Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:42:52
METÝN
Cenaze namazýnýn þartý altýdýr.
Birincisi; ölenin müslüman olmasý;
Ýkincisi; üzerine toprak çekilmedikçe temiz olmasýdýr. Toprak çekilirse, yýkanmadan namazý kabrinin üzerine kýlýnýr. Velev ki evvela namazý kýlýnmýþ olsun. Bu istihsânen yapýlýr. Kýnye´de þöyle denilmektedir: «Pislikten temizlemek - elbisede, bedende, mekanda- ve avret yerini örtmek hem cenaze hem imam hakkýnda þarttýr. Ýmam abdestsiz olarak imam olur da cemaat abdestli bulunurlarsa namaz .tekrarlanýr. Aksi halde tekrarlanmaz. Nasýl ki bir kadýn câriye imam olursa namaz tekrarlanmaz Çünkü cenaze namazý bir kiþi ile (zimmetten sâkýt olur. Kalan þartlardan üçüncüsü; Ýmamýn bâlið olmasýdýr. Teemmül et! Dördüncü þartý da cenazesinin gelmesidir. Beþinci þartý cenazeyi yere koymak; altýncýsý; cenazenin veya bedeninin ekserisinin namaz kýlanýn önünde bulunmasý ve kýbleye karþý konulmasýdýr.
ÝZAH
Bu þartlar cenazeye aittir. Namazýný kýlana ait þartlar, sair namazlarýn þartlarýdýr ki, bunlar da bedenin, elbisenin ve yerin temizliði gibi hakiki temizlik ile hükmî temizlik avret yerini örtmek, kýbleye karþý dönmek ve niyettir. Yalnýz vakit þart deðildir.
«Ölenin müslüman olmasý þarttýr.» Velev ki anne babasýndan birine veya memleketine tabi olarak müslüman sayýlsýn. Nitekim gelecektir. Ölenden murad; diri olarak doðduktan sonra ölendir. Âsi ve bâðî, yol kesici veya þehirde zorba olmak, anne babasýndan birini öldürmek veya intihar etmek suretiyle ölen deðildir. Bunlarýn izahý gelecektir.
Cenaze yýkanmadan defnedilir de üzerine toprak çekilmeden hatýrlanýrsa kabirden çýkarýlarak yýkanýr ve namazý kýlýnýr. Cevhere.
«Toprak çekilirse yýkanmadan namazý kabrinin üzerine kýlýnýr.» Yani daðýlmadýðý müddetçe kýlýnýr. Nitekim ileride musannýfýn, «Namazý kýlýnmadan defnedilirse...» dediði yerde gelecektir. Orada Bahýr sahibinin açýkladýðýna göre yýkanmadan namazýnýn kýlýnmasý, Ýbn-i Semâa´nýn Ýmam Muhammed´den rivayetidir. Gâyetü´l-Beyan´da Kudûrî´ye ve Tühfe sahibine nisbet edilerek ka´bri üzerine namaz kýlýnmayacaðý sahihlenmiþtir. Zira yýkanmadan cenaze namazý meþru deðildir. Remlî. Bu hususta sözün tamamý ileride gelecektir.
«Velev ki evvela namazý kýlýnmýþ» da sonra yýkanmadan defnedildiðini hatýrlamýþ olsunlar. Bu istihsânen caizdir, Çünkü bu namaz muteber deðildir. Ýmkâný varken temizlik terk edilmiþtir. Þimdiimkân da kalmamýþ ve yýkama farzý sâkýt olmuþtur. Cevhere. Kýnye´nin sözünün bir misli de Miftah´ta ve Tecri´de nisbet edilerek Müctebâ´dadýr. Ýsmail. Lâkin Tatarhâniye´de þu satýrlar vardýr: «Kâdýhân´a ´cenazenin yerinin temiz olmasý, namazýnýn caiz olmasý için þartmýdýr?´ diye sorulmuþ da þu cevabý vermiþtir: Cenaze tabut üzerinde ise þüphesiz caizdir. Deðilse bunun hakkýnda rivayet yoktur. Ama caiz olmasý gerekir. Kâdý Bedreddin de böyle cevab vermiþtir.» Tahtavî´de Hýzâne´den naklen þöyle deniliyor: «Kefen cenazenin necasetiyle pislenirse güçlüðü def için zarar etmez. Baþtan pislenen kefen böyle deðildir.» Keza cenazenin bedeni ondan çýkan necasetle pislenirse, kefenlenmeden önce pislendiði taktirde yýkanýr. Sonra pislenirse yýkanmaz. Nitekim bunu gusül bâbýnda arzetmiþtik. Þu halde Kýnye´nin sözü, cenazeden çýkmayan necaset, diye kayýtlanýr. Namazý imam abdestsiz, cemaat abdestli olarak kýlarlarsa namaz tekrarlanýr. Çünkü abdestsiz namaz sahih deðildir. Ýmamýn namazý sahih olmayýnca cemaatýn namazý da sahih olmaz. Bahýr. «Aksi halde tekrarlanmaz.» Çünkü imamýn namazý sahihtir. Velev ki cemaatýn namazlarý sahih olmasýn. «Nasýl ki bir kadýn imam olursa namaz tekrarlanmaz.» Yani kadýn erkeðe imam olursa kendi namazý caizdir. Velev ki erkeðin ona uymasý sahih olmasýn. «Veya câriye» sözü bazý nüshalardan düþmüþtür.
«Ýmamýn bâlið olmasý »þartýnda, þârihin «teemmül et!» demesi, bu þart naklen deðil, inceleme suretiyle zikredildiði içindir. Ýmam Usturuþunî Ahkamü´s-Sýðâr adlý kitabýnda þunlarý söylemiþtir: Çocuk cenaze yýkarsa caizdir. Ama cenaze namazýnda imam olursa caiz olmamak icabeder. Bu açýktýr. Çünkü cenaze namazý farz-ý kifâyelerdendir. Çocuk farzý edâya ehil deðildir. Lâkin biri cemaata selam verir de selamý çocuk alýrsa bununla iþ müþkilleþir.»
Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Çocuðun kýldýrmasýyle cenaze namazý bâlið olanlardan sâkýt olmaz. Çünkü onlarýn namazý, imama uyma þartý. yani «imamýn bâlið olmasý» bulunmadýðý için sahih deðildir. Çocuðun namazý haddizatýnda sahih olsa da farz yerine geçmez. Zira çocuk ehil deðildir. Bu izaha göre çocuk yalnýz baþýna kýlsa onun fiiliyle bâliðlerden namaz sâkýt olmaz. Kadýn bunun hilâfýnadýr. Yukarýda geçtiði vecihle o imam olsun, yalnýz kýlsýn, namaz caizdir. Lâkin buna göre selam meselesi müþkil kalýr Cenazeyi yýkamasýnýn caiz olmasý da öyledir. Halbuki o da farzdýr. Az yukarýda Tahrir´den naklen beyan ettik ki çocuðun cenaze namazý kýlmasýyle borcun sâkýt olmasý müþkildir. Hatta Tahrir þârihi, «Ben bunu bir yerde göremedim.» demiþti. Yine orada mezhebin usulüne göre borcun sâkýt olmamasý lâzým geldiði bildiriliyordu. Lâkin EI´Ahkâm adlý kitapta Camiu´l-Fetevâ´dan naklen, selam almakta olduðu gibi, namazýn da çocuðun kýlmasýyle sâkýt olacaðý beyan olunmuþtur. Ondan sonra çocuðun bülûða ermesi þart olduðu Siraciye´den nakledilmiþtir.
Ben derim ki: Ýkincisini (bülûð meselesini), imam olmak için bülûð þarttýr mânâsýna hamletmek mümkündür. Binaenaleyh bu onun kýlmasýyle namazýn sâkýt olmasýna aykýrý deðildir. Nitekim cenaze yýkamasý ve selam almasý da böyledir. Çocuðun farzý edâya ehliyeti olmamasý buna aykýrý deðildir. Nitekim biz bunu imamlýk babýnda musannýfýn, «Erkeðin kadýna uymasý caiz deðildir.» dediði yerde tahkik etmiþtik. Oraya müracaat edebilirsin.
Cenazenin imamýn önünde bulunmasý, bir kiþi olduðuna göre zâhirdir. Cenazeler birden fazlaolurlarsa imam onlardan birinin hizasýna durur. Delili, aþaðýda gelecek muhayyerlik meselesidir. Teemmül et! Sonra bunu Tahtavî´de gördüm. Þöyle diyor: «Bu, imam hakkýnda zâhirdir. Çünkü cemaatýn sýfatlarý bazen hizadan çýkabilir.»
METÝN
Binaenaleyh gâibin, hayvan gibi bir þey üzerinde taþýnmakta olanýn ve namaz kýlanýn arkasýna býrakýlanýn üzerine cenaze namazý kýlmak sahih deðildir. Çünkü cenaze bir vecihden imam gibidir. Bir vecihden deðildir. Zira sabi üzerine namazý kýlmak sahihtir. Peygamber (s.a.v.)in Necâþi´ye cenaze namazý kýlmasý lügât itibariyledir. Yahut ona mahsustur Cemaat cenazenin baþýný ayaklarýnýn yerine koyarlarsa namaz sahih olur. Fakat bunu kasten yaparlarsa isaet etmiþ olurlar. Kýblede hata ederlerse araþtýrdýklarý taktirde namaz sahihtir. Araþtýrmazlarsa sahih olmaz. Miftahü´s-Saade.
Cenaze namazýnýn rüknü iki þeydir. Birincisi dört tekbirdir, Ýlk tekbir dahi þart deðil rükündür. Onun içindir ki diðerlerini onun üzerine bina etmek caiz deðildir. Ýkincisi kýyâmdýr. Özürsüz, oturarak cenaze kýlýnamaz. Sünnetleri üçtür. Bunlar subhâneke, senâ ve duadýr. Bunu Zahidî söylemiþtir. Kemâl duanýn rükün, ilk tekbirin þart olduðunu anlamýþsa da Bahýr sahibi bunu reddederek «Ulema bunun hilâfýný açýklamýþlardýr.» demiþtir.
ÝZAH
Þârih burada son üç þartta ihtiraz olunan þeyleri beyan ediyor. Hayvan gibi bir þey üzerinde taþýnmak; meselâ cemaatýn elleri üzerinde bulunmakla olur. Muhtar kavle göre bu. halde iken üzerinde namaz kýlmak caiz deðildir. Meðer ki bir özür buluna. Bunu Ýmdâd sahibi Zeyleî´den nakletmiþtir. Ama bu hüküm ilk baþtan eller üzerinde iken kýlýndýðýna göredir. Þayet bazý kimselerin elleri üzerinde iken namazýn bazý tekbirleri alýnýrsa tekbire yetiþemeyenler imam selam verdikten sonra onlarý alýrlar, velev ki omuzlara kaldýrýlmadan eller üzerinde iken olsun. Nitekim gelecektir.
Cenaze bir vecihten imam gibidir.» Zira bu þartlar veya bazýlarý bulunmadýkça sahih olmaz. Bir vecihten imam gibi deðildir. Çünkü çocuðun ve kadýnýn üzerine kýlýnmasý sahihtir. Bu söz bir vecihten imam gibi olmamanýn illetidir. Zira her cihetten imam olsa çocuðun ve kadýnýn üzerine kýlýnmasý caiz olmazdý. Necâþi Habeþ kýralýdýr. Ýsmi Eshame´dir. Lügât itibarýyle duadan murad, mücerret duadýr. Ama bu ihtimalden uzaktýr.
«Yahut ona mahsustur.» Veya tabutu kaldýrýlmýþ da Peygamber (s.a.v.) onu huzurunda görmüþtür. Bu taktirde imam önünde bulunan cenazeyi görerek, cemaat ise görmeden namazýný kýlmýþ olurlar ki bu imama uymaya mâni deðildir. Fetih sahibi bu iki ihtimale söz götürmez bir þekilde istidlâl etmiþtir. Ona göre müracaat edebilirsin. Bu cümleden olmak üzere þunu söylemiþtir: «Rasulullah (s.a.v.)in ashabýndan birçok kimseler vefat etmiþti. Onun nazarýnda bunlarýn en kýymetlileri kurrâ denilen hâfýzlardý. Kendisi cenaze namazý kýlmaya son derece istekli olduðu, hatta «Sizden biriniz ölürse bana mutlaka haber verin! Çünkü cenaze namazýný benim kýlmam onun için rahmettir.» buyurduðu halde, bu zevata, namaz kýldýðý nakledilmemiþtir.»
Cenazenin baþýný ayaklarýnýn yerine koysalar namaz sahih olur.» Bedâyi´de de böyle denilmiþtir. Münye þerhinde Tatarhâniye´ye nisbet edilerek bu söz, «baþýný imamýn soluna gelecek þekilde koyarlarsa» diye tefsir edilmiþtir. Bu suretle cenazenin baþýný imamýn sað tarafýna gelecek þekilde koymanýn sünnet olduðu anlaþýlmýþtýr. Nitekim þimdi bilinen de budur. Onun için Bedâyi sahibi «isâet» sözünü ta´Iil ederken; «Çünkü öteden beri nakledilegelen sünneti deðiþtirmiþlerdir.» demiþtir. EI´Hâvi´l-Kudsî´nin, «Cenazenin baþý kýbleye karþý duranýn saðýna gelmek üzere yere konur» sözü de buna uygundur. Þu halde Rahmetî hâþiyesindeki buna aykýrý beyanat söz götürür. Ona dikkat et!
«Cenaze namazýnýn rüknü iki þeydir.» Kuhistânî´de. «cenazenin bir cüzü hizasýnda bulunmakta da rükün olarak gösterilmiþse de öyle anlaþýlýyor ki bu rükün deðil, þarttýr. Nitekim evvelce beyan etmiþtik.
«Onun içindir ki» Yani tekbirler þart deðil, rükün olduðu içindir ki diðerlerini o tekbir üzerine bina caiz deðildir. Çünkü o tekbirle diðerine, de niyet ederse üç tekbir almýþ olur ki bu caiz deðildir. Bunu Muhit´den naklen Bahýr beyan etmiþtir. Özürsüz oturarak cenaze namazý kýlýnmadýðý gibi hayvan üzerinde kýlýnmasý dahi caiz olmaz. Ama bir özürden dolayý, meselâ yaðmur veya çamur sebebiyle yere inmek mümkün olmazsa hayvan üzerinde kýlmasý caiz olur. Cenazenin velîsi hasta olduðu için oturarak kýlar; arkasýnda cemaat ayakta edâ ederlerse þeyhayna göre caizdir. Ýmam Muhammed, «Yalnýz imamýn namazý caizdir.» demiþtir. Hýlye.
«Cenaze namazýnýn sünnetleri, sübhâneke, sena ve duadýr.» Muhitten naklen Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Þârihin «Üçtür.» demesinin muktezasý, senânýn sübhânekeden baþka bir þey olmasýný gerektirir. Halbuki aþaðýda geleceði vecihle kendisi senâyý «Sübhâneke´llâhümme ve bihamdik» diye tefsir etmiþtir: Bundan anlaþýlýr ki ikisi bir þeydir. Nitekim beyaný gelecektir. Þu halde þârihin, «Üçüncüsü Peygamber (s.a.v.)e salavattýr.» demesi icabederdi. Kemâl´in anladýðý mânâ hususunda Münye´nin iki þârihi (yani Burhan-ý Halebî ile Ýbn-i Emîr Hâcc) dahi ona tâbi olmuþlardýr. Kemâl duanýn rükün olduðu mânâsýný anlamýþ, «Çünkü ulema cenaze namazýnýn hakikatý ve ondan maksat dua olduðunu söylemiþlerdir.» demiþ; ilk tekbir hakkýnda da «zira bu tekbir ihram tekbiridir.» ifadesini kullanmýþtýr. Bahýr sahibi bunu reddederek «ulema bunun hilâfýný açýklamýþtýr.» demiþtir.
Dua meselesi hakkýnda Muhit´te þöyle denilmektedir: «Dua sünnettir. Ulemanýn ´Mesbûk, tekbiri atýf suretiyle duasýz olarak kaza eder.´ sözleri buna delâlet eder. Tekbir meselesi, yukarýda geçeri ´Diðerini o tekbir üzerine bina caiz deðildir.´ ve ulemanýn ´Dört tekbir, dört rekat yerini tutar.´ sözleriyle açýklanmýþtýr.»
Ben derim ki: Muhit´in «dua sünnettir.» sözü hakkýnda Hýlye´de þöyle denilmektedir: «Bu söz götürür. Zira ulema son neferlerine kadar açýklamýþlardýr ki cenaze namazý meyyite duadýr. Çünkü ondan maksat duadýr.» «Mesbûk, tekbiri atýf suretiyle duasýz olarak kaza eder.» sözü hakkýnda Münye þerhinde, «Onun yerine bunu imam üzerine alýr. Yani böylece Onun rükün olmasýna aykýrýdüþmez. Nasýl ki onun yerine kýraatý da üzerine alýr. Bu dahi rükündür.» denilmiþtir. Lâkin kýraatý üzerine almasý imama uyarkendir. Namazý bitirdikten sonra mesbûk onu îfâ eder. Þöyle de denilebilir: Ýmamýn mesbûk nâmýna duayý üzerine almasý, namazýnýn sahih olmasý zaruretindendir. Çünkü sözümüz cenazenin kaldýrýlacaðýndan korkarak tekbirleri birbirine birleþtirmek suretiyle aldýðýna göredir.
Ben derim ki: Namazýn þartlarý bâbýnda geçtiði vecihle cenaze namazý kýlan kimse, Allah için namaza, meyyit için duaya niyet eder. þârih orada bunu, «Bize vacip olan budur.» diye illetlendirmiþ; biz de bunu orada Zeyleî´den, Bahýr ve Nehir´den nakletmiþtik. Bu, Muhakkýk Kemâl´in tercihini te´yid eder. Muvaffakiyet Allah´tandýr. Diðerini o tekbir üzerine bina caiz olmamasý, bu tekbir rekat yerine geçtiði içindir. Onun böyle olmasýndan her cihetle rükün olmasý lâzým gelmez. Zira þüphesiz bu tekbir tahrîmedir. Onunla namaza girilir. Onun için de el kaldýrmak ona mahsus kalmýþtýr. Binaenaleyh o bir cihetle þart, bir cihetle rükündür.
METÝN
Ölen her müslümanýn cenaze namazýný kýlmak farzdýr. Bundan yalnýz dört kiþi müstesnadýr ki, onlar da bâðîlerle yol kesenlerdir. Böyleleri harpde öldürülürlerse yýkanmazlar; namazlarý da kýlýnmaz. Harpten sonra öldürülürlerse cenazeleri kýlýnýr. Çünkü bu ya haddi þer´î (ceza) yahut kýsastýr. Keza çeteciler geceleyin þehirde silahla zorbalýk edenler ve defalarca insan boðan kimselerdir. Bunlarýn hükmü de bâðîler gibidir.
ÝZAH
Bâðîler, haksýz yere hükümdara âsi olan müslüman cemaattýr. Onlarýn namazlarýnýn kýlýnmamasý, kendilerine ihanet ve baþkalarýný onlarýn yaptýðýndan menetmek içindir. Þârihin yýkanmayacaklarýný da söylemesi, bazýlarý «yýkanýrlar; fakat namazlarý kýlýnmaz.» dedikleri içindir. Bu, þehitlerle aralarýnda fark olduðunu göstermek içindir. Nitekim Zeyleî ve baþkalarý böyle demiþlerdir. Bunun rivayeti azdýr ki mezkur rivayetin zaif olduðuna iþaret eder. Lâkin Dürer ve Vikâye sahipleri bunu tercih etmiþler; Tatarhâniye sahibi, «Fetva buna göredir» demiþtir.
«Harpten sonra öldürülürlerse cenazeleri kýlýnýr.» Zeyleî diyor ki: «Böyleleri hükümdar kendilerine galebe çaldýktan sonra öldürülürlerse yýkanýrlar; namazlarý da kýlýnýr. Bu tafsilat güzeldir. Ulemanýn büyükleri bununla amel etmiþlerdir. Çünkü bu halde yol kesicinin öldürülmesi ya haddi þer´î yahut kýsastýr. Bunlardan biri ile öldürülen ise yýkanýr ve namazý kýlýnýr. Bu halde bâðînin öldürülmesi siyaset içindir. Yahut nüfuzlarý kýrýlmak için öldürülür. Bunun faidesi umuma ait olduðu için kýsas yerine tutulur.».
«Yahut kýsastýr.» demesi, haddi düþürecek bir sebep bulunduðuna bakaraktýr. Meselâ mahremi olan bir kimsenin yolunu kesmesi bu kabildendir. Bu tafsilden anlaþýlýr ki bunlardan biri yakalanmazdan önce veya sonra eceli ile ölse namazý kýlýnýr. Nitekim Hýlye´de bundan bahsedilmiþ fakat «Ben bunu açýk olarak bir yerde görmedim.» denilmiþtir.
Ben derim ki: El´Ahkam´da Ebu´l-Leys´den naklen, «Bunlar harpten baþka bir yerde öldürülürlerveya ölürlerse namazlarý kýlýnýr.» denilmektedir ki bu husus ta açýktýr.
Çeteci (diye terceme ettiðimiz usbe sözü) zulüm için kavmine yardým eden; onlar için gazaba gelen kimsedir. «asabiyete çaðýran yahut asabiyet için çarpýþan bizden deðildir.» hadisi bu kabildendir. Dürerü´l-Bihar þerhi ile Nevâzil´de þöyle denilmiþtir: «Ulemamýz asabiyet için öldürülenleri bu tafsilata göre bâðîler hükmünde tutmuþlardýr. EI´Mugnî adlý kitapta Dervâzekli ile Kelebâzlý da baðî hükmünde tutulmuþtur. (Dervâzek ile Kelebâz iki mahalle olup, biri Buhara´da diðeri Niþâbur´dadýr. Bunu Tabâkat Abdülkâdir´den Ebu´s-Suûd nakletmiþtir.) Bu gibilere durup bakarken kendilerine taþ veya baþka bir þey isabet ederek o halde ölenler de bu hükümdedir. Oradan daðýldýktan sonra ölürlerse namazlarý kýlýnýr.» Tahtavî, «Mýsýr´daki Sa´d ve Haram kabileleriyle Yemen ve diðer bazý memleketlerdeki Kays kabilesi de bunlar gibidir.» diyor.
Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa bu hüküm isyan ve tecavüz her iki taraftan olduðuna göredir. Bir fýrka diðerine tecavüz ederde o taraf mümkün olduðu kadar kendini müdafaa ederse, müdafaacý þehit olur. Molla Miskîn þerhinde bunu te´yid eden sözler vardýr. Oraya müracaat et!
«Geceleyin þehirde silahla zorbalýk edenler.» dört müstesnadan üçüncüsüdür. Dürer, Bahýr ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir. Zorba (diye terceme ettiðimiz mükâbirden murad) þehrin bir tarafýna durup masum insanlara sataþan kimsedir. Zâhire bakýlýrsa bu söz Ýmam Ebû Yusuf´un kavline dayanmaktadýr. Ona göre böylesi, þehirde geceleyin çýkarsa mutlak surette yol kesici; gündüzün çýkarsa silahlý olmak þartýyle yol kesicidir. Fetvada buna göredir. Nitekim inþallah bâbýnda görülecektir. Þehirde olmazsa bunlara yol kesici hükmü verilir. Yani henüz bir þey almadan ve öldürmeden yakalanýrsa tevbe edinceye kadar hapsedilir. Malý almýþsa el ve ayaðý çapraz kesilir. Masum bir kimseyi öldürmüþse hadd-i þer´î olmak üzere öldürülür. Nitekim tafsilâtý, yerinde gelecektir. O kimsenin cezasý ölüm olduðuna göre, namazý kýlýnmaz. Þu anlattýklarýmýzla açýða çýkmýþtýr ki «silahla» sözü kayýt deðildir. Çünkü þehirde geceleyin bir yerde durunca silahla veya taþ ve sopa gibi bir þeyle öldürmesi arasýnda fark yoktur. AIIah´u âlem.
Dördüncü müstesna, «defalarca insan boðan kimsedir.» Musannýf bâðîler babýnda bunu «þehirde olursa» diye kayýtlamýþtýr. Þerhle birlikte. ibaresi þöyledir: «Bir kimsenin þehirde adam boðmasý tekerrür ederse, yani tekrar tekrar insan boðarsa, bundan dolayý siyaseten öldürülür. Çünkü fesat peþinde koþmuþtur. Böyle olan herkesin þerri. öldürmekle defedilir. Tekrar etmez de, meselâ bir defo boðarsa siyaseten öldürülmez. Zira bu aðýr bir þeyle insan öldürmek gibidir ki. Ebû Hanîfe´den baþkalarýna göre cezasý kýsastýr. Yani Ebû Hanîfe´ye göre burada aðýr bir þeyle insan öldürmekte olduðu gibi, o kimsenin âkilesinin (akrabasýnýn) diyet ödemesi lazým gelir.
«Bir defa boðarsa» sözünün zâhirine bakýlýrsa, tekrar, iki defa ile hâsýl olur. «Bunlarýn hükmü de bâðîler gibidir.» Bahýr´la Zeyleî´de de böyle denilmiþtir. Yani çetecinin, zorbanýn ve insan boðanýn hükümleri de bâðîlerin hükmü gibidir. Onlar da yýkanmaz ve namazlarý kýlýnmaz. Dürer´deki, «Her ne kadar bâðî, yol kesici ve zorbalar yýkansalar da namazlarý kýlýnmaz.» ifadesi diðer rivayete göredir. Biz bu rivayetin tercih edildiðini yukarýda arzettik.
METÝN
Kendini öldüren kimse, bu iþi kasten bile yapsa, yýkanýr ve namazý kýlýnýr. Bununla fetva verilir. Velev ki günah itibariyle baþkasýný öldürmekten daha büyük olsun. Kemâl, Ebû Yusuf´un kavlini tercih etmiþtir. Çünkü Müslim´in sahihinde «Peygamber (s.a.v.) kendini öldüren bir adamýn yanýna geldi de onun namazýný kýlmadý.» denilmektedir. Ana babasýndan birini öldüren kimseye bir ihanet (ve tahkir) olmak üzere cenaze namazý kýlýnmaz. Nehir sahibi böylesini bâðîlere katmýþtýr.
ÝZAH
«Bununla fetva verilir.» Çünkü bu adam fâsýktýr. Fakat yeryüzünde fesat çýkarmak için koþmaz, velev ki kendi nefsine bâðî olsun. Þu halde sair müslüman fâsýklar gibidir. Zeyleî.
«Kemâl, Ebû Yusuf´un kavlini tercih etmiþtir.» Ona göre intihar eden kimse yýkanýr: namazý kýlýnmaz. Bunu Ýsmail Hýzânet´ül-Fetevâ´dan nakletmiþtir. Kuhistânî, Kifâye ve diðer kitaplarda, Ýmam Suðudî´nin, «Bence esah olan kavil namazýnýn kýlýnmamasýdýr. Çünkü o kimsenin tevbesi yoktur» dediði rivayet olunmuþtur. Bahýr sahibi diyor ki «Tashih muhteliftir. Lakin ikinci kavil hadisle te´yid edilmiþtir.»
Ben derim ki: Þöyle denilebilir: Hadiste buna delalet yoktur. Zira onda Rasûlüllah (s.a.v.)in o kimse üzerine cenaze namazý kýlmadýðýndan baþka bir þey yoktur. Zâhire bakýlýrsa baþkalarýný böyle bir iþten menetmek için kýlamamýþtýr. Nasýl ki borçlunun cenaze namazýný da kýlmamýþtýr. Bundan, onun namazýný ashabdan da kimsenin kýlmamýþ olmasý lazým gelmez. Çünkü onun namazý ile baþkasýnýn namazý bir deðildir.
Teâlâ hazretleri «þüphesiz senin namazýn onlar için rahatlýktýr.» buyurmuþtur. Sonra Münye þerhinde böylece incelendiðini gördüm. Bir de «Ona tevbe yoktur.» diye yapýlan ta´lil, ehli sünnet velecmaat, kâidelerine göre müþkildir. Zira âsinin tevbesinin kabul edileceðini bildiren naslar mutlaktýr. Hatta küfürden dolayý yapýlan tevbe katîi surette makbuldür. Halbuki onun vebali daha büyüktür. Ýhtimal murad, yeis halindeki tevbedir. Nitekim âdeten yaþamayacaðý bir þey yapmasý. meselâ anýnda ölüverecek þekilde yaralamasý, denize yahut ateþe atmasý ve arkasýndan tevbe etmesi bu kabildendir. Ama kendini yaralar da birkaç gün sað kalýr, sonra tevbe ederek ölürse tevbesinin kesinlikle kabul edileceðini söylemek gerekir. Velev ki o fiili helâl itikad etsin. Çünkü o zaman günahtan tevbe þöyle dursun, küfürden tevbe bile makbuldür. Hatta yeis halinde âsinin tevbesinin kabul edilip edilmeyeceði hûsusundaki hilaf önce geçmiþti. Sonra bilmelisin ki bütün bunlar kendini kasten öldüren hakkýndadýr. Hataen öldürürse namazý hifafsýz kýlýnýr. Nitekîm Kifâye ve diðer kitaplarda açýklanmýþtýr. Böylesinin, þehitlerle beraber sayýlacaðý ileride gelecektir.
«Ana babasýndan birini öldüren kimsenin cenaze namazý kýlýnmaz.» Zâhirine bakýlýrsa bundan maksat, hükümdar tarafýndan kýsas olarak öldürülendir. Eceli ile ölürse namazý kýlýnýr. Nitekim bâðîlerle benzerleri hakkýnda da hüküm budur. Ama bunu açýk olarak bir yerde görmedim. Araþtýrýlmalýdýr!
METÝN
Cenaze namazý dört tekbirle kýlýnýr. Her tekbir bir rekat yerine geçer. Yalnýz ilk tekbirde eller kaldýrýlýr. Belh ulemasý her tekbirde kaldýrýlacaðýný söylemiþlerdir. Ýlk tekbirden sonra senâ okunur. Bu. «subhânekellâhümme ve bihamdik»ten ibârettir. Ýkinciden sonra teþehhütte olduðu gibi Peygamber (s.a.v.)e salavat getirilir. Çünkü salavatý duadan önce okumak duanýn sünnetidir.
Üçüncü tekbirden sonra ahiret umuruna dair dua okunur. Rivayet edilen duayý okumak evladýr. Bu duada. islâm önce zikredilmiþtir. Halbuki islâm imandýr. Çünkü islâm inkiyat ve teslim olmak mânâsýna gelir. Sanki saðlýðýnda iman ve teslimiyet ile duadýr. Vefat halinde ise emelden ibaret olan teslimiyet mevcut deðildir.
Dördüncü tekbirden sonra dua etmeksizin cenaze ve cemaatý niyet ederek iki tarafa selam verilir. Ýmam, tekbirden maada her þeyi gizli okur. Bunu Zeyleî ve diðer ulema söylemiþlerdir. Lakin Bedâyi´de. «Bizim zamanýmýzda selamý âþikâre vermekle amel olunur.» denilmiþtir. Cevahiru´l-Fetevâ´da selamýn birini âþikâre okuyacaðý bildirilmiþtir.
ÝZAH
Belh ulemasýnýn sözleri, eimme-i selâsenin kavilleridir. Bu, Ýmam-ý A´zam´dan da birer rivayettir. Nitekim Dürerü´l-Bihâr þerhinde beyan edilmiþtir. Birincisi zâhir rivayettir. Bu, Bahýr´da da zikrolunmuþtur. Remlî´nin yazdýðý Bahýr haþiyesinde, «Bundan þu mânâ çýkarýlabilir ki; bir Hanefî Þâfiîye uyarsa el kaldýrmakta ona tâbi olmasý evladýr. Ama ben bunu bir yerde görmedim.» deniliyor.
Ben derim ki: Vaciptir dememiþtir. Çünkü tâbi olmak ancak farz veya vacipte lazým olur. Bu el kaldýrmak Þâfiîye göre vacip deðildir. Gerçi Kuhistânî´nin Keydâniyye þerhinde «Rükû ve cenaze tekbirlerindeki el kaldýrmada tâbi olmak câiz deðildir.» denilmiþse de söz götürür. Çünkü bu, cenaze tekbirlerine bakarak ictihad caiz olmayan þeylerden deðildir. Biliyorsun ki bizim ulemamýzdan Belhliler buna kail olmuþlardýr. Biz bu makamý, namazýn vacipleri bâbýnýn sonunda izah ettik. Bayram namazlarýnda da bundan birþeyler arzettik,
«Senâ, Sübhâneke» okumaktan ibarettir. Dürerü´l-Bihâr þerhinde ve diðer kitaplarda senâ böyle tefsir edilmiþtir. Ýnâye´de, «Hidâye sahibinin muradý da budur. Çünkü senâ denilince malum olan budur.» denilmiþtir. Nehir´de bunun, imam Hasan tarafýndan Ebû Hanîfe´den rivayet edildiði bildirilmektedir. Mebsut´ta ise zâhir rivayetten naklen Allah´a hamdedileceði kayýt edilmiþtir.
Ben derim ki: Zâhir rivayetin muktezasý, sünnetin hangi hamd sîgasiyle olursa olsun yerine gelmesidir. Bu, mezkûr senâya da þâmildir. Çünkü onda da hamd vardýr.
«Çünkü salavatý duadan önce okumak duanýn sünnetidir.» Nasýl ki senâyý salavat ve duadan önce okumak ta sünnettir.
«Üçüncü tekbirden sonra ahiret umuruna dair dua okunur.» Duayý okuyan kendinin, cenazenin ve bütün müslümanlarýn afvýný diler. Dua eder ki, kendisi afv ve baþkasý hakkýnda yaptýðý duasý kabul olunsun. Bir de duanýn sünneti, evvela kendinden baþlamaktýr. Teâlâ hazretleri, «Beni, annemi babamý ve evime mü´min olarak girenleri afveyle.» buyurarak duayý talim etmiþtir. Cevhere´debundan sonra menkul duayý iyi bilmeyen kimsenin, «Allahümme´ðfirlenâ veliyâlideynâ» (Yarabbi bizi ve anne babalarýmýzý baðýþla) diye dua etmesi, kendine ve müminlere afv dilemesi gerektiði ifade edilmiþtir.
«Rivayet edilen duayý okumak evladýr.» Rivayet edilen dualardan biri þudur:
Mânâsý þudur: «Yarabbi! Bizim dirimizi, ölümüzü, þâhidimizi, gâibimizi, küçüðümüzü, büyüðümüzü, erkeðimizi, kadýnýmýzý afveyle! Yarabbi, bizden yaþattýklarýný islâm dini üzere yaþat, öldürdüklerini de iman üzere öldür! Yarabbi! Bu meyyite maðfiret eyle! Rahmet eyle! Âfiyet ver! Afveyle! Kendisine ikramda bulun! Vardýðý yeri geniþlet! Onu su ile karla ve dolu ile yýka! Onu beyaz elbisenin kirden temizlendiði gibi günahlarýndan temizle! Kendisine evinden daha hayýrlý ev, ailesinden daha hayýrlý aile, eþinden daha hayýrlý eþ ver! Onu cennete koy, kabir ve cehennem azabýndan koru!»
T E N B Ý H: Maksat duanýn þümulüdür. Mânâ «Bütün müslümanlarý afvet!» demektir. Binaenaleyh «Küçüðümüzü», sözü aþaðýda gelen «Çocuk için maðfiret dilenmez.» yani «onu afv et denilmez.»; ifadesine aykýrý deðîldir. Bunu Kuhistânî söylemiþtir. Aile ve eþi daha karisiyle deðiþtirmekten murad: Kendilerini deðil. vasýflarýný deðiþtirmektir. Çünkü Teâla Hazretleri «Zürriyetlerini de kendilerine katacaðýz.» buyurmuþtur. Taberânî ve diðer hadis kitaplarýnýn rivayet ettiði bir hadiste. «Cennetteki dünya kadýnlarý, Hûrîlerden daha üstün olacaklardýr.» buyurulmuþtur. Bir de bu temenni, eþi olmayan hakkýndadýr. Yani olmuþ olsa. böyle hayýrlý olmalýdýr demektir. Þu da var ki, «Kadýn son kocasýna aittir.» hadisi sahihtir. Yani kadýn nikahýnda iken ölen son kocasýna aittir demektir. Hadis ulemasýndan bir cemaatýn rivayet ettiði bir hadiste, «Bizden bir kadýnýn çok defa dünyada iki kocasý oluyor. Kadýn ölür, kocalarý da ölürler. Cennete girdiklerinde bu kadýn hangisine ait olur, diye soruldukta Rasûlüllah (s.a.v.), dünyada kadýn nikahýnda iken hangisinin ahlâký daha güzel idi ise ona ait olur, buyurdular.» denilmiþtir. Lâkin bu hadis zaiftir. Tamamý Ýbn-i Hacer´in Tühfe adlý eserindedir. Yukarýda geçtiði vecihle rivayet edilen duada, islâm önce zikredilmiþtir.
Malumun olsun ki, Ýslam iki manaya gelir. Birincisi þer´i olup iman mânâsýnadýr. ikincisi lüðâvidir ve teslim olmak, inkýyat etmek mânâsýnadýr. Nitekim Nesefî´nin Umde þerhinde beyan edilmiþtir. Þârihin. «Halbuki islâm imandýr.» sözü islâmýn þer´î mânâsýna nazarandýr. Þârihin sözü Sadrý´þ-Þeria´dan alýnmýþtýr. Hâsýlý islâm hayat haline mahsustur. Çünkü kelimenin her iki mânâsýyle münasip olan budur. Ýman ölüm haline tahsis edilmiþtir. O hale münasip olan da budur. Zira iman amel deðil, sadece tasdik mânâsýný ifade eder. Ölüm halinde ise bundan baþkasý mümkün deðildir.
Dua etmeksizin selam vermek zâhir mezheptir, Bazýlarý, «Allâhümme Rabbenâ âtinâ fiddünya haseneten» duasýný bir takýmlarý «Rabbenâ lâ tüzi´ kulûbenâ» yý okumasý lâzým geldiðini söylemiþlerdir. Sükut ile dua arasýnda muhayyer kalacaðýný. söyleyenler de olmuþtur. Bahýr.
Cenazeyi ve cemaatý niyet ederek iki tarafa selam verir.» Fetih´te böyle denilmiþtir. Zeyleî, «Her iki selamla namazýn sýfatý bâbýnda anlattýðýmýz þekilde niyet eder. Ýmama niyet ettiði gibi cenazeye de niyet eder.» diyor. Bu sözden anlaþýldýðýna göre hafaza meleklerini dahi niyet eder. Sonra bunu açýkolarak Dürerü´l-Bihâr þerhinde gördüm. Hâniye, Zahiriyye ve Cevhere´de beyan olunduðuna göre cenazeye niyet etmez. Bahýr sahibi. «Bu açýktýr. Çünkü meyyit selamla muhatap deðildir ki, ona da niyet etsin. O selama ehil deðildir.» demiþ; Nehir sahibi de onu tasdik etmiþtir. Lâkin Hayreddin-i Remli þunlarý söylemiþtir: «Bu sözü kabul edemeyiz. Kabirde yatanlara «esselamü aleyküm dâre kavmin mü´minîn» denileceðini bildiren hadisi þerif ve Peygamber (s.a.v.)in ölülere nasýl selam verileceðini .öðretmesi ileride gelecektir.»
Bedâyi sahibinin, selamý âþikâre vermek hususundaki sözüne karþý þöyle denilebilir: Zeyleî selam vermenin zikredilen külliyeye dahil olduðunu kastetmemiþtir. Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Her tekbirden sonra okuduklarýný âþikâre okumaz. Çünkü bu zikirdir. Zikirde sünnet, gizli okumaktýr. Selam verirken sesini yükseltir mi yükseltmez mi meselesine dair zâhir rivayette söz yoktur. Hasan b. Ziyâd´ýn söylediðine göre sesini yükseltmez. Çünkü bu. ilan içindir; buna hacet yoktur. Zira selam vermek tekbirin arkasýnda fasýlasýz meþrudur. Lâkin zamanýmýzda amel bunun hilafýnadýr.»
METÝN
Cenaze namazýnda kýraat ve teþehhüt yoktur. Ýmam Þafiî ilk rekatta fâtihayý tayin etmiþtir. Bize göre fatiha dua niyetiyle caizdir. Kýraat niyetiyle okumasý mekruhtur. Çünkü cenaze namazýnda Peygamber (s.a.v.) den sâbit olmamýþtýr. Cenaze saflarýnýn en hayýrlýsý son saftýr. Bu, tevazu göstermek içindir. Ýmamý beþ tekbir alýrsa cemaat kendisine tâbi olmaz. Çünkü bu mekruhtur. Cemaat olan bekleyerek imamla birlikte selam verir. Bununla fetva verilir. Bu, doðrudan doðruya tekbiri imamdan iþittiðine göredir. Tebliðciden iþitirse ona tâbi olur. Ve her tekbirde iftetaha niyet eder. Bayramda da böyle yapar.
ÝZAH
Ýmam-ý Ahmed´in kavli Þâfiî´nin gibidir. Çünkü Ýbn-i Abbas hazretleri bir cenazenin namazýný kýlmýþ ve fâtihayý sesli okuyarak «Sünnet olduðu bilinsin diye ben bunu kasten yaptým.» demiþtir. Bizim mezhebimiz Hazreti Ömer´le oðlunun, Ali ve Ebu Hureyre (r.a. hüm hazerâtý)nin kavilleridir. Ýmam-ý Mâlik de bizimle beraberdir. Nitekim Münye þerhinde beyan olunmuþtur.
«Bize göre fâtiha dua niyetiyle caizdir.» Öyle anlaþýlýyor ki, bu taktirde fâtiha senâ yerim tutar. Zira zâhir rivayete göre ilk tekbirden sonra tahmid sünnettir.
«Kýraat niyetiyle okunmasý mekruhtur.» Bahýr´da Tecnis ve Muhit´ten naklen «Caiz deðildir. Çünkü burasý kýraat deðil, dua yeridir.» denilmiþtir. Valvalciye ile Tatarhâniye´de de böyle denilmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa buradaki kerahet kerahet-i tahrimiyedir. Kýnye sahibinin. «Cenaze namazýnda fâtihayý okursa caizdir.» Yani dua niyetiyle okursa caizdir demesi. sözü baþkalarýnýn sözlerine uygun olsun diyedir. Yahut «caizdir.» sözünden, «sahihtir» manâsýný kastetmiþtir. Þu da var ki Kýnye sahibinin sözü baþkalarýyle çeliþirse onun sözüyle amel edilmez. Binaenaleyh Þurunbulâlî´nin risalesinde, «Kýnye sahibi cenaze namazýnda fâtiha okumanýn caiz olduðunu nassan bildirmiþtir..» demesi, açýk söz götürür. Þurunbulâlî´nin ve keza Molla Aliyyü´l-Kârî´nin, «Ýmam-ý Þâfiî´nin hilafýndan çýkmak için cenaze namazýnda dua niyetiyle fâtihayý okumak müstehaptýr.» demeleri de söz götürür. Çünkü Þafiî´ye göre fâtiha ancak Kur´an niyetiyle okunursa caiz olur. Bir kimse baþkasýnýn mezhebine riayet için fâtihayý kýraat niyetiyle okuyarak kendi mezhebine göre mekruh olaný irtikâb edemez. Nitekim izahý kitabýn baþýnda geçmiþti.
«Cenaze saflarýnýn en hayýrlýsý son saftýr.» Kýnye´de de böyle denilmiþtir. Hýlye sahibi Sahih-i Müslim´de Peygamber (s.a.v.)den rivayet olunan, «Erkeðin saflarýnýn en hayýrlýsý birincisi, en hayýrsýzý da sonuncusudur.» hadisinin mutlak olan ifadesiyle istidlâl ederek bu hususta inceleme yapmýþtýr. Bir de tevazu göstermenin geri durmaya baðlý olmamasýyle istidlâl etmiþtir.
Ben derim ki: Cevaben þöyle denilebilir: Hadis mutlak olarak namaza mahsustur. Zira hemen hatýra gelen odur. Bir de Peygamber (s.a.v.) «Bir kimsenin cenaze namazýný üç saf cemaat kýlarsa o kimsenin günahý afvolunur.» buyurmuþtur. Bu hadisi Ebû Davud rivayet etmiþ ve, «Müslim´in þartý üzere sahihtir.» demiþtir. Onun için de Muhit sahibi, hasen hadistir, demiþtir. Hakim dahi rivayet etmiþ ve «Müslimin´in þartý üzere sahihtir.» demiþtir. Onun için de Muhit sahibi, «Saflarýn üç olmasý müstehaptýr. Hatta cemaat yedi kiþi olsa biri imamlýða geçer. Onun arkasýna üç kiþi, onlarýn arkasýna iki kiþi, en sona bir kiþi durur.» demiþtir. Cenazede dahi ilk saf efdal olmuþ olsa bunlarýn hepsini bir saf yapmak efdal olur; bir kiþinin yalnýz baþýna durmasý mekruh sayýlýrdý. Nitekim baþka namazlarda mekruhtur. Benim anladýðým budur.
«Çünkü bu mensuhtur.» Rasûlüllah (s.a.v.)in fiili hususunda rivayetler muhteliftir. Cenaze namazýnda beþ tekbir aldýðý rivayet edildiði gibi, yedi, dokuz ve daha ziyade tekbir aldýðý da rivayet olunmuþtur. þu kadar var ki, son fiili dört tekbir olmuþtur. Binaenaleyh bu evvelkileri neshetmiþtir. Bunu Halebî Ýmdâd´tan nakletmiþtir. Zeyleî´de, «Peygamber (s.a.v.) Necâþî´nin cenaze namazýný kýldýðý vakit dört tekbir almýþ ve bir daha vefatýna kadar buna devam etmiþtir. Böylece öncekiler neshedilmiþtir.» deniliyor. T.
«Bununla fetva verilir.» Fethü´l-Kadir sahibi bunu tercih etmiþ ve þunlarý söylemiþtir: «Tekbirleri aldýktan sonra namazýn hürmetinde kalmak mutlak surette hata deðildir. Hata yalnýz beþinci tekbirde imama tâbi olmaktadýr.» Bahýr. Ýmam-ý A´zam´dan bir rivayete göre hemen selam verir; muhalefeti tahakkuk ettirmek için beklemez. T.
«Ve her tekbirde iftetaha niyet eder.» Zira caiz ki imamýn iftetah tekbiri o anda olur da, teblið eden müezzin hata etmiþtir. Bunu Bahýr sahibi el´ Mecmaa´l-Melekî þerhinden «ulema demiþlerdir.» ifadesiyle. bayram namazý bâbýnda ise «denilmiþtir.» tabiri ile nakletmiþtir ki, her iki sîga zaiflik bildirmektedir. Nasýl zaif olmasýn. bu sözün anlaþýlýr bir tarafý yoktur. Çünkü murad. dördüncü tekbirden fazla olanla iftetaha niyet etmesi olsa ki hatýra gelen budur. ondan sonra baþka üç tekbir daha almasý lazým gelir. Zira iftetah niyeti, müezzinin hata etmesi ihtimalinden dolayý namazýný sahih kýlmak içindir. Namazýn sahih olmasý ancak o tekbirden sonra üç tekbir almakta olur. Çünkü bu tekbirler rükündür. Böyle olmasa niyeti hükümsüz kalýr. Ve tekbirlerin alýnmamasý vacip olurdu. Murad bütün tekbirler olsa, müezzinin dörtten ziyade aldýðýný nereden bilecektir ki hepsiyle iftetaha niyet etsin! Zira hata ihtimali ancak ziyade vakitte meydana çýkar.
METÝN
Cenaze namazýnda çocuk, deli ve bunak için maðfiret dilenmez. Çünkü bunlar mükellef deðillerdir. Belki bâliðlerin duasýndan sonra «Allâhümme´c´alhü lenâ feretan» «Yârabbi, bunu bize öncü yap!» (yaný bize su hazýrlamak için havz-ý kevsere bizden önce varsýn!» diye dua edilir. Hayýrda öne geçeceði için bu ayný zamanda çocuða da dua olur. Bâhusus ulema «Çocuðun hasenatý kendinindir; anne babasýnýn deðildir. Onlara öðretme sevabý vardýr.» demiþlerdir. «Vec´alhü zühran ve þâfian müþeffean» yani «onu bize, zahîre ve þefaatý makbul olan bir þafaatçý yap!» cümleleriyle dua tamam olur.
ÝZAH
Deli ile bunaða maðfiret istenmemesi, asýldan bu hallere müptelâ olduklarýna göredir. Yoksa bülûðdan sonra ârýz olan delilik ve bunaklýk geçmiþ günahlarý iskat etmezler. Nitekim Münye þerhinde beyan olunmuþtur.
«Bâliðlerin duasýndan sonra» ifadesinin yerine bazý Dürer nüshalarýnda «Bâliðlerin duasýna bedel bu dua okunur.» denilmiþtir. Allâme Nuh efendi «bâliðlerin duasýndan sonra» diye yazýlý nüshanýn üzerine «Bu, meþhûr kitaplarda beyan edilene muhaliftir. Çocuk için maðfiret dilenmez, sözünü de nakseder. Onun için bazýlarý bunun bedel kelimesinden doðma bir hata olduðunu söylemiþlerdir.» diye yazmýþtýr. Þeyh Ýsmâil bir hayli söz ettikten sonra þunlarý söylemiþtir: «Hâsýlý, mezhebimizin metinlerinin. fetva kitaplarýnýn ve Gurerü´l-Ezkâr´ýn acýk ifadesinin iktizasýnca, küçük çocuk hakkýnda ´Allâhümme´c´alhü lenâ feratan ilh...´ duâsýný okumakla yetinmelidir.»
Ben derim ki: Bu sözü hâsýlý da bâliðlere ait dualardan hiçbir þey okumayýp bu kadarcýðý ile yetinmektir. Filhakika Hýlye´de Bedâyi, Muhit ve Kadýhân´ýn Cami´ þerhinden alýnarak bu hususta hemen hemen açýk sözler nakledilmiþtir. Ona müracaat edebilirsin!
Bununla anlaþýlýyor ki, Münye þerhindeki «Bu duayý "Ve men teveffeytehü minnâ feteveffehu ale´l Ýmân" cümlesinden sonra okur.» ifadesi, Dürer´in «bâliðlerin duasýndan sonra« yazýlý nüshasýna göredir. Bunu tedebbür eyle! Yukarýda geçen bâliðlerin duasýndaki «ve saðîrinâ ve kebîrinâ» «küçüðümüzü büyüðümüzü« ifadesi, ulemanýn «Çocuk için maðfiret dilenmez.» sözlerine aykýrý deðildir. Nitekim yukarýda arz ettik. El´-Muðrib adlý lügat kitabýnda ´feratan´ önceden gönderilen ecir mânâsýna geldiði, bu kelimenin asýl itibarýyla suya gidenlerin önünden gidip onlara su hazýrlayan hakkýnda kullanýldýðý bildirilmiþtir. «Ene feratuküm ale´l havz» ben havzý kevsere sizden önce varacaðým; hadisi bu cümledendir. þârih asýl olan bu ikinci mânâ ile yetinmiþtir. Çünkü Bahýr´da, «Burada bu mânâ daha münasiptir, Tâ ki, onu bize ecir yap, cümlesiyle birlikte tekrar olmasýn.» denilmiþtir. Tahtavî diyor ki: «Nehir ve diðer kitaplarda ferata öncü mânâsýna tefsir edilmiþtir ki, ahirette anne babasýnýn yerlerini hazýrlayan öncü demektir.
Bu ayný zamanda çocuða da dua olur.» Yani anne babasýna ve namazýný kýlanlara dua olduðu gibi çocuða da duadýr. Çünkü o çocuk hayýrda öncü olmazsa susuzluðu gidermek için su, yahut annebabasýna o bekâ âleminde yer hazýrlayamaz. Bu söz, bir sualin cevabýdýr. Sual þudur: Bu dua diriler içindir. Onun cenazeye bir faydasý yoktur. T.
«Ulema, ´çocuðun hasenatý kendinindir.´ demiþlerdir.» Yani hayýr hasenatýnýn sevabý kendinin olunca, çocuk sevap ve cezaya ehil demektir. Binaenaleyh bu duanýn onun için de olmasý münasiptir. Tâ ki kýyamet gününde ondan istifade etsin. Hidâye, Kâfi, Kenz ve diðer kitaplarda, «Vec´alhü lenâ ecran vec´alhü lenâ zuhran» «Yârabbi onu bize ecir, onu bize zahîre yap! diye dua edileceði yazýlmýþtýr. Dürer ve Vikâye´de ise kitabýmýzdâki gibidir.
T E T Ý M M E: Bazý kitaplarda þöyle dua edileceði bildirilmiþtir: «Allâhümme´c´alhü livâlideyhi feretan ve selefen ve zühran ve ýzaten ve i´tibâren ve þefîan ve ecran. Ve sekkýl bihi mevâzînehümâ ve frugi´s sabre alâ kulûbihimâ velâ teftinhümâ ba´de vagfirlenâ veleh.» T.
«Yarabbî, Bunu anne babasýna öncü ve peþin hayýr, zahîre, vaaz, ibret, þefaatçý ve ecir yap! Onunla anne babasýnýn mizânlarýný aðýrlaþtýr; kalblerine sabýr ver! Bundan sonra onlarý ibtilâ etme! Bizi de onu da afveyle!» T.
Ben derim ki: Bunu Þâfiîlerin kitaplarýnda gördüm. Yalnýz «vaðfirlenâ velehu» yerine «velâ tüharrimhümâ ecrehu» «Anne babasýný bunun ecrinden mahrum etme!» denilmiþ. Bu daha iyidir. Zira yukarýda çocuða afv istenmeyeceði geçmiþti. Münye þerhinde þöyle deniliyor: «Müfid´de beyan edildiðine göre cenaze namazýný kýlan kimse çocuðun anne babasýna dua eder. Bazýlarý, «Allahümme seggýl bihi mevazînehümâ ve e´zým bihi ecrahüma vela teftihüma ba´dehü. Allahümmecalhü fî kefaleti ibrahime ve elhýghü bi salihilmü´minin» duasýný okur demiþlerdir.»
METÝN
Ýmamýn mutlak surette cenazenin göðsü hizasýnda durmasý menduptur. Yani erkekle kadýn arasýnda fark yapmaz. Çünkü göðsü imanýn yeridir. Þefaat imandan dolayý yapýlýr. Namazýn bazý tekbirlerine yetiþemeyen mesbûk hemen tekbir almayýp imamla beraber tekbir almak için onun tekbir almasýný bekler. Onun imamla beraber aldýðý bir tekbir, iftetah tekbiridir. Zira yukarýda geçtiði vecihle her tekbir bir rekat gibidir. Mesbûk. yetiþemediðini kazâdan baþlamaz. Ýmam Ebû Yusuf, «Geldiði gibi tekbir alýr.» demiþtir. Nitekim tahrime halinde oraya gelen kimse beklemeyip bilittifak tahrime için tekbir alýr. Zira müdrik gibidir, Sonra her ikisi namaz bitince cenazenin omuzlara kaldýrýlacaðýndan korkarlarsa dua etmeksizin yetiþemedikleri tekbirleri ardý ardýnca alýrlar. "
ÝZAH
Burada mendup olan, imamýn cenazenin göðsüne yakýn durmasýdýr. Yoksa meyyitin bir cüzünün hizasýnda durmak mutlaka lâzýmdýr. Bunu Tühfe´den naklen Kuhistânî söylemiþtir. Öyle anlaþýlýyor ki bu, imam hakkýndadýr. Ve cenaze bir olduðu zamandýr. Cenazeler müteaddit olurlarsa imam yalnýz bir tanesinin göðsü hizasýnda durur. Meyyit´ten uzaklaþmaz. Nitekim Nehir´de böyle denilmiþtir. T.
«Erkekle kadýn arasýnda fark yapmaz.» ifadesi, küçük oðlanla kýz aradaki iftetah tekbirinin bir rekat yerine geçtiði bildirilmiþtir. Bu tekbirle ise, erkeðin baþýnda, kadýnýn ayak ucunda durur. «Þefaatimandan dolayý yapýlýr.» Yani namazýný kýlan kimse cenazeye imanýndan dolayý þefatçýdýr, Binaenaleyh imanýn bulunduðu bir hizasýnda durmasý münasiptir.
«Bazý tekbirlerine yetiþemeyen» ifadesi, azýna çoðuna þâmildir. T. Hiçbirine yetiþemeyenin hükmü ise ileride gelecektir. Cenazenin bazý tekbirlerine yetiþemeyen kimse hemen tekbir alývermez; imamýn tekbirini bekler. Þayet beklemez de gelir gelmez tekbir alýrsa tarafeyne göre namazý bozulmaz. Lâkin eda ettiði kýsým muteber deðildir. Hulâsa´da böyle denilmiþtir. Bahýr. Bu sözün bir misli de Fetîh´tedir. Eda ettiðinin muteber olmamasý. bu namaza baþlamýþ sayýlmaz demektir. O zaman aldýðý tekbir de fâsid olur. Halbuki Kýnye´de baþlamýþ sayýldýðý yazýlmýþtýr. Buna göre eda ettiði kýsým muteber olur. Ben bunu açýkca beyan eden görmedim. Sen bunu tedebbür eyle! Nehir.
Hamavî, Kenz þerhinde buna þöyle cevap vermiþtir: «Muteber olmamasýndan, baþlamýþ olmamasý lâzým gelmediði gibi; baþlamasýnýn muteber olmasýndan da, eda ettiðinin muteber olmasý lazým gelmez görmüyormusun, imama secdede yetiþenin namazý giriþi sahihtir. Bununla beraber imamla eda ettiði secdesi muteber deðildir. Yetiþemediðini, kazaya kalktýðý vakit onu tekrarlamasý icabeder. Binaenaleyh Hulâsa ile Kýnye´nin ifadeleri arasýnda muhalefet yoktur.» Lâkin mezkur eserde bude þâmildir. Bunu Tahtavî Ebu´s-Suud´dan nakletmiþtir. Þâfiî (r.a.)ye göre namaza girdiði sahih olursa itibara alýnmasý tazým gelir. Ancak þöyle denilebilir: Bu tekbir yukarýda geçtiði vecihle iki þeye benzer. Þart olmasý cihetinden onunla namaza girmenin sahih olduðunu kabul ederiz. Ama rekata benzemesi cihetinden sayýyý tamamlamak hususunda onu itibara almayýz,. Onun için de «Bu tekbirle namaza girmesi sahihtir; fakat imam selam verdikten sonra onu tekrarlar.» diyoruz. Allha´u âlem.
Mesbûk, iþe yetiþemediðini kazadan baþlamaz.» Bu söz ta´lilin tamamýdýr. Yani tekbir alýr da beklemezse, namaz bitmeden yetiþemediði yeri kazaya baþlayan mesbûk gibi olur. T. Ýmam Ebû Yusuf. «Geldiði gibi tekbir alýr.» demiþtir. Nihâye sahibi diyor ki: «Mesele onun kavline göre þöyle izah edilir: Ýmam iftetah tekbirini aldýktan sonra gelen adam. iftetah için tekbir alýr. Ýmam ikinci tekbiri alýnca o tekbirde imama tâbi olur. Böylece mesbûk sayýlmaz. Tarafeyne göre ise geldiði gibi iftetah tekbirini almaz. Ýmamýn ikinci tekbiri almasýný bekler ve onunla birlikte tekbir alýr. Bu tekbir, .o adam hakkýnda iftetah tekbiridir. Ve adam bir tekbire yetiþememiþtir. Ýmam selam verdikten. sonra onu kaza eyler.»
«Nitekim tahrime halinde oraya gelen kimse beklemeyip bilittifak tahrime için tekbir alýr.» Musannýf bu teþbihle, oraya gelen kimse hakkýnda meselesinin ittifâký olduðunu anlatmýþtýr. Onun için de «Gelen kimse bilittifak tekbir alýr.» demiþtir. Gelenden murad, imamýn tahrimesi zamanýnda onun namazýna girebilecek bir yerde bulunmasýdýr. Nitekim Müçtebâ´dan naklen ileride gelecektir. Yani Hindiye´de de Kâdýhân´ýn Cami´ þerhinden naklen beyan edildiði gibi, namaz için hazýr olmasýdýr. Ýmamla beraber olur da gâfil davranarak onunla birlikte tekbir almaz; yahut henüz niyetle meþgul iken tekbiri geciktirirse, imamýn ikinci tekbirini beklemeyip tekbirini alýr. Bu bilittifaktýr. Çünkü hazýr olunca iþtirak etmiþ gibi sayýlýr.
«Tahrime halinde» ifadesinin mefhumu þudur: Tahrimeye yetiþemeyip, meselâ ikinci tekbirde yetiþirse o tekbire yetiþmiþ sayýlmaz. Belki üçüncü tekbiri beklerse. tarafeyne göre iki tekbire yetiþememiþ sayýlýr. Lâkin zâhire bakýlýrsa «tahrime» sözü bir kayýt deðildir. Zira ileride göreceðiz ki o adam orada iken imam dört tekbiri alýrsa, adam onlara yetiþmiþ sayýlýr. Bunu, Kâdýhân´dan yukarýda naklettiðimiz talil ile. onun akabinde gelen Fetih´in sözleri de te´yid eder.
«Zira Müdrik gibidir.» Fethü´l-Kadir sahibi diyor ki: «Bu söz hakikaten müdrik olmadýðýný, tekbirde oraya geldiði için güçlüðü defetmek üzere müdrik itibar edildiðini anlatmaktadýr. Çünkü bir rekatta yetiþmenin hakikatý, onu imamla birlikte kýlmakla olur. Tekbirde beraberlik þart koþulursa, iþ cidden dara düþer. Zira ekseriyetle niyet biraz imamýn niyetinden sonraya geçilir. Ama orada bulunduðu için müdrik (yani imama yetiþmiþ) sâyýlýr.
«Sonra her ikisi» yani mesbûk ve yetiþen cenazenin omuzlara kaldýrýlacaðýndan korkarlarsa dua etmeden arka arkaya tekbir alarak yetiþemediklerini kaza ederler. Þârihin «yetiþemediklerini kaza ederler.» sözü pek acýk deðildir. Çünkü «gelen»den murad, tahrime halinde yetiþendir. Tahrimeyi yapýnca onun yetiþemediði bir þey kalmamýþtýr. Meðer ki bir tekbirden fazlaya yetiþip te bir tekbir aldýðý kastedile. Bu taktirde selamdan sonra o tekbiri alýr. Þârih lâhýktan ihtiraz etmiþtir. Meselâ imamla beraber ilk tekbiri alýr da ikinci ve üçüncüyü almazsa evvela bunlarý alýr; sonra dördüncü tekbiri imamla birlikte alýr. Nitekim Hýlye ve Nehir´de de böyle denilmiþtir. Þu da var ki Nuru´l-Ýzah´ta ve þerhinde beyan edildiðine göre, mesbûk iþiterek imamýnýn dua okuduðunu bilirse ona muvafakat eder. Bilmezse ne yapacaðý beyan edilmemiþtir. Uymayý bilmekle kayýtladýðýna göre, meselâ ikinci veya üçüncü tekbirde mi olduðunu bilmezse, evvela senâyý sonra salavatý sonra duayý tertip üzere okur.
«Omuzlar üzerine kaldýrýlacaðýndan korkarlarsa». Ýfadesinin mefhumu þudur: Eller üzerine kaldýrýlýr da omuzlara konmazsa tekbiri kesmez. Bilakis alýr. Ýmam Muhammed´den nakledilen zâhir rivayet budur. Diðer bir rivayette, yere daha yakýn ise tekbir alýr; deðilse almaz. Mirâc. Bu ifadenin bir misli de Bezzâziye ile Fetih´tedir. Bahýr´ýn Zahîriyye´den naklettiði ibarede «Cenaze eller üzerinde taþýnýrda omuzlara konmazsa zâhir rivayete göre tekbir almaz.» denilmiþtir. Lâkýn Þurunbulâliye Sahibi, «Bezzaziye´nin söylediklerine itimat etmek gerekir. Ýleride gelecek olan «cenaze cemaatýn elleri üzerinde ise caiz deðildir.» sözü buna göre muhalif deðildir. Çünkü iptidâda caiz olmayan bir þey sonunda caiz görülebilir.» diyor.
METÝN
Müctebâ´daki «Müdrik bütün tekbirleri derhal alýr.» sözü þâzzdýr. Nehir. Mesbûk, imamýn dördüncü tekbirinden sonra gelirse namaza yetiþememiþ sayýlýr. Çünkü imamýn tekbirine girmesine imkan kalmamýþtýr. Ýmam Ebu Yusuf´a göre girer. Zira tahrime bâkidir. Ýmam selam verdiði vakit üç tekbir alýr. Nasýl ki imama yetiþende de hüküm budur. Fetva bunun üzerinedir. Bunu Halebî ve baþkalarý söylemiþlerdir.
ÝZAH
Müdrikten murad, namaza yetiþendir. Bu da vakit namazýna yetiþen mesabesinde olduðu için ona müdrik demiþtir. Müctebâ´nýn ibaresi þöyledir: «Ýmamýn namazýna girmek caiz olacak þekilde ayakta duran bir adam imam ilk tekbiri aldýðýnda onunla beraber tekbir almazsa imam ikinci tekbiri almadýkça tekbir alýr. imam ikinci tekbiri alýrsa onunla birlikte alýr. Ve birinci tekbiri o anda kaza eder. Keza ikinci üçüncü ve dördüncüde tekbir almazsa hüküm yine böyledir. Yapamadýklarýný derhal kaza eder.» Bu ibare þâzzdýr. Çünkü birçok ulemanýn nassan beyan ettiði «Ýmam selam verdikten sonra kaza eder.» sözüne aykýrýdýr; Bunu Nehir sahibi söylemiþtir.
«Mesbuk, imamýn dördüncü tekbirinden sonra gelirse namaza yetiþememiþ sayýlýr.» Tarafeyn ile Ebû Yusuf arasýndaki hilafýn semeresi bu meseledir. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.
«Çünkü imamýn tekbirine girmesine imkan kalmamýþtýr.» Yukarýda geçmiþti ki mesbûk, imamla birlikte tekbir almak için onu bekler. Dördüncü tekbirden sonra imamýn alacak tekbiri kalmamýþtýr ki tâbi olmak için onu beklesin. Dürer sahibi þöyle söylemiþtir: «Tarafeyne göre bu babta asýl olan þudur: Ýmama uyan kimse imamýn tekbirine dahil olur. Ýmam Dördüncü tekbirden ayrýldýktan sonra artýk girmesi imkansýz olur. Ebu Yusuf´a göre ise tahrime bâki olduðu müddetçe namaza girer. Bedâyi´de de böyle denilmiþtir.
«Nasýl imama yetiþende de hüküm budur.» Yani ya sadece dördüncü tekbirde yahut bütün tekbirlerde imama yetiþip de onunla beraber tekbir almayanýn hükmü de böyledir. Þârih Bedâyi´ sahibine uyarak, bu teþbihle imama yetiþen meselesinin ittifâkî olduðuna iþaret etmiþtir. Bunun söz götürdüðü ileride gelecektir.
«Fetva bunun üzerinedir.» Yani musannýfýn metinde tercih ettiði kavlin hilafýna olarak, mesbûk meselesinde fetva Ebû Yusuf´un kavline göredir. Bunu Halebî ve baþkalarý söylemiþlerdir. Halebî´nin Münye þerhindeki ibaresi, þöyledir: «Eðer imam dördüncü tekbiri aldýktan sonra gelirse, tarafeyne göre namaza yetiþememiþtir. Ebu Yusuf´a göre ise tekbir alýr. Ýmam selam verdikten sonra üç tekbiri kaza eder. Muhit´te fetvanýn buna göre olduðu bildirilmiþtir.»
Ben derim ki: Fetevâ-ý Hindiye´de dahi Muzmerat´tan naklen bu kavlin esah olduðu zikredilmiþ; «Fetva bunun üzerinedir.» denilmiþtir. Lâkin musannýfýn metinde söylediðini Bedâyi sahibi «sahihtir.» diye açýklamýþtýr. Bu sözün bir misli de Dürer, Makdisi Þerhi ve Nuru´l-izâh´tadýr. Evet, Ýmdâd´ta Tecnis ile Valvalciye´den nakledildiðine göre bu kavil Ebû Hanife´den bir rivayettir. Ebu Yusuf´a göre o kimse namaza girer. Fetva da buna göredir. Ýmdâd sahibi, «Demek ki sahih kabul edilen kavli (bir deðil) muhteliftir.» demiþtir.
T E N B Ý H: Bütün bunlar mesbûk hakkýndadýr. Dördüncü tekbirde yetiþen ise namaza girer. Þârih Bedâyi´ sahibinin yaptýðý gibi bunun bilittifak böyle olduðuna iþaret etmiþtir. Nehir sahibi de bunu açýklamýþtýr. Yukarýda naklettiðimiz Müctebâ ibaresinin zâhiri de budur. Lâkin Bahýr´da, Muhit´ten naklen þöyle denilmektedir: «O adam gelmiþken imam dört tekbir alýrsa, imam selam vermedikçe o adam tekbir alýr; ve üç tekbiri kaza eder. Bu kavil Ebû Yusuf´undur. Fetva da ona göredir. Ýmam Hasan bu adamýn tekbir almayacaðýný namaza yetiþememiþ olduðunu rivayet etmiþtir.»
Ben derim ki: Lâkin ekseriyetle ulemanýn ibarelerinden anlaþýlan þudur ki, yetiþen kimse hakkýnda namazýn elden kaçmamýþ olmasý, Ebû Yusuf´la tarafeyn arasýnda ittifaklýdýr. Namazýn elden kaçmasý, Ýmam Hasan´ýn Ebû Hanife´den rivayetidir. Fetva, elden kaçmadýðýna verilmiþtir. Ulemanýn yukarýda geçen takrirlerine münasip olan budur. Bu, Ebû Yusuf´un kavline göre zâhirdir. Çünkü ona göre mesbûk, namazý kaçýrmýþ deðildir. Yetiþenin kaçýrmasý ise evleviyette kalýr.
Tarafeynin kavline gelince: Hidâye ve diðer kitaplarda açýklanmýþtýr ki, oralara göre yetiþen kimse müdrik hükmündedir. Bu adam da dördüncü tekbir vaktinde yetiþmiþtir. Binaenaleyh imam selam vermeden onu alýr. Diðer üç tek birin yeri geçtiði için onlarý kaza eder. Þu halde Muhit´in, «Bu kavil Ebû Yusuf´undur.» sözünden, tarafeynin kavli bunun hilafýna olmasý lazým gelmez. Bilakis onlarýn kavli de Ebû Yusuf´un kavli gibidir. Buna delil. Ebû Yusuf´un kavlini yalnýz Hasan´ýn rivayeti ile karþýlaþtýrmasýdýr. Aksi taktirde münasibi, onu tarafeynin, kavliyle karþýlaþtýrmak idi. Onun için bu kavil Hâniye, Valvalciye ve Gâyetü´l-Beyân´da Ebu Yusuf´a nisbet edilmemiþtir. Bu zevat onu mutlak býrakmýþ; ve Hasan´ýn rivayeti ile karþýlaþtýrmýþlardýr. Hatta bundan sonra Gayetü´l-Beyân´da «Ebu Yusuf´tan bir rivayete göre imamla birlikte namaza dahil olur.» ibaresi ziyade edilmiþtir ki, bu söz Ebu Yusuf´un kavlinin de tarafeynin kavli gibi olduðunu; muhalefetin yalnýz Ýmam Hasan´ýn rivayetinde zikredildiðini gösterir.
T E N B Ý H: Bahýr sahibi, Muhit´in yukarýda geçen ibaresini nakletmiþ, sonra þunlarý söylemiþtir: «Hakâik´taki «fetva Ebu Yusuf´un kavline göredir» sözü, ancak namaza yetiþen hakkýndadýr. Mesbûk hakkýnda deðildir. Þöyle denilebilir: O adam yetiþir de imam iki veya üç tekbir alýncaya kadar tekbir almazsa þüphesiz mesbûk olur. Bir þey yapmadan orada bulunmasý, kendisini müdrik yapmaz. Binaenaleyh mesbûk meselesi gibi olmasý gerekir. Ve yetiþenle yetiþemeyen arasýnda fark, sadece ilk tekbirde olmalýdýr. Nitekim bu açýktýr.»
Ben derim ki: Hakâik´in sözü, mesbûk meselesine hamledilmiþtir. Zira yukarýda gördük ki bu meselede muhalif Ebû Yusuf´tur; fetva da onun kavline göredir. Namaza yetiþen meselesi. bildiðin gibi ittifâkidir. Bahýr sahibinin «þöyle denilebilir» diyerek anlattýðýnýn hâsýlý þudur: Namaza yetiþen kimse meselesi, ancak ilk tekbire yetiþip imam ikinci tekbiri almadan onu alanla tahakkuk eder. Biraz gecikir de imam ikinci veya üçüncü tekbiri alýrsa o kimse yetiþmiþ deðil mesbûktur. Bu ibare açýk olarak söz götürür. Çünkü o kimse yetiþir de imam, meselâ iki tekbir alýrsa, ikinciye yetiþmiþ sayýlýr. Ýmam üçüncü tekbiri almadan o tekbiri almaya hakký vardýr. Birinci tekbirle mesbûk olur. Onu da imam selam verdikten sonra alýr. Þu halde o tekbirde mesbûk olmasý, diðer tekbirlere yetiþmiþ olmasýna aykýrý deðildir. Bahýr´da Vâkýat´tan nakledilen þu ibare de bunu gösterir: «Namaza yetiþen kimse, imam iki tekbir alýncaya kadar tekbir almazsa, ikinci tekbiri alýr; birinciyi imam selam vermeden almaz. Zira birincinin yeri geçmiþtir. O kaza edilir. Mesbûk kimse, imam namazýný bitirmeden kaza ile meþgul olamaz.» O adamý bak nasýl hem yetiþmiþ hem mesbûk saymýþtýr! Çünkü yalnýz mesbûk olsa, ikinci tekbiri almaya hakký olmaz; imamýn üçüncü tekbirini beklerdi. Bu makamýn izahýný ganimet bil!
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:43:29
METÝN
Birkaç cenaze bir oraya gelirse herbirinin namazýný ayrý ayrý kýlmak, toptan kýlmaktan daha iyidir. Efdal olanýn namazýný önce kýlmak efdaldir. Ama toptan kýlmak ta caizdir. Sonra imam isterse bütün cenazeleri bir saf yaparak efdal olanýn hizasýna durum. Ýsterse onlarý birbiri arkasýna kýbleye doðru bir saf yapar. Her birinin göðsü hizasýna durmak için, her cenazenin göðsü imamýn karþýsýna gelecek þekilde dizer. Basamak þeklinde dizerse dahi iyi olur. Çünkü maksat yerine gelir. Hayatlarýnda imamýn arkasýnda durduklarý mâlûm tertibe riayet eder. Ve en fazîletli erkek cenazeyi kendisine yakýn bulundurur. Ondan sonra derece derece diðer erkeðin cenazeleri. sonra çocuklarý, sonra hünsâlarý, sonra bâlið kadýnlarý, sonra büluða yaklaþmýþ kýzlarý sýraya dizer. Hür olan çocuk köleden önce, köle de kadýndan önce gelir. Fakat zaruretten dolayý bir kabre defnedilirlerse, tertipleri bunun aksine olur. Ve en fazîletli erkek kýble tarafýna konur. Fetih.
ÝZAH
Her cenaze namazýný ayrý kýlmak toptan kýlmaktan daha iyidir. Çünkü toptan kýlmanýn caiz olup olmadýðý ihtilaflýdýr. Kýnye.
«Efdal olanýn namazýný önce kýlmak efdaldir.» Yani evvelâ en fazîletli cenazenin namazý kýlýnýr. Daha sonra fazîletçe onu takip edenin cenaze namazýna geçilir. Ýmdâd adlý eserde bu tertip «daha önce getirilmemiþse» diye kayýtlanmýþtýr. Yani daha evvel getirilmiþse fazîletçe aþaðý bile olsa onun namazý kýlýnýr. Tertibin beyaný ileride gelecektir. Toptan kýlmaktan murad, hepsine bir namaz kýlmaktýr. Bir saftan murad da, namaz safdýr. Hayatta iken namaza durduklarý þekilde dizilirler. Bedâyi.
«isterse onlarý birbiri arkasýna kýbleye doðru bir saf yapar.» Bedâyi´de imamýn bu iki þekil arasýna muhayyer olduðu bildirilmiþtir. Bundan sonra Bedâyi sahibi þunlarý söylemiþtir: «Zâhir rivayetin cevabý budur.» Esâs kitaplardan baþkalarýnda, Ebû Hanîfe´den ikinci þeklin´ daha iyi olduðu rivayet edilmiþtir. Çünkü .sünnet, imamýn cenazenin hizasýna durmasýdýr. Bu ise birinci deðil ikinci þekilde olur.» Basamak þeklinde dizmek, ikinci cenazenin baþýný birincinin omuzlarýna getirmekle yapýlýr. Bedâyi. «Çünkü maksat yerine gelir.» Maksat namazlarýnýn kýlýnmasýdýr. Dürer.
«Ve en fazîletli erkek cenazeyi kendisine yakýn bulundurur.» Bu, kýbleye doðru uzunluðuna bir saf yaptýðýna göredir. Namaz safý gibi geniþliðine saf yaparsa, öne geçtiði en fazîletli cenazenin hizasýna durur. Bu izahat, fazîletçe birbirlerinden farklý olduklarýna göredir. Fazilette müsâvî olurlarsa en yaþlýlarýný öne alýr. Nitekim Hýlye´de beyan edilmiþtir. Bahýr´da, Fetih´ten naklen, «Ýki erkek cenazede yaþça. Kur´an´ca ve ilimce büyük olaný öne geçirir. Nasýl ki Peygamber (s.a.v.) Uhud þehitlerinde böyle yapmýþtýr». deniliyor.
«Hür olan çocuk köleden önce gelir.» Velev ki bâlið olsun. Nitekim Zâhiriye´den naklen Bahýr´da, «Hür, köleden önceye alýnýr. Velev ki hür, çocuk olsun.» denilmiþtir. Tahtavî diyor ki: «bu, bâlið olan hürün evleviyetle öne alýnacaðýný ifade eder. Meþhur olan da budur. Hasan´ýn Ýmam-ý A´zam´dan rivayetine göre köle daha salih ise öne alýnýr. Mineh.»
Toptan bir kabre defnedilmeyi «zaruretten dolayý, diye kayýtlamasý, birinci çürüyüp toprak olmadan, iki kiþinin bir kabre defnedilmesi caiz olmadýðýndandýr. Birinci cenaze toprak olduktan sonra kabrinin üzerine bina yapmak ve ekin ekmek caiz olur. Ancak zaruret bulunursa iki kiþi bir kabre defnedilebilir. Aralarýna toprak veya kerpiç konularak iki kabir gibi yapýlýr. Ve kýbleye karþý erkek, ondan sonra erkek çocuk, sonra hunsâ daha sonra kadýn konur. Mültekâ þerhi.
METÝN
Cenaze namazýný kýldýrmak için orada ise sultan, yoksa nâibi geçirilir; nâibi þehrin valisidir. Sonra Kadý, sonra emniyet amiri, sonra onun halifesi sonra kadýnýn halifesi, sonra mahallenin imamý gelir. Musannýfýn sözünde îham vardýr. Çünkü valileri öne geçirmek vacip, mahallenin imamýný geçirmek ise velîden efdal olmak þartýyle sadece menduptur. Efdal deðilse velîyi geçirmek evladýr. Nitekim Müçtebâ´da ve musannýfýn Mecmâ´ þerhinde böyle denilmiþtir. Dirâye´de «Büyük camiin imamý, mahalle imamýndan (yani mahalle mescidinin imamýndan) evladýr.» denilmektedir. Nehir.
ÝZAH
Þurunbulâliye sahîbi diyor ki: «Kemâl´in sözünden anlaþýldýðýna göre emniyet amiri þehrin valisinden baþkadýr. Mi´rac´da ise ikisinin bir olduðunu ifade eden sözler vardýr. Zira «murad, Buhârâ emiri gibi þehrin emiridir.» denilmektedir.» Tahtavî buna cevap vermiþ; þehir amirini, sultan tarafýndan deðil de sultanýn naibi tarafýndan tayin edilen kimse, diye yorumlamýþtýr. Þu do var ki, cuma bahsinde emniyet amirinin kadýdan evvel geldiðini görmüþtük. Buradaki tertip onun hilafýnadýr. Buna tenbih eden görmedim. Teemmül buyurula!
«Sonra emniyet amiri, sonra onun halifesi gelir.» Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Burada þöyle bir itiraz vârid olabilir: Kadýyý emniyet âmirinden öne aldýðýna göre münasip olan, onun halifesini de emniyet amirinin halifesinden önceye almaktý. Burada Fetih sahibinin dediði gibi «sonra valinin halifesi, sonra kadýnýn halifesi» demek münasiptir. Bu sözün bir misli de Zeyleî´den naklen Ýmdâd´tadýr.
«Sonra mahallenin imamý gelir,» bundan murad, mahalle mescidinin imamýdýr. Bunun evla olmasý, cenaze, saðlýðýnda onun arkasýnda namaz kýlmaya razý olduðu içindir. Böyle olunca, vefatýndan sonra cenaze namazýný da onun kýldýrmasý gerekir. Münye þerhinde þöyle deniliyor: «Bu izaha göre hâli hayatýnda ondan razý olmadýðý bilinse namazýný kýlmaya geçirilmesi müstehap olmamak gerekir.»
Ben derim ki: Haklý bir vecihten dolayý ondan razý olmadýðý bilinirse bunu teslim ederiz. Aksi taktirde teslim edemeyiz.
«Musannýfýn sözünde îham vardýr.» Yani adý geçen kimseleri cenaze imamlýðýna geçirmek hususundaki hükümde müsavat îhamý vardýr. (sanki müsâvi imiþler gibi bir zan veriyor.). Lâkin usul-ü fýkýh kaidesine göre, zikirde beraberlik, hükümde birliði icabetmez (yani beraber zikredildiler diye her birinin hükmü bir olmaz).
«Çünkü valileri öne almak vaciptir.» Baþkalarýný onlarýn önüne geçirmek onlarý tahkir olur. Halbukiülül´emri ta´zim vaciptir. Fetih´te de böyle denilmiþtir. Valvalciye, Ýzâh ve diðer kitaplarda «sultanýn geçirilmesi vaciptir.» diye açýklanmýþtýr. Menba´ ve diðer kitaplarda bu söz ta´lil edilirken «Çünkü sultan, mü´minlere kendi nefislerinden daha ileri olan Peygamber (s.a.v.)in naibidir. Binaenaleyh o da öyle olur.» denilmiþtir. Ýsmail. «Büyük camiin imamý» yerine, Münye þerhinde «cumâ imamý» tabiri kullanýlmýþtýr.
T E N B Ý H: Vâkýf´ýn þart koþtuðu ve vakfýndan kendisine maaþ tahsis ettiði cenaze namazgâhýnýn imamý da mahalle imamý gibi veliden önce mi gelecektir sonra mý? Zira kesinlikle biliniyor ki hâli hayatýnda arkasýnda namaz kýlmaya razý olmanýn illeti, mahalle imamýna mahsustur. Bana öyle geliyor ki, kadý tarafýndan tasdikli ise onun naibi gibidir. Vakfýn nâzýrý tarafýndan tayin edilmiþse ecnebi gibidir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþ; Nehir sahibi ise ona muhalefet ederek «Ýmamlýk babýnda geçen maaþlý imamýn mahalle imamýna tercih edilmesi burada da tercihini iktiza eder.» demiþtir. Makdisî mutlak surette ecnebi gibi olmasýný daha zâhir bulmuþtur. Çünkü nâzýr tarafýndan tayin edilen yalnýz yabancýlarla velîsi olmayanlar içindir.
Ben derim ki: Bu daha iyidir. Zira ileride geleceði vecihle asýl itibariyle hak velînindir. Valilerle mahalle imamýnýn ona tercih edilmesi yalnýz, yukarýda geçen ta´lilden dolayýdýr. O ta´lil burada mevcut deðildir. Kâdýhân´ýn onu tasdik etmesi, kendisine nâip yapmak için deðil, maaþýný hak edebilmesi içindir. Aksi taktirde imamlýk vazifesinde kadýnýn tasdik ettiði her þahýs kadýnýn nâibi olmak ve mahalle imamýna tercih edilmek lazým gelir. Bununla maaþlý imam arasýndaki fark açýktýr. Zira cenaze, hâli hayatýnda onun arkasýnda namaz kýlmaya razý olmamýþtýr. Maaþlý imam öyle deðildir. Benim anladýðým budur.
METÝN
Bundan sonra nikahlama asabeliði tertibince veliye sýra gelir. Bundan yalnýz baba müstesnadýr. O bilittifak oðla tercih edilir. Meðer ki oðul âlim, baba cahil ola. Bu taktirde oðul evladýr. Meyyitin velisi yoksa sýra eþine ondan sonra da komþularýna gelir. Kölenin sahibi hür olan oðlundan evladýr. Zira milki bâkîdir. Fetva, yýkamak ve namazýný kýlmak için yapýlan vasiyetin bâtýl olduðuna göredir.
ÝZAH
Veliden murad, ölenin erkek ve akýl bâlið olan velisidir. Kadýnýn, çocuk ve bunaðýn veli olmaya haklarý yoktur. Nitekim Ýmdâd´da beyan olunmuþtur. Münye þârihi diyorki: «Asýl itibariyle namaz hususunda hak velinindir. Onun için de imam Ebû Yusuf´la Þâfiî´nin ve bir rivayette Ebû Hanîfe´nin kavline göre veli bütün sayýlanlara tercih edilir. Çünkü bu, nikahlamak gibi veliliðe baðlý olan bir hükümdür. Þu kadar var ki istihsânen sultan ve diðerleri tercih edilmiþlerdir. Zâhir rivayet de budur. Zira rivayete göre hazreti Hasan vefat edince hazreti Hüseyin radýyallâhü anhümâ cenazesini kýldýrmak için Said b. Âs´ý geçirmiþ ve «Sünnet olmasa idi seni geçirmezdim.« demiþtir. Said Medîne´de vali idi. Valilerle mahalle imamýnýn tercih edilmelerinin vechi de yukarýda geçti. (Asaba, kiþinin baba tarafýndan olan erkek akrabasýdýr.) Veliye tercih hakký nikahlama tertibine göre sabit olur. Kadýnlarýn ve kocalarýn veli olmaya haklarý yoktur. Þu kadar var ki koca, ecnebiden daha çokhak sahibidir. Þârihin sözünde uzak velinin gâip olan yakýn veliden daha ziyade hak sahibi olduðuna iþaret vardýr. Gâip olmanýn haddi, geldiði zaman namaza yetiþemeyecek kadar uzak bir yerde bulunmasýdýr. Bunu Tahtavi Kuhistâni´den nakletmiþtir. Bahýr´da, «Cemaat onun gelmesini beklemektedir.» cümlesi ziyade edilmiþtir.
Ben derim ki: Zâhire göre zevil´erhâm denilen akrabalarda veli olmakta dahildir. Asaba diye kayýtlamak, yalnýz kadýnlarý çýkarmak içindir. Onlar için de daha evladýrlar. Bu zâhirdir. Hidâye´nin «nikah velayeti» tabirini kullanmasý da bunu te´yit eder.
«O bilittifak oðla tercih edilir.» Sahih olan kavil budur, çünkü babanýn oðula üstünlüðü ve yaþ ziyadeliði vardýr. Üstünlük ve ziyade sair namazlarda olduðu gibi burada da imamlýða hak etmek için tercih sebebidir. Bunu Bedâyi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Bazýlarý bu kavlin Ýmam Muhammed´e ait olduðunu söylemiþlerdir. Þeyhayna göre. oðul evladýr. Fethu´l-Kadir´de þöyle denilmiþtir: «Daha yaþlý olaný ancak sünneti delili ile tercih ettik. Peygamber (s.a.v.) kasâme hadisinde «Ýkinizden hanginiz büyükse o konuþsun!» buyurmuþtur. Bu gösterir þeyhayna göre hak oðulundur. Ancak onun da babasýný geçirmesi âdet olmuþtur. Buna ulemanýn þu sözleri delalet eder: O kadýndan oðlu yoksa diðer akrabalarý kocadan evladýr. Oðlu varsa koca bunlardan evladýr. Çünkü hak oðulundur. O da babasýný geçirir. Onu kendi nefsinden ileri tutmasý, sünnetle vaciptir denilse yadýrganmaz.»
Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Velâyet hükmünde oðlun baþkasýný Heri geçirmeye hakký vardýr. Çünkü velâyet onun hakkýdýr. Ýleri geçmekten menedilmesi, sadece babasýný küçümsememesi içindir. Binaenaleyh geçirmeyi velâyeti sâkýt olmaz.»
«Bu taktirde oðul evladýr.» Bir nüshada «yaþlý olan evladýr.» denilmiþtir. Bu söz üzerine hâþiyeyi yazan þunlarý söylemiþtir: «Derecede yakýnlýkta ve kuvvette denk iseler, meselâ iki kardeþ, iki oðul veya iki amca olurlarsa yaþlý olaný evladýr.»
Ben derim ki: «Ancak yaþlý olmayan efdal ise onu geçirmek evla olur.» Yani bu efdal olan oðlu babasýna tercih meselesine kýyasladýr. Hatta bu daha evladýr. Küçük yaþtaki anne baba bir kardeþ, büyüðü baba bir kardeþ olursa, küçüðü geçirmek evladýr. Nitekim mirasda da böyledir. Hatta küçük olan birini geçirirse büyüðü onu menedemez. Bahýr´da da böyle denilmiþtir.
«Meyyitin velisi yoksa sýra eþine ondan sonra da komþularýna gelir.» Fethu´l-Kadir´de böyle denilmiþtir. Bu söz kocanýn ecnebi üzerine tercih edileceðini açýk olarak gösterir. Velev ki o ecnebi komþu olsun. Kuhistânî´den yukarýda naklettiðimiz «koca ecnebiden daha ziyade hak sahibidir.» þeklindeki mutlak sözün muktezasý budur. Buradaki ibare Nehir´-in, «Koca ile komþular ecnebiden daha evladýr.» sözünden daha iyidir. Velî sözü. Bunlar kocadan evladýrlar. Zira ölümle karý kocalýk sona ermiþtir. Bahýr.
«Kölenin sahibi hür olan oðlundan evladýr.» Keza babasýndan ve baþkalarýndan da evladýr. Zeyleî þöyle demiþtir: «Sahih kavle göre kölenin sahibi, kölesinin yakýnýndan evladýr. Yakýný da âzad eden sahibinden evladýr.» Þu halde Kuhistânî´nin «Kölenin oðlu ve babasý sahibinden ev´ ladýr.» sözü, sahihin hilafýnadýr.
«Zirâ milki bâkidir.» Bu söze Hâmiliye þerhindeki þu ifade ile itiraz olunmuþtur: «Köle sahibi câriyesini, ümmü veledini ve müdebberesini yýkayamaz. Çünkü ölümle bunlardan milki kesilmiþtir.»
Ben derim ki: Yani ölünün cesedi milki kabul etmez. Lâkin murad, milkin hükmen bâki olmasýdýr. Nitekim Bahýr´da bu kaydedilmiþtir. Onun içinde kölesini kefenlemesi lâzým gelir. Nitekim karýsýný da kefenler. Halbuki yukarýda geçtiði vecihle karýkocalýk ölümle sona erer. Yýkamada dokunmak ve bakmak gibi haram olan þeyler bulunduðu için hükmen milke itibar edilmez. Zira o zaiftir. Binaenaleyh kefenlemekle namaz velisi olmak meselelerinden ayrýlýr. Benim anladýðým budur.
«Fetva, yýkamak ve namazýný kýlmak için yapýlan vasiyetin bâtýl olduðuna göredir.» Bu sözü Hindiye sahibi Muzmerat´a nisbet etmiþtir. Yani bir kimse cenazesini ileri geçmeye hakký olmayan birinin kýldýrmasýný yahut kendisini filanýn yýkamasýný vasiyet etse vasiyetini tenfiz lâzým gelmez. Bununla velinin hakký bâtýl olmaz. Keza fulan elbise ile kefenlenmesini veya fulan yere defnedilmesini vasiyet etse vasiyeti bâtýl olur. Nitekim bu sözü de Muhit´e nisbet etmiþtir. Dürri´l-Bihâr þerhinde beyan edildiðine göre, mahalle imamýný, meyyit saðlýðýnda ona razý olmuþtur; diye ileri geçirmenin ta´Iili gösteriyor ki, vasiyet edilen þahýs mahalle imamýna tercih edilir. Çünkü onu açýk olarak seçmiþtir. Þu kadar varki Müntekâ´da bu vasiyetin bâtýl olduðu zikredilmiþtir.
METÝN
Velinin cenaze namazýný kýldýrmak için baþkasýna izin vermeye hakký vardýr. Çünkü bu onun hakkýdýr. Binaenaleyh onu iptale de hakký vardýr. Veliye tercih edilen kimse de evleviyetle veli gibidir. Ancak orada veliye müsavi biri bulunursa, velev yaþça daha küçük olsun, onu men edebilir. Çünkü hakta ona ortaktýr. Uzak veli bulunursa menedemez. Cenaze namazýný veliye tercih edilmeye hakký olmayan bir baþkasý kýldýrýr da veli ona tabi olmazsa veli dilediði taktirde - velev kabri üzerine olsun -namazýný tekrar kýldýrabilir. Bu, farzý ýskat için deðil, hakký olduðu içindir.
ÝZAH
«Veliye tercih edilen kimse de evleviyetle veli gibidir.» Bu sözün zâhirine bakýlýrsa, sultan velinin izni olmaksýzýn ecnebi birine namaz kýldýrmak için izin verebilir. Hýlye sâhibi bunu inceleyerek beyan etmiþtir. Þuna binaen ki sultan ve emsalinin haklarý iptidaen sabittir. Yalnýz mahalle imamýný istisna etmiþtir. Onun izin vermeye hakký yoktur. Zira onun veliden ileri tutulmasý müstehaptýr. O iki kardeþin büyüðü gibidir. Büyüðü ecnebi birini geçirirse küçüðünün onu men etmeye hakký vardýr. Veli de onun gibidir.
Ben derim ki: Sultanýn iptidaen hakký sabit olmasý. söz götürür. Çünkü Münye þerhinden naklettik ki esasen hak velinindir. Zâhir rivayete göre sultanýn ileri geçirilmesi kendisiyle alay edilmesin diyedir. Ona ta´zim vaciptir, Mahalle imamýnýn ileri geçirilmesi. cenaze hayatta iken ondan razý olduðu içindir. Bu sözün bir misli de Kâfi´dedir. Kâfi sahibi velinin namazý tekrar kýldýrmasý meselesini ta´lil ederken þöyle demiþtir. «Çünkü hak velilerindir. Onlar ölene en yakýn kimselerdir. Namazý hususunda da en ziyade hak sahibidirler. Þu kadar varki sultan yahut îmam ancak saltanat ve imamlýk arýzasýyle öne alýnýrlar» Böylece evleviyet de ortadan kalkar.
Velinin baþkasýna izin vermesi namaz hususunda olduðu gibi baþka türlü de tefsir edilmiþtir ki, o da cenaze namazýndan sonra definden önce daðýlmak için cemaata izin vermesidir. Çünkü cemaatýn ancak onun izniyle daðýlmalarý gerekir. Zeyleî baþka bir mânâ daha zikretmiþtir. O da namazýný kýlmalarý için o kimsenin öldüðünü ilandýr. Bahýr. Lâkin birinci mânâ musannýfýn ibaresinde taayyün etmiþtir. Çünkü mezkur istisnayý yapmýþtýr. Kenz ve Hidâye´nin ibareleri buna muhaliftir.
«Onu iptâle de hakký vardýr.» Yani baþkasýný geçirmekle kendi hakkýný iptal edebilir. Hidâye. Þu halde iptalden maksat, hakký kendisinden baþkasýna nakildir.
«Veliye müsavi biri bulunursa velev ki yaþça daha küçük olsun onu men edebilir.» Oradakiler iki kardeþ iseler yaþlý olan evladýr. Lâkin birini ileri geçirirse küçüðü kendisini men edebilir. Ýkisi de birer kiþi geçirirlerse büyüðünün geçirdiði evla olur. Bahýr.
«Uzak veli orada bulunursa men edemez.» Yaþça küçük olan anne baba bir kardeþ, büyüðü baba bir kardeþ olur da, küçüðü birini ileri geçirirse büyüðü onu men edemez. Bahýr. Yine Bahýr´da beyan edildiðine göre anne baba bir kardeþ baþka yerde olur da, birine namazý kýldýrmasýný yazarsa. Baba bir kardeþ onu men edebilir. Þehirde olan hasta, saðlam gibidir. Dilediðini ileri geçirebilir. Uzak veli kendisini men edemez.
«Veliye tercih edilmeye hakký olmayan» ifadesiyle, sultan ve benzeri, bir de mahalle imamý hariç kalmýþlardýr. Bunlardan biri kýldýrýrsa veli o namazý tekrarlayamaz. Zira bunlar veliden önce gelirler. Nitekim ileride görülecektir.
«Veli o namazý tekrar kýldýrabilir.» ifadesinin mefhumu, veliden baþkasý, meselâ sultan, namazý hakký olmayan birinin kýldýrdýðýný görürse o namazý tekrar kýldýramaz mânâsýný ifade eder. Meðer ki veliden namaz kýldýrmaya hakký olan veli kastedile. Bu izahata göre musannýfýn, «O namazý, ileri geçmeye hakký olan kimse tekrarlar.» demesi daha iyi olurdu. Lâkin veli kýldýrýrsa, sultan gibi ondan ileride bulunan biri velinin o namazý tekrar kýlmaya hakký olur mu olmaz mý meselesinde ihtilaf edilmiþtir. Nihâye ile Ýnâye´de, «Evet hakký olur. Çünkü veli sultandan daha aþaðý olduðu halde baþkasý kýldýrdýðýnda o namazý tekrar kýlma hakkýna mâlik olunca, sultan ve kadý´nýn evleviyetle tekrara haklarý olur» denilmiþtir. Sirâc ile Müstesfâ´da ise hakký olmadýðý bildirilmiþtir. Bahýr sahibi bu iki kavlin arasýný bulmak için birinciyi. sultan orada iken cenaze namazýný velinin kýldýrmasýna; ikinciyi de sultanýn bulunmadýðý hâle yorumlamýþtýr. Nehir sahibi buna itiraz ile «Sultanýn orada bulunmadýðý vakit bir hakký yoktur. Hilaf, orada bulunduðuna göredir.» demiþtir. Bana Sirâc ile Müstefsâ´da beyan edilen daha zahir gibi geliyor. Zira Kâfî´den naklen arz ettik ki, hak velilerindir. Sultan ve benzerinin öne geçirilmesi ârýzidir. Evleviyet meselesi kabul edilmiþ deðildir. Bunun eþi oðul meselesidir. Oðulun hakký iptidaen sabittir Lâkin. kendisi babalýk hakkýna hürmeten babasýný geçirir.
Burada Ýbn-i Âbidin´in el yazýsýyle derkenara kaydedilmesi istenilen bir ibare bulunmuþtur. Ýbare þudur: Ben derim ki: Lâkin Mebsut´tan naklen Nihâye´de bu mesele zikredildikten sonra þöyle denilmiþtir: «Ashabý kiramýn, Peygamber (s.a.v.)´in cenaze namazýný kýlmalarýnýn tevili þudur: Ebu Bekir (r.a.) iþleri düzeltmek ve fitneyi yatýþtýrmakla meþgul idi. Ashabý, cenaze namazýný gelmeden kýlmýþlardý. Hak, O´nun idi. Ýþini bitirince O da kýldý. Ondan sonra kimse kýlmadý.» Bu gösteriyor ki sultanýn tekrar kýlmaya hakký vardýr. Velev ki orada bulunmasýn. Bu ifade Bahýr´ýn ve Nehir´in ibarelerine aykýrýdýr. Ancak þöyle denilebilir: «Veli olmak hakký, Peygamber (s.a.v.)´ýn amcasý Abbas´a aitti. O ise Ebu Bekir´den önce kýlmamýþtý. Bizim sözümü», veli kýldýðýna göredir. Binaenaleyh aykýrýlýk yoktur.» Lâkin bu iþin sübutuna muhtaçtýr.
Bahýr sahibinin, Nihâye ve Ýnâye´nin sözlerini Hulâsa, Valvalciye ve diðer feteva kitaplarýnýn, «Sultan veya kadý yahut mahalle imamý kýldýrýr da veli ona tâbi olmazsa namazý tekrarlayamaz. Çünkü bunlar ondan evladýr.» ifadeleri ile te´yidine gelince: Bu söz götürür. Çünkü bunlarýn ondan evla olmalarýndan, huzurlarýnda kýldýrýnca kendilerine tekrarlama hakkýnýn sabit olmasý lazým gelmez. Hak sahibi odur. Velev ki sultan ve emsaline karþý vacip olan ihtiram terk etmiþ olsun.
Hidâye´nin, «Veliden veya sultandan baþkasý kýldýrýrsa veli namazý tekrarlar. Zira hak velilerindir. Veli kýldýrýrsa ondan sonra kimsenin kýldýrmaya hakký kalmaz.» Sözü de buna delalet eder. Kenz ve diðer kitaplarda bunun gibý sözler vardýr. «Ondan sonra kimsenin kýldýrmaya hakký kalmaz.» sözü sultana da þâmildir. Sonra Gâyetü´l-Beyân´da þöyle denildiðini gördüm: «Bu umum yoluyiadýr. Hatta sultanýn da baþkasýnýn da tekrar hakký yoktur.»
«Mi´râc´da, Müçtebâ´dan nakledildiðine göre veli sultanýn huzurunda kýldýrýrsa sultan o namazý tekrarlayabilir. Bundan sonra Mi´râc sahibi, «Lâkin Menâfi´ adlý kitapta, sultanýn tekrarlama hakký olmadýðý kaydedilmiþtir.» demiþ; ye Menâfi´in rivayetini te´yid etmiþtir. Ona müracaat edebilirsin. Bu bizim söylediðimizin aynýdýr. Bu makamýn izahýný ganîmet bil vesselâm!
«Veli dilediði taktirde namazý tekrarlar.» Gerçi Takvim adlý eserde, «Cenaze namazýný veliden baþkasý kýldýrýrsa namaz velinin üzerinde borç kalýr.» denilmiþse de bu kavil zaiftir. Nitekim Nehir´de de böyle denilmiþtir.
METÎN
Onun için diyoruz ki: Cenaze namazýný kýlan kimsenin onu veli ile birlikte tekrarlamaya hakký yoktur. Çünkü onun tekrarý meþru olmamýþtýr. Aksi taktirde, yani kadý veya naibi yahut mahallenin imamý gibi ileri geçmeye hakký olan biri kýldýrýr yahut ileri geçmeye hakký olmayan biri kýldýrýp veli ona tâbi olursa namazý tekrarlamaz. Zira bunlar namaz hususunda ondan evladýrlar. Þayet veli hakkýyla cenaze namazýný kýldýrýrsa, meselâ ona tercih edilecek kimse gelmemiþse, ondan sonra kimse namaz kýldýramaz. Velev ki ileri geçmeye hakký olan gelmiþ olsun. Çünkü hakkýyle kýlýnmýþtýr. Ama veli meselâ sultan huzurunda kýldýrýrsa sultan namazý tekrarlar. Nitekim Müçtebâ ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Müçtebâ´da þu da vardýr: «Velâyeti olmayan kimsenin cenaze namazý kýldýrmasý, hiç kýlýnmamýþ gibidir. Binaenaleyh cenaze daðýlmadýðý müddetçe namazýkabrinin üzerine kýlýnýr.» Cenaze, namazý kýlýnmadan defnedilir de üzerine toprak çekilirse yahut yýkanmadan namazý kýlýnarak defnedilir veya velâyeti olmayan biri tarafýndan namazý kýlýnýrsa, daðýldýðý kanatý hâsýl olmadýkça, istihsânen kabrinin üzerine namazý kýlýnýr. Daðýlmasý hakkýnda takdir yoktur. Esah kavil budur. Zâhirine bakýlýrsa, daðýldýðýnda þüphe edildiði taktirde namazý kýlýnýr. Lâkin Nehir´de Ýmam Muhammed´den kýlýnmayacaðý rivayet olunmuþtur. O, bunu galiba mâni öne almak için söylemiþtir.
ÝZAH
«Onun için diyoruz ki: ilh...» sözü, «Bu, farzý ýskat için deðil» ifadesinin illetidir. Yani farz birinci namazla sâkýt olmasa idi ilk namazý kýldýranýn da veli ile birlikte tekrar kýlmaya hakký olurdu. Bahýr sahibi bu sözle Gâyetü´l-Beyân´ýn söylediklerini reddetmiþtir. Gâyetü´l-Beyân´da. «Birinci namaz mevkuftur. Eðer veli onu tekrarlarsa anlaþýlýr ki, farz onun kýldýðýdýr. Tekrarlamazsa borç birinci namazla sâkýt olur.» denilmiþtir. Lâkin Allâme Makdisî Gâyetü´l-Beyân´daki ifadenin kaidelere uygun olduðunu söylemiþ ve «Çünkü nafile olarak cenaze namazý kýlmak bize göre meþru deðildir. Bunun benzeri vardýr ki, o da evvelâ öðleyi kýlan bir kimse için öðle ile birlikte cumadýr.» demiþtir.
Evet, Bahýr sahibinin sözü cevaba muhtaçtýr. Cevap da güçtür. En iyisi Makdisî´nin sözüne þöyle cevap vermelidir: «Velinin cenaze namazýný tekrar kýlmasý nafile deðildir. Çünkü baþkasýnýn kýldýrdýðý namazla farz eda edilmiþ olsa bile - ki bu meyyitin hakkýdýr - nâkýstýr. Zira o namazda velinin hakký kalmýþtýr. Veli tekrar kýldýðý zaman, bu farz ilk farzý tamamlamýþ olur. Týpký kerahetle kýlýnan namazý tekrar kýlmaya benzer. Çünkü yerinde tahkikini yaptýðýmýz vecihle, bu namazlarýn ikisi de farzdýr. Birincisi farz olunca, ilk defa kýlanýn, veli ile tekrar kýlmaya hakký olmaz. Zira bu tekrar, her vecihle nafile olur. Veli bunun gibi deðildir. O hak sahibidir. Benim anladýðým budur.
«Çünkü cenaze namazýnýn tekrarý meþru olmamýþtýr.» Bu, bize ve Ýmam Mâlik´e göredir. Þâfiî (R) buna muhaliftir. Ýki tarafýn delilleri mufassal kitaplardadýr.
«Yahut mahallenin imamý gibi» ifadesi, nassan Hulâsa ve diðer kitaplarda da mevcuttur. Nitekim yukarýda arzetmiþtik. Keza Mecma´da ve þerhinde açýklandýðýna göre, mahalle imamý, velinin namazý tekrarlayamamasý hususunda sultan gibidir. Bundan anlaþýlýr ki Gâyetü´l-Beyân´ýn «mahalle imamý kýldýrýrsa velinin tekrar kýlmaya hakký vardýr. Sultan kýldýrýrsa onunla alay edilmemesi için tekrar kýlamaz.» sözü zaiftir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Zira bunlar namaz hususunda ondan evladýr.» sözüne þârih þunu da eklemeli idi: «Bir de onun tâbi olmasý namazý kýldýrmasý için izindir,» Böyle dese idi «Yahut ileri geçmeye hakký olmayan biri kýldýrýp, veli ona tâbi olursa» ifadesinin de illetini beyan etmiþ olurdu. T.
«Ama veli, meselâ sultanýn huzurunda kýldýrýrsa sultan namazý tekrarlar.» Bu ifade, «ona tercih edilecek kimse gelmemiþse» sözünün mefhumunu açýklamadýr. Ulemanýn sözleri arasýnda Bahýr sahibinin yaptýðý yatýþtýrma budur. Bu makamýn izahýný az yukarýda gördük.
«Müctebâ´da þu da vardýr. ilh...» ibaresini ona nisbet eden Bahýr sahibidir. Lâkin ben bu ibareyi Müctebâ´da bulamadým. Benim orada gördüðüm þudur: «Sonra cenaze, namazý kýlýnmadandefnedilir de velâyeti olmayan biri tarafýndan namazý kýlýnýrsa, daðýlmadýðý müddetçe üzerine namazý kýlýnýr. Maksat, dilerse veli namazýný -kýlabilir, demektir. Bu, farzý ýskat için deðil, hakký olduðu içindir. Binaenaleyh yukarýda geçene aykýrý deðildir. Keza «hiç kýlýnmamýþ gibidir» sözünü. «velâyeti olana nisbetle kýlýnmamýþ gibidir ki tekrarlamaya hakký vardýr.» þeklinde te´vil etmek mümkündür. Nitekim Halebî böyle demiþtir.
Namazý kýlýnmadan defnedilen cenazenin üzerine toprak çekilmiþse, namazý kabrinin üzerine kýlýnýr. Toprak çekilmemiþse kabirden çýkarýlarak namazý kýlýnýr. Nitekim evvelce arzetmiþtik. Bahýr.
Yýkanmadan namazý kýlýnma meselesini, Ýbn Semâa rivayet etmiþtir. Sahih kavle göre, bu halde kabir üzerine cenaze namazý kýlýnmaz. Zira yýkanmadan cenaze namazý meþru deðildir. Gayetü´l-Beyân´da da böyle denilmiþtir. Lâkin Sirâc ve diðer kitaplarda «Kabri üzerine cenaze namazý kýlýnmaz, diyenler olmuþtur.» denilmektedir. Kerhî «Kýlýnýr» demiþtir. Ýstihsan da budur. Çünkü birinci namazýn þartý imkan varken terk edildiði için, bu namaz muteber deðildir. Þimdi imkan ortadan kalkmýþtýr. Yýkamanýn farzýyeti de sâkýt olmuþtur. Bu, mutlak olmanýn tercihini iktiza eder. Evla olan da budur. Nehir.
T E N B Ý H: Kuyu gibi bir yere düþenin veya üzerine bina yýkýlýp çýkarýlmasýna imkan olmayanýn ´hükmü de, namazý kýlýnmadan defnedilenin hükmü gibi olmak gerekir. Denizde boðulan bunun hilafýnadýr. Çünkü bunun vücudu imamýn önünde tahakkuk etmez.
«Ýstihsânen kabrinin üzerine namazý kýlýnýr.» Ýlk ikisinde (yani namazý kýlýnmadan defnedilenle, yýkanmadan namazý kýlýnanda) kabrinin üzerine namazýný kýlmak farz; sonuncuda (yani namazý) velâyeti olmayan biri tarafýndan kýlýnnanda caizdir. Çünkü bu, velinin hakký içindir. Bunu Halebî söylemiþtir.
Ben derim ki: Bu, zannedildiði gibi, müþterek iki mânâsýnda kullanýlmasý kabilinden deðildir. Zira bu üç meselede namazýn hakikatý birdir. Ýhtilaf sadece vasýftadýr ki o da hükümdür. Binaenaleyh insan kelimesini beyaz ve siyah olanlarýna þâmil olacak þekilde mutlak söylemek kabilindendir.
«Daðýlmasý hakkýnda takdir yoktur. Esah kavil budur.» Çünkü bu, mevsimin sýcaklýðýna, soðukluðuna, cenazenin semizliðine, zaifliðine ve yerine göre deðiþir. Bahýr. Bazýlarý üç günle, bazýlarý on günle takdir edileceðini söyleyenler de vardýr. Bunu Hamavî´den naklen Tahtavî söylemiþtir.
«O, bunu galiba mânii öne almak için söylemiþtir.» Yani mesele. namaz kýlýnmayacaðýný iktiza eden daðýlma ile, iktiza etmeyen daðýlma arasýnda kalýnca, mânii (yani daðýlmayý) tercih ederiz T.
Ben derim ki: Hýlye´de beyan olunduðuna göre ulema þüphe ile namazý kýlýnmayacaðýný bildirmiþlerdir. Bu, Müfid, Mezid Cevâmiu´l-Fýkýh ve bilimum kitaplarda zikredilmiþ, Muhit´te ise caiz olduðunda þek olduðu için» diye ta´lil edilmiþtir. Tamamý o kitaplardadýr.
METÝN
Özürsüz, hayvan üzerinde veya oturarak cenaze namazý kýlmak istihsânen caiz deðildir. Cenazenin yalnýz baþýna yahut cemaatla birlikte, içinde bulunduðu cemaat mescidinde cenaze namazý kýlmaktahrimen mekruhtur. Bazýlarý tenzihen mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Yalnýz baþýna yahut cemaattan bazýlarý ile birlikte mescid dýþýnda bulunan cenaze hakkýnda ihtilaf edilmiþtir. Muhtar olan kavil, mutlak surette mekruh olmasýdýr. Hulâsa. Þuna binaendir ki.mescid ancak farz namazlarla nafileler gibi onlara tâbi olan namazlar ve ilim öðretmek için yapýlmýþtýr. Muvafýk olan da budur. Çünkü Ebû Dâvud´un rivayet ettiði, «Her kim cenaze namazýný mescid içinde kýlarsa onun namazý yoktur.» hadisi mutlaktýr.
ÝZAH
«Özürsüz» kelimesi her iki meseleye râcidir. Bir kimse yaðmur veya çamurdan dolayý yere inemeyerek hayvan üzerinde cenaze namazý kýlarsa caizdir. Keza hasta olduðu için veli oturduðu yerden, cemaat ise ayakta kýlsalar þeyhayna göre caiz olur. Ýmam Muhammed. «Ýmama caiz; cemaata caiz deðildir.» demiþtir. Bu, ayakta olanýn, oturarak kýlana uymasý hakkýndaki hilafa mebnidir. Bahýr.
«Veli» diye kayýtlamasý, hak onun olduðu içindir. Veliden baþkasý ve hak sahiplerinden olmayan biri. özürden dolayý oturarak imam olursa zahire göre hüküm yine böyledir. Onun kýldýrmasýyle farz sâkýt olur. Seyyid Ebu´s-Suud´un bahsettiði, bunun hilafýnadýr. Bunu Tahtavî söylemiþtir.
«Bazýlarý tenzihen mekruh olduðunu söylemiþlerdir.» Bunu muhakkýk Ýbn-i Hümâm tercih etmiþ ve uzun izahat vermiþtir. Tilmizi Allâme Ýbn-i Emîr Hâcc ona muvafakat etmiþ; ikinci tilmizi Hâfýz Zeynî Kâsým ise Feteva´sýnda hususi bir risale ile muhalefette bulunarak birinci kavli tercih etmiþtir. Çünkü Ýmam-ý Muhammed Muvattâ´ýnda bunu mutlak olarak men etmiþ, «Mescid içinde cenaze namazý kýlýnmaz.» demiþtir.
Ýmam Tahavî, «Bundan men etmek ve mekruhtur demek Ebû Hanîfe ile Muhammed´in kavlidir. Ebû Yusuf´un kavlý de budur.» demiþ; uzun uzadýya söz ederek vaktiyle caiz olduðunu, sonra neshedildiðim tahkik etmiþtir. Bahýr sahibi de ona tâbi olmuþtur. Seyyidi Abdülgani dahi «Nüzhetü´l-Vâcid...» adýný verdiði bir risalede ona taraftar olmuþtur.
«Cemaat mescidi»nden murad, büyük cami ve mahalle mescididir. Kuhistânî. Caddede ve halkýn arazýsinde kýlmak dahi mekruhtur. Nitekim Muzmerat´tan naklen Fetevây-ý Hindiye´de beyan edilmiþtir. Mescid içinde ´cenaze namazý kýlmak mekruh olduðu gibi, cenazeyi mescide sokmak da mekruhtur. Nitekim bunu þeyh Kâsým nakletmiþtir.
«Muhtar olan kavil mutlak surette mekruh olmasýdýr.» Yani yukarýda zikri geçen bütün suretlerde mekruhtur. Nitekim Hulâsa´dan naklen Fetih´te böyle denilmiþtir. Muhtârâ´tü´n-Nevâzil´de, «Cenaze mescidin dýþýnda olursa, namazýnýn içeride kýlýnmasý mekruh deðildir.» denilmiþtir.
«Þuna binaen ki mescid ancak namaz ve ilim öðretmek için yapýlmýþtýr.» Ama mescidi pisleyeceði için diye ta´lil yaparsak, cenaze yalnýz baþýna veya cemaattan bazýlarý ile birlikte mescidin dýþýnda bulunduðu zaman mekruh deðildir. H. Münye þerhinde, «Mebsut sahibi ile Muhit sahibi buna meyletmiþlerdir. Amel buna göredir. Muhtar olan kavil de budur.» denilmektedir.
Ben derim ki: Hatta Gayetü´l-Beyân ile Ýnâye´de bundan bilittifak kerahet olmadýðý bildirilmiþtir. Lâkin Bahýr sahibi bunu reddetmiþtir. Nehir sahibi ise ittifaký, mescid dýþýnda olanlar hakkýnda kerahet bulunmadýðýna; yukarýda geçeni de mescid içinde olanlara hamletmek suretiyle cevap vermiþtir. Sonra bilmelisin ki, birinci ta´lilde gizli nokta vardýr. Zira cenaze namazýnýn dua ve zikir olduðunda þüphe yoktur. Dua ile zikir ise mescid yapmanýn gayelerindendir. Aksi taktirde yaðmur duasý ve kusuf duasý gibi þeylerin men edilmesi tâzým gelir. Halbuki bu hususta vârid olan, Müslim´in rivayet ettiði þu hadiste «Bir adam mescide kayýp hayvanýný soruþturdu do, Peygamber (s.a.v.), «Bulamayasýn! Mescidler ancak ne için yapýldý ise ona yararlar!» buyurdu.»
«Muvafýk olan da budur.» Fetih´te de böyle denilmiþtir. Lâkin söz götürür. Çünkü «mescidde» sözün namaz kýldý fiiline veya cenazeye yahut her ikisine birden zarf olmasý ihtimali vardýr. Birinci ihtimale göre cenazenin mescid içinde bulunmasý, namazýnýn dýþarýda kýlýnmasý mekruh deðildir. Ýkinci ihtimale göre aksi mekruh deðildir. Üçüncüye göre, biri bulunmazsa mekruh deðildir. Herhale göre bu. muhtar kavle muhaliftir. Muhtar kavil mutlak kerahettir.
Bahýr sahibi þöyle cevap vermiþtir: «Bu ihtimallerden hiçbirine aynen delil bulunmayýnca, ulema hangisi olursa olsun biri bulunursa kerahet vardýr, demiþlerdir.»
Ben derim ki : Bu söze göre keraheti, delilsiz ispat etmek lazým gelir. Çünkü ihtimal kapýsý acýlýnca onunla istidlâl sâkýt olur. Lâkin kimseye gizli deðildir ki, «Zeydi evde döðdüm.» cümlesinden, lügatan ve örfen hemen anlaþýlan, fiilin zarfa ta´lik etmesidir. Cümle, fail ile mef´ulün bihin yahut bunlardan birinin muayyen olarak o yerde bulunmasýný iktiza eder mi edemez mi bu lazým deðildir. Evet, Telhisu´l-Câmîi´l-Kebir´de ve þerhinin «söðmekte yeminden dönme» bâbýnda bunun için bir kaide zikredilmiþtir. Kaide þudur: «Fiilin bazan mef´ulde eseri olmaz. Ýlim ve zikir böyledir. Bazen da eseri olur. Dökmek ve öldürmek böyledir. Bir kimse meselâ «Zeyd´e, mescidde söðersem þöyle olsun» derse, ancak söðen kimse o yerde olmakla yemin tahakkuk eder. Söðülenin de orada olup olmamasý müsavidir. Çünkü söðmek, söðüleni kötülükle anmaktýr. Zikir, zikir edenle hâsýl olur. Onun zikir edilene te´siri yoktur. Çünkü o cenaze ve gâip hakkýnda söðmek olarak tahakkuk eder. Binaenaleyh failin yeri muteberdir. Öldürmek ve döðmek gibi þeylerin bir yerde vuku, mef´ul bih orada bulunmakla tahakkuk eder. Failin de orada bulunmasý veya bulunmamasý müsavidir. Zira bu fiillerin mahalde meydana gelen eserleri vardýr. Binaenaleyh mef´ulun bih´in bulunmasý þarttýr ki, o da o yerde ki mahaldýr. Fail deðildir. Çünkü bir kimse mescid içinde bulunan bir koyunu kendisi mescidin dýþýnda olduðu halde kesse «mescid içinde kesti» denilir. Aksi bunun hilafýnadýr. Görmüyor musun Haremi Þerif´teki bir avý vuran kimse, kendisi Harem dýþýnda olsa bile Harem´de vurmuþ sayýlýr.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Tahkikin tamamý oradadýr. Müracaat edebilirsin.
Bunu öðrendikten sonra anlarsýn ki cenazenin namazýný kýlmak. bir fiil olup mefulde eseri yoktur. Bu fiil namaz kýlanla hâsýldýr. Binaenaleyh «Bir kimse mescidde bir cenazenin namazýný kýlarsa» sözü. namaz kýlanýn mescidde olmasýný iktiza eder. Cenazenin orada olup olmamasý müsavidir. Bu, hadisin mantukundan alarak mekruh olur. Bunu Allâme Kâsým´ýn risalesinde rivayet ettiði Necâþi hadisi de te´yid eder. Rivayet olunmuþtur ki, Peygamber (s.a.v.) Ashabýna, Necâþî´nin vefat haberinibildirdiði zaman namazgâha çýkarak orada cenaze namazý kýlmýþtýr. Allâme Kâsým, «Cenaze namazý mescidde caiz olsa namazgâha çýkmanýn bir mânâsý kalmazdý.» demiþtir. Halbuki cenaze de mescidin dýþýnda idi.
Þimdi namazý kýlan dýþarýda, cenaze içeride olduðu suret kalýr. Hadiste bunun mekruh olmadýðýna delalet yoktur. Çünkü bize göre böyle yerlerde mefhum muteber deðildir. Belki mekruh olduðuna delalet, nass ile istidlâl edilir. Çünkü kendisi içeride olmadýðý halde mesciddeki cenazenin namazýný kýlmak mekruh olunca - ki namaz zikir ve duadýr - cenazeyi içeri sokmak evleviyetle mekruh olur. Zira bu sýrf abesle iþtigaldir. Bâhusus namazýn mekruh olmasý mescidi pislemek illetine ibtina ederse, hâlis abestir. Bu izahatla anlaþýlýr ki hadisi þerif olan mutlak kerahet kavlini te´yid eder. Bu kavil yukarýda arzettiðimiz vecihle zâhir rivayettir. Bir biricik izahý ganimet bil! Zira Mevlânýn, bu âcz kuluna lütuf buyurduðu futuhattandýr. Bundan dolayý ALLAH´a hamdolsun!
«Her kim cenaze namazýný mescid içinde kýlarsa onun namazý yoktur.» Bu hadisi Ýbn-i Ebî Þeybe rivayet etmiþtir. Ýmam Ahmed´le Ebû Davud un rivayetlerinde, «Ona hiç bir þey yoktur.» denilmiþtir. Ýbn-i Mâce´nin rivâyetinde de az farkla böyle denilmiþtir Hadis, «Ona hiç bir sevap yoktur.» þeklinde de rivayet olunmuþtur. Ýbn-i Abdi´l-Berr, «Bu rivayet fena bir hatadýr. Doðrusu, «ona hiç bir þey yoktur.» þeklidir demiþtir. Meselenin tamamý Nuh Efendi Hâþiyesi´yle Medenî Hâþiyeleri´ndedir. Hadisi þerif, deðiþmez nehiy deðildir. Tehdit de bildirmemektedir. Çünkü sevabýn bulunmamasý, azabý hak etmeyi gerektirmez. Caiz ki mübahtýr. Burada þöyle bir itiraz vâriddir: Namazýn kendisi sevap için bir sebeptir. Onu kýlmýþken yok hesap etmek, ancak bu sevaba karþý gelecek bir günahý da onunla beraber irtikâb etmekle olur. Ama bu itiraz söz götürür. Fetih´te böyle denilmiþtir. Keza Hadisin «onun namazý yoktur.» rivayeti hakkýnda da ayný itiraz vâriddir. Çünkü kesinlikle malum ki bu namaz. sahihtir. Binaenaleyh bu hadis «mescide komþu olan kimsenin mescidden baþka yerde namazý yoktur.» hadisi gibidir. Hatta bunun te´vili daha kolaydýr. Yani kâmil namaz yoktur demektir. Binaenaleyh asýl sevabýn sabit olmasýna aykýrý deðildir. Bu suretle Bahýr´ýn «bu rivayet keraheti tahrimiye kavlini te´yid eder.» sözü defnedilmiþ olur.
T E T Ý M M E: Mescidde cenaze namazý ancak özür yoksa mekruhtur. Özür varsa mekruh deðildir. Özürlerden biri de yaðmurdur. Nasýl ki Hâniye´de bildirilmiþtir. Ýtikâf dahi bir özürdür. Bu, Mebsut´ta Hýlye´de ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Zâhire bakýlýrsa itikâf´tan maksat, velinin itikâfýdýr. Ýleri geçmeye hakký olanlar da veli gibidir. Baþkalarý veliye uyarak onunla birlikte namazý kýlabilirler. Aksi halde baþkasýnýn da kýlamamasý lâzým gelir. Bu ise ihtimalden uzaktýr. Çünkü mescidde sokmak ve namazý kýldýrmak günahý özürle ortadan kalkmýþtýr.
Bizim memleketimizde cenaze namazý kýlýnan yerlerin yýkýlmasý sebebiyle mescidden baþka yerde kýlmak imkansýz veya güç olduðundan, cenaze namazýný mescidde kýlmak âdet olmuþtur. «Bu özürdür» denilebilir mi bir düþün!
Mescide cenaze namazýna gelen bir kimse onu cemaatla birlikte kýlmazsa baþka yerde kýlmasýna imkan yoktur. Bu suretle ömründe hiç bir cenaze namazý kýlamamasý lâzým gelir. Evet, bazý yerlerdecenaze mescidin dýþýnda caddeye konur da namazý kýlýnýr. Bundan, birçok kimselerin namazlarýnýn bozulmasý lazým gelir. Çünkü pislik umumidir. Pislenen ayakkabýlarýný da çýkarmazlar. Halbuki biz caddede kýlmanýn mekruh olduðunu söylemiþtik. Bir þey darlaþýrsa geniþler. (Bu bir kaidedir). Þu halde «kerahet-i tenzihiye ile mekruhtur» diye fetva vermek gerekir. kerahet-i tenzihiye, evlanýn hilafý mânâsýnadýr. Nitekim Muhakkýk Ýbn-i Hümâm bu kavli tercih etmiþtir. Bu söylediklerimiz özür olunca, aslâ kerahet yoktur. Allah´u âlem.
METÝN
Doðar doðmaz ölen çocuk istihlâl yaparsa yýkanýr ve namazý kýlýnýr. O baþkasýna, baþkasý ona mirasçý olur. Adý konur. Ýstihlâlden murad bedeninin ekserisi çýktýktan sonra saðlýðýna delalet eden bir alâmet bulunmasýdýr. Hatta yalnýz baþý çýksa da baðýrsa ve bir adam onu kesse, gurre ödemesi lâzým gelir. Kulaðýný keser de diri olarak çýkar ve hemen ölürse diyet vermesi icabeder. Ýstihlâl yapmazsa, Ýmam Ebû Yusuf´a göre yýkanarak adý konur. Esah olan budur. Binaenaleyh bununla fetva verilir. Zâhir rivayet bunun hilafýnadýr. Bu, ademoðullarýna ikram içindir. Nitekim Mülteka´l-Bihâr adlý kitapta böyle denilmiþtir.
ÝZAH
Doðan çocuk hemen ölürse yýkanýp kefenlenir ve namazý kýlýnýr. Musannýfýn kefenden bahsetmemesi, söylediklerinden anlaþýlacaðý içindir. Zira namazýn sahih olmasý için avret yerinin örtülmesi þarttýr. Buraya bir de «istihlâl yaparsa» kelimesini getirmesi lüzumsuzdu. Çünkü «doðar doðmaz ölen» demesi, yaþadýðýný gösteriyordu. Ondan sonra tafsilata giriþmesi hoþ bir þey deðildir. Kenz´in yaptýðý gibi «çocuk hayat eseri gösterirse yýkanýp namazý kýlýnýr; göstermezse kýlýnmaz.» demeli idi.
Ýstihlâl hilâli görünce seslenmektir. Sonra hilâli görmeye istihlâl denilmiþ ve kelime giderek mutlak surette sesi yükseltmekte kullanýlmaya baþlanmýþtýr. çocuðun istihsali de bu kabildendir. Yani doðduðu zaman aðlayarak sesini yükseltmesidir. Saðlýðýna delalet eden alametten murad, aðlamak, bir uzvunun veya kolunun bacaðýnýn hareket etmesidir. Bedâyi, bu istihlâlin þer´î mânâsýdýr. Nasýl ki Bahýr´da beyan edilmiþtir.
Þurunbulâli sahibi diyor ki: «Maksat temelli hayattýr. Bozulmanýn ve elin açýlýp kapanmasýnýn ehemmiyeti yoktur. Çünkü bu gibi þeyler kesilen hayvanýn hareketidir. Onlara itibar yoktur. Hatta bir adam kesilir de hareketle can çekiþirken babasý ölürse, kesilen oðul babasýna mirasçý olamaz. Zira bu halde ona ölü hükmü verilir. Nitekim Cevhere´de de böyle denilmiþtir.»
Ben derim ki: Fetih, Bahýr ve Zeyleî Bedâyi´den naklettiðimiz kavlî tercih etmiþlerdir. Ama bunu Þurunbulâliye´deki ibareye yorumlamak mümkündür.
T E N B Ý H: Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Ebe kadýn veya anne, çocuðun istihlâl yaptýðýna þahitlik ederse yýkanýp namazý kýlýnmak için sözü kabul edilir. Çünkü diyanet meselelerinde haber-i vâhit (bir kiþinin haberi) adalet þartýyle makbuldur. Miras hakkýnda ise annenin þahitliði kabul edilmez. Zira kendine menfaat celbetmekle itham olunur. Ebu Hanîfe´ye göre ebe kadýnýn þahitliði de öyledir. Ýmameyn, adaletli olmak þartýyle kabul edileceðini söylemiþlerdir.» Zâhirine bakýlýrsa Ebû Hanife´ye göre mirasta nisâb þehadet (þahitlikte tam sayý þarttýr. Bahýr´da Müctebâ´dan naklen «Ebû Hanife´den rivayet edildiðine göre» denilerek bu þekilde açýklanmýþtýr.
«Ýstihtâlden murad, bedeninin ekserisi çýktýktan sonra saðlýðýna delalet eden bir alamet bulunmasýdýr.» denildiðine göre çocuðun baþý çýkar da aðlayarak ölürse mirasçý olmaz; diri olarak ekserisi çýkmadýkça namazý kýlýnmaz. Bunu Mübtegâ´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Çokluðun hududu, ayaktan yukarý doðru göbektir. Baþtan aþaðý doðru ise göðsüdür. Bunu Münyetü´l-Müftî adlý kitaptan naklen Nehir sahibi söylemiþtir.
«Hatta yalnýz baþý çýksa da baðýrsa ve bir adam onu kesse gurre ödemesi lâzým gelir.» Yani çocuðun yarýdan az kýsmý çýktýðý anda saðlýðý itibar edilse, diyet lâzým gelirdi. Bu halde gurre lâzým gelmesi, o miktar çýkmanýn yok hükmünde olduðuna binaendir. Çünkü gurre yalnýz hamile bir kadýnýn karnýna vurarak çocuðunu ölü olarak düþürtmekle vacip olur. Þu halde bedeninin ekserisi çýkmadan kesmesi, annesinin karnýnda iken vurmasý hükmündedir. Ekserisi çýktýktan sonra kesmesi böyle deðildir. O diyeti icab eder. Bu söylediklerimizle tefriin sahih, itirazýn bâtýl olduðu meydana çýkar.
Gurre, çocuk erkekse, erkeðin onda bir kýymetinin yarýsýný; kýz ise kadýnýn onda bir kýymetini diyet olarak vermektir. Bunlarýn ikisi de beþer yüz dirhem gümüþ eder ki, elli altundur. Nitekim yerinde gelecektir.
«Ölürse diyet: vermesi icabeder.» sözünden anlaþýlýyor ki ölüm, kesilmek sebebiyle meydana gelmiþtir. Þu halde eðer kulaðýný hata olarak keserse, murad nefsin diyetidir. Aksi taktirde kýsasý vacip olur. Lâkin Bahýr´ýn Mübtegâ´dan naklettiði ibare «sonra ölürse» þeklindedir. Buna göre, ölümü kesmekten ileri gelmezse kulaðýn diyeti vacip olur. Kesmekten ileri gelirse ya nefsin diyetini vermek yahut kýsas lâzým gelir. Nasýl ki bunu söylemiþtik. Lâkin Rahmetî, «Diyet vacip olup kýsas lâzým gelmemesi þüpheden dolayýdýr. Çocuðun babasý olduðu tahakkuk etmeden onu yaralamýþtýr.» diyor.
Þeyh Ýsmail´in el´Ahkâm adlý kitabýnda «Et-Tehzib lizih lebib»den naklen þöyle denilmektedir: «Meselâ bir adam bir insanýn kulaðýný keserse beþyüz altun vermesi vacip olur; baþýný keserse elli altun vermesi icabeder? (buna ne dersiniz?) Cevap: Bu adam doðum anýnda baþý dýþarý çýkan çocuðun kulaðýný kesmiþtir. Doðumu tamam olur da yaþarsa, yarým diyet ödemesi vacip olur ki, bu beþyüz altun eder. Çocuðun baþýný keserse kalan kýsmý çýkmadan ölür. Ve gurre vermesi lazým gelir. Bu do elli altun eder.»
«Yýkanarak adý konur.» sözü. teþekkülü tamam olmuþ çocuða þâmildir. Bunun yýkanacaðýnda hilaf yoktur. Teþekkülü tamam olmayan çocuða da þâmildir ki, bunda hilaf vardýr. Muhtar kavle göre bu çocuk yýkanarak bir beze sarýlýr. Namazý kýlýnmaz. Nitekim Mi´râc, Fetif, Hâniye. Bezzâziye ve Zahiriyye´de böyle denilmiþtir. Þurunbulâliye. Musannýfýnýn yazdýðý Mecma´ þerhinde bildirildiðine göre hilaf birincidedir. Ýkincisi bilittifak yýkanmaz. Bahýr sahibi bilittifak yýkanmayacaðý hususundakisöze aldanarak, Fetih ve Hulâsada ki «Muhtar olan kavle göre yýkanýr.» ifadesinin yanlýþ olduðunu; bunlarýn, teþekkülü tamam çocuða gözleri kaydýðýný yahut yazanýn hata ettiðini söylemiþtir. Fakat Nehir sahibi. kendisine itirazla Fetih ve Hulâsa´daki ifadeyi Mi´rac sahibinin Me6suf ile Muhit´e nisbet ettiðini bildirmiþtir. Bunun mezkur kitaplardan nakledildiðini de gördün. Ahkâm´da beyan edildiðine göre Umdetü´l-Müffi, Feyz, Mecmâ´ ve Mübtegâ sahipleri kesinlikle buna kail olmuþlardýr. Bilumum kitaplarda zikredilen kavil bu olduðuna göre, hata hükmü Mecma´ þerhine vermek münasip olur.
Lâkin Þurunbulâliye´de. «Bu iki kavlin arasýný bulmak þöyle mümkündür: Yýkanmaz diyen, sünnet vecihle yýkanmayý; yýkanýr diyen ise kýsmen yýkanmayý murad etmiþtir. Üzerine su dökülür. Abdest aldýrýlmaz, yýkamaya sedirle baþlamak gibi tertibe riayet edilmez.» denilmektedir.
Ben derim ki: Ulemanýn «bir beze sarýlýr.» demeleri de bunu te´yid eder. Zira tekfini hususunda sünnete riayet etmemiþlerdir. Yýkanmasýnda da öyledir.
«Ýstihlâl yapmazsa yýkanarak adý konur.» Bu cümlenin yeri aþaðýdaki «uzuvlarýnýn bir kýsmý belli ise» ifadesinden sonra idi. Çünkü hilafýn bunda olduðunu biliyorsun. Mecma´ þerhi ile Nehir´in ifadesi buna muhaliftir.
METÝN
Nehir´de Zahiriyye´den naklen «uzuvlarýnýn bazýsý belli olmuþsa yýkanýr ve toplanýr; muhtar kavil budur.» denilmiþtir. Sonra bir beze sarýlarak defnedilir. Namazý kýlýnmaz. Yerinden kendiliðinden ayrýlmýþsa mirasçý da olmaz. Nitekim anne babasýndan biri ile esir edilen çocuðun da namazý kýlýnmaz. Zira dünya hükümlerinde çocuk ona tabidir. Ahiret hükümlerinde tabi deðildir. Yukarýda geçmiþti ki çocuklar cennetliklerin hizmetçileridir. Anne babasýndan ayrý olarak esir edilirse memleketine veya esir edene tabi olarak çocuk müslümandýr.
ÝZAH
Þârih´in «ve toplanýr» sözünü «muhtar kavil budur.» dedikten sonra getirmesi münasip olurdu. Zira Zahîriyye´nin ifadesi þöyledir: «Muhtar kavle göre yýkanýr, acaba toplanýr mý? Ebû Cafer Kebir´den nakledildiðine göre þayet ruh üfürülmüþse toplanýr. Üfürülmemiþse toplanmaz. Ulemamýzýn mezhebi iktizasýnca-uzuvlarýnýn bazýsý belli olursa toplanýr. Þa´bî ile Ýbn Sîrin´in kavilleri de budur.» Bunun vechi þudur: Adýný koymak toplanmasýný iktiza eder. çünkü bunun. kendisine mahþerde ismiyle çaðrýlmaktan baþka bir bir faydasý yoktur. Alkamî, düþük çocuklarýnýza ad koyun çünkü onlar sizden önce gideceklerdir.» hadisi hakkýnda söz ederken þunlarý söylemiþtir. «Faide, düþük çocuk þefaatçi olur mu, olursa ne zaman þefaatçi olur? Sonra bu kan pýhtýsý olduðundan itibaren midir yoksa gebelik zuhur ettikten sonra mýdýr? Dört ay geçtikten sonra mý yoksa ruh verildikten sonra mýdýr, diye soranlar olmuþlardýr. Cevap þudur: Ýtibar ancak uzuvlarýnýn belli olup olmamasýnadýr. Nitekim üstadýmýz Zekeriyya bunu izah etmiþtir.» Uzuvlarý tamam olsun olmasýn namazý kýlýnmaz. T.
«Yerinden kendiliðinden ayrýlmýþsa mirasçý da olmaz.» Fakat baþkasý tarafýndan ayrýlýrsa, meselakarnýna vurarak kadýn çocuðu ölü düþürürse mirasçý da olur; kendisine mirasçý da olunur. Çünkü þeriat sahibi, vurana gurreyi vacip kýlýnca onun diri olduðuna hükmetmiþ demektir. Nehir. Yani yerinden ayrýlmadan, mesela babasý ölürse, düþük ona mirasçý olur.
«Nitekim anne babasýndan biri ile esir edilen çocuðun da namazý kýlýnmaz.» Her ikisiyle beraber esir edilirse namazýnýn kýlýnmayacaðý evleviyette kalýr. Büluða ermiþ bulunan deli çocuk gibidir. Nitekim Þurunbulâliye´de de böyle denilmiþtir. Çocuðun mümeyyiz (zararý faydayý ayýrýr halde) olup olmamasý, keza islâm veya küfür diyarýnda ölmesi fark etmediði gibi esir edenin müslüman veya zýmmî olmasý da fark etmez Zira anne baba mevcut olunca memleketin ve esir alanýn itibar ve ehemmiyeti yoktur. Mümeyyiz iken yani müslüman olmadýkça büluða kadar çocuk anne ile babasýndan birine tâbidir. Nitekim Bahýr sahibi bunu açýk ifade etmiþtir.» H.
Muhakkýk Ýbn Emîr Hâcc Tahrir þerhinin Hâkim faslýnda tâbilik meselesini. zikrettikten sonra þunlarý söylemiþtir: «Fahru´l-Ýslam´ýn Câmi´ þerhindeki ibaresi, bu söylediðimiz hususatta akli erenle ermeyen müsâvidir.» þeklindedir. Bu kitabta buna iþâret etmiþtir. Câmi´ Kebîr´de ise nassan açýklanmýþtýr. Þu halde þerhinde «Anne babasýndan biri müslüman olursa çocuk ona teb´an müslüman sayýlýr. Küçük aklý baþýnda olsun olmasýn fark etmez. Çünkü çocuk anne ile babasýndan hangisi din itibariyle daha hayýrlý ise ona tâbîdir.» demiþse kusur etmiþ olmaz.» Hayreddin-i Remlî´nin beyanýna göre çocuk babasýnýn babasý ile birlikte esir edilirse bu hükümde deðildir. Onun namazý kýlýnýr.
«Ahiret hükümlerinde tâbi deðildir.» Tâbî olsalar onlar da anne babalarý gibi cehennemde olurlardý. Çocuklar hakkýndaki kavillerden birî de budur. Makâsýd þerhinde, bu ekser ulemadan nakledilmiþtir. T. Biz bu meselenin tamamýný bu bâbýn baþýnda arzetmiþtik.
«Memleketine veya esir edene tâbî olarak çocuk müslümandýr.» Yani esir alan zýmmi ise, memlekete tabaan müslüman ise, esir edene tabaan müslüman sayýlýr. Münye þerhinde böyle denilmiþtir. Bahýr´da sadece memlekete tabaan denilmekte iktifa edilerek þöyle denilmiþtir: «Çünkü esir alana tâbî olmanýn faydasý ancak darý harpte görülür. Mesela çocuk, bir adamýn hissesine düþer de ölürse, esir alana tâbî olarak namazý kýlýnýr. Ama sözümüz esir almak hususundadýr. Lügatta bu kelime, bir yerden baþka yere götürülen esirler mânâsýnadýr. Esir denilmek için mutlaka götürülmek þarttýr. Burada bu yoktur.»
Ben derim ki: Lâkin Sýhah ve Kâmusta, götürülmek þart koþulmamýþtýr. Evet, Ýmam Serahsî Siyer-i Kebîr þerhinin sonlarýnda bunun, kelimenin mefhumundan hariç. bir þart olduðuna delâlet eden sözler söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Çocuk yalnýz baþýna esir alýnýrsa, islâm memleketine çýkmadýkça müslüman olduðuna hükmedilmez. Çýkarsa memlekete tabaan müslüman olur. Yahut hükümdar ganimetleri taksim eder; veya onlarý dârý harpte satar da mal sahibine tabaan müslüman olur. Zira sahibine tâbî olmanýn tesiri, memlekete tâbî olmanýn tesirinden daha büyüktür. Satýn alan zýmmî ise, meselâ çocuða satýn almak veya bahþiþ verilmek suretiyle malik olmuþ ise yine müslüman olduðuna hükmedîlir. Hatta ölürse namazý kýlýnýr. Zýmmî onu satmaya mecbur edilir. Çünkü çocuk müslümanlarýn kuvvetiyle elde edilmiþ; o da bu sayede çocuða mâlik olmuþtur. Þu halde satýþ ve taksimle elde edilmesinin tamamý, islâm memleketine çýkarmakla tamamý gibi olmuþtur. Bir zýmmî hýrsýzlýk için dârý harbe girer de müslüman memleketine bir çocuk getirirse, o çocuk müslümandýr. Zýmmî onu satmaya mecbur edilir. Çünkü bu çocuða ancak müslüman memleketine çýkarmakla mâlýk olmuþtur. Binaenaleyh ganimetçi gibi olur. Meselâ kumandan, kim.bir esir alýrsa esir onun olacak, der de zýmmî birisi anne babasý yanýnda olmayan bir çocuk alýrsa bu çocuk müslümandýr. Zira çocuða müslümanlarýn ordusuyla mâlik olmuþtur. Zýmmînin müsaade ile dârý harbe girmesi bunun hilâfýnadýr. Oraya pasaportla gider de onlarýn kölelerinden bir küçük çocuk satýn alýrsa çocuða akitle mâlik olur. Müslüman ordusu ile mâlik olmuþ sayýlmaz. Bu çocuðu müslüman memleketine getirdiði zaman çocuk müslüman olmaz. Ama onlardan satýn atan müslüman ise çocuðu yalnýz baþýna islâm diyarýna çýkardýðý zaman müslümanlýðýna hükmolunur. Sahibine tâbî olmak, ancak bunda kendini gösterir. Sahibi müslüman ise satýn aldýðý da ona tâbî olarak müslüman; zýmmî ise satýn aldýðý da zýmmî olur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Hâsýlý þudur: Çocuðun müslüman olduðuna ancak islâm memleketine çýkarmakla memlekete tabaan yahut taksim veya hükümdarýn satmasýyle, sahibi müslüman ise sahibine tabaan, sahibi zýmmî ise ganimeti alanlara tabaan hükmolunur. Allah´u âlem.
Ben derim ki: Serahsî´nin «satýþ ve taksimle elde edilmesinin tamamý, islâm memleketine çýkarmakla tamamý gibi olmuþtur;» ifadesinden su hüküm çýkarýlýr: Zýmmî, çocuða mâlik olunca islâm memleketine çýkarmadan müslüman olduðuna hükmedilir. Çocuk dârý harpte ölürse namazý kýlýnýr.
METÝN
Yahut anne babasýndan biri ile esir edilir de o müslüman olur, veya çocuk aklý erdiði yani yedi yaþýna vardýðý halde müslüman olursa cenaze namazý kýlýnýr. Zira müslüman olmuþtur.
Ulema, avâmdan olan bir kimseye, islâmiyetin sorulmamasý, bilâkis onun yanýnda islâmýn hakikatý ve îmân edilmesi vacip olan þeyler söylenmesi gerektiðini. sonra kendisine «sen bunu tasdik ediyor musun?» diye sorulmasý lâzým geldiðini söylemiþlerdir. O kimse evet, diye cevap verirse bununla iktifa edilir. «Ýman nedir, islâm nedir?» suallerine cevaben duraklamasý zarar etmez. Fetih.
Müslüman, aslen kâfir olan dayýsý gibi bir yakýnýný hînî hâcette yýkayarak kefenler ve defneder. Eðer kendi dininden yakýný varsa onlara býrakmasý evlâdýr. Mürted ise köpek gibi bir çukura atýlýr. Kâfir yýkanýrken, sünnete riayet edilmez. Onu yýkayan kimse pis elbise yýkar gibi yýkar ve bir beze sararak bir çukura atar. Kâfir, akrabasý olan müslümaný yýkayamaz.
ÝZAH
«Yahut anne babasýndan biri ile esir edilir de o müslüman olursa» yani anne ve babasý müslüman olursa çocuðun cenaze namazý kýlýnýr. Zira çocuk anne babasýnýn hangisi din itibariyle daha hayýrlý ise ona tâbidir. Burada ona tabaan çocuk da müslümandýr. Mümeyyiz (yani zararý faydayý ayýracakyaþta) olmasý þart deðildir. Nitekim evvelce geçmiþti. Hayreddin-i Remlî, kâfirin nikahý bâbýnda iki kavil nakletmiþ; Þilbî de çocuðun mümeyiz olmamasý þarttýr diye fetva vermiþtir. Lâkin Serahsî Siyer þerhinde «bu kavil hatadýr.» diye açýklamýþtýr. Bu hususta sözün tamamý inþallah kâfirin nikahý bâbýnda gelecektir.
Ben derim ki: Þimdi þu kalýr: Çocukla birlikte anne babasý yahut bunlardan biri esir alýnýr da ölürse, sonra çocuk yalnýz baþýna islâm memleketine çýkarýldýðýnda müslüman olur. Çünkü anne babasýnýn dârý harpde ölmeleriyle onlara tâbî olmaktan çýkmýþtýr. Ýslâm memleketine çýktýktan veya taksimden yahut satýþtan sonra olurlarsa iþ bunun hilâfýnadýr. Siyer-i Kebîr þerhinde de böyle denilmiþtir.
«Aklý erdiði halde» sözü, müslüman olan çocuðun kaydýdýr. Çünkü aklý ermeyen çocuðun sözü muteber deðildir. O kasýtla sâdýr olmamýþtýr. «Yedi yaþýna vardýðý halde» sözü de aklý erenin tefsiridir ki, böylesinin kendi kendine müslüman olmasý sahihtir. Bunu Nehir sahibi Fetevâ-i Kârii´l-Hidâye´ye nisbet etmiþtir. Ýnâye´de bu «fayda ve zararlarý bilen. islâmýn hidayet yolu olduðunu, ona tâbî olmanýn hayýr getireceðini anlayan» diye tefsir edilmiþ; Fetih´te de «islâmýn sýfatýný bilmesidir ki. o da hadisdeki Allah´a, meleklerine, peygamberlerine, son güne, kadere hayrýna þerrine inanmandýr, ifadesidir.» þeklinde izah edilmiþtir.
Fethü´l-Kadir sahibi þöyle demiþtir: «Bu gösteriyor ki, mücerret Allah´tan baþka ilâh yoktur demek, bu. söylediklerimize inanmadýkça, müslümandýr diye hüküm vermeyi icabetmez. Meselenin tamamý Bahýr ve Nehir´dedir.
Ben derim ki: Zâhire göre maksadý þudur: Çocuk bunlara tafsilatýyle bildirilip îman etmesi istenildiði zaman îman etmiþ olacaktýr. Karinesi aþaðýda gelecektir. îman istenildikte inkâr eder veya ikrardan çekinirse, «Lâilâhe illâllah» demesi kafi deðildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)in müþriklerin lâilâhe illallah deyip kendi peygamberliðini ikrar etmeleri ile yetindiði, îman edilecek þeylerin tafsilâtýný istemediði malumdur. Evet, bazen her iki þehadetin veya birinin ikrarý þart olur. Bazen bütün muhalif dinlerden sýyrýldýðýný söylemek de þart olur. Bunlarýn tafsilâtý inþallah riddet bâbýnda þârihin «kâfirler beþ sýnýftýr.» dediði yerde gelecektir.
«Duraklamasý zarar etmez.» Çünkü avam tabakasý bazen bilmiyoruz diye cevap verirler. Ve bunu söylerken tevhitten, ikrardan, cehennem korkusundan ve cennet arzusundan uzaktýrlar. Herhalde bu suallerin cevabýnýn hususi ve manzum bir sözle olacaðýný zannederek cevaptan çekinirler. Bunu Fetih´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
Müslümanýn, kâfir olan yakýný yýkayýp defnetmesi vacip deðil, caizdir. Çünkü yýkamak vacip olmak için cenazenin müslüman olmasý þarttýr. Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Hatta kâfiri yýkamak vacip deðildir. Zira yýkamak cenazeye ta´zim ve ikram için vacip olmuþtur. Kâfir buna ehil deðildir.» Þârih «dayýsý gibi» demekle, yakýndan muradýn zevi´l-erhâma da þâmil olduðuna iþaret etmiþtir. Nitekim Bahýr´da da böyle yapýlmýþtýr. «Aslen kâfir» sözünü Kuhistâni Cellâbi´den naklen þehit bâbýnda «harbî olmayan» diye kayýtlamýþtýr.T.
«Kâfir, akrabasý olan müslümaný yýkayamaz» yani müslümanýn müslüman akrabasý yoksa, onun techiz ve tekfinini müslümanlar üzerlerine alýrlar. Kâfirin, müslüman akrabasýný defin için onun kabrine girmesi mekruhtur. Bahýr.
Evvelce arzetmiþtik ki müslüman bir erkek, kadýnlar orasýnda ölür de yanlarýnda bir de kâfir erkek bulunursa ona cenaze yýkamayý öðretirler. Sonra kadýnlar namazýný kýlarlar. Þu halde kâfirin cenaze yýkamasý zaruretten dolayýdýr. Bu, zaruret yokken onun müslüman akrabasýný techizi de mümkündür mânâsýna gelmez. Zeyleî buna muhaliftir. Bunu Bahýr sahibi ifade etmiþtir.
METÝN
Cenazeyi taþýyan kimsenin önce onun tarafýný sað omuzuna alarak on adým gitmesi menduptur. Çünkü hadiste «her kim bir cenazeyi kýrk adým taþýrsa kýrk büyük günahýna kefaret olur.» buyurulmuþtur. Sonra ayný þekilde arka tarafýný sað omuzuna alýr. Sonra ön tarafýný sol omuzuna, sonra ayný þekilde arka tarafýný sol omuzuna alýr. Böylece taþýma iþi cenazenin arkasýnda sona erer ve o kimse cenazenin ardýndan yürür. Sahih rivayete göre Peygamber (s.a.v.) Sa´d b. Muâz´ýn cenazesini taþýmýþtýr. Bize göre cenazeyi tabutun iki kolu arasýnda taþýmak mekruhtur. Bilakis her adam eli ile bir kol kaldýrýr. Eþya taþýr gibi ensesine koymaz. Onun için sýrtta ve hayvan üzerinde taþýnmasý mekruh olmuþtur.
Meme emen veya memeden ayrýlmýþ yahut az daha büyücek çocuðu bir kiþi elleri üstünde taþýr. Velev ki hayvana binmiþ olsun. Büyük olursa tabuta konur. Cenaze koþmamak þartýyle acele götürülür. Koþarak götürmek mekruhtur. Cuma namazýndan sonra namazýný büyük bir cemaat kýlsýn diye cenaze namazýný ve defni geciktirmek mekruhtur. Meðer ki cenazenin defni sebebiyle cumanýn kaçýrýlacaðýndan korkula; Kýnye. Nitekim cenazenin ardýndan giden kimsenin cenaze yere konmadan oturmasý ve konduktan sonra ayaða kalkmasý da mekruhtur.
ÝZAH
Musannýf burada cenazenin nasýl taþýnacaðýný beyana baþlýyor. Halbuki bunu Bedâyi sahibinin yaptýðý gibi namazdan önceye almalý idi. Zira taþýmak ekseriyetle namazdan önce olur. Zikri geçen hadisi Zeyleî rivayet ettiði gibi Bahýr sahibi dahi Bedâyi´den nakletmiþtir.
Münye þerhinde «Cenazeyi her taraftan kýrk adým taþýmak müstehaptýr. Delili mezkur hadistir. Bu hadisi Ebu Bekir Neccâr rivayet etmiþtir.» denilmektedir.
Bazan küçük günaha da büyük denilir. Çünkü her günah daha büyüðüne bakarak küçük, daha aþaðýsýna bakarak büyüktür. Yahut büyük günahtan murad, hakiki büyük günahtýr. Ulemanýn «Büyük günahlar ancak tevbe yahut sýrf fazlý ilâhi veya haccý mebrur ile afvolunur.» sözleri, hakkýnda nas bulunmayanlara hamledilir. T. Bu bahsin tamamý inþallah hac bâbýnda gelecektir. Buradaki «ayný þekilde» ifadelerinden murad, onar adým yürümektir ki, taþýyanýn saðý cenazenin saðýna ve tabutun soluna geldiði gibi, solu da cenazenin soluna, tabutun saðýna gelir. Kuhistâni t.
«Bize göre cenazeyi tabutun iki kolu arasýnda taþýmak mekruhtur.» Çünkü sünnet vecih dört taraftan tutmaktýr. Bahýr. Gerçi bazý seleften, iki kol arasýnda taþýnacaðý nakledilmiþse de, bu rivayetsahih olduðu taktirde yerin darlýðý veya cemaatýn çokluðu yahut taþýyanlarýn azlýðý gibi bir ârýzaya hamledilir. Nitekim Fethu´l-Kadir´de izah olunmuþtur.
«Her adam eli ile bir kol kaldýrýr.» Sonra omuzuna koyar. «Eþya taþýr gibi ensesine koymaz.» sözü baþtan o þekilde yüklenmez mânâsýnadýr. Nitekim üstadýmýz böyle söylemiþtir. H. Hýlye´de þöyle denilmiþtir; «Cenazeyi ellerine alarak kaldýrýrlar. Yük taþýr gibi enselerine koymazlar. Bunu Fâkih Ebu´l-Leys, el´ Camiu´s-Saðîr þerhinde söylemiþtir.» Enseden murad, Tahtavî´nin dediði gibi omuzdur.
«Çocuðu bir kiþi elleri üstünde taþýr.» Yani el üstünde taþýmakta cemaat nöbetleþirler. Bahýr. «Cenaze, koþmamak þartýyle acele götürülür.» Sünnet vecihle acele, cenaze tabuta vurmayacak þekilde hýzlý yürümekle olur. Zira bir hadiste «Cenazeyi sür´atle götürün. Eðer iyi kimse ise onu hayra takdim etmiþ olursunuz. Böyle deðil ise o þerdir. Onu omuzlarýnýzdan atarsýnýz.» buyurulmuþtur. Efdal olan öldüðü andan itibaren bütün techiz ve teklifininde acele etmektir. Bahýr.
«Cenazeyi koþarak götürmek mekruhtur.» Çünkü bu öleni tahkir, götürenlere de zarardýr. Bahýr.
«Meðer ki cenazenin defni sebebiyle cumanýn kaçýrýlacaðýndan korkula!» Bu taktirde defin iþi geri býrakýlýr. Bayram namazý cenaze namazýndan. cenaze de hutbeden öne alýnýr. Kýyasa göre. cenaze bayram namazýndan öne alýnmalý idi. Lâkin kargaþalýða sebep olur korkusuyla öne alýnmýþtýr. Bir de son saflarda bulunanlar bayram namazý kýlýyoruz zannetmesinler diye bayram namazý önce kýlýnýr. Bunu Kýnye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir ki, ifade ettiði mânâ, mezkur illetten dolayý cuma namazýnýn cenazeden önce kýlýnmasýdýr.. Þu da var ki, cuma namazý farzý ayýndýr. Hatta fetvaya göre onun sünneti bile cenaze namazýndan önce kýlýnýr. Bu meselenin tamamý bayram bâbýnýn baþýnda geçmiþti.
Cenaze yere konmadan oturmak yasak edilmiþtir. Nitekim Sirâc´da beyan olunmuþtur. Nehir. Bunun muktezasý, buradaki kerahetin kerahet-i tahrimiye olmasýdýr. Remlî.
Cenazeyi omuzlardan yere koyduktan sonra ayaða kalkmak ta mekruhtur. Nitekim Hâniye ile Ýnâye´de de böyle denilmiþtir. Muhit´te ise bunun aksi ifade edilerek þöyle denilmiþtir: «Efdal olan, kabrin üzerine topraðý tesviye etmeden oturmamalarýdýr.» Bahýr sahibi birinci kavlin evlâ olduðunu söylemiþtir. Zira Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Cenazeyi yere koyduktan sonra oturmakta bir beis yoktur. Çünkü Ubâde b. Sâmit´ten rivayet olduðuna göre Peygamber (s.a.v.) meyyit lâhde konulmadýkça oturmazmýþ. Bir defa Ashabý ile birlikte bir kabrin baþýnda ayakta dururken bir yahudi (gelerek), ölülerimizi biz de böyle yaparýz, demiþ. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) oturmuþ ve Ashabýna, «Bunlara muhalefet edin!» buyurmuþlardýr. Yani ayaða kalkmak hususunda demek istemiþler. Onun için mekruh olmuþtur. Bunun muktezasý kerâhet-i tahrimiyedir.» Bu söz hâcet ve zaruret bulunmamakla kayýtlýdýr. Remlî.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:44:04
METÝN
Namazgâhta olan bir kimse cenazeyi gördüðünde, yere konmadan ayaða kalkmadýðý gibi: cenaze yanýndan geçen kimse de kalkmaz. Muhtar olan kavil budur. Bu hususta vârid olan hadisneshedilmiþtir. Zeyleî. Cenazenin arkasýndan yürümek menduptur. Zira cenaze matbudur. Ancak arkasýnda kadýnlar bulunursa, bu taktirde önünde yürümek daha iyidir. Kadýnlarýn çýkmasý kerâhet-i tahrimiye ile mekruhtur. Yasçý kadýn tutmak menedilir. Yasçý kadýndan dolayý cenazenin arkasýndan gitmek terk edilmez. Cenazenin saðýndan ve solundan yürünmez. Önünde yürümek kerâhetsiz caizdir. Bunda da fazîlet vardýr. Lâkin cenazeden uzaklaþýr veya bütün cemaat öne geçer yahut önünde hayvana binerek yürürse mekruh olur. Nitekim cenazede yüksek sesle zikirde bulunmak veya Kur´an okumak da mekruhtur. Fetih.
ÝZAH
Neshedilen hadis þudur: «Cenazeyi gördüðünüz vakit ona ayaða kalkýn! Sizi geride býrakýncaya veya yere konuluncaya kadar ayakta kalýn.» H.
Bu hadis Ebu Davud ile Ýbn Mâce´nin, Ýmam Ahmed´in ve Tahavî´nin birçok yollardan Hz. Ali´den rivayet ettikleri «Rasulullah (s.a.v.) ayaða kalktý. Sonra oturdu.» hadisi ile neshedilmiþtir. Müslim de bu mânâda bir hadis rivayet etmiþ ve «Vaktiyle var idi. Sonra neshedildi.» demiþtir. Münye þerhi.
«Zira cenaze matbudur.» sözüyle Þârih, Sahih-i Buhâri´de Berâ´ b. Âzib´den rivâyet edilen þu hadise iþarette bulunmuþtur: «Rasulullah (s.a.v.) bize cenazenin arkasýndan tâbi olmayý emir buyurdu.» Hz. Ali, «Arkadan tabý olmak ancak cenazeyi arkadan takip edene ýtlak olunur. Önden yürüyene «tâbi oldu» denilemez; o matbudur.» demiþtir. Bu emri vücup deðil, nedip içindir. (yani bunun mendup olduðunu ifade eder). Zira bu hususta icmâ vardýr. Hz. Ali (r.a.)dan bir rivayete göre kendisi, «Cenazeyi önüne koy, gözünü ondan ayýrma; Çünkü o ancak bir mev´ýza, bir hâtýra ve bir ibrettir.» demiþtir. Tamamý Münye þerhindedir.
«Kadýnlarýn çýkmasý keraheti tahrimiye ile mekruhtur.» Çünkü Peygamber (s.a.v.) kadýnlarý, «sevap kazanarak deðil, günaha girmiþ olarak dönün!» buyurmuþtur. Bu hadisi Ýbn Mâce zaif bir senetle rivayet etmiþtir. Lâkin zamanýn deðiþmesiyle meydana gelen yeniliðin mânâsý bunu teyid etmektedir. Bu yeniliðe Hz. Âiþe (r.a.) þu sözleriyle iþaret etmiþtir: «Rasulullah (s.a.v.) kendisinden sonra kadýnlarýn ne modalar çýkardýðýný görse idi Benî Ýsrail´in kadýnlarý men edildiði gibi mutlaka onlarý men ederdi.» Bu. onun zamanýndaki kadýnlar hakkýnda söylenmiþtir. Ya zamanýmýz kadýnlarýna ne demeli? Sahihayn´da Ümmü Atiyye´den rivayet olunan, «Biz cenazelerin peþinden gitmekten men olunduk oma kati olarak bize yasak edilmedi.» Yani «bu nehi tenzih içindir» hadisine gelince Bu hadis o zamana mahsus olmak gerekir. O zaman kadýnlarýn mescid ve bayramlara çýkmalarý mübah idi. Tamamý Münye þerhindedir.
«Yasçý kadýndan dolayý cenazenin arkasýndan gitmek terk edilemez.» Yaygaracý kadýnýn hükmü de budur. Þurunbulâliye. Çünkü sünnetle birlikte bid´at irtikâb ediliyor diye sünnet býrakýlmaz. Buna düðün daveti ile itiraz edilemez. Düðün davetinde bid´at iþlenirse davete icâbet edilmeyebilir fakat aralarýnda fark vardýr. Cenazenin arkasýndan gitmek terk edilirse cenazenin intizamý bozulmak tâzým gelir. Düðün daveti böyle deðildir. Zira gidilmezse o yemeði yiyen bulunur. Bunu Tahtavî Ebu´s-Suud´dan nakletmiþtir.
Öyle anlaþýlýyor ki, cenazenin ardýndan gitmekten murad, mutlak surette onunla beraber yürümektir. Hâssaten arkasýndan gitmek deðildir. Yasçý kadýn varsa cenazenin arkasýnda yürünmez. Sebebini yukarýda Ýhtiyar´dan naklen arzettik. Böylece ara bulunmuþ olur.
«Cenazenin saðýnda solunda yürünmez.» Fetîh ve Bahýr´da böyle denilmiþtir. Kuhistâni´de ise, «Bunda bir beis yoktur.» denilmiþtir. Bu söz yürümenin hilâf-ý evlâ olduðunu gösterir. Zira bunda mendubu (yani cenaze ardýndan gitmeyi terk etmek vardýr.
«Bunda da fazilet vardýr.» ifadesi ulemanýn «Cenazenin arkasýnda yürümek bize göre daha fazîletlidir.» sözlerinden alýnmýþtýr. Lâkin yalnýz olarak yürüyor sayýlacak derecede cenazeden ´´uzaklaþýr; yahut yanýnda kimse kalmamak þartýyla bundan cemaat cenazeyi arkalarýnda býrakýrlar veya cenazenin önünde hayvana binerse mekruh ölür. Zira hayvana binmek toz kaldýracaðý için arkadakine zarar verir. Cenazenin arkasýnda hayvana binmekte beis yoktur. Ama yürümek daha efdaldir. Nitekim Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Buradaki kerahetten murad; zâhire göre kerahet-i tenzihiyedir. Remlî.
Ben derim ki: Lâkin önünde hayvana binmeye zarar tahakkuk ederse kerahet-i tahrimiye olur.
«Nitekim cenazede yüksek sesle zikirde bulunmak veya Kur´an okumak da mekruhtur.» Bazýlarý bu kerahatin tahrimi, bazýlarý da tenzihi olduðunu söylemiþlerdir. Nitekim Bahýr´ da Gaye´den naklen böyle denilmiþtir. Yine oradan Gayeden naklen þöyle denilmiþtir: «Cenazenin arkasýndan gidenin uzun zaman susmasý gerekir.» Ayný eserde Zahîriye´den naklen de þunlar söylenmiþtir: «Eðer Allah Teâlâ´yý zikretmek isterse onu içinden zikreder. Çünkü Teâlâ hazretleri, «O hüdâyý tecâvüz edenlerî (yani sesli dua edenleri) sevmez.» buyurmuþtur.» Ýbrahim Nehaî´den rivayet olunduðuna göre kendisi cenaze ile beraber giden bir kimsenin, «Bunun için afv dileyin ki Allah sizi de afvetsin!» demesini mekruh sayarmýþ.
Ben derim ki: Dua ve zikir hakkýnda hüküm bu olunca, þu zamcýnda ortaya çýkan mûsikiye ne buyurursun;...
METÝN
Ölenin kabri, hâne içinde olmamak üzere yarým boy kadar kazýlýr. Daha fazla kazýlýrsa iyi ölür. Kabre lâhid yapýlýr; Þok (yarma) yapýlmaz. Meðer ki kaba topraklý bir yerde ola! Kabre döþek koymak caiz deðildir. Hz. Ali´den rivayet edilen fiil meþhur deðildir. Onunla amel edilmez. Zahiriyye.
ÝZAH
Musannýf burada defin meselelerine baþlamýþtýr. Defin mümkün okursa bil´icmâ farz-ý kifâyedir. Hýlye.
Mümkün olursa kaydý. mümkün olmadýðý suretten ihtiraz içindir. Meselâ gemide ölürse defin mümkün deðildir. Nitekim gelecektir. Bu sözün ifade ettiði mânâ, Þâfiîlerin dediði gibi «üzerine binâ yaparak yer yüzüne defnedilmesi caiz deðildir. »demektir. Bizim imamlarýmýzýn bunu açýkça söylediklerini görmedim. Musannýf «kabri» diyerek zamiri müfred kullanmakta, evvelce gecen «iki kiþi bir kabre defnedilemez. Meðer ki zaruret ola.» sözüne iþaret etmiþtir. Bu iptidâda olduðu gibisonradan da caiz deðildir. Fetih´de þöyle denilmiþtir: Bir baþka birini defnetmek için kabir açýlamaz. Ancak birinci cenaze çürür de kemikleri kalmazsa o zaman caiz olur. Fakat baþka yer bulunmazsa ayný kabre iki kiþi defnedilebilir. Ve birinci meyyitin kemikleri toplanarak aralarýna topraktan perde yapýlýr. Mahzene cenaze defni mekruhtur.
Mahzenden maksat, içine ayakta bir cemaat sýðan ev gibi yapýlmýþ binâdýr. Bu, sünnete muhalif olduðu için mekruhtur. Ýmdâd. Bunda birçok vecihlerden kerâhet vardýr. Þöyle ki: Lâhid yoktur. Zaruret bulunmadýðý halde bir cemaat bir kabre defnedilir. Aralarýnda perde olmaksýzýn erkeklerle kadýnlar birbirine karýþýr. Kireçle sývanýr ve üzerine binâ yapýlýr. Bahýr. (Bunlarýn hepsi mekruhtur.)
Hýlye sahibi þöyle diyor: «Bâhusus içinde çürümemiþ meyyit olursa daha da kötüdür. Câhil mezarcýlarýn yaptýklarý gibi, içindeki çürümeden kabri açýp üzerine baþkasýný defnetmek açýk açýk münkerattandýr. Bir adamýn, yakýný ile bir araya defnedilmesini istemesi, yahut baþka kabristan varken o kabristanda ki yer darlýðý, iptidâen iki cenazeyi bir kabre defnetmeyi mübah kýlan zaruretlerden deðildir. Velev ki yanýna defin ile teberrük olunan zevâttan olsun. Nerde kaldý ki bu ve benzeri þeyler. kabri açýp içindeki çürümeden, üzerine baþkasýný koymayý mübah kýlsýn; Bunda ilk meyyitin hürmetini ayaklar altýna almak ve onun parçalarýný çiðnemek de vardýr. Bundan sakýnmalýdýr!»
Zeyleî dahi, «Meyyit çürür de toprak olursa onun kabrine baþkasýný defnetmek, üzerine ekin ekmek ve binâ yapmak caiz olur.» demiþtir,
Ýmdâd sahibi diyor ki: «Tatarhâniyye´nin ibaresi buna muhaliftir. Orada þöyle denilmiþtir: Meyyit kabirde toprak olduðu vakit onun kabrine baþkasýný defin etmek mekruhtur. Çünkü hürmet bâkidir. Salih komþularla teberrük için meyyitin kemiklerini bir tarafa toplayarak yanýna baþkasýný defin etseler, baþka boþ yer bulunduðu taktirde bu mekruh olur.»
Ben derim ki: Lâkin bunda büyük meþakkat vardýr. En iyisi, caiz olmayý çürümeye baðlamaktýr. Çünkü her cenaze için baþlý baþýna kabir hazýrlamak" birinci toprak olsa bile yanýna baþkasýný defin etmemek bilhassa büyük þehirlerde mümkün deðildir. Aksi taktirde vadiler ovalar kabirle dolardý. Halbuki kemik kalmayýncaya kadar kabir kazmaktan men etmek cidden güçtür. Velev ki bazý kimseler için bu mümkün olsun. Lâkin sözümüz, bunu herkese þâmil bir hüküm yapmak hususundadýr.
T E T Ý M M E: EI´Ahkâm adlý eserde þöyle deniliyor: «Müþriklerin alâmetlerinden bir þey kalmamak þartýyla bir müslümaný müþrik mezarlýðýna defnetmekte beis yoktur. Nitekim Hizânetü´l-Fetvâ´da da böyle denilmiþtir. Müþriklerin kemiklerinden bir þey kalýrsa kabirden çýkarýlýr ve eserleri giderilerek mescid yapýlýr. Çünkü rivâyete göre Peygamber (s a.v.) Mescidi. evvelce müþriklerin kabristaný imiþ. Bu kabirler açýlarak temizlenmiþtir. Vâkýat´ta da böyledir.»
Kabir «yarým boy» yahut göðüs hizasýna kadar kazýlýr. Bir boy kadar fazla kazýlýrsa daha iyidir. Nitekim Zâhîre´de böyle denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, en azý yarým boy, en çoðu bir boydur. Ortasý ikisinin arasýdýr. Münye þerhi. Bu, derinliðin hududur. Maksat, fena kokunun yayýlmasýnamübalaðalý bir þekilde mâni olmak; yýrtýcý hayvanlarýn kabri eþmesini önlemektir.
Kuhistani´de, «Kabrin uzunluðu meyyitin uzunluðu kadar, geniþliði de uzunluðunun yarýsý kadar olur.» denilmiþtir.
Lâhid yapmak sünnettir. Bunun þekli. kabir kazýldýktan sonra kýble tarafýndan bir hendek açmaktýr. Meyyit bunun içine konur. Ve bu lâhid tavanlý oda gibi yapýlýr. Hýlye.
Þak ise kabrin ortasýna bir hendek açarak cenazeyi içine koymaktýr. Hýlye. Buna ancak toprak gevþek olduðu zaman cevaz verilir. Ve cenaze sahibi þak ile tabut yapmak arasýnda muhayyer býrakýlýr. Bunu Tahtavî «Ed-Dürrü´l-Müntekâ» dan nakletmiþtir. Bir misli de Nehir´dedir. Mukâbelenin muktezâsý þudur: Lâhid yapýlýr. Tabut lâhdin içine konur. Çünkü lâhdi býrakýp þak yapmak, lâhid yýkýlýr diye korkulduðu içindir. Nitekim Fetih´te bu açýklanmýþtýr. Tabut lâhda konunca, kabrin, cenazenin üzerine yýkýlmasý tehlikesi kalmaz. Lâhid yapmak mümkün olmazsa þak yapmak taayyün eder. O zaman tabuta hâcet kalmaz. Ancak toprak nemli olur da çürüyen meyyit içine çabuk iþlerse tabut kullanýlýr. Hýlye´de Gaye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Toprak gevþek veya nemli olursa meyyitin malýndan bir tabut yapýlýr. Böyle olmayan toprakta tabut kullanmak bütün ulemanýn kavillerine göre mekruhtur.»
«Þöyle denilebilir: Þakkýn üzerinde bina yoksa, cenaze topraða gömülmemek için tabuta konarak þakka yerleþtirilir. Memleketimizin kabirlerinde olduðu gibi üzerinde tavan veya bina varsa, yer dahi nemli olmayýp lâhid yapýlmamýþsa tabut kullanmak mekruhtur.
«Kabre döþek koymak caiz deðildir.» Yani mekruhtur. Hýlye´de, «Kabirde meyyitin altýna döþek, yastýk, hasýr ve benzeri bir þey koymak mekruhtur.» denilmiþtir. Bunun vechi, her halde zaruretsiz mal israfý olsa gerektir. Binaenaleyh kerâhet-i tahrimidir. Onun için þarih «Caiz deðildir» ifadesini kullanmýþtýr. Gerçi «Hz. Ali bunu yapmýþtýr» diye bir rivayet varsa da bu rivayet «meþhur» yani sâbit deðildir.Yahut Ashâbý Kiram arasýnda þöhret bulmamýþtýr. Bulsa icmâ´ olurdu. Bilakis baþkasýndan bunun hilâfý sâbit olmuþtur. Münye þerhinde beyan edildiðine göre Ýbn Abbas (r.a.) meyyitin altýna bir þey konulmasýný kerih görmüþtür. Bunu Tirmizi rivayet etmiþtir. Ebu Musâ´nýn. «Benim cesedimle yerin arasýna bir þey koymayýn»! dediði rivayet olunmuþtur.
Sonra þârih Hz. Ali meselesinde musannýfýn EI´Mineh adlý eserine tâbi olmuþtur. Benim Zahiriyye´de gördüðüm ise Hz. Âiþe´den rivâyet olunmuþtur. Keza Bahýr ve Nehir´de de bu rivayet Zahiriyye´ye nisbet edilmiþtir. Münye þerhinde þöyle deniliyor: «Gerçi Peygamber (s.a.v.) kabrine bir kadife yapýldýðý rivayet edilmiþtir. Ama bazýlarý buna «Çünkü Medine´nin topraðý sulak idi.» diye cevap yermiþlerdir. Bir takýmlarý da Abbas´la Ali´nin münakaþa ettiklerini ve münakaþayý kesmek için kadifeyi Þekran´ýn yaydýðýný söylemiþlerdir.»
«Peygamber (s.a.v.) bu kadifeyi üzerine alýr ve yere sererdi. Þekran «Vallahi RasuluIIah (s.a.v)den sonra seni ebediyen kimse giyemez:
diyerek kabre koymuþtur.» diyenler de vardýr.
METÝN
Hâcet olursa erkek cenazeye velev ki taþtan veya demirden olsun tabut yapmakta beis yoktur. Meselâ yer gevþek olursa tabut yapýlabilir. Kabrin içine toprak döþemek sünnettir. Gemide ölen kimse yýkanarak kefenlenir ve karaya yakýn deðilse namazý kýlýnarak denize atýlýr. Ölen kimse küçük bile olsa eve defnedilmemelidir. Çünkü bu sünnet, Peygamberlere mahsustur. Vâkýât.
Cenazeyi kabre kýble tarafýndan koymak müstehaptýr. Kýble tarafýnda yere býrakýlýr. Sonra kaldýrýlarak lâhda yerleþtirilir. Kabre indiren kimsenin, Bismillâhi ve billâhi ve alâ milleti Rasûlillâhi sallallâhu aleyhi vesellem. «Allah´ýn adý ile, Allah ile ve Rasulullah (s.a.v.)´in dini üzere» demesi de müstehaptýr.
ÝZAH
Ýhtiyaç duyulursa tabut kullanmaya ruhsat verilir. Ýhtiyaç yoksa bu mekruhtur. Nitekim yukarýda beyan ettik.
Hýlye sahibi diyor ki: «Birçok kimseler Ýmam Ýbn Fadl´ýn buna cevaz verdiðini nakletmiþlerdir. Çünkü onlarýn arazisi kaba topraklýdýr. Lâkin kabrin içine toprak döþemek ve cenazeye temas eden üst kýsmýnýn çamurla sývanmasý gerekir. Lâhid gibi olmasý için meyyitin saðýna soluna hafif kerpiç dizilir.
«Sývanmasý gerekir» sözünden murad, «sünnettir» demektir. Nitekim Fahru´l-Ýslâm ve baþkalarý açýkça «sünnettir» demiþlerdir. Hattâ Yenâbî´de «Sünnet olan, kabre topraðý döþemektir. Sonra da demirden bir þey yapmak için ruhsat araþtýrmamalýdýr. Bunun mekruh olduðunda þüphe yoktur. Nitekim vechi zâhirdir.» denilmiþtir. Yani demir ateþle iþlenir; ve ateþte piþmiþ tuðla gibi olur, denilmek istenmiþtir. Nitekim gelecektir.
«Erkek cenazeye» tabirinin mefhumu, kadýn için mutlak surette beis olmamaktýr. Münye þerhinde bu açýkça ifade edilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Muhit´te beyan olunduðuna göre, ulemamýz kadýnlar için tabut yapmayý iyi görmüþlerdir. Velev ki toprak gevþek olmasýn. Çünkü bu örtmek ve kabre koyarken dokunmaktan korunmak için daha kullanýlýþlýdýr.
«Ve karaya yakýn deðilse namazý kýlýnarak denize atýlýr.» Zâhire göre bu yakýnlýðýn miktarý, kara ile aralarýnda cenaze bozulmayacak kadar mesafe bulunmaktýr. Sonra Nuru´l-Ýzâh´ta gördüm ki «meyyite zarar vereceðinden korkulmayacak» tabiri kullanýlmýþ.
Fethu´l-Kadir´de þöyle denilmiþtir: Ýmam Ahmed´den bir rivayete göre denize atýlan cenazeye, dibe çökmesi için aðýr bir þey baðlanýr. Dârý harbe yakýn ise Þâfiilerden de bu kavil rivayet edilmiþtir. Yakýn deðilse, - deniz sahile atsýn da defnedilsin diye - iki tahtanýn arasýna baðlanýr.»
«Ölen kimse eve defnedilmez.» Münyetü´l-Müftî ve diðer kitaplardan naklen Hýlye´de bildirildiðine göre bu ibâre Feth´in sözünden daha umumidir. Orada þöyle denilmiþtir: «Küçük veya büyük hiçbir kimse öldüðü evde defnedilmez. Çünkü bu. peygamberlere mahsustur, Bilâkis müslümanlarýn kabristanýna götürülür.»
Bu sözün muktezasý sudur: Medrese ve benzeri.bir bina yaptýrýp da yanýna kendisi için kabir tahsîs edenlerin yaptýklarý gibi kendisine has mezara defnedilemez.
«Kýble tarafýnda yere býrakýlýr.» Yani yerden kaldýran kimsenin yüzü, kadýrýrken kýbleye döner. imam Þafiî ile Ýmam Ahmed, çekip çýkarmanýn müstehap olduðunu söylemiþlerdir. Meyyit kabrin ucuna konur. Sonra baþ tarafýndan indirilerek çekilir. Ýki tarafýn delilleri Münye þerhi ile Fetih´tedir. Bize göre kabre girenlerin sayýsýnýn tek veya çift olmasý zarar etmez. Þâfiî tek olmasýný tercih etmiþtir. Tamamý Bahýr´dadýr.
Musannýf Bismillâh´dan sonraki «Ve billâh» lafzýný Kenz ve Hidâye´deki rivayete ilave etmiþtir. «Ve billâh» Tirmizi´nin bir rivayetinde sabittir.
«Bismillâhi ve alâ milleti Rasûlullah» þekli ise. Ýbn Mâce´nin rivayetindedir. Ýbn Mâce´nin bir rivayetinde «Bismillâh»dan sonra «ve fî sebilillâh» ziyadesi vardýr. Bunu Bedayi sahibi. Ýmam Hasan´ýn Ebu Hanîfe´den rivayeti olmak üzere nakletmiþtir. Ulemanýn beyanýna göre mânâ, «Seni Allah´ýn adý ile yere koyduk. Ve Rasulullah´ýn dîni üzere teslim ettik.» demektir. Sonra Ýmam Ebû Mansur Mâtüridî þunlarý söylemiþtir: «Bu, meyyite dua deðildir. Çünkü eðer Rasûlullah (s.a.v.)in dîni üzere vefat etti ise hâlini deðiþtirmesi caiz deðildir. Onun dîni üzere vefat etmedi ise yine deðiþtiremez. Lâkin müminler yeryüzünde Allah´ýn þahitleridir. Ve o kimsenin Ýslâm dîni üzere öldüðüne þâhitlik ederler. Sünnet böyle cereyan etmiþtir.» Hýlye.
T E M B Ý H: Vârid olan dua namýna bu kadarla iktifa etmesinden, cenaze kabre indirilirken ezan okumanýn sünnet olmadýðýna iþaret vardýr, Nasýl ki þimdi bu adettir; Ýbn Hacer´in Fetevasýnda açýklandýðýna göre bu bid´attýr.
Ýbn Hâcer, «Her kim "hayatýn sonunu basýna ilhak için yeni doðan çocuða kýyasen ezan okumak sünnettir" derse, isâbet edememiþtir» diyor.
Ulemamýzdan bazýlarý ile daha baþkalarý, namazlarýn sonunda âdet olan musafahanýn da mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Halbuki musafaha sünnettir. Burada mekruh olmasý, buraya mahsus olarak rivayet edilmediði içindir. Namazlardan sonra musafahaya devam, avam takýmýnýn sünnet zannetmesinden ileri gelmektedir. Onun içindir ki, ulema bazý bid´atçýlarýn uydurduklarý Regâib namazý için bir yere toplanmayý men etmiþlerdir. Zira bu hususi gecelerde bu þekilde Regâib namazý rivayet olunmamýþtýr. Velev ki namaz en hayýrlý iþ olsun.
METÝN
Cenazeyi kýbleye karþý çevirmek vaciptir. Sað tarafýna yatýrýlmasý gerekir. Ama kýbleye çevirmek için kabir açýlmaz. Kefenin düðümü çözülür. Zira ona hâcet kalmamýþtýr. Lâhdin üzerine kerpiç ve kamýþ örülür. Piþmiþ tuðla ve tahta gibi þeyler etrafýna konmazsa da üstüne koymak mekruh deðildir. Ýbn Melek. Fayda, Peygamber (s.a.v.) in lâhdine konulan kerpiçlerin sayýsý dokuzdur. Behensi.
Gevþek toprakta, tabut gibi, lâhdin etrafýna tuðla ve tahta koymak da caizdir. Kadýnýn kabrine perde çekilir. Yani örtülür. Velev ki hunsâ olsun. Erkeðin kabri örtülmez. Meðer ki yaðmur gibi bir özürden dolayý ola. Kabrin üzerine toprak yýðýlýr, Fazla toprak yýðmak mekruhtur. Çünkü bina yerinedir. Kabrin baþ tarafýndan elleriyle üç avuç toprak serpmek,definden sonra dua ve Kur´anokumak için bir koyun kesilerek eti daðýtýlacak kadar oturmak müstehaptýr.
ÝZAH
«Cenazeyi kýbleye karþý çevirmek vaciptir.» Burada vaciptir sözünü þârih, Hidâye´nin «Rasulullah (s.a.v.) bunu emir etmiþtir.» ifadesinden almýþtýr. Lâkin hadis yazanlar onu bulamamýþlardýr.
Fetih´de «bu gariptir.» denilmiþ; Ebû Davud ve Nesâi´nin rivayet ettikleri bir hadisle bu hususta kanaat husûle getirildiði bildirilmiþtir. Hadis þudur: «Bir adam, "Yâ Rasûlüllah, büyük günahlar nedir?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) "Onlar dokuzdur" cevabýný verdi. Ve bunlar meyanýnda, "Kýbleniz Beytü´l-Haram´ý ölünüzün dirinizin helal saymasýdýr" cümlesini de zikretti.»
Ben derim ki : Bunun izahý þudur: Zâhirine göre hadisi þerif, hayatIa ölümü, kýbleye karþý dönmenin vacip olmasý hususunda müsâvî tutmuþtur. Lâkin Tühfe´de bunun sünnet olduðu açýklanmýþtýr.´´
«Ama kýbleye çevirmek için kabir açýlmaz.» Yani cenazenin arkasý kýbleye çevrilir de üzerine toprak örtülürse kabir açýlmaz. Çünkü kýbleye dönmek sünnet; kabri açmak ise haramdýr. Toprak örtülmeden kerpiçler dizildikten sonra olursa iþ deðiþir. Bu sefer kerpiçler alýnarak meyyitin yüzü saðýndan kýbleye çevrilir. Bunu Tühfe´den naklen Hýlye sahibi söylemiþtir. Kabirde bir Ýnsanýn eþyasý kalýrsa açmakta bir beis yoktur. Zahiriyye.
«Zira ona hâcet kalmamýþtýr.» Çünkü düðüm, cenaze götürülürken kefen açýlmasýn diye yapýlýr.
«Lâhdin üzerine kerpiç ve kamýþ örülür.» Kerpiçler kabir tarafýndan lâhdin üzerine iþlenir, Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Kerpiçlerin aralarýndaki boþluklar, meyyitin üzerine bunlardan toprak inmemesi için moloz ve kamýþlarla týkanýr. Ulema burada kerpiç gibi kamýþ kullanmanýn da müstehap olduðunu söylemiþlerdir.»
Lâhdin etrafýna piþmiþ tuðla iþlemek mekruhtur. Bedâyi sahibi diyor ki: «Çünkü tuðla zînet için kullanýlýr. Meyyitin zînete ihtiyacý yoktur. Bir de tuðla ateþte piþmiþ þeylerdendir. Binaenaleyh tefâul (yani hayra yormak için meyyitin üzerine konmasý mekruhtur. Nitekim kabrine doðru ateþle yürümek de tefâul için mekruhtur.» Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Ulema tuðla ve tahtalarý mekruh saymýþlardýr. Ýmam Timurtâþi, «Bu, meyyitin etrafýnda olduðuna göredir. Üstüne iþlenirse mekruh olmaz. Çünkü yýrtýcý hayvanlardan korur.» demiþtir.»
Buhâra ulemasý, «Bizim memleketimizde tuðla kullanmak mekruh deðildir. Zira arazý zaif olduðu için buna ihtiyaç vardýr.» demiþlerdir.
«Kadýnýn kabrine perde çekilir.» Yani kabre indirilirken elbise gibi bir þeyle örtülmesi müstehaptýr. Bu lâhdin üzerine kerpiç dizilinceye kadar devam eder. Münye þerhi ile Ýmdâd´da dahi böyle denilmiþtir. Hayreddin Remlî´nin nakline göre, Zeyleî Kitabü´l-Hunsâ´da bunun vacip olduðunu açýklamýþtýr.
Ben derim ki: Bunu, cenazenin bedeninden bir þey çýktýðý kanaatý hâsýl olduðuna. hamletmek suretiyle, iki kavlin arasýný bulmak mümkündür. Yaðmur, dolu, kar ve sýcak gibi özürlerden dolayý erkeðin kabri de örtülebilir. Kuhistânî.
«Fazla toprak yýðmak mekruhtur.» Çünkü Müslim´in Sahihi´nde Hz. Câbir´den rivayet edilen birhadiste. Câbir (r.a.)«Rasulullah (s.a.v.) kabrin kireçlenmesini, üzerine bina yapýlmasýný yasak etti.» demiþtir. Ebû Davud bu hadîse «yahut üzerine bir þey ziyade edilmesini» cümlesini ziyade etmiþtir, Hýlye.
«Çünkü bina yerinedir.» Bedâyi´de de böyle denilmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa kerâhet^ tahrimiyedir ki mezkûr yasaklamanýn muktezasý budur. Lâkin Hýlye sahibi bu ta´lili eleþtirerek þöyle demiþtir: «Ýmam Muhammed´den rivayet edildiðine göre bunda bir beis yoktur.» Mam Þafiî ile baþkalarýnýn Ca´fer b. Muhammed´den, O´nun da babasýndan rivayet ettiði þu hadis dahi bunu te´yid eder. «Rasulullah (s.a.v.) oðlu Ýbrahim´in kabrine su serpti ve üzerine çakýl koydu.» Bu hadis mürsel ve sahihtir. Binaenaleyh kerahet. fazla olan ziyadeye; kerahetsizlik de az olana (yani kabrin bir karýþ veya biraz fazla yükselten topraða) hamledilir.
«Kabrin baþ tarafýndan iki eli ile üç avuç toprak serpmek müstehaptýr.» Çünkü Ýbn Mâce´nin Ebû Hüreyre´den rivayet ettiði bir hadisde, «Rasulullah (s.a.v.) bir cenazenin namazýný kýldý. Sonra kabre gelerek üzerine baþý tarafýndan üç avuç toprak serpti.» denilmiþtir. Münye þerhi.
Cevhere sahibi diyor ki: «Ýlk defa serperken: «minha halegnâküm» Ýkincide «ve fîhâ nuîdüküm» üçüncüde «ve minhâ nuhricüküm târeten ührâ» der.»
Bazýlarý, birincide «Allahümme câfi´l erda an cenbî.» "Yâ Rabbi Bunun iki yanýndaki topraðý kof eyle!"
Ýkincide, «Allahümmeftah ebvâbe semâiliruhihi» "Yâ Rabbi! Bunun ruhuna semâ kapýlarýný aç!"
Üçüncüde, «Allahümme zevvichü mine´l hûri´l ýyn» "Yâ Rabbi! Buna Hurilerden eþ ver!" Kadýn için de "Allahümme edhilhel cennete birahmetike"
"Yâ Rabbi Bunu rahmetinle cennete koy!" denileceðini söylemiþlerdir.
«Definden sonra oturmak ta müstehaptýr.» Delili, Ebu Davud´un Sünen´indeki þu hadistir: «Rasulullah (s.a.v.) cenazeyi defin iþini bitirdikten sonra kabrinin baþýnda durur ve «Din kardeþiniz için istiðfarda bulunun! Onun için Allah´tan sebat dileyin! Çünkü o þimdi sorguya çekiliyor.» buyururdu.» Ýbn Ömer (r.a.) definden sonra kabrin baþýnda bakara sûresinin baþýný ve sonunu okumayý severmiþ. Rivayete göre Amr b. Âs öleceði vakit þunlarý söylemiþtir: «Ben öldüðüm zaman beraberimde yasçý kadýn ve ateþ bulunmasýn! Beni defnettiðinizde üzerîme topraðý güzelce serpin! Sonra kabrimin etrafýnda bir koyun kesilip eti daðýlacak kadar durun ki, sizinle avunayým ve Rabbimin meleklerine ne cevap vereceðimi düþüneyim!» Cevhere.
METÝN
Topraðýný daðýlmaktan korumak için kabrin üzerine su serpmekte beis yoktur. Kabir dört köþe yapýlmaz. Çünkü bu yasaklanmýþtýr. Hörgüç þeklinde bir karýþ yükseklikte yapýlmasý menduptur. Zahiriyye´de bunun vacip olduðu kayýt edilmiþtir. Yasak edildiði için kabir kireç ve toprakla da sývanmaz. Üzerine bina yapýlmaz. Bazýlarý bunda bir beis olmadýðýný söylemiþlerdir ki, muhtar olan da budur. Nitekim Sirâciye´nin kerahet bahsinde beyan edilmiþtir. Ayný kitabýn cenazeler bahsinde «Hâcet olursa yazý yazmakta da beis yoktur. Tâ ki eseri kayýp olmasýn ve tahkir edilmesin.» denilmektedir.
ÝZAH
Kabrin üzerine su serpmekte beis yoktur. Hatta mendup olmasý gerekir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Hz. Said´in kabrine bunu yapmýþtýr. Nitekim hadisi Ýbn Mâce rivayet etmiþtir. Ebû Dâvud´un mürselleri meyanýnda rivayet ettiði vecihle, bunu oðlu Ýbrahim´in kabrine de yapmýþ: Osman b. Mamzu´nun kabrine dahi yapýlmasýný emir buyurmuþtur. Hadisi Bezâr rivayet etmiþtir. Binaenaleyh Ýmam Ebû Yusuf´tan rivayet edilen «Mekruhtur zira toprakla sývamaya benzer.» sözü reddedilmiþ olur.
«Çünkü bu yasaklanmýþtýr.» Bundan murad, Ýmam Muhammed b. Hasan´ýn «EI´Âsar» adlý eserinde rivayet ettiði þu hadistir: «Bize Ebû Hanîfe haber verdi. Dedi ki: Bize bir þeyhimiz bu hadisi Peygamber (s.a.v.) merfu olarak rivayet etti. Rasulullah (s.a.v.) kabirlerin dört köþe yapýlmasýný ve kireçle sývanmasýný yasak etmiþler.» Ýmdâd.
Kâbir, deve hörgücü þeklinde bir karýþ yahut biraz fazla yükseltilir. Bedâyi. Çünkü Buhârî´nin Süfyan Nemmar´dan rivayet ettiði bir hadiste. Hz. Süfyan, Peygamber (s.a.v,)in kabrini hörgüçvâri yapýlmýþ gördüðünü söylemiþtir. Sevri, Leys, Ýmam Mâlik, Ýmam Ahmed ve Cumhur buna kâildirler. Ýmam Þâfiî tastih (yani dört köþe) yapmanýn efdal olduðunu söylemiþtir. Tamamý Münye þerhindedir. Zahiriyye´de hörgüç þeklinde yapmanýn vacip olduðu kayýt edilmiþtir. Mezkûr yasaklamanýn muktezasý da budur. Bedâyi sahibinin ta´lili de bunu te´yid eder. O, bunu ehli kitabýn yaptýðýný söylemiþ «Kaçýnýlmasý mümkün olan bir þeyde onlara benzemek mekruhtur.» demiþtir. Lâkin Nehir´de birinci kavlin evlâ olduðu bildirilmiþtir.
Ben derim ki: Bunun vechi herhalde ihtilâf þüphesi ile Ýmam Þafii´nin istidlâl ettiði hadis olsa gerektir. Bu suretle yasaklama zâhirinden deðiþtirilmiþtir.
«Kabrin üzerine bina yapýlmaz.» Yani ziynet için yapýlýrsa haram, definden sonra muhkemleþtirmek için yapýlýrsa mekruhtur. Definden evvel yapýlýrsa bu kabir deðildir. Ýmdâd. EI´Ahkâm adlý kitapta Camiu´l-Fetevâ´dan naklen»þöyle denilmiþtir: «Ölen kimse meþâyihten ulema ve sâdâttan olursa üzerine bina yapmanýn mekruh olmadýðýný söyleyenler de vardýr.»
Ben derim ki: Lâkýn bu, vakýf olmayan mezarlýklarda olur. Bu meydandadýr. «Bazýlarý bunda bir beis olmadýðýný söylemiþlerdir.» Bu cümlenin münâsip olan yeri, «toprakla da sývanmaz.» sözünden sonra idi. Zira Sirâciye´nin ibâresi - Rahmetî´nin de naklettiði gibi - þöyledir: «Ebu´l-Fadl´ýn Tecrîd´inde beyan edildiði vecihle kabirleri toprakla sývamak mekruhtur. Ama muhtar olan kavle göre mekruh deðildir.» Bu sözü musannýf dahi EI´Mineh adlý eserinde Sirâciye´ye nisbet etmiþtir.
Bina meselesine gelince: Bunun caiz olduðunu tercih eden görmedim. Münye þerhinde Münyetü´l-Müftî´den naklen þöyle denilmiþtir. «Muhtar kavle göre toprakla sývamak mekruh deðildir. Ebu Hanîfe´den bir rivayete göre kabrin üzerine ev. kubbe ve bunlara benzer bir þey bina etmek mekruhtur. Çünkü Câbir (r.a.) «Rasulullah (s.a.v.) kabirlerin kireçle sývanmasýný, üzerlerine yazý yazýlmasýný ve bina yapýlmasýný yasak etti.» dediði rivayet olunmuþtur. Bu hadisi Müslim ve baþkalarý rivayet etmiþlerdir. Evet, Ýmdâd´da þu satýrlar vardýr: «Bu gün halk kabirleri açýlýpsoyulmaktan korumak için üzerlerindeki hörgüçvâri kýsmý kerpiçle örmeyi adet edinmiþ ve bunu iyi görmüþlerdir. Peygamber (s.a.v.), "Müslümanlarýn iyi gördüðü þey, Allah indinde de iyidir." buyurmuþtur.»
«Yazý yazmakta da beis yoktur:» Zîra yazý yazmak gerçekten yasak edilmiþse de yazýlabileceðine ameli icmâ vâki olmuþtur. Hâkim, yazýnýn yasaklandýðýný muhtelif yollardan tesbit etmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Bu isnatlar sahihtir Ama bunlarla amel edilmemektedir. Çünkü doðudan batýya kadar bütün müslüman imamlarýnýn kabirleri üzerine yazý yazýlmýþtýr. Bu, halefin seleften aldýðý bir ameldir.» Bu kavil Ebû Davud´un güzel bir isnatla tahric ettiði þu hadisle kuvvet bulmaktadýr: «Rasulullah (s.a.v.) bir taþ getirerek onu Osman b. Mazun´un baþý ucuna koydu. Ve «Bununla kardeþimin kabrini tanýyacaðým ve ailemden vefat edeni bunun yanýna defnedeceðim.» buyurdular.» Zira yazý. kabri tanýmanýn yoludur. Evet anlaþýlýyor ki bu ameli icmaýn ruhsat yeri, kýsmen ona ihtiyaç duyulduðu zamandýr. Nitekim Muhit´te buna þu ibâre ile iþaret edilmiþtir: «Kabrin eseri kayýp olmamak ve tahkir edilmemek için yazýya ihtiyaç duyulursa bunda bir beis yoktur. Ama özürsüz yazý yazmak doðru deðildir.» Hatta kabrin üzerine Kur´ân´dan veya þiirden yahut methiyeden bir þey yazmak da mekruhtur. Bu ifade kýsaltýlarak Hýlye´den alýnmýþtýr.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:44:43
ÞEHÝD BÂBI
METÝN
Þehid, feîl vezninde olup, mef´ul (yani meþhud, kendisine þâhitlik yapýlmýþ) mânâsýnadýr. Çünkü cennetlik olduðuna þâhitlik edilmiþtir. Yahut fâil mânâsýnadýr, Zira þehit Rabbi katýnda diridir. Binaenaleyh kendisi þâhitdir.
Þehid, mükellef, müslüman ve temiz olarak kesici bir âletle (yani kýsâsý icabeden bir þeyle) zulmen haksýz yere öldürülüp sýrf öldürmekle mal vâcip olmayan, belki kýsas lâzým gelen ve yaralý iken canlý olarak baþka yere nakil de edilmeyen kimsedir. Nakledilir de ölürse yýkanýr. Nitekim gelecektir. Hatta sulh gibi ârizi bir þeyle mal vacip olursa yahut baba oðlunu öldürürse þehidlik sâkýt olmaz.
Hayzlý kadýn üç gün kan görürse yýkanýr. Aksi taktirde yýkanmaz. Çünkü hayzlý deðildir. Peygamber (s.a.v.) Hanzala´yý tekrar yýkamamýþtýr. Çünkü meleklerin fiili ile yýkanma hâsýl olmuþtur. Buna delil, Âdem Aleyhisselâm kýssasýdýr.
ÝZAH
Öldürülen kimse eceli ile öldüðü. halde musannýfýn, þehidi cenaze namazý bâbýndan çýkararak ayrý bir bâbta zikir etmesi, baþkasýnda bulunmayan hususi bir fazîleti hâiz olduðu içindir. Nehir.
Þehid kelimesi ya "þuhud" yani hazýr bulunmak, yahut "þehâdet" yani gözle görerek veya basîretle müþâhede ederek hazýr bulunmak mânâsýndan alýnmýþtýr. Kuhustanî.
«Çünkü cennetlik olduðuna þâhitlik edilmiþtir.» sözü, þehid kelimesi þehâdetten alýndýðýna göredir. Þuhuddan alýndýðýna göre ise ona ikram için yanýnda melekler hazýr bulunduðundandýr. Þehidin buradaki tarifi örte göre olup, aþaðýda gelen yýkanmamasý ve elbisesinin çýkarýlmasý hükmî itibariyledir. Mutlak tarif deðildir. Çünkü o, görüleceði vecihle daha umumidir.
«Mükellef»den murad, akýl bâlið olan kimsedir. Bu kayýtla çocuk ve deli, tariften hâriç kalýrlar. Bunlar Ýmam-ý A´zam´a göre yýkanýrlar. imameyne göre yýkanmazlar. Çünkü kýlýç temiz olduðu için yýkama yerini tutmuþtur. Çocuk ile delinin günahlarý yoktur. Bu söz, delinin deli olarak bâlið olmasý kaydýný iktiza eder. Aksi taktirde þüphe yok ki geçmiþ günahlarýný temizleyecek bir vasýtaya muhtaçtýr. Meðer ki «Deli olarak ölürse tevbeye kudreti olmadýðý için günahlarýndan muâheze olunmaz.» denile. Bahýr. þüphesiz ki bu, iþlediði günahýn hemen ardýndan delirdiðine göredir. Fakat aradan zaman geçerse tevbeye muktedir olup da tevbe etmediði taktirde iþi Allah´ýn meþîine (dileðine) kalýr. Nehir.
Tarifteki «müslüman» kaydý, kâfiri çýkarmak içindir. ´Kâfir zulmen öldürülse bile þehid deðildir. Evvel geçtiði vechile. müslüman akrabasý kâfiri yýkayabilir.
«Temiz olarak» kaydýndan murad, cünüp, hayýzlý ve nifaslý olmamaktýr. Cünüp kimse þehid edilirse yýkanýr. Bu, Ýmam-ý A´zam´a göredir. Ýmameyne göre yýkanmaz. Hayýz ve nifas kesildikten sonra þehid edilen kadýn dahi bu hilâfa göredir. Kadýn, hayz veya nifas kesilmeden þehid edilirse", Ýmam-ý A´zam´dan iki rivayetin esah olanýna göre yýkanýr. Nitekim Muzmerât´ta beyan edilmiþtir. Kuhistâni. Meselenin hâsýlý þudur: Esah rivayete göre kadýn hayz kesildikten sonra yýkandýðý gibi, kesilmedendahi yýkanýr. Bir rivayette kesilmeden ölürse yýkanmaz. Çünkü o kadýna yýkanmak vacip deðildi. Meselâ üç günden evvel kan kesilirse kadýn bilittifak yýkanmaz. Nitekim Sirâc ile Mi´râc´da da böyle denilmiþtir.
«Kesici bir âletle» kaydý, Ýmam-ý A´zam´la göredir. Ýmameyn buna muhaliftir. Nitekim Nihâye´de beyan edilmiþtir. Bu kayýt âsilerin, harbînin ve yol kesenin öldürmediði kimse hakkýndadýr. Buna karine aþaðýda gelen atýftýr. Bu kayýtla musannýf, aðýr bir þeyle öldürülenden ihtiraz etmiþtir. Zira bu þekilde öldürmek, Ýmam-ý A´zam´a göre kýsasý icabetmez. Kýsas icabeden þeyden murad, insanýn cüzlerini parçalayan þeydir. Bunda ateþ ve kamýþ ta dahildir. Fetih´te de böyle denilmiþtir.
«Belki kýsas lâzým gelen» sözü ile þârih, meselenin kâtili bilinen kimse hakkýnda tasavvur edildiðine iþarette bulunmuþtur. Nitekim Hidâye þârihleri bunu açýk olarak söylemiþlerdir. Çünkü kýsas ancak bilinen kâtile lâzým gelir. Sadrý´þ-Þeria´nýn söyledikleri buna aykýrýdýr. Nitekim Dürer sahibi tahkik etmiþtir. Kâtili bilinmezse yýkanacaðý aþaðýda gelecektir. Lâkin þârihin, «Yahut öldürmekle hiçbir þey lâzým gelmezse» cümlesini de ilâve etmesi gerekirdi. Meselâ dârý harbte bir esir kendisi gibi bir esiri öldürürse, Ýmam-ý A´zam´a göre bir þey lâzým gelmez. sahibi kölesini öldürürse bütün imamlarýmýza göre birþey lazým gelmez. Nitekim Münye þerhinde de böyledir.
«Canlý olarak baþka bir yere nakil de edilmeyen.» sözü ile musannýf, bunun harp þehidine mahsus olmadýðýna iþaret etmiþtir. Onun için Hz. Ömer ve Ali (r.a.) þehid edildikleri zaman yýkanmýþlardýr. Çünkü canlý olarak baþka yere nakledilmiþlerdir. Hazreti Osman (r.a.) ise düþtüðü yerde techiz edilmiþ; baþka yere naklolunmamýþ ve yýkanamamýþtýr. Nitekim Bedâyi´de beyan edilmiþtir.
«Hatta sulh gibi ârýzi bir þeyle mal vacip olursa ilh.» sözü, «bizzat öldürmekle» sözünün mefhumu üzerine yapýlan bir tefri´dir. Zira mal kasten öldürmenin kendisiyle vacip olmaz. Öldürmekle vacip olan kýsastýr ancak kýsas bir ârýza ile yani sulh veya babalýk þüphesi âile sâkýt olmuþtur. Binaenaleyh muhtar rivayete göre yýkanmaz. Nitekim Fetih´te de böyle denilmiþtir. Elhâsýl öldürüldüðü zaman kýsas vacip olursa -velev kî bir ârýzadan dolayý sükut etsin; yahut öldürülmekle bir þey tâzým gelmezse- bildiðin gibi o kimse þehiddir. Ama öldürülmekle iptidâen mal vacip olursa þehid deðildir. Bu da öldürülmesi sopa ile vurmak gibi kasda benzer ölüm yahut bir hedefe atýp da insaný vurmak gibi hata veya uyuyan kimsenin üzerine düþmesi gibi hata yerine geçen ölüm ile olur.
Kasâme icab eden ölüm de böyledir. Zira þer´an mal, nefsi katl ile vacip olur. Kesilmiþ olarak bulunur da kâtili bulunmazsa kasâme vacip olsun olmasýn hüküm yine böyledir. Sahih olan kavil budur. Zira zulmen öldürmemiþ olmak ihtimali vardýr. Nitekim gelecektir. Dürer þerhinde tahkik edilen mesele budur. Bu satýrlar Kuhistâni´den ve Münye þerhinden kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
«Baba oðlunu» veya baþka bir þahsý öldürür de oðlu o þahsa mirasçý olursa, þehitlik sâkýt olmaz. Bahýr. Meselâ karýsýný öldürür de ondan bir oðlu bulunursa. oðlu babasýndan kýsas almaya hak kazanýr; fakat babalýktan dolayý kýsas sâkýt olur.
«Hayýzlý kadýn» tabirinden murad, hayz görendir. .Yoksa o anda hayýzlý mânâsýna deðildir. Aksitaktirde ondan sonra gelen «çünkü hayýzlý deðildir.» ibâresine aykýrý düþer. Þârih nifaslý kadýn hakkýnda tafsilât vermemiþtir. Çünkü nifasýn azý için hudut yoktur.
«Aksý taktirde yýkanmaz.» Yani üç gün kan görmezse bilittifak yýkanmaz. Nitekim bunu yukarýda Sirâc ile Mirâc:dan nakletmiþtik. Ýmdâd´daki «Hayýzlý kadýn kan kesildikten sonra veya üç günden önce öldürülsün yýkanýr.» ifâdesi. hata yahut sakattýr. Doðrusu, «Yahut devam ettikten sonra kesilmezden önce» þeklinde olacaktýr. Dikkatli ol!
«Peygamber (s.a.v.) Hanzala´yý tekrar yýkamamýþtýr.» Ýmam-ý A´zam, cünüp olarak öldürülen bir kimsenin yýkanmasýnýn vacip olduðuna þu sahih hadisle istidlâl etmiþtir: Hanzala b. Ebî Amir Sekâfi þehid edilince peygamber (s.a.v.), «Arkadaþýnýz Hanzala´yý melekler yýkýyor.» Karýsýna sorun bakalým!» demiþ, Ashab karýsýna sorduklarýnda, "cünüp olarak çýkmýþtý." cevabýný vermiþ; bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) «Onun için melekler onu yýkadýlar.» buyurmuþtur.
Ýmameyn þöyle itirazda bulunmuþlardýr. «Yýkamak vacip olsa idi Âdemoðullarýna vacip olur; meleklerin yýkamasýyla iktifâ edilmezdi. » Bu itiraza menfi cevap verilmiþtir. Þârihin «meleklerin fiili ile yýkanma hâsýl olmuþtur ilh...» sözü buna iþarettir. Çünkü vacip olan gusüldür. Yýkayan kim olsa olur. Nitekim Mirâc´da beyan edilmiþtir.
Bahýr sahibi «Bu gusül Ýmam-ý A´zam´a göre cünüplükten dolayýdýr. Ölüm için deðildir.» diyerek itiraz etmiþtir. Yani cünüplükten dolayý olunca meleklerin kýssasýyla istidlâli yerinde deðildir. Çünkü onlarýn Âdem Aleyhisselâmý yýkamasý, ölüm için idi. Cünüplükten dolayý deðildi, demek istemiþtir.
METÝN
Kezâ bâðinin, harbînin veya yol kesenin öldürdüðü kimse þehid olur. Velev ki sebep olunmakla ölmüþ veya keskin âletten baþka bir þeyle öldürülmüþ olsun. Hangi âletle olursa olsun böylelerin öldürdüðü kimse þehiddir. Zira bu bâbta asýl olan uhud þehidleridir. Onlarýn hepsi silahla öldürülmüþ deðildi. Böylelerle harp ederken yaralý olarak ölü bulunan kimse dahi þehiddir, Yaralýdan murad, gözlerinden, kulaklarýndan veya boðazýndan sâfi kan gelmek gibi ölüm alâmeti bulunmaktýr. Burnundan. ön ve arka avret yerinden veya boðazýndan pýhtý kan gelmesi alâmet sayýlmaz.
ÝZAH
Bâðîlerle emsalinin öldürdükleri kimselerin dahi, canlý olarak baþka yere nakledilmiþ olamamalarý þarttýr. Geceleyin þehirde zorbalýk edenler, yol kesici hükmündedirler. Nitekim Bahýr´da Mecma´ þerhinden naklen izah edilmiþtir. Bu gibilerin öldürdüðü kimse dahi þehiddir. Velev ki keskin âletle öldürmüþ olmasýnlar. Aþaðýda görüleceði vecihle geceleyin hýrsýzlarýn öldürdüðü kimse de þehiddir.
Bahýr´da beyan edildiðine göre Muhit´te dördüncü bir sebep dahi ilave edilmiþtir ki, o da kendini müdâfaa ederken ölendir. Velev ki kendini bir zýmmîden müdafaa ederken ölsün ve hangi âletle vurulursa vurulsun bu dahi þehiddir. Vuranýn bu üç tâifeden yani bâðî, harbî ve yol kesenlerden olup olmamasý fark etmez.
Nehir sahibi diyor ki: «Keskin öletle öldürülmeyen kimsenin þehid olmasý cidden müþkildir. Çünkü onu öldürmekle diyet vacip olur. Bunu dikkatle düþünerek tedebbür eyle!»
Ben derim ki: Bunu aynen kâtilin kim olduðunu bilmediði hâle hamletmek mümkündür. Nitekim önüne yol kesiciler ve hýrsýzlar ve emsâli çýkarsa hal bu olur.
Bahýr´da Müctebâ´dan naklen þöyle deniliyor: «Müslümanlardan iki kýta asker karþýlaþýr da birbirlerini müþrik sanarak iki taraftan adam öldürdükten sonra çekilip giderlerse Ýmam Muhammed´e göre hiç birine diyet lâzým gelmediði gibi kefâret de lâzým gelmez. Çünkü her biri nefsini müdafaa etmiþtir. Yýkamaktan bahis etmemiþtir. Bunlarýn yýkanmalarý icabeder. Çünkü onlarý öldüren kendilerine zulüm etmemiþtir.»
Bu ibâreden þu anlaþýlýr: Ýki fýrkadan biri diðerine zulüm etmiþ olsa: Meselâ müslüman olduðunu bildiði halde harbetse, karþý taraftan öldürdükleri yýkanmaz. Velev ki kâtil belli olmasýn. Çünkü ölen kimse kendini ve cemaatýný müdafaa ederken ölmüþtür.
«Velev ki ölümüne sebep olmak suretiyle ölsün» Çünkü o kimsenin ölümü onlara izâfe edilir. Meselâ hayvanlarýna bir müslümaný çiðnetseler yahut bir müslümanýn hayvanýný ürküterek düþmesine sebep olsalar veya gemiye ateþ atarak yanmasýna sebep olsalar, bu þekilde ölenler þehiddirler. Ama müþriklerden birinin hayvaný çiðner de üzerinde kimse bulunmazsa yahut müslümanýn hayvaný çiðnerse veya müslümanýn kurþunu müslümaný öldürürse, keza müslümanlarý bir hendeðe veya ateþ gibi bir þeye sýkýþýrlar da ölürse þehid olmaz. Ýmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.
Þârih, «Yaralýdan murad, ölüm alâmeti bulunmaktýr.» diyor. Tâ ki söyledikleri dâhilî yaraya ve boðmak.âzâyý kýrmak gibi hiç yaralama olmayan þeylere de þâmil olsun. Bu söz de Hidâye ve diðer kitaplardaki «Yahut harb yerinde bulunur da üzerinde eser olursa» þeklindeki ifadenin daha yerinde olduðuna iþarettir. Üzerinde hiçbir eser bulunmazsa þehid sayýlmaz. Zira zâhire göre fazla korkudan kalbi durmuþtur. Fetih. Yani ölümü düþünmenin fiiline izâfe edilmez. Bedâyi.
Þârih kan çýkmayý, göz, kulak veya boðazdan olursa ölüm alâmeti sayýyor. Maksat þudur: Kan, menfezlerinin birinden çýkarsa bakýlýr: Ýçerde dert olmaksýzýn kan çýkan burun, zeker ve dübür gibi bir yerse þehid sayýlmaz. Çünkü insan bazen burun kanamasýna müptelâ olur. Bazen þiddetli korkudan kan iþer. bazen da içeride yara olmadýðý halde dübürden kan gelir. Binaenaleyh guslün sâkýt olmasý hususu þüpheli kalýr. Þüphe ile ise gusül sâkýt olmaz. Kulaðýndan veya gözünden çýkarsa þehiddir. Zira bunlardan âdeten kan gelmez. Meðer ki içeride bir dert buluna! Zâhire göre o kimsenin baþýna vurulmuþ da kulaðýndan gözünden kan gelmiþtir. Aðzýndan kan gelirse baþýndan indiði taktirde þehid sayýlmaz. Mideden çýkarsa þehir sayýlýr. Çünkü karnýnda yara olmadýkça mideden kan gelmez. Bu iki nevi kan ancak renklerden belli olur. Bedâyi.
Baþtan inen kan sâfi olur. Mideden çýkan ise pýhtýdýr. Cevhere ve Fetih. Pýhtý koyu olur. Fetih sahibi bunu müþkil saymýþ ve «Mideden çýkan kan bazen içerideki yaradan geldiði için berrak olur. Nitekim temizlik bahsinde geçmiþti. Binaenaleyh yeni bir yaradan çýkmýþ olmasý lâzým gelmez. Buihtimallerden bir ihtimaldir.» demiþtir.
«Kulaklarýndan veya boðazýndan sâfi kan gelmek ölüm alâmetidir. Avret yerinden veya boðazýndan pýhtý kan gelmek alâmet deðildir.» cümlelerindeki «sâfi» ve «pýhtý» kelimeleri boðazýn kaydýdýrlar. Fakat yer deðiþtirmiþlerdir. Doðrusu birincide «boðazýndan pýhtý kan» ikincide «veya boðazýndan sâfi kan gelirse» olacaktýr. Nitekim yukarýda naklettiðimizden anlaþýlmaktadýr.
METÝN
Þehidin üzerinden, kefen olmaya yaramayan þeyler çýkarýlýr. Üzerindeki elbise kefen-i sünnetten noksan ise, ziyade edilir. Ziyade ise azaltýlýr ve sünnet vecih üzere kefen tamamlanýr. Yýkanmazdan namazý kýlýnýr ve kariyle elbisesiyle defin edilir. Çünkü hadiste «Onlarý yaralarýyla sarýn» buyurulmuþtur.
Þehirde veya köyde yani diyet vacip olan bir yerde, velev ki beytül mâlde olsun -Câmide veya caddede öldürülen gibi- ölü bulunup kâtili bilinmeyen yahut bilinip de kýsas vacip olmayan kimse yýkanýr. Kýsas vacip olursa þehiddir. Meselâ geceleyin hýrsýzlarýn öldürdüðü kimse böyledir. Zira böylesinin kâtili hýrsýzlar olduðu bilindiði için, hakkýnda kasâme ve diyet yoktur. Nihayet bunun ayný malum deðildir. Bu bellenmelidir. Çünkü halk bundan gâfildir. Had sebebiyle veya kýsasla öldürülen dahi yýkanýr. Keza ta´zirle öldürülen veya yýrtýcý hayvan tarafýndan parçalanan yahut yaralanýp bir yere nakledilen ve az da olsa yiyip içen, uyuyan veya tedavi gören mürtes ve bir çadýra sýðýnan yahut aklý baþýnda olduðu halde üzerinden bir namaz vakti geçip de onu edâya kâdir olan kimse de yýkanýr.
ÝZAH
Musannýf burada þehidin hükümlerini izâha baþlýyor. Kefen olmaya yaramayan þeyler gocuk, pamuk dolgulu elbise külah, mest, silah ve zýrh gibi eþyadýr. Don bunlardan deðildir. En muvâfýk kavle göre o çýkarýlmaz. Nitekim Hindiye Hindivâni´den naklen böyle denilmiþtir. Baþka elbise bulunmadýðý vakit gocuk ve pamuklu da çýkarýlmaz. Bunu Ýmdâd sahibi söylemiþtir.
«Üzerindeki elbise kefen-i sünnetten noksan ise ziyâde edilir.» Muhit´te þöyle denilmiþtir «Bazýlarýna göre ziyade ve noksan yapýlýr, sözünün mânâsý ikram için yeni bir elbise ziyâde edilir. Diledikleri kadarýný azaltýrlar. Velev ki üzerinde bulunan elbisesi kefen-i sünnet derecesine varsýn. demektir.
Bir takýmlarý «Az ise ziyâde edilir; çok ise azaltýlýr. Sünnet derecesi býrakýlýr.» demiþlerdir ki, bu «sünnet vecih üzere kefen tamamlanýr.» sözüne daha münasiptir. Kuhistâni.
Bahýr sahibi diyor ki, «Musannýf bütün elbiseleri çýkarýlýp yeni kefen giydirilmesinin mekruh olduðuna iþaret etmiþtir. Bunu Ýsbicâbî söylemiþtir.» Þârihin zikir ettiði hadis Uhud þehidleri hakkýnda vârid olmuþtur, Bu hadisi imam Ahmed rivayet etmiþ olup tamamý þöyledir: «Onlarý yaralarýyla ve kanlarýyla sarýn!» Münye þerhinde böyledir. Bundan sonra Münye þerhinde Halebî, þehidin namazý kýlýnacaðýna delil olmak üzere Peygamber (s.a.v.)in Uhud þehidleri üzerine cenaze namazý kýldýðýný kayýt eylemiþ ve birçok hadisler naklederek þunlarý söylemiþtir: «Bu hadislerden her birinin sýhhat derecesine yükselmediðini teslim etsek bile hasen derecesinden de aþaðýinmez. Mecmuu katî olarak sýhhat derecesine yükselir ve Buhârî´deki Câbir hadisine muâraza eder. Bunlar isbât, o ise nefi ettiði için Buhârî hadisine tercih edilirler. Tamamý Münye þerhindedir.
«Yani diyet vacip olan bir yerde» dediðine göre, þehir ve köyden murad, onlara yakýn yerlerdir. Yakýnda binalar olmayan bir ovada bulunan bundan hariçtir. Zira böylesinde kasâme ve diyet yoktur. Binaenaleyh üzerinde katl eseri bulunursa yýkanmaz. Nasýl ki Bahýr´da Mirac´dan naklen açýklanmýþtýr.
«Kâtili bilinmeyen» yani ister kýsasý icabeden bir þeyle. ister baþka bir aletle öldürsün, mutlak surette yýkanýrlar. Zira zülum yoluyla öldürdüðü tahakkuk etmemiþtir. Bir de diyet vaciptir. Bu sözün mefhumu bilindiði taktirde dahi, mutlak surette yýkanmayacaðýný ifâde edince -Halbuki mutlak mânâ murad deðildir.- Þârih tafsilât vererek, «Bilinir de kýsas vacip olmazsa meselâ aðýr bir þeyle veya hata olarak öldürülürse hüküm yine böyledir. Yani yýkanýr. Aksi taktirde yýkanmaz.» demiþtir. Musannýf yukarýda geçen «zulmen öldürülen» ifadesiyle iktifa ederek bu sözü mutlak býrakmýþtý.
«Meselâ geceleyin hýrsýzlarýn öldürdüðü kimse böyledir.» Yani silahta veya baþka bir þeyle öldürsün þehiddir. Keza þehir dýþýnda yol kesicinin silahla veya baþka bir þeyle öldürdüðü kimse þehiddir. Çünkü bu yerlerde kâtil, bedel yani mal býrakmamýþtýr. Bunu Bahýr sahibi Bedâyiden nakletmiþtir. Zira yol kesmenin mucibi mal deðil ölümdür. Bedâyi´de de böyledir.
«Bu bellenmelidir.» sözünün aslý, Bahýr sahibine aittir. Yukarýda Bedâyiden naklettiklerinden sonra þunlarý söylemiþtir: «Bundan anlaþýlýr ki, bir kimseyi evinde hýrsýzlar öldürür de muayyen kâtili bilinmezse, hiçbir kimseye kasâme ve diyet lâzým gelmez. Çünkü bunlar ancak kâtil bilinmezse vacip olurlar. Burada ise kâtili malumdur. Velev ki kaçtýklarý için tesbit edilememiþ olsun. Bu bellenmelidir. Çünkü halk bundan gâfildirler.»
Ben derim ki: Gafletin vechi ileride kasâme bahsinde gelecek olan «Bir kimse kendi evinde ölü olarak bulunursa diyet. mirasçýlarýnýn âkýlesine düþer.» ifadesinin mutlak olmasýdýr. Orada bu ifadeyi bizim söylediklerimizle kayýtlayan görmedim. Onun için buna yaptýðý tenbihi te´kid etmiþtir. Yaralý, bir yere nakil edilir de az veya çok yer içer ve uyursa yýkanýr. Zira bir hayat menfaatý görmüþtür. Kendisinde Uhud þehidlerindeki hâlis þehidlik kalmamýþtýr. Bu hükümde asýl olan onlardýr. Çünkü diðer âdemoðullarýnda meþru olan yýkamayý terk etmek kýyasa muhaliftir. Binaenaleyh onda kendisine kýyas edilendeki bütün sýfatlarýn bulunmasýna dikkat edilir. Tamamý Münye þerhindedir.
Aklý baþýnda olduðu halde» denildiðine göre, aklý baþýnda olmazsa yýkanmaz. Velev ki bir gün bir geceden fazla devam etsin. Bahýr.
«Onu edâya kâdir olan kimse de yýkanýr.» ifadesini Zeyleî dahi bu þekilde kaydetmiþ ve «Hatta terk ederse kaza etmesi lâzým gelir. Bununla o dünya hükümlerinden olur.» demiþtir. Dürer sahibi de kendisine tâbi olmuþtur. Fetih sahibi ise «Bunun doðruluðunu Allah bilir.» demiþtir. Tamamý Bahýr´dadýr.
METÝN
Yahut yaralandýðý harb yerinden, aklý baþýnda olduðu halde atlarýn Çiðnemesinden baþka bir korku sebebiyle nakledilirse, ister o yere diri olarak ulaþsýn. ister eller üzerinde ölsün yýkanýr. Keza bir yerden kalkýp baþka yere giderse yahut dünya iþleri vasiyet ederse yine yýkanýr. Bedâyi. Âhiret iþleri vasiyet ederse, Ýmam Muhammed´e göre mürtes (dünya nimetinden istifade eden yaralý) sayýlmaz. Esah olan budur. Cevhere. Çünkü bu ölülerin hükümlerindendir. Yahut bir þey satar veya satýn alýr yahut çok sayýlacak söz söylerse mürtes sayýlýr. Aksi taktirde mürtes deðildir. Bütün bunlar harb bittikten sonra olduðuna göredir. Harbederken olursa zikir edilenlerden hiçbiri ile mürtes olmaz. Yine bütün bunlar kâmil þehir hakkýndadýr. Yoksa mürtes de âhiret þehididir. Cünüp ve emsâli ile düþmanen atýp kendini vuran, suda boðulan, yanan. gurbette ölen. üzerine bina yýkýlan karýn hastalýðýndan, tâundan ve nifastan ölen, cuma gecesi ölen, zatü´l-Cenbden ölen ve ilim öðrenirken ölen dahi âhiret þehididir. Suyûti bunlarý otuz kadar saymýþtýr.
ÝZAH
Mürtes harb yerinden yaralý olarak baþka bir yere nakledilen kimsedir. Bu lügat mânâsýdýr. Þer´î mânâsý ise, yaralý olarak nakledilen ve az çok bir þey yiyip içen, uyuyan veya tedavi gören kimsedir. Böylesinin Uhud þehidleri hükmünde olmadýðýný az yukarýda gördün. Yaralý, atlarýn çiðnemesinden korkularak baþka yere nakledilirse, bu nakil onun þehidliðine mâni deðildir. Hidâye ve Bedâyi´de bu, «Çünkü dünya rahatýndan bir þey görmemiþtir.» diye ta´lil edilmiþtir.
«Esah olan budur.» Bahýr´da Muhit´ten naklen beyan edildiðine göre, en zâhir olan þekil bu hususta hilâf olmamasýdýr. Zira Ýmam Ebû Yusuf´un «mürtes olmaz» sözü, dünya umuruna ait vasiyette bulunduðuna; Ýmam Muhammed´in «mürtes olmaz» sözü ise, âhiret iþlerine vasiyet ettiði zamana aittir. Nitekim Hz. Sa´d b. Rebi´nin vasiyeti böyle idi. Nehir sahibi buna kesinlikle hüküm etmiþtir.
Tahtâvî, Hz. Sa´dýn vasiyetini, Sâmî´nin Sîret´inden nakletmiþtir. Hulâsasasý þudur: Rasulullah (s.û.v.) hâlini sormak için Sa´d´a birini göndermiþti. Sa´d ona þunlarý söyledi «ben ölüler arasýndayým. Rasulullah (s.a.v.)´e benden selâm söyle De ki: "Sa´d b. Rabi´, Allah sana bizim nâmýmýza, bir peygambere ümmeti nâmýna verdiði hayrý mükâfât olarak ihsan buyursun! diyor" o´na söyle ki, ben cennetin kokusunu duyuyorum. Kavmine de benden selâm söyle! De ki: "Sa´d b. Rebi´ size þunu söylüyor: Sizde, ucu ile bakan bir göz kaldýðý müddetçe, þâyed Rasulullah (s.a.v.)´e bir kötülük dokunursa, Allah indinde sizin için hiçbir özür yoktur.» Bundan sonra çok geçmeden vefat etti.
«Aksi taktirde mürtes deðildir.» Yani bir veya iki kelime gibi çok sayýlmayacak söz söylerse mürtes sayýlmaz. (Bütün bunlar» yani mürtes sayýlmanýn yýkamayý icabedeceði hususunda söylenenler, harp bittikten sonraya aittir. Dürer.
«Yine bütün bunlar» Yani yukarýda geçen altý þart - ki Bedâyi´de zikir edildiði vecihle bunlar; akýl, büluð, zulmen öldürülmek, katl ile mal karþýlýðý vacib olmamasý. cünüp olmamak ve mürtes olmamaktýr.- kâmil þehid hakkýndadýr.
Kâmil þehidden murad, hem dünyada hem âhirette þehid sayýlandýr. Dünyadaki þehidliðiyýkanmamak iledir. Meðer ki kanýndan baþka bir pislikten dolayý yýkanmýþ ola. Nitekim Ebu´s-Suud´da böyle demiþtir. Âhiret þehidliði, þehide va´dedilen sevaba nâil olmakladýr. Bunu Bahýr´dan naklen Tahtâvî söylemiþtir. Âhiret þehidinden murad, mazlum olarak öldürülen yahut din yolunda "kelimetullah"ý yüceltmek maksadýyla çarpýþýrken ölendir. Eðer dünyaya ait bir maksatla çarpýþýrsa, yalnýz dünya þehidi olur. Kendisine dünyada þehid hükmü icrâ edilir. Þu halde þehidler üç kýsýmdýr.
«Cünüp ve emsalinden murad» deli, çocuk ve katli ite mal vacib olan mazlumdur.
Tâun zuhurunda, baþka bir hastalýktan ölen bir kimse dahi, beldesinde sabýr edip sevap umarsa kendisine þehid sevabý verilir. Nitekim Buhârî´nin bir hadisinde beyan edilmiþtir. Hâfýz ibn Hacer böylesinin, kabrinde sorguya çekilmeyeceðini söylemiþtir.
«Nifastan ölen» kadýn zahire bakýlýrsa doðururken ölsün, doðurduktan sonra nifas müddetini tamamlamadan ölsün âhiret þehididir. T.
Cuma gecesi ölen hakkýnda Humeyd b. Zenceveyh, amellerin fazileti bâbýnda Ýyâs b. Bükeyr´den mürsel olarak þu hadisi rivayet etmiþtir: «Rasulullah (s.a.v.) cuma günü ölene þehid sevabý yazýlýr.» buyurdular.
Suyûtî, âhiret þehidlerini otuza kadar çýkarmýþ ve þöyle demiþtir: «Karýn hastalýðýndan ölen hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Bundan murad, ne olduðu hususunda iki kavil vardýr. "Bir kavle göre karýnýn su toplamasý, diðerine göre ishaldir. Her ikisine þâmil olmasýna da bir mâni yoktur.
Boðulan, üzerine bina yýkýlan ve zatü´l Cenbden ölen de þehiddir. Rasulullah (s.a.v.). «Hangi kadýn zatü´l Cenbten ölürse þehiddir.» buyurmuþtur. Bu hastalýk, insanýn yanlarýnda derinin iç tarafýnda peyda olan bir takým yaralardan ibârettir. Bunlar þiddetli aðrý yapar. Ve nihayet açýlýrlar. Veremden ölen de þehiddir. Verem, akciðer hastalýðýdýr. Bu hastalýktan beden erimeye ve sararmaya baþlar. Gurbette ölen, düþerek veya humma ile ölen, ailesi, malý ve caný uðurunda savaþýrken ölen zulümle ölen nâmuslu ve gizli olmak þartýyla aþktan ölen de þehiddir. Velev ki kötüsü haram olsun. Þiddetli öksürükten, yýrtýcý hayvanýn parçalamasýndan, sultanýn zulmen hapis etmesinden, dayaktan ölenlerle. gizlenerek ölen, akrep ve yýlan sokmasýndan ölen, þer´î ilimler okurken ölen sevabýna müezzinlik yaparken ölenler keza doðru iþ görenler, tâcirler çoluk çocuðunun rýzkýný kazanan kimseyi ve köleleri arasýnda Allah´ýn emrini icra edip onlarý helâl lokma ile doyuraný Allah Teâlâ kýyâmet gününde muhakkak þehidlerle beraber ve onlarýn derecelerinde haþýr edecektir. Deniz tutup kusacaðý kalkan ve kusan kimseye de þehid sevabý vardýr. Kýskançlýða sabýr edene þehid sevabý vardýr.
Her gün (25) yirmibeþ defa «Allahümme bâriklî fil mevti ve fîmâ ba´del mevti»
"Yârabbi bana ölümde ve ölümden sonra bereket ver!" deyip sonra döþeðinde ölen kimseye Allah þehid ecri verir. Kuþluk namazýný kýlarak her aydan üç gün oruç tutan ve vitir namazýný seferde hazarda terk etmeyen kimseye þehid ecri yazýlýr. Ümmetimin fesâdý zamanýnda benim sünnetime sarýlana þehid ecri vardýr.
Hastalýðýnda kýrk defa «lâilâhe illâ ente subhaneke inni küntüm minezzalimîn»diyerek ölen kimseye þehid sevabý verilir. Düzelirse afvedilmiþ olarak düzelir. Bunlarýn delilleri ihtisar niyetiyle atýlmýþtýr.» Bu satýrlar da kýsaltýlarak alýnmýþtýr. T.
Ben derim ki: Bunlarý Mâlikîlerden Allâme Aliyyü´l-Echurî manzum olarak yazmýþ ve güzelce þerhetmiþtir. O da otuz kadar saymýþsa da buradakilerden fazla olarak tâundan öleni, yananý, gönüllü askeri, her akþam yâsîn suresini okuyaný, hayvandan düþüp öleni de zikir etmiþtir. Yukarýda Suyûtî´nin «düþerek ölen» dediði ihtimal budur.
«Abdestle yatýp ölen kimse ile iyi geçinerek yaþayan þehid olarak ölür.» Bu hadisi Deylemî rivayet etmiþtir. Peygamber (s.a.v.)´e yüz kere salâvat getiren de öyledir. Bunu Taberânî rivayet etmiþtir.
«Bir kimse gerçekten Allah yolunda ölmeyi ister de ölürse Allah ona þehid sevabý verir.» Bu hadisi Hâkim ve baþkalarý rivayet etmiþtir. «Bir kimse müslüman þehirlerinden birine yiyecek celbederse þehid sevabý kazanýr.» Bu hadisi Dilemî rivayet etmiþtir. Yukarýda geçtiði vecihle cuma günü ölen de öyledir.
Ýmam Hasan´a, karla yýkanarak soðuk alan ve ölen kimsenin hükmü sorulmuþ da, «Hey gidi þehidlik!..» cevabýný vermiþtir. Tirmizî´nin Ma´kýl b. Yesâr´dan rivayet ettiði bir hadiste Hz. Ma´kýl þöyle demiþtir: «Rasulullah (s.a.v.), Bir kimse sabahladýðý vakit üç defa, Eûzübillâhi´s - Semîý´l alîmi Mine´þ Þeytâni´r - Racîm der de haþýr suresinin sonundan üç âyet okursa, Allah ona yetmiþbin melek vekil eder. Bunlar ona akþama kadar salât eylerler. O gün ölürse þehid gider. Bu âyetleri gecelediði zaman okursa sabahlayýncaya kadar yine bu vaziyette olur." buyurdular.» Bu suretle þehidlerin sayýsý kýrký geçmiþtir. Bazýlarý bunlarý elliye çýkarmýþlardýr. Rahmetî onlarý manzum olarak zikir etmiþtir. Ona müracaat edebilirsin.
Hatime: Echurî´nin beyanýna göre «EI´Âriza» adlý kitapta þöyle denilmiþtir: «Bir kimse yol keserken boðulursa þehiddir. Ýþlediði günâhý da boynundadýr. Ma´sýyeti ile beraber ölen kimse þehid deðildir. Ama þehidlik sebeplerinden bir sebeple ma´sýyeti iþlerken ölürse þehidlik sevabýný kazanýr. Ýþlediði günâhý da boynunadýr. Keza bir kimse gasp edilmiþ bir at üzerinde harbeder; yahut ma´sýyet iþleyen bir cemaatýn üzerlerine ev yýkýlýrsa þehid olurlar. Ýþledikleri ma´siyetin günâhý da boyunlarýndadýr.»
Bundan sonra Echuri þunlarý söylemiþtir: «Zinâdan çocuk doðururken ölen kadýn hakkýnda, fikir tereddüt eder. Acaba sebebin sebebi sebep yerine geçip de bu kadýn þehid olmaz mý? Yoksa sebep yerine geçmez de þehid olur mu? Zâhir olan birincisidir (yani þehid olmaz). Þâfiî´lerden Remlî ikinciye kesinlikle kâil olmuþ ve þöyle demiþtir: «Bununla, ma´siyet için gemiye binen yahut kaçak olarak sefer eden köle ve geçimsiz kadýn arasýnda ne fark vardýr? Gemiye, gemilerin hareket etmediði bir zamanda binmesi yahut kadýnýn çocuðunu düþürmeye kendi sebep olmasý bunun gibi deðildir. Zira sebeple isyan etmiþtir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Ben derim ki: Zâhire göre deniz veya kara yolculuðunu «ma´siyet için deðilse» diye kayýtlamak gerekir. Aksi taktirde sebep olur. Çünkü ma´siyete sebeptir. Bu, asabiyet ve zulüm için harbedipde yaralanan ve ölen kimseye benzer. Binaenaleyh münasip olan, bazýlarýndan naklettiði «sefer mübah olmakla kayýtlanýr.» sözüdür. Allah´u âlem.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:45:45
KA´BEDE NAMAZ BÂBI
METÝN
Bu bâbta, ünvânýn üzerine ziyâde vardýr. Bu güzel bir þeydir. Kâ´be´nin içinde ve üzerinde sütresiz bile olsa farz ve nâfile namaz caizdir. Çünkü bize göre kýble, arsa ile gök yüzüne kadar havadýr. Velev ki Ýmam Ebû Yusuf «yasaklanmýþtýr .ve ta´zimi terkdir» diyerek, üzerinde namaz kýlmayý mekruh saymýþ olsun. Bu namaz yalnýz baþýna ve cemaatla kýlýnabilir. Velev ki cemaatýn yüzleri Kâ´be´ye teveccüh hususunda muhtelif olsun. Ancak kafasýný imamýnýn yüzüne çevirirse, onun önüne geçtiði için kendisine uymasý caiz olmaz. Arada perde olmaksýzýn imamla yüz yüze durmak ta mekruhtur. Yüzü imamýn yan tarafýna gelirse mekruh deðildir. Bu taraflar dörttür.
Ka´be´nin etrafýnda halka olarak namaz kýlmalarý caizdir. Velev ki cemaattan bazýlarý Kâ´be´ye imamdan daha yakýn bulunsun. Elverir ki imamýn tarafýnda olmasýn. Çünkü hükmen imamýn arkasýnda sayýlýr. Þayet imam tarafýndaki Rükne doðru namaza dururda Ka´be´ye imamdan daha yakýn olursa; hükmün ne olacaðýný görmedim. Ama ihtiyaten namazýn bozulmasý gerekir. Çünkü imamýn tarafý tercih edilir. Þekli þudur:
<
Ýmam
<
Cemaat
Keza cemaat dýþarýda, Ýmam Kabe´nin içinde olduðu halde ona uyarsa. kapýsý açýk bulunduðu taktirde namaz sahihtir. Çünkü bu imamýn mihrapta durmasý gibidir.
ÝZAH
Musannýf, Kâbe´nin dýþýnda kýlýnan namazýn hükmünü beyan edince, içinde kýlýnan namazýn beyanýna baþlýyor. Dýþýnda kýlýnan namazý daha evvel zikretmesi. çokluðundan dolayýdýr. Þârihin, «Bu bâbta ünvanýn üzerine ziyâde vardýr.» sözünden muradý, üzerinde ve etrafýnda kýlýnan namazdýr. (Çünkü baþlýk, Ka´be´nin içinde namazdýr. Musannýf bununla yetinmeyerek, üzerinde ve etrafýnda kýlýnan namazdan da bahis etmiþtir.)
«Bu güzel bir þeydir.» Yani baþlýkta vaad ettiðinden fazlasýný beyan etmek güzeldir. Ondan noksan býrakmak ise çirkindir. Ziyadeye bir emsal de, Peygamber (s.a.v.) in kendilerine deniz suyu ile temizlik sorulunca, «o suyu temizleyici ve ölüsü helâl olan bir þeydir.» diye cevap vermesidir.
«Ka´be´nin içinde farz ve nâfile namaz kýlmak caizdir.» Ýmam Mâlik´e göre, içinde farz kýlmak caiz deðildir, Çünkü bir ciheti karþýsýna gelse bile baþka ciheti arkasýna gelir.
Bizim delilimiz þudur: Vâcip olan, Ka´be´nin bir cüzüne karþý namaza durmaktýr. Bu cüzü muayyen deðildir. Ne zaman namaza baþlanýr da bir cüzüne teveccüh edilirse, o cüzü muayyen olur. Muayyen cüzü kýble olunca, baþka cüzlere sýrt çevirmek namazý bozmaz. Þu izaha göre o cüzden baþka tarafa doðru bir rekat kýlsa sahih olmamak gerekir. Zira kendisi için yüzdeyüz kýble olan tarafa sýrtçevirmiþ olur. Buna bir zaruret de yoktur. Kýbleyi araþtýran bunun gibi deðildir. Çünkü onun döndüðü taraf kendisine yüzdeyüz kýble olmuþ deðildir. Onun içtihadýna göre kýbledir. Ýlk içtihadý ile kýldýðý rekatlar da bâtýl olmaz. Çünkü içtihadla edâ edilmiþ bulunan rekatlâr, o ictihadýn misli olan bir içtihadla bozulamaz. Bedâyi´den kýsaltýlmýþtýr.
«Bize göre kýble, arsa ile havadýr.» Yani bina deðildir. Þu delil ile ki: Bina baþka bir arsaya nakledilerek ona doðru namaz kýlýnsa caiz olmaz. Bir de Ebû Kubeys daðýnýn üzerinde kýlýnsa namazý bilittifak caizdir. Halbuki binaya tekabül etmez, Bedâyi. Arsadan murad, içinde bina olmayan ev yeridir.
Ýmam Ebû Yusuf, yasaklanmýþ diye Ka´be´nin üzerinde namaz kýlmayý mekruh saymýþtýr. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)´in yasak ettiði yedi þeyden biri budur. Tarsusî bu yedi þeyi bir manzume de toplamýþ ve þöyle demiþtir:
Ýnsanýn en hayýrlýsý Rasül Ahmed;
Bazý muteber yerlerde namazý yasaklamýþtýr.
Deve aðýllarýnda sonra kabirde;
Mezbelede, yollarda ve salhânede;
Beytullâh´ýn üzerinde, bir de hamam,
Velhamdülillâhi alet´tamam.
«Velev ki cemaatýn yüzleri. Kâ´be´ye teveccüh hususunda muhtelif olsun.» ifadesi, onaltý þekle þâmildir. Bu onaltý þekil, imama uyanýn yüzü, kafasý, saðý ve solu olmak üzere dört þeyin imamdaki misilleriyle çarpýlmaktan meydana gelir. H.
Ben derim ki: Onaltý þekle daha þâmildir. Bu da cemaatýn birbirlerine nisbetledir. Nitekim Bedâyi´de buna iþaretle. «Bazýlarýnýn yüzü diðerlerinin sýrtýna, bazýlarýnýn sýrtý bazýlarýnýn sýrtýna geldiði zaman dahi böyledir Çünkü kýbleye dönme mevcuttur.» denilmiþtir.
Þârih «Kâ´be´ye teveccüh hususunda» kaydýný ziyâde etmesi, maksat yüzlerinin birbirinden baþka taraflara dönük olmadýðýna iþaret içindir. Çünkü bu taktirde yüzyüze gelindiði þekle þâmil deðildir. T.
«Kafasýný imamýnýn yüzüne çevirmek» imamýn önüne geçerek onun döndüðü tarafa doðru dönmektir. Ýster sýrtý imamýn yüzüne gelsin, ister biraz saða solo dönsün fark etmez. Zira illet, cihet bir olduðu zaman öne geçmektir.
«Arada perde olmaksýzýn imamla yüz yüze durmak da mekruhtur.» Mültekâ þerhinde þöyle denilmiþtir: «Çünkü bu sûrete (resme) ibâdet etmeye benzer. Kuhistânî´de Cellâbi´den naklen "Ýmamla cemaatýn arasýna perde veya elbise gibi bir þey asmakla sütre koymak gerekir." denilmektedir. T. Yani yüz yüze gelmekten korunmak için böyle yapýlmalý demek istiyor .
«Bu taraflar dörttür.» Yani imama uyanla imamýn taraflarý dörttür. Bu, yukarýda geçen onaltý þekle aykýrý deðildir. Anla!
«Kâ´be´nin etrafýnda halka olarak namaz kýlmalarý caizdir.» Bu söz, Kâ´be´nin dýþýnda namaz kýlmanýnhükmüne giriþtir. Halka olmak caizdir. Çünkü Mekke´de namaz, Rasulullah (s.a.v.) devrinden bu güne kadar böyle kýlýna gelmiþtir. Ýmam için efdal olan, Makâm-ý Ýbrâhim Aleyhisselâmda durmaktýr. Bedâyi.
«Elverir ki imamýn tarafýnda olmasýn.» Ama imamýn tarafýnda olup da Kâ´be´ye ondan daha yakýn bulunur ve hizasýnda imamýn önüne geçerse, sýrtý imamýn yüzüne geleceðinden; ayný cihetten imamýn saðýnda veya solunda bulunup önüne geçer de; sýrtý imamla birlikte namaz kýlan sofa, yüzü Kâ´be´ye dönerse, imama uymasý caiz deðildir. Zira imamdan ileri geçince ona tâbi olamaz. Bedâyi.
«Ýhtiyaten namazýn bozulmasý gerekir.» Bu incelemeyi Dürer hâþiyesinde Þurunbulâli yapmýþtýr. Bahýr hâþiyesinde Remlî dahi yapmýþtýr. Ýzahý þudur: Ýmama uyan kimse, meselâ Haceri Esved rüknüne karþý namaza durursa her iki yaný ona cihet olur. Ýmam Kâ´be kapýsýna karþý durur da. cemaat olan ona imamdan daha yakýn bulunursa sahih olmaz. Çünkü imama uyanýn sol tarafý rükne cihet ise de; sað tarafý imamýn ciheti olduðundan ihtiyaten tercih edilir. Bu, fesad iktiza edeni, sýhhat iktiza edene tercih için yapýlýr. Bunun bir örneði de þudur: Ýmam rükne karþý namaza durur da iki tarafýndaki cemaattan biri. Kâ´be´ye ondan daha yakýn bulunursa, sahih olmaz.
Hayreddîn-i Remlî´nin ibaresi þöyledir: Ben derim ki: Þâfiîlerin kitaplarýnda gördüm, imam veya cemaat olan rükne doðru dönerse, her iki yaný onun cihetidir.» deniliyor.
Ben derim ki: Bizim kaidelerimizde de buna aykýrý bir þey yoktur. Ýmam rükne doðru namaza durursa onun iki tarafý kendisinin cihetidir. Ýmama uyanlardan saðýnda ve solunda bulunanlara bakar. Ýmam, hangisinden duvara daha yakýn yahut ona müsâvî bulunursa, namazýnýn sahih olduðuna hüküm edilir. Ama duvara imamdan daha yakýn olanýn namazý fâsiddir. Bu izahattan, Kâ´be-i Muazzama´nýn etrafýnda sair hallerde imamla birlikte halka olarak namaz kýlanýn hali anlaþýlmýþ. olur.
«Keza cemaat dýþarýda, imam Kâ´be´nin içinde olduðu halde ona uyarlarsa...» Cemaattan bazýlarý imamla birlikte bulunsun bulunmasýn namaz sahihtir. Ýmdâd sahibi diyor ki: «Ýhtimal kapýnýn açýk bulunmasý, imama nazaran intikal tekbirleri bilinsin diye þart kýlýnmýþtýr, Kapý kapalý olduðu halde teblið suretiyle intikal tekbirleri iþitilirse. ona uymaya bir mâni yoktur. Nitekim imama uymanýn sahih olmasýnýn þartlarý bâbýnda söylemiþtik.» Lâkin bu mekruhtur. Çünkü imamýn durduðu yer bir boy yüksektir. Ve kimse bulunmadýðý vakit mihrapdaki yüksek yerde yalnýz baþýna durmak gibidir. T.
Ben derim ki: Meselenin aksini söyleyeni görmedim. Aksi, cemaat olan Kâ´be´nin içinde; imam dýþýnda bulunmaktadýr. Zâhire bakýlýrsa, cihet bir olup imamýn önüne geçmek gibi bir mâni bulunmadýðý zaman sahih olmak gerekir.
Sonra Seyyid-i Abdulgânî´nin Nefdu´l-Ca´be adýný verdiði bir risâlesini gördüm. Orada bu meselenin sorulduðunu ve zamanýnýn ulemasý arasýnda Mekke´de bunun hakkýnda ihtilâfa düþtüðünü zikretmiþ, bazýlarýnýn "caizdir", bazýlarýnýn da "deðildir" diye cevap verdiklerini; fakat nâssan bir yerde bulunmadýðýný bildirmiþ. Kendisi "caizdir" diye cevap vermiþ ve muhalifin istinad ettiði deliliçürüterek bunu, Þâfiîlerden Zerkeþî´nin «Ý´Iâmü´s-Sâcidi bi Ahkâmi´l-Desâcidi» adlý eserinde zikir ettiðini bildirmiþ. Bizim kaidelerimizin de onun zikir ettiði cevaza aykýrý olmadýðýný söylemiþ.
Ben derim ki: Ben 1233 senesinde hac ettiðimde, Minâ´da Medine´i Münevvere kadýlarýndan Rumelili bir zât ile buluþtum. Bana bu meseleyi sordu. Ben kendisine yukarýda geçeni söyledim. Bunun üzerine þunu söyledi: «Ýmama uymak sahih deðildir. Çünkü imama uyanýn hâli, imamýn hâlinden daha kuvvetlidir. O içeride, imam dýþarýdadýr.» Bunun üzerine þunu da ilâve etti: «Hicr-i Ýsmâil´de namaz kýlan bir kimse baþka yerde olan imama uyamaz. Zira Hicir Kâbe´dendir.» Bana da «Mekke kadýsý olursan halký bundan men et» dedi.
Ben kendisine itiraz ederek þunlarý söyledim: «Senin söylediðin kuvvet, mâni olmaya tesir etmez. Zira vâcipte müsâvidirler. Bu vacip de Kâ´be´nin bir cüzüne karþý durmaktýr. Kâbe´nin etrafýnda halkalý namaz kýlmak Peygamber (s.a.v.) zamanýndan kalma eski bir âdettir. Velev ki Ýmam, Hicrin dýþýnda olsun. Müctehidlerden ve onlardan sonra gelen ulemadan, Hicirdeki saflarýn eklenmesini men eden duymadýk. Bu, sahih olduðuna icmâdýr. Bir de Hicrin bir kýsmý kati olarak Kâbe´den deðildir. Onun için Hicre karþý namaz sahih deðildir. Onun Kâbe´den olmasý zannîdir. Kati olan sýhhat þartlarý bulunursa, meselenin aslýný kabul ettikten sonra zannî bir þey için namazýn fesadýna hüküm olunamaz. Aksi halde, bildiðin sebepten dolayý bu asýl müsellem deðildir.
ALLAH´U ÂLEM.
Ynt: Namaz By: yagmur_7-c Date: 29 Ocak 2014, 18:12:56
ALEYKÜM SELAM;
Gelen yetiþsin diye kýrâatý veya rükûu uzatmak kerâhati tahrimiye ile mekruhtur. Çünkü Bedâyi ve Zahîre´de imam ebu Yusuf´tan þu rivayet vardýr: «Bu meseleyi ebu Hanife ile ibn ebî Leylâ´ya sordum ikisi de mekruh gördüler. Ebu Hanîfe o kimseye büyük bir þey lazým geleceðinden - yani þirkten - korkarým dedi.» Hiþâm´da Ýmam Muhammed´den bunu mekruh gördüðünü rivayet etmiþtir. Kezâ imam Malik´le yeni mezhebin imamý Þâfiî´den dahi mekruh gördükleri rivayet olunmuþtur. ::)
Namaz kadar deðerli ve doðru ,Allah a daha çok yaklaþýlan bir ibadet yoktur.
Deðerini bilin, namaz kýlýn.. ;) :)
Ynt: Namaz By: Sevgi. Date: 11 Nisan 2023, 04:46:35
Rabbim ilmimizi artýrsýn inþaAllah
radyobeyan