Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 17:59:53
ÝMAMLIK BÂBI
METÝN
Ýmamlýk, kübrâ ve suðra nâmiyle iki kýsýmdýr.
Ýmamet-i Kübrâ (büyük imamlýk) kullar üzerinde umumî tasarrufa hak kazanmaktýr. Bunun tahkiki kelâm ilmindedir. Büyük imamý nasb ve tayin etmek vaciblerin en mühimlerindendir. Onun içindir ki Ashabý kiram onu mucizeler sahibini defîn etmezden önce ele almýþlardýr.
Ýmamýn müslüman, hür, erkek, âkýl balið, muktedir, kureyþ kabilesine mensup olmasý þarttýr. Hâþimî ulvî ve mâsum olmasý þarttýr. Fâsýk birini Ýmam tayin etmek mekruhtur. Fýsk sebebiyle Ýmam azl edilir. Ancak bir fitne çýkacaksa azl edilmez. Ýmamýn selâhý için dua etmek vaciptir. Zaruretten dolayý zorbanýn sultanlýðý sahihtir.
ÝZAH
Ýmâmet kelimesi «emme» fiilinin masdarýdýr. Emm-en-nâse insanlara Ýmam oldu. Ona yalnýz kýldýrdýðý namazda tâbý olurlar; manasýna geldiði gibi hem namazýnda hem de emir ve yasaklarýnda ona tâbi olurlar manasýna da gelir.
Namazdaki imamlýða imamet-i suðrâ (küçük imamlýk)
Ýkinciye imamet-i kübrâ (büyük imamlýk) derler. Bu bap imamet-i suðrâ için tahsis edilmiþtir. Ýmamet-i Kübrâ hakikatta fýkýh bahislerinden olduðu zirâ onu ifâ farz-ý kifâye sayýldýðý. imamet-i suðrâ da ona tâbi olup onun üzerine kurulduðu için Þârih onun bahislerinden bir nebzesine temâs etmiþtir. Mezkûr bahisler kelâm ilminde gerektiði þekilde izah olunmuþtur. Velev ki kelâmdan deðil onun tamamlayýcýlarý olsunlar. Çünkü Hulefâ-i Râþidin´e sögmek ve benzeri fâsid inançlar bid´atçýlar tarafýndan ortaya atýlmýþtýr.
Ýmamet-i Kübrâyý Makâsýd sâhibi: «Din ve dünya hususunda Peygamber (s.a.v.)e halife olarak umumî bir riyasettir.» diye tarif etmiþ; Peygamberliði tarifden hâriç býrakmak istemiþse de hakikatta peygamberlik tarifde dahil deðildir. Çünkü o þeriatla gönderilmedir. Nitekim peygamberin tarifinden de anlaþýlýr. Peygamberin umumî tasarrufa hak kazanmasý peygamberlik üzerine terettüp eden bir imamlýktýr. Bu tarifte dahildir. Umum kaydiyle hakimlik, emîrlik gibi þeyler tarifden hâriç kalýr. Riyâset tahkik edilince tasarrufa hak kazanmaktan baþka birþey olmadýðý anlaþýlýnca þârihde: «Umumi tasarrufa hak kazanmaktýr» þeklinde ifâde etmiþtir. Bunu Allâme Kemâl b. ebî Þerîf, üstâdý Kemâl bin Hümâm´ýn «el-Mü-sâyere» nâmýndaki kitabýnýn þerhinde böyle söylemiþtir.
Büyük imamý (yani halifeyi) tayin etmek en mühim vazifelerden biridir. Çünkü þer´î vacîblerden bir çoðu buna baðlýdýr. Onun için Akâid-i Nesefiye´de þöyle denilmiþtir: «Müslümanlarýn hükümlerini tenfiz edecek, þer´i cezâlarýný tatbik ve sýnýrlarýný muhafaza ile ordularýný hazýrlayacak, zekâtlarýný alacak, yol kesici zorba ve hýrsýzlarý kahr edecek, cuma ve bayramlarý kýldýracak, hukuki isbât eden þâhidleri kabul edecek, velîleri olmayan küçük kýz ve oðlanlarý evlendirecek ve ganimetleri taksim edecek bir halîfeleri bulunmasý mutlaka lazýmdýr.»
Mucizeler sahibinden murad bittabî Peygamberimiz (s.a.v.)dir. Pazartesi günü vefât etmiþ salý günü yahud çarþamba akþamý veya çarþamba günü defin edilmiþtir. (bu arada eshabý kiram herþeyden evvel müslümanlarýn baþýna bir halife seçmekle meþgul olmuþlardýr.) Bu sünnet bugüne kadar devam edegelmiþtir. Bir halife vefat etti mi, yerine baþkasý seçilmedikçe defin edilmez. T.
Halifenin müslüman hür olmasý þarttýr. Zira kâfir müslüman üzerine veli olamaz. Köleden de halife olmaz. Çünkü onun kendine veli olmaða hakký yoktur. Baþkasýna nasýl veli olabilir? Sabi ile deli de köle gibidirler. Kadýndan da halife olmaz. Çünkü kadýnlar evlerinde oturmakla memurdurlar. Onlarýn hâli tesettüre mebnidir. Peygamber (s.a.v.) buna iþaretle: «Hükümdarlarý kadýn olan bir kavim nasýl felâh bulur!» buyurmuþtur.
Halîfe muktedir yani hükümleri yürütebilir; mazlumun hakkýný zâlim´den almaða, sýnýrlarý ve memleketi korumaða, asker sevkine vesâireye gücü yeter olmalýdýr. Halifenin Kureyþ kabilesinden olmasý Peygamber (s.a.v.): «imamlar kureyþden olur.» Buyurduklarý içindir. Bu hadis sebebiyle ensâr hilâfeti kureyþlilere teslim etmiþlerdir. Dýrâriye fýrkasýnýn: «Kureyþ´den baþkasýda imam olabilir:» iddialarý bu hadisle batýl olduðu gibi Ke´biye fýrkasýnýn: «Kureyþli imam olmaya daha münâsibtir:» sözüde bâtýldýr. Bu satýrlarý Halebî Ömdet-ün-Nesefî þerhinden nakletmiþtir.
Halifenin Hâþimî yani Hâþim bin Abdi Menâf oðullarýndan olmasý þart deðildir. Þia fýrkasý Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r.a.) hazerâtýnýn hilâfetlerini kabul etmemek için bu þartý öne sürerler. Halifenin alevi ve mâsum olmasý da þart deðildir. Alevîden murad: Hazreti ALÝ (r.a.) evlâdýndan olmaktýr. Þiadan bazýlarý Abbasîlerin hilâfetini kabul etmemek için bu þartý öne sürmüþlerdir. Halifenin masum olmasýný þart koþanlarda Ýsmailiye ve imamiye fýrkalarýdýr. Makâsýd þerhinde böyle denilmiþtir.
«Fâsýk birini imam tayin etmek mekruhtur.» Sözü ile þârih halifenin adaleti þart olmadýðýna iþaret etmiþtir. Müsâyere nâm eserde adâlet þart koþulmuþ; imam Gazaliye uyarak adâlet yerine «verâ» kelimesi kullanýlmýþtýr. Mezkûr eserde þartlara ilim ve yeterlilik de ziyâde edilmiþ ve þöyle devam edilmiþtir: «Anlaþýlýyor ki yeterlilik cesurluðuda þâmildir. Bu kelime isâbetli görüþlü ve cesûr manalarýna da uymaktadýr. Tâ ki halife kýsasdan, þer´î cezalarý tatbikten, farz olan harpleri yapmaktan, ordularý hazýrlamaktan korkmasýn.
Bunu yani cesurluðu cumhur-u ulema þart koþmuþlardýr. Bir çoklarý usul ve furu´da içtihâda müktedir olmak þartýný da ziyâde etmiþlerdir. Bazýlarý bunun ve cesurluðun þart olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü bu gibi þeylerin bir kiþide toplanmasý nâdir rastlanan hallerdendir. Cesâretin iktizâ ettiði þeylerle hâkimliði baþkasýna havâle etmek veya ulemadan fetvâ almak suretiyle de bu iþi yürütmek mümkündür. Hanefî´lere göre adalet halifeliðin sahih olmasý için þart deðildir. Mekruh olmakla beraber fâsýký halife seçmek sahihtir. Bir kimse âdil iken halife seçilirde sonra yoldan çýkarak fâsýk olursa azl edilmiþ sayýlmaz, ama bir fitneye sebep olmayacaksa azl edilmeðe layýktýr, böyle halifeye de dua etmek vâciptir. Aleyhine baþ kaldýrmak vâcip deðildir. Ebu Hanîfe´den böyle rivayet olunmuþtur. Bunu izah hususunda bütün ulemanýn sözü þudur: Eshab-ý kiram beni ümeyyeden bazýlarýnýn arkasýnda namaz kýlmýþ; ve onlardan velâyeti kabul etmiþlerdir. Ama bu söz götürür. Çünkü bu adamlarýn zorba bir takým kýrallar olduðu herkesin malumudur. Zorbadan sadýr olan bu iþler zaruretten dolayý sahih olur.
Bir imamýn arkasýnda namaz sahih olmak için adâleti þart deðildir. Zorbalýk zamanýnda hal halifeliðe ehil kimse bulunmamýþ yahud bulunmuþda zâlimlerin galebesi sebebiyle tâyinine imkân olmamýþ gibidir.» Bu satýrlar Kemal b. Hümâm´ýn müsâyire´sinden alýnmýþtýr.
Halife sonradan fâsýk olursa fýský sebebiyle azl edilir. Maksad yukarda arz ettiðimiz vecihle azlî hak eder demektir. Onun için þârih «azledilmiþ olur» dememiþtir.
«Zaruretten dolayý zorbanýn sultanlýðý sahihtir» bu ifâdeden murad: Söz sahibleri bey´at edip seçmeden zorla iþ baþýna geçendir. Velev ki yukardaki þartlar kendisinde mevcud olsun. þunu da ifâde eder ki, hilâfet meselesinde asýl, tâyindir. Musayire´de þöyle denilmiþtir: «Ýmamlýk akdý ya halifenin kendi yerine birini seçmesiyle olur. Nitekim Ebu Bekir (r.a.) böyle yapmýþtýr. Yahud ulemadan veya söz sahiplerinden bir cemâatýn bey´atiyle olur. Ýmam Eþ´ariye göre Þâhidler huzurunda olmak þartiyle söz sahiplerinden meþhur bir âlimin bey´atý kâfidir. Þahidler huzurunda olmasý þâyed inkâr vâki olursa onu def içindir.
Mu´tezile tâifesi beþ kiþinin bey´atýný, hanefîlerden bazýlarý da bir cemaatýn bey´atýný þart koþmuþ; hususî sayýya itibar etmemiþlerdir.» Zaruretten maksad fitneyi önlemektir. Bir de Peygamber (s.a.v.): «Dinleyin ve itaât edin velev ki; size burnu kesik Habeþli bir köle hükümdâr olsun!» buyurmuþtur. H.
METÝN
Sabî de öyledir. Tâyininden beklenen iþleri çocuk halîfeye baðlý bir vâliye havâle etmek gerekir. Resmen sultan çocuk, hakikatta ise vâlidir. Çünkü Hakemlik ve cuma için çocuðun izin vermesi sahih deðildir. Nitekim Eþbah´da Bezzaziye´den naklen böyle denilmiþtir. Yine Eþbah´da bildirildiðine göre sultan veya vâli bülûða ererse yeni tâyine ihtiyaç olur.
Ýmamet-i suðra (küçük imamlýk): On þartla cemaatýn namazýný imamýn namazýna baðlamaktýr.
ÝZAH
Sabinin halifeliði dahi zaruretten dolayý sahihdir. Ama bu görünüþte böyledir; hakikatte deðildir.
Eþbah´da: «Sabinin sultanlýðý görünüþde sahihdir.» denilmiþtir. Bezzaziye´de þu satýrlar vardýr. Sultan ölür de ehali küçük olan oðlunu sultan yapmak için ittifak ederlerse tâyinden beklenen iþleri bir vâliye havale etmek gerekir. Bu vâli kendini sultanýn oðluna tabi sayar; çünkü onun þerefi vardýr. Resmen sultan çocuktur. Hakikatta ise vâlidir. Zira velâyet hakký olmayan bir kimsenin Hakemliðe ve cuma kaldýrmaya izin vermesi sahih deðildir.» Yaný bu vâli hakikatta sultan olmasa hakemlik ve cuma namazý için izin vermesi sahih olmazdý: Ancak bu vali (nâip) bir müddete kadar sultandýr. Bu müddette çocuðun bülûða ermesidir, demelidir ki çocuk bülûða erdiði zaman idâreyi ele alýrken vâlinin azline hacet kalmasýn.
Ýmamet-i suðra: «Cemâatýn namazýný imamýn namazýna baðlamaktýr.» diye tarif edilmiþtir. Bu tarifi Nehir sâhibi, kardeþi olan Bahýr sahibinden nakil etmiþtir. Ama bunun yalnýz imama uymanýn tarifiolduðu anlaþýlýyor.
Ben derim ki Ýmamlýk: Cemaatýn namazýnýn imamýn namaziyle baðlanmasýdýr. Böyle denilirse itiraz kalmaz. Tarifimin izâhý þudur: Ýmam ancak cemaat namazýný onun namazýna baðlarsa imam olur. Ýþte bizzat bu baðlantý imamlýðýn hakikatýdýr. Ýmama uymaktan gâye budur. Çünkü cemaat olan kimse namazýný imamýnýn namazýna baðladýðýnda kendisine imama uymak sýfatý hâsýl olmuþtur. Ýmamýna da imamlýk sýfatý hâsýl olmuþtur ki, o da baðlantýdýr. Benim kâsýr aklýmýn anladýðý budur. Allah-u âlem.
Ýmamlýk için þârih on þart zikir etmiþtir. Fakat bu þartlar hakikatte imama uymanýn þartlarýdýr. Ýmam olmanýn þartlarýný Þurunbulâli Nur-ul-Ýzah´da ayrýca saymýþ ve þöyle demiþtir: «Saðlam erkeklere imam olmanýn þartlarý altýdýr. Bunlar: Ýslâm, bülûð, akýl, erkeklik, kýraat ve burun kanamasý, pepelik pelteklik kezâ bir þartýn bulunmamasý gibi özürlerden sâlim olmaktýr.» Þurunbulâli.
«Saðlam erkeklere» ifâdesiyle saðlam kadýnlardan ihtiraz etmiþtir. Onlara imam olmak için erkeklik þart deðildir. Kezâ çocuklardan da ihtiraz etmiþtir. Zira onlara imam olmak için bülûð þart deðildir. «Saðlam» kaydý saðlam olmayanlardan ihtiraz içindir. Onlara imam olmak için saðlamlýk þart deðildir. Ancak imamýn hâli cemaat olanýn hâlinden daha kuvvetli veya ona müsavî olmasý þarttýr. H.
Ben derim ki:Yukarda arz ettiklerimizden imamlýðýn imama uymak için gâye olduðunu anladýn Ýmama uymak sahih olmadýkça imamlýk do sahih olmaz. Binaenaleyh þârih´in söylediði on þart imamlýðýnda þartý olur. Zira imam olmak bunlara baðlýdýr. Nitekim Þurunbulâlî´nin söylediði altý þart imama uymanýn da þartlarý olabilir. Çünkü bu þartlar bulunmaksýzýn imama uymak sahih olamaz. Þu halde bu on altý þart hem imam olmanýn hem de ona uymanýn þartlarýdýr. Lâkin on þart imama uyan kimse ile, altý þart do imamla hâsýl olduðu için on þartý imama uymanýn þartlarý, altýyý da imam olmanýn þartlarý diye ayýrmak güzel bir iþ olmuþtur. Anla! Bu makâmýn tesbitini ganimet bil! Ben bu þartlarý þu þekilde nazma çekdim. Dedim ki:
«Ýmama uymanýn þartlarý ondur. Ben onlarý nazma çekdim. Þiirle anlattým; muntazam inci dizisi gibi oldu. Ýmama uyanýn geri kalmasý; uyduðu imamýn intikâl hallerini bilmesi; Her ikisinin yerlerinin bir olmasý; Ýmamýn þart ve rükünlerde cemaattan aþaðý kalmamasý; Ýmama uymaya niyet etmesi; Her rükünde ortak olmalarý, cemaatýn imam mukim mi uzaklara sefer mi etmiþ olduðunu bilmesi; Cemaatla ayni namazý kýlan bir kadýnýn bir hizâya durmamasý; imamýn kýldýðý namazýn baþtan sona sahih olmasý; kezâ kýldýklarý farzýn ayný namaz olmasýdýr. On þartýn tamamý budur. Ýmamlýðýn da altý þartý vardýr: Bülüð, islâm, akýl, erkeklik, kâfi kýraat, ve görünür bir özrü bulunmamaktýr.»
METÝN
Bu on þart: Cemâat olan kimsenin imama uymaya niyet etmesi, imamla ikisinin durduðu yerin, namazýn bir olmasý, imamýnýn namazý sahih olmasý, kadýnla bir hizada bulunmamasý, ökçesi imamýn ökçesinden ileri geçmemesi, imamýn intikallerini bilmesi imamýn mükîm mý müsafir mi olduðunu bilmesi, rükünlerde imama ortak olmasý, ve rükünlerle þartlarda imam gibi yahud ondan aþaðýhalde olmasýdýr. Nitekim Bahýr´da izah edilmiþtir.
Bu þartlarýn: «rükü edenlerle beraber rükû edin!» âyeti kerimesiyle sabit olduðu söylenir. Ýmamlýðýn hükümlerinden biri ünsiyet ve imtizacýn nizama konmasý ve câhilin âlimden bir þey öðrenmesidir.
Bizim mezhebimize göre imamlýk ezan okumaktan efdaldir. Þafii buna muhaliftir. Bunu Aynî söylemiþtir. Hazreti Ömer´in: «Hilâfet olmasa idi ben ezan okurdum.» sözü «imamlýkla beraber ezan okurdum.» manasýnadýr. Çünkü bunlarýn ikisini birden yapmak efdaldýr.
Ulemadan biri: «Fatiha´yý býraksam Þâfiî´nin azarlayacaðýndan korkarým; okumuþ olsam ebu Hanîfe´nin azarlayacaðýndan korkarým. Ben de imamlýðý seçtim.» demiþtir.
ÝZAH
Cemaat olan kimsenin: imama uymaya niyet etmesi yahud kýldýðý namazda imama uymaya niyet etmesi; veya o namaza baþlamaða yahud o namaza girmeðe diye niyetlenmesi gerekir. «Ýmamýn namazýna» diye niyet etmek bunun hilâfýnadýr. Niyetin þartý iftitah tekbiri ile birlikte veya ondan önce yapýlmaktýr. Ama iftitah tekbiri ile niyetin arasýna ecnebi bir fiil girmemek þarttýr. Nitekim niyet bâbýnda geçmiþti. H.
Ýmamla cemaatýn durduklarý yerin bir olmasý þarttýr. Yerde olan bir kimse hayvan üzerindeki imama yahud hayvan üzerindeki yerde bulunan imama veyahud hayvan üzerindeki bir kimse baþka bir hayvan üzerindeki imama uymuþ olsa namaz sahih olmaz. Çünkü yer bir deðildir. Cemaatla imamýn ikisi de bir hayvan üzerinde bulunurlarsa yer bir olduðu için namaz sahih olur. Nitekim imdâd nâm eserde böyle denilmiþtir. Aþaðýda da gelecektir.
Cemaatla imamýn arasýnda divar bulunursa ileride görüleceði vecihle itimada þâyan kavil yerin bir olmasý deðil þaþýrmayý itibara almaktýr. Bu meselenin söz götürmeyecek þekilde tahkiki ileride gelecektir.
Ýmamla cemaatýn namazlarýnýn bir olmasý da þarttýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Birlik, imamýn namazýna niyetle onun namazýna girmenin mümkün olmasýdýr. Bu suretle imamýn namazý, ona uyan kimsenin namazýný da þümulüne almýþ o!ur.» Binaenaleyh nâfile kýlan kimsenin farz kýlana uymasý buraya dahildir. Çünkü üzerinde Tarz borcu olmayan bir kimse Tarz kýlan imamýn namazýna niyetlense kýldýðý namaz nâfile olarak sahih olur. Bir de nâfile mutlaktýr. farz ise mukayyettir. Mutlak mukayyedin bir cüzüdür; ona zýd olamaz. Nitekim Münye þerhinde de böyledir. Nur-ul-Ýzah´ da burada: «imamýn kýldýðý farzdan baþka b[r namaz kýlmamalýdýr.» ifadesi kullanýlmýþtýr. Bu ifâde þârihin ibâresinden evlâdýr. anla!
Ýmamýn namazýnýn sahih olmasý þarttýr. Ýmamýn fâsýklýðý sebebiyle yahud mest üzerine mesh müddetinin geçtiðini unutmakla veyahud hades bulunmakla namazýnýn bozulduðu anlaþýlýrsa ona uyan kimsenin namazý da sahih olmaz. Çünkü o namazýn üzerine binâ sahih deðildir.
Kezâ imamýn zannýca namaz sahih, cemaatýn zannýnca fâsid ise yine sahih deðildir. Zira kendi zannýnca namazýný fâsid namaz üzerine binâ etmiþtir. Onun için sahih olmaz. Ama bu meselede hilaf vardýr. Ve her iki kavil sahih bulunmuþtur. Ýmamýn zannýnca namaz bozulurda imam bunubilmez; cemâat olan bilirse ekser ulemaya göre namaz sahih olur. Esah kavilde budur. Zira imama uyan kimse burada imamýnýn namazýný câiz görmektedir. Onun hakkýnda muteber olan da kendi reyidir. Rahmeti.
Kadýnla bir hizâda durmanýn þartlarý aþaðýda görülecektir.
Cemâatýn ökçesi imamýn ökçesinden ileri geçmemek þarttýr. Onunla bir hizada olursa câizdir. Kezâ cemâat olanýn ayaklarý büyük olduðu için parmaklarý imamýn ayaklarýný geçerse ayaklarýný ekserisini geçmedikçe câizdir. Nitekim gelecektir. Ýmdâd-ül-fettah nâm eserde þöyle denilmektedir. «Ýmama uymak sahih olmak için imamýn ökçesinin cemaat olan kimsenin ökçesini geçmesi þarttýr. Hatta cemaat olanýn ökçesi imamýn ökçesinden ileride deðil fakat ayaðý uzun olduðu için parmaklarý imamýn parmaklarýný geçerse câizdir. Nitekim imama uyan kimse ondan daha uzun olurda önüne secde ederse hüküm yine budur.»
Ýmamýn intikallerini (yani rükû ve secdelere gitmesini) bilmesi þarttýr.
Bu ya imamý görmek ya iþitmek yahud cemaattan bazýlarýnýn yatýp kalktýðýný görmekle olur. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Velev ki yer bir olmasýn. T.
Ýmamýn halini yani mukîm mý müsafir mi olduðunu namaz bitmeden yahud bittikten sonra bilmesi þarttýr, ama bu dört rekatlý bir namazý þehirde veya köyde iki rekat kýldýðýna göredir. Þehir dýþýnda iki rekat kýlarsa namaz bozulmaz. Çünkü görünüþe göre o imam müsafirdir; binaenaleyh yanýldýðýna hamledilmez. Mutlak olarak tamamlarsa hüküm yine budur. Meselenin tamamý inþallah yolcu namazýnda gelecektir.
Rükünlerde imama ortak olmasý þarttýr. Maksad bunlarýn aslýnda ortak olmaktýr ki, beraberce yapmaya ve imamdan sonraya kalmaya þâmildir. îmamdan önce yapmaya þâmil deðildir, meðer ki imamý o kimseye namaz kýlarken yetiþmiþ olsun. Rüknü imamla beraber yapmak açýktýr. Sonraya kalmaya misâl: Ýmam rükû edip doðruluktan sonra cemâatýn rükû etmesidir. Bu sahihdir. Üçüncüsü bunun aksidir. (yani cemaatýn imamdan evvel rükû etmesidir.) Bu da sahih deðildir. Ancak rükû ederde imamý yetiþinceye kadar rükûda beklerse sahih olur. Çünkü hakiki uyma olan mütâbeat mevcuttur. Biz imama tabi olma hususunda namazýn vacipleri bahsinin sonunda tahkikat yaptýk. Oraya müracâat et!
Rükünlerle þartlarda imam gibi yahud ondan aþaðý halde bulunmak þarttýr. Rükünlerde imam gibi olmanýn misâli: Rükû ve secdeleri yapan kimsenin kendi gibisine uymasýdýr. Ýmamdan aþaðý olmanýn misâli de: Ýmâ ile kýlanýn rükû ve secde ederek kýlana uymasýdýr. Þârih bu sözle cemaat olanýn hal itibariyle imamdan kuvvetli olmasýndan ihtiraz etmiþtir. Meselâ: Rükû ve secde eden kimsenin imâ ile kýlana uymasý böyledir (ki câiz deðildir.) H.
Þartlarda imam gibi olmanýn misâli: Namazý bütün þartlarýna riâyetle kýlan kimsenin kendi gibisine; çýplak kýlanýn çýplak kýlana uymasýdýr. Ýmamdan aþaðý olmanýn misâli: çýplaðýn giyimliye uymasýdýr. Bu sözle de hali imamýn halinden daha kuvvetli olandan ihtiraz etmiþtir. Meselâ: Giyimli kimsenin çýplaða uymasý böyledir. H.
Ben derim ki: Kýnye´de Te´sis-ün-Nazar´dan naklen þöyle demiþtir: «Hür kadýnýn baþý açýk namaz kýldýran cariyeye uymasý caiz olmak gerektir. Çünkü baþ cariye hakkýnda avret deðildir. Erkeðin baþý gibidir.
«Rükû edenlerle beraber rükû edin!» âyeti kerimesinin «tevâzu gösterenlerle beraber tevâzu gösterin!» Mânâsýna geldiðini söyleyenler vardýr. Nitekim Beyzavî tefsirinde beyan olunmuþtur. H.
Mutemed kavle göre imamlýk ezan okumaktan efdaldir. Ama bunun aksini söyleyenler olduðu gibi ikisi de birdir diyenler dahi vardýr.
Ýmam Þafiî buna muhaliftir. Ezan bahsinde gördük ki, Þâfiî´nin mezhebinde bu hususta sahih kabul edilen iki kavil vardýr. Birinci kavle göre bizimle beraberdir. Ýkinci kavil bunun aksinedir. Hazreti Ömer´in sözünde ezanýn imamlýktan efdal olduðuna delâlet yoktur. Onun maksadý imamlýkla ezanýn ikisini birden yapmak istemektir. Ancak halife amme iþleriyle meþgul olduðundan vakitleri takibe imkân bulamamýþtýr. Onun için de imamlýkla iktifa etmiþtir.
Burada ulemadan birinden nakledilen sözü. Fahr´ur Râzi mü´minîn sûresinin tefsirinde zikir etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Ben de bu nakli duymazdan önce aynen bu manadan dolayý imamlýðý seçmiþtim. Tevfik Allah´dandýr.»
Ben derim ki: Bunun ifâde ettiði mânâ imamlýðýn cemaat olmaktan efdal olmasýdýr.
METÝN
Cemaat erkekler için sünnet-i müekkededir. Zâhidî þöyle diyor: «Ulema müekked sözüyle vacip olduðunu kastetmiþlerdir. Yalnýz cuma ile bayram namazlarý müstesnâ! Onlar da cemâat þarttýr. Terâvihde sünnet-i kifâye, ramazanda vitir namazý için bir kavle göre müstehap, baþka namazlarda vitir ve tedâi yani birbirlerini çaðýrmak) suretiyle kýlýnan nâfile namazýda mekruhtur, biz bunu tahkik edeceðiz.
ÝZAH
Zâhidî´nin sözü cemaat sünnettir diyenlerle vaciptir diyenlerin sözlerini birleþtirmek ve bu iki sözden maksad bir olduðunu anlatmaktadýr. Bunu ulemanýn cemaatý terk edenlere þiddetli tehdit bildiren haberlerle yaptýklarý istidlâlden almýþtýr.
Nehir´de Müfid´den naklen: «Cemâat vacip ve sünnettir. Çünkü sünnetle vacip olmuþtur.» denilmiþtir. Bu söz ulemanýn «Vitir namazý .sünnettir.» rivayetine verdikleri cevap gibidir. O rivayete cevaben: «Vitirin vücûbu sünnete sabit olmuþtur.» demiþlerdi.
Nehir sahibi diyor ki: «Ancak bu söz cemaatý özürsüz bir defa býrakmanýn bil´ittifak günah sayýlmasýný iktiza eder. Halbuki bu Irak ulemasýnýn kavlidir. Horasan´lýlara göre ise terk etmeyi âdet haline getirirse o zaman günahkâr olur. Nitekim Kýnye´de bildirilmiþtir.» Münye þerhinde de þöyle denilmektedir: «Verilen hükümler Vacip olduðunu gösteriyor. Cemaatý özürsüz terk eden ta´zir olunuyor, þehadeti kabul edilmiyor. Bunu görüp söylemeyen komþular günahkâr oluyor. Ama bunlarýn þöyle arasýný bulmak mümkündür: Günaha girmek cemaatý terke devam etmekle kayýtlýdýr. Nitekim Peygamber (s.a.v)in: Namaza gelmezler hadisinden anlaþýlan da budur. Baþka birhadisde: Evlerinde kýlarlar buyurulmuþtur.
Binaenaleyh vacip olan bazan cemaata gitmektir. Vacibe yakýn olan sünnet-i müekkede ise devamdýr.» Buna yukarýda naklettiðimiz Nehir´in sözüyle itiraz olunabilir. Yalnýz þöyle cevap verilirse ne alâ!
Irak´lýlarýn «cemaatý bir defa terk eden günahkâr olur.» sözü cemaata devamýn farz-ý ayýn olduðunu bildiren kavle göredir. Ulemamýzdan bazýlarý cemâata devamýn farz-ý ayýn olduðunu söylemiþlerdir. Nasýl ki bunu Zeyleî ve baþkalarý nakletmiþlerdir. Yahud cemâata devamýn farz-ý kifâye olduðunu bildiren kavle göredir. Nitekim bunu da kýnye sahibi tahâvî ile Kerhî´den ve bir cemaattan nakletmiþtir. Bu takdirde onu özürsüz bir defa terk eden herkes günahkar olur.
Cuma ve bayram namazlarýnda cemaatýn þart olmasý «bayram namazý vaciptir.» Kavline göredir. Sünnettir diyenlere göre onun cemaatle kýlýnmasý da sünnettir. Hýlye ile Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi bundan sonra: «Þübhesiz cemâat her iki kavle göre sýhhatinin þartýdýr.» demektedir. Yani vacip veya sünnet olmasý sahih olmak için þarttýr, demek istemiþtir
Teravihde cemâat sünneti kifâyedir. Yani her mahallenin halkýna sünnettir. Çünkü Münyet-ül-Musallî´nin teravih bahsinde: «Teravihi cemaatla kýlmak kifâyet yolu ile sünnettir. Hatta bir mahalle halkýnýn hepsi cemâatý terk etse. sünneti terk etmiþ ve bu hususda isâet etmiþ olurlar. Bir kimse halk arasýna karýþmayýp evinde kýlarsa fazîleti terk etmiþ olur.» denilmektedir.
Bir kavle göre ramazanda vitir namazýný cemaata kýlmak müstehap, baþka bir kavle göre mütehap deðildir. Onun evinde yalnýz baþýna kýlar. Bu iki kavlin ikisi de sahih kabul edilmiþtir. Farza yetiþme babýndan önce geleceði vecihle mezhep yalnýz kýlmanýn tercih edilmesidir. Ramazandan baþka zamanlarda vitir namazýný cemaatla kýlmak mekruhtur. Meþhur olan budur. Bunu Kudûrî Muhtasarýnda zikir etmiþtir. Baþka kitablarda mekruh olmadýðý bildirilmiþtir. Hýlye´de bu iki kavlin aralarý bulunmuþ; mekruh olmasý devam edildiði surete, mekruh olmamasý da bazan cemaatla kýlýnmaya hami edilmiþtir. Bunun tamamý da inþallah gelecektir.
TEDÂÝ: Bir birini çaðýrmaktýr. Birbirlerini dâvet ederek mesela: dört kiþinin bir imama uymasý mekruhtur. Þârih bu meseleyi farza yetiþme babýnýn önüne tahkik edecektir.
TETÝMME: Hýlye sahibi diyor ki: «Ay tutulduðu zaman cemaatle namaz kýlmaya gelince: Mezhebimiz ulemasýndan büyük bir cemaatýn sözleri bunun mekruh olduðunu göstermektedir. Zâhidî þerhinde bildirildiðine göre mezhebimizce câiz fakat sünnet deðildir.»
METÝN
Mahalle mescidinde ezan ve ikamet ile cemaatýn tekrarý mekruhtur. Yol mescidinde veya imamý müezzini olmayan mescidde ise tekrar mekruh deðildir. Cemaatýn en azý iki kiþidir. Yani imamla birlikte velev sabîi mümeyyiz, melek veya cinnî olsun, mescidde veya baþka bir yerde kýlýnsýn bir kiþi bulunmaktýr. Eþbah´da bildirildiðine göre Cinnînin imam olmasý sahihdir.
ÝZAH
Þârih´in Hazâin´deki ibâresi buradakinden daha derli topludur, Ve þöyledir: «Mahalle mescidinde ezan ve ikâmetle cemâatýn tekrarý mekruhtur. Ancak o mescidde evvelâ mahalle halkýndan baþkalarý yahud mahalle halký cemaatla namaz kýlar fakat ezaný gizli okurlarsa cemaatýn tekrarý mekruh olmaz. Mahalle halký ezan ve ikâmetsiz olarak o mescidde cemaatý tekrarlar; yahud yol mescidi olursa bil´ittifak caizdir. Nitekim imam ve müezzini olmayan mescidde de öyledir. Böyle bir mescidde insanlar takým takým namaz kýlarlar. Efdal olan, her takýmýn ezan ve ikâmetle yalnýz baþýna kýlmasýdýr. Nitekim Kâdýhân´ýn Emâlisinde de böyle denilmiþtir.»
Dürer´de dahi buna benzer izâhat vardýr. Mahalle mescidinden murad: Mâlum imamý ve cemaatý olan mesciddir. Nasýl ki Dürer ve baþkalarýnda da böyle denilmiþtir.
Menbâ nâm eserde þöyle deniliyor: «Mahalleye mahsus olan mescidle kayýtlanmasý cadde mescidinden, ikinci ezan ile kayýtlamasý da mahalle mescidinde ezansýz olarak cemaatla kýlýnan namazdan ihtiraz etmiþtir. Bunlarda cemâat bil´ittifak mubahtýr.» Sonra keraheti kabul etmeyen imam Þâfii aleyhine istidlâl ederken þunlarý söylemiþtir: «Bizim delilimiz þudur: Peygamber (s.a.v.) bir kavmi barýþtýrmak için çýkmýþtý.
Mescide döndüðünde mescid cemaatýnýn namazý kýldýðýný gördü. Bunun üzerine evine döndü ve aile efradýný toplayarak namaz kýldý. Tekrar etmek câiz olsa idi, evinde namaz kýlmayý mesciddeki cemaata tercih etmezdi.
Birde Þâfiî´nin dediði gibi mutlak olarak kerahet yoktur demekte mânen cemâatý azaltmak vardýr. Zirâ mahalle halký cemâatýn elden kaçmayacaðýný bilirlerse toplanmazlar. Ama yol üzerindeki mescid hususunda bütün insanlar müsavidirler. O ayrýca bir fýkraya mahsus deðildir.» Bu ibârenin misli Bedâi ve diðer kitablarda mevcuttur. Bu istidlâlin müktezâsý ezansýz bile olsa mahalle mescidinde. cemâat tekrarýnýn mekruh olmasýdýr. Zahiriye´nin þu ifâdesi de bunu te´yid eder: «Bir cemâat mahalle halký kýldýktan sonra mescide girerseler yalnýz baþlarýna kýlarlar. Zâhir rivaye budur.» Bu söz yukarýda geçen ittifak hikâyesine aykýrýdýr.
Bundan dolayýdýr ki muhakkýkinden Kemâl ibn Hümâm´ýn Tilmîzi Al-lâme Rahmetullah Sindî risâlesinde þunlarý söylemiþtir: «Harameyn (Mekke ile Medîne) halkýnýn yaptýklarý gibi muhtelif imamlar ve tertipli cemaatlarla namaz kýlma iþi bil´ittifak mekruhtur. Ulemamýzýn bazýlarýndan nakledildiðine göre (551) tarihinde hac mevsiminde Mekke´ye vardýðýnda bu hâli protesto etmiþlerdir. Bunlardan biri de Þerif Gaznevî´dir. Ve Mâlikî´lerden birinin bu dört mezhep ulemasýna göre câiz deðildir.» diye fetva verdiðini söylemiþtir. Kezâ (551) yýlýnda hacca giden hanefîlerden, Þafiîlerden ve Malikilerden bir cemaatýn bunu protesto ettiklerini nakletmiþtir.» Remlî Bahýr hâþiyesinde bunu tasdik etmiþtir. Lâkin bu kavle göre Mekke ve Medine mescidi gibi mâlûm cemâatý olmayan mescidler müþkil kalýr. Böyle bir mescidde mahalle mescidi denilemez. Bilâkis o yol mescidi gibidir. Yukarýda gördük ki böyle bir mescidde cemaatýn tekrar edilmesi bil´ittifak mekruh deðildir. Teemmül buyurula.
Þu da var ki: Ezan bâbýnda Münye þerhinin sonunda naklen imam ebu Yusuf´a göre ikinci cemaatolmasýn? Nitekim Peygamber (s.a.v.) eshabýna imam olduðu zaman böyle yapardý. Kabul etsek bile þübhesiz Cibrîl´in imamlýðý Allah´ýn emriyle idi. Emir vücûp ifâde eder. Ve bu namaz ona farz olur. Peygamberimize imam olmasý da farz kýlanýn farz kýlana imam olmasý kabilindendir. Nâfile kýlanýn Peygamber (s.a.v.)in o namazý sonra tekrar kýlmýþ olmasý ihtimali de vardýr. Bunu Tahtavî söylemiþtir.
Cinlerin ahkâmý bahsinde Eþbah´ýn ibâresi þöyledir: «Bu hükümlerden biri de cinlerle cemaat olmaktýr. Bunu Suyûtî ulemamýzdan «Akâm´ül-Mercan» adlý eserin sahibinden naklen söylemiþtir. O da Ýmam Ahmed´ in ibn-i Mes´ud´dan rivayet ettiði cin hadisiyle istidlâl etmiþtir.
Bu hadiste þöyle denilmektedir: «Rasûlüllah (s.a.v.) namaza kalkýnca cinlerden iki þahýs gelerek: Yarasûlellah, biz ancak ve ancak namazýmýzda bize imam olmaný istiyoruz, dediler. Bunun üzerine onlarý arkasýna saf yaptý. Sonra bize namaz kýldýrdý.» Bunun benzeri Sübkî´nin: «Cemaat meleklerle de olur.» sözüdür. Bunun üzerine fer´î meseleyi zikir etmiþtir: Bir kimse odada ezan ve ikametle yalnýz baþýna namaz kýlarda sonra cemâatla kýldýðýna yemin ederse yemini bozulmaz. Diðer bir hüküm de Cinnî´nin arkasýnda namazýn sahih olmasýdýr. Bunu Âkâm-üI-Mercan sahibi söylemiþtir.»
Ben derim ki: Sübkî´den naklettiði hüküm þu hadisden alýnmýþtýr: «Yolcu ezan okuyup ikamet getirdiði vakit arkasýnda Allah´ýn ordularýndan gözlerinin görmediði kimseler namaz kýlar.» Bu hadisi Abdürrezzâk rivayet etmiþtir. Hadisi þerif imamýn âþikâre okumasýnýn vâcip olduðunu iktiza ediyor. Lâkin ezan babýnda Tatarhâniye´den naklen o kimsenin gizli ve âþikar okunan namazlarda yalnýz kýlan hükümünde olduðunu söylemiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, cemaatla namaz kýldýðýna farz kýlana imam olmasý kabilinden deðildir. Peygamberimiz (s.a.v.)in o namazý tekrar kýlmasý ise son derece uzak bir ihtimaldir. Hemen hemen evham kabilindendir. Halbuki mezhebimizin usulu avâm tabakasýnýn ibâdetlerini bile mümkün olduðu kadar sahihe hamletmeyi gerektirmektedir. Þu halde mücerred bir tevehhümle Peygamberimizin fiili fesâda nasýl hamledilir. Derkenar. Yemin ederse bize göre yemini bozulur. Bilhassa yeminler bize göre örfe mebnidir. O kimse örfen ve þer´an yalnýz kýlmýþtýr. Böyle olmasa Ýmam hükümlerim alýrdý. Þu da var ki, geçen fasýlda görüldüðü vecihle o kimseye âþikâre okumak lazým gelmez. Meðer ki imam olmaða niyet etsin. Kezâ namazýn þartlarý bâbýnda geçtiði vecihle bir kimse imam olmaða niyet etmedikçe: «Kimseye imam olmam» diye yemin etmekle yemini bozulmaz. Hadiste «ona uyarsa» diye bir sarahat yoktur. Murad bu ise ihtimal meleklerle cinlerin uymasiyle cemaatýn teþekkül etmesi ancak görünür surette olduklarý zaman cemaat hükümlerini gerektirir. Onun için de cinlerden biri bir kadýnla cimâ eder de kadýn lezzet duyarsa yýkanmasý lazým gelmez. Nitekim Hâniye´de de böyle denilmiþtir. Meðer ki menisi gelsin. Yahud Hýlye´de bildirildiði gibi insan suretinde görünsün. Cinninin Ýmamlýðý hakkýnda da bu söylenir. Allah-u âlem,
METÝN
Cemâatýn vâcip olduðunu söyleyenler de vardýr. Amme yani ulemamýzýn ekserisi bunu tercih etmiþlerdir. Tühfe ve diðer kitablarda buna cezm edilmiþtir.
Bahýr sâhibi: «Mezhep ulemasýnýn tercih ettikleri kavil budur, demiþtir. Binaenaleyh âkýl, bâlið hürzahmetsiz cemâatle namaz kýlmaða muktedir erkeklere cemâat sünnet veya vaciptir. Bu hilâfýn semeresi cemâatý terk etmekle günâha girme meselesinde meydana çýkar. Cemâatý kaçýran kimsenin baþka bir mescidde cemaat aramasý menduptur. Bundan yalnýz mescid-i Harâm ve benzeri müstesnâdýr.
ÝZAH
Ulemamýzýn tercih ettikleri kavil cemaatýn vacip olmasýdýr. Nehir sahibi: «Bu kavil bütün kavillerin en âdili ve en kuvvetlisidir. Onun için Ecnâs nâm eserde: Küçümseyerek ve aldýrýþ etmeyerek cemâatý terk eden kimsenin þâhidliði kabul edilmez. Ama yanýlarak veya te´vil yoluyla terk ederse meselâ: Ýmam hevâ ve hevesine uyanlardan yahud cemaatýn mezhebine riâyet etmeyenlerden olursa kabul ederiz.» denilmiþtir. T.
Cemaatla mükellef olacak erkeðin bâlîð diye kayýtlanmasý bazan adam deyince balið olsun olmasýn erkek kasd edildiði içindir. Nitekim: «Eðer erkek kardeþlerse...» âyeti kerimesinde ve: «Ferâiz hisselerini sahiplerine verin! Kalanýný erkek kiþiye vermek evlâdýr.» hadisi þerifinde bu mânâ kasd edilmiþtir. Onun için «kiþi»yi erkek diye kayýtlamýþ; balið olan kiþi kasd edilmesini önlemiþtir. Zirâ câhiliyet devrinde Araplar küçüklere mirâs vermez: mirâsý yalnýz harbe hazýr delikanlýlara tahsis ederlerdi.
Cemâat hür erkeklere vaciptir. Köleye vacip deðildir. Cuma bâbýnda görüleceði vecihle köleye sahibi izin verirse cemaata gitmesi vacip olur. Bâzýlarý muhayyer olduðunu söylemiþlerdir. Bahýr sahibi bu kavli tercih etmiþtir.
Ben derim ki: Hilâfýn burada geçerli olmasý gerekir. «Zahmetsiz» kaydý cemâat sünnet-i müekkede veya vâcip olduðu içindir. Güçlük ve zahmetle günah ortadan kalkar. Ve terkine ruhsat verilir. Lâkin efdali kaçýrmýþ olur. Buna delil Peygamber (s.a.v.)in âmâ Abdullah ümmü Mektûm evinde namaz kýlmak için ruhsat istediði zaman: «Senin için ruhsat bulamýyorum.» buyurmasýdýr.
Fetih sahibi diyor ki: «Yâni senin için cemaata gitmeden onun sevâbý verilir; demektir. Yoksa amâya da cemaat vaciptir manasýna deðildir. Zira Peygamber (s.a.v.) Itbân bin Mâlik´e cemaatý terk için ruhsat vermiþtir.» Lâkin Nur-ul-Ýzah´da bildirildiðine göre bir kimse bir özür dolayýsiyle cemaattan kesilirse o özür olmasa gitmek niyetinde olduðu takdirde cemâat sevabýný kazanýr. Bundan anlaþýlýyor ki, özürden murad hastalýk ihtiyarlýk ve felç gibi mani özürlerdir. Yaðmur çamur soðuk ve körlük gibi.
Þârih´in bahsettiði hilâfýn semeresi. hilâf tahakkuk ettiðine göredir. Zâhidî´den yukarda naklettiðimiz söze göre ise ortada hilâf yoktur. Bir defa cemaatý özürsüz olarak terk etmekle günahkâr olmak Irak ulemasýna göredir. Horasan´lýlara göre ise ancak devâm üzere terk ederse o zaman günahkar olur. Nitekim Kýnye´de de böyle denilmiþtir. Bu mesele az yukarda geçmiþti. Cemâatý kaçýran kimsenin baþka bir mescidde cemâat aramasý menduptur. Ama mescid mescid dolaþarak cemaat aramasý vâcip deðildir. Bu hususta ulemamýz arasýnda hilâf yoktur. Cemâat için baþka mescide giderse iyi olur. Ama mahallesinin mescidinde yalnýz baþýna kýlarsa bu da iyi olur. Kudûrî, ev halkýný toplayarak namazý onlara kýldýracaðýný ve bununla cemâat sevabýný kazanacaðýný söylemiþtir. Fetih´de dahi böyle denilmiþtir. Þurunbulâlî buna itiraz etmiþ; bunun cemâatýn vücûbuna aykýrý olduðunu söylemiþtir. Halebî´de ona cevap vererek þunlarý söylemiþtir: «Cemaatýn vacip olmasý güçlük olmadýðý zamandýr. Uzak yerlerde cemâat aramakta ise âþikar bir güçlük vardýr. Bununla beraber mahalle mescidini geçmekte Rasûlüllah (s.a.v.): Mescide komþu olan kimsenin namazý ancak mescidde câiz olur! hadisine muhâlefet vardýr.» Burada þöyle denilebilir: Bu mutlak sözün zâhir olan mânâsý aramanýn mendup olmasýdýr. Velev ki yakýn bir yere gitmekle olsun. «Mahalle mescidini geçmekte ilh...» sözünün yeri cemâat içinde bulunduðu zamandýr. denilebilir. Görmüyormusun, mahalle mescidinde cemâat olmadýðý zaman baþka mescidde cemâat teþekkül ederse cemâatlý mescide gitmenin efdal olduðunda kimse þübhe etmiyor. Þu da var ki. ulema mahalle mescidinin cemaatý mý yoksa camiînin cemaatý mý efdal olduðunda ihtilaf etmiþlerdir. Nitekim Bahýr´da da böyle denilmiþtir. T.
Ben derim ki; Lâkin Haniyye´de bildirildiðine göre mahalle mescidinde müezzin yoksa oraya giderek ezan okur; namaz kýldýrýr. Velev ki bir kiþi olsun. Çünkü mahallesi mescidinin onun üzerinde hakký vardýr; o hakký öder. Ulemânýn beyanýna göre bir mescidin müezzini bulunur fakat mescide kimse gelmezse müezzin ezan okuyup ikâmet getirir ve namazý yalnýz baþýna kýlar. Böyle yapmasý baþka mescide gitmekten efdaldir. Hâniyye sahibi bundan sonra yukarýda Fetih´den naklettiðimizi söylemiþtir. ihtimal yukarda geçen içersinde cemâatýn namaz kýldýðý mesciddir. Bu takdirde muhayyer olur. Ýçinde kimse namaz kýlmamýþsa iþ deðiþir. Zira hak o kimsenin üzerine taayyün etmiþtir. Ne olursa olsun Tahtavî´nin: «Mahalle mescidini geçmekte ilh... sözünün yeri cemaat içinde bulunduðu zamandýr denilebilir.» Þeklindeki ifâdesi teslim edilemez. Allah-u âlem.
Mescid-i harâm´ýn benzeri, mescid-i Nebeviye ile mescid-i Aksâdýr. Kýnye sahibi: «Ancak mescid-i Harâm ile mescid-i Nebî (s.a.v.) müstesnâdýr.» demiþtir. Bu sözü Münye þârihi Bahýr´ýn muhtasarýna nisbet etmiþ sonra þunu söylemiþtir: «Mescid-i Aksâ dahi istisnâ edilmek gerekir. Çünkü sevabý mescid-i Haram´da (Kâbede) bire yüzbin; Peygamberimiz (s.a.v.)in mescidinde bire bin; mescid-i Aksâda bire beþyüzdür.» Az yukarda beyan ettiðimize göre mahalle mescidini dahi istisnâ etmek gerekir.
METÝN
Hasta, âciz, kötürüm, el ve ayaðý çapraz kesilmiþ; yahud Haddâdî´nin beyanýna göre yalnýz bir ayaðý kesilmiþ, felçli, âciz ihtiyar kimselere ve âmâya - götürecek bulunsa bile - cemâata gitmek vacip olmadýðý gibi kendisini yaðmur, çamur, þiddetli soðuk ve kezâ karanlýk ve geceleyin rüzgar cemâattan ayýran kimseye de vacip deðildir. Gündüzün esen rüzgar cemâata mâni deðildir. Malýnýn zâyi olacaðýndan, veya alacaklýdan yahud zalimden korkan, kendini büyük veya küçük abdest sýkýþtýran, yola çýkmak isteyen, hastaya bakan kimselere ve sofra gelipte üzerinde canýnýn çektiði yemekler bulunan kimseye dahi cemâata gitmek vacip deðildir.
Bunlarý Haddadî söylemiþtir. Fýkýhla - baþka ilimle deðil - meþ9ul olmasý da böyledir. Bakânî´de Behensi´ye uyarak buna cezm etmiþtir. Yani ancak tenbellikten devam üzere cemaatý terk ederse müstesnâ demektir. Böylesi mâzur olamaz. Malýný almakla yani bir müddet kendisine vermemekle de olsa tâzir olunur. Þâhidliði kabul edilemez. Meðer ki imam bid´atcýdýr yahud mezhebime riayetkâr deðildir diye te´vilde bulunsun.
ÝZAH
Âmâya ve kezâ kötürüm kimseye, binecek vasýtalarý ve götürecek kimseleri bulunsa bile Ýmam-A´zam´a göre cemâata gitmek vacip deðildir. Ýmameyn buna muhaliftir. Feth-ul-kadîr´in beyanýna göre bu söz muttefekun aleyhdir. Hilâf cemâatta deðil, cuma namazý hakkýndadýr. Lâkin meþhur kitablarda yazýlan bunun hilâfýnadýr. Hýlye.
Musannýf «kendisi yaðmur, çamur ilh... Cemaattan ayýran kimseye» demekle çok yaðmura, iþaret etmiþtir. Nitekim cuma namazý hakkýnda da bununla kayýtlamýþtýr.
Hýlye´de þöyle deniliyor: «Ebu Yusuf´tan rivayet olunduðuna göre þöyle demiþtir: Ebu Hanîfe´ye çamurda, balçýkda cemâat meselesini sordum: Cemâatýn terk edilmesini hoþ görmem! dedi. Ýmam Muhammed muvattâ´da: hadis ruhsattýr demiþ bununla Peygamber (s.a.v.)in: «na´ller ýstandý mý namaz evlerde kýlýnýr.» hadisini kast etmiþtir. Buradaki «na´ller» tabirinden murad: Sert arazidir. Zahidî þerhinde, Timurtâþî þerhinden naklen þöyle deniliyor: «Yaðmur, kâr, çamur ve þiddetli soðuklarýn özür olup olmayacaðýnda ihtilaf edilmiþtir.
Ebu Hanîfe´den bir rivayete göre eziyet þiddetlenirse özürdür. Hasan diyor ki: Bu rivayet bu hususta cuma ile cemâatýn müsâvi olduðunu gösterir. Bazýlarýnýn zannettiði gibi (bu cemâat için özürdür. Çünkü cemâatta devâm sünnettir. Cuma´da özür deðildir. Zira cuma en kuvvetli farzlardandýr.) denilemez.»
Þeyh-ul-Ýsmail´in þerhinde Þâfiî´lerden ibn Mülekkan´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Meþhur olan kavle göre neâl na´lin cemidir. Naal: yerin sert kýsmýdýr. Burada hassatan zikir edilmesi en az yaþlýktan ýslandýðý içindir. Kaba yer böyle deðildir. O suyu içer. Neâl: ayak kablarýdýr diyenlerde olmuþtur.»
Musannýf þiddetli soðuktan bahis etmiþ; þiddetli sýcak hakkýnda bir þey dememiþtir. Ulemamýzdan da ondan bahis eden görmedim. Herhalde bunun vechi þu olsa gerektir. Þiddetli sýcak ekseriyetle öðle namazýnda olur. Öðlenin sünnet vecihle kýlýnmasý serinlik zamanýna býrakýlmakla bize onun meþakkatý ödenmiþtir. Evet, þöyle denilebilir: Ýmam bu sünneti býrakýrda öðleyi vaktin evvelinde kýlarsa þiddetli sýcak özür olur.
Karanlýkta þiddetli olursa özürdür. Anlaþýlan kandil gibi bir þey yakmak - imkâný olsa bile - teklif edilemez.
Þiddetli karanlýktan murad: Mescidin yolunu göremeyip âmâ gibi olmaktýr. Gece rüzgarýnýn daha þiddetli olmasý gerekir. Rüzgarýn yalnýz gece özür sayýlmasý, geceleyin meþakkatý büyük olduðundandýr. Gündüzün öyle deðildir.
Malýnýn zayi olacaðýndan korkmak, evinin veya dükkânýnýn kapýsýna kilit vurmak mümkün olamamak sebebiyle hýrsýzdan olduðu gibi çömlekdeki yemeðin veya fýrýndaki ekmeðin telef olmasý endiþesinden de ileri gelebilir.
«Malý» diye kayýtlamasý baþkasýnýn malýndan ihtiraz içinmidir bir düþün! Zâhire göre ihtiraz için deðildir. Çünkü malý için namazý bozabilir. Bâhusus emânet ve rehin gibi muhâfazasý vacip olan þeylerden ise çok dikkatli olmasý gerekir.
Alacaklýdan korkan kimse fakir ise mazurdur. Fakir deðilse ödemediði için zâlim olur. Zâlimden korkmak malý ve caný hususlarýna þâmildir.
Büyük ve küçük abdest sýkýþtýrmakta yellenmekde danildir. Yola çýkmaktan murad: Tam yola revan olacaðý sýrada namaz için ikamet getirilmektir. Bu takdirde kâfileden ayrýlacaðýndan korkarsa cemâata gitmemekte mazur olur. Ama bizzat yolculuk özür deðildir. Nitekim Kýnye´de bildirilmiþtir.
Ýþteha veren yemeklerin gelmesi nasýl özür ise içecek þeylerin gelmeside öyledir. Çünkü bunlar o kimsenin kalbini meþgul ederler. Ve huzuruna getirilmeleri ne ise yakýnýnda bulunmalarý da ayni hükümde olduðu anlaþýlmaktadýr. Zira illet mevcuttur. Þâfi´lerde bunu söylemiþlerdir.
Fýkýhla meþgul olmak dahi özürdür. Nur-ul-Ýzah´ýn bu hususdaki ibâresi þöyledir: «Fýkýh ilmini okumayacak bir cemaata fýkýh tekrarý da özürdür.» Ben bu kaydý baþka bir yerde görmedim. Kýnye´de iþaret edildiðine göre bütün vakitlerini fýkýh tekrariyle geçiren kimse mazur sayýlamaz. Onun þâhidliði de kabul edilmez. Sonra ikinci defa mazur sayýlacaðýna iþaret edilmiþtir. Dil bilgisi tekrarlayan böyle deðildir. Sonra bu iki kavlin arasý bulunmuþ; birincisi tenbellik ederek devam üzere cemaatý terk edene, ikincisi böyle olmayanlara hami edilmiþtir. Þârih´in tercih ettiði de budur.
Þârih: «Yani bir müddet kendisine vermemekle de olsa tazir olunur.» sözünü Bahýr sahibi Bezzâziye´den nakletmiþtir.
Rahmeti diyor ki: «Ulema: Bu bilinip söylenmeyen þeylerdendir; demiþtir. Çünkü zâlimler mal avcýlarýdýr. Onlarýn aðýna düþen kurtulamaz. Çok defa insana iþlemediði bir suç uydururlar. Bununla onun malýný elde etmeðe çalýþýrlar. Buraya kadar metin ve þerhde geçen özürlerin mecmuu yirmidir.
METÝN
Ýmamlýða geçirmek hatta Mecme-ul-Enhur´de bildirildiðine göre imam tayin etmek için en ayýk kimse sâdece namaz hükümlerini sýhhat ve fesâd itibariyle en iyi bilendir. Þu þartla ki görünür kötülüklerden sakýnacak; ve farz miktarýný bilecektir. Bazýlarý vacip miktarýný, bir takýmlarý da sünnet miktarýný bilmesinin þart olduðunu söylemiþlerdir. Ondan sonra Kur´an´ý tilavet ve tecvidi en güzel olan ondan sonra da en ziyade verâ sahibi olan yaný þübhelerden en fazla korunan gelir.
TAKVA: Haram olan þeylerden korunmaktýr. Sonra en yaþlý olan yani en evvel müslüman olan tercih edilir. Binaenaleyh genç biri yeni müslüman olmuþ ihtiyara tercih olunur. Ulema verâ ve tekvâca ileri olanýn tercih edileceðini söylemiþlerdir. Nehir´de Zad-el-Fakir´den naklen: «Diðer hasletler buna kýyâs edilir de: Bilgi itibariyle en ileri olan ve benzeri tercih edilir denilir. Ve o zaman kur´ayaçok az muhtaç olunur.» denilmiþtir. Sonra ahlakça en güzeli yani insanlarla en iyi geçineni, sonra yüzü en güzel olaný yani en çok teheccüd namazý kýlaný gelir.
Zad-el-fakir de: «Sonra en güzeli yani en güler yüzlü olaný, sonra hasebi en çok olaný tercih edilir.» denilmektedir. Sonra nesebi en þerefli olan gelir.
Burhan´da: «Sonra sesi en güzel olan gelir.» denilmiþtir: Eþbah´ýn misl fiyâtý bâbýndan az önce þöyle denilmiþtir: «Sonra karýsý en güzel olan, sonra malý en çok olan, sonra itibarý en çok olan gelir. Sonra elbisesi en güzel olan, sonra baþý en büyük uzvu en küçük olan gelir, sonra mukîm müsâfire. aslý hür olan aslý köle olana, sonra hadesden dolayý teyemmüm eden cünüblükten dolayý teyemmüm edene tercih edilir.
ÝZAH
Bir yerde imamlýða geçirmek hatta maaþlý tayin etmek için en lâyýk kimse yalnýz namaz hükümlerini en iyi bilendir. Velev ki sâir ilimlerde bilgisi az olsun. Böylesi o ilimlerde derin bilgisi olana tercih edilir. Ýrþâd þerhinden naklen Zad-el-Fakir´de böyle denilmiþtir. Þu þartla ki görünür kötülüklerden sakýnacaktýr.» Müçtebâ´dan naklen Dirâye´de böyle denilmiþtir. Kâfi ve diðerlerinin ibâreleri þöyledir: «Sünneti en iyi bilen imamlýk için evlâdýr. Meðer ki dîni hususunda kendisine dil uzatýla! Çünkü insanlar böylesine uymaya raðbet göstermezler.
Bir takýmlarý imamýn, namazýn sünnetlerini de bilmesinin þart olduðunu söylemiþlerdir. Bunu söyleyen Zeyleî´dir. Mebsût´tan anlaþýlan da budur. Nehir´de de böyle olduðu gibi feth-ul-kadîr´de dahî bu kavil tercih edilmiþtir. Tahtavî bu kavlin daha akla yatkýn olduðunu söylemiþtir. Çünkü imamlýða geçirme iþi evleviyet suretiyle olur. Binaenaleyh en münasibi sünnete riâyetkâr olanýdýr.
«Ondan sonra tilâvet ve tecvidi en güzel olan gelir.» Bununla þunu anlatmýþ oluyor ki: Ulemanýn (en okuyaný gelir) sözlerinin mânâsý en hâfýz olaný deðil, en iyi okuyanýdýr. Velev ki Bahýr sahibi en hâfýz olaný mânâsýna almýþ olsun. Tilâvette güzel olmanýn manasý, harflerin nasýl okunacaðýný nerede durulacaðýný ve buna baðlý meseleleri bilmesidir. T.
«Ondan sonra þübhelerden en fazla korunan gelir.» Þübheden murad: Haram ve helâlý hususundaki þübhedir. Verâdan takva lazým gelir. Aksi yani takvadan vera lazým gelmez.
ZÜHD: Þübheye düþmek korkusuyla helâldan bir þey terk etmektir. Ve verâdan daha hususi bir mânâ ifâde eder. Sünnette verâ zikir edilmemiþ, vatandan hicret zikir edilmiþtir. Bu nesh edilince hicret kelimesinden verâ suretiyle günahlardan hicret mânâsý kast edilmeðe baþlanmýþtýr. Hicret ancak dâr-ý harpde müslüman olana vacip olur. Nitekim Mi´rac´ da beyân olunmuþtur. T.
Ondan sonra en yaþlý olan yani en evvel müslüman olan tercih edilir.» Bu mânayý Bahýr sahibi Bedâyi´in talilinden çýkarmýþ; Nehir sahibi de ona uymuþtur. Bedâyi sahibinin talili: «Müslüman olarak uzun ömür geçiren kimsenin taatý daha çok olur.» sözüdür.
Ben derim ki: Bilakis en yaþlý tâbirinden anlaþýlan. yaþca daha büyük olandýr. Nitekim hadisin bazý rivayetlerinde: «Ondan sonra yaþça en büyük olaný gelir.» denilmiþtir. Ekseriyetle kitablardan anlaþýlan da budur. Binaenaleyh burada söz aslî müslüman hakkýndadýr. Evet, Buharî müstesnâdiðer sahih sahiplerinin rivayet ettikleri bir hadisde: «En önce müslüman olan gelir.» buyurulmuþtur. Bu rivayete göre önce müslüman olmak yeni müslüman olana ayrý bir tercih sebebidir. Ve müslüman olarak yetiþen bir genç yeni müslüman olan ihtiyara tercih edilir. Ama ikisi de asýldan müslüman yahud beraberce müslüman olmuþlarsa yaþca büyük olaný tercih edilir. Çünkü Zeyleî´de: «Yaþca büyük olanýn kalbi âdeten Allah´dan daha çok korkar. Ona hürmet daha çoktur. Halkýn kendisine uymak hususunda gösterdiði raðbet daha fazladýr. Binaenaleyh onu tercih etmek cemâatý çoðaltýr.» denilmektedir.
Þu da var ki musannýfýn tuttuðu yol yani daha ziyâde verâ sahibi olaný yaþlýya tercih meselesi metinlerde ve bir çok kitablarda zikir edilenin aynýdýr. Muhit´te bunun aksi beyân edilmiþtir.
«Sonra yüzü en güzel olaný yani en çok teheccüd namazý kýlaný gelir» Ýfâdesindeki tefsir manzum itibariyle yapýlmýþtýr. Çünkü çok teheccüd namazý kýlmaktan yüzün güzel olmasý lazým gelir. Bir hadisde: «Bir kimsenin geceleyin namazý çok olursa gündüzün yüzü güzel olur.» buyurulmuþtur. Velev ki hadis ulemasýnca zaif olsun. Bedâyi sahibi þöyle demiþtir: «Bu tekellüfe hâcet yoktur. Bilakis söz zâhir manasý üzerine kalmalýdýr. Zirâ yüzün güzelliði cemâatýn çoðalmasýna sebep olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. H.
Hasebden murad: Kiþinin saydýðý babalarýnýn iyilikleri, malý mülkü, dini, cömertliði, þerefi vesairedir.
«Sonra karýsý en güzel olan gelir.» Ýfâdesinin izahý þudur: Çünkü ekseriyetle karýsý kendisini çok sever. Buna sebep kocasýnýn baþkasýna gönül vermemesidir. Bu hal eþ dost, hýsým akraba ve komþular arasýnda bilinen þeylerdendir. Zira maksad her birinin karýsýnýn vasýflarýndan bahsetmesi deðildir ki, hangisinin karýsý daha güzel olduðu bilinsin!
«Sonra baþý en büyük, uzvu en küçük olan gelir.» Ýfâdesinden murad: Baþýnýn büyük olmasý aklýnýn çokluðunu delâlet eder, demektir. Ama âzânýn mütenâsip olmasý þarttýr. Yoksa baþý pek büyük, diðer uzuvlarý pek küçük olursa bu hal mizac terkibinin bozukluðuna delâlet eder ki normal akýllý olmamasýný gerektirir. H.
Ebu-s-Suud hâþiyesinde þöyle denilmektedir: «Bu makâmda bazýlarýndan öyle bir þey nakledilmiþtir ki, yazýlmak þöyle dursun aðza alýnmasý bile layýk deðildir!» Galiba bazýlarýnýn: «uzuvdan murad tenâsül âletidir.» sözüne iþâret ediyor.
«Sonra mukîm müsâfire tercih edilir.» Mukîm ile müsâfirin müsâvi olduklarýný söyleyenler vardýr. Bunu Bahýr sahibi bildirmiþtir. Anlaþýlýyor ki cemâatda müsâfir iseler bu tercihe gidilir. Bu da vakit çýkmamýþ olmak þartýyledir. Aksi halde müsâfirin dört rekatlý namazda mu´kîme uymasý sahih olmaz. Nitekim gelecektir.
«Sonra hadesten dolayý teyemmüm eden cünüblükten teyemmüm edene tercih edilir.» Tetimme nâm eserde beyan edildiðine göre Hulvâni böyle cevap vermiþtir. Feyz ve cami-i Fetevâ sahibleri buna cezm etmiþ; Kezâ Þeyh Ýsmâil el-Ahkâm´da katiyetle buna kâil olmuþtur. Tatarhâniye´ de de böyle denilmiþtir. Bunun vechi her halde hadesin cünüblükten daha hafif olmasýdýr. Lâkin Münyet-ül-Müftî´de: «Cünüblükten teyemmüm eden imam olmaða hadesden teyemmüm edenden daha layýktýr.» denilmiþtir. Bu kavli Nehir sahibi Münye´den nakletmiþ ve baþka bir þey söylemeyiponunla yetinmiþtir. Ýhtimal bunun da vechi cünüblükten dolayý yapýlan teyemmümün temizlik cihetinden daha kuvvetli olmasýdýr. Çünkü yýkanma mesabesindedir. Hades onu bozmaz.
METÝN
FÂÝDE: Ýmamlýk namzedleri çok olursa tercihe sebep bulunmadýkça hiç biri tercih edilemez. Tercih sebeplerinden biri derse, fetvâ istemeye ve dâvâya evvel gitmektir. Hep beraber gelirlerse aralarýnda kur´a çekilir.» Eþbah´ýn sözü burada sona erer. Tatarhâniye´nin haram bahsinin (32)nci faslýnda da þu satýrlar vardýr: «Öðrencilerde sýnýfý ileri olan tercih edilir. Ýhtilâf ederler de ortada beyyine bulunursa ne âlâ! Bulunmazsa beraber geldiklerinde olduðu gibi kur´a çekilir. Nitekim yananlarla boðulanlar meselesinde ilk ölen bilinmeyince hepsi beraber ölmüþ gibi tutulur.»
Ýbn-i Vehban´ýn Mehâsin-ül-Kurrâ adlý eserinde de þöyle deniliyor: «Bazýlarýna göre hocanýn mâlu maaþý yoksa dilediðini tercih etmesi câizdir. Ekser ulemamýza göre ise kýdemli olan talebe tercih edilir. Bu çýðýrý ilk açan Ýbn-i Kesîr´dir.»
Namzedler müsâvi gelirlerse aralarýnda kura çekilir. Yahud cemaat muhayyer kalýr. Cemaat ihtilâf ederlerse ekseriyete bakýlýr. Bunlar evlâ olmayan birini tercih ederlerse günaha girmeksizin isâet etmiþ olurlar. Bilmiþ ol ki. hâne sahibi - ki mescidin maaþlý imamý da öyledir - imamlýk hususunda baþkalarýndan mutlak surette evlâdýr. Meðer ki yanýnda sultan veya hâkim bulunsun. Bu takdirde sultan veya hâkim ona tercih edilirler. Çünkü onlarýn hakimiyetleri umumidir. Haddâdî vâlinin resmi imam üzerine tercih edileceðini söylemiþtir.
Ödünç ve ücret alan kimseler mal sahibinden daha haklýdýrlar. Sebebi yukarda geçendir. Bir kimse kendisinden hoþlanmadýklarý halde bir cemâata imam olsa bakýlýr: Eðer hoþlanmamalarý o þahýsdaki bir bozukluktan yahud kendileri imamlýða ondan daha lâyýk olduklarýndan ise imamlýðý kerahat ile mekruhtur. Çünkü Ebu Dâvud´un rivayet ettiði bir hadisde: «Kendisini sevmedikleri halde bir cemaata imam olan kimse"in namazýný Allah kabul etmez.» buyurmuþtur. O kimse haklý ise kerahet yoktur. Kerahet cemâatýn üzerinedir.
ÝZAH
«Derse, fetvâ istemeye veya dâvaya beraber gelirlerse aralarýnda kura çekilir.» cümlesinden murad: Arýlaþamazlarsa kur´a çekilir demektir. Anlaþýlýyor ki bu kur´a çekimi evleviyet yolu iledir. (yani çekilmesi evlâ olur.) Bazýlarýna göre hocanýn vakýf yahud talebe tarafýndan tayin olunmuþ mâaþý yoksa dilediðini tercih etmesi câizdir. Çünkü isterse hiç birini okutmaz. Ekser ulemamýza göre ise hoca kýdemli olan talebeyi tercih eder. Bu çýðýrý i!k açan ibn-i Kesîr´dir.
Semhudî Cevher-ul-lkdeyn adlý eserinde þöyle diyor: «Rivayete göre Ensardan biri Rasûlüllah (s.a.v.)a bir þey sormaya gelmiþ, Sakit kabilesinden de bir adam gelmiþ. Peygamber (s.a.v.): Ey Sakîfin kardeþi! Ensari senden önce geldi. Oturda sendîn önce Ensâri´nin hâcetinden baþlaya buyurmuþlar.» Bundan anlaþýlýyor ki, önce gelenden baþlamak Peygamber (s.a.v.)in sünnetidir. Ýbn-i Kesîr bu hususta tâbidir. Bir de maaþlý olanla olmayan arasýnda fark bulunmadýðý anlaþýlýyor. Evet, beraber gelirlerse maaþlý ile maaþsýz arasýnda fark olabilir. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Yanimaaþý varsa kur´a çeker; yoksa dilediðini tercih eder.
Cemâat evlâ olmayan birini imamlýða tercih ederlerse günâha girmeksizin isâet etmiþ olurlar. Tatarhâniye´de þöyle deniliyor: «Ýki adam fýkýh ve salahda müsâvi olurlarda biri daha güzel okur fakat cemaat ötekini imam yaparlarsa isâet etmiþ; sünneti býrakmýþlardýr. Ama günahkâr olmazlar. Çünkü elveriþli birini geçirmiþlerdir. Vâlilik ve hükümet meselelerinde de hüküm böyledir. Hilâfete gelince: O büyük imamlýktýr. (onu seçerken) efdal olaný býrakmalarý câiz deðildir. Bunun üzerine îcma-ý ümmet vardýr.»
Hâne sahibi imamlýk hususunda baþkalarýndan mutlak surette evlâdýr. Yani mevcutlar arasýnda ondan daha bilgili ve daha iyi okuyan bulunsa bile onun imam olmasý evlâdýr. Tatarhâniye´de þöyle deniliyor: «Bir hânede bir çok ziyaretçiler bulunurda biri imam olmak isterse hâne sahibinin geçmesi icap eder. Ýlminden ve büyüklüðünden dolayý ziyaretçilerden birini geçirirse daha iyi olur. Ama biri kendiliðinden geçerse câizdir. Çünkü zâhire göre hâne sahibi müsâfirine ikram için imam olmasýna izin verir.»
«Haddâdî vâlinin resmi imam üzerine tercih edileceðini söylemiþtir.» Bunun ifâde ettiði mânâ þudur ki bu tercih iþi yalnýz umumi velâyeti olan sultana mahsus olmadýðý gibi velâyeti olan hâkime de mahsus deðildir. Vali de onlar gibidir. Bu hususta maaþlý imam da ev sahibi gibidir.
Ýmdâd sahibi þöyle diyor: «Ama bunlar bir araya gelirlerse sultan hepsinden ileridedir. Ondan sonra vâli, sonra hâkim, sonra hâne sahibi gelir - velev kirâcý olsun - Kezâ hâkim mescidin imamýna tercih edilir.»
«Ödünç ve ücret alan kimse mal sahibinden daha layýktýr.» Çünkü iâre (ödünç verme) menfâatý temliktir. Her ne kadar ödünç veren kimse dönebilir; kirâya veren dönemezse de dönmedikçe ödünç alan daha lâyýk ve haklý kalýr. Zira döndüðü vakit ödünç kalmaz. Ve mesele mevzuattan çýkmýþ olur.
«Sebebi yukarda geçendir.» Ýfadesinden murad: Ýkisininde umumi velâyeti olmasýdýr. Lâkin bu söz münâsip deðildir. Çünkü umumi velâyetten murad: Herkese veli olmasýdýr. Bunlar öyle deðildir. Þârih´in: «Çünkü ödünç alanla ücretlinin bu halde ki velâyetleri mal sahibinden daha aþaðýdýr.» demesi lazým gelirdi. H.
«Kerâhet cemaatadýr.» Ýfâdesinden kerahet-i tahrimiye mi, kerahet-i tenzihiye mi kasd edildiði hususunda Halebî tereddüde düþmüþtür. Halbuki Hýlye´de bundan önceki kerahetin kerahet-i tahrimiye olduðunu kati lisanla söylemiþti. Çünkü ona delâlet eden hadis vardý.
METÝN
Kölenin - Velev âzâd edilmiþ olsun - imamlýðý tenzihen mekruhtur.
Bunu Kuhistâni Hulâsâdan naklen söylemiþtir. Bu ihtimal yukarýda beyan ettiðimiz «aslý hür olan tercih olunur.» kaziyesinden dolayýdýr. Çünkü kerahet-i tenzihiyedir.
Bedevînin - ki Türkmenlerle kürdler ve avâmdan olanlarda onun gibidir. Fâsýkýn ve âmânýn imamlýklarý da mekruhtur. Gözleri zaif olan kimse de âmâ gibidir. Nehir. Þu kadar var ki bunlarýnfâsýktan mâadasý cemaatýn en âlimi iseler imam olmalarý evlâdýr.
ÝZAH
Kölenin imamlýðý tenzihen mekruhtur. Çünkü imam Muhammed asýl nâmýndaki kitabýnda: «Baþkalarýnýn imam olmasý bence daha makbuldur.» demiþtir. Bunu Bahýr sâhibi Müctebâ ve Mi´rac´tan nakletmiþ; sonra þöyle demiþtir; «Bu adamlarýn ileri geçmeleri mekruh olduðu gibi onlara uymakta tenzihen mekruhtur. Baþkalarýnýn arkasýnda kýlmak mümkün olursa bu efdaldir. Mümkün olmazsa onlara uymak da yalnýz kýlmaktan efdaldir.»
Bedevi: Arap olsun olmasýn çölde yaþayan kimsedir. Misbah´da bu kelime çölde yaþayan Arablara tahsis edilmiþtir.
FÂSIK; doðru yoldan çýkan manasýnadýr. Ýhtimal ondan murad: Ýçki içen, zina eden ve fâiz yiyen gibi büyük günahlarý irtikâp edendir. Bercendî´de dahi böyle denilmiþtir. Mi´rac´ta þu satýrlar vardýr: «Ulemâmýzýn söylediklerine göre cumadan baþka hiç bir namazda fâsika uymamak gerekir. Çünkü cumadan baþka namazda fâsýktan baþka imam bulur.»
Fetih sahibi diyor ki: «Bu izâha göre cuma namazý þehirde birkaç yerde kýlýndýðý zaman imam Muhammed´in müftâbih olan kavli gereðince cumada uymakta mekruh olur. Çünkü baþka yere gitmek elindedir.» «Þu kadar var ki, bunlarýn fâsýktan maadalarý cemaatýn en âlimi iseler imam olmalarý evlâdýr.» Bu ibârede musannýf, Bahýr sâhibine tâbi olmuþtur. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Muhit ve diðer kitablarda âmanýn imamlýðýnýn mekruh olmasý, cemaatýn en fazîletlisi olmamakla kayýtlanmýþtýr. Þâyed cemaatýn en fazîletlisi ise evlâ olan odur.» Bahýr sahibi bundan sonra bu kaydýn köle, bedevi ve veledi zina da dahi geçerli olmasý lazým geldiðini söylemiþtir.
Nehir sahibi kendisine itiraz etmiþ þöyle demiþtir: «Hidâye´de mekruh olmanýn sebebi bu adamlarýn ekseriyetle câhil olmalarý gösterilmiþtir. Ýmamlýða geçirilmeleri cemâatý nefret ettirecektir. Bu ise cahil olmasa bile kerahetin sübûtunu iktiza eder. Ancak âmâ hakkýnda hususi nâs vârid olmuþtur. Bu nâs Peygamber (s.a.v.)in ibn-i ümmü Mektûm ile Utbaný Medine´ye kendi yerine halîfe býrakmasýdýr. Bu iki zât âma idiler. Çünkü erkeklerden bunlardan baþka iþe yarar kimse kalmamýþtý. Ýþte ulemânýn mutlak ifâdelerine ve sâdece âmayý istisnâ etmelerine münâsip olan budur.» Bu sözün hulâsasý þudur: Musannýfýn «cemâatýn en âlimi» sözü âmaya mahsustur. Âmâdan baþkasý âlim de olsa kerahet ortadan kalkmaz. Lâkin Bahýr sahibinin bahis ettiðini ihtiyar sahibide söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Kerâhetin illeti yoksa meselâ: Bedevî þehirliden, köle hürden, veled-i zinâ helâl-zâdeden, âma görenden üstün olurlarsa zýddiyle hüküm olunur.» Bu ifâdenin benzeri Behensî´nin Mültekâ þerhinde ve Dürer-ül-bihâr þerhinde de mevcuttur. Galiba bu kavlin vechi þu olacaktýr: Böyle biri baþkalarýndan üstün olunca cemâatýn nefreti kalmaz. Hatta baþkasýný imam yapmaktan nefret ederler.
Fâsýka gelince; Onu imamlýða geçirmenin mekruh oluþunu ulema dini hususuna ehemmiyet vermemekle ta´lil etmiþlerdir. Bir de onu imam yapmak ona ta´zimde bulunmaktýr. Halbukicemâatýn onu þer´an hafife almalarý vaciptir. Þübhesiz ki baþkalarýndan âlim olmakla illet ortadan kalkacak deðildir. Çünkü onlara abdestsiz namaz kýldýrmadýðýndan kimse emin olamaz. Binaenaleyh fâsýk bid´atcý gibidir. Ýmamlýðý herhalde mekruhtur. Hatta Münye þerhinde Halebî onu imam yapmanýn keraheti tahrimiye ile mekruh olduðunu tercih etmiþtir. Halebî: «Onun içindir ki. imam Malik´e göre onun arkasýnda namaz asla câiz olamaz. Bu kavil imam Ahmed´den de bir rivayettir, diyor. Bundan dolayý þârih musannýfýn ibâresine çâre aramýþ ve istisnâyý fâsýktan baþkasýna hamletmiþtir. Allah-u âlem.
METÝN
Bid´atcýnýn yani bid´atý sebebiyle kâfir sayýlmayan bid´at sahibinin imamlýðý da mekruhtur.
Bid´at: Peygamber (s.a,v.)den malum ve meþhur olan þeyin aksini itikad etmektir. Fakat bu inad sebebiyle deðil bir nevi þübhe iledir. Bizim kýblemize dönenlerden hiç biri bid´at sebebiyle tekfir edilemez. Bu hükümde bizim kanlarýmýzý canlarýmýzý helâl ve Rasûlüllah (s.a.v.) söðmeyi reva gören, Allah Teâlânýn sýfatlarýný ve görülmesini inkâr eden hariciler bile dahildir. Çünkü bu yaptýklarý bir te´vil ve þübhe neticesidir. Tekfir edilmemelerinin delili þâhidliklerinin kabul edilmesidir. Yalnýz Hattâbiye fýrkasýnýn þâhidliði müstesnâdýr. Bizden hâricileri tekfir edenler de vardýr.
ÝZAH
Bid´atcýdan murad: Haram olan bid´atý irtikâp edendir. Aksi takdirde bazý bid´atlar vaciptirler. Meselâ: Delâlet fýrkalarýna red cevabý vermek için delil getirmek, kitap ve sünneti anlatan nahiv ilmini öðrenmek bu kabildendir. Kýþla ve medrese yapmak ve islâmýn ilk zamanlarýnda olmayan her hayrý meydana getirmek gibi þeyler mendup bid´at; mescidleri süslemek gibi þeyler mekruh bid´at; lezzetli yemeklerle meþrubat ve elbiselerde bolca davranmak gibi þeyler mubah bid´attýr. (yani bid´at beþ kýsýmdýr) Nitekim Münâvi´nin cami-i saðîr þerhinde Nevevî´nin tenzibinden naklen böyle denilmiþtir. Bunun benzeri de Birgivî´nin tarikat-ý Muhammediye´sindedir.
Bid´atýn kitabýmýzdaki tarifi Hazâin derkenarýnda Hâfýz ibn-i Hacer´e nisbet edilmiþtir. O da bunu Nuhbe þerhinde yapmýþtýr. Þübhesiz itikâd: Beraberinde amel olan ve olmayan inanca þâmildir. Çünkü bir ameli âdet edinen kimse onu mutlaka itikad edecektir. Meselâ: Þia tâifesinin çýplak ayaklara mesh etmesi, mest üzerine meshi inkârda bulunmasý gibi þeyler bu kabildendir. O zaman bu söylediðimiz Þumunnî´nin târifine müsâvi olur.
Þumunnî bid´atý: «Rasülûllah (s.a.v.)den alýnan ilim. amel veya hâlden ibâret hakkýn hilâfýna bir nevl þübhe ve istihsan ile sonradan çýkarýlan ve din kavim, sýrat-ý müstakîm yapýlan þeydir.» diye tarif etmiþtir
Fakat bid´atcý asla þübhe götürmeyen kati delillere karþý inad ederek bid´ata inanýr. Meselâ: Haþrý veya bu kâinâtýn sonradan var edildiðini kabul etmezse katiyetle kâfir olur. Bir nevi þübhe fâsid bile olsa bid´atcýnýn tekfirine mânidir. Meselâ: Allah teâlayý görmenin mümkün olmadýðýný söyleyenlerin: «O azamet ve celâlinden dolayý görülmez» demeleri bu kabildendir.
Bizim kýblemize dönenlerden hiç biri þübhe kurulan bu bid´attan dolayý tekfir edilmezler. Ama zarurâtý diniye hususunda muhâlefet edenin küfründe hilaf yoktur. Meselâ: Bu âlemin sonradanmeydana getirildiðine ve cesedlerin haþr edileceðine inanmayan, cüz´i þeyleri Allah´ýn bildiðini kabul etmeyen bir kimse ehli kýbleden olup ömrü boyunca ibâdetlerle meþgul olsa kâfirdir. Nitekim Tahrir þerhinde böyle denilmiþtir.
Burada hâricilerden murad: Ehli sünnetin itikadýndan çýkanlardýr. Hâssaten hazreti Ali (r.a.)ýn aleyhine kýyâm edenler ve onu küfre nisbet edenler deðildir. Binaenaleyh hâriciler tâbiri mutezile, þia ve diðer fýrkalara þâmildir. «Rasûlüllah (s.a.v.)e söðmeyi revâ gören ilh...» ifâdesi ekseri nushalarda böyledir. Ben bunu Hazâin´de de þârihin el yazýsý ile bu þekilde gördüm. Orada: «Rasülullah (s.a.v.)e sövmek kat´i olarak küfürdür.» deniliyor. Doðrusu «Rasulullah´ýn eshabýna söðmekde» þeklinde olacaktýr. Hâþiyeyi yazan zât eshabý Ebu Bekir´le Ömer (r.a.)´ya dan baþkalarý diye kayýtlamýþtýr. Zira mürted bâbýnda geleceði vecihle ebu Bekir´le Ömer (r.a.)ya yahud birine söven kâfir olur.
Ben derim ki: Mürted bâbýnda gelecek olan ebu Bekir´le Ömer (r.a.) ya þübhesiz þekilde sövenlere hamledilmiþtir. Zirâ Münye þerhinde açýklandýðýna göre onlara söven veya hilâfetlerini inkâr eden kimse bu yaptýðýný elindeki bir þübheye binaen yaparsa kâfir sayýlmaz. Velev ki söylediði söz haddi zatýnda küfür olsun. Onlar eshab-ý kirâmý ithâm etmekle icmâýn hüccet olduðunu Ýnkâr ediyorlar. Bu bir nevl þübhedir velev ki batýl olsun.
Hazreti Ali´nin Allah olduðunu ve Cibrîl´in hata ettiðini iddia edenler böyle deðildir. Zira bu iddia bir þübheden ve ictihaddan ileri gelmiþ deðil. sýrf hevâ ve hevesden ibârettir. Meselenin tamamý Münye þerhindedir. Oraya müracaat et! Ben bu makamý «Tenbih-ül-ûlât vel huttâm...» adlý eserimde izah ettim.
«Çünkü bu yaptýklarý bir te´vil ve þübhe neticesidir.» Cümlesi tekfir edilmemenin illetidir. Kemal ibn Hümâm tahrir nâm eserinin sonunda þunlarý söylemiþtir: «Allah´ýn sýfatlarýnýn zatý üzerine zâid manalar olduðunu kabul etmeyen kabir azâbýný, þefâatý, büyük günah iþleyenin cehennemden çýkacaðýný ve Allah´ý görmeyi inkâr eden mûtezile tâifesi gibi Cahil bid´atcýlarýn cehli özür sayýlamaz. Çünkü kitap ve sünnet sahihadan müteþekkil deliller açýktýr. Ama tekfir edilemezler. Çünkü bunlar Kur´an veya hadis yahud akýlla istidlâl ederler. Bir de Ehl-i kýblenin tekfir edilmesi yasaktýr. Onlarýn þâhidlikleri kabul edileceðine icmâ vaki olmuþtur. Halbuki bir kâfirin müslüman aleyhine þahidliði câiz deðildir. Hattabiye fýrkasýnýn þâhidliðinin kabul edilmemesi kâfir olduklarýndan deðil. kendi fikirlerinde olan kimse için yalancý þâhidliðini meþru gördükleri içindir. Bu söze: «Günâhý mubah saymak küfürdür.» diyen itiraz olunmuþ. Bu itiraza da: «Þâyed inaddan dolayý ve delilsiz ise küfürdür. Þer´î delilden dolayý ise küfür deðildir. Bid´atcý istidlâlinde hatâlýdýr. Ýnatçý deðildir. Kullarýnýn kalplerini Allah bilir!» diye cevap verilmiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 18:13:32
METÝN
Eðer dinden olduðu bizzarura bilinen bir þeyi inkâr ederse bundan dolayý tekfir edilir. Allah Teâlânýn sâir cisimler gibi bir cisim olduðunu söylemesi ve ebu Bekir Sýddîkýn sahabî olduðunu inkâr etmesi bu kabildendir. Böyle birine uymak aslâ sahih deðildir. Bu bellenmelidir.
Veled-i zinânýn imamlýðý dahi mekruhtur. Bu kerahat onlardan daha münâsip baþkalarý bulunduðuna göredir. Baþkalarý bulunmasa kerahet yoktur. Bunu inceleyerek Bahýr sahibi söylemiþtir, Nehir nam eserde Muhit´ten naklen: «Bir kimse fâsýkýn veya bid´atçýnýn arkasýnda namaz kýlarsa cemâat fazîletine nail olur.» denilmiþtir. Kezâ emredin (tüysüzün) sefihin, felclinin, abraþlýðý þuyu bulmuþ kimsenin içki içenin, fâiz yiyenin, kouculuk yapanýn, riyakârýn, tasannuð yapanýn (kendine fazla çeki düzen verenin) ücretle imamlýk yapanýn arkasýnda namaz kýlmak mekruhtur. Kuhistânî.
ÝZAH
Ebu Bekir (r.a.) sahabi olduðunu inkâr etmek Teâlâ hazretlerinin: «Hâni arkadaþýna mahzun olma! diyordu...» Ayeti kerimesini yalanlamaktýr. H.
Fetih´de Hulâsa´dan naklen: «Ebu Bekir´in veya Ömer´in hilâfetini inkâr eden kâfir olur.» denilmektedir. Ýhtimal murad: Hilâfeti Hak ettiklerini inkârdýr. Bu eshabýn icmâýna muhaliftir. Fiilen halifelik yaptýklarýný inkâr etmek murad deðildir. Bahýr.
«Ebu Bekir´le Ömer´in hilâfetlerini inkâr eden kâfir olur.» sözünü «Þübheden neþ´et etmiyorsa» diye kayýtlamak icap eder. Nitekim Münye þerhinden naklen yukarýda görmüþtük. Hazreti ebu Bekir´in sahabî olduðunu inkâr böyle deðildir.
«Böylesine uymak aslâ sahih deðildir.» Cümlesindeki «aslâ» sözü te´kiddir. Maksad þu halde olursa þöyle olur, bu halde olursa böyle olur demek deðildir. Çünkü burada muhtelif holler yoktur. H.
Veled-i Zinânin imamlýðý dahi mekruhtur. Çünkü onu terbiye edecek öðretecek babasý yoktur. Bu sebeple ekseriyetle câhil yetiþir. Bahýr. Yahud cemaat kendisinden nefret ettiði için mekruhtur.
«Bir kimse fâsýkýn veya bid´atçýnýn arkasýnda namaz kýlarsa cemaat fazîletine nâil olur.» Sözü, bunlarýn arkasýnda namaz kýlmanýn yalnýz kýlmaktan evlâ olduðunu gösterir. Lâkin verâ ve takvâ sahibi bir imamýn arkasýnda nâil olduðu sevaba nâil olamaz. Çünkü bir hadisi þerifte: «Bir kimse takva sahibi bir âlimin arkasýnda namaz kýlarsa bir Peygamberin arkasýnda kýlmýþ gibi olur.» buyurulmuþtur.
Hýlye sahibi: «Hadis tahric edenler bu hadisi bulamamýþlardýr.» diyor. Evet, Hâkim Müstedrekinde merfu olarak þu hadisi tahric etmiþtir: «Eðer Allah´ýn namazýnýzý kabul etmesini dilerseniz size hayýrlýlarýnýz Ýmam olsun. Çünkü onlar sizinle rabbiniz arasýnda sizin (gönderilmiþ) heyetinizdir.»
Anlaþýldýðýna göre emredin yani sakalý býyýðý bitmemiþ gencin arkasýnda namaz kýlmanýn keraheti dahi kerahet-i tenzihiyedir. Kezâ Rahmetî´nin dediði gibi anlaþýlan emirden murad güzel yüzlü oðlandýr. Çünkü fitneye mahaldýr. Acaba burada da «cemâatýn en âlimi ise kerahet kalmaz.» denilir mi? kerahetin sebebi þehvet korkusu ise -ki daha ziyâde anlaþýlan budur- kerahet kalmaz denilemez. Sebep cehlinin fazlalýðý veya cemaatýn nefreti ise evet kerahet kalmaz, denilir. Anlaþýldýðýna göre güzel yanaklý ve þehveti uyandýran herkes emred gibidir.
Þu da var ki, Medenî´nin haþiyesinde fetevâi afifiye´den nakledildiðine göre Allâme Abdurrahman bin Ýsâ el-Mürþidî´ye sormuþlar: «Bir kimse yirmi yaþýna varýrda sac bitme zamaný geçdiði haldeyanaðýnda saç bitmezse bununla emred olmaktan çýkar mý? bilhâssa çenesinde sakalsýz olmadýðýný gösteren kýllar çýkmýþsa bu kimsenin imam olmak hususunda hükmü kâmil erkekler gibimidir; deðilmidir?» demiþlerdir. Mürþidî þu cevabý vermiþ: «Ýbn-i Þiblî nâmýyla maruf müteehhirîn hanefiye ulemasýndan allâme Ahmed Bin Yunus´a bunun gibi sual sormuþlar da kerahetsiz câizdir diye cevap vermiþ; bu sana örnek almaya yeterde artar da! demiþ. Allah-u âlem. Bu mesele müftî Muhammed tâceddin Kaleî´ye de sorulmuþ o da ayni þekilde cevap vermiþtir.
SEFÝH: Þeriatýn veya aklýn gerektirdiði þekilde güzel tasarrufda bulunamayan akýlsýz kiþidir. Þârih hacr bahsinde bundan söz edecektir. T.
Bir ayaðý ile yürüyen topal da felcli ve abraþlýðý þuyû bulan kimse gibidir. Ondan baþkasýna uymak evlâdýr. Tatarhâniye, Bercendî´nin bildirdiðine göre cüzamlýda böyle olduðu gibi Fetevâyý Sofiye´nin Tühfe" den nakline göre tenasül âleti kesik olan (mecbup) þiddetli çiþi gelip toplanan ve bir eli olmayan kimselerde öyledir. Bunlarda anlaþýlan illet ve sebep cemaatýn nefretidir. Onun için abraþý «þuyu» bulmakla kayýtlamýþtýr. Tâki anlaþýlmýþ olsun. Bir de felcli ve mecbup gibi kimseler tahareti mükemmel yapamazlar. Çiþi birikmiþ ve emsâli kimselerin o halde namaz kýlmalarý zaten mekruhtur.
Þârih´in: «içki içenin ilh...» den tasannu yapana kadar söyledikleri metindeki Fâsýkýn imamlýðý da mekruhtur.» Sözünün yanýnda tekrardan ibâret kalýr. H.
KOÐUCU: Fesadlýk çýkarmak için insanlar arasýnda laf taþýyan kimsedir. Koðuculuk büyük günahlardandýr. Koðucunun sözünü kabul etmek haramdýr.
Riyakâr: Yaptýðýný baþkalarý görsün diye yapan gösteriþcidir. Bunun ibâdetleri güzel yapar görünmeye özenmesiyle müsavidir.
Tasannucu. ibâdetleri güzel yapmaða özenendir. Bu ötekilerden daha hususidir. T.
Ücretli imamdan murad: Bir sene yahud altý ay gibi bir müddet zarfýnda namaz kýldýrmak için ücretle tutulan imamdýr. Vakfýn þart koþtuðu maaþ bu kabilden deðildir, çünkü o sadaka ve nafakadýr. Rahmetî. Yaný hem sadakaya hem ücrete benzer. Nitekim Allah´ýn izniyle vakýf bahsinde gelecektir.
Halbuki bu hususta müftâbih kavl Müteehhirîn ulemanýn mezhebidir ki, o da ücretle kur´an okutmanýn ve ücretle imamlýk müezzinlik yapmanýn câiz olmasýdýr. Çünkü zaruret vardýr. Sýrf Kur´an okumak için ücret vermek ve zarurî olmayan sair ibâdetler için ücretle adam tutmak bunun hilâfýnadýr. Bu aslâ câiz deðildir. Nitekim inþallah icâre bahsinde gelecektir.
METÝN
Ýbn-i Melek: «Þâfiî gibi muhalif mezhepten birinin arkasýnda namaz kýlmak da mekruhtur.» Ýbâresini ziyâde etmiþtir. Lâkin Bahýr nâm kitabýn vitir bahsinde: «Riâyetkâr olduðunu yüzde yüz bilirse mekruh olmaz; riayetkâr olmadýðýný bilirse sahih olmaz, þübhe ederse mekruh olur.» denilmiþtir.
ÝZAH
Mutemed olan kavil Bahýr´ýn söylediðidir. Çünkü muhakkýk ulema bu kavle meyletmiþlerdir. Mezhebimizin kâideleri de buna þâhiddir, Ulemâdan bir çoklarý: «Ýmamýn âdeti hilâf yerlerine riâyetise câizdir. Deðilse caiz deðildir.» demiþlerdir. Bunu yukarýda adý geçen Sindî söylemiþtir. H.
Ben derim ki: Bu söz, itibar uyan kimsenin reyine olduðuna binaendir ki. esah olan da budur. Bazýlarý imamýn reyine itibar edileceðini söylemiþlerdir. Bir cemaat da bu kavli tercih etmiþlerdir. Nihâye sahibi: «Bu kavl kýyasa daha uygundur.» demiþtir. Buna göre imam hilâf yerlerine dikkat etmese bile uymak sahihtir. Nitekim vitir bâbýnda gelecektir.
«Riayetkâr olduðunu yüzde yüz bilirse mekruh olmaz.» ifâdesinden murad: O namazýn þart ve rükün gibi farzlarýnda hilâfa riâyet etmesidir. Velev ki vacip ve sünnetlerde riâyet etmesin. Nitekim Bahýr ve Münye þerhinden anlaþýlan da budur. Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: Fer´î meselelerde bize muhalif olan Þâfiî gibi birine uymaya gelince: Uyan kimsenin itikadýna göre imâmýn namazý bozacak bir hâli bilinmedikçe bu caizdir. Bunun üzerine icma vardýr. Yalnýz keraheti olup olmadýðýnda ihtilaf edilmiþtir.»
Görülüyor ki: «Namazý bozacak bir þey» diye kayýtlamýþ baþka bir þeyle kayýtlamamýþtýr. Molla Aliyyül-Kârî´nin «el-ihtidâ fi-l-iktidâ» adlý risâlesinde þu izahat vardýr: «Umumiyetle ulemamýza göre imam hilâf yerlerine dikkat ve ihtiyat gösterirse ona uymak câiz; dikkat etmezse câiz deðildir. Mânâ þudur: Dikkat ederse kendisine uymak kerahetsiz câizdir. Dikkat etmezse kerahetle câiz olur. Sonra dikkatli gereken mühim yerler þunlardýr: Kan aldýrmak; veya kusmak yahud burunu kanamak gibi bir hâl baþýna gelmiþse abdest almýþ olmalýdýr. Ýmamýn mezhebine göre sünnet bize göre müstehap olan rükû ve secdeler arasýnda el kaldýrmak, besmeleyi âþikâra ve gizli çekmek gibi hususatta hilâfa riâyet lazým deðildir. Bu ve emsâli yerlerde hilâftan kurtulmak mümkün deðildir. Binaenaleyh herkes, mezhebine Tâbi olur kimse âdetinden men edilemez.»
Hayreddîn Remlî´nin Eþbah hâþiyesinde: «Ýmamdan namazý bozacak bir þey tahakkuk etmedikçe benim kalbim kerahet bulunmadýðýna yatýyor.» deniliyor. Hâþiye sahibinin incelemesine göre imamýn farzlarda vaciplerde ve sünnetlerde hilâfa riâyet ettiðini bilirse kerahet yoktur. Üçünde de riâyet etmediðini bilirse sahih olmaz. Hiç bir þey bilmezse mekruh olmaz. Çünkü bize göre bazý terki vacip olan þeylerin ona göre fiilî sünnettir. Zâhire göre o bunlarý yapar. Yalnýz son ikisinde terk ettiðini bilirse mekruh olmamak gerekir. Zira vâcibin terki ihtimalinde mekruh olursa tahakkuku halinde evleviyetle mekruh olur. Yalnýz üçüncüde terk ettiðini bilirse ona uymamasý gerekir. Çünkü cemaat vaciptir. Binaenaleyh kerahet-i tenzihiyeyi terk etmeye tercih olunur.» Allâme Bîri bu hususta hâþiye sahibinin geçmiþ; ondan önce risâlesinde bunun benzerini yazmýþtýr. Hatta o kimsenin yalnýz baþýna kýlmasýnýn ona uymaktan efdal olduðunu iddia ile þöyle demiþtir: «Çünkü þübhesiz o imam namazýnda bize göre iâdesi vacip veya müstehap olan bir þey yapacaktýr.»
Lâkin bu sözü bir baþkasý yine risâle yazarak red etmiþtir. Bu reddiyeyi te´yid eden sözleri sana duyurduk. Evet, Þeyh Hayreddin´in, Þâfiî Remlî´den naklettiðine göre baþkasýna uymak imkaný varken o da muhalif mezhepden birine uymanýn mekruh olduðuna kâil imiþ, Bununla beraber ona göre dahi muhalif imama uymak yalnýz kýlmaktan efdaldir: cemâat fazîletim kazanýr. Büyük Remlî´debununla fetva vermiþ, Supkî ve diðerleri de buna itimad etmiþlerdir.
Þeyh Hayreddîn þöyle demiþtir: «Hâsýlý bu hususta ulemanýn ihtilafý vardýr. Bize uymanýn sahih, fâsid veya efdal olmasý hakkýnda onlar bir illet olursa bizde onlar aleyhinde ayný þekilde illet bulunur. Remlî´nin itimad ettiði ve fetvâ verdiði kavli sen duydun. Fakirde hanefî´nin Þâfiî´ye uymasý meselesinde onun dediðini derim. Ýnsaflý fakîh bunu teslim eder.» Kýsaltarak alýnmýþtýr.
Yani iki mezhebin iki âlimi - ki biri Hanefî Remlî, diðeri Þâfiî remlî´dir - ittifak ettikten sonra söyleyecek söz kalmaz. Ve þu netice hasýl olur: Baþkasý bulunmayýnca farzlarda muhâlif mezhebe riâyet eden muhalifin arkasýnda namaz kýlmak efdaldir. Kendi mezhebinden bir baþkasý bulunursa mezhebine muvâfýk imama uymak efdal olur.
Þimdi þu mesele kalýr: Bir mescidde bir kaç cemâat olur da o kimse mescide vardýðýnda önce Þâfiîler cemaat olurlarsa Tahtavî´nin ibn-i Nüceymin risâlesinden nakline göre Þâfiî´ye uymak efdaldir. Hatta geciktirmek mekruhtur. Çünkü bir mescidde cemaatýn tekrarý bize göre mekruhtur. Mutemed olan kavil budur. Meðer ki ilk cemaat o mescidin cemaatýndan olmasýn; yahud cemaatla kýlýnan namaz mekruh vecihle edâ edilmiþ olsun. Bir de þu var ki, Þâfiî namaz kýldýrýrken o Hanefî iki þýktan hâli deðildir. Ya Hanefî imamý beklemek için sünnet kýlacaktýr, ki bu yasak edilmiþtir. Zira Peygamber (s.a.v.): «Namaza duruldu mu farz namazdan baþka namaz yoktur.» buyurmuþtur. Yahud oturacaktýr; bu da mekruhtur. Çünkü muhtar kavle göre Þâfii´lerin cemâatýnda bir kerahat olmadýðý halde cemâattan kaçýnmýþtýr.»
Bu ifâdenin bir benzeri de Medenî´nin hâþiyesindedir. O bu sözü babasý Muhammed Ekrem ile Muhakkýkîn ulemanýn sonuncusu Seyyid Muhammed Emin Pîr padiþahdan ve þeyh Ýsmail Sirvânî´den nakletmiþtir. Bu zevât dahi namazý ilk cemaatla kýlmanýn efdal olduðunu tercih etmiþlerdir. Þeyh Abdullah el-Afîf. Fetevây-ý Afîfiye adlý eserinde Abdurrahman Mürþidî´den naklen þöyle demiþtir: «Üstâdýmýz Þeyh-ul-Ýslâm ve Mekke´nin müftüsü Hanefî Ali bin Cârullah. Zahire Kâbe´de ilk cemâatý Þâfiiler teþkil ettiklerinde dâima onlarla namaz kýlardý. Onlara uymakda ben de ona uyardým.»
Allâme Ýbrâhim Bîrî bunlara muhalefet etmiþ; Þâfiîler vâcip ve sünnetlere riâyet etmedikleri için onlara uymanýn mekruh olduðunu, mezhebinin imamý yetiþmezse yalnýz baþýna kýlmanýn efdal olduðunu söylemiþtir. Bu zevâta Kemal b. Hümâm´ýn Tilmîzi allâme Rahmetullah Sindî dahi muhâlefet etmiþ: «Ýhtiyat Þâfiî imama uymamaktadýr. Velev ki mezhebine riâyet etsin.» demiþtir. Molla Aliyyülkârî´de muhaliftir Aliyyülkârî´nin Þâfiîlere uymanýn mekruh olmadýðýný söylediðini evvelce bildirmiþtik. Sonradan þunlarý söylemiþtir: «Zamanýmýzda olduðu gibi her mezhebin imamý bulunursa geciksin gecikmesin efdal olan mezhebin imamýna uymaktýr. Müslümanlarýn âmmesi ve kavli beðenmiþ; Haremeyn, Kudüs, Mýsýr ve Þam halkýndan mü´minlerin cumhuru bununla amel etmiþlerdir. Þâz olanlarýna itibar yoktur.»
Kalbin meyl ettiði taraf þudur ki: Forzlara riâyetsizlik göstermedikçe muhâlif mezhebin imamýnauymakta kerahet yoktur. Çünkü sahabe ve tâbiinden bir çoklarý müctehid imamlardý. Halbuki mezhebleri muhtelif olmasýna raðmen bir imamýn arkasýnda namaz kýlarlardý. Bir kimse namaz saflarýndan uzakta mezhebinin imamýný beklese cemaattan yüz çevirmiþ olamaz. Çünkü o kimsenin bu cemaattan daha mükemmel bir cemâat arzu ettiði malumdur. Bir mescidde bir kaç cemaat teþkil etmenin mekruh olduðu ise bâbýn baþýnda bahis mevzuu etmiþtik. Allah-u alem.
METÝN
Cemâat razý olsun olmasýn kýraat ve zikirlerde namazý cemaata sünnet miktarýndan fazla uzatmak kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur, Çünkü hafif tutma emri mutlaktýr. Nehir.
Þurunbulâliye´de: «Muâz hadisinin zâhiri cemâatýn mutlak surette en zaif olanýnýn namazýndan uzun tutmayacaðýný gösteriyor.» denilmiþtir. Onun için Kemâl: «Ancak zaruretten dolayý olursa o baþka!» demiþtir. Sahih rivayetle sâbit olmuþtur ki Peygamber (s.a.v.) bir çocuðun aðladýðýný iþitince sabah namazýnda muavvezeteyni okumuþtur.
Kadýnlarýn cenâze namazýndan baþka namazlarda - Velev teravihde olsun - cemaat teþkil etmeleri keraheti tahrimiye ile mekruhtur. Çünkü cenâze namazýnýn tekrarý meþru olmamýþtýr. Kadýnlar yalnýz baþlarýna kýlsalar birinin namazý bitirmesiyle fýrsat ötekilerin elinden gitmiþ olur. Cenâze namazýnda kadýn erkeklere imam olursa namaz tekrar kýlýnmaz. Çünkü kadýnýn kýlmasý ile farz sâkýt olmuþtur. Ancak (abdesti bozulan) imam kendi yerine kadýný çekerde arkasýnda erkek ve kadýnlar bulunursa hepsinin namazlarý bozulur.
ÝZAH
Kýrâat ve zikirleri sünnet miktarýndan fazla uzatmanýn kerahati tahrimiye ile mekruh olduðunu Bahýr sahibi aþaðýdaki hadisdeki hafif tutma emrinden almýþ ve þöyle demiþtir: Bu emir vücûp ifâde eder, meðer ki deðiþtiren bir þey buluna bir de uzun tutmakta baþkasýna zarar vardýr. Nehir sâhibi de buna cezm etmiþtir. Sünnet miktarýndan fazla ifâdesini Bahýr sahibi Sirâc ile muzmerata nisbet etmiþ ve: Bunu Fetih sahibi inceleyerek beyan etmiþtir. Bazý imamlarýn vehme kapýlarak sabah namazýnda baþka namazlarda olduðu gibi az bir miktar okumalarý doðru deðildir, demiþtir.
Makul olan hafif tutma emri sahihayndaki þu hadistir: Biriniz cemâata namaz kýldýrýrsa hafif tutsun. Çünkü içlerinde zaif, hasta ve ihtiyarlarý vardýr. Yalnýz baþýna kýlarsa istediði kadar uzatsýn. Þârih bu hususta Bahýr sâhibine tâbi olmuþtur. Þeyh Ýsmâil kendisine itiraz etmiþ:
Emri bu þekilde Ta´lil cemâat olduðu yani birkaç kiþiden ibâret bulunduðu vakit kerahet kalmayacaðýný ifâde eder. Bahýr´ýn sözünü sayýsýz
cemâata hamletmekde mümkündür.
Þurunbulâliye´nin sözü sünnet miktarýndan fazla ifâdesine mukâbildir. Hasýlý þudur: Ýmam mutlak surette cemâatýn haline göre okur. Yani velev ki sünnet miktarýndan az olsunlar demektir. Ama söz götürür: Evvelâ bu söz yukarda geçtiði gibi Sirac ve Muzmerat´tan nakledilene aykýrýdýr.
Ýkincisi: Sünnet miktarý cemâatýn en zaif olanýnýn namazýndan fazla deðildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) kendisine zaif ve hastalarýn uyduðunu bildiði halde bunu yapardý ve ancak zaruretzamanýnda býrakýrdý.
Üçüncüsü: Hazreti Muâz´ýn - kavmi kendisini Peygamber (s.a.v.) þikâyet edip de: Sen fitnebazmýsýn yâ Muâz? buyurduklarý vakit - kýrâatý ancak sünnet miktarýndan fazla idi. Kemâl feth-ul Kadîr´de þöyle diyor: Araþtýrdýðýmýza göre uzatma, sünnet miktarýndan ziyâde okumaktýr. Zira Peygamber (s.a.v.) bunu yasak etmiþtir. Sünnet miktarý onun okuduðudur. Binaenaleyh onun yasak ettiðinin âdet edindiðinden baþka olmasý mutlaka lazýmdýr. Meðer ki zaruret buluna.
Müslim´in rivayetine göre Peygamber (s.a.v.)in söylediklerini söylediði vakit Muâz bakara suresinden okumuþtu. O rivayette þöyle denilmektedir: Muâz bakaraya baþlamýþtý. Derken bir adam safdan ayrýlarak selâm verdi. Sonra yalnýz baþýna kýlarak gitti. Peygamber (s.a.v.)in: Cemaata imam olduðun vakit Veþ Þems ile Seb Bih´i (E´lâ sûresini) ikrâ ile Vel Leyli´yi oku. Buyurmasý namaz yatsý namazý olduðu içindir. Mu´az´ýn kavmi muhakkak surette mazur idi. Tenbellik ettikleri yoktur. Onlara bunu bu özürden dolayý emir buyurdu. Nitekim bildirildiðine göre Peygamber (s.a.v.) sabah namazýnda muavvezeteyni okumuþ namaz bitince Eshab: «Kýsa kestin demiþler, o da: Bir çocuðun aðladýðýný iþittim de annesinin aklý gider diye korkdum.» buyurmuþlar. Kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Kemâl´in sözünden anlaþýlýyor ki, sünnet miktarý kýraattan ancak zaruret dolayýsýyle az okunabilir. Nitekim çocuðun aðlamasý sebebiyle muavvezeteyn surelerini okumasý böyle olmuþtur. Muâz hadisinden de anlaþýlýyor ki, cemâatýn zaifliðinden dolayý sünnet miktardan azaltma yapýlmaz. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Muâz´a yatsý namazýnda sünnet miktarýndan az bir þey tâyin etmemiþtir. Kavminin özrü tahakkuk ettiði halde ona sünnet miktardan fazla okumamasýný tenbih etmiþtir.
Binaenaleyh Þurunbulâlî´nin hadisden anladýðý ve Kemâl´in sözünü de hamlettiði mana açýk deðildir. Evet Bahýr´ýn vitir ve nâfileler babýnda terâvih hakkýnda söz ederken Müctebâ´ya nisbet edilerek þöyle denilmiþtir: Ýmam Hasan´ýn Ýmam-A´zam´dan rivayetine göre bir kimse farz namazda Fâtiha´dan sonra üç âyet okursa iyi etmiþ, isâet iþlememiþ olur. Lâkin bu söz bizim söylediklerimize aykýrý deðildir. Çünkü bu adam vacip miktarý okumakla iyi etmiþ olur. Ama isâet iþlememiþtir. Yani þiddetli kerahet derecesine varmamýþtýr. Çünkü cenâze namazýnýn tekrarý meþru olmamýþtýr.
Feth´ul Kadîr´de þöyle denilmiþtir: Bilmiþ ol ki, kadýnlarýn cenâze namazýnda cemaat olmalarý mekruh deðildir. Zira bu namaz farzdýr. öne geçmeyi terk etmek mekruhtur. Binaenaleyh mesele farzý yapmak için mekruhu terk için farzý terk arasýnda devretmektedir. Ve birincisi vâcip olur. Kadýnlarýn baþka namazlarda cemaat olmalarý bunun hilâfýnadýr. Yalnýz kýlarlarsa içlerinden biri önce kýlacaktýr ve ötekilerin namazlarý nâfile olacaktýr. Halbuki cenâze namazýný nâfile olarak kýlmak mekruhtur. Þu halde o kadýnýn namazýný bitirmesi kalanlarýn namazlarýnýn farziyet sýfatýnýn bozulmasýný icap eder. Nasýl ki son oturuþu terk eden kimsenin beþinci rekatý secde ile kayýtlamasý da namazýn farz sýfatýnýn bozulmasýný icap eder. Bu izahýn bir misli de Bahýr ve diðer kitablardadýr. Bunun ifâde ettiði mânâ þudur: Cenâze namazýnda kadýnlarýn cemâat olmasý, baþkalarý bulunmamak þartiyle vaciptir. Bunun vechi kadýnlardan biri evvela kýlýnca kalanlarýnýn namazlarýnýn farziyeti bozulmasýndan korunmak olsa gerektir. Burada þöyle denilebilir: Erkeklerayrý ayrý kýlarlarsa bu namaz hakkýnda da ayni þey lâzým gelir. Þu halde erkeklerin cenâze namazýnda cemâat olmalarý vacip olmak lazým gelir. Halbuki açýkça bildirildiðine göre cenâze namazýnda cemaat vacip deðildir.
Cenâze namazýnda kadýn erkeklere imam olursa namaz tekrarlanmaz. Çünkü tekrar kýlýnsa mekruh nâfile namaz olur. T. Çünkü kadýnýn kýlmasý ile farz sâkýt olmuþtur. Kadýnýn kýlmasý diye kayýtlanmasý, erkeklerin namazý namaz olmadýðý içindir. H.
Ýmam kendi yerine kadýný çekerde arkasýnda erkek ve kadýnlar bulunursa hepsinin namazlarý bozulur. Bu hüküm cenâzeye mahsus deðildir. Diðer namazlarda böyledir. Erkeklerle imamýn namazlarýnýn bozulmasý, erkeklerin kadýna uymalarý sahih olmadýðý içindir. Öne geçen kadýnla diðer kadýnlarýn namazlarýnýn bozulmasý ise evvelâ kâmil bir tahrimeye girdikleri içindir. Kâmil tahrimeden nâkýs tahrimiye geçmiþlerdir. ki, bir farzdan baþka bir farza intikal etmiþ gibi olurlar. Nitekim Bahýr da da böyle denilmiþtir. Ta´lilin zâhiri sýrf kadýn olsalar yine namazýnýn bozulmasýný iktiza eder. Bunu Ebu´s-Suûd söylemiþtir. T.
Daha açýk ta´lil þöyle olur: Ýmam kendi yerine geçene uymakla arkasýndakilerin namazý bozulur. Hatta imamlýða elveriþli olmayan birini kendi yerine geçirmekle kendi namazý bozulur, arkasýndakilerinde böyledir. Rahmetî.
METÝN
Kadýnlar cemâat olurlarsa kadýn imam, ara yerlerine durur. öne geçerse günahkâr olur. Yalnýz hunsâ müstesnâdýr. O kadýnlardan ileri, geçer. Çýplaklar gibi ki onlarýn imamý da ortalarýna durur. Ve cemaat olmalarý keraheti tahrimiye ile mekruhtur. Fetih.
Kadýnlarýn cemaatlara gitmeleri cuma, bayram ve vaaz için bile olsa mutlak surette mekruhtur. Velev ki ihtiyar olsun ve geceleyin gitsin! Müftabih mezhep budur. Çünkü zaman bozulmuþtur. Kemâl inceleme yaparak pek ihtiyar kadýnlarý istisnâ etmiþtir.
Nitekim bir evde kadýnlarýn orasýnda yalnýz bir erkek bulunurda baþkasý hatta o erkeðin kýzkardeþi gibi bir mahremi kansý veya cariyesi bulunmazsa kadýnlara imam olmasý da mekruhtur. Ama yanlarýnda bu söylenenlerden biri bulunursa yahud kadýnlara mescidde imam olursa mekruh olmaz.
ÝZAH
Kadýnlar cemaat olurlarsa kadýn imam aralarýna durur. Tam ortalarýna dahi durabilir. Öne geçerse günahkâr olur. Bundan anlaþýlýr ki aralarýna durmasý vâciptir. Nitekim Fetih´de bu açýkca ifâde edilmiþtir. Namaz sahihdir. Ama imam aralarýna durmakla kerahet kalkmaz. Ortalarýna duracaðýnýn gösterilmesi bu þeklin öne geçmekten daha az mekruh olmasýndandýr. Nitekim Sýrâc´da beyan edilmiþtir. Hunsânýn istisnâ edilmesi, aralarýna durduðu takdirde hem kendisinin hem kadýnlarýn namazý bozulacaðý içindir. Çünkü hunsâ erkek olduðu takdirde kadýnla bir hizâya gelince namazý bozulur. Onun namazý bozulunca bittabi kadýnlarýn namazý da bozulur.
«Çýplaklar gibi ki onlarýn imamý da aralarýna durur.» Musannýf bununla yapýlan teþbihin her cihettenolmadýðýna iþaret etmiþtir. Benzerlik sadece yalnýz kýlmak lazým geldiðinde ve cemaatla kýlarlarsa imamýn ortaya durmasý hususundadýr. Yoksa sâir yerlerde ayrýlýrlar. Çýplaklar oturarak namaz kýlarlar. Bu onlar hakkýnda efdaldir. Kadýnlar ise ayakta kýlarlar. Nasýl ki Bahýr´da beyan edilmiþtir. «Velev ki ihtiyar olsun ve geceleyin gitsin.» ifâdesi mutlak beyândýr. Yani genç olsun Ýhtiyar olsun. gündüz olsun gece olsun kadýnýn cemâata gitmesi mekruhtur. Müftabih mezhep budur. Maksad müteehhirîn ulemanýn mezhebidir.
Bahýr sahibi diyor ki: «Müteehhirîn ulemanýn itimad ettikleri bu fetva Ýmam- A´zam´la imameynin mezheplerine muhaliftir denilebilir. Zira naklettiklerine göre genç kadýn cemaata gitmekten bil´ittifak ve mutlak surette men edilir. Ýhtiyar kadýn ise Ýmam-A´zam´a göre öðle ikindi ve cumadan baþka namazlarda cemâata gidebilir. Yani imameyne göre mutlak surette cemaata devam eder. Þu halde ihtiyar kadýn bütün namazlarda cemaata gidemez diye fetva vermek hepsinin kavillerine aykýrýdýr. Ýtimad Ýmam-A´zam´ýn mezhebinedir.» Nehir sâhibi buna itirazla þunu söylemiþtir: «Bu da söz götürür. Bilakis bu hüküm Ýmam-A´zam´ýn kavlinden alýnmýþtýr. Þöyle ki: Ýmam-A´zam ihtiyar kadýný bir sebepden dolayý cemaatten men etmiþtir. O sebep de fazla þehvettir hüküm þuna binaen ki fâsýklar akþam namazýnda her tarafa daðýlmazlar. Çünkü yemekle meþguldürler. Yatsý ile sabah namazlarýnda ise uyurlar. Fisk ve fücurleri galebe çalarak zamanýmýzda olduðu gibi bu vakitlerde de daðýldýklarýný hatta onlarý aradýklarýný farz edersek onlarda da men edileceði gün gibi meydandadýr.» Kemâl inceleme yaparak müteehhirînin verdiði fetvâdan pek fazla ihtiyar kadýnlarý istisnâ etmiþtir. Çünkü zikri geçen illet yoktur. Binaenaleyh bu hususta hüküm Ýmam-A´zam´ýn kavline göre kalýr.
Kadýnlarýn arasýnda yalnýz bir erkek bulunursa ilh... ifâdesinden anlaþýlýyor ki. ecnebi bir kadýnla halvet (yani baþ baþa kalmak) baþka bir ecnebi kadýnýn bulunmasiyle ortadan kalkmaz. Baþka bir adamýn bulunmasiyle ortadan kalkar.
«Kýzkardeþi gibi tâbiri þârihin sözüdür. Bunu bir çok nushalarda gördüðüm gibi Hazâin nâm eserinde de kendi yazýsý ile okudum. Siyah mürekkeble yazmýþ. Bu gösteriyor ki mahremden murad rahimden (yani akrabalýktan) meydana gelen haramlýktýr. Zira ulema sütkýzkardeþle ve genç üvey ana ile baþbaþa kalmanýn mekruh olduðunu söylemiþlerdir.
Kadýnlara mescidde imam olmak mekruh deðildir. Çünkü orada halvet tahakkuk etmez. Onun için bir kimse karýsiyle mescidde baþ baþa kalsa halvet sayýlmaz. Nitekim gelecektir. Rahmeti.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 18:29:01
METÝN
Bir kiþi - çocuk bile olsa - imamýn saðýna ve onun tam hizasýna durur. Kadýn olursa arkasýna durur. Mezhep budur. Baþa itibar yoktur. Ýtibar küçük bile olsa ayaðadýr. Esah kavle göre imama uyanýn ayaðýnýn çoðu imamdan ileriye geçmedikçe namaz bozulmaz. Tek kiþi imamýn soluna durursa bil´ittifak mekruh olur. Kezâ arkasýna durursa esah kavle göre mekruhtur. Çünkü sünnete muhâlefet etmiþtir. Birden fazla olan cemaat imamýn arkasýna dururlar. Ýmam iki kiþinin ortasýna durursa tenzihen mekruh ikiden fazla cemaatýn ortasýna durursa tahrimen mekruh olur.
ÝZAH
Cemâat bir kadýndan ibâret olursa imamýn arkasýna durur. Kadýnla birlikte bir de adam bulunursa imam adamý kendi saðýna, kadýný arkalarýna alýr. Erkekler iki olursa onlarý arkasýna, kadýný da onlarýn arkasýna durdurur. H.
Bir kadýnýn imamýn arkasýna durmasý erkeðe uyduðu takdirdedir. Kendisi gibi bir kadýna uyarsa arkasýna durmaz. Bunu Bercendî´den naklen Tahtavî söylemiþtir. «Mezhep budur.» Ýmam Muhammed´den rivâyet olunan «parmaklarýný imamýn ökçesi hizâsýna koyar.» sözü buna muhaliftir. Bahýr.
Sað tarafýna durmasýný bir kiþiye imam emir eder. Namaza durduktan sonra gelmiþse eli ile iþaret eder. Çünkü ibn-i Abbâs´dan rivayet olunduðuna göre kendisi Peygamber (s.a.v.)in soluna durmuþ, o da sað tarafýna çekmiþtir. Sirac.
Ýtibar baþa deðil ayaðadýr. Ýmama uyan kîmsenin ayaðý tamamiyle imamýn ayaðý hizasýna gelirde boyu uzun olduðu için secdede onun önüne geçerse zarar etmez. Ayaðý ile hizâsýna durmaktan murad ökçesinin hizasýdýr. Ökçesi imamýn ökçesi hizâsýnda bulunduktan sonra parmaklarýnýn imanýnkilerden öne geçmesi, ayaklarý arasýnda pek fazla fark bulunmamak þartiyle zarar etmez. Hatta fazla fark bulunurda ayaklarý büyük olduðu için ekseri kýsmý imamýn ökçesini geçerse sahih olmaz.
Bahýr sahibi diyor ki: «Musannýf itibarýn baþa deðil, yalnýz ayaða olduðuna iþaret etmiþtir. Ýmam cemâat olandan daha kýsa boylu olurda cemaat olanýn baþý imamýn önüne geçerse câizdir. Elverir ki ayaðý ile imamýn hizasýnda bulunsun yahud ondan biraz geri durmuþ olsun. Kadýnla bir hizada bulunmakda böyledir. Nitekim gelecektir. Ayaklar büyüklüðün küçüklüðün yönünden birbirinden farklý olurlarsa itibar baldýr ve topuðadýr. Esah kavle göre cemaat olanýn ayaðýnýn fazlasý öne geçmezse namazý bozulmaz. Nitekim Müçtebâ´da da böyle denilmiþtir.» Bahýr sahibinin sözü burada sona erer. Binaenaleyh Rahmetî´nin tevehhüm ettiði gibi þârihin söyledikleri yukarda zikir edilenlere aykýrý deðildir.
Kuhistânî´de þöyle denilmiþtir: «Bu söyleyenler îmâ ile kýlmayan hakkýndadýr. îmâ ile kýlanda itibar baþadýr. Hatta baþý imamýn baþýnýn arkasýnda, ayaklarý onun ayaklarýnýn ilerisinde olsa namaz sahih olur. Aksi sahih deðildir. Nasý! ki Zâhidî ve diðer kitablarda da böyle denilmiþtir.»
Ben derim ki: «Baþý imamýn arkasýnda olursa» sözünün bir kayd olmamasý icap eder. Geçenlere kýyâsen onunla bir hizâda bulunduðu zaman da sahih olmasý gerekir. Kezâ bu hükmün saðlam imama uyan imacý yahud kendi gibi îmâ, ile kýlan birine uyan ve her ikisi oturarak yahud yatarak ayaklarý kýbleye gelenler hakkýnda olmasý gerekir. Yani baþýnda olursa imama uyanýn onun arkasýna yatmasý þarttýr. Baþýn aslâ itibarý yoktur.
T E N B Ý H : Þârih´inde baþkalarý gibi ayak kelimesini müfred kullanmasý gösteriyor ki, muhâzî olmakta nazar itibara alýnan bir ayaktýr. Ama ben bunu açýk olarak bir yerde görmedim. Anlaþýldýðýna göre o kimse bir ayaðý üzerine basmýþsa itibar onadýr. Ýki ayaðýnýn üzerine basmýþsa biri imamýn ayaðý hizasýnda diðeri arkada olduðu takdirde sahih olacaðýnda söz yoktur. Öteki ayaðýinamýnkinden önce ise mühâzata bakarak sahih olur mu yoksa önde bulunana bakarak sahih olmaz mý düþünecek yerdir. Anlaþýlan sahih olmamasýdýr. Bu da men eden delili mubah kýlan delile tercih etmekle olur. Nitekim avlanan hayvanýn bir ayaðý harem-i þerif içinde bir ayaðý dýþarda olsa ulema avlanmasýnýn câiz olmayacaðýný söylemiþlerdir. Ben bu hususta Þâfiî kitablarýnda tercih ihtilâfý olduðunu görmedim.
Fer´î bir mesele: Münyet-ül-Müftî sahibi diyor ki: «Bir kimse imama terasda uysa ve imamýn baþý hizasýna dursa Hulvanî bu namazýn câiz olmadýðýný; Serahsî ise câiz olduðunu söylemiþtir.»
Tek kiþi imamýn soluna durursa bil´ittifak mekruh olur. Anlaþýlan bu kerahat, kerahat, tenzihiyedir. Çünkü Hidâye ve diðer kitablarda sünnete muhâlefet etmekle ta´lil edilmiþtir. Birde kâfi´de: «Câizdir; Ýsâet etmiþ olur.» denilmiþtir. Kezâ bu kavli Zeyleî imam Muhammed´den nakletmiþtir. Lâkin namazýn sünnetleri bahsinin baþýnda arzetmiþtik ki ulema isâetin kerahetten aþaðý mý yahud ondan çirkin mi olduðu hususunda ihtilâf etmiþlerdir. Biz bu muhtelif görüþlerin arasýný bulmuþ; isâet kerahet-ý tahrimiyeden aþaðý, keraheti tenzihiyeden daha çirkindir; demiþtik. Oraya müracâat edebilirsin!
«Birden fazla olan cemaat imamýn arkasýna dururlar.» Musannýf burada Vikâye sahibine uyarak Kenz´in ibâresinden ayrýlmýþtýr. Kenz´de: «Ýki kiþi olurlarsa imamýn arkasýna dururlar.» denilmiþtir. Çünkü namaz iki kiþiye mahsus deðildir. Maksad birin üzerinde iki olsun fazla olsun kimse bulunmaktýr. Evet, fazlanýn hükmü evleviyetle anlaþýlýr.
Kuhistânî´de þöyle deniliyor: «Durmanýn þekli: Ýki kiþi olursa birini kendi hizâsýna (arkasýna) diðerini onun saðýna durdurur. Üçüncü biri gelirse onu birincinin soluna, dördüncüyü ikincinin saðýna, beþinciyi üçüncünün soluna durdurur ve böylece devam eder.»
Bu sözde namaza baþlandýktan sonra gelenin imamýn arkasýna duracaðýna ve ilk imama uyandan geri kalacaðýna iþaret vardýr. Tamamý yakýnda gelecektir.
Ýmam iki kiþinin arasýna durursa tenzihen mekruh olur. Bir rivayette hiç mekruh olmaz. Ama birinci kavil esahtýr. Nitekim Ýmdâd nâm eserde de böyle denilmiþtir. Ýkiden fazla cemaatýn ortasýna durursa tahrimen mekruh olur. Bundan anlaþýlýr ki, imamýn safdan îleri geçmesi vaciptir. Nitekim Hidâye´de ve feth-ul-kadîr´de dahi böyle denilmiþtir.
METÝN
Ýmamýn arkasýnda saf varken bir kiþinin onun yaný baþýna durmasý bilittifak mekruhtur. Cemâat saf olurlar. Yani imam bunu emir etmek suretiyle onlarý sof yapar.
Þumunnî diyor ki: «Ýmamý cemâata: Sýkýþýn; aralýklarý týkayýn: omuzlarýnýzý dümdüz tutun! diye emir eder.» Ýmam ortaya durur.
ÝZAH
Ýmamýn arkasýnda saf varken bir kiþinin onu yaný taþýna durmasýndan meydana gelen kerahet imamâ uyana aittir. Bundan imama bir þey yoktur. Yer dar deðilse o kimse gerisin geriye gitmeklezâhire göre kerahetten kurtulur. Ulemânýn: «Ýmamla birlikte mihrabýn yüksek yerinde bir kiþi bulunurda kalanlarý ondan aþaðýda kýlarlarsa mekruh olmaz.» Sözleriyle birlikte buna bir bak! Tahtavî´nin beyanýna göre bu ikinci meselenin mevzuu imama uyan onun arkasýnda bulunduðu zamana mahsustur demekle mehâlefet ortadan kalkabilir.
Ben derim ki: Ben bir kiþiyi diye tasrih edildiðini görmedim. Ancak imamýn yüksek yerde yalnýz kalmasýnýn mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Onunla birlikte cemaattan bazý kimseler bulunursa mekruh deðildir. Buradaki bazý kimseleri cemaattan bir kýsmýna hamletmek suretiyle ara bulmakta mümkündür. Böylece buradakine zýd olmaz. Kezâ aralýk bulamasa da bir kiþin yalnýz baþýna durmasýnýn mekruh olduðunu söylemiþlerdir.
T E T Ý M M E: Bir kimse imama uyarda baþka biri gelirse imam secde ettiði yerde ilerler. Muhtarat-ün-Nevâzil´de böyle denilmiþtir. Kuhistanî´de Cellâbî´den naklen: «Baþka biri geldiðinde imamýn sað tarafýndaki cemaat geri çekilir.» denilmektedir. Feth-ul-kadîr´de ise þöyle denilmiþtir: «Bir kimse diðer birine uyarda üçüncü biri gelirse tekbirden sonra imama uyaný geri çeker; tekbirden önce çekse de zarar etmez. Bazýlarý imam ilerler demiþlerdir.» Bu sözün müktezasý üçüncü þahýs sonradan imama uyar. Ýmamýn ilerleyeceðini bildiren sözün müktezasý ise imama ilk uyanýn yaný baþýna durmasýdýr.
Anlaþýlan þudur ki üçüncü þahsa gelince imama uyanýn gerilemesi icap eder. Bunu yaparsa ne âtâ! yapmazsa üçüncü þahýs namazýný bozacaðýndan korkmazsa onu geri çeker. Gelen þahýs imamýn sol tarafýna durursa imam ikisinin de geri çekilmelerini iþaret eder. Bu onun ilerlemesinden evlâdýr. Çünkü o matbu´dur. Bir de imamýn arkasýnda saf olmak imamýn deðil, cemaatýn iþidir. Onun için imamýn yerinde durmasý, cemaatýn geri çekilmesi daha iyidir. Bunu Feth-ul-Kadîr´de sahihi Müslim´den nakledilen þu hadis te´yid eder:
«Câbir demiþtir ki: Bir gazâda peygamber (s.a.v.) ile birlikte yürüdüm. Bir ara namaz kýlmaða kalktý. Ben de gelerek soluna durdum. Hemen elimden tutarak beni saðýna döndürdü. Derken ibn Sahr geldi, ve soluna durdu. Bunun üzerine her iki eliyle tutarak bizi arkasýna durdurdu.»
Bütün bunlar imkan bulunduðuna göredir. Ýmkan bulunmazsa mümkün olaný yapmak tayin eder.
Yine anlaþýlýyor ki. bunlar son oturuþta olmadýðýna göredir. Son oturuþta ise üçüncü þahýs imamýn sol tarafýna durarak uyar. Ýlerlese geri!eme olmaz.
«Ýmam ortada durur. «Mi´râc sahibi diyor ki: Bekr´in Mebsut´unda beyan olunduðuna göre sünnet vecih imamýn mihrabda durmasýdýr. Tâ ki iki taraf denk olsun! Ýmam safýn bir tarafýna durursa mekruh olur. Yaz mescidi kýþ mescidinin yaný baþýnda olurda mescid dolarsa iki tarafta cemaat denk gelsin diye imam ortadaki divarýn yanýnda durur. Esah olan ebu Hanîfe´den rivayet olunan kavildir ki, «Ben imamýn iki direk arasýna yahud bir köþeye veya mescidin bir tarafýna yahud bir direðe karþý durmasýný kerih görürdüm. Çünkü bu, ümmetin ameline muhaliftir. Peygamber (s.a.v.): îmamý ortaya alýn! Aralýklarý týkayýn! buyurmuþtur. «Ýmamýn iki tarafý denkleþti mi imkân bulursa imamýn sað tarafýna durur. Safda aralýk varsa onu týkar. Yoksa baþka biri gelinceye kadar bekler. Gelince ikisi arkaya dururlar. Ýmam rükû edinceye kadar kimse gelmezse bu meseleyi eniyi bilen birini safdan çeker. Ve ikisi arkaya dururlar. Bilen kimse bulamazsa biz zarura safýn arkasýna imamýn hizâsýna durur. Özürsüz yalnýz baþýna dursa bize göre namazý sahihdir. Ýmam Ahmed buna muhaliftir.
T E N B Ý H: Ýmam-A´zam´ýn yahud bir direðe karþý» demesinden anlaþýlýyor ki. imamýn mihrabdan baþka bir yerde durmasý mekruhtur. Bunu daha önceki «sünnet vecih imamýn mihraba durmasýdýr.» sözü de te´yid eder. Baþka yerde: Sünnet vecih imamýn safýn ortasý hizasýnda durmasýdýr. Görmüyormusun ki, mihrablar ancak mescidlerin ortalarýna yapýlmýþtýr. Bunlara imamýn yeri olduðu için dikkat gösterilmiþtir. Þeklindeki beyanýda böyledir. Anlaþýlan bu kalabalýk cemaat için tâyin edilmiþ imam hakkýndadýr. Tâ ki ortaya durmamasý lazým gelmesin. Bu lazým gelmezse mekruh olmaz.
FER´Ý MESELE: Bedâyi´in kâbede namaz bahsinde bildirildiðine göre omdaki imamýn makam-ý Ýbrahim´e durmasý efdaldir.
METÝN
Erkek saflarýnýn en hayýrlýsý - Cenâzeden baþka namazlarda - ilk safdýr. Ondan sonra sýra ile diðer saflar gelir. Mescidin içinde yer varken raflarýnda namaz kýlmak mekruhtur. Ve bir safda yer varken arkadaki safa durmak gibi olur.
Ben derim ki: Keraheti þâfiilerde söylemiþlerdir. Suyûtî «Basu´l-keffifi itmâmi saf» nâm eserinde: «Bu iþ cemâatýn asýl bereketini deðil, fazîletini yani katlanmasýný kaçýrýr. (sevabýnýn) katlanmasý baþka, bereketi baþkadýr. Bereketi, cemaattan kâmil olanýn bereketinin nâkýs olana dönmesidir» demektir. Bir kimse ikinci safda deðil de birinci safda yer bulsa ikinci safý yararak oraya geçer. Çünkü (boþluðu doldurmayanlar) kusur etmiþlerdir. Hadisi þerifde: «Bir aralýðý dolduran kimsenin günahlarý afv olunur.» buyurulmuþtur. «Sizin hayýrlýlarýnýz namazda omuzlarý en yumuþak olanlarýnýzdýr. Hadisi de sahihdir.
Bundan anlaþýlýr ki safda biri yanýbaþýndaki yere girmek istediði vakit bedenini sertleþtiren ve bunu riyâ zan eden kimsenin bu yaptýðý cehâlettir. Nitekim Bahýr´da yeterince izah edilmiþtir. Lâkin musannýf ve baþkalarý Kýnye ile diðer kitablardan buna aykýrý sözler nakletmiþlerdir. Sonra safdan birini çekip de gerileyen kimse meselesinde namazýn bozulmadýðýnýn sahih kabul edildiðini nakletmiþtir. Ortada bir fark varmý dýr? Düzeltilmelidir!
ÝZAH
Erkek saflarýnýn en hayýrlýsý ilk saftýr. Çünkü hadislerde rivayet olunduðuna göre Allah Teâlâ cemâat üzerine rahmetini indirdiði vakit evvelâ imamdan baþlar; ondan sonra rahmet ilk safda onun hizasýnda bulunana geçer. Ondan da saðýnda bulunanlara sonra solundakilere, daha sonra ikinci safdakilere geçer. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.
TENBÝH
Mi´raç sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bir kimseye eziyet vereceðinden korkarsa efdal olan son safa durmaktýr. Peygamber (s.a.v.): «Bir kimse bir müslümana eziyet veririm korkusuyla ilk safý terkederse o kimseye ilk safýn ecri katlanarak verilir.» buyurmuþtur. Ebu Hanîfe ile imam Muhammed bu hadisle amel etmiþlerdir. Ýlk safa geçmek imkâný varken geçmemenin mekruh olup olmadýðýnda hilâf vardýr.» Yani eziyet verme korkusu yokken geçmezse demek istemiþtir. Ama bu namaza baþlamazdan önce ise böyledir. Namaza dururlarda ilk safda yer kalýrsa saflarý yarabilir. Nitekim yakýnda gelecektir.
Hamavî´nin Eþbah hâþiyesinde Muzmerat´tan o da Nisab´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Ýlk safa evvela biri dururda ondan sonra daha yaþlý veya âlim bir zat gelirse ilk gelen ona ta´zim için geri çekilip onu ileri geçirmesi gerekir.» Bu söz tâat sebebiyle tercihin kerahetsiz câiz olduðunu gösterir. Þâfiîler buna muhaliftir. Eþbah sahibi: «Ben bunu bizim ulemamýzdan kimsenin söylediðini görmedim.» demiþtir. AIIâme Bîrî kerahet olmadýðýna delâlet eden bir takým fer´î meseleler nakletmiþtir.
Teâlâ hazretlerinin: «Kendilerinin ihtiyacý otsa bile baþkalarýný nefislerine tercih ederler.» âyeti kelimesiyle sahih-i Müslim´de ki þu hadisde buna delâlet ederler: «Peygamber (s.a.v.)e içecek su getirdiler. Ondan içti. Saðýnda cemaatýn en küçüðü olan ibn-i Abbâs, solunda do yaþlýlar oturuyordu. Rasûlüllah (s.a.v.) çocuða: Müsaade edermisin bunu þu zevata vereyim? dedi. Çocuk: Hayýr Vallah! cevabýný verdi. Bunun üzerine suyu çocuða verdi.» Þübhesiz siz izin istemenin müktezasý bunun kerahetsiz meþru olmasýdýr. Velev ki hilâfý efdal olsun.»
Ben derim ki: Meseleyi «bu tâata ondan daha faziletli olan ulemaya ve ihtiyarlara hürmet gibi bir þey ârýz olmazsa» diye kayýtlamak gerekir. Nitekim yukardaki fer´î mesele ile hadis de bunu ifâde etmektedirler. Çünkü ikisi de çekilmenin ilk safda durmaktan ve su kaybýný haklýya - ki saðýnda oturandýr - vermekten efdal olduðuna delâlet ederler. Böylece tâat sebebiyle tercih bir tâattan daha fazîletlisine intikal olur ki o da mezkûr hürmettir. Ama safdaki yerine meselâ: Âlim ve yaþlý olmayan birini geçirirse tâattan sebepsiz olarak yüz çevirmiþ olur. Bu hareket þer´an matlubun zýddýdýr.
Nehirde ki sözü de buna hamletmek gerekir. Orada þöyle denilmiþtir: «Bilmiþ ol ki; Þâfiiler tâat yoluyla tercihin mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Mesela bir kimse ilk safda bulunurda namaza kalkýnca baþkasýný geçirirse taat yoluyla geçirmiþ olur. Bizim kâidelerimiz buna aykýrý deðildir.»
Diðer bir TENBÝH: Bahýr sahibi cuma bâbýnýn sonunda þunlarý söylemiþtir: «Ulema ilk saf hakkýnda söz etmiþlerdir. Bazýlarý ilk safýn maksura da arkasýndaki saf olduðunu, diðer bazýlarý da maksuranýn arkasýndaki saf olduðunu söylemiþlerdir. Fakih ebu-l-Leys bu kavli tercih etmiþtir. Çünkü maksuraya girmek memnudur. Amme ilk safýn sevâbýna nâil olmak için oraya ulaþamazlar.»
Ben derim ki: Anlaþýlan onlarýn zamanýnda maksura mescidin kýble divarýnýn içine yapýlmýþ oda demek imiþ, Ümerâ cuma namazlarýný bu oda da kýlar; düþmandan korktuklarýndan halký bu odaya sokmazlarmýþ. Ýlk saf hakkýnda buna göre ihtilaf edilmiþ; bazýlarý; maksuranýn içinde imamýn arkasýndaki safdýr, demiþler; diðerleri ise maksuranýn dýþýndaki saf olduðunu söylemiþlerdir. Fakih Ebu-l-Leys umuma kolaylýk olsunda fazîleti kaçýrmasýnlar diye bu kavli tercih etmiþtir. Bundanevleviyetle anlaþýlýr ki. Dýmeþk mescidinin ortasýndaki ve kýble divarýnýn dýþýndaki maksura gibilerde ilk saf içeride imamýn arkasýndaki ve dýþarýdan iki taraftan ona bitiþen safdýr. Maksuranýn divarlarý ile saf kesilmiþ olmaz. Nitekim onun içindeki minberle dahi kesilmediði anlaþýlmaktadýr. Þâfiîler bunu sarahaten beyan etmiþlerdir. Buna göre bir kimse maksuranýn dýþýndaki ilk saf tamamlanmadan içindeki ikinci safa durursa mekruh iþlemiþ olur. Ýlk safýn «imamýn arkasýndaki safdýr.» Yani baþka birinin arkasýndaki deðildir, diye tarifinden þu mana çýkar: Bir kimse ikinci safda minberin karþýsýna durursa ilk safa durmuþ sayýlýr. Çünkü baþka birinin arkasýnda deðildir. Allah-u âlem!
En hayýrlý safýn ilk saf olmasý cenâze namazýndan baþkalarýna mahsustur. Cenaze namazýnda ise tevazu göstermek için en hayýrlý saf sonuncusudur. Çünkü ölenler þefaatcýdýrlar. En arkada duran kimse onlarýn þefâatlarýnýn kabulüne daha layýktýr. Bir de cenâze namazýnda arzu edilen, saflarýn çokluðudur. Ýlk safý tercih ederse cemaat az olduðu zaman geriye durmazlar. Bunu Rahmetî söylemiþtir. «Ondan sonra hayýrlýlýk sýra ile diðer saflara geçer. Yani ilk safdan sonra en hayýrlý saf ikinci safdýr. Ondan sonra üçüncü ilh... gelir. Cenâze de ise bunun aksine olarak en hayýrlý saf sonuncusu. ondan sonra onun önündeki, ondan sonra onun önündeki ilh... gelir.
Mescidin içinde yer varken raflarýnda namaz kýlmak mekruhtur. Çünkü bunda saflarý tamamlamak vardýr. Anlaþýlýyor ki, cuma günü olduðu gibi mubellið (imamýn sesini cemaata duyuran müezzin) sesi her tarafa duyurmak için orada kýlarsa mekruh olmaz. «Ve bir safda yer varken arkadaki safa durmak gibi olur.» Ýfâdesinde ki kerahetin tenzihiye mi yoksa tahrimiye mi olduðu hatýra gelir. Tahrimiye olduðuna Peygamber (s.a.v.)in: «Onu kim keserse Allah da onu keser.» Hadisi þerifi delâlet etmektedir. T.
Þimdi þu mesele kalýr: Safdaki aralýðý namaza niyetlendikten sonra görürse onu kapatmak için yürüyecek midir? bunu acýk olarak bir yerde görmedim. Mutlak ifâdeden anlaþýldýðýna göre evet yürüyecektir, bunu safdan birini geri çekme meseleside ifâde etmektedir. Nasýl ki yukarda arzetmiþtik. Çeken kimseden kerahet gitsin diye çekilenin icabet etmesi gerekir; Þu halde kerahet kendinden gitsin diye yürümesi evleviyetle la7ým olur.
Sonra Hýlye´nin namazý bozan þeyler bahsinde Zâhire´den naklen þöyle denildiðini gördüm: «Bir kimse ikinci safda bulunurda birinci safda aralýk olduðunu görerek oraya yürürse namazý bozulmaz. Zira safý sýklaþtýrmakla me´murdur. Peygamber (s.a.v.): «Saflarý sýklaþtýrýn!» buyurmuþtur. Üçüncü safda bulunurda yürürse namazý bozulur.» Çünkü amel-i kesîrdir. (fazla meþgul olmak demektir) Me´murdur diye ta´lilde bulunduðundan anlaþýlýyor ki, aralýðý kapatmak için oraya yürümesi emir olunur.
FAÝDE: Eþbah´da þöyle deniliyor: «Bir kimse imama rükû halinde iken yetiþirse o rekata yetiþmek için son safda namaza baþlamasý yer bulunan safa ulaþmasýndan daha efdaldir.» Ama son safa yetiþemezse yalnýz baþýna durmaz. Safda yer varsa oraya yürür. Velev ki bir rekatý kaçýrmýþ olsun. Nitekim Münye þerhinin sonunda beyan edilmiþ ve: «Mekruhu terk etmek fazîlete yetiþmektenevlâdýr.» diye ta´lilde bulunulmuþtur. Buna þu da þâhiddir ki: Ebu Bekir (r.a.) safa varmadan rükû etmiþ. Sonra o halde safa yürümüþ; bunun üzerine peygamber (s.a.v.) kendisine: «Allah hýrsýný artýrsýn! Bir daha yapma!» duyurmuþtur.
«Bu iþ cemaatýn asýl bereketini deðil fazîletini kaçýrýr ilh...» Ýfâdesi Þâfii mezhebini anlatmaktadýr. Çünkü onlara göre cemaat fazîletin þartý kerahetsiz edâ edilmektir. Bize göre cemaat sevaba nâil olur ve kendisine kerahetin veya hürmetin muktezâsý lazým gelir. Nitekim namazý gasb edilen yerde kýlmakta böyledir. Rahmeti. Tahtavî´de de bunun benzeri vardýr. «Çünkü boþluðu doldurmayanlar kusur etmiþlerdir.» Ýfâdesi sözün namaza durulduktan sonraya aid olduðunu gösteriyor.
Kýnye´de þöyle deniliyor: «Bir kimse son safa dururda önündeki diðer saflar da boþ yerler bulunursa dýþarýdan giren saflara gitmek için önünden geçebilir. Çünkü bu adam kendi hürmetini yitirmiþtir. Binaenaleyh önünden geçen günahkar olmaz. Firdevs´de ibn-i Abbâs (r.a.) rivayet edilen þu hadis buna delâlet eder: «Bir kimse bir safda boþ yer görürse onu bizzat týkasýn. Bunu yapmazda biri geçerse onun boynuna basýversin. Çünkü onun hürmeti yoktur.» Yani gecen kimse aralýðý týkamayanýn boynuna bassýn demektir.
«Omuzlarý en yumuþak olanlarýnýzdýr.» Ýfadesinden murad: Safa girmek isteyen kimse elini namaz kýlanýn omuzuna koyarsa ona yumuþaklýk gösterir demektir. Bunu Tahtavî Münâdî´den nakletmiþtir. «Nitekim Bahýr´da yeterince izah edilmiþtir.» Yani Feth-ul-kadîr´den nakledilmiþtir. Orada þöyle denilmiþtir: «Zanneder ki ona yol vermek riyâdýr. Halbuki bu fazîlete ulaþmak için bir yardým ve safdaki boþluklarý doldurma emrini yerine getirmektir. Bu husustaki hadisler meþhur ve çoktur.» Lâkin musannýf ve baþkalarý Kýnye ile diðer kitablardan buna aykýrý sözler nakletmiþlerdir. Bu ifâde bahýr ve fetih sahiplerinin hadisden çýkardýklarý hükmü menkule muhalefettir diye düzeltmedir. Musannýfýn Mineh´deki ibâresi þöyledir: «Birini safdan baþkasý çekerde gerilerse esah kavle göre namazý bozulmaz.»
Kýnye´de deniliyor ki: Yalnýz kýlan birine ileriye denilirde o emre uyarak ilerlerse yahud safdaki boþluða bir adam girerde namaz kýlan kimse ilerleyerek ona yeri geniþletirse namazý bozulur. Biraz durarak kendi reyi ile ilerlemesi gerekir. Kudûri þârihi bunu Allah´ýn emrinden baþkasýna imtisaldir diye illetlendirmiþtir.
Ben derim ki yukarda geçen gerisi geriye gidenin namazýnýn sahih kabul edilmesi câizdir. Kýnye meselesinde namazýn bozulmadýðýný sahihlemeyi ifâde etsin. Çünkü o kimsenin çekmesiyle gerilediði halde namazý bozulmaz. Bunu onun emri ile mi yapmýþtýr; emirsiz mi yapmýþtýr bu ciheti ayýrmamýþtýr. Ancak emri olmaksýzýn gerilediðine hamledilirse iþ deðiþir ve baþka bir mesele olur.
Musannýfýn sözü burada biter. Bunun hulâsasý þudur; Ýki mesele arasýnda fark yoktur. Meðer ki birincinin emirsiz mücerred çekmekle gerilediðine. ikincinin de emri ile yer açdýðýna hamledildiði iddia oluna! Bu takdirde ikincide namaz bozulur. Çünkü mahlukun emrine imtisal etmiþtir. Bu emir namaza aykýrý bir fiildir. Birinci öyle deðildir. «Ortada bir fark varmý dýr?» cevap: Musannýfýnsözünden anladýn ki her iki meselede emirsiz gerilerse aralarýnda fark yoktur. Ve sahihleme ikisinde de variddir. Birinde emirle gerilerse fark vardýr. O da mahlukun emrine uymaktýr. Ve iki meselenin mevzuu ayrý ayrýdýr. Þu da var ki Þurunbulâlî Vehbâniye þerhinde Kýnye´den ve Kudurî þerhinden naklettiðimizi bahis mevzuu etmiþ sonra: «Onun emsâli ancak Rasûlüllah (s.a.v.)in emrinedir. Binaenaleyh zarar vermez.» diyerek bunu red etmiþtir. Lâkin âþikardýr ki iki fer´î mesele arasýndaki muhalefet açýk olarak kalmaktadýr. Her halde þârih musannýfýn gösterdiði farkýn sahih olduðuna katý hükmünü verememiþtir. Onun için de düzeltilmelidir demiþtir. Namazýn mekruhlarý ve müfsidleri bahsinde Münye þarihine uyarak Kýnye´nin sözüne kati hüküm vermiþtir. Tahtavi: «Tafsilata gidilerek þâriin emrine imtisal etti ise bozulmaz; içeri girenin emriyle yaptý ve onun hatýrýný kollayarak þâriin emrine kulak asmadý ise bozulur denilse iyi olurdu.» demiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 18:33:13
METÝN
Evvelâ erkekler - ki zâhiri kölelere de þâmildir - sonra çocuklar sonra ihtiyarlar daha sonra kadýnlar saf olurlar. Musannýfýn sözünden çocuklarýn çok olduðu anlaþýlýyor. Bir tane ise safa girer. Ulema mümkün olan saflarýn on iki olduðunu söylemiþlerdir. Lâkin hepsinin sahih olmasý lazým gelmez. Çünkü hunsalar zararýna muamele görürler.
ÝZAH
«Zâhiri kölelere de þâmildir.» sözü ile þârih bülûðun hürriyetten önce geldiðine iþaret etmiþtir. Zira Peygamber (s.a.v.): «Benim arkama aklý baþýnda olanlar dursun!» buyurmuþtur. Bundan murad bülûða ermiþ olanlardýr. Ýbn-i Emîr Hâcc´ýn naklettiði buna muhaliftir. O hür çocuklarý, balið kölelerden öne almýþtýr. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir. Evet. hür olan bâlið bir kimse, bâlið köleye, hür olan çocuk köle olan çocuða, bâlið olan hür kadýn. bâlið câriyeye. hür kýz çocuðu, câriye kýz çocuðuna nisbetle öne alýnýrlar. Çocuk bir tane olursa safa girer. Bunu Bahýr sahibi inceleme yaparak beyan etmiþ ve þöyle demiþtir: «Kezâ imama uyan bir erkekle bir çocuk olursa onlarý arkasýna saf yapar. Çünkü Enes hadisinde: Ben ve yetim arkasýna sof olduk. Koca karýda arkamýza durdu. denilmiþtir. Bu bir kadýnýn hilâfýnadýr. Çünkü kadýn mutlak surette geri durur. Nitekim çok da olsalar geri dururlar. Delil mezkûr hadistir.
Ulema mümkün olan saflarýn on iki olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü imama uyan kimse ya erkek, ya kadýn yahud hunsadýr. Bunlarýn her biri ya bâliðdir yahud deðildir. Kezâ her biri ya hürdür yahud deðildir. H. (Böylece on iki sýnýf meydana gelir.) en öne bâlið olan hürler, sonra onlarýn çocuklarý, sonra bâlið köleler, sonra onlarýn çocuklarý, sonra hür hunsâlarýn büyükleri, sonra küçükleri, sonra köle hunsalarýn büyükleri, sonra küçükleri, sonra hür kadýnlarýn büyükleri, sonra küçükleri. sonra büyük cariyeler, sonra küçükleri saf olurlar. Nitekim Hýlye´de de böyle denilmiþtir. «Lâkin hepsinin sahih olmasý lazým gelmez.» Bu söz Hýlye´nin hunsâlarý dört safa ayýrmasýna cevaptýr. Çünkü maksad mümkün olan saflarý tertip üzere beyân etmektir. Velev ki hepsi sahih olmasýn. Zira Ýmdâd nâm eserde bildirildiðine göre hunsâ kendisi gibi bir hunsânýn hizâsýna duramadýðý gibi onun arkasýna da duramaz. Çünkü önde olanýn ve bir hizada bulunan iki hunsâdan birinin kadýn olmasýihtimali vardýr.
Ýmdâd sâhibi bundan sonra þöyle demiþtir: «Binaenaleyh hunsalarýn bir saf olmalarý ve her iki hunsa arasýnda bir hizada sayýlmayý önleyecek bir aralýk veya mani bulunmasý þarttýr. Bu dikkat Allah´ýn lütuf buyurduðu ihsanlardandýr. Þu halde þârihin sözü itiraz deðil, cevaptýr.
Bu surette sahih saflarýn dokuz olduðu meydana çýkar. Lâkin Halebî´nin beyanýna göre hizâsýna kadýn duran kimsenin namazý bozulmak için kadýnýn mükellef olmasý þart kýlýndýðý ileride görülecektir. Hunsâda kadýn gibidir. Nitekim Ýmdâd´ta da beyân edilmiþtir. Ýlerlemekte hizâsýna durmak gibidir. Hatta mumazatýn fertleridir. O halde hunsâlarý bir saf yapmak þart deðildir. Meðer ki bâlið olsunlar. Bu takdirde onlarý bir saf yapar. Aralarýnda boþluk veya perde bulunmak þartiyle hür veya köle olmalarý fark etmeksizin bir safd dururlar.
Çocuklarýna gelince: Onlarýn hür olanlarýný ayrý bir saf. sonra köle olanlarýný üçüncü bir saf yapar. Hürriyet köleliðe tercih edilir. Çocuklarda bir hizâya durmakla namaz bozulmaz. öne geçmeklede öyledir. Bâlið olanlarý öyle deðildir. Bu izâha göre saflar onbir olur. Hâþiye yazarýnýn söylediklerinin hulâsasý budur.
Ben derim ki: Kýnye´de bildirildiðine göre hunsânýn hunsâya uymasý hakkýnda iki rivayet vardýr. Câizdir rivayeti kýyas deðil, istihsandýr. Bu rivayet bir hizâya durmakla ve önüne geçmekle bâlið olsun olmasýn namazýnýn bozulmamasýný iktiza eder. Þu halde yukarýda Ýmdât´tan naklettiðimize hacet yoktur. Evet þârih ileride Bahýr sahibine uyarak caiz deðildir rivayetini kati olarak kabul etmiþtir.
METÝN
Tahrime ve edâsýnda müþterek olduklarý mutlak bir namazda aralarýnda mâni bulunmayarak hâlen veya geçmiþte müþtehât (þehvet çeken) bir kadýn velev - Cariye olsun - hiç olmazsa bir uzvu ile erkeðin hizâsýnda durursa, ayný tarafa dönmüþ olmalarý þartiyle erkeðin namazý bozulur. Uzvu, Zeyleî baldýrda topuða tahsis etmiþtir. Tahrime namazýn bir kýsmý kýlýndýktan sonra da olabilir.
Halen müþtehad olmaktan murad: Mutlak surette dokuz yaþýndaki kýz!a, iri olmak þartiyle yedi sekiz yaþlarýndaki kýzdýr. Geçmiþteki müþtehât kocakarýdýr. Aralarýndaki mani en az parmak kalýnlýðýnda bir arþýn miktarý yer yahud bir adam sýðacak kadar boþluk olacaktýr. Namaz ayni olmasa bile meselâ: Kadýn öðleye niyet ederek ikindi kýlan erkeðe uysa bile sahih kavle göre her ikisinin namazlarý bozulur. Sirac. Zirâ mezhebe göre kadýnýn namazý nâfile olarak sahihdir. Bahýr. Ve ileride gelecektir. «Mutlak» Tâbiri ile cenaze namazý hâriç kalýr. Binaenaleyh bir kadýnýn baþka bir namaz kýlan erkek hizâsýna durmasý mekruh ise de namazý bozmaz. Edâ hükmende olabilir. Ýmam namazýný bitirdikten sonra lâhýk olan bir erkekle kadýnýn namazlarý bu kabildendir. Mesbûk olurlarsa yahud yolda birbirlerinin hizâsýna dururlarsa iþ deðiþir. Kâbe´nin içinde ve karanlýk gecede kýlýnan namazda olduðu gibi muhtelif istikametlere dönerlerse namaz bozulmaz.
ÝZAH
Tahrimede müþterek olmak kadýnýn namazýný. hizâsýna durduðu erkeðin namazýna yahud onunimamýnýn namazýna binâ etmesidir. Bahýr.
Edâda müþterek olmak ise biri diðerine imam olmak yahud her ikisi bir imama uymaktýr. Bu ya hakikaten edâ ettikleri namazdadýr. Nitekim imama yetiþen kimsenin namazý böyledir. Yahud hükmen edâ ettiklerindendir. Lâhýk böyledir. H. En iyisi edâ yerine te´diye kelimesini kullanmaktýr. Ta ki kazâ için mukabili tevehhüm olunmasýn. Halbuki muhâzat (bir hizâya durmalarý) her namazý bozar. Nehir.
Sadr-ýþ-Þeria burada iki itiraz ileri sürmüþtür.
Birincisi: Edâ tabirini kullanmak tahrime demeye hâcet býrakmaz. Çünkü tahrimede ortak olmadýkça namazýn edâsýnda ortaklýk bulunmaz.
Ýkincisi: Tahrimede ortak olmak þart deðildir. Zira imam, yerine bir erkeði geçirdiði vakit o halifeye bir kadýn uyarda ayni namazý kýlmakta olan bir erkeðin hizâsýna durursa adamýn namazý bozulur. Halbuki tahrimeleri ortak deðildir.
Nehir sahibi birinci itiraza þöyle cevap vermiþtir: Ulema tahrimede ortak olmayý söylemiþlerdir. Çünkü edâda ortak olmak ona baðlýdýr. Bir þeyi sözle bildirmekle o þeye lazým gelmek arasýnda fark vardýr.
Münye þârihi dahi buna þöyle cevap vermiþtir: Bu söz bir namazda her ikisinin baþka baþka imamlara uymasýndan ihtirazdýr. Zira edâ olmakta müþterektirler. Her ikisi için: Ýmamla edâ etti denilebilir. Lâkýn tahrimede müþterek deðillerdir.
Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü maksad ikisinin imamý bir olmaktýr.
Ýkinci itirazda þöyle cevap verilmiþtir: Ýmamla cemâat arasýnda takdiren ortaklýk sâbittir. Þuna binaen ki, halîfenin tahrimesi birinci imamýn tahrîmesine baðlanmýþtýr. Bu suretle tahrime itibariyle aralarýnda ortaklýk hâsýl olur.
«Mutlak namaz»dan murad: Allah teâlâya münacaat için söz verdiði rükûlu, sücûdlu veya özürden dolayý imalý namazdýr. Bahýr.
Zeyleî uzvu baldýrla topuða tahsis etmiþ ve þöyle demiþtir: «Esah kavle göre muhâzât meselesinde mutaber olan baldýr ve topuktur. Bazýlarý ayaðý itibara almýþlardýr. Binaenaleyh bazýlarýnýn kavline göre kadýn ayaðýnýn bir kýsmiyle erkekten geri dursa baldýrý ile topuðu erkeðinkinden geride bile olsa namaz bozulur. Esah kavle göre ise bozulmaz. Velev ki ayaðýnýn bir kýsmý erkek ayaðýnýn bir kýsmý ile bir hizâda olsun. Meselâ: Ayak parmaklarý erkeðin topuðunda olsun.
Þu da var ki: Þârih´in: «Zeyleî tahsis etmiþtir.» Sözünün muktezâsý «hiç olmazsa bir uzvu ile» ifâdesinin Zeyleî´nin sözünden hâriç olmasýdýr. Þu halde o bu meselede üçüncü bir kavil olur. Nitekim Bahr sahibi de öyle anlamýþtýr. Zeyleî´nin sözünden anlaþýlan ise meselede üç kavil olmamasýdýr. Olsa üçüncüyü de zikir ederdi. Onun uzuvdan muradý kadýnýn bacaðý, erkeðin ise herhangi bir uzvudur. Bunu Nihâye sahibi açýklamýþtýr. Ýbâresi þudur: «Muhazat bütün âzaya yahud bazý uzuvlara þâmil olsun diye onu mutlak olarak þart koþtuk Çünkü Hulâsa´da Kâdý Nesefi´ye havâle edilerek bildirildiðine göre muhâzat: Kadýnýn bir uzvunun erkeðin bir uzvu hizâsýnagelmesidir. Hatta kadýn çardakta olurda erkeðin ayaðý ondan aþaðýda ve hizasýnda bulunursa ayaðý kadýnýn bir uzvu hizâsýna geldiði takdirde namazý bozulur. Bu suretin tâyîn edilmesi kadýnýn ayaðý erkeðin hizasýna gelsin diyedir. Çünkü kadýnýn bir uzvunun hizâda bulunmasýndan maksat kadýnýn ayaðýdýr; Baþka deðildir. Zira ayaðýndan baþka bir yerinin erkeðin bir yeri hizâsýna gelmesi onu namazýnýn bozulmasýný icap etmez.
Ýmam Kâdýhân´ýn Fetâvâsinin «kendisine uymak sahih olanlar ve olmayanlar» faslýnýn ortalarýnda bu nassan bildirilmiþtir. Kâdýhan þöyle demektedir: Kadýn evde kocasiyle birlikte namaz kýldýðý vakit ayaðý kocasýnýn ayaðý hizâsýnda olursa cemâatla namazlarý câiz deðildir. Ýki ayaðý kocasýnýn ayaklarýndan geride olup kadýn uzun ve baþý secdeye kocasýnýn baþýndan önce kapanýyorsa her ikisinin namazlarý câizdir. Zira itibar ayaðadýr.
Görmüyor musun harem-i þerifin avýnýn iki ayaðý haremin dýþýnda, baþý içinde olursa o avý almak helâl olur. Bunun aksine olursa helâl olmaz.» Nihâye´nin sözü burada sona erer. Bunu Sirâc sahibi nakl ve tasdik etmiþtir.
Kuhistâni´de de þöyle deniliyor: «Muhâzat, kadýnýn ayaðý erkeðin uzuvlarýndan birinin hizâsýna gelmektir. Ayak bunun manasýnda dahildir. Bu Mutarrizî´den nakledilmiþtir. Binaenaleyh ayaðýndan baþka bir uzvunun erkeðin bir uzvuna denk gelmesi namazý bozmaz.» Bu anlattýklarýmýzla mezkûr çardak meselesinde ayakla muhazât bulunduðu sabit olmuþtur. Bahýr sahibinin söyledikleri buna muhaliftir. Ve uzuv ile ayak tabirleri arasýnda fark yoktur. Bahýr sahibinin söyledikleri bunada muhâliftir. Kadýn ayaðý ile geri çekilerek uyarsa ikisinin namazýda sahihdir. Velev ki bundan rükû ve sücûd hâlinde bazý uzuvlarýnýn erkeðin ayaðýnýn veya baþka bir uzvunun hizasýna gelmesi icap etsin. Çünkü mâni kadýnýn herhangi bir uzvunun erkeðin herhangi bir uzvunun hizâsýna gelmesi deðildir. Erkeðin ayaðýnýn kadýnýn herhangi bir uzvunun hizâsýna gelmeside deðildir. Mâni yalnýz kadýnýn ayaðýnýn erkeðin herhangi bir uzvunun hizâsýna gelmesidir.
TENBÎH: Bahýr sahibi muhâzatý (hizaya durmayý) Zeyleî´nin tefsir ettiði gibi tefsire itiraz etmiþ; ve þunlarý söylemiþtir: «Bu tefsir noksandýr. Zira ileri yürümeye þâmildir. Ulemanýn açýkladýklarýna göre bir kadýn safa durursa biri saðýndan biri solundan biri de arkasýndan olmak üzere üç erkeðin namazýný bozar. Binaenaleyh muhazâtýn doðru tefsiri Müctebâ´da bildirilendir. Orada: Namazý bozan muhâzât kadýnýn arada bir mâni olmaksýzýn erkeðin yaný baþýna veya önüne durmasýdýr, denilmektedir.
Nehir sahibi buna þöyle cevap vermiþtir: «Kadýn Zeyleî´nin kaydettiði gibi ancak arkasýndaki adam hizâsýnda ise onun namazýný bozar. Bunu Sirâc sahibi de söylemiþ; Hâkim Þehîd de kafi nâmýndaki eserinde açýklamýþtýr.» Tamamý yakýnda gelecektir.
Metinde «þehvet çeken kadýn» denildiðine göre hunsay-ý Müþkilin erkek hizâsýna durmasý namazýný bozmayacaðý hatýra gelîr. Hakikaten Tatarhâniye´de bozmayacaðý açýklanmýþtýr. Kadýn câriye bile olsa bozar. Ýmdâd nâm eserden naklettiðimize göre hunsâda kadýn gibidir. H. Cariye bilediyerek mübâlaaya hâcet yoktur. Ýhtimal ki (bu bir kalem hatasýdýr, doðrusu velev annesi olsun) demek gerekecektir. .Þârih´in Hazâin adlý eserindeki ibâresi: «Velev ki mahremi yahud karýsý olsun. Bununla emred hâriç kalýr.» þeklindedir.
Þârih þehvet çeken kadýný «mutlak surette dokuz yaþýndaki kýz ilh...» diye izah ediyorsa da Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Ulema þehvet çeken kadýnýn tarifinde ihtilaf etmiþlerdir. Zeyleî ve baþkalarý bazýlarýnýn söylediði yedi veya dokuz yaþa itibar olmadýðýný, itibar cimaa olduðunu yani iri yarý ve azâsý tam olmak suretiyle cinsi münâsebete elveriþli olmasýna bakýlacaðýný söylemiþlerdir.» Binaenaleyh Þârih´in söylediði mutemed kavil deðildir. Zirâ bazan bilhassa bu zamanda dokuz yaþýnda cinsi münasebete yaramayan kýz bulunur. T.
«Yahud bir adam sýðacak kadar boþluk olacaktýr.» Ýbâresinin yerinde Mi´rac-üd-Dirâye´de þöyle denilmiþtir: «Aralarýnda bir adam sýðacak kadar boþluk veya direk varsa namazýn bozulmayacaðý söylenmiþtir. Kadýn öne dururda aralarýnda bu kadar boþluk bulunursa hüküm yine budur.» Bahýr sahibi bunu müþkil saymýþtýr. Çünkü ulemamýzýn bil´ittifak imamlarýmýzdan rivayetlerine göre kadýn saðýndan solundan iki adamýn namazýný bozar. Ýki ve üç kadýnda öyledir. Kadýnýn arkasýndaki erkeðin namazý da bozulur. Bir kadýn arkasýndaki bir erkeðin. iki kadýn iki erkeðin namazýný bozarlar. Kadýnlar üç olursa son safa kadar arkalarýndan üçer erkeðin namazýný bozarlar. imamla erkeklerin arasýnda bir saf teþkil ederlerse erkeklerin imama uymasý sahih olmaz. Eþkâlin izâhý þudur: Kadýnýn arkasýndaki erkek yahud kadýnlarýn arkasýndaki saf ile kadýn arasýnda bir adam duracak kadar aralýk vardýr. Ulema aralýðý kadýnýn yaný baþýndaki veya arkasýndaki erkek hakkýnda perde gibi saymýþlardýr. Binaenaleyh kadýnýn arkasýnda aralýk bulunmaksýzýn onunla bir hizada olmasýný aralarýnda bir erkek duracak kadar boþluk bulunmamasý haline hamletmek alettâyin icap eder. Onun için Sirâc´da: Kadýn safýn ortasýna durursa saðýndan bir kiþinin, solundan bir kiþinin ve arkasýndan hizâsýndan bir kiþinin namazý bozulur. Diðerlerinin bozulmaz. Denilmiþtir ki gerçekten arkasýndakinin onun hizâsýnda bulunmasý þart koþulmuþtur. Bu da boþluk bulunmasýndan ihtiraz içindir. Bunu Zeyleî ile Hâkim Þehîd de söylemiþlerdir. Kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Bunun benzerini az yukarda nehirden nakletmiþtik. Yine Nehir´de bildirildiðine göre namazýn bozulmasý için bir hizâya durmanýn þart kýlýnmasý yalnýz bir kadýnýn öne geçmesine mahsus deðildir. Bütün kadýn safý da öyledir. Yani hizâlarýna erkek saflarý durmadýkça namaz bozulmaz.
Hâsýlý kadýnýn arkasýndaki erkeðin namazýný bozmasýndan murad: Arkadan ona muhazî (bir hizada) olmaktýr. Yaný bir adam duracak kadar saða sola yanlamadan tam uðuruna durmasýdýr. Mutlak surette kadýnýn arkasýnda durmasý deðildir. Bahýr sahibinin: «Bir hizâda olmasý hâline alet-Tâyin hamletmek gerekir.» Sözünden muradý bizim söylediðimizdir. Onun bir hizâya durmaktan muradý hâþiye yazanýn anladýðý gibi erkeðin kadýna yakýn olarak arkasýna durmasý, yüzü kadýnýn sýrtýna bakmasý, aralarýnda bir erkek duracak kadar boþluk bulunmamasý deðildir. Çünkü ulemanýn muradý: Kadýn arkasýndaki safdan bir erkeðin namazýný bozar ama iki saf arasýnda ´bir adam sýðacak kadardan daha fazla bir boþluk mutlakâ bulunacaktýr, demektir. Eþkâl buradan çýkar. Bahýr sahibiverdiði cevaba Sirâc´ýn ve diðer kitablarýn ibâresini þâhid tutmuþtur.
Bu ibârelerde saflar sarahaten zikir edilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki onun muradý kadýnýn arkasýndaki safda olanlarýn hizasýna durmasý þarttýr demektir. Bu sebeple onun ibâresini bizim söylediðimize hamletmek alettayin lâzým gelir. Aksi takdirde erkeklerden bir safdan baþka safýn namazý bozulmamak, kadýnlarýn arkasýndaki safdan yalnýz üç kiþiden baþka kimsenin namazý bozulmamak, diðer saflardakilerin namazý sahih olmak lazým gelir.
«Namaz ayný olmasa bile ilh...» ifâdesiyle þârih kuhistânî´nin umum ifâde eden sözüne iþaret etmiþtir. Kuhistânî: «Farz veya nâfile yahud vâcip veya sünnet olsun» demiþ; Yani imam hakkýnda nâfile veya farz, ona uyanlar hakkýnda nâfile demek istemiþ. «Bunda deli bir kadýnýn erkek hizâsýna durmakla onun namazýný bozmayacaðýna iþaret vardýr. Çünkü onun namazý hakikatta namaz deðildir.» demiþtir.
Buradaki «sahih kavle göre» ifadesi imam-A´zam´la ebu Yusuf´un kavline binâendir. Onlara göre namazýn vasfý bozulmakla aslý bâtýl olmaz. Kadýnýn namazý öðlenin farzý yerine geçmese bile nâfile olarak sahihdir. Binaenaleyh namazýn aslýna bakarak iki namaz birdir. Velev ki imam bu namaza farz vasfýný ziyâde etmiþ olsun. Þu halde Þârih´in «kýldýklarý namaz ayni olmasa bile» sözü kadýnýn niyetine bakarak suret itibariyle bir olmasa bile» demektir. Ýmam Muhammed´in kavline göre ise vasfýn bozulmasiyle asýl bâtýl olur. O halde kadýn hizasýna durduðu erkeðin namazýný bozmaz. Zira namaz kýlmýþ sayýlmaz. Bahýr sahibi bu kavli mezhebe muhâlif saymýþtýr. Bu hususta ileride söz edilecektir.
Mineh nâm eserde: «Bu mesele imama uymak bozulduðu vakit namazýn aslý baki olmasýna teferrü eder.» Denilmiþse de her halde kalem hatasý olacaktýr. Çünkü imama uymak sahihdir. Fâsid olan farza niyetlenmesidir. Kadýnýn asýl namaz hakkýnda imama uymasý bakidir. Ve bu namaz nâfiledir. Velev ki imam farziyet vasfýný ziyâde etmiþ olsun. Bunu Rahmeti söylemiþtir. «Ýleride gelecektir.» Yani «imama uymak fâsid olunca kendi namazýna baþlamasý doðru olmaz.» dediði yerde gelecektir.
«Mutlak tabiri ile cenâze namazý hariç kaldýðý gibi tilâvet secdesi de hâriç kalýr. Nitekim Münye þerhi ile diðer kitablarda beyan edilmiþtir. Secde-i Þükür ile secde-i sehvi de buna katmak gerekir. Zira bunlarda da kýyâm halindeki ayak ve baldýrla bir hizâda bulunma tahakkuk etmez.
Bir kadýnýn, baþka bir namaz kýlan meselâ: Baþka bir imama uymuþ bulunan yahud yalnýz baþýna kýlan bir erkeðin ´hizâsýna durmasý mekruh ise de namazýný bozmaz. Anlaþýlan buradaki kerahet kerahet-i tahrimedir.
Ben derim ki: Mi´rac-üd-Dirâye´de þöyle denilmektedir: «þeyh-ul-islâm kerahet yerine isâet demiþtir. Halbuki kerahet daha çirkindir. «Mesbûk olursa iþ deðiþir» (yani erkekle kadýnýn her ikisi imama sonradan yetiþirlerse hüküm deðiþir demek istiyor.) Çünkü tahrimede ortak olsalar da namazýn edâsýnda ortak deðillerdir. Mesbûk, kaza ettiði rekatta yalnýz kýlan hükmündedir. Bundan bir kaç mesele müstesnâdýr. Fakat bu mesele onlardan deðildir. Nitekim gelecektir.
Biri Mesbûk diðeri lâhýk olursa hüküm yine böyledir. Nitekim Halebî izah etmiþtir. Ama erkeklekadýn hem mesbûk hem lâhýk olurlarsa bu hususta Fethul-Kadîr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Burada tafsilât vardýr. Çünkü ikiside üçüncü rekatta imama uyarda abdestleri bozulur ve gidip abdest aldýktan sonra kaza ederken kadýn erkeðin hizâsýna durursa: imamýn üçüncü veya dördüncü rekatý olan bu cüzü onlarýn birinci veya ikinci rekatý olduðu takdirde namaz bozulur. Çünkü bu iki rekatta ortaklýk mevcuttur. Bu rekatlarda her ikisi lahýktýr. Üçüncü veya dördüncü rekatta erkeðin hizasýna durursa bozulmaz. Zira ortaklýk yoktur, her ikisi mesbuktur. Bu hüküm masbuk hem lâhýk olan kimsenin evvelâ lâhýk olduðu cüzü sonra mesbuk olduðunu kaza etmesi vacip olduðuna binaendir. Bu itibarla bize göre namaz bozulur. Velev ki aksi sahih olsun Züfer buna muhaliftir.»
Nehir sahibi diyor ki: «Evvela yetiþemediði rekatý kazaya niyet ederse, meselenin hükmü bunun aksine olmak gerekir.
Yolda birbirlerinin hizâsýna durmaktan maksad: Namazda abdestleri bozulup tâzelemeðe giderken yan yana gelmeleridir. Esah kavle göre bununla do namaz bozulmaz. Çünkü o halde namazýn kazasý ile deðil, namazý ýslah ile meþguldürler. Namazýn hürmeti içinde de olsalar onun hakikatý ile meþgul sayýlmazlar. Namazýn hakikatý kýyâm, kýraat ve sâireden ibârettir. Abdest tazelemeðe gidende bunlarýn hiç biri sabit deðildir. Binaenaleyh Edâ itibariyle ortaklýk mevcud deðildir. Tamamý Fetihtedir.
«Kâbenin içinde» diye kayýtla.masý, dýþýnda olurda muhtelif cihetlere dönerlerse hizâya durma meselesi mümkün olmaz.
METÝN
Erkeðin namazýnýn bozulmasý mükellef olduðuna göredir. Mükellef deðilse hizasýna kadýn durmakla namazý bozulmaz. Birde namazýnýn bozulmasý için imamýn namaza dururken -sonra deðil- kadýna imam olmaða niyet etmesi þarttýr. Zâhire göre velev ki namaza dururken kadýn orada bulunmasýn. Muayyen bir kadýna yahud kadýnlara imam olmayý niyet ederse niyeti geçerlidir. Kadýna imam olmaða niyet etmezse kadýnýn namazý bozulur. Nasýl ki kadýna geri çekil diye iþâret ederde çekilmezse hüküm yine budur. Çünkü makam farzýný terk etmiþtir. Fetih. Ulema kadýnýn aklý baþýnda olmasýný, erkekle tam bir rükünde bir yerde bulunmalarýný da þart koþmuþlardýr. Böylece þartlar on olmuþ hatta geçmiþtir.
ÝZAH
Erkek mükellef.ise hizâsýna kadýn durmakla namazý bozulur. Ýmam deðilse kadýnýn namazý bozulmaz. Nehir. Ýmam ise bütün cemâatýn namazlarý bozulur. Meðer ki kadýna geri çekil diye iþaret etmiþ olsun. Nasýl ki gelecektir.
Bahýr sahibi diyor ki: «Erkeðin namazý bozulur. Sözü ile, kadýn imama tekbir alýrken hizâsýna durarak uyar; imamda ona imam olmaða niyet ederse tahrimesi mün´akid olmayacaðýna iþaret etmiþtir ki, sahih olan da budur. Nitekim Hâniye´de de böyle denilmiþtir. Çünkü namazý bozan bir þey ona baþlarken bulunursa mün´akit olmasýný önler.» Erkeðin mükellef olmasý lazýmdýr. Çünkü namazýnýn bozulmasý, kadýný geri býrakmaya kendisi memur olduðu içindir. Kadýný geri çekmezsemakamýn farzýný terk etmiþ olur.
Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bu ta´lilde akýl ve bülûðun þart olduðuna iþaret vardýr. Zira hitap (ALLAH´ýn emri) ancak mükellef olanlarýn fiillerine taalluk eder. Câmi þerhlerinin bazýlarýnda da böyle denilmiþtir. Binaenaleyh bu kavle göre hizâsýna kadýn durmakla sabinin namazý bozulmaz.»
«Sonra deðil» ifâdesinden anlaþýlýyor ki bu surette kadýnýn erkekle bir hizada namaz kýlmasý sâhihdir. Çünkü ibtidâda müsâade edilmeyen bir þeye sonunda müsâade edilir. T.
Ben derim ki: Kýnye´de imamlarýn þerefine iþâretle þöyle denilmektedir: Ýmamýn kadýnlara imam olmaða niyet etmesi namaza baþlarken muteberdir. Baþladýktan sonra muteber deðildir.» Bu sözden anlaþýldýðýna göre kadýnlarýn uymasý sahih olabilmek için bu þarttýr. Namaza baþladýktan sonra kadýna imam olmaya niyet ederse uymasý sahih deðildir. Hizâsýnda duranýn namazýda bozulmaz.
«Zâhire göre ilh...» buradaki zâhir mânâ Bahýr sahibinin anlayýþýdýr. O bu meseledeki iki rivayeti naklettikten sonra namaza baþlarken kadýn orada bulunmasa da kadýna imam olmaða niyeti daha muvafýk görmüþtür. Fasî´nin telhîs þerhinde þart olduðunu «deniliyor» sigasiyle ifâde etmeside bunu te´yid eder. (buna temrîz sigasý derler ki rivayet edilen sözün zaif olduðuna iþarettir.)
Ýmam muayyen bir kadýna yahud kadýnlara imam olmayý niyet ederse niyeti geçerlidir. Yani kime namaz kýldýrmak istemezse o kadýnla muayyen olmayan kadýn bir erkeðin hizâsýna durmakla onun namazýný bozmazlar. Çünkü onlarýn imama uymasý sahih deðildir. Ýmam kadýna imamlýðý niyet etmezse kadýnýn namazý bozulur. Anlaþýldýðýna göre o kadýn farza baþlamýþ sayýlmadýðý gibi nâfileye dahi baþlamýþ olmaz. Kýnye´de rivayet edildiðine göre nâfile hakkýnda iki kavil vardýr. Bu, imama uymasý fâsid olunca kendi kendine namaza baþlamýþ olur mu olmaz mý meselesine binaendir ki, ileride ondan söz edilecektir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 18:41:31
TENBÝH
Musannýfýn mutlak olan sözünden anlaþýlýyor ki, imam bu kadýna imam olmaða niyet etmedikçe cuma ve bayram namazlarýnda dahi namazý sahih olmaz. Niyet etmesi onlarda da þarttýr.
Nehir sahibi diyor ki: «Bir çok ulema buna kail olmuþlardýr. Ancak ekseriyet cuma ve bayramlarda niyetin þart olmadýðýný söylemiþlerdir. Esah olan da budur. Nitekim Hulâsada da böyle denilmiþtir. Zeyleî ekseriyetin þarttýr dediðini söylemiþtir. Cenâze namazýnda kadýna imam olmaða niyetin þart olmadýðýna ulema ittifak etmiþlerdir.» kezâ kadýnýn namazý bozulur. îfâdesinden anlaþýldýðýna göre bu kadýn hiç bir kimsenin hizasýna durmazsa imama uymasý sahih olur. Velev ki imam ona imam olacaðýna niyet etmesin. O halde kadýnýn imama uymasý sahih olmak için imamýn ona imam olmaða niyet etmesi þart deðildir. Ancak birinin hizâsýna durursa o baþka. Durmazsa þart deðildir. Musannýf niyet bahsinde bu meselede ihtilaf olduðunu söylemiþti. Biz de orada Hýlye´den naklen: Kadýnýn öne geçip imam veya cemaattan birinin hizâsýna durmamasýnýn þort olduðunu, öne geçerde birinin hizâsýna durursa imama uymasý bozulacaðýný, namazýnýn tamamlanmayacaðýný söylemiþtik. Nihâye nâm eserde burada bu kavlin imam-A´zam´ýn ilk kavli olduðu bildirilmiþtir. Bundan anlaþýlan, son kavlinin mutlak surette niyeti þart koþmasýdýr. Amelin son kavle göre olduðuâþikardýr. Onun için Muhtarýn metninde mutlak olarak: «Kadýn erkeklerin namazýna giremez. Meðer ki imam ona da niyet etmiþ olsun.» denilmiþtir. Bu ibârenin bir benzeride Mecmâ metnindedir. «Nasýl ki kadýna geri çekil diye iþaret ederse çekilmezse hüküm yine budur.» (yani kadýnýn namazý bozulur.)
Fetih sahibi diyor ki: «Zâhire ve Muhit´te bildirildiðine göre kadýn, imam namaza baþlamayýp kadýna imam olmaða niyet ettikten sonra imamýn hizâsýna durursa bir veya iki adým ilerlemek suretiyle onu geri almak mümkün deðildir. Çünkü bundan kerahet vardýr. Þu halde onu geri almak iþaretle ve benzeri bir þeyle olur. Bunu yaparsa onu geri almýþ sayýlýr. Kadýna da gerilemek lazým gelir, gerilemezse makamýn farzýný terk etmiþ olur ki, onun namazý bozulur, imamýn namazý bozulmaz.
Fetih sahibinin «namaza baþlayýp» demesinden anlaþýlýyor ki. kadýn imam namaza baþlamadan gelirde imamýn hizasýna durduðunda imam ona imam olmaða niyet eder ve geri çekilmesini iþaret etmiþ bulunursa imamýn namazý bozulur. Þu halde gerileme iþareti ancak kadýna imam olmaða niyet ederek namaza baþladýktan sonra gelirse o zaman fayda verir. Tahtavî: «Anlaþýlan imam kelimesi bir kayd deðildir.» demiþtir. Yani namaza baþladýktan sonra bir erkeðin hizâsýna durur; o da kendisine geri çekilmesini iþaret ederde çekilmezse kadýnýn namazý bozulur; erkeðin namazý bozulmaz. Demek istemiþtir. Bunun þartlardan sayýlmasý ve: «Erkeðin namaza baþladýktan sonra geldiðinde ona geri çekil diye iþaret etmemiþse» denilmesi gerekir. Bir de bunun bâlið kadýn hakkýnda olmasý icap eder. Bülûða ermeyen kýz çocuðu makamýn farziyeti ile mükellef deðildir.
Ulema erkekle kadýnýn tam bir rükünda bir yerde bulunmalarýný da þart koþmuþlardýr. Hatta biri yüksek bir yerin üstünde diðeri yerde olursa erkeðin namazý bozulmaz. Bunu Münye þârihi söylemiþtir. Bu mesele birbirlerinin hizâsýna durmalarýndan biliniyorsa da ulema yine de ayrýca zikir etmiþlerdir.
Fiilen tam bir rükün edâ edinceye kadar bir yerde bulunmalarý imam Muhammed´e göredir. Ebu Yusuf´a göre bir rükün miktarý bulunmalarý þarttýr. Haniye´de: «Birbirinin hizasýnda bulunmak az olsun çok olsun namazý bozar.» denilmiþtir. Bahýr sahibi: «Musannýfýn mutlak olan sözünden bunu tercih ettiði anlaþýlýyor.» demiþtir.
METÝN
Kendisinden þehvetlenilen yakýþýklý tüysüz delikanlý ile bir hizâda namaza durmak mezhebe göre namazý bozmaz. Bu söz Mahbubî´nin câmiinde ve Dürer-ül-Býhar´da beyan edilen bozulur iddiasýný zayýflatýr. Çünkü namazýn bozulmasý kadýnda þehvetle illetlendirilmemiþ; ibn-i Hümâm´ýn tahkikine göre makamýn farzýný terk etmekle illetlendirilmiþtir. Erkeðin kadýna, hunsâya ve çocuða uymasý mutlak surette sahih deðildir. Esah kavle göre velev ki cenâze ve nâfile namazýnda olsun.
ÝZAH
Þârih tüysüz delikanlýyý (ki buna emred derler) kendisinden þehvetlenilen diye kayýtlamýþtýr. Çünkü hilâfýn biri burasýdýr. Yoksa baþkasý bil´ittifak namazý bozmaz. «Çünkü namazýn bozulmasý kadýndaþehvetle illetlendirilmemiþti.» Yani namazýn bozulmasýna sebep þehvet deðildir. Onun için ihtiyar nene ile anne ve kýzý gibi mahreminin namazý bozduklarýný söyledik, yedi yaþýndaki küçük kýz gibi þehvet haddine ulaþmamýþ kimselerde namazýn bozulmamasý ise kadýnlar derecesine ulaþamadýðý içindir. Bu sebeple kadýnlarýn geri býrakýlmasý emri zâhirde ona þâmil deðildir. Benim anladýðým budur.
«Erkeðin kadýna, hunsaya ve çocuða uymasý mutlak surette sahih deðildir.» Buradaki kadýn tabiri bâlið olan ve olmayan bütün kadýnlara þâmil olduðu gibi, hunsâ dahi þâmildir.
Erkeðe gelince: Bundan bâlið olan kasdedilirse, mefhumu ile çocuðun kadýna ve hunsâya uymasý sahih olduðunu iktiza eder. Yalnýz erkekliði kasdedilirse çocuðun çocuða uymasýnýn sahih olmadýðýný iktiza eder ki bunlarýn ikisi de vâki deðildir. Ýbârenin doðru þekli þöyle olmalý idi: «Erkeðin kadýna ve hunsaya. adamýn çocuða uymasý sahih deðildir.» Bunu Halebî, üstâdý Seyid Ali el Basîr´den nakletmiþtir.
Ben derim ki: Hâsýlý imamla cemaattan her biri yâ erkek yâ kadýn yahud hunsâdýr. Bunlarýn herbiri ya bâliðtir yahud deðildir. Balið erkeðin imamlýðý hepsine sahihdir. Ama kendisi yalnýz misline uyabilir. Bâlið kadýnýn mutlak olarak yalnýz kadýna imamlýðý kerahetle sahihtir. Erkeðe, kendi misline ve bâlið hunsâya uymasý sahihtir; fakat mekruhtur. Zira hunsânýn kadýn olmak ihtimali vardýr. Bâlið hunsânýn yalnýz hunsâya mutlak surette imamlýðý sahihtir. Erkeðe imam olamadýðý gibi kendi misline de imam olamaz. Çünkü kendisinin kadýn, cemaat olan hunsânýn erkek olmasý ihtimali vardýr. Erkeðe uymasý sahihtir. Kendi misline ve mutlak surette kadýna uymasý sahih deðildir. Zira erkek olmasý ihtimali vardýr.
Bâlið olmayan hunsâya gelince: Þâyed erkek ise kendi misline erkek, kadýn ve hunsâ olsun imam olmasý sahihdir. Erkeðe uymasý mutlak surette sahihdir. Kadýn ise yalnýz kendi misline imam olmasý sahihtir. Sabinin imam olmasý ihtimallidir. Kendisinin bunlarýn hepsine uymasý sahihtir. Hunsâ ise kendi gibi bir kadýna imam olmasý sahihtir, Balið kadýna imam olamadýðý gibi erkek veya hunsaya da mutlak surette imam olamaz. Kendisinin yalnýz erkeðe uymasý mutlak olarak sahihtir. Kâidelerden alarak benim anladýðým budur.
«Velev ki cenâze ve nâfile namazýnda olsun.» Ýfâdesi çocuða uymaya râci olan mutlak sözün beyânýdýr.
Usturuþnî diyor ki: «Cenaze namazýnda çocuðun imam olmasý câiz olmamak gerekdir. Anlaþýlan budur. Çünkü bu namaz farz-ý kifâyelerdendir. Çocuk ise farzý edâya ehil deðildir. Lâkin bu söz selam almakla müþkilleþir. Bir kimse bir cemaata selam verirde selamý bir çocuk alýrsa caizdir.»
Ben derim ki: Usturuþ´nînin ta´liline göre çocuðun imam olmasý þöyle dursun yalnýz baþýna cenâze namazý kýlarsa balið kimselerden borç sâkýt olmaz. Tahrir þârihi bunu mezhebin kitablarýnda bulamadýðýný söylemiþtir; «mezhebin temel kitaplarýndan anlaþýlan sâkýt olmamasýdýr.» demiþtir. Yani Ulema: «Çocuk vücûbe ehil deðildir.» Dedikleri için borcun sâkýt olmadýðý anlaþýlmýþtýr.
Ben derim ki: Buna göre yukarýda geçen selam meselesi müþkil kaldýðý gibi ulemanýn açýkladýklarýbülûða yaklaþan çocuðun ezaný kerahetsiz câizdir.» Sözü de müþkil kalýr. Halbuki ezanýn vacip olduðunu söyleyenler vardýr. Meþhur kavle göre ezan okumak günahýn lâhýk olmasý hususunda vâcibe yakýn bir sünnet-i müekkededir. Kezâ ulemanýn beyan ettikleri: «Beraetli bir çocuk cuma günü hutbe okurda namazý bâlið biri kýldýrýrsa câizdir.» Sözü ve: «Çocuk hayvan kesmeyi akýl eder ve besmeleyi bilirse yani besmele çekmenin emir olunduðunu bilirse câizdir.» Sözleri karþýsýnda da müþkil kalýr. Usturuþnî´nin: «Çocuk cenaze yýkarsa câiz olur.» ifâdesi de böyledir. Yani bununla vücûp sâkýt olur. Binaenaleyh. onun cenaze namazý kýlmasiyle vücûbun sâkýt olmasý evleviyette kalýr. Çünkü cenaze namazý duadýr. Çocuðun duasý meleklerin duasýndan daha makbuldür.
Ulemanýn: «Çocuk vüçûbe ehil deðildir.» Sözü her halde vücûbe mükellef deðildir manasýna olsa gerektir. Bu, ise çocuðun fiiliyle mükelleflerden sâkýt olmasýna ve çocuðun fiilinin vâcip yerine geçmesine aykýrý deðildir. Feth-ul-kadîr sahibinin mürted bâbýnda yaptýðý þu açýklama bunu te´yid eder: «Çocuk iman için iki þehadeti getirirse farz yerine geçer. Bülûða erdikten sonra baþka bir ikrarla imanýný tazelemesi lazým gelmez. Hatta çocuða iman farz deðildir; diyenlerin kavline göre de lazým gelmez. Binaenaleyh müsâfir gibi olur. Müsâfire cuma namazý farz deðildir. Fakat kýlarsa farz sâkýt olur.» Bu söylediklerin müslüman olurken geçerlidir. Çünkü müslümanlýðý kabulün nâfilesi yoktur. Getirilen þehâdet ancak farz yerine geçer.» Denilirse þöyle cevap verilir: Maksad o kimsenin farzý edâya ehil olduðunu isbâttýr. Ve bununla sâbit de olmuþtur. Bu söz cenâze hakkýnda da söylenebilir. Zira onun da nâfilesi yoktur. Ama çocuðun ezaný, hutbesi, besmelesi ve selam almasý ile yetinmek onun kýldýðý cenâze namaziyle iktifa edileceðine delildir. Evet, çocuk vakit içinde namaz kýlarda sonra yine vakit içinde bulûða ererse mesele müþkil olur. Zira ilk kýldýðý nâfile olduðu için o namazý tekrar kýlar. Buna þöyle cevap verilebilir: Mûteber olan vaktin sonudur. Çocuk o anda bâlið bulunmaktadýr. Vücûbe sebep olan vakit mevcud olduðu için namazý tekrar kýlmasý icap eder. Ýlk kýldýðýnda vakit, sebep vücûp deðildi. Ve sanki o kimse kendi hakkýnda sebep,vücûp bulunmaksýzýn namaz kýlmýþ gibi olur. Bu sebeple o namazý forz yerine geçirmek mümkün olmaz. Cenaze namazý öyle deðildir. Onun sebebi cenazenin gelmesidir. Bu sebep balið olmazdan önce •de mevcuttur. Onun için farz yerine geçmesi mümkündür.
Bütün bu söylediklerimiz ifâsý için bulûð þart olmayan þeyler hakkýndadýr. Binaenaleyh: «Çocuk hac ederse bulûða erdikten sonra tekrar hac etmesi tazým gelir.» Þeklinde bir itiraz varid olamaz. Çünkü farz olan haccýn þartlarýndan biri de bülûð ve hürriyettir. Nâfile hac böyle deðildir. bundan anlaþýlýr ki, çocuðun cenaze de dahi imam olmasý sahih deðildir. Velev ki «o çocuðun namazý sahihdir; bununla mükelleflerden borç sâkýttýr.» demiþ olalým. Çünkü bâlið kimselere imam olmanýn þartlarýndan biri bülûðdur. Bu yeri izah ederken benim hatýr;ma gelen budur. Sen bunu ganimet bil! Çünkü bundan baþka hiç bir kitabda bulamayacaksýn! Hamd ALLAH´a mahsustur.
«Esah kavle göre velev ki nâfilede olsun.» Burada Hidâye sahibi þunlarý söylemiþtir: «Teravih ile mutlak sünnetlerde Belh ulemasý bunu câiz görmüþ; bizim ulemamýz câiz görmemiþlerdir. Bazýlarý mutlak nâfilede Ýmam Ebu Yusuf´la Ýmam Muhammed arasýnda hilâf olduðunu tahkik etmiþlerdir. Muhtar kavle göre bütün namazlarda caiz deðildir.» Mutlak sünnetlerden murad, beþ vaktin sünnet-i müekkedeleriyle bir rivayete göre bayram namazlarýdýr. Vitir, husûf, küsûf namazlarýyle yaðmur duasýnda kýlýnan namazlarda imameyne göre böyledir.» Fetih.
METÝN
Kezâ deliliði daimi yahud bazan kesilen deliye kendine geldiði haller dýþýnda uymak, sarhoþ ve bunaða uymak da sahih deðildir. Bunu Halebî söylemiþtir. Temiz bir kimse özür sahibine uyamaz. Bu abdesti hadesle birlikte aldýðýna yahud hades abdest üzerine ârýz olduðuna göredir. Özrü kesildikçe abdest alýrda o halde kýlarsa sahihdir. Nitekim kan aldýran bir kimse kanýn kesildiðinden emin olursa ona uymak, kadýnýn kendi misline, çocuðun kendi misline, özürlünün kendi misline, iki özürlünün bir özürlüye uymasý da böyledir. Aksi câiz deðildir. Meselâ: Daimî yellenen kimsenin sidiðini tutamayana uymasý böyledir. çünkü imamda hem hades hem necâset vardýr.
Müçtebâ´da ki: «Mumasile uymak sahihdir. Yalnýz üç kiþi müstesnâdýr ki onlar da hunsay-ý müþkil, hayzýný þaþýran ve istihâza kaný gören kadýndýr.» Ýbâresi yeni hayz ihtimalinden dolayý diye tefsir edilmiþtir. Ýhtimal ortadan kalkarsa uymasý sahih olur.
ÝZAH
Deliliði daimî olan kimseye uymanýn sahih olmamasý da delinin namazý olmadýðýndandýr. Çünkü niyeti tahakkuk etmez bir de temizliði yoktur. Ama deli kendine gelir ve ayýlýrsa o halde kendisine uymak sahihtir. Nitekim Bahýr´da Hulâsadan naklen böyle denilmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa namazdan önce ayýldýðý tahakkuk etmedikçe kendisine uymak sahih olmaz. Hatta bir kimsenin delirip ayýldýðýný bilirde namaz vaktinde ne halde olduðunu bilmezse ona uymak sahih olmaz. Delirdikten sonra ayýldýðý bilinirse sahih olmak gerekir. Asýl ile yani saðlamlýkla istihap ederek deliliðin yeniden gelmesi ihtimaline itibar yoktur. Zira delilik ârýzî bir hastalýktýr.
BUNAK: Aklý az olan kimsedir. Bazýlarý: «Delilikten baþka bir þaþkýnlýktýr.» demiþlerdir. Muðrib´te böyle denilmiþtir. UIema bunaðý çocuk hükmünde saymýþlardýr.
Özürlünün özürlüye uymasý özürleri bir cinsden olduðuna göre sahihtir. Özürleri bir cinsden deðilse uymak sahih olmaz. Nitekim Zeyleî´de, fetih´de ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Sirâc´ýn ibâresi þöyledir: Sidiðini tutamayan kimse kendi gibisinin arkasýnda namaz kýlabilir. Ama hem sidiðini tutamayan hem de daimî yellenen birinin arkasýnda kýlarsa câiz deðildir. Çünkü bu takdirde imam iki özür sahibi cemaat olan ise bir özürlüdür.» Cevhere´de dahi böyle denilmiþtir. Mezkûr ta´lilden anlaþýldýðýna göre özrün bir olmasýndan murad eserin birliðidir. Aynýn birliði deðildir. Aksý takdirde temsilde: «Ama daimî surette yellenen birinin arkasýnda kýlarsa...» demesi yeterdi. Ta´lilde de: «Özürleri deðiþik olduðu için» demeli idi. Onun için bahýr sahibi: «Bundan anlaþýldýðýna göre sidiðini tutamamakda yara ile birleþenler kabilindendir. Sidiðini tutamamakla büyük çiþini tutamamak da öyledir.» demiþtir. Yani eser hususunda birleþtikleri için demek istemiþtir. Zira her biri hades ve necâsettir. Velev ki sidik tutamamak yaranýn ayni olmasýn.
Lâkin Nehir sahibi buna itiraz etmiþ; bunun sidiðini tutamayan kimsenin daimî yellenene uymasýnýn câiz olmasýný gerektirdiðini söylemiþ: «bu vaki deðildir, zira özürleri baþka baþkadýr» demiþtir.
Bu söz birleþmeden murad aynin birleþmesi olmasýna binaendir. El-münyet-ül-kebîr þerhinde bildirilenin ifâde ettiði mânâ budur. Hýlye sahibi dahi: «Sidiðini tutamayan kimsenin pekinmeyen yara sahibine uymasý yahud bunun aksi sahih deðildir. Nitekim mezhep budur. Çünkü özürlünün kendisi gibi özürlüye uymasý özürleri bir ise sahihtir. Baþka baþka ise sahih deðildir.» demiþtir.
Bundan anlaþýlýyor ki, en güzeli Nehir´in ibâresidir. þârih´in de âdeti vechile onu takip etmesi gerekirdi. Buradaki sözünde þârih Bahýr sahibine tabi olmuþtur. Hazâin nâm eserinde de öyle yapmýþ: «Özürleri birleþirse özürlünün kendisi gibi bir özürlüye uymasý sahihdir». Meselâ Sidiðini tutamayan kendi gibi birine yahud yara sahibine yahud daimî surette yellenene uymasý böyledir. Özürleri birleþmezse sahih deðildir. Meselâ: Daimî yellenen, sidiðim tutamayana uyamaz. Çünkü imamda hades ve necaset vardýr.» demiþtir. Gördüðün gibi bu söz mezhebe muhaliftir. «Yani hayz ihtimalinden dolayý» bir de uyan hunsânýn erkek, imam olanýn kadýn olmasý ihtimalinden dolayýdýr. Sonra bu hüküm hayzýný þaþýran hakkýnda acýktýr. Kýnye sahibi bunu þöyle açýklamýþtýr: «Hayzýný þaþýranýn hayzýný þaþýrana uymasý caizdir. Diyen fena halde yanlýþtýr. Çünkü hayýzlýya uymuþ olmasý ihtimali vardýr.» Ýstihaza kaný gelen kadýn hakkýnda ise müþkildir. Zira hakikatta istihazalý kadýnýn hayzlý olmasý ihtimali yoktur. Meselâ: Kan görmesi on günü, nifas kýrk günü aþan kadýn böyledir. Meðer ki bu kadýndan üç gün tamam olmadan evvel baþlayan gibi biri kasd edilmiþ ola!
Böylesi mücerred kaný görmekle namazý býrakýr. Üç günü tamamlarsa ne âlâ! Tamamlamazsa kaza eder. Bu kadýnýn üç gece önceki hâlý hayzada istihazayada ihtimallidir. Hayzýnda âdet sahibi olan kadýn da öyledir. Adetinden fazla kan görürse ihtimal kaný on günde kesilmiþtir. Bu takdirde hayýzlý sayýlýr. Ýhtimal ki on günden fazla müddette kesilmiþtir. O zaman istihazalý olur. Ve kendisi gibi bir kadýnýn ona uymasý câiz olmaz.
Rahmeti diyor ki: «Benim Müçtebâ´da gördüðüm þudur: Ýstihazalýnýn iztihazalýya uymasý caizdir. Þaþýranýn þaþýrana uymasý ise câiz deðildir. Nasýl ki hunsay-ý müþkile uymasýda câiz deðildir.» Bunda bir iþkâl yoktur. Ýhtimal bahýr sahibinin nüshasý tahrif edilmiþtir. Diðerleride ona tabi olmuþlardýr.
Lâkin Kuhistanî´nin ibâresi buradakine uygundur. Þu da var ki, Kýnye´de hunsây-ý müþkil hakkýnda iki rivayet olduðu bildirilmiþtir.
METÝN
Kur´an´dan bir âyet ezber e.den kimsenin hiç bir âyet ezber etmeyene, Avreti örtülü olanýn çýplak kimseye, rükû ve secdeye iktidarý olanýn bunlara iktidarý olmayana, farz kýlanýn nafile ve baþka bir farz kýlana, nezir edenin nezir edene ye nezir edenin yemin edene uymasý sahih deðildir.
Kur´an´dan hiçbir þey ezber etmeyen kimse ümmidir. Ümmî dahi dilsize uyamaz. Çünkü ümmi tahrimeye muktedirdir. Binaenaleyh aksi sahihtir.
Çýplak bir kimse bir çýplak ile iki giyimliye imam olsa imamýn ve onun gibi olanýn namazlarý bil´ittifak câizdir. Yaralýnýn bir yaralý ile bir saðlama imam olmasý da böyledir.
Rükû ve secdeye iktidarý olanýn bunlardan âciz olana uyamamasý kuvvetli zaif üzerine binâ edileceðiiçindir.
Farz kýlanýn nâfile ve baþka farz kýlana uyamamasý, bize göre iki namazýn bir olmasý þart olduðundan, hazreti Muaz´ýn peygamber (s.a.v.)´le nâfile kýldýðý. kavmine ise farz kýldýrdýðý sahihdir. Nezir eden kimse nâfile kýlana ve kezâ farz kýlana uyamaz. Çünkü bunlarýn her bir baþka bir farz kýlan gibidir. Meðer ki biri aynen diðerinin nezir ettiðini adamýþ olsun. Çünkü bunda namazlar birdir. Nezir eden kimse yemin edenede uyamaz. Zira nezir edilen daha kuvvetlidir. Bunun aksi sahihtir. Yani yemin eden kimse nezir edene, yemin edene ve nâfile kýlana uyabilir.
Ýki rekat tavaf namazýný kýlan iki kiþi nezir eden iki kiþi gibidirler. Müþtereken bir nâfile namaz kýlarda sonra onu bozarlarsa birinin diðerine uymasý sahih olur. Ama o namazý ayrý ayrý bozarlarsa uymasý sahih olmaz Öðleyi kýlarda her biri diðerine imam olmayý niyet ederse sahih olur. Ýkiside imama uymayý niyet ederlerse sahih olmaz. Aradaki fark açýktýr.
ÝZAH
«Hiç bir âyet ezber etmeyen» Ýfadesi bütün Kur´an´ý yahud ekserisini ezber bilen fakat manayý bozacak þekilde yanlýþ okuyan kimseyede þâmildir. Zira Bahýr´da: «Bize göre ümmi (okuyup yazma bilmeyen kimse) farz olan kýraatý iyi okuyamayandýr. Þâfii´ye göre ise Fâtiha´yý iyi okuyamayandýr.» denilmiþtir.
Ümmi olan kimse dilsize uyamaz. Ama dilsiz dilsize yahud ümmi ümmiye uyabilir. Bunu Ebu-s-Süûd´dan naklen Tahtavî söylemiþtir. «Aksi sahihtir.» Ta´lil üzerine getirilmiþ fer´î bir meseledir. Zira ümminin tahrimeye muktedir olmasý hâlinin dilsizden daha kuvvetli olduðuna delildir. Onun için dilsizin ona uymasý sahih, aksi sahih deðildir. Bunun mefhumu þunu ifâde eder ki, kudreti yoksa birbirlerine uymalarý sahihtir.
Çýplak bir kimse, bir çýplak ile giyimliye imam olsa imamýn ve onun gibi olanýn namazlarý bilittifak câizdir. Fakat ümminin bir ümmi ile bir okuyana imam olmasý böyle deðildir. Çünkü Ýmam-A´zam´a göre hepsinin namazlarý bozulur. Ümminin okuyan birine uymak þartiyle namazý kýraatlý sayýlabilir. Zira imamýn okumasý onun da okumasý demektir. Ama imamýn abdesti ve tesettürü hükmen cemâat olanýn abdest ve tesettürü yerine geçemez. Böylece ayrýlýrlar. Bahýr.
Rükû ve sücûdden âciz kalan kimse bunlarý imâ ile ayakta veya oturarak yapandýr. Oturarak rükû ve secde yapabilirse ona uymasý câizdir. Nitekim gelecektir.
Tahtavî diyor ki: «Ýtibar secdeden âciz kalmayadýr. Hatta secdeden âciz kalýrda rükûa kudreti olursa imâ ile kýlar.»
«Farz kýlanýn nâfile ve baþka bir farz kýlana uymasý sahih deðildir.» Farzlarýn isim veya sýfat itibariyle deðiþik olmasý musavidir. Meselâ dünkü öðleyi kýlan bugünkü öðleyi kýlana uyamaz. Ama bu kimseler bir günün namazlarýnda birim kýlmamýþlarsa câizdir. Keza bir kimse ikindinin iki rekatýný kýldýktan sonra güneþ batar da son rekatlarýnda baþka bin ona uyarsa câizdir. Çünkü namaz birdir. Velev ki uyan kimse için kaza olsun. Cevhere.
«Hazreti Muaz´ýn Peygamber (s.a.v.)le nafile kýldýðý, kavmine ise farz kýldýrdýðý sahihtir.» Yaný bizim imamlarýmýza g6re bu hadis sahih ve baþka rivayete müreccehtir.
Bu ifâde Ýmam Þafiî´nin istidlaline cevaptýr. Þâfiî farz kýlanýn nâfile kýlana uyabileceðine Buharý ile Müslim´in sahihlerindeki Muâz hadisiyle istidlâl etmiþtir. Mezkûr hadîste: «Muaz Rasülullah (s.a.v.) yatsýyý kýlar, sonra kavminin yanýna dönerek ayni namazý onlarada kýldýrýrdý denilmektedir. Cevap þudur. Hz. Muazý kavmi þikayet edince Rasulullah (s.a.v.) ona «Yâ Muaz, fitneci olma! Yâ benimle kýl; yahud kavmine kýldýrýrken hafif tut!» buyurmuþtur. Bunu imam Ahmed rivayet etmiþtir. Hafýz Ýbn-i Teymiye: «Bu hadisde farz kýlanýn nâfile kýlana uyamayacaðýna delil vardýr. Çünkü Peygamber (s.a.v.)le birlikte kýlýnca baþkasýna imamlýk yapamayacaðýný gösteriyor. Onunla birlikte nâfile kýlmasý baþkalarýna imam olmasýna bil icmâ mâni deðildir. Bundan anlaþýlýyor ki, Rasûlüllah (s.a.v.) le birlikte kýldýðý yatsý namazlarý nâfiledir.» diyor.
Ýmam Kurtubî dahi «el-müfhim» adlý eserinde: «Bu hadis hazreti Muaz´ýn peygamber (s.a.v.)le birlikte kýldýðý namazýn nâfile olduðuna delildir. Kavmine kýldýrdýðý ise farzdýr.» demiþtir. Tamamý Nuh efendi haþiyesiyle feth-ul-Kadîr´dedir. Nezir eden kimse nâfile kýlana uyamaz. Çünkü nezir vaciptir. Kaviyi zaif üzerine bina etmek lazým gelir. (ki câiz deðildir.) H. Birinin aynen diðerinin nezir ettiði namazý nezir ettim.» demekle olur. «Çünkü bunda namazlar birdir.» Arkadaþýnýn nezir ettiði namazý nezir edince ikisi ayný namazý nezir etmiþ gibi olurlar. Her biri ayrý ayrý namaz nezir ederlerse iþ deðiþir. Çünkü birinin nezri ile vacip olan namaz diðerininki gibi deðildir. Ve birinin neziri diðerinin nezirinden daha kuvvetli deðildir. Nezir edilen namaz yemin edilen namazdan daha kuvvetlidir. Zira yemin etmekle namaz nâfile olmaktan çýkmaz. Görmüyor musun o kimse muhayyer kahr. Ýsterse namazý kýlar ve yemininde sâdýk olur. Dilerse kýlmaz; kefaret verir. Onun için yemin edenin yemin edene ve nâfile kýlana uymasý caizdir. Mineh´de Bahýr´a uyarak: «Bundaki vücüp ârýzidir.» denilmiþsede doðru deðildir. Onun için Þârih onu söylemekten vaz geçmiþtir. Rahmeti.
Ben derim ki: Bunu ulemanýn yeminler bahsinde söyledikleri þu söz te´yid eder: «Üzerine yemin edilen þey farz ise yemininde durmak vacibtir. Mâasiyet üzerine yemin etmiþse o yemininden dönmek vaciptir. Yemin etmediði ettiðinden daha hayýrlý ise yeminden dönmesi tercih olunur. Her ikisi müsâvî iseler yemininde sadýk kalmak tercih edilir.
Hulâsa´da bildirildiði vecihle namaz için yemin...» Vallah iki rekat namaz kýlacaðým!» demekle yapýlýr. Yemin edenin yemin edene uymasýnýn câiz olmasý yemin etmekle namaz nâfile olmaktan çýkmadýðý içindir. Ve nâfile kýlan nâfile kýlana uymuþ olur. Münye þerhinde bu þöyle ta´lil edilmiþtir: «Çünkü vacip olan yeminin de durmaktýr. Her iki namaz haddizatýnda nâfile olarak kalýrlar.» Yemin edenin nâfile kýlana uymasý sahihtir. Zira üzerine yemin edilen þey nâfiledir. H. Bahýr´da: «Bunun Vacip olduðu da söylenir. Çünkü yeminde durmak tahakkuk etmiþtir. Binaenaleyh nâfile kýlanýn arkasýnda namazý caiz olmamak lazým gelir.» Denilmiþse de buna verilen cevabý gördün!
«Ýki rekat tavaf namazýný kýlan iki kiþi nezir eden iki kiþi gibidirler. Yani birbirlerine uymalarý câizdeðildir. Çünkü sebep deðiþiktir. Birinin tavafý diðerinin tavafýndan baþkadýr. Nitekim Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Gerçi Hâniye´de: «Bu câizdir. Ve nâfile kýlanýn nâfile kýlana uymasý kabilindendir.» Denilmiþse de anlaþýlan bu söz tavaf namazýnýn sünnet olduðunu bildiren kavle göredir. Bahýr sahibinin incelemesi de bunu te´yid eder. O: «Tavaf namazýnýn sünnet olduðunu bildiren kavle göre uymanýn câiz olmasý gerekir.» demiþtir.
«Müþterek bir nâfile namaz kýlar da sonra onu bozarlarsa birinin diðerine uymasý sahih olur. Çünkü namaz birdir. Biri diðerinin nezir ettiðini adamýþ gibi olur. H. Ama o namazý ayrý ayrý bozarlarsa uymasý sahih olmaz. Zira sebep deðiþiktir. Nezir edenler gibi olmuþlardýr. «Aradaki fark açýktýr.» Ve þudur: Ýmam kendi nefsi hakkýnda yalnýz kýlan hükmündedir. O ancak baþkasý kendisine uymak þartiyle imam olur. Binaenaleyh ikiside yalnýz kalmýþlardýr. Uyan kimsenin ise namazý ancak uymaya niyet etmekle sahih olur. Halbuki namazýný baþkasýnýn namazý üzerine binâ etmeðe niyet eden kimseye uymak sahih deðildir.
METÝN
Lâhýk ile Mesbûk da kendileri gibilere uyamazlar. Çünkü yalnýz kýlýnacak yerde imama uymanýn namazý bozduðu takarrur etmiþtir. Aksi de böyledir. öðle namazý gibi seferle deðiþen namazlarda vakit çýktýktan sonra müsâfirin mukîme uymasý câiz deðildir. Mukîm ister vakit çýktýktan sonra iftitah tekbiri alsýn; ister vakit içinde olup da vakit çýktýktan sonra müsâfir ona uysun (hüküm deðiþmez.) Ama müsâfir vakit içinde tekbir alýrda sonra vakit çýkarsa sahih olur. Ve imamýna tâbi olarak namazýný tamamlar. Vakit çýktýktan sonra tekbir alýrsa farzý deðiþmez; ve ilk iki rekatta yahud ikincide imama uymakla ka´de (oturuþ) veya kýraat hakkýnda nâfile kýlana uymuþ olur.
Yerde olan vâsýta üzerindekine uyamadýðý gibi bir hayvan üzerinde bulunan diðer hayvan üzerindekine de uyamaz. Ama onunla beraber bulunursa uymasý sahih olur.
Esah kavle göre peltek olmayan bir kimse pelteðe uyamaz. Nitekim Müçteba´dan naklen Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Halebî ile ibn-i Þýhne bunun ümmi gibi dâimî þekilde farz olmak üzere gücünü sarf ettikten sonra câiz olmayacaðýný kaydetmiþlerdir. Böylesi ancak kendi gibisine imam olabilir. Güzel okuyan birine uymak mümkün ise yahud gücünü sarf etmezse veya farz miktarý peltek okumadýðý bir yerde bulursa namazý sahih olmaz. Peltek hakkýnda sahih ve muhtar kavil budur yalnýz bir harfi söyleyemeyen yahud fâyý tekrarlamadan çýkaramayanda böyledir.
ÝZAH
Lâhýk ile masbûk kendileri gibilere uyamadýklarý gibi lâhýk mesbûka, mesbûk lâhýka dahi uyamaz. H. «Çünkü yalnýz kýlýnacak yerde imama uymanýn namazý bozduðu takarrur etmiþtir.» Sözü mesbûk mesbûka yahud mesbuk lâhika uyulacak yerde yalnýz kýlmak sözü lâhik lâhika yahud mesbûka uyduðu zaman yerindedir. Þarihin «Akside böyledir.» yani imama uyulacak yerde yalnýz kýlmak. Zira lâhýk, imamýndan baþka birine uymak isterse evvelâ imamýndan ayrýlmýþda sonra uymuþ gibi olur. Ve imama uyulacak yerde yalnýz kýldý denilebilir. H.
«Müsâfirin mukime uymasý câiz deðildir.» Ýfâdesinin izâhý þudur: Vakit çýkmadýkça müsâfir namazý tamamlamayý kabul eder. Mükîm olmayý niyet eder yahud mukim olan imama uyarda ona tâbiolursa namazýný tamam kýlar. Çünkü sebep yani vakit bâkidir. Fakat vakit çýkarsa artýk zimmetinde namaz iki rekat olarak takarrur etmiþtir. Mukim olmakIa yahud baþka bir sebeple tamam kýlmasýna imkân yoktur. Hatta o namazý memleketinde bile olsa iki rekat olarak kazâ eder. Vakit çýktýktan sonra mukîm bir imama uyarsa ister vakit çýktýktan sonra ister vakit içinde iftitah tekbiri alsýn söylediðimiz ve söyleyeceðimiz sebepten dolayý sahih olmaz. Vakit içinde uyarsa böyle deðildir. Zira o namazý tamam kýlar. Sebebini beyân ettik.
Musannýfýn: «Seterle deðiþen» demesi sabah ve akþam namazlarýndan ihtiraz içindir. Çünkü bunlar deðiþmediði için vakit içinde ve vakit dýþýnda uymasý sahih olur. Þârih´in «imama uyarsa» demeyip «vakit içinde tekbir alýrsa» ifadesini kullanmasý, imama uymak ve namazý tamam kýlmak icap etmek için mücerred iftitah tekbirine vakit cinde yetiþmenin kâfi olduðuna tenbih içindir.
«Ýlk iki rekâtta yahut ikincide ilh...» cümlesinde leff ve neþir-i müretteb vardýr. Yani ilk iki rekatta müsâfir mukîme uyarsa ilk oturuþ hakkýnda farz kýlan nâfile kýlana uymuþ olur. Çünkü ilk oturuþ müsâfire farzdýr; onun namazýnýn sonudur. Mukim hakkýnda ise nâfiledir. Zira onun hakkýnda ilk oturuþtur. Ulema burada nâfile tabirini farz olmayan manâsýnda kullanmýþlardýr ki, maksad vaciptir. Zira nâfile ziyade demektir. Vâcibde farz üzerine ziyâdedir. Ýkinci iki rekatta uyarsa kýraat hakkýnda yine farz kýlan nâfile kýlana uymuþ olur. Çünkü kýrâat müsâfirin namazýna nisbetle farz, mukim için nâfiledir. Ýster mukim ilk rekatlarda okusun - ki bu meydandadýr - isterse yalnýz son iki rekatta okusun. Kýrâatýn yeri ilk iki rekattýr. Binaenaleyh oraya iltihak eder. Ve hükmen son iki rekat kýrâatýndan hâli kalýr. Burada: «Nâfile kýlan farz kýlana uymuþtur.» Þeklinde bir itiraz vârid deðildir. Çünkü Nihâye nâm eserde bildirildiðine göre bu namaz imamýn namazýna tabi olduðu için farz hükmünü almýþtýr. Onun için de imama uyduktan sonra onu bozarsa dört rekat olarak kaza eder.
TENBÝH: Bundan þu hüküm alýnýr: Mukim kimseler müsâfir imama uyarda imam mukim olmaða niyet etmeksizin onlara namazý tamam kýldýrýr; ve cemâat ona tabi olurlarsa namazlarý bozulur. Çünkü imam son iki rekatý nâfile olarak kýlmýþtýr. Allame Þurunbulâli on iki mesele hakkýndaki risalesinde buna tenbih etmiþ; bu meselenin kendi baþýna geldiðini fakat onu hiç bir kitabta görmediðini söylemiþtir.
Ben derim ki: Bu meseleyi Remlî müsâfir bâbýnda Zahiriye´den nakletmiþtir. Biz de o bâbta beyân edeceðiz.
«Yerde olan vasýta üzerindekine uyamadýðý gibi bunun akside câiz deðildir. Bu meselelerde illet yerin ayrý ayrý olmasýdýr. Her ikisi bir hayvan üzerinde bulunurlarsa yer bir olduðu için cemâat olmalarý câizdir. Ýmdâd nâm eserde dahi böyle denilmiþtir. Kezâ yerde olanýn hayvan üzerindekine uymasýna baþka bir mâni daha vardýr ki, o da rükû ve sücûdle kýlanýn bunlarý imâ, ile yapana uymasýdýr. Meðer ki yerde olan da imâ ile kýlsýn. Sonra bu, yerin baþka baþka olmasýnýn imama uymaya mâni olduðuna delildir. Velev ki bunda imamýn hâlini þaþýrmak olmasýn. Zira þaþýrmak ancak arada perde olduðu zaman muteberdir. Verin deðiþmesinde muteber deðildir. NitekimAllah´ýn inâyetiyle tahkiki ileride gelecektir.
(Peltek diye terceme ettiðimiz) elsað muðrip sahibinin beyânýna göre dili sîni «se» söyleyendir. Bazýlarý «reyi gayn, lam veyahud ya söyleyendir» demiþlerdir. Kamûsda: «yahud bir harfden baþkasýna geçendir.» denilmiþtir. «Esah kavle göre» demekle musannýf Hulâsa sâhibinin fazlî´den rivayet ettiði kavle iþaret etmiþtir. O kavle göre peltek olmayan bir kimse pelteðe uyabilir. Çünkü onun söylediði kendisine lügat (dii) olmuþtur. Tatarhâniye´de de böyle denilmiþtir. Zâhiriye´de þu satýrlar vardýr: «Pelteðin baþkasýna imam olmasý câizdir. Bazýlarý câiz olmadýðýný söylemiþlerdir. Hâniye´de de Fazlî´den naklen böyle denilmiþtir. Anlaþýlan bu zevât sahih olduðuna itimâd etmiþlerdir. Hýlye sahibi dahi buna itimad etmiþ; ve þöyle demiþtir: «Çünkü bunu ulemadan bir çoklarý mutlak söylemiþ; baþkasýna imam olmamasý lâyýktýr demiþlerdir. Bir de Hýzânet-ül-ekmel´de: «Pepenin imamlýðý mekruhtur.» denilmiþtir. Lâkin ihtiyat sahih olmamasýdýr. Nitekim musannýf da bunu tercih etmiþtir. Hayreddin Remlî dahi bununla fetvâ vermiþtir. Fetevâsýnda ibâresi þöyledir: «Tercih edilen müftâbih kavle göre pelteðin peltek olmayana imamlýðý sahih deðildir.
«Daimî þekilde farz olarak gücünü sarf» etmekten murad: Sabah akþam o harfi düzeltmeðe çalýþmasýdýr. Bu suretle sahih þeklini öðrenmeðe çalýþýrken kýldýðý namazý câizdir. Velev ki düzeltememiþ olsun. Çalýþmayý terk ederse namazý fâsid olur. Muhit ve diðer kitablarda da böyle denilmiþtir.
Zahire sahibi diyor ki: «Bu bence müþkildir. Çünkü yaradýlýþýndan olan bir þeyi kul deðiþtiremez.» Tamamý Münye þerhindedir. Peltek ancak kendisi gibisine imam olabilir. Bu söz mutlak surette pelteklikte misli olmasýna ihtimallidir. Bu takdirde râyý gayýn okuyan bir kimse râyý lâme çevirene uyabilir. Hususî bir harfi söyleyemeðe de ihtimallidir. O halde râyý gayn söyleyen kimse ancak onu kendisi gibi gayn okuyana uyabilir. Anlaþýlan budur. Nasýl ki özrün muhtelif olmasý da böyledir, Mürâcâat buyurula! H.
«Güzel okuyan birine uymak mümkünse..» ifâdesinden murad: Kendisinin peltek söylediðini doðru söyleyebilen yahud Kur´an´ý güzel okuyan demektir. Bu söz «ümmi imama uymak imkâný bulursa ona uymasý lâzýmdýr.» Kavline binâendir. Bu hususta söz edilecektir. Bir de gücünü sarf etmezse o zaman namazý sahih olmaz. Zira gördün ki peltek söylediði harfi düzeltmeðe çalýþýp da beceremediði müddetçe namazý sahihtir. Düzeltmeðe çalýþmazsa namazý fâsittir. Þu kayýtda mutlaka lazýmdýr: Farz miktarý peltek okumadýðý bir yer bulamazsa baþkasýna uymasý lazýmdýr. Bulur da okursa þübhesiz uymasý lazým gelmediði gibi gücünü sarf etmeside lazým deðildir.»
«Yahud gücünü sarf etmezse...» yani imama uymadan kýlarda farz miktarý pelteksiz okuyamazsa namazý sahih olmaz. Fakat imama uyar veya dürüst okuyabildiði bir yer bulursa gücünü sarf etmese bile namazý sahihtir. Farz miktarý peltek okumadýðý yer bulurda okumaz ve baþkasýna uymazsa namazý sahih deðildir. Aksi halde sahihtir. Valvalciye´de þöyle deniliyor: « O kimse Kur´an´dan söyleyemediði harfler bulunmayan âyetlere rastlarsa onlarý seçer. Yalnýz Fâtiha müstesnâdýr. Zira namazda Fâtiha´yý terk edemez.»
«Yalnýz bir harfi söyleyemeyen de böyledir.» Cümlesini yukarýya da atif etmesi peltekliðin sin ile râya mahsus olduðuna binâendir. Harflerden birini söyleyememeðe misâl: Eþþeytanirracîm - Errahmânirrahîm - Essirât - Ve iyyakenestaîn - Ýyyâkena´budü - Rabb-ül Alemîn þekillerinde okumaktýr. Bütün bunlarýn hükmü yukarýda geçtiði gibi daimî þekilde gücünü sarf etmektir. Etmezse namazý sahih olmaz.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 18:50:24
ÝSTÝHLAF BABI
METÝN
(Ýstihlâf: Namazda abdesti bozulan imamýn cemâattan birini yerine imam geçirmesidir.)
Malumun olsun ki binâ (namazýn üzerine ekleme yapmak) câiz olabilmek için on üç þart vardýr. Bunlar: Abdestin bozulmasý semavî ve bedeninden olmak, güslü icap etmemek, vucüdu nâdir olmamak, hadesle bir rükün edâ etmemek. yürürken rükün edâ etmemek, namaza aykýrý bir þey yapmamak, yapýlmasý mutlakâ lâzým olmayan bir þeyi yapmamak, kalabalýk gibi bir özür yokken gecikmemek, mesih müddetinin geçmesi gibi sâbýk hadesi meydana çýkmamak, Tertip sahibi ise üzerinde kazâ namazý olduðunu hatýrlamamak, Ýmama uyan kimsenin namazýný baþka yerde bitirmemesi ve imamýn kendi yerine imamlýða yaramayan birini geçirmemesidir. Sahih kavle göre aðaçdan ayva düþmek veya aksýrýktan abdesti bozulmak gibi vukuunda veya sebebinde insanýn ihtiyarî olan þeylerden baþka semâvî bir sebeple imamýn abdestinin bozulmasý yukarda söylediðimiz gibi namaza binâ etmeye mâni deðilse, velev ki - selâmý edâ etmek için - teþehhüdden sonra olsun istihlâf eder.
ÝZAH
Ýstihlâfýn imamlýkla münâsebeti meydandadýr. Onun için musannýf Hidâye ve diðer kitablardaki gibi: «Namazda abdest bozulmasý» baþlýðýný kullanmayarak bunu tercih etmiþtir. Çünkü o baþlýk hükümle deðil sebeple yapýlmýþtýr. Bu ise hükümledir. Ýstihlâf mümkün olmak için hadesin binâya yani namazýn üzerine eklemeye mâni olmamasý þart kýlýndýðýndan þârih ekleme yapmanýn þartlarýný saymýþtýr. Çünkü bu bunâ hakikatta halîfenin (imamýn yerine gecenin) imamýn namazýna eklemesidir.
Semavî: Kulun tercih ve ihtiyarý ve onun sebebi ile. olmayan þeydir. Nitekim þerhde izahý gelecektir. Kulun ihtiyarý kaydý ile kasden abdesti bozmak, sebebi kaydý ile de yaralama, ýsýrma ve teras gibi bir yerde yürüyen bir adamýn düþürdüðü taþ gibi þeyler tariften hâriç kalýr.
«Bedeninden olmak» kaydý dýþarýdan isâbet eden mâni necâsetten korunmak içindir. Burada necise hades denilmiþtir ki, müsâmahadýr. Þu da var ki abdest bozulmadan dahi namaza mâni necâset binâ etmeye de mânidir. Bedenden veya dýþarýdan olmasý farksýzdýr. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. Kezâ necâset mevzuumuza dahil deðildir. Çünkü sözümüz hades hakkýndadýr. Ama þöyle denilebilir: «Þârih bununla delilikten. korunmuþtur. Çünkü delilik hastalýktan deðil de cinlerden ileri gelirse bedenden olmayan bir hadestir. Aksi takdirde baygýnlýk gibi bedendendir.
«Kalabalýk gibi bir özür yokken gecikmemek» denildiðine göre böyle bir özür varken bir rükün edâ edecek kadar gecikirse namazýna binâ eder. Kezâ abdesti uyku sebebiyle bozulurda biraz durup sonra uyanýrsa hüküm yine böyledir. Zira namazýn bozulmasý durmasý sebebiyledir. Namazýn bir cüzü hadesle edâ edilmiþtir. Uyuyan kimse uykusu halinde hiç bir þey edâ etmez. Münye þerhi. Teyemmüm ile kýlanýn suyu görmesi ve istihâzalý kadýnýn namaz vaktinin çýkmasý da mesh müddetinin geçmesi gibidir. Bahýr. Üzerinde kazâ namazý olduðunu hatýrlamamak þarttýr. Hatýrlarsa binâ etmesi - vacip olmamak üzere - sahih deðildir. Bâzen sahih olabilir. Zirâ hatýrladýðý anda kazâederse - ki meþru olan budur - vakit namazý bozulur. Geciktirirde altýncý namazýn vakti çýkarsa sahibi tertip olmaktan çýkar. Bu sebeple binâ sahih olur.
«Ýmama uyan» tâbiri abdesti bozulup yerine baþkasýný geçiren imama da þâmildir. Çünkü kendisi halîfesine uymuþtur. Abdest aldýðý vakit imamý henüz namazýný bitirmemiþse aralarýnda imama uymaya mâni bir þey bulunmadýðý takdirde dönerek imamýnýn arkasýnda namazýný tamamlamasý icap eder. Hatta bulunduðu yerde tamamlarsa namazý bozulur. Yalnýz kýlan ise dönüp dönmemekte muhayyerdir. Ýmamlýða yaramayan kimseler çocuk, kadýn ve ümmîdir. Ýmam bunlardan birini kendi yerine geçirirse hem kendi namazý hem de Cemâatýn namazlarý bozulur. Çünkü yaptýðý hareket namaza âid olmayan amel-i kesirdir. (çok meþguliyettir) Bu þartlar hususundaki sözün tamamý ileride gelecektir.
Ýmamý abdestinin bozulmasýndan murad: Hakikaten bozulmasýdýr. Hatta bozulduðunu zannederde sonra bozulmadýðý anlaþýlýrsa ileride geleceði vecihle namazý bozulur. Velev ki yerine birini geçirdikten sonra mescidden çýkmamýþ olsun. Çünkü yaptýðý amel-ý kesirdir. Buradaki insandan maksad Ýmam-A´zam´la imam Muhammed´e göre namaz kýlana ve kýlmayana þâmildir. Ebu Yusuf´a göre ise yalnýz namaz kýlandýr. Nuh efendinin hâþiyesinde Muhit´ten naklen þöyle denilmiþtir: «Namaz kýlanýn abdesti hariçten bir fiil ile meselâ: Fýndýk kadar bir taþ isâbet ederek yaralamak suretiyle bozulursa tarafeyne göre namazý üzerine binâ edemez. Ebu Yusuf´a göre binâ eder. Çünkü bunda onun bir tesiri yoktur. Binaenaleyh semâvi gibidir.
Tarafeynin delili þudur: Bu kullarýn yaptýðý hýr þeyle meydana gelen hadestir. Çok da bulunmaz. O halde semâvi hükmüne katýlamaz. O kimsenin üzerine terasdan bir tuðla düþse yahud aðaç altýnda namaz kýlarken üzerine bir armud veya ayva düþerek yaralasa; veya mescidin dikenli aðacý çarparak vücudundan kan çýkarsa bâzýlarýna göre namazý üzerine bina eder. Çünkü bunlar kullarýn fiili ile hâsýl olma þeyler deðildir. Bazýlarý ihtilaflý olduðunu söylemiþlerdir. Zira düþmenin sebebi oraya koymak ve aðacý dikmektir. Zahiriye sahibi þöyle demiþtir: Terasdan bir tuðla düþerde baþýný yararsa, birinin geçmesi sebebiyle düþtüðü takdirde namazýný yen.iden kýlar. Ebu Yusuf buna muhaliftir. Birinin geçmesi sebebiyle düþmemiþse bazýlarýna göre hilâfsýz namazý üzerine bina eder. Bazýlarý ihtilaflý olduðunu söylemiþlerdir. Sahih olan da odur.» Zahiriye´nin sözünden sonra Hayreddîn Remlî þunlarý söylemiþtir: «Ben derim ki: Bundan anlaþýldýðýna göre sahih olan, mutlak surette binâ etmemektir. Ayva düþmeside buna kýyâs edilir. þâyed aðacý sallayarak düþmüþse ihtilaflýdýr. Böyle deðilse bazýlarýna göre hilafsýz binâ eder. Fakat sahih kavle göre bu da ihtilaflýdýr.
«Aðaçdan ayva düþmek ilh » menfiye misaldir. Yani bunlarda kulun ihtiyar ve tesiri vardýr. Bahýr´da nakledildiðine göre ayvanýn veya terasdan tuðlanýn düþmesi ihtilafýdýr. Bahýr sahibi bundan sonra aksýrýk veya öksürükle abdest bozulursa namaza binâ edilemeyeceðinin sahih kabul edildiðini nakletmiþtir. Remlî dahi Münye þerhinden naklen en muvâfýk olanýn aksýrýkta deðil de öksürükte bina edememek olduðunu söylemiþtir. Þurunbulâliye´de ve ona tâbi olarak hâþiyesinde: «Bahýr´da her iki surette binâ edeceði sahihlenmiþtir.» denilmiþse de bu vâki deðildir.
«Namaza binâ etmeye mâni deðilse» sözü ile binâ etmeye mâni olan hades hâric kalýr. Meselâ: hades þârihin iþaret ettiði on üç zýd þeyden biri ise istihlâf yapmasý sahih olmaz.
«Selâmý edâ etmek için» ibâresi hakkýnda ibn-i Kemâl þunlarý söylemiþtir: «Bunu Hidâye sahibi açýklamýþtýr. Bu gösteriyor ki imameynin burada ihtilafý yoktur. Zira onlara göre selam vermenin vacip olduðunda hilâf yoktur.» Ýbn-i Kemâl bu sözleriyle Sadr-ý-Þeria ve Molla Hüsrev´e red cevabý vermek istemiþtir. Onlar þöyle ta´lilde bulunmuþlardýr: O kimsenin namazý tamamlanmamýþtýr. Çünkü kendi fiiliyle namazdan çýkmak Ýmam-A-zam´a göre farzdýr. Fakat bulunmamýþtýr. Ýmameyne göre namaz tamamdýr, istihlâf lazým deðildir. Bunu Yâkubiye sahibi dahi red etmiþ ve bazý ulemânýn sözü olduðunu söylemiþtir. Hidâye sahibinin sözünde muhtar olan kavlin Kerhî´nin sözü olduðuna iþaret vardýr. Kerhî´nin sözü: Kendi fiili ile namazdan çýkmanýn bil´ittifak farz olmamasýdýr.
«Ýstihlâf eder.» Ýfâdesinde bu iþin imamýn hakký olduðuna iþâret vardýr. Hatta cemâat birini imamlýða geçirseler halîfe imamýn geçirdiðidir. Cemâatýn halîfesine uyanýn namazý bozulur. Halîfeyi imamdan baþkasý ileri geçirirse, bu geçirme iþi, birinci imam mescitte iken halefi de onun yerine geçmeden evvelse câizdir. Cemâat birini geçirirler yahut imam geçirmediði için kendiliðinden geçerse birincisi mescidden çýkmazdan evvel onun yerini alýrsa câizdir. Mescidden çýktýktan sonra olursa imamdan maada hepsinin namazlarý bozulur. Hâniyed´e böyle denilmiþtir. Ýki adam ileri geçerlerse önce geçen daha lâyýktýr. Ýkisini de cemâat geçirirse itibar ekseriyetedir. Ýki taraf müsavi gelirlerse namazlarý bozulur. Tamamý Nehir´dedir.
METÝN
«Ýstihlâf eder» demekten murad: Etmesi câizdir demektir. Velev ki cenâze namazýnda iþâretle yahud mihraba çekmek suretiyle olsun. Velev ki mesbûka iþaret etsin! Bir parmakla bir rekat kaldýðýna, iki parmakla iki rekat kaldýðýna iþaret eder. Rükûu terk ettiðine iþaret ediyorsa elini dizlerine, sucûdu terk ettiðine iþaret ediyorsa alnýna, kýrâatý terk ettiðine iþaret ediyorsa elini aðzýna, tilâvet secdesini terk ettiðine iþaret ediyorsa alnýna ve diline, secde-i sehvi terk ettiðine iþaret ediyorsa göðsüne koyar.
Ýstihlâf ovada olursa saflarý ileri geçmedikçe yapýlýr. Bunun hududu sütre yahud mutemed kavle göre secde yeridir. Nitekim yalnýz kýlan hakkýnda da öyledir. Mescidde veya namazgahda yahud evde namaz kýlýyorsa oradan çýkmadýkça yapýlýr. Çünkü imam bu haddi geçmedikçe ve bir kimse velev kendiliðinden olsun onun yerine imam olmayý niyet ederek- mezkûr haddi geçmese bile - ilerlemedikçe hala imamdýr. Hatta kazaya kalmýþ bir namazýný hatýrlar veya konuþursa cemaatýn namazý bozulmaz. Çünkü imama uymuþ sayýlýr. Eðer su mescidin içinde ise istihlâfaâ ihtiyacý kalmaz.
ÝZAH
Ýmamýn istihlâf etmesi (yani imamlýk için cemaattan birini kendi yerine halîfe geçirmesi) câizdir. Hatta su mescidin içinde ise abdest alýp namazý üzerine binâ eder. istihlâfa hâcet yoktur. Nitekim bunu Zeyleî söylemiþtir. Mescidin içinde su yoksa efdal olan istihlâf yapmaktýr. Mustasfa nâmeserde de böyle denilmiþtir. Metinlerden anlaþýlan, her iki halde de istihlâfýn efdal olmasýdýr. Ýbn-i Meleð´in Mecmâ þerhindeki: «Cemâatýn namazýný korumak için imamýn istihlâf yapmasý icap eder.» ifâdesi söz götürür. Bahýr.
Buna Nehiri´n þu sözüyle cevap verilir: «Vacip olmasý vakit darlýðýnda gerekir.» Sirâc´dan naklen Nehir´de bildirildiðine göre cenâze namazýnda bile istihlâf câizdir. Esah olan kavil budur. «Velev ki iþaretle olsun.» Feth-ul-Kadîr sahibi diyor ki: «Burada sünnet, iþareti burnu kanadýðýný ihâm etmek için sýrtýný kanburlaþtýrarak burnunu tutmak suretiyle yapmaktýr.»
«Velev ki mesbûka iþaret etsin.» Ýfadesi müdrikin istihlâf edilmesi evlâ olduðuna iþarettir. Nitekim mesbûkun neler yapacaðýný beyânla birlikte ileride gelecektir. iþaret etmek halîfeyi bilmediðine göredir. Bilirse iþarete hacet yoktur. Bahýr. Ýleri geçmenin hududu saða, sola veya arkaya giderse saflardýr. Öne doðru giderse sütre yahud sütre yoksa secde yeridir. Fetih sahibi bu kavlin daha güzel olduðunu söylemiþ; Bedâyi sahibi ise: «Sahih olan budur.» demiþtir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Hidâye´ de imamýn önünde sütre yoksa arkaya doðru saflar miktarýnca yürümesi muteber olur. Denilmiþse de bu kavli zaiftir.» Lâkin Hayreddin Remlî: «Ekseriyetle kitablar Hidâye´deki söze itimad etmiþlerdir. Þu halde ona nasýl zaif olur?» demiþtir.
Yalnýz kýlan hakkýnda muteber olan, dört taraftan secde edeceði yerdir. Ancak önünde sütre bulunursa ileri doðru yürürse iþ deðiþir. Bu takdirde sütrenin içine mescid hükmü verilir bunu Bahýr Bedâyi´den nakletmiþtir.
Ýmam mescidde veya namazgahda yahud evde namaz kýlýyorsa oradan çýkmadýkça istihlâf yapabilir. Çýkarsa namaz batýl olur. Ýstihlâf da sahih olmaz. Velev ki saflar bitiþik olup o da aralarýnda bulunsun. Çünkü butlâna sebep çýkmaktýr. Bu hüküm þeyhayna göredir. Ýmam Muhammed´e göre dýþarýdan istihlâf da sahihtir. Kemâl ve baþkalarý bunu açýklamýþlardýr. Hulâsa sahibi ise þeyhayna göre sahih, imam Muhammed´e göre sahih olmadýðýný söylemiþtir. Þurunbulâliye´de de öyledir. H.
Namazýn bâtýl olmasýndan murad: Esah kavle göre cemâatýn namazý ile halîfenin namazýdýr. Ýmamýn namazý sahihtir. Nitekim Bahýr ve diðer kitablarda beyan edilmiþtir. Çünkü imam yalnýz kýlan hükmüne girmiþtir.
TENBÝH: Kýnye´de Bekr þerhinden ve diðer kitablardan naklen bildirildiðine göre Mensuriye mescidi ile beyti makdis mescidi gibi büyük mescidlere sahrâ hükmü verilir.
Buradaki ev tabiri mutlaktýr. Zeyleî ile Bahýr´da dahi mutlak zikir edilmiþtir. Fakat anlaþýldýðýna göre ondan maksad küçük evdir. Çünkü imama uymaya mâni o!an þeyleri beyan ederken görmüþtük ki, küçük ev mescid hükmündedir. Büyük hâne ise ova gibidir. Büyüklüðü takdirde muhtar olan kavil kýrk arsýn olmasýdýr.
«Ýmam bu haddi geçmedikçe ilh...» ifâdesinden murad: Ovada veya mescidden ve benzeri yerlerde geçmemesidir. O yeri geçerse imam olmaktan çýkar. Geçmezse çýkmaz. Ýbn-i Melek: «Hatta imam mescidde veya abdest almazdan önce saflarýn içinde bulunursa bir insanýn ona uymasý câizdir.» demiþtir.
«Bir kimse velev kendiliðinden olsun onun yerine geçmezse ilh...» ifâdesi imamýn yahud cemâattan birinin geçirmesiyle veya kendiliðinden geçmekle o kimsenin halife olacaðýna iþaret etmektedir. Nitekim Nehir´den naklen arzetmiþtik. Halîfenin geçmesini «onun yerine» diye kayýtlamasý, onun yerine geçmedikçe halîfe olmayacaðý içindir. Lâkin bu halîfe imamlýða o anda niyet etmediðine göredir. Zira Hâniye´de ve diðer kitablarda þöyle denilmektedir: «Ýmamýn abdesti bozulur da saflarýn sonundan birini öne geçerek mescidden çýkarsa yerine geçen halîfe o anda imam olmaða niyet ederse imam olur. Ve sadece öne geçmiþ bulunan kimsenin namazý bozulur. Ama ilk imamýn yerine geçtiði vakit imam olmaða niyet ederde ilk imam halîfe onun yerine varmadan mescidden çýkarsa hepsinin namazlarý bozulur. Çünkü imamýn yeri imamdan hâli kalmýþtýr. Halife ile cemâatýn namazlarýnýn câiz olmasý için. imam mescidden çýkmadan halîfenin mihraba varmasý þarttýr. Halîfe o anda imam olmaða niyet eder de o mihraba varmadan imam mescidden çýkarsa hiç birinin namazlarý bozulmaz. Çünkü mescid imamdan hâli kalmamýþtýr.
«Ýmam olmayý niyet ederek» ifadesi bir kayýttýr. Çünkü Dirâye nâm kitabta beyan edildiðine göre halîfe imam olmaða niyet etmedikçe imam olamaz. Bu hususta bütün rivayetler ittifak hâlindedir. Bunun muktezâsý, niyet etmeksizin halîfenin sýrf ilk imamýn yerine durmasýnýn kâfi gelmemesidir.
«Mezkûr haddi geçmese bile» sözü «bir kimse velev kendiliðinden olsun ilerlemedikçe ilh...» ifadesinin mubâleðasýdýr. Yani biri imamýn yerine geçerek imam olmaða niyet etmedikçe imam hala imamdýr. Biri ileri geçti mi ilk imam imamlýktan çýkarak ona cemaat olmuþ olur. Velev ki mezkûr haddi geçmesin. Bu meseleye tefri ederek þârih: «Hatta kazâya kalmýþ bir namazýný hatýrlarsa ilh...» diyor ve cemâatýn namazýnýn bozulmadýðýný söylüyor. «Çünkü imama uymuþ sayýlýr.» sözü cemâatýn namazýnýn bozulmamasýnýn illetidir. Yani imam cemâata imam olmaktan çýkmýþtýr. Velev ki mescidden veya benzeri bir yerden çýkmamýþ olsun. Onun konuþmasý veya kasden abdestini bozmasý gibi bir hâli cemâata zarar vermez. Bahýr sahibi bunu müþkil saymýþtýr. Buna sebep fukahanýn þu sözleridir: imam birini istihlâf etmekle hemen imam olmaktan çýkývermez. Onun için o anda abdest almazdan önce biri uyarsa sahih kavle göre câiz olur. Nitekim Muhit´te de böyle denilmiþtir. Onun için Zahiriye ve Hâniye´de: «imam mescidde abdest alýrda halîfesi mihrabda henüz bir rükün edâ etmeden durursa halîfe geri çekilir ve imam ileri geçer. Eðer ilk imam mescidden çýkarda abdest alarak mescide dönerse halîfesi bu rükün edâ etmediði takdirde imam ikincisidir.» denilmiþtir.
Nehir sahibi arabuluculuk yapmýþ, bu zevâtýn söylediklerini halîfe imam olmaða niyet ederek ilk imamýn yerine durmadýðý zamana, buradakini de onun yerine durup imam olmaða niyet ettiðine hamletmiþtir.
Ben derim ki: Lâkin bu yatýþtýrma Zahîriye ile Hâniye´de ki izahâta aykýrýdýr. Þöyle cevap verilebilir: Ýkinci imam birincinin yerine durmadýkça ilk imam mescidde iken imamlýktan çýkmaz, ikinci imam, imam olmaða niyet ederek onun yerine durursa imam olur. Lâkin bir rükün edâ etmedikçeimamlýðý her yönden kuvvet bulmaz. Hatta ilk imam mescidden çýkmadan abdest alýrsa imamlýk ona intikal eder. Çünkü halîfenin imamlýðý kuvvet bulmamýþtýr. Ama ilk imam namaza aykýrý bir iþ yapar, yahud ikinci imam bir rükün edâ ederse ikincinin imamlýðý intikalsýz kat´i olarak Sübût bulur.
TENBÝH: Buraya kadar geçenlerden istihlâfýn üç þartý olduðu anlaþýldý:
Birincisi: Yukarýda geçen ve namazýn üzerine binâ için lazým olan bütün þartlarýn bulunmasý;
Ýkincisi: Bunlarýn imamýn zikir edilen haddi geçmezden önce olmasý;
Üçüncüsü: Halîfenin imamlýk yapmaða elveriþli olmasýdýr. Ýstihlâfýn (yani imamýn yerine birini geçirmesinin) hükmü ikincinin imam olmasý, birincinin imamlýktan çýkarak ikinciye uyan cemâat hükmüne girmesidir. Ýkincinin imam olmasý ve birincinin imamlýktan çýkmasý iki þeyden biri iledir. Ya ikinci imam imam olmaða niyet ederek birinci imamýn yerine durur; yahut birinci imam mescidden çýkar. Hatta birini istihlâf ederde kendisi henüz mescidde bulunur; Halîfe de onun yerine durmazsa imamlýðý hala bâkidir. Biri gelip ona uyarsa sahih olur. Namazý bozulursa bütün cemâatýn namazlarý da bozulur. Tamamý Bedâyi´ dedir.
FER´Ý BÝR MESELE: Tatarhâniye´de Sayrafiyeden naklen þöyle deniliyor: «Bir kimse dað baþýnda bir cemaata imam olsa da kendisini rüzgar götürse ve öldü mü kaldý mý bilinmese. cemâat derhal birini istihlâf etmezlerse namazlarý bozulur.»
«Eðer su mescidin içinde ise istihlâfa ihtiyacý kalmaz.» Zira yukarýda geçtiði vecihle istihlâf mutlaka lâzým deðil, câizdir. Bir de o kimse imamlýðýnda bâkidir. Mescid imamsýz kalmýþ deðildir. Mescidden çýkarsa iþ deðiþir. Zirâ mihrab imamsýz kaldýðý için cemâatýn namazlarý bozulur. Bazý nushalarda þu ziyâde de vardýr: «Ýmam Ýstihlâf ederse kendi namazý bozulmaz.»
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 26 Mart 2010, 22:11:24
METÝN
Ama hilâfdan korunmak için namazýný yeniden kýlmasý efdaldir. Teþehhüd yapmadý ise delilik kasden abdest bozmak, hades var zanniyle mescidden çýkmasý. uyku veya aklýna getirmek yahud þehvetle bakmak veya dokunmak suretiyle ihtilâm olmak bayýlmak, kahkaha ile gülmek gibi þeylerden dolayý - nâdir vuku bulduklarý için - namazý yeniden kýlmak taayyün eder.
Kezâ utanmak veya korku ârýz olmak sebebiyle farz miktarý kýrâatý okuyamayýp týkanýrsa istihlâf etmesi câiz olur. Buna delil Ebu Bekir (r.a.) hadisidir. Kendisi Peygamber (s.a.v.)in geldiðini hissedince kýrâatý sökemeyip týkanmýþ ve geri çekilerek Peygamber (s.a.v.) ileri geçmiþ; namazý tamamlamýþtýr. Câiz olmasa bunu yapamazdý. Bedâyi.
Ýmameyn namazýn bozulacaðýný söylemiþlerdir. Bu hilâfýn aksine olarak küçük veya büyük abdest sýkýþtýrdýðý için týkanýrsa istihlâf câizdir. Acaba rükû ve sücûddan âciz kalýrsa istihlâf yapabilir mi? Bunu bir yerde görmedim.
ÝZAH
Namazý yeniden kýlmasý için evvelâ namazý bozacak bir iþ yapar; sonra abdest alarak namaza niyetlenir. Bunu kâfi´den naklen Þurunbulâliye sahibi söylemiþtir. Ebu-s-Suûd hâþiyesinde þeyhinden naklen þöyle denilmiþtir: «Namazý bozacak bir iþ yapmazda hemen giderek abdest tâzeler ve namazý yenilemeyi kasdederek tekbir alýrsa namazý yenilemiþ olmaz; üzerine binâ etmiþolur.» Ben derim ki: Bu yalnýz kýlan hakkýnda açýktýr. Zirâ niyet ettiði namaz, kýldýðýnýn her vecihle aynidir. Ýmamýn veya cemâatýn namazý böyle deðildir.
«Teþehhüd yapmadý ise» cümlesinden murad: Teþehhüd miktarý oturmadý ise demektir. Teþehhüd miktarý oturduktan sonra olursa namazý bozulmaz. Çünkü kendi fiili ile namazdan çýkmanýn farz olduðunu bildiren kavle göre namaz tamam olmuþtur. Kasden hades (abdest bozmak) meselesinde bu meydandadýr. Delilik, bayýlmak ve ihtilâm meselelerine gelince: Bunlarla vasýflanan kimse ýztýrabtan ve beklemekten hâli deðildir. Bununla o kimse hadesle birlikte namazýn bir cüzünü edâ etmiþ olur. Nasýl olursa olsun fiili mevcuttur. Nitekim Bahýr ve diðer kitablarda da böyle denilmiþtir. Lâkin buna þöyle itiraz edilmiþtir: «Maksad namaza aykýrý bir iþi kasden yapmasýdýr. Bunlarda kasd yoktur.» Nitekim allâme Makdisî´nin þerhinde böyle denilmiþtir.
«Hades var zanniyle mescidden çýkmasý» ifâdesinden murad: Yukarýda geçen haddir. Bu Sahraya, mescide, namazgâha ve eve þâmildir. Zâhirine bakýlýrsa zan için delil bulunmadýðý meselâ: yellenip yellenmediðinde þübhe ettiði zaman kýbleden dönmekle mutlak surette namazýný yeniden kýlar. Bu kýyâsla amel olur. Lâkin ben bunun naklini görmedim. Bahýr.
«Hades zanný» diye kayýtlamasý þundandýr: Namaza abdestsiz niyetlendiðini yahud mesh müddetinin geçtiðini veya üzerinde kazâ namazý olduðunu zannederse yahud serâp görürde su zanneder, kendisi de teyemmümlü bulunursa elbisesinde kýzýllýk görerek necâset zanniyle namazdan çýkarsa mescidden çýkmasa bile kýbleden dönmekle namaz bozulur. Çünkü namazý terk etmek suretiyle ayrýlmýþtýr. Onun için tevehhüm ettiði þey tahakkuk ederse namazý yeniden kýlar. Esas olan budur. Ýstihlâf mescidden çýkmak gibidir. Çünkü amel-i kesîr (yani namaz hârici bir iþle fazla meþgul olmak)týr; Binaenaleyh namaz bozulur. Bahýr.
Yani istihlâf yaparda abdestinin bozulmadýðý anlaþýlýrsa mescidden çýkmasa bile namazý bozulur. Zira özürsüz amel-i kesîr bulunmuþtur. Tevehhüm ettiði özür hakikat olursa iþ deðiþir. Çünkü özür bulunduðu için amel namazý bozmaz. Þu halde istihlâf mescidden çýkmak gibidir. Sahih olmasý için ýslah kasdý ve özür bulunmasýna muhtaçtýr. Ýnâye´de böyle denilmiþtir. Musannýf «ihtilâm»ýn yerine «güslü icap eden bir þey» dese daha iyi olur ve hayzada þumûlü bulunurdu. Kuhistâni.
Ýhtilâmdan maksadý meni indirmektir. Çünkü uyku halinde çýkmayan meniye ihtilâm denilmez. Bu söz bizzât uykunun namazý bozmadýðýný ifâde eder. Lâkin bu kasd olmadýðýna göredir. Zira Nuh efendinin hâþiyesinde hulâsatan: «Uyku ya kasýtlý yahud kasýtsýzdýr. Birincisi abdesti bozar ve namazýn üzerine binâya mânidir. Ýkincisi iki kýsýmdýr. Biri abdesti bozmaz, binâya da mâni deðildir. Ayakta, rükû ve sücûd hâlinde uyumak böyledir. Diðeri abdesti bozar ama binâya mâni deðildir. Meselâ: Hasta yatarak namaz kýlarda uyursa sahih kavle göre abdesti bozulur; Ama binâ edebilir. Kayýtsýz olan bilittifak binâya mâni deðildir. Abdestin bozulup bozulmamasý fark etmez. Kast böyle deðildir.» denilmiþtir Þârih´in: «Nâdir vuku bulduklarý için» sözüne birde «çünkü kasden abdestini bozduðu surette namaza zýd bir fiil bulunduðu için» ifâdesini eklemek gerekir. Farz miktarý kýrâatý okuyamayýp týkanýrsa istihlâf etmesi câiz olur. Fakat namaz câiz olacak kadar okursa istihlâfbilittifak câiz olmaz. Hidâye, Dürer ve diðer mezhep kitablarýnda böyle denilmiþtir.
Bahýr sahibi diyor ki: «Muhit´te bu mesele temriz sigasiyle (zaif bir kavil olarak) zikir edilmiþtir. Ama anlaþýlan þudur ki, mezhep mutlak olmasýdýr. Ýtimâda þâyan olanda bu olsa gerektir. Zira ulemanýn beyanýna göre bir kimse imamý týkanýp kaldýðý zaman ona âyeti hatýrlatýrsa imam namaz câiz olacak kadar okusun okumasýn namaz bozulmaz. Burada do öyledir.
«Ýstihlâf mutlak surette câizdir.» Þurunbulâliye sahibi de bu sözü Cami-i saðîrin þu ifadesiyle te´yid etmiþtir: «Ýstihlâf burada imama âyeti hatýrlatmak gibi namazý bozmaz. Ayeti hatýrlatmak bozsa bile amel-i kesîr olduðu için, ona ihtiyâç olmadýðý için bozar. Burada istihlâfa ihtiyaç vardýr.» Þurunbulâliye sahibi: «Ýhtiyaç vacibi veya mesnunu edâ içindir.» diyor. Bu suretle Nehir sahibinin: «Ýstihlâf burada hâcet yokken amel-i kesirde bulunmaktýr.» diyerek aralarýnda fark bulunmasý önlenmiþ olur.
Ben derim ki: Þöyle de denilebilir: Vâcibde hâcet bulunduðunu teslim ederiz. Onun için selam vermek için istihlâf yapar. Fakat mesnunda teslim edemeyiz. Hidâye sahibinin «namaz câiz olacak kadar »sözünü vâcibe þâmil olan miktara hamletmek mümkündür. Nitekim imamlýk babýnýn baþýnda kâfi sahibinin: «Namaz câiz olacak kadar âyet ezber etmek þartiyle daha bilgili olan tercih edilir.» Sözünü kerahetsiz câiz olacak miktara hamletmiþtik.
Hazreti Ebu Bekir hikâyesi hususunda Bedâyi´in ibâresi þöyledir: «Peygamber (s.a.v.)´in ölüm hastalýðýnda onun emriyle cemâata namazý Ebu Bekir kýldýrýyordu. Bir ara Rasûlüllah (s.c.v.) biraz hafiflik hissetti ve namaza geldi. ilh...» «Câiz olmasa bunu yapmazdý.» Yani câiz olmasa bunu Peygamberimiz (s.a.v.) yapmazdý demektir. Ona câiz olan ümmetine de câizdir. Kâide budur. Çünkü o ümmetine örnektir. Bedâyi.
«Ýmameyn namazýn bozulacaðýný söylemiþlerdir.» Çünkü týkanýp âyeti sökememek nâdiren baþa gelen hallerdendir. Ve cünüblük gibidir. Bazýlarý imameyne göre namazý kýrâatsýz olarak tamamlayacaðýný söylemiþlerdir. Bahýr sahibi: Anlaþýlýyor ki imameynden iki rivayet vardýr.» demiþtir. «Bu hilâfýn aksine olarak ilh...» Yani imameyne göre istihlâf câizdir. Ýmam-A´zam´a göre câiz deðildir. T.
«Bunu bir yerde görmedim.» Bâkânî´nin Mültekâ þerhinde dahi bazý ulemadan naklen: «Biz bu meselenin naklini göremedik.» denilmiþtir. Ben sârihin Hazâin nâmýndaki eserinin derkenârýnda þârihin el yazýsý ile þöyle dediðini gördüm: «Sözlerinden anlaþýlan. hadis varid olduðundan dolayý ta´lil etmeleri deðildir. Yani istihlâf kýyasa muhâlif olarak câizdir.»
Ben derim ki: Bahýr´ýn sözü de bunu te´yid eder. Orada þöyle denilmiþtir: «Kýrâattan men ederse diye kayýtlamasý þundandýr. Çünkü imamýn midesi aðrýrda bir adamý halîfe yaparsa câiz olmaz. Otururda namazýný tamamlarsa câiz olur.» Bu sözden þu anlaþýlýr: Ýmam kýyâm. rükû veya sücûddan bir aðrý sebebiyle âciz kalýrsa oturarak namazýný tamamlar, çünkü ayakta kýlanýn oturana uymasý câizdir. Ýstihlâfa hacet yoktur. anla!
METÝN
Kýrâatý aslýndan unutursa bil´ittifak istihlâf yapamaz. Çünkü ümmi olmuþtur. Yahud üzerine abdesti bozulmaksýzýn namaza mâni çok miktarda sidik isâbet ederse - yalnýz abdesti bozulduðu için ise binâ edebilir - veya istinca ederken avret yerinin açýlmasý yahud abdest için kadýnýn kolunu sývamasý gibi hallerde mecburiyet yoksa istihlâf câiz deðildir. Mecburiyet varsa namaz bozulmaz. Esah kavle göre (abdest almaða) gidip gelirken okursa hadesle bir rükün edâ ettiði ve yürüdüðü için namaz bozulur. Tesbih böyle deðildir. Suyu iþâretle ister veya elinden almak suretiyle satýn alýrsa münâfâttan dolayý namaz bozulduðu gibi oradaki suyu býrakýp baþkasýna geçerse yine namaz bozulur. Meðer ki geçtiði mesâfe iki saf miktarý olsun; yahud unuttuðu için veya sýkýþýklýktan yahud suyun kuyuda olmasýndan dolayý geçmiþ olsun. Çünkü muhtar olan kavle göre kuyudan su çekmek namazýn üzerine binâ etmeye mânidir. Uyku ve burun kanamasý müstesnâ olmak üzere abdesti bozulduktan sonra edâya niyet etmese bile bir rükün edâ edecek kadar durmasý binâya mânidir.
ÝZAH
Kýrâatý aslýndan unutan kimse istihlâf yapamadýðý gibi yalnýz kýlarsa namazýna binâ da edemez. Çünkü ümmi olmuþtur. Binaenaleyh cemaatýn namazý bozulur. Bunu Bahýr´dan naklen Tahtavî söylemiþtir.
Ben derim ki: Ben bu ibâreyi Bahýr´da görmedim. Ve onun üzerine yazdýðým derkenarda cemaatýn ve imamýn namazlarýnýn hükmünü zikir etmediðini biliyordum. Cemâatýn namazlarýnýn boðulduðu meydandadýr. Çünkü imamlarý ümmi olmuþtur. Ýmamýn namazýna gelince: Zâhîre nâm kitabýn yedinci faslýnda þöyle denilmektedir: «Okumak bilen imam namazýnýn bir kýsmýný kýldýktan sonra kýraatý unuturda ümmi olursa Ýmam-ý A´zam´a göre namazý bozulur; onu yeniden kýlar. imameynin kavline göre bozulmaz; Ýstihsânen üzerine binâ eder. Ýmam Züfer´in kavlide budur.» «Yalnýz abdesti bozulduðu için namazýna binâ edebilir. Ama hem abdesti bozulduðu için hem de baþka bir sebeple olursa binâ edemez. Bahýr.
«Mecburiyet varsa namaz bozulmaz.» Hâniye sahibi þöyle demiþtir: «Ýmam ebu A!i Nesefî´nin beyanýna göre çaresiz kalýrsa namazý bozulmaz. Aksý halde meselâ: Ýstinca etmeye ve gömleðinin altýndaki pisliði yýkamaða imkan bulursa namazý bozulur. Kadýnda öyledir. Çaresiz kalýrsa abdest alýrken avret yerini ve azasýný açabilir. Bazýlarý erkek olsun kadýn olsun abdest alýrken avret yerini açarsa namaza binâ edemeyeceðini söylemiþlerdir. Ama sahih olan kavil birincisidir. Çünkü kadýnýn namazýna binâ edebileceði nassan bildirilmiþtir. Halbuki abdest alýrken avret yeri açýlýr.»
Nuh efendi diyor ki: «Zeylei ikinci kavli sahihlemiþtir. Ama Kâdýhân´ýn sahihlediði kavle itimad evlâdýr. Onun için musannýf yani Dürer sahibi onu tercih etmiþtir.» Lâkin Feth-ul-Kadîr´de Zeyleî´den naklen: «Mutlak surette namazýn bozulacaðý zâhir mezheptir.» denilmiþtir.
«Hadesle bir rükün edâ ettiði için ilh...» ifâdesi abdestin kýyâm halinde bozulmuþ olmasýný iktizâ eder. Çünkü kýrâat baþka yerde rükün olamaz. Sonra Mi´rac´da Müçtebâ´dan naklen þöyle denildiðini gördüm: «Bir kimsenin kýyam hâlinde abdesti bozulurda abdest almaða gidip gelirkentesbih ederse namazý bozulmaz. Okursa bozulur. Abdesti rükû veya secde halinde bozulursa okumakla namazý bozulmaz.» Bunun bir mislini de Nesefî´nin kâfî´sinde gördüm. Bellenmelidir.
«Esah kavle göre» sözü «okursa» ve «tesbih böyle deðildir.» ifâdelerine baðlýdýr. Mukabili Zeyleî´de bildirildiði vecihle þöyledir: «Abdeste giderken okursa namazý bozulur. Gelirken okursa bozulmaz.» Bazýlarý bunun aksini söylemiþ; bir takýmlarýda: «Rükûda abdesti bozulurda Semiallahülimen hamide diyerek baþýný binâ edemez.» demiþlerdir. Yani bu baþýný kaldýrmaktan edâyý deðil de namazdan ayrýlmayý kasdederse demek istemiþlerdir. Aksi takdirde semiallah demese bile namaz bozulur. Nitekim ileride anlaþýlacaktýr.
«Suyu iþaretle isterse» ifadesi Dürer´in metninde de böyledir. Hâniye ve Sirâc´da dahi bunun gibidir. Þurunbulâli bunu namaz kýlanýn önünden geçeni iþaretle men etmesi meselesiyle bir de namaz kýlandan bir þey istenildiði zaman eli ile yahud baþý ile evet veya haytýr diye iþaret etmesi meselesiyle müþkil bulmuþtur. Bunlar da namaz bozulmaz. Sonra Ýbn-i Emîr Hâc Hýlye adlý eserinde þöyle demiþtir: «Namaz kýlanýn eliyle selam almasýnýn namazý bozduðunu mezhep ulemasýndan hiç birinin naklettiðini bilen yoktur. Bilakis onlardan nakledilen bozmadýðýdýr.» Bahýr sahibi: «Hak olan budur.» demiþtir. Ulemadan bazýlarý onu ancak kendi çýkardýklarý bir misâl olarak söylemiþlerdir. Nitekim bundan sonraki bâbda beyan edilecektir.
Þurunbulâli diyor ki: «Þu halde selâm almak ve emsalinde olduðu gibi iþaretle su istemekle namazýn bozulmamasý ihtimalden uzak deðil dýr.»
Rahmetî buna þöyle cevap vermiþtir: «Ýþaretle su istemek ve suyu kabul etmek bir araya gelince amel-ý kesîr olur. Zira bu bir hibe veya icâre akdi olur ki. elinden almak suretiyle satýn almakta olduðu gibi bu da namaza aykýrý bir iþtir. Düþünülürse bu iþaretle selam almak gibi deðildir.
Musannýfýn «elinden almak suretiyle» diye kayýtlamasý, icâp ve kabul ile satýn alýrsa namazýn bozulacaðý açýk olduðu içindir. Dürer. «Münâfâttan dolayý» sözü her iki meselenin illetidir. Þurunbulâliye´de þöyle denilmiþtir: «Bu söz amel-i kesirin iki tefsirinden birine göredir.» O tefsirde uzaktan gören kimsenin onun namazda olmadýðýna þüphe etmemesidir. «Yahud unuttuðu için» cümlesi ile ondan sonrakiler müstesnâ olan «iki saf miktarý» üzerine atýf edilmiþtir. H.
Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «Havzda abdest alacak yer bulurda baþka yere geçerse, birinci yerin dar olmasý gibi bir özürden dolayý geçtiði takdirde namazý üzerine binâ eder. Aksi takdirde binâ edemez. Evinde daha yakýn su varken havza giderse, uzaklýk iki saf kadar olduðu takdirde namaz bozulmaz; daha fazla ise bozulur. Adeti havzdan abdest almak olup da evdeki suyu unutarak havza giderse namazý üzerine bina eder. Su uzak olurda yakýnýnda kuyu bulunursa kuyuyu terk eder. Çünkü kuyudan su çekmek, muhtar kavle göre namazýn üzerine binâ etmeðe mânidir. Bazýlarý baþka su yoksa binâ etmeðe mâni olmadýðýný söylemiþlerdir.
METÝN
Namazýna binâ etmek câiz olunca derhal bütün sünnetleriyle abdest alarak deminki namazýnýn üzerine kerahetsizce binâ eder. Ve namazýný orada tamamlar. Yürümeyi azaltmak için bu dahaevlâdýr. Yahud namazýn yeri bir olsun diye yalnýz kýlan gibi yerine döner. Yalnýz kýlan muhayyerdir. Bütün bunlar halîfesi namazý bitirdiðine göredir. Aksi halde aralarýnda imama uymayan kimsenin abdesti bozulursa hüküm budur. Bilmelisin ki, bir kimse teþehhüd miktarý oturduktan sonra kasden namaza aykýrý bir þey yaparsa - velev ki abdesti bozulduktan sonra olsun - namaz tamam olur. Çünkü farzlarý tamamdýr. Evet, selâm vermek vâcip olduðu için namaz tekrarlanýr. Namaza münâfi hareketi kendi fiili ile olmayarak oturmazdan önce olursa namaz bil´ittifak bozulur. Oturduktan sonra olursa on iki meselelerde Ýmam-A´zam´a göre bozulur. Ýmameyn sahih olduðunu söylemiþlerdir. Kemâl bu kavli tercih etmiþtir. Þurunbulâliye´de: «en akla yakýný on iki meselelerde imameynin sahihtir kavlidir.» denilmiþtir.
ÝZAH
Namazýna binâ etmek câiz olunca su bulursa abdest alýr. Bulamazsa teyemmüm eder. Nitekim böyle yapacaðý ulemanýn teyemmüm hakkýnda: «Namaza bina için dahi olsa teyemmümü tekrarlar.» sözünden malumdur. Remli.
Ben derim ki: Hatta Bedâyi´de bu tasrih edilmiþ: «Çünkü namaza teyemmümle baþlamak câizdir. Binâ ise evleviyetle câiz olur. Evvelâ teyemmüm ederde sonra su bulursa, suyu yerine döndükten bulduðu takdirde namazýný yeniden kýlar. Yerine dönmeden yolda bulursa kýyasa göre hüküm yine budur. Ýstihsâna göre abdest alarak namazýna binâ eder.» denilmiþtir.
«Derhal» demekten murad: Özürsüz bir rükün edâ edecek kadar durmamak þartiyle demektir. Nitekim daha evvelki izahlardan anlaþýlmýþtýr. Abdesti bütün sünnetlerine riâyet ederek alacaktýr. Çünkü bu abdestin ikmâli kabilindendir. Þu halde onun tâbilerindendir ve aslýna olduðu gibi bunlarada dikkat edilir. Bedâyi. Tatarhâniye´de bildirildiðine göre bir kimse bir uzvu dört defa yýkarsa namazýna bina edemez. Sünnetlere riâyet ederse namazýna bina etmesinde kerâhet yoktur. Lâkin yukarýda gördün ki yeniden kýlmak efdaldir.
«Yalnýz kýlan gibi» tabirinden anlaþýlýyor ki, ondan önceki söz imam hakkýndadýr. Cemâatý ondan sonra beyan etmiþtir. «Bütün bunlar»dan murad: Ýmamýn yerine dönüp dönmemek hususunda muhayyer býrakýlmasýdýr. «Aralarýnda imama uymaða mâni varsa yerine dönmesi vacip olur.» Zira imama uymanýn þartý yerin bir olmasýdýr. Bedâyi.
Yerinden murad: ilk defa namaza durduðu yer yahud oraya yakýn olup imama uymaya elveriþli baþka bir yerdir. Çünkü imam yerine baþkasýný geçirmekle imamlýktan çýkmýþ; halifeye cemaat olmuþtur. Nitekim yukarýda geçti. Namaza aykýrý iþ kahkaha ile gülmek gibidir. Teþehhüd miktarý oturduktan sonra kasden kahkaha atarsa namazý tamamdýr. Velev ki namaz esnâsýnda olduðu için abdesti bozulmuþ olsun. Cemâatýn abdestleri bozulmaz. Çünkü imamlarýnýn abdesti bozulmakla onlar namazdan çýkmýþlardýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Kitabýmýzda da gelecektir.
«Velev ki abdesti bozulduktan sonra olsun» ibâresini Zeyleî kayýt etmiþ ve hilaf zikir etmemiþtir. Bu sözde Hýlye´nin ifâdesini red vardýr. Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Ýmam A´zam´a göre namaz bozulur. Çünkü kendi fiili ile namazdan çýkmamýþtýr. Ýmameyne göre bozulmaz.» Reddin vechi þudur: O kimse abdesti bozulduktan sonra namaza aykýrý bir þey yapýnca kendi fiili ile namazdançýkmýþ olur. Bahýr´da da böyle denilmiþtir.
«Namaz tamam olur.» Ýfâdesinden murad: Namaz sahih olur demektir. Çünkü vacibi terk ettiði için namazý tekrar kýlmak da vâciptir. T. «Namaza münâfi hareketi ilh...» yani evvelce gördüðümüz semâvî hadesden baþka namaza aykýrý bir hareketi demektir. Zirâ insanýn elinde olmayan bir sebeple abdestin bozulmasý kýyâsen namaza aykýrý olsa da þeriat onu aykýrý saymamýþtýr. Bunu Halebî söylemiþtir.
«Oturduktan sonra olursa» ifâdesi imamýn üzerinde secde-i sehiv varken selam veripde aþaðýdaki hallerden birinin ârýz olmasýna da þâmildir. Ýmam secde ederse namazý bozulur; etmezse bozulmaz. Cemâat imamdan evvel selam verirlerse, bu selam teþehhüd miktarý oturduktan sonra verilirde bu hallerden biri ârýz olursa imamýn namazý bozulur; cemâatýn namazý bozulmaz. Kezâ secde-i sehivi imam yaparda cemâat yapmazsa bu hallerden biri ârýz olduðunda hüküm yine budur. Bahýr.
On iki meseleler nâmiyle anýlan meselelerde Ýmam-A´zam´a göre namazýn bozulmasýnýn vechi Berdeî´nin kaydýna göre þöyledir: Namaz kýlanýn kendi fiili ile namazdan çýkmasý Ýmam-A´zam´a göre farzdýr. Çünkü baþka bir farzýn edâsý ancak birinci farzdan çýkmakla mümkündür. Bir farza varmaya yegâne çâre olan þeyde farzdýr. Kerhî bunun hatâ olduðunu söylemiþtir. Çünkü namazdan çýkmak bazen günah bir fiil ile olur. Kasden abdestini bozmak böyledir. Farz olsa idi. Ýbâdet olan bir þeye yani selâma munhasýr kalýrdý. Kendi fiili ile namazdan çýkmanýn farz olmadýðý hususunda imamlarýmýz arasýnda hilâf yoktur. Ýmam-A´zam bu on iki meselede namazýn bozulduðunu baþka bir manadan dolayý söylemiþtir ki o da þudur:
Aþaðýda gelecek ârýzalar farzý deðiþtirmektedirler. Meselâ: teyemmümlü kimsenin suyu görmesi böyledir. O kimseye farz olan teyemmüm idi; suyu görünce abdesde deðiþmiþtir. Diðer meseleler dahi böyledir. Konuþmak bunun hilâfýnadýr. Çünkü o deðiþtirici deðil bozucudur. Kasden abdest bozmak kahkaha ile gülmek ve benzerleri de deðiþtirici deðil bozucudurlar. Bahýr sahibi Kerhî´yi Müçtebâ´nýn þu sözüyle te´yid etmiþtir: «Ulemamýzýn muhakkýklarý bu kavli tercih etmiþlerdir. Þems-ül-eimme´de bu kavli sahih bulmuþtur.» Lâkin biz namazýn farzlarý bahsinde Þurunbulâlî´nin «el-Mesâil-ül-behiyye...» adlý eserinden naklen Berdeî´nin sözünü te´yid ettik, Hidâye sahibinin kendi fiili ile namazdan çýkmanýn farz olduðunu tercih ettiðini þârihlerle bil´umum ulemânýn ve ekser muhakkýkînin ona tabi olduklarýný, Nesefî´nin Vâfi, Kâfi ve Kenz adlý eserleriyle onlarýn þerhlerinde bu kovli tercih ettiðini, Mecmâ sahibi ile ehli sünnetin imamý ebu Mansur Matürîdi´nin de ayni yoldan yürüdüklerini arzetmiþtik! Kemâl bu kavli tercih etmiþtir.»
Ben derim ki: Kemâl açýk olarak imameynin kavlini tercih etmemiþtir. O ancak Berdeî ile Kerhî´nin söylediklerine göre Ýmam-A´zam´ýn kavlini izah hususunda inceleme yapmýþtýr. Nitekim ben Bahýr üzerine yazdýðým derkenarda bunu izah ettim.
«Þurunbulâliye´de: En akla yakýný on iki meselelerde imameynin kavlidir.» denilmiþtir.
Ben derim ki: Þurunbulâli bunu risâlesinde Burhân´a nisbet etmiþ; sonra en akla yakýn olmasý þöyledursun akla yatkýnlýðý bile anlaþýlamadýðýný sebep göstererek onu red etmiþtir. Çünkü buna delâleti olmayan bir þeyle istidlâl etmiþtir. Þurunbulâli red hususunda bir hayli söz ettikten sonra þunlarý söylemiþtir: Takarrur etmiþ bir kâidedir ki, mükellefin zimmeti berâet etmek için ibâdetin sahih olmasýnda ihtiyat gözetilir. Ýhtiyat ise ancak Ýmam-A´zam´ýn namaz bozulur sözündedir.» Metinler de bunu tercih etmiþlerdir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:29:33
METÝN
On iki meseleleri musannýf þu sözleriyle beyân etmiþtir:
1 - Nasýl ki teyemmümlü bir kimse suyu kullanmaya kâdir olunca namazý bozulur. Teyemmümle namaz kýldýran imama uyan abdestlinin suyu görmesi meselesinde ise yalnýz Ýmam Züfer´in muhâlefeti vardýr. Ve namaz nâfileye inkýlâb eder.
2 - Su bulurda ayaðýnýn soðuktan telef olmasýndan korkmazsa mesh müddetinin geçmesiyle namaz bozulur. Aksi takdirde mest üzerine meshe devam eder. Esah kavil budur. Nitekim babýnda geçmiþti.
3 - Ümmînin bir âyet öðrenmesi yani âyeti hatýrlamasý yahud uðraþmadan ezberlemesi namazý bozar. Velev ki ümmi okuyana uymuþ olsun. Ekser ulema bu kavli tercih etmiþlerdir. Lâkin Zahiriye sahibi namazýn sahih olduðunu doðrulamýþ; Fakih´de: «Biz bununla amel ederiz.» demiþtir.
4 - Çýplak kýlan kimsenin namaz sahih olacak elbise bulmasý namazý bozar.
5 - Pis elbise ile kýlýpta o pisliði giderek bir þey bulan da böyledir.
6 - Cariye âzad olurda derhal peçelenmezse namazý bozulur.
ÝZAH
Abdestlinin suyu görmesi meselesi Zeyleî´nin Kenz sahibine itiraz ederek söylediði: «Teyemmümlü ile kayýtlamanýn bir faydasý yoktur.» sözüne cevaptýr. Zeyleî diyor ki: «Teyemmümle kýldýrana uyan abdestli bir kimse dahi namazý esnâsýnda suyu görürse namazý bozulur. Çünkü kendisinin haber vermesiyle imamýnýn suyu kullanmaða muktedir olduðunu bilir. Ýmamýn namazý tamamdýr. Zira muktedir deðildir. Musannýf: «Ona uyanýn da» dese ona da þâmil olurdu.»
Bahýr sahibi buna þöyle cevap vermiþtir: «Cemâat olanýn namazý aslen bozulmamýþ; sadece vasfan bozulmuþtur.» Nehir sahibi de bunu red etmiþ: «Musannýf butlan kelimesini umumi manada kullanmýþtýr ki, o da asýl kalsýn kalmasýn farzý yok etmektir.» demiþ sonra þunlarý söylemiþtir: Evlâ olan Aynî´nin dediði gibi teyemmümlü imama uyan kimse meselesinde Ýmam Züfer´in muhalefetinden baþka bir þey olmadýðýný söylemektir. Bu meselelerde Ýmam-A´zam´la imameyn arasýndaki hilâf farazidir.» Binaenaleyh þârihin: «Ve namaz nâfileye inkýlâp eder.» sözü dahi Bahýr´ýn cevabýna dönüktür. Ona yapýlan itirazý da gördün! Bunu Halebi söylemiþtir. imam Züfer namazýn bozulmayacaðýný söylemiþtir. Nitekim bundan evvelki babta arzettik.
«Nitekim bâbýnda geçmiþti.» Mesh bâbýn da þu da geçmiþti: Bir kimse namazda iken mesh müddeti tamam olduktan sonra ayaklarýný yýkayacak su bulunmamasý sirâyete mâni deðildir, sonra teyemmüm ederek namaz kýlar. Bunu Zeyleî söylemiþ; Fethul-Kadîr sahibi ile Münye þârihi de onatâbi olmuþlardýr. Yine o babta arzetmiþtik ki, bir kimse soðuktan ayaklara sirayet etmiþtir . Zira su bulunmamasý sirâyete mâni deðildir, sonra teyemmüm ederek namaz kýlar. Bunu Zeyleî söylemiþ; Feth-ul-Kadîr sahibi ile Münye þârihi de ona tâbi olmuþlardýr. Yine o babta arzetmiþtik ki, bir kimse soðuktan ayaklarýnýn telef olacaðýndan korkarsa sâbýk meshin hükmü bozulur. Sargýya olduðu gibi mestede þâmil olacak yeni bir mesh yapmasý lazým gelir. Binaenaleyh münâsib olan, bu iki kayýttan hiç birini zikir etmemek idi.
«Uðraþmadan ezberlemesi» meselâ: Ýhlâs suresini birinden iþitip belleyivermekle olur. Þârih bu kayýtla öðretmek suretiyle ezberlemiþ olmasýnda ihtiraz etmiþtir. Çünkü öðretmek amel-i kesîr olur. Amel-i kesirle ise kendi fiili ile namazdan çýkmýþ sayýlýr. Hilâfa mahal kalmaz.
«Velev ki ümmi okuyana uymuþ olsun.» Sözü ile musannýf ümmiden murad: Umumi olup imam ile yalnýz kýlana, yahud ümmiye veya okuyana uyan kimseye þâmil olduðuna iþaret etmiþtir. «Ekser ulema bu kavli tercih etmiþlerdir.» Çünkü hakikaten okuyarak kýlýnan namaz, hükmen okuyarak kýlýnan namazdan üstündür. Binaenaleyh o namazýn üzerine binâ etmesi mümkün deðildir. Bahýr. Bu söz: «Okuyan cemaatýn kýraatý yalnýz hükmen kýraattýr.» diye men edilebilir. Nehir.
Fakihden murad: Ýmam eb-ul-Leys´dir. Buradaki ibârenin misli Hýzânet-üs-surucî´de de vardýr. Cevhere´de namazýn bil´ittifak bozulmayacaðý bildirilmiþtir. Remlî. Valvalciye sahibi buna cezm etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun vechi þudur: Ýmamýn kýrâatý onun için de kýraattýr. Böylece namazýn evveli ve âhýrý tekâmül etmiþtir. Kâmilin kâmil üzerine binâsý câizdir.»
Ýçinde namaz sahih olacak elbise ya temizdir, yahud pistir. Fakat yanýnda onu temizleyecek su vardýr. Yahud su da yoktur; ancak elbisenin dörtte biri temizdir. Nehir. Eðer temiz kýsmý daha az yahud elbisenin bütünü pis olursa namaz bozulmaz. Çünkü emir edilen husus temi? bir þeyle örtünmektir. Bu surette bulunan þeyin varlýðý ile yokluðu müsâvidir. Þârih «namaz sahih olacak» yerine «namaz vacip olacak» dese daha iyi olurdu. Çünkü ibâresi tamamý pis olan þeye þâmildir. Namaz onun içinde de sahihdir. Halbuki çýplak kýlmýþ olsa namazý bozulmaz. Zira pis elbisesinin içinde kýlmasý vacip deðildi. Belki o kimse muhayyerdir. T.
«Câriye âzad olurda derhal peçelenmezse namazý bozulur.» Medenî haþiyesinde þöyle denilmektedir: «Þeyhimiz merhum Seyyid Muhammed Emin Mirganî Hâþiyesinde Zeyleî´den naklen þunlarý söylemiþtir: Ben derim ki: Þârihlerden bir çoklarý bu meseleyi on o iki meselelere katarak zikir etmiþlerdir. Halbuki söz götürür. Çünkü örtünme farzý câriyeye âzad edildiði andan itibaren lazým gelir. Doha evvele müstenid olarak lazým gelmez. Binaenaleyh örtünmemek namazý böler. Namazý bölen þey zamanýnda olursa farzdan sayýlýr. Zamanýnda olmazsa namazý bozar. Burada zamanýnda olmuþtur. Çünkü rükünler tamam olduktan sonradýr. Þu halde cariye derhal örtünmese bile ,namazý sahihtir. Elbise bulan çýplak böyle deðildir. Çünkü örtünme farzý ona namaza baþlamadan lazýmdý. Binaenaleyh bu halde iken elbise bulmasý önceki kýsmýn hükmünü deðiþtirir ve namazý bozar. Zeyleî namazýn þartlarý bâbýnda buradakinin aksini söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Câriye namaz kýlarken yahud namazda abdesti bozulduðu zaman abdest almazdan evvel veya sonra âzad edilirse derhal arkadaþýnýn yardýmýyle peçelenir ve namazýnýn üzerine binâ eder. âðer âzad edildiðini öðrendikten sonra bir rükün edâ ederse namazý bâtýl olur. Kýyasa göre birinci vecihde de bâtýl olmak gerekirdi. Nitekim namazda elbise bulan çýplaðýn hükmüde budur. Ýstihsanýn vechi þudur: Örtünme Tarzý câriyeye namazda lazým olmuþtur. O da onu yapmýþtýr. Çýplaða ise namaza baþlamazdan önce lazým olmuþtur. Binaenaleyh teyemmümlünün su bulduðu zaman namazýný yenilemesi gibi o da namazýný yeniden kýlar. Zeyleî´nin sözü burada biter. Onun sözünden anlaþýldýðýna göre câriye teþehhüdden sonra âzad edilir de örtünmezse namazý sahih olur.
Ben derim ki: Þöyle cevap verilebilir: Bu meselelerde esas þudur: Namazý bozan bir þey namaz esnâsýnda namaz kýlanýn fiili ile bulunursa teþehhüdden sonra onun fiili olmaksýzýn buluþmasý namazý bozar. Bu mânâ bizim bu meselemizde de vardýr. Derhal peçelenmeyi terk etmesi kendi fiili ile namazýný bozar denilemez. Zira bozan þey ilk sebebine istýnâd eder ki, o da örtünmenin âzad etmekle lazým olmasýdýr. Nitekim bir amel ile mesti çýkarmak meselesinde de öyledir. O da namaz kýlanýn fiili iledir. Halbuki ulema onu itibara almamýþlardýr. Onlarýn itibâra aldýklarý þey sâbýk sebeptir ki, o da sâbýk hadesle yýkamanýn lazým olmasýdýr. Benim anladýðým budur. Sen bunu teemmül eyle!
METÝN
7 - Mestleri üzerine mesh eden kimsenin az bir amel ile bir mestini çýkarmasý namazýný bozar. Çok amel ile çýkarýrsa bil´ittifak namazý tamamdýr.
8 - Ýmâ ile kýlanýn rükünleri edâya muktedir olmasý.
9 - Vakit geniþ, kendisi sahib-i tertip olan bir kimsenin kendi üzerinde,
10 - Veya sahib-i tertip olan imamýnýn üzerinde kaza namazý olduðunu
hatýrlamasý,
11 - Okuyan kimsenin mutlak surette ümmî birini imamlýða geçirmesi namazý bozar, bazýlarý istihlâfý teþehhüdden sonra olursa bil´ittifak bozulmayacaðýný söylemiþlerdir ki, esah olanda budur. Nitekim Kâfi´de de böyle denilmiþtir. Çünkü bu amel-i kesirdir.
12 - Sabah namazýnda güneþin doðmasý,
13 - Bayram namazýnda zevale ermesi,
14 - 16 - Ve kaza namazý kýlan kimsenin üzerine üç kerahet vaktinden birinin girmesi,
17 - Cuma namazýnda ikindinin vakti girmesi, Meselâ Oturuþunda her þeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar durmasý namazý bozar. Öðle namazý böyle deðildir. O bozulmaz.
18 - Özürlünün ikinci vakitte gelmemek suretiyle özürünün kesilmesi.
19 - Ve kezâ vaktinin çýkmasý,
20 - Ve sargýnýn yara iyileþtiði için düþmesi namazý bozar.
ÝZAH
Az amelden murad : Mest geniþ olup çýkarmak için uðraþmaða muhtaç olmamaktýr. Bahýr. Çok amel ile çýkarýrsa bil´ittifak tamamdýr. Çünkü kendi fiili ile namazdan çýkmaktýr. Ýmâ ile kýlanýn rükünleri edâya muktedir olmasý namazýný bozar. Çünkü namazýnýn sonu evvelinden dahakuvvetlidir. Kuvvetliyi zaif üzerine binâ câiz deðildir. Bahýr. Sahib-i tertib olan kimse yalnýz olsun, imamla kýlsýn yahud sahib-i tertip imam olsun üzerlerinde kaza namazý olduðunu hatýrlarsa namazlarý bozulur. Sirâc´ da þöyle denilmiþtir: «Sonra bu namaz ebu Hanîfe´ye göre kati olarak bozulmaz. Bilakis ondan sonra beþ namaz kýlýncaya kadar mevkuf (çekimser) olarak kalýr. Kaza namazýný hatýrladýðý halde beþ namaz kýlarsa artýk câize inkýlab eder.» Bahýr sahibi diyor ki: «Binaenaleyh musannýfýn onu bozulanlar arasýnda zikir etmesi kaza namazlarý bâbýnda söyleyeceklerine itimad ettiðini gösterir.»
Okuyan bir imamýn ümmi birini imamlýða geçirmesi mutlak surette namazý bozar. Yani teþehhüd miktarý oturduktan sonra veya evvel olsun fark etmez. Bu hususta þöyle diyenlerde vardýr: Teþehhüdden önce istihlâf yapmasý ilk rekatlarda olsun son rekatlarda olsun, ilk iki rekatta yahud bunlarýn birinde okumadý ise bil´ittifak namazý bozar. Kezâ her birinde okursa yine bozulur. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Bu kavil Yusuf´dan da bir rivayettir. Nitekim bu babtan önce geçmiþti. Ama bu bizim bahsimizden hâriçtir. Çünkü on iki meselelerde hilâf Ýmam-A´zam´la imameyn arasýnda olup yalnýz teþehhüdden sonraya aittir. Doðrusu mutlak surette sözünü atarak: «Bazýlarý bil´ittifak bozulmayacaðýný söylemiþlerdir.» demelidir. Bunu Halebî söylemiþtir.
«Esah olanda budur.» Nehir sahibi: «Bunu ebu Cafer ile Fahr-ul-islâm ihtiyar etmiþ; Kâfi ve diðer kitablarda sahihlenmiþ; Feth-ul-islâm ihtiyar etmiþ; Kâfi ve diðer kitablarda sahihlenmiþ; Feth-ul-Kadîr sahibi muhtar kavlinin bu olduðunu söylemiþtir.» diyor.
Üç kerâhet vaktinden murad: Güneþ doðarken, gökyüzünün ortasýnda iken ve batarkendir. Meselâ: «Oturuþunda her þeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar durmasý namazý bozar.» Ýfâdesiyle þârih Kâfi sahibinin itirazýný def ettiðine iþarette bulunmuþtur. Kâfi sahibi þöyle demiþtir´ «Bir kimse gölge iki misli olmadan namaza dururda oturduktan sonra iki misline varýrsa bil´ittifak namaz bozulmaz. Ýmam-A´zam´a göre bozulmamasý ikindinin vakti girmediði içindir. Ýmameyne göre ise bu meselelerin hiç birinde namaz bozulmaz.» Þârih hilâfý tahakkuk ettirmek için meseleyi burada görüldüðü þekilde tasvir ederek cevap vermiþtir.
Özürlünün hâli mevkuftur. (çekimserliktir) oturduktan sonra özür kesilirde namaz kýldýðý vakitten sonra tamam bir namaz vakti gelmezse iyileþtiði için kesildiði anlaþýlýr. Ve Ýmam-A´zam´a göre namazýn bozulduðu meydana çýkarsa o namazý kaza eder. Yoksa mücerred özürün kesilmesi iyileþtiðine delâlet etmez. Zira ikinci vakitte özürü tekrar görünürse namaz sahihtir. Bahýr. Namaz vaktinin çýkmasý da namazý bozar. Çünkü mutemed kavle göre özür sahibinin abdesti vaktin çýkmasiyle bozulur.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:44:10
METÝN
Bilmiþ ol ki, bu yirmi yerde namaz bâtýl olmakla nâfileye inkýlâp etmez. Yalnýz üçünde yani üzerinde kazâ olduðunu hatýrladýðý, güneþ doðduðu ve cuma namazýnda öðlenin vakti çýktýðý zaman nâfileye inkýlâp eder. Nitekim Cevhere´de böyle denilmiþtir. Hâvi´de rükünleri edâya kâdir olan imâ sahibi deilâve edilmiþtir. Yukarýda beyân ettiðimiz vecihle teyemmümle namaz kýldýrana uyan kimse meselesi de ilâve edilir. Anlaþýlan bayramda güneþin zevâli ve kazâ ederken üç vaktin girmesi de böyle olacaktýr. Ama ben bunu bir yerde görmedim.
ÝZAH
Þârih metindeki on iki meseleye sekiz mesele daha ilâve etmiþ; böylece meseleler yirmi olmuþtur. Ýlâve edilen meseleler: Elbisenin pisliðini giderecek bir þey bulmasý, Cariyenin peçelenmesi, imamýn üzerinde kaza namazý olduðunu hatýrlamasý. Bayram namazýnda güneþin zevâle ermesi. üç kerahet vaktinden birinin kaza kýlarken girmesi ve özür sahibinin namaz vaktinin çýkmasýdýr. Bahýr sahibi çare arayarak birinci ve ikinciyi çýplak meselesine katmýþ; kerâhet vakitlerinin girmesi meselelerini güneþin doðmasý meselesine, sonuncuyu meshin müddeti geçmesi meselesindeki eski hadesin meydana çýkmasýna ircâ etmiþtir, geriye imamýnýn üzerinde kaza namazý olduðunu hatýrlama meselesi kalýr. Onun da hâþiye yazarý üzerinde kaza namazý olduðunu hatýrlama meselesine ircâ etmiþtir. Bir de bayram namazýnda güneþin zevâli meselesi kalýr ki onu da güneþin doðmasý meselesine ircâ etmiþtir. Bunda ne derece tekellüf olduðu meydandadýr.
Buradaki «bâtýl olmakla» tâbirinden murad: Aslýn ve vasfýn bâtýl olmasýna ve yalnýz vasfýn bâtýl olmasýna þâmildir. Üzerinde kazâ olduðunu hatýrlamak da kendisinin ve imamýnýn kazâsýna þâmildir. Bilirsin ki üzerinde kaza bulunduðunu hatýrladýðýnda mesele mevkuf kalýr. Namaz derhal nâfileye inkýlap edivermez. H. El-Hâvi-Kudsî nâm eserde yolcunun namazý bahsinden az önce, rükünleri edâya kadir olan imâ sahibi de ilâve edilmiþtir.
Ben derim ki: Buna göre metin sahipleriyle diðer ulemânýn hasta namazý bâbýnda söyledikleri müþkil kalýr. Onlar: «Bir kimse namazýnýn bir kýsmýný ima ile kýlarda sonra rükü ve sücûda kâdir olursa namazýný yeniden kýlar.» demiþlerdir. Þârihler bunun imam Züfer müstesnâ olmak üzere bütün imamlarýmýzýn ittifakiyle olduðunu ve bu hilâfýn rüku sücûd yapan kimsenin imâ ile kýlana uymasýnýn câiz olup olmamasý hilâfýna ibtinâ ettiðini söylemiþlerdir. Bize göre imama uymasý câiz olmadýðý gibi burada namazýna binâ etmesi de câiz deðildir. Ýmam Züfer´e göre câizdir. Þübhesiz ki yeniden kýlmak lazým gelirse namazýn aslýndan bozulmasý iktiza eder. Ancak þöyle denirse o baþka: «Namaz farz ise yeniden kýlar.» Yani farzý yeniden kýlmasý lazým gelir. Lâkin ulemanýn yeniden kýlmayý mutlak zikir etmeleri hem farza hem nâfileye þâmildir. Hilâfý imâ ile kýlana uyma hususundaki hilâfa binâ etmesi de buna delâlet eder. Bu farzda da nâfilede de câiz deðildir.
«Teyemmümle namaz kýldýrana uyan kimse meselesi de ilâve edilir.» Yani nâfileye inkýlâp eden namazlara bu da katýlýr. Maksad bunun da Ýmam-A´zam´la imameyn arasýndaki ihtilâflý meselelerden olduðunu söylemek deðildir. Nitekim evvelce söylemiþtik. H.
Ben derim ki: Mâdem þârihin muradý bu idi; namazýn nâfileye inkýlâp ettiði meseleleri tamamlamasý icap ederdi. Zirâ Hâvi´de beyan edildiði vecihle onlardan bazýlarý da son oturuþu terk etmek ve imama ikinci secdede yetiþip ona uymadan rükû ve secde yapan mesbuktur. Þarihin «anlaþýlan»dediði açýk bir meseledir. Çünkü kerahet vakitleri nâfile namazýn baþýndan mün´akid olmasýna zýd deðillerdir. O halde devam halinde nasýl zýd olabilirler! Bunu Halebî ile Tahtavî söylemiþlerdir.
METÝN
Müsâfir imam mesbuk, lâhýk veya mukimi istihlâf ederse (kendi yerine geçirirse) sahihtir. Müdriki istihlâf etmesi evleviyetle sahih olur. Kaçýncý rekat olduðunu bilmezse ihtiyatan her rekatta oturur. Ýki rekatta mesbuk olursa iki .oturuþun farz olduðunu söyleriz. Ýmam ilk iki rekatta okumadýðýný halifesine iþaret ederse dört rekatta kýrâat farz olur. Mesbuk halîfe imamýn namazýný tamamlarsa selam vermek için müdrik birini yerine geçirir. Sonra gülmek gibi namaza aykýrý bir þey yaparsa kendi namazý bozulur. Müdrik olan cemâatýn namazlarý bozulmaz çünkü namazýn rükünleri tamamlanmýþtýr. Kezâ hâli halifenin hâli gibi onlarýn namazýda bozulur. Zira namaza aykýrý hareket namazý esnâsýnda olmuþtur. Namazdan çýkmamýþsa esah kavle göre abdest bozulan ilk imamýn namazý da bozulur. Abdest alýp bir þey býrakmamak suretiyle namazdan çýkmýþsa namazý bozulmaz. Çünkü evvelce geçtiði vecihle o kimse imama uymuþ gibidir.
ÝZAH
Müsâfir, imamýn kendi yerine mesbuk, lâhik veya mukîm birini geçirmesi sahihtir; çünkü tahrime de (iftitah tekbirinde) ortakdýrlar. Bahýr. Mudriki geçirmesi ise evleviyetle sahih olur. Zirâ o imamýn namazýný tamamlamaða daha kâdirdir. Bahýr. Burada imamýn yerine müdrikten baþkasýný geçirmemesine, baþkasýnýn do geçmemesine iþaret vardýr.
«Kaçýncý rekat olduðunu bilmezse...» ifâdesi kýsadýr. Ýzâhý þöyledir: Ýmamýn yerine geçen halife imamýn kaç rekat kýldýrdýðýný bilir; ve bütün cemâat da namazýn baþýndan imamýn býraktýðý ana kadar mesbûk olurlarsa ne âlâ! Aksi takdirde halîfe imam bir rekat tamamlayarak oturur. Sonra kalkarak kendi namazýný tamamlar. Cemâat ona tabi olmayýp bitirmesini beklerler. Arkacýðýndan cemâat üzerlerinde kalan kýsmýný yalnýz baþlarýna kýlarlar .
Çünkü câiz ki, imamýn üzerinde son rekat kalmýþtýr. Halîfe o rekatý kýldýðý vakit imamýn namazý tamam olur. Kendi yetiþemediðini kaza ederken cemâat ona uyarlarsa - týpký yetiþemediðini kazâ eden mesbûka uymakta olduðu gibi - Namazlarý bozulur. Cemâatýn ona tâbi olmayýp bitirmesini beklemeleri ve o bitirmeden kazâ ile meþgul olmalarý bu halifenin kaza ettiði bazý cüzlerin ilk imama farz olanlardan kalmasý câiz olduðu içindir Cemâat kazâ ile meþgul olurlarsa imamlarý bütün namaz rükünlerini bitirmeden ondan ayrýlmýþ olurlar ki bu sebeple namazlarý bozulur. Bunu Bahýr sahibi, Zahiriye´den naklen beyan etmîþtir.
Ve bu halîfe ihtiyâtan her rekatta oturur. Zahiriye´de bu mesele imamýn abdesti ayakta bozulursa diye kayýtlanmýþtýr.
Bahýr sahibi diyor ki: «Ýmamýn abdesti otururken bozulur da halifesi onun kaç rekat kýldýrdýðýný bilmezse ne yapmak lazým geleceðini ulema beyan etmemiþlerdir. Söylediklerine kýyâsen cemâat otururken halîfenin yalnýz baþýna iki rekat kýlmasý gerekir. O bitirdikten sonra cemâat kalkarlar ve her biri yalnýz baþýna dört rekat kýlar. Halîfede kalaný tamamlar. Halife bitirmeden cemâat kaza ilemeþgul olmazlar.
Bilmiþ ol ki lâhik cemâata iþaretle, kaçýrdýðý yerleri bitirmeden kendisine uymamalarýný anlatýr. Çünkü ona vâcip olan, evvelâ kaçýrdýðý yerleri kýlmaktýr. Sonra cemaat kendisine tâbi olurlar. O da onlara selâm verdirir. Bir vâcibi terk ederse selam vermek için yerine baþkasýný geçirir.
Mukime gelince: O iki rekat kýldýktan sonra yerine bir müsâfir geçirir: cemâata o selam verdirir. Sonra mukîm olanlar kýraatsýz olarak yalnýz baþlarýna iki rekat kazâ ederler. Hatta imam ayaða kalktýktan sonra ona uyarlarsa namaz bozulur.
«Ýhtiyâten» tabirinden murad: Her rekat imamýn namazýnýn sonu olmasý ihtimâli vardýr; demektir; «Ýki oturuþ farzdýr deriz.» Çünkü ilk oturuþ imamýna farzdýr. Halîfe onun yerini tutmaktadýr. Ýkinci oturuþ da halîfeye farzdýr.
«Dört rekatta kýrâat farz olur.» Çünkü imamýn yerine iki rekatta okuyunca bu okuduðu ilk iki rekata katýlýr. Son iki rekat kýrâatsýz kalýr. Ve sanki halîfe son rekatlarda hiç okumamýþ gibi olur. Mesbûk bulunduðu rekatlarda da okumasý lazým gelir. Nitekim mesbûkun hükmü, kazâ ettiði rekatlarda yalnýz kýlan gibi olmasýdýr. Burada þöyle bir lügaz (bilmece) yapalar: «Kimdir o namaz kýlan ki. kendisine dört rekatta kýrâat (kur´an okumak farz olur?»
«Mesbûk selâm vermek için müdrik birini yerine geçirir.» Yani cemâata selam verdirmek için namaza baþýndan yetiþmiþ birini geçirir. Burada mesbûkun evvelâ yetiþemediði yerleri kaza edemeyeceðine iþaret vardýr. Þâyed bunu yaparsa namazýnýn bozulup bozulmadýðýnda ihtilâf edilmiþtir. Þârih bundan önceki bapta en mâkulu bozulmasý olduðunu bildirmiþti.
«Sonra gülmek gibi ilh...» yani imamýn yerine geçen halife mudrik olsun olmasýn imamýn namazýný tamamladý mý, gülmek gibi namaza aykýrý bir harekette bulunursa kendi namazý bozulur. Çünkü namaza yetiþmiþ olanlarýn rükünleri tamam olmuþtur. Namaza aykýrý hareket onlarýn namazýna zarar etmez. Mesbûk olan halîfenin namazý böyle deðildir. Onun üzerinde yetiþemediði rekatlar vardýr. Binaenaleyh aykýrý hareket onun namazý içinde olmuþtur.
«Esah kavle göre abdesti bozulan ilk imamýn namazý da bozulur.» Bu hususta Hidâye sahibi þöyle demiþtir: Ýlk imam namazýný bitirmiþse namazý bozulmaz. Bitirmemiþse bozulur. Esah olan kavil budur.» Esah tabiri ile ebu Hafz rivayetinden ihtiraz etmiþtir. Ona göre onun namazý da tamamdýr. Çünkü namazýn baþýna yetiþmiþtir. Bu rivayet her halde kâtip tarafýndan yapýlmýþ bir yanlýþlýk olacaktýr. Çünkü mesele de ayrým yapmýþ sonra her iki surette de namaz tamamdýr demiþtir. Halbuki ayrým yapmanýn gereði iki þýkkýn birbirine muhalif olmalarýdýr. Mi´rac.
«Çünkü evvelce geçtiði vecihle...» ifâdesinden murad: On iki meselelerden az öncesidir. H. Zeyleî diyor ki: «Çünkü imam yerine halîfe geçirmekle ona uymuþ olur. Ve imamýnýn namazý bozulunca onun namaz da bozulur. Onun için namazýnýn kalan kýsmýný - bu halîfe namazýný bitirmeden- Evinde kýlmýþ olsa namazý bozulur. Zira imamý bitirmeden ondan ayrýlmasý câiz deðildir.» Biz bu husustaki sözün tamamýný.orada arzetmiþtik!
METÝN
Ýmam-A´zam´a göre imamýnýn kahkaha ile gülmesi ve teþehhüd miktarý oturduktan sonra kastenabdestini bozmasý ile mesbûkun namazý bozulur. Meðer ki rekatýný secde ile kayýtlamýþ ola. Çünkü bu takdirde yalnýzlýðý kuvvet bulur. Ýmamý konuþur veya mescidinden çýkarsa bil´ittifak bozulmaz. Zira Kahkaha ile hades menhidirler. Müfsit deðillerdir. Onun için müdriklere selâm lâzýmdýr. Kahkahada selamsýz kalkarlar. Müdrik bunun hilâfýnadýr. O býlittifak imam gibidir.
Lâhik olursa onun namazýnýn bozulmasý hakkýnda iki sahih kavil vardýr. Sirâc nâm kitabta bozulduðu, Zahîriye´de ise bozulmadýðý sahih kabul edilmiþtir. Bahýr´la Nehir´in birinci kavli te´yid ettikleri anlaþýlýyor. Ýmam abdestini bozarsa - bu makamda bir hususiyeti yoktur - Rükûun-da sücûdunaa bozulduðu takdirde.edâyý kasdederek baþýný kaldýrmadýkça abdest alýp namazýna binâ eder. Binâ ederken rükû ve sücûdu farz olarak tekrarlar. Ama rükûn edâ etmek maksadiyle baþýný kaldýrýrsa binâ edemez Bilakis namazý bozulur. Edâyý kaydetmezse iki rivayet vardýr. Nitekim bunlar kâfi ile Müctebâ´da bildirilmiþtir. Kanburunu çýkararak geriye çekilir; doðrulup baþýný kaldýrmaz. Yoksa namazý bozulur.
ÝZAH
Ýmameyne göre kahkaha ve kasden abdestini bozmak mesbûkun namazýný bozmaz. Onlar bunu konuþmaya ve mescidden çýkmaya kýyâs etmiþlerdir. Ýmam-A´zam´a göre ise menhi ile müfsid arasýnda fark vardýr. Nitekim aþaðýda gelecektir. «Meðer ki rekatýný secde ile kayýtlamýþ ola!» Bu. imamý selam vermeden kalkarak bir rekat kýlmakla olur. Anlaþýlýyor ki bu bir önceki meselede de böyledir. Binaenaleyh «Kazâ hâli halîfenin hâli gibi olanlarýn..» ifâdesi de bununla kayýtlanýr.
«Zira Kahkaha ile hades menhidirler.» Yani namazý tamamlarlar. Fetih´de böyle denilmiþtir. Ýnâye´de ise þöyledir:
«Menhi: Þerîatýn namaz biterken selam vermek ve namaz. kýlanýn kendi fiili ile çýkmasý gibi tahrimenin hükmünü kaldýrdýðýný itibar ettiði þeydir.» Kahkaha ile kasdî hadese gelince: Bunlar namazýn þartýný yani tahâreti yok ettikleri için namazý bozarlar. Bu suretle imamýn namazýndan da rastladýklarý cüzü bozarlar. O cüzü de mesbûk olan cemâat kimsenin namazý gibi bozulur. Halbuki üzerinde edâ edilecek farzlar kalmýþtýr. Onlarý fâsid üzerine binâ etmesi mümkün deðildir. Ýmamla müdrikin halleri böyle deðildir. «Onun için» yani konuþmak ve mescidden çýkmak müfsid deðil menhi olduklarý için müdrik olan cemâatýn selam vermeleri vâcip olur. Ýmamýn kahkaha atmasý veya abdestini bozmasý bunun. hilâfýnadýr. O zaman cemâat selam vermeden kalkarlar. Çünkü bunlarýn ikisi de namazý bozarlar; (müfsiddirler) Burada þöyle bir lügaz yaparlar: «Hangi namaz kýlandýr o ki, selam vermesi icap etmez?»
Bahýr sahibi þöyle diyor: «Ýmamdan sonra cemâat kahkaha ile güler!erse cemâatýn deðil. imamýn abdest almasý icap eder. Çünkü cemâat imamýn abdesti bozulmakla namazdan çýkmýþlardýr. Ýmam selam verdikten sonra cemâatýn kahkahalarý böyle deðildir. Çünkü namazdan imamýn selamý ile çýkmazlar. Ve abdestleri bâtýl olur. Eðer beraberce yahud evvela cemâat, sonra imam kahkaha atarlarsa abdest almalarý icap eder. hâsýlý imamýn kasden abdestini bozmasiyle cemâat bil´ittifaknamazdan çýkarlar Onun için selam vermezler. Ýmamýn selamiyle namazdan çýkmazlar. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Konuþmasiyle namazdan çýkmaya gelince: Bu hususta Ýmam-A´zam´dan iki rivayet vardýr. Bir rivayete göre konuþmak selam gibidir. Cemâat da selam verirler; Ve kahkaha ile abdestleri bozulur. Diðer rivayette kasden abdest bozmak gibidir. Selam vermezler ve kahkaha ile abdestleri bozulmaz, Muhit´te de böyle denilmiþtir.»
Abdesti bozan þeyler bahsinde fetih´den naklen arzetmiþtik ki, cemâat olan kimse imam kasden konuþtuktan sonra kahkaha ile gülerse esah kavle göre selamý gibi abdesti de bozulur. Bu Hulasa´dakinin hilâfýnadýr. Bu kavli Hâniye sahibi dahi sahihlemiþ; orada þârih de onu tercih etmiþtir.
«Müdrik bunun hilâfýnadýr.» cümlesi «imamýnýn kahkaha ile gülmesi ve teþehhüd miktarý oturduktan sonra kasden abdestini bozmasiyle mesbûkun namazý bozulur.» Sözü ile baðlantýlýdýr. «Zahiriyed´e ise bozulmadýðý sahih kabul edilmiþtir.» Zahiriye sahibi þöyle demiþtir: «Çünkü uyuyan kimse imamýn arkasýnda imiþ gibidir. Ýmamýn namazý tamam olmuþtur. Binaenaleyh uyuyanýn namazý da takdiren tamam olmuþtur.»
Bahýr sahibi diyor ki: «Bu söz götürür. Zira imamýn üzerinde edasý gereken bir þey kalmamýþtýr. Lâhýk ise öyle deðildir.»
«Bu makamda imamýn bir hususiyeti yoktur.» Cemâat olanla yalnýz kýlanýn hükümleri de öyledir. Musannýf imam diyeceðine Nehir sahibi ile Aynî ve Miskîn´in yaptýklarý gibi «namaz kýlan» dese daha iyi olurdu. «Bina derken rükû ve sücûdu farz olarak tekrarlar. Çünkü bir rekatýn tamamlanmasý imam Muhammed´e göre intikal ile olur. Hadesle bu tahakkuk edemez. Ebu Yusuf´a göre intikalden önce tamam olsa da kavme ve celse (yani rükûdan ve iki secde arasýnda doðrulduktan sonra bir rükün miktarý durmak) farzdýr. Bu abdestsiz tahakkuk edemez. Binaenaleyh ikisinin mezhebine göre de tekrar mutlaka tâzýmdýr. Tekrarlamazsa namazý bozulur. Bunu Halebî Beyleî´den nakletmiþtir.
«Edâyý kasdederek baþýný kaldýrmadýkça ilh...» ifâdesi «namazýna binâ» eder. Cümlesiyle baðlantýlýdýr. Ve üç surete yani baþýný asla kaldýrmayýp kanburunu çýkararak yürümesine, namazdan çýkmak isteyerek baþýný kaldýrmasýna ve hiç bir þey kastetmemesine þâmildir. Bu suretlerde namaza binâ eder; namaz bozulmaz. Nitekim aþaðýda söyleyeceklerimizden de bu mana çýkarýlacaktýr.
«Edâyý kasdetmezse iki rivayet vardýr.» Yani Semiallahülimen hamide derken veya tekbir alýrken baþýný kaldýrdýðýnda edâyý kastetmezse iki rivayet vardýr. Zira Kâfî´nin ibaresi þöyledir: «Abdesti rükûda bozulurda semiallahülimen hamide diyerek, baþýný kaldýrýrsa namazý bozulur. Baþýný secdeden kaldýrýrda Allahu Ekber der ve bununla bir rüknü edâ etmek isterse namazý bozulur. Bununla edâyý kasdetmezse bu hususta ebu Hanîfe´den iki rivayet vardýr.» Münye þerhinde de þöyle denilmektedir: «Rükû hâlinde iken abdesti bozulurda Semiallahülimen hamide diyerek baþýný kaldýrýrsa bina edemez. Çünkü baþýný kaldýrmaya namazdan çýkmak için de muhtaçtýr. Binaenaleyh mücerred baþýný kaldýrmak mâni deðildir. Onunla birlikte Semiallâhülimen hamideh cümlesinide söyleyince edâyý kasdettiði anlaþýlýr. Ebu Yusuf´tan bir rivayete göre bir kimsenin secde hâlindeabdesti bozulur da tekbir alarak baþýný kaldýrýrsa tamamýný niyet etsin veya bir þey niyet etmesin namazý bozulur. Namazdan çýkmayý niyet ederse namazý bozulmaz.» Bu sözün hulâsasý þudur: Ebu Yusuf´un rivayetine göre Semiallah diyerek veya tekbir alarak baþýný kaldýrmasý namazý bozar. Bununla edayý niyet edip etmemesi müsâvidir. Ancak namazdan çýkmayý niyet ederse namazý bozulmaz. Çünkü edâyý kasdettiðinin belirtisi olan Semiallahülimen hamideh veya tekbir açýkça namazdan çýkma arzusuna aykýrý deðildir. Tesmi veya tekbirsiz veya edâ niyeti olmaksýzýn mücerred baþýný kaldýrmak namazý bozmaz. Çünkü buna muhtaçtýr.
«Yoksa namazý bozulur.» Yani edâyý kasdeder veya tekbir alarak b.´ýþýný kaldýrýrsa demektir. Aksi takdirde naklettiðimize muhalif olur.
Anlaþýlýyor ki bunun kýbleden dönmezden önce baþýný kaldýrarak doðrulduðu hal ile de kayýtlanmasý gerekir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:47:05
METÝN
Namaz kýlan bir kimse rükû veya sücûdunda bir namaz secdesini yahud secde-i tilâveti terk ettiðini hatýrlayarak rükûdan doðrulmadan veyahud secdeden baþýný kaldýrýp hatýrladýðý secdeyi hemen yapsa ikisini de yâni hem rükûu hem sücûdu mendûp olmak üzere tekrarlar; çünkü unutmakla sâkýt olmuþtur. Secde-i sehiv yapar. Bu secdeyi namazýnýn sonuna býrakýrsa yalnýz onu kazâ eder. Yalnýz bir kiþiye imam olur da imamýn abdesti bozulursa, yani mescidden çýkarsa - aksi takdirde evvelce görüldüðü vecihle imamlýðý bakidir. - Cemâat olan kimse imamlýða yaný imamcý imam olmaða elveriþli olduðu takdirde niyet etmeksizin imamlýða alettâyin geçer. Çünkü rakip yoktur. Ýmam olmaða elveriþli deðilse meselâ: çocuk olursa cemâat olanýn namazý bil´ittifak bozulur. Esah kavle göre imamýn namazý bozulmaz. Zira imam imam olarak kalmýþ; cemâat olan ise imamsýz kalmýþtýr. Bu onu istihlâf etmediðine (yerine geçirmediðine) göredir. Ýstihlâf ederse imamla halîfesinin ikisinin birden namazlarý býlittifak bâtýl olur. Bir adam baþka birine imam olurda ikisinin birden abdestleri bozulur ve mescidden çýkarlarsa imamýn namazý tamam olur; ve namazýnýn üzerine binâ eder. Cemâat olanýn namazý yukarýda geçen sebepten dolayý bozulur. Namazda burnu kanarsa kesilinceye kadar durur. Sonra abdest alarak namazýna binâ eder. Sebebi yukarýda geçmiþti.
ÝZAH
Hatýrlamak kaydý rüku ile sücûdun ikisine de râcidir. Zira secdeyi terk ettiðini son oturuþta hatýrlayarak yaparsa oturuþu tekrarlar. Nehir. Çünkü son oturuþ ancak namaz fiillerinin sonu olmak üzere meþru kýlýnmýþtýr. Secde ile rükû halinden ihtiraz etmiþtir. Rükûda sûreyi okumadýðýný hatýrlarda dönüp okursa rükûu tekrarlar. Zira rükûda tertip farzdýr. Bahýr.
Secdeyi rükûdan doðrulmadan hemen yapmak Ýmam Muhammed´in kavline göre sahih olur. Ebu Yusuf´un kavline göre ise rükûu tekrarlamasý farz olur. Çünkü ona göre kavme (rükûdan doðrulmak) farzdýr. H.
«Yahud secdeden baþýný kaldýrýp» diye kayýtlamasýnýn sebebi sahih kavle göre secde ancak baþýný kaldýrmakla tamam olduðu içindir. Hatta oturmaða yakýn olacaktýr. Anla!
«Secdeyi hemen yapsa» ifâdesinden anlaþýlýyor ki, secdeyi hatýrlar hatýrlamaz hemen yapmak vacip deðildir. Çünkü Bahýr´da Fetih´ten naklen bildirildiðine göre terk edilen secdeyi hatýrladýðý anda yapmak câiz olduðu gibi namazýn sonuna býrakmak da câizdir. Onu sonunda kazâ eder.
«Çünkü unutmakla sâkýt olmuþtur.» Yani tertibin vâcip olmasýna binâ edilen tekrarýn vücûbu sâkýt olmuþtur. Zirâ namaz fiillerinden mükerrer meþru olanlar orasýnda tertip vacibtir. Kasden terk eden günahkâr olur. Ama unutmakla sâkýt olur. Ve secde-i sehiv ile tamamlanýr. Bu secdeyi namazýnýn sonuna býrakýrsa yalnýz onu kazâ eder. Rükû ve secdeyi tekrarlamasý farz. vacip veya mendûp deðildir. Yalnýz onu son oturuþ esnâsýnda yahud ondan sonra yaparsa tekrarlamasý farz olur. Sebebini evvelce söylemiþtik. H. Mükerrer meþru olan rükünler arasýnda tertibi terkden dolayý yapýlan secde-i sehiv dahi buna göredir. T.
«Evvelce görüldüðü vecihle...» yani musannýfýn «namazýný yeniden kýlmasý efdaldir.» Sözünden az önce görüldüðü vecihle demektir.
«Niyet etmeksizin imamlýða alet´tayin geçer.» Hatta namazýný bozmuþ olsa bu ikincinin namazý bozulmaz. Ýkincisi namazý bozsa birincinin namazý bozulur. Çünkü imamlýk ona deðiþmiþtir, Üçüncü biri gelirde bu ikinciye uyarsa ikincisi abdestini bozduðu takdirde üçüncüsü kendi kendine imam olur. Ötekiler yahud onlardan biri dönmeden üçüncüsü abdestini bozarsa ilk ikisinin namazlarý bozulur. Çünkü onlar buna uymuþlardýr. Ýmamlarý mescidden çýkýnca yerin deðiþtiði tahakkuk eder. Ýmama uymakda þartý bulunmadýðý için bozulur. Ýmama uymanýn þartý yerin bir olmasý idi. Ýkiden biri dönerde mescide girer, sonra üçüncüsü çýkarsa hepsinin namazlarý câiz olur. Zira dönen kimse alet´tayin onlara imam olmuþtur. Ýkisi birden dönerlerse üçüncü mescidden çýkmadan biri diðerini mihrâba geçirdiði takdirde imam odur. Böyle olmazsa ikisinin de namazlarý bozulur. Çünkü biri imam olmamýþtýr. Çatýþma vardýr. Tercih edecek bir sebep de yoktur. Binaenaleyh üçüncü þahýs imam olarak kalýr. O çýktý mý imama uymanýn þartý olan yer birliði kalmaz. Ve ikisinin de namazlarý bozulur. Bedâyi.
«Esah kavle göre imamýn namazý bozulmaz.» Bazýlarý yalnýz imamýn namazý bozulduðunu, bir takýmlarý ilk iki kiþinin namazlarý bozulduðunu söylemiþlerdir. H.
«Zirâ imam imam olarak kalmýþtýr.» Zahîre sahibi þöyle diyor: «Çünkü bir kiþinin imamlýða alet´tayin ayrýlmasý ancak namazý ýslah ihtiyacý içindi. Burada o kiþiyi imam yapmak ise namazý bozmak olur. Ve böylece cemaat olan mescidde imamsýz kalýr. Namazýda bozulur.»
«Ýstihlâf ederse» yani teþehhüd miktarý oturmadan onu kendi yerine geçirirse ikisinin birden namazlarý bozulur. Böyle yapmazsa kendi fiili ile namazdan çýkmýþ olur. T.
«Cemâat olanýn namazý yukarýda geçen sebepten dolayý» yani imam imam olarak kaldýðý için bozulur. «Sebebi yukarýda geçti.» Yani «yahud abdest bozulduktan sonra bir rükün edâ edecek kadar durursa» ifadesinden sonra geçmiþ ve orada: «Ancak uyku ve burun kanamasý gibi birözürden dolayý olursa o baþka!» demiþti. H. (Sebep budur.)
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:49:16
NAMAZI BOZAN VE NAMAZDA MEKRUH OLAN ÞEYLER
METÝN
Musannýf ýztýrârý (mecburî) ârýzýn arkasýndan ihtiyâri ârýzý zikir etmiþtir. Namazda konuþmak ifsâd eder. Konuþmak iki harf söylemektir. Yahud mânâ ifâde eden bir harfdir. Meselâ: Emir mânâsýna «Ký» (kuru) ve «I» (belle) harflerini söylemek bu kabildendir. Köpeðe ve kediye iltifât ederken yahud eþeði sürerken seslenmek konuþmak deðildir; namazý bozmaz. Çünkü bu harfi olmayan bir sesten ibârettir.
Konuþmanýn kasdîsi hatâsý teþehhüd miktarý oturmazdan önce müsâvidir. Unutarak, uyuyarak, bilmeyerek, yanýlarak veya zorlanarak konuþmak da hükümde müsâvidir. Muhtar kavil budur.
ÝZAH
Ýbâdetlerde fâsid olmakla bâtýl olmak ayni mânâya gelirler. Çünkü her ikisinden maksad: Bazý farzlarýnýn elden gitmesi sebebiyle ibâdetin ibâdet olmaktan çýkmasýdýr. Þart ve rükünleri mevcud olmakla beraber bazý vasýflarýnýn elden gitmesine ulema kerahet adýný vermiþlerdir. Muamelât bunun gibi deðildir. Nitekim usul-u fýkýh ilminden mâlumdur. Münye þerhi.
«Musannýf iztýrârý ârýzýn arkasýndan ihtiyâri ârýzý getirmiþtir.» Yani namazý bozan þeyler onun sýhhatine ârýz olmuþlardýr: Lâkin bazýlarý iztýrârý yani mecburidir. Bundan önceki babta geçen abdest bozulmasý bu kabildendir. Bazýlarý da konuþmak ve benzerleri gibi burada görülecek ihtiyâri ârýzalardýr. Onun için musannýf bunlarý birbiri ardýnca zikir etmiþ; fakat birinciyi neden ikinciden evvel zikir ettiðini söylememiþtir. Nehir sahibi bunu beyan etmiþ ve þöyle demiþtir: «Ýztýrâr arýz olmak hususunda daha tanýnmýþtýr.» Yani ârýz olmak hususunda o asýldýr. Bunu Halebî bildirmiþtir.
Namazý, konuþmak ifsâd eder. Secde-i sehiv ile secde-i tilâvet kâil olanlara göre secde-i þükür de namaz gibidir. Bunu Hamavî´den naklen Tahtâvî söylemiþtir.
«Konuþmak iki harf söylemektir ilh...» Yani konuþma adý verilecek en az miktar iki harfden mürekkep olur. Nitekim Kuhistânî´de cellâbî´ den naklen böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Muhit´te beyan olunduðuna göre harf olarak iþitilen o üfürük imam-A´zam´la imam Muhammed´e göre namazý bozar. Ýmam ebu Yusuf buna muhâliftir. Tarafeynin delili þudur: Konuþmak mahrecinden çýkarak iþitilen harf dizisidir. Zirâ anlaþma bununla olur. Harflerin dizilmesi ise en az iki harfle olur. Delil burada biter. Ama þöyle demek gerekir: «Konuþmanýn en azý iki yahud mânâ ifâde eden «I» emri gibi bir harfden meydana gelir. «Ký» emri de böyledir. Çünkü bunlarla namazýn bozulduðu âþikardýr.»
Ben derim ki: Þöyle de denilebilir: «I» ve «Ký» gibi emirler takdiren harflerden meydana gelmiþlerdir. Þu kadar var ki bu harfler bunun icâbý bir takým sebeplerden dolayý hazif edilmiþlerdir. Ama mezkûr konuþmanýn tarifinde bu dâhildir. Hatta nahiv itibâriyle konuþmadýr. Ýhtimal þârih bundan dolayý bir harfli emirlerin konuþma olduðunu katî olarak ifâde etmiþ; bunun Bahýr sahibi tarafýndan yapýlan bir inceleme olduðuna tenbih etmemiþtir. Tedebbür eyle! Bundan anlaþýlýr ki, mühmel (mânâsýz) bir harfe konuþma denilmez. Ve Hindiye ile Zeyleî´nin: «Konuþma az olsun çok olsun namazý bozar.» sözlerine dâhil deðildir. Nitekim aþikardýr. Anla! Kediye köpeðe iltifât kabilinden çýkarýlan harfsiz sesler konuþmak deðildir. Nitekim bunu Fetevây-ý hindiye sahibi açýklamýþtýr. Þârihin: «Çünkü bu harfi olmayan bir sesden ibârettir.» diyerek yaptýðý ta´lilde buna iþâret etmektedir. H.
Lâkin cevhere´de þöyle denilmiþtir: «Namazý bozan konuþma insanlarýn anlaþmalarýnda bilinen þeydir. Onunla harf meydana gelmesi veya gelmemesi müsâvidir. Hatta eþeði sürerken çýkartýlan sesi çýkarsa namazý bozulur.» Zeyleî burada hilâf olduðunu bildirmiþ; ve Kenzin «özürsüz öksürmek» dediði yerde þunlarý söylemiþtir: «Namaz da üfürürse iþitildiði takdirde bozulur. Ýþitilmezse bozulmaz. Ýþitilen þey bazýlarýna göre öf ve tüf gibi harfleri olan sesdir. Ýþitilmeyen böyle deðildir. Hulvânî buna meyl etmiþtir. Bazýlarý iþitilen üfürüðün harfleri olmasýný þart koþmamýþlardýr. Hâherzâde de buna meyl etmiþtir .Ýþitilen üfürükle kuþ veya baþka hayvan kýþkýrtmak veya çaðýrmak da buna göre hamledilir.» Lâkin tarafeyne göre yukarýda zikir ettiðimiz tarifi iþitilen üfürüðün harfli olduðunu te´yid ediyor. Bedâyi, Feyz, Münye þerhi ve Hulâsa sahipleri buna cezm etmiþlerdir. Evet, Þurunbulâli bozulmamayý eþek sürülen üfürükle müþkil saymýþ; buna aþaðýda beyân edilecek amel-i kesîrin tarifi uyduðunu söylemiþtir.
Musannýfýn: «Konuþmanýn kasdîsi hatasý teþehhüd miktarý oturmazdan önce müsâvidir.» Sözü oturduktan sonra olursa aralarýnda fark olduðunu ifâde eder. Halbuki oturduktan sonra da müsâvidir. Namazý bozmazlar. «Müsâvidirler» demeyip kasdîsini hatasýný konuþmaktan bedel yapsa bundan kurtulurdu. H.
Unutarak konuþmaktan maksad: Namazda olduðunu unutarak kasden insan sözü söylemektir. Nehir. Yanýlmakla unutmak arasýndaki fark hususunda ulema ihtilaf etmiþlerdir. Ýbn Emîr Hâcc´ýn tahrir þerhinde þöyle denilmiþtir: «Fukaha, usul-u fýkýh ulemâsý ve lügatçýlar aralarýnda fark olmadýðýný söylemiþ; hükemâ ise aralarýnda fark görmüþ: Yanýlmak bir þeyin sureti hâfýzada kalmakla beraber müdrike kuvvetinden yok olmaktýr. Unutmak ise her ikisinden yok olmaktýr. Onun husuli için yeni bir sebebe ihtiyaç hasýl olur. demiþlerdir. Bazýlarý unutmak söyleyen bir þeyi hatýrlayamamaktýr; yanýlmak ise söylenip söylenmediðinden gaflet etmektir. Unutmak mutlak surette yanýlmaktan ehazdýr, demiþlerdir.
Uyuyarak konuþmak da kasden konuþmak gibidir. Bu mesele uyuyanýn uyanýk hükmünde sayýldýðý yirmi beþ meseleden biridir. Bunlarý þârih Mültekâ üzerine yazdýðý þerhde manzum olarak saymýþtýr.
Bilmeyerek konuþmaktan murad: Konuþmanýn namazý bozduðunu bilmemektir. Yanýlarak konuþmak da Kur´an okumak veya dua okumak isterken diline insan sözü gelivermekle olur. H. Namazda okuyanýn yanýlmasý meselesinde bunun izâhý gelecektir. Zorla konuþmak, biri konuþmak için zorladýðý halde konuþmamaktýr. Þârih «yahud muztâr kalmaktýr.» demedi. Nitekim öksürük ve aksýrýk tutmak yahud geðirmek galebe çaldýðý zaman hâl budur. Çünkü bunlardan korunmak mümkün olmadýðý için namazý bozmazlar.
Bahýr sahibi diyor ki: «Mezkûr konuþmada Tevrât, Zebûr ve Ýncîl okumakta dahildir. Bunlarda namazý bozar. Nitekim Müçtebâ´da bildirmiþtir. Ýmam Muhammed asýlda bunu câiz görmemiþ; ebû Yusuf´dan ise tesbîhe benzerse câiz olduðu rivayet edilmiþtir.»
Nehir sahibi þöyle demiþtir: Ben de derim ki, Müçteba´daki sözü: Þâyed zikir veya tenzih deðilse deðiþtirilmemiþ olanlara hamletmek gerekir. Evvelce geçmiþti ki. deðiþtirilmeyen Tevrât ve sâireyi cünüb kimsenin okumasý haramdýr.»
«Muhtar kavil budur.» Bu söz yukarýda zikri geçenlerin hepsine deðil, yalnýz uyuyana âittir. Zira uyuyan hakkýnda bize göre ihtilâf edilmiþtir. Nehir sahibi: «Uyuyanýn konuþmasiyle namazýn bozulacaðýný ulemadan birçoklarý söylemiþlerdir. Muhtar olan kavilde budur. Fahr-ul-islâm bunun aksini tercih etmiþtir.» diyor. Geriye kalan meselelerde bize göre hilâf olduðunu söyleyen görmedim. Bunlarda baþka mezheblere göre hilâf vardýr.
METÝN
«Ümmetimden hatâ kaldýrýlmýþtýr.» Hadisi hatânýn günahý kaldýrýldýðýna hamledilmiþtir. Zülyedeyn hadîsi ise Müslim´in rivayet ettiði: «Þübhesiz bizim bu namazýmýz insan sözünden hiç bir þeye elvermez!» hadîsi ile nesh edilmiþtir. Yalnýz yanýlarak namaz bitti zannýyle bitmeden tahlil yani namazdan çýkmak için selam vermek müstesnâdýr. O namazý bozmaz.
Tahiyye (selamlamak) için bir insana selâm vermek yahud meselâ namazdan çýkarken terâvih zanniyle selâm vermek cenâzeden baþka bir namazda ayakta iken selâm vermek böyle deðildir. O mutlak sûrette namazý bozar. Velev ki «Aleyküm» demesin. Kezâ velev ki yanýlarak selâm versin. Demek oluyor ki tahiyye için verilen selâm mutlak surette, Namazdan çýkmak için verilen ise kasdî olmak þartiyle namazý bozar.
ÝZAH
Fetih sahibi diyor ki: «Bu lafýzla bu hadis hiç bir hadis kitabýnda bulunmamýþtýr. Hadîs kitablarýnda olan þudur: Muhakkak ALLAH ümmetten hatâ ve unutmayý bir de zorla yaptýrýldýklarý þeyi kaldýrmýþtýr. Bu hadîsi ibn Mâce, ibn Hibbân ve Hâkim rivayet etmiþ; Hâkým onun Buhârî ile Müslim´in þartlarýna göre sahih olduðunu söylemiþtir.» H.
Günahdan murad: Uhravî hükümdür. Binaenaleyh dünyevî hükmü yani fesâd ile itiraz edilemez.
Zülyedeynin ismi Hýrbâk´týr. Elleri yahud bir eli uzunmuþ. Zülyedeyn hadîsi þudur: «Namaz mý kýsaltýldý yoksa unuttun mu? dedi. Rasulullah (s.a.v.): Ne unuttum, ne namaz kýsaltýldý! buyurdu. Hýrbâk: Hâyýr unuttun yâ Rasûlullah! dedi. Bunun üzerine cemâata dönerek: Zülyedeyn doðru mu söyledi? diye sordu. Cemâat evet diye iþaret ettiler.» Zeyleî. Müslim hadîsinin tamamý þöyledir: Muâviye b. Hakem-es-Sülemî´den rivayet olunmuþtur. Demiþtir ki: «Bir defa ben rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte namaz kýlýyordum. Aniden biri aksýrdý. Ben (yerhamükellah) dedim. Bunun üzerine cemâat bana göz attýlar. Ben: Vay canýna! size ne oluyor da bana bakýyorsunuz, dedim. Bu sefer elleriyle uyluklarýna vurmaða baþladýlar. Beni susturmak istediklerini görünce sustum. Rasûlüllah (s.a.v.) namazýný kýlýnca beni çaðýrdý. Annem babam fedâ olsun! Ben ondan evvel ve sonra onun kadar güzel öðreten görmedim. Vallâhi bana ne surat asdý; ne döðdü; ne söðdü! Sonra: Gerçektenbu namaz öyle bir þeydir ki onda insan sözünden hiç bir þey câiz deðildir. O ancak tesbih, tekbir ve Kur´an okumaktan ibârettir, buyurdular.» Fetih ve Münye þerhinde böyledir. Zülyedeyn hadîsini Ebû Hüreyre rivayet etmiþtir. Halbuki ebû Hüreyre sonralarý müslüman olmuþtur. Binaenaleyh nesih iddiasý doðru deðildir, diyenler olmuþ ise de buna þöyle cevap verilmiþtir: Câiz ki ebû Hureyre bu hadîsi baþkasýndan rivayet etmiþtir. Kendisi vak´aya þâhid olmamýþtýr. Tamamý Zeyleî´dedir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu doðru deðildir. Çünkü Müslim´in sahihinde ebû Hüreyre´den naklen: Bir defa ben Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte namaz kýlýyordum... denilmiþ; vaka nakledilmiþtir. Bu onun orada bulunduðunu açýk olarak göstermektedir. Ben onun nâmýna verilmiþ þifâbahþ bir cevap görmedim.» Ben derim ki: Zannýma göre Bahýr sahibi Zülyedeyn hadîsi ile Muâviye b. Hakem hadisini - ki yukarýda sahih müslimden naklettiðimizdir - karýþtýrmýþtýr. Araþtýrmalýdýr!
Terâvih zanniyle selâm vermek yatsý kýlarken olur. Bunun bir örneði de öðle namazýnýn iki rekatýný kýldýktan sonra kendisini müsâfir zannederek yahud cuma veya sabah namazý kýldýðýný sanarak selâm vermesidir. Cenâzeden baþka bir namazda ayakta selâm vermek onu bitirdim zanniyle olur. Bahýr.
Bu üç surette namaz bozulur. Ýnsana selâm vermekle bozulacaðý meydandadýr. Terâvih zanniyle selâm vermenin bozmasý, iki rekatta namazý kesmek istediði içindir. Bitirdim zanniyle selâm vermesi böyle deðildir. Çünkü zanna göre dört rekatta namazýný kesmek istemiþtir.
Ayakta selâm vermeye gelince: Yanýlmasý ancak oturuþta afv edilmiþtir. Çünkü oturuþ bu iþ zannedilecek bir yerdir. Ayakta durmak zan yeri deðildir. Onun içindir ki cenâze namazýnda ayakta yanýlmasý afv edilmiþtir. Zira bu namazda kýyâm hâli selâm için zan veridir. H.
«Tahiyye için verilen selâm mutlak surette namazý bozar.» Bahýr sahibi bunu inceleme neticesi yazmýþ; sonra Bedâyi´de sarahaten zikir edildiðini görmüþ ve bununla Kenz´in ve diðer bazýlarýnýn ibâreleri ile Mecmâ ve baþkalarýnýn ibârelerinin arasýný bulmuþtur. Kenz´de selâm vermekle mutlak surette namaz bozulduðu bildirilmiþ; mecmâda ise selâm kasdî olursa diye kayýtlanmýþtýr. Bahýr sahibi kenzin sözünü kasd olmadýðý hâl Mecmâýn sözünü de kasd bulunduðu zamana hametmiþtir. Çünkü burada kasden selâm vermiþtir. Vehim eden böyle deðildir. Kasdî olursa» sözüne terâvih zanniyle verdiði selam dahildir.
METÝN
Selâmý - velev yanýlarak olsun - eli ile deðilde dili ile almak mûtemed kavle göre namazý bozar. Eliyle almak mekruhtur. Evet, selâm niyetiyle musâfaha yaparsa ulema namazýn bozulacaðýný söylemiþlerdir. Bu gâlibâ amel-i kesîr sayýlacaðý içindir. Nehir´de Sadreddîn-ý Gazzî´den þu mýsralar nakledilmiþtir: «Þu dinleyeceklerine selâm vermen mekruhtur: Bu beyan ettiklerinden maadâsýna selam vermen sünnet ve meþrudur. Namaz kýlana, Kur´an okuyana, zikir edene. hadis okuyana, hatibe ve bunlarý dinleyip iþitene, fýkýh tekrar edene, hüküm için oturan hâkime ve fýkýh müzâkere edenlere selâm verme! Býrak faydalansýnlar! Müezzine veya ikâmet getirene, müderrise dahi selâm verme! Kezâ ecnebî genç kadýnlara selâm vermeði men ederim. Satranç oyuncusuna veahlâký bunlara benzeyenlere; ve ehli ile temennâ edene selâm verme! Kâfire de selamý terk et! Avret yeri açýk olana abdestini bozana selâm vermeyi çirkin görürüm. Yemek yiyeni de býrak! Ancak aç olursan ve yemeði men etmeyeceðini bilirsen o baþka!»
ÝZAH
El ile selâm almak namazý bozmaz. Bazýlarý buna muhalif olarak bozardýðýný Ýmam-ý A´zam´a nisbet etmiþlerdir. Fakat mezhep ulemasýndan hiç birinden böyle bir þey nakledildiði malum deðildir. Ulema bozmadýðýný hilâfsýz olarak söylerler. Hatta Tahâvî´nin açýkça bildirdiðine göre bu kavil üç imamýmýzýndýr. Herhalde bozar diyen kimse ulemanýn: «Ýþâretle selâm almaz» sözlerinden bunun namazý bozacaðýný anlamýþ olacaktýr. Ýbn Emîr Hâcc Halebî´nin Hýlye nâm eserinde böyle denilmiþtir.
Bahýr sâhibi «nakledildiði malum deðildir ilh...» sözüne itirâz etmiþ; bunu mecmâ sahibi naklettiðini. kendisinin müteehhirîn ulemadan mezhep sâhibi olduðunu söylemiþtir. Bununla beraber hak þudur ki, el ile selâm almanýn namazý bozduðu mezhebte sâbit olmamýþtýr. Onun ulemadan bazýlarý Zahîriye ve diðer kitablardaki: «Namazda olan bir kimse selâm vermek niyeti ile musâfaha etse namazý bozulur.» sözünden çýkarmýþ:
«Þu halde selâmý e! ile kabul etse yine namaz bozulur.» demiþlerdir. Halbuki namazý bozmadýðýna Rasûlüllah (s.a.v.)ýn bizzât kendisinin eli ile selâm almýþ olmasý delâlet etmektedir. Bu hadîsi ebû Davud rivayet etmiþ; Tilmizî sahihlemiþtir. Münye´de el ile selâm almanýn kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olduðu açýklanmýþtýr. Peygamber (s.a.v.)in eli ile selâm almasý câiz olduðunu bildirmek içindir. Onun fiîli kerâhetle vasýflanamaz. Nitekim Hýlye´de tahkik edilmiþtir.
Sadreddîin´in «selâm vermen mekruhtur.» Sözünden anlaþýlan haram olmasýdýr. T. Günah olduðu bazýlarýnda açýkça söylenmiþtir.
«Zikir eden»den murad: Bazýlarýna göre vâizdir. Çünkü vâiz Allah´ý zikir eder. Cemâata da zikir ettirir. Umumî mânâda olmasý daha açýktýr. Yani ne vecihle olursa olsun Allah´ý zikirle meþgul olan kimseye. selâm vermek mekruhtur. Rahmetî.
Hatibin hutbesi dahi her nevi hutbeler þâmildir. T. «Bunlarý dinleyip iþiten» ifâdesinde âþikâra okuyan imamý dinleyen bile dâhildir. O da okuyan hükmündedir. T.
Fýkhýn tekrârý ezberlemek yahud anlamak için yapýlýr. Hüküm vermek için oturan hâkime selâm vermek mekruhtur. Bazý ulemamýz vâlileri ve emîrleri de hâkime kýyâs etmiþlerdir. Þems-ül-Eimme Serahsî diyor ki: «Sahih olan fark bulunmasýdýr. Çünkü halk vâlilere emîrlere selâm verirler; fakat dâvâya çýkanlar hâkime selâm vermezler. Fark þudur: Selâm ziyâretçilerin tahiyyesidir. Dâvâya gelenler ise hâkimin huzuruna ziyaretçi olarak gelmemiþlerdir. Halk bunun hilafýnadýr. Þu izaha göre hüküm ziyaretçi kabûlü için oturmuþ olsa dâvâcýlar ona selâm verirler. Emîr dava görmek için otursa ona selâm vermezler. Tatarhâniye´nin kerâhiyet bahsinde böyle denilmiþti": Bunun muktezâsý olarak davacýlar müftînin yanýna girerse selâm vermezler.
«Fýkýh müzâkere edenlere» ifâdesi yerine Nehir´de ve Ziyâda «ilim müzâkere edenlere» denilmiþtir. Binaenaleyh her nevi þer´î ilme þamildir. Müderrisden murâdda þer´î ilim okutandýr.
«Genç kadýnlar» tâbirinin mefhumu ihtiyar kadýnlara selâm vermenin câiz olmasýdýr. Hatta ulema þehvetten emin olmak þartiyle ihtiyar kadýnla musafahanýn câiz olduðunu açýklamýþladýr.
«Ahlaký bunlara benzeyenler»den murad: Fýsk ve fücûrda sair mâsiyet erbâbýna meselâ: Kumar oynayanlara, içki içenlere. baþkalarýný gýybet edenlere, güvercinle oynayanlara ve þarký söyleyenlere benzeyenlerdir. Gazzî ihtilâflý olan satranç oyununa tenbih etmekle ondan daha üstün olanlarýn evleviyetle bu mânâ da olduklarýna iþâret etmiþtir. Haram helâl bahsinde geleceði vecihle fýskýný itân eden fâsika selâm vermek mekruhtur. Ýlân etmezse mekruh deðildir. Fusûli Alâmî´de þöyle denilmektedir: «Þakacý ihtiyara, yalancýya, gevezeye. insanlara sövene, ecnebi kadýnlarýn yüzlerine bakana, fýskýný ilân eden fâsika, þarkýcýya, güvercin uçurana tövbe ettikleri bilinmedikçe selâm verilmez. Günah iþlemekte olan veya satranç oynayan bir cemâata onlarý yaptýklarýndan alýkoymak niyetiyle selâm vermek imam-A´zam´a göre câizdir. Ýmameyne göre ise kendilerini tahkir lâzým geldiði için onlara selâm vermek mekruhtur.»
«Tövbe ettikleri bilinmedikçe» sözünden anlaþýlýyor ki, fiilen günah iþlemedikleri hallerde onlara selâm vermek mekruhtur. Fiilen mâsiyet iþledikleri halde ise zikir edilen hilâf vardýr.
«Ehli ile temettû»an murad: Cinsi münâsebet ve bu münâsebetin mukaddimeleridir. T.
«Kafire de selâmý terk et!» Yaný ona bir hâcetin yoksa selâm verme;
ancak ihtiyacýn varsa selâm vermek mekruh deðildir demektir. Nitekim haram helal bahsinde gelecektir.
«Avret yeri açýk olana» ifâdesinden anlaþýlýyor ki, zaruretten dolayý bile açýlsa ona selâm verilmez. T.
Abdest bozmak da büyük ve küçüðüne þamildir. T.
METÝN
Ben buna Kýnye´de olduðu gibi hocasýndan fýkýh okuyan talebeyi. þarkýcýyý ve güvercin uçuraný da ilâve ederek þöyle dedim: «Kezâlik hoca; þarkýcý ve güvercin uçurana selâm verme; Bu sözün sonudur. Fazlasý fâidelidir.» Ziyâ-i mânevî nâm kitabda bunlarýn bazýsýnda selâm almanýn vacip olduðu, mim´in cezmiyle selâm aleyküm derse vacip olmadýðý açýklanmýþtýr.
ÝZAH
Hocasýndan fýkýh okuyan talebe meselesine þöyle itiraz edilmiþtir: Eshabý kirâm Peygamber (s.a.v.)e selâm verirlerdi. Bu itirazý Halebî üstâdýndan nakletmiþtir. Cevap: Maksad okutmakla meþgul iken selâm vermemektir. Nitekim gelecektir. Bundan anlaþýlýyor ki, bu söz yukarýdaki manzumenin «müderrise dahi selâm verme» ifâdesine dahildir. Buradaki ilâveyi yapan Nehir sâhibidir.
Kezâ þarkýcý ve güvercin uçuran sözleri yukarýki manzumenin «Ahlâký bunlara benzeyenler» ifâdesine dahildir. Lâkin maksad ulemanýn sarahaten söylediklerini göstermektir.
Ziyâ-i mânevîde bildirilenler Ravzat-uz-Zendüstî´den nakledilmiþtir. Ýbâresini Halebî zikir etmiþtir. Hulâsasý þudur: Bir kimse hutbe, namaz, kur´an okumak, ilim müzâkeresi, ezan ve ikâmet gibiþeylerle meþgul olanlara selâm verirse günâha girer. Hutbe ile namazda selâmý almak icap etmez. Çünkü bu namazý bozar. Hutbe de namaz gibidir. Geri kalanlarda selâmý alýrlar. Zirâ iki fazîleti yani selâm almakla meþgul olduklarý þeyin fazîletini bir araya getirmek mümkündür. Bu tekrar icap eden bir ibâdet kesilmesine de müeddî deðildir. Halebî: «Bu ta´lilden manzumedeki diðer meselelerin hükmü de anlaþýlýr.» diyor.
Ben derim ki: Lâkin Bahýr´da Zeyleî´den naklen buna uymayan þeyler söylemiþtir. Orada þöyle denilmiþtir: «Namaz kýlana, Kur´an okuyana. hüküm vermek için oturana, fýkýhtan bahsedene ve helâya oturana selâm vermek mekruhtur. Selâm verirse almalarý icap etmez. Çünkü yerinde deðildir.» Bundan anlaþýlan þudur: Selâm vermek meþrû olmayan her yerde selâm almak da vacip deðildir. Þýr´a þerhinde bildirildiðine göre fukaha bazý yerlerde selâm almanýn vacip olmadýðýný açýklamýþlardýr. Þöyle ki: Dâvacýlar hâkime selâm verirlerse, talebesi fýkýh üstâdýna ders esnâsýnda selâm verirse. Kur´an okuyana veya zikirle meþgul olana o anda selâm verilirse, tesbih, kýrâat veya zikir için mescidde oturanlara selâm verirlerse o halde selâm almalarý vacip deðildir.
Bezzâziye´de: «Ebû Yusuf´a göre imama, müezzine ve hatîbe selâm almak vacip deðildir. Sahih olan budur.» denilmiþtir. Fâsikýn selâm almasý vacip olmalýdýr. Çünkü ona selâm vermenin keraheti onu men etmek içindir. Binaenaleyh kendisine vacip olmasýna aykýrý düþmez.
Mîm´in cezmi ile selâm aleyküm demenin kabul icâp etmemesi herhalde sünnete muhâlefet ettiði için olsa gerektir. Bu izâha göre tenvîn ve harfi târifsiz selâmü aleyküm demek de ayni hükümdedir. Zira böylesi de sünnete muhalefet etmiþ olur. H.
Ben derim ki: Araplarýn tenvinsiz olarak selamü aleyküm dedikleri iþitilmiþtir. Mügn-il-Beyb sahibi bunu harfi târifin atýldýðýna yahud müzâf takdirine hamletmiþtir. Yani cümle Selâm-u-llâhi-aley-küm «Allah´ýn selâmý üzerinizde olsun» takdirindedir.»
Lâkin Zahiriye´de þöyle denilmiþtir: «Selâm yâ: es-Selâm aleyküm yahud selâmün aleyküm diyerek tenvinle verilir. Yâ harfi târifli yahud tenvinli olmazsa câhillerin yaptýðý olur ki, selâm deðildir.» Tatarhâniye´de imam ebû Yusuf´un bazý arkadaþlarýndan naklen, Selâm-u-ilâhý aleyküm cümlesinin tahiyye (selamlama) deðil dua olduðu bildirilmiþtir. Selâm bahsinin kalan kýsmýný haram mubah bahsinde anlatacaðýz.
METÝN
Özürsüz yahud sahih olmayan bir maksadla iki harf çýkaracak þekilde öksürmek namazý bozar. Özürden dolayý meselâ: Tabiatý iktizâsý olursa bozmaz. Sesini düzeltmek veya imamý yanýldýðýný hatýrlasýn diye yahud kendisinin namazda olduðunu bildirmek için öksürürse sahih kavle göre namaz bozulmaz.
Ýnsan sözüne benzeyen duâyý okumak da namazý bozar. Ýmam Þâfîi buna muhaliftir. Bir sýzýdan veya aðrýdan dolayý inlemek. ahlamak, oflamak ve harf çýkaran sesle aðlamak dahi bozar.
Ýnlemekten murad: Sesini uzatmadan ah demek, ahlamaktan murad: Sesini uzatarak âh çekmektir. Oflamak: Öf yahud tüf demektir. Ancak inlemekten ahlamaktan kendini tutamayan hasta bundan müstesnâdýr. Çünkü bu takdirde inilti. aksýrýk, öksürük, geðirmek ve esnemek gibidir. Velev ki harf çýksýn. Çünkü zaruret vardýr. Cennet veya cehennemi hatýrladýðý için aðlarsa namazý bozulmaz. Ýmamýn okumasý hoþuna giderde aðlamaða baþlar; yahud hay hay, evet, âri gibi bir söz söylerse namazý bozulmaz. Sirâciye. Çünkü bu söz huþûa delâlet eder.
ÝZAH
Bahýr´da beyân edildiðine göre öksürmekten murad: Ah yahud oh demektir. Ýki harfli öksürüðün hükmü bilinince fazlasýnýn hükmü evleviyetle mâlum olur. Lâkin þârihin sözü özürden dolayý ikiden fazla harf çýkarýrsa namazý bozacaðý zanný vermektedir. Ama Nihâye´de Muhit´ten naklen buna muhalif izahat verilmiþtir. Ýbaresi þudur: «mecburen deðil de sesini düzeltip okuyabilmek için öksürürde ah oh gibi sözler çýkarsa bunlarý çýkarmaða özendiði takdirde fakih Ýsmâil Zâhid imameyne göre namazýnýn bozulduðunu söylemiþtir. Çünkü bunlar dizilmiþ harflerdir.» Yani sahih olan bunun hilâfýdýr. Nitekim gelecektir.
«Sahih kavle göre namaz bozulmaz.» Ýfâdesinden murad þudur: O kimse kýrâatý düzeltmek için öksürdüðünden mânen bu kýrâatten sayýlýr. Nasýl ki namaz üzerine bina etmek için yürümek de böyledir. O da namazdan deðildir. Fakat namazý ýslah için olduðundan mânen namazdan sayýlmýþtýr. Bunu Münye þârihi Kifâye´den nakletmiþtir. Lâkin bu nâmazda olduðunu bildirmek için yahud imamýnýn hatâsýný düzeltmek için öksürmeye de þâmildir. Halbuki kýyas mecburî öksürükten mâadâ hepsinin namazý bozulmasýný gerektirir. Nitekim ebû Hanîfe ile imam Muhammed´in kavli de budur. Çünkü konuþmadýr. Yukarýda geçtiði vecihle konuþma ne suretle olursa olsun namazý bozar. Herhalde ulema bunda kýyâsdan ayrýlmýþlar ve sahih bir maksatla olursa bozmayacaðýný sahih kabul etmiþlerdir. Zira nâs vardýr. Bu nâs galiba Hýlye´de ibn Mâce´nin süneninden nakledilen hadistir. Mezkûr hadîsi hazreti ALÝ (r.a.) rivayet etmiþ ve þöyle demiþtir: «Rasûlüllah (s.a.v.);n bana tahsis ettiði iki kapýsý vardý. Biri gece kapýsý diðeri gündüz kapýsý idi. Ona geldiðim vakit namazda bulunursa bana öksürürdü.» Bir rivayette: «Tesbih ederdi.» denilmiþtir, Bu iki rivayeti Hýlye sahibi deðiþik hallere hamletmiþtir. Allah-u âlem.
Ýnsan sözüne benzeyen duadan murad: Kur´an´da ve hadîsde olmayan ve kullardan istenilmesi imkânsýz olan sözlerle dua etmektir. Þâyed okunan duanýn sözleri Kur´an ve hadîsde varsa yahud kullardan istenilmesi imkânsýzsa namazý bozmaz. Nitekim Tecnîs´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir. Bu hususta namazýn sünnetlerinde söz geçmiþti. Oraya müracâat edebilirsin.
Hýlye´de bildirildiðine göre Ah ve oh kelimelerinde on üç lügat bulunmaktadýr. Bunlarý Bahýr sahibi sýralamýþtýr. Of kelimesi de sýkýlýyorum mânasýna gelen bir ismi fiildir. Yine Hýlye´de bildirildiðine göre bu kelimede de kýrk kadar lügat vardýr. (yani kýrk çeþid okunabilir) Bunlardan bazýlarý:
«Üf - üff - Üfin - ve Üfün» dir. Bazan dua manasýna masdar olarak da kullanýlýr. O zaman müterâdifi olan tüf kelimeside beraber kullanýlýr. Ama zâhire göre tüf usanç bildiren isimlerden deðildir. Teemmül et! Harf çýkaran sesle aðlamak namazý bozar. Fetih, Nihâye ve Sirâc´da böyle denilmiþtir. Nehir sahibi: «Ama sessiz göz yaþý akmasý yahud harfsiz ses namazý bozmaz.» demiþtir.
«Bir musibetten veya aðrýdan dolayý» ifâdesi inlemeye. ahlamaya, oflamaya ve aðlamaya yani bunlarýn dördüne aid bir kayýttýr. Nitekim Mi´rac´da beyan edilmiþtir. Lâkin bunu «o kimse tabiatýnýn iktizâ ettiðinden ziyâde harf çýkarmaða çalýþmazsa» diye kayýtlamak icap eder. Meselâ: Esneyen kimsenin tekrar tekrar hah hah demesi bu kabildendir. Bu, hadîsle yasak edilmiþtir. Bundan anlaþýlýyor ki, hiç harf çýkarmazsa mutlak surette namaz bozulmaz. Nitekim öksürürde burnundan harfsiz ses çýkarsa namaz bozulmaz.
Ýnlemekten ahlamaktan kendini tutamayan hasta müstesnâdýr. Onun namazý bozulmaz.
Mi´râcýd-dirâye sahibi diyor ki: «Sonra aðrýdan mütevellid iniltiden korunmak mümkünse imam ebû Yusuf´tan bir rivayete göre namazý bozar, korunmak mümkün olmazsa bozmaz. Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre ise hastalýk hafif olduðu takdirde inilti namazý bozar: aksi takdirde bozmaz. Çünkü inlemeden oturamaz. Bunu Mahbûbî böyle anlatmýþtýr. Cennet ve cehennemi hatýrladýðý için aðlamak namazý bozmaz. Çünkü onlarý hatýrlayarak aðlarsa «Yâ rabbî senden cenneti istiyorum. Cehennemden sana sýðýnýyorum.»demiþ gibi olur. Bunu açýkça söylemiþ olsa namazý bozulmaz. Ama aðrýdan veya musîbetten dolayý aðlarsa: «Baþýma belâ geldi. Beni ta´ziye edin!» demiþ gibi olur. Bunu açýk söylese namazý bozulur. Kâfi´de böyledir. Dürer.
Arî: Farsça evet manasýna gelen bir sözdür. Nitekim Fetevâ-i hindiye´de açýklanmýþtýr. «Çünkü huþûa delâlet eder.» Sözünden anlaþýlýyor ki buna na´menin güzelliðinden lezzet almak için yaparsa namazý bozar. T.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:51:57
METÝN
Baþkasýna teþmitte bulunmak yani aksýrana yerhamükellâh demek namazý bozar. Aksýran bunu kendine söylerse bozulmaz. Teþmitten sonra âmin demek bunun aksinedir. Kötü bir haberin cevabýnda istircâ yapmakta mezhebe göre namazý bozar. Çünkü cevap kasdiyle söylenince insan sözü gibi olur. Kezâ cevap kasdiyle söylenen her söz namazý bozar. Meselâ: Allah´tan baþka ilâh var mýdýr? denildiðinde: Lâilâhe illellah diye cevap vermek. ve mâlik nedir? diye sorulduðunda at. katýr ve eþektir. demek; yahud: Nereden geldin? diye sorulduðunda: Körlenmiþ kuyu: kurulmuþ köþk... diye cevap vermek bu kabildendir.
ÝZAH
Yerhamükellâhý iþiten kimse elhamdülillâh der de bununla cevap vermeyi kasdederse ulema bunda ihtilâf etmiþlerdir. Öðretmeyi kasdederse namaz bozulur. Hiç bir þey kasd etmezse bil´ittifak namaz bozulmaz. Nehir, Münye þerhinde mutlak surette bozulmadýðý sahih kabul edilmiþtir. Çünkü bu sözle cevap vermek âdet olmamýþtýr. Münye þârihi: «Hamdeleye sevinen kimsenin cevabý bunun hilâfýnadýr. Çünkü âdet olmuþtur.» demiþtir.
Aksýran kimse kendisine: «Yerhamükellah yâ nefsî «Allah sana rahmet buyursun ey nefsim!» dese namazý bozulmaz. Çünkü bu söz baþkasýna söylenmediði için insan sözü sayýlmamýþtýr. Nitekim: «ALLAH bana rahmet eylesin!» Dese hüküm budur. Bahýr.
«Teþmitten sonra âmin demek bunun hilâfýnadýr.» Zahîriye´de bildirildiðine göre bu þöyle olur: Ýkiadam namaz kýlarlarken biri aksýrýr da namazda olmayan birisi «yerhamükellah» der ve namazdakilerin ikisi birden âmin derlerse aksýranýn namazý bozulur; ötekinin bozulmaz. Çünkü ona dua etmemiþtir. Yani icabette bulunmamýþtýr. Bu izâha göre Zahîriye´nin þu sözü müþkil kalýr: «Namaz kýlan kimse namazda olmayan birinin duasýna âmin derse namazý bozulur.» Bu söz aksýrmadan âmin diyenin namazýnýn bozulmasýný ifâde eder ki, ihtimalden uzak olmadýðý meydandadýr. Bahýr. sahibi þöyle cevap vermiþtir: «Biz ikincinin ona dua için âmin dediðini teslim etmiyoruz. Zira birinci ile dua kesilmiþtir. Ta´lilde buna iþaret etmektedir.» Bu sözün hâsýlý þudur: Dua aksýrana yapýlýnca onun âmin demesi dua edene alettâyin cevabtýr. Öteki namaz kýlanýn amin demesi cevap deðildir. Ama onu duyan bir kiþi olursa onun âmini cevap için muayyen olur. Nitekim Zahîre´nin meselesinde öyledir.
Allâme Makdisî ise Zahîre´nin sözüne cevap olmak üzere dua ettiðine hamletmiþtir. Baþkasýna dua ederse cevap olduðu anlaþýlmaz ve namaz da bozulmaz. Lâkin þârihin söylediði þu söz buna aykýrýdýr: «Bir kimsenin lehine veya aleyhine dua ederde namaz kýlan âmin derse namaz bozulur. Bahýr´da Mübtegâ´dan nakledilen þu sözde öyledir: «Namaz kýlan biri baþka bir namaz kýlanýn veled-d-âllîn dediðini iþitirde âmin derse namazý bozulmaz. Ama bozulduðunu söyleyenlerde vardýr. Müteehhirîn ulema bunu tercih etmiþlerdir.» Bu söz Nehir sahibinin cevabýný te´yid etmektedir. Çünkü âmin diyen bir kiþidir. Binaenaleyh onun âmini cevap için teayyün etmiþtir. Velev ki ona dua olmasýn. Onun içindir ki Þârih Bahýr´ýn sözüne itibar etmemiþtir.
Ýstircâ inna lillahi ve inna ileyhi raciûn (yani biz Allah´ýnýz. Ve biz Ancak ona döneceðiz!) demektir. Sonra bununla namazýn bozulmasý tarafeyne (imam-A´zam´la imam Muhammed´e) göredir. Ýmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. Nitekim kâfi ve Hidâye sahibi bunu sahihlemiþlerdir. Çünkü ona göre kâide þudur: Dua ve Kur´an olan bir þey niyetle deðiþmez. Tarafeyne göre deðiþir. Nitekim Nihâye´de beyan edilmiþtir. Bazýlarý bunun bil´ittifak olduðunu söylemiþlerdir. Gayet-ül-Beyan sahibi bu sözü bil´umum ulemaya nisbet etmiþtir. Hâniye´de bu kavlin zâhir rivayet olduðu bildirilmiþtir. Lâkin Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Namaz kýlana sevindirici bir haber gelirde elhamdülillâh derse mesele ihtilaflýdýr» ve Bahýr sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir; «Ýhtimal ebu Yusuf´un kavline göre fark þudur: Ýstircâ inna lillahi ve inna ileyhi raciûn demek musibetini göstermek içindir. Namaz bunun için meþrû olmamýþtýr. Tahmîd (elhamdülillâh demek þükrü meydana çýkarmak içindir. Namaz bunun için meþrû olmuþtur.»
Ben derim ki: Bu ibâre Hýlye´den alýnmýþtýr. Ama söz götürür. Çünkü bu fark ebû Yusuf´un kavline göre sahih olan mezkûr kâide bozulur. Binaenaleyh evlâ olan hidâye ve diðer kitaplardakidir. Yani birinci fer´î mesele dahi hilâf üzeredir. Onun için Münyet-ül-kebîr þerhinde o yoldan yürünmüþtür.
«Kötü bir haberin cevabýnda istircâ yapmak da mezhebe göre namazý bozar.» Bu ifâde Zahiriye´nin sözünü red etmektedir. Orada «namazýn bozulmasý sahihtir.» denilmiþtir. Bu sahihleme meþhûra muhaliftir. Ayni zamanda Müçtebâ´nýn þu sözünü red eder: «Cevap maksadiyle söylenenzikirlerden hiç biri namazý bozmaz. Bu ebû Hanîfe´nin kavline görede imameynin kavline göre de böyledir.» Çünkü bu ifâde bütün metinlere, þerhlere ve fetvâ kitablarýna muhaliftir. Hýlye ve Bahýr´da böyle denilmiþtir.
Tarafeyne göre cevap kasdiyle söylenen her söz namazý bozar. Çünkü kasidle senâ insan sözü olur. Nasýl ki konuþmak maksadiyle kýraat kýraat olmaktan çýkar. Cevap: Senâ olmayan þey bil´ittifak namazý bozar demekle olur. Gurer-ul-efkâr´da ve Dürer´de böyle denilmiþtir. Dürer´in ifadesi: «Tahmîd ve benzerleriyle kayýt etmesi senâ olmayan þey bil´ittifak namazý bozar diye cevap verildiði içindir.» þeklindedir.
Ben derim ki: Senâ olmayan þeyden murad: Kur´an olmayandýr. Ama Kur´andan olan bir âyetle cevap kasd edilirse o da hilaflýdýr. Velev ki at, katýr ve eþektir, cümlesinde olduðu gibi senâ bulunmasýn buna delil Nihâye´den naklettiðimiz: «Ýmam ebû Yusuf´a göre kâide: Senâ veya Kur´an olan þey niyetle deðiþmez; tarafeyne göre deðiþir.» ifâdesidir.
Malik nedir? diye sorulsada meselâ: Deve, sýðýr ve kölelerdir, diye cevap verse bil´ittifak namaz bozulur. Çünkü bu söz ne Kur´an´dýr ne de senâ! Ama sevinçli bir habere tahmîdle yahud þaþan bir kimse tesbih ve tehlil ile cevap verse ebû Yusuf´a göre namaz bozulmaz. Zira Kur´an olmasa da senâdýr. «Cevap kasdiyle» ifâdesiyle þârih içeri girmek isteyene kendisinin namazda olduðunu bildirmek için tesbih etmekten ihtiraz etmiþtir. Nitekim gelecektir. Yahud imamýna tenbih maksadýyle tesbih edenden ihtiraz etmiþtir. Zira tarafeyne göre bunun niyetle deðiþmesi lazým gelirse de sahih hadisle kýyâsdan hâriçtir. Hadîs þudur: «Biriniz namazda iken baþýna bir hâl gelirse tesbih etsin!»
Bahýr sahibi diyor ki: «Cevaba Müctebâ´nýn þu sözü de katýlýr: Namaz kýlan kimse bir iþi men veya emir etmek için tesbih veya tehlil getirirse tarafeyne göre namazý bozulur.»
Ben derim ki: Anlaþýlan tesbih etmezde âþikâra okursa namazý bozulmaz. Çünkü okumayý kast etmiþtir. Emri veya nehyi sýrf sesini yükseltmekle kast etmiþtir.
METÝN
Yahud hitâp kasdiyle söylenen her söz namazý bozar. Meselâ: Ýsmi Yahya veya Musa olan bir kimseye hitap ederek: «Yâ Yahya huz-ül-kitâb Bikuvvetin» «Ey Yahya kitabý kuvvetle al!» yahud: «Vemâ tilke biyeminike yâ Musâ» «Bu sað elindeki nedir yâ Musa?» Veya kapýda durana: «Vemen dahale Kâne âminen» Oraya giren emîn olur.» demek böyledir.
F E R´ Ý MESELELER: Bir kimse Allah´ýn ismini iþitirde: «Celle Celâlühü»der yahud Peygamber (s.a.v.)i iþitirde ona salavât getirirse veyahud imamýn okuduðunu iþitirde sadakkallhu verasûluhu derse ona cevap vermeyi kasd ettiði takdirde namazý bozulur.
Þeytanýn anýldýðýný iþitirde lânet getirirse yine namazý bozulur. Bazýlarý bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Vesveseyi gidermek için lâhavle velâ kuvvete illâ billah derse dünya iþi için olduðu takdirde namazý bozulur. Ahiret umuru için olursa bozulmaz. Terasdan bir þey düþerde besmele çekerse yahud biri lehde veya aleyhde dua ederde âmin derse namazý bozulur. Ýmam ebû Yusuf´a göre bunlarýn hiç biri ile bozulmaz. Fakat sahih olan tarafeynin kavlidir. Onlar konuþmanýnmaksadýna göre amel ederler. Hatta baþkasýnýn emrini dinlerde ilerle dediðinde ileri gider; yahud safýn aralýðýna biri girerde ona yer açarsa namazý bozulur. (bozulmamasý için) biraz durup sonra kendi reyi ile ilerlemelidir. Bunu Kuhistânî Zâhidîye nisbet ederek söylemiþtir. Bu mesele geçmiþ ve gelecektir. Kýnye. Þârihin «cevap kasdý ile» diye kayýtlamasý, cevap kasd etmezde kendisinin namazda olduðunu bildirmek isterse bil´ittifak namaz bozulmadýðý içindir. Bunu ibn Melek ve Mültekâ sahibi söylemiþlerdir.
ÝZAH
Birisine hitâp için söylenen her nevi söz namazý bozar. Bunda ulemamýzýn ittifâký vardýr. Bu ebû Yusuf´un kâidesini bozmak için getirilen itirazlardandýr. Çünkü okuduðu Kur´an´dýr. Konuþtuðu kimseye hitâp için icâd edilmiþ deðildir. O kimse. konuþmak niyetiyle bu sözü Kur´an olmaktan çýkarmýþ insan sözlerinden yapmýþtýr. Zâhire göre o kimsenin adý Yahya veya Musâ olmasa bile âyeti ona hitâp maksadiyle okuyunca namazý bozulur.
«Oraya giren emîn olur.» Ayetinde çaðýrý edâtý bulunmadýðý halde hitâp sayýlmasý her halde «gir» mânâsýnda olduðu içindir. Bir kimse AIIah´ýn ismini iþitirde «Celle celâluhu» der ve bununla ona cevap vermeyi kasd ederse namazý bozulur. Bu hususta Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Müezzinin dediðini derse bununla cevap kasd ettiði takdirde namazý bozulur. Kezâ kast etmese de bozulur. Çünkü zâhire göre bununla icâbeti kasd etmiþtir. Kezâ Peygamber (s.a.v.)in ismini iþitirde salavât getirirse namazý bozulur. Bu da icâbettir. Bütün bu izâhata göre yukarýda aksýran meselesinde geçen tafsilât müþkil kalýr. Yani aksýraný iþitip elhamdülillâh derse namazýn bozulup bozulmayacaðý müþkil kalýr. Þu anlaþýlýrki, cevabý deðil de Allah´a senâ ve tâzim kast ederse bozulmaz. Çünkü ALLAH Teâlâya tâzimin ve Peygamber (s.a.v.)e salavât getirmenin kendisi namaza aykýrý deðildir. Nitekim Münye þerhinde bildirilmiþtir.
Þeytanýn anýldýðýný iþitip lânet getirirse namazý bozulur. Bazýlarý bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Bahýr sahibi buna cezm etmiþtir. Anlaþýlan bu söz cevap kasd etmediðine göredir.
Besmele meselesi Bahýr´da ki þu ifade karþýsýnda müþkil kalýr: «Namaz kýlan kimseyi akrep sokar veya sancý tutarsa bismillah dediði takdirde bazýlarýna göre namazý bozulur. Çünkü bu inlemek gibidir. Bazýlarýna göre de bozulmaz, Zira insan sözü deðildir. Nisabta: «Fetvâ buna göredir.» denilmiþ; Zahîriye sahibi de buna cezm etmiþtir. «Yarab» demesi de böyledir. Nitekim Zâhîre´de bildirilmiþtir. Ýmam ebû Yusuf´a göre bunlarýn hiç biri ile bozulmaz.» ifadesinden hitâp kasd ettiði suret müstesnâdýr. Nitekim yukarýda geçti.
«Hatta baþkasýnýn emrini dinlerde ilh...» ifadesinden murad: Fiilen imtisâl etmektir. Söze imtisâlde böyledir. Bu hususta Bahýr´da Kýnye´den naklen þöyle denilmektedir: «Büyük bir mescidde müezzin tekbirleri âþikara alýrda içeriye bir adam girerek müezzine tekbiri âþikâra almasýný emreder ve o anda imam rükû ederse müezzin o adamýn emrine uyarak âþikâre tekbir aldýðý takdirde namazý bozulur.» Þârih «yahud safýn aralýðýna biri girerde ona yer açarsa namazý bozulur.» diyorsa da Tahtâvî «bu hususta mutemed kavil bozulmamasýdýr.» demiþtir.
«Bu mesele geçmiþ ve gelecektir.» Yani imamlýk bâbýnda: «Evvelâ erkekler saf olur.» dediði yerde geçmiþtir. Orada Þurunbulâlî´den naklen namazýn bozulmadýðýný bildirmiþti. Bu hususta söylenecek sözün tamamýda orada geçmiþti. Geleceði yer dahi bu babta musannýfýn «selâmý eli ile almasý da mekruhtur.» dediði yerdedir.
METÝN
Ýmamýndan baþkasýna sökemediði âyetin yolunu açmasý namazý bozar. Meðer ki okumak niyetiyle söylemiþ olsun. Onun yol açmasýyle okuyan kimsenin namazý da bozulur. Ancak o kimse berikinin okuduðu tamam olmadan âyeti hatýrlarda okursa bozulmaz. Ýmamýna âyetin yolunu açmasý böyle deðildir. O mutlak surette namazý bozmaz. Yani yol açanýnda onun göstermesiyle âyetin yolunu bulan imamýn da hiç bir suretle namazlarý bozulmaz. Ancak cemâat olan kimse o âyeti namazda olmayan birinden iþitirde okumayý deðil düzeltmeyi kasd ederek imamýna söylerse hepsinin namazlarý bozulur.
Aðzýndan evet yahud ârî sözü çýkýverse konuþurken bunu söylemek âdeti ise namazý bozulur. Çünkü bu onun kendi sözüdür. Adeti deðilse bozulmaz. Zira Kur´an´dýr. Yiyip içmek mutlak surette namazý bozar. Velev ki unutarak bir susam tanesini yesin. Ancak diþlerinin arasýnda nohut tanesinden küçük bir yiyecek kýrýntýsý bulunursa onu yutmak namazý bozmaz. Nitekim oruçda da böyledir. Sahih olan kavil budur. Bunu Bakânî söylemiþtir. Ama çiðnerse o da namazý bozar. Nitekim aðzýndaki þekeri eriterek yutarsa namazýn bozulmasý da bunun gibidir.
ÝZAH
Ýmamýndan baþkasýna bulduramadýðý âyeti söylemek namazý bozar. Çünkü hâcet yokken öðretme ve öðrenmedir. Bahýr.
Bu söz cemâat olanýn kendi gibisine, yalnýz kýlana, namaz kýlmayana. baþka bir imama þâmil olduðu gibi tilâveti deðilde tâlimi kasd eden herhangi bir þahsa imam ve yalnýz kýlanýn âyet söylemesine de þâmildir. Nehir.
«Onun yol açmasiyle okuyan kimsenin namazý da bozulur.» Yani imam olmayan kimse âyeti söyleyenin yardýmý ile okursa namazý bozulur. Nitekim Bahýr´da Hulâsa´dan naklen böyle denilmiþtir. «Ancak o kimse berikinin söylediði tamam olmadan hatýrlarda okursa bozulmaz.» Kýnye´de þöyle denilmiþtir: «Ýmam þaþýrýrda onun namazýnda olmayan biri hatýrlatma yapar; fakat onun hatýrlatmasý bitmeden kendi hatýrlayarak okursa namazý bozulmaz. Aksi takdirde bozulur. Çünkü hatýrlamasý ötekinin söylemesine izâfe olunur.» Bahýr. Hýlye´de ise: «Bu söz götürür, çünkü hatýrlama ile hatýrlatma beraber olmuþtur. Hatýrlama onun hatýrlatmasýndan ileri gelmemiþtir. O kimsenin okumayý hatýrlatmanýn tamamýndan sonraya býrakmasiyle namazýn bozulacaðýna hüküm etmenin bir vechi yoktur. Velev ki hatýrlama, hatýrlattýktan sonra fakat bitmeden olsun. Zâhire göre hatýrlama kendindendir. Ve hatýrlamayý ona izâfe etmek vacip olur. B1naenaleyh okumaða baþlamasý onun hatýrlatmasýnýn tamamýna baðlanmaksýzýn namaz bozulur.» denilmiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Ben derim ki: Þöyle demek icap eder: Hatýrlama, hatýrlatma sebebiyle olursa mutlak surette namaz bozulur. Yani ister hatýrlatma bitmeden okumaða baþlasýn, isterse bittikten sonra baþlasýn fark etmez. Çünkü öðrenme vardýr. Hatýrlama kendiliðinden olursa mutlak surette namaz bozulmaz. Bu tahakkuk ettikten sonra görünürde okumanýn hatýrlatma ile olmasý tesir etmez. Çünkü bu iþ hâkemlik bâbýndan deðil, diyânet umurundandýr. Hakemlik iþi olsa zâhire göre hüküm verilirdi. Görmezmisin ki bir kimse Kur´an okumayý kasd ederek imamýndan baþkasýna yanýldýðý âyeti söylese namazý bozulmaz. Halbuki görünüre göre bu tâlimdir. Kezâ müezzinin söylediðini söylerde icâbeti kast etmezse hüküm yine böyledir.
«Hiç bir suretle namazlarý bozulmaz.» Ýfâdesinden murad: Ýmam namaz câiz olacak kadar okusun okumasýn; baþka bir âyete geçsin geçmesin düzeltme tekerrür etsin etmesin namaz bozulmaz, demektir. Esah kavil budur. Nehir.
«Ancak cemâat olan kimse o âyeti ilh...» Bahýr´da Kýnye´den naklen þöyle deniliyor: «Cemâat olan kimse âyeti namazda olmayan birinden iþiterek söylerse hepsinin namazlarý bozulmak icap eder. Zirâ telkîn dýþardandýr.» Nehir sahibi bunu kabul etmiþtir. Bu sözün vechi þudur: Cemâat olan kimse onu dýþarýdan öðrenince namazý bozulmuþtur. Ýmamýna söyleyip o da kabul edince onun namazý da bozulur. Lâkin Halebî þöyle diyor: «Bu söz o âyeti namaz kýlan birinden iþitirse - velev ki baþka namaz kýlsýn - onu imamýna söylemekle namazýn bozulmamasýný iktizâ eder. Bu ise þübhesiz bâtýldýr. Meðer ki «namaz kýlmayan» tâbirinden kendi namazýnda olmayaný kasd etmiþ ola.»
«Okumayý deðil ,düzeltmeyi kast ederek imamýna söylerse hepsinin namazlarý bozulur.» Sahih olan kavil budur. Çünkü cemâat olana okumak yasaktýr. Ýmamýn bulduramadýðý âyeti söylemek yasak deðildir. Bahýr. (fakat namazda olmayan birinden iþiterek söylediði için namazlarý bozulur.)
T E T Ý M M E: Ýmam tutulur tutulmaz âyeti hatýrlatmak mekruhtur. Nitekim imamýnda kendini darboðaza sokmasý mekruhtur. Ýmam âyeti bulduramayýnca, okuduðuna eðlediði vakit namaz bozulmayacak þekilde baþka bir âyete veya baþka bir sûreye geçmeli yahud farz miktarý okumuþsa rükûa gitmelidir. Nitekim Zeyleî ve baþkalarý buna cezm etmiþlerdir. Bir rivayette müstehap olan miktarý okumuþsa rükûa gitmelidir. Nitekim Kemâl ibn. Hümâm bunu tercih etmiþ; delilden bunun anlaþýldýðýný söylemiþtir. Bahýr ve Nehir sahipleri de onu tasdik etmiþlerdir. Fakat Münye þârihi kendisine itiraz etmiþ; te´kidi þiddetli olduðu için farz miktarýný tercih etmiþtir. «Zirâ Kur´an´dýr.» Evet demiþse Kur´an olduðu meydandadýr. «Kur´ an mananýn ismidir.» Rivayete göre ârî kelimesi de öyledir. Fakat: «Kur´ an nazým ve mananýn ismidir.» Rivayete göre ârî kelimesi Kur´an deðildir.
T E N B Ý H: Eþbâh nâm kitabýn lügazlarýnda þöyle denilmiþtir: «Hangi namaz kýlandýr o kimseki evet derde namazý bozulmaz, sen de, Konuþurken bunu âdet edinendir diye cevap veri»
Hazâin sahibi: Bunda þaþýrma olmuþtur. Yani kalem hatasý deðilse hükmi þaþýrmadýr.» demiþtir.
Yiyip içmek mutlak surette namazý bozar. Yani az olsun çok olsun; kasdi olsun yanýlarak olsun farketmez. Onun için velev ki unutarak bir susam tanesi yesin demiþtir. Bunun bir örneðide aðzýna yaðmur damlasý düþerek yutmaktýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. «Bunu Bâkânî Mültekâ þerhinde söylemiþtir.» Ýbâresi þudur. «Bakalî diyor ki, sahih kavle göre orucu bozan her þey namazý da bozar.» Hulasa ile Bedâyî sahiplerine uyarak Zeyleî´de b"ü yoldan yürümüþtür.
Nehir sahibi þöyle demiþtir: «Hâniye´de bu söz bazý ulemaya nisbet edilmiþtir. Diðer bazýlarý: «Kusmuk aðýz dolusu olmazsa namazý bozmaz.» demiþler ve namazla oruç arasýnda fark bulmuþlardýr. Fakat Zeyleî´nin söylediði daha makbuldür. «Ama çiðnerse o da namazý bozar.» Çiðnemek çok olursa namazý bozar. Çokluk birbiri ardýna üç defa çiðnemekle takdir edilmiþtir. Nitekim baþkalarýnda da öyledir. Münye þerhi ile Muhit´ten naklen Bahýr´da ve .diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Çok sakýz çiðnerse namazý bozulur.
«Þekeri eriterek yutarsa ilh...» ifâdesinden anlaþýlýyor ki. namazý bozan ya çok çiðnemektir, yahud yenilen þeyin ayni mideye gitmektir. Tad bunun hilâfýnadýr.
Bahýr sahibi Hulâsa´dan naklen þöyle demiþtir: «Tatlý bir þeyi yerde aynini yutarsa ondan sonra namaza girerek tadýný duyduðu ve yuttuðu takdirde namazý bozulmaz. Peynir þekerini veya âdi þekeri aðzýna atarda çiðnemez fakat tadý midesine varýrsa namazý bozulur.»
METÝN
Bir namazdan baþka namaza velev bir cihetten olsun intikal namazý bozar. Hatta yalnýz kýlarda imama uymayý niyet ederse yahud bunun aksini yaparsa namaza yeniden baþlamýþ olur. Bir rekat öðle namazý kýldýktan sonra öðleye niyet bunun hilâfýnadýr. Meðer ki niyeti dili ile söylemiþ ola! Bu takdirde mutlak olarak namaza yeniden baþlamýþ olur. Mushaftan yani Kur´an yazýlý bir þeyden okumak mutlak surette namazý bozar. Çünkü bu öðrenmedir. Ancak okuduðunu ezber bilir ve eline almadan okursa bozmaz. Bazýlarý: «Namaz ancak bir âyet okumakla bozulur.» demiþlerdir. Halebî bu kavli daha makul görmüþtür. Ýmam Þâfiî bunu kerahetsiz câiz görmüþtür. imameyne göre ise kerahetle câizdir. Çünkü ehli kitâba benzemek vardýr. Yani bunu kasden yaparsa benzemek vardýr. Zirâ her þeyde ehli kitâba benzemek mekruh deðildir. Mekruh olan, mezmum þeylerde ve benzeme kasd edilenlerde onlara benzemektir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.
ÝZAH
Baþka namaza intikal, tekbir alýrken kalbi ile o intikâlý niyet etmekle olur.
Nehir sahibi diyor ki: Meselâ: Öðlenin bir rekatýný kýlarda sonra ikindiye baþlar. Yahud tekbirle nâfileye intikal eder. O kimse sahibi tertip ise imam-A´zam´la ebû Yusuf´a göre nâfileye baþlamýþ olur. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Yahud vaktin darlýðý veya kazâlarýn çokluðu sebebiyle tertip sâkýt olmuþsa ikindiye baþlamasý sahih olur. Çünkü hâsýl olmayan bir þeyi tahsile niyet etmiþtir. Ve birinciden çýkmýþtýr. Birinciden çýkmanýn sebebi muhâlifine baþlamanýn sahih olmasýdýr. Velev ki bir vecihle olsun. Onun için yalnýz kýlarken imama uymayý niyet ederek tekbir alýrsa yahud bunun aksi olur veya kadýnlara imam olmayý niyet ederse birinci bozulur; ikinciye baþlamýþ olur. Kezâ nâfileye veya vâcibe niyet eder yahud cenâze namazýna baþlarda baþka cenâze gelir ve tekbir alarak her ikisine yahud yalnýz ikinci cenâzeye niyet ederse ikinciye yeniden baþlamýþ olur. Feth-ul-Kadîr´de böyle denilmiþtir. «Bir rekat öðle namazý kýldýktan sonra öðleye niyet bunun hilâfýnadýr.» Yani yukarýda geçtiði gibi tekbirle birlikte niyet etmesi bunun hilâfýnadýr.
Bahýr sahibi þöyle demektedir: «Yani öðle namazýndan bir rekat kýldýktan sonra yeniden baþlamayý niyet ederek tekbir alýrsa kýldýðý rekat bozulmaz; hesâba katýlýr. Hatta ondan sonra üç rekat kýlar do sonunda oturmadan dördüncü bir rekat daha kýlarsa namaz bozulur. Ve ikinci niyet hükümsüz kalýr. Niyeti dil ile söylerse mutlak olarak namaza yeniden baþlamýþ olur. Yani ister baþka namaza ister ayni namaza intikâl etsin hüküm birdir. Çünkü niyeti söylemek konuþmaktýr; ilk namazý bozar. Binaenaleyh ikinciye baþlamak sahih olur.
«Yani Kur´an yazýlý bir þey» mihraba da þâmildir. Mihrabdaki âyeti okursa sahih kavle göre namaz mutlak surette bozulur. Bahýr. Yani az olsun çok olsun, imam olsun yalnýz olsun, ümmi olup yazýlý olduðu yerden baþka bir yerden okuyamasýn veya okusun hüküm birdir.
«Çünkü bu öðrenmedir.» Ulema Ýmam-A´zam´ýn kavline göre namazýn bozulmasýna illet olarak iki vecih zikir etmiþlerdir: Birincisi: Mushafý ele almak, ona bakmak. yapraklarýný çevirmek amel-i kesirdir. Ýkincisi: O kimse mushaftan öðrenmiþtir. Bu baþkasýndan öðrenmek gibidir. Ýkinciye göre mushafýn yerde olmasý ile elde olmasýnýn farký yoktur. Birinciye göre aralarýnda fark vardýr. Kâfi sahibi Serahsî´ye uyarak ikinci vechi sahih kabul etmiþtir. Bu vecihe göre bir kimse ancak mushaftan okuyabiliyorsa, kýraatsýz kýldýðý takdirde namazýnýn câiz olacaðýný Fazlî söylemiþtir. Zahîriye sahibi câiz olacaðýný sahihlemiþtir. Anlaþýlan bu söz zaif olan birinci veche göre tefrî edilmiþtir. Bahýr.
«Ancak okuduðunu ezber bilir ve eline almadan okursa bozmaz.» Çünkü bu kýrâat onun hafýzlýðýna izâfe edilir. Mushaftan öðrendiðine izâfe edilmez. EIe almadan mücerred bakmak namazý bozmaz. Zira bozmanýn iki vechinden biri yoktur. Bu istisnâ musannýfýn «mutlak surette namazý bozar.» sözündendir. Râzî´nin kovli de budur. Serahsî ve ebû Nasr Saffâr dahi ona tâbi olmuþlar; Fetih; Nihâye ve Tebyîn sahipleri fauna cezm etmiþlerdir. Bahýr sahibi: «Görüldüðü vecihle bu kavil güzeldir.» demiþtir. Onun için þârih de buna cezm etmiþtir.
«Bazýlarý namaz ancak bir âyet okumakla bozulur demiþlerdir.» Bu ifâde musannýfýn mutlak sözünü takyid eden ikinci kayýttýr. Halebî´nin Münye þerhindeki ibâresi þöyledir: «Kudûrî´de azla çok´un arasýnda fark yapýlmamýþtýr. Bazýlarý Fâtiha kadar okumadýkca namaz bozulmayacaðýný, bir takýmlarýda bir âyet okumadýkça bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Daha münâsip olan da bu kavildir. Çünkü Ýmam-A´zam´a göre namaz câiz olacak miktar bir âyettir.
Her þeyde ehli kitâba benzemek mekruh deðildir. Zira bizde onlar gibi yiyip içeriz. Bu sözü Bahýr sahibi Kâdýhân´ýn Câmi-i saðîr þerhinden nakletmiþtir. Zahîre.de «kitab-üt-taharrî»den az önce nakledilen þu ibâre de bunu te´yid etmektedir:
«Hiþâm dedi ki: Ebû Yusuf´un ayaðýnda demir çivi çakýlmýþ ayakkabý gördümde sordum. Bu demirde bir beis görüyor musun? dedim. Hâyýr, cevabýný verdi. Süfyan ile Sevr b. Yezîd bunu mekruh görüyorlar. Çünkü bunda râhiblere benzemek var, dedim. Bunun üzerine: Rasûlüllah (s.a.v.) kýllýayakkabý giyerdi. Bunlarda râhiplerin giydiði þeylerden idi. Diye cevap verdi. imam ebû Yusuf bu sözü ile kullarýn yararýna taalluk eden benzerlik þeklinin zarar etmediðine iþarette bulunmuþtur. Çünkü yeryüzünde uzak mesâfelere gitmek ancak bu nevi ayakkablariyle mümkündür.
METÝN
Namazý namaz fiillerinden veya namazý ýslah eden fiillerden olmayan her amel-i kesîr (çok amel) de bozar. Bu hususta beþ kavil vardýr ki en sahihi þudur: Amel-i kesîr, uzaktan bakan bir kimsenin onun sebebiyle sâhibinin namazda olmadýðýna þübhe etmediði iþtir. Namazda olup olmadýðýnda þübhe ederse o iþ amel-i kalîl (az iþ)tir. Lâkin bu tarif dokunmak ve öpmek meselesi karþýsýnda müþkildir. Binaenaleyh mezhebe göre ziyâde tekbirlerde ellerini kaldýrmakla namaz bozulmaz. Bozulur diye bir rivayet varsada þâzdýr.
ÝZAH
«Namaz fiillerinden olmayan» kaydý fazladan yapýlan rükû veya sücûddan ihtiraz içindir. Gerçi bu amel-i kesîrdir; Fakat namaz fiillerinden olduðu için namazý bozmaz, ancak yapýlmamalýdýr. Çünkü bir rekattan daha az fazlalýklara yol acar. T.
Ben derim ki: Zâhire göre musannýfýn yaptýðý amel-i kesîr tarifi bu kayda hâcet býrakmamýþtýr.
«Islah eden fiiller» kaydiyle namazda abdesti bozulan kimsenin abdest almasý ve yürümesi tariften hâric kalýr. Zira bunlar namazý bozmazlar. T.
Ben derim ki: «Özürden dolayý yapýlan fiillerden olmayan» ifâdesini de ziyâde etmek gerekir. Bu ifâde ileride görüleceði vecihle iki kavilden birine göre yýlan ve akrep gibi zararlýlarý amel-i kesîr ile öldürmekten ihtiraz olur. Ancak, bu namazý ýslah içindir, denilirse o baþka! Zira terk edilirse namazýn bozulmasýna müncer olabilir. Amel-i kesîrin târifi hususunda beþ kavil vardýr. Bunlarýn en sahihini musannýf söylemiþtir. Ayni kavli Beydâyi, Zeyleî ve Valvalciye sahipleri sahihlemiþ; Muhitte «en güzel kavil budur» denilmiþ; Sadr-ýþ-Þehîd doðru kavlin bu olduðunu söylemiþtir. Hâniye ile Hulâsa´da bil´umum ulemanýn bu kavli ihtiyar ettikleri bildirilmiþtir.
Ýkinci kavle göre âdeten iki el ile yapýlan iþ amel-i kesîrdir. Velev ki bir el ile yapýlsýn. Sarýk sarmak, don baðlamak bu kabildendir. Adeten bir el ile yapýlan iþ amel-i kalîldir. Velev ki iki el ile yapýlsýn. Don çözmek tâkiye giymek ve çýkarmak böyledir. Ancak birbiri ardýna üç defa tekrar edilirse amel-i kesîr olur. Bu kavli Bahýr sahibi zaif bulmuþ; onun sakýz çiðnemek ve öpmek gibi fiilleri ifâde edemediðini söylemiþtir.
Üçüncü kavle göre birbiri ardýnca yapýlan üç hareket amel-i kesîr, aksý amel-i kalîldir.
Dördüncü kavle göre: Amel-i kesir kasden yapýlan iþtir. Onu yapan kimse onun için ayrý yer hazýrlar. Tatarhâniye sahibi diyor ki: «Bu kavlin sahibinin delili þudur: Namaz kýlan bir kadýna kocasý dokunur veya þehvetle öperse; yahud memesini bir çocuk emerde süt çýkarsa namazý bozulur»
Beþinci kavle göre: Mesele namaz kýlanýn reyine býrakýlýr. Onun çok gördüðü iþ amel-i kesir; az gördüðü amel-i kalîldir. Kuhistânî- «Bu kavil bütün kavillere þamil ve ebû Hanîfe´nin kavline en yakýndýr. Çünkü ebû Hanîfe bu gibi yerlerde miktar tâyin etmez; sözü baþýna gelene býrakýr.» diyor.
Münye þârihi de þunlarý söylemiþtir: «Lâkin bu söz Mazbut deðildir. Bu gibilere yani avam kýsmýna söz býrakmak doðru deðildir. Ekseriyetle fer´î meseleler veya hepsi ilk iki târife göredir. Öyle görünüyor ki ikinci târif birinciden hâriç deðildir. Çünkü âdeten iki el ile yapýlan iþ ekseriya namazda deðil gibi görünür. Tekrarý üç defa birbiri ardýna itibar edenin kavli de öyledir. Onun için ulemanýn ekserisi onu tercih etmiþlerdir.
«Lâkýn bu târif dokunmak ve öpmek meselesi karþýsýnda müþkildir.» Yani namaz kýlan kadýna kocasý þehvetle dokunur veya öperse namazý bozulur. Halbuki kadýn hiç bir harekette bulunmamýþtýr. Nitekim fer´î meselelerde cevabiyle birlikte gelecektir. Asýl eþkâli ortaya atan Hýlye sahibidir. Bahýr sahibide ona tâbi olmuþtur. Maksad öpenin ve dokunanýn namazý deðildir. Çünkü onun namazýnýn bozulacaðý kimseye gizli deðildir.
«Binaenaleyh mezhebe göre ziyâde tekbirlerde ellerini kaldýrmakla namaz bozulmaz.» Bu mesele en sahih kavle göre tefrî edilmiþtir. Mekhül´un ebû Hanîfe´den rivayet ettiði kavil buna muhâliftir. Ona göre bir kimse rükûa giderken ve rükûdan doðrulurken ellerini kaldýrýrsa namazý bozulur. Zira namazý bozan ancak amel-i kesîrdir. O da onu yapan namazda deðil zannedilen iþtir. Bu el kaldýrma böyle deðildir. Kâfi´de de böyle denilmiþtir. Evet mekruhtur. Zira namazý tamamlayan fiillerden olmayan bir ziyâdedir. Münye þerhi. Bu tekbirlere ziyâde adýný vermek ýstýlâha aykýrýdýr. Çünkü ýstýlahta ziyâde tekbirler bayram namazý tekbirleridir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:55:04
METÝN
Namaz kýlan kimsenin pislik üzerine secde etmesi namazý bozar. Velevki temiz yere secdeyi tekrar yapsýn. Esah kavil budur. Zâhire göre elleri ile dizleri bunun hilâfýnadýr. Avret yeri açýk olarak yahud mânii necâsetle veya sýkýþýklýk sebebiyle kadýnlar safýnýn içine yahud imamýn önüne düþerek hakîkaten bir rükün edâ etmek bil´ittifak namazý bozduðu gibi üç tesbih miktarý bir sünnetle buna imkân bulmakta ebû Yusuf´a göre bozar bunlarýn hepsinde tercih edilen kavil budur. Çünkü daha iytiyattýr. Bunu Halebî söylemiþtir. Astarý pis olan dikiþli seccâde üzerinde namaz kýlmasý da namazý bozar. Dikiþli olmayan seccâde bunun hilâfýna olduðu gibi renk veya kokusu belli olmayan pisliðin üzerine yayýlan seccâde dahi bunun hilâfýnadýr.
ÝZAH
Arada hiçbir mâný bulunmayarak pislik üzerine secde etmek namazý bozar. Elinin veya yeninin üzerine secde ederse secde bozulur. Namaz bozulmaz. Hatta secdeyi temiz bir þey üzerine tekrarlarsa câiz olur. Nitekim þârih bunu «namaza baþlamak istediði zaman...» Bâbýnda anlatmýþtý. Lâkin orada söylemiþtik ki, aradaki mâni bitiþik olursa mâni sayýlmaz. Çünkü namaz kýlana tâbidir. Aksi takdirde onunla secde etmesi câiz olmamak lazým gelir. Velev ki temiz bir þey üzerine olsun. Mestinin altýndaki pisliðin üzerine durmakla namazýn sahih olmasý lazým gelir. Sözün tamamý orada geçmiþti. Müracâat edebilirsin.
Pislik üzerine secde eden kimse o secdeyi temiz bir yerde tekrarlasa bile namazý bozulur. Esah kavil budur. Zahir rivayede budur. Nitekim Hýlye, Bedâyi ve Ýmdâd´da beyan edilmiþtir.
Ýmam ebû Yusuf: «Secdeyi temiz bir yere tekrar yaparsa namazý bozulmaz. »demiþtir. Bu söz ona göre pis þey üzerine secde etmekle namaz deðil, secde bozulduðuna göredir. Tarafeyne göre ise namaz bozulur. Çünkü bir cüzü bozulmuþtur. Namaz parçalanmayý kabul etmez. Münye þerhinde de böyle denilmiþtir.
Sirâc sahibi ikinci bir rivayetten bahis etmiþtir ki, o da þudur: Secdeyi temiz bir þey üzerine tekrarlarsa üç imamýmýza göre namaz câizdir. Buna muhâlif olan Züfer´dir. Namaza baþlama babýnda arz etmiþtik ki. bu kavil Nevâdir´in rivayetidir. Umumiyetle fürû ve usûl kitablarýnda birinci rivayet tercih edilmiþtir.
«Zâhire göre elleri ile dizleri bunun hilâfýnadýr.» Yani zâhir rivaye budur. Secde de elleri ve dizleri yere koymak þart deðildir. Onlarý hiç yere koymamak namazý bozmaz. Pislik üzerine koymak da öyledir. Lâkin namazýn þartlarý bâbýnýn baþýnda beyân etmiþtik ki, birçok kitablarda namazýn bozulduðu sahih bulunmuþtur. Nehir´de: «Münâsip olan budur. Çünkü umumiyetle metinler mutlaktýr.» denilmiþtir. Münye þerhinde bunun ta´lili þöyle yapýlmýþtýr: Uzvun pisliðe bitiþmesi o pisliði taþýmak gibidir. Velev ki o yere koymak farz olmasýn. Bu izahtan anlaþýlýr ki þârihin burada Dürer sahibine uyarak tercih ettiði kavil zaiftir. Nitekim Nuh efendi buna tenbih etmiþtir.
«Üç tesbih miktarý bir sünnetle buna imkân bulmakta ebû Yusuf´a göre namazý bozar.» Ebû Hanîfe´nin bu meselede imam Muhammed´le beraber olduðu söylenir. Hýlye.
«Bunlarýn hepsinde tercih edilen kavil budur.» Yani zikir edilen avret yerinin açýklýðý ile sonraki meselelerde muhtar kavil budur. Münye þerhinde bu üçüncü þartýn sonlarýnda kayýt edilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Ama bunlardan biri kendi fiili ile olursa hepsine göre namaz derhal bozulur. Nitekim Kýnye´de böyledir.» Þârih namazýn þartlarý bahsinde bunu tercih etmiþti. Hâniye ve diðer kitablar da bozulmadýðýna delâlet eden sözler vardýr. Hýlye sahibi: «En münâsibi birincisidir.» demiþtir. Bu hususta sözün tamamý orada geçmiþti. Müracâat edebilirsin.
Astarý pis olan dikiþli seccâdenin üzerinde namazýn bozulmasý, mânii necaset ayaklarýnýn veya alnýnýn altýnda yahud ellerini veya dizlerini koyduðu yerde olduðuna göredir. Nitekim evvelce geçmiþti. Sonra bu kavil ebû Yusufundur. Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre namaz câizdir. Ulemadan bazýsý iki kavlin arasýný bulmuþ; ebû Yusuf´un kavlini elbise veya seccadenin astarlý ve dikiþli olduðu hâle, imam Muhammed´in kavlini yalnýz dikiþli olduðu hâle hamletmiþtir, yalnýz dikiþli olmasýndan murad: Yalnýz kenarlarý dikiþli olup ortasý dikiþli olmayandýr. Çünkü alt taraflarý pis, üst taraflarý temiz iki elbise gibidir. O zaman hilâf yoktur. Mecmaâ´da bu kavil sahih bulunmuþtur. Ulemadan bazýlarý ihtilaf bulunduðunu hakikat kabul ederek: «Ýmam Muhammed´e göre nasýl olursa olsun câizdir. Ebû Yusuf´a göre ise câiz deðildir.» demiþlerdir.
Tecnîs´de: «Esah kavil astarlý elbisenin de hilâf üzere olmasýdýr.» deniliyor. Bunun mefhumu þunu ifâde eder ki, astarsýz olanda esah kavil bil´ittifak câiz olmasýdýr. Ve bu üçüncü bir kavildir.
Bedâyi sahibi ikinci kavli hikâye ettikten sonra þunlarý söylemiþtir: «Bu izâha göre bir kimse üstü temiz altý pis olan deðirmen taþý, kapý, kalýn halý veya kalýn dürülmüþ elbise üzerinde ýramaz kýlsayerin bir olmasýna bakarak ebû Yusuf´a göre câiz olmaz. Bunun altý üstü birdir ve sýk dokunmuþ elbise gibidir. Ýmam Muhammed´e göre câiz olur. Çünkü temiz yerde namaz kýlmýþtýr. Ve altýnda pis elbise bulunan temiz elbise üstünde kýlmýþ gibi olur. Sýk dokunmuþ elbise bunun gibi deðildir. Zira zâhire göre rütûbet onun öbür tarafýna geçer.» Anlaþýlan Bedâyi sahibi imam Muhammed´in kavlini tercih etmiþtir. Muvâfýk olanda budur. Hâniye sahibi elbise meselesinde ihtiyâta daha yakýndýr diye ebû Yusuf un kavlini tercih etmiþtir. Tamamý Hilye´dedir. Münye´de ve þerhinde bildirildiðine göre pislik kerpiçin veya tuhlanýn altýnda olurda üstünde namaz kýlarsa câizdir. Pisliðin bulunduðu tarafla bulunmadýðý tarafýn arasýný yarmak mümkün olacak þekilde kalýn olan aðacýn hükmü de budur. Böyle olmazsa câiz deðildir.
Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Kerpiç ve tuðla meselesi imameyn arasýnda yukarýda gecen ihtilâfa göredir. Hâniye sahibi câiz olduðuna cezm etmiþtir. Bu onu tercih ettiðine iþarettir ki, güzeldir; yerindedir. Odun meselesi de ihtilaflýdýr. En muvâfýk olaný o odunun üzerinde namaz kýlmanýn mutlak suretle câiz olmasýdýr.» Hýlye sahibi bundan sonra bu kavli bir kaç vecihle te´yid etmiþtir. Müracaat edebilirsin.
«Kokusu ve rengi belli olmazsa pislik üzerine yayýlan seccâde dahi bunun hilâfýnadýr.» Bu hususta Münye´de þöyle denilmiþtir: «Yere pislik isâbet ederde üzerine çamur veya kireç sývayarak namaz kýlarsa câizdir Bu elbise gibi deðildir. Üzerine toprak düþerde sývamazsa ve toprak koklandýðý vakit pisliðin kokusunu duyacak kadar az ise namaz câiz deðildir. Aksý takdirde câizdir.» Münye´nin þerhinde de þu satýrla´´ vardýr: «Kuru pislik üzerine yayýlan elbisede böyledir. Pisliðin kokusu olduðu takdirde kokusunu geçirecek yahud altýndakini gösterecek kadar ince ise üzerinde namaz câiz deðildir. Bunlar olmayacak þekilde kalýn ise câizdir.» Sonra âþikardýr ki, murad pislik ayaklarýnýn altýnda veya secde yerinde ise demektir. Çünkü o zaman o kimse pislik üzerine durmuþ veya secde etmiþ olur. Zira elbise mâni olmaya elveriþli deðildir. Namaza mâni olan bizzat kokunun mevcud olmasý deðildir ki: «yanýnda kokusunu duyduðu pislik bulunsa namazý bozulmaz.» Diye itiraz edilebilsin. Anla!
METÝN
Özürsüz göðsünü kýbleden çevirmek bil´ittifak namazý bozar. Abdesti bozulduðunu zannederde kýbleden döner, sonra bozulmadýðýný anlarsa mescidden çýkmadan anladýðý takdirde namazý bozulmaz. Çýktýktan sonra anlarsa bozulur.
F E R´ Ý M E S E L E L E R: Bir kimse namazda kýbleye karþý yürürse namazý bozulur mu? Þâyet bir saf kadar yürür; sonra bir rükün edâ edecek kadar durur; sonra ayni þekilde yürür durursa namazý bozulmaz. Böylece yer deðiþmedikçe velev ki çok yürüsün bozulmaz. Bazýlarý özür hâlinde kýbleden dönmedikçe istihsanen bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Bunu Kuhistânî söylemiþtir. Acaba bozan yürüyüþte ihtiyar (kasd) þart mýdýr? Habbâziye´de bu suâle evet cevabý verilmiþtir.
ÝZAH
Özürsüz göðsünü kýbleden çevirmek bil´ittifak namazý bozar. Fakat yüzünü yahud yüzünün birkýsmýný çevirmek mekruhtur. Ama mutemed kavle göre namazý bozmaz. Nitekim namazýn mekruhlarý bahsinde gelecektir. Bahýr´da namazýn þartlarý bâbýnda þöyle denilmiþtir:
«Hâsýlý mezhep þudur: Bir kimse namazda göðsünü kýbleden çevirirse namazý bozulur. Özürsüz olursa mescidde bile olsa hüküm budur. Nitekim umumiyetle kitablarda böyle denilmiþtir.» Bahýr sahibi bunu mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh aza çoða þâmildir. Bu hüküm kendi ihtiyarý ile çevirdiðine göredir. Kendi ihtiyarý ile olmazsa bir rükün miktarý durmakla namaz bozulur. Aksi takdirde bozulmaz. Nitekim Münye þerhinin mekruhlar faslýnda beyân edilmiþtir.
«Abdesti bozulduðunu zannederde ilh...» ifâdesindeki «namazý bozulmaz.» hükmü Ýmam-A´zam´a göredir. Bu Münye þerhinde bildirilmiþtir. Ondan sonra gelen «bozulur» hükmü bil´ittifaktýr. Çünkü yerin deðiþmesi namazý bozar. Meðer ki özürden dolayý ola. Mescid etraf ve müþtemilatýnýn deðiþik olmasýna raðmen bir yer gibidir. Binaenaleyh içinde bulundukça namaz bozulmaz. Ancak imam olurda yerine baþkasýný geçirirse sonradan abdesti bozulmadýðýný anladýðý takdirde namazý bozulur. Velev ki mescidden çýkmamýþ olsun. Çünkü yerinde olmayan istihlâf mescidden çýkmak gibi namazý bozar. Namaz ancak özür varsa câizdir; o da yoktur. Kezâ abdestsiz namaza baþladýðýný zannederek yerinden ayrýlýrda sonra abdestli olduðunu anlarsa namazý bozulur. Velev ki mescidden çýkmasýn. Çünkü namazdan ayrýlmasý terk etmek suretiyledir. Sahrada saflarýn yerine mescid hükmü verilir. Tamamý Münye þerhinde dördüncü þartýn sonundadýr. Bundan önceki babta da geçmiþti.
T E N B Ý H: Münye´nin namazý bozan þeyler babýnda bildirildiðine göre bir kimse abdesti bozulduðu zanniyle kýbleye arkasýný dönerde sonra bozulmadýðý anlaþýlýrsa mescidden çýkmasa Bile namazý bozulur. Münye þerhinde bunun sebebi þöyle anlaþýlmýþtýr: Kýbleye arka çevirmesi namazý ýslah etmek zaruretinden dolayý olmamýþtýr. Onun için de namazý bozar. Bu izah yukarýda bilumum kitablardan nakledilene muhaliftir. Meðer ki imameynin kavline yahud imamýn istihlâf yaptýðýna hamledile. Teemmül eyle!
«Böylece yer deðiþmedikçe velev yürüsün bozulmaz.» Yani bu halde bir çok saf miktarý yürüse mescidden çýkmak ve þâyed namaz sahrâda kýlýnýyorsa saflarý geçmek gibi yer deðiþtirme olmadýkça namazý bozulmaz. Sahrada bir defada iki saf kadar yürürse namazý bozulur. Münye þerhinde bildirildiðine göre bu hüküm, az fiil arka arkaya tekerrür edilmedikçe namazý bozmadýðýna binaendir. Bir de yerin deðiþmesi namazý ýslah için olmazsa namazý bozduðuna göredir. Bu da önünde saflar bulunduðu zamandýr. Fakat imam olurda secde yerini geçerse ve önündeki safla kendisi arasýndaki mesâfe kadar yürürse namazý bozulmaz. Daha fazla yürürse bozulur. Yalnýz kýlarsa secde yerine itibar olunur. O yeri geçerse namazý bozulur; geçmezse bozulmaz. Kadýn için ev ebû Ali Nesefî´ye göre mescid gibidir. Baþkalarý sahra gibi saymýþlardýr.
«Bazýlarý özür hâlinde kýbleden dönmedikçe istihsânen bozulmayacaðýný söylemiþlerdir.» Yani çok da yürüse, yer de deðiþse bozulmaz. Çünkü Hýlye´de Zahîre´den þu ibâre nakledilmiþtir «Rivayete göre ebû Berzeh (r.a.) atýnýn yedeðinden tutarak iki rekat namaz kýlmýþ. Sonra yedek elindenboþanarak at kýbleye doðru yürümüþ. O da arkasýndan giderek atý yedeðinden yakalamýþ. Sonra geri dönerek kalan iki rekatý kýlmýþtýr.
Ýmam Muhammed Siyer-i kebîr´de: Biz bununla amel ederiz. demiþtir. Sonra bu hadisde kýble tarafýna doðru az yürüyüþle çok yürüyüþ arasýnda fark yapýlmamýþtýr. Bu sebeple ulemadan bazýlarý hadîsin zâhiri ile amel etmiþ; istihsanen az olsun çok olsun bozulmadýðýný söylemiþlerdir. Halbuki kýyas çok olursa bozulacaðýný gerektirir. Hadis özür hâlini tahsis etmiþtir. Binaenaleyh sairlerinde kýyasla amel edilir. Ýmam Sügûdî´nin üstadýndan naklettiðine göre bir kimse gâzi olur da kýbleye karþý yürürse câizdir. Hac yolunda olanla ibâdet için sefer eden herkesin hükmü de budur. Ulemadan bazýlarý hadisi te´vil etmiþ; sonra te´vil hususunda ihtilafa düþmüþlerdir. Bazýlarý: Bunun te´vili saflarý yahud secde yerini geçmemiþ olmaktýr; geçerse namaz bozulur, demiþ; Bir takýmlarý: Peþ peþe deðil de adým adým yürümektir; peþ peþe yürürse kýbleye arkasýný dönmese bile namazý bozulur mutelâasýnda bulunmuþlardýr. Çünkü bu amel-i kesîrdir. «Bunun te´vili iki saf arasý kadar yürümektir.» diyenlerde olmuþtur. Nitekim ilk safta boþ yer olduðunu gören kimse ona yürürse namazý bozulacaðýný söylemiþlerdir. O kimse ikinci safta ise namazý bozulmaz. Üçüncü safta bulunursa bozulur.» Ýbâre kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Zahiriye´de bildirildiðine göre yürümek çok olursa bozar. Muhtar kavil budur. Þu da var ki, Hýlye´de dahi mekruhlar faslýnda þu beyânat vardýr: Þer´î delillere dayanan mezhep kâidelerinin iktizasýna göre yürümek iki þýktan hâli deðildir. Bu yâ özürden dolayý yahud özürsüz olur. Özürsüz yürüyüþ çok ve oralýksýz devamlý olursa kýbleye arkasýný dönmese bile namazý bozar. Çok fakat aralýklý hatta ayrý ayrý rekatlarda olursa yahud az yürürse kýbleye arkasýný döndüðü takdirde namazý bozulur. Çünkü zaruret olmaksýzýn namaza zýd iþ yapmýþtýr. Aksi takdirde namaz bozulmaz. Ama mekruh olur. Zira malumdur ki çoðu namazý bozan þeyin zaruret bulunmadýðý zaman azý da mekruhtur. Özürden dolayý yürürse abdesti bozulduðu için abdest tâzelemek yahud korku namazýnda bulunduðu için yürüdüðü takdirde namazý bozulmadýðý gibi az olsun çok olsun kýbleye arkasýný dönsün dönmesin mekruh iþlemiþde olmaz. Bu söylenenlerden baþka bir sebeple yürürse kýbleye arka çevirdiði takdirde az olsun çok olsun namazý bozulur. Arka çevirmezse az olduðu takdirde namazý bozulmaz; mekruhda olmaz. Çok ve aralýksýz yürürse namazý bozulur. Aralýklý yürürse namazý bozduðunda veya mekruh olduðunda hilâf vardýr. Teemmül et! Kýsaltma yapýlmýþtýr.
Hýlye sahibi bu babta þunu da söylemiþtir: «Öyle anlaþýlýyor ki, peþ peþe devam etmeyen çok yürüyüþ namazý bozmaz; özürden dolayý olursa mutlak surette mekruhda olmaz.»
METÝN
Halebî ihtiyar þart olmadýðýný söylemiþtir. Çünkü bir kimse itilerek yahud kendisini hayvan çekerek bir kaç adým yürüse. veya birisi tarafýndan hayvana bindirilse, yahud namaz yerinden çýkarýlsa, veya kadýnýn memesi üç defa emilse yahud bir defa emilerek sütü inse yahud kocasý kendisine þehvetle dokunsa veyahud þehvetsiz öpse namazý bozulur. Kadýn öperde kocasý kendisinden þehvetlenmezse namazý bozulmaz. Fark þudur: Erkeðin öpmesinde cimâ manasý vardýr. Namazkýlanýn yanýnda taþ bulunurda onu kuþa atarsa namazý bozulmaz. Ýnsana atarsa bozulur. Velev bir defa olsun vurmakta böyledir. Çünkü bu yâ kavgadýr. yâ terbiyedir yahud þakadýr. Ama amel-i kesîrdir. Bunu Halebî söylemiþtir.
ÝZAH
Anlaþýlýyor ki Halebî kast ve ihtiyarýn þart olmadýðýna itimad etmiþtir. Çünkü getirdiði fer´î meseleler bu kavle göredir. T.
«Bir kaç adým yürüse» ifâdesinden murad: Ýtilmek veya hayvanýn çekmesi sebebiyle kendini tutamayarak arka arkaya üç adým yürümektir. Bahýr´da Zahiriye´den naklen: «Namaz kýlan kimseyi hayvan çekerde secde yerinden uzaklaþtýrýrsa namazý bozulur.» denilmiþtir. Birisi tarafýndan taþýnarak hayvana bindirilen kimsenin namazýnýn bozulmasý anlaþýlan amel-i kesîr olduðu içindir. Teemmül et! Ama bir kimse kendisini yerinden kaldýrýrda sonra býrakýrsa yahud býrakýrda sonra kalkarak kýbleden dönmeden yerinde durursa namaz bozulmaz. Nitekim Tatarhâniye´de beyan edilmiþtir.
«Yahud namaz yerinden çýkarýlsa» yani kýbledende döndürülse demektir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. T.
Ben derim ki: Bunu Bahýr´da görmedim. Kezâ kýbleden döndürmek bir rükün edâ edecek miktarý olursa yerinde dahi olsa namazý bozar. Zâhire bakýlýrsa bu mutlaktýr. Ve illet cemâat olan hakkýnda yerin deðiþmesi yahud amel-i kesîr olmasýdýr.
«Veya kadýnýn memesi üç defa emilse ilh...» bu tafsilât Hâniye ve hulâsa´da zikir edilmiþtir. Bu söz çokluðun birbiri ardýnca yapýlan üç amele þâmil manasýna tefsir edildiðine göredir. Ama itimad buna deðildir. Muhit´te: «Süt çýkarsa namaz bozulur. Çünkü emzirmek olur. Çýkmazsa bozulmaz.» denilmiþtir; Bir sayý ile kayýtlanmamýþtýr. Mi´rac sahibi bunu sahih bulmuþtur. Hýlye ve Bahýr.
«Yahud kocasý kendisine þehvetle dokunsa ilh...» Bu mesele Hulâsa´ da þöyle anlatýlmýþtýr: «Kadýn namazda olurda kocasý cimâ ederse meni indirmese bile kadýnýn namazý bozulur. Kezâ onu þehvetle veya þehvetsiz öper veya dokunursa namazý bozulur. Çünkü bu cimâ manasýndadýr. Ama kadýn namaz kýlan kocasýný öperde kocasý þehvetlenmezse erkeðin namazý bozulmaz.»
Þârihin gösterdiði farkýn vechi muhakkýkin ulemadan Kemâl b. Hümâm´a ve kezâ Hýlye ve Bahýr sahiplerine göre açýk deðildir. Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «Hulûsa sahibinin iþaretine göre fark þudur: Erkeðin öpmesi cimâ manasýndadýr. Yani cimâý yapan kocadýr. Onun cimâ mukaddimelerini yapmasý da cimâ manasýna gelir. Kadýna - velev uyluklarý arasýna olsun - cimâ ederse kadýnýn namazý bozulur. Onu öpmesi de mutlak surette böyledir. Çünkü cimâýn mukaddimelerindendir. Kadýna þehvetle dokunmasý dahi ayni hükümdedir. Kadýn böyle deðildir. Zira o cimâ fiilini yapmýþ deðildir. Binaenaleyh kocasý þehvetlenmedikçe cimâýn mukaddimelerini onun yapmasý cimâ manasýnda deðildir.
Hulâsa´da þöyle deniliyor: Kocasý ric´i talakla boþadýðý karýsýnýn fercine þehvetle bakarsa ric´at etmiþ (yani karýsýna dönmüþ olur. Bir rivayete göre namazýda bozulmaz. Muhtar olan kavil budur. Mezkûr farka göre bu söz müþkildir. Çünkü erkek cimâýn mukaddimelerinden olan bir þey yapmýþtýr. Onun içinde ric´at etmiþ olur. Meðer ki þöyle denile: Namazýn bozulmasý bakmaktan ve düþünmekten baþka olan fiili mukaddimelere baðlýdýr. Bakmak ve düþünmek yukarýda geçtiði vecihle namazý bozmazlar. Zirâ onlardan korunmanýn imkâný yoktur. Sair âzanýn fiilleri bunun hilâfýnadýr. H.
Þu da var ki, Bahýr´da Zâhidî þerhinden naklen beyân edildiðine göre namaz kýlan kadýný kocasý öperse namazý bozulmaz. Cevhere´de dahi böyle denilmiþtir. Þu halde fark yok demektir.
«Ama amel-i kesîrdir. Bunu Halebî söylemiþtir.» Halebî´nin ibâresi Münye´nin metni ile birlikte þöyledir: «Namaz kýlan kimse âletsiz olarak bir eli ile bir insana vursa yahud onu kamçý ve benzerî bir þeyle döðse namazý bozulur. Muhit´te ve diðer kitablarda da böyle denilmiþtir. Çünkü bu yâ kavga veya terbiye yahud þakadýr. Ve cumhurun kabul ettiði ilk tefsire göre amel-i kesirdir.»
Sonra metnin baþka bir yerinde þöyle denilmiþtir: «Namaz kýlan bir kimse bir taþ alarak bir kuþa veya benzerine atarsa namazý bozulur. Çünkü amel-i kesirdir. Yanýnda taþ bulunurda kuþa veya benzerine onu atarsa namazý bozulmaz, zirâ amel-i kalîldir. Lâkin namazdan baþka bir fiil ile meþgul olduðu için isâet (edepsizlik) etmiþ olur. Yanýndaki taþý bir insana atarsa kamçý ile veya eli ile vurmasýna kýyâsen bozulmasý gerekir. Zirâ yukarýda geçtiði vecihle bunda kavga vardýr.»
Ben derim ki: Tatarhâniye´de Muhit´ten naklen bildirildiðine göre bu tafsilât Asýl nâm kitabdaki beyana muhaliftir. Zirâ imam Muhammed Asýl´da bunun namazýnýn tamam olduðunu söylemiþ; taþýn elinde olmasiyle yerden alýnmasý arasýnda fark yapmamýþtýr. Hýlye´de: «Hâniye´nin zâhiri bunu tercih ettiðim gösteriyor. Çünkü mutlak söylendiðini anlatmýþ; sonra tafsilatý zaif olduðuna iþaretle «denilmiþtir» sözüyle hikâye etmiþtir.» deniliyor.
METÝN
Þimdi namazý bozan þeylerden þunlar kalmýþtýr: Kalben dinden dönmek, ölüm, delilik, baygýnlýk, abdest icap eden herþey, kaza etmeden býrakýlan rükün, özürsüz býrakýlan þart. cemâat olan kimsenin imamýna iþtirak etmediði bir rüknü ondan önce yapmasý meselâ: Ýmamýndan önce rükûa eðilip doðrulduktan sonra o rükûu imamla birlikte veya sonra tekrarlamayýp imamla selâm vermesi, Mesbûkun imamdan ayrýlmasý kuvvet bulduktan sonra secde-i sehivde imamýna tâbi olmasý - ayrýldýðý kuvvet bulmazdan önce imama tâbi olmasý vacibtir. - Oturduktan sonra hatýrladýðý secde-i tilâveti veya namaz secdesini edâ ettikten sonra son oturuþu tekrarlamamak, uyurken edâ ettiði rüknü tekrarlamak ve mesbûkun imamýnýn son oturuþtan sonra kahkaha ile gülmesi.
Namazý bozan þeylerden bazýlarý da evvelce geçtiði vecihle tekbîrde hemzeyi uzatmak, manayý deðiþtirirse kýrâatý makam ve nâmelerle okumaktýr. Manayý deðiþtirmezse namazý bozmaz. Ancak harfi med ile harfi linde çirkinlik hâsýl olursa namaz bozulur. Çirkinlik hâsýl olmazsa bozulmaz. Bezzâziye.
ÝZAH
Ben derim ki: Daha baþka namazý bozan þeylerde kalmýþtýr. Malum þartlarýyle kadýnýn erkekhizâsýna durmasý, imamýn kendi yerine elveriþsizi geçirmesi, istihlâf yapmadan mescidden çýkmasý, abdesti bozulduktan sonra bir rükün edâ edecek kadar durmasý. abdestsiz veya yürüyerek bir rükün edâ etmesi, abdesti bozulan cemâatýn namazýný imama uyduðu yerden baþka yerde tamamlamasý bunlardandýr ki, hepsi bu babtan önce geçmiþlerdir. Kezâ bu kabilden olan sahib-i tertibin üzerinde kazâ olduðunu hatýrlamasý, oturuþtan evvel kendi fiili olmayan namaza zýd bir þey bulunmasý bilittifak. oturuþtan sonra bulunmasý Ýmam-A´zam´a göre namazý bozacaðý meseleleri de yukarýda geçmiþtir. Lâkin bunlarýn bazýsý namazýn aslýný deðil, farz vasfýný bozar. Nitekim son oturuþtan evvel beþinci rekatý secde ile kayýtlamak böyledir.
Kalben dinden dönmek küfrü niyet etmekle olur. Velev ki bir zaman sonra olsun. Yahud küfür olan þeyi itikâd etmektir. T.
Ben derim ki: Ölümün semeresi ölen imamda meydana çýkar. Ýmam son oturuþun sonunda ölürse ona uyanlarýn namazý bozulur. Ve yeniden kýlmalarý lazým gelir. Kaadeden sonra ölmekle namazýn bozulmasýný Þurunbulâli on iki meseleler üzerine yaptýðý ziyâdeler arasýnda zikir etmiþtir. Namazlarýnýn kefâretlerini vasiyet etmiþ olsa kefâretin vacip olmasýnda semere meydana çýkmaz. Çünkü müteber olan vaktin sonudur. Halbuki o kimse vaktin sonunda edâya ehil deðildir.
Hâniye sahibi þöyle demiþtir: «Bir kimse vaktin sonunda sefere çýkarsa namazý seferî kýlmasý icap eder. Velev ki vakitten ancak namazýn bir kýsmýný kýlacak kadar kalmýþ olsun. Görmezmisin ki ölse veya uzun zaman bayýlsa yahud devamlý þekilde delirse veyahud kadýn vaktin sonunda hayz görse namazýn bütünü sâkýt olur. Binaenaleyh sefere çýkýnca namazýn bir kýsmý sâkýt olur.
Delilik ve baygýnlýk namazý bozar. Vakit içinde ayýlýrsa namazýn edâsý icap ettiði gibi delilik ve baygýnlýk bir günle bir geceden fazla sürmezse kazâsý da lazým gelir. Nitekim hasta namazýnýn sonunda gelecektir.
Þârih «abdest icap eden her þey» diyeceðine «ve kasden yapýlan her hades» dese daha iyi olurdu. T. Çünkü bazan abdest icap eden þey namazý bozmaz. Nitekim evvelce görüldüðü vecihle namazda abdesti bozulanýn namazý bozulmaz. Þârih bu hususta Nehir sahibine uymuþtur. Kazâ etmeden býrakýlan bir rükün Meselâ: Bir secde kazâ edilmeden selâm verilirse namaz bozulur. Bu kazâ demek mecâzdýr. Þart býrakýlýrsa namazýn bozulmasý özür bulunmadýðýna göredir. Avret yerini örtecek veya elbiseyi temizleyecek bir þey bulamamak ve kýbleye karþý dönememek gibi bir özür bulunursa namaz bozulmaz. T.
«Meselâ: Ýmamýndan önce rükûa eðilip doðrulduktan sonra ilh...» Burada beþ suret vardýr. Þöyle ki:
1 - Bütün rekatlarda imamdan önce rükû ve secde yapar. Bu takdirde okumadan bir rekat kazâ etmesi lazým gelir.
2 - Ýmamla beraber rükû ederde secdeyi ondan önce yaparsa iki rekat kaza etmesi gerekir.
3 - Ýmamdan önce rükû ederde secdeyi onunla beraber yaparsa kýraatsiz olarak dört rekat kazâ eder.
4 - Rükû ve sücûdu imamdan sonra yaparsa namaz sahihtir.
5 - Kezâ imamdan önce yaparda imam bunlarda kendisine yetiþirse namaz sahih fakat mekruhtur. Bunun izâhý Ýmdâd´dadýr. Biz imamlýk babýnýn sonlarýnda izâh etmiþtik.
Þârih: «Ýmamla selam vermesi» diye kayýtlamasý, selam vermezden önce ve bunun gibi namaza zýd olan her þeyde terk ettiði tahakkuk etmediði için namazýn bozulduðu anlaþýlmaz.
Mesbûkun imamdan ayrýlmasý þöyle kuvvet bulur: Ýmamla birlikte secdesini yaparak teþehhüd miktarý oturduktan ve imam selâm verdikten sonra veya selam vermeden yetiþemediðini kazâ etmeðe kalkar. Ama imam secde-i sehiv lazým geldiðini hatýrlarda onda da imama tâbi olursa namazý bozulur.
«Ayrýldýðý kuvvet bulmazdan önce imama tâbi olmasý vâcibtir.» Ama tâbi olmasa da namazý câizdir. Çünkü vâcip olan secde de imama tâbi olmamak namazý bozmaz. Kazâ ettiðini bitirdikten sonra secde-i sehiv yapar.
Mesbûkun imamý teþehhüd miktarý oturduktan sonra kahkaha ile gülerse onun ve müdrik olan cemâatýn namazlarý tamamdýr. Mesbûkun namazý bozulur. Zirâ namazýn rükünleri tamam olmadan bozan bir þey bulunmuþtur. Ancak imamý selâm vermeden kalkarda o rekatý secde ile kýlarsa bozulmaz. Çünkü önceki babta geçtiði vecihle yalnýz kýldýðý kuvvetlenmiþtir. Tekbirden maksad intikal tekbirleridir. Ýhram tekbirinde hemzeyi uzatýrsa onunla namaza baþlamak sahih olmaz. Namazýn bozulmasý baþlamanýn sahih olmasýna terettüp eder.
Fetih´te beyan edildiðine göre makam ve nâme ile okumak harekeleri uzatmakla olur. Meselâ: Elhamd-ü-lillâhi rabb-il alemin ayetini okurken daldan sonra vâv getirerek «elhamdü» þeklinde okumak, lâmdan sonra (i) getirerek Lillâhi þeklinde ve kezâ rabbi okumak böyledir. Müezzinin rabbenâ´yý rabbenâ ve hamdi hâmd þeklinde okumasý da böyledir. Çünkü rab annenin ikinci kocasý manasýna gelir. Nitekim kâmus´ da da böyle denilmiþtir. Karýsýnýn oðluna Arabça da rabib derler.
Harfi med ile harfi lînde çirkinlik hâsýl olursa fazla uzatmak namazý bozar. Velev ki manayý deðiþtirmesin. Harfi med ile harfi lîn ayni harflerdir. Bunlardan murad (vâv, yâ. elif) dir. mezkûr harfler sakin olup üst taraflarýnda kendi cinslerinden bir hareke bulunursa harfi med, kendi cinslerinden hareke bulunmazsa harfi lîn olurlar. (meselâ: kâle, kîle, yekûlu kelimelerindeki vây yâ elif harfi meddir. Ayn - havf kelimelerinde ise harfi lîndir.)
TETÝMME: Buraya kadar anlatýlanlardan anlaþýlýyor ki Kur´an´ý makamla okumak þâyet manayý deðiþtirmez ve bir harf iki olacak kadar uzatýlmayýp sýrf sesi güzelleþtirmek ve kýraatý zînetlemek için olursa zarar etmez. Hatta bize göre gerek namazda gelecek namaz dýþýnda müstehap olur. Tatarhâniye´de böyle denilmiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:58:34
ZELLE-Ý KÂRÝ
METÝN
Namazý bozan þeylerden biri de dil sürçmesidir. (buna Arabça da zellet-ul-kâri derler.) Dil sürçmesi îrabda veya þeddeli bir kelimeyi þeddesiz, þeddesizi þeddeli okumakta. yahud sýratallezîne gibi birveya iki harf ziyade etmekle veya iyya kena´büdü gibi bir harf bitiþtirmekle, durmakla veya baþlamakla olursa manayý deðiþtirse bile namaz bozulmaz. Bununla fetva verilir. Bezzaziye. Ancak Rabbülâlemîn´in ve Ýyyake nâ´büdü´nün teþdidini terk ederse namaz bozulur.
ÝZAH
Münye þârihi þöyle diyor: «Malûmun olsun ki bu fiil mühim bahislerdendir. Ve ihtilâftan doðan kâideler üzerine kurulmuþtur. Bazýlarýnýn tevehhüm ettiði gibi üzerine bina edilecek kâidesi yok deðildir. Bu kâideler bilinince her fer´î meselenin hangi kaide üzerine bina edildiði anlaþýlýr ve zikir edilmeyen meseleyi bu kâidelere göre izah mümkün olur. Þimdi deriz ki: Hata ya i´rabta yani hareke ve sükûnda olur. Þeddeliyi þeddesiz okumak, çekilecek harfi çekmemek veya bunlarýn aksini yapmak bunda dahildir, yahud harflerde olur. Bir harfi baþkasýnýn yerine koymak, ziyâde veya noksan yapmak, bir harfi önce ve sonra okumak bu kabildendir. Yahud bu þekilde cümlelerde veya durakta ve mukabilinde olur.
Mütekaddimîn ulemaya göre kaide þudur: Manayý itikadî küfür olacak þekilde deðiþtiren sürçme bütün bu söylenenlerde namazý bozar. Hata olarak aðzýndan çýkan kelime Kur´an´da bulunsun bulunmasýn fark etmez, Meðer ki deðiþtirilen cümlelerin arasý tam bir durakla ayrýlmýþ olsun. Deðiþtirme böyle olmazsa bakýlýr: Söylenenin misli Kur´an´da yoksa mana da hakikattan uzak son derece deðiþmiþ olursa yine namaz bozulur. Hâza-l-gurâb yerine hâzâ-l-gubâr okumak böyledir. Kezâ misli Kur´an´da olmadýðý gibi manasý da yoksa hüküm yine böyledir. Serâir yerine serâil okumak bu kabildendir. Misli Kur´an´da bulunur fakat mana hakikattan uzak olurda pek fazla deðiþmezse ebû Hanîfe ile imam Muhammed´e göre namaz yine bozulur. Ýhtiyât olan da budur. Ulemadan bazýlarý umum belvâya bakarak bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Ýmam ebû Yusuf´un kavli de budur. Kur´an´da misli yok lâkin mana deðiþmiyorsa meselâ: Kavvamîn
yerine kayyâmîn okursa hilâf aksine olur. Binaenaleyh mana çok deðiþmediði vakit namazýn bozulmasý hususunda muteber olan ebû Yusuf´a göre mislinin Kur´an´da bulunmasý, tarafeyne göre ise mananýn uymasýdýr. Mutekaddimîn ulemanýn kâideleri bunlardýr. Ýbn mukâtil, ibn Selam, Ýsmail Zâhid, ebû Bekir Belhî, Kindûvânî Ýbn fadl ve Hulvâni gibi müteehhirîne gelince: Bunlar i´râb hatasýnýn mutlak surette namazý bozmadýðýna ittifak etmiþlerdir. Velev ki itikâdi küfür olsun. Çünkü insanlarýn ekserisi i´rab vecihlerinin arasýný ayýramazlar.
Kâdýhân: Müteehhirînin sözleri daha sühûletbahþ. mütekaddîmînin sözleri ise daha ihtiyat olduðunu söylemiþtir. Hatâ harf deðiþtirmek suretiyle olursa iki harfin arasýný zahmetsizce ayýrmak mümkün olduðu takdirde ulema namazýn bozulacaðýnda ittifak etmiþlerdir. Sâlihat yerine tâlihât okumak böyledir. Ýki harfin arasýný zahmetsizce ayýrmak mümkün deðilse ekser ulemaya göre namaz bozulmaz. Çünkü belvâyý âm (umumî ibtilâ) vardýr. Dâd´ý zâ, Sâd´ý sîn okumak bu kabildendir. Bazýlarý iki harfin arasýný ayýrmakta güçlük bulunup bulunmamasýný bazýlarý da mahreçlerinin yakýn olup olmamasýný nazar itibâra almýþlardýr. Lâkin fer´î meseleler bu kavilden hiç birine göre zabtedilmemiþtir. En iyisi bu hususta mütekaddimînin kavlini tercih etmektir. Çünkü onlarýn kâideleri zabt edilmiþtir, Hem onlarýn kavli daha ihtiyattýr. Fetvâlarda zikir edilen ekseri fer´î meseleler onlarýn kavline göredir.» Bunun bir misli de feth-ul-kadîr´dedir. Tamamý ileride gelecektir. Ý´rabda dil sürçmesi kavvâmen yerine kývamen, nâ´büdü yerine na´bed okumak gibi olur.
Manayý deðiþtirmeye misâl: «innemâ yahþallahe min ýbadihil ulemâü»
ayetini «innemâ yahþallahü min ýbadihil ulemâi» okumaktýr. Mütekaddimîne göre bununla namaz bozulur. Müteehhirîn ise ihtilaf etmiþlerdir. Ýbn Mukatil ile ona tâbi olanlara göre bozmaz. Birinci kavil daha ihtiyât, bu daha kolaylýktýr. Ýbn Hümâm´ýn Zâd-el-Fâkîr adlý eserinde böyle denilmiþtir. Kezâ «ve asâ ademü rabbehü» ayetini «ve asâ Ademe rabbühü» okumak da ekser ulemaya göre namazý bozar.
«Fesee matar-ül-münzerîn» ayetini «Fesee matar-ül-münzirîn» þeklinde okumak «iyyâkena´büdü» yi «iyyâkina´büd» çevirmek; musavvir musavver okumak da böyledir. Ancak, musavvere þeklinde okuyup da bu kelimenin üzerinde durursa namaz bozulmaz. Nevâzil´de bunlarýn hiç birinde namazýn bozulmayacaðý bildirilmiþtir. Fetvâ bununla verilir. Bezzaziye ve Hulâsa. Þeddeli bir kelimeyi þeddesiz okumak hususunda bezzaziye´de þöyle denilmiþtir: kuttilü tâktîla yý kutilü tâktîla okumakta olduðu gibi manayý deðiþtirmezse namazý bozmaz. Rabbi-n-nâsi, Ve zallelnâ aleyhim ül gamam, in nennefse-l-emmâratün bis sûi âyetlerini rabb-in-nâs, ve zalelnâ aleyhim. Leemâratün bis sûi okumakta olduðu gibi manayý deðiþtirirse ulema ihtilâf etmiþlerdir. Ekseriyet bozduðuna kâildir»
Feth-ul-kadîr´de bildirildiðine göre umumiyetle ulema bir kelimede uzatmayý ve teþdidi terk etmenin i´râb hatasý gibi olduðunu söylemiþlerdir.
Onun için bir çoklarý «rabb il âlemîn» ve «iyyâke na´büd» cümlelerini þeddesiz okumakla namazýn bozulacaðýný bildirmiþlerdir. Çünkü iyyâ kelimesi þeddesiz iyâ okunursa güneþ manasýna gelir. Esah olan kavil bozulmamasýdýr. iyyâ yý iyâ okumak az kullanýlan bir lugattýr. Müteehhirînin kavline göre buna hacet yoktur. Buna binâendir ki evvelce geçtiði vecihle «ekber in hemzesi uzatýlýrsa namaz bozulur demiþlerdir.» Þeddesiz bir kelimeyi þeddeli okumak hususunda Münye þârihi þöyle demiþtir: Þeddesizi þeddeli okumanýn hükmü hilâf ve tafsilât hususunda aksinin hükmü gibidir. Bir kimse: Efeaynâ þedde ile yahud ihdina-s-sýrât yý ihdinel sýrât þeklinde lamlý okusa namazý bozulmaz.»
Ben derim ki: Bezzâziye sahibi ülêike hüm ül âdun âyetindeki ü þedde ile okursa namazýnýn bozulacaðýna cezm etmiþtir. Yine Bezzâziye sahibinin bildirdiðine göre bir kimse namazda manayý deðiþtirmeyen bir harf ziyâde ederse tarafeyne göre namaz bozulmaz. Ebû Yusuf´tan iki rivayet vardýr. Nitekim: ve enhâ an il münker ve kezâ veyeteadde hududehü yudhýlhüm nârâ okumak böyledir. Manayý deðiþtiren bir harf ziyade ederse namaz bozulur. Meselâ: zerâbi yerine zerâbib, Mesâni verine mesânin okumak ve kezâ: «Ve inneke lemine-l mürselin» þeklinde (vav) ziyâdesiyle okumak namazý bozar. Yani bu þekilde okumakla kasemin cevabýný kasem yapmýþ olur. Nitekim Hâniye´de bildirilmiþtir. Lâkin Münye´de bozulmamasý gerekir. denilmiþ: þerhinde þu cümlelerziyâde edilmiþtir: «Çünkü bu çirkin bir deðiþtirme deðildir. Cümle Kur´an olmaktan çýkmýþ deðildir. Bunu kasem yapýp cevabý mahzûftür demek te câizdir. Nitekim Vennâziât garkan ilh ayetinde cevab mahzûftür.
Ben derim ki: Zâhire göre zerâbib ve mesânin gibi kelimelerde namaz müteehhirin ulemâya göre de bozulur. Çünkü bu babta hilâftan bahis etmemiþleridir.
Bir kelimeye bir harfi bitiþtirmekle namaz bozulmaz. Bezzâziye´de: «sahih olan bozulmamasýdýr.» denilmiþtir. Buna misâl: Ýyyâkenâ´büd dür. Münye´de þöyle denilmiþtir: «Umumun kavline göre namaz bozulmaz. Bazýlarýnýn kavline göre bozulur. Bir takýmlarý tafsilâta gitmiþ ve: Kur´an´ýn nasýl olduðunu bilir fakat diline öyle geliverirse bozmaz. Ama Kur´an böyledir diye itikad ederek okursa bozar demiþlerdir.» Münye þârihi de bu söze þunlarý ilâve etmiþtir: «Anlaþýlýyor ki bu ihtilâf ancak (iyyâ) ve benzerleri üzerinde durulduðuna göredir. Aksi takdirde aklý baþýnda olan bir kimsenin bunda namazýn bozulacaðýný tevehhüm etmesi layýk deðildir.»
T E T Ý M M E: Bir kelimeyi yarýya bölmeye .gelince: Hulvâni bunun namazý bozacaðýna fetvâ vermiþtir. Ulemanýn umumu bozmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü nefesin kesilmesi ve unutma hususunda belvâ umumidir. Þu izâha göre bir kimse bunu kasten yapsa bozulmasý gerekir. Bâzýlarý: Kelimenin bütününü söylemek namazý bozarsa yarýsýný söylemek de bozar. Aksi ise bozmaz, demiþlerdir.
Kâdýhân: «Sahih olan budur. Kasid hâlinde bununla amel etmek evlâdýr. Zarûret hâlinde âmmenin kavli ile amel edilir.» diyor. Tamamý Münye þerhindedir. «Durmakla ve baþlamakla olursa manayý deðiþtirse bi1e namaz bozulmaz.» Bu hususta Bezzâziye sahibi þunlarý söylemiþtir: «Baþlamak manayý fena halde deðiþtirmezse namazý bozmaz. Meselâ: þart ve ceza cümlesinde þartta durmak, ceza ile baþlamak ve kezâ sýfatla mevsuf arasýnda durmak böyledir. Manayý deðiþtirirse Meselâ: «Þehide ellâhü enneh tâ ilâh» diyerek dururda sonra: «illâhu» diye baþlarsa ulemanýn umumuna göre namaz bozulmaz. Çünkü avâm takýmý böyle þeyleri ayýramazlar. Bir kimse: diyerek dursa da sonra geri kalanýný okusa bilittifak namazý bozulmaz.» Münye þerhinde: «sahih olan bunlarýn hiç birinde namazýn bozulmamasýdýr.» denilmiþtir. «Bununla fetvâ verilir. Bezzâziye.» Bu ibâreden anlaþýldýðýna göre Bezzaziye sahibi bunu bütün yukarýda gecenler hakkýnda söylemiþtir. Halbuki öyle deðildir. O bunu yalnýz i´rabta hata hakkýnda söylemiþtir. Bütün yukarýda geçenler hakkýnda Bezzâziye´nin ibâresini biz sana yukarýda naklettik. Tedebbür eyle! Ancak «rabb-il-âlemîn ilah...» ibaresini Hâniye sahibi ebû âlâ Nesefî´ye nisbet etmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Ulemanýn umumuna göre teþhidi ve meddi terk etmek i´rabda hatâ etmek gibidir. Müteehhirînin kavline göre namazý bozmaz. Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: Bir kimse iyyâke veya rabb-il-âlemin kelimelerinde teþdidi terk ederse muhtar olan þudur ki âmmenin kovline göre her yerde namazý bozmaz.» Bu kavlin esah olduðunu feth-ul-kadîr´den nakletmiþtik. Binâenaleyh þârihin tercih ettiði kavl zaiftir. Þu da var ki manayý deðiþtirirse bozulmaz. Kavlini tercih ettikten sonra bunu söylemenin bir manasý yoktur. Çünkü fark yoktur. Teemmül eyle!
METÝN
Eðer bir kelime ziyâde veya noksan eder yahud bir harf noksan býrakýr veya onu önce söyler yahud baþka bir harfle deðiþtirirse meselâ: min semerihi izâ esmere vestahsada ceddü rabbinâ þeklinde okur veya infeceret yerine infereceb, evvêb yerine eyyâb derse mana deðiþmedikçe namaz bozulmaz. Ancak Dâd ile zâ gibi birbirinden ayrýlmalarý güç olan harflerde ekser ulema namazýn bozulmayacaðýný söylemiþlerdir, Bir kelimeyi tekrarlamakta böyledir. Bakâni manayý deðiþtirdiði takdirde tekrarýn namazý bozacaðýný sahih bulmuþtur. Rabbi rabb il âlemîn okumak böyledir. Çünkü izâfet vardýr. Nitekim bir kelimenin yerine baþka bir kelime okurda mana deðiþirse hüküm budur. Ýnnel füccâra lefi cennâh okumak böyledir. Tamamý mufassal kitablardadýr.
ÝZAH
Bilmelisin ki, ziyâde edilen kelime yâ Kur´an´da vardýr; yahud yoktur. Her iki surete göre yâ mana deðiþir yahud deðiþmez; Manayý deðiþtirirse mutlak surette namazý bozar. Ýyilik iþler ve küfür ederse sevaplarý kendilerine verilir. Ve kezâ ve emmâ semudü fehedeynâhüm ve asaynâhüm Semude gelince onlara hidâyet verdik
ve kendilerine isyân ettik, þeklinde okumak böyledir. Manayý deðiþtirmezse bakýlýr: vebil vâlideyni ihsanâ vebirrâ Kur´an´da mevcud olursa bütün ulemaya göre namaz bozulmaz. Kur´an´da yoksa meselâ: fâkihetün ve nahlün ve tüffahun ve rummanün gibi ve kezâ þârihin verdiði misâlde olduðu gibi okursa namazý bozmaz. Fakat ebû Yusuf´a göre bozulur. Çünkü Kur´an´da yoktur. Feth-ul-kadîr ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Þârih kelime noksan etmeye misal vermemiþtir. Münye þerhinde þöyle deniliyor: «Bir âyetten bir kelime býrakýrsa mana deðiþmedikçe namaz bozulmaz. Meselâ: vecezâü seyyietün mislühâ okuyarak âyetteki ikinci seyyieh´i býrakmak böyledir. Fakat mana deðiþirse meselâ: femâ lehüm yü´minun þeklinde okurda âyetteki lâ yý býrakýrsa umumiyetle ulemaya göre namaz bozulur. Bozulmayacaðýný söyle yenlerde olmuþtur. Sahih olan kavil birincisidir.
Harf noksan etmeðe gelince: Malûmun olsun ki býrakýlan harf kelimenin aslî harflerindendir; yahud deðildir. Her iki hâle göre manayý ya deðiþtirir; yahud deðiþtirmez. Haleknâ yý noktasýz «Ha» ile ve cealnâ yý cimsiz okuduðunda olduðu gibi manayý deðiþtirirse Ýmam-A´zam´la Ýmam Muhammed´e göre namaz bozulur. Kezâ vema haleknâzzekere vel ünsâ âyeti (Vâv) ý terk ederek okursa namaz bozulur. Ulema ebû Yusuf´un kavline göre bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Çünkü okunan kýsým Kur´an´da vardýr. Hâniye.
Noksan edilen harf manayý deðiþtirmezse mesela: Nahivde ki þartlarýna uygun olarak münâdayý terhîm sureti ile ya melik yerine ya mali derse bil´ittifak namazý bozulmaz. Bunun bir örneði de tealâ ceddü rabbinâ âyetini teale ceddü rabbinâ okuyarak yâ yý hazif etmektir ki, ittifaken namaz bozulmaz. Nitekim Münye þerhinde bildirilmiþtir. Tatarhâniye´de de bildirilmiþse de ittifaken denilmemiþtir.
Bir harfi yerinden önce okumak hususunda fetih´de þöyle denilmiþtir: «Manayý deðiþtirirde meselâ: kasverah kelimesini kavserah þeklinde okursa namaz bozulur. Deðiþtirmezse Ýmam Muhammed´e göre bozulmaz Ebû Yusuf buna muhâliftir» Bunun bir misâlide enfeceret kelimesini enferecet okumaktýr.
Bir harfi baþka bir harfle deðiþtirmek ya peltek kimsede olduðu gibi âcizlikten dolayýdýr. Bunun hükmünü imamlýk bâbýnda görmüþtük. Yahud hatâ yolu ile olur. Bu takdirde manayý deðiþtirmez ve misli Kur´an´da da mevcud olursa. meselâ: innelmüslimûne þeklinde okursa namaz bozulmadýðý gibi kayyâmîne bilkýstý okumakla ve þârihin misâlindeki eyyâb þekli ile dahi tarafeyne göre namaz bozulmaz.
Ebu Yusuf´a göre bozulur. Manayý deðiþtirirse tarafeyne göre namaz bozulur. Misli Kur´an´da yoksa ebû Yusuf´a göre de bozulur.
Bir kimse eshabis-sâîr´i eshabiþ-þâîr okursa namazý bilittifak bozulur. Meselenin tamamý fetih´tedir. Birbirinden ayrýlmalarý güç olan harfler hakkýnda Haniye´de ve Hulâsa´da þöyle denilmiþtir: «Harf yerine harf deðiþtirdiði ve mana deðiþtiði zaman kaide þudur: O iki harfin aralarýný zahmetsizce ayýrmak mümkünse namaz bozulur. Za ile da, sa ile se ve ta ile te gibi birbirlerinden güçlükle ayrýlýrlarsa ekser ulema namazýn bozulmadýðýný söylemiþlerdir. Hýzânet-ül-ekmel nâm kitabda bil-dirildiðine göre Kadý ebu âsým: «Bunu kasden yaparsa namaz bozulur. Diline geliverdi ise yahud iki harfin birbirinden nasýl ayrýlacaðýný bilmezse bozulmaz.» demiþtir.
Hýlye sahibi: «Muhtar olan kavil budur.» demiþ; Bezzaziye´de dahi en âdil kavil bu muhtar olanda bu olduðu kayt edilmiþtir. Tatarhâniye´de Hâvî´den naklen þöyle denilmiþtir: «Saffar´dan rivayet olduðuna göre kendisi: Hatâ harflerde olursa namazý bozmaz. Çünkü belvayý âm vardýr; insanlar harfleri ancak güçlükle çýkarýrlar. demiþtir. «Yine Tatarhâniye´de þu satýrlar vardýr: «Ýki harfin arasýnda mahrec birliði ve yakýnlýðý olmayýp yalnýz umumi belvâ varsa meselâ avam: sâd yerine zel, zel yerine keskin zâ, dâd yerine yerine tâ okursa bazý ulemaya göre namaz bozulmaz.» Ben derim ki: Bu izaha göre sâ yý sine, zamanýmýzdaki avâmýn konuþtuklarý gibi kâfý hemzeye çevirmekle namazýn bozulmamasý gerekir. Çünkü avam bunlarýn orasýný ayýramýyor. Zâl ile zâ gibilerinin arasýný ayýrmak kendilerine son derece güç geliyor. Bâhusus Kâdý ebu Asým ile Saffar´ýn sözlerine göre namazýn bozulmamasý icap eder. Bütün bunlar müteehhirînin sözleridir. Bunun daha geniþ ve kolaylýklý, mütekaddimînin kavlinin ise daha ihtiyatlý olduðunu gördün. Münye þârihi þöyle diyor: «Ehli tahkik ulemanýn sahih bulduklarý ve üzerine mesele tefrî ettikleri kavl budur. Hangisini istersen onunla amel et! Ama ihtiyat evlâdýr. Bilhassa kulun ilk hesâba çekileceði namaz meselesinde ihtiyata rîâyet etmelidir.» Bir kelimeyi tekrarlamak hususunda Zâhîriye sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bir kelimeyi tekrarladýðý takdirde mana deðiþmezse namaz bozulmaz.
rabbi rabbülalemin suretlerinde olduðu gibi miliki mâlikiyevmiddin mana deðiþirse bazýlarý bozulmayacaðýný söylemiþlerse de doðrusu bozulmaktýr. Bu fasýl dikkat icap eden bir fasýldýr. Zira bunda incelik vardýr. Burada namazýn bozulup bozulmadýðýný ayýrmak ancak muzâf ve muzâf ileyhi bilmekle mümkün olur.»
Ben derim ki: Bundan anlaþýlan, namazýn bozulmasýnýn bunu bilmeðe baðlý olmasýdýr. Bilmezse yahud izâfet manasýný kast etmeden diline geliverirse veya sýrf harflerin mahreçlerini düzeltmek için kelimeyi tekrarlarsa namazýn bozulmamasý gerekir. Hiç bir þey kast etmeden tekrarlamasý da böyledir. Çünkü hem izâfet hem te´kide ihtimali vardýr. Ýzâfet ihtimaline göre de birinci kelimenin mahzûfe izâfet edilmiþ olmasý ihtimali vardýr. Ýhtimal bulununca bozulma hükmü ortadan kalkar. Çünkü hata yüzde yüz belli deðildir. Evet, hepsini izâfeyi kast ederse namazýn bozulacaðýnda hatta bunun küfür olduðunda þübhe yoktur. Benim anladýðým budur. Bunu teemmül et! Bir kelimenin yerine baþka bir kelime okumak dört þekilde olur. Çünkü okuduðu kelime munayý yâ deðiþtirir ya deðiþtirmez. Her iki ihtimâle göre ya Kur´an´da vardýr yahud yoktur. Manayý deðiþtirirse namaz bozulur. Lâkin fela´netullahi alelmuvahhidîn gibi deðiþikliklerde bilittifak, þârihin verdiði misâl gibilerde sahih kavle göre bozulur. Çünkü Kur´an´da vardýr. Fetih ve diðer kitablarda namazýn bozulmasý «tam olarak durmazsa» diye kayýtlanmýþtýr. Tam olarak innel füccâra diye dururda sonra: kýsmýný okursa namaz bozulmaz. Mana deðiþmezse namaz bozulmaz. Lâkin errahmânil kerîm gibi deðiþiklikte bilittifak innel müttegîne le fi besatîn gibi yerlerde imam ebû Yusuf muhâlif olarak bozulmaz. Nesebi deðiþtirmek de bu nevidendir. Meselâ meryemübnetü ðaylen okusa bilittifak namazý bozulur.
Îsebnü lugmân okumakta böyledir. Zira kasden okunmasý küfürdür. okumak böyle deðildir. Nitekim fetih´de beyan edilmiþtir. Allah-u-Alem.
METÝN
Yazýya bakmak ve anlamak, mekruh olmakla beraber velev ki anlamak niyetiyle baksýn namazý bozmadýðý gibi esah kavle göre ovada veya büyük mescidde secde yerinden birinin geçmesi yahud evde veya küçük mescidde önünden yani kýble divarý tarafýndan geçmesi - kadýn veya köpek bile olsa - mutlak surette namazý bozmaz. Çünkü bu bir yer gibidir. Namaz kýlan yüksek bir yerde olurda aþaðýdan onun önünden geçerse geçenle kýlanýn bazý uzuvlarý bir hizâya gelmek þartýyla de namaz bozulmaz.
ÝZAH
«Velev ki anlamak niyetiyle baksýn» sözü ile þârih bazýlarýnýn: «Anlamak niyetiyle bakarsa imam Muhammed´e göre bozulur.» Ýddialarýnýn reddine iþaret etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Sahih olan kavil bilittifak bozulmamasýdýr. Çünkü o kimseden bir fiil sâdýr olmamýþtýr. Bir de ihtilaf þüphesi vardýr. Ulema fetih´in yazdýðý cüzü namazda önüne koymamasý gerekir. Çünkü olurda gözü o cüze deðine iliþir ve anlarsa o iþe ihtilâf þübhesi karýþýr. Demiþlerdir.» Yani kasten bakarsa demek istemiþlerdir. Çünkü ihtilâfa mahal olan odur. Bakmanýn mekruh olmasý namaz amellerinden olmayan bir iþle meþgul olduðundandýr. Ama kasýtsýz olarak gözüne iliþirde anlarsa mekruh olmaz. T. «Secde yer»nden maksat, ayaklarýyla secde ettiði yerin arasýdýr. Nitekim Dürer´de böyle denilmiþtir. Bu ve bundan sonraki kayýtlar günaha girmek için muteberdir. Yoksa namaz mutlaksurette bozulmaz. Þârih´in «esah kavle göre» diyerek anlattýðýný Þems-ül-eimme. Kâdýhân ve Hidâye sahibi tercih etmiþlerdir. Bu kavli Muhit sahibide beðenmiþ Zeyleî ise sahih kabul etmiþtir. Bu kavlin mukabili: Huþû ile namaz kýlan bir kimsenin secde mahalline bakarken önünden geçene gözü iliþecek kadar olmasýdýr. Timurtâþi ve Bedâyi sahibi bu kavli sahih bulmuþlar: Fahr-ul-islâm, Nihâye ve feth-ul-kadîr sahipleri dahi bunu tercih etmiþlerdir. Ýnâye sahibi birinci kavli ikinciye ircâ ile secde yerini yakýna hamletmiþtir. Bahýr sahibi ise ona muhalefet ederek birinci kavli sahih bulmuþtur. Ben Bahýr üzerine yazdýðým derkenarda Tecnis´den naklen Ýnâyenin Söylediklerine delâlet eden sözler söyledim. Oraya müracaat edebilirsin «Kýble divarý tarafýndan geçmesi»nden murad: Ayaklarýnýn yeri ile kýble divarý arasýdýr. Bu sütre olmadýðýna göredir.
Tecnisîn ibâresi þudur: «Sahih olan gözünün erdiði nýîktardýr ki o da secde ettiði yerdîr. Ebû Nasr ilk saf ile imamýn durduðu yerin arasý miktardýr. Bu söz birincinin aynidir. Lâkin ibâre deðiþiktir. Bizim üstâdýmýz Minhâc-ül-eimme´den okuduðumuza göre, huþû sahibleri gibi namaz falan birinin geçene gözü iliþecek kadar yerden geçmesidir. Bu ibâre daha açýktýr.» Hidâye sahibinin eseri olan Tecnîsin ibâresi burada sona erer. Bütün kavilleri bak nasýl birleþtirerek bir kavil hâline getirmiþtir. Ýhtilâf sâdece ibârededir. Manada ihtilâf yoktur. Bu söz Þeyh Ekme-d-dîn´in Ýnâye nâm eserinde söylediklerine açýk bir delildir. Sütre bulunursa onun arkasýndan geçmesi zarar etmez. Nitekim izâhý gelecektir.
Zâhire göre «Ev» tâbirinde büyük hânede dahildir. Kuhistânî´de: «Küçük mescidin hükmünde ev hânenin de dâhil olmasý gerekir.» denilmiþtir Küçük mescid altmýþ arþýndan az olandýr. Bazýlarý kýrk arþýndan az olandýr demiþlerdir ki, muhtar olan kavil budur. Nitekim Cevâhir´de de buna iþaret edilmiþtir. Küçük mescidin ve evin bir yer hükmünde olmasý, iki saf miktarý fâsýlanýn imama uymaya mâni sayýlmasý cihetindendir. Çünkü bir yer sayýlmýþtýr. Büyük mescid böyle deðildir. Zira büyük mescidde bu miktar mâni sayýlýr. Burada öyle deðildir. Namaz kýlanýn önündeki mesâfe kýble divarýna kadar bir yer sayýlýr. Büyük mescid ve ova böyle deðildir. Çünkü ona da bu hüküm verilse geçenlere güçlük lazým gelir. Binaenaleyh secde yerine munhasýr olmuþtur. Bu mahali izah ederken benim anladýðým budur.
«Kadýn veya köpek bile olsa» cümlesi mutlakýn beyanýdýr. Þârih bununla Zâhiriye fýrkasýna red cevabý vermeði iþaret etmiþtir. Onlar: «Namaz kýlanýn önünden kadýn, köpek ve eþekin geçmesi namazý bozar.» demiþlerdir. Ayni zamanda: «Kara köpeðin geçmesi namazý bozar.» diyen Ýmam Ahmed´e de red cevabýdýr. Bir de bu hususta rivayet edilenlerin nesh edilmiþ olduðuna iþarette bulunmuþtur. Nitekim Hýlye´de tahkiki yapýlmýþtýr.
Önünden geçenin bazý uzuvlarýnýn namaz kýlanýn uzuvlarý hizâsýna gelmesi hususunda Münye þârihi þunlarý söylemiþtir: «Þüphesiz ki maksat gecen kimsenin âzasýnýn namaz kýlanýn bütün uzuvlarý hizâsýna gelmesi deðildir. Çünkü bu ancak geçilen yerle namaz yerinin yükseklik ve alçaklýkta müsâvi olmasiyle mümkündür. Maksat bazý uzuvlarýn bir hizaya gelmesidir. Bu geçenin baþý namaz kýlanýn ayaklarý hizasýna gelmekle de olur.» Lâkin Kuhistânî´de bildirildiðine göre âzanýn âza ile bir hizâda bulunmasýnda gecenin bütün uzuvlarý müsâvidir. Sahih olan budur. Nitekim tetimmedeböyle denilmiþtir. Bazýlarýnýn dediðine göre namaz kýlanýn bütün uzuvlarý, diðer bazýlarýnýn dediklerine göre ekserisi bir hizâda bulunacaktýr. Nitekim Kirmâni´de böyle denilmiþtir. Bu gösteriyor ki daha azý veya yarýsý hizâya gelirse mekruh olmaz Zâd namýndaki kitabta: «Geçenin alt yarýsý namaz kýlanýn üst yarýsý hizâsýna gelirse mekruh olur. Nasýl ki geçen kimse at üstünde bulunursa böyle olur.» denilmiþtir. Teemmül eyle!
METÝN
Ev üzeri, karyola ve geçenin boyundan az olan her yüksek yer dahi ayni hükümdedir. Bazýlarý sütreden az olan yükseklik demiþlerdir. Nitekim gurer-ül-ezkâr´da bildirilmiþtir. Velev ki geçen kimse bunda günahkâr olsun. Çünkü Bezzâr hadisinde: «Namaz kýlanýn önünden geçen kimse yüklendiði günahý bir bilse kýrk yýl durur; geçmezdi.» buyurulmuþtur. Günah hâil (perde) bulunmadýðý zamandýr. Velev ki secde ettiði zaman kalkýp sonra tekrar yerine inen perde olsun. Ama safta boþ yer bulunursa giren kimse o yeri doldurmayanýn önünden geçebilir. Çünkü o kimse kendi hürmetini iskât etmiþtir. Agah ol!
ÝZAH
Bazýlarý sütreden murad bir arþýndan az olan yükseklik demiþlerdir. Bahýr sahib; diyor ki: «Bu yanlýþtýr. Zira böyle olmuþ olsa hayvan üzerinde geçmenin mekruh olmamasý icap ederdi.» Bu sözün bir mislide Fetih´tedîr. «Velev ki geçen kimse bunda günahkar olsun.» sözü namazýn bozulmadýðýna mubâleðâdýr. Çünkü günah fesadý istilzam etmez. öyle anlaþýlýyor ki, geçen kimse günahkar olur. Velev ki namaz kýlanýn önünde sütre bulunmasýn. Bu manayý ifade eden sözleri bizde söyleyeceðiz. Ve namaz kýlana günah olmadýðýný bildireceðiz. Lâkin Hýlye sahibi þunlarý söylemiþtir. «Fukahadan bazýlarý burada dört suret olduðunu bildirmiþlerdir.
Birincisi: Geçen kimsenin namaz kýlanýn önünden geçmemek imkâný bulunmasý ve namaz kýlanýn iþe karýþmamasý hâlidir. Bu takdirde günah yalnýz geçene ait olur.
Ýkincisi: Bunun mukabilidir. Yani geçmeðe namaz kýlanýn sebep olmasý, geçenin oradan geçmekten baþka çâresi bulunmamasýdýr. Bu takdirde günah yalnýz namaz kýlana mahsustur. Geçene günah yoktur.
Üçüncüsü: Geçmeðe namaz kýlanýn sebep olmasý ve geçenin oradan geçmekten baþka bir çaresi bulunmasýdýr. Bu takdirde ikiside günahkar olurlar. Namaz kýlan geçmeðe yol verdiði için, geçende bunu yapmamak elinde olduðu halde geçtiði için günaha girerler.
Dördüncüsü: Namaz kýlanýn yol vermemesi, geçeninde baþka çaresi olmamasý halidir. Bu takdirde ikiside günahkar olmazlar. Þeyh Takýyyiddîn ibn Dakik-ýl-lyd bunu böyle nakletmiþtir.»
Ben derim ki: Hýlye sahibinin sözünden anlaþýldýðýna göre bizim mezhebimizin kaideleri de buna aykýrý deðildir. Zira kendisi bunu söylemiþ ve ikrar etmiþtir. Bazýlarý bunu Bedâyi sahibine nisbet etmiþlerse de ben Bedâyi´de görmedim. Olmuþ olsa Hýlye sahibi onu Þâfiilerden nakletmezdi.
Öyle anlaþýlýyor ki, þu mesele ikinci sûretindir: Cemâat namaza kalktýklarýnda bir kimse mescidin kapýsýnda namaza dursa. dýþarýdan gelen onun önünden geçebilir. Nitekim gelecektir. Bir kimsekendi erâzýsinde umumî yola karþý namaza dursa üçüncü suretten olur. Çünkü geçen kimse durmakla emir olunmuþtur, Velev ki baþka yol bulamasýn. Nitekim hadislerin mutlak ifâdesinden de anlaþýlmaktadýr. Evet o kimse geçmekle mecbur deðilse baþka yol bulamasa bile durmalýdýr. Bu izah onun durma imkanýna göredir. Ama baþka bir yol bulur yahud namaz kýlanýn arkasýndan veya önden uzak bir yerden geçmek imkâný bulursa o zaman yine üçüncü suretten olur. Aksi halde ikinci surettendir. Binaenaleyh bir kimse umumi yol üzerinde namaz kýlsa namazý muhterem deðildir. Nitekim safta boþ yer varken arkasýnda kýlanýn namazý da öyledir. Böyleleri baþkalarýnýn hakkýna tecavüz ettikleri için önlerinden geçmek memnu deðildir.
T E N B Ý H : Medenî haþiyesinde beyân olunduðuna göre Kâbe´nin içinde namaz kýlanýn, makam-ý Ýbrahim´in arkasýnda ve tavaf yerlerinin etrafýnda kýlanlarýn önlerinden geçmek memnu deðildir. Çünkü, Ýmam Ahmed´le ebû Dâvud´un Muttalip bin ebî Vedâa´dan rivayet ettikleri bir hadiste hazreti Muttalip: «Ben Peygamber (s.a.v.)i beni sehim kapýsýnýn bulunduðu tarafta namaz kýlarken gördüm. Ýnsanlar önünden geçiyorlardý. Aralarýnda sütrede yoktu.» demiþtir. Bu hadisin tavaf edenlere hamledildiði anlaþýlýyor. Çünkü tavaf namazdýr. Ve sanki önünde namaz kýlanlarýn saflarý varmýþ gibi olur. Bu beyanýn bir misli de Bahrý Amiktedir. Ýzzeddin ibn Cemâa onu Tahavî´nin Müþkilâte-I-âsar adlý kitabýndan nakletmiþtir. Molla Aliyyülkâri´de Mensik kebîrinde nakletmiþtir. Hac bahsinin ihram bâbýnda inþâallah bunu te´yid eden sözler gelecektir. Hýlye´de bildirildiðine göre Bezzâr hadisi sahihaynda þu lafýzladýr: «Namaz kýlanýn önünden geçen kim&e üzerine ne aldýðýný bilse onun için kýrk yýl beklemek önünden geçmekten daha hayýrlý olurdu.» Bu hadisin râvilerinden Ebu-n-Nadir: «Rasûlüllah (s.a.v.) kýrk gün mü dedi yoksa kýrk ay veya kýrk yýl mý dedi bilemiyorum.» demiþtir. Hýlye sahibi diyor ki: «Bu hadisi Bezzar tahric etmiþ ve kýrk yýl demiþtir.» Buharî´nin bazý rivayetlerinde: «Üzerine ne derece vebâl aldýðýný bilse...» denilmiþtir.
«Velev ki secde ettiði zaman kalkýp sonra tekrar yerine inen perde olsun» cümlesinden murad: Secde ettiði vakit baþýnýn hareketiyle kalkan sonra tekrar yerine inen perdedir. Bu sureti Sa´di Çelebi Hidâye sahibi nâmýna cevap olarak zikir etmiþtir. Hidâye sâhibi hududun secde yeri olduðunu tercih etmiþtir. Nitekim musannýf da bu yoldan yürümüþtür. Hidâye sâhibine itiraz edilmiþ ve: «Arada divar veya direk gibi bir mâný bulunursa önünden geçmek mekruh deðildir. Mâni secde yerinde bulunamaz.» denilmiþtir. Sa´di Çelebi bu itirazýna cevap vermiþ ve: «Asýlý bir yerde olmasý câizdir. Rükû veya secde ettiði zaman namaz kýlanýn baþý onu secde yerinden giderir. Sonra kalktýðý veya oturduðunda tekrar yerine döner.» demiþtir. Bu þöyle olur: Perde meselâ: Tavana asýlarak sarkýtýlýr. Namaz kýlan ona yakýncacýk durur. Secdeye gittiðinde perde sýrtýna düþer. Secdesi perdeden hâric kalýr. Kalktýðý veya oturduðu vakit yere sarkar. Ve örter.
«Ama safta boþ yer bulunursa mescide giden kimse orayý doldurmak için namaz kýlanýn önünden geçebilir.» Bu hususta Kýnye´de þöyle deniliyor: «Bir kimse mescitte son safa dururda diðer saflarla arasýnda boþ yerler bulunursa mescide giren saflara yetiþmek için onun önündengeçebilir. Çünkü o kimse kendi hürmetini yitirmiþtir. Binaenaleyh önünden geçen günahkâr olmaz. Firdevs´de ibn Abbâs (r.a.)dan rivayet edilen su hadis buna delâlet eder: «Rasûlüllah (s.a.v.): Bir kimse bir safta boþ yer görürse onu bizzat doldursun. Bunu yapmazda önünden biri geçerse boynunun üzerinden adýmlayýp gitsin. Zira onun hürmeti yoktur. buyurmuþlardýr.»
Ben derim ki: Boynunun üzerinden adýmlamaktan murad: Ensesine basmak deðildir. Çünkü bu o kimsenin ölümüne sebep olabilir ve câiz deðildir. Maksat üzerinden adýmlamaktýr. Üzerinden adýmlayýp geçmek câiz olunca önünden geçmek haydi haydi câizdir.
Sonra bu mesele musannýfýn: «Velev ki gecen kimse bunda günahkar olsun.» sözünden istisnâ gibidir. Kâbenin içinde, makam-ý Ýbrahim´in arkasýnda ve tavaf yerinin kenarlarýnda namaz kýlanlarýn önlerinden geçenler dahi istisnâ edilirler.
TETÝMME: Garib-ir-Rivaye´de bildirildiðine göre büyük dere ve kezâ büyük havz sütre sayýlmaz.
Öyle anlaþýlýyor ki bu mesele küçük mescidin içinde büyük dere farz edilerek takrir edilmiþtir. Büyük mescidde veya ovada olursa büyük dere sütre sayýlmasa bile mekruh olan secde yerinden yahud oraya yakýn yerden geçmektir. Büyük derenîn arkasýndan geçen namaz kýlana uzak bulunur.
Kuyu sütredir. Bir kimse namaz kýlanýn önünden geçmek isterse elinde bir þey bulunduðu takdirde onu namaz kýlanýn önüne koyar. Sonra geçer ve o þeyi alýr. Ýki kiþi geçmek isterse biri namaz kýlanýn önünde durur. Diðeri geçer. Öteki de öyle yapar. Yanýnda hayvan olurda onun üzerinde geçerse günahkar olur. Ýner ve hayvaný sütre yaparak geçerse günahkar olmaz. Ýki kiþi birbirleri hizâsýnda geçerlerse namaz kýlan tarafýnda olan günahkar olur. Kýnye.
Ben derim ki: Elinde bastonu olurda kendiliðinden yerde durmazsa onu eli ile tutarak arkasýndan geçtiði takdirde kâfi gelir mi? bunu bir yerde görmedim.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 13:59:59
METÝN
Ýmam ve kezâ yalnýz kýlan kimse sahrada ve benzeri yerlerde üç arþýndan yakýn olmak üzere iki kaþýndan biri hizâsýna bir arþýn uzunluðunda ve bakan görsün diye bir parmak kalýnlýðýnda bir sütre diker. Bu menduptur. Bedâyi. Sütre iki gözünün arasýna dikilmez. Sað kaþýnýn hizâsýna dikmek efdaldir. Sütreyi yere býrakmak veya çizgi çizmek kâfi deðildir. Bazýlarý kâfi olduðunu söylemiþlerdir. Çizgi uzunluðuna çizilir. Mihrap þeklinde çizileceðini söyleyenlerde vardýr.
ÝZAH
Ýmama uyan cemâata imamýn sütresi kâfidir. Nitekim gelecektir. Sahra ve benzeri yerlerden murad: Önünden geçilmek korkusu olan her yerlerdir. Bahýr´da Hýlye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Sahra ile kayýtlamasý ekseriyetle namaz kýlanýn önünden sahrada geçildiði içindir. Yoksa nerde olursa olsun önünden geçileceðinden korkuluyorsa sütreyi terk etmek mekruhtur.» Sütrenin bir arþýn uzun olmasý en az miktarýdýr. T. Anlaþýlan arþýndan murad: Þâfiîlerin açýkladýðý el arþýnýdýr ki, iki karýþ boyundadýr. Musannýf gibi Hidâye sahibide kalýnlýðýnýn bir parmak miktarý olacaðýný kayýt etmiþtir. Lâkin Bedâyi sahibi bunun zaif bir kavl olduðunu söylemiþtir. Ona göre kalýnlýða itibar yoktur. Öyle görünüyor ki, mezhepte budur. Bahýr.
Hâkimin rivayet ettiði ve Müslim´in þartý üzere olduðunu söylediði þu hadisde bunu te´yid eder: «Peygamber (s.a.v.): Sütre için semerin arka kaþý kadar bir þey kâfidir. Velev kýl kadar ince olsun! buyurdular.» Semerin arka kaþý: Semerin arkasýndaki çubuktur. Nitekim Hýlye´de böyle denilmiþtir.
Sütre dikmek menduptur. Çünkü bir hadisi þerifte: «Biriniz namaz kýldýðý vakit bir sütreye karþý kýlsýn. Kimseyi önünden geçirmesin!» buyurulmuþtur. Bu hadisi Hâkim, imam Ahmed ve baþkalarý rivayet etmiþlerdir. Münye´de sütreyi terk etmenin mekruh olduðu bildirilmiþtir. Bu kerahet kerahet-i tenzihiyedir. Hadisdeki emri hakikatýndan deðiþtiren âmil ebû Davud´un Fazýl ile Abbas´dan rivayet ettiði hadistir. Bu hadiste: «Biz peygamber (s.a.v.) bizim bir çölümüzde ovada namaz kýlarken gördük. Önünde sütre yoktu.» denilmektedir. Ýmam Ahmed´in rivayet ettiði bir hadisde: «Ýbn Abbâs ovada namaz kýldý. Önünde bir þey yoktu.» denilmiþtir. Nitekim Þurunbulâliye´de beyan olunmuþtur. Þârih: «üç arþýndan yakýn...» diyeceðine «üç arþýn miktarý» dese daha iyi olurdu. Çünkü Bahýr´da Hýlye´den naklen: «Sünnet, sütre ile namaz kýlan arasýndaki mesafe üç arþýndan fazla olmamaktýr.» denilmiþtir. T.
Þimdi þu kalýr: Acaba bu, namazý sütreye karþý kýlma sünnetini yerine getirmiþ olmak için þartmý dýr? Yani sütreyi üç arþýndan uzaða dikerse sütresiz kýlmýþ sayýlýr mý? yoksa müstakil bir sünnet midir! bunu bir yerde görmedim.
Sütreyi sað kaþýnýn hizâsýna dikmek efdaldir. Bunu Zeylei açýklamýþtýr. «Sütreyi dikemeyince yere býrakmak veya çizgi çizmek kâfi deðildir.» Hidâye sahibi bunu tercih etmiþtir. Gâyet-ül-Beyan´da bu kavl ebû Hanîfe ile imam Muhammed´e nisbet edilmiþtir. Mezkûr kavli ulemadan bir cemâat þahih bulmuþtur. Bunlardan biri de Kâdýhân olup: «Çünkü yere býrakmak maksadý ifâ edemez.» Þeklinde ta´Iilde bulunmuþtur. Bahýr.
Sütre bulamayan kimsenin yere bir çizgi çizmesi dahi iki rivayetten birine göre kâfi deðildir; sünnete aykýrýdýr. Birçok ulema bu kavlý tercih etmiþlerdir. Hidâye´de tercih edilen de budur. Zira bununla maksad hâsýl olmaz; çizgi uzaktan görünmez. Bazýlarý gerek sütreyi yere býrakmanýn gerekse çizgi çizmenin kâfi geldiðini, bununla sünnet yerini bulduðunu söylemiþlerdir. Nitekim bu kavli Kudûri imam ebû Yusuf´tan nakletmiþtir. Sonra sütrenin geniþliðine deðil, uzunluðuna konulacaðý bildirilmiþtir. Tâ ki dikilmiþ gibi olsun. Çizgi de sünnettir. Nitekim imam Muhammed´den rivayet edilen ikinci kavil de budur. Çünkü ebû Dâvud hadisinde: «yanýnda sopa yoksa çizgi çizsin!» buyurulmuþtur. Bu hadis zaiftir. Ama faziletler hususunda onunla amel câizdir. Bundan dolayýdýr ki Kemâl bin Hümâm: «Sünnet tâbi olunmaða daha layýktýr.» demiþtir, Bununla beraber yerdeki sütre az çok görünür. Zira maksat hayâl daðýlmasýn diye onu sütreye baðlamaktýr. Bahýr´da ve Münye þerhinde böyle denilmiþtir. Hadisi zaif çýkaranlara imam Ahmed´le ibn Hibbân´ýn ve diðer hadis ulemasýnýn onu sahih kabul ettikleri hatýrlatýlarak itiraz olunur.
Çizgi uzunluðuna çizilir. Münye þerhinde kayýt edildiðine göre ebû Dâvud þöyle demiþtir: «Ulemadan bazýlarý çizginin uzunluðuna çizileceðini, bazýlarý da geniþliðine hilâl gibi çizileceðini söylemiþlerdir.» Nevevî birinci kavlin tercih edildiðini söylemiþ «Ta ki sütrenin gölgesine benzesin» demiþtir. T.
T E N B Ý H : Bir kimsenin yanýnda sütre bulunmazda elbise veya kitap gibi bir þey bulunursa onu önüne koymak kâfimidir deðil midir? Ulema bundan bahis etmemiþlerdir. Zâhire göre kâfidir. Nitekim Kemal bin Hümâm´ýn yukarýda gecen ta´lilinden de bu anlaþýlýr. Kezâ elbiseyi yayarak üzerinde kýlarsa kâfidir. Sonra ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre sütreyi dikmek mümkünse yere býrakmak kâfi gelmediði gibi yere koymak mümkünse çizgi çizmek de kâfi deðildir.
METÝN
Namaz kýlan kimse önünden geceni def eder. Bu ruhsattýr; terk edilmesi daha iyidir. Bedâyi. Bâkani diyor ki: «Önünden geçene vururda ölürse Þâfiî (radýyellahü anha)ye göre bir þey lazým gelmez. Mezhebimizin kitablarýndan anlaþýldýðýna göre bîz buna muhâlifiz. Def etmek tesbih, âþikâra okumak veya iþaretle olur. Bize göre bundan fazlasý yapýlmaz. Kuhistâni. Tesbihle iþaretin ikisi birden yapýlmaz. Çünkü mekruhtur. Kadýn el çarpar. Ama avuçlarýný birbirine vurmaz. Erkek el çarpýp kadýn tesbih etse namaz bozulmaz; fakat ikisi de sünneti terk etmiþ olurlar. Tatarhâniye. Ýmamýn sütresi bütün cemâata kâfidir. Önünden geçen kimse ve yol bulunmazsa sütreyi terk etmek câizdir. Fakat fiili evlâdýr.
ÝZAH
Namaz kýlanýn önünde sütre olmayýp önünden biri geçerse yahud sütre ile o kimsenin arasýndan biri geçerse onu def eder. Nitekim Hýlye ile Bahýr´da böyle denilmiþtir. Bunun ifâde ettiði mana geçen kimsenin günahkar olmasýdýr. Velev ki sütre bulunmasýn. Tatarhâniye´de bildirildiðine göre geçeni baþka bir kimse def ederse ister namaz içinde ister dýþýnda olsun beis yoktur.
Þâfiîlere göre önünden geçeni def etmek için vurmaktan baþka çâre kalmazsa vurur. Zira Þâfiîler def etmek için hafif bir çâre aramanýn lazým geldiðini açýklamýþlardýr. Nitekim saldýrganý def etmek için de hafif çare aranýr. Bizim mezhebimiz Þâfiînin kavline muhaliftir. Zira ulemamýzýn açýkladýklarýna göre bu ruhsattýr. Azîmet o kimseye dokunmamaktýr. Ruhsat olunca selâmet sýfatiyle kayýtlýdýr. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Hatta «iþaretten fazla bir þey yapýlmaz.» sözleri, ruhsatýn iþaretten ibaret olduðunu açýkça gösterir. Kavga ve çarpýþmaya aslâ izin verilmemiþtir. Gerçi bir hadiste: «Namaz kýlan kimse onunla çarpýþsýn; çünkü o þeytandýr.» Buyurulmuþsa da bu hadis nesih edilmiþtir. (hükmü kalkmýþtýr.) Zira Zeyleî´de Serahsî´den naklen beyân olunduðuna göre çarpýþma emri islâmýn ilk zamanlarýna; namazda bir iþle meþgul olmak mubah olduðu zamana hamledilmiþtir. Bize göre çarpýþmak için izin verilmediðine göre o kimseyi öldürmek cinayet olur. Ve mûcebi olan kýsas veya diyet lazým gelir.
Aþikara okumak´dan murad: sesini o anda okuduðundan daha fazla yükseltmektir. Anlaþýlýyor ki bu gizli okunan namaza da þâmildir. Çünkü buna izin verilmiþtir. Binaenaleyh mekruh deðildir. Þu da var ki. azýcýk âþikara okumak afv edilmiþtir. Mekruh olan, namaz câiz olacak kadar okunandýr. Esah kavîl budur. Nitekim Bahýr´ýn secde-i sehiv babýnda açýklanmýþtýr. Namaz kýlan kimse bir veya iki kelimeyi âþikar okursa maksat hâsýl olur. Mahzurda lazým gelmez.
Önünden geçen kimseye iþaret el ile baþla veya gözle yapýlýr. Bahýr. Bu söylenenlerden fazlasý yapýlmaz. Binaenaleyh elbisesinden çekilmez.acýtacak þekilde vurulmaz. Nitekim Kuhistâni´de Timurtâþî´den naklen beyan edilmiþtir. Bundan þu hüküm çýkarýlýr: Bu hususta amel-i kesîr (çok meþgul olarak) namazý bozar. Ýki kavilden birine göre namazda yýlan öldürmek bunun gibi deðildir. Nitekim gelecektir. Kadýn el çarpar, ama avuçlarýný birbirine vurmaz. Belki sað elinin parmaklarýnýn sýrtýný sol elinin içine çarpar. Bahýr ve diðer kitaplarda gayet-ül-beyan´dan naklen böyle denilmiþtir. Lâkin bunun vechi açýk deðildir. Zira sað elinin içi ile sol elinin üzerine vurmakta daha az amel vardýr. (yani bu türlü hareket etmesi namaza zararý olmayan amel-i kalildir.) Galiba þârihi ibâreyi deðiþtirip kerahet yerini yani iki avucu birbirine çarpmanýn mekruh olduðunu söylemeðe sevk edende budur.
Ýmamýn sütresi bütün cemâata kâfidir. Þu halde imamýn sütresi varsa küçük mescidin kýblesinden bir kimsenin geçmesi mekruh deðildir. Bu umum mesbûkada þâmildir. Bunu Kuhistâni açýklamýþtýr. Zahirine bakýlýrsa o sütre ile iktifa edilir. Velev ki imamý namazýný bitirdikten sonra olsun. Yoksa fâidesi ne olabilir! Ama þöyle denilebilir: Bunun fâidesi masbûkun müdrik gibi olduðuna tenbihtir. Namaza girmezden önce sütre dikmesi istenmez. Velev ki imamý selâm verdikten sonra sütresiz yalnýz kýlan hükmünde olmasý lâzým gelsin. Çünkü itibar namaza baþladýðý vakittedir. O vakitte bu adam imamýnýn sütresi ile sütreli idi.
Önünden geçen kimse ve yol bulunmazsa sütreyi terk etmek câizdir. Yani önünden geçecek kimse bulunmayan bir yerde namaz kýlar ve yola doðru dönmüþ olmazsa sütreyi terk etmesi mekruh deðildir. Zira sütre dikmek önünden geçenden korunmak içindir. Bahýr sahibi Hýlye´den naklen þunlarý söylemektedir: «Anlaþýlýyor ki, evlâ olan, bu halde dahi sütre kullanmaktýr. Velev ki terki mekruh olmasýn. Çünkü sütreden baþka bir maksat daha beklenmektedir ki o da sütrenin ötesindeki þeylere bakmamak ve hayalini sütreye baðlamakla kendini toparlamaktýr.»
Fukahanýn: «Yola doðru dönmüþ olmazsa» diye kayýtlamalarý, umumi yolda namaz kýlmak sütreli olsun sütresiz olsun mekruh olduðu içindir. Zira yol, oradan geçmek için yapýlmýþtýr. Haksýz yere onu meþgul etmek câiz deðildir. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa buradaki kerahet, kerahet-i tahrimeyedir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.
radyobeyan