Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 14:01:43
VÝTÝR VE NAFÝLELER BABI
METÝN
Her sünnet nâfiledir. Fakat aksi yoktur (yani her nafile sünnet deðildir). Vitir namazý, amelen farz, itikaden vacip, sübûten sünnettir. Ulema bu husustaki rivayetlerin arasýný bu þekilde bulmuþlardýr. Bu izaha göre vitiri inkâr eden ikfar olunmaz. Yani küfre nisbet edilmez. Sabah namazý kýlarken vitiri (kýlmadýðýný) hatýrlamak onu bozar. Þartý mevcut ise aksi de öyledir. Ýmameyn buna muhaliftir.
ÝZAH
Vitir veya vetr: Çiftin zýddý (yâni tek mânâsýna) dýr. Nâfile lûgatta ziyade demektir. Þeriatta ise aleyhinize deðil, lehimize meþru olan ziyade ibâdettir.T.
«Her sünnet nafiledir.» Bu bâptan önce mekruhlar bahsinin sonunda sünneti. müekkede ve gayri müekkede kýsýmlarýna ayýrmýþ; bunu abdestin sünnetleri bâbýnda dahi anlatmýþtýk. Bunlarýn hepsine nâfile adý verilir. Çünkü farzý tekmil için ziyade edilmiþlerdir. Þârihin muradý baþlýkta açýk olarak sünnet tabirini kullanmadýðý için özür dilemektir. Çünkü bu bap ayni zamanda sünnetleri de beyan için tahsis edilmiþtir.
«Aksi yoktur.» ifâdesinden murad; lügat itibariyle aksi yoktur demektir. Çünkü fýkýh mantýkî kâideler üzerinde durmaktan uzaktýr. Maksat her nâfile sünnet deðildir demektir. Zira aynen kýlýnmasý istenmiþ olmayan namaz nâfiledir: fakat sünnet deðildir. Ayni istenilen namaz böyle deðildir. Meselâ: Gece namazý, kuþluk namazý aynen istenilen namazlardýr (ve sünnettirler).
Amelen farz demek, yapýlmasý farz yani fiil hususunda kendisine farz muamelesi yapýlýr; terk eden günahkâr olur. Yapýlmazsa ondan sonraki de câiz olmaz; tertibi ve kazâsý vaciptir demektir.
Bilmelisin ki farz, biri amelî ve ilmî diðeri, yalnýz amelî olmak üzere iki nevidir.
Hem amelî hem ilmi olan farz beþ vaktin farzlarý gibidir, Bunlar amel cihetinden farzdýrlar. Terk edilmeleri helâl deðildir. Bunlarýn fevti ile cevaz da fevt olur. Yani bunlardan biri terk edilirse o kaza edilmedikçe sonraki kýlýnamaz. Ýlim ve itikad cihetinden de farzdýrlar. Yani farz olduklarýna inanmak lazýmdýr. Ýnanmayan kâfir olur.
Yalnýz amelen farz vitir namazý gibidir. Vitir namazý söylediðimiz gibi yalnýz amel cihetinden farzdýr. Ýlmen farz deðildir. Yani itikad edilmesi farz deðildir. Hatta onu inkâr eden kâfir sayýlmaz. Çünkü delili zannîdir. Vitirde birde ihtilaf þübhesi vardýr. Onun için vitir namazýna vacip adý verilmiþtir. Bunun bir örneði de baþýn dörtte birine mesh etmektir. Zira kati olan delil meshin aslýný ifâde etmiþtir. Dörtte bir miktarý ise zannidir. Lâkin müçtehide göre onun zanni delilini tercih ettirecek bir sebep bulunmuþtur. Bu sebeple o kat´iye yaklaþmýþtýr. Ve müçtehid ona ameli farz adýný vermiþtir. Þu mânâya ki: Yapýlmasý lazýmdýr. Hatta terk ederde meselâ: Bir kýla mesh yaparsa bununla cevaz fevt olur. (o abdestle namaz kýlmak caiz olmaz.) Ama dörtte bir miktarý ilmen farz deðildir. Hatta bunu inkâr eden kâfir olmaz. Meshin aslýný inkâr etmek böyle deðildir. Bununla anlaþýlýr ki vacip dahi iki kýsýmdýr. Çünkü kat´î olmayan bu farza vacip denildiði gibi amelde bundan aþaðý, sünnetten yukarý olana da vacip denilir ki, o da yapýlmadýðý takdirde cevaz fevt olmayandýr. Meselâ: Namazda fatihayý okumak, vitirin kunutu ve bayram tekbirleri, ve secde-i sehiv ile tamamlanan vaciplerin ekserisi bu kabildendir. Bazen vâcip tabiri kati farz mânâsýnda da kullanýlýr. Nitekim bunu Telvihten naklen abdestin farzlarý bâbýnda arz etmiþtik. Oraya müracâat edebilirsin.
«Ýtikaden vacip» ten murad: inanýlmasý vaciptir demektir. Ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre vitirin vacip bir namaz olduðuna inanmak vaciptir. Çünkü inanmak vacip olmasa, fiilinin vacip olmasý mümkün deðildir. Vacip olduðuna inanmadýðý bir þeyi yapmak kimseye vacip olamaz. Onun içindir ki, Ýmameynin: «Vitir namazý sünnettir. Fakat kazasý vaciptir.» Sözleri müþkil sayýlmýþtýr. Nitekim gelecektir. Usul fýkýh ulemasýnýn vacip hakkýnda: «Vacibin hükmü yakînen bilerek deðil, amelen lazým gelmektir.» Demeleri de buna delâlet eder. «Yakînen» tabiri vacibin hükmünün amelen ve zannî þekilde bilerek lazým gelmesini ifade eder. Binaenaleyh o kimsenin bunun zannî yani vacip olduðunu bilmesi lazým gelir. Aksi takdirde usul fýkýh ulemasýnýn «yakînen» demeleri hükümsüz kalýr. O zaman Zeyleî´nin: «Hanefî bir kimsenin vacip olduðunu itikâd etmesi icap etmez.» sözü müþkil kalýr. Meðer ki: «Murad farz olmadýðýný anlatmaktýr. Hatta vacip olduðuna inanmayan kâfir olmaz.» þeklinde cevap verile. Çünkü yukarýda geçtiði vecihle vacip kelimesi farz mânâsýnda da kullanýlýr.
«Sübûten sünnet»dir ifâdesinin mânâsý: Vitirin sübûtu Kur´an ile deðil, sünnet yoluyladýr demektir. Bu sünnet, Rasûlüllah (s.a.v.)´in þu hadisi þerifidir: «Vitir haktýr. Vitir namazýný kýlmayan benden deðildir. Bunu üç defa tekrarladý» hadisi Ebû Davud ile Hâkim rivâyet etmiþ; Hâk´im onu sahihlemiþtir. Vitirin bir delil´i de: «Sabahlamadan vitiri kýlýn!» hadisidir. Bunu Müslim rivâyet etmiþtir. Emir vücûp ifâde eder. Meselenin tamâmý Münye þerhindedir.
«Bu husustaki rivâyetler»den murad: Ýmam A´zam´dan rivâyet edilen üç kavildir. Çünkü Ýmam A´zam´dan vitirin hem farz hem vacip hem de sünnet olduðu rivâyet edilmiþtir. Rivâyetlerin arasýný bulmak ayýrmaktan evlâdýr. Bu suretle bütün rivâyetler vâcibte karar kýlýnmýþlardýr ki, Kenz ve diðer kitablarda tercih edilen budur.
Bahýr sahibi: «Ýmam-ý A´zam´ýn en son sözü vitirin vacip olmasýdýr.» demiþtir. Muhit´te «sahih olan budur.» denilmiþ; Hâniye´de sahih yerine esah tabiri kullanýlmýþtýr.
Mebsût´ta da: «Ýmam-ý A´zam´ýn mezhebinden zâhir olan budur.» denilmiþtir Mebsut sahibi bundan sonra þunu söylemiþtir: «Ýmameyne göre ise vitir namazý amel, itikad ve delil yönünden sünnettir. Lâkin sair vakit sünnetlerinden daha kuvvetlidir»
«Bu izaha göre» yani rivâyetlerin arasý bu þekilde bulunduðuna göre vitiri inkar eden kâfir sayýlmaz. Çünkü farz rivâyeti hakiki farz mânâsýna alýnýrsa vitiri inkâr edenin kâfir olmasý lâzým gelir. Vacip rivâyeti hakiki vacip (yani yapýlmazsa baþkasý da câiz olmaz. Ama farz muamelesi görür.) mânâsýna alýnýrsa sabah namazý kýlarken vitiri kýlmadýðýný hatýrlamakla namazýn bozulmamasý lazým gelir. Sünnet rivâyeti hakiki sünnet mânâsýna alýnýrsa vitirin kaza edilmemesi ve kezâ oturarak ve hayvan üzerinde kýlýnabilmesi lazým gelir.
Musannýf buna tefrî´ ettiði sözünde letfü neþir-i mürettep yapmýþtýr. Anlayýver!
Vitrin aslýný inkâr eden bil-ittifak tekfir edilmez. Çünkü tekfir edilmek sünnet ve vâcip olan bir þeye lazýmdýr. Nitekim feth-ul-kadir´de açýklanmýþtýr.
Ben derim ki: Maksat mükemmel bir terbiye ile inkardýr. Meselâ: delil þübhesinden veya bir nevi te´vilden dolayý olmalý; Bu takdirde ileride gelecek: «Sünnetleri terk eden kimse onlarýn hak olduðuna inanýrsa günahkâr, inanmazsa kâfir olur.» Sözü buna aykýrý deðildir. Çünkü ulema küfrü. tahkir ederek býrakmakla illetlendirmiþlerdir. Nitekim bu sözü Bahýr sahibi Tecnis, Nevâzil ve Muhîte isnâd etmiþtir. Birde Münye þerhinde: «Vitiri inkâr eden kâfir olmaz. Meðer ki onu tahkir edip, sünnetler bahsinde geçen mânâya göre hak olduðuna inanmaya!» denilmiþtir. Sünnetler bahsinde geçen mânâdan murad: «Bu peygamber (s.a.v.)´in iþlediði bir fiildir, ama ben onu yapmýyorum.» demektir. Sonra bilmelisin ki, Eþbah´ta: «Vitirin aslýný ve kurbaný inkâr eden kâfir olur.» denilmiþtir. Bu sözün bir misli de Kýnye´dedir. Bundan anlaþýlan burada murad vitirin vacip olduðunu inkardýr. Bunu Zeyleî´nin ta´lilide te´yid etmektedir. Zeyleî: «Çünkü haber-i vâhidle sabit olmuþtur». diye ta´lilde bulunmuþtur. Haber-i vâhidle sâbit olan vitirin aslý deðil, vücûbidir. Aslý icmâ-i ümmetle sâbit ve dinden olduðu bizzarura malumdur.
Þâfiilerden bazý muhakkýklarýn beyânýna göre beþ vaktin sünnetlerinin veya bayram namazlarýnýn meþru olduðunu inkar eden kimse kâfir olur. Çünkü bunlarýn dinden olduðu bizzarura malumdur. Ýleride görüleceði vecihle sabah namazýnýn sünnetini inkar edenin küfründen korkulur.
Ben derim ki: Her halde maksad bir nevi tevil ile inkar olacaktýr. Yoksa onun meþru olduðunda hilâf yoktur. Tahrir´in icmâ bâbýnda açýklanmýþtýr ki, kat´i icmaýn hükmünü inkar eden hanefilerle bir taifeye göre tekfir edilir. Bir tâife ise tekfir edilmeyeceðini söylemiþlerdir. Yine orada izah edildiðine göre zarurat-ý diniyeden olan bir þeyi inkar eden tekfir edilir. Zarurâtý diniyeden deðilse tekfir edilmez. Zaruratý diniye havâs ve avâm herkesin dinden olduðunu bildiði þeylerdir.
ALLAH´ýn birliðine, peygambere,.beþ vakit namazýn farz olduðuna inanmanýn farz olmasý bu kabildendir. Zarurâtý diniyeden olmayanlar Arafatta vakfeden evvel cinsi münasebetle haccýn bozulmasý, caddeye mirastan altýda bir hisse verilmesi gibi þeylerdir ki, bunlarý yalnýz havas bilir; (avam bilmezler.) Þüphesiz bahsettiðimiz vitrin meþru olmasý ve benzerleri havâs ve avâmýn bizzarura dinden olduðunu bildiði þeylerdendir. Binaenaleyh te´vil edilmedikçe inkar edenin kâfir olduðuna kesin hüküm vermek gerekir. Bunlarý terk etmek baþkadýr. Yukarýda geçtiði gibi tahkir ve alay için terk eden kâfir olur. Tahkir için deðil de tenbellik veya fâsýklýk gibi bir sebebten terk eden kâfir olmaz. Benim anladýðým budur. ALLAHu Âlem.
«Þartý mevcut ise aksi de öyledir » Ýfâdesinden murad: Vakit dar olmamak, kazaya kalanlar aftý vakti bulmamâk gibi þartý mevcut ise aksi yani sabah namazý kýlarken farz namâzýný hatýrlamasý da namazý bozar. demektir. H.
Unutmamak burada sahih deðildir. Çünkü meselemiz sabah namazý kýlarken vitiri kýlmadýðýný yahud vitiri kýlarken sabah namazýný kýlmadýðýný hatýrladýðýna göre kurulmuþtur. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Anla! «Ýmameyn buna muhaliftir.» Onlar namazýn bozulduðuna hüküm etmezler. Zira onlara göre vitir namazý sünnettir. T.
METÝN
Lâkin vitir kaza edilir. Oturarak veya hayvan üzerinde kýlýnmasý bilittifak sahih deðildir. Vitir namazý akþam gibi bir selâmla üç rekat kýlýnýr. Hatta oturmayý unutsa geri dönüp oturmaz. Oturursa namazýn bozulmasý gerekir. Nitekim gelecektir. Fakat vitirin her rekatýnda fâtihayý ve ihtiyatan bir sureyi okur. Sünnet vecihle kýraat üç sureyi okumaktýr. Muavazateyni ziyâde etmeyi cumhur tercih etmemiþlerdir. Evvelce geçtiði vecihle üçüncü rekatýnýn rükûundan önce ellerini kaldýrarak tekbir alýr. Sonra ellerini baðlar. Bazýlarý dua eder gibi tutacaðýný söylemiþlerdir. Ve orada kunut okur.
ÝZAH
«Lâkin vitir kaza edilir.» Ýmam-ý A´zam´ýn kavline göre bu istidrâke lüzum yoktur. Ancak Þarih yukarýda hilâfý zikir ettikten sonra «bilittifak sahih deðildir.» dediðine bakarak buna lüzum görmüþtür. Yani vitir namazýný kaza etmek bilittifak vaciptir. Ýmam A´zam´a göre vacip olmasý meydandadýr. Ýmameynden nakledilen zâhir rivâyete göre de vaciptir. Çünkü Peygamber (s.a.v.): «Her kim vitir namazýný kýlmadan uyur veya unutursa hatýrladýðý zaman onu kýlsýn!» buyurmuþtur. Nitekim Muhit´ten naklen Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Fetih ve Nehir sâhipleri bunu müþkil saymýþ ve: «Kazanýn vacip olmasý edânýn vacip olmasýndan ileri gelir.» demiþlerdir. Bahýr sahibi buna muhitten nakl ettiði hadisle cevap vermiþtir.
Ben derim ki: Bu cevabýn söz götürdüðü âþikardýr. Zira hadisin kazanýn vâcip olmasýna delâleti eþkâli kuvvetlendirir. Ancak þöyle cevap verilebilir: Ýmameyne göre vitirin sünnet olduðuna delil sabit olunca onunla amel etmiþler; kazasý lazým geldiðine delil sabit olunca nassa tâbi olarak onunla da amel etmiþlerdir; velev ki kýyase muhâlif olsun.
Vitirin hayvan üzerinde kýlýnmasý sahih deðildir. Çünkü özür yokken vacipler hayvan üzerinde kýlýnamaz. Ýmameyne göre vitir namazý sünnettir; lâkin sahih rivâyete göre peygamber (s.a.v.) geceleyin özürsüz olarak hayvan üzerinde nâfile namaz kýlar; vitir namazýna sýra gelince inerek onu yerde kýlarmýþ. Bunu Bahýr sâhibi Muhit´ten nakl etmiþtir. Oturarak kýlmakta hayvan üzerinde kýlmak gibidir.
Bu üç mesele ittifakîdir. H.
Hilaf beþ meselededir ki, onlar da:
1 - Farz kýlarken vitiri hatýrlamak,
2 - Vitiri kýlarken farzý hatýrlamak,
3 - Fecir doðduktan sonra vitirin kazasý,
4 - Ýkindi namazýndan sonra vitirin kazasý,
5 - ve yatsý bozuldukta vitirin kazasýdýr. Hazâin.
Yani vitir sünnettir diyenlere göre hatýrlamakla vitirin ve farzýn bozulmasý lazým gelmediði gibi zikir edilen iki vakitte kaza da edilmez. ve yatsý namazý bozulursa vitirsiz kaza edilir.
«Akþam namazý gibi» ifâdesi vitirin ilk oturuþunun vacip olduðunu gösterir ve tahiyyattan sonrasalavât okunmayacaðýna delalet eder. T. Vitir akþam namazý gibi olduðu içindir ki. bir kimse ilk oturuþu unutsa dönüp oturmaz. Nâfile namaz gibi olsa idi kalktýðý rekatýn secdesine varmadýkça dönerdi. Çünkü nâfilenin her iki rekatý ayrý bir namazdýr. T.
«Oturursa namazýn bozulmasý gerekir.» Meselesi secde-i sehiv babýnda gelecektir. Lâkin þârih orada namazýn bozulmadýðýný tercih etmiþ ve bahýr´dan bunun hak olduðunu nakl eylemiþtir. Vitirin her rekatýnda sure okumak ihtiyat içindir. Çünkü vacip sünnetle farz arasýnda tereddüt etmektedir. Sünnet olmasýna bakýlýrsa her rekatýnda kýrâat vacibtir. Farz olmasýna bakýlýrsa her rekatýnda kýraat vacip deðildir. Ýhtiyatan her rekatýnda okunur. Münye þerhi.
Üç sureden murad: E´lâ, Kâfirun ve ihlâs sureleridir. Lâkin Nihâye´de bildirildiðine göre devam üzere bu üç sureyi tayin, bazý kimselerin bunlarý okumak vacip itikad etmesine sebep olur ki. bu câiz deðildir. Ama hadislerle bildirilen sureleri devam etmemek þartiyle bazen okursa eyi olur. Bahýr.
Bu yalnýz imam hakkýnda mýdýr. Yoksa deðil midir? bu hususta imamlýk bâbýndan az önce söz etmiþtik.
Muavazateyni ziyâde meselesine gelince: Bu üçüncü rekatta ihlas suresinden sonradýr. Bahýr´da Hýlye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Sünende ve diðer kitablarda muavazateynin ziyade edildiði bildirilmiþse de bunu imam Ahmed´le ibn Maîn red etmiþ; ekser ulema dahi kabul etmemiþlerdir. Nitekim Tirmizî beyân etmiþtîr.» Ýftîtah tekbirinde olduðu gibi kunut tekbirinde de ellerini kulaklarýna kadar kaldýrmak sünnettir. Ýmdat´da Mecma-ar-Rivâyat´tan naklen bildirildiði gibi el kaldýrmak vakit içinde kýlýnýrsa sünnettir. Vitir namazý halk arasýnda kaza edilirse yaptýðý kusuru baþkalarý bilmesin diye ellerini kaldýrmaz.
Tekbirden sonra kýrâat halinde olduðu gibi ellerini baðlar. H. Bazýlarý dua eder gibi tutacaðýný söylemiþlerdir. Yani Ýmam Ebu Yusuf´tan bir rivâyete göre ellerini göðsü hizasýna kaldýrýr; içlerini gök yüzüne çevirir. Ýmdâd. Anlaþýlan bu rivâyete göre dua bitinceye kadar ellerini o vaziyette tutar.
«Ve orada kunut okur.» Ýfâdesinden murad: Rükûdan önce okur demektir. Ýmam A´zam´a göre vacip olan kunutun hakikatý hususunda ulema ihtilaf etmiþlerdir. Müçtebâ´da nakl edildiðine göre bu dua deðil, uzun zaman ayakta durmaktýr. Fetevâ-i Süðra´da bunun aksi ifâde edilmiþtir ki. Bohýr sahibi «bunun sahih kabul edilmesi gerekir.» demiþtir. El müðrip nâm eserde: «Meþhur olan kavl budur.
Kunut duasý denilmesi beyân izâfetidir.» denilmiþtir. Ýmdâd´da dahi bunun gibi bir ibâre vârdýr. Sonra vitirdeki hilâf gibi kunut da Ýmam A´zam´a göre vacip, imameyne göre sünnettir, Nitekim Bahýr ve Bedâyi´de de böyle denilmiþtir. Lâkin Gurer-ül-efkâr nâm eserden bize göre kunutun hilâfsýz vacip olduðu anlaþýlýyor. Orada þöyle denilmektedir: «Kunut bize göre vacip, Ýmam Malîk´e göre müstehap, Þâfii´ye göre caiziyetten, Ýmam Ahmed´e göre ise sünmettir.»
METÝN
Kunutta meþhur duayý okumak ve peygamberimize salavat getirmek sünnettir. Bununla fetva verilir. Duada ki cid kelimesi sahihtir.
ve hak mânâsýnadýr. Mülhýk kelimesi katýlýr mânâsýna, Nahfidü de koþarýz manasýna gelir. Bu kelimeyi nahfizü þeklinde okursa namaz bozulur. Hâniye. Her halde namazýn bozulmasý bu þekilde kelime mühmel (terk edilmiþ) olduðu içindir. Kunut duasýný esah kavle göre mutlak surette gizli okur. Velev ki imam olsun. Çünkü hadisi þerifte:
«Duanýn en hayýrlýsý gizli okunandýr.» Buyurulmuþtur.
ÝZAH
Kunutta meþhur Allahümme inna nastaînüke duasýný okumanýn sünnet olduðunu namazýn vacipleri babýnda Nehir´den naklen beyan etmiþtik. Bahýr´da Kerhî´den naklen kunutta muayyen dua olmadýðý bildirilmiþtir. Çünkü eshabý kiramdan muhtelif dualar rivâyet olunmuþtur. Birde muayyen olan dua kalbin mesasiyetini giderir.
Üsbicabi bu kavlin zahir rivâye olduðunu söylemiþtir. Bazýlarý: «maksad, Allahümme innâ nastaînüke´den baþka kunutta muayyen dua yoktur.» þeklinde yorumda bulunmuþ; bir takýmlarý da muayyen duanýn efdal olduðunu söylemiþlerdir.
Münye þârihi mes´sür dua ile teberrük için bunu tercih etmiþtir. Öyle görünüyor ki, ikinci ve üçüncü kaviller birdir. Bunlarýn hulâsasý zâhir rivâyeti me´sür olmayan dualarla kayýtlamaktýr. Nitekim Zeyleî´nin sözü bunu ifâde ediyor.
Münye þerhinde: «Sahih kavil me´sür dualardan baþkasý tâyin edilmemektir. Çünkü eshâbý Kiram buna ittifak etmiþlerdir. Bir de tâyin edilmezse çok defa insanýn diline insan sözüne benzer sözler geliverir.» denilmiþtir. Bundan sonra Allahümme innâ nestaînüke´nin muhtelif lafýzlarla rivâyet edildiði gösterilmiþ; sonra þöyle denilmiþtir:
«Evlâ olan buna: Allahümmehdinî... duasýný eklemektir. Bunlarýn ikisinden baþka kunutta muayyen dua yoktur.»´Kunut dualarýndan biri Ýbn Ömer´den rivâyet edilendir. Hazreti Abdullah bin Ömer: «Ýnne azâbeke bilküffâri mülhik» cümlesini «inne azâbeke-I cidde bilküffâri mülhik» þeklinde okur ve þöyle devam edermiþ
«Allahümmeðfir lil mü´minine vel mü´minât vel müslimine vel müslimât, ve ellîf beyne kulûbihim. Ve eslih zâte beynihîm Vensurhüm alâ adüvvike ve adüvvihim. Allahümmel´an keferat-el-kitâp ellezîine yükezzibûne rasüluke ve yükâtilûne evliyâeke. Allahümme hâlif beyne kalimetihim ve zelzil ekdâmehüm ve enzil cleyhim be´sekellezi lâ yüredde an kavm-il-mücrimin.
Ey Allahým! Erkek ve kadýn mü´minleri, erkek ve kadýn müslimleri, afv et! Aralarýný yatýþtýr. Kalblerini birleþtir. Senin ve onlarýn düþmanýna karþý kendilerine yardým et! Ey Allahým! Rasûlünü yalanlayan, velilerinle harp eden kitap kâfirlerine lânet et! Ey Allahým! Onlarýn aralarýný boz! Ayaklarým tutundurma! mücrimlerden kimsenin red edemediði azâbýný tepelerine indir!.
Kunut dualarýndan biride dört hadis imamýnýn tahric ettiði ve Tirmizî´nin «hasen» dediði þu duadýr: Peygamber (s.a.v.) vitirinin sonunda: «Allahümme inni eûzii biridâke min sahtike ve bimaa feinneke min akûbetike ve eûzübike minke. Lâ uhzî senûü aleyke. Ente kemâ âteyte alâ nefsike».
«Ey Allahým! Ben senin hýþmýndan senin rýzâný, azâbýndan affýný ve senden sana sýðýnýrým. Seniövmekle bitiremem. Sen kendini nasýl övdü isen öylesin!»
Duasýný ve bundan maadâ insan sözüne benzemeyen dualarý okurdu Kunut duasýný bilmeyen «Rabbenâ âtinâ fiddünya haseneten...» âyetini okur. Ebu-l-Leys üç defa «Allahümmeðfirli» (yârabbi beni affet) denileceðini, bazýlarý yalnýz «yârabbi» sözünün üç defa tekrarlanacaðýný söylemiþlerdir. Bunu Zahîre sahibi bildirmiþtir.
Ben derim ki: Bu þunu ifâde eder: Bahýr´da «Kerhî´nin beyânýna göre kunutta ayakta durmanýn miktarý Ýzessemâi suresini okuyacak kadardýr. Asýl nâm kitabta da böyle denilmiþtir.» Sözü efdali beyam dýr; yahud «kunutta vacip olan dua deðil. uzun zaman ayakta durmaktýr.» diyenlerin kavline göre söylenmiþtir.
Þunu da söyleyelim ki: Hýlye´de bildirildiðine göre yukarýda geçen: «Peygamber (s.a.v.) vitrinin sonunda: Allahümme innî eûzü biridâke min sahtike ilh... derdi.» Ýfâdesi Nesâî´nin bazý rivâyetlerinde: «Bunu namazýný bitirip yatmaða hazýrlandýðý vakit söylerdi.» þeklindedir.
Kunut duasýndaki «Cid» kelimesi sahihtir. Bu hususta Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Ýnne azâbeke el cidde bil küffâri mülhik» cümlesinde ki «cidd» kelimesi Tahavî´nin rivâyetinde vardýr. Bahýr´da dahi bu kelimenin ebû Davud´un mürsellerinde mevcud olduðu bildirilmiþtir. Bu suretle Þumunnî´nin Nikâye þerhinde «bu kelimeyi söylememelidir.» demesi red edilmiþ olur. «Mulhik» kelimesi katýlýr mânâsýnadýr. Meþhur olan budur. Bir çoklarý esah kavil bu olduðunu söylemiþlerdir. Bazýlarý «Mülhak» okunacaðýný iddia etmiþlerdir. Bunu ibn Kuteybe ve baþkalarý zikir etmiþlerdir. Hatta cevheri doðrusunun bu olduðunu söylemiþtir. Hýlye´de de böyle denilmiþtir.
Ben derim ki: Kâmusta: «Mülhak» okumak daha güzeldir yahud doðrusu budur.» denilmiþtir.
Þurunbulâliye´de bildirildiðine göre «mutarizzi» (þübhesiz senin âzabýn kâfirlere lâh´ik olacaktýr. mânâsýna gelen) Ýnne âzâbeke bilküffâri mülhik cümlesine: «Senin âzabýn fâsýklarý kâfirlere katar.» Mânâsý verilmesini sahih bulmuþtur. Mutarazzî Zemahþerî´nin tilmizi olup el-mü´rep adlý lügatýn sahibidir. Kendisi mütezile fýrkasýndandýr. Mütezilenin fâsid mezhebine göre âsi mü´minler kâfirler gibi cehennemde ebedî kalacaklardýr. Bu kavli sahih bulmasý ihtimal ki bundandýr.
«Esah kavle göre kunut duasýný mutlak surette gizli okur.» Muhitte de böyle denilmiþ; Hidâye´de: «Muhtar olan kavil budur.» denilmiþtir. Bu kavlin mukabili «Âþikâr okunur.» diyenlerin sözüdür. Zahire´de þöyle denilmiþtir: «Ulema Acem memleketlerinde imamýn kunut duasýný âþikara okumasýný münasip görmüþlerdir. Tâ ki cemaat duayý öðrensinler. Bazýlarý tafsilata gitmiþ; Cemaat duayý bilirse imamýn gizli okumasý, bilmezse âþikara okumasý evlâ olduðunu söylemiþlerdir.»
Ben derim ki: Bu tafsilat öncekinden hâric bir þey deðildir. Münye´de: «Âþikara okunmasýný tercih eden, onun namazdaki kýraattan daha aþaðý sesle okunacaðýný söylemiþtir.» denilmektedir.
«Velev ki imam olsun.» Bu hususta Hazâin´de þöyle deniliyor: «Ýmam olsun, cemâat veya yalnýz olsun, edâ kýlsýn kaza kýlsýn, ramazanda olsun baþka aylarda olsun kunut duasýný gizli okur.»
«Duanýn en hayýrlýsý gizli okunanýdýr.» Hadisi gizli okumanýn vacip olmadýðýný göstermektedir. T.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 27 Mart 2010, 14:12:02
METÝN
Vitir namazýnda: Namazý selâmla ayýrmamýþsa meselâ: Þâfii bir imama uymak sahihtir. Esah kavle göre uyan kimsenin itikadýnca imamdan namazý bozacak bir þey tahakkuk etmemek partiyle baþka namazlarda muhalif mezhebin imamýna uymak evleviyette kalýr. Nitekim Bahýr´da izah olunmuþtur. Namazý selamla ayýrýrsa câiz deðildir. Her ikisinde esah kavil budur. Çünkü itikad ayrý olsa da niyette birlik vardýr. Onun için bayram namazlarýnda olduðu yalnýz vitire niyet eder. «Vacip olan vitire demez.» Zira bayramlarda ihtilaf vardýr.
ÝZAH
Baþka namazlarda muhalif mezhebin imamýna uymanýn evleviyette kýlmasý þöyle izah olunur. Farz ve nâfile namazda niyet birdir. Fakat vitirde böyle deðildir. Onda niyet ayrýdýr. T. Çünkü imamý ona sünnet diye niyet eder. Muhalif mezhebin imamýna uymak için uyan kimsenin itikadýnca imamdan namazý bozacak bir hal tahakkuk etmemek þarttýr. Ýmamýn kan aldýrýp ortadan kayýp olduðunu görse esah kavle göre ona uymasý sahih olur. Çünkü ihtiyatan abdest almýþ olmasý câizdir. Ýmama hüsn zanda bulunmak evlâdýr. Bunu Zâhidî´den naklen Bahýr sâhibi söylemiþtir. Bahýr sahibinin bu hususta izahatý þöyledir: Hâsýlý, imama uyan kimse imamýn mezhebimiz hakkýnda ihtiyat gösterdiðini bilirse ona uymakta kerahet yoktur. Ýhtiyat göstermediðini bitirse uymak sahih deðildir. Hiç bir þey bilmezse uymasý mekruhtur. Hidâye´nin zâhirinden anlaþýldýðýna göre itibar uyanýn itikadýnadýr. Ýmamýn itikadýna itibar yoktur. Hatta Þâfii bir imamýn kadýna dokunduðunu ve abdest almadýðýný gördüðü halde ona uysa ekser ulemaya göre caizdir. Esah olan kavil de budur. Nitekim Feth-ull-Kadir´de ve baþka kitablarda böyle denilmiþtir. Hindvânî´de þunlarý söylemiþtir: «Bir cemâat bunu câiz görmemiþtir. Nihâye sahibi bunu kýyasa daha uygun görerek tercih etmiþtir. Çünkü o kimsenin itikadýnca imam namaz kýlmamýþtýr. asýl olan imamdýr. Binaenaleyh ona uymak sahih deðildir. Ama bu kavil red edilmiþ: «Ýmama uyan hakkýnda muteber olan kendi reyidir. Baþkasýnýn reyi deðildir. Birde imamýn halini taklide yormak gerekir, Tâki bunu kasten yaptý ise itikadýnca abdestsiz namaz kýlmakla ona uymanýn haram olmasý lazým gelmesin.» denilmiþtir.
Nehir sahibi: «Hindvânî´nin kavline göre ihtiyat göstermese bile uymak câizdir.» demiþtir. Bu sözün zâhirine bakýlýrsa imam bazý þartlarý býraksa bile bize göre ona uymak câizdir. Lâkin Allâme Nuh efendinin beyanýna göre câiz olup olmamak hususunda uyan kimsenin reyine itibar edileceði bilittifak sabittir. Yukarýda geçen hilâf imamýn reyi de itibara alýnýp alýnmayacaðý hususundadýr. Binaenaleyh Hanefî bir kimse. Þâfiî olan imamýn elbisesinde meni görse ona uymasý bilittifak câiz olmaz. Az necâset görürse cumhura göre uymasý caizdir. Bazýlarý câiz olmadýðýný söylemiþlerdir. Zira bu necaset imamýn reyine göre namaza mânidir. Muteber olan her ikisinin reyleridir. Bu izah söz götürür. Az ileride görülecektir. Muhalif mezhebin imamýna uyma meselelerinin kalanýný imamlýk bahsinde izah ettik.
«Meselâ: Þâfiî bir imama» ifâdesinde imameynin kavlini tercih edenler dahildir. Kezâ vitir namazý sünnettir diyen herkes dahildir. «Her ikisinde esah kavil budur.» Ýfâdesinden murad: Gerek aslen vitir namazýnda þâfiiye uymak gerekse namazý selamla bölmemenin þart kýlýnmasý hususundaesah kavil budur demektir.
Ýrþad sahibi buna muhalefet ederek: «Ulemamýzýn ittifakiyle vitirde Þâfiiye uymak asla câiz deðildir. Çünkü bu farz kýlanýn nâfile kýlana uymasýdýr.» demiþtir. Razî´nin sözü de muhaliftir. O: «Ýmam vitiri selâmla ayýrsa bile ona uymak câizdir. Vitirin kalanýný da onunla kýlar. Çünkü onun itikadýna göre selam vermekle namazdan çýkmamýþtýr. Mesela içtihadi meselelerdendir. Nitekim burnu kanayan imama uymakda böyledir.» demektedir.
Ben derim ki : Selam vermekle namazdan çýkmaz.» Sözü, selam vermesi vitirini bozmaz; çünkü sonra kýldýðý da vitirden hesap edilir ve sanki namazdan çýkmamýþ gibidir. Mânâsýnadýr. Bu söz Hindvânî´nin sözüne ibtina eder. Hindvânî´nin sözünün muktezasý yalnýz imamýn reyi itibara alýnmaktýr. Bu az yukarýda Nuh efendiden nakl ettiklerimize aykýrýdýr.
«Çünkü itikad ayrý olsa da niyette birlik vardýr.» Ýfâdesi imama uymanýn sahih olduðunun illeti ve irþaddan nakl edilen sözü reddir. Zira feteva sahibleri Ýbn Fazýldan uymanýn sahih olduðunu nakl etmiþlerdir. Çünkü imamla cemâatýn ikiside vitire niyet etmeðe muhtaçtýrlar. Binaenaleyh namazýn sýfatý hakkýndaki itikadýn deðiþikliði hükümsüz býrakýlmýþ; sâdece niyette birlik itibara alýnmýþtýr. Feth-ul-kadîr sahibi bunu müþkil bulmuþtur. Zira farz kýlanýn nâfile kýlana uymasý demektir. Velev ki niyet ederken sünnet veya vacip sýfatý hatýrýna gelmeyip sýrf vitire niyet etsin. Nitekim Tecnisin mutlak ifâdesinden anlaþýlanda budur. Zira onun itikadýnda nafile olduðu kararlaþmýþtýr. Bahýr sahibi feth-ul-Kadir´in sözünü yine Tecniste açýklanan: «Ýmam Vitire sünnettir diye niyetlenirse ona uymak caizdir. Nasýl ki bir kimse rükû sünnettir diyenin arkasýnda onunla namazýný kýlsa câiz olur. Tetavvu´ niyetle kýlmýþ olsa câiz olmazdý. Çünkü farz kýlanýn nâfile kýlana uymasýdýr.» ifâdesiyle red etmiþtir. Þârih vitirin selamla ayrýlmamasý þartýný ta´lilden bahis etmemiþ; evvelce zikir ettiði «esah olan imama uyanýn itikadýna itibar etmektir.» Sözünün iþâreti ile yetinmiþtir. Ýmama uyanýn itikadýnca selâm vermek namazý bozar. Þu halde uymasý da fâsiddir. Velev ki beraberce namaza baþlamasý sahih olsun. Çünkü baþlangýçta buna mâni yoktur. Nitekim Halebî´de böyle demiþtir. «Vacip olan vitire demez.» Ýfâdesinden «vâcip diye tâyin lazým deðildir.» Mânasý anlaþýlmalýdýr. Yoksa «bundan men edilmiþtir.» Mânâsý çýkarýlmamalýdýr. Çünkü namaz kýlan kimse Hanefî ise itikadýna uysun diye vücûbe niyet etmelidir. Deðilse bu þekilde niyet ona zarar etmez. Bahýr.
«Zira bayramlarda ihtilaf vardýr.» Bu ihtilâf bayram namazlarýnýn vacip veya sünnet olmasý hususundadýr.
METÝN
Ýmama uyan kimse vitirin kunutunu okur. Þâfiî imama uymuþsa rükû´dan sonra okur. Çünkü bu içtihad yeridir. Sabah namazýnýn kunutunu okumaz. Zira nesh edilmiþtir. Sabah namazýnda en mâkul kavle göre ellerini salarak ayakta durur ve susar. Kunutu unuturda rükûda hatýrlarsa rükûda okumaz. Çünkü yeri geçmiþtir. Esah kavle göre kýyâme de dönmez. Çünkü bunda vacip için farzý terk etmek vardýr.
ÝZAH
Ýmama uyan kimse vitirin kunutunu okur. Bu mesele aþaðýda gelecek beþ meseleden biridir ki, bunlarý imam yaparsa cemaat olan da yapar. Musannýfýn Kenze tâbi olarak tâkip ettiði yol muhtar olan yoldur. Nitekim Muhit´ten naklen Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Muhit´in ibâresi gibi: «Ýmam Ebû Yusuf Ýmama uyan kimsenin okumasý da sünnettir. Demiþtir ki, muhtar olan kavil budur. Çünkü kunutta sair dualar gibi bir duadýr.
Ýmam Muhammed, okumaz. belki ihtiyatan sâdece âmin der. Çünkü kunutun Kur´an olmak þübhesi vardýr. demiþtir» þeklindedir. Bu sözün kunutun cemâat hakkýnda vacip deðil, sünnet olduðunu beyan hususunda acýktýr. Meðer ki evvelce Bahýr´dan naklen geçtiði vecihle kunut imameyne göre sünnettir. Sözü üzerine binâ edilmiþ olâ.
Þâfiî imama uyan hanefî bir kimse istiâne duasýný okur. Kendi mezhebinin duâsý olan hidâyet duasýný okumaz. Çünkü imama tâbi olmak mutlak surette kunuttadýr. Okunacak dua hususunda deðildir. Nitekim bunu Þeyh Ebus-s-Suûd Abdulhay´dan naklen beyân etmiþtir. Velev ki Þurunbulâliye´de tevekkuf edilmiþ olsun.
Ýçtihad yerinden maksad ne olduðunu namazýn vacipleri bahsinin sonunda beyân etmiþtik. Orada içtihad yerlerine misal olarak selâmdan önce secde-i sehiv yapmayý, bayram tekbirlerim üçden ziyâde almayý ve rükûdan sonra vitirin kunutunu okumayý göstermiþtik. Anlaþýlýyor ki kunud duasý imama uyan için vacip deðil sünnettir. Dediðimize göre «rükûdan sonra vitirin kunutunda imama tâbi olmak vaciptir» Sözünden murad: Dua hususunda deðil, ayakta durmak hususundadýr.
Sabah namazýnýn kunutu nesh edilmiþtir. Binaenaleyh cenâze namazýnda imamýn beþ tekbir almasý gibi olur. Ýmam beþ tekbir alsa cemaat beþincide ona tâbi olmazlar. Bahýr.
Sabah namazýnda Þâfiî imam kunut yapýnca Hanefî olan cemâat ellerini solarak susor. Bazýlarý «oturur» demiþ; bir takýmlarý rûkûu uzatýr; diðerleri de secde eder; ve imamýn kendisine yetiþmesini orada bekler. demiþlerdir. Þurunbulâliye. Ayakta ellerini salarak durmasý en münasibidir. Ellerini salmasý, el baðlamak, içinde mesnûn zikir bulunan uzun kýyamýn sünneti olduðu için buradaki zikir bize göre mesnûn deðildir.
T E N B Ý H : Hidâye´de þöyle denilmiþtir: «Bu mesele Þâfiîlere uymanýn câiz olduðuna delâlet eder. Þâfiîye uyan kimse onun kan aldýrmak gibi namazý bozduðunu itikad ettiði bir halini bilirse uymasý câiz olmaz.» Meselenin delâleti þöyledir: Þâfiîye uymak sahih olmasa ulemamýzýn ihtilâfý da sahih olmaz. Kimisi susar; kimisi imama tâbi olur demezlerdi. Bahýr. Rükûda kunut okunmaz; Çünkü yeri geçmiþtir. Kunut sýrf kýyâm halinde meþru olmuþtur. Bir vecihle kýyâm olup bir vecihle olmayan rükûa geçmez.
Bayram tekbirlerine gelince: Bu tekbiri rükûda hatýrlayýnca getirir. Çünkü bayram tekbiri sýrf kýyâm haline mahsus deðildir. Bayramda rükû tekbiri eðilirken getirilir. Bu tekbir sahabenin icmaiyle bayram tekbirlerinden sayýlýr. Bu tekbirlerden biri özürsüz hâlis kýyâm sayýlmayan bir halde câiz olunca özürle birlikte bakîsinin caiz olmasý evleviyette kalýr. Bahýr.
Ben derim ki: Bu söz Hýlye´den alýnmýþtýr. Aslý Bedâyi´dedir, lâkin zikir ettiði «bayram tekbirlerini rükûda getirir.» Ýfâdesi Bedâyi´de Zâhire´de ve diðer kitablarda açýklanmasýna raðmen bizzat Bedâyi sahibinin bayram babýnda zikir ettiði þu beyâna aykýrýdýr: «Ýmam ilk rekatýn rükûunda tekbiri unuttuðunu hatýrlasa dönüp tekbir alýr. Ve rükûu bozulur. Kýrâatý tekrarlamaz. Ýmama uyan kimse ona rükûda yetiþirse rekatý kaçýracaðýndan korktuðu takdirde iþ deðiþir. Böylesi rükû eder ve rükûda tekbir alýr. Fark þudur: Esas itibariyle tekbirlerin yeri hâlis kýyâm halidir. Lâkin biz imama uyan hakkýnda ona tabi olmanýn vacip olmasý zaruretinden dolayý rükûu kýyâme katmýþýzdýr.» Bu iki sözün arasýnda ki çeliþmeye bir bak! Münye þerhinde Bedâyi´de ikinci olarak beyan edilen söze göre hareket edilmiþ; sonra tekbirle kunut arasýnda fark yapýlmýþtýr, Þöyle ki: Kendisi için rükû terk edilen bayram tekbiri ittifâkidir. Kunut öyle deðildir.
Ben derim ki: Hýlye´de bayram namazý bâbýnda açýklandýðýna göre Bedâyi´de ikinci defa zikir edilen kavl Nevâdirin rivâyetidir. Zâhir rivâyet tekbir getirmeyip namazýna devam edeceðini bildirmektedir. Orada bunu Bahýr sahibi de açýklamýþtýr. Bu izâha göre aslâ eþkâl yoktur. Çünkü bununla kunut arasýnda bir fark yoktur. ALLAH-u âlem.
«Esah kavle göre kýyâme de dönmez.» Burada þöyle bir sual hatýra gelebilir: O kimse kunutu yapmasa bile baþýný rükudan kaldýrmakla kýyâm hasýl olmuþtur? cevaben deriz ki: Bu kýyâm deðil, kavmedir. Binaenaleyh kýyâme dönmemek rükûdan sonra kunut yapmamaktan kinâye olur. Zira kýyâm lazým, .kunut melzumdur. Ve lâzým zikir edilmiþ ondan melzûme intikâl edilmek istenmiþtir. H.
«Çünkü bunda vacip için farzý terk vardýr.» Yani bir kavle göre bu namazý bozar. Ýkinci bir kavle göre ise isâeti icap eder. Hak olan. isâet icap etmesidir. Nitekim secde-i sehiv bâbýnda gelecektir. H.
METÝN
Þâyed kýyâme dönerde kunutu okur ve rükûu tekrarlamazsa namazý bozulmaz. Çünkü rükûu tam kýtaattan sonradýr. Ama yerinden giderildiði için kunutu okusun okumasýn secde-i sehiv yapar. Ýmama uyan kimse kunutunu bitirmeden imam rükûa giderse kunutu kesip ona tâbi olur. Kunuttan hiç bir þey okumamýþ bile olsa imamla birlikte rükûu kaçýracaðýndan korkarsa kunutu terk eder. Teþehhüd böyle deðildir. Zira rükünlerden veya þartlardan olan bir þeye imama muhâlefet etmek namazý bozar; baþkalarýnda muhâlefet bozmaz. Dürer.
ÝZAH
«Çünkü rükûu tam kýraattan sonradýr.» yani rükûu bozulmaz. Fâtihayý veya sureyi hatýrlamasý bunun hilâfýnadýr. Onlarda geri döner ve rükûu bozulur. Çünkü dönmesiyle hepsini okumak farz olur. Kýrâatla rükûu orasýnda tertip farzdýr. Böylece rükûu terk edilmiþ olur. Hiç rükûu etmezse namazý bâtýl olur. Rükûu ederde kendisine ikinci rükuda bir adam yetiþirse o rekata yetiþmiþ olur. Burasý kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr yani muteber olan bu ikinci rükudur.
Birinci rükû kýraata dönmekle ortadan kalkmýþtýr. Kunuta dönmek bunun hilâfýnadýr. Hatta dönerde kunutu okur, sonra kendisine bir adam uyarsa o rekata yetiþmiþ olmaz. Zira o rükû hükümsüzdür.
Halebî´nin Bahýr´dan nakl ettiði ve bu hususta Tahtavî´nin de kendisine uyduðu ibârede manâyýbozacak derecede kýsaltma vardýr. Anlayýver! Biz kýraat bâbýnda geri dönmekle kýrâatýn farz olduðunu beyan etmiþtik. Oraya müracaat et!
FER´ÝBÝRMESELE: Bir kimse sureyi terk eder; fâtihayý okur sonra kunutu okuduktan sonra sureyi terk ettiðini hatýrlarsa dönerek sureyi okur. Kunut ile rükûuda tekrarlar. Bunu Mi´rac, Hâniye ve diðer kitablar zikir etmiþlerdir.
«Ama yerinden giderildiði için kunutu okusun okumasýn secde-i sehiv yapar.» Bu ibâre bundan önce anlaþýlan dört suretin ta´lillidir. Bu dört suret:
1 - Rükûda kunut okumasý,
2 - Rükûdan doðrulduktan sonra kunut okumasý,
3 - Rükûu tekrarlayýp tekrarlamamasý ve
4 - Hiç kunut okumamasýdýr.Nitekim Halebî tahkik etmiþtir.
Cemâat olan kimse kunutunu bitirmeden imam rükûa giderse kunutu kesip ona tabi olur. Çünkü buradaki kunuttan murad: Aza ve çoða þâmil olan duadýr. O kimsenin okuduðu vâcibin sükûtu için kâfidir. Bitirmesi mendubtur. Ýmama tabi olmak ise vacibtir; Binaenaleyh vacip için mendûp terk edilir. Rahmeti.
Cemâat olan kimse kunuttan henüz bir þey okumadan rükû ederse rükûu kaçýracaðýndan korktuðu takdirde onunla beraber rükû eder. Korkmazsa evvela kunutu okur; sonra rükua gider. Hâniye ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Acaba murad kunut denilebilecek bir dua okumak mýdýr yoksa meþhur duamýdýr? Zâhir olan birincisidir. Teþehhüd böyle deðildir. Zira imam selam verir veya üçüncü rekata kalkarda cemaat olan henüz teþehhüdü bitirmemiþ bulunursa imama tabi olmaz; onu tamamlar. Çünkü teþehhüd vacibtir. Nitekim þârih bunu namaza baþlama faslýnda beyan etmiþtir.
«Zira rükünlerden veya þartlardan olan bir þeyde imama muhalefet namazý bozar.» Bu ta´Iil sakattýr. Zira mezkûr tâbi oluþun farz olduðunu iktiza ediyor. Münye þerhinden naklen evvelce arz etmiþtik ki, farz ve vacip namazlarda gecikmeden imama tabi olmak, baþka bir vacip karþý gelmemek þartiyle vacibtir. Baþka bir vacip karþý gelirse evvelâ onu yapar; sonra imama tabi olur. Ama sünnetin karþý gelmesi böyle deðildir. Zirâ vacibi tehir etmektense sünneti terk etmek evlâdýr. Az yukarýda arzettiðimiz sebepten dolayý bu daha muvâfýktýr. O zaman kunut ile teþehhüd arasýnda fark evvelce Muhit´ten naklen söylediðimiz gibi imama uyan kimsenin kunutu okumasýnýn sünnet olmasýdýr.
Rükûda imama tabi olmak vacibtir. Bunu kaçýracaðýndan korkarsa sünneti terk eder. Teþehhüdün ise tamamlanmasý vacibtir. Zira onun bir kýsmýný okumak teþehhüd yerine geçmez. Binaenaleyh imama kýyâm veya selamda tâbi olamasa bile onu tamamlar. Zira buradaki tâbi olmaya fiilen içinde bulunmakla kuvvetlenen bir vacip ârýz olmuþtur. þu halde imama tâbi olmak için bu vacibi terk.edemez. Velev ki imama tâbi olmakta vacip olsun. Zahiriye´de açýklandýðýna göre imam üçüncürekata kalkarsa cemâat olan teþehhüdü tamamlar. Velev ki üçüncü rekatý imamla bitiþtiremeyeceðinden korksun. Ýmama uyanýn kunutu okumasý vacibtir dersek onun bir kýsmýný okuduðu takdirde maksad hasýl olur. Çünkü kunutun bir kýsmýný okumak kunut sayýlýr. Okumamýþsa te´kid etmemiþtir. Ve rükûda imama tabi olmosý tercih olunur. Zira imama uyanýn kunutu okuyup okumamasý ihtilaflýdýr.
METÝN
Bu kimse yanlýþlýkla vitirin birinci veya ikinci rekatýnda kunut okursa üçüncüsünde okumaz. Fakat ikincide mi yoksa üçüncüde mi okuduðunda þübhe ederse esah kavle göre oturmakla birlikte kunutu tekrarlar. Fark þudur: Yanýlan kimse burasý kunutun yeridir zanniyle okumuþtur. Onun için tekrar etmez. Þübhe eden böyle deðildir. Halebî her iki halde de tekrarlamasýný tercih etmiþtir. Mesbûk ise yalnýz imamý ile birlikte kunut okur. Ve üçüncü rekatýn rükûuna yetiþmekle namaza müdrik (yetiþmiþ) olur.
Vitirden baþka namazda kunut okumaz, Yalnýz bir büyük musîbetten dolayý imam âþikâra okunan namazlarda kunutu okur. Bazýlarý bütün namazlarda okuyacaðýný söylemiþlerdir.
ÝZAH
Vitirin birinci rekatýnda mý yoksa ikinci veya üçüncüde mi kunutu okuduðunda þübhe eden dahi kunutu tekrarlar. Bahýr.
«Oturmakla birlikte kunutu tekrarlar.» cümlesinden murad: Kunutu okur ve þübhe ettiði rekatta oturur. demektir. Çünkü o rekatýn üçüncü rekat olmasý ihtimali vardýr. Ondan sonra ki rekatta da öyle yapar. Zira o rekatýn do üçüncü olmak ihtimali vardýr. Esah kavil budur. Bazýlarý hiç bir rekatta kunut okumayacaðýný söylemiþlerdir. Çünkü birinci veya ikinci rekatlarda kunut okumak bid´attýr.
Esah görülen kavlin vechi þudur: Kunut vacibtir. Vacible bid´at arasýnda tereddütlü bulunan þey ihtiyaten yapýlýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten naklen söylemiþtir.
Halebî her iki halde de tekrarlamasýný tercih etmiþtir. Halebî´nin ibâresi þöyledir: «Þu kadar var ki bu farkýn bir faydasý yoktur. Zira hata olduðu anlaþýlan zanna itibar yoktur.
Þübhe eden kimse vacibin yerinde yapýlmamýþ olmasý ihtimalinden dolayý kunutu tekrarlarsa yanýldýðýný yüzde yüz bilen neden tekrarlamasýn! Gerçekten Hulasa´da Sadr-ýþ-þehid´den naklen yanýlan kimsenin ikinci defa kunut okuyacaðý açýklanmýþtýr. Yukarýda geçen söz rivâyet bile olsa dirâyete (mantýka) uygun deðildir.»
Ben derim ki: Kezâ bu kavli Hýlye ve Bahýr sahipleri yukarýda geçtiði þekilde tercih etmiþlerdir.
«Mesbuk yalnýz imamiyle birlikte kunut okur.» Çünkü burasý namazýnýn sonudur. Kaza ettiði cüzü ise kýrâat ve benzerleri - ki kunuttur - hakkýnda hükmen namazýnýn baþýdýr. Kunutunu yüzde yüz yerinde yaptýðýný bilirse tekrarlamaz. Zira kunutun tekrarý meþru olmamýþtýr. Bunu Münye þerhi kayýt etmiþtir.
«Vitirden baþka namazda kunut okunmaz.» Bu söz Þâfiî´nin: «Sabah namazýnda kunut okunur.» sözünü red etmektedir.
Eþbah´da bildirdiðine göre vebâ hastalýðý en büyük musibetlerden biridir. Böyle bir musibetzamanýnda imam âþikâra okunan namazlarda kunutu okur. Bahýr ve Þurunbulâlýye´de Nikâye þerhinden o da gâye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Müslümanlarýn baþýna büyük bir bela gelirse cerhi namazda imam kunut okur. Sevrî ile imam Ahmed´in kavilleri de budur.» Bu ibâre kitabýmýzýn ifadesine uygundur. Keza Þeyh Ýsmail´in þerhinde Nihaye´den naklen: «Büyük bir musibet geldiði zaman imam cehri namazda kunut okur.» denilmektedir.
Lâkin Eþbah´da gâye´den naklen: «Sabah namazýnda kunut okur.» denilmiþtir. Münye þerhinde de bu kavil teyid olunmuþtur. Orada uzun sözden sonra þöyle deniliyor: «Binaenaleyh kunutun musibet zamanlarýnda meþru oluþu devam etmektedir. Peygamber (s.a.v.) vefatýndan sonra eþhab´dan «kunut okuyanlarýn kunutu buna haml edilir. Bizim mezhebimiz budur. Cumhur da bunu tercih etmiþlerdir. Hafýz ebu Cafer Tahavî diyor ki: «Bize göre sabah namazýnda kunut okunmamasý musibet olmadýðý zamanlardadýr. Bir fitne veya musibet gelirse bunu okumakta beis yoktur. Bunu Rasûlüllah (s.a.v.) yapmýþtýr.
Musibet zamanlarýnda bütün namazlarda kunut okunmasýna gelince: Buna ancak Þâfiî kail olmuþtur. Her halde ulema Rasûlüllah (s.a.v.) min Müslim´de rivâyet edildiði vecihle öðle ve yatsý namazlarýnda kunut okumasýný. ve Buhari´de rivâyet edildiði vecihle akþam namazýnda da kunut okumasýný sabah namazýnda olduðu gibi devam buyurduðu ve tekrar ettiði rivâyet olunmadýðý için neshe ´hamletmiþlerdir.»
Bu-ifâde acýk olarak gösteriyor ki, bize göre musibet dolayýsýyle kunut okumak yalnýz sabah namazýna mahsustur. Gizli veya âþikâre okunan diðer namazlarda kunut yoktur. Yine bu ifâdeden anlaþýldýðýna göre ulemanýn: «Sabah namazýnda kunut okumak nesh edilmiþtir.» Sözleri hüküm umumi nesh edilmiþtir mânâsýnadýr. Aslý nesh edilmiþ mânâsýna deðildir. Nitekim Nuh efendi buna tenbihte bulunmuþtur. Ulemanýn «imam okur.» diye kayýtlamalarý yalnýz kýlanýn bu kunutu okumayacaðýný gösterir. Acaba imama uyan da böyle midir deðil midir? buradaki kunut rükûdan öncemidir sonramýdýr? bunu bir yerde görmedim. Bana öyle geliyor ki, imama uyan kimse imamýna tabi olacaktýr. Ancak âþikâra okursa o zaman âmin diyecektir. Ve buradaki kunut rükûdan önce deðil, sonra Olacaktýr. Buna delil imam Þâfiî´nin sabah namazýnýn kunutu için gösterdiði delildir. O delilde kunutun rükûdan sonra yapýlacaðý açýklanmaktadýr. Bizim ulemamýz bunu musîbet zamanýndaki kunuta yormuþlardýr. Sonralarý gördüm ki Þurunbulâli Merak-ýl-FeIah´da bu kunutun rükûdan sonra yapýlacaðýný açýklamýþ. Hamavî ise rükûdan evvel yapýlmasýný daha uygun görmüþtür. En münâsibi bizim söylediðimizdir. ALLAH-u ÂLEM.
«Bazýlarý bu kunutun bütün namazlarda okunacaðýný söylemiþlerdir.» Az yukarýda gördük ki imam Þâfiî´den baþka buna kâil olan yoktur. Bahýr nâm eserde bu söz hadis ulemasýnýn cumhuruna nisbet edilmiþtir. Þu halde þârihin de onlara nisbet etmesi icap ederdi. Tâki mezhebin bir kavli olduðu sanýlmasýn.
METÝN
FAÝDE: Beþ yer vardýr ki, o yerlerde imama tabi olunur. Bunlar: Kunut, ilk oturuþ, bayram tekbiri, secde-i tilâvet ve secde-i sehivdir. Dört yerde ise imama tabi olunmaz. Bunlar da: bayram ve cenâze tekbirlerini fazla aldýðý, fazla rükün kattýðý ve beþinci rekata kalktýðý hallerdir.
Sekiz fiil de mutlak surette yapýlýr. Bunlar: Namaza niyetlenirken el kaldýrmak, subhâneke okumak, intikal tekbiri almak, tesmî, tesbih, teþehhüd, selâm ve tekbir teþrikdir.
ÝZAH
«Beþ yer vardýr ki, o yerlerde imama tâbi olunur.» Yani bunlarý imam yaparsa cemaat da yapar. Ýmam yapmazsa cemaat ta yapmaz. H. Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «Bu nevide asýl olan vaciblerde fiil yönünden imama tabi olmanýn vücubudur. Keza vacip fiilî veya kavlî iþlendiði zaman fiilî vâcibe muhalefet lâzým gelirse terk yönünden tabi olmak ta vacibtir.»
Þârih imama tabi olunan yerlerin birincisi kunut olduðunu söylemiþse de feth-ul-kadir, Zahiriye, Feyz ve Nur-ul-izah´ýn ifâdelen buna mûhaliftir. O kitablarda: «Ýmam kunutu terk ederse cemaat olan kimse imama rükûda yetiþmek mümkün olduðu takdirde kunutu okur. Mümkün deðilse imama tabi olur.» denilmektedir. Feth-ul-kadir sahibi bu meseleyi geçmiþ namazlarýn kazasý bâbýndan az önce tekrarlamýþ; sonra þarihin burada söylediðini zikir ederek onu Zendustî´nýn manzumesine nisbet etmiþtir. Anlaþýlýyor ki tafsilâta gidilecektir. Zira bunda iki fazîleti kazanmak vardýr.
Ýmama tabi olunacak yerlerin ikincisi ilk oturuþtur. Zâhire göre cemaat olan kimse kýyama daha yakýn olacak þekilde kalkýncaya kadar bekler. Çünkü imamýn geri dönmek ihtimali vardýr. Ondan sonra tâbi olur, zira imam o zaman geri dönerse iki kavilden birine göre namazý bozulur.
Ýkinci kavle göre (namazý bozulmaz) Takat günahkar olur. Oturup sonra imama tabi olmaða hakký yoktur. Çünkü haram olan bir fiili iþlemiþ ve fiilî bir amelde ona muhalefet etmiþ olur. Ama cemaat olan kimse teþehhüdü bitirmeden imamýn kalkmasý böyle deðildir. Bu takdirde cemaat teþehhüdü tamamlar. Ýmama ondan sonra tabi olur. Zira teþehhüdü tamamlamakta imamýn yaptýðýný yaparak ona tabi olmak vardýr.
Bayram tekbirinde de imama uyar. Yaný imam ayakta veya rükûda tekbiri almazsa cemâat da almaz.
Münye þerhinde «cemâatýn rüku halinde tekbiri almasý gerekir. Çünkü rükûda tekbir almak meþrudur. Bir de bununla cemâat olan kimse imamýna fiilî bir vacibte muhalefet etmiþ olmamaktadýr?» þeklinde bir sual tertib edilmiþ; sonra bu suale þöyle cevap verilmiþtir. Rükûda tekbir almak ancak imama uymayý yapmýþ olmak için mesbûka meþru olmuþtur. Burada ise tekbiri almakla imama muhalefeti elde etmiþ olur. Hem bu ikinci rekatýn tekbirlerindedir. Birinci rekâtýn tekbirlerinde ise onlarý almakla imamý dinlemeyi ve su&mayý terk etmiþ olur.
«Dört yerde ise Ýmama tabi olunmaz.» Yani imam bunlarý yaparsa cemaat yapmaz, Bu nevide asýl olan þudur: Bid´at, mensuh ve namazla alakasý olmayan bir fiilde cemâat imama tabi olamaz. Münye þerhi, Meselâ: Ýmam cenâze tekbirlerini dörtten fazla yapar veya iki secdeye bir daha ilâve eder yahud beþinci rekata kalkarsa cemâat kendisine tabi olmaz. Beþinci rekat meselesinde Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «Sonra beþinci rekata kalktýðýnda imam dördüncü rekatta oturdu ise cemâat onu oturduðu yerde bekler. Þâyed teþehhüdü tekrarlamadan selam verirse cemâat daonunla birlikte selam verir. Beþinci rekatý secde ile kayýtlarsa hepsinin namazlarý bozulur. Cemâatýn yalnýz baþýna teþehhüd yapmasý ve selam vermesi fayda etmez.»
«Sekiz fiil de mutlak surette yapýlýr.» Yani bunlarý imam yapsýn yapmasýn cemaat yapar. Bu nevide asýl olan þudur: Sünnetlerde fiil ve kezâ terk hususunda imama tabi olmak vacip deðildir. Teþehhüt ve teþrik tekbiri gibi kavlen vacip olup iþlendiði takdirde fiili bir vâcibe muhalefet lazým gelmeyen vacipler de böyledir. Ama kunut tekbiri ile bayram tekbirleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunlar yapýlýrsa fiilî bir vacipte imama muhalefet lazým gelir. Bu da imam rükû ederken ayakta durmaktýr. Münye þerhi Ýmam Fatihayý bitirmedikçe cemâat olan kimse sübhânekeyi okur. Ýmam ebû Yusuf´a göre sureyi okurken dahi hüküm böyledir.
Ýmam Muhammed buna muhaliftir. Görmüþtük ki, imama âþikara okuduðu namazda yetiþen kimse Subhânekeyi okumaz.
Feth-ul-kadir´de de böyle denilmiþtir. Yani gizli okunan namazlarda hal böyle deðildir. Nitekim namaza baþlama faslýnda musannýf da ayni yoldan yürümüþtü. Biz de orada bu kavlin sahih kabul edildiðini, fetvanýn buna göre olduðunu bildirmiþtik.
Rükû ve secdelere giderken getirilen intikal tekbirlerini,
Semiallahülimen hamide demeyi, rükû ve secdelerde tesbihleri imam terk etse bile cemaat býrakmaz. Ýmam rükuda veya secdede bulunduðu müddetçe tesbihleri yapar.
Ýmam oturduðu zaman teþehhüdü okumazsa cemâat okur. Fakat ilk oturuþu terk ederse cemâat da ona tabi olarak terk ederler. Nitekim evvelce geçmiþti. Ýmam konuþur veya mescidden çýkarsa cemâat selam verir. Ama kasten abdestini bozar veya kahkaha ile gülerse cemâat selam vermez. Çünkü her ikisinin namazlarýnýn son cüzü bozulmuþtur. T.
METÝN
Öðleden ve cuma namazýndan evvel ve cumadan sonra bir selamla dört rekat namaz kýlmak sünneti müekkededir. Ýki selamla olursa sünnetin yerini tutmaz. Onun için dört rekat namaz kýlacaðýný nezir eden kimse iki selamla kýlarsa nezrini ödemiþ olmaz. Aksini yaparsa (yani iki selamla kýlmayý nezir eder de bir selamla namazdan çýkarsa) nezrini ödemiþ olur. Sabah namazýndan önce öðle. akþam ve yatsý namazlardan sonra ikiþer rekat namaz kýlmak da sünneti müekkededir. Namazlardan önce kýlýnanlar þeytanýn tama´ný kesmek, sonra kýlýnanlar noksaný tamamlamak için meþru kýlýnmýþlardýr. Ýkindiden önce, yatsýdan önce ve sonra bir selamla dört rekat namaz kýlmak müstehabtýr. Dileyen bunlarý ikiþer rekat da kýlabilir. Öðleden sonra dört rekat namaz kýlmak da müstehabtýr. Çünkü Tirmizî´nin rivâyet ettiði bir hadiste: «Her kim öðleden evvel ve sonra dört rekat namaz kýlmaða devam ederse ALLAH ona cehennemi haram kýlar.» buyurulmuþtur.
ÝZAH
Sünneti müekkede: Sair nâfilelerden daha fazla bir tekidle yapýlmasý istenen sünnettir. Onun için de terki ile günaha girme hususunda vacibe yakýndýr. Nitekim Bahýr´da beyân edilmiþtir. Bu sünnetiterk eden zem ve tedlile müstehak olur. Tahrir´de böyle denilmiþtir. Yani özrü yokken ýsrarla terk eden zem ve dalaletle vasýflanmayý hak eder. Nitekim tahrir´in þerhinde izah edilmiþtir. Biz bu husustaki sözün geri kalanýný abdestin sünnetleri bahsinde arz etmiþtik.
Sünneti müekkedeler bir selâmla kýlýnýrlar. Çünkü hazreti Aiþe (r.a.) dan rivâyet olunduðuna göre Peygamber (s.a.v.) öðleden evvel dört, öðleden sonra iki, akþam namazýndan sonra iki yatsýdan sonra iki ve sabah namazýndan önceki rekat namaz kýlarmýþ. Bu hadisi Müslim, ebu Dâvud ve Ahmed bin Hanbel rivâyet etmiþlerdir. Ebu Eyüp Ensâri´den rivâyet edildiðine göre Peygamber (s.a.v.) zevalden sonra dört rekat namaz kýlarmýþ. Ebu Eyüp (r.a.) diyor ki: «Devam üzere kýldýðýn bu namazlar nedir? dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): «Bu, gök kapýlarýnýn açýldýðý saattir. Dilerim ki semaya o saatte benimde yararlý bir amelim çýksýn.» buyurdu. Bu namazlarýn her rekatýnda kýraat var mýdýr? diye sordum. Evet cevabýný verdi. Bunlar bir selamla mý yoksa iki selamla mý kýlýnacak? Bir selamla. buyurdular.» Bu hadisi Tahavî, ebu Dâvud, Tirmizî ve ibni Mâce cuma ile öðle arasýnda fark yapmaksýzýn rivâyet etmiþlerdir. Binaenaleyh her ikisinin sünneti dört rekattýr. Ýbn Mâce Hz. Ýbn Abbas (r.a.)´a isnad ile þu hadise isnad etmiþtir: «Peygamber (s.a.v.) cumadan önce dört rekat namaz kýlar aralarýný hiçbir þeyle ayýrmazdý,»
Ebu Hüreyre´den rivâyet olunan bir hadiste, Peygamber (s.a.v.): Sizden kim cumadan sonra namaz kýlarsa dört rekat kýlsýn!» buyurmuþtur. Bu hadisi Müslim rivâyet etmiþtir. Zeyleî Ýmdat nâm kitapta þu ziyade de vardýr: «Çünkü Peygamber (s.a.v.): Cumadan sonra namaz kýlarsanýz dört rekat kýlýn bir acelen olursa iki rekat mescidde kýl; iki rekat da döndükten sonra kýl! buyurmuþlardýr.» Bu hadisi Buharî´den maada bütün hadis imamlarý rivâyet etmiþlerdir.
«Ýki selamla olursa sünnetin yerini tutmaz. (bundan maksat ikiþer rekatta selam vermektir.) Zâhire bakýlýrsa cuma namazýnýn sünneti de öyledir. Ama bu sözü «özür yoksa» kaydiyle almak gerekir. Az yukarýda zikir ettiðimiz hadis buna delalet eder. Þurunbulâliye´de de böyle tahkik edilmiþtir. Biraz ileride bunu te´yid eden þeyler söyleyeceðiz.
«Farz namazlardan önce kýlýnan sünnetler þeytanýn tamamýný kesmek için meþru olmuþlardýr.» Þeytan: Bu adam farz olmayan namazý bile býrakmadý; hiç farz namazý býrakýr mý! diyerek hevesi kýrýlýr. Farzlardan sonra kýlýnan sünnetler ise noksaný tamamlamak içindir. Yani âhirette unutmak gibi bir özür sebebiyle býrakýlanlarýn yerine geçeceklerdir. Bu babta ki sahih hadis buna haml edilir. Mezkür hadisde: «Farz olan namaz, zekat ve baþkalarý tamam olmazsa nafile ile tamamlanýr.» buyurulmuþtur.
Beyhakî bu hadisi «nafile ile tamamlanan ibâdet arzu edilen sünneti noksan olandýr.» Þeklinde te´vil etmiþtir. Yani kýlýnan sünnet farz yerine geçmez. Çünkü sahih bir hadiste: «Tamamlanmamýþ bir namaza tamamlanýncaya kadar sünnetinden ilave edilecektir.» buyurulmuþtur. Görülüyor ki bu hadiste nâfile namazla tamamlanacak namazýn aslýndan býrakýlmýþ deðil, noksan kýlýnmýþ farz namaz olduðu bildirilmiþtir. Ama Gazalî´nin sözünden anlaþýldýðýna göre nâfileler mutlak surette hesaba katýlacaklardýr. Ýbn-ül-Arabî ve diðer bazý ulema da bunu tercih etmiþlerdir. Zira bu mânâdabir hadisi imam Ahmed rivâyet etmiþtir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak ibn Hacer´in Tühfe´sinden alýnmýþtýr.
Benzerini Ziya Sirac´tan nakl etmiþtir. Bundan sonra gelen babta görüleceði vechile nâfile namazlar Peygamber (s.a.v.) hakkýnda derecelerini yükseltmek için meþru olmuþlardýr. Ýkindi namazýnýn müekked sünneti yoktur. Zira yukarýda hazreti Aiþe´den rivâyet edilen hadiste zikir edilmemiþtir. Bahýr.
Ýmdâd sâhibi diyor ki: «Muhammed bin Hasan ile Kudurî namaz kýlan kimseyi ikindiden evvel dört ile iki rekat nafile kýlmak hususunda muhayyer býrakmýþlardýr. Çünkü hadisler muhteliftir. «Dileyen bunlarý ikiþer rekat ta kýlabilir.» Münyet-ül-Musalli´nin ibaresi de bu þekildedir. Ýmdad´da ise Ýhtiyar´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Yatsýdan önce dört rekat namaz kýlmak müstehabtýr. Bazýlarý bunun iki rekat olduðunu söylemiþlerdir. Yatsýdan sonra da dört rekat namaz kýlmak müstehabtýr. Bazýlarý iki rekat olduðunu söylemiþlerdir.» Anlaþýlýyor ki mezkür iki rekat sünnet müekkede olan iki rekattan ayrýdýr.
«A L L A H onu cehenneme haram kýlar» hadisinin mânâsý: cehenneme hiç girmez demektir. Kýldýðý nâfileler günahlarýna kefaret olur. üzerinde hakký olan hasýmlarýný da Allah teâla ondan râzý eder. Cehenneme girmemesi cezayý gerektirmeyen þeylere muvaffak kýlýnmasý sebebiyle de olabilir. T. Yahud bu cümle ruhunu saadetle teslim edeceðine dair bir müjdedir. Bu sebeble cehenneme girmeyecektir.
METÝN
Evvâbinden yazýlmak için akþam namazýndan sonra bir selâmla yahud iki veya üç selamla altý rekat nafile kýlmak ta müstehabtýr. Bir selâmla kýlmak daha kararlý ve daha güçtür. Acaba sünnet-i müekkedesi de müstehabtan sayýlarak hepsini bir selamla edâ etmek caiz olurmu? Kemâl evet olur demeyi tercih etmiþtir. O akþam namazýndan önce hafifçe iki rekat namaz kýlmanýn mubah olduðunu da bildirmiþtir. Bahýr sâhibi ile musannýf da kendisini tasdik etmiþlerdir.
Sünnetlerin en kuvvetlisi bil ittifak sabah namazýnýn sünnetidir. ondan sonra esah kavle göre öðle namazýnýn dört rekat ilk sünneti gelir. Çünkü hadisi þerifte: «Bu sünneti terk eden benim þefâatime nail olamaz.» buyurulmuþtur. Ondan sonra bütün sünnetler müsavidir.
ÝZAH
Evvâbin kelimesi, evvâbýn cemidir. Tevbe ve istiðfarla Allah´a dönenler mânâsýnadýr. Dürer´de akþam namazýndan sonra kýlýnacak altý rekatýn bir selâmla olduðuna cezm edildiði gibi, Gazneviye´de iki selamla, Tecnis´te üç selâmla olduðuna cezm edilmiþtir. Nitekim Ýmdâd´da dahi öyledir. Lâkin Gazneviye´nin ibâresi Tecnis´deki gibidir. Kezâ Dürer-ül-Buhar þerhinde de Tecnis´de ki gibidir. Hayreddin Remlî bunun vechini þöyle izah etmiþtir: Rekat sayýsý dörtten fazla olunca bunlarý bir selamla bir araya toplamak efdalin hilâfýna olur. Zira takarrür etmiþtir ki ebu Hanîfe´ye göre efdal olan dörder rekat kýlmaktýr. O kimse dört rekatta selâm verse geri kalan iki rekatta da selam vermesi lazým gelecektir ki, bu cihetten yine onun kavline muhâlefet etmiþ olacaktýr. Onuniçin hepsi bir örnek olsun diye altý rekatý üç selâmla kýlmak müstehap görülmüþtür.
Hayreddin Remlî: «Benim anladýðým budur. Bunu benden baþka kimsenin bahis mevzu ettiðini görmedim.» demiþtir.
«Bir selâmla kýlmak daha kararlý ve daha güçtür.» çünkü bunda bir tahrime ile devam etmek suretiyle nefsi daha ziyade habs etmek vardýr. Þarihin bu sözünde bir selâmla kýlmayý tercih ettiðine iþaret vardýr. Ama bu hususta söylenenleri gördün!
«Acaba sünneti müekkedesi de müstehabtan sayýlarak ilh...» ayni öðleden ve yatsýdan sonra kýlýnacak dört, akþam namazýndan sonra, kýlýnacak altý rekatta o namazýn sünneti müekkedesi de sayýlarak bir selamla edâ etmek caiz olurmu? Bahýr.
Kemâl ibni Hümâm feth-ül-Kadir´de buna evet cevabýný vermiþ ravinin beyânýna göre asrýnýn ulemasý arasýnda dört rekatlýk müstehap namazýn o vaktin sünneti müekkedesinden baþka bir namaz mý yoksa sünneti müekkedesiyle birlikte mi olduðu hususunda ihtilaf vaki olmuþtur. Birlîkte sayýlýrsa ikisi bir selamla edâ edilir mi meselesi de ihtilaflýdýr. Bir cemâat bunu câiz görmemiþtir.
Kemal bin Hümâm ise dört rekatý bir veya iki selamla kýldýðý takdirde hem sünnet hem de mendup yerine geçeceðini tercih etmiþ; ve bunu söz götürmez bir þekilde tahkik etmiþtir. Münye þârihi ile Bahýr ve Nehir sâhipleri kendisini tasdik etmiþlerdir.
Kemal bin Hümâm´ýn beyânýna göre ulemadan bir tâife akþam namazýndan önce kýlýnacak iki rekatýn mendûb olduðunu söylemiþse de selef ile bizim ulemamýz ve imam Malik bunu kabul etmemiþlerdir. Kemâl bunun için öyle istidlâlde bulunmuþtur ki altunla yazýlmaða deðer. Sonra þunlarý söylemiþtir: «Bundan sonra sâbit olan mendub olmadýðýdýr. Kerahet ise sabit deðildir.
Meðer ki baþka bir delil buluna! Bunun, akþam namazýný geciktireceði hususundaki söylentilere gelince: Kýnye´den naklen az bir zamanýn istisna edildiðini evvelce bildirmiþtik. Ýki rekata cevaz verilirse bu azý çoðaltmaz. «Biz de namazýn vakitleri bahsinde bundan bir parça söz etmiþtik.
Sünnetlerin en kuvvetlisi sabah namazýnýn sünnetidir. Çünkü Sahihaynda hazreti Âiþe (r.a.) dan þu hadis rivâyet olunmuþtur: «Peygamber (s.a.v.) nâfilelerden sabah namazýnýn iki rekat sünnetine gösterdiði titizliði baþka hiç birinde göstermezdi.»
Müslim´de: «Sabah namazýnýn iki rekat sünneti dünya ve mâfihadan daha hayýrlýdýr.» hadisi, Ebu Davud´da dahi: «Sizi atlar kovalasa sabah namazýnýn iki rekat sünnetini býrakmayýn!» hadisi vardýr. Bahýr.
«Sabah namazýnýn sünnetinden sonra esah kavle göre öðlenin dört rekat ilk sünneti gelir.»
Feth-ül-kadir sahibi bu ibâreyi beðenmiþ sonra þöyle demiþtir: «Sabah namazýnýn iki rekat sünnetinden sonra hangi sünnetin efdal olduðu hususunda ihtilâf edilmiþ; Hulvanî akþam namazýnýn iki rekat sünnetinin efdal olduðunu söylemiþtir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) bunu seferde ve hazerde terk etmemiþtir. Sonra öðlenin son sünneti gelir. Zira bu namaz bilittifak sünnettir. Ýlk sünneti bunun gibi deðildir. Çünkü bazýlarý onun ezanla ikamet arasýný ayýrmak için meþruolduðunu söylemiþlerdir. Ondan sonra yatsýnýn son sünneti, daha sonra öðlenin ilk sünneti sonra ikindinin sünneti, sonra yatsýný ilk sünneti gelir.
Bazýlarýna göre yatsýnýn son sünneti. öðlenin ilk ve son sünnetleri ve akþamýn sünneti fazilette müsavidirler. Öðlenin ilk sünnetinin daha kuvvetli olduðunu söyleyenler de vardýr. Muhsin bunu sahih bulmuþtur. iyi de etmiþtir. Çünkü bu sünnete açýk açýk devam buyurduðunu nakl. sabah namazýnýn sünnetinden maada sünnetlere devam ettiðini nakilden daha kuvvetlidir.
Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun gibi hadisi þerifi Ýnâye ve Nihâye sahipleri de sahihlemiþlerdir. Çünkü onda malum tehdid vardýr. Peygamber (s.a.v.): Her kim öðleden önce dört rekat sünneti terk ederse benim þefâatýma nail olamaz. buyurmuþtur.» Tahtavî: «Ýhtimal bu býrakmaktan nefret ettirmek içindir. Yahud þefâattan murad: Derecelerin ziyadeleþmesi hususundaki þefaatýdýr. Þefâatý uzmaya gelince: O bütün mahlükata umumidir.» demiþtir.
METÝN
Bazýlarý sabah namazýnýn sünnetinin vacip olduðunu söylemiþlerdir. Binaenaleyh özür yokken onu oturarak veya hayvan üzerinde kýlmak bilittifak câiz deðildir. Esah kavil budur. Fetvada merci olan bir âlimin onu terk etmesi câiz deðildir. Diðer sünnetler ona benzemezler. Halkýn fetvasýna ihtiyacýndan dolayý onlarý terk edebilir. Sabah namazýnýn sünnetini inkâr edenin küfründen korkulur. Vakti geçerse farziyle birlikte kaza edilir. Diðer sünnetler öyle deðildir. Bir kimse fecir doðmamýþtýr zanniyle iki rekat nâfile namaz kýlar da sonra doðmuþ olduðu anlaþýlýrsa; yahut dört rekat kýlar da ikisi fecir doðduktan sonraya tesadüf ederse esah kavle göre sabah namazýnýn iki rekat sünneti yerine geçmez. Tecnis. Çünkü sünnet,. Peygamber (s.a.v.) in yeni tahrime ile kýlmaða devam ettiði namazdýr.
ÝZAH
Sabah namazýnýn sünnetinin vacip olduðunu söyleyenler vardýr. Nihâye ve diðer kitablardan anlaþýlan budur. Hazâin.
Ben derim ki: Bahýr sahibinin sözü de buna meyletmektedir. Çünkü þöyle demiþtir: «Ulema bu namazýn vacip olduðuna delâlet eden sözler söylemiþlerdir.» Bahýr sahibi bundan sonra musannýfýn zikir ettiði fer´î meseleleri sýralamýþ; vacibtir sözü ile ekseri kitablardaki sünneti müekkededir sözünün arasýný bularak: «sünneti müekkede vacib mânâsýnadýr.» denmiþtir. Buna uymayan hususata da cevap vermiþtir.
Sabah namazýnýn sünnetini özür yokken oturarak veya hayvan üzerinde kýlmak bilittifak câiz deðildir. Bu namaz vacibtir diyenlere göre söz yoktur. Sünnettir diyenlere göre de kýlýnmaz. Çünkü onlar da vacip diyenlerin kavline ve bu namazýn kuvvetli olmasýna bakmýþlardýr. T.
Þu da var ki: Bahýr sahibi ittifaki Hulasa´dan naklen bildirmiþ ve onu tasdik etmiþtir. Lâkin Ýmdâd sahibi bu hususta münâzaa ederek sünnettir diyenlere göre câiz olduðunu vacibtir diyenlere göre caiz olmadýðýný kesin olarak söylemiþtir. O bu babtaki sözünü Zeyleî ile Burhan´da açýklanan ihtilâf iddiasýna binâ etmiþ; sonra þöyle demiþtir: «Câiz olmadýðýna icmâ hikâyesinin söz götürdüðümeydandadýr. Ýcma ancak onun müekked sünnet olmasý hususundadýr.» Lâkin yakýnda Hâniye´den naklen bildireceðimiz hüküm bunun hilâfýnadýr. Orada sabahýn sünneti ile teravih arasýnda fark yapýlmýþ ve «Sabah namazýnýn sünneti oturarak kýlýnamaz; çünkü hilâfsýz sünneti müekkededir.» denilmiþtir.
«Esah kavil budur.» Sözünü musannýf Minâh nâm eserinde Hâniye´nin teravih babýna nisbet etmiþtir.
Ben derim ki: Hâniye´nin teravih babýnda söylediði þudur: «Bir kimse teravihi oturarak kýlsa bazýlarýna göre özürsüz câiz deðildir. Çünkü imam Hasan´ýn ebû Hanîfe´den rivâyetine göre sabah namazýnýn sünnetini özürsüz olarak oturduðu yerden kýlmak câiz deðildir. Teravih de öyledir. Her ikisi sünneti müekkededir. Bazýlarý câiz olduðunu söylemiþlerdir ki sahih olan da budur. Aralarýndaki fark sabah namazýnýn sünneti bilittifak sünneti müekkede olmasý teravihin ise müekked olmakta onun derecesine varamamasýdýr. Binaenaleyh aralarýný müsâvi tutmak câiz otamaz.» Görüyorsun ki Hâniye sâhibi yalnýz teravihin oturarak câiz olduðunu sahihlemiþtir. Sabah namazýnýn sünnetinin câiz olmadýðýný söylememiþtir. Evet, sözünün muktezasý sabah namazýnýn sünnetini oturarak kýlmanýn câiz olmadýðýný da teslimdir.
Fetvâ sahibinin sâir sünnetleri terk etmesinden zâhire göre murad: Halkýn ihtiyacý dolayýsiyle fetva için kapýsýnda toplandýklarý vakit fetva vermekle meþgul olduðu zamandýr. Vakit çýkmadan imkan bulursa onlarý yine kýlmasý gerekir. Sabah namazýnýn sünneti ile diðer sünnetler arasýndaki fark þudur: O kimse cemâatla namazý terk edemez. Çünkü þeâiri islâmiyedendir. Binaenaleyh sabah namazýnýn sünnetinden daha kuvvetlidir. Onun Ýçin cemâatý kaçýracaðýndan korkarsa sabah namazýnýn sünnetini terk eder. Tahtavî´nin ifâdesine göre kadý ile talebenin de öyle olmasý icap eder. Bâhusus müderris olursa müftüye daha çok benzer.
Ben derim ki: Müderris söz götürür. Ama talebe öyle deðildir. Derslerim yahud derslerinin bir kýsmýný hatýrlayamayacaðýndan korkarsa müftü gibidir.
Sabah namazýnýn sünnetini inkar edenin küfründen korkulmasý, onun meþru olduðunu bir þübheden veya delili te´vilden dolayý inkar ettiðine göredir. Aksi takdirde küfrüne kesin olarak hüküm vermek gerekir. Çünkü icma´la sâbit olup dinden olduðu bizzarura bilinen bir þeyi inkar etmiþtir. Nitekim, bâbýn baþýnda arz etmiþtik. Sabah namazýnýn sünneti zevâlden önceye kadar farzý ile birlikte kaza olunur. Yalnýz baþýna kazaya kalýrsa kaza edilmez. Güneþ doðmadan ve zevalden sonra sahih kavle göre farza tabî olarak bile kaza edilmez. Bunu Halebî söylemiþtir. Musannýf da gelecek babta buna tenbih edecektir.
Musannýfýn Tecnis´den nakl ettiði iki mesele hakkýnda þöyle denilebilir: Tecnis´de birinci meselenin sahih olmasý (yani kýldýðý iki rekatýn sabahýn sünneti yerine geçmesi) kabul edilmiþ; buna illet olarak sünnetin tetavvu (nafile) olduðu binaenaleyh tetavvu niyetiyle edâ edilebileceði belirtilmiþtir.
Ýkinci meselede sahih olmamak kabul edilmiþtir. Buna ta´lil olarak ta: «Sünnet, Peygamber (s.a.v.) devam buyurduðu þeydir. Onun devamý ise yeni tahrime ile olurdu.» denilmiþtir.
Evet, Hulâsa sâhibi bunun aksini söyleyerek birincide sahih olmadýðýný. ikincide sahih olduðunu bildirmiþtir. Bunun söz götürdüðü meydandadýr. Zira ikinci kâfi gelirse birincinin sahih olmasý evleviyette kalýr. Onun için Nehir´de: «Her iki meselede Tecnis´in tercihi daha güzeldir.» denilmiþtir.
METÝN
Gündüz nafilelerinde bir selamla dörtten, gece nafilelerinde sekiz rekattan fazla kýlmak mekruhtur. Zira rivâyet edilmemiþtir. Her ikisinde efdal olan, dört rekatta bir selâm vermektir. Ýmameyn gece nafilelerinde iki rekatta selâm vermenin efdal olduðunu söylemiþlerdir. Fetvânýn buna göre olduðu söylenir. Öðleden evvel, cumadan evvel ve sonra kýlýnan dört rekatlý sünnetlerin ilk oturuþlarýnda salavât okunmaz. Unutarak okuyana secde-i sehiv lazým gelir. Bazýlarý lâzým gelmeyeceðini söylemiþlerdir. Þumunnî. Bu namazlarýn üçüncü rekatýna kalktýkta subhâneke okunmaz. Çünkü bunlar kuvvetli sünnet olduklarýndan farza benzerler. Sâir dört rekatlý sünnetlerde salavât okunur. Subhâneke ve eûzû besmele çekilir. Velev ki kýlýnan namaz nezir olsun. Zira her çift rekat bir namazdýr. Bâzýlarý sünnetlerin hiç birinde bunlarýn okunmayacaðýný söylemiþlerdir. Kýnye´de bu kavil sahih kabul edilmiþtir.
ÝZAH
«Zira rivayet edilmemiþtir.» Ýfâdesinden murad: Bu babta peygamber (s.a.v.)´den ziyade ettiðini bildiren hadis rivâyet edilmemiþtir. demektir. Burada asýl olan çekimser kalmaktýr. Nitekim Feth-ul-kadir´den beyân edilmiþtir. Yani meþru olduðuna dair delil bulunmadýkça o fiili yapmak helâl olmaz. Bilakis ittifaken mekruh olur. Nasýl ki Müneytül-musallî, nam eserde üç imamýmýzdan naklen izah edilmiþtir. Evet, gece namazlarýnda sekiz rekattan fazla da selâm vermenin câiz olup olmadýðý hususunda müteehhirin ulema arasýnda ihtilaf vaki olmuþ; bazýlarý bunun mekruh olmadýðýný söylemiþlerdir.
Þems-ül-eimme Serahsî bu kavli tercih etmiþ; Hulâsa sâhibi, bunu sahih bulmuþtur. Bedâyi sâhibi ise mekruh olduðunu sahih kabul etmiþ;
umumiyetle ulemanýn bunu tercih ettiklerini söylemiþtir. Tamâmý Hýlye ile Bahýr´dadýr.
«Fetvanýn buna göre olduðu söylenir.» Bu sözü mirâc sahibi uyûna nisbet etmiþtir.
Nehir´de þöyle denilmiþtir: «Bu sözü þeyh Kasým, ulemanýn Ýmam A´zam nâmýna istidlal ettikleri sahihayn hadisiyle red etmiþtir. Sahihayn hadisinde hazreti Âiþe (r.a.): Rasûlüllah (s.a.v.) ramazanda ve sâir zamanlarýnda on bir rekattan fazla namaz kýlmazdý. Dört rekat namaz kýlardý ki, güzelliklerini ve uzunluklarýný sorma! Sonra dört daha kýlardý. Onlarýn da güzelliðini uzunluðunu sorma! Sonra üç rekat kýlardý. Teravihi hafif olsun diye ikiþer kýlardý.» demiþtir.
«Gece namazý ikiþer ikiþerdir.» hadisi ile ihtimal çift rekatlar kast edilmiþ vitir kast edilmemiþtir. Dört rekat olarak kýlmak tercih olunmuþtur. Çünkü bunda nefse daha çok zahmet ve meþekkat vardýr.
Peygamber (s.a.v.): «Senin ecrin ancak meþekkatine göredir.» buyurmuþtur. Nehir´in sözü ziyâdeedilerek alýnmýþtýr. Bu hususta sözün tamamý Münye þerhi ile diðer kitablardadýr.
Dört rekatlý sünneti müekkedelerin ilk oturuþlarýnda salavât okunmaz.
Ben derim ki: Bahýr´da namazýn sýfatý babýnda þöyle denilmiþtir: «Bu söyledikleri öðleden önce kýlýnan sünnet hakkýnda doðrudur. Çünkü ulemanýn açýkladýklarýna göre bu namazýn ikinci çift rekatýna intikal etmekle þefîin þefiasý bâtýl olmaz. Bu namazý bozan onu dört rekat olarak kaza eder. Cumadan önceki dört rekat ta öyledir. Cumadan sonraki dört rekatýn böyle olduðunu teslim etmiyoruz. Çünkü o sair sünnetler gibidir. Zira ulema onun için bu hükümleri isbat etmemiþlerdir. «Bu ifadenin bir misli de Hýlye´dedir. Bu. Þurunbulâlî´nin bahis ettiði «özürden dolayý iki selamla kýlýnmasý câizdir.» Sözünü teyid eder.
«Velev ki kýlýnan namaz nezir olsun.» ifâdesi Kýnye´de de mevcuttur. Ýzah þöyledir: Bu namaz bir nâfile olup üzerine farz veya vacip sýfatý ârýz olmuþtur. Bunu Tahtavî söylemiþtir.
«Zira her çift rekat bir namazdýr.» Biz bunu vacipler bahsinin baþýnda anlatmýþtýk. Maksat bazý cihetlerden bir namaz sayýlmasýdýr. Nitekim az ileride gelecektir.
«Bazýlarý sünnetlerin hiç birinde bunlarýn okunmayacaðýný söylemiþlerdir.» Bahýr sâhibi diyor ki. «Bu sözün sakatlýðý meydandadýr. Zâhir olan birincisidir. Mineh´de þu ifade ziyâde edilmiþtir. Bundan dolayý biz buna itimad ettik. Ve Kýnye´nin sözünü «denilmiþtir.» diyerek (zaiflik bildiren siga ile) hikâye ettik.»
T E N B Ý H : Bu meselede üçüncü bir kavl daha vardýr ki, Münye sâhibi namazýn sýfatý babýnda onu kesin olarak kabul etmiþ ve þöyle demiþtir: «Ama kýlýnan namaz sünnet veya nafile olursa ilk rekatta baþladýðý gibi baþlar. Yani subhânekeyi okur. Eûzü besmeleyi çeker. Zira her çift rekat baþlý baþýna bir namazdýr.» Lâkin Münye þarihi þöyle demiþtir: «Esah kavle göre öðlenin ve cumanýn sünnetlerinde ilk oturuþta salavât okunmaz. Kalktýkta subhaneke de okunmaz. Her çift rekatýn bir namaz sayýlmasý bütün hükümlerde muttarid (þaþmaz) bir kaide deðildir. Onun içindir ki, birinci oturuþu terk etse namazý bozulmaz. Ýmam Muhammed buna muhaliftir.
Çift rekatýn sonunda secde-i sehiv yapsa onun üzerine ikinci çift rekatý ekleyemez. Tâ ki secde-i sehiv namazýn ortasýnda yapýldýðý için bâtýl olmasýn. Bu suretle hepsinin bir namaz olduðunu açýklamýþlardýr. Zira secdenin namaz ortasýnda olduðuna hüküm etmiþlerdir. Binaenaleyh burada da: Salavât getirilmez. Subhaneke okunmaz. Eûzü besmele çekilmez; çünkü namazýn ortasýndadýr. denilir.
«Zira kaideye göre hepsinin bir namaz sayýlmasý birbirine bitiþtiði ve tahrime bir olduðu içindir. Subhâneke okumak ve benzerleri mütekaddimîn ulemadan rivâyet olunmamýþtýr. Bu ancak bazý mütehhirinin tercihidir. Evet, ulema her çift rekatýn bir namaz sayýlacaðýný ihtiyaten kýraat hakkýnda itibara almýþlardýr. Ýkinci çift rekata kalkmazdan evvel o çiftin lazým gelmemesi hususunda dahi birinci çift bir namaz hükmündedir. Çünkü ikinci çift lazým gelmekle gelmemek arasýnda tereddütlüdür. Binaenaleyh þek ile lazým gelmez. Onun içindir ki, namaza kâmet getirildiðinde veya hatip minbere çýktýðýnda iki rekatta selâm verilir. Ýkinci çifte baþlamakla þuf´anýn ve muhayyereninmühayyerliðinin bâtýl olmasý hususunda da öyledir. Zira þufa ile muhayyerlikten her biri sabit olmakla olmamak arasýnda tereddütlüdür. Binaenaleyh þek ile sâbit olmaz. Fesadýn bir çift rekattan öteki çifte geçmemesi hususunda dahi öyledir. Çünkü þek ile fesâda hüküm olunamaz.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Lâkin mezkür þârihin: «Þuf´anýn ve muhayyerinin muhayyerliðinin bâtýl olmasý hususunda da öyledir.» Sözü doðru deðildir. Çünkü namazýn ikinci çift rekata intikal etmekle bunlarýn batýl olmadýðýný az yukarýda Bahýr ile Hýlye´den nakl ettiklerimizden anlamýþsýndýr. Þârihin kendisi dahi bunu namazýn vakitleri bâbýnda açýklamýþtýr. Keza biliyorsun ki, ulema bunu ancak öðlenin sünneti hakkýnda söylemiþlerdir. Cumadan sonra kýlýnan dört rekat sünnet hakkýnda isbat etmemiþlerdir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:17:55
METÝN
Çok rukû ve sücûd yapmak kýyâmý uzatmaktan daha makbuldür. Nitekim Müctebâ´da beyan olunmuþtur. Bahýr sahibi bu kavli tercih etmiþtir. Lâkýn Nehir sâhibi buna üç vecihten itiraz etmiþ; ve Mirac´tan naklen bunun imam Muhammed´in kavli olduðunu, Ýmam A´zam´a göre kýyâmý uzatmanýn efdal olduðunu söylemiþtir. Bedâyi sâhibi de bunu sahih kabul etmiþtir.
Ben derim ki: Müctebâ´nýn iki nüshasýnda bunu böyle yalnýz imam Muhammed´e nisbet edilmiþ olarak gördüm.
Acaba okuyan gibi dilsizin de kýyâmý uzatmasý efdal midir? Bunu bir yerde görmedim.
ÝZAH
Bahýr sahibi kesinlikle delillerin çeliþtiðine hüküm etmiþtir. Meselâ: «Çok secde etmeðe bak!» hadisi ve keza «Kulun Rabbine en yakýn olduðu hal, secde halidir.» hadisi: «namazýn en faziletlisi kýyâmý uzun olandýr.» hadisiyle çeliþki halindedir.
Ýmam Ahmed´le ebû Davud´un rivâyetleri de böyledir. Bahýr sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «Bu âcizin anladýðýma göre rükû ve sücûdun çokluðu daha fazîletlidir. Çünkü kýyâm ancak bunlara vesile olmak için meþru olmuþtur. Bundan dolayýdýr ki rükû ve sücûddan âciz olandan kýyâm sâkýttýr. Vesile maksuttan efdal olamaz. Bir de kýyam hâlinde Kur´an´ý çok okumak lazým gelse de bu bir zâid rükündür. Hatta esas itibariyle rükün olup olmadýðýnda ihtilaf edilmiþtir. Ama rükû ile sücûdün rükün ve asýl olduklarýna ulema ittifak etmiþlerdir. Hem farzýn iki rekatýndan sonra kýyâm kýrâattan ayrýlýr.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Lâkin Müctebâ´nýn sözüne Nehir sâhibi üç vecihle itiraz etmiþtir.
Birincisi: Kýyam vesile de olsa uzunluðunun efdal olmasý kýyam halinde çok kur´an okunduðundandýr. Kýrâat bütün Kur´an´ý hatim etmek suretiyle bile olsa yine farz yerine geçer. Nafileler böyle deðildir.
Ýkincisi: Kýrâatýn zaid rükun olmasý, fazilet hakkýnda te´siri olmayan þeylerdendir.
Üçüncüsü: Meselenin mevzuu nâfiledir. Nâfilenin ise bütün rekatlarýnda kýrâat lazýmdýr. Bu satýrlar dahi kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Delillerin çeliþmesine gelince: Buna þöyle cevap verilir: Sücûddan murad: Namazdýr. Kýyâmýuzatmanýn efdal olduðuna en kuvvetli bir delilde Peygamber (s.a.v.)´in pek azý müstesnâ olmak üzere bütün gece namaz kýlmasýdýr. Hazreti Âiþe hadisinde geçtiði vecihle gece namazýný on bir rekattan fazla kýlmazdý.
«Ve Mirac´dan bunun imam Muhammed´in kavli olduðunu nakl etmiþtir.» Bu ifâde Bahýr´ýn sözüne de itirazdýr.
Bahýr´da: «Bu meselede Ýmam Muhammed´den nakiller muhteliftir. Tahâvînin Âþar þerhindeki nakline göre kýyamýn uzunluðu daha makbuldür. Müçteba´da imam Muhammed´den bunun aksi nakl edilmiþtir. Ýmam ebû Yusuf´tan ise tafsilata giderek: «Geceleyin okuduðu kur´an virdi varsa efdal olan r&kat sayýsýný çoðaltmaktýr. Yoksa kýyâmýn uzunluðu efdaldir.» Dediði rivâyet olunmuþtur. Çünkü birincide kýyâm muhtelif deðildir. Ona rükû ve sücûd ziyâdesi ilâve edilir.» denilmiþtir.
Ýtiraz þöyledir: Bahýr sâhibinin sözünün müktezâsý bu meselede mezhebin imamýndan rivâyet yoktur. Belki her iki kavl imam Muhammed´e aittir.
Ben derim ki: Benim anladýðýma göre ebû Yusuf´un rivâyeti bu iki kavlin haml edildiði kavildir.
«Bedâyi sahibi bunu sahih kabul etmiþtir.» Onun ibâresi þöyledir: «Ulemamýz kýyâmý uzun tutmanýn efdal oldûðunu söylemiþlerdir. Ýmam Þafiîye göre çok namaz kýlmak efdaldir. Sahih olan bizim kavlimizdîr.» Bundan sonra Bedâyi sahibi. «Ýmam ebû Yusuf´tan rivâyet olduðuna g.öre ilh...» demiþtir ki, onun bu sözünden anlaþýldýðýna göre bu kavl üç imamýmýza aittir. Çünkü Þafii´nin hilâfýndan baþka bir hilâf zikir etmemiþtir. Yukarýda Tahavî´den nakl ettiklerimiz de bunu te´yid etmektedir.
Þarihin: «Ben derim ki» diyerek bunu Mücteba´da gördüðünü nakl etmesi Mirac´ýn sözünü te´yid eder. «Agah ol!» diye tenbihte bulunmasý musannýfa yapýlan itiraza iþârettir. Musannýf merhum üstadý olan Bahýr sahibine tabi olarak metinlerde zikir edilen Ýmam A´zam kavlini terk etmiþ týr. Halbuki sahih kabul edilen hatta yukarýda geçtiði vecihle bütün ulemânýn tercih ettiði kavl odur. Onun için Hayreddin Remlî: «Ben derim ki: Kâmil bir zat üstadýna tabi olarak büyüklere nasýl muhâlefet edebiliyor ve bunu metin yapýyor? Halbuki metinler mezhebi nakl için yazýlýrlar!» demiþtir.
Hâsýlý, mutemed olan mezhep, kýyâmý uzun tutmanýn daha makbul olmasýdýr. Münye þerhinde de bildirildiðine göre bunun mânâsý þudur: Bir kimse muayyen bir zaman parçasýný namazla meþgul etmek isterse rekat sayýsýný az tutarak kýyâmý uzatmasý aksini yapmaktan efdaldir. Meselâ: Bu parçada iki rekat namaz kýlmak dört rekat kýlmaktan efdaldir. Kýyas böyle yapýlacaktýr.
«Acaba okuyan gibi dilsizin de ilh...» ifâdesi Nehir sahibine ait incelemedir. Öyle anlaþýlýyor ki dilsizin çok rükû ve secde etmesi efdaldir. Çünkü kýyâmýn efdal olmasý kýraat itibariyle idi. Dilsizde ise kýrâat yoktur. Bunu Halebî bazý derkenarlardan nakl etmiþtir. Fakat Rahmetî kendisine muhâlefet etmiþ; Dilsizin hükmen okur sayýldýðýný ve kendisine okuyanlarýn sevâbý verildiðini söylemiþtir. Nitekim bir ibâdete niyet edip de âciz kalan kimse hakkýnda verilecek hüküm budur. Halbuki kâide þudur: Ýllet bazý suretlerde bulunursa geri kalanlarýnda da eksiksiz bulunur.
METÝN
Mescidin Rabbine, iki rekat tahiyye namazý kýlmak sünnettir. Ama farz veya baþka bir namazý edâ etmek kezâ, mescide farz kýlmak niyetiyle girmek veya farz kýlmaða niyet etmeksizin imama uymak da onun yerini tutar. Her gün için bir tahiyye namazý kâfidir. Bize göre oturmakla tahiyye namazý sâkýt olmaz. Bahýr.
Ben derim ki: Ziyâ´da Kût´tan naklen bildirildiðine göre bir kimse hades veya baþka sebeble tahiyye namazýný kýlamazsa dört tesbih lafzýný dört defa söylemesi mendup olur.
ÝZAH
Tahiyye namazý sünnettir. Þarih Hazâin adlý eserinin derkenarýnda bu sözün Hulâsa sahibine reddiye olduðunu kayt etmiþtir. Çünkü Hulâsa sahibi: «Tahiyye namazý müstehabtýr.» demiþtir. Kitabýmýzýn metninde tahiyye-i mescid denildiði halde þarihin buna bir de «Rabbi» kelimesini ilâve ederek «mescidin Rabbine tahiyye» þekline sokmasý. ibâreden muzafýn atýldýðýný gösterir. Çünkü tahiyye-i mescidden maksat A L L A H´a yaklaþmaktýr. Mescidi selâmlamak deðildir. Ýnsan kralýn evine girerse kralý selamlar; evini selamlamaz. Bunu Hýlye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþ sonra þunu ilâve etmiþtir: «Bu namazýn sünnet olduðuna icma nakl edilmiþtir. Yalnýz ulemamýz bir þeyi umumi surette men eden delili umumi surette mubah delile tercih için onun mekruh vakitlerde kýlýnmasýný mekruh saymýþlardýr.»
Tahiyye-i mescid iki rekattýr. Kuhistanide: «Ýki veya dört rekattýr. Tahiyye-i mescid için bu daha efdaldir. Meðer ki mescide fecirden yahud ikindiden sonra girmiþ ola. Bu takdirde tehlil ve peygamberimize salavât getirir, Böylelikle mescidi.n hakkýný ödemiþ olur. Nitekim farz kýlmak için girdiðinde de öyledir. Zira o zaman Tahiyye-i mescidle me´mur deðildir. Bu Timurtâþî´de beyân edilmiþtir.» denilmektedir.
Farz veya baþka bir namazý kýlmak tahiyye-i mescidin yerini tutar. Bu hususta Nehir´de þöyle denilmektedir: «Mescide girdiði vakit kýldýðý farz veya sünnet her namaz tahiyye-i mescidin yerini tutar. Binâyâ´da Muhit´in muhtasarýna atfen: «Farz kýlmak veya imama uymak niyetiyle mescide girmek tahiyye-i mescidin yerini tutar. Ancak baþka bir maksatla girerse bu namazý kýlmasý emir edilir. Deniliyor.» Nehir´in sözü burada biter. Hâsý!ý mescide girenden istenilen þey orada namaz kýlmaktýr. Tâ ki bununla Rabbini tahiyye ve tazim etmiþ olsun. Öyle anlaþýlýyor ki farz namaz kýlmak niyetiyle mescide girmesi imam olmak, yalnýz kýlmak veya imama uymak niyetiyle de olsa girer girmez hemen kýlarsa tahiyye-i mescid yerini tutar. Hemen kýlmaz da oturursa tahiyye-i mescidi kýlmasý tâzým gelir. Ama bu evlânýn hilafýdýr. Nitekim gelecektir. Bir kimse Meselâ: Farz namaz kýlmak niyetiyle mescide girer de.bir müddet sonra kýlarsa oturmadan tahiyye-i mescidi kýlmasý emir olunur. Nitekim namaz için deðil de ders veya zikir gibi bir sebeble girse evvela tahiyye-i mescidi kýlar. Bu izahatýmýzda anlaþýlýr ki, Nehir sahibinin binâye´dan nakl ettikleri öncekilere muhalif deðildir. Þu kadar var ki o namaz yerine namaz niyeti ifadesini kullanmýþtýr. Zirâ ekseriyetlenamaz için mescide giren kimse namaz kýlar. Yoksa namaz kýlmasa da niyet tahiyyenin yerini tutar demek istememiþtir. Ama ibâresinin zâhiri bunu îham etmektedir. Nitekim Halebî söylemiþtir. Allah´u âlem.
Farz kýlmak niyetiyle girmeyip imama uymak da tahiyye-i mescid yerini tutar. Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse mescidde tahiyyeyi niyet etmeksizin farz kýlmakla meþgul olsa bu farz tahiyye-i mescid yerim tutar. Çünkü mescide tâzim hâsýl olmuþtur. Nitekim Bedâyi ve diðer kitablarda beyân olunmuþtur. Farzla birlikte tahiyyeyi niyet ederse Muhit ve diðer kitablarýn zahirlerinden anlaþýlan þeyhayna göre sahih olmasýdýr. Ýmam Muhammed´e göre namaza girmiþ olmaz. Zira ulemanýn sözleri þudur: Bir kimse hem öðlenin farzýna hem de nâfileye diye niyetlenirse ebû Yusuf´a göre kýldýðý namaz farz yerine geçer. Bu kavli imam Hasan ebû Hanîfe´den de rivâyet etmiþtir. Ýmam Muhammed´e göre namaza girmiþ olmaz. Çünkü bir namazda farzla nâfile iki ayrý cins olup bir tahrimede birini diðerine tercih câiz deðildir. Ýkisine birden niyet ederse iki niyet bir bîrine zýd gelerek hükümsüz kalýrlar.
Ebû Yusuf´un delili þudur: «Farz daha kuvvetlidir. Binaenaleyh ondan aþaðýsýna niyet ortadan kalkar. Ve farz olan hacla tetavvua niyet eden gibi olur.»
Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Bu ibârenin bir misli de Bahýr´dadýr.
Ben derim ki: Benim anladýðýma göre bu hilaf bizim meselemizde yürümez. Zirâ farz tahiyyenin yerini tutunca tahiyyeden maksat hasýl olur ve artýk tahiyye matlup deðildir. Çünkü maksad hangi namazla olursa olsun mescidi ta´zimdir. Ayrýca tahiyye emir olunmaz. Meðer ki evvelce görüldüðü vecihle namazdan baþka bir maksatla girmiþ olsun. Þu halde farzIa birlikte tahiyyeyi de niyet ederse farzýn tazammun ettiði bir þeyi niyet olur ve o þey farzla sukût eder. Ýmam Muhammed´in kavline göre baþka bir cinse niyet etmiþ deðildir. Öðlenin farziyle sünnetine niyet etmek bunun hilâfýnadýr.
Hatta biri þöyle diyebilir. Evlâ olan bu farzla tahiyye-i mescidi niyet etmektir. Tâ ki onun sevâbýna da nâil olsun. Yani kýldýðý farzla AIIah teâlaya tahiyye veya beytine tazimi de niyet eder. Çünkü farzla tahiyyenin sükût etmesi ve kendisinden istenmemesi kast edilmeksizin sevap verilmeyi istilzam etmez. Sonra gördüm ki Þafiîlerden ibn Hacer Minhac´da «tahiyye farzla veya baþka bir nâfile ile de hâsýl olur...» dedikten sonra þunlarý söylemiþ: «Velev ki farzla birlikte tahiyye-i mescide niyet etmesin. Çünkü mescidin maksud olan hürmetini ayak altýna almýþ deðildir. Yani bununla tahiyye sâkýt olur. Sevap hâsýl olmasýna gelince: bunun husuli niyete baðlý olduðu belirtilmiþtir. Zira hadisi þerifde: "Ameller ancak niyetlere göredir", buyurulmuþtur. Þarih hazretlerinin tahiyyeden baþka bir fiili onun yerini tutacaðýný, yani niyet etmese bile sevab hâsýl olacaðýný zan etmek ihtimalden uzaktýr. Velevki Mecmuun sözü bunu iktiza eder denilsin. Sevab olmamasýný niyet etse bilittifak bir þey hâsýl olmaz. Nitekim bu bazýlarýnýn tavâfýn sünnetinde söylediklerinden alarak, açýktýr. Öðle namazý ile meselâ: Bir sünnete niyet etmenin zarar vermesi sünnet bizzat maksud olduðundandýr. Tahiyye böyle deðildir.»
Ýbn Hacerin: «Bir sünnete niyet etmenin zarar vermesi ilh...» ifâdesi sözün baþýnda benim bahis ettiðimin aynidir. Allah´a hamd olsun. Zirâ onun söyledikleri bizim mezhebimizin kaidelerine aykýrý deðildir.
«Her gün için bir tahiyye namazý kafidir.» Yani bir özürden dolayý mescide tekrar tekrar girerse bir tahiyye kâfi gelir. Mutlak söylemesine bakýIýrsa mescide giren kimse tahiyyeyi ilk giriþte kýlmakla son giriþte kýlmak arasýnda muhayyerdir. T.
«Bize göre oturmakla tahiyye namazý sâkýt olmaz.» Çünkü ulema hâkim hakkýnda þunlarý söylemiþlerdir: «Hâkim hüküm vermek için mescide girdiðinde dilerse o anda, dilerse çýkacaðý vakit tahiyye namazýný kýlar. Zira maksad hâsýl olur. Nitekim gâyede beyan olunmuþtur. Sahihaynda rivayet edilen: «Biriniz mescide girerse iki rekat namaz kýlmadan oturmasýn!» hadisine gelince: Bu hadis evlâ olaný beyân etmektedir. Çünkü ibn Hibban´ýn sahibide rivâyet ettiði bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v.): Ya ebâ Zer, þübhesiz mescidin bir tahiyyesi vardýr. Onun tahiyyesi iki rekat namazdýr. kalk ta onlarý kýlýver! buyurmuþtur. Meselenin tamamý Hýlye´dedir. Þârihin bahis ettiði Ziyânýn ibâresi þöyledir: «Bazýlarý demiþlerdir ki: Bir kimse mescide girer de hades, meþguliyet veya benzeri bir sebeble tahiyyeý mescid namazýný kýlamazsa,
«Subhanellah velhamdülillah velâ ilâhe illâllahü vallâhü ekber» Demesi müstehap olur. Bunu ebû Talip Mekkî Kûtü´l-Kulûp adlý eserinde söylemiþtir.» Biz bunun benzerini kuhistani´den naklen arz etmiþtik.
HATÝME: Âfakî (yani uzaklardan gelen) hacýnýn ilk giriþine nisbetle mescidi haram (Kâbe) sâir mescidlerden müstesnadýr. Çünkü onun tahiyyesi (namaz deðil) tavaftýr. Ama bu söz götürür. Hýlye´de böyle denilmiþtir. Her halde söz götürmesi yukarýda geçen hadiste mescid kelimesinin mutlak zikir edilmiþ olmasýndandýr. Nehir´de bildirildiðine göre imam farzý kýldýrýr veya müezzin ikâmete baþlarsa cemâat olanýn tahiyyei mescidi terk edeceðine ve tavâfýn tahiyyeye tercih edileceðine ulema ittifak etmiþlerdir. Peygamber (s.a.v.)´e selâm vermek bunun hilâfýnadýr.
Ben derim ki: Lâkin molla Âliyy-ül-Kâri´nin Lübab-ül-Menâsik adlý eseri ile onun þerhinde þöyle denilmektedir: «Mescidi harâma giren tahiyyei mescidle meþgul olmaz. Zira mescid-i þerifin tahiyyesi, tavaf etmek isteyen için tavaftýr. Tavaf etmek istemeyip oturmak isterse iþ deðiþir. Böylesi iki rekat tahiyyei mescid kýlmadan oturamaz. Meðer ki vakit kerahet vakti ola!» Bu sözün Zâhirinden anlaþýlýyor ki, tavaf etmek niyetiyle giren kimse ondan önce veya sonra tahiyyei mescid namazý kýlmaz. Bunun vechi her halde tahiyye namazýnýn iki rekat tavaf namazýna karýþmýþ olmasýdýr.
METÝN
Sünnet ile farz arasýnda konuþursa sünneti iskat etmiþ olmaz. Ama sevabýný azaltýr. Sünnet sâkýt olur diyenler de vardýr. Esah kavle göre tahrimeye aykýrý her amel böyledir. Kýnye. Hulasa´da bildirildiðine göre bir kimse alýþ veriþle meþgul olur veya yemek yerse sünneti tekrar kýlar. Bir lokma yemek veya bir yudum su ile sünnet namazý bâtýl olmaz. Yemek getirilirse tadýnýnkaçacaðýndan veya azalacaðýndan korktuðu takdirde evvela onu yer sonra sünneti kýlar. Ancak vaktin çýkacaðýndan korkarsa yemeði terk eder. Sünneti özürsüz olarak vaktin sonuna geciktirirse sünneti ifâ etmiþ olmaz. olur diyenler de vardýr.
ÝZAH
Sünnetle farz arasýnda konuþursa sünneti iskât etmiþ olmaz. Bunlarýn arasýný evrâd okumakla ayýrmak dahi oyni hükümdedir. Zira sünnet Allahümme entes selam ilh... diyecek kadar ayýrmaktýr. Bundan fazlasýný yaparsa sünnet mesnun olan yerinde yapýlmamýþ sayýlýr. Nitekim kýrâatýn âþikar okunmasý babýndan az önce geçmiþti. Sünnet sâkýt olur diyenlere göre farzdan önce kýlýnan sünnet ise onu yeniden kýlar. Farzdan sonra kýlýnanlardan ise zâhire göre nâfile olur. Ve bu kavle göre o kimseye sünneti kýlmasý emir edilmez.
Öyle görünüyor ki Þârihin: «Hulasa´da bildirildiðine göre ilh...» sözü musannýfýn kýnye sahibine tâbi olarak metinde sahihlediði ifâdeye istidraktýr. (düzeltmedir) Çünkü Hulâsa sahibinin «sünneti tekrar kýlar.» diye kesin konuþmasý sünnetin sâkýt olduðunu gösterir. Az sonra «sünnet namazý bâtýl olmaz.» Ýfadesini kullanmasý bunun karinesidir. Yani namazýn sünnet olmasý bâtý! olmaz demektir. Bundan anlaþýlýr ki tekrar kýlmasý sünnet olmasý bâtýl olduðundandýr. Aksi takdirde mukabele sahih olmaz.
«Yemek getirilirse ilh...» sözü, aykýrý amelin sünnetin sevâbýný azaltmasý veya tamamiyle gidermesi özürsüz olduðu zamandýr manasýný ifâde etmektedir. Ama yemek gelir de son sünneti kýldýðý takdirde tadýnýn kaçacaðýndan korkarsa evvelâ onu yer; sonra sünneti kýlar. Çünkü bu cemâatý terk için bile özürdür. Sünneti geciktirmek için özür olacaðý evleviyette kalýr.. Ancak vaktin çýkmasiyle sünneti tamamen kaçýracaðýndan korkarsa evvela onu kýlar; sonra yemeðini yer. Benim anladýðým budur.
Sünneti özürsüz olarak vaktin sonuna geciktiren onu ifa etmiþ olmaz diyenler olduðu gibi olur diyenler de vardýr. Kýnye sahibi bu sözlerin ikisini de nakl etmiþ; fakat bu ikinci kavli zaif çýkaracak bir iþârette bulunmamýþtýr. Sadece onu sonra zikir etmiþtir. Bundan onun zaif olmasý lazým gelmez. Bana öyle geliyor ki, esah olan kavil budur. Birinci kavil «sünnet aykýrý amel ile sâkýt olur.» Sözüne binâ edilmiþtir. Bu kavil þarihin zaifliðine iþâret ederek söylediði kavildir.
METÝN
FER´Î MESELELER: Sabah namazýnýn sünnetini aydýnlýk zamanýna býrakmak efdaldir. Bazýlarý efdal olmadýðýný söylemiþlerdir. Bir kimse sünnet namazlarý nezir eder de nezrini yaparsa sünnetleri kýlmýþ olur. Bazýlarý olmaz demiþlerdir. Nâfile namaz kýlmak isteyen evvela onu nezir eder; sonra kýlar. Nezir etmemeli diyenler de vardýr.
ÝZAH
Bazýlarý sabah namazýnýn sünnetinin aydýnlýk zamanýna býrakýlmasýný efdal görmemiþlerdir. Bahýr sahibinin Hulâsa´dan naklen söyledikleri bunu teyid eder. O: «Sabah namazýnýn iki rekat sünnetinde sünnet olarak yapýlacak iþ, Kâfirun ve ihlas surelerim okumak, bu namazý vaktin evvelinde ve evdekýlmaktýr. Evinde kýlamazsa mescidin kapýsý yanýnda kýlar ilh...» demiþtir.
Münye þerhinde dahi: «Hazreti Âiþe´den rivâyet edilen hadisler de buna delâlet eder. Âiþe (r.a.) þöyle demiþtir. Rasûlüllah (s.a.v.) müezzin sabah ezanýný okuyup sustuðu ve fecrin doðduðunu anladýðý zaman kalkar iki rekat hafif bir namaz kýlardý. Sonra müezzin ikâmet için yanýna gelinceye kadar sað tarafýna yatardý. O geldi mi namaza çýkardý. Bu hadis muttefekun aleyhdir.» denilmektedir. Meselenin tamamý Münye þerhindedir.
T E N B Ý H : Þafiîler bu hadisten ve emsalinden alarak sabah namazýnýn sünnetiyle farzýnýn arasýný bu þekilde yatmakla ayýrmanýn sünnet olduðunu söylemiþlerdir. Bizim ulemamýzýn sözlerinden bunun hilâfý anlaþýlmaktadýr. Zira bunu zikir etmemiþlerdir. Hatta ben imam Muhammed´in Muvattâýnda þunu gördüm: «Bize Malik Nafi´den O da Abdullah bin Ömer´den naklen haber verdi ki Abdullah bin Ömer sabah namazýnýn sünnetini kýldýktan sonra yatan bir adam görmüþ de, buna ne oluyor. demiþ. Nafî: Ben ona iki namazýn arasýný ayýrmasýný söyledim; demiþ. Bunun üzerine ibn Ömer selamdan daha güzel ayýrmana ne olabilir! mukabelesinde bulunmuþ; Ýmam Muhammed: Biz ibn Ömer´in kavliyle amel ederiz. Ebû Hanîfe rahimellahýn kavli de budur. demiþtir.»
Muvattâýn þârihi muhakkik molla Aliyy-ül-Kâri´de þunlarý söylemiþtir: «Bunun sebebi: Çünkü selâm ancak ayýrmak için varid olmuþtur. Selâm vermek vacip olduðu için fiil ve söz gibi namazdan çýkaran sair þeylerden efdaldir. Bu söz evvelce geçen «Rasûlüllah (s.a.v.) teheccüdün sonunda yatardý. Bazan da sabah namazýnýn iki rekat sünnetinden sonra evinde istirahat için yatardý.» hadisine aykýrý deðildir.
Molla Aliyy-üI-Kari bundan sonra sözüne þöyle devam etmiþtir: «Ýbn Hacer Mekki þemâil þerhinde þöyle demiþtir: Þeyhaynin rivayet ettikleri bir hadiste: Peygamber (s.a.v.) sabah namazýnýn iki rekat sünnetini kýlýnca sað tarafýna yatardý. Onun için sabah namazýnýn sünneti ile farzý arasýnda bu þekilde yatmak sünnettir. Bir de Rasûlüllah (s.a.v.) bunu emir buyurmuþtur. Nitekim bu babtaki hadisi ebû Davud ile baþkalarý zararsýz bir senedle rivayet etmiþlerdir. Buna muhalefet edenler de vardýr. Bu hadis mescidde veya baþka yerde olsun yatmânýn mendup olduðunu açýkca göstermektedir. Bazýlarý yatmanýn yalnýz evinde mendup olduðunu söylemiþlerdir. Ýbn Ömer´in «bu bid´attýr.» Ýbrahim Nahaî´nin «bu þeytanýn yatýþýdýr.» demeleri ve ibn Mes´udu´un bunu inkar etmesi hadis kendilerine ulaþmadýðý içindir. Ýbn Hazm ifrata giderek: Yatmak vacibtir. Sabah namazý için bu þarttýr. demiþtir.» Hadisin en yüksek derecelerde bulunan bu büyüklere ulaþmamasýnýn ihtimalden uzak olduðu meydandadýr. Bâhusus ibn Mes´ud hazretlerine ki Peygamber (s.a.v.) den hazarda seferde ayrýlmamýþtýr. Ýbn Ömer hazretleri de öyledir. Rasûlüllah (s.a.v.) bütün halterini tamamen incelemiþ ve tâbi olmuþlardýr. Doðru hareket bu zevatýn inkarlarýný yukarýda geçen ayýrma illetine haml etmektir. Yahud bunu mescidde fazîlet erbabý arasýnda yapmýþtýr demelidir.
Hadisin sahih olduðu kabul edildiði taktirde Peygamber (s.a.v.) emri bu iþin mescidde yapýlabilmesi hususunda açýk olmadýðý gibi iþâret de deðildir. Zira hadisi þerif ebu Davud, Tirmizî ve Ýbn Hibban´ýn hazreti ebû Hureyre´den rivâyetleri vecihle þöyledir: «Biriniz sabahýn iki rekat sünnetini kýldý mý saðtarafýna yatsýn!» Mutlak mukayyede haml edilmiþtir. Þu da var ki, mescidde bu yatýþ, peygamber (s.a.v.) zamanýnda þâyi olsa idi bu mümtaz ve büyük zevata gizli kalmazdý. Mukayyetten murad: Yukarýda geçen «sabah namazýnýn iki rekat sünnetinden sonra evinde» sözüdür. bunun hulâsasý þudur: Rasûlüllah (s.a.v.)´in yatmasý ancak istirahat için evinde olmuþtur. Meþru olduðunu göstermek için deðildir. Esah olan hareket, yatmayý emir eden ve bunun meþru olduðunu göstermek için yapýldýðýný gösteren hadisi yalnýz evde yapýlmasý istenildiðine haml etmektir. Delillerin arasý böylece bulunmuþ olur. ALLAH-u âlem.
«Bir kimse sünnet namazlarý nezir eder de nezrini yaparsa sünneti kýlmýþ olur.» Çünkü nezir etmek (adamak) o namazý sünnet olmaktan çýkarmaz. Nitekim sünnete niyetlenir de bozar ve sonra edâ ederse kýldýðý sünnet olur. Ve bozduðu için vacip vasfý ziyâde edilir. Bunu Nehir sahibi Ýkdül-feraid´den naklen söylemiþtir. «Nâfile namaz kýlmak isteyen evvela onu nezir eder.» Kýnye´de: «Nâfýleyi nezir ettikten sonra eda etmek nezirsiz edâ etmekten efdaldir.» denilmiþtir.
Bahýr sahibi diyor ki: «Buna göre Müslim´in sahihinde rivâyet ettiði nezirin yasaklanmasý meselesi müþkil kalýr. Bu hadis nezir etmemeli diyenlerin kavlini tercih ettirir. Lâkin bazýlarý hadisdeki nehyi, þarta baðlý olan nezire haml etmiþlerdir. Çünkü þartýn meydana gelmesi ibâdete karþýlýk gibi olur ve o kimse samimi muhlis sayýlmaz. Nezir eder diyenlerin kavli þöyle izah olunur: O ibâdet niyetiyle vacip olursa da nezirde ibâdete giriþ vacibtir. Binaenaleyh o kimse vacip sevabý kazanýr. Nafile böyle deðildir. Rey´i âcizaneme göre en iyisi yasaktan yüzde yüz çýkmýþ olmak için nezir etmemelidir.
Ben derîm ki: Yasak hadisinin lafzý Buharî´nin de sahihinde ibn Ömer´den rivâyet ettiði gibi þöyledir: «Peygamber (s.a.v.) nezri yasak etti ve: Bu hakikatta hiç bir þeyi geri getirmez. Sâdece bununla bahilin cebinden mal çýkarýlýr. buyurdu.» Bundan ilk hatýra gelen mânâ muðlak nezir kast edilmiþ olmasýdýr. Mesela: Hastama þifâ verirse Allah için filan iþi yapmak boynuma borç olsun! demek muðlak bir nezirdir. Nezrin yasaklanmasýnýn vechi: Karþýlýk þâibesinden kurtulmamasýdýr. Çünkü ibâdeti þifa karþýlýðý yapacaðýný adamýþtýr. Þart kýldýðý þey olmazsa o ibâdeti yapmaða nefsi razý olmayacaktýr. Hem bunda þifa hususunda nezrin bir tesiri varmýþ gibi inanmayý îham vardýr. Bundan dolayýdýr ki, hadis-i þerifte «bu hakikatta hiç bir þeyi geri getirmez.» buyurulmuþtur. Zira bu cümle nehyin illeti yerinde söylenmiþtir. Peþin yani ta´liksiz nezir bunun hilâfýnadýr. Çünkü o ibâdeti Allah için hâlis teberrudur. Ve nefsi ihtimal adamaksýzýn yapamayacaðý bir þeye mecbur etmektir. Binaenaleyh ibâdettir. Bu nezrin bize göre ibadet olduðuna delil, Feth-ul-Kadir´in hac bahsinden az önceki þu açýklamasýdýr:
«Bir kimse itikafý nezir edip dinden döner de sonra tekrar müslüman olursa o kimseye nezirin icâbý lazým gelmez. Çünkü ibâdeti nezir etmenin kendisi ibâdettir. Bu ise sair ibadetler gibi dinden dönmekle bâtýl olur.»
Bu nezirden murad: Þarta baðlý olmayan münecez nezirdir. Zira söylediðimiz gibi Buharî´nin bazý þarihleri hadisdeki yasaðý, dileðinin hasýl olmasý hususunda nezrin tesiri olduðunu itikad edenlere haml etmiþlerdir. Öyle görünüyor ki, yasak umumidir. Çünkü mezkûr hadisde: «Sâdece bununlabahîlin cebinden mal çýkarýlýr.» buyurulmuþtur. Allah´u âlem.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:18:49
T E N B Ý H : Þârih neziri nafile namazlarla kayýtlamýþtýr. Bunun manasý sünnetlerde nezir etmenin efdal olmasýdýr. Bunun vechi herhalde þudur: Sünnetler Peygamber (s.a.v.) in farzlardan önce ve sonra kýldýðý namazlardýr. Bizden istenilen, onun yaptýðý þekilde kendisine tabi olmamýzdýr. Rasûlüllah (s.a.v.)´in bu sünnetleri evvela nezir eder dediði bize nakl edilmemiþtir. Onun için bazýlarý: «Sünnetleri kýlmýþ olmaz.» demiþlerdir. Binaenaleyh efdal olan, nezir etmemektir. Allah´u âlem.
METÝN
Bir kimse sünnetleri terk ederse, bunlarý hak gördüðü takdirde günahkar olur. Aksi takdirde kâfir olur. Teravihten maada nâfilelerde efdal olan evde kýlmaktýr. Meðer ki tamamen býrakacaðýndan korkusu ola! Esah kavle göre daha ziyade huþû ve hulusla kýlýnan namaz daha fâziletlidir. Abdestten sonra iki rekat namaz kýlmasý mendubtur. Maksat aza kurumadan kýlmaktýr. Nitekim Þurunbulâliye´de Mevâhib´ten naklen izah edilmiþtir.
ÝZAH
«Teravihten maada nafileleri evde kýlmak efdaldir.» Sözü farzdan önce ve sonra kýlýnan bütün nâfilelere þâmildir. Çünkü sahihaynda rivâyet olunan bir hadiste: «Size evlerinizde namaz kýlmayý tavsiye ederim. Zira kiþinin en hayýrlý namazý evinde kýldýðýdýr. Yalnýz farz namaz müstesnâ!» buyurulmuþtur.
Ebû Davud´un rivâyet ettiði bir hadiste dahi: «Kiþinin evinde kýldýðý namaz benim þu mescidimde kýldýðýmdan daha fazîletlidir. Yalnýz farz namaz müstesnâ!» buyurulmaktadýr. Tamamý Münye þerhindedir. Bu daha fazîletli olunca evine gittiði takdirde kendisini meþgul etmek korkusu lazým gelmeyecek þeylere riâyet gerekir. Yahud evinde zihnini meþgul edecek ve huþûu bozacak bir þey varsa o zaman mescidde kýlar. Çünkü huþû tarafýna itibar daha çoktur.
Teravih namazý ise mescidde kýlýnýr. Zira cemâatla eda edilir. Cemaatýn yeri mesciddir. Münye þerhinde tahiyye-i mescid namazý da istisnâ edilmiþtir. Bu açýktýr.
Ben derim ki: Ýkiþer rekat ihram ve tavaf namazlarý da müstesnadýr. Çünkü birincisi mîkâtta mescidde kýlýnýr. Nitekim lübabta beyân edilmiþtir. Ýkincisi de makam-ý Ýbrahim´de kýlýnýr. Yoldan gelince kýlýnan iki rekat da müstesnadýr. Yola çýkarken kýlýnan bunun hilâfýnadýr. Çünkü evde kýlýnýr. Nitekim gelecektir. Ýtikâfa girenin kýldýðý nafile ve kezâ geciktirdiði takdirde kaçýracaðýndan korktuðu nâfile dahi müstesnadýr.
Güneþ tutulduðu zaman kýlýnan namaz da müstesnadýr. Zira cemaatla kýlýnýr.
«Abdestten sonra iki rekat namaz kýlmak mendubtur.» Çünkü Müslim´in rivâyet ettiði bir hadiste: «Güzelce abdest alýp iki rekat namaz kýlan ve kalbi ile yüzü ile o namaza yönelen hiç bir kimse yoktur ki kendisine cennet vacip olmasýn.» buyurulmuþtur. Hazâin. Gusül de abdest gibidir. Bunu Tahavî Þurunbulâliye´den nakl etmiþtir. Bu iki rekatta kâfirun ve ihlas sureleri okunur. Nitekim Ziyâda beyan edilmiþtir. Acaba Tahiyye-î mescid gibi baþka bir namaz bu iki rekatýn yerini tutarmý, tutmaz mý? düþün.
Sonra lübab´ül Menâsik þerhinde gördüm ki iki rekat ihram namazý istihare namazý ve benzerleri gibi müstakil bir sünnettir. Farz namaz bunlarýn yerini tutmaz.
Tahiyye-i mescid ve abdestten sonraki þükür namazý böyle deðildir. Zira bunlar için ayrýca namaz yoktur. Nitekim Hüccet nâm kitabýn sahibi bunu tahkik etmiþtir.
METÝN
Sahih kavle göre güneþ doðduktan zevâle erinceye kadar dört rekat veya daha fazla kuþluk namazý kýlmak mendubtur. Kuþluk namazýnýn muhtar olan vakti gündüzün dörtte birinden sonradýr. Münye´de bu namazýn, en az iki, en çok oniki, orta sekiz rekat kýlýnacaðý bildirilmiþtir ki, efdali ortasý (yaný sekiz rekât)dýr. Nitekim zehâr-i eþrefiye´de beyân edilmiþtir. Çünkü bu Peygamber (s.a.v.)´in fiili ve kavli ile sâbit olmuþtur. En çok miktarý yalnýz kavli ile sabittir. Bu izah en çok miktarý bir selamla kýlýndýðýna göredir. Ayrý ayrý kýlýndýðý takdirde ne kadar ziyâde ederse o kadar daha fazîletli olur. Nitekim bunu ibn Hacer Buharî þerhinde anlatmýþtýr.
Zehâir-i eþrefiye ibn þýhne´nýn fýkhî bilmeceler hakkýnda bir eseridir.
ÝZAH
Kuþluk namazýnýn mendup olduðu tercih edilmiþtir. Nitekim Gazneviye, Hâvî, Þýr´a, Miftah ve Tebyin sahipleri ve diðer ulema kesinlikle buna kaildirler. Bazýlarý bu namazýn müstehap olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü Buhari´de Ýbn Ömer (r.a.)´nýn bunu inkar ettiði bildirilmektedir. Münye þerhinde bu namazýn müstehap olduðunu gösteren deliller sayýlmýþtýr. Bu namazda þer´a´da beyan edildiði vecihle Veþ-Þems ile Ved-duhâ sureleri okunur. Zahirine bakýlýrsa iki rekattan fazla da kýlsa ayný sureleri okur.
Münye þerhinde «güneþ doðduktan sonra» yerine güneþ «yükseldikten sonra» denilmiþtir.
«Kuþluk namazýnýn muhtar olan vakti»nden murad: Kýlmak için tercih edilen vakittir. Bu sözü Münye þarihi, Hâvîye nisbet etmiþ ve þöyle demiþtir: Çünkü Zeyd bin Erkam hadisinde: Rasûlüllah (s.a.v.); Evvâbin namazý Deve yavrularý yere çöktüðü vakit kýlýnýr. buyurdu. denilmiþtir. Bu hadisi Müslim rivâyet etmiþtir. Deve yavrularýnýn çökmesi ayaklarý sýcaðýn þiddetine dayanamadýðý içindir.
Kuþluk namazýnýn en az iki rekat kýlýnacaðýný Þeyh Ýsmail (Hâik) de Gazneviye, Hâvi, Þýr´a ve Semerkandiye´den nakl etmiþtir. Musannýfýn söylediðini tebyin, Miftah ve Dürer sahipleri de benimsemiþlerdir. En az iki rekattýr diyenlerin delili: Peygamber (s.a.v.)´in hazreti ebû Hüreyre´ye iki rekat namaz kýlmasýný tavsiye buyurmasýdýr. Nitekim Sahibi Buhâri´de rivâyet edilmiþtir.
Dörttür diyenlerin delili: «Peygamber (s.a,v.) kuþluk namazýný dört rekat kýlar; Allah´ýn dilediði kadar da ziyâde ederdi.» hadisidir. Bunu Müslim ve diðer hadis imamlarý rivâyet etmiþlerdir. Ýki hadisin aralarý bazý muhakkaklarýn iþaret ettikleri vecihle «iki rekat en az mertebesi dört rekat da kemâl derecesinin en aþaðýsýdýr.» demek suretiyle bulunur.
Kuþluk namazýnýn en çoðu on iki rekattýr. Çünkü Tirmizî ile Nesâînin îçinde zaif bulunan bir senedle rivâyet ettikleri bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v.): «Her kim kuþluk namazýný oniki rekat kýlarsa Allahona cennette altýndan bir köþk binâ eder.» buyurmuþtur. Takarrur etmiþ bir kaidedir ki, zaif hadisle fazîletler hususunda amel câizdir. Münye Þerhi. Bazýlarý bu namazýn en çok sekiz rekat kýlýnacaðýný söylemiþlerdir.
Hýlye sahibi bu kavli Ýmam Ahmed´e Þafiîlerden bazýlarý ise ekser ulemaya nisbet etmiþlerdir. Ýbn Hacer Buharî þerhinde þöyle demiþtir: «Efdal ile ekser arasýnda fark tasavvur edilemez. Ancak kuþluk namazýný bir selamla oniki rekat kýlan hakkýnda tasavvur edilebilir. Çünkü bu namaz, kuþluk namazý sekiz rekattýr diyenlere göre mutlak surette nâfile olur. Ama ikiþer rekat olarak ayrý kýlarsa kuþluk namazýný kýlmýþ olur. Sekizden fazla kýldýðý mutlak surette nâfile olur. Böylece oniki rekat onun hakkýnda sekizden efdal olur. Zira hem efdali hem ziyadesini kýlmýþtýr.»
Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Kendisince ziyadesi sabit olmadýðý için, kuþluk namazýnýn en fazlasý sekiz rekattýr diyen kimse bu namazý bir selamla on iki rekat olarak kýlsa kuþluk namazýnýn sünnet miktarý yerine geçmez. Çünkü meþruun hilâfýna niyet etmiþtir. Ona göre efdal olan, sekiz rekat kýlmaktýr. Fakat kuþluk namazýnýn en fazlasý oniki rekattýr diyenlerin kavline göre - amellerin fazîleti hakkýnda zaif hadisle amel câiz olduðundan - oniki rekat kýlmak efdal olur. Nitekim ikiþer veya dörder rekatta selam vererek ayýrsa bütün ulemâya göre efdal olur.
Hulâsa : Sekiz rekatýn efdal olmasý - fazlasý sâbit olmadýðý için - kuþluk namazýnýn en fazlasý sekiz rekattýr. Sözüne binaendir. O zaman þârihin sözündeki sakatlýk sana gizli kalmaz. Zira o bu namazý en fazla oniki rekat kabul etmiþ orta olan sekiz rekatýn efdal olduðunu söylemiþtir. Þu da var ki, biz bu namazýn en fazla sekiz rekat olduðunu kabul etsek - mutlak surette nafile olsun diye bir selâmla oniki rekat kýldýðý vakit - sekiz rekat onikiden daha faziletlidir diye kayýtlamak mezhebimizin kaidelerine uymaz. Belki bizim kâidelerimize göre neye niyet etti ise o olur. Meselâ: Öðle namazýný altý rekat kýlar da dört rekatta oturursa, kalan iki rekat önceki rekatlarýn farziyet sýfatýný deðiþtirmez. Çünkü bize göre gerek farz gerekse nafile tahrimesinin üzerine binâ sahihtir. Sayýyý niyet etmenin faydasý zararý yoktur. Binaenaleyh kuþluk namazýný sekiz rekattan fazla kýlarsa, fazlasý mutlak surette nafile olur. Selamla ayýrdýðýný ayýrmadýðýný fark etmeksizin hepsi mutlak nâfile olmaz. Evet, selamla ayýrmadan kýlarsa dört rekattan fazlasý gündüz nafilelerinde mekruhtur. Velev ki kuþluk namazýnýn en çok miktarýný geçmesin. Bu takdirde sekiz rekatýn efdal olmasý zâhir deðildir.
Þafiîlerden biri buna cevap vermiþ ve: «Sekiz rekatýn efdal olmasý tabi olmak sebebiyledir.» demiþtir. Yani sekiz rekatýn efdal olduðu sahih hadislerle sâbittir. Binaenaleyh bu aded hususunda þârih hazretlerine tabi olmak tercih edilir. Ziyade böyle deðildir, Onun hadisi zaiftir. demek istemiþtir. Lâkin ona da þöyle itiraz edilebilir: En fazla miktarý kýlarsa onun içinde þârih hazretlerine tabi olunan sekiz rekat ta vardýr. Meðer ki yine sekiz rekat en fazla miktarýdýr sözü üzerine binâ edile; ve bu namazý bir selamla sekizden fazla kýlarsa niyet ettiði deðil, mutlak nâfile olur denile. yahud: Sekiz rekatýn her çifti mecmuuna bakmayarak fazlasýnýn her çiftinden efdaldir denile! Burada benim anladýðým budur. Allah´u âlem.
METÝN
Menduplardan bazýlarý da yola çýkýlacaðý zaman kýlýnan iki rekat ve yoldan dönüldüðü zaman kýlýnan iki rekat namazla gece namazýdýr. Cevhere´de beyân edildiðine göre bu namazýn en azý sekiz rekattýr. Mezkûr namazý üç kýsma bölerse ortadaki en fazîletlisidir. Yarýya bölerse sona kalan kýsým efdaldir.
ÝZAH
Mukattam bin Miktam´dan rivâyet edilmiþtir ki, Rasûlüllah (s.a.v.): «Hiç bir kimse âilesine sefere çýkacaðý zaman onlarýn yanýnda kýldýðý iki rekat namazdan daha fazîletli bir þey býrakmaz.» buyurmuþtur. Bu hadisi Taberanî rivayet etmiþtir. Ka´b bin Malik´ten de þu hadis rivâyet olunmuþtur: Rasûlüllah (s.a.v.) ancak gündüzleyin kuþluk zamanýnda dönerdi. Dönüþte mescidden baþlar; orada iki rekat namaz kýlardý. Sonra orada otururdu.» Bu hadisi Müslim rivayet etmiþtir. Münye þerhi. Bundan anlaþýlan. Sefer namazýnýn eve, dönüþ namazýnýn mescide mahsus olmasýdýr. Þafiiler bunu açýkca söylemiþlerdir.
Gece namazýna gelince: Ben derim ki, gece namazý gündüz namazýndan efdaldir. Nitekim Cevhere ile Nur-ul-Ýzah´da böyle denilmiþtir. Gerçekten bir çok âyet ve hadisler gece namazýnýn fazîletini bildirerek ona teþvikte bulunmuþlardýr.
Bahýr sahibi diyor ki: Bunlardan biri de Sahih´i Müslim´de merfu olarak rivâyet edilen þu hadistir: Farzdan sonra en fazîletli namaz gece namazýdýr. Taberanî dahi merfu olarak þu hadisi rivâyet etmiþtir: Geceleyin mutlaka namaz kýlmak lazýmdýr. Velev ki bir koyun saðacak kadar olsun. Yatsýdan sonra kýlýnan namaz gece namazýndan sayýlýr. Bu gösterir ki mezkûr sünnet yatsýdan sonra uyumadan evvel kýlýnan nâfile namazla yerine getirilmiþ olur.»
Ben derim ki: Hýlye sahibi bunu açýklamýþ; biraz söz ettikten sonra þunlarý söylemiþtir: «Sonra aþikardýr ki teþvik edilen gece namazý teheccüttür. Þafiîlerden Kadý Hüseyn´in bildirdiðine göre ýstýlahta teheccüd namazýna uykudan kalktýktan sonra kýlýnan nâfile namazýdýrlar. Kadý sözünü Taberanî´nin Mu´cemindeki Hâccac bin Amr (r.a.) hadisiyle teyid etmiþtir.
Haccâc þöyle demiþtir: Sizden biriniz geceleyin kalkýp sabaha karþý namaz kýlarsa teheccüd yaptým sanýr. Teheccüd ancak uyuduktan sonra kalkýp kýlýnan namazdýr.» Þu kadar varki bu hadisin senedinde ibn Lehia vardýr. Bu zat hakkýnda söz edilmiþtir. Lâkin zâhire bakýlýrsa Taberânî´nin ilk hadisi tercih edilir. Çünkü þârih (s.a.v.) hazretleri tarafýndan kavlen teþri´dir. Bu öyle deðildir. Bununla Ýmam Ahmed´den rivâyet edilen: «Gece namazý güneþin kavuþmasýndan fecir doðuncaya kadardýr.» sözü hükümsüz kalýr.» Bu satýrlar Bahýr´dan kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Ben derim ki: Anlaþýldýðýna göre Taberanî´nin ilk hadisi gece namazýnýn vaktinin yatsý namazýndan sonra olduðunu bildirmektedir. Hatta bir kimse yatsýdan önce uyur da sonra yatsýyý kýlmadan nafile namaz kýlarsa sünnet yerine geçmez. Taberânî´nin ikinci hadisi de birinciyi tefsir etmiþ olur. Böyle demek, aralarýnda çeliþme ve tercih isbatýndan daha iyidir. Çünkü onda iki hadisten biri ile ameli terk etmek vardýr. Bir de böyle olursa ýstýlaha göre hareket edilmiþ olur. Hem âyât ve hadislerinmutlak ifadelerinden anlaþýlan da budur. Sonra teheccüd zorla uykuyu gidermektir ve teessüm yani günahtan korunmaya benzer. evet, gece namazý ve kýyâm-ül-leyl tabirleri teheccüde âm ve þâmil sözlerdir. Ýmam Ahmed´e yapýlan itiraza bununla cevap verilir. Benim anladýðým budur. Allah´u âlem.
T E N B Ý H : Buraya kadar geçenlerden anlaþýlýyor ki, teheccüd ancak nafile namazla hâsýl olur. Bir kimse yatsý namazýndan sonra uyur da sonra kalkýp kaza namazlarý kýlarsa teheccüd yapmýþ sayýlmaz. Þafiîlerden bazýlarý bu hususta tereddüt etmiþlerdir.
Ben derim ki: Zâhire göre nafile kaydý ekseriyetle vukuuna binaendir. Teheccüd hangi namazla olsa hâsýldýr. Zira geçen hadiste: «Yatsý namazýndan sonra kýlýnan namaz gece namazýndandýr.» buyurulmuþtur. Sonra bilmiþ ol ki, þarihin gece namazýný menduplardan saymasýný el-Havi-I-Kudsî sahibi de benimsemiþtir.
Muhakkýk Kemâl b. Hümâm feth-ul-Kadir´de onun sünnet mi, mendup mu olduðunda tereddüt etmiþtir. Çünkü kavlî deliller mendup olduðunu, fiilen devam ise sünnet olduðunu gösterir. Rasûlüllah (s.a.v.) bir nâfileye devâm buyurursa o nafile sünnet olur. Lâkin bu izâhat teheccüdün onun hakkýnda nafile namaz olmasýna göredir. Nitekim bir tâife buna kâildir. Baþka bir taife ise teheccüdün ona farz olduðunu söylemiþlerdir. Binaenaleyh onun devam buyurmasý bizim hakkýmýzda sünnet olduðuna delalet etmez. Lakin sahih´i Müslim ile diðer hadis kitablarýnda hazreti Âiþe´den naklen açýkça beyân edildiðine göre teheccüd namazý vaktiyle farz olup sonradan nesh edilmiþtir. Feth-ul-kadir sahibinin söylediklerinin hulâsasý budur. Bunun ifade ettiði mânâ bizim hakkýmýzda sünnet olduðuna itimad etmekdir.
Zira Peygamber (s.a.v.) teheccüde farziyeti nesh edildikten sonra devam etmiþtir. Onun için de Hýlye sâhibi: «En münasibi sünnet olmasýdýr.» demiþtir.
«Cevhere´de beyân edildiðine göre bu namazýn en azý sekiz rekattýr.» Þârihin «Cevhere´de» diye kayýtlamasý el´hâvi-l-Kudsî´de: «Kolayýna geldiði kadar namaz kýlar. Velev ki iki rekat olsun. Bu hususta sünnet dört selamla sekiz rekat kýlmaktýr.» denildiði içindir. Dört selamla kaydý imameynin kavline göredir.. Ýmam-ý A´zam´ýn kavline göre bu kayýt yoktur. Nitekim Hýlye´de zikir edilmiþtir. Yine Hýlye´de þöyle denilmektedir: «Bu söz Peygamber (s.a.v.) teheccüdü en az ikî, en çok sekiz rekat olduðuna göre söylemiþ ve Serahsî´nin Mebsut´undan alýnmýþtýr.» Bundan sonra Hýlye sahibi üstâdý muhakkýk ibn Hümâm´a uyarak mebsutta tayin edilen en çok miktarýný gösteren hadisleri sýralamýþtýr. Peygamber (s.a.v.) teheccüdünün en az miktarýnýn vitirden baþka dört rekat olduðunu bildiren ebu Davud hadisini de zikir etmiþtir. Bunun tamamý oradadýr. Oraya müracâat et! Lâkin son olarak Peygamber (s.a.v.) den rivâyet olunan þu hadisi zikir etmiþtir: «Her kim geceleyin uyanýrda ailesini uyandýrýr ve iki rekat namaz kýlarlarsa ikisi de Allah´ý çok zikir eden erkeklerle kadýnlardan yazýlýrlar.» Bu hadisi Nisâî, Ýbn Mace, sahibinden ibn Hibbân ve Hâkim rivayet etmiþlerdir. Münzirî: «Bu hadis þeyhaynin þartý üzere sahihtir.» demiþtir.
Ben derim ki: Binaenaleyh teheccüd namazýnýn en azý iki rek´at, ortasý dört, en çoðu sekiz rekattýr. demek gerekir. Allahu âlem. Bîr kîmse teheccüd namazýný üçe bölerse, yani üçde birini kýlýp üçte ikisinde uyumayý dilerse ortadaki üçdebir iki taraftakilerden efdaldir. Çünkü o kýsýmda gaflet daha tamamdýr. Ýbâdetde daha aðýrdýr. «Yarýya bölerse sona kalan kýsým efdaldir.» Yani yarýsýný namazla yarýsýný da uyku ile geçirmek isterse sona kalan kýsmýný namazla geçirmek efdaldir. Zira o kýsýmda ekseriyetle günahlar az olur. Bir de sahih bir hadiste: «Gecenin son üçde biri kaldýðýnda Rabbimiz her gece dünyanýn semasýna nüzul buyurarak: Yok mu bana dua edecek duasýný kabul edeyim. Yok mu benden isteyecek dilediðini vereyim. Yok mu benden afv dileyen onu afv edeyim! der.» buyurulmuþtur. (nuzulün manasý inmektir. Allah Teâlâ hakkýnda bu tasavvur olunamadýðý için gelmeyi terceme etmeden aldýk) Burada Allah´ýn nüzûlünden murad: Emrinin inmesidir. Nitekim halef ile selef ulemanýn büyüklerinden bazýlarý bunu böyle tevil etmiþlerdir. Tamamý ibn Hacer´in Tühfesindedir. Orada beyân olunduðuna göre efdal olan ortadaki üçdebirin dördüncü ve beþinci altýda biridir. Çünkü muttefekun aleyh olan bir hadiste:
«Allah indinde en makbul namaz, Davud´un namazýdýr. Gecenin yarýsýný uyur; üçde birinde namaz kýlar; altýda birini uyurdu.» buyurulmuþtur, Hýlye sahibi kesinlikle buna kâil olmuþtur.
T E T Ý M M E : Yine Hýlye´de bildirildiðine göre adet edinilen teheccüdü bir özür yokken terk etmek mekruhtur. Çünkü peygamber (s.a.v.) Ýbn Ömer hazretlerine: «Ya Abdullah, filan gibi olma! geceleyin namaz kýlardý. sonra bunu terk etti.» buyurmuþtur.
Bu hadis muttefekun aleyhtir. Binaenaleyh mükellef bir insanýn yapabileceði iþi yapmasý gerekir. Nitekim sahihaynda böyle sabit olmuþtur. Onun içindir ki, Peygamber (s.a.v.): «Amellerin Allah´a en makbul olaný en devamlý yapýlanýdýr. Velev ki az olsun.» buyurulmuþtur. Bu hadisi Buharî, Müslim ve diðer imamlar rivâyet etmiþlerdir.
METÝN
Bayram gecelerini, Þabanýn yarýlandýðý geceyi, Ramazanýn son on gecesini ve Zilhiccenin ilk on gecesini ihya etmek de mendubtur. Geceyi ihya bütün geceyi veya ekserisine âm ve þâmil olan her ibâdetle olur. Mendublardan biri de iki rekat istihara namazýdýr.
ÝZAH
Þurunbulâlî Ýmdâd nâm eserinde bu gecelerin fazîleti hakkýnda varid olan hadisleri sýralamýþtýr. Oraya müracaat et!
Mütekaddiminden birinden - ki imam ebû Cafer Muhammed bin Ali olduðu söylenir - nakledildiðine göre gecenin ihyasýný yarýsýný ibâdetle geçirmektir diye tefsir etmiþ ve; «Her kim gecenin yarýsýný ihya ederse bütün geceyi «ihya etmiþ olur.» demiþtir. Hýlye´de «zâhire bakýlýrsa hadislerin mutlak olun ifadeleri ibadetin bütün geceyi kaplamasýný icap ediyor.» denilmiþtir. Lâkin sahih-i Müslim´de hazreti Âiþe´den rivâyet olunan bir hadiste Âiþe (r.a.): «Ben Peygamber (s.a.v.) hiç bir gece sabaha kadar ibâdet ettiðini bilmiyorum.» demiþtir. Bu suretle maksadýn gecenin ekserisi veya yarýsý olduðu tercih edilir. Ama ekserisi hakikata daha yakýndýr. Meðer ki yarýyý tercih ettirecek bir sebepbuluna.
Ýmdâd´ta beyân edildiðine göre gecenin ihyâsý muayyen bir sayýya baðlý olmaksýzýn yalnýz baþýna nâfile namaz kýlmak. Kur´an ve hadis okumak, onlarý dinlemek, tesbih, senâ ve salavat getirmekle olur. Bunlar gecenin yarýdan fazlasýný kaplamalýdýr; Bazýlarý bir saatin (cüz´ün) kafi geleceðini söylemiþlerdir.
Ýbn Abbas (r.a.)´dan rivayet olunduðuna göre yatsýyý cemâatla kýlmak ve sabah namazýný da cemâatla kýlmaya azim etmekle olur. Nitekim ulema bayram gecelerini ihya hakkýnda ayni þeyi söylemiþlerdir. Müslim´in sahihinde þu hadis vardýr.
«Rasûlüllah (s.a.v.): Yatsýyý cemaatla kýlan gecenin yarýsýný namazla ihya etmiþ gibi olur. Sabahý cemâatla kýlan ise bütün gece namaz kýlmýþ gibi olur. » buyurmuþlardýr.
T E T Ý M M E: Ýmdad sahibi «yalnýz baþýna nafile namaz kýlmak» demekle daha sonra kitabýnýn metnindeki «bu gecelerden birini ihya için mescidlere toplanmak mekruhtur.» Sözüne iþâret etmiþtir. Tamamý onun þerhindedir.
«EI´Hâvi-l-kudsî» de bunun mekruh olduðu açýklanmýþ ve þöyle denilmiþtir: «Bu vakitlerde kýlýnacaðý rivayet olunan namazlarýn teravihten geri kalaný yalnýz kýlýnýr.
Bahýr sahibi diyor ki: Bundan anlaþýldýðýna göre Recebin ilk cuma akþamý kýlýnan Regaib namazýný cemaatla kýlmak mekruhtur; bu bid´attýr. Rumeli halkýnýn kerahet ve nâfileden kurtulmak için onu nezir etmeleri batýl bir çaredir.»
Ben derim ki: Bunu Bezzâziye sahibi açýklamýþtýr. Nitekim þârih bâbýmýzýn sonunda söyleyecektir. Münye´nin iki þarihi bu hususta uzun uzadýya söz etmiþ; ve bu babta rivâyet edilen sözlerin batýl, uydurmalar olduðunu izah etmiþlerdir. Bilhassa Hýlye´nin izahatý geniþtir. Allame Nureddin Makdisî´nin bu babta güzel bir eseri vardýr ki, ona «Red´ur Râgýp an salat-ül-Regâib» adýný vermiþ ve dört mezhebin gelmiþ geçmiþ ulemâsýndan ekserisinin sözlerini bu eserde toplamýþtýr.
Ýstihâre namazý hakkýnda Cabir bin Abdullah (r.a.) dan þu hadis rivâyet olunmuþtur: «Bize Rasûlüllah (s.a.v.) bütün iþlerde istihareyi, kur´andan bir sure öðretir gibi öðretir ve þöyle buyururdu: Birinizin baþý dara geldi mi hemen iki rekat farz olmayan bir namaz kýlsýn! sonra:
Allahümme inni estehiruke biilmike ve estekdiruke bi kudretike. Ve es´elüke min fazlike´l azîm. Feinneke takdiru velâ ekdiru ve ta´lemu velâ a´lem. Ve ente allâmul guyup. Allahümme in künte ta´lemu enne hâzel emre hayrun lî fî dîni ve meâþî ve âkýbeti emrî - ev kal âcili emrî ve âcilihî -Fakdirhu lî ve yessirhü lî. Sümme bârik lî fîhi. Ve in künte Ta´lemu enne hâzel emre þerrun lî fî dîni ve meaþî ve âkýbeti emrî - ev kal âcili emri ve acilihi - Fasrifhu annî vasrifni anhu. Vakdir lî el´ hayre haysü kâne sümme radýnî bihî.
Mânâsý þudur: Ya rabbî, senden senin ilminle hayra muvaffakiyet dilerim. Senden kudretinle kudret dilerim ve büyük fazlýndan nasip isterim. Çünkü sen kâdirsin; ben deðilim. Sen bilirsin; ben bilmem. Sen gâibleri de bilirsin. Yarabbî! Eðer senin ilminde bu iþde benim dinim, dünyam ve ahiretim için -yahud dünyâ ve âhiretim için- hayýr varsa onu bana takdir buyur ve müyesser kýl! Sonra onda bana bereket ver! Eðer senin ilminde bu iþde benim dilim, dünyâm ve âhiretim için -yahut dünyâ ve âhiretim için- kötülük varsa onu benden beni ondan ýrak eyle! Hayýr nerde ise onu bana takdir buyur! Sonra beni ondan razý et! »
Duâsýný okusun. Hacetini de söylesin.» Bu hadisi Müslim´den maada bütün hadis imamlarý rivâyet etmiþlerdir. Münye þerhi.
Tetmim: «Yâhud dünya ve ahiretim için» ifâdesi râvinin þübhesidir. Ulema ikisini de söylemesini yani «Ve âkýbeti emri âcilihî ve âcilihi» demesini lüzumlu görmüþlerdir.
«Hâcetini de söylesin!» Tahtavî diyor ki: «Bundan murad: Bu iþde benim dînim ilh... yerine hâcetini söylemelidir.» demektir.
Ben derim ki: Yahud istihareden sonra: «Benim hâcetim þöyle þöyledir... demelidir. Hýlye´de bildirildiðine göre bu duaya Allah´a hamd ve Resûlüne salavât getirerek baþlamalý ve bitirmelidir.
Ezkâr´da ilk rekatta Kâfirun, ikincide ihlâs surelerinin okunacaðý kayýt edilmektedir. Selefden biri ilk rekatta «ve rabbüke yahlügu ma yeþâû ve veyahtar» âyeti kerimesinin «ya´linûne» kadar; ikincide «ve mâkâne limü´minin velâ mü´minetin» âyeti kerimesinin okunacaðýný söylemiþtir. Ýstihare yedi defa tekrarlanmalýdýr. Çünkü ibn Sünnî´nin rivâyet ettiði bir hadiste:
«Yâ Enes baþýn dara geldiði zaman o hususta rabbine yedi defa istihare yap! sonra kalbine gelene bak! Zira hayýr ondadýr.» buyurulmuþtur. Namaz kýlmaða imkan bulamazsa dua ile istihare yapar.
Þýr´a þerhinde þöyle deniliyor: «Ulemadan iþitildiðine göre abdestle kýbleye karþý yatmalý, yatmazdan önce mezkûr duayý okumalýdýr. Rüyâda beyaz veya yeþil görülürse o iþin hayýr olduðuna, siyah veya kýrmýzý görülürse þer olduðuna delâlet eder ki, kaçýnmak gerekir.»
METÝN
Dört rekat tesbih namazýný üçyüz tesbih ile kýlmak da mendubtur. Bunun fazîleti pek büyüktür. Dört rekat hâcet namazý da menduptur. Bazýlarý bunun iki rekat olduðunu söylemiþlerdir. Hâvî adlý eserde mezkûr namazýn bir selamla oniki rekat kýlýnacaðý bildirilmektedir. Biz bunu Hazâin´de uzun uzadýya izah ettik.
ÝZAH
Tesbih namazý kerahet vakitlerinin dýþýnda her zaman kýlýnabilir. Yâhud günle gecede bir defo kýlmalý bu olmâzsa ´her hafta veya her cuma, bu da olmazsa her ay, bu da olmazsa ömürde bir defa kýlýnmalýdýr. Bunu bildiren hadis hasendir. Zira tarikleri çoktur. Bu hadisin uydurma olduðunu söyleyen vehim etmiþtir. Tesbih namazýnda sonsuz sevap vardýr. Onun için bazý muhakkýklar: «Onun büyü.k faziletine kulak vermeyen ve onu terk eden ancak dîni tahkir edendir.» demiþlerdir. «Tesbih. namazýnýn mendup sayýlmasýnda namaz nizâmýný bozmak vardýr.» diye dil uzatmak ancak onu isbat eden hadis zaif ise doðru olabilir. Hadis hasen derecesine yükselirse namaz nizamýný bozsa da bu namazý isbat eder.
Tesbih namazý bir veya iki selamla dört rekat olarak kýlýnýr. Bu namazda üçyüz kere: «Subhanellahi vel hamdülillâhi Velâ ilâhe illellâhu vallahu ekber.» denir. Bir rivayette «Velâ havle velâ kuvvete illâ billah» cümlesi ziyâde edilir. Bunlar her rekatta yetmiþbeþ kere söylenir. Subhâneke okunduktansonra onbeþ; kýraattan sonra, rükûda, rükudan doðrulduktan sonra, secdelerde ve iki secde aralarýnda ise onar defa ve rükû sücûd tesbihlerinden sonra söylenir. Namazýn bu þekilde kýlýnacaðýný Tirmizî Câmiinde Abdullah bin Mubarek´ten rivâyet etmiþtir. Abdullah bin Mubarek Ýmam A´zam´ýn arkadaþlarýndan biri olup ilim, zühd ve takvada ona ortaktýr.
Kýnye sahibi bu rivâyetle iktifa etmiþ; ve bu husustaki iki rivâyetten muhtar olanýn bu olduðunu söylemiþtir.
Ýkinci rivâyete göre kýyâm halinde kýraattan sonra yalnýz bir defa onbeþ tesbih ile iktifa edilir. Kalan on tesbih ikinci secdeden kalktýktan sonra getirilir. EI´Havî´l-Kudsî Hýlye ve Bahýr sâhibleri bu kavli söylemekle yetinmiþlerdir. Bu rivâyetin hadisi daha meþhurdur. Lakin Münye þârihi þöyle demiþtir: «Ýbni Mubarek´in söylediði þekil Bahýr´ýn muhtasarýnda zikir edilendir. Bizim mezhebimize uygun olan þekil budur. Çünkü bunda istirahat oturuþuna hâcet yoktur. Bize göre bu oturuþ mekruhtur.»
Ben derim ki: Ýhtimal kýnye sahibi onu bundan dolayý tercih etmiþtir. Lâkin biliyorsun ki bu rivâyetin hadisinin sabit olmasý bu þekli isbat etmiþtir. Velev ki içinde bu istirahât celsesi olsun. Binaenaleyh bazan biran bazan ötekini yapmalýdýr.
T E T Ý M M E : Ýbn Abbas (r.a.)a: «Bu namazda okunacak sure biliyor musun?» diye sorulmuþ. O da Tekâsür, asr, kâfirûn ve ihlâs sürelerinin okunacaðýný söylemiþtir. Bazýlarý efdal olan hadid, haþr, saf ve tegabün gibi sûreleri okumaktýr. demiþlerdir.
Abdullah bin Mubarek´ten bir rivayete göre bu namazý kýlan kimse evvela rükû ve sücûd tesbihlerinden iþe baþlar.
Sonra öteki tesbihlere geçer. Muallâ bu namazýn öðleden evvel kýlýnacaðýný söylemiþtir. Bunu Hindiye sahibi muzmerattan nakl etmiþtir. Ýbn Mubarek´e: «Bu namazý kýlan yanýlýr da sehiv secdesi yaparsa tesbihleri onar onar söyleyecek mi?» diye sorulmuþ da: «Hayýr! Bu tesbihler ancak üçyüz tesbihtir.» Cevabýný vermiþtir. Molla Aliy-yül-Kârî Miþkât þerhinde þunlarý söylemiþtir: «Bundan anlaþýlan þudur: Yanýlýr da muayyen bir yerden bir kaç tesbihi noksan býrakýrsa matlup sayýyý tamamlamak için o tesbihleri baþka bir yerde getirir.»
Ben derim ki: Anlaþýldýðýna göre o kimse yanýldýðý yere dönemez. Bu açýktýr. Ve Þafiîlerden birinin dediði gibi terk ettiði tesbihleri o rükunden sonra gelen rükün kýsa deðilse onun içinde getirmelidir. Meselâ: Rükûdan doðrulma tesbihlerini secdede getirir. Rükû tesbihlerini dahi secdede getirir. Doðrulduðu zaman getirmez; Çünkü kýsadýr.
Ben derim ki: Birinci secdenin tesbihlerini de ikinci secdede getirir. Celse halinde getirmez. Çünkü celseyi uzatmak evvelce geçtiði vecihle vaciplerde bize göre meþru deðildir.
Kýnye´de beyân edildiðine göre tesbihleri ezberden sayabilen parmaklarýyle saymaz. Ezberden saymazsa parmaklarýný yumarak sayar.
Hanefilerden allâme ibn Tülun Dýmeþki´nin «Semeru´t-terþih fi salat´t teravih» adlý bir risalesini gördüm. Orada kendi el yazýsý ile Ýbn Abbas (r.a.) dan rivâyet edilen þu sözleri yazmýþ: «Tesbih namazýnda teþehhüdden sonra selamdan önce:
«Allahümme innî eselüke tevfika ehlil hüdâ ve e´mâle ehlil yakîn. Vemünâsamete ehlil tevbeti ve azme ehlil basari ve cidde ehlil haþyeti ve talebe ehlil raðbeti ve teabbüde ehlil verai. ve irfâne ehlil ilmi hattâ ehâfüke allahümme innî eselüke mehafeten tahcuruni an measîke hatta e´mele bitâatike amelen estehukku bihi rýzâke ve hatta ünasýhake bittevbeti havfen minke ve hatta ehlüsalekennasýhate hubbenleke ve hatta etevekkele aleyke fil ümûri husne zânin bike subhane halikýnnûr.» Duasý okunur.
Hâcet namazý hakkýnda ise Þeyh Ýsmail Þunlarý söylemiþtir: «Menduplardan biride hacet namazýdýr. Bu namazý tecnis, Mülteka ve Hýzânet´ül fetevâ sahipleriyle bir çok fetva kitablarý, Havî ve Münye þerhi zikir etmiþlerdir.
Havî´de bunun oniki rekat olduðu ve nasýl kýlýnacaðý beyân edilmiþtir. Fakat söz götürür. Tecnis ve diðer kitablarda ise yatsýdan sonra dört rekat olarak kýlýnacaðý ve merfu bir hadise göre ilk rekatta bir fatiha, üç ayet´el-Kürsî; kalan üç rekatýn her birinde birer fatiha, Ýhlas ve muavezeteyn okunacaðý, Bunlar yapýlýrsa kýlýnan namaz kadir gecesinde kýlýnmýþ gibi olacaðý kayt edilmiþtir. Üstadlarýmýz: «Biz bu namazý kýldýk ve hacetlerimiz görüldü.» demiþlerdir. Bu. Mülteka, Tecnis ve bir çok fetva kitablarýnda, kezâ Hýzânet´ül fetevâda zikir edilmiþtir. Münye þerhinde ise hacet namazýnýn iki rekat olduðu bildirilmiþtir. Bu husustaki hadisler tergip ve terhip adlý eserdedir. Nitekim Bahýr´da da mevcuttur.
Tirmizî´nin Abdullah bin Ebî Evfâ´dan rivâyet ettiði bir hadiste hazreti Abdullah þöyle demiþtir: «Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki: Bir kimsenin Allah´dan veya beni Ademin birinden bir haceti olursa tertemiz bir abdest alsýn; sonra iki rekat namaz kýlsýn; sonra Allah teâlaya senada bulunsun ve Peygambere salavat getirsin sonra þunu okusun :
«Halîm ve Kerim olan Allah´dan baþka hiç bir ilah yoktur. Ulu arþýn Rabbi olan Allah´ý tenzih ederim. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah´a mahsustur. Yârab, rahmetinin gereklerini, kesin affýný, her iyiliðin ganimetini ve her kötülükten selâmeti dilerim. Af etmedik günah, çözmedik baþ býrakma! Ve râzý olduðun bir hâceti mutlaka bitir ey acýyanlar acýyaný!»
«lâilahe illallahülhalimül kerim. subhanallahi rabbil arþil azîm. elhamdülillahi rabbil alemin. Eselüke mücebatin verahmetike veazâime ma´firetike vel ðanimete min külli birrin vesselâmete min külli ismin. la tede´ zenben illâ ðafertehü vela hemmen illa feractehü vela hâceten hiye leke rizan illâ gazeytehâ ya erhamerrahimin.»
Ben derim ki: Hýlye sâhibi kitabýnýn sonunda hâcet namazý için müstakil bir bölüm tahsis etmiþ; orada hâcet namazýnýn þekillerini, rivayetleri ve dualarý beyan ile sözü hem uzatmýþ hem de iyi etmiþtir. Nitekim merhumun âdeti budur. Ýsteyen oraya müracâat etsin!
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:19:31
H A T Ý M E : Yolculuk eden bir kimsenin her konakta oturmazdan evvel iki rekat namaz kýlmasý münâsýb olur. Nitekim Peygamber (s.a.v.) böyle yapardý. Bunu imam Serahsî Siyer-i kebîr þerhinde beyan etmiþ; Kezâ þunu da belirtmiþtir: Bir müslüman ölüme mahkum olursa iki rekat namaz kýlmasý, ondan sonra Allah´a tevbe istiðfar etmesi müstehaptýr. Tâ ki dünyada son ameli namaz veistiðfar olsun.
Þeyh Ýsmail´in Þýr´a þer^inden naklen bildirdiðine göre tevbe namazý. anne baba namazý, yaðmur yaðdýðý zaman iki rekat namaz, nifaký def için gizli bir yerde iki rekat namaz, evine girip çýkarken giriþ çýkýþ fitnesinden korunmak için namaz kýlmak ta mendublar cümlesindendir. AIIah´u Âlem.
METÝN
Farzýn iki rekatýnda mutlak olarak kýraat amelen farzdýr. Kýrâatýn ilk iki rekata tayini ise meþhur kavle göre vâciptir. Yalnýz kýlan için nafilenin her rekatýnda kýraat da farzdýr. Çünkü nafilenin her çift rekatý bir namazdýr. Lâkin dört rekatlý sünnet müekkedelere þâmil deðildir. Ýhtiyatan vitirin her rekatýnda kýrâat da farzdýr.
ÝZAH
Farzýn iki rekatýnda kýrâat amelen farzdýr. Ýtikaden farz deðildir. Binaenaleyh inkar eden kafir olmaz. Çünkü bu hususta ihtilaf edilmiþtir. Ebu Bekir-ý Esâmm, Sufyan bin Uyeyne ve baþkalarýna göre sünnettir. Hasan Basrî, imam Züfer ve Malikîlerden Mugîre´ye göre bir rekatta kýrâat farzdýr. Ýmam Malik´ten diðer bir rivâyete göre üç rekatta farzdýr. Ýmam Þafiî ile imam Ahmed´e ve Malik´in sahih kavline göre dört rekatta farzdýr. Meselenin tamamý Hýlye´dedir.
Kýraat «mutlak olarak» farzdýr yani ilk rekatlarda veya son rekatlarda yahud her çiftin birer rekatýnda diye kayýtlanmamýþtýr. T.
Ben derim ki: Bazen dört rekatlý farzýn bütün rekatlarýnda kýrâat farz olur. Nitekim Ýstihlâf babýnda geçmiþti ki imam kendi yerine iki rekatta mesbûk birini geçirir de ona ilk iki rekatta okumadýðýný iþâret ederse bu halîfe imamýn dört rekatta okumasý farzdýr.
Þârih «meþhur kavle göre» demekle «kýrâat ilk iki rekatta farzdýr.» diyenlerle «ilk iki rekatta kýrâat efdaldir.» diyenlerin sözlerini red etmiþtir. Lâkin namazýn vacipleri bahsinde gördük ki ilk iki rekatta kýrâat farzdýr diyen yoktur. Bu mânâyý yalnýz bahýr sahibi bazý ibârelerden anlamýþtýr. Tahkikini orada yapmýþtýk!
Nâfile kýlan kimse velev hükmen olsun yalnýz kýlarsa her rekatta kýraat kendisine farzdýr. Meselâ: Ýmam reyinde yalnýz ve baþkasýna tabi olmadýðý için yalnýz kýlan hükmündedir. Bu kayýtla imama uyan hâriç kalýr. Ona nâfilede kýrâat farz deðildir. Velev ki farz kýlana uymuþ olsun. Nitekim bunu imamlýk bâbýnda beyân etmiþtik.
«Lâkin bu, yani nafilenin her rekatýnda kýrâat lazým gelmesi için yapýlan ta´lil noksandýr. Dört rekatlý sünnet müekkedelere þâmil deðildir.» Zira musannýf evvelce beyân etmiþti ki, dört rekatlý sünnet müekkedelerin ilk oturuþunu da salavât okunmaz. Üçüncü rekata kalkýnca Subhaneke de okunmaz. Nafilenin her çift rekatý bir namaz olsa idi. salavât ve subhaneke de okunurdu. Bu itirazý yapan Bahýr sâhibidir. Buna þarihin orada iþaret ettiði þu sözü ile, cevap verilebilir. «Bu sünnetler kuvvetli olduklarý için farza benzemiþlerdir.» Yani kýyasa göre Bahýr sâhibinin dediði doðrudur. Lakýn farza benzeyince onlar hakkýnda iki tarafa riayet olunmuþ ve fukaha onlarýn her rekatýnda kýraatýn vacip olduðunu söylemiþ; ilk oturuþu unutan kalktýðý rekatý secde ile kayýtlamadýkça kýyâm tamamolduktan sonra kaadeye dönebilir. demiþlerdir. Dört rekatlý sünnet müekkedeyi bozan kimse zâhir rivâyete göre yalnýz iki rekat kaza eder. Nitekim gelecektir. Buna aslýna nazaran hüküm etmiþ; vitirde yaptýklarý gibi benzerliðine bakarak da salavât ve subhâneke okumasýný men etmiþlerdir. Halbuki evvelce geçtiði vecihle nâfilenin her çift rekatýnýn bir namaz sayýlmasý mutlak deðil, bazý cihetlerdendir. Öyle olmasý dört rekatlý bir sünnetin ilk oturuþu terk edilmekle namazýn sahih olmamasý icap ederdi. Halbuki istihsânen farza kýyas edilerek bu sahihtir. Ýmam Muhammed buna muhaliftir. Evet, bir kimse altý veya sekiz rekat nafile namazý bir oturuþla kýlsa esah kavle göre câiz olmaz. Nitekim Hulasa´da da böyle denilmiþtir. Çünkü farzlar içersinde bir oturuþla edasý sahih olan altý rekatlý namaz yoktur. Binaenaleyh iþ kýyasa kalýr. Nitekim Bedayi´de de böyle denilmiþtir. Bu hususta imam Muhammed´in hilafýnýn sahih kabul edildiði de ileride gelecektir.
METÝN
Bir kimse kasten ihram tekbiri ile veya üçüncü rekata kalkmakla sahih olarak baþladýðý nâfile lazým olur. Ancak farz kýlanýn arkasýnda nâfileye niyet eder de sonra onu bozarak farzý kýlmadýðýný hatýrlar ve o farza niyet ederse yahud baþka bir nâfile namaza veya zanla kýlanýn, ümminin, kadýnýn veya abdestsizin namazýna niyetlenirse yani niyetlenir de derhal bozarsa kazasý lazým gelmez. Ama devamý tercih eder de sonra bozarsa kazasý lazým gelir.
ÝZAH
Bir kimsenin kasten sahih olarak baþladýðý nâfile namazý lazým olur. Yani o namaza devam etmesi lazýmdýr. Hatta bozarsa kazasý icap eder. Ve o namazý iki rekat olarak kaza eder. Velev ki daha fazlasýna niyetlenmiþ olsun. Nitekim gelecektir. Sonra bu hüküm namaza mahsus da deðildir. Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «Bilmiþ ol ki adamakla lazým gelen ve sýhhat hususunda baþý sonuna baðlý olan nâfile bir ibâdete baþlamak Ýmam Malik´le bize göre o ibâdeti tamamlamanýn ve kazasýnýn vücûbuna sebeptir. Ebu Bekir Sýddîk, Ýbn Abbas ve bir çok eshabý kiramýn kavli bu olduðu gibi tabiînden Hasan Basrî, Mekhul, Ýbrahim Nehaî ve diðerlerinin kavilleri de budur.
"Adamakla lazým gelen" kaydýyle abdest, tilavet secdesi. hasta dolaþmak ve gaza yolculuðu gibi adamakta lazým gelmeyen þeyler hariç kalýr. Çünkü bunlar bizzat maksut deðillerdir. «Baþý sonuna baðlý» kaydýyla da sadaka kýraat ve Ýmam Muhammed´in kavline göre itikâf gibi evveli sonuna baðlý olmayan þeyler hâriç kalýr. Namaz, oruç, haç, umre, tavaf ve þeyhaynin kavline göre itikaf dâhil olur.
TENBÝH : Ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre mücerred sahih olarak bir ibadete baþlamakla kaza lazým gelir. Velevki derhal bozmuþ olsun. Miraç´ta Suðra´dan naklen þöyle deniliyor: "Bir kimse nâfile orucu derhal bozarsa kazasý lazým gelmez. Ama devâma niyet eder de sonra bozarsa kazasý lazýmdýr."
Ben derim ki: Namaz da öyledir. Bir kadýn nafile namaza baþlar da sonra hayzýný görürse kaza etmesi vacip olur. Bu sözün benzeri þeyh Ýsmail´in þerhinde de mevcuttur. Bu sözü Ebu´s Suud maznun olan nâfileye haml etmiþtir. Kuhýstânî´nin sözü de buna delalet eder. Münehin sözü de öyledir. Nitekim gelecektir.
"Üçüncü rekata kalkmakla" ifadesinden murad: Ýlk çifti sahih olarak edâ etmiþse demektir. Ýkinci çifti bozduðu vakit yalnýz onun kazasý lazým gelir. Birinciye sirâyet etmez. Çünkü her çift baþlý baþýna bir namazdýr. Bahýr.
"Sahih olarak baþladýðý" kaydýyle þarih ümmi ve kadýn gibi birine nâfile niyetle uymaktan ihtiraz etmiþtir. Nitekim gelecektir. "Kasten" tabiri dahi üzerinde farz borcu var zan edip de aksi zuhur edenden ihtiraz içindir. Bu da gelecektir.
"Ancak farz kýlanýn arkasýnda nafileye niyet eder de sonra bozarsa onu kaza etmez.» Bedayi´de de beyan edildiði gibi bunu vechi þudur: O adam imamla yanlýz bu namazý edâyi ilzam etmiþtir. Gerçekten edâ da etmiþtir. Zanla namaz kýlmanýn süretini Tatarhâniye sahibi uyundan, o da ibn Semaa tarikiyle imam Muhammed´den þöyle rivayet etmiþtir : Bir adam öðleyi kýlmadým zanniyle öðleye niyetlenirde baþka biri nafile niyetiyle ona uyar: öðleyi kýldýðýný hatýrlamayarak namazý bozarsa ikisine de bir þey lazým gelmez. Lâkin Bahýr´ýn imamlýk bâbýnda beyân edildiðine göre bu surette cemaat olanýn nafilesi ifsatla garantilidir. Kazâsý lazým gelir. Ýmamýn namazý öyle deðildir. Buna þöyle cevap verilebilir: Bahýr sahibinin ifsattan muradý cemâat olanýn namazýný bozmasýdýr. Bu takdirde onun namazý kaza etmesi lazým olur. Ýmamýnýn bozmasiyle kaza etmez. Böyle olunca ifâde yukarýdaki beyâna aykýrý düþmez. Ancak Sirac´ýn sözünden anlaþýlan imamýn bozmasýdýr. Çünkü þöyle demiþtir: "Zanla kýlan kimse namazdan çýkarsa üç imasmýza göre çýkmakla o namazýn kazasý vacip olmaz. Ona uyana ise kaza vaciptir." Sirâc´ýn sözü de bizim söylediðimiz þekilde te´vil olunur. Aksi takdirde þarihin tercih etmediði ikinci bir rivâyet olur.
Ümminin namazýna uyan kimse hakkýnda ebu-s-Suud «kaza vacip olmasý gerekir.» demiþtir. Zira evvelce görüldüðü vecihle bu namaza baþlamak sahihtir. Kýraatýn yeri elince namaz bozulur.
«Yani niyetlenir de hatýrladýðýnda derhal bozarsa ...» sözü zan ile kýlana mahsustur. Mineh´de þöyle deniliyor:. «Musannif kasten demekle zan ile namaza baþlamaktan ihtiraz etmiþtir. Meselâ: Bir farzý kýlmadýðýný zannederek ona niyetlenir de sonra kýldýðýný hatýrlarsa niyetlendiði namaz nafile olur. Tamamlamasý vacip deðildir. Hatta onu bozmuþ olsa da yine vacip deðildir.
Suðrada: «Bu hüküm nafile orucu derhal bozduðuna göredir. Oruca devamý tercih eder de sonra bozarsa kazasý lazým gelir. Namaz da böyledir. Müçteba´da böyle denilmiþtir.» ifâdesi vardýr.
Ben derim ki: Bazý derkenar yazarlarý da bu sözü Timurtaþî´nin cami þerhine nisbet etmiþlerdir. Lakin Tecnis sâhibi oruç meselesini þöyle illetlendirmiþtir: «O kimse oruca devam edince sanki o anda devama niyet etmiþ gibi olur. Zeval´den önce ise nâfile oruca baþlamýþ sayýlýr. Ve üzerine vacip olur.»
Hulâsasý: Hatýrladýðýnda oruca devamý tercih edince niyetin zamaný da geçmediðine göre yeniden niyetlenmiþ gibi olur. Ve oruç kendisine lazým gelir. Namazda bu mümkün deðildir. Binaenaleyh onu oruca katmak müþkildir.
METÝN
Zâhir rivâyete göre nafileye velev ki güneþ batarken, doðarken veya istiva halinde iken niyet etmiþolsun. Bu namazý bozmasý haramdýr. Çünkü Teâlâ hazretleri: «Amellerinizi bozmayýn!» buyurmuþtur. Ancak bir özürden dolayý bozulabilir. Kazasý da vaciptir. Velev ki bozulmasý kendi fiili ile olmasýn. Mesela:
Teyemmümlü bir kimsenin suyu görmesi, namaz kýlan veya oruç tutan bir kadýnýn hayz görmesi bu kabildendir. Bilmiþ ol ki, kula kendi iltizamiyle vacip olan þeyler iki nevidir.
Birincisi: Sözle vacip olur. Bu nezirdir ki, imam bahsinde gelecektir.
Ýkincisi: Fiil ile vacip olur. Bu da nafile ibadetlere baþlamaktýr. Bunlarý þu beyt toplamaktadýr:
«Nafilelerden yedi danesi vardýr ki niyetlenene lazým gelirler.
Bu hüküm þeriat sahibinin sözünden alýnmýþtýr;
Oruç, namaz, tavaf, dördüncüsü hac;
Ýtikâf, Umre, yedincisi de ihramdýr.»
ÝZAH
Ýmam-A´zam´dan zâhir rivayete göre bir kimse nafile namaza mekruh vakitlerden birinde baþlamýþ bile olsa tamamlamasý icap eder. O namazý bozarsa haram iþlemiþ olur. Ýmam-A´zam´dan baþka bir rivâyete göre mekruh vakitlerde oruca baþlamaya kýyas ile bu vakitlerde baþlanan nafile namaz niyetlenmekle lazým gelmez. Zâhire göre fark: O kimseye o anda oruçlu denmesinin sahih olmasý, namazda ise secde etmeksizin namazda demenin sahih olmamasýdýr. Onun için oruç tutmayacaðýna yemin eden kimse mücerred niyetlenmekle yemini bozulur. Namaz kýlmayacaðýna yemin eden böyle deðildir. Nitekim gelecektir. Nehir.
Özür bulununca bu namazý bozmak haram olmaz. Bilakis bazen mubah, bazen müstehap bazen da vacip olur. Nitekim musannýf bunu namazýn mekruhlarý ´bâbýnýn sonunda beyan etmiþ ve þöyle demiþtir:
«Özürlerden biri de mekruh vakitte namaza baþlamasýdýr.
Bedayi´de bildirildiðine göre bizce efdal olan o namazý bozmaktýr. Tamamlarsa isâet etmiþ olur. Ama kazasý lazým gelmez. Çünkü o namazý vacip olduðu sýfatta eda etmiþtir. Bozarsa kazasý lazým gelir.»
Bahýr sahibi diyor ki: «Kerahet tahrimiyeden kurtulmak için o namazý bozmanýn vacip olmasý gerekir. Bu ameli bozmak deðildir. Çünkü daha mükemmelini yapmak içindir. Bu bozmak sayýlmaz.»
«Kazâsý da vacibtir.» Yani velev ki bir özürden dolayý bozsun ve bildiðin gibi özür kerahet vaktinde kýlmasý olsun.
Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «O namazý baþka bir kerahet vaktinde kaza etse câizdir. Çünkü nâkýs olarak vacip olmuþtur. Ve vacip olduðu þekilde edâ etmiþ olur. Bu câizdir. Nitekim o namazý nâkýs vakitte tamamlamasý da câizdir.»
«Bunlarý þu beyit toplamaktadýr.» Yani baþlamakla vacip olan nafile ibâdetler þu manzumede sýralanmýþlardýr. Kâide þudur: Adamakla ifâsý lazým gelen ve sahih olmak için evveli sonuna baðlýolan her ibâdet baþlamakla vacib olur. Nitekim az yukarýda Münye þerhinden naklen arz etmiþtik. Buradaki nazmý ebu-s-Suud, Sadreddin bin Ýzzet´e nisbet etmiþtir.
Mücerred niyetle tavâfa baþlamak onu yedi þavt olarak tamamlamayý gerektirir.
Ýtikâfa gelince: Þârih itikaf babýnda musannýf ile baþkalarýndan naklen bildirecektir ´ki, bazý muteber kitablarda: «Baþlamakla itikafýn lazým gelmesi zaif kavle istinad eder.» denilmiþtir. Yani bu söz nafile itikaf bir gündür rivayetine göredir. Zâhir rivâyette itikafýn en azý bir saattir ki, Buna göre baþlamakla itikaf lazým olmaz. Belki mescidden çýkmakla sona erer.
Ben derim ki: Lâkin Bedayi´de beyân edildiðine göre itikafa baþlamak edanýn yetiþtiði miktarda ilzam eder. Mescidden ancak o kadarcýðý vacip olarak çýkýnca fazlasý kendisine lazým gelmez.
Evet, itikaf bâbýnda fetih´deh naklen beyân edilecektir ki. ramazanýn on gününde itikafa girmek baþlamakla lazým gelmelidir.
Ýhram meselesinde lübâb-ül-menâsik´te þöyle denilmiþtir: «Bir kimse hac veya umre diye tayin etmeksizin ihrama niyet etse sahihtir. Ve kendisine lazým gelir. O kimse bunlardan birinin amellerine baþlamazdan önce niyetini hangisine dilerse ona sarf edebilir.»
METÝN
Dört rekatlý sünnet-i gayrý müekkedeye niyet eden kimse o namazý ilk iki rekat esnasýnda veya ikinci çiftte bozarsa Halebî ve baþkalarýnýn tercihlerine göre iki rekat olarak kaza eder. Yani iki rekatýn teþehhüdünü yapmýþsa iki rekat kaza eder. Aksi takdirde bütün namaz bilittifak bozulur. Kâideye göre her çift rekat bir namazdýr. Ancak imama uymak, nezir ve ilk oturuþu terk etmek gibi bir arýza olursa iþ deðiþir.
ÝZAH
Musannýfýn «dört rekatlý» diye kayýtlamasý, nâfileye baþlar da sayý niyet etmezse bilittifak iki rekat koza etmesi lazým geleceði içindir. «Niyet eden» diye kayýtlamasý ise, namaz kýlmayý nezir edip dört rekata niyetlenirse bilittifak dört rekatýn kazasý lazým geleceði içindir. Nitekim Hulasa´da bildirilmiþtir. Çünkü bunun sebebi vucubu vuzu edilmiþ sigasý ile nezirdir. Bahýr.
Ýki rekat kaza etmesi zahir rivayeye göredir. Hulâsada imam ebu Yusuf´un evvela dört rekat kaza eder dediði sonradan imam-A´zam´la imam Muhammed´in kavline döndüðü sahihlenmiþtir. Þu halde iki rekat kaza lazým gelmesi bilittifaktýr. Çünkü baþlamak sebebiyle vacip olmak, vaz´an sabit deðil, belki edâ edileni korumak içindir. Ýki rekat Tamam olmakla edâ edilen korunmuþtur. Þu halde zaruret yokken ziyade lazým gelmez. Bahýr.
Halebî ve baþkalarý bu kavli tercih etmiþlerdir. Halebî Münye þerhinde þöyle demektedir: «Ama öðleden önceki sünnete yahud cumanýn ilk veya son sünnetine baþlar da sonra birinci veya ikinci çift rekatlarda bozarsa bilittifak dört rekat kaza etmesi lâzým gelir. Çünkü bu namaz ancak bir selâmla meþru olmuþtur. Rasûlüllah (s.a.v)´den böyle rivayet olunmuþtur. Binaenaleyh bir namaz mesabesindedir. Onun için de ilk oturuþunda salavat okunmaz. Üçüncü rekata kalkýnca Subhaneke ile baþlanmaz.
Þafih bir kimse bu namazýn ilk iki rekatýnda iken evin satýldýðýný haber alýr da dördü tamamlarsa þuf´asý batýl olmadýðý gibi muhayyerenin hak hýyarý da bâtýl olmaz. Keza ilk iki rekatta iken yanýna karýsý girer de dört rekatý tamamlarsa halvet sahih olmaz. O kadýný boþarsa mihrinin tamamýný ödemesi lâzým gelmez. Baþka nafileler böyle deðildir. Çünkü bu hükümler bir birinin aksinedir.»
Bahýr´da bu kavli Fazlî´nin de ihtiyar ettiði bildirilmiþtir. Nisab´ta bunun esah olduðu kayýt edilmiþtir. Çünkü baþlamakla bu namaz farz gibi olmuþtur. Lâkin Bahýr´da bundan önce þöyle denilmiþtir. «Ulemamýzdan nakl edilen zahir rivayete göre baþlamakla bu namazdan yalnýz iki rekatýn kazasý lâzým gelir. Zira nâfiledir.»
Ben derim ki: Hidâye ve diðer kitablarýn zâhirlerine bakýlýrsa onlar da bu kavli tercih etmiþlerdir.
Þârihin «ilk iki rekat esnasýnda» diye kayýtlamasý, ilk oturuþun sonu ile üçüncü rekata kalkýþ arasýnda bozarsa.bir þey lâzým gelmeyeceði içindir. Çünkü birinci çift oturmakla tamam olmuþtur.
Ýkinciye henüz baþlamamýþtýr.
«Veya ikinci çiftte bozarsa...» yani birinci çifti oturuþla tamamlar da ikinci çifte geçtikten sonra oturuþtan evvel onu bozarsa yine iki rekat kaza eder. Burada birinci çift tamam olduðu için ikinci çifti kaza eder. Lâkin birinci iki rekatýn tekrarlanmasý vacip olmak gerekir. Çünkü vacip olan selâmý terk etmiþtir. Bu secde-i sehiv ile de tamamlanmaz. Nitekim bir vacibi terk edilerek kýlýnan her namazýn hükmü budur. Bu söz ulemanýn burada söylediklerine aykýrý deðildir. Zira onlarýn sözleri kaza lâzým gelip gelmemek hususundadýr. Bu da namazýn bozulup bozulmadýðýna binâendir. Tekrar kýlmak, sahih fakat kerahetle eda edilen fiili ikinci defa kerahetsiz olarak yapmaktýr. «Yani ilk iki rekatýn teþehhüdünü yapmýþsa» ifadesinden murad: Teþehhüd miktarý oturmasýdýr. Okuyup okumamasý müsâvidir. «Aksi takdirde bütün namaz bozulur.» Yani ilk iki rekatta teþehhüd yapmaz da ikinci çiftte namazý bozarsa bütün namaz bozulur. Çünkü birinci çift ancak ilk oturuþ bulunursa namaz sayýlýr. ilk oturuþ bulunmazsa dört rekatýn hepsi bir namaz olur. Bahýr.
«Kâideye göre her çift rekat bir namazdýr.» Yani o kimseye nâfilenin tahrimesi ile iki rekattan fazla bir þey lâzým gelmez. Velev ki fazlasýna niyet etmiþ olsun. Ulemamýzdan nakl edilen zâhir rivayet de budur. Bahýr.
Ýmama uymak ârýzasý, dört rekat namaz kýlmasý gereken bir kimseye nâfile kýlanýn uymasýdýr. Meselâ: Nâfile kýlan kimse öðlenin farzýný kýlana uyar da sonra namazýný bozarsa dört rekat kaza eder. Bu hususta namazýn baþýnda veya son oturuþta uymasý fark etmez. Çünkü imamýn namazýný iltizam etmiþtir. O da dört rekattýr. Bunu Bahýr ve Nehir sâhipleri Bedayi´den nakl etmiþlerdir.
Bir kimse namaz kýlmayý nezir eder de dört rekata niyetlenirse bilittifak dört kýlmasý lâzým gelir. Nitekim Bahýr´dan naklen evvelce arz etmiþtik. Nihâye sâhibi bunu Mebsut´tan naklen þöyle ta´lil etmiþtir: «Bu adam sözünün tahammül ettiði bir þeyi niyet etmiþtir. Zira namaz ismi ikiye de dört rekata da þamildir; Ve sanki: Allah için dört rekat namaz kýlmak boynuma borç olsun demiþ gibidir.
Evvelce geçmiþti ki, bir kimse bir selâmla dört rekat namaz kýlmayý nezir eder de iki selâmla kýlarsa nezrini ödemiþ olmaz. Aksi böyle deðildir. Buradakinin ifade ettiði mânâ ise, bir selâmlakayýtlamasa bile dört rekatý nezir etmenin dört lâzým gelmek için kâfi gelmesidir. Bu namazý iki selâmla kýlarsa nezrini ödemiþ olmaz.
Ýlk oturuþu terk etmekte müstesnalardan biridir. Çünkü her iki rekatýn bir namaz sayýlmasý ondan sonra gelen oturuþun farz olmasýný iktiza eder; ve bu oturuþ terk edilmesi ile namaz bozulur, Nitekim imam Muhammed´in kavli bu olduðu gibi kýyas da budur. Lâkin þeyhayn´a göre oturmadan üçüncü rekata kalkýnca bu namaz farza benzeyen bütün bir namaz olmuþ; farz oturuþ, son oturuþ olmuþtur ki, istihsan da budur. Bu izâha göre bir kimse bir oturuþla üç rekat nafile namaz kýlsa, akþam namazýna kýyasla câiz olmak gerekirdi. Lâkin esah kavle göre bu caiz deðildir. Zira oturuþun bitiþtiði son rekat fâsid olmuþtur. Bir rekatlýk nafile namaz meþru olmamýþtýr. Binaenaleyh ondan evvelki de fâsid olur. Bir oturuþla altý rekat nâfile kýlsa bazýlarýna göre câiz olmaz. Çünkü istihsan, farz kýyasla bir oturuþta dört rekatlýk caiz olmasýdýr. Ama bir oturuþta edâ edilen altý rekatlýk farz yoktur. Þu halde mesele kýyasýn aslýna döner. Nitekim Bedayi´de böyle denilmiþtir.
T E N B Ý H : Mezkûr kaideden Halebî ile diðerlerinin tercihlerine göre sünnet-i müekkede de istisnâ edilmek gerekir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:20:14
ONALTILI MESELELER
METÝN
Nitekim her iki çift rekatta yahud yalnýz birinci çiftte veya ikinci de, yahud ikinci çiftin bir rekatýnda veya birinci çiftin bir rekatýnda yahud ilk çift rekatla ikinci çiftin bir rekatýnda kýraatý terk etse sadece iki rekat kaza eder. Çünkü ilk çift bâtýl olunca ikinciyi onun üzerine bina etmek sahih olmaz. Bunlar dokuz þekil olup her birinde iki rekat kaza lâzým gelir.
ÝZAH
Musannýf dört rekatlý nâfilenin baþka þeylerle bozulduðunu anlattýktan sonra kýraatý terk etmekle bozulan meselelerini izaha baþlýyor. Bunlara sekizli meseleler ve onaltýlý meseleler lâkabý verilmiþtir. Mezkûr meselelerde esas þudur: Namazýn ilk çiftine baþlamak tahrîme ile, ikinci çiftine baþlamak ise tahrîme baki olmak þartiyle ayaða kalkmakla sahih olur. Ýmam A´zam´a göre ilk çift rekatta kýraatý terk etmekle tahrîme kalmaz. Binaenaleyh ikinci çifte baþlamak sahih olmaz ki, bozulduðunda kazasý lâzým gelsin. Sadece ilk çifti kaza eder. Çünkü kýraatý terk etmekle o bozulmuþtur. Kýraatý bir rekatta terk etmek bunun gibi deðildir. Zira bu, tahrîmeyi deðil, edâyý bozar.
Hattâ ilk çiftin kazasý vâcip olur. Ýkinci çifte baþlamak da sahih olur. Ýmam Muhammed´le Züfer´e göre çift rekatýn birinde kýraatý terk etmek hem tahrîmeyi hem edâyý bozar. O kimse iki rekatta kýraatý terk etmiþ gibi olur. Binaenaleyh ikinci çifte baþlamasý sahih olmaz. Bozulduðu takdirde kazasý da lâzým gelmez. Yalnýz ilk çifti kaza eder. Ýmam Ebu Yusuf´a göre bir veya iki rekatta kýraatý terk etmek yalnýz edâyý bozar. Tahrîme bakidir, Binaenaleyh ikinci çifte baþlamasý mutlâk surette sahih olur.
Hâsýlý: Kýraatý terk etmekle tahrîme Ebu Yusuf´a göre mutlâk surette bozulmaz. ÝmamMuhammed´le Züfer´e göre mutlâk surette bozulur. Ýmam-ý A´zam´a göre aslen terk etmekle yani iki rekatta da okumakla bozulur. Bir rekatta okumamakla bozulmaz.
Nâfile namazýn her iki çift rekatlarýnda kýraatý terk eden kimse Ýmam-ý A´zam´la Ýmam Muhammed´e göre birinci çifti kaza eder. Çünkü tahrîme batýl olmuþ; ikinci çifte baþlamak sahih olmamýþtýr. Ýmam Ebu Yusuf´a göre dört rekat kaza eder. Zira ona göre tahrîme bakidir her iki çiftte kýraatý terk ettiði için eda bozulmuþtur.
Kýraatý yalnýz birinci çift rekatta terk eden kimse bilittifak iki rekat kaza eder. Ýmam-ý A´zam´la Ýmam Muhammed´e göre iki kaza etmesi tahrîme bozulduðu ve ikinci çifte baþlamasý sahih olmadýðý içindir. Ebu Yusuf´a göre iki kaza etmesi, ikinci çifte baþlamasý sahih olsa bile o çiftte kýraat bulunduðundan bozulmadýðý içindir. Binaenaleyh yalnýz birinci çifti kaza eder. Ýkinci çift rekatta kýraatý terk eden de bilittifak iki rekat kaza eder. Zira birinci çift sahih olmuþtur.
Ýkinci çifte baþlamasý sahihtir; bu kýsýmda kýraatý terk ettiði için edâsý bozulmuþtur. Ýkinci çiftin bir rekatýnda kýraatý terk ederse yine bilittifak yalnýz o çifti kaza eder. Bunun için de iki sûret vardýr. Zira o rekat ikinci çiftin ya birinci yahud ikinci rekatýdýr. Keza birinci çiftin bir rekatýnda kýraatý terk ederse bilittifak iki rekat kaza eder. Burada da iki sûret vardýr. Çünkü bir rekatta kýraatý terk etmekle o çifti bozmuþtur. Ýmam Muhammed´e göre tahrîme bozulmuþtur. Ýkinci çifte baþlamasý sahih olmamýþtýr. Þeyhayn´a göre ise tahrîme bâkî, ikinci çiftin edâsý sahihtir.
Ýlk çift rekatla ikinci çiftin bir rekatýnda kýraatý terk ederse yine iki rekat kaza eder. Burada da iki sûret vardýr. Yani ilk çiftte ve ikinci çiftin bir rekatýnda kýraatý terk ederse Ýmam-ý A´zam´la Muhammed´e göre ilk çifti kaza eder. Çünkü tahrîme bozulmuþ; ikinci çifte giriþ sahih olmamýþtýr.
Ýmam Ebu Yusuf´a göre dört rekat kaza eder. Zira ikinci çifte giriþ sahihtir. Kýraatý terk ettiði için o çiftin edâsý da bozulmuþtur.
«Çünkü ilk çift bâtýl olunca ikinciyi onun üzerine bina etmek sahih olmaz.» Bu ifade bütün sûretlerde Ýmam-ý A´zam´ýn kavline göre yalnýz iki rekat kaza lâzým geldiðinin ta´lilidir. Ve aslýna iþaret edilerek yapýlmýþtýr. Aslý þudur: Namazýn ilk çift rekatýnda kýraat terk edilerek namaz bâtýl olunca ikinci rekatý onun üzerine bina etmek sahih olmaz; zira bozulmuþtur. Bunun mefhumunu alýrsak, ilk çift bozulmazsa üzerine binâ sahih olur, mânâsý çýkar.
Malûmdur ki, namaza baþlamak sahih olduktan sonra bir veya iki rekatta kýraatý terk etmek edayý bozar; kaza icap eder. Binaenaleyh mezkûr ta´lilin mantuki ile musannýf´ýn «her iki çift rekatta kýraatý terk etse» yahud «yalnýz birincide» ve «yahud ilk çift rekatla ikinci çiftin bir rekatýnda terk etse» ifadesiyle yalnýz iki rekat kaza etmesi lâzým gelir demesinin vechini anlatmýþtýr. Çünkü bütün bu sûretlerde aslen kýraatý terk etmekle birinci çift rekatý bozmuþtur. Burada tahrime bozulmuþtur. Onun için o çiftin üzerine ikinci çift binâ edilemez. Binâ edilmeyince kazasý da lâzým gelmez; yalnýz birinci çiftin kazasý lâzým gelir.
Mezkûr ta´lilin mefhumu ile de geri kalan sûretlerde yalnýz iki rekat kaza etmesi lâzým gelmesinin vechini anlatmýþtýr.
Bu sûretler musannýfýn «yahud ikinci çiftte, yahud ikinci çiftin bir rekatýnda veya birinci çiftin bir rekatýnda kýraatý terk etse» sözleriyle ifade ettikleridir. Bu sûretlerde birinci çift rekat imam-ý A´zam´a göre bâtýl olmamýþtýr, tahrîme bâkîdir ve ikinci çifte baþlamak sahihtir. Lâkin o çiftte veya onun bir rekatýnda kýraatý terk ettiði için yalnýz onun kazasý lâzým gelir. Ýlk çiftin yalnýz bir rekatýnda kýraatý terk edince yalnýz o ciftin kazasý Iâzým gelir. Zira ikinci çifti onun üzerine binâ etmesi ve edâsý sahihtir.
«Bunlar dokuz þekildir.» Musannýf kitabýmýzýn metninde bunlarýn altýsýný söylemiþtir. Lâkin «çiftin bir rekatýnda» sözü üç yerde tekrarlanmýþtýr. Bu söz o çiftin birinci ve ikinci rekatýna þâmildir. Bu sûretle üç þekil daha meydana gelir.
METÝN
Altý sûrette de dört rekat olarak kaza eder. Bu sûretler: Kýraatý her çift rekatýn birinde yahud ikinci çift ile birincinin bir rekatýnda terk etmesi halleridir. Bütün rekatlarda okumasý halleriyle birlikte sütün sûretler onaltýya ulaþýr. Lâkin hiç oturmadýðý veya oturup üçüncü rekata kalkmadýðý veya kalkýp da o rekatý secde ile kayýtlayýp kayýtlamadýðý haller kalýr,
Âgâh ol!. Ve iç içe girenleri. Ýmama uyanýn hükmünü ayýrt et ki velev teþehhüdde uysun imamýn hükmü gibidir.
ÝZAH
Kýraatý her çift rekatýn birinde terk etmek þöyle olur:
1 - Ýlk rekatla üçüncü rekatýn,
2 - Ýlk rekatla dördüncü rekatýn,
3 - Ýkinci rekatla üçüncü rekatýn,
4 - Ýkinci rekatla dördüncü rekatýn kýraatlarýný terk eder. Böylece dört sûret meydana gelir.
«Yahud ikinci çift ile birincinin bir rekatýnda terk eder.» Burada da iki sûret hâsýl olur. Çünkü bu bir rekat o çiftin ya ilk rekatý yahud ikincisidir.
Bu sûretle meydana gelen altý sûrette Ýmam-ý A´zam´la Ebu Yusuf´a göre dört rekat, Ýmam Muhammed´e göre ise yalnýz iki rekat kaza eder. Çünkü O´nun kaidesine göre ilk çift rekatýn birinde kýraatý terk etmekle tahrîme bozulur. Bu altý surette ilk çift rekatýn birinde kýraat terk edilmiþtir.Binaenaleyh ona göre namazýn ikinci çift rekatýna baþlamak sahih olmamýþtýr.
Þeyhayne göre tahrîme bozulmamýþtýr; ikinci çifte baþlamak sahihtir. Þu halde her iki çiftin edasýný bozduðu için ikisini de kaza etmesi lâzým gelir. Ýlk dört sûrette Ýmam-ý A´zam´a göre dört rekat kaza lâzým gelmesi adý geçen kaidesine uygundur. Lâkin Ebu Yusuf bunu Ýmam-ý A´zam´dan rivayeti inkâr etmiþ; Ýmam Muhammed´e hitaben:
«Ben sana O´ndan iki rekat kaza lâzým geldiðini rivayet ettim» demiþtir. Fakat Ýmam Muhammed bunu Ebu Yusuf´tan rivayet etmekten vazgeçmemiþ; ve Ebu Yusuf´un unuttuðuna kâil olmuþtur.
Ýmam Muhammed´in rivayet ettiði kavl zâhir rivayedir.Ulema ona itimad etmiþlerdir. Ebu Yusuf´un Ýmam-ý A´zam´dan rivayet edip sonradan inkâr ettiði altý meseleden biri budur. Bunlarý ÝmamMuhammed «el´ cami - us - Saðîr» adlý eserinde Ýmam Ebu Yusuf´tan rivayet etmiþtir. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Bütün rekatlarda okumasý halleriyle birlikte sûretler onaltýya ulaþýr.» Þârihin okuma hallerinden bahis etmemesi namaz sahih olduðu içindir. Sözümüz kýraat terk edilmekle namaz bozulup kaza lâzým gelmesi hususundadýr. Lâkin bu sûretler aklî taksimin tetimmesidir. Çünkü namazý kýlan kimse ya dört rekatta kýraatý edâ etmiþtir. Yahud dördünde de edâ etmemiþtir. Yahud üçünde edâ etmemiþtir ki, bunun için de dört sûret vardýr. Bunlarýn mecmuu altý suret eder. Yahud kýraatý iki rekatta terk etmiþtir. Yani ya birinci ve ikinci rekatlarda yahud birinci ve üçüncü veya birinci ile dördüncü rekatlarda okumamýþtýr. Yahud ikinci ile üçüncü veya ikinci ile dördüncü rekatlarda okumamýþ; yahud üçüncü ve dördüncü rekatlarda kýraatý terk etmiþtir. Bunlar da altý sûret eder. Yahud yalnýz bir rekatta kýraatý terk etmiþtir. Bunun için de dört sûret vardýr.
Hepsinin mecmuu onaltý eder. Ben bu sûretleri bu tertip üzere bir cetvele çizdim. Kýraata «K» harfiyle, terk edildiðine «T» ile iþaret ettim ve üç imamýmýza göre kazasý lâzým gelen rekatlarýn sayýsýný her sûretin yaný baþýna yazdým. Onlarýn kaidelerini iyi belledinse mânâyý çýkarman kolay olur. Cetvel þudur:
Ebû Hanîfe
Ebû Yusuf
Muhammed
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:20:58
TERAVÝH NAMAZI
METÝN
Teravih erkek ve kadýnlara icmaan sünnet-i müekkededir. Çünkü Hulefâ-i Râþidin buna devam etmiþlerdir. Vakti yatsý namazýndan sonra fecire kadardýr. Vitirden önce ve sonra kýlýnabilir. Esah kavil budur. Bir kimse teravihin bir kýsmýný yetiþtiremez de imam vitire kalkarsa imamla birlikte vitiri kýlar; sonra yetiþtiremediði kýsmý tamamlar. Teravihi gecenin üçte birine yahut yarýsýna geciktirmek müstehaptýr. Esah kavle göre bu vakitten sonraya býrakmak mekruh deðildir.
ÝZAH
Teravih: Tervihanýn cemidir Terviha istirahat oturuþudur. Teravihin her dört rekatýndan sonra oturulduðu için bu namaza terviha denilmiþtir. Hazâin.
Musannýfýn bu namazý diðer nafilelerden sonraya býrakmasý þûbeleri çok olduðu ve cemaatla edâ olunmak hususunda onlardan ayrýldýðý için ve diðer bazý hükümler sebebiyledir. Bundan dolayýdýr ki, imam Hüsâmüddin teravih hükümleri hakkýnda ayrýca bir eser yazmýþ; Allame Kasým´da ona tâbi olmuþtur. Teravihin sünnet-i müekkede olduðunu Hidâye sahibi ve baþaklarý sahihlemiþlerdir. Ýmam A´zam´dan rivayet edilen de budur. Ýhtiyar´da zikir edildiðine göre ebu Yusuf imam A´zam´a teravihi ve hazreti Ömer´in fiilini sormuþ; O da þu cevabý vermiþtir: «Teravih sünnet-i müekkededir. Ömer onu kendiliðinden ortaya çýkarmamýþtýr. Bu hususta bid´at iþlemiþ de deðildir. Onu ancak elindeki bir esasa ve Rasûlüllah (s.a.v.)´den bellediði bir bilgiye istinaden emir etmiþtir.»
Kudurî´nin «teravih müstehaptýr» demesi, Hidâye sahibinin anladýðý gibi buna aykýrý deðildir. Çünkü O, cemaatýn toplanmasý müstehaptýr denilmiþtir. Bu söz toplanmanýn müstehap olduðunu gösterir. Onda teravihin müstehap olduðuna delâlet yoktur. Ýnâye ve Münyet´ül musallî þerhinde böyle denilmiþtir. Bir çok kimseler teravihin sünnet olduðuna icma nakletmiþlerdir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.
Buradaki Hulefâ-i Râþidinden murad; hepsi deðil ekserisidir. Çünkü teravihe devam, hazreti Ömer´in hilâfeti zamanýnda olmuþtur. Bu hususta bilûmum eshab-ý kiram, Ömer (r.a.)´e muvafakat etmiþ; onlardan sonra gelenler dahi günümüze kadar hiç bir itiraz eden çýkmaksýzýn bu yoldan yürümüþlerdir. Nasýl muvafakat etmesinler ki., Rasûlüllah (s.a.v.)´in: «Benim sünnetimle Raþidin´in sünnetine sarýlýn! bunun üzerine parmak basýn!.» buyurduðu sabit olmuþtur. Nitekim bu hâdisi ebu Davud rivayet etmiþtir. Bahýr.
Teravih erkek ve kadýnlara icmâen yani toptan sünnettir. Þârih «icmaan» sözü ile râfizîlerin; «teravih yalnýz erkeklere sünnettir» iddialarýna kulak asmamak gerektiðine iþaret etmiþtir. Dürer ve Kâfi´de Râfizîler hakkýnda söylenen budur.
Fakat Nuh efendi hâþiyesinde bildirildiðine göre Râfizîlerin meþhur kavli teravihin astâ sünnet olmamasýdýr. Çünkü Râfizîler bid´atcý bir fýrkadýr. Hava ve heveslerine tâbi olurlar. Kitaba sünnete bel baðlamazlar. Sahih hâdisleri inkâr ederler.
Musannýfýn, teravihin vakti yatsýdan sonradýr demeyip «yatsý namazýndan sonra» demesi, yatsýdan murad, vakti deðil, namazý olduðuna iþaret içindir.
Tetimme: Niyet bahsinde sünnetlerde tayin þart mýdýr yoksa mutlak niyet kâfi midir þeklinde ihtilâf edildiðini ve esah kavle göre mutlak niyet kâfi geldiðini fakat tayin etmenin daha ihtiyat olduðunu görmüþtük. Bu hususta sözün.tamamý o bahistedir, Müracaat edebilirsin. Burada þunu arzetmek isteriz: Acaba teravihin her çift rekatý için niyeti tazelemek þart mýdýr?
Hülâsa´da buna; «evet sahih kavle göre þarttýr, çünkü her çift rekat baþlý baþýna bir namazdýr» diye cevap verilmiþtir.
Haniye´de ise; «esah kavle göre þart deðildir. zira bütün teravih bir namaz mesabesindedir, Tatarhaniye´de de böyledir» denilmektedir.
Zâhirine bakýlýrsa hilâf niyetin aslýndadýr. Bana kalýrsa sahih olan kavl birincisidir. Çünkü teravihi kýlan kimse selâm vermekle hakikaten namazdan çýkmýþtýr. Binaenaleyh yeniden namaza girmek için mutlâka niyet lâzýmdýr.
Hilâftan kurtulmak için bunun daha ihtiyat olduðunda da þüphe yoktur. Evet, Hýlye´de teravihin ilk iki rekatýna baþlarken bütün teravihe niyet ederse ikinci kavl tercih edilmiþtir.
Teravih vaktinin fecirde sona ereceði hususunda hilâf yoktur. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.
Esah kavle göre teravih vitir namazýndan önce ve sonra kýlýnabilir. Bu hususta üç kavl vardýr.
Birinci kavle göre: Teravihin vakti bütün gecedir. Yatsýdan önce ve sonra, vitirden önce ve sonra kýlýnabilir. Çünkü gece namazýdýr. Bahýr sahibi; «bu kavli sahih kabul eden görmedim» demiþtir. Zâhirine bakýlýrsa bu kavle göre teravihin vakti güneþin kavuþmasýndan itibaren girer.
Ýkinci kavle göre: Teravihin vakti yatsý ile vitir arasýdýr. Hülâsa´da bu kavl sahih kabul edilmiþtir. Gayet´ül beyan´da dahi; «öteden beri nesilden nesile rivayet edilegelen budur» diyenlerin bu kavli tercih edilmiþtir.
Üçüncü kavl: Kenz´e tâbi olarâk musannýfýn tercih ettiðidir. Bu kavli Kâfi sahibi cumhur ulemaya nisbet etmiþ; Hidâye, Hâniye ve Muhit sâhipleri de sahihlemiþlerdir. Bahýr.
«Bir kimse teravihin bir kýsmýný yetiþtiremez de imam vitire kalkarsa ilh...» ifadesi esah kavle göre bir tefri´dir. Ancak «vitir namazýndan efdal olan evde deðil, mescidde cemaatla kýlmaktýr» kavline göredir. Halbuki bu mesele ihtilâflýdýr; ileride gelecektir. Binaenaleyh þârihin; «Onunla birlikte vitiri kýlar» sözü, efdal olan budur, mânâsýnadýr. Teravihin vakti hususundaki birinci kavle göre de öyledir. Ýkinci kavle göre ise evvelâ yetiþtiremediði rekatlarý kýlar. Hülâsa´da bunun illeti; «vitirden sonra kalan teravihi kýlmasý mümkün deðildir» þeklinde gösterilmiþtir. Bu anlattýklarýmýzdan anlaþýlýr ki, Bahýr sahibinin üçüncü kavle göre olan tefriî ikinci gibi yapmasý doðru deðildir, doðrusu birinci gibi olacaktýr. Nitekim þârihimiz burada öyle yapmýþtýr. Hilâfýn semeresi þurada da zâhir olur: Bir kimse teravihi vitir namazýndan sonra kýlar; yahut teravihin bir kýsmýný unutur da vitirden sonra hatýrlayarak kýlarsa birinci ve üçüncü kavillere göre sahih, ikinci kavle göre sahih deðildir. «Esah kavle göre bu vakitten sonraya býrakmak mekruh deðildir.» Mamafih «mekruhtur; çünkü yatsýya tâbidir, binaenaleyh yatsýnýn sünneti gibi olur» diyenler de vardýr.
Bunlara þöyle cevap verilmiþtir: «Teravih yatsýya tabi olsa da o. gece namazýdýr, Gece namazýndaefdal olan gecenin sonunda kýlmaktýr. Þu halde gece namazý sayýlan bir namazýn geciktirilmesi mekruh deðildir.» Ama en iyisi geciktirmemektir. Zira kaçýrýlacaðýndan korkulur. Bunu Ýmdad´dan naklen Halebî söylemiþtir. Bahýr´daki, «sahih kavle göre geciktirmekte beis yoktur» sözü, kerahet-i tenzihiye sabit olduðuna delâlet etmez ki, þârihin «mekruh deðildir» demesine «nefi edilen kerahet-i tahrimiyedir» diye cevap verilsin. Çünkü beis yoktur sözü, hilâfý daha iyidir mânâsýna kullanýlýr. Hilâfý evlâ olan her þey kerahet-i tenzihiye ile mekruh deðildir. Zira kerahitin mutlâka hususi bir delili bulunmasý gerekir. Nitekim bunu defalarca anlattýk hattâ Allâme Kâsým´ýn ve baþkalarýnýn risalelerinde þöyle denilmiþtir: «Sahih kavle göre bunda beis yoktur. Müstehap ve efdal olan da budur. Çünkü teravih gece namazýdýr.»
METÝN
Vakti geçtiði zaman teravih aslâ kaza edilmez. Esah kavle göre yalnýz baþýna da kaza edilmez. Þâyet kaza ederse nâfile ve müstehap olur; teravih olmaz. Ve akþam namazý ile yatsýnýn sünnetleri gibi olur. Teravihi cemaatla kýlmak esah kavle göre sünnet-i kifayedir. Bütün bir mescid halký kýlmazlarsa günahkâr olurlar. Bazýlarý terk ederse günahkâr olmazlar. Cemaatla kýlýnmasý meþru olan her namazý mescidde kýlmak efdaldir. Bunu Halebî söylemiþtir.
Teravih on selâmla yirmi rekattýr. Bunun hikmeti tamamlayanýn tamamlanana müsavî olmasýdýr. Yirmi rekatý bir selâmla kýlarsa her çift rekatta oturduðu takdirde kerahatle sahih olur. Oturmazsa iki rekat yerine geçer. Bununla fetva verilir.
ÝZAH
«Esah kavle göre yalnýz baþýna da kaza edilmez.» Yani cemaatla kaza edilmediði gibi yalnýz baþýna da kaza edilmez. T.
Bazýlarý, «ertesi akþamýn teravih vakti girmedikçe yalnýz baþýna kaza eder» demiþ; bir takýmlarý ramazan ayý geçmedikçe kaza edeceðini söylemiþlerdir. Kâsým.
«Akþam namazý ile yatsýnýn sünnetleri gibi olur.» Yani kazasý lâzým gelmemek hususunda teravih dahi diðer sünnet-i müekkedeler gibi olur. Çünkü o da sünnet-i müekkededir. Kaza farzýn ve þartlarýný hâiz olan sabah namazýnýn sünnetinin hassalarýndandýr.
«Teravihi cemaatla kýlmak esah kavle göre sünnet-i kifayedir.» Bu Ýbâre asýl teravihin aynen sünnet olduðunu ifade eder. Onu bir kimse terk ederse mekruh olur. Cemaatla kýlýnmasý ise sünnet-i kifâyedir. Bütün belde halký terk ederlerse isâet etmiþ olurlar. Ama bir kiþi terk eder de evinde kýlarsa yalnýz fazîletini terk etmiþ olur. Bir kimse teravihi evinde cemaatla kýlarsa mesciddeki cemaat sevabýna nail olamaz. Farz namazlarda da hüküm böyledir. Acaba teravihi cemaatla kýlmak bir beldede bulunan bütün mescidlerin halkýna mý yoksa yalnýz bir mescidin veya bir mahallenin halkýna mý sünneti kifayedir? Þârihin sözünden anlaþýlan birincisidir. Tahtavî ikinciyi daha zâhir bulmuþtur. Bence üçüncüsü (yani mahalle halkýna sünnet olmasý) daha zâhirdir. Çünkü Münye´de, «hattâ bir mahalle halkýnýn hepsi cemaatý terk etseler sünneti terk etmiþ ve isâette bulunmuþ olurlar» denilmiþtir.
Ulemanýn buradaki sözlerinden anlaþýlan: Mescidde cemaatla kýlmanýn sünnet-i kifaye olmasýdýr. Hattâ halk evlerinde cemaatla kýlsalar da mescidde cemaatla kýlýnmasa hepsi günahkâr olurlar. Münye´den naklettiðimiz söz cemaata gitmeyen bazý kimseler hakkýndadýr. Bazýlarýna göre teravihi cemaatla kýlmak sünnet-i ayýn´dýr. Yalnýz kýlan isâet etmiþ olur; velev ki mescidde cemaatla kýlýnmýþ olsun. Zâhiriddin bununla fetva verirmiþ.
Bir takýmlarý, «teravihin evde kýlýnmasý müstehaptýr; yalnýz sözü dinlenen büyük fâkîhin mescidde kýlmasý sünnettir zira onun mescide gitmesi baþkalarýný teþvik olur» demiþlerdir. Sahih olan kavl cumhurun sözüdür. Yani teravihi cemaatle kýlmak sünnet-i kifayedir. Meselenin tamamý Bahýr´ dadýr.
Teravih yirmi rekattýr. Cumhurun kavli budur. Doðuda batýda bütün müslümanlar bununla amel etmektedirler. Ýmam Malik´ten bir rivayete göre otuzaltý rekattýr. Feth´ul Kadir´de beyan olunduðuna göre delilin muktezasý sekiz rekatýn sünnet olmasýdýr. Kalaný müstehaptýr. Tamamý Bahýr´dadýr. Ben ona yazdýðým derkenarda bunun cevabýný verdim.
«Tamamlayanýn tamamlanana müsavî olmasý»ndan murad: Teravihle farzlarýn tamamlanmasýdýr. Tamamlayan teravih namazý, tamamlanan da farz ve vitir namazlarýdýr. Vitirle birlikte bir günün farzlarý yirmi rekattýr. Vitirden önce kýlýnmakla beraber teravihin vitiri tamamlayýcý olmasýna bir mâni yoktur.
Nehir´de þöyle deniliyor: «Þüphesiz günlük sünnet-i müekkedeler dahi tamamlayýcý iseler de bu ayýn Kemâli ziyade olduðundan onda bu tamamlayýcý daha da arttýrýlmýþ; böylece kemâlini bulmuþtur.» T.
Yirmi rekat teravihi bir selâmla kýlmak her çift rekatta oturmak þartiyle sahih fakat kasden yapmak mekruhtur. Sahih olan kavl budur. Nitekim Nisâb ve Hýzanet´ül feteva´dan naklen Hýlye´de böyle denilmiþtir. Münye´de buna muhalif olarak kerahet olmadýðý bildirilmiþtir. Ancak söz götürdüðü meydandadýr. Zira nakl ve geleneðe aykýrýdýr. Hem ulema mutlâk olarak gece kýlýnan nâfilede sekiz rekattan fazlasýnýn mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Binaenaleyh burada evleviyetle mekruhtur. Bahýr.
«Bununla fetva verilir.» Burada açýkça bu sözü söyleyen görmedim. Nehir sahibi bu sözü Zâhidî´den naklen bir oturuþla ve bir selâmla dört rekat kýlan hakkýnda söylemiþtir. Yirmide bir selâm vermeyi ise Bahýr sahibi buna kýyas etmiþtir. Evet, Hâniye ve diðer kitaplarda açýklandýðýna göre yirmide bir selâm vermek sahihtir. Halbuki biz Bedâyi´ Hülâsa ve Tatarhaniye´den naklen evvelce bildirmiþtik ki, bir kimse bir oturuþla üç, altý veya sekiz rekat kýlsa esah kavle göre hem istihsânen hem kýyâsen namaz fâsid olur, vechini de beyan etmiþtik. Demek oluyor ki bir oturuþla ve bir selâmla dört rekattan fazla kýlýnan namazýn iki rekat yerine mi geçeceði yoksa fâsid mi olacaðý hususunda sahihlenen kaviller muhteliftir.
FER´Ý MESELELER: Bir cemaat teravihte dokuz selâm mý verdiler yoksa on mu diye þüphe ederlerse esah kavle göre ihtiyaten teravihi tamamlamak ve nâfileyi cemaatla kýlmaktan korunmak için yalnýzbaþlarýna ikiþer rekat daha kýlarlar. Keza Ýbn-i Fazla göre vitir namazýndan sonra teravihten bir selâm noksan kýldýklarýný hatýrlarlarsa yine ayni þekilde ikiþer rekat kýlarlar. Sadr´ýþ Þehîd, «cemaatla kýlýnýr demek caizdir» demiþtir ki bu daha uygundur. Çünkü vakti içindeki teravih hakkýnda muhtar olan kavle ibtina eder.
Ýmam ilk iki rekatýn birincisinde yanýlarak selâm verir de sonra kalan rekatlarý kýlarsa bazýlarýna göre yalnýz ilk iki rekatý kaza eder. Çünkü sonraki rekatlara sahih olarak baþlamýþtýr. Bir takýmlarý bütün rekatlarý kaza edeceðini söylemiþlerdir. Zira ilk selâmý onu namazýn hürmetinden çýkarmamýþtýr. O bir hatadýr. Ondan sonra vereceði her selâmýn hükmü de budur ve ilk selâma ibtina eder. Ýmam bütün çift rekatlarda oturuþu terk etmiþ olur ki bütün namazý fâsid olur. Meðer ki selâmý kasten vermiþ olsun. Yahut selâmdan sonra namaza aykýrý bir fiilde bulunsun veya yanýldýðýný anlasýn. Meselenin tamamý Hünye þerhindedir. Bana ilk kavl daha tercihe þayan görünüyor. Çünkü imamýn selâmý çýkarmasa da ikinci çift rekata intikal maksadiyle tekbir almasý kendisini ilk çiftten çýkarýr. Sonra Hilye´de bu kavl için, daha münasiptir denildiðini gördüm.
METÝN
Her dört rekatta dört rekat miktarý oturmak menduptur. Beþinci teravihe ile vitir namazýnýn arasýnda oturmak da menduptur. Cemaat tesbih kýraat, sükût ve yalnýz baþlarýna namaz kýlmak arasýnda muhayyerdirler. Evet, her iki rekattan sonra iki rekat namaz kýlmak mekruhtur. Bir defa hatim sünnet, iki defa hatim fazîlet, üç defa hatim efdaldir.
ÝZAH
Burada oturmanýn hakikatý murad edilmemiþtir. Maksat beklemektir. Teravihi kýlan zikir veya sükût ederek oturmakla yalnýz baþýna nâfile namazý kýlmak arasýnda muhayyerdir. Nitekim Þârih beyan etmiþtir. Bu mahayyerlik Münye þerhi ile Bahýr´da beyan olunmuþtur. Kenz´in ifadesinden oturmanýn sünnet olduðu anlaþýlýrsa da Zeyleî bunu tashih ederek, «sünnet deðil. müstehabtýr» demiþtir. Hidâye´de açýklanan da budur.
Tesbih hakkýnda Kuhistânî þöyle demiþtir: «Üç defa :
Subhanezilmülki velmeleküt. Subhanezil izzeti vel azameti vel kudreti vel kibriyai vel ceberut. Subhanelmelikelhiyellezi la yemütü. Subbuhu kuddüsün rabbul melaiketi verruhi. Lailahe illallah. Nestaðfirullah neselükel cennete veneûzü bike minennâr. denilir . Nitekim minhac´ül ibad´da böyle denilmiþtir.
Mânâsý þudur: Mülk ve þeref sahibi olan Allah´ý tenzih ederim. Ýzzet, azamet, kudret, büyüklük ve ceberût sahibi olan Allah´ý tenzih ederim. Ölmeyen diri meliki tenzih ederim. Kusurlardan temiz ve paktýr. Meleklerin ve Cibril´in Rabbýdýr. Allah´dan baþka ilâh yoktur. Biz Allah´dan afv dileriz. Ya Rab, senden cenneti diler; cehennemden sana sýðýnýrýz.
Cemaatýn yalnýz baþlarýna namaz kýlmalarýndan murad, dört rekatlýk namazdýr. Cemaat mendup oturuþlarda kendi kendilerine bu þekilde onaltý rekat namaz kýlarlar. (Böylece imam Malik´in hilâfýndan da çýkýlmýþ olur).
Allâme Kasým : «Cemaat yalnýz baþlarýna bu onaltý rekatý ziyade ederlerse beis yoktur. Bu müstehaptýr. Ama, imam Malik´in mezhebinde olduðu gibi cemaatla kýlarlarsa mekruhtur...» demiþtir.
Nehir´de ise: «Namaza gelince: Mekruh olduðunu söyleyenler bulunduðu gibi sünnettir diyenler de vardýr. Sirâc´daki: Mekke´liler tavaf ederler Medine´liler dört rekat namaz kýlarlar. Ýfâdesinin mânâsý budur» denilmiþtir.
«Her iki rekattan sonra iki rekat namaz kýlmak mekruhtur.» Çünkü istirahat her çift rekat arasýnda deðil, iki terviha arasýnda meþru olmuþtur (bir tervihiye dört rekattýr)
Ramazan boyunca teravihi bir hatimle kýlmak sünnettir. Hâniye ve diðer kitaplarda bu sahihlenmiþtir. Hidâye sahibi bu kavli ekser ulemaya, Kâfi sahibi ise cumhura nisbet etmiþtir. Burhan´da, «ebu Hânife´den nakledilen bu; eserlerde rivâyet olunan da budur» denilmiþtir.
Zeyleî diyor ki: «Ulemadan bazýlarý kadir gecesine rastlarlar ümidiyle ramazanýn yirmiyedinci gecesi teravihi hatimle kýlmanýn müstehap olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü bu husustaki haberler birbirini takviye etmiþtir. Ýmam Hasan ebu Hanîfe´den naklen teravihin her rekatýnda on âyet miktarý okunacaðýný söylemiþtir. Sahih olan da budur. Çünkü sünnet bir defa hatim etmektir. O da bu miktarla rahatlýkla hâsýl olur. Zirâ bir ayda teravih rekatlarýnýn miktarý altýyüzdür. Kur´an âyetlerinin sayýsý da altý bin küsurdur.» Gerçi Hülâsa´da, «Her rekatta on âyet okunur, tâ ki yirmiyedinci gece bir hatim olsun» denilmiþ; Feyz´de de buna benzer sözler söylenmiþ ise de bu söz götürür. Çünkü onar onar tevzi hatmin otuz günde olmasýný gerektirir. Meðer ki vitir namazý katýlarak hesaplana! Fakat Hâniye ve diðer kitaplarda bunun teravihi mahsus olduðu kayýt edilmektedir. Meselenin tamamý Þeyh Ýsmail´in þerhindedir.
Münye þerhinde de þöyle denilmiþtir: «Sonra Kur´ân-ý Kerîm ay sonundan önce hatim edilirse bazýlarýna göre kalan gecelerde teravihi terk etmek mekruh deðildir. Çünkü teravih bir defa Kur´ân-ý hatim için meþru kýlýnmýþtýr. Bunu ebu Ali Nesefî söylemiþtir. Bir takýmlarý, «teravihi kýlar ve dilediðini okur» demiþlerdir. Bu Zahîre´de beyan edilmiþtir.»
METÝN
Cemaatýn tembelliðinden dolayý hatim terk edilmez. Lâkin Ýhtiyar nâm eserde, «bizim zamanýmýzda efdal olan cemaata aðýr gelmeyecek kadar okumaktýr» denilmiþ; Musannif ve baþkalarý da onu tasdik etmiþlerdir.
Mücteba´da, «Ýmam A´zam´dan nakledildiðine göre farzda üç kýsa veya bir uzun âyet okursa iyi yapmýþ olur, fena etmiþ olmaz. Sen teravihi ne Zannediyorsun!» denilmektedir.
Zahidî´nin «Fezâil-i ramazan» bâbýnda þu ibare yardýr: «Ebu´l Fadl Kirmanî ile Veberî fetva vermiþlerdir ki, bir kimse teravihte fatiha ile bir veya iki âyet okursa mekruh iþlemiþ olmaz. Zamanýn halkýný bilmeyen câhildir.»
Her çift rekatta imam ve cemaat Subhanekeyi okurlar. Ýmam teþehhüdden fazla bir þeyler okur. Ancak cemaat bundan býkarsa o zaman yalnýz salavatla iktifa eder. Yani: «Allahümme salli alaMuhammed» demekle yetinir. Çünkü imam Þâfiî´ye göre farz olan budur. Dualarý terk eder. Ama münkýrattan, acele okumaktan, euzü besmeleyi terk etmekten. itminaný ve tesbihi istirahatý býrakmaktan kaçýnmalýdýr.
ÝZAH
El´ Ýhtiyar adlý eserde, «bizim zamanýmýzda efdal olan cemaata aðýr gelmeyecek kadar okumaktýr» denilmiþtir. Çünkü cemaatý çoðaltmak kýraatý uzatmaktan efdaldir. Bunu Muhit´ten naklen Hýlye sahibi söylemiþtir. Bu gösterir ki mesele zamana göre deðiþen þeylerdendir. Birçok meselelerde yararlara göre zaman deðiþtikçe hükümler de deðiþmektedir. Onun için Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Hâsýlý, mezhebin sahih kavline göre hafim sünnettir. Lâkin bundan hatým cemaata usanç verir ve bilhassa zamanýmýzda olduðu gibi bir çok mescidlerin kapanmasýna sebep olursa yine terk edilemez mânâsý çýkmaz. Zâhire göre cemaata hafif gelen þekil tercih edilir.»
Mücteba´nýn Ýmam A´zam´ýn kavlini rivayet eder ibâresi þudur: «Müteehhirin ulema cemaat býkmasýn ve mescidlerin kapanmasý lâzým gelmesin diye bizim zamanýmýzda üç kýsa veya bir uzun âyet okursa kâfidir diye fetva verirlerdi. Çünkü Hasan´ýn Ýmam A´zam´dan rivayetine göre imam farz namazda fatihadan sonra üç âyet okursa iyi yapmýþ olur. Ýsâet etmiþ sayýlmaz. Farzda böyle olunca baþkalarýnda ne olacaðýný sanýyorsun!»
«Bir veya iki âyet okursa ilh...» ifadesinden murad; üç kýsa âyet miktarýdýr. Buna delil, Mücteba´nýn yukarýda geçen ibâresidir. Yoksa bundan aþaðý olursa kerâhet-i tahrimiye ile mekruh olur. Zira Münye ve þerhinde namazýn sýfatý bahsinde: «Fatiha ile birlikte bir veya iki kýsa âyet okursa kerâhet-i tahrimeye hududundan çýkmýþ olmaz. Ama üç kýsa âyet yahut bunlara denk bir veya iki âyet okursa kerâhet-i tahrimiye hududundan çýkar; ancak müstehap hududuna girmez. Bunda kerahet tenzihiye olmalýdýr ilh...» denilmiþtir. Yani sünnet olan miktar mufassallardan okumaktýr, denilmek istenmiþtir. Binaenaleyh buradaki mekruh olmaz sözü, tahrimen ve tenzihen mekruh deðildir mânâsýnadýr. Velev ki farzlar da tenzihen mekruh olsun.
Þunu da arz edelim ki, Tecnis´de beyan olunduðuna göre ulemadan bazýlarý her rekatta ihlâs suresini bazýlarý da Fil suresini okumayý tercih etmiþlerdir. Yani Fil suresiyle baþlanýr; sonra sureler bitince tekrarlanýr. Kalbi rekat sayýsýyle meþgul olmamak için bu daha iyidir.
Hýlye sahibi diyor ki: «Memleketimiz mescidlerinin ekserisinde imamlarýn amelleri bunda karar kýlmýþtýr. Yalnýz onlar ilk rekatta tekâsür suresinden baþlar; ikincide ihlâsý okurlar. Bu minval üzere inerek ondokuzuncu rekatta «tebbet»i yirmincide ihlâsý okurlar.» Bahýr´da ise þu ziyade vardýr: «Son tervihiyenin ilk çiftinde bir sure ile ayýrým yapýldýðý zaman kerahet yoktur, çünkü kerahet meselesi farzlara mahsustur. Nitekim Hülâsa ve diðer kitaplardan anlaþýlmaktadýr.»
Ben derim ki: Lâkin ihtiyat olan son tervihiyenin ilk çiftinde nasr ve tebbet surelerini, ikinci çiftinde de muavvazeteyni okumaktýr. Zamanýmýzýn bazý imamlarý her tervihiyenin ilk çiftinde asýr ve ihlâs surelerini, ikinci çiftinde de kevserle ihlâsý okuyorlar.
«Yani Allahümme salli alâ Muhammed demekle yetinir.» Minyet´üs Saðîr þerhinde «ve alâ âliMuhammed» de diyeceði ilâve edilmiþtir. Galiba þârihimiz ta´lilden alarak yalnýz birinciyi söylemiþtir, zira imam Þafiî´ye göre âli Muhammed´e salâvat farz deðildir. Belki ona göre bu son teþehhütte sünnettir. Bazýlarý vâcip olduðunu söylemiþlerdir. Ýstirahattan murad, her dört rekattan sonra oturmaktýr. Bunun mendup olduðu yukarýda geçmiþti. Bundan anlaþýlýr ki, münkirattan zikir edilenlerin mecmuu kastedilmiþtir. Ancak meþrua muhalif olan þeyler de kasr edilmiþ olabilir.
METÝN
Ayakta durmaða kudreti varken teravihi oturarak kýlmak mekruhtur. Çünkü çok müekked bir sünnettir. Hattâ oturarak kýlýnamaz diyenler olmuþtur. Nitekim münafýklara benzediði için kýyâmý imamýn rukuuna kadar geciktirmekte mekruhtur. Farzý cemââtla kýlmayanlar teravihi de cemaatla kýlmazlar. Zira teravih farza tâbidir. Farzý yalnýz baþýna kýlan onu da beraber kýlar. Bir kimse teravihi imamla kýlmaz yahut baþka imamla kýlarsa vitir namazýný beriki imamla kýlabilir. Kaldý ki, teravihi bütün cemaat terk ederlerse acaba vitiri cemaatla kýlarlar mý? araþtýrmalýdýr.
Ramazanýn haricinde vitir ve nâfile namazlar cemaatla kýlýnmazlar. Yani bu birbirlerini çaðýrmak suretiyle meselâ dört kiþi bir kimseye uyarak yapýlýrsa mekruhtur. Nitekim Dürer´de beyan edilmiþtir. imama uymanýn sahih olduðunda hilâf yoktur. Zira mâni yoktur. Nehir.
ÝZÂH
Özür yokken teravihi oturarak kýlmak tenzihen mekruhtur. Çünkü Hýlye ve diðer kitaplarda bildirildiðine göre ulema özür yokken bunun iyi görülmediðine ittifak etmiþlerdir. Zira seleften nakledilenin hilâfýnadýr. Hattâ «oturarak kýlýnmaz» diyenler olmuþtur. Bunu söyleyenler teravihi imam-ý Hasan´ýn sabah namazýnýn sünneti hakkýnda Ýmam-ý A´zam´dan rivayet ettiði kavle kýyas etmiþlerdir. Çünkü ikisi de sünnet-i müekkededir. Ama sahih olan, aralarýnda fark bulunmasýdýr. Sabah namazýnýn sünneti hilâfsýz sünnet-i müekkededir. Teravih öyle deðildir. Nitekim Haniye´de beyan olunmuþtur, Hâniye´nin ibaresini sabah namazýnýn sünneti bahsinde nakletmiþtik.
«Nitekim kýyamý imamýn rükûuna kadar geciktirmek de mekruhtur.» Zâhirine bakýlýrsa münâfýklara benzeyiþ illetinden dolayý buradaki kerahet kerahet-i tahrimiyedir. Bahýr´da Hâniye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Ýmama uyan kimsenin teravihte oturup da imam rükûa gideceði zaman kalkmasý mekruhtur. Çünkü bunda namaza karþý tenbellik göstermek ve münâfýklara benzemek vardýr. Teâlâ hazretleri: «Münâfýklar namaza kalkarlarsa tenbel tenbel kalkarlar.» buyurmuþtur.. T.
Hýlye sahibi diyor ki: «Bu söz, tenbellikten deðilde ihtiyarlýk ve benzeri bir sebeple gecikirse mekruh olamayacaðýný gösterir ki öyledir.»
T E N B Ý H : Tatarhâniye´de, «keza uyku basarak galebe çalarsa namaz kýlmasý mekruhtur; bilâkis uyanýncaya kadar namazdan ayrýlýr» denilmiþtir.
«Zira teravih farza tâbidir.» Yani teravihi cemaatla kýlmak farz cemaatýna baðlýdýr. Zira teravih ancak farzý kýlan cemaatla edâ edilir. Yalnýz teravih cemaatla kýlýnýrsa bu babtaki delillere aykýrý olur. Ve meþru sayýlmaz. Ama farzý kýlan cemaatýn teravihi de cemaatla kýlmasý halinde bir adam farzý yalnýz baþýna kýlmýþ bulunursa o imamla teravihi kýlabilir. Çünkü o cemaatýn cemaatla kýlmalarý meþrudur. Mahzur olmadýðý için o kimsenin de onlarla birlikte cemaat olmasý câizdir. Bu meseleyi izah hususunda benim anladýðým budur.
«Bir kimse teravihi imamla kýlmaz yahud ilh...» Bu mesele ile bundan önceki mesele Kýnye´den naklen Bahýr´da ve kezâ Dürer´in metninde zikir edilmiþtir. Lâkin Tatarhaniye´de tetimmeden naklen þöyle denilmektedir: «Ali bin Ahmed´e: Bir.kimse farzý ve teravihi yahut yalnýz teravihi kendi kendine kýlarsa vitiri imamla kýlabilir mi? diye sorulmuþ ta hâyýr diye cevap vermiþtir.» Sonra gördümki Kuhistânî musannýfýn söylediklerinin sahih kabul edildiðini bildirmiþ: «Lâkin farzý imamla kýlmamýþsa vitirde ona tâbi olamaz» demiþtir. Binaenaleyh musannýf´ýn, «bir kimse teravihi imamla kýlmazsa ilh...» sözü, «farzý imamla kýlmýþken» mânâsýnadýr. Fakat Kuhýstânî´nin «onunla birlikte» sözü teravihi yalnýz kýlmaktan ihtiraz olmak gerekir. Teravihi baþkasiyle cemaat olarak kýldýktan sonra vitiri bu imamla kýlarsa kerahet yoktur.
«Teravihi bütün cemaat terk ederlerse acaba vitiri cemaatla kýlarlar mý?» Öyle anlaþýlýyor ki, vitiri cemaatla kýlmak teravihi cemaatla kýlmaya tâbidir. Velev ki vitir namazý haddi zatýnda esas olsun. Çünkü vitirde cemaatýn sünnet olmasý teravihe tâbi olarak eserle bilinmiþtir. Þu da var ki ulema teravihten sonra vitirin cemaatla kýlýnmasýnýn efdal olup olmadýðýnda ihtilâf etmiþlerdir. Nitekim gelecektir.
«Yani bu birbirlerini çaðýrmak suretiyle meselâ dört kiþi bir kimseye uyarak yapýlýrsa mekruhtur.» Birbirlerini çaðýrmayý Vânî çoklukla tefsir etmiþtir. Çokluk onun mânâsýnýn tâzýmýdýr. Bir kiþinin bir kiþiye yahut iki kiþinin bir kiþiye uymasý mekruh deðildir. Kâfi´den naklen Bahýr´da beyan edildiðine göre üç kiþinin bir kiþiye uymasý ihtilâflýdýr. Acaba burada imama uymakla cemaat fazîleti elde edebilir mi? Evvelce söylediðimiz «nâfile namazda cemaat sünnet deðildir» sözünün zâhiri edilmeyeceðini göstermektedir.
Þimdi þu kalýr: Bir kimseye bir veya iki kiþi uyar da sonra bir cemaat gelerek onlar da uyarsa mekruh olur mu? Rahmetî diyor ki: «Kerahetin sonradan uyanlara olmasý gerekir.»
Ben derim kî: Bütün bunlar hepsinin nâfile kýldýklarýna göredir. Fakat nâfile kýlanlar farz kýlana uyarlarsa kerahet yoktur. Nitekim bundan sonraki bâbýn baþýnda anlatacaðýz.
Þarih buradaki «mekruhtur» sözü ile ulemanýn; «Kudurî´nin muhtasarýndaki câiz deðildir sözünden muradý kerahettir; cevazýn aslý deðildir» sözlerine iþaret etmiþtir. Lâkin Hülâsa´da Kudurî´nin «mekruh deðildir» dediði rivayet edilmiþtir. Hýlye sahibi bu sözü Tahavî´nin Mansur´un Mahreme´den naklettiði þu eserle teyid etmiþtir: Mansur: Biz Ebu Bekir (r.a.)´ý geceleyin defnettik. Ömer (r. a.) : Ben vitiri kýlmadým. dedi ve kalkdý. Biz de arkasýnda saf olduk. Bize üç rekat namaz kýldýrdý. Ve yalnýz sonunda selâm verdi, demiþtir.» Bundan sonra Hýlye sahibi sözüne þöyle devam etmiþtir: «Ama þöyle de denilebilir: Zâhire göre vitirde cemaat müstehap deðildir. Sonra bu hazreti Ömer´in yaptýðý gibi bazen yapýlýrsa mubah olup mekruh deðildir. Devam üzere yapýlýrsa bid´at ve mekruh olur. Çünkü nakledilene aykýrýdýr. Kudurî´nin muhtasarýnda söylediði buna, baþka yerde söylediði birinciye hamledilir. Allah´u âlem.»
Ben derim ki: Bunu Bedâî´nin þu sözü de teyid eder. «Nâfile namazda cemaat olmak yalnýz ramazanda teravihte sünnettir.» Zira sünnet deðildir demek mekruh olmasýný gerektirmez. Evet, devam üzere yapýlýrsa bid´at ve mekruh olur.
Hayreddin Remlî´nin Bahýr hâþiyesinde þu satýrlar vardýr: «Keraheti Ziyâ ve Nihâye sahipleri þöyle ta´lil etmiþlerdir: Vitir namazý bir cihetten nâfiledir. Hattâ bütün rekatlarýnda kýraat vâciptir. Ve ezansýz ikâmetsiz edâ edilir. Nâfileyi cemaatla kýlmak müstehap deðildir. Zira ashab-ý kiram bunu ramazandan baþka hiç bir yerde yapmamýþlardýr.» Bu söz vitiri cemaatla kýlmanýn kerahet-i tenzihiye ile mekruh olduðunu hemen hemen açýk olarak göstermektedir
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:21:50
METÝN
Bezzâziye´den naklen Eþbah´ta bildirdiðine göre Regâip, Berâet ve Kadir namazlarýnda imama uymak mekruhtur. Meðer ki, «þu imamla cemaatla þu kadar rekat namaz kýlmayý nezir ettim» demiþ olsun.
Ben derim ki: Bezzâriye´nin imamlýk bahsindeki ibaresinin tamamý þöyledir: «Mekruh bir þeyden dolayý bunca tekellüfü yapmaya lüzum yoktur.» Tatarhaniye´de. «Ýmam olmaða niyet etmezse imama kerahet yoktur» denilmiþtir. Bellenmelidir.
Ramazanda vitir ve teravihi cemaatla kýlar. Vitirde efdal olan cemaatla kýlmak mýdýr, yoksa evde yalnýz kýlmak mýdýr? Bu hususta iki sahih kavl vardýr. Lâkin Vehbâniye þârihi mezhebin kavli ikincisi olduðunu iktiza eden sözler nakletmiþ; musannif ve baþkalarý da onu tasdik etmiþlerdir.
ÝZAH
Hamavî´nin Eþbah hâþiyesinde beyan edildiðine göre Regaib namazý Recep ayýnýn ilk cuma gecesi kýlýnan namazdýr. Ýbn´ Hâc Medhal adlý eserinde: «Bu namaz hicretten dörtyüzseksen sene sonra ortaya çýkmýþtýr. Ulema onu red ve zem ve kýlanýn akýlsýz olduðunu anlatmak için kitaplar yazmýþlardýr. Bir çok þehirlerde çok kimselerin onu kýldýðýna aldanmamalý!» demektedir. Biz de bayram gecelerini ihyâdan bahsederken bu hususta biraz söz etmiþtik.
Berâat gecesi þabanýn yarýlandýðý gecedir. Kadir gecesinden zâhire göre ramazanýn yirmiyedinci gecesi kastedilmiþtir. Zira Zeyleî´den evvelce naklettiðimize göre bu babtaki haberler birbirini tutmaktadýr.
Meðer ki þu imamla cemaatla þu kadar rekat ilh... diye nezir etmiþ ola!» Zira bu takdirde namazý cemaatla kýlmadýkça nezirden kurtulamaz. Þârihin sözünden anlaþýlýyor ki, neziri imama uyan yapacaktýr. Ýmam yaparsa nezir eden nezir edene uymuþ olur ki, bu câiz deðildir. Sonra kâviyi zaif üzerine binâ. kuvvet zâti olduðu vakit namaza mânidir. Burada olduðu gibi nezirle ârýz olursa mâni deðildir. Bundan dolayý Münye þerhinde «nezir nâfile gibidir» denilmiþtir. Bunu Tahtavî ebu´s Suûd´dan nakletmiþtir.
Þârihimiz Bezzâriye´nin ibaresini tam olarak nakletmemiþtir. O´nun ibaresi þöyledir: «Ýlk asýrda olmayan bir þeyi iltizam için bunca tekellüfe katlanarak mekruh bir þeyi yapmak uygun deðildir; bu mekruhtan murad, birbirini çaðýrmak suretiyle nâfile namazý cemaatla kýlmaktýr. Bir kimse dînîþeâirden olmadýðýný halka bildirmek için bu gibi namazlarý terk ederse iyi yapmýþ olur.» Bu ibareden anlaþýlýyor ki. nezir etmekle nafileyi cemaatla edâ etmekten çýkmýþ olmaz.
Tatarhaniye´de, «Ýmam olmaða niyet etmezse imama kerahet yoktur» denilmiþtir. Tatarhaniye´nin Muhit´ten naklettiði ibare þudur: «Kadý imam Ebu Ali Nesefî´nin beyanýna göre bir kimse yatsýyý, teravihi ve vitir namazýný evinde kýlar da sonra imamlýða niyet ederek baþka bir cemaata teravih kýldýrýrsa mekruh iþlemiþ olur. Ama cemaata mekruh deðildir, Ýmam olmaða niyet etmez de namaza baþlar, ve cemaat kendisine uyarsa hiç birine mekruh olmaz.» Tahtavî diyor ki: «Acaba cumanýn son sünnetini kýlan bir Hanefî cumadan sonra öðleyi kýlan bir Þafiîye uysa Hanefî´nin itikadýna bakarak mekruh olur mu? Çünkü bu namaz Hanefîlerce mutemed olan kavle göre nâfiledir. Yoksa imamýn itikadýna bakarak mekruh deðil midir? Araþtýrmalýdýr.» Bana birinci kavl zâhir geliyor. Zira tercih edilen kavle göre itibar imama uyanýn itikadýnadýr. Onun itikadýna göre ise bu namaz mekruhtur.
Vitir namazýnýn cemaatla mý yoksa yalnýz mý kýlmanýn efdal olduðu hususunda iki sahih kavl vardýr.. Kemâl Ýbn Hümâm cemaatla kýlmayý tercih etmiþtir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) cemaata vitiri kýldýrýrdý. Sonra teravihde yaptýðý gibi onlara özür beyan etti. Binaenaleyh vitir teravih gibidir. Teravihte cemaat sünnet olduðu gibi vitirde de sünnettir. Bahýr.
Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «Sahih kavl þudur: Vitirde cemaat olmak efdaldir. Þu kadar var ki o cemaatýn sünnet oluþu teravih cemaatýnýn sünnet oluþu gibi deðildir.» Hayreddin-i Remlî. «bugün bilûmum insanlarýn ameli buna göredir» demiþ; Hâþiye yazarý da, «evvelce geçen cemaatla meþru olan her ibadette mescid evlâdýr. sözünün muktezasý budur» diyerek kendisini takviye ve te´yid etmiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:22:34
FARZA YETÝÞME BABI
METÝN
Bir kimse yalnýz baþýna edâ niyetiyle namaza baþlar da sonra namaz ikâme edilir yani o namazgâhta cemaatla farza baþlanýrsa cemaat sevabýný kazanmak özüründen dolayý namazý yarýda keser. Buradaki ikâme sözünden müezzinin ikâmeti kast edilmediði gibi kendisi bir yerde olup cemaatýn baþka yerde baþlamasý da kastedilmemiþtir. Baþlýktaki farz kaydý nâfileyi, nezir namazýný ve kazayý hariç býrakmýþtýr. Çünkü bunlarý yarýda kesmez.
ÝZAH
Bu bâbýn hakikatý kâmil edâda farzlara taallük eden daðýnýk meselelerdir. Bunlarýn hepsi cami-i saðîr meseleleridir. Bahýr, Fetih ve Mirac.
Ben derim ki: Hakikatta bu bâb imamlýk bahsinin tatimmesidir. Onun için Kidâye sahibi Muhtaraf ün nevazil adlý eserinde onu imamlýðýn akabinde zikir etmiþtir. Ve «cemaata yetiþmek ve cemaatýn fazîleti, faslý» baþlýðý ile onu imamlýktan ayýrmýþtýr.
El´ mineh nâm eserde, «cemaatý kaçýrmamak için yalnýz kýlýnan namazý bozmak câizdir» denilmiþtir. Bu tâlilin zâhiri, bozmanýn müstehap olduðunu gösteriyor. Cevazdan murad, iki tarafý müsâvî olan deðildir. Þöyle denilebilir: Cemaatý kaçýrmamak en sahih kavle göre vâciptir. O halde yalnýz kýlýnan namazý bozmak câiz deðil vâcip olu.r. Buna da þöyle cevap verilebilir: Buna, amele baþlamak aykýrý düþmüþtür. T.
Farz kaydýyle nâfile ve nezir namazlarý hariç kalýrlar. Bunlar edâ kaydýyle de hariç kalýrlar. Zira bundan sonraki bâbta izah edileceði veçhile edâ; vâcibi vaktinde yapmaktýr. Nâfile ile nezrin vakti yoktur. Kaza; vâcibi vaktinin dýþýnda yapmaktýr. Halebî diyor ki: «Þu halde þârihin -ileride gelecek- Nâfileye baþlayan kimse onu mutlâk surette kesmez, sözü, mefhumu açýklamaktýr.» Bir kimse bir kaza namazýna baþlar da sonra imam edâya niyetlenirse namazýný bozmaz. Bu mânâya hamletmemiz imam da onun kýldýðý namazýn edâsýna baþlarsa namazý bozarak imama uymasý lâzým geldiði içindir. Nitekim bunu Bahýr sahibi inceleme yaparak beyan etmiþ;
Ýmdâd´ül fetah sahibi de katiyetle buna kail olmuþtur. Ben derim ki: Buna Makdesîde katiyetle taraftardýr.
T E N B Ý H : Bir kimse kýldýðý kaza namazýný bitirmeden o andaki cemaatý kaçýracaðýndan korkarsa sahib-i tertib olduðu takdirde kazasýný tamamlar. Tertib sahibi deðilse acaba; edâ vâcip olduðu þekilde mi olur?. Bir de, imam Malik´in hilâfýndan çýksýn diye kazaya devam mý etmeli? -zira imam Malik´e göre bizim zikir ettiðimiz özürlerle tertip sâkýt olmaz- yoksa cemaat sevabýný kazanmak için imama mý uymalý? Hayreddîn-i Remlî; «bunu bir yerde görmedim» diyor. Sonra Þâfiîlerin bu husustaki tercih hakkýnda ihtilâf ettiklerini naklederek imama uymayý daha uygun buluyor.
Ben derim ki: Bunun vechi meydandadýr. Çünkü bize göre cemaat vâciptir. Yahut vâcip hükmündedir. Onun için cemaat sebebiyle - bize göre vâcip olduðu söylenen - sabah namazýnýn sünneti terk edilir. Ýmam Malik´in hilâfýna riayet etmek ise müstehaptýr. Müstehap için vâcibi terk etmek münâsip deðildir.
«O namazgâhta cemaatla farza baþlanýrsa ilh...» Ýmamlýk bahsinde arz etmiþtik ki: Fâsýk ve âmâ gibi birine uymak yalnýz kýlmaktan evlâdýr. Keza rükün ve þartlara riayet eden bir muhalifin arkasýnda kýlmak yalnýz kýlmaktan evlâdýr. Þu halde yalnýz kýlan namazýný yarýda keserek o imama uyar. Çünkü illet cemaat fazîletini kazanmaktýr. Bu nerede kerahetsiz olarak mümkünse namazý keserek imama uymak evlâdýr. Yine arz etmiþtik ki: Cemaatlar birkaç tane olur da Þâfiî cemaatý hepsinden önce davranýrsa ne yapýlacaðý hususunda müteehhirin ulema ihtilâf etmiþlerdir; bazýlarý bu ilk cemaatla kýlmanýn efdal olduðunu söylemiþ; bir takýmlarý mezhebine muvafýk cemaat gelmesini beklemenin daha muvafýk olacaðýna meyletmiþlerdir.
Þuna binaen ki, muhalif mezhepten olan imam farzlarda riayet etse bile vâcip ve sünnetlerde cemaat olanýn mezhebine riayet etmediðinden ona uymak mekruhtur. Biz orada namazý bozan bir hali görülmedikçe o imama uymakta bir kerahet olmadýðýný uygun görmüþtük. Nitekim Hayreddin-i Remlî de buna meyletmiþtir. Þu da var ki, bir kimse saflardan uzak bir yerde kendi mezhebinin imamýný beklese cemaattan ayrýlmak sayýlmaz. Zira bu cemaattan daha mükemmel bir cemaat beklediði malûmdur. Þu izaha göre o kimse öðlenin sünnetine baþlarsa onu dört rekat olarak tamamlar. Hattâ Kemâl´in aþaðýda gelen sözüne göre dahi tamamlar. Þimdi þu kalýr: Bir kimse imamlýðý mekruh olan birine uyar da sonra imamlýðý mekruh olmayan biri namaza baþlarsa namazýný bozup ona uyacak mýdýr? Tahtavi´ye göre uygun olan, þayet birinci imam fâsik ise namazý bozmamak, muhalif mezhepten olup riayetinde þüphe ederse bozmaktýr.
Ben derim ki: Uygun olan bunun aksidir. Çünkü ikincinin keraheti âmâ ve bedevide olduðu gibi kerahet-i tenzihiyeder. Fâsýk bunun hilâfýnadýr. Onun kerahetinin tahrimiye olduðu Münye þerhinde daha muvafýk görülmüþtür. Çünkü ulema, «böylesini imamlýða geçirmekte kendisini ta´zim vardýr. halbuki bize onu tahkir vâciptir; hattâ Ýmam .Malik´e ve bir rivayette Ýmam Ahmed´e göre onun arkasýnda namaz sahih deðildir» demiþlerdir.
«Buradaki ikâme sözünden müezzinin ikâmeti kastedilmemiþtir.» Binaenaleyh müezzin ikâmete baþlasa namazýný bozmaz. Velev ki kýldýðý rekatý secde ile kayýtlamýþ olmasýn. Bilâkis o namazý iki rekat olarak tamamlar. Nitekim Gayet´ül beyan ve diðer kitaplarda beyan olunmuþtur. Keza bir kimse evinde kýlarken mahalle mescidinde veya baþka bir mescidde kamet getirilse mutlâk surette namazý bozmaz. Bahýr. Yani rekatý secde ile kayýtlasýn kayýtlamasýn bozmaz. Velev ki bozmakta cemaat sevabýný kazanmak olsun. Çünkü burada göz baka baka cemaata muhalefet yoktur. Miraç. Yani bir mescidde olmalarý bunun hilâfýnadýr. Zira orada namazý bozmamakta göz baka baka cemaata muhalefet vardýr. Bu sözde Tahtavî´nin itirafýnýn define iþaret vardýr. Tahtavî: «Ulema bir kimse bulunduðu mescidde cemaatý kaçýrýrsa baþka mescidde cemaat arayacaðýný ve cemaatýn vâcip olduðunu söylemiþlerdir. Bu mahallesi mescidine baðlý deðildir. Bir de, ikmâl için namaz bozmak ikmâl sayýlýr. Binaenaleyh fark açýk deðildir» demiþtîr.
Tahtavî´nin itirazý þöyle def edilmiþtir: Cemaat matlup ve vâcip ise de namazý bozmanýn haram oluþu onun vücûbuna aykýrý düþmüþtür. Böylece vücup sâkýt olmuþ ve ikmâl için namazý bozmakbozmamakta cemaata açýk tan açýða muhalefet bulunduðu zaman tercih edilmiþtir. Çünkü bu muhalefette yasaklanmýþtýr. Bundan dolayý namazý bozmak evlâdýr. Mezkûr muhalefet bulunmazsa vücûp, namaz bozmanýn haram olmasiyle sâkýt olarak kalýr. Zira haram delîli mübah delîline tercih olunur. Burada mübah delilini tercih ettirecek bir þey de yoktur. Benim anladýðým budur.
METÝN
Nitekim hayvaný kaçar; kaynayan kabý taþar; malýndan bir dirhemin zayi olacaðýndan korkar; veya nâfile namaz kýlarken bir cenaze getirilir de namazýný kaçýracaðýndan korkarsa namazý bozar. Çünkü onu kaza imkâný vardýr. Boðulaný veya yanan b!r kimseyi kurtarmak gibi bir sebepten dolayý namazý bozmak vâcip yani farzdýr. Farz namaz kýlarken anne ve babasýndan biri çaðýrýrsa icâbet etmez. Meðer ki ondan imdad isteye! Nafile kýlarken oðlunun namazda olduðunu bilerek çaðýrýrsa icâbet etmez. Bilmeyerek çaðýrýrsa ayakta bir tarafa selâm vererek icâbet eder. Esah kavil budur. Gaye. Çünkü oturuþ namazdan çýkmak için þart kýlýnmýþtýr. Bu ise namazdan çýkmak deðil, namazý bozmaktýr. Onun için bir selâmla iktifa eder.
ÝZAH
Þârih hayvaný kaçmak, kabý taþmak ilh... meselelerini namazýn mekruhlarý bahsinde anlatmýþken burada tekrar etmiþ; bununla ulemanýn þu sözlerine iþarette bulunmuþtur: «Namazý dünya malý için bozmak câiz olur da sonra her tür ziyadesiz tekrarý iyi bir iþ sayýlýrsa, daha mükemmel þekilde kýlmak için bozmanýn cevazý evleviyette kalýr. Çünkü cemaatla kýlýnan namaz yalnýz baþýna kýlýnan namazdan yirmibeþ, bir rivayette yirmiyedi derece daha sevaptýr.»
«Malýndan bir dirhemin zayi olacaðýndan korkarsa namazý bozar,» Zahîriye sahibi diyor ki: «Kudurî´de az mal ile çok mal arasýnda fark gözetilmemiþtir. Umumiyetle ulema bunu bir dirhemle takdir etmiþlerdir. Þems´ül Eimme Serahsî þunlarý söylemiþtir: «Bu söz, havâle ve kefâle bahislerinde alacaklý borçlusunu bir dânak (dirhemin altýnda biri veya) fazlasý için hapis ettirebilir. Dememiþ olsa yine güzeldir. Bir müslümaný bir dânak için hapis etmek câiz olunca namazý bozmanýn câiz olmasý evleviyette kalýr. Hem namazý kaza imkâný da vardýr. Sahih olan kavle göre kendi malý ile baþkasýnýn malý arasýnda fark yoktur.»
«Farz namaz kýlarken anne ve babasýndan biri çaðýrýrsa icabet etmez.s Zâhirine bakýlýrsa icabet etmesi haramdýr. Namazda olduðunu bilip bilmemesi fark etmez. T. «Meðer ki ondan imdad isteye.» Öyle anlaþýlýyor ki, ölümle neticelenmeyen bir þey için de olsa imdadýna koþmak lâzýmdýr. Bu hususta anne babadan baþkalarýnýn yardým istemesi de ayný hükümdedir. T. Hâsýlý: Namaz kýlan kimse imdad diye baðýran birini iþitti mi velev ki kendini çaðýrmýþ olmasýn veya baðýran ecnebi olsun ve keza baþýna gelenin ne olduðunu bilsin bilmesin kurtarmaða gücü yetecekse kýldýðý namaz farz olsun nâfile olsun onu bozarak yardýma koþmasý farz olur.
«Nâfile kýlarken oðlunun namazda ´olduðunu bilerek çaðýrýrsa icabet etmez.» Tecnis´in Tahavî´den naklettiði ibare. «icabet etmemesinde beis yoktur» þeklindedir. Halebî diyor ki: «Bu, icabetin efdal olmasýný iktiza eder.»
Ben derim ki: Bu sözün muktezâsý, namaz dýþýnda dahi anne babasýna icabetin evleviyetle vâcip olmasýdýr. Zâhire bakýlýrsa bu icabetin yeri, terk edildiði takdirde bundan eziyet duymasýdýr. Zira anne babaya isyan etmek olur.
Burada Rahmetî þu mânâda sözler söylemiþtir: Anne babaya iyilik etmek farz olunca onlardan biri çaðýrdýðý vakit icabet etmemekte beis olacaðý zannedilirse iþte Tahavî beis yoktur sözü ile bunu def etmiþtir. O Allah Teâlânýn ibadeti bozmama emrini tercih etmiþtir. Çünkü oðlunun namazda olduðunu bildiði halde ona seslenmesi mâsiyettir (günâhtýr). Allah´a mâsiyet iþlemek için hiç bir mahlûka itâat yoktur. Binaenaleyh ona icabet câiz deðildir. Ama namazda olduðunu bilmezse iþ deðiþir. O zaman icabet eder. Çünkü Rahip Cüreyç kýssasý mâlumdur. Annesine icabet etmemiþ; o da kendisine bedduada bulunmuþ; bunun üzerine baþýna türlü. belâlar gelmiþtir. Buradaki «beis yoktur» sözü evlânýn hilâfý mânâsýna deðildir. Zira bu mânâda mutlarid olmayýp bazan «icap eder» mânâsýnda kullanýlýr. Zâhire göre burada da o mânâyadýr.
T E T Ý M M E : Bahýr sahibinin el yazýsý ile derkenarýnda nakledilmiþtir ki, namazý bozmak yerine göre haram, mubah, müstehap ve vâcip olur. Özürsüz bozmak haram, mal zayi olacaðýndan korkulduðu zaman mubah. ikmâl için bozmak müstehap, can kurtarmak için bozmak vâciptir. Namazýný bozacak kimse ayakta bir tarafýna selâm verir. Esah kavil budur. Bazýlarý oturup selâm vereceðini söylemiþlerdir. Ama Tahtavî´nin beyanýna göre zâhir olan burada hilâf bulunmamasýdýr. Ulema hilâfý üçüncü rekata kalkýp ta onun secdesine varmadýðý zaman zikir etmiþlerdir. O zaman «esah kavl budur» sözünün bir selâma ait olduðunu söylemek evlâ olur. Ancak Gayet´ül Beyan´da bu açýklanmamýþ sadece «lâkin bir selâm verir» denilmiþtir.. Cami-i saðîr þerhlerinde de böyle denilmiþtir. Namazý bozmak için dilerse ayakta tekbir alýr.
Fahr´ul Ýslâm þöyle diyor: «Bu daha sahihtir. Ayakta tekbir aldýðý vakit imamýnýn namazýna baþlamayý niyet eder. Ona baþlamanýn zýmnýnda ilk kýldýðý bozulur. O kimse ellerini kaldýrmakta muhayyerdir. Ýmam Hamidüd-din darir, þerhinde böyle demiþtir.»
METÝN
Ve imama uyar. Bu mesele ilk rekatý secde ile kayýtlamadýðýna yahut dört rekatlý olmayan bir namazda secde ile kayýtladýðýna veya dört rekatlý namazda olup o rekata vücûben bir rekat daha kattýðýna göredir. Sonra nâfile ve cemaat sevabýna nâil olmak için tamamlar, dört rekatlý namazýn üç rekatýný kýlmýþsa o namazý yalnýz olarak tamamlar. sonra nâfile niyetiyle imama uyar. Bu suretle cemaat fazîletine nâil olur. Havî.
Ancak ikindi namazýnda imama uymaz. Çünkü ikindiden sonra nâfile kýlmak mekruhtur. Nâfile namaza baþlayan kimse mutlâk surette namazý bozmaz. O namazý iki rekat olarak tamamlar. Öðlenin sünneti de böyledir. Ýmam hutbe okumaða baþladýðý veya kamet getirildiði zaman cumanýn sünnetini râcih kavle göre dört rekat olarak tamamlar çünkü bu bir namazdýr. Bozmak ta ikmal için deðil, ibtal içindir.
ÝZAH
«Ýlk rekatý secde ile kayýtlamadýðýna göredir ilh...» bu meselenin hülâsasý þudur: Bir kimse farz namaza baþlar da ilk rekatýn secdesine varmadan namaz cemaatle kýlýnmaða baþlanýrsa namazý bozarak imama uyar. Ýlk rekatýn secdesine varmýþsa kýldýðý namaz dört rekatlý olduðu takdirde iki rekatý tamamlayarak imama uyar. Üçüncü rekatýn secdesini yapmýþsa namazýný dört rekat olarak tamamlar ve imama nâfile niyetiyle uyar. Bundan yalnýz ikindi namazý müstesnadýr. Kýldýðý namaz dört rekatlý deðilse ikinci rekatýn secdesine varmadýkça namazý bozarak imama uyar, ikinci rekatýn secdesine varmýþsa namazýný tamamlar; imama da uymaz. H.
«Yahut dört rekatlý olmayan bir namazda secde ile kayýtladýðýna göredir.» Yani sabah ve akþam namazý gibi dört rekatlý olmayan bir namazda rekatý secde ile kayýtlarsa ikinci rekatýn secdesine varmadýkça o namazý bozarak imama uyar. Ýkinci rekatýn secdesini yapmýþsa namazýný tamamlar. Ýmama uymaz. Çünkü sabah namazýndan sonra nâfile namaz mekruhtur. Akþam namazýnda da üç rekatlý nâfile mekruhtur. O namazý dört kýlsa bu sefer imamýna muhalefet etmiþ olur. Ama imama uyarsa o namazý dört rekat olarak tamamlar. Bu daha ihtiyattýr. Zira üç rekatý nâfile kýlmak kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur. Ýmama muhalefet ise bazen meþrudur. Meselâ: Mesbûk kaza ettiði rekatlarda ve keza misafire uyan mukîm imama muhalefet ederler. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Veya dört rekatlý namazda olup o rekata vücûben bir rekat daha kattýðýna göredir.» Yani dört rekatlý namazda olup ilk rekatýný secde ile kayýtlamýþsa p da bozarak imama uyar.Lâkin kýldýðý rekata bir rekat daha kattýktan sonra bozar. Tâ ki kýlýnan bir rekatý bâtýl olmaktan korumuþ olsun.
Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Bahýr sahibi, «Bu yalnýz bir rekat namazýn bâtýl olduðunu açýk açýk göstermektedir. Zamanýmýz hanefîlerinin bazýlarýnýn tevehhüm ettiði gibi mekruh olarak sahih deðildir» diyor. Nehir´de ise, «bu tevehhümün bâtýl olduðu izaha muhtaç deðildir» denilmektedir. «Dört rekatlý namazýn üç rekatýný kýlmýþsa» yani üçüncünün i secdesine varmýþsa o namazý yalnýz olarak tamamlar.
Bahýr sahibi diyor ki: «Üç rekatýný diye kayýtlamasý, þayet üçüncünün secdesine varmamýþsa bozmasý lâzým geleceði içindir. Çünkü terk edecek yerdedir ve muhayyerdir; ister dönüp oturur ve selâm verir, isterse ayakta tekbir alarak imamýn namazýna girmeye niyet eder. Hidâye´de böyle denilmiþtir. Muhit´te ise esah olan, ayakta bir tarafa selâm vermektir. Zira oturmak namazdan çýkmak için þart kýlýnmýþtýr. Bu, namazdan çýkmak deðil, namazý bozmaktýr. Çünkü öðleden iki rekatla çýkýlmaz. Namazý bozmak için o kimseye bir selâm kâfidir, denilmektedir. Gayetü´l- Beyan sahibi Fahru´l- Ýslâm´a nisbet ederek bunu böyle sahihlemiþtir. Bu namazý yalnýz olarak tamamlamasý vâciptir. Bozar da imama uyarsa günahkâr olur. Remlî.
Kuhistanî´de beyan olunduðuna göre burada çareye baþ vurulmayacaðýna iþaret vardýr. Çareye baþ vurmak Muhit´te beyan edildiði gibi dört rekatta oturmayýp altý rekat yapmak ve kýldýðý namaz nâfileye inkýlap etsin diye dördüncü rekatý oturarak kýlmak gibi þeylerdir. Çünkü namazý tamamlamak farzdýr. Nitekim Münye´de böyle denilmiþtir.
«Sonra nâfile niyetiyle imama uyar.» Yani dilerse uyar ki, efdal olan budur. Ýmdâd. Buna itirazla«ramazan haricinde cemaatla nâfile namazý kýlmak mekruhtur» denilmiþ ve þöyle cevap verilmiþtir: «Evet, hem imam hem cemaat nâfile kýlarlarsa öyledir. Fakat imam farz kýlar da cemaat nâfileye niyet ederlerse kerahet yoktur. Çünkü Peygamber (s.a.v.) iki zâta: Yüklerinizin yanýnda namaz kýlar da sonra namaz kýlan bir cemaatýn yanýna varýrsanýz onlarla da namaz kýlýn! ve onlarla kýldýðýnýz namazýnýzý sübhâ (yani nâfile) yapýn! buyurmuþtur.» Kâfi´de böyle denilmiþtir. Bahýr.
«Bu suretle cemaat fazîletine nâil olur.» Bu sözün zâhirine göre bu þekilde imama uyarsa cemaat fazîletine yani yirmibeþ veya yirmiyedi derece sevaba nâil olur. Çünkü bu da meþru bir cemaattýr ki ya yetiþemediðini tedarik yahut cemaata muhalefet etmiþ olmamak için meþru kýlýnmýþtýr. Lâkin zâhire bakýlýrsa buradaki sevap katý, farzýn deðil. nâfilenin sevap katýdýr. Araþtýrýlmalýdýr!. Þârihin iþaret ettiði Havî kitabý Havi´1- Kudsî´dir. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Havi´l- Hasirî yahut Kavi´l Zâhidi deðildir.
«Nâfile namaza baþlayan kimse o namazý mutlâk surette bozmaz.» Yani ilk rekatýnýn secdesine varmýþ olsa da namazý bozmaz.
METÝN
Kemâl bunun hilâfýný tercih etmiþtir. Namaz kýlmayan bir kimsenin ezan okunan mescidden çýkmasý yasak. edildiði için kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur. Musannýf burada ekseriyetle görülen hâle göre hareket etmiþ tir. Maksat ezan okunsun okunmasýn vaktin girmesidir.
ÝZAH
Kemâl bin Hümâm þöyle demiþtir: «Bazýlarý iki rekatta bozacaðýný söylemiþlerdir ki râcih kavil budur. Çünkü farzdan sonra onu kozaya imkâný vardýr. Ýki rekatta selâm vermekle namazý bozulmuþ olmaz. Binaenaleyh sebepsiz olarak hatibi dinlemek farzý ile en mükemmel þekilde edâ kaçýrýlmýþ olmaz.»
Ben derim ki: Hidâye´nin zâhirine bakýlýrsa Hidâye sahibi de bu kavli ihtiyar etmiþtir. Mültekâ, Nuru´l- Ýzah, Mevahip, ed´Dürer ve Feyz sahipleri dahi ayni yoldan yürümüþlerdir. Þurunbulâliye´de bu kavil Burhan´a nisbet olunmuþtur. Feth´ul Kadir´de beyan edildiðine göre Süðdî´nin bu kavli Nevadir´de Ýmam A´zam´dan rivayet edildiðini görünce buna döndüðü hikâye edilmiþtir. Serahsî ile Bakalî de buna meyletmiþlerdir. Bezzâziye´de, «Kadý Nesefî bu kavle dönmüþtür» denilmektedir. Makdisî´nin sözünden anlaþýlan da ona meyletmiþ olmasýdýr. Hýlye sahibi Þeyhi Kemâl´in sözünü naklettikten sonra. «bu mesele onun dediði gibidir» demiþtir. Þu var ki, musannýfýn tercih ettiði kavlin sahih olduðunu Valvalciye ile Muhit ve Mubtegâ sahipleri, sonra Þumunnî beyan etmiþlerdir.
Þurunbulâliye´nin cuma bahsinde «fetvâ buna göredir» denilmektedir. Bahir sahibi de þunlarý söylemiþtir: «Zâhir olan bu ulemanýn sahih kabul ettikleridir. Çünkü iki rekatta selâm vermenin sünnet vasfýný ikmâl deðil, ibtal olduðunda þüphe yoktur. Bunun câiz olmadýðý evvelce geçmiþti. Dört rekatlý namaza bir namaz hükmü verilmesi ve evvelce arzettiðimiz vecihle üçüncü rekata kalkýnca Subhaneke ve eûzü gibi þeylerin bulunmamasý da onlarýn lehine þahittir.» Nehir sahibi deonu tasdik etmiþtir.
Ben derim ki: Lâkin nâfileler bâbýnda geçtiðine göre bir kimse dört rekata niyet eder de namazý bozarsa iki rekat kaza eder. Ulemamýzdan nakledilen zâhir rivayet budur. Metinler bunun üzerine yazýlmýþtýr. Hülâsa´da imam ebu Yusuf´un bu kavle döndüðü sahihlenmiþtir. Bahýr´da ise bunun, öðlenin sünneti gibi müekked sünnetlere þâmil olduðu açýklanmýþ; hattâ bu namazý bozanýn, zâhir rivayete göre iki rekat kaza edeceði, ulemadan bazýlarýnýn sünnet-i müekkedelerde ebû Yusuf´un kavlini tercih ettikleri bildirilmiþtir. Ýbn-i Fadl bu kavli tercih etmiþ; Nisab´da da bu kavl sahih kabul edilmiþtir. Biz nâfileler bâbýnda arz etmiþtik ki, Hidâye ve diðer kitaplarýn ifadelerinden zâhir rivayeti tercih ettikleri anlaþýlmaktadýr. Metinler zâhir rivaye olan «sünnetlere baþlamakla iki rekattan baþka kaza lâzým gelmez» sözüne göre yazýlýnca dört rekat her cihetten bir namaz hükmünde deðildir ve iki rekatta selâm vermek onu bozmak deðildir. Sünnet vasfýný iptal ise farzdan sonra kaza ederek tedariki mümkün olmakla beraber, daha kuvvetlisini yapmak niyetiyle olduðundan mahzurlu deðildir.
Sonra bilmiþ ol ki, bütün bunlar üçüncü rekata kalkmadýðýna göredir. Üçüncü rekata kalkar da onu secde ile kayýtlarsa Nevadirin rivayetine göre ona bir rekat daha katar ve selâm verir. Secde etmemiþse Hâniye sahibi, «Bu hususta Nevâdir´de bir þey denilmemiþtir. Ulema bunda ihtilâf etmiþ; bazýsý dört rekat olarak tamamlayacaðýný ve kýraatý hafif tutacaðýný söylemiþ, bir takýmlarý «ka´deye döner ve selâm verir» demiþlerdir. Bu daha muvafýktýr.» demiþtir. Münye þerhinde þöyle denilmiþtir: «En iyisi o namazý tamamlar. Zira dört rekatlý bir namaz ise mesele yoktur. Sair nâfileler gibi her çift rekatý bir namaz iþe üçüncü rekata kalkmasý bir tahrîme gibidir. Ýlk tahrîme ile namaza baþladýðýnda nasýl çift olarak tamamlarsa burada da öyledir.»
«Yasak edildiði için ilh...» ifadesindeki yasaktan murad, Ýbn Mâce´nin rivayet ettiði hâdistir. Bu hâdiste, «Bir kimse mescidde iken ezan okunur da bir haceti yokken çýkar; dönmeðe de niyet etmezse o kimse münafýktýr» buyurulmuþtur. Buhari´den maada hâdis imamlarýnýn Ebu´þ-Þa´sâ (r. a.)´ dan rivayet ettikleri bir hâdiste ebu´þ Þa´sâ þöyle demiþtir: «Ebu Hüreyre ile birlikte mescidde idik. Müezzin ikindi için ezan okurken bir adam dýþarý çýktý. Ebu Hüreyre, «Þu adam yok mu! Muhakkak ebu´l-Kâsým (Muhammed Mustafa) hazretlerine isyan etti» dedi.» Böyle yerlerde mevkuf hadis merfu gibidir. Bahýr.
«Ezan okunan mescidden» ifadesi mutlaktýr. Cami içinde iken ezan okunmaya ve ezan okunduktan sonra camiye girmeðe þâmildir. Nitekim Bahýr ve Nehir´de beyan edilmiþtir. «Maksat ezan okunsun okunmasýn vaktin girmesidir.» Bu söz Bahýr sâhibinin tetkikidir. O þöyle diyor: «Zâhire bakýlýrsa ulemanýn camide ezan okunmasýndan muradlarý o kimse içeride iken vaktin girmesidir. Ezan ister o camide ister baþka yerde okunsun. Nitekim namaz kýlmadan çýkmak ifadesinden de cemaatla namaz kýlmamak anlaþýlýr. Ýster dýþarý çýksýn isterse bazý fâsýklarda gördüðümüz gibi namaz kýlmadan içeride dursun. Hattâ cemaat sabah namazýnda olduðu gibi namazý müstehap vakit girsin diye geciktirirler de mescidden çýkar; sonra dönerek onlarla birlikte namaz kýlarsa mekruholmamak gerekir. Ama ben bütün bunlarýn naklini görmedim.» Ulemanýn sözleri buna delâlet ettiði için Nehir sahibi bütün bunlarý katiyetle ifade ve kabul etmiþtir.
METÝN
Ancak kendisiyle baþka bir cemaatýn iþi görülen kimse müstesnâ olduðu gibi mahallesinin mescidinine gitmek için çýkýp da orada henüz cemaatla namaz kýlmamýþlarsa yahut hocasýnýn dersinde bulunmak veya vaaz dinlemek için onun mescidine gider yahut dönmek niyetiyle bir hacet için çýkarsa mekruh olmaz. Keza öðle ve yatsýyý yalnýz baþýna bir defa kýlmýþsa çýkmasý mekruh deðildir. Mescidi cemaata terk eder. Ancak müezzin ikamete baþlarken çýkmak mekruhtur. Çünkü özür yokken cemaata muhalefet etmiþ olur. Böylesi nafile niyetiyle imama uyar. Sebebi yukarýda geçmiþti. Sabah ikindi ve akþam namazlarýný bir defa kýlan kimsenin de mescidden çýkmasý mekruh deðildir. Ýkamet getirilse bile mutlâk surette çýkabilir. Çünkü sabahla ikindiden sonra nâfile kýlmak mekruhtur. Akþam namazýnda ise iki memnûdan biri yani ya büteyra´ (tek rekat) yahut tamamlamakla imama muhalefet lâzým gelir. Nehir´de, «çýkmasý vâcip olmak gerekir; çünkü namaz kýlmadan durmasýnýn keraheti daha þiddetlidir» denilmiþtir. Ben derim ki: Kuhistanî´nin beyanýna göre üç rekat nâfile kýlmanýn keraheti tenzihîdir. Mizmerat´ta bunda imama uyarsa isâet etmiþ olur denilmiþtir.
ÝZAH
Kendisiyle baþka bir cemaatýn iþi görülen kimseden murad: Ýmam veya müezzindir ki. mescidde bulunmazsa cemaat daðýlýr. Çünkü sûreten mânânýn tekmilini terk etmiþtir. Ýtibar ise mânâyadýr. Bahýr. Sözün mutlak çalmasýna bakýlýrsa ikâmete baþlandýkta dahi çýkabilir. Bu, Dürer´in metninde, Kuhistâni´de ve Vikâye þerhinde açýklanmýþtýr.
Mahallesinin mescidine gitmek için kendisi imam ve müezzin olmasa bile çýkabilir. Nitekim Nihâye´de beyan edilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun söz götürdüðü meydandadýr. Çünkü mescidden çýkmasý tahrîmen mekruhtur. Mahallesinin mescidinde namaz kýlmasý ile menduptur. Mendup için mekruh irtikab edilmez. Buna delâlet eden delil yoktur.»
Ben derim ki: Nihayenin ibaresinin tetimmesi þöyledir: «Zira ona vâcip olan, mahallesinin mescidinde kýlmaktýr. Bu mescidde kýlsa dahi beis yoktur. Çünkü onun cemaatýndan olmuþtur, Efdal olan çýkmamaktýr. Çünkü itham olunur.» Mirac´da da bunun gibi denilmiþtir.
Þârih sözünü Hidâye þerhine uyarak «orada henüz cemaatla kýlmamýþlarsa» diye kayýtlamýþtýr. Zira mahallesinin mescidinde cemaatla kýlýnmýþsa bulunduðu mescidden çýkamaz. Oraya girmekle o mescidin cemaatýndan olmuþtur. Nihaye.
Hocasýnýn mescidine gitmek için de bulunduðu mescidden çýkabilir. Mi´rac´da þöyle deniliyor: «Sonra fýkýh okuyan talebenin hocasýnýn dersini veya hadis yahut umumi vaazlarý dinlemek için onun mescidinin cemaatýna devam etmesi bilittifak efdaldir. Bu iki sevabý birden kazanmaða yarar.» Nihâye´de de böyle denilmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa çýkmasý ancak dersi veya dersin bir kýsmýný kaçýracaðýndan korkarsa câizdir. Aksi taktirde çýkamaz. Hem çýkmak dersin öðretilmesi vâcip olmasýna da baðlý deðildir. Ebu´ s-Suud hâþiyesinde bildirildiðine göre Bahýr sahibinin mahallemescidi hakkýnda irâd ettikleri burada da vardýr.
«Mescidi cemaata terk eder.» Yani kerahetin bulunmamasý her yönden deðildir. Belki murad, çýkýþýn zâtý itibariyle mekruh olmamasýdýr. Sebebi itibariyle o mekruhtur. Sebebi o namazý yalnýz baþýna kýlmýþ olmasýdýr. Þu mânâya ki dýþarý çýkmak için yalnýz baþýna kýlarsa mekruhtur. Çünkü cemaatý terk etmek mekruhtur. Zira cemaat vâciptir. Yahut vâcibe yakýn sünnet-i müekkededir.
TENBÝH: Musannýfýn buradaki sözü ile evvelce geçen «dört rekatlý namazýn üç rekatýný yalnýz baþýna kýlarsa o namazý tamamlar; sonra nâfile niyetiyle imama uyar...» ifadesinden anlaþýlýyor ki, yalnýz kýlan kimseye o namazý cemaatla tekrarlamasý emir edilmez. Halbuki ulema. «kerahet-i tahrîmiye ile edâ edilen her namazýn iadesi vâciptir» demiþlerdir. Kemâl bin Hümâm ve baþkalarý buna, «kerahet-i tenzîhiye ile edâ edilen namazýn iadesi ise müstehaptýr» ibaresini ilâve etmiþlerdir. Cemaata sünnet de denilse vâcip de denilse terkinden dolayý kerahet lâzým geleceðinde þüphe yoktur. Çünkü her iki kavle göre de günah mevcuttur. Meðer ki buradakini özürden dolayý terk ettiðine hamlederek cevap verile. Ama bu ulemanýn sözlerinden anlaþýlanýn hilâfýnadýr. Biz bu hususta sözün tamamýný namazýn vâcipleri bahsinde arzetmiþtik. Bence sadra þafi cevap anlaþýlamamýþtýr.
«Ancak müezzin ikamete baþlarken çýkmak mekruhtur.» Bu ibareden anlaþýlan, baþka bir cemaat teþkili için de olsa mekruh sayýlmasýdýr. Çünkü çýkmasýnda töhmet vardýr. Þeyh Ýsmail, «fetva kitaplarýnýn bir çoðunda zikir edilen budur diyor.» Burada töhmet, namazý yalnýz kýlmasýndan ileri gelmektedir. Dýþarý çýkýnca bunu teyit etmiþ oluyor. Dürer ile Vikâye þerhinden evvelce naklettiðimiz bunun hilâfýnadýr. Bunlar iki ayrý meseledir. Evvelce geçen namazý kýlmamýþ olup ikamet getirilirken çýkarak cemaat teþkil eden hakkýnda idi. Buradaki ise namazý kýlmýþ olan hakkýndadýr. Bazý þârihler bunu karýþtýrmýþlardýr. Cemaat teþkil eden kimseden murad, Ýmam ve müezzin gibi cemaat iþini yoluna koyandýr. Burada ondan maksat müezzindir. Çünkü imam yalnýz baþýna kýlarsa baþka bir cemaat teþkil etmesi mümkün olamaz.
«Sebebi yukarýda geçmiþti.» Yani þârih «hem nafileyi hem de cemaatý kazanmýþ olmak için» demiþti. Burada da bu sebeple nâfile olmak üzere imama uyar.
«Büteyra» tek bir rekat demektir ki, ikincisi yoktur. Üç rekat Büteyrâyý istilzam eder. Fakat yalnýzca tek bir rekat kýlmak bâtýldýr. Nitekim Bahýr´dan naklen evvelce görmüþtük. Ýmamla birlikte selâm vererek üç rekat kýlarsa bazýlarýna göre bir þey lâzým gelmez. Bir takýmlarý namazýn bozulacaðýný ve üç rekat nezir ettiði zaman dört rekat kýlmasý lâzým geldiði gibi burada da dört rekat kaza edeceðini söylemiþlerdir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Biz Bahýr´dan naklen evvelce arzetmiþti ki, bir kimse akþam namazýnda nâfile olarak imama uyarsa ihtiyaten o namazý dört rekat olarak tamamlamalýdýr. Velev ki imamýna muhalefet etmiþ olsun. «Çünkü namaz kýlmadan durmanýn keraheti daha þiddetlidir.» Yani buradaki kerahet sabah ve ikindi namazlarýndan sonra kýlýnan nâfilenin ve büteyrânýn kerahetinden fazladýr. Zira Muhit´te þöyle denilmiþtir: «Çünkü cemaata muhalefet etmek büyük vebaldir.»
Ben derim ki: Lâkin Muhtaratü´n- Nevâzil´de açýklandýðýna göre çýkmak evlâdýr. Zira bu muhalefetin keraheti daha azdýr.» Hâsýlý namazý yalnýz baþýna kýlan kimsenin ezan okunduktan sonra mescidden çýkmasý bütün namazlarda deðil. yalnýz öðle ile yatsýda mekruhtur. Bunlarda müezzin ikamete baþlayýnca dýþarý çýkmak mekruhtur. Daha önce çýkmak mekruh deðildir.
T E N B Ý H : Buradaki ikametten murad, müezzinin kamete baþlamasýdýr. Netekim Hidâye´de beyan edilmiþtir. Yoksa evvelce görüldüðü vecihle namaza baþlamak deðildir.
Þârihin «ben derim ki» sözüyle anlattýklarý, «akþam namazýnda iki memnûdan biri lâzým getir» ibaresiyle, «namaz kýlmadan durmasýnýn keraheti daha þiddetlidir» ifadesine itirazdýr. Çünkü bu ifadenin mefhumu imamla kýlýnan namazýn þiddetle mekruh olmasýný iktiza eder ki o da kerahet-i tahrimiyedir. Lâkin Halebî´nin beyanýna göre Kuhistanî´nin söylediði red edilmiþtir. Çünkü Hidâye sahibi keraheti açýklamýþ; Gâyetü´l- Beyan sahibi bunun bid´at olduðunu söylemiþ; Kadýhan ise Cami-i Saðîr þerhinde haram olduðunu bildirmiþtir. Zâhir olan Hidâye´nin söylediðidir. Çünkü ulema Peygamber (s.a.v.)´in büteyrayý yasak etmesiyle istidtâl ederler. Bu hadis, sübûtu zannî, delâleti kat´î olan deliller kâbilindendir. Binaen aleyh bizim usulümüze göre kerahet-i tahrîmiye ifade eder.
Þârih, «Muzmeratta bunda imama uyarsa isâet etmiþ olur denilmiþtir» sözüyle Kuhistanî´nin söylediðini naklederek iddia ettiði kerahet-i tenzîhiye davasýný teyid etmek istemiþtir, isâetin mânâsý da budur. H.
Ben derim ki: Lâkin biz namazýn sünnetleri bahsinde isâetin kerahetten aþaðý mý yoksa ondan daha çirkin mi olduðu hususundaki hilâfý beyan etmiþ ve. «Ýsâet, kerahet-i tahrîmiyeden aþaðý, kerahet-i tenzîhiyeden daha çirkindir» diyerek aralarýný bulmuþtuk.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:23:56
METÝN
Bir kimse sabah namazýnýn sünnetini kýldýðý takdirde farzýný kaçýracaðýndan korkarsa sünnetini terk eder. Çünkü cemaat daha kâmildir. Farzý kaçýracaðýndan korkmaz da zâhir mezhebe göre bir rekatýna yetiþeceðini umarsa sünneti býrakmaz. Bazýlarý teþehhüdde yetiþeceðini umarsa sünneti terk etmez demiþlerdir ki, musannýf ve Bahýr´da tâbi olarak Þurunbulalî bu kavle itimat etmiþlerdir. Lâkin Nehir sahibi bu kavlin zaif olduðunu söylemiþtir. sünneti yer bulursa mescid kapýsýnýn yanýnda kýlar. Yer bulamazsa terk eder. Çünkü mekruhu terk etmek sünneti iþlemekten önce gelir. Sonra þu bilinmeli ki; «sünnete niyetlenir, sonra farza tekbir alýr» yahut «sünnete niyetlenir, sonra onu bozar ve kaza eder» diyenler olmuþsa da bunlarýn sözleri «zararý def etmek, yararý celbetmekten önce gelir denilerek» reddedilmiþtir.
ÝZAH
Sabah namazýnýn farzýný kaçýracaðýndan korkan kimse sünnetini terkeder. Bundan anlaþýlýr ki kaçýracaðýna kanaat getiren evleviyetle terkeder. Nehir. Cemaatý kaçýrma korkusuyla terkedilince; vaktin çýkacaðýndan korkulursa haydi haydi terkedilir. Bunu Tahtavî ebu´s- Suud´dan nakletmiþtir. Burada sünneti terk etmekten murad, baþlamamaktýr. Yoksa baþladýktan sonra bozmak deðildir. Çünkü evvelce geçtiði vecihle nâfile namaza baþlayan kimse onu mutlak surette bozamaz. Nehirsahibinin burada «velev ki ikinci rekatý secde ile kayýtlamýþ olsun» demesi doðru deðildir. Nitekim Þeyh Ýsmail buna tenbihte bulunmuþtur.
«Çünkü cemaat daha kâmildir.» Zira cemaatla kýlýnan bir farz yalnýz kýlýnandan yirmiyedi derecede daha fazîletlidir. Sabah namazýnýn iki rekat sünneti bu derecelerden birine yetiþemez. Çünkü bunlar farzýn dereceleridir. Cemaatý terk eden hakkýndaki tehdit, sabah namazýnýn sünneti hakkýndakinden daha serttir. Tamamý Fetih ve Bahýr´dadýr. «Ve Bahýr´a tâbý olarak Þurunbulâlî bu kavle itimad etmiþtir.» Burada þöyle denilebilir: Bahýr sahibi «Kenz´in sözü teþehhüde þâmildir» dedikten sonra Cami-i
Saðîr´in ifadesine göre yalnýz teþehhüdde imama yetiþeceðini ümit ederse sünneti terk edeceðini söylemiþ ve Hülâsa´dan bunun zâhir mezhep olduðunu nakletmiþ; Bedayi´de bu kavlin tercih edildiðini bildirmiþtir. Kâfi ile Muhit´ten de Ýmam A´zam´la Ebû Yusuf´a göre teþehhüdü okuyacaðýný, Ýmam Muhamed´in buna muhalif olduðunu nakletmiþtir. Þu halde Bahýr´da iki kavli hikâye etmekten baþka bir þey yoktur. Bilâkis bundan önce zâhir rivayeti tercih ettiðini gösteren sözler söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Bu mümkün olmazsa, meselâ iki rekatý kaçýracaðýndan korkarsa en haklý olaný îfâ eder ki, o da cemaattýr.» Lâkin Nehir sahibi bu kavlin zaif olduðunu belirterek.» bu söz zaif bir rey üzerine söylenmiþtir» demiþtir.
Ben derim ki: Lâkin Fethu´l- Kadir sahibi onu, aþaðýda gelecek «bir kimse meselâ öðlenin bir rekatýna yetiþirse cemaat fazîletine yetiþmiþ ve sevabýný almýþ olur» Ýfadesi sebebi ile kuvvetli bulmuþtur. Nitekim bunu Ýmam Muhammed, þeyhiyle müttefik olarak söylemiþtir. Keza imama teþehhüdde yetiþirse hepsinin kavline göre cemaatýn fazîletine yetiþmiþ olur.
Fethu´l- Kadir sahibi sözüne þöyle devam etmiþtir: «Bir kimse teþehhüde yetiþeceðini umarsa sabah namazýnýn sünnetini kýlmaz» sözü, böylece Ýmam Muhammed´in kavli gereðince hücuma uðruyor. Halbuki hak bunun aksinedir. Çünkü Ýmam Muhammed bunun zýddýný söylemiþtir.» Yani burada esas cemaat fazîletine eriþmek meselesidir. Teþehhüde yetiþmekle bu fazîlete eriþildiðine imamlarýmýz ittifak etmiþlerdir. Binaenaleyh sünneti bilittifak kýlar. Nitekim bunu Þurunbulâliye sahibi de izah etmiþ; Münye ve Kenz þârihleri ile Dürer Haþiyesi´nde Nuh Efendi ve þerhinde Þeyh Ýsmail kabul etmiþlerdir. Kuhistâni´de de bunun benzeri sözler vardýr. Þârihimiz namazýn vakitleri babýnda buna katiyetle kail olmuþtur.
«Sünneti yer bulursa mescid kapýsýnýn yanýnda kýlar.» Maksat kapýnýn dýþ tarafýnda kýlmaktýr. Nitekim bunu Kuhistâni açýk söylemiþtir. Ýnâye´de þöyle denilmiþtir: «Çünkü mescidin içinde kýlarsa imam farzla meþgul olurken o nâfile kýlmýþ olur ki, bu mekruhtur. Mescid kapýsýnýn dýþýnda yer yoksa sünneti mescidin içinde bir direðin arkasýnda kýlar, En þiddetli kerahet, sünneti saf arasýnda cemaata karýþarak kýlmaktadýr.» Bu ifadenin bir misli Nihâye ile Mirac´ta da mevcuttur.
«Yer bulamazsa terk eder.» Fethu´l- Kadir´de þöyle deniliyor: «Þu halde yani sünnetin mescidde kýlýnmasý mekruh olduðuna göre mescidin kapýsý dýþýnda yer yoksa sünnet kýlýnmamasý gerekir. Çünkü mekruhu terk etmek sünneti iþlemekten önce gelir. Þu kadar var ki kerahetin derecelerimuhteliftir. Ýmam yazlýk hücresinde ise sünneti kýþlýk hücrede kýlmak kerahet itibariyle daha hafiftir. Aksi de böyledir. En þiddetli kerahet sof arasýna karýþarak kýlmaktadýr. Nitekim bir çok cahiller bunu yaparlar.»
Hâsýlý sabah namazýnýn sünneti hususunda sünnet vecihle hareket onu evde kýlmaktýr. Bu olmazsa mescidin kapýsý dýþýnda yer varsa orada kýlar, yoksa mescidin yazlýk kýþlýk diye iki yeri bulunduðu takdirde bunlarýn birinde kýlar. Bu da olmazsa saflarýn arkasýnda bir direðin yanýnda kýlar. Lâkin mescidde iki yer olur da imam bunlarýn birinde bulunursa Muhit´te bildirildiðine göre bazýlarý, «cemaata muhalefet olmadýðý için mekruh deðildir» demiþ; bir takýmlarý mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü bunlarýn ikisi bir yer hükmündedir. Muhit sahibi þunu söylemiþtir: «Ulema bu meselede ihtilâf edince efdal olan yapmamaktýr. Nehir´de, «bunda kerahetin tenzîhî olduðu ifade edilmektedir» deniliyor. Lâkin Hilye´de, «Ben derim ki: Kerahet bulunmamasý daha münasiptir. Buna delil, zikrettiðimiz haberlerdir» denilmiþtir. Sonra bütün bu söylediklerimiz imam namazda olduðuna göredir. Ýmam namaza baþlamazdan önce sünneti dilediði yerde kýlabilir. Nitekim Münye þerhinde beyan olunmuþtur.
Zeyleî diyor ki: «Sair sünnetlere gelince: Onlarý imam rükûa gitmeden kýlmak mümkünse mescidin dýþýnda kýlar; sonra imama uyar. Bir rekat kaçýracaðýndan korkarsa imama uyar.»
Þârihin, «sonra þu bilinmeli ki ilh...» diyerek anlattýklarý hakkýnda Fethu´l- Kadir´de þöyle denilmiþtir: «Fâkih Ýsmâil Zâhid´den nakledilen «sünnete baþlayýp sonra bozmak gerekir, böylece kaza vâcip olur; o kimse namazdan sonra sünneti kazaya imkân bulur» sözünü Ýmam Serahsî reddetmiþ; «niyet edip baþlamakla vâcip olan bir ibadet nezirle vâcip olandan daha kuvvetli deðildir. Ýmam Muhammed nezir edilen namazýn fecirden sonra güneþ doðmadan edâ edilemeyeceðini söylemiþtir keza bu iþ ibadete onu bozmak kasdiyle baþlamaktýr» ama bu, onu ikinci defa kýlmak içindir» denilirse biz de deriz ki; «ameli bozmak yasak edilmiþtir; zararý def etmek, yararý celbetmekten önce gelir» demiþtir.»
«Sünnete niyetlenir, sonra farza tekbir alýr.» Ýfâdesinden murad, «Evvelâ sünnete niyet ederek tekbir alýr, sonra kalbiyle farza niyet eder ve dili ile tekbir alýr. Bu suretle sünnetten farza intikal etmiþ olur. Bunda zýmnen sünneti ibtal etmek vardýr» demektir. Fakat zâhire göre bu da yasak edilmiþtir. Binaenaleyh Allâme Makdisî´nin, «Böyle yapar da o namazý güneþ yükseldikten sonra kaza ederse zikir edilen itirazlardan biri vârid olmaz» sözü mânâsýz kalýr.
Sonra bu söylediðimi Münye þerhinde gördüm. Þârih þöyle diyor: «Buna Kenz´in namazý bozan þeyler babýndaki þu sözü delildir: Öðlenin bir rekatýný kýldýktan sonra ikindiye veya nâfileye niyetlenmek de bozar. Bu söz baþkasýna niyetlenmekle öðlenin bozulacaðýný açýk olarak ifade etmektedir.»
Tenbih: Kýnye´de þöyle deniliyor: «Bir kimse sabah namazýnýn sünnetini gereðince kýldýðý takdirde cemaata yetiþemeyeceðinden korkar; bir fâtiha ve rükû ile secdelerde birer tesbih ile iktifâ ettiði takdirde yetiþeceðine kanaat getirirse bu kadarcýðý ile yetinebilir. Çünkü cemaata yetiþmek içinsünneti terk etmek câizdir. Sünnetin sünnetini terketmen ise evleviyetle câiz olur. Kâdî Zerenceri´den nakledildiðine göre «bir kimse iki rekat farzý kaçýracaðýndan korkarsa sünneti subhâneke ve eûzüyü, kýraatýnýn sünnetini býrakarak bir âyetle kýlar ki ikisini birden yapmýþ olsun; öðlenin sünnetinde de böyle yapar» demiþtir. Yine Kâdî´nin eserinde, «Bir kimse sabah namazýnýn sünnetini kýlar da farzýný kaçýrýrsa, onu kaza ederken sünnetini tekrarlamaz» denilmiþtir.
METÝN
Sabah namazýnýn sünnetini ancak zevalden önce farzýný kaza ettiði zaman ona tâbi olarak kaza ederse esah kavle göre zevalden sonra keza etmez. Çünkü sünnetin mühmel vakitte kaza edileceði hususunda kýyasa muhalif olarak haber vârid olmuþtur. Binaenaleyh baþkasý ona kýyas edilemez. Öðlenin sünneti böyle deðildir. Keza cumanýn sünneti de bunun hilâfýnadýr.
ÝZAH
Sabah namazýnýn sünneti ancak farzý ile beraber kaza edilir. Farzýný o gün zevalden önce kaza ederse ona baðlý olarak sünnetini de kaza eder. Yalnýz sünneti kalýrsa güneþ doðmadan bilittifak kaza edilmez. Zira sabah namazýndan sonra nâfile kýlmak mekruhtur. Güneþ doðduktan sonra Þeyhayn´a göre yine kaza edilmez.
Ýmam Muhammed, «Bence zeval vaktine kadar kaza edilse iyi olur» demiþtir. Nitekim Dürer´de beyan olunmuþtur. Derler ki: Bu söz ittifaka yakýndýr. Çünkü «bence iyi olur» ifadesi, kýlmazsa kýnanmayacaðýna delildir. Þeyhayn da «kaza etmez; ama ederse beis yoktur» demiþlerdir. Habbaziye´de böyle denilmiþtir. Bazýlarý imamlarýmýz arasýnda hakikaten hilâf olduðunu söylemiþ ve; «hilâf, kýlýnan namazýn yeni bir nâfile mi yoksa sünnet mi olduðundadýr» demiþlerdir. Ýnâye´de böyle zikir edilmiþtir. Yani kaza edilen bu namaz Þeyhayn´a göre nâfile, Ýmam Muhammed´e göre sünnettir. Nitekim bunu Kâfî sahibi zikir etmiþtir. Ýsmail.
«Sabah namazýnýn sünneti ancak farzýna tâbi olarak kaza edilir» ifadesinden, farzdan sonra kýlýnýr mânâsý anlaþýlmamalýdýr. Evvelâ sünnet sonra farz kaza edilir. Esah kavle göre zevalden sonra kaza etmez. Bazýlarý, «zevalden sonra farza tâbi olarak kaza edilir, ama yalnýz baþýna bilittifak kaza edilmez» demiþlerdir. Nitekim Kâfi´de böyle denilmiþtir. Ýsmail.
Bu hususta kýyasa muhalif olarak rivayet edilen haber, Sahih-i Müslim´ de olup uzundur. Mezkûr hadiste Peygamber (s.a.v.)´ýn Ta´ris gecesinin ertesi günü güneþ yükseldikten sonra sabah namazýnýn sünnetini farziyle beraber kaza ettiði bildirilmektedir.
Ta´ris: yolcunun gecenin sonunda konaklamasýdýr. Nitekim Mugrib´te beyan edilmiþtir. Ýsmail.
Mühmel vakit; içinde farz namaz bulunmayan vakittir ki, güneþ doðduktan zevale kadar devam eder. Bize göre bundan baþka mühmel vakit yoktur. Sahih olan kavil budur. Bazýlarý, «gölgenin bir mislinden iki misline varýncaya kadar geçen vakit de bunun gibidir» demiþlerdir.
Sabah namazýnýn sünneti kýyasa muhalif olarak rivayet olunan hadisle kaza edilir. Zira kaza vâciplere mahsustur. Þârihin bundan sonraki bâbýn baþýnda söyleyeceði vecihle kaza; vâcibi vakti geçtikten sonra yapmaktýr. Vâcipten baþka namazlar ancak naklî delil ile kaza edilirler. Mezkûr delilsabah namazýnýn sünnetinin kaza edileceðine delâlet eder. Biz de buna kâiliz. Öðlenin sünneti hakkýnda aþaðýda gelecek hazreti Âiþe hadisi de öyledir. Onun için, «Vakit içinde öðlenin sünneti kaza edilir; vakit çýktýktan sonra kaza edilmez» diyoruz. Fetih´te bildirildiði gibi bundan geri kalanlarý «kaza edilmez hükmü üzerine kalýrlar.
Cuma namazýnýn ilk sünneti hüküm itibariyle þüphesiz öðlenin ilk sünneti gibidir. Bahýr. Zâhirine bakýlýrsa þârih bu cümleyi Bahýr´da açýk olarak görmüþ deðildir. Bunu Kuhistânî zikir etmiþ lâkin kimseye nisbet etmemiþtir. Sirâc-ý Hânuti, metinlerle diðer kitaplarda zikir edilenin müktezasýnýn bu olduðunu söylemiþtir. Lâkin Racezatü´l- Ulema´da þöyle denilmiþtir:
«Cumanýn sünneti sâkýt olur. Çünkü Rasûlüllah (s.a.v.)´in, «imam minbere çýktýðý vakit farzdan baþka namaz yoktur» buyurduðu rivayet olunmuþtur.» Remlî.
Ben derim ki: Bu istidlâl söz götürür. Zira hadis yalnýz imam minbere çýktýktan sonra namaz kýlýnmayacaðýna delâlet etmektedir. Namazýn tamamiyle sâkýt olacaðýna ve farz kýlýndýktan sonra kaza edilmeyeceðine delâleti yoktur. Aksi taktirde öðlenin sünneti de kaza edilmemek lâzým gelir. Çünkü Müslim´in sahihi ile diðer hadis kitaplarýnda, «namaza kamet getirildikten farzdan baþka namaz yoktur» hadisi rivayet olunmuþtur. Evet. aralarýndaki farký göstermek için baþka bir þeyle istidlâl edilebilir ki o da yukarýda geçtiði vecihle sünnetlerde kýyas olan kaza edilmemektir. Kadýhan öðlenin sünneti kaza edileceðine Hazreti Âiþe (R. A.) hâdan rivayet olunan. «Peygamber (s.a.v.) öðlenin dört rekat ilk sünnetini kýlamadýðý zaman onu farzdan sonra kaza ederdi» hadisiyle istidlâl etmiþtir. Þu halde onun kazasý sabahýn sünnetinde olduðu gibi kýyasýn hilâfýna hadisle sabit olmuþ olur. Nitekim Fetih´te açýklanmýþtýr. Binaenaleyh «cumanýn sünneti kaza olunur» sözü, hususi bir delile muhtaçtýr. Bu izaha göre metinlerde «öðlenin sünneti» denilmesi, cumanýn sünnetinin böyle olmadýðýný gösterir.
METÝN
Çünkü öðlenin farzýndan bir rekata yetiþemeyeceðinden korkan kimse bu sünneti býrakarak imama uyar; sünneti sonra kýlar. Bunu öðlenin vaktinde kýlmak sünnettir. Ýmam Muhammed´e göre son sünnetten evvel kýlýnýr. Bununla fetva verilir. Cevhere.
Yatsýnýn ilk sünneti ise mendup olup asla kaza edilmez. Dört rekatlý farzlardan birinin bir rekatýna yetiþen kimse bilittifak o namazý cemaatla kýlmýþ olmaz. Zira bir kýsmýný yalnýz kýlmýþtýr. Lâkin cemaat faziletine yetiþmiþtir. Velev ki imama teþehhüdde yetiþmiþ olsun. Bu cihet ittifâkidir. Ancak ilk tekbiri kaçýrdýðý için sevabý müdrikin (imama yetiþenin) sevabýndan azdýr. Lâhik müdrik gibidir. Çünkü hükmen imama uymuþtur,
ÝZAH
«Çünkü öðlenin farzýndan bir rekata ilh...» ifadesi, öðle ile sabahýn sünnetleri arasýndaki muhalefetin vechini beyandýr. Ve mefhumu þudur: öðlenin farzýndan birinci rekata yetiþeceðine aklý keserse mâni bulunmaksýzýn saflarýn arasýna karýþmamak þartiyle sünneti kýlar. Bu izaha göre evvelce namazýn vakitleri bahsinde geçen, «farz namaza kamet getirilirken nâfile kýlmakmekruhtur» sözü müþkil kalýr. Lâkin orada birçok kitaplardan nakletmiþtik ki, mezkûr kerahet cuma namazýna kamet getirildiði zamana mahsustur. Aralarýndaki fark; cuma namazýnda kalabalýk çok olduðundan o anda nâfile kýlanýn ekseriyetle saflara karýþmaktan hâlî kalmamasýdýr. Sâir farz namazlar böyle deðildir.
«Bunu öðlenin vaktinde kýlmak sünnettir.» Yani bilittifak sünnettir. Hâniye ve diðer bazý kitaplarda Ýmam-ý A´zam´a göre nâfile. imameyne göre sünnet olduðu kaydedilmiþse de bu, musannýflarýn yaptýðý bir tasarruftan ibarettir. Çünkü bu meselede beyan edilen þey, önce veya sonra kýlýnmasý hususundaki ihtilâftýr. Kazasý hakkýnda ittifak vardýr ki bu, onun sünnet olarak vâki olduðuna ittifaktýr. Nitekim bunu Fetih sahibi tahkik etmiþ; Bahýr ve Nehir sahipleri ile Münye þârihi de ona tâbi olmuþlardýr. Öðlenin vakti geçince bu sünnet gerek baþkasýna tab´an gerekse bizzat maksud olarak kaza edilmez. Sabahýn sünneti bunun hilâfýnadýr. Bahýr´ýn ibaresinin zâhirine bakýlýrsa ulema bu hususta ittifak etmiþlerdir. Lâkin Hidâye´de açýklandýðýna göre vakit çýktýktan sonra farza tab´an bu sünnetin kaza edilip edilmeyeceðinde ulemanýn ihtilâfý vardýr. Onun için Nehir´de, «Bahýr´ýn beyaný yanlýþtýr» denilmiþtir. Þeyh Ýsmail buna cevap vermiþ, «O bu sözü esah olan kavle göre söylemiþtir» demiþtir. «Ýmam Muhammed´e göre son sünnetinden evvel kýlýnýr. Ebu Yusuf´a göre ise son sünnetinden sonraya býrakýlýr.» Hasamî´nin Cami-i Saðîr´inde böyle denilmiþtir. Manzume ile þerhlerinde ise hilâf bunun aksinedir. Gâyetü´l- Beyan´da, «Ýhtimal her iki imamdan ikiþer rivayet vardýr» denilmiþtir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir. Fetva son sünnetinden evvel kýlýnacaðýnadýr.
Ben derim ki: Metinler dahi buna göre yazýlmýþtýr. Lâkin Fethu´l - Kadir´de son sünnetinden sonra kýlýnmasý tercih edilmiþtir. Ýmdâd sahibi diyor ki: «Fetevâ-ý Attâbî´de muhtar olan kavl budur denilmiþ; Þeyh´ul Ýslâm´ýn Mebsut´unda bu kavlin esah olduðu bildirilmiþtir. Çünkü hazreti Âiþe hadisinde; «Peygamber (s.a.v.) öðlenin dört rekat ilk sünnetini kýlamadýðý zaman onu son sünnetinden sonra kýlardý» denilmiþtir. Ebû Hanîfe´nin kavli de budur. Kâdýhan´ýn Câmi-inde böyle denilmektedir.» Bu hadis hakkýnda Tirmizî, «Hasan gariptir» demiþtir. Fetih.
«Yatsýnýn ilk sünneti ise mendup olup aslâ kaza edilmez.» Yani sabah, öðle ve cumanýn sünnetlerinin hükmü anlaþýldý. Nâfilelerin farzdan önce kýlýnanlarýndan yalnýz ikindinin sünneti kaldý. Malûmdur ki, ikindi namazýndan sonra nâfile kýlmak mekruh olduðundan bu namaz kaza edilmez. Yatsýnýn ilk sünneti de öyledir. Lâkin mendup olduðu için o da kaza edilmez.
Ben derim ki: Bu ta´lil söz götürür. Çünkü sabah ve öðlenin sünnetleri sünnet olduklarý için kaza edilirler; mendup olsalar kaza edilmezlerdi, zannýný verir. Halbuki öyle deðildir. Zira bu namazlarýn kazasý kýyasa muhalif olarak sabit olmuþtur. Binaenaleyh sair nâfilelerin «kaza olunmaz» hükmü bâkîdir. Nitekim Fetih´te açýklanmýþtýr. Hattâ mendubun kaza edileceðini bildiren bir nâs rivayet edilse biz onunla amel ederdik. Bu izahýmýzla sen Ýmdâd´ýn þu sözünü anlamýþ olursun: «Yatsýnýn ilk sünneti menduptur. O halde son sünnetinden sonra kazasýna bir mâni yoktur.» Evet, bir kimse onu kaza ederse mekruh iþlemiþ olmaz. Bilâkis nâfile ve müstehap olur. Ama ulemanýn teravih sünnetinde dedikleri gibi yerinde kýlýnmamýþ olduðu için müstehap deðildir.
«Dört rekatlý farzlardan birinin bir rekatýna yetiþen kimse bilittifak o namazý cemaatla kýlmýþ olmaz.» Þu halde öðleyi cemaatla kýlmayacaðýna yemin etse bir veya iki rekatýna yetiþmekle bilittifak yemini bozulmaz. Üç rekatýna yetiþirse aþaðýda beyan edileceði vecihle ihtilâf olunmuþtur. Bu meselenin yeri yeminler bahsidir. Musannýfýn onu burada zikir etmesi, «lâkin cemaat fazîletine yetiþmiþtir» sözüne hazýrlýk olmak içindir. Zira çok defa fazîletle cemaata yetiþmek arasýnda birbirinin lâzýmý olmak gibi bir mânâ anlaþýlýr. Bu zanný def etmek gerekmiþtir. Bunu Nehir sahibi söylemiþtir.
«Dört rekatlý farzlardan» tabiri ihtirâzî bir kayýt deðildir. Zira iki ve üç rekatlý farzlarýn hükmü de böyledir. Bunu zikir etmesinin sebebi aþaðýda «üç rekata yetiþen de öyledir» demesidir. H.
Namazýn bir veya iki rekatýna yetiþemeyen kimse cemaata yetiþmiþ sayýlmazsa da cemaatýn fazîletine bilittifak yetiþmiþ sayýlýr. Çünkü bir namazýn sonuna yetiþen ona yetiþmiþ demektir. Onun için cemaata yetiþemeyeceðine yemin eden kimse imama velev ki teþehhüdde yetiþirse yemini bozulur. Nehir.
«Bu cihet ittifâkîdir. Yani Ýmam Muhammed´le iki Þeyhi arasýnda ittifaklýdýr. Hidâye´de yalnýz Ýmam Muhammed´in zikir edilmesi, ona göre cuma namazýnda imama teþehhüdde yetiþen cumaya yetiþmiþ sayýlmadýðý içindir. Bu sözün muktezasý burada da cemaatýn fazîletine nail olamamaktadýr. Zira namazýn azýna yetiþmiþtir.
Hidâye sahibi Ýmam Muhammed´i zikir etmekle bu vehmi ortadan kaldýrmýþtýr. Nitekim Fetih´de ve Bahýr´da beyan edilmiþtir. «Ancak ilk tekbiri kaçýrdýðý için sevabý müdrikin sevabýndan azdýr.» Yani bunun sevabý imama namazýn baþýnda yetiþip te onunla birlikte tekbir almak fazîletine nail olandan azdýr. Böylesi deðil bir veya iki rekatý kaçýrandan, sadece iftetah tekbirine yetiþemeyenden bile fazîletlidir. Usul-u fýkýh ulemasýnýn beyan ettiklerine göre mesbûkun fiili kasýr edâdýr. Müdrikinki ise böyle deðildir. Onun fiili kâmil edâdýr. «Lâhik müdrik gibidir.» Bahýr sahibi þöyle diyor: «Lâhika gelince: ulema imamdan sonra onun kaza ettiði cüzün kazaya benzer edâ olduðunu açýklamýþlardýr. Zeyleî´nin sözüne bakýlýrsa o kimse hükmen imamýn arkasýnda olduðundan müdrik gibidir. Onun için de kýraatý okumaz. Binaenaleyh cemaatla namaz kýlmayacaðýna yemin ederse yemininin bozulmasý iktiza eder. Velev ki imama yetiþemediði rekatlar daha fazla olsun.»
Ben derim ki: Ýstihlâf babýnda geçen de bunu te´yid eder. Orada; «imam son oturuþtan sonra kasten abdest bozarsa mesbûkun namazý bozulur. müdrikin namazý bozulmaz; lâhik hakkýnda iki sahih kavl vardýr» demiþtik. Orada Bahýr ve Nehir´in zâhirlerinden anlaþýlan da bozulduðunu te´yid etmeleri idi. Biz bu kavli te´yid eden sözü dahi arzetmiþtik.
METÝN
Keza üç rekata yetiþende en zâhir kavle göre cemaatla kýlmýþ sayýlmaz. Serahsi. «Ekser için kül (bütün) hükmü vardýr» demiþse de Bahýr sahibi bunu zaif bulmuþtur. Vakti kaçýrmayacaðýndan emin olan kimse farzdan önce dilediði kadar nâfile kýlar. Aksi taktirde kýlamaz. Bilâkis farzý kaçýrdýðý için nâfile kýlmasý haram olur. Sünneti mutlak surette kýlar. O tamamlayýcýlardan olduðu için esah kavle göre yalnýz baþýna kýlsa bile býrakmaz. Sünnet, Peygamber (s.a.v.) hakkýnda derecelerininziyadeleþmesi için meþru olmuþtur. Sonra Dürer sahibinin, «cemaatý kaçýrsa bile sünneti kýlar» sözü, yukarýda gecen beyanat sebebiyle müþkildir.
ÝZAH
Üç rekatlý namazýn iki rekatýna yetiþen de cemaatla kýlmýþ sayýlmaz. Ýki rekatlý namazýn bir rekatýna yetiþen hakkýnda ise zâhire göre hilâf yoktur. Nitekim dört rekatlý namazýn iki rekatýna yetiþen hakkýnda da hilâf yoktur (yani bilittifak cemaatla kýlmýþ sayýlmaz). Bahýr sahibi Serahsî´nin sözünü zaif bulmuþtur. Çünkü ulema yeminler bahsinde, «bir kimse «þu ekmeði yemeyeceðim» diye yemin etse bütününü yemedikçe yemini bozulmaz zira ekser, kül yerini tutmaz» diye ittifak etmiþlerdir. Fethu´l- Kadir´de beyan olunduðu vecihle kerahet bulunmamak suretiyle vakit müsait olursa bir kimse farzdan önce dilediði kadar nâfile kýlabilir. Bilmiþ ol ki, musannýfýn ibaresi Kenz´in ibaresine müsavidir. Zeyleî, «Bu söz mücmeldir, izaha muhtaçtýr» demiþtir.
Ýmdi biz de diyoruz ki: Tetavvu iki kýsýmdýr. Biri sünnet-i müekkede diðeri sünnet-i gayrý müekkededir. Sünnet-i müekkede, beþ vaktin sabit sünnetleridir. Bunlardan maadasý sünnet-i gayri müekkededir. Namaza duran kimse ya cemaatla yahut yalnýz kýlar. Cemaatla kýlarsa sabit sünnetleri mutlaka kýlar. Bunlar sünnet-i müekkede olduklarý için imkân bulduðu zaman onlarý kýlýp kýlmamakta muhayyer olmaz, Namazýný yalnýz kýlarsa bir rivayette cevap yine budur. Diðer bir rivayete göre muhayyerdir. Fakat birinci rivayet daha ihtiyattýr. Çünkü farzlardan önceki sünnetler þeytanýn tama´ný kýrmak, farzlardan sonrakiler ise farzda yapýlan noksaný tamamlamak için meþru olmuþlardýr. Yalnýz kýlan buna daha muhtaçtýr. Bu babtaki nâs yalnýz kýlanla cemaat arasýnda fark yapmamýþtýr. Binaenaleyh mutlak olarak kalýr. Ancak vaktin çýkacaðýndan korkarsa tatavvuu terk eder. Zira farzý vaktinde kýlmak vâciptir. Ama beþ vaktin sabit sünnetlerinden maadasý hakkýnda namaz kýlan mutlak surette muhayyerdir. Yani farzý cemaatla veya yalnýz kýlsýn muhayyerdir. Öyle anlaþýlýyor ki musannýf Kenz´in ibaresinde bu mücmel hâli görünce onu açýklýða kavuþturmak için «sünneti mutlak surette kýlar, velev ki namazý yalnýz baþýna kýlsýn» demiþtir.
Dürer sahibinin sözü yukarýda geçen þu izahattan dolayý müþkildir: «Bir kimse sabah namazýný imamla beraber kýlamayacaðýndan korkarsa sünneti terkeder, Öðle namazýnýn bir rekatýna yetiþemeyeceðinden korkarsa sünnetini terk eder. Þu halde nasýl olur da «Cemaatý kaçýrsa bile sünneti kýlar» denilebilir?» Musannýf Mineh´deki bu ibareyi müþkil saymýþtýr. Nehir sahibi ile Þeyh Ýsmail dahi ayný ibareyi nakletmiþlerdir. Bu söz son derece þaþýlacak bir þeydir. Çünkü «Cemaatý kaçýrsa bile» demenin mânâsý: «Mescide girdiðinde imamýn namazdan çýktýðýný görür ve cemaatý kaçýrdýðý için yalnýz kýlmak isterse sünnet-i müekkedeyi kýlar çünkü o tamamlayýcýdýr. Yalnýz kýlan buna daha muhtaçtýr» demektir. Dürer´in ibaresi bu mânâda açýk olup þöyledir: «Bir kimse cemaata yetiþemeyip farzý yalnýz kýlmak isterse sünnetleri kýlar mý? Ulemamýzdan bazýlarý kýlmayacaðýný söylemiþler ve «çünkü sünnetler ancak farz namaz cemaatla edâ edilirse kýlýnýr» demiþlerdir. Fakat esah olan onlarý kýlmaktýr. Velev ki cemaata yetiþememiþ olsun. Ancak vakit dar olursa o zaman sünnetleri terkeder. Bu ibareden cemaatý kaçýrsa bile evvelâ sünnetlerin kýlýnacaðý mânâsýnýçýkarmak son derece tuhaftýr. Bundan daha tuhafý Þurunbulâlî´nin Dürer üzerine yazdýðý hâþiyede bu eþkâli beyâna giriþmemesidir.
Hayreddin-i Remlî Dürer sahibinin sözünü bizim söylediðimiz þekilde izah etmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Bunu anla! Ve bu hususta basiretli ol! Çünkü Nehir ve Müneh sahipleri bu meseleyi karýþtýrmýþ ve büyük hata etmiþlerdir!»
METÝN
Rükuda bulunan bir imama uyarak namaza durur ve imamda baþýný kaldýrýrsa o rekata yetiþmiþ olmaz. Çünkü rüknün bu cüzünde ortak bulunmak þarttýr. Burada bu yoktur. Ve o kimse mesbuk olur. îmam namazýný bitirince o rekatý kýlar. Ýmama ayakta iken yetiþip onunla birlikte rükû etmemesi bunun hilâfýnadýr. Zira o rekata yetiþmiþ sayýlýr ve lâhiktir. O rekatý imam namazdan çýkmadan kýlar. Her ne zaman rükûa imamla birlikte yetiþemezse secdelerde imama tâbî olmasý vâcip olur. Velev ki onun namýna hesaba katýlmasýna ve terk edilirse namaz bozulmuþ olmasýn. Rekata yetiþemez imama da tâbî olmaz fakat imam selâm verdikten sonra kalkarak bir rekat kýlarsa namazý tamamdýr. Yalnýz bir vâcibi terk etmiþtir. Bunu Tecnis´den naklen Nehir sahibi söylemiþtir. Ýmamdan evvel rükua giderde imamý kendisine rükûda eriþirse rükûu sahihtir. Ama imam farz miktarý okumuþsa kerahet-i tahrîmiye ile mekruhtur. Aksi taktirde rükûu kâfi deðildir. Ýmam birinci secdede iken cemaat olan kimse iki secde yapsa ikinci secdesi kâfi gelmez, Tamamý Hülâsa´dadýr.
ÝZAH
Ýmama uyan kimse ayakta durmayýp eðilse de; o, rükua varmadan imam doðrulsa o rekata yetiþmiþ olmaz. Fetih. Bazý nüshalarda, «Özrü olmadýðý halde ayakta dursa» ibâresi vardýr. Yani «rüku imkâný varken ayakta durup rükua gitmese» denilmek istenmiþtir. Bunun sebebi, meselede imam Züfer´in muhalif olmasýdýr. O´na göre rüku imkâný varken rükua gitmezse o rekata yetiþmiþ sayýlýr. Zira kýyam hükmü verilen yerde imama yetiþmiþtir.
«Çünkü rüknün bir cüzünde ortak bulunmak þarttýr.» Yani imama uymak ortaklýk suretiyle ona tâbî olmaktýr. Bu yapýlanda ise gerek kýyamýn hakikatýnda gerekse rükûda ortaklýk tahakkuk etmemiþtir: Binaenaleyh imama o rekatta yetiþememiþtir. Zira kendisinden «imama uymak» denilen þey henüz tahakkuk etmiþ deðildir. Kýyamda imama ortak olup rükûda ondan geri kalan kimse bunun gibi deðildir. Çünkü mefhumunun bir cüzü tahakkuk etmekle ondan imama uyma iþi tahakkuk etmiþtir. Artýk imamdan geri kalmakla namazý bozulmaz. Zira þeriatta lâhik adý verilen þey ittifaken tahakkuk etmiþtir. O bununla tahakkuk eder. Bu olmazsa tahakkuk etmez. Fetih´te böyle denilmiþtir.
Hâsýlý þudur: Namaza baþlarken imama uymak ancak kýyamýn bir cüzüne yahut kýyam hükmünde olan þeyin -ki rükûdur- bir cüzüne yetiþmekle sabit olur. Çünkü rekûun ekserisinde ortaklýk mevcuttur. Bu tahakkuk edince sonra imamdan geri kalmasý zarar etmez. Hattâ imama kýyamda yetiþir de ayakta durarak imam rükudan doðrulduktan sonra rükua giderse namazý sahihtir. Ziranamaza baþlarken «imama uyma» denilen þey tahakkuk etmiþtir. Lâhikin hakikatý budur. Aksi taktirde lâhikin ortadan kalkmasý lâzým gelir. Halbuki o þer´an tahakkuk etmiþ bir þeydir.
«O rekatý namazdan çýkmadan kýlar» maksat sonraki cüzlerde imama tâbî olmadan kýlmaktýr. Hattâ evvelâ imama tâbî olur (onun yaptýðýný yapar) sonra imam namazýný bitirince yetiþemediði cüzleri edâ ederse namaz sahih fakat vâcip olan tertibi terk ettiði için günahkâr olur.
«Her ne zaman rükûa imamla birlikte yetiþemezse ilh...» yani metnin meselesinde imama yetiþemeyince imama tabi olmasý vâcip olur, Hasýlý: O kimse imama rükûda tâbî olmadýðý yahut o rükû etmeden imam rükûdan doðrulduðu için rekata yetiþemezse bazý cahillerin yaptýðý gibi namazý bozmasý câiz olmaz. Zira namaza giriþi sahihtir. Ýki secdede imamýna tâbî olmasý vâciptir. Velev ki bu secdeler onun namazýndan hesap edilmesinler. Nitekim imama rükudan doðrulduktan sonra yahut secdede iken uymuþ olsa hüküm yine budur. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Secdelerin, onun namazýndan hesap edilmemesinden murad, yetiþemediði rekattan sayýlmamasýdýr. Namazý bitirdikten sonra o rekatý tam olarak kýlmasý lazým gelir. Ýki secdeyi terk etmekle namazý bozulmaz. Çünkü bunlarý yapmasý, «yalnýz imama muhalefet etmiþ olmasýn» diye vâcipti. Nasýl ki mesbûkun oturuþta imama tâbî olmasý vâciptir. Velev ki o oturuþ kendi namazýnýn tertibine uymasýn. Yoksa bu iki secde onun yetiþemediði rekatýnýn bir cüzü deðildir. Zira secde ancak sahih rükuun üzerine tertip edilince sahih olur. Onun için tam bir rekat kýlmasý lâzým gelir.
«Rekata yetiþemez imama da tâbî olmaz» sözü kýsadan kesmek için bu cümleleri atmak ve «fakat imam selâm verdikten sonra ilh...» ibaresini zikir etmek daha münâsip olurdu. «Yalnýz bir vâcibi terk etmiþtir» ki o da namaza baþlarken secdede imama tâbî olmaktýr. Maksat. imamýn selâmýndan sonra tam bir rekat kýlar da iki secdeyi de kaza etmezse. «bir vâcibi terk etmiþ olur, demek deðildir. Nitekim þârihin namazýn vâcipleri bahsindeki anlayýþý bu zanný vermektedir.
Þârih orada þöyle demiþti: «Kavâid icabý bu iki secdeyi kaza eder.» Çünkü bu kavâide aykýrýdýr. Söylediklerimize Tecnis´in ibaresi de delâlet etmektedir. Tecnis sahibi, «Secdede imama tâbî olmaz da sonra namazýn kalan cüzlerinde tâbî olur ve imam namazýný bitirdikten sonra kalkarak yetiþemediðini kaza ederse namaz câiz olur. Þu kadar var ki imam namazdan çýktýktan sonra o rekatý Ýki secdesiyle kýlar. Velev ki namaza baþladýðý anda o secdede imama tâbî olmak vâcip olsun» demiþtir. Biz bunu orada izah etmiþtik ona müracaat et!
Bir kimse imamdan evvel rükua gider de imamý kendisine rükuda eriþirse rükuu sahihtir. Çünkü namaza baþlarken kýyamýn bir cüzünde ortaklýk bulunmakla imama uymak tahakkuk etmiþtir. Artýk ondan sonra imamdan geri kalmasý zarar etmez. Nitekim izahý yukarýda geçti, Bunun, kerahet-i tahrîmiye ile mekruh olmasý, imamdan önce yapmak yasak edildiði içindir.
Farz miktarý okumayý Zahîre sahibi üç ayetle takdir etmiþtir. Yani vâcip olan miktardýr. Ama zâhire bakýlýrsa bu bir kayýt deðildir. Farz miktariyle yetinmek gerekir, Nitekim Nehir sahibi ile Hayreddîn-i Remlî bunu incelemiþ; Þarih de onlara tâbî olmuþtur. «Aksi takdirde rükuu kâfi deðildir.» Yani imam rüku etmeden o baþýný rükudan kaldýrýr da imamý rükuda kendisine yetiþemezse yahut yetiþirfakat cemaat olanýn rükuu imam farz miktarý âyet okumadan yapýlmýþ olursa kâfi deðildir. H. O kimsenin ikinci defa rüku etmesi gerekir. Aksi halde namazý bâtýl olur. Nitekim Ýmdâd´da beyan olunmuþtur.
«Ýmam birinci secdede iken cemaat olan kimse iki secde yapsa secdesi ikinci secde nâmýna kâfi gelmez.» Bu söz musannýfýn ibaresindeki rükû kelimesinin bir kayd-ý ihtirâzî olmadýðýný, maksat, imama uyanýn yetiþemediði her rükün olduðunu ifade eder. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. «Tamamý Hülâsa´dadýr.» Ben bu meseleyi Hülâsa´da görmedim. Evet, Nehir´de zikredilen þu mesele Hülâsa´da mevcuttur: Hülâsa´da bildirildiðine göre cemaat olan kimse rüku ve sücudu imamýndan evvel yapsa mesele beþ vecih arz eder. Hâsýlý þudur: «O kimse bunlarý ya imamýndan´ önce yahut sonra yapar. Yahut rükûu imamla birlikte, secdeyi ondan önce veya bunun aksini yapar. Veya her ikisini imamdan önce yapar da bütün rekatlarda imama yetiþir. Birinci veche göre bir rekat kaza eder. Üçüncüye göre iki rekat, dördüncüye göre dört rekat kaza eder. Ve hiç birinde kýraat okumaz. Ýkinci ile beþincide bir þey yapmasý gerekmez.» Yine Hülâsa´da beyan olunduðuna göre, «Ýmama uyan kimse imamýndan önce baþýný secdeden kaldýrýr veya imam secdeyi uzatýnca onun ikinci defa secde ettiðini zannederek onunla birlikte secdeye varýr ve bununla birinci secdeye niyet eder yahut bir niyeti bulunmazsa yaptýðý secde birinci secde yerine geçer. Keza imama tâbî olmayý tercih ederek ikinci secdeye niyet ederse yine birinci secde yerine geçer. Ýmamýna muhalefet olacaðý için baþkasýna niyeti hükümsüz kalýr. Yalnýz ikinciye niyet edip baþkasýný aklýndan geçirmezse ikincinin yerine geçer.» Hâþiye yazarý birincinin izahýný yapmýþtýr. Biz bu meseleyi imamlýk bâbýnýn sonlarýnda açýklayarak arzetmiþtik. Allah´u âlem.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:24:45
GEÇMÝÞ NAMAZLARIN KAZÂSI BÂBI
METÝN
Musannýf, müslümana hüsn-ü zanda bulunarak terk edilen namazlarýn kazasý dememiþtir. Çünkü özürsüz bir namazýn vaktini geçirmek büyük günah olup kaza etmekle ortadan kalkmaz. Belki tevbe veya hac etmekle giderilir. Özürlerden bazýsý düþman ve ebe kadýnýn çocuðun ölmesinden korkmasýdýr. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Hendek harbinde namazý tehir etmiþtir.
Sonra edâ, vâcibi vaktinde yapmaktýr. Vakit içinde yalnýz tahrîme yapmakla bize göre namaz edâ.olur. Ýmam Þafiî´ye göre ise bir rekat kýlmakla edâ olur.
ÝZAH
Bu bâp geçmiþ namazlarýn kazasý hükümlerini beyan hakkýndadýr. Bu hükümler kaza vesairenin keyfiyetine þâmildir. T. Musannýf terk edilen namazlarýn kazasý bâbý dememiþtir. Çünkü geçmiþ namazlar tabirinde geçmek, namazlara isnat edilmiþtir. Bunda mükellefin bir taksiri olmadýðýna iþaret vardýr. Belki o, mubah kýlan özürün melceidir. Terk edilen namazlar böyle deðildir. Zira onlarda terk etmek mükellefe isnat edilir. Bu iþe mükellefe yaraþmaz. Rahmetî.
Namaz bahsinin baþýnda namazý inkâr eden, terk eden ve kýlan kimsenin müslüman olmasýnýn hükümleri hususunda söz geçmiþti. «Özürsüz bir namazýn vaktini geçirmek büyük günah olup kaza etmekle ortadan kalkmaz.» Kaza ile yalnýz terk etmenin günahý giderilir ve namazý kaza edince bundan dolayý azap olunmaz. Fakat te´hirin günahý bâkîdir. T. O ancak kazadan sonra tevbe etmekle giderilir. Kaza etmeden tevbe sahih deðildir. Çünkü te´hir bâkîdir, Zira tevbenin þartlarýndan biri þüphesiz ki masiyetten vazgeçmektir.
Yahut namaz vaktini geçirmenin günahý hac etmekle giderilir. Þuna binâen ki hacc-ý mebrur büyük günahlara kefarettir. Meselenin tamamý inþallah hac bahsinde gelecektir. T. Namazý vaktinden te´hir etmenin câiz olmasý için özürlerden biri düþman korkusudur. Geçmiþ namazlarýn kazasý ise çoluk çocuðun nafakasý uðurunda çalýþýrken geciktirilebilir. Nitekim musannýf beyan edecektir.
Düþmandan murad: Yolcunun hýrsýz veya yol kesicilerden korkmasýdýr. Böyle bir korku anýnda vakit namazýnýn te´hiri câizdir. Zira gecikme özürden dolayýdýr. Bunu Bahýr sahibi Valvalciye´den nakletmiþtir. Ben derim ki; bu, astâ yapamadýðýna göredir. Ama hayvan üzerinde olursa koþarken bile olsa namazýný kýlar. Keza oturarak kýlmasý veya Ka´be´den baþka tarafa doðru dönmesi mümkün ancak ayaða kalktýðý veya Ka´be´ye doðru döndüðü taktirde düþman görecekse kâdir olduðu þekilde namazýný kýlar. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Ebe kadýnýn korkmasý özür sayýldýðý gibi çocuðun baþý çýktýðý zaman annesinin korkmasý da özürdür. Gerçi ulema, «Doðuran kadýnýn namazýný te´hir etmesi câiz deðildir. Altýna bir leðen koyarak kýlar» demiþlerse de bu þüphesiz onun hayatýndan korkulmadýðý zamandýr.
Hendek harbinde müþrikler Peygamber (s.a.v.)´i dört vakit namazdan alýkoymuþlar; hattâ gecenin de bir miktarý geçmiþti. Nihayet Hazreti Bilâl´e emir buyurdular da ezan okudu. Sonra ikamet getirdi ve öðleyi kýldýlar. Sonra kamet getirerek ikindiyi, sonra yine kamet getirerek akþam namazýný, sonra tekrar kamet getirerek yatsýyý kýldýlar. Bunu Halebî Fethu´l- Kadir´den nakletmiþtir.
«Edâ; vâcibi vaktinde yapmaktýr.» Malûmun olsun ki, ulema þöyle açýklamada bulunmuþlardýr: Eda ve kaza memûrun bihin (emir olunan þeyin kýsýmlarýndandýr. Emirden bazan lâfzý yani (e.m.r.) harflerinden meydana gelen söz; bazan da sîgasý kastedilir. Namazý dosdoðru kýlýn! gibi cumhura göre sîga kesin olan istek mânâsýnda; hakikat, baþka mânâlarda mecâzdýr. Emir lâfzýna gelince: Bunda da ihtilâf etmiþlerdir. Tahkika göre -ki cumhurun mezhebi de budur- kesin istek veya tercih edilen mânâsýnda hakikattýr. Binaenaleyh vücûp veya nedip mânâsýnda kullanýlan sîgaya emir adýný vermek hakikattýr. Þu halde mendup hakikaten memurbihtir. (emir olunmuþtur. Velev ki onda sîganýn kullanýlmasý mecaz olsun. Bu itibarla mendup edâ ve kaza olur. Lâkin kaza kefaletli (garantili) fiillere hâs, nâfile ise terk edilince ödenmediðinden kaza vâcibe mahsus kalmýþtýr. Baþlandýktan sonra bozulan nâfile de vâciplerden sayýlýr. Çünkü baþlamakla vâcip olmuþtur; binaenaleyh kaza edilir. Bu izahattan anlaþýlýr ki edâ vâcip ve menduba þâmildir. Kaza ise yalnýz vâcibe mahsustur. Bundan dolayý Sadr´ýþ Þeria bu iki þeyi þöyle tarif etmiþtir: «Edâ, emirle sabit olanýn aynini, kaza ise emirle vâcip olanýn mislini teslim etmektir.» Emirle sabit olandan murad: Sübûtu emirle bilinen þeydir. Ve nâfileye de þâmildir. Vücûbu emirle bilinen þey deðildir. Edâ vakitle mukayyet olmayan zekât, Emânetler ve menzurlara da þâmil olsun diye Sadrý´þ- Þeria onu vakitle kayýtlamamýþtýr. Bunun tam tahkiki telvih´tedir. Bu izahtan anlaþýlýr ki þârihin edâ için Bahýr sahibine uyarak yaptýðý tarif tahkikin hilâfýnadýr.
«Vaktinde yapmaktýr» ifadesinden murad; vâcibin vakti ister bütün ömür olsun ister olmasýn hepsine þamildir. Bahýr. «Vâcibi vaktinde yapmaktýr» sözü vâcibin bütünü vakit içinde yapýlmadýkça edâ sayýlmamayý iktiza ettiði, halbuki yalnýz tahrîmenin vakit içinde bulunmasý kâfi geldiði için þârih buna; «Vakit içinde yalnýz tahrîme yapmakla bize göre namaz edâ olur» ifadesini eklemiþtir. Halbuki «sonra edâ vâcibi vaktinde yapmaða baþlamaktýr» dese bu ifadeye hacet kalmazdý. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. H. Tahrir sahibi de yalnýz tahrîme yapmakla bize göre edâ olduðuna kesin olarak hükmetmiþtir. Tahrir þârihi hanefîlerce meþhur kavlin bu olduðunu söyledikten sonra Muhit´ten naklen, «Vakit içinde yapýlan edâ, bâkîsi kaza olur» demiþtir. Tahtavî Mültekâ þerhinde þârihten üç kavl nakletmiþtir. Oraya müracaat edebilirsin!.
METÝN
Ýâde; fesattan baþka bir kusurdan dolayý vâcibin mislini vakti içinde yapmaktýr. Çünkü Ulema, «Kerhet-i tahrîmiye ile edâ edilen her namaz vakti içinde iâde edilir; yani iâdesi vâciptir. Vakit çýktýktan sonra iâdesi ise menduptur» demiþlerdir.
ÝZAH
Ýâde; vakit içinde namazý tekrar kýlmaktýr. Tarifteki «vakti içinde» kaydýný atmak daha iyidir. Çünkü iâde vakit dýþýnda da olur. Buna delil, Þârihin «vakit çýktýktan sonra ise iadesi menduptur» sözüdür. Tarifteki «fesattan baþka» tabirine Bahýr sahibi, «Ve namaza baþlamanýn sahih olmamasýndan baþka» ifadesini de katmýþtýr. Þârihimiz bu cümleyi býrakmýþtýr. Çünkü o fesattan umumi bir mânâ kastetmiþtir ki, evvelâ mün´akit olup da sonra bozulanla hiç mun´akit olmayan namaz bu mânâyadahildir. Kenz sahibinin, «Erkeðin kadýna uymasý fâsit olur» sözü bu kabildendir. H. Sonra bilmelisin ki, burada iadenin tarifinde söyleneni Tahrir sahibi de benimsemiþtir. Tahrir þârihinin beyanýna göre iadeyi vakitle kayýtlamak bazý ulemanýn kavlidir. Yoksa Mizan´da þöyle denilmiþtir: «Ýâde; Þeriat örfünde ilk fiilin mislini kemâl sýfatiyle yapmaktýr. Mükellefe kemâl sýfatiyle vasýflanan bir fiil vâcip olur da o bu fiili noksan sýfatiyle yapar. Noksaný fazla olunca iadesi vâcip olur. Þu halde iade ilk fiilin zâtýný kemal sýfatiyle yapmaktýr» Bu söz vakit çýktýktan sonra kýlýnan namazýn da iade olacaðýný gösterir. Nitekim Keþif sahibi, «Ýade edâ ve kaza kýsýmlarýnýn birinden hariç deðildir» demiþtir.
Ben derim ki: Lâkin Þeyh Ekmelü´d- Dîn´in Fahru´l- Ýslâm Pezdevî´nin usûlüne yazdýðý þerhinde iadenin vakitle mukayyet olmadýðý; iþlenen kusurun fesattan baþka olduðu ve iadenin bazan iki kýsýmdan hariç bulunduðu açýkça bildirilmiþtir. Zira O iadeyi, «Bir nevi kusurla yaptýðý ilk fiili ikinci defa yapmaktýr» diye tarif etmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Ýlk fiil fâsit olmak suretiyle iade vâcip ise bu edâ veya kazaya dahildir. Vâcip deðilse, meselâ: ilk fiil fâsit deðil de nâkýs olmuþsa bu taksime dahil deðildir. Çünkü bu vâcibin taksimidir. Ýade ise vâcip deðildir. O kimse esah kavle göre ilk fiil ile borçtan kurtulur. Velev ki kerahetle yapmýþ olsun. Ýkinci fiil secde-i sehivde olduðu gibi tamir mesâbesindedir. Þârihin, «Çünkü ulema ilh...» diyerek gösterdiði ta´lil sakattýr. Zira ulemanýn bu sözleri fâsit olan namazýn iade edilmeyeceðini ve iadenin vakte mahsus olduðunu göstermez. Bilâkis Þarih bu sözden sonra vakit dýþýnda kýlýnan namazýn da iade olduðunu açýklamýþtýr. Þu da var ki, Ulemanýn, «Ýade edilir» sözlerinden anlaþýlan iadenin vakit içinde ve dýþýnda vâcip olmasýdýr. Binaenaleyh münasip olan, Bahýr sahibinin yaptýðýdýr. O, ulemanýn bu sözünü tarifi bozmak saymýþ; vakitle yapýlan tarife «halbuki ulemanýn iade vâciptir sözleri mutlaktýr» kaydýný eklemiþtir.
Ben derim ki: Bizim, evvelce Tahrir þerhi ile usûl Pezdevî þerhinden naklettiðimiz de bunu te´yit eder. Mezkûr kitaplarda vakit çýktýktan sonra iade yapýlacaðý açýkça beyan edilmiþtir. «Vakit içinde iadesi vâciptir» sözünü, Bahýr sahibinden baþka bu þekilde izah eden görmedim. O bunu Kýnye´nin sözünden çýkarmýþtýr. Kýnye´de Veberî´den naklen þöyle denilmiþtir «Bir kimse rüku ve secdesini tam yapmadýðý zaman vakit içinde namazý iade etmesi emir olunur. Vakit çýktýktan sonra emir olunmaz.» Kýnye sahibi bundan sonra Tercümanî´den naklen her iki halde iadenin evveli olduðunu söylemiþtir. Bahýr sahihi diyor ki: «Her iki kavle göre de vakit çýktýktan sonra iade vâcip deðildir. Hâsýlý bir kimse namazýn vâciplerinden birini terk eder; yahut kerahet-i tahrîmiye ile mekruh olan bir þeyi yaparsa vakti içinde o namazý iade etmesi vâcip olur. Vakit çýkarsa günahkâr olur. Noksaný tamamlamasý vâcip olmaz. Ama tamamlarsa daha iyi olur.»
Ben derim ki: Kýnye´nin sözü, iadenin vâcip olup olmamasý ihtilâfýna göredir. Biz usûl-ü Pezdevî þerhinden açýkça nakletmiþtik ki, iade fesattan baþka bir kusurdan dolayý yapýlýrsa vâcip deðildir. Mizan´dan da vâcip olduðunu nakletmiþtik. Mirâc nam eserde þöyle deniliyor: «Cami-i Timurtaþî´de beyan edildiðine göre bir kimse üzerinde suret bulunan bir elbise içinde namaz kýlarsa mekruh olur. O namazý iade etmesi vâciptir. Ebu´l Yusuf bu hükmün kerahetle kýlýnan her namaza þâmilolduðunu söylemiþ tir. Mebsut´ta ise evlâ ve müstehap olduðuna delâlet eden sözler vardýr. Zira kavme (rükûdan doðrulma) nin tarafeyne göre rükün olmadýðýný; binaenaleyh terk edilirse namazý bozmadýðý fakat iadenin evlâ olduðunu söylemiþtir.»
Ben derim ki: Bütün bu söylenenlerin hülâsasý þudur: Tercih edilen kavle göre iade vâciptir. Biliyorsun ki bazýlarýna göre iade vakte mahsustur. Tahrir sahibi bu yoldan yürümüþtür. Ona göre iade vakit içinde vâciptir, vakit çýktýktan sonra iade edilmez. Kýnye´de Veberî´den nakledilen kavl buna hamledilir. «Ýade, vakit içinde ve dýþýnda olur» diyenlere göre vakit içinde ve dýþýnda namazýn iadesi vâciptir. Nitekim yukarýda bunu Tahrir ve Pezdevî þerhlerinden nakletmiþtik. Ýade müstehaptýr diyenler varsa da bu kavl terk edilmiþtir. Kýnye´de Tercümanî´den nakledilen kavl buna hamledilir.
«Vakit içinde iade vâcip, vakit dýþýnda menduptur» kavline gelince: Bunu Bahýr sahibi böyle anlamýþ; kitabýmýzýn þârihi de ona uymuþ ise de buna bir delil yoktur. Hayreddin-i Remlî´nin Bahýr hâþiyesinde Allâme Makdisî´nin yazýsýndan naklettiðine göre Bahýr sahibinin sözüne itimat olunmamak icabeder. Çünkü fukahanýn, «Kerahetle kýlýnan her namazýn çözüm yolu onu iade etmektir» sözü mutlaktýr. Sonra bu söylediklerimiz namazdaki noksanýn kerahet-i tahrîmiye ile mekruh olduðuna göredir. Fethu´l- Kadîr´in namazýn mekruhlarý bâbýnda bildirdiðine göre hak tafsilata gitmektir. Yapýlan kusur kerahet-i tahrîmiye ile mekruh ise namazýn iadesi vâcip, kerahet-i tenzîhiye ile mekruh ise iadesi müstehaptýr. Yani vaktin içinde ve dýþýnda iade edilmesi müstehap olur.
TENBÝH: iade sözünden ve iadenin yukarýda geçen tarifinden þu mânâ çýkarýlýr: Namazý tekrar kýlan kimse, ikinci defada da farza niyet eder. Zira ilk kýldýðý farz idi. Ýade onu ikinci defa tekrarlamaktýr. «Farz ikinci ile sâkýt olur» diyenlere göre mesele açýktýr. Diðer kavle gelince: Namazý ikinci defa tekrarlamaktan birincide yaptýðý kusuru tamamlamaktýr. Ýlk kýldýðý nâkýs farzdýr. Ýkincisi ise kâmildir. Yani zat itibariyle birincinin misli fakat kemâl vasfý ile ondan ziyâdedir. Ýkinci defa kýldýðý nâfile olsa bütün rekatlarýnda kýraat vâcip olmak, cemaatla kýlýnmasý meþru olmamak lâzým gelirdi. Ulema böyle bir þey söylememiþlerdir. Bu namazýn farz olmasýndan, ilk kýldýðý ile farzýn sâkýt olmamasý lâzým gelmez. Çünkü maksat, onun kýlýndýktan sonra farz olmasýdýr. Kýlýnmazdan önce farz olan ilk kýldýðýdýr. Hasýlý ilk. kýldýðýna farz hükmü verilmesi iade edilmemesine baðlýdýr. Bunun benzerleri çoktur. Üzerinde secde-i sehiv borcu olan kimsenin selâm vermesi bu kabildendir ki, o kimseyi mevkuf olarak namazdan çýkarýr. Ýki kavlin arasýný bulmak bu suretle olmuþtur. Zaten aralarýndaki hilâf sözden ibarettir.
METÝN
Kazâ, vacibi vakti geçtikten sonra yapmaktýr. Vacip olmayan öðlenin ilk sünneti gibi namazlara kaza adýný vermek mecazdýr. Beþ vaktin farzlariyle vitir namazý arasýnda edâ ve kaza yönünden tertip´ lâzýmdýr. Onun fevtiyle cevaz da ortadan kalkar. Çünkü meþhur bir hadisde, «Bir kimse bir namazý kýlmadan uyuyup kalýrsa ilh...» buyurulmuþtur. Böyle bir hadisle amelî farz sabit olur. Farzýn kazasýfarz, vacibin kazasý vacip, sünnetin kazasý sünnettir. Ömrün bütün vakitleri kaza için vakittir. Yalnýz namaz vakitleri bâbýnda geçtiði vecihle üç yasak vakit müstesnadýr.
ÝZAH
Bazýlarý kazayý; «Vacibin mislini yapmaktýr» diye tarif etmiþlerdir. Bu tarif terk edilen bir kavle göredir ki o da kazanýn yeni bir sebeble vacip olmasýdýr. Mezkûr kavle göre kaza edânýn vacip olduðu delil ile vacip olmaz. Meselenin tamamý Bahýr´da ve usul-ü fýkýh kitaplarýndadýr. «Vacib olmayan namazlara kaza adýný vermek mecazdýr.» Meselâ musannýfýn. «Vacibin kazasý vacip sünnetin kazasý sünnettir» sözü ile Kenz sahibinin, «öðlenin ilk sünnetini, vakti içinde son sünnetinden önce kaza eder» sözü bu kabildendir. Keza fukahanýn bozulan hacca kaza adýný vermeleri de mecazdir Çünkü hac için çýkmasiyle haccýn kazaya kalacaðý bir vakit yoktur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Nâfileye kaza denilememesinin vechini evvelce anlatmýþtýk. Velev ki nâfile hakikaten memûrun bihtir demiþ olalým. Nitekim cumhurun kavli budur. Nâfileye hakikaten edâ da denilir. Nasýl ki öðlenin ilk sünnetini kýlana sünneti edâ etti denilir. Bu sünneti farzdan sonra kýlarsa kaza etmiþ olur. Çünkü vakti deðildir. Velev ki öðlenin vakti olsun.
«Beþ vaktin farzlariyle. vitir namazý arasýnda edâ ve kaza yönünden tertip lâzýmdýr.» Bu üç sûrete þâmildir.
1 - Ya hepsi kazadýr.
2 - Ya bazýsý edâ bazýsý kazasýdýr.
3 - Yahut hepsi edâdýr, meselâ yatsý ile vitir böyledir. T. Bunda cuma namazý da dahildir. Zira onunla sair namazlar arasýnda tertip lâzýmdýr. Bir kimse sabah namazýný kýlmadýðýný hatýrlarsa imam hutbe okusa bile onu kýlar. Bunu Þeyh Ýsmail Tahavî þerhinden nakletmiþtir.
«Onun fevtiyle cevaz da ortadan kalkar.» Cevazdan murad; sahih olmaktýr. helâl olmak deðildir. Musannýf «lâzýmdýr» sözüyle daha kuvvetli olan amelî farzý murad etmiþtir ki. buna vacip denilir. Sadrý´þ- Þeria gibi farz diyenlerin maksadý da bu olduðu gibi: þarttýr diyen Muhit sahibi ile vaciptir diyen Mirâc sahibinin maksatlarý da budur. Nitekim Bahýr´da izah olunmuþtur.
Meþhur hadisin tamamý þöyledir: «Bir kimse bir namazý kýlmadan uyuyup kalýr veya unutur da onu ancak imamla birlikte namaz kýlarken hatýrlarsa içinde bulunduðu namazý kýlsýn. Sonra hatýrladýðýný kaza etsin! sonra imamla kýldýðýný iade etsin!» Bu hadisi Halebî Dürer´den nakletmiþtir. Fetih sahibi onu bazý lâfýzlarý deðiþik olarak ve kimin rivayet ettiðini beyan ederek rivayet etmiþ; bazý ravilerinin mevsûk olup olmadýðý hususundaki ihtilâfý ve keza merfu mudur yoksa mevkuf mudur diye ihtilâf edildiðini bildirmiþ; hadisin meþhur olmasý þöyle dursun merfu olduðu bile ihtilâflý olduðundan «meþhurdur» iddiasýnýn reddedildiðini söylemiþ ve sözü bir hayli uzatmýþtýr. Sözünün geliþinden anlaþýlýyor ki delil yönünden Fetih sahibi Þafiî´nin «tertip müstehaptýr» kavline meyletmektedir. Münye þerhi ile Burhan´da kendisine red cevabý verilmiþtir ki, bu cevaplarý Nuh efendi kýsaltmýþtýr. Dilersen oraya müracaat et!...
Musannýf «farzýn kazasý farzdýr» sözünü bâbýn baþýna geçirse yahut aþaðýdaki fer´î meseledensonraya býraksa daha münasib olurdu. Kezâ «Sünnetin kazasý sünnettir» sözü, farz ve vacip gibi umum zanný veriyor. Halbuki öyle deðildir. «Sünnetin, kaza olunanlarý» dese idi bu vehim ortadan kalkardý. Remlî.
Ben derim ki: Buna vitirle itiraz olunabilir. Çünkü vitir imameyne göre sünnettir. Kazasý ise zahir rivayete göre vaciptir. Lâkin bu itiraza þöyle cevap verilir: Musannýfýn sözü mezhebin sahibi Ýmam-ý A´zam hazretlerinin kavline göredir.
Vacip namazlara misal: Nezir edilen namazlar, kýlmak için yemin edilen namazlar ve bozulan nâfilelerin kazalarýdýr. T. Ömrün bütün vakitleri kaza için vakittir. Çünkü o vakitlerde kaza sahihtir. Velev ki özür müstesna olmak üzere kazanýn acele yapýlmasý lâzým gelsin, T. Bu mesele ileride gelecektir.
Üç yasak vakit: Güneþ doðarken, istiva halinde (gök yüzünün ortasýnda) iken ve batarkendir. (Bunlarda namaz kýlmak mekruhtur). Baþlanýp ta bozulan nâfilenin yeri de bu vakitlerdir. T.
METÝN
Binaenaleyh vitiri kýlmadýðýný hatýrlayan bir kimsenin sabah namazýný kýlmasý caiz deðildir. Çünkü Ýmam-ý A´zam´a göre vitir vaciptir. Bu mesele lüzum üzerine tefri edilmiþtir. Meðer ki müstehap vakit hakikaten daralmýþ olsun. Bu istisna, lüzumdandýr. Yani bu taktirde tertip lâzým deðildir. Zira geçmiþi tedarik edeyim derken vakit namazýný kaçýrmak hükmünden deðildir. Vakit bütün geçmiþ namazlara dar gelirse esah kavle göre vakit namazýný kýlmak caizdir. Müctebâ. Yine Müctebâ´da beyan olunduðuna göre yatsýyý kýlmamýþ olan bir kimse sabah namazý vaktinin daraldýðýný zannederek onu kýlsa - halbuki vakit müsaid olsa - güneþ doðuncaya kadar sabah namazýný iade eder. Kýldýðý farz, sonuncusudur.
ÝZAH
Vitir namazýný kýlmadýðýný namazda veya daha evvel hatýrlayan kimsenin sabah namazýný kýlmasý caiz deðildir. Kýlarsa mevkuf olarak fâsit olur. Nitekim izahý gelecektir. «Meðer ki müstehap vakit hakikaten daralmýþ olsun.» Yani geçmiþ namazlarla vakit namazýna yetmesin. Geçmiþ namazlarýn birbirlerine nisbetle hususi vakti olmadýðý için onlar hakkýnda vakit daralýnca tertip sâkýt olmasý bahis mevzuu deðildir. T.
Vakit namazýný edâ etmek ancak kýraatý ve diðer namaz fiillerini kýsa tutmak suretiyle mümkün olursa namazý caiz olacak miktarda kýsa tutar ve tertip eder. Bunu Bahýr sahibi Müctebâ´dan nakletmiþtir. Fetih´te beyan olunduðuna göre vaktin darlýðý namaza baþlarken itibara alýnýr. Hattâ vakit namazýna baþlar da üzerinde kaza namazý olduðunu hatýrladýðý halde uzatýr ve bu suretle vakit daralýrsa caiz olmaz. Meðer ki o namazý bozup sonra yeniden baþlaya. O namaza unutarak boþlar da mesele hâliyle olursa vakit daraldýðýnda hatýrladýðý takdirde namazý caiz olur.
Müstehap vakitten murad; içinde kerahet bulunmayan vakittir. Kuhistanî. Bazýlarý asýl vakittir demiþlerdir. Bu kavli, Tahavî Þeyhayna; birinci kavli de imam Muhammed´e nisbet etmiþtir. Zâhire bakýlýrsa musannýf bununla ikindi namazýnda güneþin deðiþme vaktinden ihtiraz etmiþtir. Çünkümeselâ kýþýn, öðleyi veya akþamý vaktinin evvelinden geciktirmekle tertip sâkýt olur demek ihtimalden uzaktýr. Sonra gördüm ki Zeyleî hilâfý ikindiye tahsis etmiþtir. Onun için Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Bunun semeresi þurada belli olur: Bir kimse öðleyi kýlmadýðýný hatýrlar da kýldýðý taktirde güneþ deðiþmeden yetiþtireceðini, fakat ikindinin veya onun bir kýsmýnýn kerahet vaktine kalacaðýný bilirse birinci kavle göre evvelâ ikindiyi kýlar; öðleyi güneþ kavuþtuktan sonraya býrakýr. Ýkinci kavle göre evvelâ öðleyi sonra ikindiyi kýlar.» Kâdýhân Câmî Þerhi´nde ikinci kavli tercih etmiþtir.
Mebsut´ta, «Ekseri ulemamýz bu kavlin üç imamýmýza ait olduðunu söylemiþlerdir» deniliyor. Muhit sahibi birinci kavli sahih kabul etmiþtir. Zahîriye sahibi de onu tercih etmiþ; sebep olarak da Müntekâ´nýn, «Bir kimse ikindi namazýna vaktinde niyetlenir de sonra güneþ kýzarýr ve öðleyi kýlmadýðýný hatýrlarsa ikindiye devam eder» sözünü göstermiþ; «Bu, müstehap vaktin itibara alýnacaðýna nâsdýr» demiþtir. Bahýr sahibi, «O halde ulemanýn ihtilâfý kalmamýþtýr. Çünkü mesele zâhir rivayede zikredilmeyip baþka bir rivayette sabit olduðuna göre o rivayetle amel taayyün eder» diyor.
Ben derim ki: Bu tercih söz götürür. Bunu Kadýhan´ýn Cami-i Saðîr þerhindeki þu sözü izah eder: «Meselenin ikindi hakkýnda va´zedilmesi, vaktin sonunu bilmek içindir. Bize göre vaktin sonu tertibin hükmünde güneþin kavuþmasý, ikindi namazýnýn te´hirinin caiz olmasýnda güneþin deðiþmesidir. Ýmam Hasan´ýn kavline göre ise ikindi namazýnýn vaktinin sonu, güneþin deðiþme zamanýdýr. Ona göre her iki namazý, güneþin rengi deðiþmezden önce kýlmak imkâný varsa tertip lâzýmdýr. Ýmkâný yoksa tertibe riayet lâzým deðildir. Bize göre öðleyi güneþin rengi deðiþmezden önce kýlmasý mümkün olur da ikindi yahut ikindinin bir kýsmý deðiþtikten sonraya kalýrsa tertibe riayeti lâzým gelir. Ama her iki namazý güneþ batmazdan önce kýlmasý mümkün olduðu halde güneþin rengi deðiþmeden öðleyi bitiremeyecekse tertibe riayet lâzým gelmez. Zira güneþin rengi deðiþtikten sonraki zaman hiç bir namazýn vakti deðildir. O zaman yalnýz o günün ikindisi kýlýnabilir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Bundan anlaþýlýyor ki Müntekâ´daki sözde hilâf yoktur. Çünkü o kimse öðleyi kýlmadýðýný güneþin rengi deðiþtikten sonra hatýrlayýnca o namazý o anda kýlmasýna imkân yoktur. Onun için de ikindi namazý fâsid olmaz. Velev ki ona unutarak güneþin rengi deðiþmezden önce baþlamýþ olsun. Zira itibar hatýrlama vaktinedir. Yine anlaþýlýr ki mesele ulemanýn ihtilâfýna deðil, rivayetin ihtilâfýna bina edilmiþtir. Mebsut´tan naklen az yukarýda arzettiðimiz gibi vaktin aslýný itibara almak üç imamýmýzýn kavlidir. Ulemanýn ekserisi bu kavli tercih etmiþtir. Metinlerin mutlak olan ibareleri de bunu iktiza etmektedir. Onun için Fâkihu´n- Nefs imam Kâdýhân bunu, «bize göre» diyerek cezmetmiþtir. Bu söz onun mezhep olmasýný iktiza eder. Onun için ikinci kavli imam Hasan´a nisbet etmiþtir. Evet, Münye þârihi ila Zeyleî bu kavlin imam Muhammed´den rivayet edildiðini açýklamýþlardýr. Tahavî´den rivayet edildiðini bildirdiðimiz kavl buna hamlolunur. Evvelce geçmiþti ki bir kimse cuma hutbesi okunurken sabah namazýný kýlmadýðýný hatýrlasa onu kýlar. Halbuki o anda namaz kýlmak mekruhtur. Hattâ Tatarhaniye´de, «Þeyhayn´a göre cuma namazýný imamla birlikte kýlamayacaðýndan korksa bile o namazý kýlar. Sonra öðleyi kýlar. Ýmam Muhammed; «Cumayý kýlar; sonra sabah namazýný kaza eder.» demiþtir. Demek oluyor ki Þeyhayn, tertibi terk etmek hususunda cuma namazýnýn kaçýrýlmasýný özür saymamýþlardýr. Ýmam Muhammed özür saymýþtýr. Burada da öyledir» denilmektedir. Tatarhaniye´de Muhit´in ibaresi de zikredilmiþtir. Fakat orada Bahýr sahibinin söylediði «sahih kabul etme» meselesi yoktur. Ýtimada þâyan olan. ekser ulemanýn tercih ettikleri kavildir ki, o da üç imamýmýza göre asýl vaktin muteber olmasýdýr. Allah´u âlem.
«Vakit bütün geçmiþ namazlara dar gelirse ilh...» bu meselenin sureti þudur: Meselâ bir kimse yatsý ile vitir namazlarýný kýlmasa sonra sabah namazýný dahi yalnýz bir vitir namazý ile sabahýn farzýnýn sýðacaðý bir vakit kalýncaya kadar te´hir etse, vakit bu üç namaza dar gelince vitiri kýlmadýkça sabah namazý sahih olmaz. Ulemanýn, bu görüþü tercih ettikleri anlaþýlýyor. Müctebâ´da açýklandýðýna göre esah olan kavil vakit namazýnýn caiz olmasýdýr. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir. Lâkin Rahmetî, «Benim Müctebâ´da gördüðüm «Esah olan kavil vakit namazýnýn caiz olmamasýdýr» diyor.
Ben derim ki: Ben Müctebâ´ya müracaat ettim ve orada Bahýr sahibinin ona nisbet ettiði sözü gördüm. Kezâ Kuhistâni, «Sahih kavle göre vakit namazý caizdir» demiþtir.
«Güneþ doðuncaya kadar sabah namazýný iade eder.» Yani her defasýnda vaktin iki namaza kâfi gelmeyeceðini zanneder de sonra kâfi geleceðini anlarsa; vaktin hakikaten ikisine kâfi gelmeyeceði anlaþýlýncaya kadar sabah namazýný ikinci, üçüncü ilh... tekrarlar durur. En sonunda vakit namazýný iade eder; sonra kaza namazýný kýlar. Sabah namazýný iade ettikten sonra vaktin ikisine de kâfi geleceði anlaþýlýrsa evvelâ kaza namazýný sonra vakit namazýný kýlar. Nitekim Fethu´l- Kadir´de beyan olunmuþtur.
METÝN
Veya geçmiþ namaz unutulursa yine tertip lâzým gelmez. Çünkü özürdür. Yahut itikâdi farzlardan altý farz geçerse esah kavle göre altýncýnýn vakti çýkmakla tertip sâkýt olur. Zira güçlüðü iktiza eden tekrar, had safhaya ulaþmýþtýr. Velev ki kalan namazlar baþka baþka günlere âit veya eskiden kalmýþ olsunlar. Mûtemet kavil budur. Çünkü tercih muhtelif olunca, metinlerin mutlak olan kavli tercih edilir. Bahýr.
ÝZAH
Unutmak meselesi þöyle hülâsa edilir: Bir kimse kazaya kalmýþ namazý olduðunu unutur da onun üzerine terettüp eden vakit namazýný veya baþka bir kaza namazýný kýlarsa tertip sâkýt olur. Keza iki vâkit namazýndan birini unutmakla da sâkýt olur. Meselâ yatsýyý kýlmadýðýný unutarak vitiri kýlsa da sonra yatsýyý kýlsa vitiri tekrarlamaz. Çünkü ulema, «Bir kimse yatsýyý abdestsiz, vitirle sünneti abdestli kýlsa yatsý ile sünneti tekrar kýlar; vitiri kýlmaz. Çünkü onu zimmetinde yatsý namazý olduðunu unutarak edâ etmiþ; böylece tertip sâkýt olmuþtur» demiþlerdir. Bunu Halebî söylemiþtir.
Ben derim ki: Yine bunun benzeri Bahýr´da Muhit´ten nakledilen þu meseledir: «Bir kimse ikindiyikýlar da sonra öðleyi abdestsiz kýldýðý anlaþýlýrsa yalnýz öðleyi tekrarlar. Çünkü o kimse unutan gibidir.»
«Çünkü bu bir özürdür.» Yani unutmak Allah tarafýndan gelme bir özür olup mükellef olmayý iskât eder. Zira onu yapmak kudreti dahilinde deðildir. Bahýr.
«Yahut îtikadî farzlardan altý farz geçerse esah kavle göre tertip sâkýt olur.» Yani kazaya kalan namazlarýn sayýsý altý olmadýkça kalan namazla vakit namazý arasýnda ve kezâ kalan namazlar arasýnda tertip lâzým deðildir. Nehir´de böyle denilmiþtir. Ama vitirle yatsý gibi iki vakit namazýn arasýnda bu iskât sebebiyle belli ki tertip sâkýt olmaz. H. Musannýf altý namazý mutlak zikretmiþtir. Binaenaleyh hakikaten kazaya kalanlarla hükmen kazaya kalanlara þâmildir. Nitekim Kuhistanî ile Ýmdad´da beyan edilmiþtir. Hükmen kazaya kalana Misal: Bir kimsenin farz bir namazý býrakýp onu hatýrladýðý halde beþ farz namaz kýlmasýdýr. Ýleride görüleceði vecihle bu beþ namaz mevkuf (yani þartlý olarak) fâsit olur. Terk edilen namaz hem hakikaten hem hükmen kazaya kalmýþtýr. Mevkuf olarak bozulan beþ namaz ise yalnýz hükmen kazaya kalmýþtýr. Fetih ve Bahýr´da beyan olunduðuna göre, «Bir kimse üç ayrý namazý, meselâ bir günün öðlenini, bir günün ikindisini ve baþka bir günün akþam namazýný terk eder de hangisini evvel býraktýðýný bilemezse bazýlarýna göre terk edilen namazlar arasýnda tertip vaciptir ve onlarý yedi olarak kýlar. Þöyle ki: Evvelâ öðleyi, sonra ikindiyi. sonra yine öðleyi kýlar. Çünkü ilk kýldýðý namazýn son olma ihtimali vardýr. Onun için onu tekrarlar. Sonra akþamý, sonra öðleyi, sonra ikindiyi, sonra yine öðleyi kýlar. Zira akþam namazýnýn ilk kalan namaz olmasý ihtimali vardýr. Böylece ilk kýldýðýný tekrarlar. Bir takýmlarý tertibin sâkýt olacaðýný ve o kimsenin yalnýz üç namaz kaza edeceðini söylemiþlerdir. Mûtemet olan kavil de budur. Çünkü bu namazlar arasýnda tertip vaciptir denilirse; bundan kalmýþ namazlarýna mânen yedi imiþ gibi olmasý lâzým gelir. Halbuki tertip altý namazla sâkýt olur. Yedi namazla sâkýt olmasý ise evleviyette kalýr» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Tamamý oradadýr. Þurunbulalî´nin bu mesele hakkýnda bir risalesi vardýr.
«Îtikadî farzlardan» kaydiyle farz amelî olan vitir hariç kalmýþtýr. Çünkü vitirle baþka namazlar arasýnda tertip farz olsa da kaza namazlarý ile birlikte hesap edilemez. H. Yani tertibin sukûtuna vardýran çokluk, onunla hâsýl olmaz. Zira vitir günle gecenin vazifelerinin tamamýdýr. Çokluk ise ancak vakitler veya saatler yönünden bu vazifelerin üzerine ziyade ile hâsýl olur. Bunda vitirin tesiri yoktur. Ýmdad.
«Tekrar zýddýna girmiþtir.» Çünkü farzlardan biri tekrarlanmýþ olur. Bu da gerek o namazlarla baþka namazýn gerekse o namazlarýn kendi aralarýnda vacip olan tertip düþerek hafiflemeye sebep olabilir. Dürer. Zira o zamanda tertip vacip olsa güçlüðe müeddi olur. Þârih «esah kavle göre» sözüyle Zeyleî´nin sahih kabul ettiði þu kavilden ihtiraz etmiþtir: «Kazaya kalan namazdan sonra muteber olan araya altý namazýn deðil, altý vaktin girmesidir. Bir kimsenin bir namazý kazaya kalýr da onu bir ay sonra hatýrlayarak hatýrýnda olduðu halde bir vakit namazý kýlarsa vakitler itibariyle kýldýðý namaz kâfi gelir. Çünkü iki namazýn arasýna altý vakitten fazla zaman girmiþtir. Binaenaleyh tertipsâkýt olur. Yani unutmakla tertip sâkýt olduðu için o iki namazýn arasýndaki, namazlar sahihtir. Araya giren vakte deðil namazlara itibar edilirse kýldýðý namaz kâfi deðildir. Zira kazaya kalan bir namazdýr. Tertip ise ancak altý namazýn araya girmesiyle bozulur.» Muhit´te bu kavlin zâhir rivaye olduðu açýklanmýþtýr. Kâfi´de de bu sahihlenmiþtir. Metinlerde bildirilene muvafýk olan da budur. Bununla Zeyleî ve baþkalarýnýn sahih bulduklarý kavîl defedilmiþ olur. Tamamý Bahýr´dadýr. Þârih yine bu «esah kavle göre» sözü ile imam Muhammed´den rivayet olunan «altýncý vaktin girmesi itibara alýnýr» kavlinden ve Mirâc´daki «yedinci vaktin girmesi itibara alýnýr» ifadesinden ihtiraz etmiþtir. Nitekim Bahýr´da izah olunmuþtur.
«Velev ki kalan namazlar eskiden kalmýþ olsunlar. Mutemed olan kavil budur.» Meselâ bir kimse tertip üzere bütün bir ayýn namazýný terk eder de sonra namaza baþlar ve yeni bir namazý kazaya býrakýrsa bu namazý hatýrladýðý halde vakit namazýný kýlmasý câizdir. Çünkü bu tek namaz, eskiden kalan namazlara katýlmýþtýr. Onlar ise çoktur. Binaenaleyh Tertip vâcip deðildir.
Ulemadan bazýlar, «Tertibi düþüren eski namazlar deðil, yeni býrakýlanlardýr. O kimseyi namazý tahkirden menetmek için geçmiþ namazlar sanki yokmuþ gibi tutulur ve onlar hatýrýnda iken vakit namazý caiz olmaz» demiþlerdir. Sadrý´þ- þehid bu kavli sahihlemiþtir. Tecnis´de. «Fetva buna göredir» denilmiþtir. Mücteba´da ise birinci kavlin esah olduðu kaydedilmiþ; Mirac´da. «Fetva buna göredir» denilmiþtir. Ve gördüðün gibi sahihleme ve fetva muhtelif olmuþtur. Ama metinlerdeki mutlak beyanla amel etmek evlâdýr. Bahýr.
METÝN
Yahut muteber bir zanda bulunursa bununla dahi tertibin lüzumu sâkýt olur. Meselâ bir kimse sabah namazýný kýlmadýðýný hatýrladýðý halde öðleyi kýlarsa öðle namazý fâsit olur. Sabah namazýný kaza eder de sonra öðleyi hatýrladýðý halde ikindiyi kýlarsa ikindi caizdir. Çünkü onun. zanna göre ikindiyi edâ ederken üzerinde kaza namazý yoktur. Bu zan muteberdir. Zira üzerinde içtihat edilmiþtir. Müctebâ´da, «Tertibin farz olduðunu bilmeyen kimse unutan hükmündedir» denilmiþtir ki, Buhâra imamlarýndan bir cemaat bu kavli tercih etmiþlerdir. Kýnye´nin þu sözü de buna göre halledilir: «Bir çocuk fecir zamanýnda bülûða erer de sabah namazýný kýlmadýðýný hatýrladýðý halde öðleyi kýlarsa caiz olur. Bu özür sebebiyle kendisine tertip lâzým gelmez.»
ÝZAH
Mûteber bir zanda bulunmanýn tertibi düþürmesi, tertibi iskât eden þeylerin dördüncüsüdür. Bunu Zeyleî söylemiþ; Dürer sahibi dahi kesinlikle buna kâil olmuþtur. Bahýr sahibi ise bunu unutma hükmüne katmýþ ve, «Bu, tevehhüm edildiði gibi tertibi düþüren dördüncü þey deðildir» demiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Hidâye þârihlerinin bildirdiklerine göre namazýn bozulmasý abdestsizlik gibi kuvvetli ise ondan sonra gelen namazý kendine tâbi kýlar. Tertip bulunmamak gibi zaif ise tâbi kýlmaz. Bunun üzerine iki fer´î mesele zikretmiþlerdir ki biri þudur: Bir kimse öðleyi abdestsiz kýlar da sonra bunu hatýrladýðý halde ikindi namazýnýda kýlarsa ikindiyi iâde eder. Çünkü öðlenin bozulmasý kuvvetlidir; ikindinin bozulmazý da icabeder. Velev ki tertip vacip olmadýðýný zannetsin. Ýkinciside þudur: Bu öðleyi bu ikindiden sonra kýlar da ikindiyi tekrarlamadan akþam namazýný kýlar; ikindiyi tekrarlamadýðýný da hatýrlarsa, tertibin vacip olmadýðýný zannettiði taktirde akþam namazý sahihtir. Çünkü ikindinin bozulmasý zaiftir, Zira ulemadan bazýlarý bozulmayacaðýný söylemiþlerdir. Þu halde akþam namazýnýn kendine tâbi olarak bozulmasýný gerektirmez. Ýsbicâbi bunun için bir kaide zikretmiþtir ki o da þudur: Eðer kazaya kalan namazýnýn iadesi bilittifak vacip ise onu hatýrladýðý halde kýldýðý namazýn iadesi lâzým gelir. Kaza namazýnýn iadesi bilittifak vacip olmazsa iadesi tâzým gelmez. Elverir ki kýldýðýnýn kâfi geldiðine kanaat getirsin.»
Fethu´l- Kadîr sahibi diyor ki: «Bundan þu hüküm çýkarýlýr: Mücerret bahis mevzuu olan yerin içtihat edilen bir yer olmasý bu hususta bilmeyenin zannýnýn itibara alýnmasýný gerektirmez. Bilâkis içtihat edilen yer baþlangýçta olursa zanna itibar yoktur. Ýçtihat edilen yere,baðlý ve onun üzerine binâ edilen bir þey olursa bu zan itibara alýnýr. Zira zaiflik fazladýr. Baþlangýçta içtihat edilen yer ikindinin bozulmasýdýr. Akþamýn bozulmasý onun sebebiyledir. Binaenaleyh muteberdir.» Yani burada bilmeyenin zanný muteberdir. Bundan açýk olarak anlaþýlýr ki, bu zannýn itibara alýnýp alýnmamasý bilmeyen hakkýndadýr. Tertibin vacip olduðunu bilen hakkýnda deðildir. Meselenin tamamý Nehir´dedir.
Þu da varki; Bahýr sahibi yukarýda geçen iki fer´î meseleye itirazla þöyle demiþtir: «Namaz kýlan kimse birkaç þýktan hâli deðildir. Ya Hanefîdir-ki bu durumda imamýnýn mezhebine muhalif olan görüþüne itibar yoktur. Binaenaleyh akþam namazýný kýlmasý dahi lâzým gelir. Yahut Þâfiî´dir. Bu takdirde ona ikindiyi kýlmak dahi lâzým deðildir. Yahut avamdan olup mezhep sahibi deðildir. Onun mezhebi müftisinin mezhebidir. Hanefî bir müftüye danýþýrsa her iki namazý iade eder. Þâfiî´ye sorarsa ikisini de kýlmaz. Hiç bir kimseye sormaz da bir müctehidin mezhebine göre sahih olan þýka tesadüf ederse üzerine iade lâzým gelmez.» Þüphesiz bu itiraz, nakledilen kavî (hakkýnda bir incelemedir. Zira yukarýda Hidâye þerhlerinden naklen geçen iki fer´î meselenin hükmü imam Kadýhân´ýn «el´ Câmiu´s-Saðîr» inde de zikredilmiþtir. Zahire´de bunun, imam Muhammed´den rivayet olunduðu bildirilmektedir. Tatarhaniye sahibi onu imam Muhammed´in Asýl namýndaki eserine nisbet etmiþtir. Þurunbulâli dahi Bahýr sahibine tâbi olmuþtur. Lâkin o þöyle demektedir: «Meselenin mevzuu hiç bir müctehidi taklit etmeyen ve hiç bir fâkihe sormayan âmmî hakkýndadýr. Onun namazý sahihtir. Zira içtihat edilen yere tesadüf etmiþtir. Ama o kimse Hanefî olursa imamýnýn mezhebine muhalif zanna itibar yoktur. Ýlh...» ifadesi söz götürür. Çünkü o zaman ikindi ile akþam namazýnýn arasýnda fark kalmaz. Þâfiî mezhebine göre her ikisi sahihtir. Belki bu ifade Hanefî bir müftüye soran yahut sahih olduðuna inanarak hanefî mezhebine göre ibadeti benimseyen âmmîye hamlolunur ki, evvelce bunu bilmeyip sonradan öðrenmiþtir. Onun için Nehir sahibi þu mânâda sözler söylemiþtir: Bahýr sahibinin «onun imamýna mahalif olan reyine itibar yoktur. ilh...» iddiasýný kabul etmiyoruz. Çünkü imamý onun reyine itibar etmiþ ve onun zannýnca vacip olmayan tertibi ondan düþürmüþtür. O bunu bilmez de sonradan öðrenirse akþam namazýný tekrar kýlmasý lâzým gelmez. Hanefî bir müftüye sorar da tekrarlamasý lâzým geldiðine dair fetva verilirse bu fetva sahihdeðildir.» «Zira üzerinde içtihat edilm
Þârihin burada Mücteba´dan naklettiði ibare tertibi düþüren þeylerin beþincisi deðildir, çünkü önceki zannýn ancak bilmeyenden muteber olacaðýný biliyorsun. Þârih Müçtebâ´nin sözünü, yukarýda Bahýr´dan naklen beyan ettiðimiz, «Mûteber olan zan, tertibi düþüren dördüncü âmil deðildir. Zira o unutma hükmüne katýlmýþtýr» ifadesine iþaret için nakletmiþtir. Yani tertibi düþüren þeyler ancak metin sahiplerinin zikrettikleri üç þeydir.
Kýnye sahibinin fecir zamanýnda bülûða eren çocuk hakkýndaki sözü üzerine Halebî, «Çocuk için bu hükmün verilmesi ekseriyetle ahkâmý bilmediði içindir. Nitekim Nehir´de böyle denilmiþtir» diyor. Ben derim ki: Lâkin bu izah açýk deðildir. Zira sabah namazý bilittifak kazaya kalmýþtýr. Þu halde onun bilmemesi itibara alýnarak tertip nasýl lâzým gelmez? Halbuki bu mesele yukarýda geçen «yahut muteber bir zanda bulunursa» ifadesiyle anlatýlan birinci meselenin eþidir. Zâhire göre bu mesele «bilmeyenin zanný mutlak surette muteberdir» sözüne ibtina etmektedir. Nitekim yakýnda gelecektir.
METÝN
Kazaya kalan namazlarýn çokluðu sebebiyle tertip düþtükten sonra onlarýn bir kýsmýný kaza ederek azaltmakla mutemed kavle göre tertibin lüzumu avdet etmez. Zira sâkýt olan bir þey geri dönmez. Keza, tertib bir defa sakýt olduktan sonra diðer tertip düþürenlerle -yani unutmak ve vaktin daralmasiyle- de geri dönmez. Hattâ vakit namazýný kýlarken vakit çýksa namaz fâsit olmaz. Esah olan kavil budur. Müçtebâ. Lâkin Nehir´de ve Dirâye´den naklen Sýrâc´da, «Tertip unutmak veya vakit darlýðý sebebiyle düþerde sonra hatýrlar ve vakit te müsait olursa bilittifak avdet eder» denilmiþtir. Eþbah´da, «sâkýt olan bir þey bir daha geri dönmez» kaidesi beyan edilirken dahi buna benzer sözler söylenmiþtir. Tashih edilmelidir. Tertibi terk etmekle namazýn aslý -Ebû Hanîfe´ye göre- tertibin vacip olduðunu bilsin bilmesin mevkuf baþkasýna baðlý olarak bozulur.
ÝZAH
Kalan namazlarýn bir kýsmýný kaza etmekle tertip .geri dönmez. Meselâ bir adam kalmýþ bir aylýk namazýný kaza eder de bir namaz býrakýr ve onu hatýrladýðý halde vakit namazýný kýlarsa sahih olur. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. «Kalan namazlarýn bir kýsmýný» diye kayýtlamasýnýn sebebi, hepsini kaza ettiði takdirde bütün imamlara göre tertip avdet edeceði içindir. Nitekim Kuhistaniye´de böyle denilmiþtir.
«Mutemed kavle göre tertibin lüzumu avdet etmez.» iki rivayetin esah olaný budur. Kâfi, Muhti, Mirac ve diðer kitaplarýn sahipleri de bu kavli sahih bulmuþlar hattâ Mirac sahibi ve baþkalarý «fetva buna göredir» demiþlerdir. Bazýlarý tertibin avdet ettiðini söylemiþlerdir. Hidâye sahibi bunu tercih etmiþtir. Kâfi ve Tebyin sahipleri ise onu reddetmiþlerdir. Bahýr´da bu hususta uzun uzadýya söz edilmiþtir. Gerçi «sâkýt olan bir þey bir daha geri dönmez» ama kalan namazlarýn hepsini kaza ederse zâhire göre kendisine yeni tertip lâzým gelmez. Buna avdet etti denilmez.
«Hattâ vakit namazýný kýlarken vakit çýksa namaz fâsit olmaz.» Müçtebâ´nýn bu husustaki ibaresiþöyledir: «Tertip vaktin darlýðýndan düþer de sonra vakit çýkarsa esah kavle göre artýk geri dönmez. Hattâ vakit namazýný kýlarken çýksa esah kavle göre namazý bozulmaz. Yine esah kavle göre o kimse namazýný kaza deðil, edâ etmiþ olur. Unutmakla düþer de sonra hatýrlarsa yine tertip avdet etmez.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Þârihin ibaresindeki «Diraye» den murad: Miracu´d - Diraye adlý kitapdýr. Kýsaltma için ismin yarýsýný almýþtýr. Miracu´d Dirâye Kâfî´nin yazdýðý Hidâye þerhidir. Çok defa yalnýz Mirâc demekle ihtifa olunur. «Tashih edilmelidir.» Tashih þudur: Vaktin daralmasý hususundaki hilâf lafzîdir (lâfdan ibârettir). Zira Müçtebâ´da tertibin vakit çýktýktan sonra dönmeyeceði, Diraye´de ise vakit varsa döneceði açýklanmýþtýr. Binaenaleyh aralarýnda zýddýyet yoktur. Unuttuktan sonra hatýrlama hususunda da öyledir. Çünkü Müçtebâ´nýn sözü namazý bitirdikten sonra hatýrladýðýna hamledilmiþtir. Þu delil ile ki, on ikili meselelerde «bir kimse namazda iken kazaya namazý kaldýðýný hatýrlarsa; teþehhüt miktarý oturmadan hatýrladýðý takdirde, namazý bilittifak bozulur. Teþehhüt miktarý oturup selâm vermezden önce hatýrlarsa Ýmam-ý A´zam´a göre bozulur; imameyne göre bozulmaz» diye ittifak etmiþlerdir. Dirâye´nin sözü namazdan çýkmadan hatýrladýðýna hamledilmiþtir. Bunu Halebî söylemiþ; sonra þöyle demiþtir: «Tahkik nâm eserde beyan olunduðuna göre vaktin daralmasý hakikatta tertibi düþürmez. Ancak her iki namazý kýlmaktan âciz kalýnca kuvvetinden dolayý vakit namazý öne alýnýr; tertip bâkîdir.» Nitekim bunu Bahýr sahibi, Tebyin´den naklen açýklamýþtýr. Unutma hakkýnda da bunun mislini söylemek gerekir. Bu izaha göre vakit darlýðýndan veya unutmaktan dolayý kalmýþ namazla vakit namazýnýn arasýndaki tertip düþerse o vakit namazýndan sonraki hakkýnda bâkîdir.
«Tertibi terk etmekle namazýn aslý Ebû Hanîfe´ye göre mevkuf olarak bozulur.» Musannýf burada Nehir.sahibine tâbi olmuþtur. (Bu hatâdýr). Doðrusu, «namazýn vasfý bozulur» demektir. Bahýr sahibi diyor ki: «Namazýn farziyeti bozulur diye kaydetmesi Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf´a göre namaz bozulmadýðý içindir. Ýmam Muhammed´e göre ise namaz bozulur. Çünkü tahrîme farz için yapýlmýþtýr. Farziyet bozulunca tahrimede aslýndan bozulur. Þeyhayn´ýn delili þudur: Tahrîme namazýn aslý için farz vasfý ile yapýlmýþtýr. Vasfýn bozulmasýndan aslýn da bozulmasý zarureti hâsýl olmaz.» Nihâye´de böyle denilmiþtir. Hilâfýn faydasý, kahkaha ile gülenin abdestinin bozulmasý meselesinde ortaya çýkar. Ýnâye´de böyle denilmiþtir. H.
«Tertibi terk etmekle namazýn vasfý Ýmam-ý A´zam´a göre mevkuf olarak» -imameyne göre ise kat´î surette- bozulur. Tertibin vacip olduðunu bilsin bilmesin farketmez. Ama Mecma´ þerhinde Muhit´ten naklen buna muhalif olarak «Namaz kýlanýn zannýna göre tertip vacip deðilse kýldýðý namazý tekrarlamaz. Aksi taktirde bütün kýldýklarýný iade eder» denilmiþtir. Bahýr sahibi bu sözün zaif olduðunu söylemiþtir. Fethu´l- Kadîr´de: «Ýmam-ý A´zam´ýn kavlini ta´lil edersek mutlak sözün (yani tertibin vacip olduðunu bilsin bilmesin demenin kat´î olduðu meydana çýkar» denilmiþtir. Nehir sahibi bunu tasdik ve kabul etmiþtir. Buna itirazla «Bu söz, evvelce geçen "Tertip muteber olan zanla düþer. Bilmeyen unutan hükmündedir..." ifadesine muhaliftir» denilemez. Çünkü bizþöyle diyoruz: Buradaki bir namaz, terk edip de sonra onu hatýrladýðý halde beþ namaz kýlan hakkýndadýr. Ýmdi buradaki «tertip vâcip deðildir» zanný muteber deðildir. Zira bu zan ancak fesad zaif olduðu zaman itibara alýnýr. Nitekim Hidâye þerhleriyle Fethu´l-kadîr´den naklen yukarýda geçti.
METÝN
Bu þekilde kýlýnan namazlar çoðalýr da kazaya kalan namazla birlikte altý olurlarsa beþinci namazýn -ki kalanlarýn altýncýsýdýr- vakti çýkmakla sahih olduklarý anlaþýlýr. Zira altýncý namaz vaktinin girmesi þart deðildir. Bir kimse bir günün sabah namazýný terk ederek geri kalan namazlarý kýlsa güneþ doðduktan sonra bu namazlar sahiha inkýlâp ederler. Aksi taktirde -yani kalan namazlar altý olmazsa- sahih olduklarý anlaþýlmaz. Belki nâfile olurlar. Bunlar hakkýnda; «Bir namaz vardýr, beþ namazý sahihler, baþka bir namaz vardýr, beþ namazý bozar» denilir.
ÝZAH
Bu þekilde -yani tertibi terk ederek- kýldýðý namazlar çoðalýrsa meselâ: Vakit namazýný bilerek kazaya kalandan önce kýlar ve kalanla birlikte altý namaz olurlarsa bu namazlarýn sahih olduðu meydana çýkar. Bu fer´î mesele yukarýdaki «mevkuf olarak bozulur» ifadesini açýklamak içindir. Þöyle ki: Bir kimsenin -Velev ki vitir olsun- Bir namazý kazaya kalýrsa ondan sonra bu namazý hatýrlayarak kýlacaðý her vakit namazý onun kazasýna baðlý olmak üzere fâsit olur. Kýldýðý namazlarýn sayýsý beþ olmadan kalan namazý kaza ederse fesat kat´ileþir ve ondan kýldýklarý nâfile namaz olur. Beþinci namazýn vakti çýkýncaya kadar o kalan namazý kaza etmezse kalanla birlikte bozulanlarýn sayýsý altý olur ve hepsi sahiha inkýlâp ederler. Çünkü çok olduklarý meydana çýkar ve tertibi düþüren tekrar haddine varmýþ olurlar. Bunun vechi Bahýr´da ve diðer kitaplarda beyan olunmuþtur.
Malumun olsun ki, Mebsut, Hidâye, Kâfi, Tebyin vs. gibi kitaplarda umumiyetle beyan olunduðuna göre bütün namazlarýn. sahih oluþu terk edilen namazdan baþka altý namazýn edâ edilmesine baðlýdýr. Bahýr sahibi bunun hata olduðunu iddia etmiþtir. Fethu´l-Kadîr sahibinin tahkikine göre namazlarýn sahih olmasý altýncý namazýn edasýna deðil, vaktin girmesine baðlýdýr. Nehir sahibi de ona itiraz etmiþ; «terk edilen namazdan sonra altýncý namaz vaktinin girmesi þart deðildir. Muteber olan beþinci namaz vaktinin çýkmasýdýr» demiþtir. Çünkü bununla kazaya kalanlar altý olur. Nitekim Miracu´d-Dirâye´de açýklanmýþ; Bilûmum kitaplardaki «altýncý namazýn edâsý» ifadesinin behemehal þart olduðu için deðil, kazaya kalanlar yüzde yüz altý olsunlar diye zikredildiði de beyan edilmiþtir. Þurunbulâlide bunun benzerini Mirac´dan naklen Ýmadâd´da zikretmiþ; Mecma´ar-Rivâyat, Tatarhaniye, Saðnâkî ve Kâdýhan dahi bahis mevzuu etmiþlerdir. Bütün bunlarýn hasýlý þârih merhumun hülâsa ettiðidir. Þu da varki Nehir´de Mirac´dan naklen, «Beþinci namazý edâ eder de vakti çýkmadan býraktýðý namazý kaza ederse edâ edilen namazlarýn fâsit olmamasý gerekirdi. Bilâkis onlar sahih olmalý idi. Zira kaza ettiði câiz olmayarak kýlýnmýþtýr. Kalanlar onunla altý olur. Cevap þudur: Vakit bâki oldukça o namazýn kazaya kaldýðý söylenemez. Çünkü sahih olarak edâ edilmesi ihtimali mevcuttur» denilmektedir.
«Güneþ doðduktan sonra bu namazlar sahiha inkýlâp ederler.» Yani altýncýnýn vaktinin girmesinebaðlý kalmazlar. Altýncý namaz öðledir. Feth´in ibâresi buna muhaliftir. Altýncý namazýn edâ´sýna da baðlý kalmazlar. Umumiyetle kitaplarýn ifadeleri bunun hilâfýný îham etmektedir.
«Bir namaz vardýr, beþ namazý sahihler ilh...» Bunu Mebsût sahibi söylemiþtir. Bu söz altýncý namazýn edâsýný þart kýlan kavle göredir ki, umumiyetle kitaplar bunu tercih ettikleri gibi musannýfda onlarýn yolundan gitmiþtir. Bu altýncý namazý edâ edince ondan önce kýldýðý beþ namaz sahih olur. Beþ namazý sahihleyen namaz budur. Kazaya kalan namazý, altýncý namazý edâ etmeden kýlarsa önceki beþ namaz fâsit olur. «Baþka bir namaz vardýr, beþ namazý bozar» dediði de budur. Beþinci namaz vaktinin çýkmasýný itibara alan kavle göre sahihleyen de bozan da bir namaz olup o da kazaya kalandýr. Beþinci namazdan sonra vakti çýkmadan bunu kaza ederse ondan önceki beþ namaz fâsit olur. Vakit çýkar da o namazý kaza etmemiþ bulunursa önceki beþ namaz sahih olur. Yani bununla beþ namazýn sahih olduðu tahakkuk eder. Yoksa hakikatta o namazlarý sahiha çeviren beþinci namazýn vakti çýkmakla kazaya kalan namazlarýn çok olmasýdýr. Þârih bu kavli tercih etmiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:25:25
METÝN
Bir kimse üzerinde kazaya kalmýþ namazlar olduðu halde ölür de kefaret verilmesini vasiyet ederse fýtrada olduðu gibi her namaz için bu azabtan yarým sað verilir. Vitir namazý ile orucun hükmü de böyledir. Kefaret ancak malýnýn üçte birinden verilir.
ÝZAH
Kazaya kalan namazlarý velev ki imâ ile olsun edâya muktedir olarak terk ederse vasiyette bulunmasý lâzým gelir. Aksi taktirde altý namazdan az bile olsa vasiyet lâzým deðildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.): «Buna gücü yetmezse Allah´dan ümit edilen, onun özrünü kabul etmesidir» buyurmuþtur. Yolcu ve hasta ramazanda oruç tutamazlar da kaza etmeden ölürlerse hüküm yine budur. Tamamý Ýmdâd nâm eserdedir.
«Her namaz için buðdaydan yarým sað (520 dirhem) verilir.» Bunu ölenin velisi yani vasiyet veya veraset sebebiyle malýnda tasarrufa hakký olan kimse verir. Ve ölenin vasiyeti varsa malýnýn üçte birinden verir. Vasiyeti yoksa vermesi lâzým gelmez. Çünkü kefaret bir ibadettir. Onda ihtiyar þarttýr. Vasiyet etmeyince þart yok demektir. Binaenaleyh imkânsýzlýk sebebiyle dünya hükümleri hakkýnda sakýt olur. Kul haklarý böyle deðildir. Zira onlarda vacip olan hakkýn sahibine ulaþmasýdýr. Baþka bir þey deðildir. Onun içindir ki, alacaklý alacak bir þey bulursa hakimin hükmü olmaksýzýn ve rýza sorulmaksýzýn alýr. Ve bununla vereceði borcundan kurtulmuþ olur. Ýmdâd.
Sonra bilmelisin ki, ölen kimse oruç fidyesi vasiyet ederse kat´î surette câiz olduðuna hükmedilir. Çünkü nâssan delil vardýr. Vasiyet etmezse mirasçý kendiliðinden verdiði taktirde imam Muhammed «ez´Ziyadât» nâm eserinde. «Ýnþaallah kâfi gelir» demiþ; kâfi gelmeyi Allah´ýn dilemesine baðlamýþtýr. Zira bu hususta nâs yoktur. Keza namaz fidyesi vasiyet ederse yine Allah´ýn dilemesine baðlamýþtýr. Çünkü ulemamýz namazý ihtiyaten oruca kýyas etmiþlerdir. Oruç hakkýndaki nâssýn acizle ta´lil edilmiþ olmasý ihtimali vardýr. Böyle olunca illet namaza da þâmildir. Acizle ta´lil edilmemiþse verilen fidye baþlý baþýna hayýr olur. Ve günahlarý gidermeðe yarar. Binaenaleyh kendisinde bir þüphe var demektir. Nitekim ölen kimse oruç fidyesi verilmesini vasiyet etmezse hüküm budur. Onun için Ýmam Muhammed oruç fidyesi verilmesini vasiyet ettiði zaman câiz olduðuna kat´î hüküm vermiþ; vasiyet etmediði zaman ve namaz fidyesini vasiyet ettiðinde kat´î bir þey söyleyememiþtir. Bundan anlaþýlýr ki namaz fidyesini vasiyet etmezse þüphe daha kuvvetlidir.
Þunu da bil ki, ulemamýzýn kitaplarýnda gerek asýl, gerekse füruð olarak benim gördüðüm, oruç fidyesini vasiyet etmezse velisinin onun namýna teberruda bulunabilmesidir. Veli ile kayýtlanmasýndan anlaþýlýyor ki ecnebinin malýndan verilmesi caiz deðildir. Bunun benzeri ulemamýzýn þu sözleridir: «Bir kimse farz olan haccýný vasiyet ederde vârisi bir hac teberru ederse câiz deðildir. Ama vasiyet etmez de vârisi ya kendisi gitmek yahut birini göndermek suretiyle hac teberruunda bulunursa kâfidir.» Bunun zâhirinden anlaþýlan, varisden baþkasý teberru etmiþ olsa kâfi gelmemektedir. Evet, Þurunbulâli´nin Nuru´l-Ýzah adlý eserinin þerhinde «vasi veya ecnebi biri» tabiri kullanýlmýþtýr. Bu meselenin tamamý Þifaü´l-Alîl...» nâm risalemizin sonundadýr.
Kefaret buðdaydan veya unundan yahut kavutundan yarým sað, kuru hurma, kuru üzüm ve arpadan bir sað veya onun kýymeti verilir. Bize göre kýymetini vermek efdaldir. Çünkü fakirin hacetini daha çabuk bitirir. Ýmdâd. Sonra yarým sað; tepelemeye deðil, silme olarak dörtte bir þam müddidir nitekim fýtýr zekâtýnda izah edeceðiz. «Vitir namazýnýn hükmü de öyledir.» Çünkü vitir Ýmam-ý A´zam´a göre amelî farzdýr. Ýmameyn buna muhaliftir. T.
Tilâvet secdesi hakkýnda vacip olur veya olmaz diye bir rivâyet yoktur. Huccet nâm kitapta böyle denilmiþtir. Sahih olan vacip olmamaktýr. Nitekim sayrafiyye´de bildirilmiþtir. Ýsmail.
«Kefaret ancak malýnýn üçte birinden verilir.» Yani vasiyet, malýnýn üçte birinden fazla tutsa velînin fazlayý vermesi lâzým gelmez. Ancak varislerin rýzasýyle verilebilir. Kýnye´de þöyle denilmektedir: «Bir kimse malýnýn üçte birini ömrü boyunca býraktýðý namazlara vasiyet etse de ayrýca borcu bulunsa alacaklýsý vasiyetini geçerli saysa bile câiz olmaz. Zira vasiyet borçdan sonra gelir. Câiz görmekle borç sâkýt olmaz.» Ayný kitapta þu da vardýr: «Bir kimse ömrü boyunca terkettiði namazlara kefaret vasiyet eder de ne kadar yaþadýðý bilinmezse bu vasiyet bâtýldýr.» Sonra bu meseleye þöyle bir remiz yapýlmýþtýr: Malýnýn üçte biri namazlara yetmezse caizdir. Fazla gelirse caiz deðildir. Öyle anlaþýlýyor ki «yetmezse» tâbirinden murad, «kanâatýna göre yetmezse» demektir. Çünkü ömrünün bilinmediði farzedilir. Meselâ üçte bir, on seneye kâfi gelir. Halbuki o kimse otuz yýl yaþamýþtýr. Bu ikinci kavlin vechi meydandadýr. Zira üçte bir bütün ömrünün namazlarýna yetmeyince vasiyet yüzde yüz bütün malýnýn üçte birinden olur. Ondan fazlasý mânâsýz kalýr. Yetmesi ve artmasý hâli bunun hilâfýnadýr. Çünkü namazlarýn miktarý bilinmemesi sebebiyle vasiyetin miktarý da bilinmediðinden vasiyet bâtýl olur.
METÝN
Ölen kimse mal býrakmazsa vârisi ödünç olarak meselâ yarým sað buðday alarak bir fakire verir. Sonra o fakir de vârise verir. Böylece birbirlerine vere vere namazlarýn sayýsýný tamamlarlar. Ölenin namazlarýný onun emri ile vârisleri kaza etse kifayet etmez. Çünkü namaz bedenî bir ibâdettir. Hac böyle deðildir. O niyabeti kabul eder. Vâris bir fakire yarým saðdan az buðday verse câiz deðildir. Ama hepsini ona verirse câiz olur.
ÝZAH
Ölen kimse hiç mal býrakmaz yahut býraktýðý mal yetmezse vâris yarým sað buðday alarak devir yapar. Ýmdâd sahibi buna, «Yahut hiç bir vasiyette bulunmaz da velî teberru etmek isterse ilh...» cümlesini eklemiþtir. Teberru tabiri ile bu iþin veliye vacip olmadýðýna iþaret etmiþtir. Tebyinü´l-Muharim adlý eserde bu nassan bildirilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Ölen kimse vasiyet etse bile devir yapmak veliye vacip deðildir. Çünkü bu, teberru yapmasýný vasiyettir. Ölen þahsa vacip olan, malýnýn üçte biri devre yetecekse miktar vasiyette bulunmasýdýr. Daha azýný vasiyet eder de devir yapýlmasýný ister ve üçte birin geri kalanýný varislerine býrakýr veya baþkalarýna teberru ederse üzerine vacip olaný terk ettiði için günahkâr olur.» Zamanýmýzda yapýlan vasiyetlerin hâli bundan anlaþýlýr. Adamýn zimmetinde bir çok namaz zekât, kurban ve yemin gibi þeyler vardýr. Bunlar için az bir miktar para vasiyet eder. Vasiyetin büyük bir kýsmýný hatim ve tehlil okunulmaya tahsis eder. Halbuki ulemamýz bu gibi þeylere vasiyetin sahih olmadýðýný, dünyalýk bir þey için Kur´ân okumanýn caiz olmadýðýný bundan alanýn da verenin de günahkâr olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü bu, Kur´ân okumak için ücretle adam tutmaya benzer. Sýrf bu maksatla adam tutmak câiz deðildir. Binaenaleyh ona benzeyen de caiz olmaz. Nitekim mezhebimizin bir çok meþhur kitaplarýnda bu açýklanmýþtýr. Müteehhirin ulema, ücretle adam tutmaya ancak Kur´ân öðretmek için cevaz vermiþlerdir. Okumak için cevaz vermemiþlerdir. Onlar bu iþi zaruretle ta´lil etmiþlerdir. Bu zaruret de Kur´ânýn zayi olmasý korkusudur. Kur´ân okumak için ücretle adam tutmanýn câiz olmasýnda bir zaruret yoktur. Nitekim ben bunu «Þifaü´l-AIîI...» de izah ettim. Bunun bir kýsmý inþallah fâsit icare bâbýnda gelecektir.
Devir yapmak için ölenin varisi ödünç olarak meselâ yarým sað buðday veya onun kýymetini alýr. En iyisi ölenin namaz borcunu hesap ederek ona göre ödünç almaktýr. Her ay veya her sene için yetecek miktar takdir edilir. Yahut erkek için oniki, kadýn için dokuz sene çýkarýldýktan sonra kalan bütün ömrü hesap olunur. Zira oniki erkek için, dokuz da kadýn için en az büluð müddetidir. Gündüzle gecede altý namaz hesabiyle aylýk veya senelik namazlarýn kýymeti üzerinden tutarýný bir fakire verir. Sonra ondan tekrar hîbe olarak alýr. Sonra bu alma-vermeler kalan namazlar sayýsýnca tekrar edilir. Devir aylýksa her defasýnda bir aylýk, senelik ise bir senelik kefaret ödenmiþ olur. Bundan sonra devre oruç kefareti, daha sonra kurban daha sonra yemin için devam edilir. Yalnýz yemin kefaretinde on fakir bulmak gerekir. Çünkü bir fakire birgün için yarým saðdan veya onun kýymetinden fazla bir þey vermek sahih olmaz. Zira yeminde sayý, nassan bildirilmiþtir. Namaz fidyesi öyle deðildir. Birkaç namazýn fidyesini bir fakire vermek câiz deðildir. Nitekim gelecektir.
Ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre ölen kimsenin zekât borcu varsa vasiyetsiz bu borç sâkýtolmaz. Çünkü fukaha onun vasiyetsiz vacip olmamasýný, niyetin þart olmasiyle illetlendirmiþlerdir. Zira zekât bir ibâdettir. Onda hakikî veya hükmî bir fiil bulunmasý mutlaka tâzýmdýr. Binaenaleyh bu hususta vâris ölenin yerini tutamaz. Sonra Sirâc´ýn oruç bâbýnda «Varisin ölen namýna zekât teberru etmesi câizdir» þeklinde bir açýklama gördüm. Bu açýklamaya göre velînin zekât için de devir çevirmesinde beis yoktur. Bütün bunlar tamam olduktan sonra o maldan veya ölenin vasiyet ettiðinden fakirlere bir þey vermek gerekir.
Ölenin vasiyeti üzerine, kalan namazlarýný vârisinin kýlmasý câiz olmadýðý gibi; kalan orucunu tutmasý da câiz deðildir. Yalnýz namaz kýlar ve oruç tutar da sevabýný ölene baðýþlarsa caizdir. Çünkü bizim mezhebimize göre bir kimse amelinin sevabýný baþkasýna baðýþlayabilir. Nitekim baþkasý nâmýna yapýlan hac bâbýnda inþallah görülecektir. Çünkü hac, bedenle maldan mürekkep bir ibâdet olduðundan niyabet kabul eder. ibadetler biri malî, biri bedenî biri de hem malî hem bedenî olmak üzere üç nevidir. Malî ibâdetler zekât gibidir. Bunlarda gerek kudret gerekse acz halinde niyabet sahihtir. Bedenî ibadetler namaz ve oruç gibi olup bunlarda niyâbet mutlak surette sahih deðildir. Hem malî hem bedenî ibadetler hac gibidir. Bu ibâdet nâfile olursa niyabet mutlak surette caiz; farz olursa ancak ölünceye kadar devam eden bir hastalýk sebebiyle sahih olur. Nitekim baþkasý namýna yapýlan hac bâbýnda gelecektir.
Bir fakire yarým saðdan az buðday vermek câiz deðildir. Bu husustaki iki kavilden biri budur. Bunlarý Tatarhaniye sahibi tercih yapmaksýzýn nakletmiþtir. Bahýr sahibinin sözünden anlaþýldýðýna göre kendisi buna itimad etmiþtir. Ýki kavlin birincisi sadaka-i fýtýrda olduðu gibi câiz olmasýdýr.
METÝN
Bir kimse hastalýðýnda namazý için fidye verse sahih olmaz. Oruç bunun hilâfýnadýr. Kazaya kalan namazlarý fevran (acele) ödemek vacip ise de çoluk çocuðun nafakasiyle uðraþmak, esah kavle göre hâcet peþinde koþmak gibi bir özürden; secde-i tilâvet ve nezir-i mutlaktan dolayý geciktirilmesi câizdir. Ramazanýn kazasý ise geniþ vakitte caizdir. Ama Hulvani onun da acele vacip olduðunu söylemiþtir. Dar-ý harpte müslüman olan bir harbî bir müddet orada kalýrsa þer´î hükümleri bilmediðinden dolayý mazur olur. Üzerine kaza dahi lâzým gelmez. Çünkü hitap ancak ilimle veya ilmin delili ile lâzým gelir. Bunlardan biri bulunmamýþtýr. Nitekim dininden dönen bir kimse mürtedliði zamanýndaki namazlarýný kaza etmediði gibi daha önce kýldýðý namazlarýný da kaza etmez. Bundan yalnýz hac müstesnadýr. Zira o kimse irtidat etmekle aslî kâfir gibi olur.
ÝZAH
Tatarhaniye´de Tetimmeden naklen bildirildiðine göre Hasan b. Ali´ye, ölüm döþeðinde iken «namaz için fidye vermek câiz midir?» diye sorulmuþ da, (hayýr) cevabýný vermiþ. Ýmam Ebû Yusuf´a, Þeyhu Fâni (yani geçkin ihtiyar) nin oruç için saðlýðýnda fidye verdiði gibi namazlar için de verip vermeyeceði sorulmuþ; O da «Hayýr» cevabýný vermiþtir. Kýnye´de «hayatta iken namaz için fidye yoktur, oruç böyle deðildir» denilmektedir.
Ben derim ki: Bunun veçhî þudur: Nas yalnýz, þeyhu fâni hakkýnda vârid olmuþ; oruç tutmayýphayatta iken fidye vermesi meþru kýlýnmýþtýr. Hattâ hasta veya yolcu oruç tutmazlarsa baþka günlerde tutmalarý lâzým gelir. Baþka günlere yetiþemezlerse kendilerine bir þey lâzým gelmez. Þayet yetiþir de tutmazlarsa yetiþtikleri günler için fidye verilmesini vasiyet etmeleri lâzýmdýr. Ulemanýn söyledikleri budur. Bu sözün muktezasý, Þeyhu fani olmayanlarýn hayatta iken oruçlarý için fidye vermeye hakký olmamalarýdýr. Çünkü bu bâbta delil yoktur, Namaz da onun gibidir ki vechi þu olsa gerekir: O kimse imkân bulduðu zaman namazýný kaza etmeðe memurdur. Fidye veremez. Meðer ki ölerek kaza etmekten âciz kaldýðý tahakkuk etsin. Bu taktirde fidye verilmesini vasiyet eder. Þeyhu fâni böyle deðildir. Onun orucu edâ ve kaza etmekten aczi, ölmeden tahakkuk etmiþtir. Binaenaleyh saðlýðýnda fidyesini verir. Ama namazdan aczi tahakkuk etmiþ deðildir. Zira gücü yettiði þekilde velev ki baþiyle îmâ ederek olsun namazýný kýlar. Buna da gücü yetmezse kalan namazlar çoðalýnca kendisinden sâkýt olurlar. imkân bulduðu zaman kazalarý lâzým gelmez. Nitekim hastanýn namazý bâbýnda gelecektir. Bu izahýmýzdan anlaþýlýr ki þârihin «oruç bunun hilâfýnadýr» yani «onun için saðlýðýnda fidye verebilir» sözü, Þeyhu fâniye mahsustur.
Tertibi düþürecek kadar çok olan kaza namazlarýný çoluk çocuðun nafakasý vesair ihtiyaçlar sebebiyle geciktirmek câizdir. Her gün evvelâ çalýþýr sonra kýlabildiði kadar kaza kýlar. Namazlarý bitinceye kadar bu þekilde hareket eder. Nâfile namazlara gelince: Bu bâbta, Muzmirat´ta þöyle denilmiþtir: «Geçmiþ namazlarýn kazasiyle meþgul olmak nâfilelerden daha evlâ ve mühimdir. Bundan yalnýz farz namazlarýn sünnetleriyle kuþluk ve tesbih namazlarý, bir de hakkýnda hadis rivayet edilen namazlar müstesnadýr» T. Hakkýnda hadis rivayet edilen namazlar tahiyye-i mescid, ikindinin sünneti ve akþam namazýndan sonra altý rekat olarak kýlýnan sünnettir.
Secde-i tilâvet, namaz dýþýnda geciktirilebilir. Namaz içinde ise hemen yapýlmasý gerekir. Hýlye´nin secde-i tilâvet bahsinde Zâhidî þerhinden naklen þöyle denilmektedir: «Bu secdeyi namazda derhal edâ gerekir. Ebû Yusuf´a göre namaz dýþýnda da öyledir. Ýmam Muhammed´e göre namaz dýþýnda geciktirilebilir. Namaz, oruç, kefaret, nezir-i mutlak, zekât, hac vesair vacipler hususunda ki hilâf da böyledir. Ýmam-ý A´zam´dan iki rivâyet! vardýr. Bazýlar «Namazýn kazasý bilittifak geciktirilebilir» demiþlerse de esah olan bunun aksidir.» Vakit tayin edilerek yapýlan muayyen nezri ise muallak (yani vakte baðlý) olduðu taktirde vaktinde yapmak vaciptir. Vakti geçince yapýlýrsa kaza olur. T.
«Ama Hulvanî onun da acele olduðunu söylemiþtir.» Bahýr´da bundan sonra þöyle denilmiþtir: «Valvalci´nin oruç bahsinde bildirdiðine göre orucun kazasý (hemen lâzým deðil) gecikme ile câizdir. Namazýn kazasý ise hemen tâzým gelir. Meðer ki bir özür ola.» «Çünkü hitap ancak ilimle veya ilmin delili ile lâzým gelir.» Dar-ý harpte müslüman olan kimseye namaz hükümlerini bir kiþi ulaþtýrýrsa imameyne göre terkettiði namazlarý kaza etmesi gerekir. Ýmam-ý A´zam´dan nakledilen iki rivayetin biri de budur. Ýmam Hasan´ýn naklettiði diðer rivayete göre haberi iki müslüman âdil erkek veya bir erkekle iki kadýn ulaþtýrmadýkça koza etmesi tâzýný gelmez.
Adâlete gelince: Mebsut´ta «imameyne göre adalet þarttýr.» denilmiþtir. Ebû Cafer´in Garibü´r-Rivâye adlý eserindeki rivâyete göre imameyn adaleti þart koþmamýþlardýr. Hattâ okimseye namazý, fâsýk bir adam veya çocuk, yahut kadýn veya köle dahi haber verse namaz kýlmasý lâzým gelir. Tatarhâniye.
Ýlmin delili: O kimsenin islâm memleketinde bulunmasýdýr. Çünkü farz olan þeyler orada þöhret bulmuþtur. Binaenaleyh orada müslüman olan bir kimsenin terkettiði namazlarý kaza etmesi lâzýmdýr. Mürted (yani islâm dininden dönen) bir kimse mürtedliði zamanýnda kalan namazlarýný kaza etmediði gibi daha önce kýldýklarýný da iade etmez. Bundan yalnýz hac müstesnadýr. Zira Haccýn vakti bütün ömürdür. Dinden dönmekle hac bâtýl olduðundan, sonra müslüman olarak vaktine eriþince tekrarlanmasý lâzým gelir.
«Zira o kimse irtidat etmekle aslî kâfir gibi olur.» Aslî kâfir olan bir kimse müslüman olunca kâfir iken kýlmadýðý namazlarý kaza etmesi lâzým gelmez. Çünkü bize göre kâfirler þeriatlarla muhatap deðillerdir. (Onlar asýl îmanla muhataptýrlar). Nitekim Fethu´l - Kadîr´de beyan edilmiþtir. Kâfire müslüman olduktan sonra vaktine yetiþtiði namazlarý kýlmak vaciptir. Haccýn vakti bâkîdir. Binaenaleyh haccetmesi tâzým gelir. Nasýl ki hangi namaz vaktinde müslüman oldu ise o vaktin namazýný edâ etmesi gerekir. Mürted de öyledir.
METÝN
Onun içindir ki bir farzý edâ eder de arkasýndan dinden döner ve vakit içinde tövbe eder (yani müslüman olur)se o farzý tekrar kýlmasý lâzým gelir. Çünkü dinden dönmekle bâtýl olmuþtur. Allah-ü Teâlâ «Her kim îmana küfür ederse muhakkak ameli bâtýl olur» buyurmuþtur. Þâfiî «kâfir olarak ölürse» âyeti kerimesiyle istidlâl ederek muhalefette bulunmuþtur. Biz deriz ki: Bu âyet iki amel ve iki ceza ifade eder. Cezalarýn biri amelin bâtýl olmasý, diðeri cehennemde ebedî kalmaktýr. Amelin bâtýl olmasý, dinden dönmekle, cehennemde ebedî kalmak ta, mürted olarak ölmekledir. Bu bellenmelidir.
Fer´î Meseleler: Bir çocuk yatsý namazýndan sonra bülûða ererek fecir doðduktan sonra uyansa yatsýyý kaza etmesi lâzým gelir. Bir kimse saðlamken terkettiði namazý hastalýðýnda teyemmüm ve îma ile kýlsa sahih olur. Kýldýðý sahih olursa onu iade etmez. Kazaya kalan namazlar çok olursa «ilk kazaya kalan» yahut «son kazaya kalan öðleye» diye niyet eder. Ýki ramazandan kalan oruçlara dahi böyle niyet edilir. Esah olan kavil budur. Namazý kaza ettiðini baþkasýna bildirmemek gerekir. Çünkü namazý geciktirmek günahtýr. Onu meydana çýkarmamalýdýr.
ÝZAH
Ýmam Þâfiî´ye göre kýlýnan farzýn tekrarý lâzým deðildir. Þâfiî, «iade lâzým gelmez çünkü âyette amelin bâtýl olmasý mürted olarak ölmeye baðlanmýþtýr» diyor. Bizim cevabýmýzýn hülâsasý þudur: Teâlâ hazretlerinin, «Sizden her kim dininden döner de kâfir olarak ölürse iþte böylelerin amelleri dünyada ve âhirette bâtýl olur. Ve böyleleri cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardýr» ayeti kerimesinde iki amel zikredilmiþtir. Bunlarýn biri dinden dönmek, diðeri ölünceye kadar mürtedlikte devam etmektir. Ayette iki de ceza zikredilmiþtir. Ve bunlar leffü neþir müretteb yolu ile amellere tevzi olunmuþtur. Yani amellerin batýl kýlýnmasý dinden dönmenin, cehennemde ebedîkalmak ta mürted olarak ölmenin cezasýdýr.
T E N B Ý H: Dinden dönmenin cezasý dünya ve âhirette amellerin bâtýl olmasýdýr. Bize göre velev ki mürted olarak ölmesin. Bunun müktezasý, o kimse müslüman olursa evvelce kazandýðý sevaplarýn avdet etmemesidir. Aksi taktirde cevaplar mürtedliðin ve mürted olarak ölmenin beraberce cezasý olur. Nitekim Þâfiî rahimellah böyle demektedir.
Bahýr´da ve Tatarhaniye´den naklen Nehir´in mürted bâbýnda tetimmeye nisbet olunarak þöyle denilmiþtir: «Mürted tevbe ederse ulemamýzdan Ebû Ali ile Ebû Haþim sevaplarýnýn avdet edeceðini söylemiþlerdir. Ebû Kasým el Ka´bî, «Avdet etmez» demiþtir.
Biz de diyoruz ki: Bâtýl olan sevabý avdet etmez. Ama evvelce yaptýðý taatý bundan sonraki sevabýna tesir ederek avdet eder.» Bundan sonraki sevabýna tesir etmenin mânâsý herhalde, «Ýslâma döndükten sonra Allah onun tâatýna yeni bir sevap verir. Bu sevap bâtýl olan sevap deðildir demek olacaktýr. Yahut sevap, tâatýn sayýlmasý ve geçerli olmasý, ikinci defa yapýlmasýnýn istenmemesi mânâsýnadýr. Velev ki biz onun bâtýl olduðuna hükmetmiþ olalým. Çünkü bu, Allah´ýn ihsan buyurduðu bir fazilettir.
Þimdi þu kalýr: Acaba mürted tekrar müslüman olunca dinden dönmezden önceki günahlarý sâkýt olur mu? Hâniye´den naklen yukarýda arzettiklerimize göre sâkýt olmaz. Muhakkýk ulemadan birçoklarýnýn kavli de budur. Umumiyetle fukahaya göre ise sâkýt olur. Nitekim bunu Kuhistani mürted bâbýnda açýklamýþtýr. Zâhir olan da budur. Çünkü bir hadis-i þerifte, «Ýslâm kendinden öncekini keser» buyurulmuþtur. Bu hadisin umumi mürtedin müslümanlýðýna da þâmildir. Lâkin müslüman iken terkettiði namazlarýn kazasý lâzým geldiði hususunda hilâf olmamak gerekir. Hilâf ancak geciktirme günahýn sükut edip etmeyeceðinde ve kul haklarýndan olan borcu uzatma hususundadýr. Tahkiki inþallah yerinde gelecektir.
Yatsý namazýný kýldýktan sonra uyku hâlinde bulûða eren çocuk fecir doðduktan sonra uyanýrsa yatsýyý kaza eder. Çünkü onun kýldýðý yatsý nâfile namazdýr. Yatsýnýn vakti içinde bülûða erince bu namaz kendisine farz olur. Zira uyku onun mükellef ve muhatap olmasýna mani deðildir. Binaenaleyh muhtar olan kavle göre kaza etmesi lâzým gelir. Onun için fecirden önce uyanýrsa bilittifak o namazý tekrarlamasý icabeder. Nitekim namaz bahsinin baþýnda Hülâsa´dan naklen arzetmiþtik. Zahîriyye´de þöyle deniliyor: «Ýmam Muhammed bin Hasan´dan rivâyet olunduðuna göre kendisi ilk defa ihtilâm olduðunda Ýmam-ý A´zam´a gelerek «Geceleyin yatsýyý kýldýktan sonra bulûða eren çocuða ne dersin? onu tekrar kýlacak mý?» diye sormuþ. Hazreti Ýmam (evet) deyince Ýmam Muhammed hemen mescidin bir köþesine giderek yatsýyý kaza etmiþ. Bu onun, Ýmam-ý A´zam´dan öðrendiði ilk mesele olmuþ. Ýmam-ý A´zam onun, ilmiyle amel ettiðini görünce anlamýþ ve «Bu çocuk iþe yarar» demiþ. Öyle de olmuþtur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
«Bir kimse saðlamken terkettiði namazý hastalýðýnda teyemmüm ve îmâ ile kýlsa sahih olur.» Çünkü kendisi o namazý o vakitte kýlmakla memurdur. Binaenaleyh gücü yettiði þekilde kýlmasý lâzým gelir. Ama özür yoksa kazaya kalan namazý kaldýðý sýfatla kýlmasý icap eder. Onun için yolcu, evinde iken kalan dört rekatlý namazýný dört olarak kýldýðý gibi mukim olan da seferde iken kalan namazýný iki rekat olarak kaza eder. Çünkü kaza edâya benzer. Yalnýz zaruret dolayýsiyle ondan ayrýlýr. Kazaya kalan namazlarýn çokluðuna misal: Perþembe, cuma ve cumartesi günlerinin namazlarýný kýlamamaktýr. Bunlarý kaza ederken mutlaka tayin lâzýmdýr. Zira perþembenin sabah namazý cumanýn sabah namazýndan baþkadýr. Ýþi kolaylaþtýrmak isterse meselâ. «Ýlk kazaya kalan sabah namazýna» diye niyet eder. Çünkü onu kýlýnca ondan sonraki sabah namazý ilk kalan olur. Yahut son kazaya kalan sabah namazýna diye niyetlenir. Zira ondan önceki sabah namazý da son olur. Tertibin aksine hareket etmek zarar etmez. Çünkü tertip, kazaya kalan namazlarýn çokluðu ile sâkýt olmuþtur. Bazýlarý bir ramazanýn günlerinde olduðu gibi burada da tayin lâzým gelmediðini söylemiþlerdir. Musannýf kitabýn sonundaki muhtelif meseleler bâbýnda Kenz´e tâbi olarak bunu tercih etmiþtir. Kuhistani dahi Münye´den naklen bu kavlin sahih olduðunu bildirmiþtir. Lâkin Eþbah sahibi bunu müþkil saymýþ «bu ulemamýzdan Kâdýhan ve baþkalarýnýn söylediklerine muhaliftir. Esah olan, tâyinin þart kýlýnmasýdýr» demiþtir.
Ben derim ki: Keza Mülteka´da da bu kavil sahih bulunmuþtur. Bu daha ihtiyattýr. Fethu´l-Kadîr sahibi kesin olarak buna kail olmuþtur. Nitekim niyet bahsinde arzetmiþtik. Burada Dürer sahibi dahi bu kavle cezm etmiþtir.
«iki ramazandan kalan oruçlara da böyle niyet edilir.» Çünkü her ramazan ayý, kendi orucunun sebebidir. Binaenaleyh iki günün öðle namazlarý gibi olur. Bir ramazandan kalan iki gün böyle deðildir. Onlarý kaza ederken birinci veya ikinci gün diye tayin etmese de niyet sahihtir.
«Namazý kaza ettiðini baþkasýna bildirmemek gerekir.» Ezan bâbýnda görmüþtük ki kaza namazýný mescidde kýlmak mekruhtur. Þârih onu burada olduðu gibi «namazý geciktirmek günahtýr. Binaenaleyh bunu meydana çýkarmamalý» diyerek ta´lil etmiþti. Bundan anlaþýlýyor ki, mescidde olsun baþka yerde olsun memnu olan, baþkasýnýn bilmesidir. Nitekim, Mineh´te beyân edilmiþtir.
Ben derim ki: Zâhire göre buradaki «gerekir» sözü «vaciptir» mânâsýnadýr. Ve karahet-i tahrîmidir. Çünkü günahý meydana çýkarmak günahtýr. Bu bâbta Buhari ile Müslim´in rivâyet ettikleri bir hadiste, «Ümmetimin her ferdi afvolunur. Yalnýz günahý âþikâre yapanlar müstesnâdýr. Kiþinin geceleyin bir iþ yaparak -Allah onu ört bas etmiþken- sabahleyin «ben akþam þöyle yaptým» demesi, âþikâreciliktir. Bu adam, Rabbi kendisini ört bas ederek yatmýþ; sabahleyin Allah´ýn ört bas ettiðini meydana çýkararak kalkmýþtýr» buyurulmuþtur. Allah´u âlem.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:26:09
SECDE-Ý SEHÝV BÂBI
METÝN
Secde-i sehiv terkibi sebebine izafet kabilindendir. Musannýfýn bu bâbý kaza namazlarýnýn peþinden zikretmesi, bu da elden kaçýrýlan þeyleri ýslah için meþru olduðundandýr. Fukahâya göre unutmakla yanýlmak ve þek ayný mânâya gelirler. Zan. tercih edilen taraf; vehim ise tercih edilmeyen taraftýr. Sehiv için bir tarafa selâm verdikten sonra iki secde vaciptir. Selâmý yalnýz sað tarafýna verir, zira malûm olan budur. Esah olan kavle göre namazdan çýkmak bununla hâsýl olur. Bunu Bahýr sahibi Mücteba´dan nakletmiþtir. Bu izaha göre bir kimse iki tarafýna selâm verirse kendisinden secde-i sehiv sâkýt olur. Selâm vermeden secde ederse câiz fakat kerahet-i tenzihiye ile mekruh olur. Ýmam Malik´e göre, secde noksandan dolayý ise, selâmdan önce; ziyadeden dolayý ise selâmdan sonra yapýlýr. Ve kaf kafla, dal dal ile ölçülür.
ÝZAH
Secde-i sehiv terkibi bir izafettir. Ve hükmü sebebine izafe etmek kabilindendir. Ýnaye´de þöyle denilmiþtir: «Ýzafetlerde asýl olan hükmü sebebine izafettir. Çünkü izafet ihtisas içindir. Bunun en kuvvetlisi müsebbibin sebebine ihtisasýdýr.» Lâkin buna þöyle itiraz edilmiþtir: «Secde hüküm deðildir. O hükmün taallûk ettiði þeydir. Burada hüküm vücûptur.» Bu itiraza da, «Ýbârede muzâf takdir edilir. Yani secde-i sehivin vücûbu mânâsýnadýr» diye cevap verilmiþtir.
«Elden kaçýrýlan þeyler» den murad; vaciplerden yerinde yapýlmayýp terk edilenlerdir. Nitekim namazlarý kaza dahi vakti geçenleri sonradan kýlmakla elden kaçýrýlanlarý ýslâh için meþru olmuþtur. Fukahaya göre yanýlmak, unutmak ve þek ayný mânâya gelirler. Ama þek´i bunlara katmak söz götürür. Bahýr´da Tahrir´den naklen þöyle denilmiþtir: «Lügatta unutmakla yanýlmak arasýnda fark yoktur. Unutmak hâcet vaktinde bir þeyi hatýrlayamamaktýr.» Remlî diyor ki: «Cemiu´l-Cevâmi´de beyan edildiðine göre yanýlmak, bilinen þeyden gaflet etmektir ki, sahibi en küçük bir tenbih ile kendine gelir. Unutmak ise bilinen þeyin yok olmasýdýr.» Hekimler yanýlmayý, «Bir þeyin sureti hafýzada kalmak þartiyle kuve-i müdrikeden (anlayan kuvvetten) silinmektir» diye tarif etmiþ; «unutmak ise bir þeyin suretinin hem hâfýzadan hem müdrikeden silinmesidir» demiþlerdir ki, o zaman o sureti elde etmek için yeni bir sebebe ihtiyaç hâsýl olur.
«Zan, tercih edilen taraf, vehim ise tercih edilmeyen taraftýr.» Bu sözün hâsýlý þudur: Hatýra gelen bir þey yakin (yani yüzdeyüz) derecesine varýrsa ona ilim (bilgi) denilir. Ýki tarafý müsâvi olursa þek adý verilir. Bir tarafý tercih edilirse ona zan, tercih edilmeyen tarafa da vehim derler. Tercih fazla fakat kesinlik derecesine varmazsa buna da galebe-i zan (kanaat getirme) denir.
Muhit´te Kudurî´den naklen secde-i sehivin sünnet olduðu bildirilmiþtir. Fakat zâhir rivayete göre vaciptir. Bu, Hidâye ve diðer kitaplarda sahih kabul edilmiþtir. Çünkü secde-i sehiv namazda hâsýl olan bir noksaný tamamlamak için meþru olmuþtur. Binaenaleyh Hacdaki ceza kurbanlarý ki bu da vaciptir. Sahih hadislerde emir edilmesi ve Peygamber (s.a.v.)´in devam buyurmasý da bunu gösterir. Ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre secde-i sehiv yapmayan kimse hem vacibi hem de secde-i sehvi terk ettiði için günahkâr olur. Bahýr. Ama bu iddia söz götürür. Belki sadecetamamlayýcýyý yani secde-i sehvi terk ettiði için günahkâr olur. Çünkü yanýlana günah yoktur. Evet, kasten terk ederse günaha gireceði meydandadýr. Bu günahýn sevdeyi iade ile ortadan kalkmasý gerekir. Nehir.
Sehiv için bir tarafa selâm verilmesi cumhur ulemanýn kavlidir ki, Þeyh´ul-Ýslâm ile Fahru´l-Ýslâm´da bunlar meyânýndadýr. Kâfi´de, «Doðrusu budur. Cumhur bunu tercih etmiþlerdir. Asýl´da Ýmam Muhammed de buna iþâret etmiþtir» denilmiþtir. Þu kadar varki Fahru´l-Ýslâm bu selâmýn baþýný çevirmeden yüzünün olduðu tarafa verilmesini tercih etmiþtir. Bazýlarý iki selâm verileceðim söylemiþlerdir. Semsü´l - Eimme ile Fahru´I - Ýslâm´ýn.kardeþi Sadru´l - Ýslâm bu kavli tercih etmiþlerdir. Hidâye, Zahîriye, Müfid ve Yenâbi´ sahipleri bunu sahih bulmuþlardýr. Münye þerhinde böyle denilmiþtir. Bahýr´da «Bu kavli Bedâyi sahibi ulemanýn umumuna nisbet etmiþtir. Þu halde cumhurdan nakledilen kaviller birbirine zýddýr» deniliyor
Hýlye´de beyan edildiðine göre Kerhi, Fahru´l-islâm, Þeyhu´l-islâm ve izah sahibi secde-i sehiv için bir selâm verilmesini tercih etmiþlerdir. Muhit sahibi bu kavlin en doðru olduðunu. Kâfi sahibi ise doðru olduðunu söylemiþlerdir. Fahru´l-Ýslâm «Bu izaha göre bu selâmý verirken baþýný çevirmemek gerekir. Yani yüzünün olduðu tarafa bir defa selâm verir. Bu kavli tercih edenlerden Fahru´l-Ýslâm´dan baþkalarýna göre hassaten sað tarafýna bir defa selâm verir» demiþtir. Hâsýlý, bir selâm verir diyenler, sað tarafýna vereceðini söylemiþlerdir. Yalnýz Fahru´l-Ýslâm yüzünün baktýðý tarafa vereceðine kâil olmuþtur. Hidâye þerhlerinde de Mirac, Ýnâye ve Fethu´l-Kadîr´de olduðu gibi bu açýklanmýþtýr.
Bahýr sahibinin Mücteba´dan naklettiði ibare þöyledir: «Ýtimada þayan olan kavil Mücteba´nýn sahih gördüðüdür ki, o da yalnýz sað tarafýna selâm vermesidir.» Bahýr sahibi ve ona uyarak Nehir sahibi ve baþkalarý bunun üçüncü bir kavil olduðunu sanmýþlardýr. Buna sebep, ikinci kavli tercih edenlerin hepsinin «selâmý yüzünün baktýðý tarafa verir» demeleridir. Halbuki bildiðin gibi bunu yalnýz Fahru´l-Ýslâm söylemiþtir. Þu halde bu sözü Müctebâ´ya nisbet etmeðe hâcet yoktur ki «Müctebâ´nýn sahih kabul etmesi cumhurun kavline uymuyor. Cumhurun kavli daha çok sahih kabul edilmiþ onun hakkýnda daha doðrudur denilmiþtir» þeklinde bir itiraz varid olabilsin!..
«Bu izâha göre bir kimse iki tarafýna selâm verirse kendisinden secde-i sehiv sâkýt olur.» Bahýr sahibi bu sözü dördüncü bir kavil olarak izah etmiþtir. Nehir sahibi ise bunun, «bir selâm verir» kavline göre yazýlmýþ fer´î bir mesele olduðunu daha uygun görmüþtür. Kitabýmýzýn Þârihi de ona uymuþtur. Bunu þu da te´yid eder: «Bir selâm verir» sözünü izah ederken ulema, «Birinci selâm iki þeye yarar. Birincisi namazdan çýkmak ikincisi tahiyyedir. Ýkinci selâm ise yalýnýz tahiyyeye yarar. (Yani kalan cemaatý selâmlamak içindir). Zira namazdan çýkmak tekerrür etmez. Burada tahiyye mânâsý selâmdan ayrýlýr. Çünkü selâm ihramý keser. Binaenaleyh ikinci selâm abes olur...» demiþlerdir. Hýlye sahibi bu sözü Fahru´l-Ýslâm´a nisbet ettikten sonra þunlarý söylemiþtir. «Ama bir kimse iki selâm verirse ihramý kesmiþ olur. Hatta ondan sonra secde-i sehiv yapmaz. Nitekim Zâhire sahibi bunu Þeyhu´l-Ýslâm´dan nakletmiþ, Kâfi sahibi ile baþkalarý da bu yoldan gitmiþlerdir.» Mirac´da þöyle deniliyor: «Þeyhu´l-Ýslâm, «Bir kimse iki selâm verirse ondan sonra secde-i sehiv yapmaz; çünkü bu konuþmak gibidir» demiþtir.»
Ben derim ki: Bu izaha göre ikinci selâmý terketmek vâcip olur. «Selâm vermeden secde ederse caiz fakat kerahet-i tenzihiye ile mekruh olur.» Zâhir rivayet budur. Muhit´te beyan edildiðine göre ulemamýzdan, bunun kâfi gelmediði rivayet olunmuþtur. Secdeyi iade eder. Bahýr. «Kaf kafIa, dal dal ile ölçülür» cümlesi buradaki arapça ibareye göre söylenmiþtir. Ýbarede «kable» ve «ba´de» sözleri vardýr. Kabl: önce; ba´de; sonra mânâsýnadýr. Ýmam Malik; «secde noksandan dolayý yapýlýrsa selâmdan önce, ziyadeden dolayý ise selâmdan sonra yapýlýr» demiþtir. Buna bakarak þârih ediyor ki: Kable kelimesinin «kaf» ýný noksan kelimesinin «kaf» ý ile karþýlaþtýracak ve noksandan dolayý secde edeceksen selâmdan önce yapacaksýn. Keza ba´de kelimesinin «dal» ýný da ziyâde kelimesinin «dal» ý ile karþýlaþtýracaksýn. Ve ziyadeden dolayý secde edeceksen selâmdan sonra yapacaksýn!. Bu suretle secde-i sehivi ne zaman selâmdan önce ne zaman sonra yapacaðýný anlamýþ olacaksýn (bu þöyle kýsaltýlabilir: Noksan = kabl, Ziyade = ba´de).
METÝN
Vakit elveriþli olursa teþehhüt ve selâm da vacip olur. Çünkü secde-i sehiv teþehhüt okumayý kaldýrýr; ka´de (oturuþ) kuvvetli olduðundan onu kaldýramaz. Namaz secdesi böyle deðildir. O hem teþehhüdü hem de ka´ deyi kaldýrýr. Muhtar kavle göre tilâvet secdesi de öyledir. Yine muhtar kavle göre son oturuþta Peygamber (s.a.v.)´e salavât getirir ve dua okur. Bazýlarý ihtiyaten her iki oturuþta okuyacaðýný söylemiþlerdir. Sabah namazýnda iken güneþ doðar yahut ikindiyi kaza ederken güneþin rengi kýzarýrsa veya selâm verdikten sonra namaza binâ etmeðe mânî bir hali zuhur ederse secde-i sehiv sâkýt olur. Fetih. Kýnye´de «Nâfile namazý yanýldýðý farz üzerine binâ ederse secde etmez» denilmiþtir.
ÝZAH
Vakit o namazý kýlmaða elveriþli olursa teþehhüdü okumak ve selâm vermek vacip olur. Çünkü secde-i sehiv teþehhüd okumayý kaldýrýr. Hattâ bir kimse iki sehiv secdesini yaparak baþýný kaldýrdýðý gibi selâm verse namazý sahih olur. Ama vacibi terk etmiþ sayýlýr. Secde-i sehiv selâmý da kaldýrýr. Ýmdâd. Ka´de daha kuvvetli olduðundan onu kaldýramaz. Zira o farzdýr. Namaz secdesi ise ka´de ile teþehhüdün ikisini de kaldýrýr. Zira o rükün olduðu için ikisinden de kuvvetlidir. Ka´de, rükünleri tamamlamak için meþru olmuþtur. Ýmdâd. Yahut namaz secdesi aslî rükûn, ka´de zâid (fazladan) rükündür. Nitekim namazýn sýfatý bahsinde geçmiþti. Yahut þöyle denilebilir: Ka´de ancak rükünlerin sonunda olur ondan sonra namaz secdesi yapýlýrsa son olmaktan çýkar.
«Tilâvet secdesi de öyledir.» Çünkü kýrâatýn eseridir. Kýrâat ise rükündür. Binaenaleyh o da secdeden sonra kýraat hükmüne geçer. Bahýr. Secde etmezden önce vaciptir. Hattâ secde etmeden selâm verse namazý sahihtir. Namaz secdesi böyle deðildir. O her cihetten aslî rükündür. Nitekim gelecektir. Söylediklerimiz içinde bunun benzeri þudur: Bir kimse sure okumayý unutur da rükûda hatýrlayarak döner okursa farz hükmünü alýr. Rükû hükümsüz kalýr. Ve iadesi lâzým gelir.
T E N B Ý H: Tatarhaniye´de bildirildiðine göre son oturuþta teþehhüd unutulduðu vakit dönerek onu okumak secde-i tilâvette olduðu gibi ka´deyi kaldýrýr. Nitekim bunu Hulvâni ile Serahsî söylemiþlerdir. Ýbn-i Fadl ise kaldýrmadýðýný bildirmiþtir. Natýfî´nin Vakýat namýndaki eserinde fetvânýn buna göre olduðu beyan edilmiþtir.
«Namazý kaza ederken güneþin rengi kýzarýrsa secde-i sehiv sâkýt olur.» Fetih, Bahýr, Zâhire ve baþka kitaplarda böyle denilmiþtir. Bunun mefhumu þudur; O kimse ikindiyi edâ ederken güneþin rengi kýzarsa secde-i sehiv sâkýt olmaz. Çünkü bu vakit o namazý edâya elveriþlidir. Böyle olunca onun secde-i sehivine de elveriþli olur. Kâmil vakitte vacip olan kaza namazý böyle deðildir. Lâkin Ýmdâd´da Diraye´den naklen açýklandýðýna göre kerahetten korunmak için kýlýnan namaz kaza olsun edâ olsun selâmýn akabinde güneþin kýzarmasiyle secde-i sehiv sâkýt olur. Bunun muktezasýnca buradaki kaza lâfzý ihtirazî kayýt deðildir. Kýnye´nin þu sözü de bunu tey´id eder: «Bir kimse ikindiyi kýlarken secde-i sehiv icabetse güneþ de sararsa secde-i sehivi yapmaz.» Sonra bunu Bedayi´de gördüm. Bedayi sahibi þöyle ta´lil yapmýþ: «Secde meydana gelen noksaný tamamlar. Ve kaza yerine geçer. Bu namaz kâmil olarak vacip olmuþtu. Binaenaleyh nâkýsla kaza edilemez.»
Namaza binâ etmeðe mâni hal, kasden abdestini bozmak ve namaza ýzd bir iþ yapmak gibi þeylerdir. Ýmdâd. Selâm verdikten sonra böyle bir hal meydana gelirse secde-i sehiv sakýt olur. Çünkü secdeye dönmekle namazýn hürmetine avdet etmiþ olur. Halbuki bunun sahih olmasýnýn þartý, güneþin doðmasý veya ikindiyi kazada renginin kýzarmasý yahut namaza mâni halin zuhuruyla elden gitmiþtir. Cuma ve bayramlarda vaktin çýkmasý da bunun gibidir. Edâda ise namaza kerahetsiz olarak baþlanmýþken mekruh vakte kalmasýn diye sâkýttýr.
Þimdi þu kalýr. Secde-i sehiv sâkýt olduktan sonra iade lâzým gelir mi gelmez mi? Zira evvelâ edâ ettiði tamamlayýcýsý bulunmaksýzýn nâkýs kýlýnmýþtý. Burada gereken þudur ki, kasten abdestini bozmak gibi kendi fiili ile sâkýt oldu ise iade lâzýmdýr. Kendi fiili ile sâkýt olmadý ise iade lâzým deðildir. Kýnye´de «Nâfile namazý yanýldýðý farz üzerine binâ ederse secde etmez» denilmiþtir. Ben derim ki; Kýnye´nin ibaresi Necmû´l - Eimme´nin remzi ile þu þekildedir: «Bir kimse iki rekat nâfile namaz kýlar da yanýlýr; sonra onun üzerine iki rekat binâ ederse secde-i sehiv yapar. Farzýn üzerine nâfile binâ ederse farzda yanýldýðý taktirde secde etmez.» Zâhire göre ikisinin arasýnda fark þudur: Nâfileyi nâfile üzerine binâ etmek o namazý bir namaz yapar. Nâfileyi farz üzerine binâ etmek böyle deðildir. Onun için farz üzerine binâ mekruhtur. Çünkü nâfile farzdan ayrý bir namazdýr. Bir namazýn secde-i sehivini bizzat maksûd olan baþka bir namazda yapmak mümkün deðildir. Velev ki farzýn tahrîmesi bâki olsun. Bundan dolayý secde etmez. Yahut þöyle denir: O kimse nâfileyi kasten binâ edince selâmý kasten yerinden geciktirmiþ olur. Kasten yapýlan bir iþi secde-i sehiv tâmamlayamaz. Belki burada iade lâzým gelir. Ýade vacip olunca farzda yanýldýðý için tâzým gelen secde-i sehiv de sâkýt olur. Zira namazý tekrarlayýnca yanýldýðýný da edâ etmiþ olur. Secde-i sehiv, yapýlamayan þeyi tamamlar ve iade yerine geçer. Ýade vacip olunca secde sâkýt olur. Bu izaha göre aþaðýda gelecek olan «Dördüncü rekatta oturur da sonra kalkarak secdesiyle bir rekat kýlarsa birrekat daha ilâve ederek rekat sayýsýný altýya çýkarýr. Bu suretle kýldýðý son iki rekat onun için nâfile olur» ifadesiyle itiraz varit olamaz. Çünkü bu nâfile maksud deðildir. Ve sanki baþka bir namaz deðilmiþ gibidir. Bir de bu adam farzýn selâmýný kasten geciktirmemiþtir. Binaenaleyh ona iade vacip deðildir. Onun için secde-i sehiv lâzýmdýr. Benim anladýðým budur. Allah´u âlem.
METÝN
Secde-i sehiv, namazýn sýfatý bâbýnda geçen, vaciplerden birini yanýlarak býrakmakla vacip olur. Kasden terk edilenlerde secde yoktur. Yalnýz dört yerde olduðu söylenir. Bunlar, ilk oturuþun ve oturduðunda Peygamber (s.a.v.)´e salavatýn terk edilmesi, kasden düþünceye dalarak bunun kendisini bir rükünden meþgul etmesi ve ilk rekatýn secdesini namazýn sonuna geciktirmesi halleridir. Nehir. Yanýlmak tekerrür etse de secde-i sehiv tekerrür etmez. Çünkü onun tekrarý meþru olmamýþtýr. Vacibin terkine misal, vacip olan kýraattan evvel rükua gitmektir. Zira kýraatýn önce okunmasý vaciptir.
ÝZAH
Vaciplerden murad, namazýn aslî vacipleridir. Yoksa her vacip deðildir. Zira surelerin tertibini terk etmekle bir þey lâzým gelmez. Halbuki tertip de vaciptir. Bahýr. Buna þöyle itiraz olunur. Tilâvet secdesini yerinden geciktirirse secde-i sehiv icabeder. Nitekim Hülâsa sahibi muhalifine itimat edilmiyeceðini kesin bir ifade ile beyan ederek bunu söylemiþtir. Valvalciye´de dahi bu kavil sahih kabul edilmiþtir. Ýtiraza þöyle cevap verilebilir: Yukarýda geçtiði vecihle bu secde kýraatýn eseri olduðu için onun hükmünü almýþtýr. Musannýf (vacip) kelimesiyle (sübhâneke) ve eûzü besmele gibi sünnetlerle farzdan ihtiraz etmiþtir. Þarih, «Yalnýz dört yerde olduðu söylenir» demekle bu sözün zaif olduðuna iþaret etmiþ burada Nuru´l-izah sahibine tâbi olmuþtur. Nuru´l-Ýzah sahibi bu secdeye secde-i sehiv denilmesi hususunda meþhur bu secdeye özür secdesi adýný vermiþ olsunlar. Bu sözü Allâme Kâsým reddetmiþ ve «Bunun rivayette bir aslý bilinmediði gibi dirayet´te de bir vechi yoktur» demiþtir. Hýlye´de kasten düþünceye dalmak meselesinde secde-i sehiv lâzým gelmesine cevap verilmiþ, «Bu secdenin vacip olmasý kasten düþünceye dalmaktan bir vacibin terki lâzým geldiði içindir ki, o da rüknün geciktirilmesi yahut vacibin üst taraftakinden geri býrakýlmasýdýr. Zira bu da bir nevi yanýlmadýr. Binaenaleyh secde kasten bir vacibi terkten dolayý deðildir» denilmiþtir.
«Ýlk rekatýn secdesini namazýn sonuna býrakmasý ilh...» ifadesinden anlaþýlan, bu kaydýn buna kâil olanlarca bilittifak kabul edilmiþ olmasýdýr. Aksi taktirde birinci rekat ile diðerleri arasýnda fark yapmak tahakküm olur. Kezâ secdeyi namazýn sonuna býrakmasýnýn da bir vechi görülemiyor; çünkü secdeyi ikinci rekata geciktirirse hükmün yine bu olacaðý anlaþýlmaktadýr. T.
Namazda yanýlmak tekerrür etse de secde-i sehiv tekerrür etmez. Hattâ bir kimse yanýlarak namazýn bütün vaciplerini terk etse yalnýz iki secdeden ibaret olan secde-i sehivi yapmasý lâzým gelir. Bahýr. Zira secde-i sehivin tekrarý meþru olmamýþtýr. Yalnýz ileride geleceði vecihle mesbuk secde-ý sehivde imamýna tâbi olur. Sonra imama yetiþemediði yerleri kazaya kalktýðýnda yanýlýrsayine secde eder. Þu halde secde-i sehiv tekerrür ediyor demektir? Bu suale Bedayi sahibi cevap vermiþ; «Mesbûk kaza ettiði rekatlarda yalnýz kýlan gibidir. Onun kýldýðý hükmen iki namaz sayýlýr. Velev ki tahrîmesi bir olsun» demiþtir. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Zira kýraatýn evvel okunmasý vaciptir.» Yani kýraatýn vacip miktarýný öne almak vaciptir. Yoksa farz miktarýný rükûdan önce yapmak farzdýr. O secde-i sehiv ile tamamlanmaz. Meselenin tahkiki þudur: Mutlak surette rükûu kýraattan önce yapmak secde-i sehiv yapmayý gerektirir. Lâkin rüku eder de sonra kalkarak kýraatý okursa rükûu tekrar yaptýðý taktirde namazý sahih olur. Aksi taktirde sahih olmaz, bozulur. Hiç okumadan rükû ederse cevap bellidir. Fakat fâtihayý okuyarak rükû eder de sureyi terkettiðini hatýrlayarak onu da okur ve rükûu tekrarlamazsa ikinci kýraatý birinciye katýlýr. Okuduklarýnýn hepsi farz yerine geçer. Rükû terk edilmiþ olur. Ve onu tekrarlanmazsa namazý bozulur. Evet, fatiha ye sureyi okur da sonra baþka bir sure okumak için dönerse rükûu hükümsüz kalmaz. Nitekim bunu Hýlye sahibi Zâhidî´den ve baþkalarýndan nakletmiþtir. Böylece anlaþýlýr ki, kýraatý hiç okumadan yahut vacip miktarýný okumazdan önce rükû ederse secde-i sehiv lâzým gelir. Ama rükûu tekrarlamazsa namaz bozulacaðý için secde-i sehiv sâkýt olur. Rükûu tekrarlarsa namazý sahih olur, Ve secde-i sehiv yapar. þu izaha göre þârihin baþkalarýna uyarak namazýn vacipleri bâbýnda kýraatla rükû arasýnda tertibi vacip saymasý, yanýlarak yaptýðýnýn tekrarýna bakmayarak mücerret takdim - te´hire göredir. Hidaye þarihleri ile diðerlerinin, «Rukûu kýraattan evvel yaparsa namazý bozulur» sözleri ise yanýlarak yaptýðý ile iktifa ederek o fiili tekrarlamadýðýna göredir. Binaenaleyh sözlerinin arasýnda çeliþki yoktur.
METÝN
Sonra kýraatý terketmek ancak secde ile tahakkuk eder. Terkettiðini velev rükudan doðrulduktan sonra hatýrlasýn kýraatý okumak için kýyama döner. Sonra rükûu tekrarlar. Þu kadar var ki fatihayý okumadýðýný hatýrladýðý vakit sûreyi de tekrarlar. Teþehhüt üzerine bir rükün miktarý ziyade etmek suretiyle üçüncü rekata kalkmayý geciktirmek, gizli okunacak yerde imamýn âþikâre okumasý ve esah kavle göre her namaz kýlanýn bunun aksini yapmasý dahi vacibin terkine misaldir. Bazýlarý teþehhüt üzerine bir harf ziyade etmekle secde-i sehiv lâzým geleceðini söylemiþlerdir. Zeyleî´ de secdenin, «Allahümme salli alâ Muhammed» demekle vacip olacaðý bildirilmiþtir. Esah kavle göre gizli ve aþikâr okumanýn ikisinde de miktar, namaz caiz olacak kadar olmalýdýr.
ÝZAH
«Sonra rükûu tekrarlar» çünkü dönüp kýraatý okuyunca kýraat farz olur. Bir rekatta bir ayetin farz, fazlasýnýn vacip ve sünnet olmasý buna aykýrý düþmez, Çünkü bunun mânâsý, «farzýn en az miktarý bir ayettir» demektir. Bu farzýn fatiha ile birlikte bir sure sayýlmasý icabeder. Surenin, mufassal surelerin uzunlarýndan veya ortalarýndan yahut kýsalarýndan olmasý sünnettir. Hattâ bütün Kur´âný okusa farz yerine geçer. Nasýl ki, bir tesbih miktarý rükû farzdýr. Üç tesbih miktarý uzatmak ise sünnettir. Nitekim Münye þârihi bunu tahkik etmiþtir. Biz bunu kýraat faslýnda arzetmiþtik. Hâsýlý: Okuduðu kýraat rükûdan önce okuduðuna katýlýr. O rükû hükümsüz kalýr. Tekrarlamasý lâzým gelir. Tekrarlamazsa namazý bozulur. Hattâ Münye þerhinde beyan edildiðine göre bir kimse kýraat için ayaða kalkar da sonra hatýrlayarak secde eder, ve kýraatý okumaz, rükûu tekrarlamazsa bazýlarýna göre namaz bozulur. Çünkü kýraat için kalkýp doðrulunca rükûu hükümsüz kalýr. Velev ki bazýlarý bozulmaz demiþ olsunlar.
Bütün bu söylenenler kunutu rükû´da hatýrlamasýnýn hilâfýnadýr. Sahih kavle göre onu iade etmez. Döner de tekrarlarsa rükûu hükümsüz kalmaz. Secde-i sehiv lâzým gelir. Zira kunut tekrar edildiði zaman farz deðil, vacip olur. Nitekim Münye þerhinde beyan edilmiþtir. Fakat baþka bir sure okumak için dönerse yukarýda beyan ettiðimiz gibi rükû hükümsüz kalmaz. Çünkü bu rükû tam bir kýraattan sonra ve yerinde yapýlmýþtýr. Kýraata dönmesi meþru deðildir. Nasýl ki kunuta döndüðünde de öyledir hattâ ondan evlâdýr. Allah´u âlem.
Fatihayý okumadýðýný hatýrladýðý vakit sureyi de okumamasý, kýraatýn tertip üzere olmasý içindir. Üçüncü rekata kalkmayý geciktirme meselesi, secde-i sehivin vacip olmasý salâvat getirmeye mahsus olmadýðýna iþaret içindir. O, vacibi terkten dolayý yapýlýr ki, bu vacip, teþehhütten sonra fasýla vermeksizin hemen ayaða kalmaktýr. Hattâ susmuþ olsa secde-i sehiv yapmasý lâzým gelir. Nitekim bunu namaza giriþ faslýnda arzetmiþtik.
Makdisî diyor ki: «Nitekim burada veya rükûda Kur´an okusa secde-i sehiv yapmasý lâzým gelir. Halbuki Kur´ân Allah´ýn kelamýdýr. Ve nitekim teþehhüdü kýyam halinde okusa yine secde-i sehiv yapmasý lâzým gelir. Halbuki teþehhüd Allah´ý tevhidden ibarettir.» Menâkýb´da bildirildiðine göre Ýmam-ý A´zam rahmetullahý aleyh rüyasýnda Peygamber (s.a.v.)´i görmüþ. Efendimiz ona; «Sen bana salâvat getiren bir kimseye nasýl secde-i sehiv vaciptir diyebildin?» demiþ. Hazreti imam, «Çünkü o sana yanlýþlýkla salâvat getirdi» cevabýný vermiþ. Ve Rasûlüllah (s.a.v.) bu cevabý beðenmiþ. Zeyleî´de secdenin. Allahümme salli alâ Muhammed» demekle vacip olacaðý bildirilmiþtir. Musannýf buna, «metinin namaza þuru´» faslýnda kesinlikle kâil olmuþ ve «mezhep budur» demiþti. Bahýr sahibi dahi. Hülâsa ve Hâniye´ye uyarak bu kavli tercih etmiþti. Zâhire bakýlýrsa musannýfýn buradaki bir rükün sözü ile oradaki sözü birbirine aykýrý deðildir.
Evvelce arzetmiþti ki, Kadý imama göre «Ve atâ âli Muhammed» demedikçe secde-i sehiv lâzým gelmez. El´münyetü´s-saðîr þerhinde ekser ulemanýn kavlinin bu olduðu bildirilmiþtir. Esah olan da budur. Hayreddin Remlî, «þahih kabul edilen kavil muhteliftir. Kadý imam´ýn kavlini tercih gerekir» demiþtir. Tatarhaniye´de Hâvi´den naklen «imameynin kavline göre «hamîdün mecîd» cümlesine varmadýkça secde-i sehiv vacip olmaz» denilmiþtir.
«Gizli okunacak yerde imamýn âþikâre okumasý ve esah kavle göre her namaz kýlanýn bunun aksini yapmasý dahi vacibin terkine misaldir.» Bu ibare tersine çevrilmiþtir. Doðrusu, «gizli okunacak yerde her namaz kýlanýn âþikâre okumasý; imam olanýn bunun aksini yapmasý vacibin terkine misaldir» þeklinde olacaktýr. H. Bedâyi ve Dürer sahiplerinin sahih kabul ettikleri, Fethü´l - Kadîr sahibi ile Münye þârihinin Bahýr, Nehir ve Hýlye sahiplerinin Hidâye Zeyleî ve diðerlerine muhalif olarak meylettikleri kavil budur. Hidâye sahibi ile arkadaþlarý, «âþikâre ve gizli okumak imamamahsus olarak vaciptir. Yalnýz kýlana vacip deðildir» demiþlerdir. Hâsýlý: Âþikâre okunan namazlarda yalnýz kýlan kimseye âþikâre okumak bilittifak vacip deðildir. Hilâf yalnýz gizli okunan namazlarda gizli okumanýn vacip olmasýndadýr. Zâhir rivayete göre vacip deðildir. Nitekim Tatarhaniye´de Muhit´ten naklen açýklanmýþtýr. Kezâ Zâhire´de Nihâye ve Kifâye, Ýnâye ve Miracü´d- Diraye gibi Hidâye þerhlerinde dahi beyan edilmiþtir. Bu zevat, gizli okunacak yerde âþikâre okursa, o kimseye secde-i sehiv vacip olmasýnýn Nevâdir´in rivayeti olduðunu söylemiþlerdir. Zâhir rivayete göre yalnýz kýlan bir kimse gizli okunacak yerde âþikâre okursa secde-i sehiv lâzým deðildir. O yalnýz imama vaciptir.
«Esah kavle göre gizli ve âþikâre okumanýn ikisinde de miktar, namaz caiz olacak kadar olmalýdýr.» Bu kavli Hidâye, Fetih, Tebyin ve Münye sahipleri sahihlemiþlerdir. Çünkü âþikâre ve gizli okumanýn az miktarýndan korunmak mümkün deðildir. Çoðundan korunmak mümkündür. Namaz sahih olacak miktar çoktur. Þu kadar varki bu Ýmam-ý A´zam´a göre bir ayet, imameyne göre üç ayettir. Hidaye.
METÝN
Bazýlarý -ki murad Kâdýhan´dýr- «âþikâre ve gizli okumakla mutlak surette yani az olsun çok olsun secde-i sehiv vacip olur» demiþlerdir ki zâhir rivayet de bu kavildir. Hulvani de buna itimat etmiþtir. Secde-i sehiv yalnýz kýlana vacip olduðu gibi imamý secde ederse onun yanýlmasý sebebiyle cemaata da vaciptir. Çünkü imama tâbi olmak vaciptir. Cemaat olanýn yanýlmasiyle asla vacip olmaz.
ÝZAH
Kâdýhan, «Âþikâre ve gizli okumak sebebiyle az olsun çok olsun secde-ý sehiv lâzým gelir» demiþtir. Yani bir kelime dahi ziyade veya noksan yapsa secde lâzým gelir. Kuhistâni diyor ki: «Bundan hatýra gelen, secdenin gizli okunacaðýný unutarak kasten âþikâre okumasýdýr. Gizli okumak lâzým geldiðini bilir de kelimeyi acýk teleffuz etmek için âþikâre okursa bir þey lâzým gelmez.» Zâhir rivayete göre az olsun çok olsun âþikâre ve gizli okumak sebebiyle secde-i sehiv vacip olur. Bu hususta Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Fetva sahiplerinin, sözüne güvenilir zevatýn naklettikleri zâhir rivayetten ayrýlmamak gerekir.» Musannýf Mineh adlý eserinde bu söze þunlarý ilâve etmiþtir: «Biz ancak Hidâye´ye tâbi olarak birinci kavli tercih ettik. Ben birçok kâmil zevata þaþýyorum! Nasýl oluyor da mezhep sahibinin nassan sözü mesabesindeki zâhir rivayeti býrakýp ta þaz rivayet derecesinde olaný tercih ediyorlar!.»
Ben derim ki: Hidâye sahibi, Zeyleî ve Kemâl b. Hümâm gibi kâmil zevata zâhir rivayetten ayrýldýlar diye þaþýlmaz. Çünkü zâhir rivayette güçlük vardýr. Onlar öteki rivayeti ümmete kolaylýk olsun diye sahih kabul etmiþlerdir. Bunun nice benzerleri vardýr. Onun için Kuhistanî, «Secde-i sehiv bir kelimeyi gizli okumakla vacip olur. Lâkin bunda þiddet vardýr» demiþtir. Münye þerhinde de þöyle denilmektedir: Sahih olan kavil zâhir rivayettir ki, o da fark gözetmeksizin caiz olacak miktarla takdir etmektir. Çünkü gizli okunacak yerde azýcýk âþikâre okumak ta afvedilmiþtir. Sahihayndaki Ebû Katâde hadisinde, «Peygamberimiz (s.a.v.) öðle namazýnýn ilk iki rekatýnda fatiha ile iki sure; son iki rekatýnda yalnýz fatihayý okurdu. Bazan ayeti bize de iþittirirdi» buyurulmuþtur. Bundan açýkça anlaþýlýyor ki. Hidâye´de sahihlenen kavil, ayný zamanda zâhir rivayettir. Bu sabit ise söz yoktur. sabit deðilse sahihlemenin vechi bizim söylediðimizdir. Bunu sahihayn hadisiyle de te´yid ederiz. Namazýn vacipleri bahsinde Münye þerhinden naklen arzetmiþtik ki: Dirâyete (yani delile) rivayet de, uygun düþerse delilden ayrýlmamak gerekir.
TETÝMME: Ulemanýn bildirdiklerine göre bir kimse yanlýþlýkla dua ve senalardan -velev ki teþehhüt olsun- bir þeyi âþikâre okursa secde-i sehiv yapmasý icabetmez. Hýlye´de þöyle denilmiþtir: «Teþehhütte buna kail olmak teemmülden hâli deðildir.» Bahýr sahibi de onu tasdik etmiþtir. Biz kýraat faslýnda âþikâre okumanýn hududunu bildirmiþtik. Oraya müracaat edebilirsin!.
Ýmam yanýlýr da secde-i sehiv yaparsa cemaatýn onunla birlikte secde etmeleri vacip olur. Þayet konuþmak, kasten abdestini bozmak ve mescitten çýkmak gibi bir sebeple imamdan secde-i sehiv sâkýt olursa cemaattan da sâkýt olur. Bahýr. Zâhire göre secde kastî fiil ile sükût ederse imama olduðu gibi cemaata da iade vacip olur. Zira özür bulunmadýðý halde noksan takrir etmiþtir. Tamamlayýcý da yoktur.
«Cemaat olanýn yanýlmasiyle asla secde vacip olmaz.» Bazýlarý buradaki «asla» kelimesinin bir faidesi olmadýðýný, bunun yalnýz «vacip olmadýðýný te´kid»´e yaradýðýný söylemiþlerdir. Zira cümlenin mânâsý þöyledir: Selâmdan önce ona secde-i sehiv lâzým gelmez. Çünkü yaparsa imamýna muhalefet lâzým gelir.Selamdan sonra da lâzým gelmez. Zira imamýn selâm vermesiyle o da namazdan çýkar. Çünkü bu selâm, üzerinde secde-i sehiv bulunmayan kimsenin kasten verdiði bir selâmdýr. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. Lâkin Nehir sahibi þöyle demiþtir: Bir mu´teriz þöyle diyebilir «Ýmamýn selâmiyle cemaatýn da namazdan çýktýðýný biz teslim etmiyoruz. Yukarýda secde-i sehiv icap etmeyen hakkýnda hilâf olduðunu görmüþtük. Þu halde üzerinde secde-i sehiv borcu olan kimse nasýl namazdan çýkmýþ sayýlýr? O zaman bu tamamlayýcýyý yapmasý mümkündür.»
Ben derim ki: Þârih, abdesti bozan þeyler bâbýnda, «Bir kimse imam konuþtuktan veya kasten selâm verdikten sonra kahkaha ile gülse esah kavle göre abdesti bozulur» demiþti. Biz de orada bu kavlin Fetih ve Hâniye´de sahih kabul edildiðini, Hülâsa´da ise buna muhalif olarak bozulmaz diyen kavlin sahihlendiðini söylemiþtik. Þüphesizki abdestin bozulmasý imamýnýn selâmý veya konuþmasýyle namazdan çýkmýþ sayýlmadýðýna göredir. Buradaki ise Hülâsa´da sahih olarak kabul edilen kavle göredir. Onun için Mirâc´da meselenin ta´lili yapýldýktan sonra, «Ýmamýn selâmiyle namazdan çýkar» denilmiþtir. Ama bunda teemmül edilecek cihet vardýr. Bilâkis evlâ olan Ýbn Ömer´in Peygamber (s.a.v.)´den rivayet ettiði, «Ýmamýn arkasýnda olana secde-i sehiv yoktur» hadisiyle amel etmektir.
T E N B Ý H : Nehir´de, «Sonra ulemanýn sözlerinin muktezasý o namazý iade etmektir. Çünkü tamamlamak imkâný olmaksýzýn kerahet sabit olmuþtur» deniliyor.
METÝN
Mesbûk mutlak surette imamla birlikte secde eder. Yanýlmanýn imama uymazdan evvel veya sonraolmasý farketmez. Sonra imama yetiþemediði yeri kaza eder. Bu esnada yanýlýrsa tekrar secde-i sehiv yapar. Lâhik de öyledir. Yalnýz o namazýnýn sonunda secde eder. Ýmamiyle beraber secde ederse o secdeyi tekrarlar. Misafir imama uyan mukim, mesbuk gibidir. Lâhik gibi olduðunu söyleyenler de vardýr.
ÝZAH
Mesbuk´u, «imamla birlikte secde eder» diye kayýtlamasý, selâmda imamýna tâbi olmadýðý içindir. O imamla birlikte secde eder; teþehhüt okur. Ýmam selâm verince kalkarak yetiþemediði yerleri kaza eder. Þayet selâm verirse kasten verdiði taktirde namazý bozulur. Kasten vermezse bozulmaz. Ýmamdan önce veya onunla beraber yanýlarak selâm verirse secde-i sehiv yapmasý tâzým gelmez. Fakat imamdan sonra selâm verirse secde lâzýmdýr. Çünkü o zaman yalnýz sayýlýr. Bahýr. «Birlikte» sözünden, musannýf beraberliði kastetmiþtir ki, vuku itibariyle bu nadirdir. Nitekim Münye þerhinde bildirilmiþtir. Yine orada beyan olunduðuna göre selâm vermek icabediyor zanniyle selâm verse kasten selâm sayýlacaðýndan o namazýn üzerine binâ etmeðe mâni olur.
«Yanýlmanýn imama uymazdan evvel veya sonra olmasý farketmez» ifadesi imama iki secdeden birinde uyduðu hale de þâmildir. Bahýr sahibi diyor ki: «O kimse imama ikinci secdede tâbi olur. Birinciyi kaza dahi etmez. Nitekim imam her iki secdeyi yaptýktan sonra ona uymuþ olsa bu secdeleri kaza etmez.»
«Sonra imama yetiþemediði yeri kaza eder.» Secdede imama tâbi olmaz da yetiþemediði yerleri kazaya kalkarsa istihsânen namazýnýn sonunda secde eder. Çünkü tahrîme birdir. Ve kýldýðý bir namaz gibi olur. Bunu Bahýr sahibi ve baþkalarý söylemiþlerdir.
«Bu esnada yanýlýrsa tekrar secde-i sehiv yapar.» Yani imam namazdan çýktýktan sonra kaza ettiði kýsýmda yanýlýrsa ikinci defa secde-i sehiv yapar. Zira bu kýsýmda o yalnýzdýr. Yalnýz kýlan kimse yanýlýnca secde-i sehiv yapar. Ýmam secde-i sehiv yaptýðý vakit mesbuk onunla secde etmez. Sonra kendisi de yanýlýrsa iki yanýlmadan dolayý bir defa (iki secdeden ibaret olan) secde-i sehiv kâfidir. Çünkü secde-i sehiv tekrar edilmez. Tamamý Münye þerhindedir. «Lâhik de öyledir» yani imamý yanýlýnca ona da secde-i sehiv vacip olur. Zira lâhik bütün namazýnda imama uymuþtur. Buna delil de, «kendisine kýraat lâzým gelmemesi» dir. Binaenaleyh kaza ettiði kýsýmda secde-i sehiv de lâzým gelmez. Bahýr.
«Yalnýz o namazýn sonunda secde eder» yani evvelâ yetiþemediði yerleri kaza eder; ve namazýnýn sonunda secde-i sehiv´ini yapar. Zira imama uyduðu yerde onun gibi kýlmak hususunda kendisine tâbi olmayý üzerine almýþtýr. Bir de imama bütün namazda uymuþtur. Binaenaleyh bütün namazda imam nasýl kýlarsa o þekilde ona tâbi olur. Ýmam rekatlarý sýrasýnca kýlmýþ; namazýnýn sonunda secde-i sehiv yapmýþtýr. Lâhik de öyle yapar. Mesbuk ise imama uymakla imamýn namazý miktarýnca ona tâbi olmayý iltizam etmiþtir. Ýmama o kadarcýk yetiþmiþtir. Ve o miktar tâbi olur. Sonra yalnýz kýlar. Bahýr.
«Ýmamiyle birlikte secde ederse o secdeyi tekrarlar.» Çünkü yerinde yapýlmamýþtýr. Ama namazýbozulmaz. Çünkü yalnýz iki secde ziyade etmiþtir. Üç rekatta mesbuk, bir rekatta lâhik olur da imamý secde-i sehiv yaparsa, o kimse kýraatsýz bir rekat kaza eder. Zira lâhiktir. Teþehhüdü okuyarak secde-i sehiv yapar. Çünkü burasý imamýnýn secde yeridir. Sonra kýraatla bir rekat kýlarak oturur. Zira bu, onun ikinci rekatýdýr. Aksine olursa üçüncü rekattan sonra secde-i sehiv yapar. Muhit´de böyle denilmiþtir. Bahýr.
«Misafir imama uyan mukim, mesbuk gibidir.» Bahýr´da beyan olunduðuna göre misafire uyan mukim, imama secde-i sehivde tâbi olma hususunda mesbuk gibidir. Sonra namazýný tamamlamakla meþgul olur. Ama namazýný tamamlamasýna kalkar da yanýlýrsa Kerhî´nin beyanýna göre lâhik gibidir. Secde-i sehiv yapmasý lâzým gelmez. Buna delil «kendisine kýraat lâzým gelmemesi»dir. Ýmam Muhammed´in Asýl nâm eserinde ise secde-i sehiv yapmasý lâzým geleceði bildirilmiþtir. Bedâyi sahibi bu kavli sahihlemiþtir. Çünkü o kimse imama ancak onun namazý miktarýnca uymuþtur. Ýmamýn namazý bitince yalnýz kýlan hükmüne geçer. Namazýný tamamlarken okumamasý, kýraat ilk iki rekatta farz olduðu içindir. O rekatlarda imam okumuþtur. Nehir sahibi, «Bundan anlaþýlýrki, o kimse yalnýz kýraat hakkýnda lâhik gibidir» diyor. Ben derim ki: Mesbuk ve lâhik meselelerinin geri kalan kýsýmlarý istihlâf bâbýndan az önce geçmiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:26:58
METÝN
Bir kimse farzýn -velev ameli farz olsun- ilk oturuþunu yanlýþlýkla terk eder de sonra hatýrlarsa ona döner. Ve teþehhüdü yapar. Esah kavle göre secde-i sehiv de icap etmez. Zâhir mezhebe göre dönüþ, kalkýp doðrulmadýkça yapýlýr. Esah olan budur. Fetih. Nâfilede ise kalktýðý rekatý secde ile kayýtlamadýkça ka´deye döner. Aksi taktirde (yani kalkarak doðrulursa) geri dönmez. Çünkü kýyam farzý ile meþguldür. Artýk ka´de vacibini terkettiði için secde-i sehiv yapar. Bundan sonra ka´deye dönerse farz olmayan bir þey için farzý terkettiðinden namazý bozulur.. Zeyleî bu kavli sahihlemiþtir. Bazýlarý, «Namazý bozulmaz; isâet etmiþ olur. Ve vacibi terkettiði için secde-i sehiv yapar» demiþlerdir. Bu kavil daha uygundur. Nitekim Kemâl onu tahkik etmiþtir. Bahýr´da, «Hak olan budur» denilmiþtir.
ÝZAH
Ameli farz, vitir gibidir. Böyle bir namazda tamamen doðrulduktan sonra geri dönmez. Ýmameynin kavline göre döner. Çünkü vitir onlara göre nâfilelerdendir. T. Farz namazda kalkýp iyice doðrulmadýkça ka´deye dönmesi vacip olur.
«Esah kavle göre secde-i sehiv de icap etmez.» Yani iyice doðrulmayýp kad´eye daha yakýn ise döndüðünde secde-ý sehiv lâzým gelmez. Esah kavil budur. Ekser ulema bu kavli tercih etmiþlerdir. Valvalciye sahibi secdenin vacip olduðunu ihtiyar etmiþtir. Ama kýyama daha yakýn doðrulursa secde-i sehiv lâzým gelir. Nitekim Nuru´l - Ýzah ile þerhinde bu meselede hilâf zikredilmeden naklolunmuþtur, Fetih´de bunun kâfi´deki, «vücûdun alt kýsmý doðrulur da sýrtý eðilmiþ olursa o kimse kýyama daha yakýndýr. Doðrulmamýþsa oturuþa daha yakýndýr» ifadesiyle ölçülmesinin doðru olacaðý bildirilmiþtir.
Sonra bilmelisin ki, îmâ ile kýlan hasta hakkýnda kýraat hali kýyamýn yerini tutar. Hattâ hasta ilk teþehhüt halinde iken bunu kýyam hali sanarak kýraatý okur da sonra hatýrlarsa teþehhüde dönmez. Nitekim Bahýr´da Valvalciye´den naklen beyan olunmuþtur.
«Zâhir mezhebe göre dönüþ, kalkýþ doðrulmadýkça yapýlýr.» Bu kavlin mukabili Hidâye´nin naklettiði, «ka´deye daha yakýn ise döner ve esah kavle göre kendisine secde-i sehiv lâzým gelmez. Kýyama daha yakýn ise dönmez. Ve secde-i sehiv lâzým gelir» sözüdür. Bu kavil imam Ebû Yusuf´tan rivayet olunmuþtur. Buhâra ulemasiyle Kenz ve benzeri metinlerin sahipleri bunu tercih etmiþlerdir. Nuru´l-Ýzah sahibi Mevahibu´r-Rahman ile Þerhi Burhan´a uyarak musannýfýn yaptýðý gibi birinci kavli tercih etmiþ, «çünkü Ebû Dâvud´un rivayet ettiði bir hadiste Peygamber (s.a.v.) açýkça, "Ýmam iki rekat kýlýnca ayaða kalkarsa iyice doðrulmadan hatýrladýðý taktirde hemen otursun. Ýyice doðrulursa oturmasýn. Ýki sehiv secdesi yapsýn!" buyurmuþtur» demiþtir.
Ben derim ki: Lâkin Hýlye´de, «Bu hadis bu bâbta nasdýr. Ve tayin üzere bununla amel tâzým geldiðini ifade eder. Ama sübûtunda söz edilmiþ olmasa idi! Zira senesinde þia ulemasýndan Cabir´u-Cu´fi vardýr. Bu zatý cerh edenlerin sayýsý sîka kabul edenlerden çoktur. Onun hakkýnda imam Ebû Hanîfe, «Ben bu adamdan daha yalancý kimse görmedim.» demiþtir. Þu halde üstadýmýz Takrib nam eserinde, «Bu adam zaif bir râfizîdir.» dedi ise çok görülmemelidir. Onun hadisinden hüccet olmaz» denilmiþtir.
«Nâfile de ise kalktýðý rekatý secde ile kayýtlamadýkça ka´deye döner.» Mirâc ve Sirâc sahipleri kesinlikle buna kail olmuþlardýr. Ýbn-i Vehban bu kavli þöyle ta´lil etmiþtir. Nafilenin her çift rekatý ayrý bir namazdýr. Bahusus «nâfilenin ilk oturuþu farzdýr» diyen Ýmam Muhammed´in kavline göre bu açýktýr. Binaenaleyh ilk oturuþ son oturuþ gibidir. Son oturuþta kalksa bile oturur. Muhit´de bu hususta hilâf nakledilmiþtir. Keza Timurtâþî þerhinde bazýlarýnýn «döner»; bazýlarýnýn «dönmez» dedikleri beyan olunmuþtur. Hülâsa´da «Öðle namazýndan önceki dört rekat nâfile gibidir. Ýmam Muhammed´e göre vitir namazý da öyledir» denilmiþtir. Tamamý Nehir´dedir. Lâkin Tatarhaniye´de Attabiye´den naklen. «Bazýlarý nâfile namazda kalktýðý rekatý secde ile kayýtlamadýkça geri döner» demiþlerdir. «Sahih olan dönmemesidir» denilmiþ; Ýmdâd sahibi bunu tasdik etmiþ; fakat metin sahibi ona muhalefette bulunmuþtur.
«Bazýlarý namazý bozulmaz; ama isaet etmiþ olur. Ve vacibi terk ettiði için secde-i sehiv yapar» demiþlerdir. Ýsaet etmekten murad günaha girmiþ olmasýdýr. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtir. Ka´deye dönen imam ise, muhalefeti tahkik ettirmek için cemaat onunla birlikte dönmez. Ve derhal ayaða kalkmasý lâzým gelir. Bunu Kýnye´den naklen Münye þarihi kaydetmiþtir. þarih, «Vacibi terkettiði için» diyeceðine, «farzý (yani kýyamý) geciktirdiði» yahut «vacip olan oturuþu terk ettiði için secde eder» dese daha iyi olurdu. T.
«Nitekim Kemâl onu tahkik etmiþtir.» Kemâl´in tahkiki þöyle hülâsa edilir: Ka´deye dönmek helâl deðilse de namazýn sýhhatine halel de vermez. Zira bir rekattan az olan ziyadenin namazý bozmadýðý malûmdur. Az yukarýda arzettiðimiz Münye þarihinin sözü de bunu takviye eder. Çünkü mezkûrsöz kadeye dönmekle namazýn bozulmadýðýný ifade eder. Bahýr sahibi dahi bunu Mirâc´ýn Müçtebâ´dan naklettiði þu sözle teyit etmiþtir: «Doðrulduktan sonra yanýlarak ka´deye dönerse bazýlarýna göre teþehhüt yapar. Çünkü kýyamý bozmuþtur. Sahih olan kavle göre teþehhüt yapmaz. Belki kalkar ve emir olunmayan bu oturuþla kýyamý bozulmuþ olmaz. Nasýl ki baþka bir sure okumak için rükûu bozmakla rükû bozulmuþ olmaz.» Bu hususta Nehir´de inceleme yapýlmýþtýr. Oraya müracaat edebilirsin!.
«Bahýr´da, «Hak olan budur» denilmiþtir. Galiba bunun vechi yukarýda Fetih´te naklettiðimiz yahut Mübtegâ´daki þu ifade olacaktýr «Namaz bozulur demek: hatadýr. Çünkü bu terketmek deðil, tehirdir. Nitekim sureyi yanýlarak terkeder de rükua giderse rükuu hükümsüz býrakýr ve kýyama döner; kýraatý okur. Ve nasýl ki kunutu unutarak rükua giderse dönüp kunutu okuduðu taktirde esah kavle göre namazý bozulmaz.» Lâkin Bahýr sahibi bu hususta farký göstererek inceleme yapmýþtýr. Fark þudur: O kimse dönerek sureyi okursa bu farz olur. Ve farzdan farza dönmüþ sayýlýr. Kunutta da öyledir. Zira kunutun Kur´ân olmak þüphesi vardýr. Yahut bir farza dönmüþtür ki o da kýyamdýr. Çünkü uzun tuttuðu her farz, farz yerine geçer. Nehir sahibi ile Makdisî þarihi bunu kabul etmiþlerdir.
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Zira Kur´an olup neshedildiði söylenen kunut hususî duadýr ve sünnettir. Onu okumak þart deðildir. Bazan baþkasýný da okuyabilir. Kýyamdan ibaret olan farza dönmesi kabul edilemez. Belki o kimse rükûdan doðrularak yapýlan kýyama dönmüþtür. Buna delil; kunut için dönmesiyle rükûun hükümsüz kalmamasýdýr. Binaenaleyh burada farzýn terki deðil, te´hiri vardýr. Bu týpký meselemizdeki oturuþa dönmesi gibidir. Evet kýraata dönmesi hakkýndaki incelemesini teslim ederiz. Allah´u âlem.
METÝN
Bu, imama uymayan hakkýndadýr. Ýmama uyan ise behemehal döner. Velev ki üçüncü rekatý kaçýracaðýndan korksun. Çünkü oturmak ona mutabaat (imama tâbi olma) hükmü gereðince farzdýr. Sirâc. Bunun zâhiri þunu gösterir ki, dönmezse namaz bâtýl olur. Bahýr. Ben derim ki: Bu söz götürür. Zâhire göre imama tâbi olmak farz namazda farz, vacip namazda vaciptir. Nehir. Bizim buna dair geniþ bir risalemiz vardýr. Ona müracaat edebilirsin!.
Son oturuþun bütününü veya bir kýsmýný yanlýþlýkla terk ederse o rekatý secde ile kayýtlamadýkça geri döner. Çünkü bir rekattan az olan namaz terketmeðe elveriþlidir. Oturuþu geciktirdiði için secde-i sehiv yapar. Her iki oturuþun teþehhüt miktarý olmasý kâfidir. O rekatý ister kasten veya unutarak; ister hata ve yanlýþlýkla olsun secde ile kayýtlarsa imam Muhammed´e göre alnýný yerden kaldýrmakla farzý nâfileye döner. Bununla fetva verilir. Çünkü bir þeyin tamamý sonu iledir.
ÝZAH
«Bu imama uymayan hakkýndadýr.» Yani buraya kadar zikredilen kýyamdan sonra ka´deye dönmek ve dönerse namazýn bozulmasý hakkýndaki hilâf ancak imam veya yalnýz baþýna kýlan hakkýndadýr. Ýmama uyan kimse kadeyi yanlýþlýkla terkederek ayaða kalkar da imam oturursa geri dönmesilâzým gelir. Zira o kimsenin imamýndan evvel kalkmasý muteber deðildir. Onun geri dönmesinde farzý hükümsüz býrakmak yoktur. Belki Münye þerhinde Kýnye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Ýmama uyan kimse ilk oturuþta teþehhüt okumayý unutur da ayaða kalktýktan sonra hatýrlarsa dönerek teþehhüdü okumasý icab eder. Ýmam ve yalnýz kýlan bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu adamýn imamýný takip etmesi lâzýmdýr. Ýmama ilk oturuþta yetiþip de onunla birlikte oturan ve teþehhüde baþlamadan imamý ayaða kalkan mesbuk nasýl imamýnýn teþehhüdüne tâbi olarak teþehhüt okursa bu da öyledir.»
«Bunun zâhiri» yani Sirâc sahibinin «oturuþ farzdýr» diye ta´lilde bulunmasý ve keza Kýnye´nin beyan ettiðimiz ta´lili þunu gösterir ki, dönmezse namaz batýl olur. Þârih «Ýmama tâbi olmak (yani onun yaptýðýný yapmak) farz namazda farz, vacip namazda vaciptir» demiþ; sünnetlerde ona tâbi olmanýn hükmünü bildirmemiþtir. Zâhire bakýlýrsa tâbi olmak sünnetlerde de sünnettir. Çünkü namazda yapýlmasý istenen, sünnetlerde ekseriyetle, imam, yalnýz kýlan ve cemaat olan müsavidir. Þârihin, «Farz namazda farzdýr» sözünün mânâsý o farzý imam yaptýktan sonra da olsa ifa eder demektir. «Ýmamdan önce yapar» demek deðildir. Maksat farzýn bir cüzünde ortaklýk deðildir. T.
Ben derim ki: Þârihin Nehir sahibine uyarak uygun gördüðü bu þekle göre o kimse imamla beraber farz olan kýyama giriþtikten sonra teþehhüdü okumaða dönmesi müþkil kalýr. Ben þârihin risalesini görmedim. Lâkin biz namazýn vacipleri bâbýnýn sonunda imama tâbi olmak ve onu takip hakkýnda bir parça söz etmiþtik. Ýnþallah o kâfidir.
«Son oturuþ» tabirinden musannýf farz olan oturuþu yahut namazýn sonundaki oturuþu kastetmiþtir ki, sabah namazý gibi namazlara da þâmildir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Oturuþun bir kýsmýndan murad; teþehhüt miktarýndan daha az hafifçe oturmaktýr. Döndüðünde ilk oturuþu hesaba katýlýr. Hattâ her iki oturuþ teþehhüt miktarý olur da sonra konuþursa namazý caizdir. Bahýr.
«O rekatý secde ile kayýtlamadýkça geri döner» demekle musannýf o rekat için rükusuz secde etmekten ihtirazda bulunmuþtur. O zaman geri döner. Çünkü bu secdeye itibar yoktur. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir. Bunun muktezasý o rekatta mutlaka kýraatý okumuþ olmasýdýr. Hülâsa´ da ise bunun hilâfý bildirilmiþtir. Onun için Bahýr sahibi, «Nâfile namazda kýraatsýz bir rekat sahih deðildir. Binaenaleyh bir rekattan az ziyade etmiþtir. Bu ise namazý bozmaz» diyerek meseleyi müþkil görmüþtür. Nehir sahibi diyor ki: «Ancak bu adam imama uyan gibi rekatý kýraatsýz tamamlamayý ahdetmiþtir. «Rükusuz rekat böyle deðildir» diyerek fark gösterilirse o baþka!».
«Oturuþu geciktirdiði için secde-i sehiv yapar.» Þârih burada ka´deye daha yakýn iken mi yoksa kýyama daha yakýn iken mi secde edeceðini belirtmemiþtir. Ka´deye yakýn iken döndüðünde secde-i sehiv lâzým gelmemesi icabederdi. Sa´diye savaþýnda þöyle denilmiþtir: «Aralarýnda fark yapmak mümkündür. Þöyle ki: Oturuþa yakýn olan kimseye oturan hükmü vermek mümkün ise de o kimse hakikaten oturmuþ deðildir. Binaenaleyh ikinci oturuþta yanýldýðý taktirde hakikat tarafý itibara alýnýr (yaný oturan hükmü verilmez.) Ve farzla vacibin arasýnda fark olduðunu göstermek için birinci oturuþta yanýldýðýnda oturan hükmü verilir.» Nehir. Þârihin, «Ýmam Muhammed´e göre» sözübütün metne raci gibi gözüküyor. Bu taktirde, «Farzý nâfileye döner» diyen imam Muhammed oluyor. Halbuki öyle deðildir. Çünkü farz batýl olmuþtur. Ýmam Muhammed´e göre farz batýl oldu mu asýl da batýl olur. Þu halde «Ýmam Muhammed´e göre» sözü alettayin «alnýný yerden kaldýrmakla» ifadesine racidir. Ve metinde asýl namazýn batýl olmamasý hususunda Ebû Hanîfe ile Ýmam Ebû Yusuf´un kavlini; secdenin ancak baþýný yerden kaldýrmakla tamam olduðu hususunda Ýmam Muhammed´in kavlini tercih etmiþ demektir. Bu izaha göre namaza altýncý rekatý eklemek yalnýz þeyhayn´ýn kavline göredir. Nitekim Hýlye ve Bedâyi´de beyan olunmuþ; illet olarak Ýmam Muhammed´e göre tahrimenin batýl olmasý gösterilmiþtir. Þârihin ifadesindeki müphemlik musannýfýn ifadesinde dahi mevcuttur. En güzeli Kenz´in ibaresidir ki; «Baþýný kaldýrmakla farzý batýl olup namaz nâfileye inkýlâb eder» demiþtir.
«Çünkü bir þeyin tamamý sonu iledir.» Yani baþýný kaldýrmak secdenin sonunda olur. Zira bir þey ancak zýddý ile son bulur. Onun için imamýndan önce secde eder de imamý kendisine secdede yetiþirse caizdir. Baþýný yere koymakla secde caiz olur denilemezdi. Çünkü imamdan önce edâ ettiði her rükün caiz deðildir. Bahýr.
METÝN
Secdeden baþýný kaldýrmadan abdesti bozulsa abdest alarak namazýna binâ eder. Ýmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. «Oh ne iyi! Namaz bozulmuþ, abdestin bozulmasý onu ýslah etmiþ!» demiþtir. Muteber olan imamdýr. Hattâ imam döner de cemaat onu bilmeden secde ederlerse kasten secde etmedikçe namazlarý bozulmaz. Burada þöyle bir lügaz yapýlýr: Hangi namaz kýlandýr o kimse ki son oturuþu terk ederek beþinci rekatý secde ile kayýtladýðý halde farzý bozulmaz? Dilerse ikindi ve sabah namazýnda bile olsa altýncý rekatý ilâve eder, Çünkü kerahet ve tamamlamak kasten yapmaya mahsustur.
ÝZAH
Secdeden baþýný kaldýrmadan abdesti bozulup tekrar abdest aldýktan sonra o namazýn üzerine binâ etmesi secdenin alnýný yere koymakla mý yoksa yerden kaldýrmakla mý tamam olacaðý hususundaki hilâfýn semeresidir. Çünkü abdest bozulunca secde batýl olmuþ ve sanki o adam hiç secde.etmemiþtir. Onun için abdest alarak namazýna devam eder ve farzýný tamamlar. Ýmdâd. Ýmam Muhammed´in bu babtaki kavli Ebû Yusuf´a arzedilince; «Oh ne iyi! Namaz bozulmuþ; abdestin bozulmasý onu ýslah etmiþ!» demiþtir ki, bu sözü kýzdýðý ve þaþtýðý için söylemiþtir. Münye þerhi. «Namaz bozulmuþ» sözü, bozulmaða yaklaþmýþ mânâsýnadýr. Yahut Ebû Yusuf ona kendi mezhebine göre bozulmuþ adýný vermiþtir. Kalktýklarý rekatýn secdesine varmadan olsun secdeden sonra olsun muteber olan imamdýr. T.
«Kasten secde etmedikçe namazlarý bozulmaz.» Çünkü imam ka´deye dönünce rükûu hükümsüz kalýr. Binaenaleyh ona tâbi olarak cemaatýn rükularý da hükümsüz kalýr. Zira onlarýn rukûu imamýn rükûuna baðlýdýr. Yalnýz cemaatýn fazla olarak bir secdeleri vardýr. Bu ise namazý bozmaz. Bunu Muhit´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Ama bu, imam rükû edip de döndüðüne göredir. Rükûdan önce döner de cemaat rükû ve secde yaparlarsa namaz bozulur. Çünkü görünüþe göre bir rekat ziyade etmiþlerdir. Fetih´de, «Ýmam ayaða kalkarsa cemaat ona tâbi olmazlar; dönerse onlar teþehhüdü tekrarlamazlar» denilmiþtir. T.
Þârihin «kasten secde etmedikçe» diye kayýtlamasý Müçtebâ´da: «imam secdeden önce ka´deye döner de cemaat olan kimse kasten secde ederse namaz bozulur. Yanýlarak secde etmesi ihtilâflýdýr. Ýhtiyat olan tekrarlamaktýr» denildiði içindir. Bahýr.
Ben derim ki: Yukarýda geçen «imamýn rükûu hükümsüz kalýnca cemaatýn rükûu da hükümsüz kalýr» þeklindeki ta´lilin gerektirdiði, kastla baþka hal arasýnda fark bulunmamaktýr.
TETÝMME: Yine þârihin, «Muteber olan imamdýr» sözü üzerine Bahýr´da Hâniye´den nakledilen þu fer´î meselede ibtinâ eder. Cemaat olan kimse beþinci rekatý secde ile kayýtlamadan teþehhüdü okur ve selâm verir de sonra imam secdeye varýrsa hepsinin namazlarý bozulur.
«Ýkindi ve sabah namazýnda bile olsa altýncý rekatý ilâve eder» ifadesi, altýncýdan murad fazla rekat olduðuna göre söylenmiþtir. Yoksa bu ilâve rekatla sabah namazýnýn rekat sayýsý dört olur. Þârih bunu Sirâc ile Kâdýhan´ýn sözlerini mübalaða ile reddetmiþ olmak için söylemiþtir. Sirâc ikindiyi Kâdýhan ise sabah namazýný istisna etmiþlerdir. Çünkü onlardan sonra nâfile kýlmak mekruhtur. Bahýr sahibi her ikisine itirazda bulunmuþ ve «Aþaðýdaki meselede dördüncü rekatta oturur da beþinci rekatý secde ile kayýtlarsa mekruh vakitlerde bile olsa altýncý rekatý ilâve eder. Aralarýnda fark yoktur» demiþtir. Nehir sahibi dahi itirazla, «Oturmayarak farzý batýl olursa ikindide nasýl altýncý rekatý ilâve etmez; ondan evvel nâfile kýlmakla kerahet yoktur!» demiþ; sonra, «Bunu, ikindiyi kýldýktan sonra baþka bir ikindiyi veya öðleyi kaza ederken þekline hamletmek mümkündür» diye cevap vermiþtir.
TENBÝH: Þârih sabah ve ikindiyi söylemiþ fakat akþam namazýný açýklamamýþtýr. Halbuki Kuhistani onu da açýklamýþtýr. Mezkur açýklama gereðince akþam namazýnda dördüncüye beþinci bir rekat daha ilâve eder. Lâkin Hýlye´de ona beþinci rekatýn ilâve edilemeyeceði kaydedilmiþtir. Çünkü ulema akþam namazýndan evvel nâfile kýlmanýn mekruh olduðunu ve nâfile namazýn mutlak surette tek rekatla bitirilmesinin kerahatini açýklamýþlardýr.
Ben derim ki: Bunun muktezasý dördüncü rekatta secde edince hemen selâm vermek ve oturmamaktýr. Tâ ki akþam namazýndan önce nâfile namaz kýlmýþ olmasýn. Þârihin iþaret ettiði þekilde de cevap verilebilir. Ve, «Kerahet maksut olan nâfileye mahsustur. O halde selâm vererek namazý kesmeðe bir zaruret yoktur» denilir. Akþam namazýna beþinci rekatý ilâve edememesi açýktýr ve tek rekatla nâfile kýlmýþ olmasýn diyedir. En iyisi þarihin yaptýðý gibi akþam namazýný anmamaktýr. Sonra Ýmdâd´da gördüm ki «Akþam namazý sükûtu geçilmiþ; çünkü o dört rekat olmuþtur; ona ilâve yapýlamaz» demiþ.
Musannýfýn «dilerse» demesi, ilâvenin vacip olmadýðýna iþarettir. Ýlâve menduptur. Nitekim Mebsut´a tâbi olarak Kâfi´de böyle denilmiþtir. Asýl nâm eserde vacip olduðunu anlatan sözler vardýr. Ama menduptur demek daha münasiptir. Nitekim Bahýr´da böyledir.
«Çünkü kerahet ve tamamlamak kasten yapmaya mahsustur» ifadesi bir mukadder sualin cevabýdýr. Sual þudur: Ýkindi ve sabah namazlarýndan sonra nâfile kýlmak mekruhtur. Sair namazlardan sonra mekruh deðilse de baþlayýnca tamamlanmasý vaciptir. Þu halde sen nasýl velev ki ikindi ve sabah namazýndan sonra olsun diyebildin? Ve o kimsenin muhayyer olduðunu, dilerse bir rekat ilâve edebileceðini; dilemezse etmeyeceðini söyledin? Cevap : O kimse bu nâfileye kasten baþlamamýþtýr. Senin söylediðin kerahet ve tamamlamanýn vacip oluþu kasten nâfile kýlmaya mahsustur. Lâkin burada rekat ilâvesi evlânýn hilâfýdýr. Nitekim bunu ifade eden sözler gelecektir.
METÝN
Esah kavle göre secde-i sehiv yapmaz. Zira bozulmaktan ileri gelen noksan tamamlanmaz. Meselâ dördüncü rekatta teþehhüt miktarý oturur da sonra kalkarsa dönerek selâm verir. Ayakta selâm vermesi de sahihtir. Sonra esah olan, cemaatýn imamý beklemeleridir. Geri dönerse ona tâbi olurlar. Beþinci rekatýn secdesine giderse selâm verirler. Çünkü onun farzý tamam olmuþtur. Zira selâmdan baþka bir vazifesi kalmamýþtýr. Ýmam beþinci rekata altýncýyý da ilâve eder. Velev ki ikindide olsun. Akþam namazýnda beþinci rekatý, sabah namazýnda dördüncüyü ilâve eder. Bununla fetva verilir. Tâ ki o iki rekat kendisi için nâfile namaz olsun. Burada ilâve daha kuvvetlidir. Ama namazý bozarsa mes´uliyet yoktur. Mutemet olan kavle göre o namazý kerahet vaktinde tamamlamasýnda beis yoktûr. Her iki surette secde-i sehiv yapar. Çünkü birincide selâmý geciktirmekle, ikincide ise terketmekle farzý noksan olmuþtur.
ÝZAH
«Zira bozulmaktan ileri gelen noksan tamamlanmaz» ifadesinden murad «son oturuþu terketmekle hasýl olan noksan, secde-i sehivle tamamlanmaz» demektir. Bu namaz farz olarak bozuldu ise de nâfile olarak sahihtir. Nâfilede yanýlarak ka´deyi terk eden kimseye secde-i sehiv vacip olur. Bu cihete bakarak «neden burada secde-i sehiv vacip olmadý?» dersen ben de derim ki: O kimse ka´deyi terkederken namaz henüz nâfile deðildi. Nâfile olmasý ancak o rekatý secde ile kayýtladýktan ve bir rekat daha ilâve ettikten sonra tahakkuk etti. Binaenaleyh nâfile oluþu ârýzidir. T. «Meselâ: Dördüncü rekatta ilh...» üç rekatlý namazýn üçüncü rekatýnda yahut iki rekatlý namazýn ikinci rekatýnda oturup sonra secde etmeden kalkarsa hüküm yine budur. Yani dönerek selâm verir. H. Zira yukarýda geçtiði vecihle bir rekattan aþaðýsý hükümsüz býrakmaya mahaldir. Burada teþehhüdü tekrarlayamayacaðýna iþaret vardýr. Bahýr´da bu açýklanmýþtýr. Ýmdâd sahibi þöyle demektedir: «Oturarak selâm vermek için geri dönmek sünnettir. Zira selâmýn sünneti, otururken vermektir. Ayakta selâm vermek mutlaka, namazda özürsüz meþru deðildir. Binaenaleyh onu meþru þekilde verir. Ayakta selâm verirse namazý bozulmaz ama sünneti terk etmiþ olur.»
«Sonra esah olan cemaatýn imamý beklemeleridir.» Çünkü bid´atta imama tâbi olmak caiz deðildir. Bazýlarý imam dönsün dönmesin cemaatýn mutlak surette ona tâbi olmalarý lâzým geldiðini söylemiþlerdir. «Geri dönerse» yani beþinci rekatýn secdesine varmadan dönerse selâm vermekiçin cemaat kendisine tâbi olurlar. «Çünkü onun farzý tamam olmuþtur. Selâmdan baþka bir vazifesi kalmamýþtýr.» Þarih bu sözü ile farzýnýn tamam olmasýndan murad, bozulmamýþ olduðuna iþaret etmiþtir. Yoksa o kimsenin namazý nâkýstýr. Nitekim az sonra «birincide selâmý geciktirmekle, ikincide ise terketmekle farzý noksan olmuþtur» diyecektir, Bahýr´da buna iþaret edilmiþtir. H. Ýmamýn beþinci rekata altýncýyý ilâve etmesi en makbul kavle göre menduptur. Bazýlarý vacip olduðunu söylemiþlerdir. Bunu Bahýr´dan Halebî nakletmiþtir.
«Velev ki ikindide olsun» sözü rekat ilâvesinin meþru olmasý hususunda mekruh vakitlerle baþka vakitler arasýnda fark olmadýðýna iþarettir. Zira yukarýda görüldüðü vecihle o vakitlerde nâfile kýlmak ancak kasten kýlýnýrsa mekruhtur. Kast yoksa kerahet de yoktur. Sahih olan kavil bâtýl dur. Zeyleî. Fetva bunun üzerinedir. Müçtebâ. Bu söz ayný zamanda ikindide mekruh olmadýðý gibi sabah namazýnda da mekruh olmadýðýna iþarettir, Onun için Fetih´te ikisi eþit sayýlmýþtýr. Zeyleî Buna muhaliftir. Tecnis´te «fetva, rekat ilavesinde kerahet bulunmamasý hususunda ikisi arasýnda fark yoktur diye verilmiþtir» denilmiþtir.
«Burada ilave daha kuvvetlidir.» Çünkü farzý tamam olmuþtur. Secde-i sehiv yapmayarak bu iki rekatý bozsa vacibi terketmesi lâzým gelir. Kýyamdan oturarak secde-i sehiv yapsa bu secdeyi sünnet vecihle yapmamýþ olur. Binaenaleyh altýnca rekatý ilâve etmesi mutlaka lâzýmdýr. Ýki rekatý tamamlayýnca oturur ve secde-i sehiv yapar. birinci mesele bunun hilâfýnadýr. Zira orada farz sýfatý kalmamýþtýr ki noksanýný gidermeðe muhtaç olsun. Bu cümle Dürer´den alýnmýþtýr.
«O namazý kerahet vaktinde tamamlamasýnda beis yoktur.» Yani ikindi ve sabah gibi mekruh vakitte rekat ilavesi yaparsa bazýlarýna göre mekruh iþlemiþ olur. Fakat sahih kabul edilen mutemet kavle göre bunda bir beis yoktur. Bahýr´da, «Bu, terk edilmesi evlâdýr manâsýna gelir. Zahirine bakýlýrsa bunun vücubunu veya müstehap olduðunu söyleyen yoktur» denilmiþtir. Þöyle denilebilir: Mekruh vakit, içinde namaz kýlmakta beis vardýr zanný verdiði için ulema bunda beis olmadýðýný söylemiþlerdir. Yoksa terki evlâ olduðu için deðildir. Bilâkis evlâ olan terki deðil fiilidir. Buna delil ulemanýn þu sözleridir: Bir kimse nâfileye niyet ederek bir rekat kýlsa do arkasýndan fecir doðsa evlâ olan o nâfileyi tamamlamasýdýr. Çünkü o kimse fecir doðduktan sonra kasten nâfile kýlmýþ deðildir. Ancak þöyle bir fark yapýlabilir: Burada nâfileye baþlamak maksuttur. Binaenaleyh onun hürmeti vardýr. Meselemizdeki bunun gibi deðildir. Lakin buna da þöyle itiraz edilebilir: Burada tamamlamamaktan vacip olan secdeyi terk yahut sünnet vecihle. yapýlmamak lâzým gelir. Bu izaha göre birinci meseledeki mekruh vakitlerde rekat ilâvesi evlânýn hilâfýna olur. Çünkü o vakitlerde secde-i sehiv yoktur. Nitekim geçmiþti «Her iki surette secde-i sehiv yapar. Yani beþinci rekatýn secdesini yapsýn yapmasýn secde-i sehiv lâzýmdýr.» Çünkü birincide selâmý geciktirmekle, ikincide ise ona mahsus olan selâmý terketmekle farzý noksan olmuþtur. Farzýn kendisine mahsus selâmý, farz olan oturuþla selâm arasýnda namaz bulunmamaktýr. Burada ise altý rekatta selâm vermesi her ne kadar kendisini bütün namazdan çýkarýrsa da o namaza mahsus olan selâm elinden gitmiþtir. H.
METÝN
Bu iki rekat farzdan sonraki müretteb sünnetin yerini tutmaz. Esah olan budur. Çünkü o iki rekata devam ancak yeni tahrîme ile idi. O kimseye biri bu iki rekatta uyarsa onlarý da kýlar. Bozarsa onlarý kaza eder. Bununla fetve verilir. Nihâye. Nâfile namazda yanýlarak ilk oturuþu terk ederse secde-i sehiv yapar Ve istihsanen namaz bozulmaz. Çünkü nâfile namaz iki rekat meþru olduðu gibi dört rekatta meþru olmuþtur. Evvelce arzetmiþtik ki, üçüncü rekatýn secdesine varmadýkça geri döner. Bazýlarý dönmez demiþlerdir. Bir kimse farz veya nâfile iki rekat namaz kýlar da bunlarda yanýlýrsa selâm verdikten sonra secde-ý sehiv yaparak o namazýn üzerine iki rekat binâ etmek istediði taktirde bunu yapamaz. Yani zaruret yokken secdesi bâtýl olmasýn diye binâ etmesi kerahet-i tahrîmiye Ýle mekruh olur.
Bu mesele aynen nâfileler babýnda geçmiþtir. Ýbn-i Âbidin orada bundan söz etti. Ýsteyen müracaat edebilirler.
ÝZAH
Musannýf birinci meselede nâfileye dönen namazýn hükmünü söylememiþtir. Acaba bu namaz öðlenin ilk sünnetinin yerini tutar mý? Bazý zevat «evet tutar» demiþlerdir. Buna meselenin buradaki ta´lili ile itirazý edenler olmuþtur. Ama itiraz söz götürür. Çünkü evvelce geçen de namaza baþlayýþ yeni bir tahrîme ile idi. Olsa olsa kasten baþladýðý vasfý nâfileye inkýlâb etmiþti. Buradaki iki rekat öyle deðildir. Zira bunlara kasten baþlamamýþ; yeni bir tahrîme de yapmamýþtýr. Nâfileler babýnda geçmiþti ki, bir kimse iki rekat teheccüt namazý kýldýktan sonra bunlarýn fecir doðduktan sonra kýlýndýðý anlaþýlýrsa sahih kavle göre sabah namazýnýn sünneti yerine kâfidir. Ama dört rekat kýlar da sonra bunlardan ikisinin fecir doðduktan sonra kýlýndýðý anlaþýlýrsa iþ deðiþir. Çünkü bu iki rekat yeni tahrîme ile kýlýnmýþ deðildir.
«O kimseye biri bu iki rekatta uyarsa onlarý da kýlar» yani dört rekatta oturup da sonra beþinci rekata kalkan ve altýncýyý ilâve eden kimseye bir baþkasý uyarsa dört rekatla birlikte bu iki rekatý da kýlar. Daha doðrusu bu iki rekatla birlikte dört rekatý da kýlar demeli idi. Çünkü iki rekatý kýlacaðý ittifaken sabittir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre bu adam yalnýz iki rekat kýlacaktýr. Çünkü nâfileye intikal etmekle farzýn ihramý kesilmiþtir. Ýmam Muhammed´e göre altý rekat kýlacaktýr. Esah olan da budur. Zira tahrime kesilmiþ olsa o kimse yeni bir tekbire muhtaç olur ve bütün rekatlara baþlamýþ sayýlýr. Bunu Halebi kýsaltarak Bahýr´dan nakletmiþtir.
«Bozarsa onlarý kaza eder.» Yani cemaat olan kimse o iki rekatý bozarsa yalnýz onlarý kaza eder. Çünkü kendisi bu iki rekat nâfileye kasten baþlamýþtýr. Binaenaleyh ödemesi lâzým gelir. Ýmam bunun hilâfýnadýr. Zira o yanýlarak baþlamýþtýr. Bütün bu izahat imam dördüncü rekatta oturduðuna göredir. Þayet oturmazsa cemaat olan altý rekat kýlar. Nitekim bozarsa yine altý rekat kaza eder. Kuhistani´de Muhit´ten naklen böyle denilmiþtir. Çünkü o adam imamýn namazýný üzerine almýþtýr. Onun kýldýðý nâfile ise altý rekattýr. Nitekim Bahýr´da beyan olunmuþtur.
TETÝMME: O kimse teþehhüt miktarý oturduktan sonra beþinci rekata kalkar da farz kýlan birisikendisine uyarsa sahih olmaz velev ki ka´deye dönsün, Çünkü beþinci rekata kalkýnca nâfileye baþlamýþtýr. Ve farz kýlan nâfile kýlana uymuþ olur. Teþehhüt miktarý oturmazsa uymasý sahihtir. Zira o rekatý secde ile kayýtlamadan farzdan çýkmamýþtýr. Bunu Bahýr Sirâc´dan nakletmiþtir.
«Evvelce arzetmiþti ki...» cümlesinden murad; metindeki «bir kimse farzýn ilk oturuþunu. yanlýþlýkla terkederde sonra hatýrlarsa ona döner» ifadesidir. Bazýlarý, «Ýyice doðrulduktan sonra farzda olduðu gibi geri dönmez» demiþlerdir. Bu kavlýn Tatarhaniye´de sahih kabul edildiðini evvelce bildirmiþtik. Münye þerhinde, «hilâf dört rekat niyetle namaza baþladýðýna göredir. Ýki rekat niyetle baþlarsa bilittifak döner» denilmiþtir.
«Selâm verdikten sonra secde-i sehiv yaparak o namazýn üzerine iki rekat binâ etmek isterse bunu yapamaz.» Selâm vermeden secde-i sehiv yaparsa hüküm yine aynýdýr. Nitekim þârihin yaptýðý ta´lilden de bu anlaþýlmaktadýr. Galiba musannýf «selâm verdikten sonra» kaydýný Hülâsa´ya uyarak koymuþtur. Çünkü bize göre secde yerinde sünnet budur. Yoksa bazýlarýnýn dediði gibi selâm verdikten sonra secde-i sehiv yapmasý, evlâdýr diye kayýtlamamýþtýr.
«Yani zaruret yokken secdesi batýl olmasýn diye binâ etmesi kerahet-i tahrime ile mekruh olur.» Vacibi bozmak caiz deðildir. Meðer ki onu sahih kabul etmek ondan daha kuvvetli olanýn bozulmasýný gerektirsin. Bunu Fetih´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Yani aþaðýdaki yolcu meselesinde olduðu gibi demek istemiþtir. Halebi diyor ki: «Þeyhimiz bunun nâfile üzerine yapýlan binaya mahsus olduðunu söyledi. Farz üzerine yapýlan binâda ise iki baþka kerahet daha vardýr. Bunlarýn birincisi farz namazda selâm vermek, ikincisi yeniden niyetlenmeden nâfileye baþlamaktýr.» Tahtavi´nin beyanýna göre sonuncu kerahet evvelâ iki rekata niyet edip de üzerine onun mislini bina ederse nâfilede de mevcuttur.
METÝN
Yolcu mukim olmaða niyet ederse bunun hilâfýnadýr. Günkü binâ etmezse namazý batýl olur. Bir kimse namaza hakký olmayan binâyý yapsa tahrime bakî olduðu için binâsý sahihtir. Muhtar kavle göre o kimse de yolcu gibi secde-i sehivi tekrarlar. Zira namaz esnasýnda olduðu için bu secde batýl sayýlýr. Üzerinde secde-i sehiv olan kimsenin selâm vermesi kendisini mevkuf (þartlý) olarak namazdan çýkarýr. Secde ederse namaza dönmüþ olur. Secde etmezse dönmüþ olmaz. Bu izaha göre o kimse secde-i sehiv yaparsa kendisine uymak sahih olur. Kahkaha ile gülerse abdesti bozulur. Ve mukim olmaða niyet etmekle farzý dört rekat olur. Secde yapmazsa zikredilen hükümler sabit olmaz. Bilumum kitaplarda böyle denilmiþtir. Ama bu hüküm son iki mesele hakkýnda yanlýþtýr. Doðrusu secde etsin etmesin abdestinin bozulmamasý ve farzýnýn deðiþmemesidir. Çünkü secde kahkaha ile sakýt olmuþtur. Keza niyetle de sakýttýr. Tâ ki secde-i sehiv namaz arasýnda yapýlmýþ olmasýn. Meselenin tamamý Bahýr ile Nehirde´dir.
ÎZAH
«Yolcu mukim olmaða niyet ederse bunun hilâfýnadýr» yani yolcu bir kimse secde-i sehiv yapar da sonra mukim olmaða niyet ederse caizdir; Çünkü binâ etmezse ikamet niyetiyle namazýtamamlamak lâzým geldiði halde namazý batýl olur. Binâ ederse vacibi bozmuþ olur. Vacip farzdan aþaðýdýr. Binaenaleyh ondan üstün olaný korumak için buna katlanýlýr. Bahýr.
«Muhtar kavle göre o kimse de yolcu gibi secde-i sehivi tekrarlar.» O kimseden murad, namazý binâya hakký olmayandýr. Bu mutlak ifade farz kýlana da þâmildir. Þârihin bu bâbýn baþýnda Kýnye´den naklettiði. «Bir kimse nâfileyi. yanýldýðý bir farzýn üzerine binâ ederse secde etmez» ifadesi buna muhaliftir. Biz orada söyleyeceðimizi söylemiþtik. Bazýlarý secde-i sehivi tekrarlamayacaðýný söylemiþ, «Çünkü bu secde yapýldýðý zaman namazý tamamlamak için yapýlmýþtýr. Binaenaleyh geçerlidir» demiþlerdir. Bunu imdâd´dan naklen Halebî söylemiþtir.
«Üzerinde secde-i sehiv olan kimsenin selâm vermesi kendisini þartla namazdan çýkarýr.» Bu hüküm þeyhayn´a göredir. îmam Muhammed´e göre ise aslâ namazdan çýkarmaz. Nitekim Bahýr´da ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. «Secde ederse namaza dönmüþ olur.» Bu ifadeye göre mevkuf (yani þartlý) olmanýn mânâsý, «selâm vermek, namazdan çýktýktan sonra secde-i sehiv yapmak suretiyle tekrar namazýn hürmetine dönmek ihtimaliyle bîrlikte o kimseyi her vecihle namazdan çýkarýr» demektir. Ulemanýn bu hususta baþka bir tefsiri daha vardýr ki þudur: Secde etmezden evvel o kimsenin hali, âkýbetinin anlaþýlmasýna baðlýdýr. Secde ederse selâmýnýn onu namazdan çýkarmadýðý, secde etmezse selâmdan itibaren namazdan Çýkardýðý anlaþýlýr. Tamamý Fetih´tedir.
Mukim olmaða niyet etmekle farzýnýn dört rekat olmasý selâm verdikten sonra secde etmeden niyet ettiðine göredir. Nitekim mesele bu þekilde kurulmuþtur. Selâm vermezden önce secde ederse farzýnýn dört rekat olacaðýnda þüphe yoktur. Çünkü bu secde onu bilittifak namazýn hürmetinden çýkarmamýþtýr. Selâm verip secde ettikten sonra dahi hüküm budur. Zira yine bilittifak namazýn hürmetindedir. imam Muhammed´in kavline göre bu meydandadýr. Þeyhayn´ýn kavline göre de namazýn hürmetindedir. Çünkü secde etmekle namazýn hürmetine dönmüþtür. Musannýfýn, «Yolcu bunun hilafýnadýr» dediði bu son meseledir.
«Bilumum kitaplarda böyle denilmiþtir» ifadesinin yerine bazý nüshalarda, «Gayetü´l - Beyan´da böyle denilmiþtir» cümlesi vardýr ki doðrusu da budur. Çünkü Hidaye ve þerhlerinde, Kâfî, Kadýhân ve diðer bilumum kitaplarda zikredilen abdestin bozulmamasý ve þeyhayn´a göre farzýn dört rekat olmamasýdýr. Secdeye dönüp dönmemek hususunda tafsilat yoktur. Onlar bu tafsilatý sadece imama uyma meselesinde zikretmiþlerdir. Zira baþkalarýnda mümkün deðildir. Musannýfýn yaptýðý gibi tafsilâtý üç meselenin üçünde de yürütmek ise yalnýz Gayetü´l - Beyan´da zikredilmiþtir. Nitekim bunu ondan Bahýr sahibi nakletmiþtir. Keza Vikâye´nin metninde, Dürer´de ve Mültekâ´da dahi mevcuttur. Bu zevatýn yanýldýklarýna birçok ulema tenbihte bulunmuþlardýr. Kuhistâni dahi, «imama uyma meselesinden baþkalarý hilâfýn teherruatýndan deðildir. Meðer ki iki kazýye-i þartýye sakýt ola! Burada Vikâye´nin meþhur bir hatasý vardýr» demiþtir. Kuhistâni´nin iki kazýye-i þartýyeden muradý, «Secde ederse namaza dönmüþ olur; secde etmezse dönmüþ olmaz» cümleleridir. Hâsýlý doðru ifade Ýbn Kemâl´in dediði gibi; «üzerinde secde-i sehiv olan bir kimsenin selâm vermesi þeyhaynagöre kendisini þartla namazdan çýkarýr. imam Muhammed buna muhaliftir. Sonra secde ederse o kimseye uymak sahih olur. Secde etmezse sahih olmaz. Kahkaha atarak gülmekle abdesti bozulmaz. Mukim olmaða niyet etmekle farzý da dört rekat olmaz» demektir. Ýmam Muhammed´e göre o kimseye uymak mutlak surette sahihtir. Kahkaha ile abdesti bozulur. Farzý ikamete niyetle dört rekat olur. Þu halde hilâf üç meselede mevcuttur. Lâkin birinci meselede þeyhayna göre zikredilen tafsilat vardýr, Son iki meselede tafsilat yoktur. Musannýfýn yaptýðý gibi tafsilatý üç meseleye þamil tutmak hatadýr. Kitaplarýn umumuna muhaliftir.
«Son iki mesele» den murad, kahkaha ile mukim meseleleridir, Bunlarda iki kaziye-i þartýyeyi zikretmek yani «secde ederse abdesti bozulur; ve farzý dört rekat olur da secde etmezse abdesti bozulmaz, ve farzý dört rekat olmaz; demek» hatadýr. Çünkü þeyhayna göre bunlarda tafsilat yoktur. Tafsilat yukarýda beyan ettiðimiz gibi yalnýz ilk meselededir. Kahkahaya gelince: Namazýn hürmeti kalmadýðý için o bütün imamlarýmýza göre secdenin sükûtunu gerektirir: Zira kahkaha sözdür. Hükmü de Ýmam Muhammed´e göre abdesti bozmak, þeyhayna göre bozmamaktýr. Nitekim bu Muhit ile Tahâvî þerhinde açýklanmýþtýr. Bahýr. Yani Ýmam Muhammed´e göre o kimse selâm vermekle namazýn hürmetinden çýkmamýþtýr. Binaenaleyh kahkaha ile abdesti bozulur. Þeyhayna göre ise her vecihle namazdan çýkmýþtýr, artýk o kimsenin secde ile namaza dönmesine imkân yoktur. Çünkü namaza zýt olan kahkaha mevcuttur. Kahkaha sözdür. Nasýl selâmdan sonra kasten selâm verse veya kasten abdestini bozsa namazdan çýkmýþ sayýlýr. Zira abdesti bozulduktan sonra onun selâmý þarta baðlý kalmaz.
Ýkamete niyet meselesinde Muhit´de ve diðer kitaplarda þöyle denilmiþtir: «O kimsenin farzý deðiþmez ve kendimden secde-i sehiv sakýt olur.» Mirâc´da «ister secde etsin ister etmesin» kaydý vardýr. Çünkü secde ile farz deðiþse ondan önce buna niyet etmesi sahih olurdu. Niyet sahih olunca secde namazýn ortasýnda yapýlmýþ olur ve itibara alýnmazdý. Þu halde hiç secde etmemiþ gibi olurdu. Bu namaz sahih olsa secdesiz sahih olurdu. Bahýr ve Nehir. Bu sözün hülâsasý þudur: O kimsenin secdesi sahih olsa batýl olur. Bir þeyin sahih kabul edilmesi iptaline sebep olursa o þey batýldýr. Bunda devir de vardýr. Bunu Bezzâziye sahibi þöyle izah ediyor: «O kimse þeyhayna göre namazdan çýkmýþtýr. Namazýna dönmesi ancak secdeye dönmekle mümkün olur. Secde-i sehive dönmek ise ancak namaz tamam olduktan sonra mümkündür. Namazýný tamamlamak ise ancak secde-i sehive döndükten sonra mümkündür. Böylece devir meydana gelir. (Devir, bir þeyin kendine baðlý olan þeye baðlanmasýdýr. Meselâ tavuðun meydana gelmesi yumurtaya baðlýdýr. Yumurtanýn meydana gelmesi de tavuða baðlýdýr. Demek böylece o buna, bu ona baðlýdýr diye devam etmek devirdir.) Bezzâziye sahibi diyor ki: «Bunun izahý þudur: O kimsenin secdesine dönmesi mümkün deðildir. Çünkü onun secdesi tamamlayýcý olan þeydir. Nasla beyan edilen tamamlayýcý ise namazýn sonundaki secdedir. Tamam olmadan namazýn sonu yoktur. Binaenaleyh devri kesmek için. "o kimsenin namazý tamam olmuþtur. O kimse namazdan çýkmýþtýr" deriz.»
Hâsýlý o kimseye bildiðin sebepten dolayý secdeye dönmek mümkün olmayýnca namaza dönmek de mümkün deðildir. O halde selâm vermekle kat´î olarak namaz dýþýnda kalmýþtýr. Hattâ secde etmiþ olsa secdesi hükümsüz kalýr. Nitekim bundan önceki meselede kahkaha ile güldükten sonra secde etse yahut kasten abdestini bozduktan sonra secdeye gitse hüküm budur. Onun için Kemâl ve diðer Nihaye ve Ýnâye sahipleri gibi þarihlerle Kadýhan o kimsenin mukim olmaða niyet etmekle farzýnýn deðiþmeyeceðini açýklamýþlardýr. Çünkü niyet namazýn hürmeti esnasýnda hasýl olmamýþtýr. Bu izahdan anlaþýlýr ki Ýmdâd Sahibinin bu meselede Gayetü´l-Beyan´ý müdafaa sadedinde söyledikleri itibardan sakýttýr.
METÝN
Secde-i sehiv kýbleden dönmedikçe veya konuþmadýkça -velev ki namazdan çýkmak niyetiyle selâm verirken olsun- yapýlýr. Çünkü meþru bir þeyi deðiþtirmeye niyet etmek hükümsüzdür. Kýbleden döner veya konuþursa tahrîme batýl olur. Secde-i sehivi veya namaz secdesini yahut tilâvet secdesini unutursa mescidde bulunduðu müddetçe bu secdeyi yapmasý tâzýmdýr. Meselâ öðle namazýný kýlan bir kimse onu tamamladýðýný zannederek Ýki rekatta selâm verirse dört rekat olarak tamamlar; ve secde-i sehiv yapar. Zira yanýlarak verilen selâm namazý bozmaz. O bir vecihle duadýr. Öðlenin farzýný iki rekat zannederek selâm vermesi bunun hilâfýnadýr. Bu kendisini yolcu veya kýldýðý namazýn cuma olduðunu sanmakla olur. Yahut Müslümanlýðý yeni kabul etmiþtir de öðlenin farzýný iki rekat zanneder. Veya yatsýyý kýlar da onun teravih olduðunu zannederek selâm verir. Veya üzerinde bir rükün olduðunu bilerek selâm verir. Bu taktirde namazý batýl olur. Çünkü kasten selâm vermiþtir. Bazýlarý, «Bu selamla bir insana söz söylemeyi kastetmedikçe namaz bozulmaz» demiþlerdir.
ÝZAH
Musannýfýn buradaki secdeyi secde-i sehiv diye kayýtlamasý diðer secde ve kýraatlarýn hükmü baþka olduðu içindir. Bir kimse üzerinde secde-i tilavet yahut son oturuþun teþehhüdü olduðunu bilerek selâm verirse bunlar sakýt olur. Çünkü kasten selâm vermiþtir. Binaenaleyh namazdan çýkar; ve namazý bozulmaz, zira üzerinde namazýn rükünlerinden bir þey kalmamýþtýr. Yalnýz vacibi terkettiði için namazý nakýs olur keza üzerinde secde-i tilavet ve secde-i sehiv olduðunu bilerek yahut yalnýz secde-i tilâveti hatýrlayarak selam verirse her iki secde sakýt olur. Meðer ki teþehhüt yapmadýðýný hatýrlasýn. Bir kimse üzerinde yalnýz namaz secdesi veya hem namaz hem sehiv secdesi olduðu halde selâm verse de selâm verirken her ikisini veya yalnýz namaz secdesini hatýrlasa namazý bozulur. Üzerinde secde-i tilâvetde bulunur da onu, yahut namaz secdesini hatýrlayarak selâm verirse yine namazý bozulur. Namaz secdesi hakkýnda bu hüküm açýktýr. Zira mezkûr secde rükündür. Tilavet secdesine gelince: Yukarýda geçen izahatýn muktezasý bozulmamaktý. Ýmam Ebû Yusuf´tan fýkýh yazanlarýn rivayeti de budur. Çünkü o kimsenin selâmý rükün hakkýnda yanlýþ; vacip hakkýnda kasdî selâmdýr. Bunlarýn ikisi de namazýn bozulmasýný icabetmez. Lâkin zahir rivayet bozulacaðýný ifade etmektedir. Zira yanýlarak selâm vermek namazdan çýkarmaz. Fakat kasten selâm vermek çýkarýr. Binaenaleyh ihtiyaten çýkarmasý tercihedilmiþtir, Ýmam Muhammed´in kavli çok güzeldir. O, «her iki vecihde yani gerek tilavet secdesini gerekse namaz secdesini hatýrlasýn namaz bozulur. Çünkü hatýrýnda olaný selâmdan sonra kaza edemez. O kimseye unuttuðunu kaza lâzýmdýr denirse hatýrladýðýný da kaza etmesi lâzým gelir» demiþtir. Meselenin tamamý Fetih ile Bedâyi´ dedir.
«Kýbleden döner veya konuþursa tahrime batýl olur.» Bazýlarý, «Konuþmadýkça veya mescidden çýkmadýkça sýrf kýbleden dönmekle namazý bozulmaz» demiþlerdir. Nitekim Nihâye´den naklen Dürer´de böyle denilmiþtir. Ýmdâd.
«Secde-i sehivi veya namaz secdesini yahut secde-i tilaveti unutursa mescidde bulunduðu müddetçe yapmasý gerekir.» Bu yedi surete þâmildir. Þöyle ki: O kimsenin üzerinde ya sadece secde-i sehiv, ya sadece namaz secdesi yahut sadece secde-i tilâvet vardýr. Yahut üçü birden veya ikisi birden yani namaz secdesi ile tilâvet secdesi veya secde-i sehiv ile yahut bunlardan biri ile bulunur. Bu suretlerin hepsinde üzerinde olan secdelerin tamamýný yahut secde-i sehivden maadasýný unutarak selâm verir de hatýrlar fakat bu hatýrlama namazdan çýkmak için selam verdikten sonra olmazsa hatýrladýðýný yapmasý lâzým gelir. Ve secdeler arasýnda tertibe riayet eder. Hattâ üzerinde secde-i tilâvetle namaz secdesi varsa onlarý tertip üzere kaza eder. Bu, kaza edilen secdelerde niyetin vacip olduðunu ifade eder. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Sonra teþehhüdünü yaparak selâm verir; sonra secde-i sehivi yapar. «Secde-i sehivden maadasýný» diye kayýtlamamýz þundandýr: Secde-i sehivi hatýrlar da deðerlerini unutarak selâm verirse yine lâzým gelir. Çünkü secde-i sehivi hatýrlayarak selâm vermek namazý bozmaz. Diðer secdeleri hatýrlamak böyle deðildir. Onlarý hatýrlamak evvelce gecen tahsilata göre namazý bozar.
«Mescidde bulunduðu müddetçe yapmasý gerekir.» Yani yüzü kýbleden dönmüþ bile olsa istihsanen secdeyi yine yapar. Çünkü mescidin her yeri bir mekan hükmündedir. Onun için mescidde imamla cemaatýn aralarýnda boþluk bulunsa bile imama uymak sahih olur. Fakat ovada olursa arkasýndaki veya saðýndaki solundaki saflarý geçmeden hatýrladýðý taktirde borcunu kazaya döner. Zira bu yer mescide mülhaktir. Öne doðru yürürse esah kavle göre secde ettiði yere yahut süresine itibar olunur. Nitekim Bedâyi´de ve Fetih´de beyan edilmiþtir.
T E N B Ý H : Þarih burada «mescidde bulunduðu müddetçe» demiþtir Daha önce, «kýbleden dönmedikçe» ifadesini kullanmýþtý. Fark þu olsa gerektir. Buradaki selâm yanlýþlýkla verildiði için mücerret kýbleden dönmek mâni sayýlmamýþtýr. Evvelce bahsettiðinde selâm kasten verildiði için iki kavilden birine göre mâni sayýlmýþtýr ki, musannýfýn tercih ettiði kavil de budur. Zira Bedâyi´de «secde selâmla sakýt olmaz. Velev ki kasten verilmiþ olsun. Ancak konuþmak, kahkaha ile gülmek, kasten abdestini bozmak, mescidden çýkmak ve secdeyi hatýrladýðý halde yüzünü kýbleden çevirmek gibi namaza devama mâni bir iþ yaparsa sakýt olur. Zira secdenin yeri geçmiþti. Onun yeri namazýn tahrîmesidir. Binaenaleyh yerinin geçmesi zaruretiyle secde de sakýt olur» denilmektedir.
«Öðle namazýný kýlan bir kimse onu tamamladýðýný zannederek iki rekatta selâm verirse dört rekat olarak tamamlar.» Ancak cenaze namazýndan baþka namazlarda ayakta selâm verirse bu yanýlmaafvedilmez. Çünkü ayakta durmak cenaze namazýndan baþka namazlarda selâmýn yeri deðildir. Nitekim musannýf bunu namazý bozan þeyler bâbýnda anlatmýþtý. Selâm bir vecihle duadýr. Onun için konuþma hükmünde deðildir. Konuþmak yanýlarak da olsa namazý bozar.
«Çünkü kasten selâm vermiþtir.» Allâme Makdisî bu cümle ile ondan önceki arasýndaki farký müþkil saymýþtýr. Zira önceki de kasten selâmdýr.
Ben derim ki: Münye þerhinde fark þöyle anlatýlmýþtýr: Birincide o kimse dört rekatý tamamladým zanniyle selâm vermiþtir. Binaenaleyh onun selâmý yanlýþtýr. Burada ise iki rekat kýldýðýný bilerek selam vermiþtir. Buradaki selâmý kasdî olmuþtur. Ve namazý bozar. O namazýn üzerine bina edilemez.
Tatarhaniye´de beyan edildiðine göre yanýlma namazýn aslýnda olursa namazýn bozulmasýný gerektirir. Vasfýndan olursa bozulmasý icap etmez. Birinciye misal; sabah namazý ve cuma namazý kýlýyorum yahut seferiyim zanniyle iki rekatta selâm vermektir. Ýkinciye misal de, dördüncü rekatý kýlýyorum zanniyle iki rekatta selâm vermektir. Yani sayý, vasýf mesabesindedir.
Hâsýlý: kýldýðý namazýn meselâ; sabah namazý olduðunu zannederse iki rekatta selâm vermeyi kastetmiþ oluyor. Ve böylece baþladýðý namazý tamamlamadan ondan kasten çýkmýþ sayýlýyor. Tamamladým zannýyle selâm vermek böyle deðildir. O bu selâmý vermeyi ancak dört rekattan sonra kastetmiþ fakat yanlýþlýkla dörtten evvel vermiþtir. Hülâsa, selâm zati itibariyle her iki namazda kasdî, yeri itibariyle baþka baþkadýr.
Bazýlarý, «Bu selâmla bir insana söz söylemek istemedikçe namaz bozulmaz demiþlerdir.» Bunu Bahýr sahibi inceleyerek anlatmýþ ve Müçtebânýn þu sözünden almýþtýr: «Namaz kýlan kimse namazý tamam olmadan kasten selâm verirse bazýlarýna göre namaz bozulur; bazýlarýna göre bununla bir insana söz söylemek istemedikçe bozulmaz.» Bunun üzerine Bahýr sahibi! «o halde ikinci kavle göre bu meselelerde namazýn bozulmamasý lâzým gelir» demiþtir, Bu sözün bir misli de Nehir´dedir. Þeyh Ýsmail «Zâhir olan budur. Ama birinci kavil birçok mutemet kitaplarda kesinlikle ifade edilmiþtir» diyor.
METÝN
Bayram ve cuma namazlarýnda, farz ve nâfilelerde yanýlmak müsavidir. Müteehhirin ulemaya göre muhtar olan kavil bayramla cumada fitneyi def için yanýlmanýn nazar-ý itibara alýnmamasýdýr. Nitekim Bahýr´ýn cuma bahsinde beyan edilmiþtir. Musannýf da onu kabul etmiþ; Dürer sahibi kesinlikle buna kail olmuþtur.
Yanýlmak adeti olmayan bir kimse namazda iken kaç rekat kýldýðýnda þek ederse namaza aykýrý bir amelde bulunarak onu yeniden kýlar. Oturarak selâm vermekle namazý yeniden kýlmasý evlâdýr. Çünkü namazdan çýkaran þey selâmdýr. Bazýlarý yanýlmak adeti olmayan birine «büluða erdikten sonra hiçbir namazda þek etmeyen kimse» demiþlerdir. Ekseri ulema bu kavli tercih etmiþlerdir. Bunu Hülâsa´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
ÝZAH
Zâhire göre baþka namazlarda cemaat fazla olursa hüküm cuma ve bayram namazlarýndaki gibidir. Nitekim bunu bazýlarý tetkik etmiþtir. T. Bunu Rahmeti de incelemiþ ve «Bahusus bizim zamanýmýzda» demiþtir. Ebu´s-Suud haþiyesinin cuma bahsinde Azmiye´den naklen bildirildiðine göre bundan maksat «caiz olmaz» demek deðil; «cemaat fitneye düþmesin diye terki evlâdýr» demektir, Dürer sahibi cuma ve bayram namazlarýnda secde-i sehivin sakýt olduðuna kesinlikle hükmetmiþse de Dürer haþiyesini yazan Vâni bunu «fazla kalabalýk olursa» diye kayýtlamýþtýr. Aksi taktirde secdeyi terketmeye sebep yoktur. T.
«Yanýlmak adeti olmayan bir kimse namazda iken kaç rekat kýldýðýnda þek ederse namaza aykýrý bir fiilde bulunarak onu yeniden kýlar.» Þek evvelce de beyan ettiðimiz gibi olmakla olmamanýn müsavi bulunmasýdýr. Fethu´l-Kadîr sahibi diyor ki: «Þârihin "namazda iken" diye kayýtlamasý. namazdan çýktýktan yahut teþehhüt miktarý oturduktan sonra þek ederse nazar-ý itibara alýnmayacaðý içindir. Meðer ki sadece tayinde þek etmiþ olsun. Bu da namazdan çýktýktan sonra bir farzý terkettiðini hatýrlayarak hangi farz olduðunu tayinde þek etmekle olur. Ulema bu kimsenin bir secde yapýp oturacaðýný sonra iki secde ile bir rekat namaz kýlacaðýný sonra oturacaðýný ve arkasýndan secde-i sehiv yapacaðýný söylemiþlerdir. Terkedilen farzýn rükû olmasý ihtimalî vardýr. Rükûsuz bir secde hükümsüz kalacaðý için iki secde ile bir rekat namaz kýlmak behemehal lâzýmdýr.» Bahýr sahibi tayinde þek meselesine itiraz ile þunlarý söylemiþtir: «Bu istisnaya hacet yoktur. Çünkü sözümüz namazdan çýktýktan sonra þek etmesindedir. Bu adam bir rüknü terkettiðini yüzde yüz bilmiþ; yalnýz tayininde þek etmiþtir. Evet, Hülâsa´da bildirilen istisna edilir. Orada þöyle denilmiþtir: Selâm verdikten sonra adil bir kimse, "sen öðleyi üç rekat kýldýn" diye haber verir de onun doðru söylediðinde þek ederse ihtiyaten namazýný yeniden kýlar. Zira o kimsenin doðru söylediðinde þek etmek namazda þek sayýlýr.»
«Namazda yanýlmak âdeti olmayan» ifadesi Þemsü´l-Eimme Serahsî´ nindir. Bedâyi sahibi de bunu tercih etmiþtir. Zâhire´de «Kahkaha en lâyýk kavil budur» denilmiþ; Hýlye´de de «evet öyledir» diye tasdik edilmiþtir. Fahru´l-Ýslâm ise bunun yerine «bu namazda yanýlmak adeti olmayan» tabirini kullanmýþ; Ýbn Fazl bu kavli ihtiyar etmiþtir, Bazýlarý «büluða erdikten sonra hiç bir namazda þek etmeyen» demiþlerdir. Bu. hilâfýn semeresi þurada ortaya çýkar: Bir kimse namazýnda ilk defa yanýlýr da onu yeniden kýlar; sonra senelerce yanýlmazsa bilahare yanýldýðýnda Serahsî´nin kavline göre namazýný yeniden kýlar. Çünkü yanýlmak onun adeti deðildir. O yalnýz bir defa baþýna gelmiþtir. Âdet ise ilk yaptýðýna dönmekten alýnmýþtýr. Yani þart, bu namazdan evvel yanýlmak adeti olmamaktýr. Fahru´l - Ýslâm´ýn kavline göre de namazýný yeniden kýlar. Sirâc´da araþtýrýlmasý tâzim geldiði kaydedilmiþtir ki buna muhaliftir. Nitekim üçüncü kavle göre de araþtýrma lazýmdýr, Bunu Bahýr sahibi bildirmiþtir. Nehir´in buradaki ibaresi hatadýr. Ondan kaçýnmalýsýn!.
«Kaç rekat kýldýðýnda» ifadesiyle musannýf þekkin rekat sayýsýnda olduðuna iþaret etmiþtir, Þek hakkýnda olursa meselâ: Öðlenin ikinci rekatýnda ikindi kýldýðýndan, üçüncü rekatýnda nâfile kýldýðýndan dördüncüde öðle kýldýðýndan þek ederse ulema bu namazýn öðle namazý olduðunusöylemiþlerdir. Þekke itibar yoktur. Tamamý Bahýr´dadýr.
Þek eden kimse namaza aykýrý bir amelde bulunarak onu yeniden kýlar. Sýrf niyet etmekle namazdan çýkmaz. Ulema böyle söylemiþlerdir. Zâhirine bakýlýrsa amel mutlaka lâzýmdýr. Namaza aykýrý bir amelde bulunmaz da zan galibine göre o namazý tamamlarsa namazý batýl olmaz. Yalnýz kýldýðý namaz nâfile olur. Ve farzý edâ etmesi tâzým gelir. Kýldýðý namaz nâfile ise muktezasý lâzým gelmelidir velevki onu tamamlamýþ olsun. Çünkü onu yeniden kýlmasý kendisine vacip olmuþtur. Bunu Bahýr sahibi söylemiþ; Nehir sahibi ile Makdisî de kabul etmiþlerdir.
METÝN
Þek etmesi çok zan hasýl edebildiði taktirde zan galibi ile amel eder. Çünkü yüzde yüz bilerek amel teklif edilse güçlük lâzým gelir. Zan galibi yoksa en az miktarla amel eder. Zira onu yüzdeyüz bilir. Oturulacak zannettiði her yerde oturur. Velev ki vacip olsun. Tâ ki farz veya vacip olan oturuþu terketmiþ sayýlmasýn. Bilmiþ ol ki, bu þek kendisini meþgul eder de bir rükün edâ edecek kadar düþünür ve Zahîre´de bildirildiðine göre þek halinde kýraat veya tesbih ile meþgul olmazsa bütün þek suretlerinde secde-i sehiv yapmasý vacip olur.
ÝZAH
Þekkinin çok olmasýndan murad, ekser ulemaya göre ömründe iki defa baþýna gelmesidir. Fahru´l - Ýslâm´ýn tercih ettiði kavle göre ise namazýn da iki defa baþýna gelmesidir. Mücteba´da, «bazýlarý senede iki defa baþýna gelmesidir demiþlerdir» ifadesi vardýr. Bahýr ve Nehir´de «Ýhtimal bu Serahsî´nin kavline göredir» denilmiþtir. «Zan galibi yoksa» kýldýðý rekatýn öðle namazýnýn birinci veya ikinci rekatý olduðunda þek ettiði taktirde onu birinci rekat kabul eder. Ama ikinci rekatý olmasý da ihtimal dahilinde bulunduðundan oturur. Sonra bir rekat daha kýlarak yine ayni ihtimalden dolayý oturur. Sonra bir rekat daha kýlarak oturur. Zira bu rekatýn dördüncü olmak ihtimali vardýr. Sonra bir rekat daha kýlarak oturur. Böylece dört oturuþla dört rekat namaz kýlar. Bu oturuþlardan üçüncü ile dördüncü farz, ikisi vaciptir Kýldýðý rekatýn ikinci mi yoksa üçüncü mü olduðunda þek ederse o rekatý tamamlayarak oturur. Sonra bir rekat daha kýlarak oturur. Sonra dördüncü rekatý kýlarak oturur. Tamamý Bahýr´dadýr. Þârih aþaðýda Sirâc´dan, secde-i sehiv yapacaðýný söyleyecektir. «Velev ki vacip olsun» cümlesi mahzuf üzerine atýf edilmiþtir. Yani oturuþ farz olsun vacip olsun, demektir. Hidaye ve Vikaye´de, «Namazýnýn sonu zannettiði her yerde oturur» denilmesi ikinci ve üçüncü rekatlarda oturmayacaðýný gösterir. Onun için Fethu´l - Kadîr´de bu bir kusur sayýlmýþtýr. Bahýr´da ise meselede hilâf olduðu bildirilerek Hidaye sahibi namýna özür dilenmiþ; ve «Ýhtimal Hidaye sahibi sözünü iki kavilden birine binâ etmiþtir. Velev ki zâhire göre mutlak olarak oturmak lâzým gelsin» denilmiþtir.
Ben derim ki: Lâkin Kuhistani´de Muzmerattan naklen beyan edildiðine göre sahih olan kavil ikinci ve üçüncü rekatlarda oturmamaktýr. Çünkü o kimse ya vacibi terketmek veya bidatý iþlemek zorundadýr. Vacibi terketmek bidatý iþlemekten evlâdýr. Bundan sonra Kuhistani «Lâkin burada ulemasýnýn ihtilâfý vardýr» demiþtir. Ben derim ki: Fethu´l - Kadîr´in sözünü ulemanýn birçokkitaplarda açýkladýklarý «bidatla vacip arasýnda mütereddit kalan bir þey ihtiyaten yapýlýr. Bid´atla sünnet arasýnda mütereddit kalan böyle deðildir; o yapýlmaz» ifadeleri teyit eder. Musannýfýn «bilmiþ ol ki ilh...» ifadesinin yerine Münye ile Münye´nin küçük þerhinde þöyle denilmiþtir: «Sonra düþünmekte asýl þudur: Bir veya üç ayet okumak, rükû veya sücud gibi bir rüknü veya oturuþ gibi bir vacibi edâ etmesine mâni olursa secde-i sehiv lâzým gelir. Zira bu vacibin terkini gerektirir. Bu vacipten murad rükûu veya vacibi yerinde edâdýr. Düþünmek bunlardan birine mâni olmaz da bütün rükünleri edâ ederek düþünürse secde-i sehiv lâzým deðildir. Ulemadan bazýlarý "düþünmek kendisini kýraattan veya tesbihten alýkoyarsa secde-i sehiv yapmasý lâzým gelir. Aksi taktirde lâzým gelmez" demiþlerdir. Bu kavle göre meselâ rükûda düþünmek rükû tesbihine mâni olursa secde-i sehiv lâzým gelir. Birinci kavle göre lazým gelmez. Esah olan da budur.»
Bu izahattan anlaþýlýr ki, musannýf, «tesbih ile meþgul olmazsa» sözü esah kavlin hilâfýnadýr. Bu kavil bazý ulemanýn sözüdür. «Veya oturuþ gibi bir vacibi edâ etmesine mâni olursa» ifadesinde selâm vermekten alýkoyan þey de dahildir. Çünkü Zahîriye´de, «teþehhüt miktarý oturduktan sonra üç rekat mý yoksa dört mü kýldýðýnda þek eder de bu kendisini selam vermekten alýkoyarsa sonra yüzde yüz bilip namazýný tamamladýðý taktirde secde-i sehiv yapmasý lâzým gelir» denilmiþtir. Bedayi sahibi bunu «çünkü vacibi yani selâmý geciktirmiþtir» diye ta´lil etmiþtir. Bu sözün zahirine göre o kimse dua ve salavat okumakla meþgul olsa bile secde-i sehiv lâzýmdýr. Bu söz Þemsü´l-Eimme´nin kavline binâ edilmiþtir. Yani murad; bir rükün veya vacibi edâdan alýkoyan düþünme deðildir. Çünkü bu bilittifak secde-i sehivi icabeder. Murad, beden rükünleri edâ ile meþgul olurken kalbin düþünmesidir. Bu sözün bir misli de Zahîre´dedir. Orada þöyle denilmektedir: «Rükû veya secdede iken uzun uzadýya düþünür ve düþünmekle bulunduðu halden deðiþirse istihsanen secde-i sehiv yapmasý lâzým gelir. Çünkü o kimsenin düþünmesi sadece kýyâmý veya rükûu sücudu uzatmaktan ibaret ve bu zikirler sünnet de olsa baþka bir vacibi veya rüknü geciktirmiþtir. Bu geciktirme sünneti yerine getirmesi sebebiyle deðil düþünmesi sebebiyledir. Düþünmek ise namaz amellerinden deðildir.»
Ben derim ki: Hâsýlý secde-i sehivi icabeden düþünme hakkýnda ihtilaf olunmuþtur. Bazýlarý «Bundan murad: Bir vacibin veya rüknün yerinden gecikmesine sebep olan ve onu bir rükün edâ edecek kadar geciktiren düþünmedir» demiþlerdir ki, esah olan da budur. Diðerleri kalbi meþgul eden mücerret düþünceden ibâret olduðunu söylemiþlerdir. Velev ki peþpeþe devamcý mâni olmasýn. Bütün bu izahat, kýlmakta olduðu namazýn fiillerini düþündüðüne göredir. Daha önceki namazý kýlýp kýlmadýðýný düþünürse Muhit´de bu hususta þöyle denilmiþtir: «Rivayetlerin birinde belirtildiðine göre bir fiili geciktirse bile o kimseye secde-i sehiv lâzým deðildir. Nitekim dünya iþlerinden birini düþünerek bir rüknü geciktirmek bu kabildendir. Diðer bir rivayete göre secde lâzýmdýr. Zira namazýnda noksan hasýl olmuþtur. Çünkü o kimsenin bu namazý bellemesi icabeder, Tâ ki caiz olup olmadýðýný bilsin. Dünya iþleri böyle deðildir. Onlarý bellemek vacip deðildir. Hýlye sahibi bu rivayeti zâhir ve muvafýk bulmuþtur. Þu sebeple ki, þayet dünya iþlerini düþünmekle vacibin terki lâzýmgelseydi secde-i sehiv de lâzým gelirdi. Birinci kavli de zâhir bulmuþtur. Çünkü secdeyi gerekli kýlan þey, bir vacibi veya rüknü yerinden geciktirendir. Zira edâ ile birlikte sýrf düþünmekle asla vacibi terk yoktur. Bu husustaki sözün tamamý Hýlye´de ve´ Allâme Kâsým´ýn fetvalarýndadýr.
METÝN
Bu hususta taharri (araþtýrma) ile amel etmesi veya kýldýðý en az miktara binâ etmesi müsavidir. Çünkü rüknü tehir etmiþtir. Fethu´l - Kadîr. Lâkin Sirâc´da «En az miktarla amel ederse mutlak surette; galebe-i zan ile amer ederse bir rükün miktarý düþündüðü taktirde secde-i sehiv yapar» denilmiþtir.
F E R ´ Ý M ES E L E L E R : Namaz kýlana âdil bir kimse dört rekat kýlmadýðýný haber verir de onun doðru söyleyip söylemediðinde þek ederse ihtiyaten namazýný yeniden kýlar.
Ýmamla cemaat ihtilâf ederlerse imam ne kadar kýldýðýný yüzde yüz bildiði taktirde namazýný iade etmez. Aksi taktirde cemaatýn sözlerine bakarak iade eder.
Bir kimse kýldýðý rekatýn vitir namazýnýn ikincisi veya üçüncüsü olduðunda þek etse kunut yapar ve oturur. Sonra bir rekat daha kýlarak yine kunut yapar. Esah olan kavil budur. Bir kimse iftetah tekbiri alýp almadýðýnda, abdestini bozup bozmadýðýnda, baþýný mesh edip etmediðinde ve üzerine pislik bulaþýp bulaþmadýðýnda þek ederse bu hal baþýna ilk defa geldiði taktirde namazý yeniden kýlar. Aksi taktirde namazý iade etmez. Hac fiillerinde þek ederse ihtilâf olunmuþtur. Zâhir rivayete göre en az miktar üzerine binâ eder. «Yakîn þek ile zail olmaz» kaidesi için «El´ Eþbah» nâm esere müracaat etmelisin!.
ÝZAH
Taharri ile amelden murad; mesela kýldýðý rekatýn ikinci rekat olduðuna gönlü yatarsa onunla, gönlü yatmazsa kýldýðý en az miktarla amel etmesidir.
Sirâc´ýn sözü Fethu´l-Kadîr´e istidrak (düzeltme) týr. Fethu´l-Kadîr´de her iki surette secde-i sehiv lâzým geleceði bildirilmiþtir (yani her iki surette ayni derecede deðil). Az miktarla amel ederse bir rükün miktarý düþünsün düþünmesin mutlak surette; galebe-i zan ile amel ederse bir rükün miktarý düþündüðü taktirde secde-i sehiv yapar. Zahire göre bu tafsilât tâzýmdýr. Çünkü galebe-i zan yüzdeyüz bilgi mesabesindedir. Taharri edip gönlü bir tarafa yatarsa onunla amel etmesi lâzým gelir, Yukarýdaki tafsilata göre «düþünmesi uzun sürmezse ona secde-i sehiv vaciptir» demenin bir vechi yoktur. Kýldýðý en az miktar üzerine binâ etmesi böyle deðildir. Çünkü bunda ziyade ihtimal vardýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.
Namaz kýlana adýl bir kimsenin haber vermesi meselesi müstesna bir zarurettir, Çünkü evvelce görüldüðü vecihle namaz dýþýndaki þek muteber deðildir. Þârihin «adil bir kimse» .diye kayýtlamasý, iki olurlarsa onlarýn kavliyle amel lâzým geleceði içindir. Bu taktirde o kimsenin þekkine itibar yoktur. Ýmdâd´da bildirildiðine göre haber veren kimse adil deðilse sözü kabul edilmez.
«Ýhtiyaten namazýný yeniden kýlar» sözünden, zâhiren anlaþýlan mânâ vücubtur. LâkinTatarhaniye´de «Ýmam þek eder de kendisine iki adil kimse haber verirlerse onlarýn sözüyle amel etmesi vacip; bir adil kimse haber verirse onun sözüyle amel etmesi müstehap olur» denilmiþtir.
Ýmamla cemaat ihtilâf ederler, meselâ cemaat üç rekat kýldýk, imam ise dört kýldým derse imam ne kadar kýldýðýný yüzdeyüz bildiði taktirde o namazý yeniden kýlmaz. Ama cemaat kendî aralarýnda ihtilâf ederler.de imam bir tarafla beraber olursa velev ki tuttuðu taraf bir kiþi olsun imamýn sözü ile amel olunur. Cemaattan biri namazýn tamam olduðunu, biri de noksan kaldýðýný yüzdeyüz bilir de imamla geri kalan cemaat þek ederlerse, namazý yalnýz noksan kaldýðýný iddia eden tekrarlar. Ýmam namazýn noksan kaldýðýný yüzdeyüz bilirse hepsi namazý iade ederler. Yalnýz içlerinde namazýn tamam olduðunu bilen varsa o zaman tekrarlamaz. Cemaattan biri namazýn noksan kaldýðýný bilir de imamla cemaat þek ederlerse vakit müsait olduðu taktirde evla olan ihtiyaten o namazý tekrar kýlmalarýdýr. Noksanlýðý haber veren iki adil kimse olursa namazý tekrar kýlmalarý lâzým olur. Bu satýrlar Hülâsa ile Fethu´l - Kadîr´den alýnmýþtýr.
T E T Ý M M E : Ýmam þek eder de bunu bildirmek için göz ucu ile cemaata bakarsa cemaat kalktýklarý taktirde o da kalkar. Kalkmazlarsa o da oturur, Bunda bir beis yoktur. Secde-i sehiv de icabetmez. Namazda iken namaza abdestsiz durduðu veya meshetmediði hatýrýna gelir de buna kalbi kanaat getirir, sonra aksi zuhur ederse bir rükün edâ etmiþse o namazý yeniden kýlar. Etmemiþse namazýna devam eder. Tatarhaniye.
«Sonra bir rekat daha kýlarak yine kunut yapar.» Bazýlarý «yapmaz» çünkü ikinci rekatta kunut bid´attýr» demiþlerdir. Cevap þudur: Bir þey bid´atla vacip arasýnda mütereddit ise ihtiyaten yapýlýr. Nitekim evvelce geçmiþti. Þimdi þu kalýr: Yanlýþlýkla kunutu birinci veya ikinci rekatta okursa ne yapar? Musannýf vitir babýnda üçüncü rekatta kunut okumayacaðýný söylemiþti. Ama biz hilâfýnýn tercih edildiðini görmüþtük.
«Bir kimse iftetah tekbiri alýp almadýðýnda... þek ederse» Zahîre ve diðer kitaplarda bildirildiðine göre bu þek namaz esnasýndadýr. Ve zâhirine bakýlýrsa burada zikredilen meselelerin hepsine þâmildir. Buna delil, Zahîre´de ibarenin sonunda «Bu ilk defo baþa geliyorsa namazý yeniden kýlar. Ýlk defa deðilse namaza devam etmesi caizdir, abdest almasý ve elbiseyi yýkamasý lâzým gelmez» denilmesidir. Hülâsa´nýn ifadesi bunun hilâfýnadýr. Orada þöyle denilmiþtir: «Bir kimse abdestin bir yerinde þek ederse bu hal baþýna ilk defa geldiði taktirde þek ettiði yeri yýkar. Çok defa baþýna gelirse kulak asmaz. Bu abdest alýrken þek ettiðine göredir. Abdest aldýktan sonra þek ederse ehemmiyeti yoktur.» Lâkin Allâme Kâsým´a feteva adlý eserinde. «Bir kimse namaz kýlarken abdestli olup olmadýðýnda þek ederse hükmü ne olur?» diye sorulmuþ da, «bu hal ilk defa baþýna geliyorsa hem abdestini hem namazýný tekrarlar. Ýlk defa deðilse namazýna devam eder» cevabýný vermiþtir.
«Hac fiillerinde þek ederse ihtilâf olunmuþtur. Zâhir rivayete göre en az miktar üzerine binâ eder.» Bahýr sahibi bunu bu þekilde Bedayi´ye nisbet etmiþtir. Ama ben Bedayi´de görmedim. Araþtýrýlsýn! «Lübabü´l menâsik» de þöyle deniliyor: «Rükun tavafýnan þavt sayýsýnda þek ederse tavafý yeniden yapar. Zan galibine göre binâ etmez. Namaz bunun hilâfýnadýr. Bazýlarý bu hal çok baþýna gelirse taharri yapar (araþtýrýr) demiþlerdir.» Lübab´ta kat´î bir lisanla anlatýlan bu kavli Bahýr sahibi ulemanýn umumuna nisbet etmiþtir.
Ynt: Namaz By: neslinur Date: 01 Mayýs 2010, 11:27:41
HASTANIN NAMAZI
METÝN
«Hastanýn namazý» tabiri, fiili failine yahut failinin mahalline izafet kabilindendir. Münasebeti hastalýðýn ârýzi ve ilâhi olmasýdýr. Tilâvet secdesi zaruret icabý geriye býrakýlmýþtýr.
Bir kimse namazdan önce veya farz namazda hakikaten hasta olur da ayakta durmaktan tamamen aciz kalýrsa -ki bunun haddi ayakta durunca bir zarar görmesidir. Fetva buna göredir.- veya hastalýðýnýn ziyadeleþmesinden yahut geç düzelmesinden veya baþýnýn dönmesinden korkmak; yahut þiddetli aðrý duymak veya ayakta kýldýðý taktirde sidiðini tutamamak yahut evvelce geçtiði vecihle orucunu tutamamak suretiyle hükmen hasta sayýlýrsa mezhebe göre oturarak dilediði þekilde namazýný kýlar. Velev k bir yastýða veya insana dayansýn. Zira muhtar kavle göre bu ona lâzýmdýr. Çünkü hastalýk o kimseden rükünleri ýskat etmiþtir heyetleri ýskat etmesi ise öncelik arz eder, Ýmam Züfer; «teþehhüt yapan gibi oturur» demiþtir. Fatvanýn bununla verildiði söylenir.
ÝZAH
«Hastanýn namazý» tabiri fiili failine yahut failinin mahalline (yerine; izafet kabilindendir. Her fail mahaldir. Fakat her mahal fail deðildir. Meselâ hasta, namaz için mahaldir ve onun failidir. Ama odun hareket içir mahal olduðu halde onun faili deðildir. H. Þârih hastanýn namazýný ne içir secde-i sehivden sonraya býraktýðýný söylememiþtir. Bahýr sahibi onu þöyle beyan etmiþtir: «Secde-i sehiv hastaya ve saðlama þâmil olduðundan yeri itibariyle daha umumidir. Binaenaleyh onun beyanýna ihtiyaç daha fazla olduðu için evvelâ onu beyan etmiþtir.» H.
«Tilâvet secdesi zaruret icabý geriye býrakýlmýþtýr.» Yani onun hakký Secde-i sehiv ile beraber zikredilmekti. Çünkü her ikisi de namazýn cüzü gibi olmakla yahut ikisi de namazýn ardýndan gelen bir þeye terettüp eden secdeler olmakla aralarýnda münasebet vardýr. Ancak secde-i sehiv namaza mahsustur. Secde-i tilâvet namazýn dýþýnda da yapýlýr. H.
Þârihin ayakta durmayý «tamamen» diye tefsir etmesi ileride metinde «ayakta durmanýn bir kýsmýna kâdir olursa ayakta kýlar» denileceði içindir. H. Hakiki hastalýk hakkýnda Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Musannýf âcizlikten, ayaða kalktýðý taktirde düþecek olan hakiki âcizliði kaydetmiþtir. Buna delil hükmü âcizliði bunun üzerine atýf etmesidir. Hükmü imkânsýzlýk hastalýðýnýn ziyadeleþmesinden korkmaktýr. Ýmkânsýzlýk hakkýnda ulema ihtilâf etmiþlerdir. Bazýlarý, «Oruç tutmayý» bazýlarý da «teyemmümü mubah kýlan þeydir» demiþ; bir takýmlarý «kalktýðý taktirde düþmektir», diðerleri «hâcetlerini görmesine mâni olan þeydir» diye tarif etmiþlerdir. Esah olan kavil kalktýðý taktirde zarar görmesidir. Nihaye, Müctebâ ve baþka kitaplarda böyle denilmiþtir»
Musannýfýn «namazdan önce veya farz namazda hakikaten hasta bulunur da ilh...» sözü hastalýðýn sýfatýdýr. Namazda iken ârýz olan hastalýk ileride metinde gelecek; musannýf orda: «Hastalýk kendisine namazda iken ârýz olursa kâdir olduðu þekilde tamamlar» diyecektir. «Farz namazda hakikaten hasta bulunur da» sözü «tamamen aciz kalýrsa» ifadesine aykýrý deðildir. Çünkü bu taktirde murad, hastalýk ârýz olduktan sonra ayakta durmanýn tamamen imkânsýz olmasýdýr.
Þârih «veya farz namazda» demekle vitir namazý gibi vaciplere ve sabah namazýnýn sünneti gibivacip hükmünde olan sünneti müekkedelere þâmil olan namazý kastetmiþtir ki bunlarla sair nâfilelerden ihtirazda bulunmuþtur. Zira sair nâfileler özürsüz de oturarak kýlýnabilirler.
Kalkýnca hastalýðýn ziyadeleþmesi veya geç düzelmesi, ya eskiden tecrübesi bulunmakla yahut müslüman ve kâmil bir doktorun haber vermesiyle bilinir. Ýmdâd.
«Orucunu tutamamak» ibaresinin yerine «oruç tuttuðu için ayaða kalkmamak» denilse daha iyi olurdu. Burada Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: Ramazan orucunu tutarsa namazý oturarak kýlacak, tutmazsa ayakta edâ edebilecek olan kimse "hükmen âcizlik"e dahildir. Böyle bir kimse orucunu tutar; namazýný da oturarak kýlar.»
«Evvelce geçtiði vecihle» sözüyle þârih, namazýn sýfatý bâbýný kastetmektedir. Orada þöyle demiþti: «Bazen oturmak farz olur. Meselâ kalktýðý taktirde yarasý akar veya sidiði boþanýr, yahut avret yerinin dörtte biri görünür, veya asýl kýraatý okumaktan yahut ramazan orucunu tutmaktan âciz kalýrsa oturarak kýlmasý farz olur. Cemaata gitmek ayakta kýlmasýna mâni olursa evinde yalnýz baþýna kýlar. Bununla fetva verilir. Eþbah sahibi buna muhaliftir. H.»
Ben derim ki: Biz de orada þunlarý söylemiþtik: Bir kimse oturarak imâ ile namaz kýlamazsa meselâ oturarak kýldýðý taktirde sidiði veya yarasý akar; arka üstü yatarak kýldýðýnda akmazsa ayakta rükû ve secde yaparak kýlar. Çünkü özür yokken arka üstü yatmak abdestsiz kýlýnan namaz gibi caiz deðildir. Binaenaleyh rükünleri edâ edebildiði þekil tercih edilir. Nitekim Münye þerhinde beyan edilmiþtir.
Hükmen acizliðin bir þekli de doðan çocuðun bir kýsmýnýn çýkmasý annesinin vaktin çýkacaðýndan korkmasýdýr. Bu kadýn çocuða zarar vermeyecek þekilde namazýný kýlar. Ayakta kýlarsa düþmandan korkmak, çadýrda kýlarsa belini doðrultamamak dýþarý çýkarsa yaðmurdan veya çamurdan namaz kýlamamak dahi hükmen acizliktir. Az bir illeti olup vasýtadan inerse yolda kalacaðýndan korkan kimse, farzýný vasýtasýnýn üzerine kýlar. Vasýta üzerindeki hastanýn hükmü de budur. Ancak indirecek kimse bulunursa inerek yerde kýlmasý icabeder. Bahýr. Hastanýn yastýða veya insana dayanarak kýlmasý kendisine zarar vermemekle mukayyettir.
Ýnaye ile Fethu´l - Kadîr´de ve baþka kitaplarda «insana dayanarak-yerine «hizmetçisine dayanarak» ifadesi kullanýlmýþtýr. Halebî diyor ki: «Burada þu vardýr: Baþkasýnýn kudretiyle kâdir olan kimse Ýmam-ý A´zam´a göre acizdir. Meðer ki "baþkasýndan", hizmetçiden baþkasý kastedilmiþ ola.
Ben derim ki: Biz teyemmüm bâbýnda þöyle demiþtik: Bizzat suyu kullanmaktan aciz olan kimse kölesi. çocuðu ve çýraðý gibi kendisine itaati lâzým gelen birini bulursa abdest olmasý bilittifak lâzýmdýr. Zâhir mezhebe göre çaðýrdýðýnda yardýmýna gelecek olan baþkalarý da bu hükümde dahildir. Kýbleye dönmekten veya pis olan döþekten baþka yere geçmekte âciz olan kimse bunun hilâfýnadýr. Ýmam-ý A´zam´a göre böylesine, kýbleye dönmek ve yatak deðiþtirmek lâzým deðildir. Fark þudur: Kýbleye döner veya yer deðiþtirirse hastalýðýnýn artmasýndan korkulur. Bu sözün muktezasý, hastalýðýn artmasýndan korkmazsa bunlarýn tâzým gelmesidir. Nâfilelerin hayvan üzerinde namaz kýlmak bahsinde Mücteba´dan naklen þunu söylemiþtik: Ayakta kýlmaða veyahayvanýndan inmeðe yahut abdest almaða yardýmsýz kadir olamazsa hizmetçisi bulunduðu taktirde imame ne göre «yardým etmesi» ve bunlarý yapmasý lâzýmdýr. Ýmam-ý A´zam´ýn kavli söz götürür. Esah olan abdest için konulan suda olduðu gibi kendisine itaat edecek ecnebi bulunduðunda dahi lâzým gelmesidir. Þüphesiz ki bu ayakta durmak kendisine zarar verdiðine göredir. Az yukarýda arzettiðimiz buna aykýrý deðildir. Bununla anlaþýlýr ki insandan murad, kendisine itaat eden kimsedir. Bu hizmetçi de olabilir; ecnebi de, Ýmam-ý A´zam´a göre baþkasýnýn kudreti ile kâdir olmanýn nazar-ý itibara alýnmamasý herhalde mutlak deðil, bazý yerlerde olsa gerektir. Nitekim Tahtavî bunu söylemiþtir. Onun için de Mücteba´da «Ýmam-ý A´zam´ýn kavli söz götürür» denilmiþtir. Yahut onun sözü bunun ancak güçlükle mümkün olacaðý hale hamledilir. Ve o kimseye beklemek tâzým gelmez.
«Oturarak dilediði þekilde namazýný kýlar» ifadesinden murad; oturmak zarar vermeksizin nasýl kolayýna gelirse öyle kýlar. Baðdaþ kurar veya baþka þekilde oturur, demektir. Ýmdâd. Mezhebin bu olduðuna Gurer ve Nuru´l-Ýzah´ta kesin söz edilmiþ; Bedayi Mecma´ þerhinde bu sahih kabul edilmiþ; Bahýr ve Nehir sahibleri de bunu tercih etmiþlerdir.
«Hey´etleri ýskat etmesi evleviyette kalýr.» Burada hey´etten murad oturmanýn keyfiyetidir. Tahtavî diyor ki: «Burada þöyle bir itiraz varid olabilir: Rükünler ancak güçlüklerinden dolayý sükût etmiþlerdir. Hey´etler böyle deðildir.»
«Fetvanýn bununla verildiði söylenir.» Tecnis, Hülâsa ve Valvalciye´de, «Çünkü bu kavil hastaya daha kolaylýktýr» denilmiþtir. Bahýr sahibi buna itirazla þöyle demiþtir: «Bunun söz götürdüðü meydandadýr. Bilâkis daha kolay olan hiçbir þekil ile kayýtlamamaktýr. Binaenaleyh mezhep birinci kavildir. Bundan önce teþehhüt halinde bilittifak teþehhüt için oturduðu gibi oturur demiþti.»
Ben derim ki: Þöyle demek gerekir: Teþehhüt için oturduðu gibi oturmak baþka oturuþlardan daha kolay gelir, veya onlara müsavi olursa o þekilde oturmak evlâdýr. Aksi taktirde bütün hallerde kolayýna geleni seçer. Galiba her iki kavlýn yorumlandýðý mânâ bu olacaktýr. Allah´u âlem.
METÝN
Hasta bu namazý rükû ve secde ile kýlar. Velev bir sopaya veya duvara dayanarak olsun bir parça ayakta durmaða kâdir olursa ayakta durur. Bunu yapabildiði kadar yapmasý lâzýmdýr. Mezhebe göre velev ki bir ayet veya bir tekbir miktarý olsun. Çünkü cüzün hükmü bütünün hükmü gibidir. Rükû´la secdenin ikisi de imkânsýz -her ikisinin imkânsýzlýðý þart deðil, secdenin imkânsýzlýðý kâfidir- fakat ayakta durmak mümkün ise oturarak îma ile kýlar. Bu. ayakta îma ile kýlmaktan efdaldir. Çünkü yere daha yakýndýr. Secdeye benzer. Fetih.
ÝZAH
Mezhebe göre velev bir ayet veya bir tekbir miktarý olsun ayakta durabilirse bunu yapmasý lâzýmdýr. Hulvâni þerhinde Hindvânî´den naklen þöyle denilmektedir: «Hasta kýyamýn tamamýna deðil de bir kýsmýna kâdir olur veya bir ayetin bütününü deðil, bir kýsmýný okuyacak kadar ayakta durabilirse ayakta tekbir alýp okuyabildiði kadar kýraatý okumasý emrolunur. Sonra aciz kalýrsaoturur. Sahih olan mezhep budur. Ulemamýzdan bunun hilâfý rivayet olunmamýþtýr. Bunu terkederse namazýnýn caiz olmamasýndan korkarým.»
Kâdî þerhinde «Dosdoðru ayakta durmaktan aciz kalýrsa dayanarak ayakta durur. Ona bundan baþkasý caiz deðildir. Keza dosdoðru oturmaktan aciz olursa dayanarak oturur. Bundan baþkasý caiz deðildir» denilmiþ. yine Kâdî, Timurtaþi þerhinden naklen þöyle demiþtir: «Bunun benzeri Ýnâye´de de mevcuttur. Þu cümle de ziyade edilmiþtir: Keza bir sopaya dayanmaða kâdir olur veya hizmetçisi bulunur da ona dayandýðý taktirde ayakta durabilirse bunu yapmasý gerekir.» «Çünkü cüz´ün hükmü bütünün hükmü gibidir.» Yani tam olarak kýyama kadir olan kimseye nasýl ayakta durmak lâzým gelirse kýsmen kýyama muktedir olana da lâzýmdýr.
«Her ikisinin imkansýzlýðý þart deðil, secdenin imkânsýzlýðý kâfidir.» Bu cümleyi Bahýr sahibi Bedayi´den ve diðer kitaplardan nakletmiþtir. Zahîre´de þöyle denilmektedir: «Bir adamýn boðazýnda yara bulunur da secde ettiði zaman akar fakat bu adam rükû, kýyam ve kýraata kadir olursa oturarak ima ile namazýný kýlar. Ayakta rükû ile kýlar da oturarak secdeyi ima ile yaparsa kâfi gelir. Ancak birinci þýk efdaldir. Çünkü kýyamla rükû bizzat ibadet olmak üzere deðil secdeye vesile olmak üzere meþru olmuþlardýr.»
Bahýr sahibi diyor ki: «Secde deðil de yalnýz rükû yapmasý mümkün olmazsa ne hüküm verileceðimi bir yerde görmedim. Galiba bu vaki deðildir.» Yani rükûdan aciz kýlan secdeden de acizdir. Nehir.
Halebî þunu söylemiþtir: «Ben derim ki: Bunun tasvirini mümkün farz edersek sakýt olmamasý icabeder Zira rükû secdenin vesilesidir. Vesile imkânsýz olmakta maksut ibadet sakýt olmaz. Nasýl ki kýyam imkansýz oldukta rükû ile secde sakýt olmazlar.
«Oturarak ima ile kýlarlar.» Ýmanýn hakikatý baþý eðmektir. «Sýrf hareket ettirmesidir» diye de rivayet olunmuþtur. Tamamý Ýmdât´tadýr. O da Bahýr ile Makdisî´den nakletmiþtir. Eve oturarak ima ile kýlar. Çünkü kýyamýn rükün olmasý secdeye ulaþmak itindir. Onsuz secde vacip olmaz. Böyle demek bazýlarýnýn «Oturarak kýlar. Zira kýraat için ayaða kalkmasý farzdýr. Rükû ve secde zamaný gelince oturarak ima eder.» -Nehirde böyledir- demesinden daha iyidir.
Ben derim ki: «Oturarak kýlar» tabiri Hidaye, Kuduri ve diðer kitaplar da mevcuttur. Fakat ayaða kalkmasýnýn farz olduðunu elimdeki mezhebimiz kitablarýnda Nehir sahibinden baþka söyleyen görmedim. Bilâkis bütün kitaplar «kýyam sakýttýr» diye ta´lilde ittifak etmiþlerdir. Çünkü kýyam secdeye vesiledir. Hattâ Hýlye´de açýkça «Bu mesele hakiki veya hükmi aciz bulunmadýðý halde kýyamýn farz oluþu sakýt olan meselelerdendir» denilmiþtir. Onun söylediðine göre yalnýz secdeden aciz kalýrsa ayakta rükû etmesi lâzým gelir. Bu az yukarda gördüðün gibi nassan bildirilenin hilâfýnadýr. Evet, Kuhistâni´nin Zahîdiye´den naklen bildirdiðine göre o kimse rükû için ayakta, secde için oturarak ima yapar. Bunun aksine hareket ederse esah kavle göre caiz olmaz. Valvalci kesin olarak buna kaildir. Lâkin Nehir sahibi bunu söyledikten sonra «Ancak mezhep mutlaktýr» demiþtir. Yani «ikisinde de oturarak veya ayakta ima eder» demektir Zâhire bakýlýrsaburada söylenen yanlýþtýr. Buna dikkat et!.
«Oturarak ima ile kýlmak ayakta ima ile kýlmaktan efdaldir.» Münye Þarihi diyor ki: «Hilâftan çýkmak için ima ile kýlmak efdaldir; denilse güzel olurdu. Lâkin ben bunu söyleyeni görmedim.»
METÝN
Sücudunu rükûundan daha aþaðý eðilerek yapar. Bu lâzýmdýr. Üzerine secde etmek için yüzüne bir þey kaldýrmaz. Bu tahrîmen mekruhtur. Fakat yapýlýr da o kimse baþýný secdesi için rükûundan dahi fazla eðerse sahih olur. Halbuki bu secde deðil, imadýr. Meðer ki yerin sertliðini hissetsin. Baþýný eðmezse imaý bulunmadýðý için sahih olmaz. Oturmak velev hükmen olsun imkânsýz ise arka üstü yatarak ima yapar. Ayaklarýný kýbleye verir yalnýz dizlerini diker. Çünkü ayaklar kýbleye doðru uzatmak mekruhtur. Baþý kýbleye dönmüþ olmak için onu biraz kaldýrýr.
«Sücudunu rükûundan daha aþaðý eðilerek yapar.» Musannýf bu sözüyle biraz eðilmenin rükû için kâfi geldiðine iþaret etmiþtir. Yüzünü yaklaþtýrabildiði kadar yere yaklaþtýrmak: tâzým deðildir. Nitekim Bahýr sahibi Zâhidi´den naklen bunu izah etmiþtir. Secde etmek için yüzüne bir þey kaldýrmak tahrîmen mekruhtur.
Bahýr sahibi þöyle diyor «Muhit´de kerahet için Peygamber (s.a.v.)´in yasaklamasiyle istidlâl edilmiþtir. Bu, kerahet-i tahrîmiye olduðunu gösterir.» Nehir sahibide ona tabi olmuþtur.
Ben derim ki: Bu hüküm, secde etmek için yüzüne bir þey kaldýrdýðýna göredir. Yere bir þey konmasý bunun hilâfýnadýr. Zahîre´nin sözü bunu gösterir. Zahire sahibi Asýl nâm kitaptan kerahetin birincide (yani kaldýrdýðýnda) olduðunu nakletmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Yastýk yere konur da onun üzerine secde ederse namazý caiz olur. Sahih rivayetle sabit olmuþtur ki, Ümmü Seleme (r.anha) kendisinde bulunan bir hastalýktan dolayý önüne konan bir yastýðýn üzerine secde edermiþ. Rasûlüllah (s.a.v.) onu bundan menetmemiþtir. Zira bu karþýlaþtýrma ile bu istidlâlin ifade ettiði manâ yüksek yere konulan þey üzerine secde etmenin mekruh olmamasýdýr. Sonra Kuhistani´nin bunu açýkladýðýný gördüm. «Meðer ki yerin sertliðini hissetsin. Bu istisnâ yüzüne bir þey kaldýrmaz» sözü, yere konan þeye de þâmil olduðuna göredir. Halbuki bu sözden bu mânâ çýkmaz. Bilâkis bu sözden anlaþýlan, kaldýrýlan þeyin kendi eliyle yahut baþkasý tarafýndan taþýnýr cinsden olmasýdýr. Þu halde istisna, munkatýdýr, Zira bu istisna yere konan þeye mahsustur. Bundan dolayýdýr ki Zeyleî «þöyle demek icabederdi: Yere konulan þeyin üzerine secde sahih olursa yapýlan secde olur. Aksi taktirde imadýr» demiþtir. Münye þarihi kesinlikle buna kail olmuþ fakat Nehir sahibi kendisine itiraz ederek þunlarý söylemiþtir: «Bence bu söz götürür. Çünkü rükû ederek baþý eðmek imadan baþka bir þey deðildir. Malumdur ki, rükûsuz sücud sahih olmaz. Velev ki yere konulan þey üzerine secde câiz olanlardan olsun.»
Ben derim ki: Doðrusu tafsilata gitmektir. Tahsilat þudur: Eðer rükû belini eðmekten mücerret baþýnýn imasý ile yaparsa bu rükû deðil imadýr. Ondan sonraki secdesi mutlak surette ima ile olur. Rukûunu eðilerek yaparsa muteber rükû sayýlýr. Hattâ bu þekil rükû kýyama kudreti olan nâfile kýlan tarafýndan yapýlsa sahih olur. O zaman bakýlýr: Yere konulan þey taþ gibi üzerine secde sahih olanþeylerden olup yüksekliði bir veya iki kerpiç miktarýný geçmezse onun üzerine yapýlan secde hakiki secdedir. Ve o kimse namazýný ima ile deðil, rükû ve sücudüyle kýlmýþtýr. Hatta ayakta kýlan bir kimse ona uyabilir. Namazý esnasýnda kýyama kadir olursa namazýný ayakta kýlarak tamamlar. Yere konulan þey, üzerine secde sahih olanlardan deðilse namazýný ima ile kýlmýþ sayýlýr. Ayakta kýlanýn ona uymasý sahih olmaz. O namazda kýyama kadir olursa namazý yeniden kýlar. Hattâ bana öyle geliyor ki, o kimse yere, secde edilebilecek bir þey koymaða kadir ise koymasý tâzýmdýr. Çünkü hakikaten rükû ve sücuda kadirdir. Rükû ve sücudun hakikatýný yapmak elinde iken ima ile yapmasý sahih deðildir. Ýma ile kýlmanýn þartý. rükû ve sücudun imkânsýz olmalarýdýr. Nitekim meselenin mevzuu da budur.
«Baþýný eðmezse ima bulamadýðý için sahih olmaz.» Yani baþýný hiç eðmez de kaldýrdýðý þeyi rükû ve secde için alnýna yapýþtýrýr; yahut baþýný rükû ve secde için müsavi þekilde eðerse sahih olmaz. Çünkü ya her ikisi için yahut yalnýz secde için ima yoktur.
Hükmen oturmanýn mümkün olmamasý: Hakikatta oturmaða kudreti varken doktor, gözünden ameliyatla su alarak bir kaç gün sýrtüstü yatmasýný tavsiye etmesiyle olur. Böyle bir kimsenin arkaüstü yatarak namazlarýný ima ile kýlmasý caizdir. Zira azanýn hürmeti nefsin hürmeti gibidir. Bunu Bedâyi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Ýleride gelecektir.
«Ayaklarýný kýbleye verir.» Bahýr nam kitapta Hülâsa´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Kýbleye döner ve baþýný doðuya, ayaklarýný batýya verir.» Ben derim ki: Bu þekil Buhara gibi þark memleketlerinde tasavvur edilir. Çünkü onlarýn kýbleleri batýya düþer. Batý memleketlerinin aksinedir. Bizim yurdumuz olan Þam´da ve benzerlerinde ise kýbleye dönerek arkaüstü yatarsa batý sað tarafýna, doðu da soluna gelir. Bununla bazý muhakkýklarýn Hülâsa´ya yaptýklarý itiraz defedilmiþ olur. Kýbleye karþý ayak uzatmanýn keraheti kerahet-i tenzîhiyedir. T.
Bazý muhakkýklardan murad, Ýbn Emir Hacc´dýr. Ýtirazýný Hýlye nâm eserinde yapmýþ.
«Baþý kýbleye dönmüþ olmak için onu biraz kýldýrýr» yani baþýnýn altýna yastýk koyar. Zira sýrtüstü yatmanýn hakikatý saðlamlarýn bile ima yapmasýna mânidir. Hastalar nasýl yapabilirler! Bahýr.
METÝN
Yahut sað veya sol tarafýna yatarak yüzünü kýbleye çevirir. Mutemet olan kavle göre sýrtüstü yatmak evlâdýr. Baþiyle ima yapmaða imkân olmaz da kozaya kalan namazlar bir gün bir geceden fazla olmak suretiyle çoðalýrsa o kimseden kaza sakýt olur.
Zahir rivayete göre velev ki aklý. baþýnda olsun. Fetva buna göredir. Nitekim Zahîriye´de beyan olunmuþtur. Çünkü hitabýn teveccüh etmesi için mücerret akýl kâfi deðildir. Musannýf «erkanýn sükûtu» sözüyle aciz zamanýnda þartlarýn bilevvelinin sakýt olacaðýný ifade etmiþtir. Zâhir rivayete göre namazý iade etmez. Bedayi. Bir hasta uykusu geldiði için rekat ve secdelerin sayýsýný þaþýrýrsa kendisine edâ lâzým gelmez, Bunlarý baþkasýnýn telkini ile edâ ederse kâfi gelmesi icabeder. Kýnye´de de böyle denilmiþtir.
ÝZAH
Yan üstü yattýðýnda sað tarafýna yatmak efdaldir. Bu hususta hadis vardýr. Ýmdâd. Ama sýrtüstü yatmak daha efdaldir. Çünkü sýrtüstü yatanýn imasý kýbleye doðru olur. Yan üstü yatan ise kýbleden döner. Bahýr. Mutemet kavlin mukabili Kýnye´de bildirilmiþtir. Buna göre en açýk kavil sýrtüstü yatabilen kimseye yan üstü yatmanýn caiz olmamasýdýr. Nehir sahibi bu kavlin þâz olduðunu söylemiþtir.
Bahýr sahibi, «Bu "en açýk" sözü. kapalýdýr. En açýk kavil caiz olmasýdýr» demiþtir. Mutemet kavlin bir mukabili de Ýmam-ý A´zam´dan rivayet olunan kavildir ki, buna göre efdal olan sað tarafýna yatarak kýlmasýdýr. Eimme-i selâsenin kavilleri de budur. Hýlye sahibi bu kavli tercih etmiþtir. Çünkü ona göre bunun delili açýktýr. Bununla beraber Hýlye sahibi meþhur kitaplarda ve meþhur rivayetlerde sýrtüstü yatmanýn zikredildiðini de itiraf etmektedir.
Kazaya kalan namazlar bir günle bir gece namazlarýndan fazla iseler sakýt olurlar. Fakat o kimsenin aklý baþýnda olduðu halde bir gün bir gecelik namazlarý kalýrsa sakýt olmazlar. Onlarý bilittifak kaza etmesi gerekir. Bu izahat iyileþtiðine göredir. Namaz kýlmaða kudret bulamadan ölürse kaza lâzým deðildir. Hattâ oruç tutmayan yolcu, mukim olmadan ölürse fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzým gelmediði gibi bunun da namazlarý için vasiyette bulunmasý lazým gelmez. Zeyleî´de böyle denilmiþtir. Bahýr sahibinin beyanýna göre þöyle demek icabeder: «Bu, o kimsenin hastalýðý esnasýnda baþýyla imaya kudreti olmazsa diye yorumlanýr. Aczinden sonra buna kudreti bulursa kozasý lâzýmdýr. Velev ki vakti geniþ olsun. Böyle denilirse kendisi için fukaraya yiyecek verilmesini vasiyet etmesinin faydasý anlaþýlýr.»
Ben derim ki: Bu söz Fetih´den alýnmýþtýr. Çünkü Fetih´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse ulemamýzýn usuldeki ta´lilerini incelerse zihninde bu hastaya bir gün ve bir geceye kadar kaza icabý meselesi çýkar. Hattâ yolunu bulursa vasiyet etmesi lâzým gelir. Fazla olursa sükût eder!»
«Zahir rivayete göre velev ki aklý baþýnda olsun.» Bazýlarý, «Aklý ererse kaza sakýt olmaz. Tehir edilir» demiþlerdir. Hidaye sahibi bu kavli sahihlemiþtir. Kendisi tercih ehlindendir. Fakat Tecniz adlý kitabýnda kendisi kendisine muhalefet ederek birinci kavli sahih bulmuþtur. Nitekim Kâdýhân, Muhit sahibi, Þeyhu´l Ýslam ve Fahru´l - Ýslâm gibi ehli tercih zevatýn umumu da birinci kavli sahih demiþlerdir. Ehli tahkikden Kemâl b. Hümâm da az yukarýda naklettiðimiz ibaresinde buna meyletmiþ; musannýf dahi bu yoldan yürümüþtür. Çünkü bu kavil zâhir rivayettir. Bir de Ýmdâd´da «Kaide ekseriyetin tercih ettiði kavil ile amel etmektir» denilmiþtir.
T E N B Ý H : Sirâc´ta bu mesele dört vecihe ayrýlmýþtýr: Hastalýk bir gün bir geceden fazla sürer ve hastanýn aklý baþýnda olmazsa bilittifak kaza lâzým gelmez. Bu kadar devam etmez de hastanýn aklý baþýnda olursa iyileþtiðinde bilittifak namazlarýný kaza eder. Bir gün bir geceden fazla devam eder de aklý baþýnda olursa yahut bir gün bir geceden fazla devam etmez de aklý baþýnda olmazsa ihtilâflýdýr.
T E T Ý M M E : Bahýr´da Kýnye´de naklen «Hayatta iken namazlar için fidye verilmez. Oruç bunun hilâfýnadýr» denilmiþtir. Þarihimiz bu meseleyi bu babtan az önce bahis mevzuu yapmýþ; biz deorada izah etmiþtik. «Hitâbýn teveccüh etmesi için mücerret akýl kâfi deðildir.» Yani Allah´ýn emriyle mükellef olmak için yalnýz aklý baþýnda olmak kâfi deðildir. Onunla birlikte kudret de lâzýmdýr. Þerâitin sükûundan murad; kýbleye dönmek, avret yerini örtmek, pislikten temizlenmek gibi þeylerin sakýt olmasýdýr. Vakit ve keza hadesten taharet bunun hilafýnadýr. Çünkü Ýmam-ý A´zam´a göre temizlenmek için su veya toprak bulamayan kimse namazýný tehir eder. Ýmameyne göre ise kendisim namaz kýlanlara benzetir (onlar gibi yatýp kalkar). Benzetme yapan namaz kýlmýþ sayýlmaz. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Lâkin ileride görüleceði vecihle elleri ve ayaklarý kesilmiþ kimsenin abdestsiz namaz kýlacaðý sahih kabul edilmiþtir. Kendisinden namazýn rükünleri sâkýt olan kimseden namazýn þartlarý evleviyetle sâkýt olur. Zira þartlarý yapmaktan aciz kalmak. rükünleri yapmaktan aciz kalmaktan daha üstün deðildir. Hasta bizzat veya baþkasý vasýtasiyle kýbleye dönemezse o haliyle namazýný kýlar. Ýyileþtikten sonra kaza etmesi de lâzým gelmez. Zâhir olan cevap budur. Nitekim rükünleri edadan aciz kaldýðýnda da öyledir. Bedayi. Meselenin tamamý Bahýrdadýr. Altýnda pis elbise bulunan kimsenin hükmü bu bâbýn sonunda gelecektir.
«Zâhir rivayete göre namazý iade etmez.» Yani Allah´dan gelen bir özürden dolayý þart veya rükünlerin sakýt olmasý namazýn kazasýný gerektirmez. Ama evvelce temizlik bahsinde görüldüðü vecihle kul tarafýndan gelen özür böyle deðildir. Ýlâhî özür kýraattan aciz kalmaya da þâmildir. Bahýr´da Kýnye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Bir kimsenin bir gün bir gece dili tutulur da namazýný dilsiz gibi kýlar; sonra dili söylerse namazlarýný iade etmesi tâzým gelmez.»
Hasta, uykusu geldiði için rekat ve secdelerin sayýsýný þaþýrýrsa kendisine kaza lâzým gelmez. Bundan maksat kendini tutamayacak hale gelmektir. Yoksa mücerret þek ve þüphe deðildir. Çünkü þüphe saðlamlarýn da baþýna gelir. Namazýný baþkasýnýn telkini ile eda ederse kâfi gelmesi icabeder. Tahtavî diyor ki; «Buna þöyle itiraz edilebilir: Bu bir öðretme ve öðrenmedir, ve namazý bozar. Nasýl ki mushaftan okusa veya namazda, iken biri kendisine öðretse namazý bozulur.»
Ben derim ki: Buna da þöyle itiraz edilir: Bu öðretme ve öðrenme deðil bilâkis hatýrlatma ve bildirmedir. Müezzinin imamýn intikal tekbirlerini cemaata bildirmesine benzer.
METÝN
Kaþý gözü ve kalbi ile ima yapamaz. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Bir kimseye hastalýk, namaz kýlarken arýz olursa mutemet kavle göre nasýl kadir olursa namazýný öyle tamamlar. Namazýný oturarak rükû ve sücudla kýlarken iyileþirse kýlmaya devam eder. Ýma ile kýlarken iyileþirse o namazýn üzerine binâ edemez. Meðer ki rükû ve secdeyi ima ile yapmadan iyileþmiþ olsun. Nitekim yan üstü yatarak ima ile kýlarken oturmaða kadir olur da rükûa sücuda kadir olamazsa muhtar kavle göre o namazý yeniden kýlar. Çünkü oturuþ hali daha kuvvetlidir. Onun için zaif üzerine binâsý caiz deðildir. Nâfile namaz kýlan kimse yorulunca sopa ve duvar gibi bir þeye kerahatsýz olarak dayanabilir. Yorulmadan dayanmasý mekruhtur. Ama ayakta niyetlendikten sonra oturarak kýlmasý mutlak surette mekruh deðildir. Esah kavil budur. Bunu Kemâl ve baþkalarý söylemiþlerdir. Bir kimse hareket halindeki gemide farz namazý özürsüz oturarak kýlsa sahih olur. Çünkü acz galiptir. Ama isaet etmiþ olur. Ýmameyn. «Özürsüz oturarak kýlmak sahih deðildir» demiþlerdir. Bu kavil daha zâhirdir. Burhan.
ÝZAH
Ýmam Züfer´e göre kaþý ile ima eder. Kaþý ile yapamazsa gözü ile, onunla da yapamazsa kalbi ile ima yapar. Bahýr. Hastalýk namazda arýz olursa namazýný yapabildiði þekilde tamamlar. Velev ki oturarak veya sýrtüstü yatarak ima ile kýlsýn. Mutemet olan kavil budur. Ýmamý A´zam´dan bir rivayete göre namazýný yeniden kýlar. Çünkü o kimsenin tahrîmesi rükû ve sücud icabedecek þekilde baðlanmýþtý. Binaenaleyh ima ile caiz olamaz. Nehir sahibi «Sahih ve meþhur olan birinci kavildir. Zira zaifi kavi üzerine binâ etmek bütün namazý zaif kýlmaktan evladýr» demiþtir.
«Namazý oturarak rükû ve sücudla kýlarken iyileþirse kýlmaya devam eder» Ve þeyhayna göre o namazý ayakta tamamlar. Ýmam Muhammed´e göre yeniden kýlar, Þuna binaen ki ona göre ayakta kýlanýn oturana uymasý sahih deðildir, Bu evvelce geçmiþti. Nehir.
«Ýma ile kýlarken iyileþirse o namazýn üzerine binâ edemez.» Yani gerek ayakta veya oturduðu yerde; gerekse sýrt veya yan üstü yatarak ile kýlarken ayakta veya oturarak rükû ve secdeye kadir olursa o nar binâ edemez. Çünkü rükû ve sücudla namaz kýlanýn ima ile kýlana uymasý caiz deðildir. Binâ etmesi de öyledir. Dürer.
«Meðer ki rükû ve secdeyi ima ile yapmadan iyileþmiþ olsun.» Zira kimse ima ile bir rükün edâ etmemiþtir. Onun yaptýðý mücerret tahrîmedir. Binaenaleyh kaviyi zaif üzerine binâ etmiþ sayýlmaz. Bahýr. O adam namaza ima kastiyle ayakta veya oturduðu yerde baþlar da sonra ima yapmadan ayakta veya oturduðu yerde rükû ve sücuda kâdir olursa bu söz zahirdir. Ama sýrtüstü veya yan yatarak namaza baþlar da sonra ima yapmadan rükû ve sücuda kadir olursa namazýný yeniden kýlar. Nitekim bu mânâ þârihin «Zira oturuþ hali daha kuvvetlidir» sözünden de anlaþýlmaktadýr. H.
«Nitekim yan üstü yatarak ima ile kýlarken oturmaða kadir olur da rükû ve sücuda kadir olamazsa muhtar kavle göre o namazý yeniden kýlar.» Rükû ve sücuda kadir olursa evleviyetle namazý yeniden kýlar. Nafile namaz kýlan kimse yorulunca bir þeye dayanabilir. Bunun vechi þu olsa gerektir: Nafile namaz bazen teheccüt gibi uzun tutulabilir. Bu da yorgunluðu mucip olur. Onun için dayanmasý mekruh deðildir. Farz öyle deðildir. Onun zamaný azdýr. Aksi taktirde farz kýlan kimse aciz kalýrsa hükmünün ne olacaðý evvelce geçmiþti. Yorulursa zâhire göre onun dayanmasý da mekruh deðildir. Nâfile kýlanýn yorulmadan bir þeye dayanmasý bilittifak mekruhtur. Zira edepsizliktir. Bunu Münye þerhi ile diðer kitaplar kaydetmiþlerdir. Zâhirine» bakýlýrsa bu hususta nâs bulunmadýðý için bu kerahet tenzihidir.
«Mutlak surette mekruh deðildir» ifadesinden murad, özürlü olsun olmasýn oturabilir demektir. Özürlü kimse bilittifak oturabilir. Özürsüz ise Hidaye sahibinin tercihine göre Ýmam-ý A´zam mekruh saymýþ: Fahru´l-´Ýslâm´ýn tercihine göre saymamýþtýr. Esah olan da budur. Çünkü o kimse namaza baþlarken ayakta durmakla oturmak arasýnda muhayyerdir. Sonu itibariyle de öyledir. Dayanmaya gelince: Namaza baþlarken özür yoksa Ýmam-ý A´zam bunda muhayyerlik tanýmamýþtýr. Bilâkismekruhtur. Sonu itibariyle de öyledir. Ýmameyne göre ise. namaza ayakta baþladýktan sonra özürsüz onu oturarak tamamlamak caiz deðildir. Ama bu hüküm ilk veya ikinci rekatta oturduðuna göredir. Son iki rekatta ise öðle ve cumanýn sünnetlerinden maada nâfilelerde onlara göre de caiz olmasý gerekir. Meselenin tamamý Münye þerhindedir. Hareket halindeki gemide farz namazý özürsüz oturarak kýlmaktan maksat, rükû ve sücuduyla eda etmektir. Yoksa ima ile kýlmak deðildir. Bu hususta ulema ittifak etmiþlerdir.
«Çünkü acz galipdir.» Yani gemide ekseriyetle insanýn baþý döner. Galip olan þey tahakkuk etmiþ hükmündedir, Ve onun yerine geçer. Nasýl ki yolculuk meþakkat yerine geçirildiði gibi uyku da abdestsizlik yerine geçmiþtir. Münye þerhi. Onun için fukaha, gemide namaz meselesini hastanýn namazý bâbýnda zikretmiþlerdir. «Ama isaet etmiþ olur» sözü ile musannýf ayakta kýlmanýn efdal olduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü hilâf þüphesinden uzaktýr. Mümkünse hilâftan sakýnmak efdaldir. Zira bu suretle kalbi daha müsterih olur. Bunu Bahýr ve Münye þarihi kaydetmiþlerdir.
«Ýmameynin kavli daha zâhirdir.» Hýlye sahibi delilleri serdettikten sonra þöyle demiþtir: «En zâhir olan þudur ki, imameynin kavli daha muvafýktýr. Binaenaleyh el´Hâvi´l-Kudsî´de "Biz bununla amel ederiz" denildi ise çok görülmemelidir»
METÝN
Sahilde baðlý duran gemi esah kavle göre sahil hükmündedir. Enginlerde demir atmýþ gemiyi rüzgâr þiddetle sallarsa yürüyen hükmündedir. Þiddetle sallanmazsa duran gemi gibidir. Namaza niyetlenirken kýbleye dönmek lâzýmdýr. Gemi baþka tarafa yöneldikçe yine kýbleye dönmek icabeder. Bir kimse birbirine baðlý iki gemide bulunan cemaata imam olursa imamlýðý sahihî gemiler baðlý deðilse sahih deðildir. Bir kimse bir gün bir gece delirir veya bayýlýrsa -velev yýrtýcý hayvan veya insandan korktuðu için olsun- beþ namazý kaza eder; altýncý namazýn vakti buna ilâve edilirse kaza etmez. Çünkü bunda güçlük vardýr. Müddet içinde ayýlýrsa ayýlmasýnýn belli bir zamaný olduðu taktirde kaza eder. Belli zamaný yoksa kaza etmez. Ban otu, þarap veya ilâçla aklý giden kimsenin bu hal uzun sürse bile namazlarýný kaza etmesi lâzýmdýr. Çünkü bu, kullarýn fiiliyle olur. Nasýl ki uyku da kazayý iskat etmez.
ÝZAH
Sahilde baðlý duran gemi esah kavle göre sahil hükmündedir. Binaenaleyh o gemide oturarak namaz kýlmak bilittifak caiz deðîldir. Hidaye ve diðer kitaplarýn zahirlerinden anlaþýldýðýna göre ayakta kýlmak mutlak surette caizdir. Yani gemi iyice yere çökerek karar kýlsýn kýlmasýn içinde ayakta namaz kýlýnýr. Ýzah nam kitapta gemi karar kýlmadýðý surette çýkmak mümkünse bunun memnu olduðu açýklanmýþtýr, Ýzah sahibi böyle bir gemiyi hayvan hükmüne ilhak etmiþtir. Nehir. Muhit´de Bedayi sahipleri bu kavli ihtiyar etmiþlerdir. Bahýr. imdâd sahibi dahi bu kavli Musaffa´dan naklen Mecma´ar-Rivayat´ýn kaydettiðini söylemiþ; Nuru´l Ýzah sahibi de kesinlikle buna kail olmuþtur. Þu halde gemi yürürken içinden karaya çýkmak imkâný varsa o gemide namaz kýlmanýn caiz olmamasý gerekir. Bu meseleden insanlar gafildir. Münye þerhi.
Þarihin burada «esah» tabirini kullanmasý bazýlarýnýn «yürüyen gemi ile yürümeyen arasýnda fark yoktur. Nitekim Nehir´de böyle denilmiþtir» sözlerinden ihtiraz içindir.
«Þiddetle sallanmazsa duran gemi gibidir.» Yani rüzgar gemiyi hafifçe saflarsa onun hükmü duran gemi gibidir. Ayakta durmaða kudreti varken onun içinde oturarak namaz kýlmak caiz deðildir. Nitekim Ýmdâd´da böyle denilmiþtir. «Namaza niyetlenirken kýbleye dönmek lâzýmdýr.» Yani bu hususta bütün ulemanýn ittifaký vardýr. Bahýr. Mecmaa´r-Rivâyat´dan naklen Ýmdâd´da bildirildiðine göre kýbleye dönmekten aciz kalan kimse namaz kýlmaktan vazgeçer. Herhalde maksat. «vaktin çýkacaðýndan korkmadýðý müddetçe bekler» demektir. Zira tekerrür etmiþ bir kaidedir ki kýbleye dönmekten aciz olan kimsenin kýblesi dönebildiði taraftýr. Bu da öyledir. Yoksa fark ne olabilir?. O kimseye kýbleye dönmenin lâzým gelmesi onun hakkýnda gemi ev gibi olduðundandýr. Hattâ rükû ve sücuda iktidarý varken o gemide nâfile namazý ima ile kýlmak caiz deðildir. Hayvan üzerinde bulunan böyle deðildir. Münye þerhi ve Kâfi´de böyle denilmiþtir.
«Birbirine baðlý iki gemi» den murad; yan yona olmalarýdýr. Çünkü yan yana gelince bir þey gibi olurlar. Birbirlerinden ayrý olurlarsa caiz deðildir. Zira aralarýndaki boþluk nehir mesabesindedir. Bu da imama uymaða mânidir. Ýmam duran gemide, cemaat ta sahilde iseler aralarýnda yol veya büyük nehir kadar boþluk bulunduðu taktirde uymalarý caiz deðildir. Hayvan ve sedye üzerinde namaz kýlmanýn hükmü nâfileler bâbýnda geçmiþti.
«Bir kimse bir gün bir gece delirir veya bayýlýrsa beþ namazý kaza eder.» Delirmek aklý gideren bir hastalýktýr. Bayýlmak ise aklý örten bir afettir. T.
Vakitlerle ziyadenin itibar edilmesi imam Muhammed´in kavline göredir ki esah olan da budur. Ýmam Ebû Yusuf´a göre saatlerle itibar edilir. Bu kavillerin herbiri Ýmam-ý A´zam´dan rivayet edilmiþtir. Delilik veya baygýnlýk zevalden önce baþýna gelir de ertesi gün zevalden sonra vakit çýkmadan ayýlýrsa Ebû Yusuf´a göre kaza sakýt olur. Ýmam Muhammed´e göre sakýt olmaz. Bahýr.
Saatlerden murad; zamanlardýr. Astronomi bilginlerinin örfüne göre olan saatler delildir. Dürer. Onlara göre bir saat onbeþ derecedir. Þu halde Ebû Yusuf´a göre murad: biraz zaman ziyadesidir. Velev ki, az olsun. Nitekim Gurerü´l-Efkar´da ve Bercendî´de böyle denilmiþtir. Ýsmail. Ayýlmanýn belli zamaný þöyle olur: Meselâ sabahleyin hastalýðý hafifler de biraz ayýlýr. Sonra tekrar yapýlýr. iþte bu ayýlma nazar-ý itibara alýnýr. Ondan önceki baygýnlýðýn devamý bir gün bir geceden az ise hükmü batýl olur. Ayrýlmasýnýn belli zamaný olmaz da ansýzýn ayýlýr ve saðlam insanlar gibi konuþur ve sonra yine bayýlýrsa bu ayýlmaya itibar yoktur. Bunu Bahýr´dan naklen Halebî söylemiþtir.
«Çünkü bu kullarýn fiili ile olur.» Yani delilik ve baygýnlýk Allah tarafýndan gelirse kaza lâzým gelmeyeceði eserle (delil ile) bilinir. Ýnsanýn fiili ile gelenler buna kýyas edilemez. Ýmam Muhammed´e göre ban otu ve ilâçla gelen baygýnlýk kazayý ýskat eder. Çünkü bunlar mübahtýr.Ve o kimse hasta gibi olur. Nitekim Bahýr ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Zâhire bakýlýrsa ban otundan murad, onu ilâç için içmektir. Sarhoþ olmak için içerse þarap gibi kendi fiili ile meydana gelen bir ma´siyet olur. Þarabý dahi mübah bir yol ile, meselâ zor kullanýlmak suretiyle içerse o daban otu gibi olur. Ve o da bu ihtilâfa girer. Bu ta´lile «Yýrtýcý hayvan veya insandan korkmakla neden kaza sakýt oluyor?» diye itiraz edilemez. Çünkü ulema bunun sebebinin kalp zaifliði olduðunu söylemiþlerdir. Bu bir hastalýktýr. Yani Allah´dan gelme bir afettir.
«Nasýl ki uyku da kazayý iskat edemez.» Çünkü ekseriyetle uyku bir gün bir gece devam etmez. O halde kaza etmekte bir güçlük yoktur. Baygýnlýk öyle deðildir. O âdeten uzun süren þeylerdendir. Bahýr.
METÝN
Bir kimsenin elleri dirseklerinden, ayaklarý topuklarýndan kesilmiþ olup yüzünde de yara bulunsa abdestsiz ve teyemmümsüz namaz kýlar. Sonra kaza da etmez. Esah olan kavil budur ki, teyemmümde geçmiþti. Bazýlarý, «O kimseye namaz borç deðildir» demiþ; bir takýmlarý da kesilen yeri yýkamasý lâzým geldiðini söylemiþlerdir.
F E R ´ Î M E S E L E L E R: Suya batan kimse amel-i kesir sayýlmayacak ima ile namaz kýlmak imkâný bulursa edâ etmesi lâzým-gelir. Aksi taktirde edâ lâzým deðildir. Bir kimseye doktor gözünden su almak için arkasý üstü yatmasýný emrederse namazýný ima ile kýlar. Çünkü âzanýn hürmeti nefsin hürmeti gibidir. Bir hastanýn altýnda pis elbise bulunur da üzerine yayýlan her þey hemen pislenirse o hali ile namaz kýlar. Pislenmezse hüküm yine böyledir. Ancak elbiseyi hareket ettirdiði için zorlanýrsa o baþka.
ÝZAH
Yüzünde yara bulunmayý Kâfi, Fethu´I-Kadîr, Bahýr ve Nehir zikretmiþlerdir. Binaenaleyh bu bir kayýt deðildir. Nitekim gelecektir. «Bazýlarý "o kimseye namaz borç deðildir" demiþlerdir.» Dürer sahibi kitabýnýn metin ve þerhinde bu kavli tercih etmiþ ve þöyle demiþtir: Bir kimsenin eller dirseklerinden ayaklarý da topuklarýndan kesilmiþ olsa o kimseye namaz borç deðildir. Kâfi´de böyle denilmiþtir. Bazýlarý «Abdest aldýracak birini bulursa yüzünü ve kesilen yerleri yýkamasýný, ve baþýný meshetmesini ona emreder; bulamazsa baþýný ve yüzünü suya daldýrýr; yahut yüzünü ve kesik yerlerini bir duvara sürterek namazýný kýlar» demiþlerdir. Tatarhaniye´de böyle denilmektedir. Dürer sahibinin «yahut yüzünü ve kesik yerlerini bir duvara sürterek namazýný kýlar» sözünün mânâsý. yüzünde yara bulunmamakla beraber onu su ile yýkamaða kudreti yoksa demektir. Bundan anlaþýlýr ki musannýfýn «yüzünde de yara bulunsa» sözü bir kayýt deðildir. : Çünkü meselenin esasý abdest almaktan aciz kalmaktýr. Onun için Kadýhan, «Baþýyla imadan aciz kolan hastadan namaz sakýttýr. Hitabýn teveccühü için mücerret akýl kâfi deðildir» derken elleri dirseklerinden, ayaklarý topuklarýndan kesilen kimse hakkýnda imam Muhammed´in kavlini þahit göstererek «O kimseye namaz farz deðildir» demiþtir.
Amel-i kesir sayýlmayacak þekilde ima; tutunacak bir þey bulmak yahut yüzücülükte mâhir olmakla yapýlýr. Bahýr.
Doktordan murad, kâmil müslüman hekimdir. Nitekim fukaha bunu, oruç meselesinde söylemiþlerdir.
Elbisenin hemen pislenmesinden murad da; abdest alýp namaz kýlsa namazýný bitirmeden mani pisliðin meydana çýkmasýdýr. Nitekim izahýný pislikler bâbýndan az önce yapmýþtýk.
«Ancak elbiseyi hareket ettirdiði için zorlanýrsa o baþka.» Burada Bahýr´ýn Hülâsa´dan naklettiði ibare. «Ancak hastalýðý ziyadeleþir» þeklindedir. Zahirine bakýlýrsa bu bir kayýt deðildir. Nitekim þarih de buna iþaret etmiþtir. Maksat zarar ve meþakkat hasýl olmaktýr. Bunun benzeri bâbýn baþýndan geçen kýyam meselesidir.
radyobeyan