Kütübü Sitte
Pages: 1234
Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:52:32
1- Bugat:


"Ulu´l-emrin haklý olan emirlerine haksýz olarak isyan edip, bir bölgeyi zorbalýðý altýna alanlardýr." Bunlarý diðer isyankâr gruplardan ayýran vasýflar þunlardýr:

a) Bunlar otoriteye (Veliyyü´l-emr´e) karþý bir te´vile (haklý gibi görünen bir bahaneye) dayanarak haksýz yere isyan ederler.

b) Ýsyan etmiþ olmakla beraber, kendilerinden olmayan Müslümanlarýn kanlarýný, mallarýný helal ve zürriyetlerinin esir edilmesini mübah görmezler.

Bunlar esas olarak bir te´vile dayanarak isyan ettikleri, yaðma vs.´yi mübah görmedikleri için, bunlarla yapýlan savaþta, bunlarýn telef ettiði mal ve can sebebiyle, kendilerine ceza terettüp etmez. Fukaha bu hükmü Zührî´den gelen þu rivayete istinad ettirmiþtir: "Hz. Peygamber´in ashabýnýn çokca bulunduðu bir zamanda fitne çýktý. Ashab þu hususta ittifak ettiler: "Kur´an´ýn te´vili ile helal addedilen her kan býrakýlmýþtýr. Kur´an´ýn te´vili ile helal addedilen her mal býrakýlmýþtýr, Kur´an´ýn te´vili ile helal addedilen her ferc býrakýlmýþtýr (bunlar için ceza verilmez)." Bu hususta Sahabe´nin icmaý hasýl olmuþtur. Baðiler desteksiz ise esirler öldürülmez, kaçanlar kovalanmaz. Arkalarý varsa esir edilirler veya hapsedilirler.

Ýmam, baðilerin oyalama nevinden olmayan sulh teklifini, durumlarýný görmek için kabul edebilir. Ancak, buna mukabil para alamaz.[53]



2- Kutta-ý Tarik (Yol Kesenler):


Bunlar otoritenin (veliyyü´l-emr´in) itaatinden bir te´vile müstenid olmaksýzýn çýkarak yollarý kesen halkýn can ve malýna kasteden kimselerdir.Bunlarýn geride güvenip dayandýklarý bir þey (teþkilat, kuvvet, teþvikçi gibi bir nokta-i istinad) bulunsa da bulunmasa da bu ismi alýrlar.[54]



3- Kutta-ý Tarik Mesabesinde Olanlar:


Bunlar da veliyyü´l-emrin (otoritenin) itaatinden bir te´vile müstenid olarak çýkan, geride güvenip dayandýklarý bir þey bulunmayan kimselerdir.

Bu iki gruba "yolkesenler"le alâkalý ahkâm uygulanýr.[55]



4- Havariç:


Bunlar kendilerince haklý olan bir te´vile dayanarak isyan edenlerdir. Ancak te´villerine dayanarak,

a) Otoritenin kâfir olduðunu ileri sürerler.

b) Otorite ile savaþmanýn farz olduðunu kabul ederler.

c) Kendilerine muhalif olan Müslümanlarýn öldürülüp, mallarýnýn gasbedilmesini ve zürriyetlerinin de esir edilmesin helal addederler.

d) Bunlar, geride güvenip dayanacaklarý bir þeye de sahiptirler.

Hariciler cumhur-u fukahaya ve ehl-i hadisin ekserisine göre bugat (asiler) hükmündedirler. Bazý ehl-i hadise göre bunlara mürted ahkâmý tatbik edilir.[56]





Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:53:04
* ÝSMÝ ZÝKREDÝLEN FÝTNELER



ـ4766 ـ1ـ عن حُذيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنَّا عِند عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فقال: أيُّكُمْ يَحْفَظُ حَدِيثَ رَسُولِ اللّهِ # في الْفِتْنَةِ؟ فَقُلْتُ: أنَا. قَالَ: إنَّكَ لَجَرِئٌ؛ وَكَيْفَ؟ قَالَ قُلْتُ: سَمِعْتُهُ يَقُولُ: فِتْنَةُ الرَّجُلِ في أهْلِهِ وَمَالِهِ وَوَلَدِهِ وَنَفْسِهِ وَجَارِهِ يُكَفِّرُهَا الصِّيَامُ، وَالصََّةُ، وَالصَّدَقَةُ، وَا‘مْرُ بِالْمَعْرُوفِ، وَالنَّهْىُ عَنِ الْمُنْكَرِ فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: لَيْسَ هذَا أُرِيدُ إنَّمَا أُريدُ الَّتِى تَمُوجُ كَمَوْجِ الْبَحْرِ قَالَ

فَقُلْتُ: مَالَكَ وَلَهَا يَا أمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ! إنَّ بَيْنَكَ وَبَيْنَهَا بَاباً مُغْلِقاً. قَالَ: فَيُكْسَرُ الْبَابُ أوْ يُفْتَحُ؟ قَالَ: قُلْتُ: َ. بَلْ يُكْسَرُ. قَالَ: ذلِكَ أحْرَى أنْ َ يُغْلَقَ أبَداً. فَقُلْنَا لِحُذَيْفَةَ: هَلْ كَانَ عُمَرُ يَعْلَمُ مَنِ الْبَابُ؟ قَالَ: نَعَمْ، كَمَا يَعْلَمُ أنَّ دُونَ غَدٍ اللَّيْلَةَ، إنِّي حَدَّثْتُهُ حَدِيثاً لَيسَ بِا‘غَالِيطِ. فَقِيلَ لِحُذَيْفَةَ: مَنِ الْبَابِ؟ قَالَ: عُمَرُ[. أخرجه الشيخان والترمذي .



1. (4766)- Huzeyfe (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hz. Ömer (radýyallahu anh)´in yanýnda idik: Bize:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn fitne hakkýndaki hadisini kim hafýzasýnda tutuyor?" dedi. Ben atýlýp: "Ben biliyorum!" dedim.

"Sen iyi cür´etlisin, nasýlmýþ söyle bakalým!" dedi. Ben de anlattým:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý iþittim. Demiþti ki: "Kiþinin fitnesi ehlinde, malýnda, çocuðunda, nefsinde ve komþusundadýr. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi´lmaruf ve nehy-i ani´lmünker bu fitneye kefaret olur!"

Ömer (radýyallahu anh) atýlýp: "Ben bu fitneyi kastetmemiþtim. Ben öncelikle denizin dalgalarý gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiþtim!" dedi. Bunun üzerine ben:

"Ey mü´minlerin emîri! O fitne ile sizin ne alâkanýz var! Sizinle onun arasýnda kapalý bir kapý mevcut!" dedim.

"Bu kapý kýrýlacak mý, açýlacak mý?" dedi.

"Hayýr açýlmayacak bilakis kýrýlacak!" dedim. Hz. Ömer (hayýflanarak):

"(Eyvah) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!" buyurdu." Ravi der ki: "Biz Huzeyfe (radýyallahu anh)´ye sorduk:

"Ömer bu kapýnýn kim olduðunu biliyor muydu?"

"Evet, dedi. Yarýndan önce bu gecenin olacaðýný bildiði katiyyette onu biliyordu. Ben hadis rivayet ettim; boþ söz (ve efsane) anlatmadým.

"Huzeyfe (radýyallahu anh)´ye soruldu:

"O kapý kimdir?"

"Ömer (radýyallahu anh)´dir!" buyurdu." [Buharî, Mevakitu´s-Salat 4, Zekat 23, Savm 3, Menakýb 25, Fiten 17; Müslim, Fiten 17, (144); Tirmizî, Fiten 71, (2259).][57]



ـ4767 ـ2ـ وفي رواية لمسلم رحمه اللّه قال: ]سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: تُعْرَضُ الْفِتَنُ عَلى الْقُلُوبِ كَالْحَصِيرِ عَوْداً عَوْداً. فأىُّ قَلْبٍ أُشْرِبَهَا نَكَتَتْ فِيهِ نُكْتَةً سَوْدَاءَ، وَأىُّ قَلْبٍ أنْكَرَهَا نَكَتَتْ فيهِ نُكْتَةً بَيْضَاءَ حَتّى يَصِيرَ عَلى قَلْبَيْنِ: قَلْبٍ أبْيَضَ مِثْلِ الصَّفَا فََ يَضُرُّهُ فِتْنَةٌ مَا دَامَتِ السَّمواتُ وَا‘رْضُ وَاŒخَرُ أسْوَدُ مُرْبَادٌّ كَالْكُوزِ مَجْخِيّاً َ يَعْرِفُ مَعْرُوفاً وََ يُنْكِرُ مُنْكَراً إَّ مَا أُشْرِبَ مِنْ هَوَاهُ؛ وَفيهِ قَالَ حُذَيْفَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: إنَّ بَيْنَكَ وَبَيْنَهَا بَاباً مُغْلَقاً يُوشِكُ أنْ يُكْسَرُ قَالَ عُمَرُ: أكَسْراً َ أبَالَكَ؟ فَلَوْ أنَّهُ فُتِحَ، كَانَ لَعَلَّهُ يُعَادُ. قَالَ: وَحَدَّثْتُهُ أنَّ ذلِكَ الْبَابَ رَجُلٌ يُقْتَلُ أوْ يَمُوتُ حَدِيثاً لَيْسَ بِا‘غَالِيطِ. فَقُلْتُ لِسَعْدِ بْنِ طَارِقٍ: مَا أسْوَدُ مُرْبَادٌّ؟ قَالَ: شِدَّةُ الْبَيَاضِ في سَوَادٍ. قُلْتُ: فَمَا الْكُوزُ مُجْخِيّاً؟ قَالَ: مَنْكُوساً[.»والجرأةُ« ا“قدام على ا‘مر العظيم.و»ا‘غاليطُ« جمع أغلوطة، وهى المسائل التي يغلط بها، وا‘حاديث التي تذكر للتكذيب.وقوله: »كَالْحَصِير عَوْداً عَوْداً« معناه أن القلوب تحيط بها الفتن حتى تكون فيها المحصور والمحبوس، يقال حصره القوم: إذا أحاطوا به وضيقوا عليه.وقوله: »عَوْداً عَوْداً« بفتح العين: أي مرة بعد مرة.و»أشربها« أى دخلت فيه وقبلها وسكن إليها .

و»النكتة« ا‘ثر.و»المربادُّ« الذي في لونه ربدة، وهى لون بين السواد والغبرة.و»المجخيُّ« المائل عن استقامة واعتدال هاهنا .



2. (4767)- Müslim rahimehullah´ýn bir rivayetinde (Huzeyfe radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý iþittim. Demiþti ki:

"Fitneler, týpký (kamýþlardan örülen) hasýr gibi, (insanlarýn kalbine) çubuk çubuk atýlýr. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse onda siyah bir leke hasýl olur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasýl olur. Böylece iki ayrý kalp ortaya çýkar: Biri cilalý taþ gibi bembeyazdýr; dünyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar vermez. Diðeri ise, alaca siyahtýr. Tepetaklak duran testi gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan (beþerî deðerlerden) kendisine ne yutturulmuþsa, onu (hak veya batýl) bilir.

"Bu rivayette Huzeyfe (radýyallahu anh) der ki: "(Ey Ömer!) Seninle o fitne arasýnda kapalý bir kapý vardýr kýrýlmasý yakýndýr!"

Hz. Ömer atýldý: "Ey babasýz kalasýca! O kýrýlacak mý? keþke açýlsaydý. Böylece tekrar (kapatýlarak eski normal hale) dönülürdü!"

Huzeyfe der ki: "Ben ona bu kapý ile öldürülecek veya ölecek bir þahsýn kinaye edildiðini bildiren bir hadis söyledim. Mugalata (ve efsane anlatýp boþ laf) etmedim."

Ravi der ki: "Sa´d Ýbnu Tarýk´a (hadiste geçen) "esvedü mürbad" tabiri ne demektir?" diye sordum.

"Siyah üzerine þiddetli beyazlýktýr" dedi. Ben tekrar "elkûzu mechýyy" nedir?" dedim. "Tepetaklak (ters çevrilmiþ) testi!" diye cevap verdi." [Müslim, Ýman 231, (144).][58]

Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:53:40
AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, istikbalde olacaklarý ihbar sýnýfýna giren mucizelerdendir. Aslýnda gaybý sadece Allah bilir. Ancak Allah´ýn bildirmesiyle insanlar da bilebilir. Peygamberler, Allah´ýn gaybý bildirme nimetine en ziyade mazhar olan kimselerdir. Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), en kamil mertebede bu nimete mazhar olmuþtur. Þarihler, bu hadisle Hz. Ömer´in þehit olacaðýnýn ihbarý ile Hz. Osman fitnesinin haber verildiðini belirtirler.

2- Bizim dikkat çekeceðimiz bir mucize de fitneye düþenlerin psikolojik halleriyle ilgili beyanlardýr. Bunu da bir mucize olarak deðerlendirmemize hiç bir mani yoktur. Fitneye tam olarak düþmüþ olan kimsede herkesçe müsellem olan deðerlerin kaybolduðu, kendisine "içirilen" -ki yutturulan diye tercüme ettik- dýþýnda bir deðer tanýmadýðý belirtilmiþtir.[59] Günümüzde bu tip insanlarý fiilen gördüðümüz için hadisin demek istediði gerçeði daha iyi anlama þansýna sahibiz. Aksi takdirde inayet-i Ýlahiyeye mazhariyet dýþýnda bir imkânla bu hadisin mesajýný anlamamýz mümkün olmayacaktý.

Hadisin anlaþýlmasý için ma´ruf ve münker tabirlerine dönelim: Ma´ruf, þeriatýn ve aklýn güzel bulduðu þeydir. Ma´rufla, insanlarca elbirlik takdir edilen þeriatça te´yid edilen müþterek deðerler sistemi; bir baþka ifadeyle iyi olan þeylerin ifade edildiðini, münkerle de yine insanlarca elbirlik reddedilen, takbih edilen, þeriatça da çirkinliði, kötülüðü, zararlýlýðý te´yid edilen deðerlerin ifade edildiðini bilmek gerekir. Bu deðerler ferdî deðildir, beþerî deðildir. Bu sebeple hadis, bunlarýn heva olmadýðýna dikkat çeker. Hadis, fitneye düþen kimsenin, insanlarca ma´ruf kabul edilmiþ bir þeyi maruf addetmediðini; münker bilinen þeyi de münker görmediðini buna mukabil kendisine yutturulan yeni deðerler sistemine göre hükmettiðini belirtir. Yeni deðerler sistemine hadis heva demektedir. Bir ayet, Ýlahi deðerler yerine "heva"nýn konulmasýný halis þirk ilan etmektedir: "Gördün mü o heva (ve heves)ini tanrý edinen kimseyi? Þimdi onun üzerine (habibim) sen mi bir bekçi olacaksýn? Yoksa onlarýn çoðunu hakikaten (söz) dinlerler, yahut akýllanýrlar mý sanýyorsun? Onlar baþka deðil, dört ayaklý hayvanlar gibidir. Belki yolca daha sapýktýr" (Furkan 43-44).

Ayet-i kerime, beþerî hevaya saplanarak Ýlahî menþeli marufu "iyi"; münkeri de "kötü" kabul etmeyenleri dört ayaklýdan beter ilan etmektedir.

Böylece sadedinde olduðumuz hadiste, günümüzde çaðdaþlýk, hümanizm, laisizm gibi yaftalarla nikah, edeb, tesettür, haya, ibadet gibi maruflarý gericilik diye reddeden; fuhuþ, içki, kumar, açýksaçýklýk, ahlaksýzlýk, hayasýzlýk gibi her çeþit münkeri de ilericilik diye hoþ göstermeye, müdafaalarýný yapmaya kalkan insanlarýn hem yetiþme vetirelerinin ve hem de ruhî yapýlarýnýn en belið bir tasvirini görmüþ olmaktayýz.

3- Hadisle ilgili ilave yorumlarý müteakiben kaydedeceðiz.[60]



ـ4768 ـ3ـ وعن أبى بكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يَنْزِلُ أُنَاسٍ مِنْ أُمَّتِى بِغَائِطٍ يُسَمَّى الْبَصْرَةَ عِنْدَ نَهْرٍ يُقَالُ لَهُ دِجْلَةُ. يَكُونُ عَلَيْهِ جِسْرٌ يَكْثُرُ أهْلُهَا، وَتَكُونُ مِنْ أمْصَارِ الْمُهَاجِرِينَ. فَإذَا كَانَ في آخِرِ الزَّمَانِ جَاءَ بَنُو قَنْطُورَاءَ عِرَاضُ الْوُجُوهِ صِغَارُ ا‘عْيُنِ، حَتّى يَنْزِلُوا عَلى شَطّ النَّهْرِ، فَيَتَفَرَّقُ أهْلُهَا ثَثَ فِرَقٍ: فِرْقَةٌ يَأخُذُونَ أذْنَابَ الْبَقَرِ والْبَرِّيَةِ وَهَلَكُوا، وَفِرْقَة يَأخُذُونَ ‘نْفُسِهِمْ وَكَفَرُوا، وَفِرْقَةٌ يَجْعَلُونَ ذَرَارِيَّهُمْ خَلْفَ ظُهُورِهِمْ وَيُقاتِلُونَهُمْ، هُمْ الشُّهَدَاءُ[. أخرجه أبو داود.»الغائط« المطمئن من ا‘رض.و»البصرة« الحجارة البيض الرخوة، وبها سميت البصرة.و»بَنُو قَنْطُورَاءَ« هُم الترك، يقال إن قنطوراء اسم جارية كانت “براهيم الخليل عليه الصة والسم، ولدت له أوداً جاء من نسلهم الترك .



3. (4768)- Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ümmetimden bir kýsým insanlar Dicle denen bir nehir yanýnda, Basra denen geniþ bir düzlüðe inerler. Nehrin üzerinde bir köprü vardýr. Oranýn halký (kýsa zamanda) çoðalýr ve muhacirlerin [Müslümanlarýn[61]] beldelerinden biri olur. Ahirzamanda geniþ yüzlü, küçük gözlü olan Benî Kantûra gelip nehir kenarýna inerler. Bundan böyle (Basra) halký üç fýrkaya ayrýlýr:

* Bir fýrka sýðýr ve kýr develerinin peþlerine takýlýp (kýr ve ziraat hayatýna dönerler, bunlar) helak olurlar.

* Bir fýrka nefislerini(n kurtuluþunu esas) alýrlar (ve Benî Kantûra ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düþerler.

* Bir fýrka da çocuklarýný geride býrakýp onlarla savaþýrlar. Ýþte bunlar þehit olurlar." [Ebu Davud, Mehalim 10, (4306).][62]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, henüz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn zamanýnda mevcut olmayan, Hz. Ömer zamanýnda, hicrî 27 yýlýnda, Utbe Ýbnu Gazvan tarafýndan kurulan ve içerisinde hiç puta tapýlmamýþ olan Basra þehrinden bahsetmektedir. Ancak bazý alimler baþka görüþtedir. Aliyyu´l-Kari þu açýklamayý kaydeder: "El-Eþref der ki: Aleyhissalâtu vesselâm bu þehirle, Medinetu´s-Selam olan Baðdat´ý kastetmiþtir. Zîra Dicle hadiste geçen kýrdýr. Köprü de Baðdat´ýn ortasýnda mevcuttur. Basra´nýn ortasýnda köprü yoktur. Resulullah Baðdat´ý Basra diyerek tanýtmýþtýr. Çünkü Baðdat´ýn dýþýnda kapýsýna pek yakýn bir yer vardýr; Babu´l-Basra denir. Aleyhissalâtu vesselâm böylece, Baðdat´ý, ya bir kýsmýnýn ismiyle isimlendirmiþ olmaktadýr; yahut da muzafýn hazfedilmesiyle[63] týpký ayet-i kerimede وَاسْألِ الْقَرْيََةَ dendiði gibi. Baðdat dahi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde bugünkü þekliyle kurulmuþ deðildi. Keza Aleyhissalâtu vesselâm devrinde, þehirlerden bir þehir de deðildi. Bu sebeple Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Müslümanlarýn beldelerinden biri olur" demiþ, geleceðe matuf konuþmuþtur. Aleyhissalâtu vesselâm zamanýnda bilakis (o civarda), Kisra´nýn Medain þehri çýktýktan sonra Basra´ya mensup, onun nahiyeleri sayýlan bir kýsým köyler vardý (büyük bir þehir yoktu). Ayrýca, meselenin bir baþka yönü daha var: Zamanýmýzda, Türklerin Basra´ya savaþ suretiyle girdiðine dair kimse bir þey iþitmiþ deðildir. Hadisin mânasý þu olmalýdýr: "Ümmetimden bir kýsmý, Dicle yakýnlarýna inecek ve orada yerleþecektir. Burasý Müslüman beldelerden biri olacaktýr." Ýþte burasý Baðdat´týr." (Aliyyu´l-Kârî´den.)

2- Benî Kantûra ile Türklerin kastedildiði kabul edilmiþtir. Hattâbi, "dendiðine göre" diyerek þu açýklamayý kaydeder: "Kantûra Hz. Ýbrahim´in cariyesinin ismidir. Hz. Ýbrahim´in bundan çocuklarý dünyaya geldi. Türkler bu çocuklardan çoðalmadýr." Bazý açýklamalara göre Kantûra, Türklerin atasýnýn ismidir. Bazý âlimler bu açýklamalarý reddeder ve "Türklerin, Hz. Nuh´un oðullarýndan Yafes´ten çoðaldýklarýný ileri sürer. Hz. Nuh aleyhisselam, Hz. Ýbrahim´den çok önce yaþadýðýna göre Türklerin Hz. Ýbrahim´le bir irtibatý olmamalýdýr. Görüþlerdeki bu zýtlýðý, "Cariyenin, Yafes evladýndan olmasý mümkündür" veya "Cariye ile, -Hazreti Ýbrahim´in evladlarýndan gelmesi haysiyetiyle- Hz. Ýbrahim´e mensup, Yafes´in evladlarýndan biriyle evlenmiþ bir kýzýn kastedilmiþ olmasý, Türklerin mezkur evlilikten hasýl bulunmasý da mümkündür" gibi uzlaþtýrýcý açýklamalarla kaldýrmaya çalýþanlar da olmuþtur.

Þunu kaydetmek isteriz: Yeryüzündeki ýrklarýn menþei bugün dahi ilmî kesin bir çözüme kavuþmuþ deðildir. Sadece bazý nazariyeler mevcuttur. Kaydedilen açýklamalardan da anlaþýlacaðý üzere, eski kitaplarýmýz da, çok saðlam ve kesin bir kaynaða dayanmaksýzýn, malumat-ý mütearife þeklinde yaygýnlýk kazanmýþ olan birkýsým rivayeti, bütün farklýlýklarýyla birlikte tekrar etmektedirler. Ýlerde Kýyamet´le ilgili bölümde, Kýyamet Öncesi Fitneler Faslýnda (5018. hadis) açýklayacaðýmýz üzere ulemanýn ekseriyeti tarafýndan Benî Kantûra´dan maksadýn Türkler olduðu kabul edilmiþ bulunduðu halde bununla baþkasýnýn ve mesela Sudanlýlarýn kastedildiðini söyleyenler de olmuþtur.

3- Basralýlarýn ayrýlacaðý üç fýrka hususunda þarihler þu açýklamayý kaydederler:

1) "Sýðýrlarýn ve kýr develerinin kuyruklarýný yakalarlar"dan murad, "Savaþtan kaçýnýrlar, canlarýný ve mallarýný kurtarmayý düþünürler ve sýðýrlarýnýn peþine düþerek kýrlara, çöllere çekilirler. Ancak oralarda helak olurlar" veya "Savaþtan kaçýnýp ziraatle meþgul olurlar. Ekip kaldýrmak maksadýyla sýðýrlarýn peþine takýlarak muhtelif yerlere daðýlýrlar, oralarda helak olurlar."

2) "Can derdine düþenler"den maksad, Benî Kantûra ile sulh yapmayý prensip edinen zümredir. Bunlar sulh elde edecek ama dinden, sünnetten, þahsiyetten fedâkârlýkla, zilletle bunu yapabilecektir. Bu da helakýn bir baþka þekli, cesedden önce ruhun öldürülmesidir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu da te´yid etmiyor.

3- Üçüncü grup, kadýn ve çocuklarýný arkada býrakarak Benî Kantura´ya karþý çýkýp mertçe savaþanlarý teþkil edenlerdir. Bunlar Resulullah´ýn te´yid ve tasvibindedir. Zîra bunlardan ölenlerin þehit olacaklarýný haber vermektedir.

Aliyyu´l-Kârî der ki: "Bu hadis Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mucizelerindendir. Çünkü, hâdise Aleyhissalâtu vesselâm´ ýn haber verdiði tarzda aynen, 656 yýlýnda Safer ayýnda vukua gelmiþtir."

Aliyyu´l-Kârî´nin temas ettiði bu hâdise, Hülagu tarafýndan Baðdat´ýn zaptýdýr.

Baðdat´ýn düþmesiyle noktalanan Ýslamî tezebzüb ibretlerle dolu bir hâdisedir. Hülagu, Baðdat´ý zaptettikten sonra Halep Hükümdarý el-Meliku´n-Nasýr´a yazdýðý bir mektupta, Müslümanlarýn uðradýðý bu maðlubiyet ve zilletin sebebini þöyle özetler: "Sizler haram yediniz ve imanýnýza sadýk kalmadýnýz. Birçok bid´atlarý meydana koydunuz. Sabi çocuklarý kullanmayý adet ettiniz, þimdi buyurun zillet ve hakareti! Bugün yaptýklarýnýzýn cezasýný göreceksiniz. "Zulmedenler nereye gideceklerini ve hangi deliðe týkýlacaklarýný yakýnda görür ve bilirler" (Þuara 227). Siz bize kafir diyorsunuz. Biz de size fasýk ve facir diyoruz."

Mezkur mektubu, dipnotlar da düþerek bazý yorumlar katarak nakleden Ahmed Hilmi´den aynen kaydetmeyi, Resulullah´ýn hadisinin anlaþýlmasý ve tarihten ibret alýnmasý için gerekli görüyoruz:

"Bu arada (Hicrî 657´de) Hülagu, Halep Hükümdarý el-Meliku´n-Nasýr´a elçilerle bir mektup gönderdi. Bu mektup, Hülagu´nun davranýþý ve zihniyetini göstermesi bakýmýndan çok alakabahþtýr. Bu sebeple Ebu´l Ferec´den aynen alýyoruz:

"el-Meliku´n-Nasýr bilir ki biz (Hicrî 656´da) Baðdat üzerine inip tanrýnýn kýlýncý ile orayý aldýk ve oranýn sahibini yanýmýza çaðýrarak kendisine iki sual sorduk. Suallerimize cevap veremedi. Bundan dolayý sizin Kur´anýnýzda "Tanrý hiç bir kavmin elindeki nimeti, o kavim kendi kendisini bozmadýkça bozmaz" (Rad suresi 2) denildiði gibi, bizim azabýmýza kendisinin yapmýþ olduðu iþler yüzünden müstehak oldu. Mallarýný kýskandýðý için, malýna gelecek olan, canýna geldi ve tatlý canlarýný adi madenlere deðiþtiler. Bunun sonucu yine Tanrýnýn dediði "her ne yaptýlarsa orada hazýr buldular" (Kehf 49) gibi oldu. Çünkü biz, Tanrýnýn kuvvetiyle kalktýk ve O´nun kuvvetiyle muvaffak olduk ve olmaktayýz. Hiç þüphe yoktur ki biz, yeryüzünde Tanrýnýn askerleriyiz.[64] Kendisi gazabýna uðratmak istediði kimseler üzerine bizi gönderir. Olup biten vakalar size ibret ve nasihat olsun. Bizim önümüzde kale para etmez ve karþýmýza geçen ordular bir iþe yaramaz ve hakkýmýzda yaptýðýnýz kargýþlar (beddua) bize geçmez. Baþkalarýna bakýp onlarýn baþlarýna gelenlerden ibret alýn ve örtü açýlýp altýndakiler meydana çýkmadan ve size bir hata gelmeden önce iþlerinizi bizim elimize verin; biz sonradan aðlayanlara ve þikayet feryatlarý koparanlara acýmayýz. Nice þehirleri yaktýk ve nice kimseler yok ettik ve nice çocuklarý atasýz býraktýk ve yeryüzüne fesat saldýk. Size kaçmak varsa, bize de kaçanlarý yakalamak var. Sizin için bizim kýlýncýmýzdan kurtuluþ yoktur. Oklarýmýz size nerede olsanýz yetiþir. Atlarýmýz her attan ziyade koþar ve oklarýmýz her þeyi yarar geçer, kýlýçlarýmýz yýldýrým gibi iner. Akýllarýmýz daðlar gibi saðlamdýr. Sayýmýz kumlar kadar çoktur. Bizden aman dileyen selamete erer. Bizim ile savaþ etmeye yeltenenler sonunda piþman olurlar. Eðer siz bizim emrimize itaat ile þartlarýmýzý kabul edecek olursanýz canlarýnýz bizim canlarýmýz ve mallarýnýz bizim mallarýmýz gibi olur. Yok, emrimize karþý gelir ve muhalefette ayak dilerseniz, baþlarýnýza gelecekler geldiði zaman bizi deðil kendinizi kýnayýn, ey zalimler! Tanrý sizin aleyhinizedir. Gelecek musibet ve belalara hazýrlanýn! Sonucun fena geleceðini önceden söyleyen kimsede þüphe yoktur ki, hiç bir kabahat kalmamýþtýr. Sizler haram yediniz ve imanýnýza sadýk kalmadýnýz. Birçok bid´atlarý meydana koydunuz. Sabi çocuklarý kullanmayý adet ettiniz, þimdi buyurun zillet ve hakareti! Bugün yaptýklarýnýzýn cezasýný göreceksiniz! "Zulmedenler nereye gideceklerini ve hangi deliðe týkýlacaklarýný yakýnda görür ve bilirler" (Þuara 227). Siz bize kafir diyorsunuz. Biz de size fasýk ve facir diyoruz. Bütün iþleri takdir ve tedbir eden kimse tarafýndan biz size musallat edildik. Sizin azizleriniz bizim katýmýzda zelil ve hakirdirler. Sizin zenginleriniz bizim katýmýzda yoksuldurlar. Yeryüzünün batý ve doðusu bizim elimizdedir. Yeryüzünde ne kadar mal sahipleri varsa onlarýn hepsinin ellerindeki mallar ve kendileri bizim demektir. istediðimiz vakit o mallarý onlarýn ellerinden alýrýz ve her gemiyi gasbederiz.[65] Kâfirler ateþlerini alevlendirmeden, kývýlcýmlarýný saçmadan ve sizin hepinizi yok edip yeryüzünde sizden bir kimseyi býrakmadan, akýllarýnýzý baþlarýnýza devþirin; doðruyu eðriden ayýrýn. Bu mektubumuz ile biz sizi uykudan uyandýrdýk. Apansýz baþýnýza ateþler yaðmamasýný istiyorsanýz hemen bu mektubumuza cevap verin. Sonrasýný siz bilirsiniz."

Hülagu, bu mektubunda, kendilerinin Tanrý te´yidine mazhar olduklarý, hatta Tanrý kudretinin kendilerine tecelli ettiði, kendilerinin onun takdirini icra eden memurlar olduklarýný, zalimlere, facirlere karþý gönderilmiþ bulunduklarýný söylemektedir. Cengiz´den itibaren hep böyle konuþmuþlardýr. Bu onlarýn bu vazifelerine hakikaten inandýklarýný gösterir. "Sizin azizleriniz bizim katýmýzda zelil ve hakirdirler..." derken de makam-ý uluhiyetten konuþur gibidir. Eski Türk hakanlarý (Tanrý kulu)durlar, yani (Zillullahi fil-arz)dýrlar. Tanrýnýn yeryüzünde mümessilidirler ki, bu ibare de ona iþaret etmektedir. Diðer taraftan kendi vücudunu ve zuhurunu Kur´an´la da te´yit etmektedir ki, bu kalplere hoþ görünmek içindir denilebilir.

Halep Meliki bu mektubu alýnca, umerâsýyla müzakere ederek yerine oðlunu gönderdi. Hülagu bunu izaz etmekle beraber, babasýnýn gelmesini þu cümle ile bildirdi: "Onun gönlü bize karþý doðru ise kendi gelir; yoksa biz, ona gideriz." Bu sözler üzerine Melik, Hülagu´ya gitmek istedi ise de beyleri döndürdüler."[66]



ـ4769 ـ4ـ وعن حسّان بْنِ عَطيّة عن جُبير بن نُفَيْر عن رجل من أصحاب النبي # يقال له ذو مخبر قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # سَتُصَالِحُونَ الرُّومَ صُلْحاً آمِناً فَتَنْزُونَ أنْتُمْ وَهُمْ عَدُوّاً مِنْ وَرَائِكُمْ فَتُنْصَرُونَ وَتَغْنَمُونَ وَتَسْلَمُونَ، ثُمَّ تَرْجِعُونَ حَتّى تَنْزِلُوا بِمَرْجٍ ذِى تُلُول، فَيَرْفَعُ رَجُلٌ مِنْ أهْلِ النَّصْرَانِيَّةِ الصَّلِيبَ؛ فَيَقُولُ: غَلَبَ الصَّلِىبُ، فَيَغْضَبُ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ، فَيَدُقُّهُ. فَعِنْدَ ذلِكَ تَغْدِرُ الْرُّومُ وَتَجْتَمِعُ لِلْمَلْحَمَةِ وَيَثُورُ الْمُسْلِمُونَ الى أسْلِحَتِهِمْ فَيَقْتِلُونَ، فَيُكْرِمُ اللّهُ تِلْكَ الْعِصَابَةَ بِالشَّهَادَةِ[. أخرجه أبو داود.»الْمَرْجُ« ا‘رض الواسعة ذات النبات تمرج فيها الدواب: أي تسرح مختلطة كيف شاءت.و»التُّلُولُ«: ا‘ماكن المرتفعة من ا‘رض. و»الملحمةُ« معظم القتال.



4. (4769)- Hassan Ýbnu Atiyye, Cübeyr Ýbnu Nüfeyr´den, o da Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Zi-Mihber denen bir sahabisinden naklen anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Rumlarla güvenilir bir sulh yapacaksýnýz. Onlar arkanýzda (baþkalarýna) düþman olacaklar, sizler (de diðer düþmanlarýnýzla) savaþacak ve (Allah´ýn keremiyle) yardýma mazhar olacaksýnýz; ganimet elde edecek, selamete ereceksiniz. Sonra dönüp tepelikli bir çayýra ineceksiniz. Hýristiyanlardan biri salibi kaldýracak ve: "Salib galebe çaldý!" diyecek. Müslümarlandan bir adam öfkelenip onu (salibi) kýracak. Bunun üzerine Rum, (antlaþmasýna) ihanet edip büyük bir savaþ için toplanacak. Müslümanlar da silaha sarýlýp savaþacaklar. Allah bu orduya þehadet lutfedecek." [Ebu Davud, Melahim 2, (4292, 4293).][67]



ـ4770 ـ5ـ وعن أمُّ سلَمَة زوج النبي # رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ] قَالَ رَسُولُ اللّهِ # يَكُونُ اخْتَِفٌ عنْدَ مَوْتِ خَلِيفَةٍ. فَيَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ أهْلِ الْمَدِينَةِ هَارباً الى مَكَّةَ فَيأتِيهِ نَاسٌ مِنْ أهْلِ مَكَّةَ فَيُخْرِجُونَهُ وَهُوَ كَارِهٌ، فَيُبَايِعُونَهُ بَيْنَ الرُّكْنِ وَالْمَقَامِ، وَيُبْعَثُ اليْهِمْ بَعْثٌ مِن الشَّامِ فَيُخْسِفُ بِهِمْ بِالْبَيْداءِ بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ. فَإذَا رَأى النَّاسُ ذلِكَ أتَاهُ أبْدَالُ الشَّامِ وَعَصَائِبُ أهْلِ الْعِرَاق فَيَبُايِعُونَهُ. ثُمَّ يَنْشَأُ رَجُلٌ مِنْ قُرَيْش، أخْوَالُهُ كَلْبٌ فَيَبْعَثُ إلَيْهِ بَعْثاً فَيَظْهَرُونَ عَلَيْهِمْ وَذلِكَ بَعْثُ كَلْبٍ، وَالْخَيْبَةُ لِمَنْ يَشْهَدْ غَنِيمَةَ كَلْبٍ. فَيَقْسِمُ الْمَالَ وَيَعْمَلُ في النَّاسِ بِسُنّةِ نَبِيِّهِمْ وَيُلْقى ا“سَْمُ بِجِرَانِهِ الى ا‘رْضِ، فَيَلْبَثُ سَبْعَ سِنِينَ، وَقَالَ بَعْضُ الرُّوَاةِ: تِسْعَ سِنِينَ، ثُمَّ يَتَوَفَّى وَيُصَلّى عَلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ[. أخرجه أبو داود.قوله »وَيُلِقى ا“سَْمُ بِجِرَانِهِ« أى يقرّ قراره ويستقيم: كما أن البعير إذا برك فاستراح مدّ جرانه على ا‘رض.



5. (4770)- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn zevcelerinden Ümmü Seleme (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir halifenin ölümü anýnda (ehl-i hal ve akd arasýnda) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi) kaçarak Mekke´ye gidecek. Mekke halkýndan bir kýsmý ona gelecek ve (fitne çýkar korkusuyla) istemediði halde onu (evinden) çýkaracaklar. Rükn ile Makam arasýnda ona biat edecekler. Onlarý (ortadan kaldýrmak için) Þam´dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasýndaki el-Beyda´da yere batýrýlacak. Ýnsanlar bu (kerameti) görünce Þam´ýn ebdalý ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyþ´ten dayýlarý Kelb kabilesinden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarýna) karþý bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbî´nin (ihtirasýyla çýkarýlmýþ) bir ordudur. Bu Kelbî´nin ganimetine iþtirak edemeyen zarara uðramýþtýr. (Mehdi, malý taksim eder. Halk arasýnda peygamberlerinin sünnetini (ihya eder ve onun) ile amel eder. Ýslam yeryüzünde yerleþir. Yedi yýl hayatta kalýr. -Bazý raviler dokuz yýl demiþtir.- Sonra ölür ve Müslümanlar cenaze namazýný kýlarlar." [Ebu Davud, Melahim 1, (4286, 4288, 4289).][68]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:54:18
AÇIKLAMA:



Bu hadis, birkaç meseleye birden temas etmektedir:[69]



1- Mehdi Meselesi:


Medine´den çýkýp kaçarak Mekke´ye giden zatý, bazý alimler Mehdi olarak deðerlendirmiþtir. Bu kanaatte olan Tîbî, delil olarak bu hadisi Ebu Davud´un Kitabu´lmehdî bölümünde kaydetmiþ olmasýný gösterir.

Hadisten anlaþýldýðýna göre, bir halifenin ölümü üzerine, yerine seçilecek kimse meselesinde seçiciler (ehlü´lhal ve´l-akd) arasýnda ihtilaf çýkar. Zikri geçen zat (Mehdi), emîrlik makamýnýn mes´uliyetinden veya fitne çýkmasýndan korkarak Mekke´ye kaçar. Ne de olsa orasý, kendisine iltica edenlere emniyet saðlayan, içinde yaþayanlara mabet olan mukaddes yerdir.

Mekke halký onun halini anlayarak yalnýz býrakmaz: Onu evinden çýkarýp Ka´be´nin önünde Haceru´l-Esved Rüknü ile Makam-ý Ýbrahim arasýnda biat eder. Ancak Þam´dan bir ordu gönderilerek bunlar tenkil edilmek istenir. Fakat ordu Mekke-Medine yolu üzerinde el-Beyda´da yere batýrýlýr. Bu kerametle kýymeti ve makamý ortaya çýkan zatýn etrafýnda, civarýn salihleri toplanýr; Þam´ýn ebdallarý, Irak´ýn sulehasý vs. yanýna gelip biat ederler.

Sonra, annesi Kelb kabilesinden olan Kureyþli birisi buna (Mehdi´ye) karþý çýkar ve hatta bir ordu hazýrlar. Mehdi ve adamlarý bu orduyu bertaraf ederler, bol miktarda ganimet elde ederler.

Mehdi yedi veya dokuz yýl hayatta kalýr. Sünneti ihya eder ve halk arasýnda sünnetle amel edilmesini saðlar. Ýslam böylece saðlam bir þekilde yeryüzüne yerleþir.

Hadis, bu þekilde Mehdi´nin yapacaðý icraatý özetler.

Mehdi hakkýnda yegane hadis bu deðildir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), pek çok hadisiyle, ahirzamanda çýkacak Mehdi´den bahsetmiþ, icraatýný ve diðer birkýsým evsafýný bildirmiþtir. Mehdi ile ilgili açýklamayý ileride (5004-5008. hadisler) yapacaðýmýz için burada teferruata girmeyeceðiz.[70]



2- Ebdal Meselesi:


Hadiste temas edilen diðer bir husus Þam´ýn ebdallarýdýr.

Ebdal, "bedel" kelimesinin cem´idir. Dilimizde abdal þeklinde kullanýlýr. Kelime cemi olmasýna raðmen müfred gibi kullanýrýz. Arapça aslýnda da müfredi olan bedel pek kullanýlmamaktadýr. en-Nihaye´de þu açýklama yapýlýr: "Bunlar evliyalar ve abidlerdir; bedelin cem´idir. Ebdal diye isimlenmiþlerdir. Çünkü, her ne vakit bunlardan biri ölecek olsa, bir baþkasý onun yerini alýr." Suyûtî Mirkatu´s-Suud´da der ki: "Kütüb-i Sitte´de Ebdal´dan bahseden bir baþka hadis mevcut deðildir. Sadece Ebu Davud´un bu hadisi onlarýn zikrine yer vermektedir. Ancak Hakim bu hadisi el-Müstedrek´te tahric etmiþ ve sahih olduðunu belirtmiþtir. Kütüb-i Sitte dýþýnda, ebdallar hakkýnda pek çok hadis gelmiþtir. Bunlarý müstakil bir kitapta topladým." Ýbnu´l-Cevzî, Ebdal´la ilgili bütün rivayetlere "mevzu" demiþtir. Ancak Suyûtî, ona karþý çýkmýþtýr. Suyûtîye göre, ebdalle ilgili haber sahihtir. Hatta mütevatir de denilebilir. "Çünkü der, rivayetler manevî mütevatir haddine ulaþmýþtýr. Öyle ki, ebdallarýn varlýðýna kesinlikle hükmetmek zaruret halini almýþtýr." Ýbnu Hacer, Fetava´sýnda: "Ebdallah hakkýnda kimisi sahih kimisi gayr-i sahih bir çok hadis gelmiþtir. Kutub´un zikri bazý âsarda gelmiþtir. Sufiler arasýnda meþhur olan evsafýyla Gavs hakkýnda hiçbir rivayet sabit deðildir" der.

Ebdallarla ilgili birkaç hadisi mealen kaydediyoruz:

* Ahmet Ýbnu Hanbel, Ubade Ýbnu´s-Samit´ten merfu olarak naklediyor: "Bu ümmette ebdallah otuz tanedir. Kalpleri, Halilu´r-Rahman Hz. Ýbrahim aleyhisselam´ýn kalbi üzeredir. Bunlardan biri ölünce Allah onun yerine bir baþkasýný koyar."

* Yine Ubâde´nin bir baþka rivayeti þöyledir: "Ümmetimde ebdallar otuz tanedir. Arz onlar sebebiyle ayaktadýr, onlar sebebiyle yaðmura mazharsýnýz, onlar sebebiyle yardýma mazharsýnýz." Bu iki hadisin senedine "sahih" denmiþtir.

* Avf Ýbnu Malik´in Taberani´deki rivayeti þöyle: "Ebdallar Þam ehli arasýndadýr. Onlar sebebiyle yardým görürler, onlar sebebiyle rýzka mazhar olurlar."

* Hz. Ali´nin rivayeti: "Ebdallar Þam´dadýr. Onlar kýrk erkektir. Bunlardan biri öldü mü, Allah yerine birini koyar, yaðmur onlar sebebiyle sular, düþmanlara karþý onlar sebebiyle yardým edilir, Þam ehlinden azap onlar sebebiyle bertaraf edilir."

Bu son iki rivayetin hasen olduðu söylenmiþtir.

Hilyetü´l-Evliya´da Ebu Nuaym´ýn Ýbnu Ömer´den rivayeti þöyle: "Her nesilde ümmetimin en hayýrlýlarý 500 kiþidir. Ebdallar da kýrk kiþidir. Ne 500´ler için ne de 40´lar için eksilme vardýr. Bunlardan bir kimse ölünce Allah yerine 50´den birini alýr, kýrklara koyar." Yanýndakiler: "Ey Allah´ýn Resulü! Bize onlarýn amellerini söyle!" dediler. Buyurdu ki: "Onlar kendilerine zulmedenleri affederler. Kendilerine kötülük yapanlara iyilik yaparlar. Allah´ýn kendilerine verdiði þeylerde baþkalarýna pek cömert davranýrlar."

Yukarýda kaydedilen hadislerde Ebdallarýn miktarý hakkýnda bazan otuz bazan kýrk sayýsý zikredilmiþtir. Þarihler arada bir tenakuz belirtirler ve: "Çünkü derler, hadisin birinde "kýrk erkek" denirken, diðerinde "Hz. Ýbrahim´in kalbi üzerine otuz" denmiþtir. Þu halde otuzu Hz. Ýbrahim´in kalbi üzerinedir, on adedi öyle deðildir." Münâvi, arzýn ebdallah sayesinde ayakta kalmasý, yaðmur ve nusretin onlar vasýtasýyla gelmesi hususunda þu açýklamayý kaydeder: "Peygamberler arzýn direkleri idi. Peygamberlik kesilince, Allah onlarýn yerine bunlarý koydu. Bunlarýn bir kýsmý arz ehline yardým eder, feyzin gelmesini artýrýr. Bazý âsarda gelmiþtir ki: "Arz, peygamberlerin gidiþinden Allah´a þikayette bulunur. Allah Teala: "Senin sýrtýna otuz tane sýddîk koyacaðým" cevabýný verir. Arz da sükunete erer." Ubade hadisinde geçen: "..Onlar sebebiyle arz ayaktadýr..." ibaresi, yine Hilye´nin bir baþka rivayetinde: "Onlar sebebiyle ihya edilir ve öldürülür, yaðmur yaðar, nebat biter, belalar defedilir." Ravi der ki: "Haberi rivayet eden Ýbnu Mes´ud´a denildi ki: "Nasýl, onlar sebebiyle ihya ve öldürme olur, yaðmur yaðar...?" Þu cevabý verdi: "Çünkü onlar, Allah´tan ümmetlerin çoðalmasýný taleb ederler ve çoðalýrlar, cebbarlara beddua ederler, onlar azalýr. Yaðmur talep ederler, yaðmur yaðar. Onlar dilerler, onlar için arz nebat verir, dua ederler, bu dua sebebiyle nice belalar defolur." Hakimu´t-Tirmizî, þu rivayeti kaydeder: "Arz Allah´a nübüvvetin kesilmesinden þikayette bulundu. Allah Teala: "Senin sýrtýna kýrk tane sýddîk koyacaðým. Onlardan biri ölünce, yerine bir baþkasýný bedel kýlacaðým. Bu sebeple onlara bedel dediler. Allah onlarýn ahlaklarýný tebdil etti. Onlar arzýn direkleridir, onlar sebebiyle arz ayaktadýr, onlar sebebiyle yaðmur yaðar.

"Bu ümmette ebdallar otuz kiþidir. Hepsinin kalbi Hz. Ýbrahim Halilurrahman´ýn kalbi üzerinedir. Ýçlerinden biri ölünce, Allah onun yerine bir baþkasýný bedel kýlar" hadisini açýklayan Münavi þu bilgileri kaydeder: "Bunlarýn kalbine, Allah´a gitmede, Hz. Ýbrahim aleyhisselam´ýn yolu açýlýr. Bir rivayette: "Kalpleri bir kiþinin kalbi üzeredir" ibaresi gelmiþtir. el-Hakim (et-Tirmizî) der ki: "Onlar böyle tek bir kalp gibi oldular. Çünkü kalpleri Allah´tan baþka herþeyle meþguliyeti terkeder, hepsinin tek meþguliyeti Allah olunca kalplerde tam bir birlik hasýl olur." Futuhat-ý Mekkiyye´de Ýbnu Arabî der ki: "Hadisteki "Hz. Ýbrahim´in kalbi üzeredirler" sözü; bir baþka hadiste geçen "Hz. Adem´in kalbi üzeredirler" þeklindeki, beþer büyüklerinden birinin veya bir meleðin kalbine izafe eden ifadelerin mânasý þudur: Onlar Ýlahî marifetleri kazanmada bu þahsýn kalbiyle tekallüb eder (haþir neþir olur). Çünkü Ýlahî ilimlerin varidatý, kalplere varid olur. Her bir ilim, melek ve peygamberden bir büyüðün kalbine varid olur. O da bunu, kalbi kendi kalbi üzere olan bu kalplere ifaza eder. Bu sebeple, bazý büyükler der ki: "Falan kimse falan kimsenin izi üzeredir." Bunun mânasý zikrettiðimiz þekildedir." el-Kayserî er-Rumî, el-Arif Ýbnu Arabî´den naklen der ki: "Hadiste: "Ýbrahim aleyhisselam´ýn kalbi üzeredir" denmiþtir. Çünkü velayet ikidir: Mutlak velayet, mukayyed velayet. Mutlak olan, küllî olan velayettir, bütün cüz´î velayetler onun fertleridir. Mukayyed olan ise, hadiste geçen (Hz. Ýbrahim´in yolu, Hz. Adem´in yolu... gibi) münferid velayetlerdir.

Küllî olsun, cüz´î olsun bu velayetlerden her biri marifetin zuhurunu talepeder. Bu ümmet içerisinde, veraset yoluyla bütün peygamberlerin velayetleri zuhur etmiþtir. Bu sebeple bu hadiste "Ýbrahim aleyhisselam´ýn kalbi üzere" denmiþtir; bir baþka hadiste "Musa aleyhisselam´ýn kalbi üzere" denmiþtir. Deðiþik hadislerde baþka isimler de sayýlmýþtýr. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm), velayet-i külliye dairesinin sahibi olmasý haysiyetiyle velayet-i külliye sahibidir. Çünkü, bu küllî nübüvvetin bâtýný küllî velayet-i mutlakadýr. Bu ümmet içerisinde, peygamberlerden herbirinin velayetinin bir mazharý olunca, bu ümmette büyük peygamberlerden herbirinin kalbi üzere olan kimseler bulunacaktýr."

Münâvî ebdal diye tesmiye ediliþlerine: "Çünkü onlar kötü huylarýný tebdil ettiler, nefislerini buna razý ettiler, böylece güzel ahlak amellerinin zineti oldu" þeklinde bir yorum getirir.

Münâvî, otuz rakamýyla ilgili olarak þu açýklamayý yapar: "Ehl-i hakikatýn sözlerinin zahirine göre "otuz, onlarýn muhtelif mertebeleridir." el-Arif el-Mürsî der ki: "Melekût âleminde dolaþtým. Ebu Medyen´i, arþýn tavanýnda muallak gördüm. Kýzýl tenli, mavi gözlü birisiydi. Kendisine: "Ý-limlerin ve makamýn nedir?" dedim. "Yetmiþ bir ilim biliyorum. Makamým da halifelerin dördüncüsü, yedi ebdalin baþýdýr" dedi. "Ya Þazelî´nin durumu?"dedim. "O bir denizdir, onu ihata etmek mümkün deðildir!" dedi."

el-Arif el-Mürsî der ki: "Üstadým Þazelî´nin önünde oturuyordum. Yanýna bir cemaat girdi. Bana: "Bunlar ebdaldýr" dedi. Ben de basiretimle baktým. Onlarý ebdal olarak görmedim ve hayrette kaldým. Þeyhim dedi ki: "Kim günahlarýný hasenata tebdil ederse, o kimse bedeldir."[71] Böylece anladým ki ebdallýðýn ilk mertebesi günahlarýn sevaba tebdilidir." Ýbnu Asakir´in tahricine göre, Ýbnu´l-Müsennâ, Ahmed Ýbnu Hanbel´e: Biþru´l-Hafi Ýbni´l-Haris hakkýnda sorunca: Ahmed Ýbnu Hanbel "Yedi Ebdal´in dördüncüsüdür" diye cevap vermiþtir.

Münâvî, Ýbnu Arabî´nin Hilyetu´l-Ebdal kitabýndan þunu kaydeder: "Bir arkadaþýmýz anlattý ki; "Bir gece ben o günkü virdimi tamamlamýþ olarak seccademde oturuyordum. Baþým dizlerimin arasýnda Allah´ý zikrediyordum. Derken bir þahsýn altýmdaki seccademi çekip, ona bedel bir hasýr yaydýðýný hissettim. "Bunun üzerinde namaz kýl" dedi. Halbuki odamýn kapýsý üzerime örtülü idi. Bu durum bana bir korku verdi. Ama adam: "Allah´a dost olan korku hissetmez" dedi ve arkadan ilave etti: "Her halinde Allah´tan kork!" Sonra içimden bir ses geldi ve: "Ey Efendim! Ebdallar ne ile ebdal oluyorlar?" diye sordum.

"Dört þeyle, dedi ki, bunlarý Ebu Talib, el-Kut´da zikretmiþtir. Samt (konuþmamak), uzlet, açlýk, geceleyin uyumamak." Adam sonra çekilip gitti. Odama nasýl girdi, nasýl çýktý bilemiyorum. Çünkü kapým kapalýydý." el-Arif Ýbnu Arabî der ki: "Bu ebdallardan biridir, ismi, Muaz Ýbnu Eþres´dir. Mezkur olan dört þey de bu yüce yolun temelleri ve esaslarýdýr. Kimin bu yolda ayaðý ve sebatý yoksa, o kimse Allah´ýn yolundan sapmýþ demektir." Ýbnu Arabî devamla der ki: "Bir ebdal, bir yeri terketti mi, yerine oraya ruhani bir hakikati koyar. Bu velinin göç ettiði bu yer ahalisinin ervahý onun etrafýnda toplanýr. Bu yerdeki insanlardan birinde, bu þahsa karþý þiddetli bir þevk ve arzu zuhur etse, o þahsýn yerine, bedel kýldýðý bu ruhanî hakikat cesed giyer ve onlarla konuþur. Onlar da kendilerine gaib olduðu halde buna konuþurlar. Bu hal, bazan ebdaldan olmayan kimse hakkýnda da cereyan eder. Ancak bu ikisi arasýnda fark vardýr: Ebdal olan gitmiþtir ve yerine baþkasýný býraktýðýný bilir. Ebdal olmayan ise, onu býraksa da bunu bilmez. Çünkü bu dört þeye onun hakkýnda hükmedilemez."

Bazý rivayetlerde ebdallarýn evsafýyla muttasýf olmanýn yolu çok namaz, çok oruçtan ziyade, ahlâkî kemalden geçtiði belirtilir. Hakimu´t-Tirmizî, Ebu´d-Derda´dan kaydettiði bir rivayette þunu ziyade etmiþtir:

"Onlar insanlarý ne çok namaz kýlarak, ne çok oruç tutarak, ne de çok tesbih çekerek geçmiþ deðillerdir. Fakat onlarý öne geçiren husus güzel ahlak, vera ve takvada sýdk, halis niyet, iç temizliði gibi ahlakî düsturlardýr. (Bunlar(a uyanlar) hizbullahtýr. Hizbullah olanlar kurtuluþa erecek olanlardýr)" (Mücâdile 22). Bunlara ebdal denmiþtir. Çünkü onlar, önceki yerlerinde kendilerine benzeyen bir baþkasýný bedel býrakarak baþka bir yere göçerler. Cinler hakkýnda muhtelif suretlere bürünmek caiz olunca, melekler ve evliyalar hakkýnda bu evladýr. Sufiyye mesleðine göre, cisimler âlemi ile ruhlar alemi arasýnda orta bir âlem mevcuttur; buna âlem-i misal derler. Onlara göre bu âlem, cesedler âleminden daha latif, âlem-i ervahtan daha kesiftir. Ruhlarýn cesed giyme ve muhtelif þekillerde zuhur etme hadisesini bu âlem-i misale bina ederler. Bir velinin tavýrdan tavýra geçmek (suretiyle terakki etmesi) üç þekilde husul bulur:

1) Cinlerde olduðu gibi, temsil ve teþekkül yoluyla birçok sureti alma hali.

2) Farklý suretlere bürünmeden arzýn dürülmesi, mesafenin tayyedilmesi suretiyle farklý yerlerde görünme hali. Bunun sonucu olarak onu iki ayrý þahýs, ayný bünye ve þekil içinde ayrý ayrý yerlerde görebilir. Allah bunu, arzý dürmek ve görmeye mani perdeleri kaldýrmak suretiyle gerçekleþtirir. Kiþi aslýnda bir yerde olduðu halde iki yerde zannedilir. Bunun en iyi örneði, (Mirac dönüþü Mekkelilerin dileði üzerine) Beytu´l-Makdis´le Resulullah arasýndaki perdelerin kalkmasý ve Aleyhissalâtu vesselâm´ýn onu tasvir etmesidir.

3) Velinin cüsse itibariyle kevni dolduracak kadar azamet ve büyüklük kesbetmesi ve bu yolla her tarafta müþahade edilmesidir.

Gazâlî der ki: "Ebdallar insanlarýn ve halkýn gözünden saklýdýrlar. Çünkü bunlar, devrin alimlerine bakmaya tahammül edemezler. Çünkü bunlar, onlar nazarýnda Allah´ýn cahilidirler. Onlar ise, nefisleri yanýnda ve cahiller nazarýnda ulemadýrlar."[72]



Sonuç:


Ýbnu Arabî der ki: "Allah´ýn kendileriyle alemi muhafaza buyurduðu direkler dörttür. Bunlar ebdallardan daha hastýrlar. Ýki imam ise bunlardan daha hastýrlar. Kutup ise hepsinden ehastýr. Ebdal, kötü vasýflarý iyileriyle tebdil eden herkes için kullanýlan müþterek bir lafýzdýr ve bunu muayyen bir miktar hakkýnda kullanýrlar. Bu muayyen miktar kýrktýr; otuz da denmiþtir, yedi de denmiþtir. Her birinin, dört direk (veted)den bir direði, Beyt´in rükünlerinden bir rüknü vardýr. Hz. Ýsa´nýn kalbi üzere olanlara Rükn-i Yemanî, peygamberlerden bir peygamberin kalbi üzere olanla, Hz. Adem´in kalbi üzere olan kimseye Rükn-i Þamî; Hz. Ýbrahim´in kalbi üzere olana, Rükn-i Irâkî; Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´in kalbi üzere olana da Rükn-i Hacer-i Esved vardýr. Bu, Allah´a hamdolsun bizimdir."[73]

Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:54:49
3- Asaib Meselesi:


Asaib, en Nihaye´nin açýkladýðý üzere "Ýsabe"nin cem´idir. Miktarý, on´dan kýrk´a kadar olan cemaat demektir. Hadiste, hayýrlýlar cemaati mânasýnadýr. Hz. Ali´nin bir rivayeti þöyle: "Ebdallar Þam´dadýr; Nücebâ Mýsýr´dadýr; Asa-ib de Irak´dadýr." Þu halde, asaib salihler, iyiler mânasýna gelir. Hadiste, ýstýlah olarak kullanýlmýþ olup Irak´da bulunan salihleri ifade etmektedir.

Anlaþýlacaðý üzere hadis, ebdal, nüceba, asaib gibi kelimelerle ifade edilen salih, zahid ve veli kullarýn Mehdi´ye delalet edeceklerini ifade etmektedir.[74]



ـ4771 ـ6ـ وعن ثَوْبَانِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يُوشِكُ ا‘ُمَمُ أنْ تَدَاعِى عَلَيْكُمْ كَمَا تَتَدَاعَى ا‘كَلَةُ الى قَصْعِتِهَا. فقَالَ قَائِلٌ: مِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: َ. بَلْ أنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ، وَلَيَنْزَعَنَّ اللّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمُ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ، وليَقْذِفِنَّ في قُلُوبِكُمُ الْوَهْن. قِيلَ: وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهَةُ الْمَوْتِ[. أخرجه أبو داود.»التَّدَاعِي« التتابع: أى يدعو بعضها بعضاً فتجيب.و»ا‘كَلةُ« جمع آكل.و»الغُثَاءُ« ما يلقيه السيل .



6. (4771)- Hz. Sevban (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Size çullanmak üzere, yabancý kavimlerin, týpký sofraya çaðrýþan yiyiciler gibi, birbirlerini çaðýracaklarý zaman yakýndýr.

"Orada bulunanlardan biri: "O gün sayýca azlýðýmýzdan mý?" diye sordu:

"Hayýr, buyurdular. Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yýðdýðý çerçöpler gibi hiçbir aðýrlýðý olmayan çerçöpler durumunda olacaksýnýz. Allah, düþmanlarýnýzýn kalbinden size karþý korku duygusunu çýkaracak ve sizin kalplerinize zaafý atacak!"

"Zaaf da nedir ey Allah´ýn Resulü?" denildi.

"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular." [Ebu Davud, Melahim 5, (4297).][75]



AÇIKLAMA:



Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), düþmana karþý gerçek gücün ve gerçek zaafýn ne olduðunu iki kelime ile ifade etmektedir:

* Dünya sevgisi

* Ölüm korkusu

Bunlarýn zýddý da gerçek gücü ifade eder.

Sadece ekonomik gücün deðil, her çeþit insanî ve medenî kýymetlerin bile rakama dökülüp kemiyetle ifade edildiði günümüz telakkisinden ne kadar farklý? Ýslam´ýn bidayetteki kemmî azlýk ve ekonomik hiçliðe raðmen þehit olmak hýrsý ve Allah yolunda ölmek aþkýyla doluluk sebebiyle elde edilen baþarýlarý ve ulaþýlan iktisadî zenginliði delil kýlarak, hadisin Ýslam âleminin günümüzdeki problemlerine de çözüm formülü olabilecek bir hakikatý dile getirdiðini söylemek istiyoruz.[76]

اَلَّلهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقّا وَارْزُقْنَا اِتِّبَاعَهُ



ـ4772 ـ7ـ وعن حذيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْه أنّهُ قال: ]واللّهِ مَا أدْرِى أنسِيَ أصْحَابِي أمْ تَنَاسَوْا؟ واللّهِ مَا تَرَكَ رَسُولُ اللّهِ # مِنْ قَائِدِ فِتْنَةٍ الى انْقِضَاءِ الدُّنْيَا يَبْلُغُ مَنْ مَعَهُ ثَثَمِائَةٍ فَصَاعِداً إ سَمَّاهُ لَنَا بِاسْمِهِ واسْمِ أبِيهِ وَقَبِيلَتِهِ[. أخرجه أبو داود .



7. (4772)- Hz. Huzeyfe (radýyallahu anh) diyor ki: "Vallahi bilemiyorum! Arkadaþlarým gerçekten unuttular mý yoksa unutmuþ mu gözüküyorlar? Allah´a kasem olsun, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kýyamete kadar gelecek fitne baþýlardan üç yüz ve daha fazla etbaý bulunan herkesi, hiçbirini býrakmadan, bize ismiyle, babasýnýn ismiyle, kabilesiyle söyleyip haber verdi." [Ebu Davud, Fiten 1, (4243).][77]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:55:24
* ÝSMEN ZÝKREDÝLMEYEN FÝTNELER



ـ4773 ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: بَادِرُوا بِا‘عْمَالِ فِتَناً كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِناً، وَيُمْسِي كَافِراً وَيُمْسِي مُؤْمِناً وَيُصْبِحُ كَافِراً يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا[. أخرجه مسلم والترمذي .



1. (4743)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Karanlýk gecenin parçalarý gibi olan fitnelerden önce, hayýrlý ameller iþlemede acele edin. O fitne geldi mi kiþi mü´min olarak sabaha erer de kâfir olarak akþama girer. Mü´min olarak akþama erer de kafir olarak sabaha ulaþýr; dinini basit bir dünya menfaatine satar." [Müslim, Ýman 186, (118); Tirmizî, Fiten 30, (2196).][78]



ـ4774 ـ2ـ وعن ابْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: تَكُونُ في هذِهِ ا‘ُمَّةِ أرْبَعُ فِتَنٍ، في آخِرِهَا الْفَنَاءُ[. أخرجه أبو داود .



2. (4774)- Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bu ümmette dört (büyük) fitne olacak. Sonuncusunda kýyamet kopacak!" [Ebu Davud, Fiten 1, (4241).][79]



AÇIKLAMA:



Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadislerinde kýyamete kadar vukua gelecek dört mühim dahilî fitneden bahsetmektedir. Bu fitnelerin umumi vasfý Taberânî´nin Ýmran Ýbnu Husayn´dan yaptýðý bir rivayette belirtilmiþtir:

"Dört (büyük) fitne olacak. Birincide kan helal addedilecek; ikincide hem kan hem de mal helal addedilecek; üçüncüde hem kan, hem mal, hem de fercler helal addedilecek; dördüncü fitne Deccal fitnesidir."[80]



ـ4775 ـ3ـ وعن عَرْفَجةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: سَتَكُونُ هَنَاتٌ وَهَنَاتٌ، فَمَنْ أرَادَ أنْ يُفَرِّقَ أمْرَ هذِهِ اُمَّةِ وَهِىَ جَمِيعٌ فَاضْرِبُوهُ بِالسَّيْفِ كَائِناً مَنْ كَانَ. وَفي روايةٍ: فَاقْتُلُوهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي.»الهنات« جمع هنة، وهي الخصلة من الشر دون الخير .



3. (4775)- Arfece (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Þerler ve fesadlar olacak. Kim, birlik içinde olan bu ümmetin iþinde tefrika çýkarmak isterse, kim olursa olsun kýlýçla boynunu uçurun." -Bir rivayette: "...onu öldürün!" denmiþtir-" [Müslim, Ýmaret 59, (1852); Ebu Davud, Sünnet 30, (4762); Nesâî, Tahrim 6, (7, 93).[81]



ـ4776 ـ4ـ وعن معاوية رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَامَ فِينَا رَسُولُ اللّهِ # فقَالَ: أَ إنَّ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ مِنْ أهْلِ الْكِتَابِ افْتَرقُوا عَلى اثْنَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، وَإنَّ هذِهِ اُمَّةِ سَتَفْتَرِقُ عَلى ثََثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةَ: ثِنْتَانِ وَسَبْعُونَ في النَّارِ، وَوَاحِدَةٌ في الْجَنَّةِ، وَهِىَ الْجَمَاعَةُ[. أخرجه أبو داود.وزاد في رواية: »سَيَخْرُجُ مِنْ أُمَّتِى أقْوَامٌ تَتَجَارَى بِهِمُ ا‘هْوَاءُ كَمَا يَتَجَارَى الْكَلَبُ بِصَاحِبهِ َ يَبْقى مِنْهُ عِرْقٌ وََ مَفْصِلٌ إَّ دَخَلَهُ«.و»التَّجَارِى« تَفَاعَل من الجرى وهو الوقوع في ا‘هواء الفاسدة.و»التَّدَاعِى« فيها، تشبيها بجرى الفرس.»الكَلَبُ« بتحريك الم: داء معروف يعرض للكلب، إذا عض إنساناً عرضت له أعراض رديئة فاسدة قاتلة، فإذا تجارى با“نسان وتمادى به هلك .



4. (4776)- Hz. Muâviye (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) aramýzda doðrulup buyurdular ki:

"Haberiniz olsun! Sizden önce Ehl-i Kitap, yetmiþ iki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise yetmiþ üç fýrkaya bölünecek. Bunlardan yetmiþ ikisi ateþte, sadece biri cennettedir. Bu da (Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaattir." [Ebu Davud, Sünnet 1, (4597).]

Bir rivayette þu ziyade var: "Ümmetimden bir kýsým gruplar çýkacak, bunlarý bid´alar istila edecek, týpký kuduzun, buna yakalanan kimsede hiç bir damar, hiçbir mafsal býrakmayýp her tarafýný sardýðý gibi, bu bid´a da onlarýn her hallerine sirayet edecek." [82]



AÇIKLAMA:



Bid´a, daha önce[83] açýkladýðýmýz üzere sünnette olmayan, sonradan çýkan her þey mânasýna gelir. Bunlardan bir kýsmý hayatýn geliþmesi sebebiyle ortaya çýktýðý için, Ýslam alimleri normal karþýlamýþ hatta مَنْ سَن َّسُنَّةً حَسَنَةً hadisi açýsýndan, bu çeþit bid´ aya teþvik bile etmiþtir. Bunlara bid´ayý hasene demiþlerdir. Burada mevzubahis edilen, kötülenen bid´a bu deðildir. Reddedilen bid´a, sünnete aykýrý olan, alýndýðý takdirde bir sünnetin terkini gerektiren bid´attir. Bu bid´ate bid´at-i seyyie denmiþtir.

Þunu da belirtmede fayda var: Halkýmýzýn bid´at deyince anladýðý þey, davranýþlarla ilgili olan, maddî olan bid´attir. Halbuki hadiste bid´at deyince sadece maddî þeyler kastedilmez. Ýnançlar, telakkiler ve anlayýþlarda da bid´at olabilir. Hatta bu çeþit bid´at önce gelir. Zîra kiþinin inançlar telakkiler dünyasýnda, yani ruh âleminde bid´at yer etmeden, fiillerine, eþyalarýna yani yaþayýþýna bid´at girmez. Nitekim ulemâ nezdinde ehl-i bid´at tabiri öncelikle Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat dýþýnda kalan sapýk mezhepleri ifade eder. Bu mezhep mensuplarý, Ehl-i Sünnetten kýlýk kýyafetle, kullandýðý eþyalarla ayrýlmazlar; sadece bazý temel meselelerdeki nokta-i nazarlardan ayrýlýrlar. Yani belirtmek istediðimiz husus, bid´at deyince itikada, inanca, telakkiye müteallik farklýlýklarýn, sünnete aykýrýlýklarýn kastedildiðini tebarüz ettirmektir. Bilhassa geçmiþ dönemlerde, kýlýkkýyafet, kullanýlan eþya ve hatta hayat tarzlarý ve davranýþlarýyla birbirinin aynýsý olan insanlardan bir kýsmý Ehl-i Sünnet, bir kýsmý ehl-i bid´at idiyse, aradaki fark sadece inanç cihetinden gelmekte idi. Ehl-i Sünnet, Kur´an-ý Kerim´in açýklamasýnda sünneti esas alanlardýr. Ehl-i bid´a veya ehl-i heva denenler de sünneti reddedip, onun yerine beþerî hevayý koyanlardýr. Beþerî hevâ fertten ferde deðiþebileceði için, onlar sayýca çoktur. Hadiste ümmetin yetmiþ üç fýrkaya ayrýlacaðý belirtildikten sonra bunlardan sadece birinin yani sünnete uyanlar fýrkasýnýn kurtuluþa ereceði, geri kalanlarýn ateþte olacaðý belirtilmiþtir. Aslýnda heva fýrkalarýnýn sayýsý yetmiþ ikiden pek çok kereler fazladýr. Alimler hadisteki "yetmiþ iki"den muradýn, çokluk ifade ettiðini belirtirler. Ehl-i Sünnet, sünnete dayandýðý için onun fýrkalarý yoktur. Bazý meselelerde ihtilaf ve farklýlýklar olsa da bu yine bir sayýlýr. Çünkü, bu ihtilaflar da sünnete dayanýr. Ayný meselede iki veya üç farklý sünnet, iki veya üç ayrý görüþe sebep olmuþtur. Ancak bunlardan hiçbirine "sünnet dýþý" denemez.

2- Hadiste, týpký vücudun her bir organýna sirayet edip tesirini gösteren kuduz gibi, bid´anýn da buna giren kimsenin hayatýnýn her veçhesine, her safhasýna gireceði beyan edilmektedir. Bu, "sünneti terk" prensibinin getireceði tabii neticeyi nazara vermektir. Sünneti terketme, kiþinin ruh dünyasýna bir mikrop gibi girdi mi, sünnetin taalluk ettiði her hususta neticesi hasýl olacak demektir.

Hayatýmýzda sünnetin müdahale etmediði, yönlendirmediði hangi husus var? Kýlýk kýyafetten yeme-içme, oturmakalkma, uyuma, konuþma... âdabýna, dost veya düþmanla, komþuyla münasebetlerimize, canlý ve cansýz tabiatta tasarrufa, Kur´an ayetlerinin tefsirine varýncaya kadar sayýlamayacak kadar çok hususlarda sünetin yeri var, nuru var. Öyleyse "süneti terk" prensibi benimsenince, týpký kuduz hastalýðýnýn vücudun her tarafýna sirayet etmesi gibi bid´a da mü´min kiþinin hayatýný her meselede sararak, belli bir duruþ noktasý, hudud tanýmayacaktýr.[84]



ـ4777 ـ5ـ وعن ابْنِ عَمْرِو العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَيَأتِيَنَّ عَلى أُمَّتِى مَا أتَى عَلى بَنِي إسْرَائِيلَ حَذْوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ، حَتّى إنْ كَانَ مِنْهُمْ مَنْ أتَى أُمَّهُ عََنِيَةً لَيَكُونَنَّ في أُمَّتِى مَنْ يَصْنَعُ ذلِكَ، وَإنَّ بَنِي إسْرَائِيلَ تَفَرَّقَتْ عَلى اثْنَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، وَسَتَفْتَرِقُ أُمَّتِى عَلى ثََثٍ وَسَبْعِينَ مِلَّةً؛ كُلُّهَا في النَّارِ إَّ مِلَّةً وَاحِدَةً. قَالُوا مَنْ هِىَ؟ قَالَ: مَنْ كَانَ عَلى مَا أنَا عَلَيْهِ وَأصْحَابِى[. أخرجه الترمذي.»حَذوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ« أى مثل النعل ‘ن إحدى النعلين تقطع وتقدّ على حذو النعل ا‘خرى، والحذو: التقدير. قال الخطابى: في قوله #: ستفترق أمتى، دلة على أن هذه الفرق غير خارجة عن الملة والدين إذ جعلهم من أمته .



5. (4777)- Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Benî Ýsrail üzerine gelen þeyler, aynýyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan alenî olarak annesine gelen olmuþsa, ümmetimden de bu çirkin iþi mutlaka yapan olacaktýr. Nitekim, Benî Ýsrail yetmiþ iki millete (dine, fýrkaya) bölünmüþtü. Benim ümmetim de yetmiþ üç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateþtedir."

"Bu fýrka hangisidir?" diye soruldu.

"Benim ve ashabýmýn üzerinde olduðu þeyden ayrýlmayanlardýr!" buyurdular." [Tirmizî, Ýman 18, (2643).][85]




Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:55:57
AÇIKLAMA:



1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), her fýrkayý burada millet olarak isimlendirmektedir. Millet, aslýnda insanlarýn Allah´a yakýnlýk saðlayabilmeleri için Allah tarafýndan peygamberleri diliyle teþri edilen þey, yani din mânasýna gelir. Bütün þeriatler için kullanýlýr. Herhangi bir þeriati ifade etmek için izafet yapýlýr; millet-i Ýbrahim, millet-i Muhammed gibi. Ulema kelimeyi daha sonra öncelikle batýl fýrkalarý ifade etmede kullanmýþtýr. Çünkü bunlar, aradaki farklýlýklarý büyüterek, herbiri diðerinden ayrý bir dinmiþ gibi ortaya çýkmýþ ve mecazî olarak da millet diye isimlendirilmiþtir. Bazý alimler, hak da olsa batýl da olsa bir cemaatin müþtereken benimsediði her bir fiil ve kavle millet demiþtir.

Öyleyse hadis, ümmet efradýnýn, biri diðerinden farklý düþünce ve davranýþlarý benimseyen birkýsým fýrkalara ayrýlacaðýný ifade etmiþ olmaktadýr. Bu farklýlýklar hevadan geleceði için hepsi batýl olup , sadece bir fýrka sünnetten ayrýlmayacaðý için haktýr.

Mirkat´ta Aliyyu´l-Kârî Mevakýf´tan naklen belli baþlý Ýslamî fýrkalarý sekiz kýsma ayýrýr:

1) Mu´tezile: Bunlar "Kul, fiilinin halýkýdýr" derler, rü´yeti reddederler, sevap ve ikabýn vacip olduðunu söylerler. Baþlýca 20 fýrkaya ayrýlmýþlardýr.

2) Hz. Ali muhabbetinde ifrata kaçan Þia. Bunlar 22 fýrkaya ayrýlmýþtýr.

3) Hz. Ali´yi ve büyük günah iþleyenleri tekfirde ifrata kaçan Haricîler. Bunlar 20 fýrkaya ayrýlmýþtýr.

4) Ýman olunca günah zarar vermez, týpký küfür varsa amelin fayda vermediði gibi diyen Mürcie. Bunlar 5 fýrkadýr.

5) Fiillerin yaratýlmasý meselesinde Ehl-i Sünnet gibi düþünmekle birlikte, Allah´tan sýfatlarý nefyetmede ve kelamýn hadis olduðunu iddiada Mu´tezile gibi düþünen Neccâriye. Bunlar 3 fýrkadýr.

6) Ýnsanda ihtiyar yoktur, fiilinde mecburdur diyen Cebriyye. Bunlar tek fýrkadýr.

7) Allah´ý cisim yönüyle insana benzeten ve hulul iddia eden Müþebbihe. Bir fýrkadýr.

8) Ehl-i Sünnet. Bu da tek fýrkadýr. Hepsinin toplamý 73 yapar.

Bunlarýn tali fýrkalarý mevzubahis edilmemiþtir.

2- Burada þu hususu da belirtmemiz gerekir: Bu hadisi açýklayan alimlerimiz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn burada, fýkhî meselelerdeki haram helal þeklindeki ihtilaflarý kastetmediðini belirtirler. Öyleyse hadiste zemmedilen fýrkalar tevhid esaslarýnda hayýr ve þerrin takdirinde, risalet ve peygamberliðin þartlarý, sahabenin müvalatý gibi, daha çok itikada giren meselelerde haktan ayrýlýp hevaya sapan fýrkalardýr. Çünkü bu meselelerde ihtilaf edenler birbirlerini tekfir etmiþlerdir. Halbuki ahkâm-ý fer´iyye ve fýkhiyyede ihtilafa düþenler arasýnda birbirlerini tekfir ve tefsik yoktur. Bu sebeple sadedinde olduðumuz hadiste temas edilen ümmetin fýrkalara ayrýlma iþinden muradýn, bu itikadi meselelerdeki ayrýlýklar olduðu kabul edilmiþtir.

Bu tefrikalar, daha Sahabe hayatta iken, Sahabe devrinin sonlarýna doðru, Ma´bedu´l-Cühenî ve ona tabi olanlar tarafýndan çýkarýlmaya baþlanmýþ, zaman içinde inkiþaf kaydetmiþ, belli baþlý yetmiþ üç fýrkayý bulmuþtur.[86]



ـ4778 ـ6ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَذْهَبُ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ حَتّى تُعْبَدَ الَّتُ وَالْعُزَّى. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ؟ إنْ كُنْتُ ‘ظُنُّ حِينَ أنْزَلَ اللّهُ تَعالى: هُوَ الَّذِى أرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلى الدِّينِ كُلِّهِ. أنَّ ذَلِكَ تَامٌّ. قَالَ: إنَّهُ سَيَكُونُ مِنْ ذلِكَ مَا شَاءَ اللّهُ تَعالى ثُمَّ يَبْعَثُ اللّهُ رِيحاً طَيِّبَةً فَيُتَوَفّى كُلُّ مَنْ كَانَ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إيمَانٍ، فَيَبْقى مَنْ َ خَيْرَ فيهِ فَيَرْجِعُونَ الى دِينِ آبَائِهِمْ[. أخرجه مسلم .



6. (4778)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

"Lât ve Uzza´ya (tekrar) tapýlmadýkça gece ile gündüz gitmeyecektir!" buyurdular. Ben atýlýp: "Ey Allah´ýn Resulü! Allah Teala Hazretleri "O Allah ki Resulünü hidayet ve hak dinle göndermiþtir, ta ki onu bütün dinlere galebe kýlsýn" (Saff 9) ayetini indirdiði zaman ben bunun tam olduðunu zannetmiþtim!" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm cevaben:

"Bu hususta Allah´ýn dediði olacak. Sonra Allah hoþ bir rüzgar gönderecek. Bunun tesiriyle kalbinde zerre miktar imaný olanýn ruhu kabzedilecek. Kendisinde hiçbir hayýr olmayan kimseler dünyada baki kalacaklar ve bunlar atalarýnýn dinlerine dönecekler!" buyurdular." [Müslim Fiten 52, (2907).][87]



ـ4779 ـ7ـ وعن ثَوْبَان رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّمَا أخَافُ عَلى أُمَّتِى ا‘ئِمَّةَ الْمُضِلِّينَ، وَإذَا وُضِعَ السَّيْفُ في أُمَّتِى لَمْ يُرْفَعْ عَنْهَا الى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وََ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتّى تَلْتَحِقَ قَبَائِلُ مِنْ أُمَّتِى بِالْمُشْرِكِينَ، وَحَتّى تَعْبُدَ قَبَائِلُ مِنْ أُمَّتِى ا‘وْثَانَ، وَإنَّهُ سَيَكُونُ في أُمَّتِى ثََثُونَ كَذّاباً كُلُّهُمْ يَدَّعِى أنَّهُ نَبِىٌّ، وَأنَا خَاتَمُ النَّبِيِّينَ َ نَبِيَّ بَعْدِي، وََ تَزَالُ الطَّائِفَةُ مِنْ أُمَّتِى عَلى الْحَقِّ َ يَضُرُّهُمْ مَنْ خَالَفَهُمْ حَتّى يَأتِىَ أمْرُ اللّهِ وَهُمْ عَلى ذلِكَ[.قَالَ علي بن المدينى رحمه اللّه تعالى: هم أصحاب الحديث. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي مفرقا، وأخرجه رزين بهذا اللفظ .



7. (4779)- Sevban (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ümmetim için saptýrýcý imamlardan korkarým. Ümmetimin arasýna kýlýç bir kere girdi mi, artýk kýyamet gününe kadar kaldýrýlmaz. Ümmetimden bir kýsým kabileler müþriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden bir kýsým kabileler putlara tapmadýkça kýyamet kopmaz. Ümmetimde otuz tane yalancý çýkacak hepsi de kendisinin peygamber olduðunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur. Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Allah´ýn (Kýyamet) emri, onlar bu halde iken gelir."

Ali Ýbnu´l-Medînî: "Bunlar ashabu´lhadistir" demiþtir." [Müslim, Ýmaret 170, (1920); Ebu Davud, Fiten 1, (4252); Tirmizî, Fiten 32, (2203, 2220, 2230). Hadisi, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizî parça parça rivayet etmiþlerdir. Rezin ise bu lafýzla (kaydettiðimiz þekilde tek bir rivayet halinde) tahriç etmiþtir.][88]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, kýyamete yakýn hakim olacak fitne ahvaliyle ilgili olarak muhtelif durumlarý zikretmektedir. Teysir müellifinin de belirttiði üzere, kaynaklarda farklý rivayetler halinde parça parça rivayet edilmiþ olduðu halde, Rezîn bunlarý tek bir rivayet olarak kaydetmiþtir. Ulema sýhhat yönünden eþit olan hadislerin bu suretle rivayetinde beis görmez. Ancak aralarýnda sýhhat açýsýndan farklýlýklar bulunan rivayetlerin birleþtirilmesi kesinlikle caiz olmaz.

2- Saptýrýcý imam, ümmetin haktan ayrýlarak batýla, sapýklýða, fýskafücura gitmesine sebep olandýr. Saptýrma inanç ve fikirlerde olduðu gibi, yaþayýþta da olabilir. Hadiste "Ýnsanlar önderlerinin dini üzeredir" denmiþtir. Bazý hadislerde bu saptýrýcýlarýn cahil olacaklarý, Allah´tan korkmayacaklarý da belirtilir. Bir Müslim hadisi þöyle "Allah... insanlara cahil baþlar býrakýr. Bunlar ilme dayanmayan fetvalar vererek dalalete düþerler. Halký da dalalete atarlar." Bu rivayet Buharî´de gelmiþtir.

3- Ümmet arasýna kýlýç girmekten maksad, fitnedir. Yani Müslümanlarýn, kendi aralarýnda ihtilaf ederek birbirlerini öldürmeleri, Hz. Osman (radýyallahu anh)´ýn þehit edilmesiyle baþlayan bu hal günümüze kadar ortadan kalkmýþ deðildir. Böylece, bu hadisi de Resulullah´ýn mucizelerinden biri olarak deðerlendirebiliriz.

4- Ümmetten bir kýsmýnýn puta tapmasý, müþriklere iltihak etmesi de açýk bir durumdur. Bazý þarihler burada iþaret edilen putun manevi olabileceðini söylemiþtir. Nitekim bir baþka hadiste "Dinar ve dirheme (paraya) kul olanlar helak olmuþtur" buyrularak sadece puta deðil, parayapula da kul olunabileceðine dikkat çekilmiþtir. Günümüzde, Ýslam beldelerinde her iki çeþit putçuluktan bahsedilebilir.

5- Resulullah, bu hadislerinde kýyamete kadar çok sayýda yalancý peygamberlerin çýkacaðýný haber vermektedir. Bunlar sayýca otuzu bulacaktýr.

6- Hadis, kýyamete kadar Ýslam´ý yaþayan, Ýslam için açýktan açýða mücadele eden bir grubun varlýðýný devam ettireceðini ifade eder. Ahmed Ýbnu Hanbel´e göre bunlar ehl-i hadistir. Buhari´ye göre ehl-i ilimdir. Nevevî daha geçerli bir yorumla bunlarýn ümmetin her taifesinde olabileceðine dikkat çeker: "Askerler arasýnda cengâver yiðitlerdir, ulema arasýnda haktan taviz vermeyen , gerçeði caný pahasýna söyleyen kimselerdir. Halk arasýnda her çeþit levme, ta´yibe raðmen zühd ve takvayý elden býrakmayan, emr-i bi´lmaruf ve nehy-i ani´lmünkeri þiar edinen kimselerdir." Dindarlýðýn pek çok sýkýntý ve meþakkati peþinden getirdiði günümüz þartlarýnda, Ýslam´a hasbî ve samimi bir surette her memlekette gönül verip çilesini çeken, iþten atýlan, hapse týkýlan, terfi ve makamýndan olan, karakollarda dayak yiyen, iþkence çeken, hayatýný kaybeden her zümreden insan bu gruptan sayýlmalýdýr. Hiçbir zümre bunu kendine mal edemez.

7- "Allah´ýn emri, onlar bu halde iken gelir" ifadesi, kýyamet onlarýn baþýna kopar demek deðildir. Çünkü, baþka hadisler, kýyametin mü´minlerin deðil, kafirlerin baþýna kopacaðýný haber vermektedir. Öyle ise ibare, kýyametin kopacaðý en son vakte kadar yeryüzünden dindarlarýn, Rabb Teala´ya ihlasla kulluk yapanlarýn eksik olmayacaðýný ifade etmektedir. Kýyametin kopmasýna az kala Yemen cihetinden esecek hoþ kokulu bir rüzgar bunlarýn ruhunu kabzedecek, kýyamet kafirlerin, facirlerin baþýna kopacaktýr.[89]



ـ4780 ـ8ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَيَأتِيَنَّ عَلى النَّاسِ زَمَانٌ َ يَدْرى الْقَاتِلُ في أيِّ شَىْءٍ قَتَلَ، وََ الْمَقْتُولُ في أى شَىْءٍ قُتِلَ. قِيلَ: وَكَيْفَ ذلِكَ؟ قَالَ: الْهَرْجُ الْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ في النَّارِ[. أخرجه مسلم .



8. (4780)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ýnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüðünü, maktul de niçin öldürüldüðünü bilemeyecek."

"Bu nasýl olur?" diye soruldu. Þu cevabý verdi:

"Herçtir! Öldüren de ölen de ateþtedir." [Müslim, Fiten 56, (2908).] [90]



ـ4781 ـ9ـ وعن أُسَامَة بن زَيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أشْرَفَ النَّبِىُّ # عَلى أُطُمٍ مِنْ آطَامِ الْمَدِينَةِ. فقَالَ: هَلْ تَرَوْنَ مَا أرَى؟ قَالُوا: ، قال: فإنِّى ‘رَى مَوَاقِعَ الْفِتَنِ خَِلَ بُيُوتِكُمْ كَمَواقِع الْقَطْرِ[. أخرجه الشيخان.»ا‘طمُ« بناء مرتفع، وجمعه آطام .



9. (4781)- Üsame Ýbnu Zeyd (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Medine´nin Ütüm denen (eski ve yüksek) binalarýndan birine yaklaþmýþtý:

"Benim gördüklerimi siz de görüyor musunuz?" buyurdular. Yanýndakiler: "Hayýr" deyince, açýkladý:

"Ben, þu evlerinizin arasýnda bir kýsým fitnelerin yerlerini görüyorum, týpký yaðmur yerleri gibi." [Buhârî, Fezailu´l-Medine 8, Mezalim 25, Menakýb 25, Fiten 4; Müslim, Fiten 9, (2885).][91]

Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:56:33
AÇIKLAMA:



1- Ütüm, Medine´de taþtan yapýlmýþ müstahkem binalara denir; bir nevi kaledir. Bazý tariflere göre Batý´daki þatoyu andýrýrlar.

2- Medine´ye fitnelerin çokça gelmesini yaðmura teþbih buyurmuþtur. Þarihler, Hz. Osman´ýn þehid edilmesiyle baþlayýp arkasý kesilmeden devam eden fitne hareketlerini hatýrlatarak, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bu ihbarýný onun mucizelerinden biri olarak zikrederler.

Hadiste geçen rü´yet (görme) hadisesi için de: "Ya ilmî bir rü´yettir, yahut da aynî (gözle olan) bir rü´yettir. Bu da fitnelerin, onun göreceði þekilde temessül ettirilmiþ olmasýyla mümkün olur. Nitekim kýble cihetinde cennet ve cehennem de ona temessül ettirilmiþ, namaz kýlarken görmüþtür" denilmiþtir.

Resulullah´ýn bunu ihbarý, ashabýný fitneyi sabýrla karþýlamaya hazýrlamak içindir. Fitneyi haber verdiði hadislerde, soru üzerine, o esnada nasýl davranmalarý gerektiði hususunda açýklamalar yapmýþtýr: Konuþmamak, bulaþmamak, sýkýntýlara katlanmak, fitne çýkan yerden uzaklaþmak vs. [92]



ـ4782 ـ10ـ وعن أبى سعيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: تَمْرُقُ مَارَقَةٌ عِنْدَ فِرْقَةٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ يَقْتُلُهَا أوْلى الطَّائِفَتَيْنِ بِالْحَقِّ[. أخرجه أبو داود.»تمرقُ« أى تخرج طائفة من الناس على المسلمين فتحاربهم.و»وَالْمارقُ« الخارج عن الطاعة المفارق للجماعة .



10. (4782)- Ebu Said (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Müslümanlar arasýna tefrika girip (iki fýrkaya ayrýldýklarý) zaman dinden çýkan bir taife zuhur edecek. Onlarý, iki taifeden hakka en yakýn olaný öldürecektir." [Müslim, Zekat 150, (1065); Ebu Davud, Sünnet 13, (4467).][93]



AÇIKLAMA:



Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mucizelerinden biridir. Zîra, haber verdiði gibi çýkmýþtýr. Ýhtilaflar çýktýðý zaman, kendini gösteren iki fýrkadan biri Hz. Ali ve taraftarlarý, diðeri de Hz. Ali (radýyallahu anh) ile savaþan muhalifleridir. Bu sýrada zuhur eden sapýk zümre ise Haricîlerdir. Haricîleri, Hz. Ali fýrkasý öldürmüþtür.

Nevevî der ki: "Bu (meseleye temas eden) rivayetler, ilk ihtilaflarda Hz. Ali ve taraftarlarýnýn haklý, muhaliflerinin yani Hz. Muaviye ve taraftarlarýnýn haksýz ve müteevvil olduklarýný gösterir. Yine bu rivayetlerden her iki tarafýn da mü´min olduklarýný anlamaktayýz. Bunlar, aralarýnda savaþ yapmakla dinden çýkmýþ deðillerdir, fâsýk da olmuþ deðillerdir."

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat, Ashab-ý Güzîn arasýnda cereyan eden bu savaþlarda iyi niyetle, rýza-ý Bari için hareket edildiðni, her iki taraf da içtihad etmiþ olmakla birlikte Hz. Ali´nin içtihadýnda musib olduðunu, öbür tarafýn isabet edemediðini; ancak, "müçtehid müçtehidi nakzedemez", "müçtehid hata ederse günahkâr olmaz, sadece içtihad sevabý alýr" gibi temel prensipler icabý, her iki tarafýn da Allah indinde mükafaat göreceði neticesini çýkarmýþtýr.

Hadiste de görüldüðü üzere sapýk olduklarý tebeyyün eden Haricîlerin Hz. Ali´yi tekfir etmeleri, onlarýn sapýklýðýna delil olmaktadýr. [94]



ـ4783 ـ11ـ وعن ابن عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا مَشَتْ أُمَّتِى الْمُطَيطَاءَ وَخَدَمَتْهَا أبْنَاءُ الْمُلُوكِ: فَارِس وَالرُّومُ، سُلِّطَ شِرَارُهَا عَلى خِيَارِهَا[. أخرجه الترمذي.»المُطَيطَاءُ« بضم الميم والمد: المشى بتبختُر، وهى مِشْيَةُ المتكبرين المتجبرين .



11. (4783)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ümmetim çalýmlý çalýmlý yürüdü ve meliklerin evladlarý, Rumlar ve Ýranlýlar hizmetini yaptý mý, þerirleri hayýrlýlarýna musallat edilecektir." [Tirmizî, Fiten 64, (2262).][95]



AÇIKLAMA:



1- Þarihler bu hadisi de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mucizelerinden sayarlar. Zîra, Bizans ve Ýran topraklarý fethedilip onlarýn hazine ve mallarý ganimet kýlýnýp, insanlarý esir edilince iç fitneler baþlamýþ, ilk defa Hz. Osman´a saldýrýlmýþ, daha sonra Emevîler Haþimîlere saldýrmýþ ve böylece baþlayan fitneler günümüze kadar aralýksýz devam edip gelmiþtir.

2- Çalýmlý çalýmlý yürümek, kibir ve gurura düþmek, kulluk haddinin dýþýna çýkmaktýr. Kibir, bir nevi þirk ve inkârdýr.[96]



ـ4784 ـ12ـ وعن ابن عَمْرِو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا فُتِحَتْ عَلَيْكُمْ خَزَائِنُ فَارِسَ وَالرُّومِ، أىُّ قَوْمٍ أنْتُمْ؟ قَالَ عَبْدُ الرَّحْمنِ ابْنُ عَوْفِ: نَكُونُ كَمَا أمَرَنَا اللّهُ تَعَالَى. فَقَالَ #: بَلْ تَتَنَافَسُونَ وَتَتَحَاسَدُونَ ثُمَّ تَتَدَابَرُونَ وَتَتَبَاغَضُونَ، ثُمَّ تَنْطَلِقُونَ الى مَسَاكِينَ الْمُهَاجِرِينَ فَتَحْمِلُونَ بَعْضَهُمْ عَلى رِقَابِ بَعْضٍ[. أخرجه مسلم.»المُنَافَسَةُ« على الشئ: المغالبة عليه وانفراد به.و»التَّدَابُر« كناية عن اختف وافتراق.



12. (4784)- Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün:

"Size Ýran ve Bizans´ýn hazineleri açýlýnca, nasýl bir kavim olacaksýnýz?" diye sormuþtu. Abdurrahman Ýbnu Avf: "Allah´ýn emrettiði þekilde oluruz!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bilakis, sizler birbirinizle münafese (menfaat yarýþý) edecek, hasedleþecek sonra da birbirinizden yüz çevirecek ve kinleþeceksiniz. Daha sonra da muhacirlerin miskin (ve zayýf olan)larýna gidip bir kýsmýný diðeri üzerine valiler yapacaksýnýz." [Müslim, Zühd 7, (2962).][97]



ـ4785 ـ13ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا كَانَتْ أُمَرَاؤُكُمْ خِيَارَكُمْ، وَأغْنِيَاؤُكُمْ سُمَحَاءَكُمْ، وَأُمُورُكُمْ شُورَى بَيْنَكُمْ فَظَهْرُ ا‘رْضِ خَيْرٌ لَكُمْ مِنْ بَطْنِهَا؛ وَإذَا كَانَتْ أُمَرَاؤُكُمْ شَرَارَكُمْ، وَأغْنِيَاؤُكُمْ بُخََءَكُمْ وَأُمُورُكُمْ الى نِسَائِكُمْ فَبَطْنُ ا‘رْضِ خَيْرٌ لَكُمْ مِنْ ظَهْرِهَا[. أخرجه الترمذي .



13. (4785)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Umerânýz hayýrlý olanlarýnýzdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, iþlerinizi aranýzda müþavere ile hallediyorsanýz, bu durumda yerin üstü (hayat), altýndan (ölümden) hayýrlýdýr. Eðer umeranýz þerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve iþleriniz kadýnlarýn elinde ise, yerin altý üstünden, (ölmek yaþamaktan) daha hayýrlýdýr. (Çünkü artýk dini ikame imkaný kalmaz.)" [Tirmizî, Fiten 78, (2267).][98]



ـ4786 ـ14ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # كَيْفَ بِكُمْ إذَا فَسَقَ فِتْيَانُكُمْ، وَطَغَى نِسَاؤُكُمْ. قَالُوا: يَا رَسُولَ اللّهِ؛ وَإنَّ ذلِكَ لَكَائِنٌ. قَالَ: نَعَمْ وَأشَدُّ. كَيْفَ إذَا لَمْ تَأمُرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَلَمْ تَنْهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ؟ قَالُوا: يَا رَسُولَ اللّهِ، وَإنَّ ذلِكَ لَكَائِنٌ؟ قَالَ: نَعَمْ وَأشَدُّ. كَيْفَ بِكُمْ إذَا أمَرْتُمْ بِالْمُنْكَرِ وَنَهَيْتُمْ عَنِ الْمُعْرُوفِ؟ قَالُوا:

يَا رَسُولَ اللّهِ، وإنَّ ذلِكَ لَكَائِنٌ؟ قَالَ: نَعَمْ وَأشَدُّ. كَيْفَ بِكُمْ إذَا رَأيْتُمْ الْمَعْرُوفَ مُنْكَراً وَالْمُنْكَرَ مَعْرُوفاً، قَالُوا يَا رَسُولَ اللّهِ، وَإنَّ ذلِكَ لَكَائِنٌ؟ قَالَ: نَعَمْ[. أخرجه رزين .



14. (4786)- Hz. Ali (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

"Gençlerinizin fýska düþtüðü, kadýnlarýnýzýn azdýðý zaman haliniz ne olur?" diye sormuþtu. (Yanýndakiler hayretle):

"Ey Allah´ýn Resulü, yani böyle bir hal mi gelecek?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdu ve devam etti:

"Emr-i bi´lma´rufta bulunmadýðýnýz, nehy-i ani´lmünker yapmadýðýnýz vakit haliniz ne olur?" diye sordu. (Yanýndakiler hayretle):

"Yani bu olacak mý?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve sormaya devam ettiler:

"Münkeri emredip, ma´rufu yasakladýðýnýz zaman haliniz ne olur?" (Yanýnda bulunanlar iyice hayrete düþerek):

"Ey Allah´ýn Resulü! Bu mutlaka olacak mý?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve devam ettiler:

"Ma´rufu münker, münkeri de ma´ruf addettiðiniz zaman haliniz ne olur?" (Yanýndaki Ashab): "Ey Allah´ýn Resûlü! Bu mutlaka olacak mý?" diye sordular.

"Evet, olacak!" buyurdular." [Rezin tahric etmiþtir. Bu rivayet daha muhtasar olarak Ebu Ya´lâ´nýn Müsned´inde ve Taberanî´nin el-Mucemu´l-Evsat´ýnda tahric edilmiþir. Heysemî, Mecmau´z-Zevaid´de kaydetmiþtir (7, 281).][99]




Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:57:13
AÇIKLAMA:



Ýslam´ýn en þa´þaalý þekilde yaþandýðý bir anda, zamanýmýzdaki içtimâî bozukluðu olduðu gibi görüp tasvir etmek, gerçekten lisan-ý nübüvvete has bir hadisedir, tam bir mucizedir.

Resulullah tedricen þu hallerin vukua geleceðini haber vermektedir:

1) Gençlerin taþkýnlýðý, kadýnlarýn azmasý.

2) Emr-i bi´lma´ruf ve nehy-i ani´lmünkerin terki.

3) Münkerin emredilmesi, ma´rufun yasaklanmasý.

4) Ma´rufun münker münkerin ma´ruf addedilmesi.

Hadisin siyakýndan þu husus anlaþýlmaktadýr: Bu içtimâî ve dinî bozukluklarýn ilk halkasýný, gençlerin ve kadýnlarýn ihmal edilerek Ýslamî terbiye ile yeterince terbiye edilmemesi teþkil etmektedir.

Bu hal zamanla emr-i bi´lma´rufun terkine müncer olmaktadýr.

Emr-i bi’l-ma’rufun terki, zamanla münkerin emrine, ma’rufun nehyine sebep olmaktadýr.

Bozulmanýn son halkasýný ma´rufun münker bilinmesi, münkerin de ma´ruf sayýlmasý teþkil etmektedir.

Bu hal, deðerler sisteminin alt-üst olmasý, tersine dönmesidir. Günümüzde ilericilik, çaðdaþlýk, laiklik yaftasý altýnda ta´mime çalýþýlan beþerî deðerler sistemi, dinî açýdan ma´rufun münker addedilmesinden baþka bir þey deðildir. Keza çaðdýþýlýk, gericilik, yobazlýk, anti laisizm þeklinde ifade edilen hususlar da ma´rufun münker addedilmesinden baþka bir mâna taþýmaz.

Resulullah´ýn gerçek bir mucizesi olarak deðerlendirdiðimiz bu hadisinin bir baþka dikkat çeken yönü, bu hallere düþecek kimselerin ümmet mefhumuna dahil olmasýdýr. Yani Ýslam´ýn dýþýnda, gayr-ý müslimlerin kafalarýnda geliþip, hayatlarýnda yaþanacak bozukluklar olmayýp, bizzat Müslümanlara intikal edeceðinin bu hallerin Müslümanlarca benimseneceðinin ifade edilmiþ olmasýdýr.

Dediðimiz gibi, en azýndan memleketimizde bu halleri son zamanlarda iyice müþahede eder hale geldik.[100]



ـ4787 ـ15ـ وعن أبى مالكٍ أو أبى عَامرٍ ا‘شعرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال:]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَيَكُونَنَّ مِنْ أُمَّتِى قَوْمٌ يَسْتَحِلُّونَ الْحِرَ وَالْحَرِيرَ، وَالْخَمْرَ وَالْمَعَازِفَ، وَلَيَنْزِلَنَّ أقْوَامٌ الى جَنْبِ عَلَمٍ، تَروحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَةٌ لَهُمْ فَيْأتِيهِمْ رَجُلٌ لِحَاجَتِهِ، فَيَقُولُونَ: ارْجِعْ إلَيْنَا غَداً فَيُبَيِّتُهُمُ اللّهُ تَعالى، وَيَضَعُ الْعَلَمَ، وَيَمْسَخُ آخَرِينَ قِرَدَةً وَخَنَازِيرَ

الى يَوْمِ الْقِيَامَةِ[. أخرجه البخاري.»الحِر« بكسر الحاء المهملة وبعدها راءٌ مهملة، والمراد به هنا: الزنا.و»العَلَمُ« الجبل والعمة.و»تَروحُ علَيْهِمْ السَّارِحَةَ« السارحة: المواشى تسرح الى المرعى، وتروح الى أهلها بالعشى.و»بَيَّتَهُمُ العدوُّ« إذا طرقهم لي وهم غافلون .



15. (4787)- Ebu Malik veya Ebu Amir el-Eþ´arî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ümmetimden bir kavim, ferci (zinayý), ipeði, içkiyi, çalgýyý helal addedecektir. Bir kýsým kavimler de bir daðýn eteðine inecekler. Onlarýn sürüsünü, çoban sabahlarý yanlarýna getirecek. (Fakir) bir adam da bir ihtiyacý için yanlarýna gelecek. Onlar adama:

"Bize yarýn gel!" derler. Bunun üzerine Allah onlarý geceleyin yakalayýverir ve daðý tepelerine koyarak bir kýsmýný helak eder. Geri kalanlarý da mesh ederek kýyamete kadar maymun ve hýnzýrlara çevirir." [Buhârî, Eþribe 6.][101]



AÇIKLAMA:



Hadiste zikredilen belanýn hakikatý üzere olacaðý gibi, mecaz olacaðý da kabul edilmiþtir. Hakikatý üzere olmasý mümkündür. Zîra geçmiþ milletlerde, benzer hâdiseler vaki olmuþtur. Mecaz olmasý halinde insanlarýn ahvalinin deðiþmesinden kinayedir. Ýbnu Hacer: "Hakikat olmasý esastýr" der.[102]



ـ4788 ـ16ـ وعن حذيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ النَّاسُ يَسْألُونَ رَسُولَ اللّهِ # عَنِ الْخَيْرِ، وَكُنْتَ أسْألُهُ عَنِ الشَّرِّ، مَخَافَةَ أنْ يُدْرِكَنِى. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ إنَّا كُنَّا في جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ فَجَاءَنَا اللّهُ بهذَا الْخَيْرِ، فَهَلْ بَعْدَ هذَا الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ. قَالَ: نَعَمْ: قُلْتُ: فَهَلْ بعْدَ ذلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ قَالَ: نَعَمْ، وَفِيهِ دَخَنٌ. فَقُلْتـ34وَمَا دَخَنُهُ؟ قَالَ:

قَوْمٌ يَسْتَنُّونَ بِغَيْرِ سُنَّتِي وَيَهْتَدُونَ بِغَيْرِ هَدْيِي تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ. قُلْتُ: فَهَلْ بَعْدَ ذلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ؟ قَالَ: نَعَمْ. دُعَاةٌ على أبْوَابِ جَهَنَّمَ، مَنْ أجَابَهُمْ إلَيْهَا قَذَفُوهُ فيهَا. قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ، فَمَا تَأمُرُنِى إنْ أدْرَكَنِى ذلكَ؟ قَالَ: تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمينَ وإمَامَهُمْ. قُلْتُ: فإنْ لَمْ يَكُنْ جَمَاعَةٌ وََ إمَامٌ؟ قَالَ: فاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلِّهَا وَلَوْ أنْ تَعَضَّ بِأصْلِ شَجَرَةٍ؛ حَتّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وأنْتَ عَلى ذلِكَ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .



16. (4788)- Hz. Huzeyfe (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a halk hayýrdan sorardý. Ben ise, bana da ulaþabilir korkusuyla, hep þerden sorardým. (Yine bir gün):

"Ey Allah´ýn Resulü! Biz cahiliye devrinde þer içerisinde idik. Allah bize bu hayrý verdi. Bu hayýrdan sonra tekrar þer var mý?" diye sordum.

"Evet var!" buyurdular. Ben tekrar: "Pekiyi bu þerden sonra hayýr var mý?" dedim.

"Evet var! Fakat onda duman da var" buyurdular. Ben: "Duman da ne?" dedim.

"Bir kavim var. Sünnetimden baþka bir sünnet edinir; hidayetimden baþka bir hidayet arar. Bazý iþlerini iyi (maruf) bulursun, bazý iþlerini kötü (münker) bulursun" buyurdular. Ben tekrar: "Bu hayýrdan sonra baþka bir þer kaldý mý?" diye sordum.

"Evet! buyurdular. Cehennem kapýsýna çaðýran davetçiler var. Kim onlara icabet ederek o kapýya doðru giderse, onlar bunu ateþe atarlar" buyurdular. Ben: "Ey Allah´ýn Resulü! Ben (o güne) ulaþýrsam, bana ne emredersiniz?" dedim.

"Müslümanlarýn cemaatine ve imamlarýna uy, onlardan ayrýlma. [Ýmam sýrtýna (zulmen) vursa, malýný (haksýzlýkla) alsa da onu dinle ve itaat et!]" buyurdular.

"O zaman ne cemaat ne de imam yoksa?" dedim.

"O takdirde bütün fýrkalarý terket (kaç)! Öyle ki, bir aðacýn köküne diþlerinle tutunmuþ bile olsan, ölüm sana gelinceye kadar o vaziyette kal!" buyurdular." [Buharî, Fiten 11, Menakýb 25; Müslim, Ýmaret 51, (1847); Ebu Davud, Fiten 1, (4244, 4245, 4246, 4247).][103]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:57:48
AÇIKLAMA:



Bu hadisten ulema, Ýbnu Hacer´in açýklamasýna göre, Müslümanlarýn cemaatine uymanýn þart olduðu, asi bile olsalar sultanlara itaatin gerektiði hükmünü çýkarmýþlardýr.

Beyzâvî der ki: "Mânasý þudur: "Eðer yeryüzünde halife yoksa, sana uzlet ve zamanýn sýkýntýlarýna sabýr gerekir. "Aðacýn köküne diþlerle tutunmak" tabiri meþakkate tahammülden kinayedir. Þu sözde olduðu gibi: "Falan elemin þiddetinden taþý ýsýrýyor." Veya maksad "uymak"týr. Nitekim bir baþka hadiste "Ona diþlerinizle tutunun" denmiþtir. Önceki mânayý bir baþka hadisteki "Sen bir köke diþinle tutunmuþ vaziyette ölsen, o (fitne cemaatlerinden) birine uymandan hayýrlýdýr" ifadesi teyid eder."

Ýbnu Battal der ki: "Müslümanlarýn cemaatine uyup, zalim imamlara isyaný terk etmek gerektiði görüþünde olan fakihler cemaatine bu hadiste hüccet vardýr. Çünkü, hadis sonuncu taifeyi, "Cehennem kapýlarýna davet ediciler" olarak vasfetti. Onlar hakkýnda, "Bazý iþlerini iyi (maruf) bulursun, bazý iþlerini de kötü (münker) bulursun" demedi. Bunlar öyle olmazlar, bunlar hak üzere deðildirler. Buna raðmen cemaate uymayý emretti."

Taberî der ki: "Bu emir ve cemaat hususunda ihtilaf edilmiþtir. Bir grup alim: "Bu emir vacip ifade eder. "Cemaat"ten murad da, sevad-ý azam (yani ekseriyet)tir" demiþtir." Taberî, sonra Ýbnu Mes´ud´dan bir fetva kaydeder: "Hz. Osman katledildiði zaman kendisine vaki olan bir sual üzerine: "Sana cemaate uymayý tavsiye ederim. Zîra Allah Teala hazretleri, ümmet-i Muhammed´in hepsini dalalete atýcý deðildir" diye tavsiyede bulunur. Bir grup da þöyle der: "Cemaat"ten murad Sahabe´dir; sonraki nesiller deðil." Bir grup da: "Onlardan murad ehl-i ilimdir. Zira Allah Teala hazretleri alimleri halk için bir hüccet kýlmýþtýr. Ýnsanlar din meselesinde onlara tabidirler" demiþtir.

Taberî, bu farklý görüþleri kaydettikten sonra der ki: "Doðru olaný þudur: "Hadisten murad, emir tayininde (ehl-i hal ve akdin) içtima etmiþ bulunduðu kimseye itaat etmekte olanlarýn cemaatine uymaktýr. Kim biatýný bozarsa cemaatten ayrýlmýþ olur." Devamla der ki: "Hadiste þu hüküm de var: "Ýnsanlar imamsýz kalýr ve insanlar bu yüzden fýrkalara ayrýlýrsa, kiþi þerre düþmek korkusuyla elinden gelirse bu fýrkalardan hiçbirine katýlmaz. Diðer hadislerde gelen ifadeler de bu hükme uyarlar. Bu hüküm esas alýnýnca zahirinde ihtilaf olan hadisler de telif edilmiþ olur."

Ýbnu Ebî Cemre hadisten baþka incelikler çýkarýr:

* "Bu hadiste, kullardan herbirini dilediði þekilde istihdam ediþinde kullar hakkýndaki Allah´ýn hikmeti gözükmektedir. Þöyle ki: Ashab´ýn çoðuna, bizzat amel etmeleri ve baþkalarýna da teblið etmeleri için, hayýrdan sual etmeleri sevdirildiði halde, Huzeyfe (radýyallahu anh)´ye de bizzat çekinmesi ve Allah´ýn kurtuluþunu irade ettiði kimselerden de def´ine sebep olmasý için þerden sual etmesi sevdirilmiþtir.

* Hadisten, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sadýrýnýn geniþliði ve herkese her ne sorarsa uygun cevap verebilecek kadar her hususa müteallik ahkâmý bildiði de görülmektedir.

* Hadisten þu netice de çýkarýlmaktadýr: Her kime bir þey sevdirilirse, o kimse, bu hususta baþkasýný geçer. Bundandýr ki, Hz. Huzeyfe, baþkasýnýn bilmediði þeyleri bilen sahib-i sýr idi. Öyle ki, münafýklarýn ismini ve müstakbel hadiselerin birçoðunu bilmekte idi.

* Hadisten elde edilen bir diðer nafi prensip ta´lim edebine girmektedir; talebeye, çeþitli mübah ilimlerden hangisine meyletmiþse onu öðretmek esas alýnmalýdýr. Çünkü, talebenin onda baþarýlý olma ve hakkýndan gelme þansý daha kuvvetlidir.

* Hadis, hayýr yolunu gösteren her þeye hayýr, þerre sevkeden herþeye de þer dendiðini de ifade eder.

* Kim, Kur´an ve sünnet varken bir baþka þeyi din için asýl yapar da Kur´an ve sünneti ikinci plana atar ve bu ihdas ettiði þeye tabi kýlarsa, yapýlan bu iþ zemmedilir, kabul edilmez.

* Bâtýlý ve nebevî hidayete muhalefet eden her þeyi reddetmek vaciptir. Sünnete muhalif olan þeyi, makamý yüksek veya alçak her kim söylemiþ olursa olsun, hükmü birdir, merduddur."[104]



ـ4789 ـ17ـ وعن عبدالرّحمنِ بن عبدِ رَبِّ الْكَعْبَةِ. قَالَ: ]دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ فإذَا عَبْدُاللّهِ بْنُ عَمْرِو بْنُ الْعَاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما جَالِسٌ

في ظِلِّ الْكَعْبَةِ، وَالنَّاسُ في ظِلِّ الْكَعْبَةِ مُجْتَمِعُونَ إلَيْهِ فَجَلَسْتُ إلَيْهِ. فقَالَ: كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللّهِ # في سَفَرٍ، فَنَزَلْنَا مَنْزًِ فَمِنَّا مَنْ يُصْلِحُ خِبَاءَهُ وَمِنَّا مَنْ يُنَضِّدُ رَحْلَهُ، وَمِنَّا مَنْ هُوَ في جَشَرِهِ، إذْ نَادَى مُنَادِى رَسُولِ اللّهِ #: الصََّةُ جَامِعَة، فَاجْتَمَعْنَا إلَيْهِ. فقَالَ: إنَّهُ لَمْ يَكُنْ نَبِيٌّ قَبْلِي إَّ كَانَ عَلَيْهِ أنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلى خَيْرِ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ، وَيُنْذِرَهُمْ شَرَّ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ، وَإنَّ أُمَّتِكُمْ هذِهِ جُعِلَ عَافِيتُهَا في أوَّلِهَا، وَسَيُصِيبُ آخِرَهَا بََءٌ، وَأُمُورٌ تُنْكِرُونَهَا، فَتَجئُ فِتْنَةٌ فَيَزْلِقُ بَعْضُهَا بَعْضاً. فَيَقُولُ الْمُؤْمِنُ: هذِهِ مُهْلِكتِي. ثُمَّ تَنْكَشِفُ وَتَجِئُ الْفِتْنَةُ. فَيَقُولُ الْمُؤْمِنُ: هذِهِ هذِهِ. فَمَنْ أحَبَّ أنْ يُزَحْزَحَ عَنِ النَّارِ وَيُدْخَلَ الْجَنَّةَ، فَلْتَأتِهِ مَنِيَّتُهُ وَهُوَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ، وَلْيَأتِ الى النَّاسِ مَا يُحِبُّ أنْ يُؤْتى إلَيْهِ، وَمَنْ بَايَعَ إمَاماً فَأعَطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمْرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ مَا اسْتَطَاعَ. فإنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ اŒخَرِ. قَالَ: فَدَنَوْتُ مِنْهُ. فَقُلْتُ: أنْشُدُكَ اللّهَ، أأنْتَ سَمِعْتَ هذَا مِنْ رَسُولِ اللّهِ # فأهْوى إلى أُذُنِهِ وَقَلْبُهُ بِيَدِهِ؛ وَقَالَ: سَمِعَتْهُ أُذُنَاىَ، وَوَعَاهُ قَلْبِى. فَقُلْتُ: إنَّ ابْنَ عَمِّكَ مُعَاوِيَةَ يَأمُرُنَا أنْ نَأكُلَ أمْوَالَنَا بَيْنَنَا بِالْبَاطِلِ، وَنَقْتُلَ أنْفُسَنَا، واللّهُ تَعالى يَقُولُ: يَا أُيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا َ تَأكُلُوا أمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إَّ أنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وََ تَقْتُلُوا أنْفُسَكُمْ إنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيماً. فَسَكَتَ عَنِّى سَاعَةً؛ ثُمَّ قَالَ: أطْعِهُ في طَاعَةِ اللّهِ، وَاعْصِهِ في مَعْصِيَةِ اللّهِ[. أخرجه مسلم والنّسائى.»اَلْجَشَرُ« هنا: المال من المواشى التي ترعى حول البيت، و تروح

الى أهلها لي.و»يَزْلِقُ بَعْضُهَا بَعْضاً« أى يدفعه بسرعة وُروده عليه.وروى »يَزْهَقُ«. بالهاء بدل الم.و»ا“زهاقُ« اعجال .



17. (4789)- Abdurrahman Ýbnu Abdi´l-Ka´be anlatýyor: "Mescide girmiþtim. Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ)´yý gördüm, Ka´be´nin gölgesinde oturuyordu. Ka´be´nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuþtu. Ben de ona doðru oturdum. Þunu anlattý:

"Bir seferde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la beraberdik. Bir yerde konakladýk. Kimimiz çadýrýný tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor,(29) kimimiz hayvanlarýný güdüyordu. Derken Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn münadisi seslendi: "es-Salatu câmia: Haydin namaza!" Resulullah´a gittik, yanýnda toplandýk. Þöyle buyurdular:

"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayýr bildiði þeyi onlara öðretmekle mükellef idi. Onlar için þer bildiði þeyden de onlarý inzar etmesi (korkutmasý) gerekli idi. Bilesiniz, þu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkýnda kesin kýlýnmýþtýr. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceðiniz birkýsým hallere maruz kalacaklardýr. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü´min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, baþka bir fitne gelecek. "Helakim iþte bundan, iþte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateþten uzak kalmayý ve cennete girmeyi dilerse, Allah´a ve ahiret gününe inanýr olduðu halde ölümü karþýlasýn. Ýnsanlara, onlarýn kendisine nasýl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip samimiyetle sadakat sözü vermiþ ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir baþkasý gelip, önceki ile münazaaya giriþecek olursa sonradan çýkanýn boynunu uçurun.

"Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah Ýbnu Amr´a yanaþtým ve:

"Allah aþkýna söyle. Bu anlattýklarýný bizzat kendin Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan iþittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:[105]

"Evet kulaklarým iþitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:

"Ama, amcaoðlun Muaviye, bize mallarýmýzý aramýzda batýl bir þekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malýný haram þekilde yemeyin; ancak karþýlýklý rýza ile yaptýðýnýz ticaret baþkadýr. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarýnýzý da boþu boþuna tehlikeye atmayýn. Þüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:

"Allah´a itaatte ona itaat et, Allah´a isyanda ona isyan et!" dedi. " [Müslim, Ýmaret 46, (1844); Nesâî, Bey´at 25, (7, 153); Ebu Davud, Fiten 1, (4248); Ýbnu Mace, Fiten 9, (3956).][106]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:58:29
AÇIKLAMA:



Hadis, izah gerektirmeyecek kadar açýk. Ancak son kýsýmdan, konuþmanýn Hz. Muaviye (radýyallahu anh) zamanýnda geçtiði anlaþýlmaktadýr. Bu durumda, icraatý ve hatta meþruiyeti bazý dedikodulara sebep olan halife Hz. Muaviye´ye itaat hususunu gündeme getirmektedir. Anlaþýlan, hadisin ravisi Abdurrahman, Hz. Muaviye´nin emirlerine itaatýn caiz olup olmayacaðý hususunda mütereddittir. Bu tereddütünü, yeri gelmiþken Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-As´a, Hz. Muaviye aleyhinde ayet-i kerimeyi de delil kýlarak sorar. Ancak yüce sahabi Ýbnu Amr, fitne hususundaki Ýslam´ýn fetvasýný verir:

"Allah´a itaat etmeyi tazammun eden emirlerinde itaat edin. Allah´a isyan mânasýný taþýyan emirlerinde isyan edin!"

Hadiste geçen "isyan etmek"ten murad "Allah´a isyaný mucip olan emirlere uymayýn, o çeþit emirlerini icra etmeyin!" mânasýndadýr. Çünkü, ulema zalim imamý devirme mânasýndaki isyana çok kayýtlarla fetva vermiþtir. Bu hususa daha önce temas etmiþ idik. (2. cilt, 287-300. sayfalar).[107]



ـ4790 ـ18ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يُوشِكُ أهْلُ الْعِرَاقِ أنْ َ يَجِئَ إلَيْهِمْ قَفِيزٌ وََ دِرْهَمٌ. قِيلَ: مِنْ أيْنَ؟ قَالَ: مِنْ قِبَلِ الْعَجَمِ يَمْنَعُونَ ذلِكَ. ثُمَّ قَالَ: يُوشِكُ أهْلُ الشَّامِ أنْ َ يَجِئَ إلَيْهِمْ دِيَنارٌ وََ مُدْيٌ. قِيلَ: مِنْ أيْنَ ذلِكَ؟ قَالَ: مِنْ قِبَلِ الرُّومِ. ثُمَّ سَكَتَ هُنَيْهَةً[. أخرجه مسلم .»القَفِيزُ« مكيال بالعراق وهو ثمانية مكاكيك.و»الْمُدْيُ« مكيال ‘هل الشام يسع خمسة وأربعين رط، والمعنى أن أهل الذمة يمتنعون من أداءِ الجزية .



18. (4790)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Irak ehline bir ölçeklik yiyecek ve tek dirhemlik paranýn gelmeyeceði zaman yakýndýr!" buyurmuþlardý.

"Nereden?" diye soruldu.

"Acem diyarýndan. Onlar bunu yasaklayacak" buyurdu ve devamla:

"Þam ehline de tek dinarlýk paranýn ve bir ölçeklik yiyeceðin gelmeyeceði zaman yakýndýr!" buyurdular. Yine:

"Bu nereden gelmeyecek?" diye soruldu.

"Rum cihetinden!" buyurdular. Sonra (Hz. Cabir) bir müddet sustu (ve ilave etti: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) dedi ki:

"Ümmetimin sonunda bir halife gelecek; malý sayý ile deðil, avuç avuç daðýtacak!]" [Müslim, Fiten 67, (2913).][108]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, ehl-i zimmenin yani Ýslam memleketinde yaþayan gayr-ý müslim vatandaþlarýn cizye (vergi) vermekten imtina edeceklerini ifade eder. Bu, iki sebebe dayanýr:

* Gayr-ý müslimlerin Müslüman olmalarý: "Bu durumda cizye vermezler, zekat verirler."

* Onlar gayr-ý müslim kaldýklarý halde, devletin zayýflamasý sebebiyle vergi alamaz veya o diyarlar þu veya bu þekilde Ýslam hakimiyetinden dýþarýda kalýr.

Hadis bu ihtimallerin hangisi olacaðýný tasrih etmiyor.

2- Hadisin Müslim´deki aslý daha uzundur. Teysir´in hazfettiði kýsmýn tercümesini köþeli parantez içerisinde kaydettik.

3- Hadiste geçen kafiz ve müdy kelimelerini ölçek olarak ifade ettik; miktarlarý üzerinde durmadýk. Zîra, hadiste bir miktar tesbiti mevzubahis deðil. Kafiz Irak´ta kullanýlan, müdy de Suriye´de kullanýlan bir hacim ölçeðidir.[109]



ـ4791 ـ19ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يَكُونُ في آخِرِ أُمَّتِى خَلِيفَةٌ يَحْثِي الْمَالَ حَثْياً َ يَعُدُّهُ عَدّاً. قيلَ ‘بِى نَضْرَةَ وَأبِى الْعََءِ: أتَرَيَانِ أنَّهُ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ؟ قَاَ: َ[. أخرجه مسلم .



19. (4791)- Yine Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ümmetimin sonunda bir halife gelecek, malý sayarak deðil, avuçlayarak daðýtacak."

Hadisi (Hz. Cabir´den rivayet eden) Ebu Nadre ve Ebu´l A´la´ya:

"Bunun Ömer Ýbnu Abdilaziz olmasýna ne dersiniz?" diye sorulmuþtu. Onlar:

"Hayýr, (deðildir)!" dediler. [Müslim Fiten 67, (2913).][110]



AÇIKLAMA:



Ömer Ýbnu Abdilaziz´in hayatýndan bahsederken belirttiðimiz üzere, onun devlet idaresine getirdiði adalet, tatbik ettiði sýký iktisad, israfla mücadele ve sünnetin tam tatbiki gibi müsbet icraatlarý sonunda her sahada fevkalade düzelmeler olmuþ, kýsa zamanda iktisadî hayat deðiþmiþ; Mýsýr gibi birkýsým beldelerde zekat verilecek adam bulunamayacak kadar bolluk müþahede edilmiþtir. Bu sebeple bazý hadislerde, ahirzamanda çýkacaðý haber verilen Mehdî, Müceddid gibi müsbet þahsiyetin Ömer Ýbnu Abdilaziz olduðu, daha onun saðlýðýnda ulema tarafýndan söylenmiþ, halk tarafýndan tasvip görmüþtür. Mudakkik âlimlerimizden Suyutî merhum, kendi zamanýna kadar, Ýslam âleminin her sýnýf insanýnda görülen mehdileri zikrederken ikinci hicrî asrýn mehdisi olarak Ömer Ýbnu Abdilaziz´i kaydeder.

Þu halde sadedinde olduðumuz rivayet, Hz. Cabir´in rivayetinde "malý sayarak deðil, avuç avuç verecek olan" ahirzaman halifesinin Ömer Ýbnu Abdilaziz olduðu hususunda bir kanaatin ortaya çýktýðýný göstermektedir.[111]



ـ4792 ـ20ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ

#: مُنِعَتِ الْعِرَاقُ قَفِيزَهَا وَدِرْهَمَهَا، وَمُنِعَتِ الشَّامُ مُدْيَهَا وَدِينَارَها، وَمُنِعَتْ مِصْرُ أرْدَبَّهَا وَدِينَارَهَا، وَعُدْتُمْ مِنْ حَيْثُ بَدَأتُمْ، ثََثَ مَرَّاتٍ، شَهِدَ عَلى ذلِكَ لَحْمُ أبى هريرةَ وَدَمُهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود.و»ا‘ردَبُّ« مكيال ‘هل مصر: يسع أربعة وعشرين مناً، وأربعة وعشرين صاعاً على أن الصاع خمسة أرطال وثلث.وفي هذا الحديث إخبار من النبي # بما لم يكن وهو في علم اللّه كائن فخرج لفظه على لفظ الماضى تحقيقاً لوقوعه وحدوثه، وفي إعمه به قبل وقوعه دليل من دئل النبوة، وفيه دليل على ما وظفه عمر بن الخطاب رَضِيَ اللّهُ عَنْه على الكفرة من النصارى من الجزية ومقدارها.وقوله »مُنِعَتْ« له معنيان: أحدهما أنهم سيسلمون ويسقط عنهم ما وظف عليهم بإسمهم، والثاني أنهم يرجعون عن الطاعة فيمنعون ما في أيديهم .



20. (4792)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Irak´a ölçeði ve dirhemi verilmeyecek. Þam´a da ölçeði ve dinarý verilmeyecek. Mýsýr´a da ölçeði ve dinarý verilmeyecek. Baþladýðýnýz yere döneceksiniz" buyurdu ve üç kere tekrar etti. Buna Ebu Hüreyre´nin eti ve kaný þahit oldu." [Müslim, Fiten 33, (2896); Ebu Davud, Harac 29, ( 3035).][112]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:59:05
AÇIKLAMA:



1- Son üç hadiste Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), üç beldede cari olan ölçü ve para birimlerini zikretmektedir:

* Kafiz: Irak bölgesinde kullanýlan ölçeðin adýdýr. Sekiz mekkuk miktarýndadýr. Ýbnu´l-Esir, en-Nihaye´de Mekkuk´un müdd mânasýnda kullanýldýðýný, miktarý hakkýnda ihtilaf edildiðini belirtir.

* Müdy: Þam, yani Suriye bölgesinde kullanýlan ölçeðin adýdýr. Hacminin 45 rýtl tuttuðu belirtilir.* Ýrdebb: Bu da Mýsýr´da kullanýlan ölçeðin adýdýr. Bir sa´ rýtl olma hesabýyla yirmi dört sa´ miktarýnda bir hacme sahiptir.

* Rýtl: Bazý hesaplaþmalara göre 2564 gram bir aðýrlýða tekabül etmektedir.

* Dirhem: Gümüþ paranýn adýdýr.

* Dinar: Altýn paranýn adýdýr.

2- Ýbnu´l-Esir, el-Camiu´l,Usul´da hadisle ilgili olarak þu açýklamayý sunar: "Hadisin iki mânasý var:

1) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada, onlarýn (Irak, Þam, Mýsýr ahalisinin) Müslüman olacaklarýný haber vermiþ olmaktadýr. Böylece onlar üzerindeki borçlar Müslüman olmalarýyla düþecektir. Müslümanlýklarý, üzerlerindeki borçlarý ödemelerine mani olacaktýr. Buna hadiste geçen: "Baþladýðýnýz yere döneceksiniz" ibaresiyle istidlal edilmiþtir. Çünkü, onlarýn bidayeti Allah´ýn ilminde, kazasýnda ve kaderinde: "Onlar Müslüman olacaklar" þeklindedir. Böylece baþlamýþ olduklarý yere dönmüþ oldular.

2) Ýkinci mâna þudur: "Onlar taatten yüz çevirecekler." Bu mânayý Buharî´nin Sahih´inde tahric ettiði þu hadis te´yid eder: "Siz, dirhem ve dinar toplayamadýðýnýz zaman ne yapacaksýnýz?" demiþti. Kendisine: Bunun olacaðýný nereden biliyorsun? denildi.

"Evet, nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ý Zülcelal´e yemin olsun, bunu sadýk ve masduk (doðru söyleyen ve söylediðinde Ýlahî tasdike mazhar olan) zatýn sözünden naklediyorum!" dedi. Kendisine yine soruldu: "Bu niye olacak?"

"Allah´ýn haramý, Resulü´nün zimmeti (garantisi) ihlal edilir. Allah da ehl-i zimmenin kalbine katýlýk verir. Onlar da ellerindekini vermezler."

Sadedinde olduðumuz hadisle ilgili olarak, Ýbnu Deybe de þunu kaydeder: "Bu hadiste henüz vukua gelmemiþ, fakat ilm-i Ýlahî´de mevcut olan þeyin ihbarý var. Resulullah, istikbalde olacak vak´ayý, olmuþ bir hadiseyi haber verme üslubuyla (mazi fiiliyle) beyan etmektedir. Bu üsluba, hadisenin kesin þekilde vukuunu ifade etmek için baþvurulur. Hadisenin vukuundan önce bildirilmesinde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn peygamberliðinin delili mevcuttur. Keza bu hadiste, Hz. Ömer´in Hýristiyan kâfirlerine cizye borcu yüklediði ve miktar tayin ettiði hususunda da delil mevcuttur."[113]



ـ4793 ـ21ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ عَرْشَ إبْلِيسَ عَلى الْبَحْرِ، فَيَبْعَثُ سَرَايَاهُ فَيَفْتِنُونَ النَّاسَ، وَأعْظَمُهُمْ عِنْدَهُ مِنْزِلَةً أعْظَمُهُمْ فِتْنَةً، يَجِئُ أحَدُهُمْ فَيَقُولُ فَعَلْتُ كذَا وكذَا. فَيَقُول: مَا صَنَعْتَ شَيْئاً. ثُمَّ يَجِئُ أخَرُ. فَيَقُولُ: مَا تَرَكْتُهُ حَتّى فَرَّقْتُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ امْرَأتِهِ فَيُدْنِيهِ مِنْهُ وَيَلْتَزِمُهُ. فَيَقُولُ: نَعَمْ أنْتَ[. أخرجه مسلم .



21. (4793)- Hz. Câbir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ýblis´in arþý deniz üzerindedir. Oradan askerlerini gönderip insanlarý fitneye atar. Bunlardan, yanýnda mertebece en yüksek olaný en büyük fitneyi çýkarandýr. Askerlerinden biri gelip: "Þunu þunu yaptým!" der. Ýblis: "Hiçbir þey yapmamýþsýn!" der. Sonra bir diðeri gelip: "Ben falaný(n peþini) hanýmýyla arasýný açýncaya kadar býrakmadým!" der." [Müslim, Münafikûn 66-67, (2813).][114]



ـ4794 ـ22ـ وعن أبى الْبخترى. قال حَدَّثنِى من سمع النبي # قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَنْ يَهْلِكَ النَّاسُ حَتّى يَعْذُروُا، أوْ يُعْذِرُوا مِنْ أنْفُسِهِمْ[. أخرخه أبو داود.ومعنى »يَعْذِرُوا« أى يهلكهم اللّه حتى تكثر ذُنُوبَهُمْ وعيوبهم فتقوم الحجة عليهم ويتضح لهم عذر من يعاقبهم .



22. (4794)- Ebu´l-Bahterî anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý dinleyen bir zatýn bana anlattýðýna göre Resulullah demiþtir ki:

"Ýnsanlar, günahlarý çoðalmadýkça helak olmayacaklardýr." [Ebu Dâvud, Melahim 17, (4347).][115]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste, sahabi müphem kalmýþ ise de, Ýbnu Cerîr et-Taberî´nin tefsirinde Abdullah Ýbnu Mes´ud olduðu belirtilmiþtir. Hadisin bu ikinci veçhinde, Abdullah bu hadisi Resûlullah´tan nakledince, "Bu nasýl olur?" diye sorulmuþ, o da þu ayeti okumuþtur: (Meâlen:) "Kendilerine azabýmýz geldiði zaman çaðýrýþlarý "Biz hakikaten zalimlerdendik" demelerinden baþka (birþey) olmadý" (A´raf 7).

2- Hadiste, özür fiilinin iki farklý kullanýþý sebebiyle ravinin tereddüdüne yer verilmiþtir. Ancak mânaya farklýlýk tesir etmemektedir.[116]



ـ4795 ـ23ـ وعن سلمة بن ا‘كوع رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ سَلَّ عَلَيْنَا السَّيْفَ فَلَيْسَ مِنَّا[. أخرجه مسلم .



23. (4795)- Seleme Ýbnu´l-Ekva radýyallahu anh anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bize kýlýç kaldýrýrsa bizden deðildir." [Müslim, Ýman 162, (99).][117]



ـ4796 ـ24ـ وعن أبى مُوسى وابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهم قا: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ حَمَلَ عَلَيْنَا السَِّحَ فَلَيْسَ مِنَّا[. أخرجه الشيخان والترمذي. وأخرجه النسائي عن ابن عمر فقط.قوله: »فليسَ منا« أى إذا حمله على المسلم لكونه مسلماً فليس بمسلم. فأما إذا حمله لغير ذلك فمعناه ليس مثلنا وليس متخلقاً بأخقنا وأفعالنا .



24. (4796)- Ebu Mûsa ve Ýbnu Ömer radýyallahu anhüm anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim bize karþý silah taþýrsa bizden deðildir." [Buharî, Fiten7; Müslim, Ýman 163, (100); Tirmizî, Hudûd 26, (1459).][118]



ـ4797 ـ25ـ وعن عبْدِاللّهِ بنِ الزبير رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ شَهَرَ سَيْفَهُ ثُمَّ وَضَعَهُ فَدَمُهُ هَدَرٌ[. أخرجه النسائي.»الهَدَرُ« الذي يطلب بثأره.



25. (4797)- Abdullah Ýbnu´z-Zübeyr (radýyallahu anhüma) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim kýlýcýný çeker sonra koyarsa kaný hederdir." [Nesâî, Tahrîm 26, (7, 117).][119]



AÇIKLAMA:



1- Son üç hadis birbirine yakýn hükümler taþýmaktadýr: Bir mü´minin, bir baþka mü´mine silah çekmesi haramdýr. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu yasaðý farklý üsluplarla ifade buyurmuþlardýr. Zira silah çekmek, silah taþýmak, silah kaldýrmak gibi tabirler umumiyetle vuruþmayý, mukateleyi ifade ederler.

2- "Bizden deðil" ifadesi iki suretle açýklanmýþtýr:

1) Silahý, Müslüman kiþiye" "Müslüman olduðu için kaldýran" Müslüman deðildir. Burada Müslümana silah çekmeyi helâl addetme vardýr. Haramý helal addetmek küfürdür. Bu mânada silah çeken tekfir olunur. Sýrf silah çekmesi sebebiyle tekfir olunmaz.

2) Bizim yolumuzda deðil, bizim sünnetimiz üzere deðil; çünkü bizim sünnetimizde Müslümanýn Müslümana silah çekmesi yoktur, helal deðildir. Müslümanýn Müslümandan yardým görme hakký vardýr. Müslüman kiþi, Müslüman kardeþi yolunda mukâtele etmekle mükelleftir, onu öldürmek veya onunla kavga yapmak için silah çekerek korkutma hakkýna sahip deðildir.

Selef ulemasý, bu çeþit haberlerin te´vilsiz olarak, ýtlaký üzere beyan edilmesini, zecrin daha belið, daha müessir olmasý için gerekli görür. Süfyân Ýbnu Uyeyne, bu çeþit hadisleri, zahirinden baþka mânaya tev´il etmeye karþý çýkarak: "Onun mânasý bizim yaptýðýmýz gibi deðil" derdi. Ona göre, zikredilen vaide, ehl-i haktan baði (eþkiya) olanlara karþý silah çekenlerin girmez. Baðilere ve haksýz kavgayý baþlatanlara silahla karþý koymak caizdir.[120]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 11:59:39
FÝTNENÝN VASIFLARI:



Buraya kadar kaydettiðimiz hadislerde, muhtelif fitnelerin vasýflarý daðýnýk olarak zikredilmiþtir. Ancak, bunlarýn birkýsým açýklamalarla birlikte sistemli olarak topluca zikrinde fayda umuyoruz.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kendisinden sonra ortaya çýkacak fitneleri haber verirken bunlarýn ana vasýflarýný belirtmiþtir. Daha önce de söylediðimiz gibi, fitne, fesat, anarþi gibi beþerî münasebetlerde ortaya çýkan bozulmalar, içtimâî hayatta geliþmiþ olan birtakým kötü þartlarýn tabî bir sonucudur, içtimâî bir marazdýr.

Öyle ise bu þartlar cemiyette geliþip hakim duruma geçince bunlarýn ferdî davranýþlarda tahrîk edeceði menfî tezahürleri önceden tahmin edilebilir neler olacaðý söylenebilir. Bu sebeple fýtrat kanunlarýna, insanlarýn tâbi olduðu beþerî ve içtimâî kanunlara marifet ve vukuf kesbeden kimseler, bunlarý önceden söyleyebilirler. Ýnsanlar þöyle yaparlarsa arkadan þu durumlar ortaya çýkar, böyle yaparlarsa bu durum ortaya çýkar diyebilirler. Kur´ân ve hadiste bunun pek çok örnekleri vardýr. Kur´ân-ý Kerim´de "sünnetullahýn tebdil edilip deðiþtirilemeyeceðini" (Ahzâb 62, Fâtýr 43, Feth 23) belirten ayetler bunu ifade ederler. Cemiyetlerin ve insanlýðýn geleceðine dair isabetli tahminler yapan hakîm ve feylesoflarýn varlýðý bu söylediklerimizin doðruluðuna yeterli bir þahittir.

Ýþte, vahye mazhar olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), insan fýtratýný bizzat yaratmýþ, belli kanunlara baðlamýþ olan Cenab-ý Hakk´ýn irþad ve ilhamýyla bunlarý beyan etmiþtir. Vefatýndan günümüze kadar geçen 1400 yýllýk zaman içerisinde cereyan eden hadiseler onun hiçbir sözünü tekzib etmemiþtir.

Sözü daha fazla uzatmadan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ in, kendisinden sonra çýkacak fitnelerin sýfatlarýyla alâkalý ihbaratýna geçebiliriz. Ancak, þu hususu bir kere daha belirtelim ki, kaydedeceðimiz evsafýn hepsini, her fitnede tam olarak aramak gerekmez. Zîra, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hadislerinde "elfitne" deðil "el-Fiten" yani sadece bir fitne deðil, fitneler mevzubahistir. Öyle ise bu sýfatlardan bazan biri, bazan birkaçý, bazan da hepsi görülebilir.[121]



1- Fitne Yavaþ Geliþir


Yer yer temas ettiðimiz üzere, fitne içtimâî bir hadisedir. Hiçbir içtimâî hâdise fevrî ve ani bir þekilde zuhur etmez. Belli bir geliþme devresinden geçtikten, belli bir vetireyi takip ettikten sonra ortaya çýkar. Týpký bir bitki gibi, onun da bir tohumu vardýr. Bu tohumun geliþip meyve vermesi için toprak, su, ýsý, ýþýk gibi çevre þartlarýna ihtiyaç vardýr. Ýþte itikadî, ahlakî, iktisâdî, her çeþit beþerî ve içtimâî bozukluklarla beslenip geliþen fitne de kemaline erdiði zaman basit bir sebeple ortaya çýkar. Onun bu zuhuru, yevmî birkýsým amillere baðlanabilir. Bu amiller fitneye sebep olmakla suçlanýp mücrim ilan edilebilir. Halbuki, aslýnda "bu mücrim amil" bardaðý taþýran son damla rolü oynamýþtýr. Fitne ile "o mücrim amil" arasýndaki münasebeti, belli bir ölçüde mukarenet veya beraberlik tabirleriyle ifade edebiliriz. Ama sebep ve illet olarak ileri süremeyiz. Bunu söylemek ya -günümüz siyasî hayatýnda yapýldýðý gibi- tecahül veya mualata (demagoji) veya gerçekten içtimâî hadisata yön veren temel prensibi bilmemekten ileri gelir. Eðer yýllarca, çeþitli hocalarýn hizmetiyle, feyziyle kendini yetiþtirip mühendis olan bir kimsenin bu payeyi elde etmesindeki bütün þeref ve minnetin, mezuniyet töreninde kendisine mühendislik diplomasýný veren en son þahsa ait kabul edilmesi makul bir davranýþ mýdýr diye sorsak, herkesin "hayýr" diyeceði þüphesizdir. Ýþte, o mücrim amilin içtimâî kargaþadaki rolü, bu kimseye diplomayý veren son merciin rolü gibidir.

4767 numarada kaydettiðimiz hadis bu söylediðimizi te´yid eder. Mevzubahs olan rivayete göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), fitnenin geliþmesini þöyle açýklar: "Fitne insanlarýn kalbine (birden atýlmaz). Hasýr misali çöp çöp konur, örülür. Hangi kalbe bundan içirilse (yani ferdin istek ve iradesi ile tam bir þekilde girerse, bulaþýrsa,) onda siyah bir nokta hasýl olur. Hangi kalp de bunu reddederse onda beyaz bir leke hasýl olur.

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), fitnenin amillerinden olan "emanetin kalkýþý" ile alâkalý bir açýklamasýnda, kalpteki bu tedricî deðiþmeyi daha vazýh bir üslubla tekrar ele alýr ve bazý temsillerle zihinlere yerleþtirmeye çalýþýr. Huzeyfe´nin naklettiði bu rivayet Buharî ve Müslim´in ittifak ettiði hadislerdendir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurur ki: "Emanet (din duygusu, adalet, emniyet) insanlarýn kalplerinin derinliklerine iner (fýtrî olarak onlarda vardýr). Sonra Kur´an ve sünnetten aldýklarý bilgilerle bunu beslerler, kuvvetlendirirler. Emanetin kaldýrýlmasýna gelince, (bu da yavaþ yavaþ olur, þöyle ki:) Kiþi uyur (fesada bulaþma nispetinde emanet(ten bir miktarý) kalbinden alýnýr. Öyle ki, emanetin yeri, rengi uçmuþ bir yanýk izi gibi küçük bir lekeye döner. Kiþi bir kere daha uyur, (cemaatten geri kalan da) alýnýr. Bu sefer geride, senin ayaðýnýn üzerinden yuvarlanan kor taneciðinin hasýl ettiði kabarcýk gibi bir iz kalýr. Bu kabarcýk nasýl ki boþtur, sana te´sir etmeden söner gider, (aynen öyle de emanetten kalan iz de yaþayýþa hiç bir tesir icra etmez). Böylece insanlar alýþveriþ (ve günlük yaþayýþlarýna) gitmek üzere müþkil bir günün) sabahýna eriþirler. Hemen hemen hiç kimse emaneti eda etmez (dinin istediði þekilde yaþamaz). Zamanla iyiler o kadar azalýr ki) parmakla gösterilmeye baþlanýr ve "Falanca yerde emin bir adam varmýþ" denir. Bir kimse lehinde "Ne akýllý, ne nezaketli, ne civanmert kiþi" diye medh ü sena edilir de o adamýn kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunmaz."

Aynî, bu hadisi izah ederken hadiste, emanetin önce bir zümreden (kavm), sonra bir baþka zümreden, azar azar, kýsým kýsým, bir zamandan öbür zamana -dindeki fesat derecesine göre- alýnacaðýnýn ifade edildiðini dile getirir ve açýklamasýný þu þekilde noktalar:

"Emanetin azar azar gitmesiyle kalp ondan tamamen boþalýr. Emanetten bir parça gidince, nurunu da alýr götürür, onun yerini yanýk izi gibi zulmetten (karanlýktan) bir benek alýr. Bundan bir parça daha gidince, oradaki karanlýk (büyüyerek) yanýk kabarcýðý gibi olur. Bu hemencecik kaybolmayan, kýsmen sabitleþen bir izdir. Hadiste, kalpte yerleþen nurun bilahere birbiri ardýnca kýsým kýsým çýkarak kaybolup gitmesi, ayak üzerine yuvarlanan kor parçasýna benzetilir. Kor gider, fakat yerinde yanýk kabarcýðý býrakýr."[122]




Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 12:00:08
2- Fitne Bir Kere Çýktý Mý Sonu Gelmez


Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, fitneye karþý fazlaca uyarýda bulunmasýnýn sebeplerinden biri de herhalde onun ortadan kalkmayan bir vasfa sahip olmasýdýr. Hadislerin beyanýndan anlaþýldýðýna göre, herhangi bir yerde, herhangi bir sebeple ne çeþitten olursa olsun bir fitne çýktý mý artýk onun açtýðý yara bir daha kapanmayacaktýr. Fitne, yatýþsa, heyecanýný yitirse ve sönse bile içtimâî bünyede açýlan yaranýn izi silinmemekte, kalpler eski berraklýk ve sâfiyetine bir daha kavuþamamaktadýr. Resulullah, bunu bir hadislerinde: "Ümmetim arasýna kýlýç girdi mi, artýk kýyamete kadar bir daha kaldýrýlmaz" diye ifade eder. Fitne ile hasýl olacak fenalýðýn -küllenmesine raðmen sönmeyen bir kor gibi- sulh ve sükunete raðmen devam edeceðini Huzeyfe tu´bnu´l-Yemân´ýn bir rivayetinde açýk olarak görmekteyiz. Daha önce tam olarak kaydettiðimiz bu rivayette, Huzeyfe, bu þerden sonra tekrar hayýr mý diye sorunca Hz. Peygamber, mevzumuzu alâkadar eden þu ilgi çekici cevabý verir: "Evet gelecek. Ancak bu hayýr bulanýk olacak." Rivayetin Ebu Dâvud´daki bir veçhinde: "Bu yerden sonra bulanýk bir sulh (hüdne) var" denilir. Hadisin bütün vecihlerinde yer eden "bulanýk" kelimesiyle tercüme ettiðimiz kelimenin aslý "dahan"dýr.

Þârihler, aslen küdûred, yani bulanýklýk mânasýna gelen bu tabirin açýklanmasýna ayrý bir yer verirler. Aliyyu´l-Kâri, þerden sonra gelecek hayrýn, diðer bir ifade ile fitneden sonra teessüs edecek sulh ve sükûnun hile, nifak ve hiyanet içerisinde devam edeceðini ifade eder ve devamla: "Þu mâna dahi muhtemeldir; fitneden sonra insanlarýn, emîr olarak baþa geçirilen kimsenin etrafýnda toplanmalarý kerhendir, gönül rýzasýyla deðildir, isteyerek deðildir" der.

Zemahþerî, el-Fâik´da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in zahirî salâh altýnda bâtýnî fesadýn devam edeceðini ifade etmek maksadýyla böyle bir misal verdiðini söyler.

Ýbnu Hacer, dahan kelimesine kin (hýkd), kusur, kalpdeki fesad mânalarýnýn verildiðini ve her üç mânanýn da birbirine yakýn olduðunu belirttikten sonra þunu söyler: "Hadis, þerden sonra gelen hayrýn halis bir hayýr olmayacaðýna, bilakis nakýs ve bulanýk bir hayýr olacaðýna iþaret etmektedir." Ýbnu Hacer açýklamalarýna devamla, Ebu Ubeyd´in þöyle dediðini kaydeder: "Bu hadisteki muradý bir baþka hadis açýklamaktadýr: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in bir diðer sözü þudur: "Ýnsanlarýn kalpleri bir daha eski halleri üzerine rücû etmez."

Ýbnu Hacer, bu açýklamalardan sonra: "Sanki mâna, "insanlarýn kalbi artýk birbirine karþý halisâne olamaz" gibidir" der.

Nevevî´nin açýklamalarý da Ýbnu Hacer´den kaydettiklerimize benzer.[123]



3- Giren Çýkamaz


Birkýsým hadisler, mü´mini fitneye karþý uyarma vazifesini yapmak için, onun ölümü aratacak kadar kötülüðünü ortaya koyarken, bir de, bir girenin bir daha çýkamayacaðý yönünün bulunduðunu belirtmektedir. Bu artýk o fitnenin iradeleri yenen menhûs zevkinden midir, yoksa fitne teþkilatýnýn (zîra az ilerde bir teþkilat olma durumuna temas edilecektir) baskýsý sebebiyle midir, daha baþka sebeplerden midir, bu nokta belirtilmiyor. Ama netice þudur: Fitneye giren çýkamýyor. Ebu Hüreyre haber vermektedir: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Saðýr, dilsiz, kör bir fitne olacak. Kim ona yaklaþýrsa, o da bunu kendine çekecek..." Þarihler, bu hadisten fitneye girenlerin hakla bâtýlý ayýrmaktan uzak kalacaklarýný, kendilerine yapýlan nasihata, emr-i bi´lma´rûf ile nehy-i ani´lmünkere kulak vermeyeceklerini, hakký söyleyenlerin bela ve cefalara mâruz kalacaðýný, fitneye bir parça meyledenleri kendisine þiddetle çekeceðini vs. anlamaktadýrlar. [124]



4- Fitne , Fikrî Gruplaþmadýr


Bazý hadislerden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ümmetin dikkatini çekmeye çalýþtýðý büyük fitnelerin dine zýt olan fikrî cereyanlar sebebiyle ortaya çýkacaðý anlaþýlmaktadýr. Burada "dine zýt" kaydýný bilhassa tebarüz ettirmek isteriz. Zîra, gayesi Allah´ýn rýzasýný tahsil, hedefi dine hizmet, sünneti ihya olan ve davranýþlarýnda, düþüncelerinde Kur´an ve sünnetin düsturlarýndan ayrýlmayan bir kýsým dinî gruplaþmalar her devirde olagelmiþtir ve olacaktýr da. Hak mezhepler, hak tarikatlar bu söylediðimize misaldir. Birbirlerine hasmane tavýr almadýklarý, hayýrda yarýþma vasfýný kaybetmedikleri müddetçe bu çeþit gruplaþmalarýn Kur´an ve sünnetin ruhuna aykýrý olmayýp, bilakis muvafýk düþtüðünü belirterek mevzumuzla alâkalý hadisi kaydediyoruz:

Hz. Peygamber þöyle buyurur: "Fitne insanlarýn kalbine hasýr misali çöp çöp konur. Hangi kalbte, bundan içirilirse onda siyah bir nokta hasýl olur, hangi kalp de bunu reddederse onda da beyaz bir leke hasýl olur. Böylece (cemiyetin fertleri) iki gruba ayrýlýr. Bir grubun kalbi düz (ve parlak) bir taþ gibi beyazdýr. Bunlara arz ve semavat baki kaldýkça fitne zarar vermez. Diðer grubun kalbi siyahtýr, bulanýktýr, týpký (ateþte) kararmýþ tencere gibidir. Ne iyiyi iyi, ne kötüyü kötü kabul eder (cemiyetin hiçbir mânevî deðerlerini tanýmaz). Hevayý nefsinden kendisine ne telkin edilirse onu bilir..."

Burada, belli bir fikir sistemi, belli bir görüþe þartlanan insanlarýn tasvir edildiði pek açýktýr. Zîra batýl gruplaþmalara dahil olan kimseler için, kendi sistemlerinin, kendi teþkilatlarýnýn iyi dediði dýþýnda iyi, kötü dediði dýþýnda kötü mevcut deðildir. Veya bunun dýþýnda bir deðer kabul etme hürriyetine sahip deðildirler. Hadisteki "hevayý nefsinden ne telkin edilirse" cümlesini, "teþkilattan ne telkin edilirse" þeklinde anlamamýza hiçbir mani yoktur. Çünkü, Ýlahî ölçülerle deðerlendirilmeyen ve ona zýt düþen her þey "heva"dýr, bu kimden gelirse gelsin farketmez. Hatta Kur´an-ý Kerim´de böylelerinin "hevasýný ilahlaþtýrmakla" itham edildiðini görürüz[125].[126]



Ynt: Fitneler By: sumeyye Date: 03 Nisan 2010, 12:02:46
5- Yalan Artar


Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), zina, hýrsýzlýk, içki gibi fenalýðý herkesçe müsellem olan içtimâî afetlerden de beter ilan edip mü´-min ve Müslümanlýk vasfý ile baðdaþtýramadýðý yalan (ve iftiranýn) fitne zamanýnda son derece artacaðýna dikkat çekiyor. Yüzde doksaný yalana dayanan günümüz siyasî hayatýnýn hakiki deðerlendirmesini mü´minlerin isabetle yapabilmesi için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bu ikazýna da muhtacýz. Zîra hemen hemen yalan ve iftira üzerine oturtulmuþ olan günümüz siyasetinin girmediði Müslüman aile kalmamýþtýr.

Hz. Peygamberin kýyamet fitnesi zuhur ettiði zaman artacaðýný haber verdiði "herc"in ne olduðu sorulunca, Ýbnu Mes´ud´dan gelen bir rivayette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) þu cevabý vermiþtir: "el-Katlu ve´lkizbu" yani "artacak olan herc´ten maksad haksýz yere adam öldürmek ve yalan söylemektir."[127]



6- Gerçeklerin Ýstismarý


Fitne hakkýndaki bazý hadislerde, fitne hengâmýnda, fitnecilerin hep yalan dolanla, batýl sözlerle hareket etmeyip, birkýsým gerçeklere de yer verecekleri, daha doðrusu, birkýsým hakikatlarý suret-i haktan görünerek kendi batýl davalarý lehine istismar edecekleri beyan edilmektedir.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu noktayý, ümmeti için en ziyade korktuðu üç þeyden birini "Kur´an-ý Kerim´i bilen münafýk" olarak ifade ederek tebarüz ettirir. Bu hususu iþleyen muhtelif hadislerden biri þöyledir: "Ben ümmetim için ne mü´minden ne de müþrikten korkarým. Zîra mü´mini, onun imaný kötülük yapmaktan alýkoyar müþriði de küfrü durdurur. Fakat bütün korkum, âlim olan münafýktandýr. Hoþunuza gidecek, te´yid edeceðiniz þeyleri söylerler, size zarar verecek iþler yaparlar." Hz. Peygamberin mükerreren ifade ettikleri endiþe, saf Müslümanlarýn, masum ve iyi niyetli kimselerin, cazip ve parlak sözlerle münafýk, ikiyüzlü, tahripkâr, fitneci kimselerce aldatýlmasýdýr. Bu meseleye en canlý misal, Hz. Ali ile Haricîler arasýnda cereyan eden bir konuþmadýr. Haricîler, halife ve hükümdarýn varlýðýna lüzum olmadýðý hususundaki akidelerine delil olarak, Kur´an´dan iktibas ederek "Lâ hükme illâ lillah" yani "Hüküm ancak Allah´ýndýr" cümlesini kendilerine slogan yapmýþlardýr. Hz. Ali, bunu iþitince þu cevabý verdi: "Bu, doðru bir sözdür. Ancak bâtýl adýna söylenmiþtir."

Sadece Haricîler deðil, ta Abdullah Ýbnu Sebe ile baþlayýp Karmatîler, Rafizîler, Ýsmailîler vs. günümüze kadar devam eden bütün fitne hareketleri dinî sloganlarla ortaya çýkmýþlardýr. Kur´an´ý inkâr deðil istedikleri þekilde te´vil ederek cahilleri aldatmýþlardýr.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), "Kur´an´ý bilen münafýk" tehlikesine karþý yaptýðý uyarý ile, bu canipten gelecek fitnelere parmak basmýþ olmaktadýr. Dindarlýðý laftan ibaret kalýp, amele intikal etmeyenlerin durumundan az ileride ayrýca söz edeceðiz.[128]



7- Herkes Kendi Görüþünü Beðenir


Hadislerde zikredilen fitne alametlerinden biri de, herkesin kendi görüþünü benimsemesidir. 4758 numaralý hadiste geçtiði üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mü´minin cemiyet hâdiselerine karýþmayarak, kendi hanesine çekilmesini gerektiren durumlarý sayarken, bilhassa rey sahiplerinin sadece kendi reylerinden (görüþlerinden) hoþlanmasýný (yani -ulemanýn açýklamasýyla- Kitap, sünnet ve icma tarikiyle gelen hükümlere bakmaksýzýn, Sahabe ve Tabiin gibi selef-i salihine uymayý terkederek, kendi hevasýna göre hüküm yürütmesini) de zikreder.[129]



8- Cehalet Artar


"Oku" emri ve kalemin övülmesiyle baþlayan Ýslam´ýn en ziyade ehemmiyet verdiði þeylerden biri ilimdir. Mü´min için, imandan sonra ilim gelmelidir. Dini yaþamak, korumak, düþmana galebe çalmak, vs. hep ilimle mümkündür. Hakiki ilmin olduðu yerde din vardýr. Ýman vardýr. Allah korkusu vardýr. Kur´an-ý Kerim: "Kullar arasýnda Allah´tan en ziyade korkanlarýn ilim sahipleri" (Fatýr 28) olduðunu bildirir. Ýçki, kumar, ihtikar, zina, yalan, sefalet, fakirlerin ezilmesi gibi bütün içtimâî bozukluklarýn temelinde Allah korkusunun yokluðunun yatmakta olduðunu kim inkâr edebilir? Ayet, Allah korkusunu ilme baðladýðýna göre, düzensizliðin olduðu yerde ilmin kalkmýþ, cehaletin artmýþ olmasý gerekir. Nitekim, muhtelif hadislerde bu husus, herhangi bir tekellüf ve dolaylý ifadeye ihtiyaç býrakmayacak þekilde açýk olarak beyan edilir: "Kýyametten önce gelecek fitne devrinde ilim gider, cehalet gelir..."[130]





radyobeyan