Kütübü Sitte
Pages: 1234
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:57:22
8-BÂZI HÜKÜMLER

* Ýbnu Dakîku´l-Îd der ki: "Bu rivâyet rükûda duanýn, sücûdda tesbîhin mübah olduðuna delalet eder. Bu söylenene, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn: "Rükûda Rabb Teâlâ´yý tâzim edin, sücûdda da duaya gayret edin" hadisinde muhalefet yoktur. Zîra, sadedinde olduðumuz hadisin cevaza hamledilmesi mümkündür ve bu esastýr. Sücudla ilgili emri de duayý çok yapmaya hamledebiliriz. Nitekim "gayret edin" ibâresi de bu çok yapma te´vilini te´yîd eden bir unsurdur."

Secdede duayý çok yapma üzerine hadisler gelmiþtir. Bunlardan biri: اَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ فَاكْثرُوا فِيهِ مِنَ الدُّعَاءِ

"Kulun Rabbine en yakýn olduðu zaman secde hâlidir. Öyle ise secdede iken çok dua edin" hadisidir.

Secdede çok dua etme emri, her hâceti çokça talep metmeye teþviki de içine alýr. Nitekim, daha önce de kaydedildiði üzere, bu ayakkabý baðýna varýncaya kadar maddî ihtiyaçlarýmýzýn da talebini ihtiva eder. Çok duaya, istenen bir þeyi tekrar tekrar taleb de dâhildir.

* Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´nin, secde etmekte olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ayaðýna deðmesi, kadýnýn temasý ile abdestin bozulmayacaðýna Hanefîlerce delil kýlýnmýþtýr. Ancak diðer üç mezhebe göre kadýnýn deðmesi abdesti bozar.

* Secdede ayaklarý dikmek sünnettir.[95]



ـ4ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا رَكَعَ أحَدُكُمْ فَلْيَقُلْ ثََثَ مَرَّاتٍ: سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيمِ، وَذلِكَ أدْنَاهُ، وَإذَا سَجَدَ فَلْيَقُلْ: سُبْحَانَ رَبِّىَ ا‘عْلَى ثَثاً، وَذلِكَ أدْنَاهُ[. أخرجه أبو داود والترمذى



4. (1804)-Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri rükû edince üç kere "Sübhâne rabbiyel azîm (Büyük Rabbim (her çeþit kusurdan) münezzehdir" desin. Bu, en az miktardýr. Secde yapýnca da üç kere "Sübhâne Rabbiye´l a´lâ (Ulu Rabbim (her çeþit kusurdan) münezzehdir" desin. Bu da en az miktardýr." [Ebû Dâvud, Salât 154, (886); Tirmizî, Salât 194, (261).][96]



AÇIKLAMA:



Önceki hadisin açýklamasýnda belirttiðimiz üzere, rükû ve sücûdda okunacak dualarýn mâhiyeti rivâyetlerde farklý þekillerde gelmiþtir. Sadedinde olduðumuz Ýbnu Mes´ud rivâyeti onlardan biridir. Ýbrahim Nehâî, Hasan Basrî, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf, Muhammed ve bir rivâyette Ahmed Ýbnu Hanbel bu rivâyeti esas alarak üçer sefer bu dualarý okumayý sünnet addetmiþlerdir.

Rivâyet üçten aþaðý tutulmamasýný tavsiye eder. Demek ki, üçten az olursa sünnete riâyet edilmemiþ olacaktýr. Fazla okumaya mâni yok. Ancak nihâî hududu hususunda bazý yorumlar vardýr: Mâverdî: "Kemâli on bir veya dokuzdur, vasatý beþtir, ancak bir kere ile iktifa etse yine de tesbih husule gelmiþ olur" der. Tirmizî´nin Ýbnu´l-Mübârek ve Ýshâk Ýbnu Râhuye´den naklettiðine göre, imamýn beþ kere tesbih okumasý müstehabdýr. Þevkâni´nin kaydýna, göre, tesbihlerin dokuzdan fazla kýlýnmasý halinde sehiv secdesi gerekeceði, üçten fazla okunduðu takdirde sayýnýn çift deðil, tek tutulmasý ile ilgili sarih bir delil yoktur.

Rükû ve secdelerde yapýlacak zikrin hükmü ihtilaflýdýr. Ebû Hanîfe, Ýmam Mâlik ve Ýmam Þâfiî´ye göre sünnettir, terkinde bir þey gerekmez, ancak kasden terkedilmesi mekruhtur. Ahmed Ýbnu Hanbel ve diðer bazý âlimlere göre vâcibtir, kasden terki namazý bozar, sehven terkinde secde-i sehiv gerekir. Zahirîlerden Ýbnu Hazm ise "farzdýr" demiþtir.[97]



ـ5ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا رَكَعَ قالَ: اللَّهُمَّ لَكَ رَكَعْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أسْلَمْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، أنْتَ رَبِّى خَشَعَ سَمْعِى، وَبَصَرِى، وَلَحْمِى، وَدَمِى، وَعِظَامِى للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ[. أخرجه النسائى.»الخُشُوعُ« الخضوع والذل .



5. (1805)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), rükû yaptýðý zaman: "Allahümme leke reka´tu ve bike âmentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü ente Rabbiye, haþaa sem´î ve basarî ve lahmî ve demî ve izâmî lillahi Rabbi´l-âlemin. (Ey Allahým sana rükû yapýyorum, sana inandým, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulaðým, gözüm, etim, kaným ve kemiklerim Âlemlerin Rabbi olan Allah önünde haþyette, tezellüldedir." [Nesâî, Ýftitâh 104, (2, 192). Bu rivâyet Müslim´de gelen uzun bir rivayetin bir parçasýdýr (Salâtu´l-Müsâfirîn) 201, (771).][98]



ـ6ـ وعن ابن أبى أوفى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا رَفعَ ظَهْرَهُ مِنَ الرُّكُوعِ قَالَ: سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ، اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ مِلءَ السَّموَاتِ، وَمِلْءَ ا‘رْضِ، وَمِلْءَ مَا شِئْتَ منْ شَئٍ بَعْدُ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذى .



6. (1806)- Ýbnu Ebî Evfâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sýrtýný rükûdan kaldýrdýðý zaman: "Semiallâhu limen hamideh, Allahümme Rabbenâ leke´lhamdü mil´essemâvâti ve mil´el-arzi ve mil´e mâ þi´te min þey´in ba´du. (Allah, kendisine hamd edeni iþitir. Ey Allahým, ey Rabbimiz, semâlar dolusu, arz dolusu ve bunlardan baþka istediðin her þey dolusu hamdler sana olsun" [Müslim, Salat 204, (476); Ebû Dâvud, Salât 144, (846).][99]



ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كَانَ رسول اللّهِ # يَقولُ بَيْنَ السَّجْدَتَيْنِ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى وَارْحَمْنِى وَاجْبُرْنِى وَاهْدِنِى وَارْزُقْنِى[. أخرجه أبو داود والترمذى، واللفظ له .



7. (1807)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) iki secde arasýnda: "Allahümme´ðfir lî ve´rhamnî, ve´cbürnî, ve´hdinî ve´rzuknî. (Allahým bana maðfiret et, merhamet et, beni zengin kýl, bana hidâyet ver, bana rýzýk ver) derdi". [Ebû Dâvud, Salât 145, (850); Tirmizî, Salât 211, (284); Ýbnu Mâce, Salât 23, (898).][100]



AÇIKLAMA:



1- Son üç rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn rükûdan doðrulurken olsun, iki secde arasýndaki doðrulmada olsun muhtelif tesbihler okuduðunu göstermektedir.

2- Okunan duada geçen kelimeler ma´lum ise de þârihler þu açýklamayý sunarlar: "Ýstenen maðfiret insanlara karþý iþlenen günahlarýn affý ve ibâdetlerde yapýlan kusurlarýn baðýþlanmasý içindir. Ýstenen rahmet, amelin karþýlýðý olan rahmet deðil, Allah´ýn lütfuna, keremine lâyýk olan rahmettir veya "ibadetimi kabul etmek suretiyle rahmet kýl" demektir. Zenginlik talebinden maksad gönül zenginliði, dünya ve madde karþýsýnda istiðna ve tokgözlülük talebidir. Rýzk talebinden maksad temiz ve helâl rýzýk, ihtiyaçlarý karþýlayacak rýzýktýr veya mânevî derecelerde veya uhrevî yüksek derecelerin kazanýlmasýnda yardýmdýr.

3-Hadis, ayrýca, oturma sýrasýnda iki secde arasýnda bu kelimelerle dua etmenin meþrû olduðuna delâlet eder.[101]



ـ8ـ وعن علىّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ النَّبىُّ # إذَا سَجَدَ قالَ: اللَّهُمَّ لَكَ سَجَدْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أسْلَمْتُ، سَجَدَ وَجْهِىَ لِلَّذِى خَلَقَهُ وَصَوَّرَهُ، وَشَقَّ سَمْعَهُ، وَبَصَرَهُ تَبَارَكَ اللّهُ أحْسَنُ الخَالِقِينَ، ثُمَّ يَكُونُ آخِرُ مَا يَقُولُ بَيْنَ التَّشَهُّدِ وَالتَّسْلِيمِ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى مَا قَدَّمْتُ،

وَمَا أخَّرْتُ، وَمَا أسْرَرْتُ، وَمَا أعْلَنْتُ، وَمَا أسْرَفْتُ، وَمَا أنْتَ أعْلَمُ بِهِ مِنِّى، أنْتَ المُقَدِّمُ، وَأنْتَ المُؤَخِّرُ َ إلَهَ إَّ أنْتَ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .



8. (1808)- Hz. Ali (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) secde ettiði vakit þöyle dua okurdu: "Allahým sana secde ettim, sana inandým, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratýp þekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanýna secde etmiþtir. Yaratanlarýn en güzeli olan Allah ne yücedir" (Hacc 14).

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn teþehhüdle selam arasýnda okuduðu en son duasý: "Allahümmaðfir lî mâ kaddemtü ve mâ ahhartü ve mâ esrertü ve mâ a´lentü ve mâ esreftü ve mâ ente a´lemu bihî minnî ente´lmukaddim ve ente´lmuahhir. Lâ ilâhe illâ ente. (Allahým, geçmiþ ömrümde yaptýklarýmý, gelecekte yapacaklarýmý, gizli iþlediklerimi, alenî yaptýklarýmý, israflarýmý, benim bilmediðim fakat senin bildiðin kusurlarýmý affet. Ýlerleten sen, gerileten de sensin, senden baþka ilah yoktur)". [Müslim, Salâtul-Müsâfirîn 201, (771), Tirmizî, Daavât 32, (3417, 3418, 3419); Ebû Dâvud, Salât 121, (760); Nesâî, Ýftitâh 17, (2, 130).][102]



ـ9ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قالَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ لرسول اللّهِ #: عَلِّمْنِى دُعَاءً أدْعُو بِهِ في صََتِى، قالَ: قُلِ اللَّهُمَّ إنِّى ظَلَمْتُ نَفْسِى ظُلْماً كَثيراً، وََ يَغفِرُ الذُّنُوبَ إَّ أنْتَ فَاغْفِرْ لِى مَغْفِرَةً مَنْ عِنْدَكَ وَارْحَمْنِى إنَّكَ أنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود .



9. (1809)- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a, Hz. Ebû Bekir (radýyallâhu anh) gelerek:

"Bana namazda okuyacaðým bir dua öðret" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona þu duayý okumasýný söyledi:

"Allahümme innî zalemtü nefsî zulmen kesîran ve lâ yaðfiru´zzünûbe illâ ente fa´ðfir lî maðfireten min indike verhamnî inneke ente´lðafûru´rrahîm. (Allahým ben nefsime çok zulmettim. Günahlarý ancak sen affedersin. Öyle ise beni, þanýna layýk bir maðfiretle baðýþla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin". [Buhârî, Sýfâtu´s-Salât 149, Daavât 17, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 48, (2705); Tirmizî, Daavât 98, (3521); Nesâî, Sehiv 58, (3, 53).][103]



AÇIKLAMA:



1- Kaydettiðimiz bu son rivâyetler namazda, selamdan önce okunmasý sünnet olan dualarý göstermektedir. Bu dualarda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) nefsine zulmettiðini ifâde edip af ve maðfiret dilemekte, gizli-açýk, evvel-âhir iþledikleri günahlardan söz etmekte, Allah´ tan rahmet taleb etmektedir. Bazý âlimler, sûre-i Fetih´in baþ kýsmýnda ifâde edildiði üzere, geçmiþgelecek bütün günahlar Cenâb-ý Hakk´ýn affýna mazhar olduðu halde Resûlullah´ýn böyle dua etmesini müþkilâtlý bulmuþlar. Ancak bu itiraza birkaç açýdan cevap verilmiþtir:

1) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ümmetine duayý öðretmek maksadýyla böyle hareket etmiþtir.

2) Bu duadan murad, ümmeti için talepte bulunmaktýr, böylece mâna þöyle olur "Yâ Rabbi ümmetim için senden maðfiret diliyorum..."

3) Tevâzu yolundan gidip, kulluk izhar etmek, Allah´tan korkuyu benimseyip, tâzimini ifâde etmek, O´na olan fakrýný göstermek, rýzasýný arzu ederek emrine itaat etmek istemiþtir. Duasýna icabet edilmiþ olmasýna raðmen talebi tekrar etmekten vazgeçmiyor, çünkü bu davranýþ sevap hâsýl etmekte, mânevî ve uhrevî dereceleri yükseltmektedir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn dua hususunda verdiði bu þahsî örnek, ümmeti böyle davranmaya, duada ýsrara teþvik eder. Zîra Efendimiz, mazhar olduðu kesin maðfirete raðmen tazarru, dua ve niyazý terketmezse, bu hususta kesin bir garantisi olmayan insan daha çok dua ve tazarru etmek zorundadýr.

2- Hz. Ebû Bekir´e öðrettiði duadan hareketle þu da söylenmiþtir: "Bir insan sýddîkiyet gibi ne kadar yüce bir mertebede de olsa kusurdan mücerred olamaz".

3-"Þanýna layýk bir maðfiretle baðýþla" diye tercüme ettiðimiz ifade; indindeki maðfiretle diye, aslýna kelime yönünden daha uygun bir tercümeye de kavuþturulabilir. Tîbî, buradaki maðfiret kelimesinin nekre oluþunu "künhü idrak edilmeyen büyük bir gufran (baðýþlama) talebi" olarak açýklar. Allah´ýn indinden olma vasfýnýn da buradaki büyüklük arzusunun bir baþka ifâdesi olduðunu belirtir ve: "Çünkü Allah´ýn indinden olan þeyi vasfetmek mümkün olmaz" der. Ýbnu Dakîku´l-Îd iki ihtimalin üzerinde durur: "Biri, mezkûr tevhide bir iþârettir, sanki þöyle denmiþ olmaktadýr: "Allahým, bunu ancak sen yaparsýn, öyleyse onu benim için yap!" Diðerine gelince -ki bu ihtimal daha muvafýktýr- bu, kulun güzel veya baþka bir amel sebebiyle hiçbir sûrette liyakat kazanmaksýzýn sýrf mahz-ý lütuf olacak bir maðfiretin talebine iþarettir". Bâzý âlimler, bu ikinci te´vîli tercih ederek mânayý þöyle ifade etmiþlerdir: "Allahým, ben amelimle lâyýk olmasam da sen bana, (þanýna yakýþan) bir fazlýnla maðfiret eyle".

4-Âlimlerden cevâmiu´lkelîm ihtiva eden matlub dualarý sormak müstehabtýr. Ancak duanýn, namazýn neresinde yapýlacaðý hadiste tasrih edilmemiþtir. Cumhur, bazý karînelerden hareketle, yerinin son oturmada (ka´de-i âhire´de), selam vermezden önce olduðunu söylemiþtir. Hemen kaydedelim ki sücûd ve teþehhüdde olacaðýný söyleyen de olmuþtur.[104]



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:57:52
TEÞEHHÜDDEN SONRA OKUNACAK DUÂ


ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كَانَ رسول اللّه # يَقُولُ بَعْدَ التَّشَهُّدِ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ جَهَنّمَ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَأعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ المَحْيَا وَالمَمَاتِ[. أخرجه أبو داود .



1. (1810)- Ýbnu Abbâs (radiyallahu anhümâ) hazretleri anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) teþehhüdden sonra þunu okurdu: "Allahümme innî eûzu bike min azâbi cehennem ve eûzu bike min azâbi´lkabri ve eûzu bike min fitneti´d-Deccâl ve eûzu bike min fitneti´lmahyâ ve´lmemât. (Allahým, ben cehennem azabýndan sana sýðýnýrým. Kabir azabýndan da sana sýðýnýrým. Deccal fitnesinden de sana sýðýnýrým, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sýðýnýrým)". [Ebû Dâvud, Salât 184, (984).][105]



AÇIKLAMA:



1-Buradaki teþehhüd´den maksadýn son teþehhüd olduðu hadisin bâzý vecihlerinde belirtilmiþtir.

2-Zahirîler, "teþehhüd" tâbirini mutlak zikreden rivayetleri esas alarak, hadiste zikredilen dört þeyden istiâze etmeyi her iki teþehhüdde de vâcib addetmiþlerdir. Halbuki mutlak´ýn mukayyede hamledilmesi umûmî bir kâidedir.

3-Bâzý rivâyetlerde " ...فَلْيَتَعَوَّذْ. .. " Yani: "Biriniz son teþehhüdden çýkýnca þu dört þeyden istiâze etsin..." þeklindeki emre dayanarak, Zahirîler bu duanýn okunmasýný "vacib" eddetmiþlerdir. Zahirî olmayanlardan da böyle hükmedenler olmuþtur. Tâvus Ýbnu Keysân, bu duayý okumadan selâm veren oðluna namazý iâde ettirir. Cumhur, nedbe hükmetmiþtir: "Dileyen okur" der.

4- Hadis, kabir azabýndan istiâzeye yer vermekle kabir azabýnýn varlýðýný haber vermekte ve dolayýsýyla bunu inkâr eden Mûtezile takýmýný tekzib etmiþ olmaktadýr. Aslýnda kabir azabý sadece bu hadisle sübut bulmaz, mânevî tevâtür derecesini bulan çok sayýda rivâyet mevcuttur.

5- Mahya (hayat) fitnesinden maksad -Ýbnu Dakîku´l-Îd´e göre- kiþiye hayatý boyu ârýz olan dünyevî fitneler, imtihanlardýr: Madde, þehvet, cehalet gibi sebeplere dayanan imtihanlar. Bunlarýn en ciddi olaný ölüm anýndaki imtihandýr, zîra insanýn hayatýný, iman veya küfür üzerine mühürleyecektir.

6-Memat (ölüm) fitnesinden muradýn ölüm anýndaki fitne olabileceði belirtilmiþtir. Her ne kadar bu, hayat içerisinde cereyan ediyor ise de ölüme yakýnlýðý sebebiyle buna nisbeti uygun görülmüþtür. Üstelik ehemmiyetli bir fitne olmasý haysiyetiyle ayrýca dikkat çekilmesi normal olmaktadýr. Mamafih bununla kabir fitnesinin murad edilmiþ olabileceði âlimlerce belirtilmiþtir. Þurasý muhakkak ki, ölenlerin kabirlerinde fitneye uðrayacaklarý kesindir, pek çok hadis bunu ifade etmiþtir. Hemen ifade edelim: Ölüm fitnesi ile kabirdeki fitnenin kastedildiðini söyleyince fitne kelimesini "azab" mânasýnda anlamamýz gerekir. Fitne âyet ve hadislerde, azab, imtihan, yakmak, saptýrmak, kötülük yapmak, belaya uðratmak, delilik, þirk, tefrika, kargaþa, iman zayýflýðý -küfür, isyan- muhalefet gibi deðiþik mânalarda kullanýlmýþtýr.

"Mahya fitnesi"nden murad sabýrsýzlýða mübtela olmaktýr, memat fitnesinden murad da kabirde Münker-Nekir´in sorularý karþýsýnda þaþýrmak, cevap verememektir" diyen de olmuþtur.

7-Deccâl, ahirzamanda çýkýp, ümmet içerisinde maddî ve bilhassa mânevî pek büyük tahribatlar yapacak bir þahýstýr... Bu mevzuya 5011-5015 numaralý hadislerde yer vereceðimiz için, burada açýklamaya girmiyoruz. Ancak þunu belirtelim ki, Deccal fitnesini günde beþ vakit istiaze edilecek þekilde namaza dâhil edilmesi, bu meselenin ehemmiyetini ifade eder. Nitekim, rivâyetler Ashab devrinde, Deccal bilgisinin temel eðitim müfredatýna dâhil edilerek ilkokul yaþýndaki çocuklara mahalle mekteplerinde öðretildiðini göstermektedir.[106]



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:58:41
SELÂMDAN SONRA OKUNACAK DUA


ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]سَمِعْتُ رسول اللّهِ # لَيْلَةً حِينَ فَرَغَ مِنْ صََتِهِ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنى أسْألُكَ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِكَ تَهْدِى بِهَا قَلْبِى، وَتَجْمَعُ بِهَا أمْرِى، وَتَلُمُّ بِهَا شَعَثِى، وَتَرُدُّ بِهَا غَائِبى، وَتَرْفَعُ بِهَا شَاهِدِى، وَتُزَكِّى بِهَا عَمَلِى وَتُلْهِمُنِى بِهَا رُشْدِى، وَتَرُدُّ بِهَا أُلفَتِى، وَتَعْصِمُنِى بِهَا مِنْ كُلِّ سُوءٍ، اللَّهُمَّ أعْطِنِى إيماناً وَيَقِيناً لَيْسَ بَعْدَهُ كُفرٌ، وَرَحْمَةً أنَالُ بِهَا شَرَفَ كَرَامَتِكَ في الدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ، اللَّهُمَّ إنِى أسألُكَ الْفَوْزَ في القَضَاءِ، وَنُزُلَ الشّهَدَاءِ، وَعَيْشَ السُّعَدَاءِ، وَالنَّصْرَ عَلى ا‘عْدَاءِ، اللَّهُمَّ إنِّى أُنْزِلُ بِكَ حَاجَتِى، وَإنْ قَصُرَ رَأيِى، وَضَعُفَ عَمَلِى، وَافْتَقَرْتُ إلى رَحْمَتِكَ، فَأسْألُكَ يَا قَاضِىَ ا‘مُورِ، وَيَا شَافِىَ الصُّدُورِ كَمَا تُجِيرُ بَيْنَ البُحُورِ أنْ تُجِيرَنِى مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ، وَمِنْ دَعْوَةِ الثُّبُورِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْقُبُورِ. اللَّهُمَّ مَا قَصُرَ عَنْهُ رَأيِى وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْألَتِى، وَلَمْ تَبْلُغْهُ نِيَّتِى مِنْ خَيْرٍ وَعَدْتَهُ أحَداً مِنْ خَلْقِكَ، أوْ خَيْرٍ أنْتَ مُعْطِيهِ أحَداً مِنْ عِبَادِكَ، فَإنِّى رَاغِبٌ إلَيْكَ فِيهِ وَأسْألُكَهُ بِرَحْمَتِكَ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ. اللَّهُمَّ يَاذَا الحَبْلِ الشَّدِيدِ، وَا‘مْرِ الرَّشِيدِ، أسْألُكَ ا‘مْنَ يَوْمَ الْوَعِيدِ، وَالجَنَّةَ يَومَ الخُلُودِ مَعَ المُقَرَّبِبنَ الشهُودِ، الرُّكَّعِ السُّجُودِ، المُوفِينَ بِالْعُهُودِ، إنَّكَ رَحِيمٌ وَدُودٌ، وَإنَّكَ تَفْعَلُ مَا تُرِيدُ. اللَّهُمَّ اجْعَلْنَا هَادِينَ مُهْتَدِينَ غَيْرَ ضَالِّينَ وََ مُضِلّينَ، سِلْماً ‘وْلِيَائِكَ، حَرْباً ‘عْدَائِكَ، نُحِبُّ بِحُبِّكَ مَنْ أحَبَّكَ، وَنُعَادِى بِعَدَاوَتِكَ مَنْ خَالَفَكَ. اللَّهُمَّ هذَا الدُّعَاءُ وَعَلَيْكَ ا“جَابَةُ، وَهذَا الجُهْدُ وَعَلَيْكَ التُّكَْنُ. اللَّهُمَّ اجْعَلْ لِى نُوراً في قَلْبِى، ونُوراً في قَبْرِى، وَنُوراً مِنْ بَيْنِ يَدَىَّ، وَنُوراً مِنْ خَلْفِى، وَنُوراً عَنْ يَمِينِى، وَنُوراً عَنْ شِمَالِى، وَنُوراً مِنْ فَوْقِى، وَنُوراً مِنْ تَحْتِى، وَنُوراً في سَمْعِى، وَنُوراً في بَصَرِى، وَنُوراً في شَعَرِى، وَنُوراً في بَشَرِى، وَنُوراً في لَحْمِى، وَنُوراً في دَمِى، وَنُوراً في مُخِّى، وَنُوراً في عِظَامِى .

اللَّهُمَّ أعْظِمْ لِى نُوراً، وَأعْطِنِى نُوراً، وَاجْعَلْ لِى نُوراً، سُبْحَانَ الَّذِى تَعَطّفَ العِزَّ وَقَالَ بِه، سُبْحَانَ الَّذِى لَبِسَ المَجْدَ وَتَكَرَّمَ بِهِ، سُبْحَانَ الَّذِى َ يَنْبَغِى التَّسْبِيحُ إَّ لَهُ. سُبْحَانَ ذِى الْفَضْلِ وَالنِّعَمِ. سُبْحَانَ ذِى المَجْدِ وَالْكَرَمِ. سُبْحَانَ ذِى الجََلِ وَا“كْرَامِ[. أخرجه الترمذى.»تَلُمَّ بِهَا شَعَثِى« أى تَجمع بها متفرق أمرى، »وَتُزَكِّى« تطهر، »تُجِيرُ بَيْنَ الْبُحُورِ« أى تمنع أحدها من اختط باŒخر. »الحَبْلُ« السبب، أو القرآن، أو الدين »السِّلْمُ« المسالم المصالح، »وَالحَرْبُ« ضده تسميته بالمصدر. »الجُهْدُ« بفتح الجيم المشقة وبضمها الطاقة والقدرة، والمراد »بالنُّورِ« المسئول في جميع ما تقدم: ضياء الحق وبيانه. »تَعَطَّفَ الْعِزّ« أى تردى به على سبيل التمثيل، ومعناه اختصاص بالعزّ، واتصاف به، ومعنى »وقَال بِهِ« أى حكم ف يردّ حكمه .



1. (1811)- Ýbnu Abbas (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn geceleyin namazdan çýkýnca þu duayý okuduðunu iþittim: "Allahým! Senden, katýndan vereceðin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidâyet, iþlerime nizam, daðýnýklýðýma tertip, içime kâmil iman, dýþýma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rýzana uygun istikâmeti ilham eder, ülfet edeceðim dostumu lutfeder, beni her çeþit kötülüklerden korursun.

Allahým, bana öyle bir iman, öyle bir yakîn ver ki, artýk bir daha küfür (ihtimali) kalmasýn. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarýnda kýymetli olan bir mertebeye ulaþayým.

Allahým! Hakkýmýzda vereceðin hükümde lütfunla kurtuluþ istiyorum, (kurbuna mazhar olan) þühedâya has makamlarý niyaz ediyorum, bahtiyar kullarýn yaþayýþýný diliyorum, düþmanlara karþý yardým taleb ediyorum!

Allahým! Anlayýþým kýt, amelim az da olsa (dünyevî ve uhrevî) ihtiyaçlarýmý senin kapýna indiriyor (karþýlanmasýný senden taleb ediyorum). Rahmetine muhtacým, halimi arzediyorum. (Ýhtiyacým ve fakrým sebebiyledir ki) ey iþlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacýný görüp þifâyâb kýlan Rabbim! Denizlerin aralarýný ayýrdýðýn gibi benimle cehennem azabýnýn arasýný da ayýrmaný, helâke dâvetten, kabir azabýndan korumaný diliyorum.

Allahým! Kullarýndan herhangi birine verdiðin bir hayýr veya mahlukatýndan birine vaadettiðin bir lütuf var da buna idrakim yetiþmemiþ, niyetim ulaþamamýþ ve bu sebeple de istediklerimin dýþýnda kalmýþ ise ey âlemlerin Rabbi, onun husûlü için de sana yakarýyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkýnda senden istiyorum.

Ey Allahým! Ey (Kur´ân gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (þeriat gibi) doðru yolun sâhibi! Kâfirler için cehennem vaadettiðin kýyamet gününde, senden cehenneme karþý emniyet, arkadan baþlayacak ebediyet gününde de huzur-ý kibriyana ulaþmýþ mukarrebîn meleklerle, (dünyada iken çok) rükû ve secde yapanlar ve ahidlerini îfa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sýnýrsýz rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediðini yaparsýn. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük þeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allahým! Bizi, sapýtmayýp, saptýrmayan hidâyete ermiþ hidâyet rehberleri kýl. Dostlarýna sulh (vesilesi), düþmanlarýna da düþman kýl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adâvet (düþmanlýk) ediyoruz.

Allahým! Bu bizim duamýzdýr. Bunu fazlýnla kabul etmek sana kalmýþtýr. Bu, bizim gayretimizdir, dayanaðýmýz sensin.

Allahým! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; saðýma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altýma bir nur ver; kulaðýma bir nur, gözüme bir nur ver; saçýma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanýma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!

Allahým nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuþatacak) bir nur daha ver!

Ýzzeti bürünmüþ, onu kendine alem yapmýþ olan Zât münezzehtir. Büyüklüðü bürünmüþ ve bu sebeple kullarýna ikramý bol yapmýþ olan Zât münezzehtir. Tesbih ve takdîs sadece kendine layýk olan Zât münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zât münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zât münezzehtir. Celâl ve ikrâm sâhibi Zât münezzehtir." [Tirmizî, Daavât 30, (3415).][107]



AÇIKLAMA:



1-Bu hadis, burada kaydedilen uzun þekli ile baþka bir tarikten gelmemiþtir. Ancak, hadiste geçen muhtelif kýsýmlar çoðunluk itibariyle ayrý ayrý hadisler halinde rivâyet edilmiþtir.

2-Hadiste açýklanmasý gereken bir kaç nokta var:

* Altý cihete ve vücudun her uzvuna konulmasý istenen nur nedir? Burada hakikat mi kastedilmiþtir, mecaz mý?

Kurtubî der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´n taleb ettiði bu nurlarý zahirine hamletmek mümkündür. Bu durumda Efendimiz, Allah´tan azalarýndan herbirine, kýyamet gününün karanlýðýnda -kendine ve kendine tabi olacaklara veya Allah´ýn dilediði kimselere aydýnlýk saðlayacak olan- bir nur vermesini taleb etmiþ olmaktadýr". Ancak Kurtubî: "Evlâ olan ihtimal, buradaki nur´la ilmin kastedilmiþ olmasýdýr, týkpký âyet-i kerimede Cenâb-ý Hakk´ýn (meâlen): "Allah kimin gönlünü Ýslâma açmýþsa, o, Rabbi katýnda bir nur üzre olmaz mý?..." (Zümer 22), veya: "Ölü iken kalbini diriltip insanlar arasýnda yürürken önünü aydýnlatacak bir nur verdiðimiz kimsenin durumu, karanlýklarda kalýp çýkmayan kimsenin durumu gibi midir?" (En´am 122) buyurduðu gibi". Kurtubî þöyle bir sonuca varýr: "Bunun mânasý hususunda söylenebilecek gerçek þudur: "Nur, kendisine nisbet edilen þeyi aydýnlatýp ortaya çýkaran bir vâsýtadýr. Öyle ise nisbet edildiði þeye göre farklý þekillerde yorumu gerekir. Sözgelimi kulaðýn nuru mesmuâtý (iþitilen þeyleri) ortaya çýkarýr. Gözün nuru, görülecek þeyleri açar, kalbin nuru bilinen þeyleri (malumât) açar, vücut organlarýnýn nuru, kendilerine terettüp eden taatleri ortaya kor".

Tîbî ise þunlarý söyler: "Her bir uzuv için teker teker nur taleb etmenin mânasý tâat ve ma´rifet nurlarýyla zinetlenmek, bunlarýn dýþýnda kalan þeylerden temizlenmektir. Zîra þeytan insaný altý cihetten vesveselerle sarar. Sanki bundan kurtuluþ, bu altý cihete hâkim olacak nurlarla mümkündür". Tîbî sözünü þöyle neticeye baðlar: "Bütün bu iþler, hidayete, beyana ve hakkýn ziyâsýna râcidir. Bu hususa þu âyet-i kerime iþâret eder: "Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nuru, içinde ýþýk bulunan bir kandil yuvasýna benzer. O ýþýk bir cam içindedir. Cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yýldýzdýr. Bu, ne yalnýz doðuda ve ne de yalnýz batýda bulunan bereketli zeytin aðacýndan yakýlýr. Ateþ deðmese bile, nerdeyse yaðýn kendisi aydýnlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediðini nuruna kavuþturur" (Nur 35).[108]



ـ2ـ وعن ثوبان رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسول اللّه # إذَا سَلّمَ يَسْتَغْفِرُ ثََثاً ويَقُولُ: اللَّهُمَّ أنْتَ السََّمُ، وَمِنْكَ السََّمُ، تَبَارَكْتَ وَتَعالَيْتَ يَا ذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .



2. (1812)- Hz. Sevbân (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) selam verip (namazdan çýkýnca) üç kere istiðfarda bulunup: "Allahümme ente´sselâm ve minke´sselâm tebârekte ve teâleyte yâ ze´lcelâli ve´l-ikrâm. (Allahým sen selamsýn. Selamet de sendendir. Ey celâl ve ikrâm sâhibi sen münezzehsin, sen yücesin)" derdi." [Müslim, Mesâcid 135, (591); Tirmizî, Salât 224, (300); Ebû Dâvud, Salât 360 (1513); Nesâî, Sehv 80, (3, 68).][109]



AÇIKLAMA:



1-Müslim´in rivâyetinin devamýnda þu ziyâde yer alýr: Velîd der ki: "Evzâî´ye, sordum, hadiste zikredilen istiðfar nasýl olur?" Bana: "Estaðfirullah estaðfirullah dersin" diye cevap verdi".

2-Selâm, Allah´ýn isimlerindendir. Hadiste: "Allahým sen, mahlûkata has her çeþit kusurlardan, noksanlýklardan selâmettesin, uzaksýn" demektir. "Selâmet de sendendir" sözü de, "Ýnsanlara selâmeti sen verirsin, dilersen sen alýrsýn, selâmetin varlýðý da yokluðu da sendendir" mânasýný ifâde eder.

Tebârekte, mübârek oldun, münezzeh oldun mânalarýna gelir. Bu tâbirin aslý bereket´tir. Bereket ise kesret, çokluk ve nemâ (artma) mânasýna gelir. "Celâl ve kemâl sýfatlarýnýn çokluðu sebebiyle, noksan sýfatlardan uzaksýn, büyüksün..." gibi mânalarla te´vil edilebilir.

Hülâsa, selam verdikten sonra okunan bu zikr, hürmet makamýnda sena ve tenzih maksadýyla söylenmektedir.[110]



ـ3ـ وعن كعب بن عجرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أنَّ النَّبىَّ # قالَ: مُعَقِّبَاتٌ َ يَخِيبُ قَائِلُهُنَّ، أوْ فَاعِلُهُنَّ دُبُرَ كُلِّ صََةٍ، ثََثٌ وَثََثُونَ تَسْبِيحَةً، وَثََثٌ وَثََثُونَ تَحْمِيدَةً، وَأرْبَعٌ وَثََثُونَ تَكْبِيرَةً[. أخرجه مسلم والترمذى والنسائى.وفي رواية للنسائى عن زيد بن ثابت رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]فَلَمَّا أُمِرُوا بِذلِكَ رَأى رَجُلٌ مِنَ ا‘نْصَارِ في مَنَامِهِ أنَّ رَجًُ يَقُولُ اجْعَلُوهَا خَمْساً وَعِشْرِينَ، وَاجْعَلُوا فِيهَا التَّهْلِيلَ، فَلَمَّا أصْبَحَ ذَكَرَ ذلِكَ لِرَسُولِ اللّهِ # فَقَالَ: اجْعَلُوهَا كَذَلِكَ[. سمى التسبيحات »مُعَقِّبَاتٍ« ‘نهَا تعود مرة بعد مرة، وكل من عمل عم ثم عاد إليه فقد عقب .



3. (1813)- Ka´b Ýbnu Ucre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) duyurdular ki: "Namazýn takipçileri (muakkýbât) var. Onlarý her namazýn peþinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükâfaat hususunda) hüsrâna uðramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuzdört adet tekbir´dir". [Müslim, Mesâcid 144, (596); Tirmizî Daavât 25, (3409); Nesâî, 91, (3, 75).]

Nesâî´nin Zeyd Ýbnu Sâbit (radýyallâhu anh)´ten yaptýðý bir rivâyette þöyle denmektedir: "Bu emredildiði zaman Ensâr´dan bir adam rüyasýnda görür ki bir kimse: "Bunu yirmi beþ yapýn, tehlîli de ilâve edin" demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a anlattý. Efendimiz: "Söylendiði þekilde yapýn!" buyurdu".[111]



AÇIKLAMA:



1-Hadiste geçen "muakkýbât" lügat olarak takipçiler demektir. Bundan murâd tesbihât´dýr. Tesbihler birbirini peþpeþe takip ettikleri için böyle tesmiye edilmiþtir. Namazý takiben okunduðu için de bu ismi almýþ olabileceði söylenmiþtir. Aliyyü´l-Kârî baþka ihtimaller de kaydeder.

2-Hadiste zikri geçen "tesbih"ten maksad sübhânallah kelimesidir, "tahmid"le elhamdülillah, "tekbir"le de Allahu ekber kelimesi kastedilmiþtir.

3- Ýbnu Hacer, bu üç kelime ile ilgili muhtelif rivâyetler geldiðini belirttikten sonra meselâ sübhânallah kelimesinin bazýlarýnda 33, bazýlarýnda 25, bazýlarýnda 11, bazýlarýnda 10, bazýlarýnda 3, bazýlarýnda 1, 70 ve 100 kere tekrarý tavsiye edildiðini; keza elhamdülillah kelimesinin de tekrar edileceði miktarla ilgili olarak 33, 25, 11, 10, 100 rakamlarýnýn geldiðini; Lâilahe illallah kelimesiyle ilgili olarak da 10, 25, 100 rakamlarýnýn geldiðini belirtir.

Zeynüddin el-Irâkî: "Bunlarýn hepsi güzeldir, bu miktarlarýn artmasý Allah´ý daha da memnun eder" der.

Begavî, bu farklý rivayetleri þöyle bir te´ville cem´etmeye çalýþýr: "Muhtemelen bu rivâyetler müteaddit zamanlarda vârid olmuþtur ve kiþi içinde bulunduðu ahvâle göre, bu rakamlardan birini seçerek o miktarda tekrarda muhayyer býrakýlmýþtýr".

Âlimler umumiyetle bu tesbihâttan her birinin otuz üçer defa yapýlmasýnýn efdal olduðunu söylerler. Tekbirden sonra Lailahe illallahu vahdehu lâ þerîke leh... denir ki bununla yüz tamamlanýr.

Þunu da belirtelim ki, âlimler, hadiste gelen rakamlara riayet etmeli, ne eksik ne de fazla yapmamalý, aksi takdirde vaadedilen sevap aynen elde edilemez, biz göremesek de anlayamasak da bu miktarlarda bir kýsýmý hikmetler vardýr, demiþlerdir. Bâzý âlimler, ziyâde ve noksan kasden yapýlýrsa sevap hâsýl olmaz derken, diðer bazýlarý ziyâdenin sevabý gidermeyeceðini söylemiþtir.

Bazý rivayetler, tesbihatý Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in parmaklarýýyla yaptýðýný haber verir. Hattâ Efendimiz´in: "Parmaklarla sayýn, zîra onlar sorulacaklar ve konuþturulacaklar" dediði rivayetlerde gelmiþtir. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh), bin düðüm ihtiva eden bir sicimi olduðunu, onunla saydýðýný ve her gece bir devir tesbih yapmadan uyumadýðýný söylemiþtir. Onun sayma iþinde çekirdekleri kullandýðý da rivayet edilmiþtir. Tesbihâtý saymada, Ashâb´ýn ve Ümmühâtu´lmü´minîn´in çakýl ve çekirdekleri kullandýklarýna dâir pekçok rivayet gelmiþtir. Bu durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) görmüþ ve takrir buyurmuþtur. Bazý âlimler parmakla saymanýn tesbih vs. vasýtasýyla saymaktan efdal olacaðýný söylemiþ ise de, esas olan, hata yapmaktan emin olmaktýr, hangi þekilde hatayý bertaraf edebilecekse o tercih edilmelidir (Aliyyu´l-Kârî).[112]



ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسول اللّه #: مَنْ سَبَّحَ اللّهَ دُبُرَ صََةِ الْغَدَاةِ مِائَةَ تَسْبِيحَةٍ، وَهَلَّلَ مِائَةَ تَهْلِيلَةٍ، غُفِرَتْ لَهُ ذُنُوبُهُ وَلَوْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ الْبَحْرِ[. أخرجه النسائى.



4. (1814)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sabah namazýnýn arkasýndan yüz kere tesbihde ve yüz kere tehlilde bulunursa, deniz köpüðü gibi çok bile olsa günahlarý affedilir". [Nesâî, Sehv 95, (3, 79).][113]



ـ5ـ وعن عقبة بن عامر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أَمَرنِى رسولُ اللّه # أنْ أقَرأَ الْمُعَوِّذَاتِ دُبُرَ كُلِّ صََةٍ[. أخرجه أبو داود والنسائى .



5. (1815)- Ukbe Ýbnu Âmir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her namazýn arkasýndan muavvizâtý okumamý emretti." [Ebû Dâvud, Salât 361, (1523); Nesâî, Sehv (79, (3, 68).][114]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen Muavvizât tâbiri üzerinde iki ihtimal ileri sürülmüþtür:

* Ya, cem´in ekalli ikidir ve bu durumda muavvizeteyn diye bilinen Felak ve Nâs sûreleri kastedilmiþtir.

* Ya da Felak ve Nas sûrelerine Ýhlâs, Kâfirûn sûreleri de dahil edilmiþtir. Zîra bu sûrelerde þirkten uzaklaþma ve Allah´a iltica vardýr, binaenaleyh Muavvizeteyn´le mahiyetce yakýndýrlar, zîra bu hal bir nevi istiâze mânasý taþýr (Aliyyu´l-Kârî).[115]




Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:59:21
ÜÇÜNCÜ FASIL

TEHECCÜD NAMAZI ESNASINDA DUÂ



ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا قَامَ مِنَ اللّيْلِ يتَهَجَّدُ قالَ: اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ أنْتَ قَيِّمُ السَّموَاتِ وَا‘رْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ، أنْتَ نُورُ السَّموَاتِ وَا‘رْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ، أنْتَ مَالِكُ السَّموَاتِ وا‘رْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ، أنْتَ الحَقُّ، وَوَعْدُكَ الحَقُّ، وَلِقَاؤُكَ حَقٌّ، وَقَوْلُكَ حَقٌّ، وَالْجَنَّةُ حَقٌّ، وَالنَّارُ حَقٌّ وَالنَّبِيُّونَ حَقٌّ، وَمُحَمَّدٌ # حَقٌّ، وَالسَّاعَةُ حَقٌّ. اللَّهُمَّ لَكَ أسْلَمْتُ، وَبِكَ أمَنْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، وَإلَيْكَ أنَبْتُ، وَبِكَ خَاصَمْتُ، وَإلَيْكَ حَاكَمْتُ، فَاغْفِرْ لِى مَا قَدَّمْتُ، وَمَا أخَّرْتُ، وَمَا أسْرَرْتُ، وَمَا أعْلَنْتُ، وَمَا أنْتَ أعْلَمُ بِهِ مِنِّى، أنْتَ المُقَدِّمُ، وَأنْتَ المُؤَخِّرُ َ إلَهَ إَّ أنْتَ[. أخرجه الستة، وهذا لفظ الشيخين .



1. (1816)- Hz. Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) teheccüt namazý kýlmak üzere geceleyin kalkýnca þu duayý okurdu: "Allahým, Rabbimiz! Hamdler sanadýr. Sen arz ve semâvatýn ve onlarda bulunanlarýn kayyumu ve ayakta tutanýsýn, hamdler yalnýzca senin içindir. Sen semâvat ve arzýn ve onlarda bulunanlarýn nûrusun, hamdler yalnýzca sanadýr. Sen haksýn, va´din de haktýr. Sana kavuþmak haktýr, sözün haktýr. Cennet haktýr, cehennem de haktýr. Peygamberler haktýr, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) de haktýr. Kýyamet de haktýr.

Allahým! Sana teslim oldum, sana inandým, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmýna karþý senin (bürhanýn) ile dâvâ açtým. Hakkýmý aramada senin hakemliðine baþvurdum. Önden gönderdiðim ve arkada býraktýðým hatalarýmý affet. Gizli iþlediðim, alenî yaptýðým, benim bilmediðim, senin benden daha iyi bildiðin hatalarýmý da affet! Ýlerleten sen, gerileten de sensin. Senden baþka ilah yoktur". [Buhârî, Teheccüt 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24, 35; Müslim, Salâtu´l-Müsâfirin 199, (769); Muvatta, Kur´ân 34, (1, 215, 216); Tirmizî, Daavât 29, (3414); Ebû Dâvud, Salât 121, (771); Nesâî, Kýyâmu´l-Leyl 9, (3, 209, 210).][116]



AÇIKLAMA:



1-Teheccüd, lügat olarak gece uyanýk kalmak demektir. Nihâye´de, bu kelimenin ezdâd´dan olduðu ve dolayýsiyle geceleyin uyumak mânasýna da geldiði belirtilir. Burada gece namazý mânasýnda kullanýlmýþtýr. Çünkü, gerek Kur´ân-ý Kerim ve gerekse hadisler sýkça gece namazýna teþvik ederler. Teheccüd Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hayatýnda mühim bir yer iþgal eder. Meseleye 3004-3017 numaralý hadislerde geniþçe temas edilecektir.

2-"Önden gönderdiðim" sözünden "þu ana kadar iþlediðim" mânasý anlaþýldýðý gibi "hayatta iken iþlediklerim" mânasý da anlaþýlabilir. Böyle olunca "arkada býraktýðým" tâbirinden de "Bundan sonra iþleyeceklerim" anlaþýlabileceði gibi, "öldükten sonra devam edecek olanlar" da anlaþýlabilir.

Bilindiði üzere kiþi öyle iþler yapar ki, onun kötülükleri ölümünden sonra da devam eder, týpký amel defterini hayýr yönüyle ölümden sonra da açýk býrakan sadaka-i câriye, faydalý ilim ve hayýrlý evlat gibi. Þu halde öldükten sonra da menfî tesiri devam edecek hatalarýmýz sebebiyle tevbe istiðfar gerekmektedir.[117]



DÖRDÜNCÜ FASIL

AKÞAM VE SABAH YAPILACAK DUÂLAR


ـ1ـ عن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّه # يقُولُ إذَا أمْسى: أمْسَيْنَا وَأمْسَى المُلْكُ للّهِ وَالْحَمْدُ للّهِ. َ إلَهَ إَّ اللّهُ وَحْدَهُ َ شَرِيكَ لَهُ لَهُ المُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلى كُلِّ شَئٍ قَدِيرٌ. رَبِّ أسْألُكَ خَيْرَ مَا في هذِهِ اللَّيْلَةِ، وَخَيْرَ مَا بَعْدَهَا، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ هذِهِ اللَّيْلَة. وَشَرِّ مَا بَعْدَهَا. رَبِّ أعُوذُ بِكَ مِنَ الْكَسَلِ وَسُوءِ الْكِبَرِ. رَبِّ أعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابٍ في النَّارِ، وَعَذَابٍ في الْقَبْرِ، وَإذَا أصْبَحَ قالَ ذلِكَ: أصْبَحْنَا وَأصْبَحَ المُلْكُ للّهِ وَالْحَمْدُ للّهِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذى .



1. (1817)- Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) akþam olunca þu duayý okurdu:

"Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. Allah´tan baþka ilâh yoktur. Tektir, ortaðý yoktur. Mülk O´nundur, hamdler O´nadýr, O, her þeye kâdirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrý, bundan sonra olacak hayrý senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak þerden ve bundan sonra olacak þerlerden sana sýðýnýyorum. Rabbim! Tembellikten, yaþlýlýðýn kötülüklerinden sana sýðýnýyorum. Rabbim! Cehennem azabýndan, kabir azabýndan sana sýðýnýyorum!"

Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sabah olunca þu duayý okuduðunu söyledi:

"Elhamdulillah sabaha erdek. Mülk de Allah için sabaha erdi". [Müslim, Zikr 75, (2723); Tirmizî, Daavât 13, (3387); Ebû Dâvud, Edeb 110, (5071).][118]



ـ2ـ وعن أبى سم عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَنْ قالَ إذَا أصْبَحَ وَإذَا أمْسَى: رَضِينَا بِاللّهِ رَبّاً، وَبِا“سَْمِ دِيناً،

وبِمُحَمَّدٍ # رَسُوً، كَانَ حَقّاً عَلى اللّهِ أنْ يُرْضِيَهُ[. وزاد رزين: ]يَوْمَ الْقِيَامَةِ[ .



2. (1818)- Ebû Selâm, Hz. Enes (radýyallâhu anh)´ten naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þöyle söylediðini iþittim: "Kim akþama ve sabaha erdiði zaman: "Rabb olarak Allah´a, din olarak Ýslâm´a, resûl olarak Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´e razý olduk" derse onu razý etmek de Allah üzerine bir hak olmuþtur". [Rezîn bu duaya: "Kýyamet günü" ifadesini ilave etmiþtir. (Ebû Dâvud, Edeb 110, (5072)] Ýbnu Mâce, Dua 14, (3870).][119]



ـ3ـ وعن عبداللّهِ بن غنام البياضى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ قالَ حِينَ يُصْبِحُ: اللَّهُمَّ مَا أصْبَحَ بِى مِنْ نِعْمَةٍ أوْ بِأحَدٍ مِنْ خَلْقِكَ فَمِنْكَ وَحْدَكَ َ شَرِيكَ لَكَ، لََكَ الْحَمْدُ، وَلَكَ الشُّكْرُ فَقَدْ أدَّى شُكْرَ يَوْمِهِ، وَمَنْ قَالَ مِثْلَ ذلِكَ حِينَ يُمْسِى فَقَدْ أدَّى شُكْرَ لَيْلَتِهِ[. أخرجهما أبو داود .



3. (1819)- Abdullah Ýbnu Gannâm el-Beyâzî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sabaha erdiði zaman: "Allahým, benimle veya mahlukatýndan herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermiþse bu sendendir. Sen birsin, ortaðýn yoktur, hamdler sanadýr, þükür sanadýr" derse, o günkü þükür borcunu ödemiþtir. Kim de ayný þeyler akþama erince söylerse o da o geceki þükür borcunu eda eder". [Ebû Dâvud, Edeb 110, (5073).][120]



AÇIKLAMA:



Hadis, akþama ve sabaha eren kiþinin üzerinde bir hamd ve þükür borcu olduðunu belirtiyor. Bu borcun ödenmesi için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn okunmasýný tavsiye ettiði dua bize gösteriyor ki, þükür ve hamd, mazhar olunan nimetlerin Allah´tan geldiðini bilmekten, bunu lisanen ifade etmekten ibarettir.

Gerek hamd ve gerekse þükür, mâna yönüyle birbirine yakýndýr. Nihaye´de açýklandýðýna göre hamd, þükre nazaran daha umumîdir. Kiþinin hem güzel sýfatlarý ve hem de yaptýðý iyilik sebebiyle ona hamd (övgü) ifade edilebilir. Ama þükür, sâdece yaptýðý iyilik için ifade edilir. güzel sýfatlarý için edilmez. Þu halde þükr, -ki dilimizde bu mânada teþekkür kelimesini kullanýrýz- yapýlan bir iyiliðe, mazhar olunan bir nimete, sözle, fiille ve niyetle mukabele etmektir. Ýyiliðe mazhar olan, mün´ime yani nimet veren, iyilik yapan kimseye diliyle övgüsünü ifâde eder, nefsini de taatine amâde kýlar, nimetin asýl sahibinin o olduðuna itikad eder. Ýþte hakikî þükür böyle ifade edilir.[121]



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 12:00:11
BEÞÝNCÝ FASIL

UYUMA VE UYANMA DUÂLARI



ـ1ـ عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّهُ # إذَا أوَى إلى فِرَاشِهِ قَالَ: الْحَمْدُ للّهِ الَّذِى أطْعَمَنَا وَسَقَانَا، وَكَفَانَا وآوَانَا فَكَمْ مَنْ َ كافِىَ لَهُ، وََ مُؤوِىَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذى .



1. (1820)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yataðýna girdiði zaman þu duayý okurdu: "Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarýmýz görüp bizi barýndýran Allah´a hamdolsun. Ýhtiyacýný görecek, barýnak verecek kimsesi olmayan niceleri var!" [Müslim, Zikr 64, (2715); Tirmizî, Daavât 16, (3393); Ebû Dâvud, Edeb 107, (5053).][122]



ـ2ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا أخَذَ مَضْجَعَهُ نَفَثَ في يَدَيْهِ وَقَرَأَ المُعَوِّذَتَيْنِ، وَقُلْ هُوَ اللّهُ أحَدٌ، وَيَمْسَحُ بِهِمَا وَجْهَهُ وَجَسَدَهُ، يَفْعَلُ ذلِكَ ثََثَ مَرَّاتٍ، فَلَمَّا اشْتَكى كَانَ يَأمُرُنِى أنْ أفْعَلَ ذلِكَ بِهِ[. أخرجه الستة إ النسائى. وفي رواية: لهؤَء غير مالك ومسلم .



2. (1821)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yataðýna girdiði zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn´i ve Kul hüvallahu ahad´i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandýðý zaman ayný þeyi kendisine yapmamý emrederdi". [Buhârî Fedâilu´l-Kur´ân 14, Týbb, 39, Daavât 12; Müslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizî, Daavât 21, (3399); Ebû Dâvud, Týbb 19, (3902).]



AÇIKLAMA:



1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Kur´ân-ý Kerim´i hastalýðý sýrasýnda þifa için okuduðu, mevsuk rivayetlerde gelmiþtir. Esasen Kur´ân´ýn mü´minler için maddî ve mânevî þifa olduðu âyet-i kerimede belirtilmiþtir: "Kur´ân´dan, iman edenlere rahmet ve þifâ olan þeyler indiriyoruz, O, zâlimlerin ise sadece kaybýný artýrýr" (Ýsra 82). Keza: "Ey insanlar, Rabbinizden size bir öðüt ve kalplerde olana bir þifa, mü´minlere doðru yolu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiþtir" (Yunus 57).

2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kendi vücuduna icra ettiði "nefes"in mahiyeti hakkýnda bilgi vermek için, Ýbnu Hacer, rivayetin farklý vecihlerini kaydeder. Buna göre, önce ellerini cem´eder, sonra ellerine üfler, sonra okur ve okuma sýrasýnda eline üflerdi. Ýbnu Hace, bu üflemenin tükrüksüz veya hafif tükrüklü olabileceðini belirtir. Bu maksadla Felak, Nâs ve Ýhlas sûreleri okunmuþtur.

Meshetme iþi, bereket düþüncesiyle yapýlmýþtýr. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ellerini önce baþýna, yüzüne sürer, ondan sonra elinin yetiþebildiði yerlere kadar bütün vücuduna sürerdi. Hz. Âiþe der ki: "Resûlullah, kendini götüren hastalýða yakalanýnca, ben okuyup üzerine üflüyordum. Kendi elleriyle de vücudunu meshediyordum. Çünkü onun elleri bereket yönüyle benim elimden çok üstün idi". Bir baþka rivâyette Hz. Âiþe meshedip, þifa için dua ederken kendine gelen Resûlullah´ýn: "Artýk hayýr, (þifa deðil), Allah´tan Refik-i A´lâ´yý istiyorum" dediði belirtilir.

3- Bazý rivayetler, Kur´ân´dan okuyup nefes ederek tedaviyi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ailesi efradýna da uyguladýðýný tasrih eder. Sahâbe ve Tâbiîn de ayný tedavi usulüne baþvurmuþtur. Ulema bunun cevazýnda ittifak etmiþtir.

4- Nefes´i "tükrüksüz hafif üfürük" diye tarif eden Nevevî, rukyede bunun müstehab olduðunu, ulemanýn cevazýnda icma ettiðini belirtir. Ancak Kadý Ýyaz: "Bir grup âlim, rukyede nefes ve tefel´i reddetmiþtir, bunlar tükrüksüz olan nefhi (üflemeyi) caiz görmüþlerdir. Bu görüþ ve bu fark zayýf bir kavle dayanýr. Dendiðine göre nefes tükrükle yapýlan üfürmedir". Yine Kadý Ýyaz der ki: "Ulemâ nefes ile tefel hususunda ihtilâf etmiþtir. Bazýsý "ikisi birdir, bunlar tükürüklü üfürüktür" demiþtir. Ebû Ubeyd: "Tefelde hafif bir tükrük þarttýr, ancak nefesde tükrük olmaz" demiþtir. Aksini söyleyenler de olmuþtur. Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´ye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in rukyede yer verdiði nefesten sorulmuþtu, þu cevabý verdi: "Onun nefesi, kuru üzüm yiyenin üfürüðü gibi idi, kesinlikle tükrük yoktur." Kasýtsýz olarak nefesle birlikte çýkacak olan rutûbetin tükrük sayýlmayacaðý belirtilmiþtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâ)´ýn Fatiha sûresi ile rukye yaptýðýný haber veren rivâyette, tükrüðünü aðzýnda toplayýp, tefel yaptýðý ifade edilmiþtir.

Kadý Ýyaz der ki: "Tefelin faydasý, bu rutûbet, hava, rukyeye mubaþeret eden nefis ve güzel zikr ile teberrüktür". Ancak Kadý Ýyaz kaplara yazýlan zikr ve esma-i hüsnanýn yýkantýsý ile teberrükte bulunmayý da caiz görür.

Ýmam Mâlik, kendine rukye tatbîk edince nefes ederdi. O, demir ve týðla rukye yapmayý mekruh addeder, düðüm atma, hatem-i Süleyman yazma ve düðüm (ile meþgul olma) vs.´yi daha þiddetli mekruh görürdü, çünkü bunlarla sihir arasýnda bir benzerlik vardýr.[123]



ـ3ـ عن حذيفة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ]كَانَ إذَا آوَى إلى فِرَاشِهِ قَالَ: بِاسْمِكَ اللَّهُمَّ أحْيَا وَأمُوتُ، وَإذَا أصْبَحَ قالَ: اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِِى أحْيَانَا بَعْدَ مَا أمَاتَنَا، وَإلَيْهِ النُّشُورُ[ .



3. (1822)- Hz. Huzeyfe Ýbnu´l-Yemân (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yataðýna görince þu duayý okurdu:

"Allahm! Senin adýnla hayat bulur, senin adýnla ölürüm".

Sabah olunca da þu duayý okurdu:

"Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren Allah´a hamdolsun!. Zaten dönüþümüz de O´nadýr". [Buhârî, Daavat 7, 8, 16, Tevhid 13; Tirmizî, Daavât 29, (3413); Ebû Dâvud, Edeb 177, (5049).][124]



AÇIKLAMA:



Hadiste, uyku ölüme benzetilmektedir. Bu durumu, þârihler farklý yorumlara tâbi tutmuþlardýr. Ebû Ýshâk ez-Zeccâc þunu söyler: "Uyku sýrasýnda insandan ayrýlan nefs, temyize mahsus olan nefstir. Ölüm sýrasýnda bedenden ayrýlan nefs ise hayata mahsus olan nefstir, bunun ayrýlmasýyla teneffüs de ortadan kalkar". Nihâye´ye göre uyku, "ölüm" diye isimlendirilmiþtir, zîra onunla birlikte akýl ve hareket ortadan kalkmaktadýr, ölüde de bu iki vasýf olmadýðý için arada bir benzetme (teþbih) kurulmuþ olmaktadýr. Tîbî´ye göre burada, ölüm´den muradýn sükûn olmasý da muhtemeldir. Zîra Araplar mesela, مَاتَتِ الرِّيحُ "rüzgar öldü" diyerek rüzgârýn kesilip sükunete erdiðini ifade ederler. Þu halde uyuyana ölüm ýtlak edilmesi de böyledir. Onun hareketinin sükunete ermiþ olmasýný kasdetmek mânasýnda bir teþbihtir. Nitekim âyet-i kerimede: "Size geceyi, sükuna eresiniz diye karanlýk; ve gündüzü, çalýþasýnýz diye aydýnlýk yaratan O´dur" (Yunus, 67). Tîbî ilaveten demiþtir ki: "Bazan fakirlik, zillet, dilencilik, ihtiyarlýk, masiyet ve cehalet gibi fena ve zor durumlar için de ölüm istiaresine baþvurulmuþtur".

Kurtubî, el-Müfhim´de der ki: "Ruhun bedenle olan alakasýnýn kesilmesi iþinde ölüm ve uyku birleþirler. Bu, ya zahiren olur ki, uyku böyledir ve bu sebeple de: "Uyku ölümün kardeþidir" denmiþtir, ya da bâtýnen olur ki ölüm böyledir. Öyle ise, uykuya ölüm ýtlak edilmesi mecazdýr, ruhun bedenle ilgisinin kesilmesinde müþterek olduklarý için deðildir".

Tîbî der ki: "Uykuya ölüm denmesinin hikmetine gelince: Ýnsanýn hayattan istifadesi, Allah´ýn rýzasýný aramak, O´na ibadet etmek, gazabýndan, ikabýndan içtinab etmek gayeleriyle gayret sarfetmekle olur. Öte yandan uyuyan kimse bu istifadeden mahrum kalmakta, dolayýsýyla ölü hükmüne geçmektedir. Öyleyse uyanan kimse, uyku manisinin ortadan kalkmasýyla önüne açýlan Allah´ýn rýzasýný kazanma nimetine hamdetmektedir".[125]



ـ4ـ وعن البراء رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: إذَا أوَيْتَ إلى فِرَاشِكَ فَقُلِ: اللَّهُمَّ أسْلَمْتُ نَفْسِى إلَيْكَ، وَوَجَّهْتُ وَجْهِى إلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أمْرِى إلَيْكَ، وَألْجَأتُ ظَهْرِى إلَيْكَ، رَغْبَةً وَرَهْبَةً إلَيْكَ، َ مَلْجَأَ وََ مَنْجى مِنْكَ إَّ إلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِى أنْزَلْتَ، وَبِنَبِيِّكَ الَّذِى أرْسَلْتَ، فإنَّكَ إنْ مُتَّ مِنْ لَيْلَتِكَ مُتَّ عَلى الْفِطْرَةِ، وَإنْ أصْبَحْتَ أصَبْتَ خَيْراً[. أخرجه الخمسة إ النسائى، ولم يذكر أبو داود: ]وَإنْ أصْبَحْتَ الخ[.وفي أخرى للترمذى: ]كَانَ # إذَا أرَادَ أنْ يَنَامَ تَوَسَّدَ يَمِينَهُ وَقالَ: اللَّهُمَّ قِنِى عَذَابَكَ يَوْمَ تَجْمَعُ، أوْ تَبْعَثُ عِبَادَكَ[.)الرَّغْبَةُ(: طلب الشئ وإرادته، )والرَّهْبَةُ(: الفزع .



4. (1823)- Hz. Berâ (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yataðýna girdiðin zaman þu duayý oku: "Allahým nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, iþlerimi sana emanet ettim, sýrtýmý sana dayadým. Senin rahmetinden ümitvârým, gazabýndan da korkuyorum. Senin ikabýna karþý, senden baþka ne melce var, ne de kurtarýcý. Ýndirdiði Kitab´a, gönderdiðin Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e iman ettim".

"Eðer bunu okuduðun gece ölecek olursan fýtrat üzere ölmüþ olursun. Þayet sabaha erersen hayýr bulursun". [Buhârî, Daavât 7,9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizî, Daavât 76, (3391); Ebû Dâvud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).]

Tirmizî´nin bir rivayetinde þöyle denmiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), uyumak isteyince sað yaný üzerine dayanýr ve þöyle dua ederdi: "Allahým! Kullarýný topladýðýn -veya yeniden dirilttiðin- gün, beni azâbýndan koru".[126]



ـ5ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا اسْتَيْقَظَ مِنَ اللَّيْلِ قالَ: َ إلهَ إَّ أنْتَ سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أسْتَغْفِرُكَ لِذَنْبِى وَأسْألُكَ رَحْمَتَكَ. اللَّهُمَّ زِدْنِى عِلْماً، وََ تُزِغْ قَلْبِى بَعْدَ إذْ هَدَيْتَنِى وَهَبْ لِى مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إنَّكَ أنْتَ الْوَهَّابُ[ .



5. (1824)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) geceleyin uyanýnca þu duayý okurdu: "Allahým! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden baþka ilah yoktur. Günahým için affýný dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahým ilmimi artýr, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptýrma. Katýndan bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin". [Ebû Dâvud, Edeb 108, (5061).][127]



ـ6ـ وعن عليّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # يَقُولُ عِنْدَ مَضْجَعِهِ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِوَجْهِكَ الْكَرِيمِ، وَبِكَلِمَاتِكَ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ كُلِّ دَابَّةٍ أنْتَ آخذٌ بِنَاصِيِتِهَا. اللَّهُمَّ أنْتَ تَكْشِفُ المَغْرَمَ وَالمَأثَمَ. اللَّهُمَّ َ يُهْزَمُ جُنْدُكَ، وَ يُخْلَفُ وَعْدُكَ وََ يَنْفَعُ ذَا الجَدِّ مِنْكَ الجَدُّ. سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وبِحَمْدِكَ[. أخرجهما أبو داود.)وَالمَأثَمُ( مَا يأثم به ا“نسان وهو ا“ثم نفسه، )وَالمغْرَمُ(: التزام انسان مَاليس عليه من تكفل إنسان بدين فيؤديه عنه.



6. (1825)- Hz. Ali (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatacaðý sýrada þu duayý okurdu:

"Allahým, kerim olan Zât´ýn adýna, eksiði olmayan kelimelerin adýna, alýnlarýndan tutmuþ olduðun hayvanlarýn þerrinden sana sýðýnýrým. Allahým sen borcu giderir günahý kaldýrýrsýn. Allahým senin ordun maðlub edilemez, va´dine muhalefet edilemez. Servet sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahým seni hamdinle tesbih ederim". [Ebû Dâvud, Ebed 107, (5052).][128]



AÇIKLAMA



1-Hadiste geçen vech kelimesini Zât olarak tercüme ettik, zîra vech (yüz) Arapça´da birçok durumlarda zat´ý ifade eder. Nitekim كُلُّ شَىْءِ هَلِكٌ إَِّوَجْهَهُ âyetinde vech´ten murad Zât-ý Ýlahî´dir ve meâli þöyledir: "Allah´tan baþka herþey yok olacaktýr" (Ankebût 88).

2-Eksiði olmayan kelimeler diye tercüme ettiðimiz كَلِمَاتُكَ التَّامَّةُ tâbiri ile Allah´ýn isim ve sýfatlarý veya Kur´an-ý Kerim kastedilmiþ olmalýdýr.

3-Borç diye tercüme edilen maðrem ile günahlar mukabili hasýl olan (Allah´a ve insanlara karþý çeþitli) borçlarýn kastedilebileceðine de dikkat çekilmiþtir.

4- Yataða girerken hayvandan istiâze, zararlý ve zehirli hayvanlara karþý bir korunma talebidir. Nitekim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yataða girmiþ olmasý muhtemel olan zararlýlara karþý, yatmazdan önce, yataðýn izar yardýmý ile çýrpýlmasýný tavsiye eder ve: "Bilemezsiniz, yataða sizden sonra ne girdi? (toz, toprak, böcübörtü, haþerat vs.)" buyurur.

Perçemlerinden tutulmuþ olmasý, bütün zararlýlarýn Allah´ýn tasarrufunda, idaresi altýnda olduðunu beyan eder.

Hadiste geçen اَلْجَدُّ gýna yani zenginlik ve servet olarak anlaþýlmýþtýr. Mâna: "Servet sahibine, onun zenginliði sana karþý hiç fayda etmez, azabýný, belasýný servetiyle defedemez. Nasýl etsin ki, serveti veren zâten sensin" demektir.[129]



ـ7ـ وعن بريدة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]شَكَا خَالِدُ بْنُ الوَلِيدِ المَخْزُومِىُّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: يَارسُولَ اللّهِ مَا أنَامُ اللَّيْلَ مِنَ ا‘رَقِ، فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ #: إذا أوَيْتَ إلى فِرَاشِكَ فَقُلِ. اللَّهُمَّ رَبَّ السَّموَاتِ السَّبْعِ، وَمَا أظَلَّتْ ، وَرَبَّ ا‘رَضِينَ وَمَا أقَلّتْ، وَرَبَّ الشَّيَاطِينِ وَمَا أضَلّتْ، كُنْ لِى جَاراً مِنْ

شَرِّ خَلْقِكَ كُلِّهِمْ جَمِيعاً أنْ يَفْرُطَ عَلَيَّ أحَدٌ، أوْ أنْ يَبْغِىَ عَلَيَّ، عَزَّ جَاَرُكَ، وَجَلَّ ثَنَاؤُكَ، وََ إلهَ غَيْرُك، َ إلهَ إَّ أنْتَ[. أخرجه الترمذى.)ا‘رَقُ(: السهر. )وَيَفْرُطَ(: يبدر .



7. (1826)- Büreyde (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir gün, Hâlid Ýbnu Velîd el-Mahzumî (radýyallâhu anh):

"Ey Allah´ýn Resûlü, bu gece hiç uyuyamadým" diye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e yakýndý.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona þu tavsiyede bulundu:

"Yataðýna girdinmi þu duayý oku: "Ey yedi kat semânýn ve onlarýn gölgelediklerinin Rabbi, ey arzlarýn ve onlarýn taþýdýklarýnýn Rabbi, ey þeytanlarýn ve onlarýn azdýrdýklarýnýn Rabbi! Bütün bu mahlûkâtýnýn þerrine karþý, bana himâyekâr ol! Ol ki hiç birisi, üzerime âni çullanmasýn, saldýrmasýn. Senin koruduðun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden baþka ilâh da yoktur, ilâh olarak sâdece sen varsýn". [Tirmizî, Daavât 96, (3518).][130]



ـ8ـ وعن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ خَالِدَ بْنَ الْوَلِيدِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ لِرَسُولِ اللّهِ #: إنِّى أُرَوَّعُ في منَامِى. فقَالَ قُلْ: أعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّهِ التَّامَّةِ مِنْ غَضَبِهِ وَعِقَابِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ، وَانْ يَحْضِرُون[ .



8. (1827)- Ýmam Mâlik´ten rivayete göre, ona þu haber ulaþmýþtýr: "Hâlid Ýbnu´l-Velîd (radýyallâhu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e:

"Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamý tavsiye buyurursunuz?)" diye sordu. Ona þu tavsiyede bulundu:

"Allah´ýn eksiksiz, tam olan kelimeleri ile O´nun gadabýndan, ikabýndan, kullarýnýn þerrinden, þeytanlarýn vesveselerinden ve (beni kötülüðe atan) beraberliklerinden Allah´a sýðýnýrým! de!". [Muvatta, Þi´r 9, (2, 950).][131]




Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 12:00:43
ALTINCI FASIL

EVDEN ÇIKIÞ VE EVE GÝRÝÞ DUÂLARI



ـ1ـ عن أمّ سَلَمَة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا خرَجَ مِنْ بَيْتِهِ قالَ: بِسْمِ اللّهِ توَكَّلْتُ عَلى اللّهِ. اللَّهُمَّ إنَّا نَعُوذُ بِكَ مِنْ أنْ نَذِلَّ، أوْ نَضِلَّ، أوْ نُظْلَمَ، أوْ نَجْهَلَ، أوْ يُجْهَلَ عَلَيْنَا[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا لفظ الترمذى وهو آخر حديث من المجتبى للنسائى .



1. (1828)- Ümmü Seleme (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) evinden çýktýðý zaman þu duayý okurdu: "Allah´ýn adýyla Allah´a tevekkül ettim. Allahým! zillete düþmekten, dalâlete düþmekten, zulme uðramaktan, cahillikten, hakkýmýzda cehâlete düþülmüþ olmasýndan sana sýðýnýrýz". [Tirmizî, Daavât 35, (3423); Ebû Dâvud, Edeb 112, (5094); Nesâî Ýstiâze 30, (8,268); Ýbnu Mâce, Dua 18, (3884).][132]



ـ2ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ قالَ إذَا خَرَجَ مِنْ بَيتِهِ بِسْمِ اللّهِ تَوَكَّلْتُ عَلى اللّهِ، وََ حَوْلَ وََ قُوَّةَ إَّ بِاللّهِ، يُقَالُ لَهُ: حَسْبُكَ هُدِيتَ وَكُفيتَ ووُقِيتَ وَتَنَحَّى عَنْهُ الشَّيْطَانُ[. أخرجه أبو داود والترمذى، وهذا لفظه .



2. (1829)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Evinden çýkýnca kim: "Allah´ýn adýyla, Allah´a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah´tandýr" derse kendisine: "Ýþine bak, sana hidâyet verildi, kifâyet edildi ve korundun da" denir, ondan þeytan yüz çevirir". [Tirmizî, Daavât 34, (3422); Ebû Dâvud, Edeb 112, (5095); Nesâî, Ýstiâze (8,268).][133]



ـ3ـ وعن أبى مالك ا‘شعرى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: إذا وَلَجَ الرَّجُلُ إلى بَيْتِهِ فَلْيَقُلْ اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ خَيْرَ المُوْلِجِ، وَخَيْرَ المَخْرَحِ. بِسْمِ اللّهِ

وَلَجْنَا، وَبِسْمِ اللّهِ خَرَجْنَا، وَعَلى اللّهِ رَبِّنَا تَوَكَّلْنَا، ثُمَّ ليُسَلِّمْ عَلى أهْلِهِ[. أخرجه أبو داود .



3. (1830)- Ebû Mâlik el-Eþ´arî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kiþi evine girince þu duayý okusun: "Allahým! Senden hayýrlý giriþler, hayýrlý çýkýþlar istiyorum. Allah´ýn adýyla girdik, Allah´ýn adýyla çýktýk, Rabbimiz Allah´a tevekkül ettik". Bu duayý okuduktan sonra ailesine selam versin". [Ebû Dâvud, Edeb, 112, (5096).][134]




Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 12:01:18
YEDÝNCÝ FASIL

OTURMA-KALKMA DUALARI



ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ جَلَسَ مَجْلِساً كَثُرَ فِيهِ لَغَطُهُ، فَقَالَ قَبْلَ أنْ يَقُومَ مِنْ مَجْلِسِهِ: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ أشْهَدُ أنْ َ إلَهَ إَّ أنْتَ أسْتَغْفِرُكَ، وَأتُوبُ إلَيْكَ، إَّ غُفِرَ لَهُ مَا كَانَ في مَجْلِسِهِ ذلِكَ[. أخرجه الترمذى وصححه.)اللَّغَط(: ردئ الكم وقبيحه .



1. (1831)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hazretleri buyurdular ki: "Kim, malâyânî konuþmalarýn çok olduðu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce þu duayý okursa bu yerde oturmaktan hasýl olan günahýndan arýnmýþ olur:

Allahým! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden baþka ilah olmadýðýna þehâdet ederim. Senden maðfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)". [Tirmizî, Daavât 39, (2329).][135]



ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قلَّمَا كانَ رَسُولُ اللّهِ # يَقُومُ مِنْ مَجْلِسِه حَتَّى يَدْعُوَ بِهؤَُءِ الدَّعَواتِ ‘صْحَابِهِ: اللَّهُمَّ اقْسِمْ لَنَا مِنْ خَشْيَتِكَ مَا تَحُولُ بِهِ بَيْنَنَا وَبَيْنَ مَعَاصِيكَ، وَمِنْ طَاعَتِكَ مَا تُبَلِّغُنَا بِهِ جَنَّتَكَ، وَمِنَ اليَقِينِ مَا تُهَوِّنُ بِهِ عَلَيْنَا مَصَائِبَ الدُّنْيَا. اللَّهُمَّ مَتِّعْنَا بِأسْمَاعِنَا وَأبْصَارِنَا وَقُوَّتِنَا مَا أحْيَيْتَنَا، وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنَّا، وَاجْعَلْ ثَأرَنَا عَلى مَنْ ظَلَمَنَا، وَانْصُرْنَا عَلى مَنْ عَادَانَا، وََ تَجْعَلْ مُصِيبَتَنَا في دِيننَا، وََ تَجْعَلِ الدُّنْيَا أكْثرَ هَمِّنَا، وََ مَبْلَغَ عِلْمِنَا، وََ تُسَلِّطْ عَلَيْنَا مَنْ َ يَرْحَمُنَا[. أخرجه الترمذى.



2. (1832)- Ýbnu Ömer hazretleri (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir cemaatte oturduðu zaman, ashâbý için þu duayý okumadan nadiren kalkardý:

"Allahým! Bize korkundan öyle bir pay ayýr ki, bu, sana karþý iþlenecek günahlarla bizim aramýzda bir engel olsun. Ýtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaþtýrsýn. Yakîninden öyle bir hisse lutfet ki dünyevî musibetlere tahammül kolaylaþsýn.

Allahým! Sað olduðumuz müddetçe kulaklarýmýzdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Ayný þeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. Ýntikamýmýzý, bize zulmedenlerden almýþlardan kýl (mazlumlardan deðil). Bize tecavüz edenlere karþý bizi muzaffer kýl. Bize, dinî musibet verme. Dünyayý, ne asýl gayemiz kýl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayaný bize musallat etme." [Tirmizî. Daavât 73, (3497).][136]



AÇIKLAMA:



1- Korku diye tercüme ettiðimiz kelimenin aslý haþyet´dir. Korku kelimesi haþyeti tam karþýlamaz. Çünkü haþyet, ta´zîm beraberinde getiren bir korkudur. Sözgelimi, Allah´a karþý haþyet duyulur, bâbaya karþý da haþyet duyulur ama, düþmana karþý haþret duyulmaz, düþmandan havf edilir. Yani düþmana karþý duyulan korkuda saygý yoktur.

2- Hadiste, Allah´a karþý hissedilecek korkunun farklý derecelerde olacaðýna dikkat çekiliyor. Aþaðý derecelerdeki korku, bir kýsým günahlarýn iþlenmesine mâni olamamaktadýr. Öyle ise kalbte Allah korkusu öyle bir mertebede olmalýdýr ki, bu, kalbe baðlý olan bütün uzuvlarý, Allah´a isyan olan günahlardan durdurabilsin. Münavî der ki: "Kalbteki korkunun azlýðý nisbetinde meâsiye hücum olur. Korku pek az olur, gaflet istila ederse bu, helâketin alâmetidir. Bu sebepledir ki: "Günahlar (Meâsi), küfrün habercisidir, týpký öpme cimanýn habercisi, müzik zinanýn habercisi, nazar aþkýn habercisi, hastalýk ölümün habercisi olduðu gibi. Meâsinin (günahlarýn) akýlda, bedende, dünya ve ahiret iþlerinde, Allah´tan baþka kimsenin sayamayacaðý kadar pek çok çirkin, kötü ve zararlý eserleri vardýr."

3-Hadiste ifâde edilen diðer bir noktaya göre, dünyevî musibetlere tahammül iþi, herþeyden önce bir inanç iþidir. Kuvvetli bir inanç, bunlarý kolayca geçiþtirmeye yardýmcýdýr. Ýstenen yakîn Allah inancýyla ilgilidir. Yâni kiþi, Allah´ýn varlýðý, gelen müsibetlerin Allah´ýn takdiriyle olduðu ve bu Ýlâhî takdiri geri çevirebilecek hiçbir gücün bulunmadýðý ve keza Allah´ýn takdir ettiði þeylerin bir maslahata, bir hikmete binâen olduðu, kiþiye mutlaka bir sevap ve bir salâh getireceði hususlarýnda yakîn denen kesin inanca ulaþabilirse dünyevî musibetler hafifler ve daha kolay geçiþtirilebilir.

4- "Ýntikamý zulmedenlerden almýþ kýlmak"tan maksad, cahiliye devrinde olduðu gibi zâlimin, suçsuz olan yakýnlarýndan intikam almýþ olmayayý temennidir. Bilindiði üzere Ýslam´dan önce Araplar arasýndaki âdete göre bir kabileden herhangi bir kimse diðer bir kabileden birini öldürecek olsa, câninin mensup olduðu kabilenin bütün ferdleri suçlu durumuna düþerlerdi. Öldürülen kiþinin intikamýný almak için kâtilini cezâlandýrýlmasý þart deðildi. Onun bir yakýný veya kabilesinden herhangi birisi öldürülebilirdi. Ýþte Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) burada "Cahiliyede yapýldýðý gibi, bana zulmeden dýþýnda, birisinden, yâni bir mâsumdan intikam almama meydan verme" mânâsýnda Cenab-ý Hakk´a niyazda bulunmaktadýr. Bu davranýþ bir zulümdür. Allah´ýn haram kýldýðý bir fiildir. Çünkü âyet-i kerîme´de وََتَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى "Günah iþleyen hiçbir nefs baþkasýnýn günahýný çekemez" (Fâtýr 18) buyurulmuþtur.

5- Dinî musibet: Uhrevî sorumluluða sebep olacak hallerdir ki haramý yemek, ibadetleri terketmek, dinin yasakladýðý kumar, zina, içki, faiz gibi haramlarý iþlemek, bâtýl ve sapýk inançlara saplanmak, dini yaþamayý engelleyen þartlar v.s. hepsi buraya girer. Allah´a kulluðumuzu zayýflatan, mâneviyatýmýzý gerileten herþey -büyük olsun, küçük olsun- dinî bir musibettir.

6-Dünyanýn asýl hedef olmamasý, kiþinin yaþamaktaki gâyesinin Allah´ýn rýzasýný kazanmak olmasýdýr. Bu maksadla yaþamak için zarurî olan ihtiyaçlarý te´min etmek gayesiyle çalýþmak, dünyanýn asýl gâye kýlýnmasý deðildir. Bu çeþit çalýþmak müstehabtýr.

Keza, bildiklerimizin hepsi dünyayý kazanma yollarýyla alâkalý olmamalý, âhireti kazandýracak bilgiler de elde etmeliyiz, Resûlullah bunu da talep etmiþtir.

7-Son olarak zâlimlere ve kâfirlere karþý maðlup kýlýnmamamýz Cenâb-ý Hakk´tan istenmektedir. Mamafih burada, "zâlimlerin baþýmýzda hâkim olmamalarý" da istenmiþ olmaktadýr. Hatta bu son duayý "kabirde, bize merhamet etmeyerek azap meleklerini musallat etme" mânâsýnda anlayanlar da olmuþtur.[137]



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 12:02:05
SEKÝZÝNCÝ FASIL

SEFERDE OKUNACAK DUALAR


ـ1ـ عن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنّ رسولَ اللّهِ # كَانَ إذَا وَضَعَ رِجْلَهُ في الْغَرْزِ وَهُوَ يُرِيدُ السَّفَرَ يقُولُ: بِسْمِ اللّهِ، اللَّهُمَّ أنْتَ الصَّاحِبُ في السَّفَرِ وَالخَلِيفَةُ في ا‘هْلِ، اللَّهُمَّ ازْوِ لَنَا ا‘رْضَ، وَهَوِّنْ عَلَيْنَا السَّفَرَ. اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذ بِكَ مِنْ وَعثَاءِ السَّفَرِ، وَكآبَةِ الْمُنْقَلَبِ، وَمِنْ سُوء المَنْظَرِ في المَالِ وَا‘هْلِ[.)الْغَرْزُ(: ركاب الرجل من جلد، )وَالزَّىُّ(: الطى والجمع، )وَوَعْثَاءُ السفَرِ(: نعبه ومشقته، )وَكَآبَة الْمُنْقَلَبِ(: الحزن، والمنقلب: المرجع .



1. (1833)- Ýmam Mâlik´e ulaþtýðýna göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sefer arzusuyla ayaðýný bineðinin özengisine koyduðu zaman þu duayý okurdu:

"Bismillah! Allahým! Sen seferde arkadaþým, ailemde vekilimsin. Allahým, bize arzý dür, seferi kolaylaþtýr. Allahým, yolun meþakkatlerinden, üzüntülü dönüþten, mal ve ailede vukûa gelecek kötü manzaralardan sana sýðýnýyorum". [Muvatta, Ýsti´zân 34, (2, 977).][138]



AÇIKLAMA:



1- Allah´ýn sefer arkadaþý ve evde vekil olarak tavsifi, hiçbir mekânýn onun emrinden, hükmünden hâriç kalmadýðýný, her yerde mü´mine huzur verdiðini ifâde eder. Öyle ise Zât-ý Zülcelâl hazretleri yolcuya sefer sýrasýnda selâmet vermek, rýzýk vermek, yardým etmek, muvaffak kýlmak gibi çeþitli nimetleriyle beraberlik saðlamaktadýr. Mü´min mazhar olduðu her hayrý Allah´tan bilerek onun huzurunu her yerde hisseder, yolculuk sýrasýnda bile. Keza yolcu, geride kalan ailesi hakkýnda da ayný düþünce ve duygularý taþýyarak yolculuðunu huzur içinde devam ettirir.

2-"Bize arzý dür" cümlesi, yolculuðun süratli geçmesi için yaplmýþ bir duadýr. Arz´dan maksad yoldur. Yolculuðun kolay, engelsiz geçmesi sür´ at kazandýrýr. Kolaylaþtýrmak´tan murad sühulet´tir, meþakkate mâruz kalmamaktýr.

3- Üzüntülü dönüþ´le sefer sýrasýnda üzüntü verici durumlarla karþýlaþmak kastedilir. Bu, meþakkatlerden hâsýl olan sýkýntýlar deðildir, insaný üzecek ve üzüntüsü devam edebilecek durumlardýr. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselam) bunlardan Allah´a sýðýnmaktadýr, týpký, geride býraktýðý mal ve âileye gelebilecek kötü hallerden sýðýndýðý gibi.[139]



ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا قَفَلَ مِنَ السَّفَرِ يُكَبِّرُ عَلى كُلِّ شَرَفٍ مِنَ ا‘رْضِ ثََثَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ يَقُولُ: َ إلهَ إَّ اللّهُ وَحْدَهُ َ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ المُلْكُ، وَلَهُ الحَمْدُ، وَهُوَ عَلى كُلِّ شَئٍ قَدِيرٌ، آيِبُونَ تَائِبُونَ عَابِدُونَ سَاجِدُونَ لِرَبِّنَا حَامِدُونَ. صَدَقَ اللّهُ وَعْدَهُ، وَنَصَرَ عَبْدَهُ، وَهَزَمَ ا‘حْزَابَ وَحْدَهُ[. أخرجه الستة إ النسائى.)القُفُولُ(: الرجوع. )وَالشَّرَفُ(: ما ارتفع من ا‘رض، وقوله )آيبُونَ(: أى راجعون .



2. (1834)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm), seferden dönerken, uðradýðý her tümsekte üç kere tekbir getirir, arkadan da: "Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ þerîke leh, lehü´lmülkü ve lehü´lhamdü ve hüve alâ külli þey´in kadir. (Allah´tan baþka ilah yoktur. O tekbir, ortaðý yoktur, mülk O´nundur, hamd O´nadýr. O herþeye kadirdir) dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz, Rabbimize hamdediyoruz. Allah va´dinde sâdýk oldu, kuluna yardým etti. (Hendek Harbi´nde) müttefik ordularý tek baþýna helâk etti" derdi. [Buhârî, Daavât 52, Ömer 12, Cihâd 133, 197, Megâzî 29; Müslim, Hacc 428, (1344); Muvatta, Hacc 243, (1,421); Tirmizî, Hacc 104, (950); Ebû Dâvud, Cihâd 170, (2770).][140]



AÇIKLAMA:



1-Bazý rivayetler, burada mutlak gelen sefer´i açar: "...Gazve" "Hacc" veya "Umre seferinden dünüþte..."

2- Allah vaadinde sâdýk oldu cümlesi ile, Allah´ýn sabredenlere, mü´minlere zafer vereceði, dinin muzaffer olacaðý, âkibetin muttakilere ait olacaðýna dair Cenab-ý Hakk´ýn Kur´an´da va´detmiþ bulunduðu hususlarýn (A´râf 128; Hûd 49) gerçekleþtiðini, bunlarýn hep tahakkuk ettiðini ifâde eder. Bâzý rivâyetler, bu sözü Resûlullah´ýn Usfân Seferi´nden dönerken söylediðini belirtir. Bu sefer, hicretin altýncý yýlýnda cereyan etmiþtir. O zamana kadar Bedir zaferi, Hendek zaferi gibi ciddî savaþlar yapýlmýþ ve kesin zaferler elde edilmiþtir. Nitekim duanýn devamýnda geçen: هَزَمَ اَْحْزَابَ وَحْدَهُ "Ahzâbý tek baþýna hezimete uðrattý" cümlesi Hendek Savaþýna temas etmektedir. Çünkü, Medîne´yi saran müttefik müþrik ordularý, Müslümanlara çok zor günler yaþatmýþlardýr. Hendek´te Müslümanlara sayýca pek üstün olan bu çeþitli müþrik kabilelerinin ittifakýyla ortaya çýkan orduyu, Cenab-ý Hakk´ýn gönderdiði fýrtýna darmadaðýn etmiþ, geri çekilmeye, kuþatmayý kaldýrmaya zorlamýþtý, Ýlâhî yardým pek bârizdi. Onun için, Müslümanlarýn zihninde pek canlý olan bu maddî yardýmý Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu duada görüldüðü üzere zaman zaman hatýrlatacaktýr.

Þunu da belirtelim ki, bazý âlimler buradaki ahzâb (hizipler, gruplar, müttefikler) ile, Ýslâm´a karþý teþkîl edilecek bütün ittifaklarýn kastedildiðini, binaenaleyh, nerede bir Ýslam düþmaný ittifak zuhûr edecek olsa, Cenab-ý Hakk´ýn lütfu ile hepsinin daðýtýlacaðýný söylemiþlerdir.[141]



ـ3ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رَجُلٌ يَا رسُولَ اللّهِ: إنِّى أُرِيدُ السَفَرَ فَأوْصِنِى فَقَالَ: عَلَيْكَ بِتَقْوى اللّهِ وَالتَّكْبِيرِ عَلى كُلِّ شَرَفٍ، فَلَمَّا وَلى قال: اللَّهُمَّ اطْوِ لَهُ الْبُعْدَ وَهَوّن عَلَيْهِ السّفَرَ[. أخرجه الترمذى .



3. (1835)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)´e:

"Ey Allah´ýn Resûlü, ben sefere çýkmak istiyorum, bana tavsiyede bulun!" diye talepte bulundu. Efendimiz:

"Sana Allah´tan korkmaný ve (yol boyu aþtýðýn) her tepenin baþýnda tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!" buyurdu. Adam döneceði sýrada þu duada bulundu: "Allah´ým! Ona uzaklýðý dür, yolculuðu kolay kýl." [Tirmizî, Daavât 47, (3441).][142]



ـ4ـ وعن عبداللّه الخطمى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذا وَدَّعَ أحداً قالَ: أسْتَوْدِعُ اللّهَ دِينَكُمْ وَأمَانَتَكُمْ، وَخَواتِيمَ أعْمَالِكُمْ[. أخرجه أبو داود.وله في أخرى عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: ]أسْتُوْدِعُ اللّهَ دِينَكَ وَأمَانَتَكَ، وَخَواتِيمَ عَمَلِكَ[.



4. (1836)- Abdullah el-Hatmî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisiyle vedalaþtý mý þöyle derdi: "Dininizi, emânetinizi ve iþlerinizin âkibetini Allah´ýn muhafazasýna býrakýyorum." [Ebû Dâvud, Cihâd 80 (2600); Tirmizî, Daavât 45, (3439).][143]



AÇIKLAMA:



1-Bu hadisin, Ebû Dâvud´daki aslýnýn bidâyeti farklýdýr. "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir ordu ile vedalaþacaðý zaman" diye baþlar. Tirmizî´deki rivâyet bazý küçük farklarla Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ)´den yapýlmýþtýr.

2-"Allah´ýn muhafazasýna býrakýyorum" diye yaptýðýmýz tercümeyi "...Allah´tan muhafaza talep ediyorum..." þeklinde anlamak da mümkündür.

3- Emânet´ten murâd, Hattâbî´ye göre, geride kalan aile, yani evlad u iyâl ve malmülktür. Ancak sefer sýrasýnda cereyan edecek alýþveriþ, insanlarla münasebet gibi bir kýsým içtimâî davranýþlar da emânet olarak deðerlendirilmiþtir. Zîra bu iþlerde de hýyânet meydana gelebilir. Emânet´le bütün dinî tekliflerin kastedildiði de söylenmiþtir. Nitekim âyete: "Biz emâneti semâvat, arz ve daðlara teklif ettik, onlar bunu kabullenmekten kaçýndýlar ve ondan korktular, onu insan yüklendi..." (Ahzab 72) buyurulmuþtur.

4- Ýþlerin âkibeti´nden murad hüsnü´l hâtime´dir. Zîra uhrevî meselede esas olan budur. Çünkü daha önce yapýlan iþler, fena bile olsalar sondaki iyi âkibet´e tâbi olarak düzelmiþ olurlar. Þârihler bu tâbirle hadisin bir baþka vechinde, خَوَاتِيمَ عَمَلِكَ þeklinde gelmiþ olmasýný da gözönüne alarak bütün amellerin sonunun kastedildiðini belirtirler. Öyle ise bu dua ile hayýrlý sonlarýn Allah´ýn himâye ve muhafazasý altýnda olmasý temenni edilmiþ olmaktadýr.[144]



ـ5ـ وعن عبداللّهِ بن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كَانَ رسولُ اللّه # إذَا أقْبَلَ اللَّيْلُ عَلَيْهِ في السَّفَرِ قَالَ: يَا أرْضُ رَبِّى وَرَبُّكِ اللّهُ، أعُوذُ بِاللّهِ مِنْ شَرِّكِ وَشَرِّ مَا خُلِقَ فِيكِ، وَشَرِّ مَا يَدِبُّ عَلَيْكِ. أعُوذُ بِاللّهِ مِنْ أسَدٍ وَأسْودَ، وَمِنَ الحَيَّةِ وَالْعَقْرَبِ، وَمِنْ سَاكِن الْبَلَدِ، وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ[. أخرجه أبو داود.»وَالْمُرَادُ بِسَاكِنِ الْبَلَدِ« الجن، ‘نهم سكان ا‘رض.»وَبالْوَالد« هنا إبليس. »وَبِمَا وَلَدَ« نسله وذريته.



5. (1837)- Hz. Abdullah Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) seferde iken gece olunca þu duayý okurdu:"Ey arz, benim de senin de Rabbimiz Allah´týr. Senin de, (sende bulunanlarýn da[145] sende yaratýlmýþ olanlarýn da, senin üzerinde yürüyenlerin de þerrinden Allah´a sýðýnýrým. Arslanýn, iri yýlanýn, yýlanýn, akrebin ve bu beldede ikâmet eden (insîlerin ve cinnî)lerin, Ýblis´in ve Ýblis neslinin þerrinden de Allah´a sýðýnýrým." [Ebû Dâvud, Cihâd 80, (2603).][146]



AÇIKLAMA:



1- Arzdan gelecek þerden maksad, zelzele, hasf (yere batma), yoldan çýkýp, istikâmeti kaybetmek gibi durumlardýr.

2- Arzda bulunanlardan maksad arzýn tabiatýndan gelen bir kýsým sýfatlar ve hallerdir; soðukluk ve sýcaklýk gibi.

3- Arzda yaratýlmýþ olanlardan maksad hevâm denen zararlý böceklerdir (bit, pire.... gibi).

4- Arz üzerinde yürüyenlerden maksat, zararlý haþerât nev´inden yürüyen, hareket eden hayvanlardýr.

5- Hadisin sonunda yer alan "Ýblis´in ve Ýblis neslinin" ibâresinin Arapça aslýdýr. وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدْ Lügavi tercümesi "doðuran ve doðan"dýr. Þârihler bundan maksadýn gâlib ihtimale göre, Ýblis ve Ýblis´in nesli olacaðýný söylemiþtir. Ancak, bundan doðma ve doðurma kabiliyetinde olan bütün hayvanlarýn kastedilmiþ olabileceðini söylerler.[147]



ـ6ـ وعن خولة بنت حكيم رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ نَزَلَ مَنْزًِ فقَالَ: أعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ لَمْ يَضُرُّهُ شَئٌ حَتَّى يَرْتَحِلَ[. أخرجه مسلم ومالك والترمذى .



6. (1838)- Havle Bintu Hakîm (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) efendimiz buyurmuþlardýr ki: "Kim bir yerde konakladýðý zaman þu duayý okursa, oradan ayrýlýncaya kadar ona hiçbir þey zarar vermez: "Eûzü bikelimâtillahi´ttâmmât min þerri mâ halâka. (Allah´ýn eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattýklarýnýn þerrinden Allah´a sýðýnýyorum.)" [Müslim, 54, (2708); Muvatta, Ýsti´zân 34 (2, 978); Tirmizi, Daavât 41, (3433).][148]



AÇIKLAMA:



Kelimâtu´t tâmmât ile Kur´ân-ý Kerîm´in de kastedilmiþ olabileceðini daha önce belirtmiþ idik (Bak. 1825).[149]




Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 12:02:39
DOKUZUNCU FASIL

ÜZÜNTÜ VE TASA HALÝNDE DUÂ



ـ1ـ عن سعد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قالَ رسُولُ اللّهِ #: دَعْوَةُ ذِى النُّونِ إذْ دَعَاهُ في بَطْنِ الحُوتِ: َ إلهَ إَّ أنْتَ، سُبْحَانَكَ إنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ. مَا دَعَا بِهَا أحَدٌ قَطُّ إَّ اسْتُجِيبَ لَهُ[. أخرجه الترمذى .



1. (1839)- Hz. Sa´d (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Balýðýn karnýnda iken, Zü´n-Nûn´un yaptýðý dua þu idi: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine´zzâlimîn. (Allahým! Senden baþka ilâh yoktur, seni her çeþit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)" Bununla dua edip de icâbet görmeyen yoktur." [Tirmizî, Daavât 85. (3500).][150]



AÇIKLAMA:



Zü´n-Nûn, Sâhibi´l-Hût da denen Hz. Yûnus (aleyhisselâm)´tur. Bir balýk tarafýndan yutulmuþ olmasý sebebiyle bu isimlerle yâd edilmiþtir. Zîra her iki tâbir de balýk sâhibi mânâsýna gelir.

Hz. Yûnus, Ýbnu Metta, yani Metta´nýn oðlu diye de bilinir. Ninovalýdýr. Kendisine otuz yaþlarýnda peygamberlik gelmiþtir. Aþýrý zenginlik ve refahýn þýmarttýðý halk, sapýtmýþtý, putlara tapýyordu. Hz. Yûnus (aleyhisselam)´un Hakk´a dâvetini dinlemiyorlardý. Otuz üç sene kadar gayretine raðmen iki kiþiyi hidâyete erdirebilmiþti. O, halkýn bu haline üzülerek orayý terke karar vermiþti. Allah´tan izin almaksýzýn yola çýktý. Halbuki peygamberler, bu çeþit ciddi kararlar aldýklarý zaman, Cenâb-ý Hakk´ýn iznine baþvurmalarý gerekirdi.

Böyle izinsiz bir ayrýlýþla þehri terkedip deniz kenarýna geldi. Hareket etmek üzere olan bir gemiye bindi. Gemi bir müddet yol alýnca ârýzalandý, ne ileri ne geri gitmiyordu. Bütün gayretlere raðmen tâmir olmuyordu. Bir de fýrtýna çýktý. Batma tehlikesi ile karþýlaþan gemide panik baþladý. Kimse ne yapacaðýný bilemiyordu. Yolcular bu durumu uðursuzluða yorup: "Ýçimizde büyük günah iþlemiþ biri var!" diyerek onu ortaya çýkarmak istediler. Bunu kur´a ile bulmaya karar verdiler. Çekilen kur´aya göre suçlu Hz. Yûnus (aleyhisselam)´tu. "Bu sâlih biridir, yanlýþlýk var!" denildi ise de rivâyete göre üç kere çekilen kur´a hep ona isabet etti.

Hz. Yûnus fýrtýnalý, dalgalý ve karanlýk bir gecede denize atladý. Bir müddet sonra büyük bir balýk onu yuttu (Saffat 142).

Ýþte burada ölmediðini anlayan Hz. Yûnus hatasýný anlayýp, sadedinde olduðumuz hadiste belirtildiði üzere Cenâb-ý Hakk´a ihlâsla yöneldi ve dua etti. Allah, bu ihlâslý duayý kabul etti. Balýða vahyederek Yunus´u kenara atmasýný emretti. Hz. Yûnus (aleyhisselam) böylece karanlýða, fýrtýnaya, kabaran denize, kendisini yutan balýða raðmen kurtuluþa erdi.

Âyette, onun duasýnýn kabul edilmesi, Rabbine yaptýðý tesbihatla îzah edilmiþtir: "Eðer çok tesbih edenlerden olmasa idi, insanlarn tekrar diriltilecekleri güne kadar balýðýn karnýnda kalacaktý" (Saffat 143-144).[151]



ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قالَ: ]كَانَ رسُولُ اللّهِ # يَقُولُ عِنْدَ الْكَرْبِ: َ إلَهَ إَّ اللّهُ الْعَظِيمُ الحَلِيمُ. َ إلهَ إَّ اللّهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ. َ إلهَ إَّ اللّهُ رَبُّ السَّمواتِ، وَرَبُّ ا‘رْضِ، وَرَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ[. أخرجه الشيخان، واللفظ لهما والترمذى .



2. (1840)- Hz. Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzüntü sýrasýnda þu duayý okurdu: "Halîm ve azîm olan Allah´tan baþka ilah yoktur. Büyük Arþ´ýn Rabbi olan Allah´tan baþka ilah yoktur. Kýymetli Arþ´ýn Rabbi, arzýn Rabbi, Semâvât´ýn Rabbi olan Allah´tan baþka ilah yoktur." [Buhârî, Daavât 27, Tevhîd 22, 23; Müslim, Zikr 83, (2730); Tirmizî, Daavât 40, (3431); Ýbnu Mâce, Dua 17, (3883).][152]



ـ3ـ وعن الخدرى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]دَخَلَ رسولُ اللّهِ # ذَاتَ يَوْمٍ المَسْجِدَ، فإذَا هُوَ بِرَجُلٍ مِنَ ا‘نْصَارِ يُقَالُ لَهُ: أبُو أُمَامَةَ، فقَالَ: يَا أبَا أُمَامَةَ مَالِى أرَاكَ جَالِساً في المَسْجِدِ في غَيْرِ وَقْتِ صََةٍ؟ قالَ: هُمُومٌ لَزِمَتْنِى، وَدُيُونٌ يَا رسُولَ اللّهِ، فقَالَ #: أَ أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ إذَا قُلْتَهُنَّ أذْهَبَ اللّهُ عَنْكَ هَمَّكَ، وَقَضى دَيْنَكَ؟ قَالَ: قُلْتُ بَلَى يَا رَسُولَ اللّهِ. قالَ: قُلْ إذَا أصْبَحْتَ وَإذَا أمْسَيْتَ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ

وَالْحَزَن، وَأعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنَ الجُبْنِ وَالْبُخْلِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ غَلبَةِ الدَّيْنِ، وَقَهْرِ الرِّجَالِ، فَقُلْتُ ذلِكَ فأذْهَبَ اللّهُ عَنِّى غَمِّى، وَقَضَى دَيْنِى[. أخرجه أبو داود .



3. (1841)- el-Hudrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün Mescid´e girdi. Orada Ensâr´dan Ebû Ümâme (radýyllahu anh) denen kimse ile karþýlaþtý. Ona:

"Ey Ebû Ümâme, niçin seni namaz vakti dýþýnda Mescid´de oturmuþ görüyorum?" diye sordu.

"Peþimi brakmayan bir sýkýntý ve borçlar sebebiyle ey Allah´ýn Resûlü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sana bazý kelimeler öðreteyim mi? Bunlarý okursan, Allah, senden sýkýntýný giderir ve borcunu öder."

"Evet, ey Allah´ýn Resûlü, öðret!" dedim.

"Öyleyse, dedi, akþama çýktýn mý sabaha erdin mi þu duay oku: "Allahm üzüntüden ve kederden sana sýðýnýrm. Aczden ve tembellikten sana sýðýnýrým, korkaklýktan ve cimrilikten sana sýðýnýrým. Borcun galebe çalmasýndan ve insanlarýn kahrýndan sana sýðýnýrým."

(Ebû Ümâme) der ki: "Ben bu duayý yaptým, Allah benden gamýmý giderdi, borcumu ödedi." [Ebû Dâvud, Salât 367, (1555).][153]



ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]جَاءَتْ فَاطِمَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها إلى النَّبىِّ # تَسْألُهُ خَادِماً، فقَالَ لَهَا قُولِى: اللَّهُمَّ رَبَّ السَّمواتِ السَّبْعِ، ورَبَّ العَرْشِ العَظِيمِ رَبَّنَا وَرَبَّ كُلِّ شَئٍ، مُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وا“نْجِيل وَالْفُرْقَانِ، فَالِقَ الحَبِّ والنَّوَى. أعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَئٍ أنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ. أنْتَ ا‘وَّلُ فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَىْءٌ، وَأنْتَ اŒخِرُ فَلَيْسَ بَعْدَكَ شَىْءٌ، وَأنْتَ الظَّاهِرُ فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَئٌ، وَأنْتَ الْبَاطِنُ فَلَيْسَ دُونَكَ شَئٌ: اقْضِ عَنِّى الدّيْنَ، وَأغْنِنِى مِنَ الْفَقْرِ[.



4. (1842)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Hz. Fâtýma (radýyallâhu anhâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek bir hizmetçi taleb etmiþti. Resûlullah ona:

"Þu duayý oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayýrlý)" dedi:

"Allahým! Sen yedi semânýn Rabbi, Arþ-ý Âzam´ýn Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herþeyin Rabbisin. Tevrat, Ýncil ve Furkân´ý indiren, tohum ve çekirdekleri açansýn. Her þeyin þerrinden sana sýðýnýyorum. Her þeyin alnýndan yapýþmýþsýn (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir þey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir þey kalmayacak. Sen zâhirsin, senin üstünde bir þey mevcut deðildir. Sen bâtýnsýn, senin dýþýnda bir þey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralýktan kurtar, zengin kýl." [Tirmizî, Daavât 68, (3477); Ýbnu Mâce, Dua, 2 (3831).][154]



ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسُولُ اللّهِ # إذَا كَرَبَهُ أمْرٌ يَقُولُ: يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ أسْتَغِيثُ، وَقال: ألِظُّوا بِيَاذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ[. أخرجه الترمذي.ومعنى »ألِظُّوا« الزموا ذلك، وثابروا عليه، وأكثروا من التلفظ به .



5. (1843)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý bir þey üzecek olsa þu duayý okurdu: "Yâ Hayyu ya Kayyum, birahmetike estaðîsu. (Ey diri olan, ey Kayyûm olan Rabbim, rahmetin adýna yardýmýný talep ediyorum)." Ve keza þöyle derdi: "Elizzu biyâze´lcelâli ve´l-Ýkrâm." (Yâ ze´lcelâli ve´l-ikrâm)´ý devamlý söyleyin! [Tirmizî Daavât 99, (3522).][155]



AÇIKLAMA:



Rivâyetin ikinci kýsmý, Resûlullah´ýn dua âdâbýyla ilgili bir tavsiyesini ihtiva ediyor. Dua yaparken, Allah´a: "Ey celâl ve ikram sâhibi, duamý kabul et!" mânasýnda bir yakarýþ olan Yâ ze´lcelâli ve´l-Ýkram cümlesini çokça, sýkça tekrar etmeyi tavsiye ediyor.

Bu tavsiye ile önceki kýsým ayný senetle geldiði için Tirmizî hazretleri rivâyette sunmuþtur.[156]



ـ6ـ وعن أسماء بنت عميس رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قالَ لِى رسُولُ اللّهِ #

أَ أُعَلِّمُكِ كَلِمَاتٍ تَقُولِهِنَّ عِنْدَ الْكَرْبِ؟ أللّهُ اللّهُ رَبِّى َ أشْرِكُ بِهِ شَيْئاً[. أخرجه أبو داود .



6. (1844)- Esmâ Bintu Umeys (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Sana sýkýntý zamanýnda okuyacaðýn bir duayý öðreteyim mi?" diye sordu ve þu duayý söyledi: "Allâhu, Allâhu Rabbî lâ üþriku bihî þey´en. (Rabbim Allah´týr, Allah! Ben ona hiçbir þeyi ortak koþmam!)" [Ebû Dâvud, Salât 361, (1525), Ýbnu Mâce, Dua 17, (3882).][157]



ـ7ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]مَنْ كَثُرَ هَمُّهُ فَلْيَقلِ: اللَّهُمَّ إنِّى عَبْدُكَ، وَابْنَ عَبْدِكَ، وَابْنُ أمَتِكَ، وَفِي قَبْضَتِكَ، نَاصِيَتِى بِيَدِكَ، مَاضٍ فِيَّ حُكْمُكَ عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ. أسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ، أوْ أنْزَلْتَهُ في كِتَابِكَ، أوْ اسْتَأْثَرْتَ بِهِ في مَكْنُونِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ أنْ تَجْعَلَ الْقُرآنَ رَبِيعَ قَلْبِي وَجَِءَ هَمِّى وَغَمِّى، مَا قَالَهَا عَبْدٌ قَطُّ إَّ أذْهَبَ اللّهُ غَمَّهُ وَأبْدَلَهُ فَرَحاً[. أخرجه رزين.»اِستِئْثَارُ« بالشئ التخصص به وانفراد، وقوله.»أنْ تَجْعَلَ القُرآنَ رَبِيعَ قَلْبِى« شبه بالربيع من الزمان رتياح ا“نسان فيه وميله إليه .



7. (1845)- Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) demiþtir ki: "Kimin sýkýntýsý artarsa þu duayý okusun:

"Allahým ben senin kulunum, kulunun oðluyum, câriyenin oðluyum, senin avucunun içindeyim, alným senin elinde. Hakkýmdaki hükmün câridir. Kazan ne olursa hakkýmda adâlettir. Kendini tesmiye ettiðin veya kitabýnda indirdiðin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiðin, sana ait her bir isim adýna senden Kur´ân´ý kalbimin baharý, sýkýntý ve gamlarýmýn atýlma vesîlesi kýlmaný dilerim."

Bu duayý okuyan her kulun gam ve sýkýntýsýný Allah gidermiþ, yerine ferahlýk vermiþtir." [Rezîn ilâvesi, (Hadis Mecmau´z Zevaîd´de (10,136) mevcuttur. Hâkim´in Müstedrek´inde de (1,509) kaydedilmiþ.][158]



AÇIKLAMA:



1-Bu rivâyet Teysir´de kaydedildiði þekliyle mevkuf hadis yâni Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh)´un þahsî sözü görünümündedir. Ancak hadis aslýnda merfudur. Mesela Müstedrek´in kaydettiði vechinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sözü olduðu için sarih þekilde ifade edilmiþtir.

2- "Kur´an´ý, kalbin baharý kýlmasýný" istemek, kalbin hoþlanacaðý, ferahlýk duyacaðý, zevkle okuyacaðý þey kýlmasýný taleb etmektir. Zîra kalb, baharda ferahlar, o mevsimden memnun kalýr, ondan ayrýlmak istemez.[159]



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 02 Nisan 2010, 11:51:19
ONUNCU FASIL

HAFIZAYI GÜÇLENDÝRME DUÂLARI



ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قالَ: ]جاء علِيُّ بْنُ أبِى طَالِبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ إلَى النَّبِىِّ # فقَالَ: بِأبِى أنْتَ وَأُمِّى تَفَلَّتَ هذَا القُرآنُ مِنْ صَدْرِى فَمَا أجِدُنِى أقْدِرُ عَلَيْهِ، فقَالَ لَهُ رَسولُ اللّهِ # يَا أبَا الحَسَنِ: أفََ أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللّهُ بِهِنَّ، وَيَنْفَعُ بِهِنَّ مَنْ عَلَّمْتَهُ، وَيَثْبُتُ مَا تَعَلَّمْتَ في صَدْرِكَ؟ قَالَ أجَلْ يَارَسُولَ اللّهِ فَعَلِّمْنِى؟ قَالَ: إذَا كَانَ لَيْلَةُ الجُمُعََةِ فَإنِ استَطَعْتَ أنْ تَقُومَ في ثُلُثِ اللَّيْلِ ا‘خِيرِ، فإنَّهَا سَاعَةٌ مَشْهُودَةٌ، وَالدُّعَاءُ فِيهَا مُسْتَجَابُ، وَقالَ أخِى يَعْقُوبُ لِبَنِيهِ سَوْفَ أسْتَغفِرُ لَكُمْ رَبِّى، يَقُولُ حَتَّى تَأتِىَ لَيْلَةُ الجُمُعَةِ، فَإنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَفِى وَسَطِهَا فَإنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَفِىَ أوَّلِهَا، فَصَلِّ أرْبَعَ ركَعَاتٍ تَقْرَأُ في ا‘ولَى: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَيس، وفي الثَّانِيَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَحم الدُّخَانِ، وفي الثَّالِثَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَالم تَنْزِيلُ السَّجْدَةِ، وَفي الرَّابِعَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ، وَتَبَاركَ المُفَصَّلَ، فإذَا فَرَغْتَ فَاحْمَدِ اللّهَ تَعَالَى، وَأحْسِنِ الثَّنَاءَ عَلَيْهِ، وَصَلِّ عَلَىَّ وَأحْسِنْ، وَصَلِّ عَلَى سَائِرِ انْبِيَاءِ، وَاسْتَغْفِرْ لِلمُؤمِنينَ وَالمُؤمِنَاتِ، وَ“خْوَانِكَ الَّذِينَ سَبَقُوكَ بِا“يمَانِ، ثُمَّ قُلْ في آخِرِ ذلِكَ: اَللَّهُمَّ ارْحَمْنِى بِتَرْكِ المَعَاصِى أبَداً مَا أبْقَيْتَنِى وَارْحَمْنِى أنْ أتَكَلفَ مَاَ يَعْنِىنِى وَارْزُقْنِى حُسْنَ النَّظَرِ فيمَا يُرْضِيكَ عَنِّى. اَللَّهُمَّ بَدِيعَ السَّمَواتِ وَارْضِ يَاذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّتِى َ تُرَامُ. أسْألُكَ يَا اللّهُ يَا رَحْمنُ بِجََلِكَ، وَنُورِ وَجْهِكَ أنْ تُلْزِم قَلْبِى حِفْظَ كِتَابِكَ كَمَا عَلّمْتَنِى وَارْزُقْنِى أنْ أتْلُوَهُ عَلَى النَّحْوِ الَّذِى يُرْضِيكَ عَنِّى. اَللَّهُمَّ بَدِيعَ السَّمواتِ

وا‘رْضِ ذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ والْعِزَّةِ التِى َ تُرَامُ أسْألُكَ يَا اللّهُ يَا رَحْمنُ بِجََلِكَ، وَنُورِ وَجْهِكَ أنْ تُنَوِّرَ بِكتَابِكَ بَصَرِى، وَأنْ تُطْلِقَ بِهِ لِسَانِى، وَأنْ تُفَرِّجَ بِهِ عَنْ قَلْبِى، وَأنْ تَشْرَحَ بِهِ صَدْرِى وَأنْ تَغْسِلَ بِهِ بَدَنِى فإنَّهُ َ يُعينُنِى عَلى الْحَقِّ غَيْرُكَ وََ يُؤْتِينِيهِ إَّ أنْتَ، وََ حَوْلَ وََ قُوَّةَ إَّ بِاللّهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ، يَا أبَا الحَسَنِ: تَفْعَلُ ذلِكَ ثََثَ جُمَعٍ، أوْ خَمْساً، أوْ سَبْعاً تُجَابُ بِإذْنِ اللّهِ تَعَالى، والَّذِي بَعَثَنِى بِالْحَقِّ مَا أخْطَأَ مُؤمِناً قطُّ[.قالَ ابن عباس: ]فَوَ اللّهِ مَا لَبِثَ عَلىٌّ إَّ خَمْساً، أوْ سَبْعاً حَتَّى جَاءَ رسوُ ل اللّهِ # في مِثْل ذلِكَ المَجْلِسِ، فقالَ يَا رسُولَ اللّهِ: إنِّى كُنْتُ فِيمَا خََ َ آخُذُ إَّ أرْبَعَ آيَاتٍ أوْ نَحْوَهنَّ، فَإذَا قَرَأتُهُنَّ عَلى نُفْسِى تَفَلّتْنَ، وَإنِّى أتَعَلّمُ اليَوْمَ أرْبَعِينَ آيَةً أوْ نَحْوَهَا، فإذَا قَرَأتُهَا عَلى نَفْسِى، فَكَأنَّما كِتَابُ اللّهِ بَيْنَ عَيْنَىّ، وَلَقَدْ كُنْتُ أسْمَعُ الحَدِيثَ، فإذَا رَدَّدْتُهُ تَفَلَّتَ، وَأنَا الْيَوْمَ أسْمَعُ ا‘حَادِيث، فإذَا تَحَدَّثْتُ بهَِا لَمْ أخْرَمْ مِنْهَا، فَقَالَ # عِنْدَ ذلِكَ: مُؤمِنٌ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ أبَا الحَسَنِ[. أخرجه الترمذى .



1. (1846)- Hz. Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Hz. Ali Ýbnu Ebî Tâlib (radýyallâhu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek: "Annem ve bâbam sana kurban olsun, þu Kur´an göðsümde durmayýp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona þu cevabý verdi: "Ey Ebûl-Hüseyin! (Bu meselede) Allah´ýn sana faydalý kýlacaðý, öðrettiðin takdirde öðrenen kimsenin de istifade edeceði, öðrendiklerini de göðsünde sabit kýlacak kelimeleri öðreteyim mi?"

Hz. Ali (radýyallâhu anh): "Evet, ey Allah´n Rasûlü, öðret bana!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber þu tavsiyede bulundu:

"Cuma gecesi (perþembeyi cumaya baðlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazýr bulunduðu) meþhûd bir andýr. O anda yapýlan dua müstecabtýr. Kardeþim Ya´kub da evlatlarýna þöyle söyledi: "Sizin için Rabbime istiðfâr edeceðim, hele cuma gecesi bir gelsin." Eðer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasýnda kalk. Bunda da muvaffak olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek´at namaz kýl. Birinci rek´atte, Fâtiha ile Yâsin sûresini oku, ikinci rek´atte Fâtiha ile Hâmim, ed-Duhân sûresini oku, üçüncü rek´atte Fâtiha ile Eliflâmmîm Tenzîlü´ssecde´yi oku, dördüncü rek´atte Fâtiha ile Tebâreke´l-Mufassal´ý oku. Teþehhüdden boþaldýðýn zaman Allah´a hamdet, Allah´a senayý da güzel yap, bana ve diðer peygamberlere salât oku, güzel yap. Mü´min erkekler ve mü´min kadýnlar ve senden önce gelip geçen mü´min kardeþlerin için istiðfat et. Sonra bütün bu okuduðun dualarýn sonunda þu duayý oku:

"Allahým, bana günahlarý, beni hayatta baki kýldýðýn müddetçe ebediyen terkettirerek merhamet eyle. Bana faydasý olmayan þeylere teþebbüsüm sebebiyle bana acý. Seni benden râzý kýlacak þeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasîb et. Ey semâvât ve arzýn yaratýcýsý olan celâl, ikram ve dil uzatýlamayan izzetin sâhibi olan Allahým. Ey Allah! ey Rahman! celâlin hakký için, yüzün nuru hakký için kitabýný bana öðrettiðin gibi hýfzýna da kalbimi icbâr et. Seni benden razý kýlacak þekilde okumamý nasîb et. Ey semâvât ve arzýn yaratýcýsý, celâlin ve yüzün nuru hakký için kitabýnla gözlerimi nurlandýrmaný, onunla dilimi açmaný, onunla kalbimi yarmaný, göðsümü ferahlatmaný, bedenimi yýkamaný istiyorum. Çünkü, hakký bulmakta bana ancak sen yardým edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herþeye ulaþmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah´tandýr."

Ey Ebû´l-Hasan, bu söylediðimi üç veya yedi cuma yapacaksýn. Allah´ýn izniyle duana icâbet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zât-ý Zülcelâl´e yemin olsun bu duayý yapan hiçbir mü´min icâbetten mahrum kalmadý."

Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhüma) der ki: "Allah´a yemin olsun, Ali (radýyallâhu anh) beþ veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a ayný önceki mecliste tekrar gelerek:

"Ey Allah´ýn Resûlü! dedi, geçmiþte dört beþ âyet ancak öðrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklýmda durmayýp) gidiyorlardý. Bugün ise, artýk 40 kadar âyet öðrenebiliyorum ve onlarý kendi kendime okuyunca Kitabullah sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden hadisi dinliyordum da arkadan bir tekrar etmek istediðimde aklýmdan çýkýp gidiyordu. Bugün hadis dinleyip sonra onu bir baþkasýna istediðimde ondan tek bir harfi kaçýrmadan anlatabiliyorum.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu söz üzerine Hz.Ali (radýyallâhu anh)´ye: "Ey Ebû´l-Hasan! Kâbenin Rabbine yemin olsun sen mü´ minsin!" dedi." [Tirmizî, Daavât 125, (3565).][160]



AÇIKLAMA:



Hadis sened yönüyle hasen olsa da, âlimler metin yönüyle þâz, garîp ve hattâ münker olduðunu söylemiþlerdir.[161]



ـ2ـ وعن شداد بن أوس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسُولُ اللّهِ # يُعَلِّمُنَا أنْ نَقُولَ في الصََّةِ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ الثَّبَاتَ في ا‘مْرِ، والْعَزِيمَةَ عَلى الرُّشْدِ، وَأسْألُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ، وَحُسْنَ عِبَادَتِكَ، وَأسْألُكَ لِسَاناً صَادِقاً، وَقَلْباً سَلِيماً، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ، وَأسْألُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ، وَأسْتَغْفِرُكَ مِمَّا تَعْلَمُ[. أخرجه النسائِى .



2. (1847)- Þeddâd Ýbnu Evs (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselem) namazda þu duayý okumamýzý öðretiyordu:

"Allahým! Senden iþte (dinde) sebat etmeyi, doðruluða da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine þükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayý taleb ediyor, doðruyu konuþan bir dil, eðriliklerden uzak bir kalb diliyorum. Allahým, senin bildiðin her çeþit þerden sana sýðýnýyorum, bilmekte olduðun bütün hayýrlarý senden istiyorum, bildiðin günahlarýmdan sana istiðfar ediyorum!" [Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61.][162]





Ynt: Dua By: sumeyye Date: 02 Nisan 2010, 11:51:52
ONBÝRÝNCÝ FASIL

GÝYÝNME VE YEMEK DUALARI



ـ1ـ عن الخدري رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ النَّبِىُّ # إذَا اسْتَجَدَّ ثَوْباً قال: اَللَّهُمَّ لَكَ الحَمْدُ أنْتَ كَسَوْتَنِى هذَا، وَيُسَمِّىهِ: أسْألَكُ خَيْرَهُ وَخَيْرَ مَا صُنِعَ لَهُ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهِ وَشَرِّ مَا صُنِعَ لَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



1. (1848)- el-Hudrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) elbiseyi yenilediði zaman þu duayý okurdu:Allahým! Hamd sanadýr. -(giydiði þey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayýrlý olmasýný, yapýlýþ gayesine uygun olmasýný diliyor, þerrinden ve yapýlýþ gayesine uygun olmamasýndan da sana sýðýnýyorum." (Ebû Dâvud, Libas 1, (4020); Tirmizî, Libâs 29, (1767).][163]



AÇIKLAMA:



1- Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yeni bir elbise giyeceði zaman bunu cumaya rastlattýðýný ve giyme sýrasýnda dua okuduðunu gösterir. Þu halde bu dua onlardan biri olmaktadýr.

2- Elbiseyi, Resûlullah´ýn dua sýrasýnda tesmiyesi, cinsini zikretmesidir. Meselâ yeni bir ayakkabý giymiþ ise: "Allahým! Hamd sanadýr. Bu ayakkabýyý bana sen giydirdin..." demesidir.

3- Giyilen þeyin hayrý onun hemen eskimeyip dayanýklý olmasýdýr, temizliðidir, bir ihtiyaç için giyilmiþ olmasýdýr. "Yapýlýþ gayesine uygun olmasý" þeklinde tercüme ettiðimiz cümle de elbise ne maksadla yapýlmýþ ise onun hayrýný, o maksada uygun kullanýmýný talep etmektedir. Mâlum olduðu üzere elbise, tesettürü saðlamak, sýcak ve soðuða karþý korumak gibi maksadlarla yapýlýr. Þu halde, elbisenin bu hizmetlerinde hayýrlý olmasý, yapýlmýþ olduðu bu gâyeleri yerine getirmesi Allah´tan taleb edilmiþ olmaktadýr.

Elbiselerin bu gayelere uygun kullanýmý bir bakýma kulluk ve ibadet vazifelerini hakkýyla yapmayý netice verir. Elbisenin þerri ve yapýlýþ gayesine uygun olmayan kullanýlýþ þerri de böylece anlaþýlmýþ oluyor. Elbisenin haram olmasý, pis olmasý çabuk eskimesi, israf gösteriþ, kibir, riya, tefâhur gibi kulluk edebine aykýrý ve günah olan durumlara sebep olmasý, setrü´l-avreti yerine getirememesi, soðuk ve sýcaða karþý yeterli korunmayý saðlayamamasý gibi akla gelebilecek çeþitli durumlar elbisenin þerri olarak deðerlendirilebilir.

4-Hadis, yeni bir elbise giyerken Allah´a hamdetmenin müstehap olduðuna delâlet eder, Müstedrek´de gelen bir rivayet, bir veya yarým dinara aldýðý elbiseyi giyen kimse hamdederse, Allah´ýn giyer giymez onu maðfiret edeceðini haber verir.[164]



ـ2ـ وعن أبى أمامة قال: ]لَبِسَ ابْنُ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما ثَوْباً جَدِيداً، فقَالَ: الحَمْدُ للّهِ الَّذِى كَسَانِى مَا أُوَارِى بِهِ عَوْرَتِى، وَأتَجَمَّلُ بِهِ في حَيَاتِِى، ثُمَّ قال: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَنْ لَبِسَ ثَوْباً جَدِيداً فقَالَ ذَلِكَ، ثُمَّ عَمَدَ إلَى الثَّوْبِ الَّذِي أخْلَقَ، فَتَصدَّقَ بِهِ كَانَ في كَنَف اللّهِ وَحِفْظِهِ، وسَتْرِهِ حَيّاً وَمَيِّتاً[. أخرجه الترمذى .



2. (1849)- Ebû Ümâme (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) yeni bir elbise giymiþti ve þöyle dua etti: "Avretimi örtebileceðim ve hayatta güzellik saðlayabileceðim bir elbise giydiren Allah´a hamd olsun."

Sonra þunu söyledi: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý dinledim: "Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiði elbiseyi tasadduk ederse, saðken de öldükten sonra da Allah´ýn himâyesi, hýfzý ve örtmesi altýnda olur." [Tirmizî, Daavât 119, (3555); Ýbnu Mâce, Libâs 2, (3557).][165]



ـ3ـ وعن أبى سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ النَّبىُّ # إذَا أكَلَ أوْ شَرِبَ قال: اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِى أطْعَمَنَا وَسَقَانَا وَجَعَلَنَا مُسْلِمِينَ[ .



3. (1850)- Ebû Saîd (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir þey yeyip içti mi þu duayý okurdu: "Bize yedirip içiren ve bizi Müslümanlardan kýlan Allah´a hamdolsun." [Tirmizî, Daavât 75, (3453); Ebû Dâvud, Et´ýme 53, (3850); Ýbnu Mâce, Et´ýme 16, (3283).][166]



ـ4ـ وعن معاذ بن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ: مَنْ أكَلَ طَعَاماً فقَالَ: اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِى أطْعَمَنِى هَذَا الطَّعَامَ وَرَزَقَنِىهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّى،

وََ قُوَّةٍ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ[. أخرجهما أبو داود والترمذي.وزاد أبو داود في الثاني: ]ومَنْ لَبِسَ ثَوْباً فقَالَ: اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِى كَسَانِى هذَا وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّى، وََ قُوَّةٍ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأخَّرَ[ .



4. (1851)- Muâz Ýbnu Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir þey yer ve: "Bana bu yiyeceði yediren ve tarafýmdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rýzýk kýlan Allah´a hamdolsun" derse geçmiþ günahlarý affolunur" dedi." [Ebû Dâvud, Libâs 1, (4023); Tirmizî, Da´avât 75, (3454); Ýbnu Mâce, Et´ime 16, (3285).]

Ebû Dâvud´un rivayetinde þu ziyâde var: "Kim bir elbise giyer ve: "Bunu bana giydirip, tarafýmdan bir güç ve kuvvet olmaksýzýn beni bununla rýzýklandýran Allah´a hamdolsun" derse geçmiþ ve gelecek günahlarý affedilir."[167]



ـ5ـ وعن معاذ بن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ النَّبيُّ #: إنَّ اللّه لَيَرْضَى عَنِ الْعَبْدِ أنْ يَأكُلَ ا‘كْلَةَ فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا، أوْ يَشْرَبَ الشَّرْبَةَ فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا[. أخرجه مسلم والترمذي .



5. (1852)- Muâz Ýbnu Enes (radýyallâhu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Muhakkak ki Allah, kulun bir þey yiyip hamdetmesinden veya bir þey içip hamdetmesinden râzý olur." [Müslim, Zikr 89, (2734); Tirmizî, Et´ime 18, (1817).]



ـ6ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أكَلَ النَّبىُّ # عِنْدَ سَعْدِ ابْنِ عُبَادَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ خُبْزاً وَزَيْتاً، ثُمَّ قَالَ: أفْطَرَ عِنْدَكُمُ الصَّائِمُونَ، وَأكَلَ طَعَامَكُمُ ا‘بْرَارُ، وَصَلَّتْ عَلَيْكُمُ المََئِكَةُ[ أخرجه أبو داود.وله في أخرى عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]صَنَعَ أبُو الْهَيْثَمِ طَعَاماً، فَدَعَا رَسُولَ اللّهِ # وَأصْحَابَهُ، فَلَمَّا فَرَغُوا قالَ: أثِيبُوا أخَاكُمْ قَالُوا: وَمَا إثَابَتُهُ؟

قال: إنَّ الرَّجُلَ إذَا دُخِلَ بَيْتُهُ، وَأكِلَ طَعَامُهُ، وَشُرِبَ شَرَابُهُ، فَدَعَوْا لهُ فذلِكَ إثَابَتُهُ[.»ا“ثابَةُ« الجزاء .



6. (1853)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Sa´d Ýbnu Ubâde´nin yanýnda ekmek ve zeytinyaðý yemiþti. Sonunda þöyle bir dua buyurdu:

"Yanýnýzda oruçlular yemek yesin, yemeðinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin." [Ebû Dâvud, Et´ime 55, (3854).]

Ebû Dâvud´un Hz. Câbir (radýyallâhu anh)´den kaydettiði diðer bir rivâyette þöyle denir:

"Ebû´l-Heysem bir yemek hazýrladý, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ ve Ashâbýn ý(radýyallâhu anhüm) dâvet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkýnca: "Kardeþinizi mükâfaatlandýrýn!" buyurdu. Ashâb: "Mükâfaatý da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kiþinin evine girilip yemeði yendi, içeceði içildi mi ev sâhibi için dua edilir. Ýþte bu onun mükâfaatýdýr" cevabýný verdi."[168]



AÇIKLAMA:



1- Bâzý rivâyetler yukarýdaki duanýn Sa´d Ýbnu Muâz´ýn evinde geçtiðini belirtir. Bu, vak´anýn iki sefer cereyanýna delil olabilir.

2- Dua cümlesi olarak tercüme ettiðimiz hadis, aslýnda ihbar cümlesi gibidir. Ancak Münavî´nin de belirttiði üzere, ev sâhibine mükâfaat mânasý, dua cümlesi ile gerçekleþtir.

3- Bu hadis, yemeðe dâvet edilen kimsenin, yemekten sonra ev sâhibi için dua etmesinin müstehab olduðuna delildir.



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 02 Nisan 2010, 11:55:18
ONÝKÝNCÝ FASIL

KAZAYI HACET DUASI



ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا دَخَلَ الخََءَ لِقَضَاءِ الحَاجَةِ يَقُولُ: اَللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنَ الخُبُثِ وَالخَبَائِثِ[. أخرجه الخمسة.»الخُبُثُ« بضم الباء جمع خبيث.»والخَبَائِثُ« جمع خبيثة، والمراد بهما ذكور شياطين الجنّ وا“نس وإناثهم .



1. (1854)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kazâyý hâcet için helâya girdiði zaman þu duayý okurdu:

"Allahümme innî eûzu bike mine´lhubsi ve´lhabâis. (Allahým, pislikten ve (cin ve þeytan gibi) kötü yaratýklardan sana sýðýnýrm." [Buhârî, Vudû 9, Da´avât 15; Müslim, Hayz 122, (375); Tirmizî, Tahâret 4, (5); Ebû Dâvud Tahâret 3, (4,5); Nesâî, Tahâret 18, (1, 20).][169]



ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ النَّبىُّ # إذَا خَرَجَ مِنَ الخََءِ قالَ غُفْرَانَكَ[. أخرجه أبو داود والترمذي.وله في أخرى عن عليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ # سِتْرُ مَا بَيْنَ أعْيُنِ الجِنِّ وَعَوْرَاتِ بَنِى آدَمَ إذَا دَخَلَ أحَدُهُمُ الخََءَ أنْ يَقُولَ: بِسْمِ اللّهِ[.»الغُفْرَانُ« مصدر ونصبه بإضمار أطلب وأستغفر لقصور الشكر عن بلوغ هذه النعمة، وقيل: استغفر من تركه ذكر اللّه سبحانه مدة لبثه على الخء ‘نه كان يترك ذكر اللّه إ عند قضاء الحاجة، فرأى ذلك تقصيراً فتداركه باستغفار .



2. (1855)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâdan çýkýnca: "Gufrâneke (affýný taleb ediyorum)" derdi. "[Ebû Dâvud, Tahâret 17, (30); Tirmizî, Tahâret 5, (7); Ýbnu Mâce, Tahâret 10, (300).]

Tirmizî´nin Hz. Ali´den kaydettiði diðer bir rivâyette þöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Helâya girdiði zaman insanoðlunun avretleri ile cinnîlerin gözleri arasýndaki perde, kiþinin "bismillah" demesidir."[170]



AÇIKLAMA:



1-Gufrâneke: Gufrân, týpký maðrifet gibi mastardýr. Örtmek, affetmek, baðýþlamak mânasýna gelir. Sondaki ke zamirdir. Öyleyse senin örtmen, baðýþlaman demek olur. Ancak mânanýn bütünleþmesi için bir fiil takdiri gerekmektedir: اَطْلُبُ غُفْرَانَكَ Yâni "senin baðýþlamaný taleb ediyorum."2-Helâdan çýkarken maðfiret talebetmenin sebebine gelince þârihler iki ihtimal beyan eder:

a) Bu esnada zikrullahýn terkedilmiþ olmasýndan.

b) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kiþinin, gýdayý alýp menfaatini te´min ve fuzûliyâtý kolayca atmasý gibi fevkalâde hayatî nimetlerin þükrünü ödemideki aczi sebebiyle maðfiret dilemiþtir. Böylece nimete karþý þükür vazîfesini maðfiret dileyerek yerine getirmiþ olmaktadýr. Bu ihtimal daha kavî gözükmektedir.

3-Bu makamda, okunacak baþka merfu dualar da rivâyet edilmiþtir: اَلْحَمْدُللّهِِ الَّذِى اَذْهَبَ عَنِّى اْ‘َذَى وَعَافَانِى (Ezâyý giderip âfiyet veren Allah´a hamdolsun) veya, اَلْحَمْدُللّهِ الَّذِى اَحْسَنَ اِلَىَّ فِى اَوَّلِهِ وَآخِرِهِ (Gýdamýzýn evvelinde de sonunda da bize ihsanda bulunan Allah´a hamdolsun) veya: اَلْحَمْدُللّهِ الَّذِى اَذَاقَنِى لَذَّتَهُ وَاَبْقَى فيَّ قُوتَهُ وَاَذْهَبَ عَنِّى اَذَاهُ (Lezzetini bana tattýrýp, gýdasýný bende býrakýp sonra da ezâsýný benden gideren Allah´a hamdolsun.)"Bu rivâyetlerden sýhhatçe en üstün olaný sadedinde olduðumuz Hz. Âiþe hadisidir. Resûlullah´ýn farklý zamanlarda bu dualarýn hepsiyle dua etmiþ olmasý mümkündür.[171]



Ynt: Dua By: sumeyye Date: 02 Nisan 2010, 11:55:54
ONÜÇÜNCÜ FASIL

MESCÝDE GÝRÝÞ-ÇIKIÞ DUALARI


ـ1ـ عن فاطمة بنت الحسين بن عليّ عن جدتها فاطمة الكبرى رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّه # إذَا دَخَلَ المَسْجِدَ صَلَّى عَلى مُحَمَّدٍ # وَقَالَ: رَبِّ اغْفِرْ لِى ذُنُوبِى، وَافْتَحْ لِى أبْوَابَ رَحْمَتِكَ، وَإذَا خَرَجَ صَلَّى عَلَى مُحَمَّدٍ # وَقالَ اغْفِرْ لِى ذُنُوبِى، وافْتَحْ لِى أبْوَابَ فَضْلِكَ[. أخرجه الترمذي .



1. (1856)- Fâtýma Bintu´l-Hüseyin Ýbni Ali, büyükannesi Fâtýmatu´l-Kübrâ (radýyallâhu anhâ)´dan naklen anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mescide girdiði zaman Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât (dua) okur, sonra da: "Rabbim! günahýmý affet, rahmet kapýlarýný bana aç" derdi, Çýkarken de yine Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okur, sonra da: "Rabbim! günahýmý affet, lütuf kapýlarýný benim için aç" derdi". [Tirmizî, Salât 234, (314).][172]



AÇIKLAMA:



1- Fâtýmatu´l-Kübrâ, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn kýzý Fâtýmatu´z-Zehrâ (radýyallâhu anhâ)´dýr. Hz. Ali efendimizin zevcesi ve Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin´in vâlideleridir (radýyallâhu anhüm ecmain). Hz. Ali ile hicretin ikinci yýlýnda evlenmiþ, Resûlullah´ýn vefatýndan altý ay kadar sonra 20 yaþlarýnda iken vefat etmiþtir.

2- Aliyyu´l-Kârî, Mirkât´da, mescide giriþ duasýnýn tam içeri girmeden önce veya girdikten sonra okunmuþ olma ihtimalinden bahseder, "Önce olmasý daha kuvvetlidir" der.

3- Dikkat edilirse, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendi kendisine salât okuyarak ta´zîmde bulunmuþtur. Bu, baþkalarýnýn Zât-ý Muhammediye karþýsýndaki vecibelere onun da tâbi olduðunu gösterir. Ümmet O´nun (aleyhissalâtu vesselâm) peygamber olduðuna inanmakla mükellef olduðu gibi, O da bununla mükelleftir. Bazý rivâyetlerde Resûlullah, "Ýslam´a ilk iman eden benim" buyurur.

Ümmete terettüp eden bir diðer vecîbe Zât-ý Muhammediye´ye hürmet ve saygýdýr ve bunu çokça salât ve selâm okuyarak ifâde etmektir. Þu halde bu vecîbeye kendisi de tâbidir ve bu hususta da bizzat örnek olarak ümmetine tâlimde bulunacaktýr. Burada onu görmekteyiz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Zât-ý Muhammediye´ye salât u selam okumaktadýr.

4-Þârih Tîbî mescide girerken rahmet, mescidden çýkarken fazl (lütuf) taleb edilmiþ olmasýnda þöyle bir incelik sezer: "Mescide giren kimse Allah´ýn sevabýna ve cennetine yaklaþtýran bazý þeylerle meþgul olur, öyle ise rahmeti zikretmek daha münâsiptir. Mescidden çýkýnca da helal rýzýk talebiyle meþgul olur, bu sebeple de Allah´ýn fazlýný (lütfunu) zikretmek münâsip düþer. Nitekim âyet-i kerîmede: فَانْتَشِرُوا في اَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّهِ "Cuma namazýný kýlýnca yeryüzüne daðýlýn ve Allah´ýn fazlýndan arayýn" (Cum´a 10) buyurulmuþtur."[173]

Ynt: Dua By: sumeyye Date: 02 Nisan 2010, 11:58:42
ONDÖRDÜNCÜ FASIL

HÝLALÝ GÖRÜNCE OKUNACAK DUÂ



ـ1ـ عَنْ طلحة بن عبيداللّه رَضِىَ اللّهُ عنه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا رَأى الْهَِلَ قَالَ: اَللَّهُمَّ اَهِلَّهُ عَلَيْنَا بِالْيُمْنِ وَاِيمَانِ، وَالسََّمَةِ وَاِسَْمِ رَبِّى ورَبُّكَ اللّهُ[. أخرجه الترمذي .



1. (1857)- Talha Ýbnu Ubeydillah (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hilâli görünce þu duayý okurdu: "Allahým, Ay´ýn hilâl devresini bize bereketli, imanlý, selâmetli ve Ýslâm üzere geçir. (Ey hilâl) benim de senin de Rabbin Allah´týr." [Tirmizî, Daavât 52, (3447).][174]



AÇIKLAMA:



1-Hilâl, ayýn geçirdiði safhalardan bir safhanýn adýdýr. Ay´ýn ufukta belirmesinin ilk gecesiyle, ikinci ve üçüncü gecelerine denir. Dördüncü geceden itibâren kamer denir.

2- Hadiste talep edilen yümn, dilimizde uður, bereket, hayýr mânalarýna gelir. Uður, zýddý olan uðursuzluk inancýný hatýrlattýðý ve bunun da dinimizde yeri olmadýðý için bereket´le tercümesini daha uygun bulduk. Mamafih, bazý nüshalarda "yümn" yerine emn gelmiþtir. Bu da emniyet (güven) demektir. Emniyet duygusunun huzurlu bir hayat için ne kadar ehemmiyet arzettiði îzah gerektirmeyecek kadar açýk bir durumdur.

3-Hadisin Arapça metnini lügavî aslýna muvafýk olarak þöyle tercüme edebiliriz: "Allahým, bizler (bâtýnan) emniyet ve iman üzere, (zâhiren de ) selâmet ve Ýslâm üzere olduðumuz halde ayý üzerimize doðdurt."

4-Bâzý âlimlerimize göre, emniyet ve selâmetin zikri ile her çeþit zararlý þeylerin def´i; keza iman ve Ýslâm´ýn zikri ile de pek belið ve pek veciz bir sûrette her çeþit menfaatin celbedilmesi taleb edilmiþ olmaktadýr.

5- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in emniyet ve iman talebinde hilâli vesile yapmasý onun þe´ninin büyüklüðüne delâlet eder. Ona teveccüh ederek: "Senin de benim de Rabbimiz Allah´týr sözü, bir kýsým insanlarýn, hâdisâtýn cereyanýnda felek adý altýnda gök cisimlerine tesir izâfe etmelerini reddir. Bilindiði üzere günümüzde bile, yýldýz falý adý altýnda, hâdisât üzerinde yýýldýzlarýn ve burçlar denen yýldýz kümelerinin tesirleri hususlarýnda pek bâtýl sözler mevcuttur. Görüldüðü üzere Ýslam, yýldýzlarýn insanlara en yakýn olan, geceleri aydýnlatma ve yýlýn ay ve günlerini hesaplamada sunduðu takvimli hizmeti gibi hizmetlerde insanlarýn hayatýný tanzimde oynadýðý pek belirgin ve inkarý gayr-ý kâbil role sahip olan Ay´a da, "seni de bizi de yaratan Allah´týr" cümlesi ile hem cahiliye devrinde bir kýsým insanlarda görülen Ay ve Güneþ´e tapma sapýklýðýna ve hem de yýldýzlarla ilgili baþkaca bâtýl inançlara hâtime çekmiþtir. Varlýðýný baþkasýndan alan, keyfine göre bir baþkasýna tesir edemez, tasarrufta bulunamaz. Þâyet bir te´siri, bir hizmeti varsa bu, onu yaratandan gelmektedir. Hakikî te´sir O´na (celle celâluhû) âittir.

Ýslâm´ýn tevhid inancý, her çeþit tesir ve icraatýn Allah´tan geldiðini takrir eder. Resûlullah, ay doðduðu zaman okunacak duada bile bunun tesbit ve takrîrine ehemmiyet vermiþtir. Bütün bu gayrete raðmen, günümüzde bile, hâlâ yýldýzýn tesirine inanan, yýldýz falýyla vakit geçiren Müslümanlarýn varlýðý, üzüntü ile karþýlanacak bir durumdur.[175]



ـ2ـ وعن قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ: ]أنَّهُ بَلَّغَهُ أنَّ النَّبِىَّ # كانَ إذَا رَأى الهَِلَ قالَ: هَِلُ خَيْرٍ وَرشْدٍ ثََثَ مَرَّاتٍ، آمَنْتُ بِاللّهِ الَّذِى خَلَقَكَ ثََثَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ يَقُولُ: اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِى ذَهَبَ بِشَهْرِ كَذا، وَجَاءَ بِشَهْرِ كَذَا[. أجرجه أبو داود.وفي رواية له عنه قال: ]كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا رَأى الهَِلَ صَرَفَ وَجْهَهُ عَنْهُ[ .



2. (1858)- Katâde (rahimehullah)´ye ulaþtýðýna göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hilâli görünce þu duayý okurmuþ: "Hayýrlý ve istikametli bir hilal (devresi diliyorum.)"

Bunu üç kere söyledikten sonra, "Seni yaratan Allah´a inandým."Bunu da üç kere tekrar ettikten sonra: "... Ayýný çýkarýp ... Ayýný getiren Allah´a hamdolsun" dermiþ." [Ebû Dâvud, Edeb 111 (5092).]

Ebû Dâvud´un yine Katâde´den kaydrettiði bir diðer rivâyetinde: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), hilâli görünce yüzünü ondan çevirirdi" denmektedir.[176]



AÇIKLAMA:



1-Hilâl devresinin hayýrlý ve istikametli (rüþd üzere) olmasýný dilemek, Allah´a ibâdetle geçmesini dilemektir. Hacc mîkatý, Ramazan orucunun baþý vs. hilâl devrelerine rastlamaktadýr.

2-Rivâyet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in aylarý ismen zikrettiðini göstermektedir. Meselâ "Cemâziyelevvel´i çýkarýp Cemaziyelâhir´i getiren Allah´a hamdolsun" demek gibi.

3-Ebû Dâvud´un ikinci rivâyetinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hilâli görünce yüzünü çevirdiði ifâde edilmektedir. Münâvî, bu hadîsi açýklarken þu izahý sunar: "Bu çevirme, hilâlin þerrinden çekinmek içindir. Zîra, Tirmizî´nin kaydettiði üzere, Hz. Âiþe´ye Resûlullah: اَسْتَعِيذِى بِاللّهِ مِنْ شَرِّهِ فإنَّهُ الْغَاسِقُ اِذَا وَقَبَ "Ey Âiþe, onun þerrinden Allah´a sýðýn, zîra o, battýðý zaman (Felak sûresinde haber verilen) elgâsýk´týr"[177] demiþtir. Yahut da Resûlullah´ýn ondan yüzünü çevirmesinin hikmeti, cedd-i emcedi Hz. Ýbrahim (aleyhisselam)´in َ اُحِبُّ اŒفِلِينَ "Batan þeyleri sevmem" (En´am 76) sözüne meyletmektir.

4-Son olarak, hadislerin sýhhat durumuna temas edelim. Ebû Dâvud, hadisleri "Kiþi hilâli görünce ne demelidir?" baþlýðýný taþýyan bir bâbta kaydettikten sonra þunu söyler: "Bu bâbta Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan sahih müsned (muttasýl) bir hadis gelmemiþtir." Katâde´den kaydedilenler mürseldir, yâni senedlerinde kopukluk vardýr. Zîra Katâde, Tâbiîn´dendir, sahâbe deðildir, kimden iþittiðini de tasrîh etmemiþtir.Ancak Ýbnu Hacer, Katâde´nin mürseline Müsedded´in Müsned-i Kebîr´ inde -yine mürsel olan- bir þâhid bulduðunu, Ebû Nuaym´da da mevsûl (senedinde kopukluk olmayan) bir þâhid bulduðunu belirtir.[178]





Ynt: Dua By: sumeyye Date: 02 Nisan 2010, 12:00:13
ÇIKINCA OKUNACAK DUA


ـ1ـ عن بان عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا سَمعَ الرَّعْدَ وَالصَّوَاعِقَ قال: اللَّهُمَّ َتَقْتُلَنَا بِغَضْبِكَ، وََ تُهْلِكُنَا بِعَذَابِكَ، وَعَافِنَا قَبْلَ ذلِكَ[. أخرجه الترمذي .



1. (1859)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhüma) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gök gürleyip, þimþek çakýnca þu duayý okurdu: "Allah´ým bizi gadabýnla öldürme, azabýnla da helâk etme, bu (azabý)ndan önce bize afiyet (içinde ölüm) ver." [Tirmizî, Daavât 51, (3446).][179]



AÇIKLAMA:



1- Gök görültüsü diye tercüme ettiðimiz Ra´d, Arapça´da bulutlardan gelen sese dendiði gibi bulutlara müvekkel olan meleðin de adýdýr. Ýmam Þâfiî (rahimehullah)´nin Mücâhid´den naklettiðine göre, "Ra´d bir melek olup berk (þimþek), onun kanatlarýdýr, bulutlarý bu kanatlarla sevketmektedir." Þâfiî hazretleri ilâveten: "Mücâhid´in sözü Kur´an´ýn zâhirine ne kadar da uyuyor" demiþtir. Begavî, müfessirlerin çoðunluk itibâriyle: "Ra´d bir melektir, bulutlarý sevkeder, iþitilen ses de onun tesbîhidir" dediklerini nakleder. Meseleye temas eden âyet þöyle: "O, size korku ve ümid salarak þimþeði gösteren (yaðmurla aðýrlamýþ) yüklü bulutlarý peydâ edendir. Ra´d (gökgürültüsü) O´nu (yani Allah´ý) hamd ile, melekler de O´ndan korkusuna tesbih ederler. O, yýldýrýmlar gönderip onunla kimi dilerse çarpar, öldürür" (Ra´d 12-13).

2- Þimþek diye tercüme ettiðimiz kelime sevâik´dir. Sâika´nýn cem´idir. Sâika´yý bâzý âlimler þiddetli gök gürültüsü ile yere düþen ateþ parçasý diye tefsîr etmiþlerdir. Dilimizde buna yýldýrým denir. Bâzý âlimler azab çýðlýðý (sayhatu´l-azab) olarak açýklamýþlardýr. Son derece þiddetli gök gürültüsüne de böylece sâika denmiþ olmaktadýr.

3-Resûlullah gök gürültüsü, þimþek gibi tabiî hadiseler karþýsýnda: "Bizi gadabýnla öldürme, azabýnla helâk etme..." diyerek, Cenab-ý Hakk´ ýn geçmiþ milletlere bu yollarla inmiþ olan cezalarýný hatýrlatmýþ ve ümmeti tarafýndan hatýrlanmasýný istemiþtir. Âd, Semûd ve Hz. Nuh kavimlerine inmiþ olan bu çeþit belalarýn hatýrlanmasýnda ibretler, pek çok nefislerin alacaðý dersler vardýr.[180]



ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رسُولُ اللّهِ # إذَا رَأى نَاشِئاً في اُفقِ السَّمَاءِ تَرَكَ الْعَمَلَ، وَإنْ كَاَنَ في صَةٍ خَفَّفَ، ثُمَّ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهَا، فَإنْ مُطِرَ قال: اللَّهُمَّ صَيِّباً هَنِيئاً[. أخرجه أبو داود.و»النَّاشِئُ« السحاب، و»الصَّيِّبُ« المدرار .



2. (1860)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ufuk-ý semâda bir bulut belirtisi gördü mü iþi terkeder, namazda idiyse kýsa keser ve þu duayý okurdu: "Allah´ým, bunun þerrinden sana sýðýnýrým." Yaðmur baþlarsa: "Allah´ým, bol yaðmur, faydalý yaðmur (ver)" derdi." [Ebû Dâvud, Edeb, 113, (5099); Ýbnu Mâce, Dua 21, (3889).][181]



ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ] كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا عَصَفَتِ الرِّيحُ قالَ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ خَيْرَهَا وَخَيْرَ مَا فِيهَا وَخَيْرَ مَا أُرْسِلَتْ بِهِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهَا وَشَرِّ مَا فِيهَا وَشَرِّ مَا أُرْسِلَتْ بِهِ[. أخرجه الشيخان هكذا والترمذي .



3. (1861)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) rüzgâr estiði zaman þu duayý okurdu: "Allah´ým, senden bunun hayrýný ve bunda olan (menfaatlarýn da) hayrýný ve bunun gönderiliþ maksadýndaki hayrý da istiyorum. Bunun þerrinden, bunda olanýn þerrinden, bununla gönderilen þeyin þerrinden de sana sýðýnýyorum." [Buhârî, Bed´ül-Halk 5, Tefsîr, Ahkâf 2, Edeb, 68; Müslim, Ýstiskâ 14, (899); Tirmizî, Daavât 50, (3445).][182]



AÇIKLAMA:



Bu hadisin Müslim ve Buhârî´de bir çok vechi yer alýr. Bazý vecihleri bir kýsým ziyâdeler ihtivâ eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn rüzgâr esme veya bulut görme ânýnda davranýþýný daha yakýndan görmek için Müslim´in bir rivâyetinde yukarýda kaydettiðimiz kýsmýn devamý mahiyetinde olan bir ziyâdeyi kaydetmek isteriz: "... Gök yaðmur bulutlarý ile dolup fýrtýna ve þimþeklerle kaynaþmaya baþladý mý rengi deðiþirdi. (Artýk bir huzursuzluk onu kaplar, bu sebeple yerinde duramaz) bir girer bir çýkar, bir ileri bir geri gider, gelirdi. Yaðmur baþlayýnca rahatlar, huzursuzluðu artýk açýlýrdý. Ben bu hâli, yüzünden anlardým." Hz. Âiþe der ki: "Bir seferinde bunun sebebini sordum. Bana: "Ey Âiþe, dedi, bu semada beliren þey belki de Ad kavminin þu sözleriyle ifâde ettikleri belanýn geliþidir: "O azabýn yayýlarak vâdilerine doðru yöneldiðini gördüklerinde "Bu yaygýn bulut bize yaðmur yaðdýracaktýr" dediler" (Ahkâf 24-25).[183]



ـ4ـ وله عن أبىّ بن كعب رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ : ]أنَّ النبىَّ # قالَ : َ تَسُبُّوا الرِّيحَ، فَإنْ رَأيْتُمْ مَا تَكْرَهُونَ، فَقُولُوا: اَللَّهُمَّ إنَّا نَسْألُكَ مِنْ خَيْرِهَا[. الحديث.»عَصَفَتِ الرِّيحُ« إذَا اشتد هبوبها .



4. (1862)- Yine Tirmizî´de Übey Ýbnu Ka´b (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Rüzgâra küfretmeyin. Hoþunuza gitmeyen bir rüzgar görünce: "Allah´ým, senden bunun hayrýný taleb ediyorum" deyin." [Tirmizî, Fiten 64, (2253).][184]



AÇIKLAMA:



1-Rüzgâra küfretme yasaðý, rüzgârýn me´mur olmasýndandýr, me´mur ise mâzurdur. Nitekim ayný mevzûda Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ)´tan gelen bir rivâyette þöyle buyurulmuþtur: َ تَلْعَنُوا الرِّيحَ فإنَّهُ مَأمُورَةٌ Ayrýca, kim bir þeye lânet eder, lânet ettiði þey de lânete lâyýk olmazsa, lânet, yapana rücu eder.2- Ebû Hüreyre´den Ahmed Ýbnu Hanbel´in kaydettiði bir rivâyette:



َ تَسُبُّوا الرِّيحَ فإنَّهَا مِنْ رَوْحِ اللّهِ تَعالى تَأتِى بِالرَّحْمَةِ وَالعَذَابِ ولكِنْ سَلُوا اللّهَ مِنْ خَيْرِهَا وَتَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنْ شَرِّهَا "Rüzgâra sövmeyin, Zîra o, Allah´ýn rahmetindendir. Rahmet ve azabý getirir. Ancak Allah´tan onun hayýr getirmesini taleb edin. Þerr getireninden de Allah´a sýðýnýn" buyurulmuþtur.

3-Rüzgârýn getirdiði rahmet yaðmur, temiz hava, rahatlk vs.´dir. Bitkilerin döllenmelerindeki hizmeti ise eskiden beri bilinen bir baþka rahmetidir. Bu sebeple döllenmeyi saðlayan rüzgâra levâkýh denmiþtir.

Þâfiî hazretleri þöyle demiþtir: "Rüzgâra küfretmek câiz deðildir. Zîra o, Allah´ýn mûti bir mahlûkudur ve Allah´ýn askerlerinden bir askeridir. Dilerse onu rahmet kýlar, dilerse bela kýlar." Þâfiî merhumun naklettiði bir rivâyete göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir kimse gelip fakirlikten þikayet edince ona: "Herhalde sen rüzgâra küfretmiþsin" buyurur.

Bazý Ýslam âlimleri rüzgârdaki hayrýn büyüklüðünü belirtme sadedinde: "Eðer rüzgar estirilmeyecek olsa arzla semâ arasý kokuþur kalýr" demiþtir.[185]


radyobeyan