Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:47:10
Dua
DUA BÖLÜMÜ
UMUMÝ AÇIKLAMA
DUA FÝÝLÝN PROGRAMIDIR
BÝRÝNCÝ BÂB
DUANIN ÂDÂBI
BÝRÝNCÝ FASIL
DUANIN FAZÝLETÝ VE VAKTÝ
ÝKÝNCÝ FASIL
DUA EDENÝN HEY´ETÝ (DIÞ GÖRÜNÜÞÜ)
Umumî Açýklama
ÜÇÜNCÜ FASIL
DUANIN KEYFÝYETÝ
Umumî Açýklama
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRÝK HADÝSLER
ÝKÝNCÝ BÂB
DUANIN KISIMLARI
BÝRÝNCÝ FASIL
ÝSM-Ý ÂZAM VE ESMÂ-Ý HÜSNA DUALARI
ÝKÝNCÝ FASIL
NAMAZ DUALARI
1-ÝSTÝFTAH
UMUMÎ AÇIKLAMA
RÜKÛ VE SECDELERDE OKUNACAK DUÂLAR
TEÞEHHÜDDEN SONRA OKUNACAK DUÂ
SELÂMDAN SONRA OKUNACAK DUA
ÜÇÜNCÜ FASIL
TEHECCÜD NAMAZI ESNASINDA DUÂ
DÖRDÜNCÜ FASIL
AKÞAM VE SABAH YAPILACAK DUÂLAR
BEÞÝNCÝ FASIL
UYUMA VE UYANMA DUÂLARI
ALTINCI FASIL
EVDEN ÇIKIÞ VE EVE GÝRÝÞ DUÂLARI
YEDÝNCÝ FASIL
OTURMA-KALKMA DUALARI
SEKÝZÝNCÝ FASIL
SEFERDE OKUNACAK DUALAR
DOKUZUNCU FASIL
ÜZÜNTÜ VE TASA HALÝNDE DUÂ
ONUNCU FASIL
HAFIZAYI GÜÇLENDÝRME DUÂLARI
ONBÝRÝNCÝ FASIL
GÝYÝNME VE YEMEK DUALARI
ONÝKÝNCÝ FASIL
KAZAYI HACET DUASI
ONÜÇÜNCÜ FASIL
MESCÝDE GÝRÝÞ-ÇIKIÞ DUALARI
ONDÖRDÜNCÜ FASIL
HÝLALÝ GÖRÜNCE OKUNACAK DUÂ
ÇIKINCA OKUNACAK DUA
ONALTINCI FASIL
AREFE GÜNÜ VE KADÝR GECESÝ DUASI
ONYEDÝNCÝ FASIL
HAPÞIRANIN DUASI
ONSEKÝZÝNCÝ FASIL
HZ. DAVUD (ALEYHÝSSELAM)´UN DUASI
ONDOKUZUNCU FASIL
HZ. YUNUS (ALEYHÝSSELAM) KAVMÝNÝN DUASI
YÝRMÝNCÝ FASIL
BELAYA UÐRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
ÝKÝNCÝ BABIN ÝKÝNCÝ KISMI
SEBEBE VE VAKTE BAGLI OLMAYAN DUALAR
ÜÇÜNCÜ BÂB
DUA YERÝNE GEÇEN ZÝKÝRLER
BÝRÝNCÝ FASIL
ÝSTÝAZE
ÝKÝNCÝ FASIL
ÝSTÝÐFAR, TESBÝH, TEHLÝL, TEKBÝR, TAHMÝD VE HAVKALE.
ÜÇÜNCÜ FASIL.
HZ. PEYGAMBERE SALAVÂT
SALÂT U SELÂMIN HÜKMÜ
SALÂT NEDÝR?
SUAL: SALÂT KELÝMESÝ PEYGAMBERLER DIÞINDA KULLANILIR MI?
ÂL-Ý MUHAMMED
HZ. ÝBRAHÝM´ÝN ZÝKRÝ
SALÂTIN EHEMMÝYETÝ
DUA BÖLÜMÜ
(Bu bölümde üç bâb vardýr)
BÝRÝNCÝ BÂB
DUANIN ÂDÂBI
(Dört fasýldýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
DUANIN FAZÝLETÝ VE VAKTÝ
ÝKÝNCÝ FASIL
DUÂ EDENÝN HEY´ETÝ
ÜÇÜNCÜ FASIL
DUANIN KEYFÝYETÝ
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRÝK HADÝSLER
ÝKÝNCÝ BÂB
DUANIN KISIMLARI
(Ýki Kýsýmdýr)
BÝRÝNCÝ KISIM
SEBEBE VE VAKTE BAGLI DUALAR
(Yirmi fasýldýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
ÝSM-Ý ÂZAM VE ESMÂ-Ý HÜSNA DUALARI
ÝKÝNCÝ FASIL
NAMAZ DUALARI
ÜÇÜNCÜ FASIL
TEHECCÜD DUALARI
DÖRDÜNCÜ FASIL
AKÞAM VE SABAH YAPILACAK DUÂLAR
BEÞÝNCÝ FASIL
UYUMA VE UYANMA DUALARI
ALTINCI FASIL
EVDEN ÇIKIÞ VE EVE GELÝÞ DUALARI
YEDÝNCÝ FASIL
OTURMA-KALKMA DUALARI
SEKÝZÝNCÝ FASIL
SEFERDE OKUNACAK DUALAR
DOKUZUNCU FASIL
ÜZÜNTÜ VE TASA HALÝNDE OKUNACAK DUALAR
ONUNCU FASIL
HAFIZAYI GÜÇLENDÝRME DUALARI
ON BÝRÝNCÝ FASIL
GÝYÝNME VE YEMEK DUALARI
ON ÝKÝNCÝ FASIL
KAZA-Ý HACET DUASI
ON ÜÇÜNCÜ FASIL
MECSÝDE GÝRÝÞ-ÇIKIÞ DUALARI
ON DÖRDÜNCÜ FASIL
HÝLALÝ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
ON BEÞÝNCÝ FASIL
GÖK GÜRLEYÝNCE, RÜZGAR ESÝNCE, BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUALAR
ON ALTINCI FASIL
ARAFE GÜNÜ, KADÝR GECESÝ DUASI
ON YEDÝNCÝ FASIL
HAPÞIRINCA YAPILACAK DUA
ON SEKÝZÝNCÝ FASIL
HZ. DAVUZ (aleyhisselâm)´UN DUASI
ON DOKUZUNCU FASIL
HZ. YÛNUS (aleyhisselâm) KAVMÝNÝN DUASI
YÝRMÝNCÝ FASIL
BELAYA UGRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
ÝKÝNCÝ KISIM
SEBEBE VE VAKTE BAGLI OLMAYAN DUALAR
ÜÇÜNCÜ BAB
DUA YERÝNE GEÇEN ZÝKÝRLER
(Üç fasýldýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
ÝSTÝÂZE
ÝKÝNCÝ FASIL
ÝSTÝGFAR, TESBÝH, TEHLÝL, TEKBÝR, TAHMÝD, HAVKALE
ÜÇÜNCÜ FASIL
HZ. PEYGAMBER (aleyhissalâtu vesselâm)´E SALAVAT
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:47:44
UMUMÝ AÇIKLAMADua Arapça´da, çaðýrmak, davet etmek, raðbet göstermek, yardým taleb etmek, ismen çaðýrmak (tesmiye) mânalarýna gelir. Ýbadete de dua denmiþtir.
Ebû´l-Kâsým el-Kuþeyrî þu açýklamayý yapar: "Dua Kur´an´da muhtelif mânalarda gelmiþtir.
1- Ýbâdet: وََ تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّهِ مَاَ يَنْفَعُكَ وََ يَضُرُّكَ "Sana fayda da zarar da vermeyecek Allah´tan baþkasýna dua (ibadet) etme" (Yunus 106).
2- Ýstiðâse (yardým talebi): وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ "Allah´tan baþka güvendiklerinizi de yardýma çaðýrýn" (Bakara 23).
3- Nidâ يََوْم يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجيبُونَ بِحَمْدِهِ "Sizi çaðýrdýðý gün, O´na hamdederek davetine uyarsýnýz" (Ýsra 52).
4- Senâ: قُلْ اَوِدْعُوا اللّهَ اَوِدْعُوا الرَّحْمنَ "De ki: "Gerek Allah deyin, gerek Rahmân deyin, hangisini derseniz deyin en güzel isimler O´nundur" (Ýsra 110).
Keza: وَقَالَ رَبُّكُمْ ادْعُونِى اسْتَجِبْ لَكُمْ "Rabbiniz: "Bana dua edin ki size icabet edeyim" dedi" (Gâfir 60).
Cumhur, duâyý ibadetin bir þubesi olarak görmüþ ve إنَّ الدُّعَاءَ مِنْ اَعْظَمِ العِبَادَة "Dua ibadetin en büyüðüdür" demiþtir. Nitekim hadiste de: اَلدُّعَاءُ هُوَ الْعِبَادَةُ "Dua ibadetin tâ kendisi" veya اَلْدُّعَاءُ مُخُّ الْعِبَادَةِ "Dua ibadetin özü (iliði)" olarak tavsif edilmiþtir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) pek çok hadislerinde mü´minleri dua etmeye teþvik eder: لَيْسَ شَىْءٌ اَكْرَمَ عَلى اللّهِ مِنَ الدُّعَاءِ "Allah indinde duadan daha kýymetli bir þey yoktur." مَنْ لَمْ يَسْألِ اللّهَ يَغْضَبْ عَلَيْهِ "Allah, kendinden istemeyene gadab eder." تسَلُوا اللّهَ مِنْ فَضْلِهِ فَإنَّ اللّهَ يُحِبُّ أنْ يَسْأل "Allah´ýn fazlýndan isteyin, zira Allah istenmesini sever." اَلْدُّعَاءُ مِفْتَاحُ الرَّحْمَةِ "Dua rahmetin anahtarýdýr." اَلدُّعَاءُ سَِحُ الْمُؤْمِنِ وعِمَادُ الدِّينِ وَنُورُ السَّمواتِ وَاَرْضِ "Dua mü´minin silahý, dinin direði, semâvat ve arzýn nurudur." اَلدُّعُاءُ يَرُدَّ الْقَضَاءَ "Duâ, kazayý defeder." اَلدُّعَاءُ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ فَعَلَيْكُمْ عِبَادُ اللّهِ بِالدّعَاءِ "Dua, gelmiþ olan musibet için de henüz gelmemiþ olan musibet için de faydalýdýr." تاَلدُّعَاءُ يَرُدُّ الْبََءَ "Dua belâyý defeder."[1]
DUA FÝÝLÝN PROGRAMIDIR:
Dua deyince, sadece dille yapýlan duâ anlaþýlmamalýdýr. Bir de fiilî dua vardýr. Mü´min kiþi arzularýný Rabbinden diliyle taleb ettiði gibi fiilen de teþebbüs edecektir. Dili ile taleb ettiði þeyin gerçekleþmesi için aklýn gösterdiði sebeplere baþvuracaktýr. Nitekim, hastalýklardan kurtulmak için Allah´a dua etmemiz meþru olmakla birlikte, ilaç almamýz, maddî olarak tedavi yollarýna baþvurmamýz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tarafýndan irþad buyurulmuþtur. Kezâ helâl rýzýk taleb edilmesini, rýzkýn bol olmasý için Allah´a dua edilmesini tavsiye eden, dualarýnda bunlara yer vererek fiilen örnek olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) rýzkýn meþru yollarýný da göstermiþ; ziraat, ticaret ve san´atla meþgul olmayý, bunlarýn helâl rýzkýn kapýlarý olduðunu söylemiþtir.
Öyle ise duanýn ibâdet yönünden baþka, dünyevî ve þahsî hayatýmýzý ilgilendiren ayrý bir yönü daha vardýr: Dua etmek suretiyle arzularýmýzý, ihtiyaçlarýmýzý, bir baþka ifade ile gerçekleþtirilmesi gereken hedefleri ifadeye döküyor, þuur haline getiriyoruz. Yapýlacak iþleri bir bakýma gündeme getiriyor, plana programa alýyoruz. Rabbimizden dilimizle, sözlü olarak istediðimiz þeylerin gerçekleþmesi için gerekli sebeplere baþvurmaya geçiyor, imkânlarýmýzý, kapasitemizi kuvveden fiile geçiriyoruz. Sözgelimi, Allah´tan buðday isteyen çiftçi, sabanla rahmet kapýsýný çalmalý, diðer gerekleri olan gübreleme, sulama, koruma gibi sebeplere de baþvurulmalýdýr.
Fiilen çalýþma ile gerçekleþecek iþler için, "kavlî duâ yeterlidir" diyen bir hadis mevcut deðildir. Bilakis Kur´ân-ý Kerim: وَلَيْسَ لِ“نْسَانِ اَِّ مَا سَعَى "Kiþiye sâdece çalýþtýðý vardýr" buyurmuþtur. [2]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:48:21
BÝRÝNCÝ BÂBDUANIN ÂDÂBI
(Dört fasýldýr)
*
BÝRÝNCÝ FASIL
DUANIN FAZÝLETÝ VE VAKTÝ
*
ÝKÝNCÝ FASIL
DUA EDENÝN HEY´ETÝ
*
ÜÇÜNCÜ FASIL
DUANIN KEYFÝYETÝ
*
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRÝK HADÝSLER
BÝRÝNCÝ FASIL
DUANIN FAZÝLETÝ VE VAKTÝ
ـ1ـ عن النعمان بن بشير رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: الدُّعَاءُ هُوَ الْعِبَادَةُ، ثُمَّ قَرَأَ: )وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِى أسْتَجِبْ لَكُمْ( اŒية. أخرجه أبو داود والترمذى، وهذا لفظ وصححه .
1. (1750)- Nu´man Ýbnu Beþîr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Dua ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra þu âyeti okudular. (Meâlen): "Rabbiniz: "Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmýþ olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." (Gâfir 60). [Tirmizî, Tefsir, Gâfir, (2973); Ebû Dâvud, Salât 358, (1479). Metin Tirmizî´ye aittir.][3]
AÇIKLAMA:
Cümle normalde اَلدُّعَاءُ عِبَادَةٌ yani "Dua ibâdettir" þeklinde olmasý gerekir. Ancak araya hem zamir girmesi ve hem de ibâdet kelimesinin baþýna eliflâm konarak kelimenin ma´rife kýlýnmasý, Arapça´da mânaya kuvvet kazandýrmaktadýr. Böylece hadis, "ibadet münhasýran duadýr, "duadan baþka bir þey deðildir" gibi hasr ifâde eden bir mânâya gelir. Bunun örneði hacc bahsinde geçmiþtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) haccýn esâsýný Arafat vakfesi teþkil ettiði için, اَلْحَجُّ عَرَفَةٌ "Hacc Arafat´týr" buyurmuþtur. Bunun mânâsý, "haccla ilgili rükünlerin en büyüðü Arafat´taki vakfedir" demektir.
Öyle ise, dua da kabul edilsin edilmesin bir ibadet olmaktadýr. Çünkü dua ile kiþi, ihtiyacýný teminde aczini idrak etmiþ, bunu ancak her þeye kâdir olan Rabbinin te´min edeceðinin þuuruna ermiþ ve bu sebeple O´na iltica etmiþ olmaktadýr. Esâsen ibâdet de bundan baþka bir þey deðildir. Nitekim, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn delil olarak okuduðu âyet, önce dua etmeyi emrediyor, sonra da kibir ve büyüklük havasýyla "dua etmemek"i, "ibadet etmemek" olarak ifâde zýmnýnda duâ etme dâvetine icâbet etmeyenlerin cehenneme hakîr ve zelîl olarak gireceklerini beyan ediyor. [4]
ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: مَنْ فُتِحَ لَهُ بَابُ الدُّعَاءِ فُتِحَتْ لَهُ أبْوَابُ الرَّحْمَةِ، وَمَا سُئِلَ اللّهُ تَعالى شَيْئاً أحَبَّ إلَيْهِ مِنْ أنْ يُسْألَ الْعَافِيَةَ، وَإنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ، وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ، وََ يَرُدُّ الْقَضَاءَ إَّ الدُّعَاءُ فَعَلَيْكُمْ بِالدُّعَاءِ[. أخرجه الترمذى .
2. (1751)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kime dua kapýsý açýlmýþ ise ona rahmet kapýlarý açýlmýþ demektir. Allah´a taleb edilen (dünyevî þeylerden) Allah´ýn en çok sevdiði afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeþit (musibet) için faydalýdýr. Kazayý sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir."[Tirmizî, Daavât 112, (3542).][5]
AÇIKLAMA:
1- Kiþiye dua kapýsýnýn açýlmasý, çokça dua etmeye muvaffak kýlýnmasýdýr. Dua edebilmek, kiþi için büyük bir hayýrdýr. Mü´min, ayet-i kerîmenin mantûkunca, kendisine isâbet eden her hayrý Allah´tan bilmekle mükelleftir: "Sana ne iyilik gelirse Allah´tandýr, sana ne kötülük gelirse nefsindendir" (Nisâ 79), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua etme hayrýný "dua kapýlarýnýn açýlmasý" olarak ifâde buyurmuþtur.
2- Rahmet kapýsýnýn açýlmasý, -duasý sebebiyle- bazan dileðinin aynen verilmesi, bazan da ona denk þekilde günahýnýn affýný ifade eder. Her ikisi de rahmettir, Hadisin baþka vecihleri, þârihlerin bu yorumunu te´yîd eder, zîra bir vechinde: فُتِحَتْ لَهُ اَبْوَابُ ا“جَابَةِ "Onun için icâbet kapýlarý açýlýr" denilirken, bir baþka vechinde: فُتِحَتْ لَهُ ابَوَابُ الْجَنَّةِ "Onun için cennet kapýlarý açýlýr" denmiþtir.
3- Allah´tan istenenler arasýnda Allah´ýn en ziyade sýhhati sevmesi, insan için sýhhatin önemini te´yîd eder. Ancak, sýhhat ve âfiyet âbid mü´minde kýymet ve deðer kazanýr. Çünkü mü´min, sýhhatli geçen örünü faydalý ve hayýrlý faaliyetle, ibâdetlerle meyvadâr kýlar. Sýhhat kâfirin küfrünü, fâsýðýn fýskýný artýrabilir. Bu ise kiþi için hayýr deðil, þerdir. Öyle ise mü´min, sýhhat isteyecek fakat bu ömrü hayýrlý iþlerde geçirme gayretini eksik etmeyecektir, zira ahirette ömrün her anýndan hesap var ve saðlýklý ömrün hesabýný vermek daha zordur.
4- Duanýn, inen musibet için faydasý, onun ortadan kalkmasý, hafif atlatýlmasý þeklinde olabilir. Yahut da Cenâb-ý Hakk´ýn vereceði sabýr ve mukâvemet yoluyla da olabilir. Böylece musibete tahammül edilir ve zararý hafif atlatýlýr. Zaten gelmiþ olan musibet karþýsýndaki sabýrsýzlýk ve panik musibeti katmerler. Allah´tan geldiðinin þuuru içinde "her duaya cevap var" inancýyla Rabb-i Rahimine iltica edenin kazanacaðý rûhî emniyet ve sekinet kiþiyi panikten ve dolayýsýyla paniðin getireceði müteakip musîbetlerden korur. Binaeleyh, musîbet anýnda yapýlacak duanýn tesiri kesindir.
5- Ýnmeyen musîbete duanýn faydasý daha zâhirdir. Henüz inmemiþ olan belâ, duanýn bereketiyle defedilip kaldýrýlabilir. Yahut, musibete maruz kalacak kiþiyi, duanýn önceden te´yid ve takviyesi de âlimlerce bir fayda olarak deðerlendirilmiþtir, duanýn kaza ve belayý defedeceðine dair Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn beyanlarýný en baþta kaydetmiþtir.
Hadis, son olarak, belirtildiði gibi mutlak hayýr ve fayda olan duaya mü´minleri teþvîk etmekte, "öyle ise sizlere dua etmek gerekir" buyurmaktadýr.
Her duanýn icâbet göreceði, mutlaka duaya devam etmek gerektiði husûsunu mâkul bir açýklamaya kavuþturan Bediüzzaman´dan bir pasajý aynen sunuyoruz:
"Ý´lem eyyühel-azîz: Bazý dualar icâbete iktiran etmez (kabul görmez) diye iddiada bulunma! Çünkü, dua bir ibadettir. Ýbadetin semeresi âhirette görülür. Dünyevî maksadlar ise, namaz vakitleri gibi, dualar için birer vakittirler. Dualarýn semeresi deðillerdir. Meselâ: Þemsin (Güneþ´in) tutulmasý küsuf namazýna, yaðmursuzluk, yaðmur namazýna birer vakittir.
Ve keza zâlimlerin tasallutu ve belâlarýn nüzûlü, bâzý hususî dualara vakittir. Bu vakitler bâkî kaldýkça o namazlar, o dualar yapýlýr. Eðer bu vakitlerde dünyevî maksadlar hâsýl olursa, zâten nûrun alâ olur. Ve illâ "icâbet duaya iktiran etmedi (dua kabul görmedi)" diyemezsin. Ancak "henüz vakit inkizâ etmemiþ (çýkmamýþ), duaya devam lazýmdýr" diyebilirsin. Çünkü o maksadlar, dualarýn mukaddimesidir, neticesi deðillerdir.
Cenâb-ý Hakk´ýn dualarýn icâbetini vaadetmesi ise, icâbet, ayn-ý kabul deðildir (yani icâbet etmek istenen þeyi aynen kabul etmek demek deðildir). Yani icâbet kabulü istilzam etmez (gerektirmez). Duaya her halde cevap verilir, cevapsýz býrakýlmaz. Matlûba olan is´af (verme) ise, Mucîb´in hikmetine tâbidir. Meselâ, doktoru çaðýrdýðýn zaman, her halde: "Ne istersin?" diye cevap verir. Fakat, bu yemeði veya bu ilacý bana ver dediðin vakit, bazan verir, bazan hastalýðýna, mîzacýna mülayim olmadýðýndan vermez.
Adem-i kabul esbabýndan (kabul edilmeyiþ sebeplerinden) biri de, duayý ibadet kasdýyla yapmayýp, matlubun tahsiline tahsîs ettiðinden aksülamel olur. O dua ibadetinde ihlâs kýrýlýr, makbul olmaz." [6]
ـ3ـ وعن عبادة بن الصامت رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: مَا عَلى ا‘رْضِ مُسْلِمٌ يَدْعُو اللّهَ تَعالى بِدَعْوَةٍ إَّ آتَاهُ اللّهُ إيَّاهَا، أوْ صَرَفَ عَنْهُ منَ السُّوءِ مِثْلَهَا مَا لَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ[. أخرجه الترمذى .
3. (1752)- Ubâde Ýbnu´s-Sâmit (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yeryüzünde, mâsiyet veya sýla-i rahmi koparýcý olmamak kaydýyla Allah´tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediðini vermek veya ondan onun mislince bir günahý affetmek suretiyle icabet etmesin." [Tirmizî, Da´avât 126, (3568).][7]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:48:56
AÇIKLAMA:
Yukarýda kaydedilen "Dua edin icabet edeyim" meâlindeki âyeti açýklayan bu hadis-i þerif, dualarýn ya aynen kabulü yani ne istenmiþse o þeyin verilmesi, ya da bir günahýn affý þeklinde mutlaka karþýlýk göreceðini te´yid eder.
Bediüzzaman merhumdan sunduðumuz açýklamaya dayanak þunu diyebiliriz:
Cenab-ý Hak, Müslümanýn her talebine mutlaka cevap vermektedir. Ancak, her dua eden, dua ettiði þeyin gerçekleþmesini aynen görmeyebilecektir. Çünkü Allah, hikmetle iþ yapmaktadýr. O´nun hikmeti, isteneni olduðu gibi vermeyi gerektirmeyebilir. O takdirde günahýnýn affý veya -dua ibadet olmasý sebebiyle- ibadet sevabý kazanmak þeklinde cevap almaktadýr.
Bu hadis duaya icâbet için gerekli olan iki þarta dikkat çekiyor:
1- Dua ile taleb edilen þey, mâsiyet olmamalý, yani günah olan, Allah´a isyana götürecek olan bir þey olmamalýdýr. Çünkü, insan dar görüþlü ve hissî olduðu için, aleyhine olan veya uzun vadede aleyhine tecellî edecek olan bazý þeyleri isteyebilir: "Ýnsan iyiliðin gelmesine dua ettiði gibi, kötülüðün gelmesine de dua eder. Esasen insanoðlu acelecidir" (Ýsrâ 11); "..Ýhtimal ki hoþlanmadýðýnýz þey, sizin iyiliðinizedir ve ihtimal ki sevdiðiniz bir þey sizin kötülüðünüzedir" (Bakara 216).
2- Sýla-i rahme aykýrý olmamalý: Yani insanlar arasýndaki akrabalýk, arkadaþlýk, komþuluk, din kardeþliði gibi bir kýsým yakýnlýklarýn te´sis ettiði beþerî baðlarý koparýcý bir gaye gütmüþ olmamalý.
Þimdi âyet ve hadislerde dualarýmýza Cenâb-ý Hakk´ýn icabet edeceði hususunda verilen kesin te´minat ve garantiye nefisleri iyice ikna için þöyle bir soru soralým:
"Madem Allah söz vermiþ, Resûlü kesin bir ifade ile mükerrer hadislerinde te´yid etmiþ, öyle ise buna inanmamanýn veya tereddüt etmenin sebebi ne?"
"Allah, hâþa va´dinde, sözünde yalancý mý, bizi aldatmak mý istiyor?"
"Yoksa Allah,va´dini yapmaktan aciz mi?"
O celle þânuhu, her kusurdan müberra, her þeye kâdir olduðuna göre, va´di haktýr. Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm)´nün garantisi ayn-ý hakikattir.
Her duamýza ya aynen cevap verilmek, yahut da günahlarýmýzýn affý veya sevaplarýmýzýn artmasý suretiyle icabet edilmektedir. Yeter ki hak þey taleb edilsin, ihlâsla istenilsin.
Ya Rabb! Va´dine istinâden Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)´ ini, Ýsm-i Âzam´ýný, Kitâb-ý Mübîn´ini ve sana dua eden melâike-i izâm ve Enbiya-ý kirâmý þefaatçi yaparak dua ediyoruz:[8]
رَبَّنَا آتِنَا فِى الدٌّنْيَا حَسَنَةً وَفِى اْخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ. آمِينْ
ـ4ـ وعن أبى الدرداء رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّهِ #: أَ أُخْبِرُكُمْ بِخَيْرِ أعْمَالِكُمْ، وَأرْفَعِهَا في دَرَجَاتِكُمْ، وَأزْكَاهَا عِنْدَ مَلِيكِكُمْ، وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ إعْطَاءِ الْوَرَقِ وَالذَّهَبِ، وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ أنْ تَلْقَوْا عَدُوَّكُمْ فَتَضْرِبُوا أعْنَاقَهُمْ وَيَضْرِبُوا أعْنَاقَكُمْ؟ قَالُوا: بَلَى يَارسولَ اللّهِ: قالَ: ذِكْرُ اللّهِ[. أخرجه مالك موقوفاً، والترمذى مرفوعاً .
4. (1753)- Ebû´d-Derdâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), (bir gün) sordu:
"En hayýrlý olan ve derecenizi en ziyade artýran, melîkinizin yanýnda en temiz, sizin için gümüþ ve altýn paralar baðýþlamaktan daha sevaplý, düþmanla karþýlaþýp boyunlarýný vurmanýz veya boyunlarýnýzý vurmalarýndan sizin için daha hayýrlý olan amelinizin hangisi olduðunu haber vereyim mi?"
"Evet! Ey Allah´ýn Resûlü!" dediler.
"Allah´ýn zikridir!" buyurdu. [Tirmizî, Daavat 6, (3374); Muvatta, Kur´ân 24.][9]
ـ5ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رَسولِ اللّهِ #: يقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ: أخْرِجُوا منَ النَّارِ مَنْ ذَكَرَنِى يَوْماً أوْ خَافَنِى في مَقَامٍ[. أخرجه الترمذى .
5. (1754)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allahu Teâlâ hazretleri þöyle seslenir: "Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateþten çýkarýn!" [Tirmizî, Cehennem 9, (2597).][10]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen bir gün tâbiri zamanlardan bir zaman, vakitlerden bir vakit demektir. Yani bir kimse mü´min olarak, Allah´ý herhangi bir an için bile zikretmiþ olsa bunun boþa gitmeyeceðini, baþkaca günahlar için cehenneme girmiþ bile olsa dünyadaki o bir müddetcik zikri sebebiyle ateþten çýkarýlacaðýný ifade ediyor.
Tîbî, hadiste kastedilen zikrin "kalbî ihlâsla ve doðru niyetle yapýlan zikir" olduðunu söyler. "Aksi takdirde kâfirler, kalbî olmaksýzýn dilleriyle zikri onlar da yapýyorlar" der. Bu mânada olmak üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): مَنْ قَالَ َ اِلَهَ اَِّ اللّهَ خَالِصاً مِنْ قَلْبِهِ دَخَلَ الْجَنَّةَ "Kim kalbinden gelerek ihlâsla Lâilâhe illallah derse cennete girer" buyurmuþtur.
2- Makam da, zaman gibi mutlak ifade edilmiþtir. Günah iþleme makamýnda veya durumunda Allah´tan korkup vazgeçen demektir. Nitekim âyet-i kerimede: "Ama kim Rabbinin makamýndan korkup da kendini kötülükten alýkoymuþsa varacaðý yer þüphesiz cennettir" (Nâziat 40-41) buyurulmuþtur. Korkudan maksad, âzalarýn masiyetten uzak tutulmasý, tâatle kayýtlanmasýdýr. Bu olmadýðý takdirde korku laftan ibaret kalýr. Korku demeye liyakat kazanmaz. Bazý büyükler fiile intikal etmedikçe, kendimizi "Allah´tan korkuyorum" diyerek aldatmamamýza dikkat çekerler ve: "Eðer derler, birisi size Allah´tan korkmuyor musun? diye sorarsa sükût et. Zira hayýr desen küfürdür, evet desen yalandýr."[11]
ـ6ـ وعن معاذ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #: مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَبِيتُ عَلى طُهْرٍ ذَاكِراً للّهِ تَعالى، فَيَتَعَارَّ مِنَ اللَّيْلِ، فَيَسْألَ اللّهَ تَعالى خَيْراً مِنَ الدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ إَّ أعْطَاهُ إيَّاهُ[. أخرجه أبو داود. قوله: »فيَتَعارَّ« أى ينتبه.
6. (1755)- Hz. Muâz (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Akþamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanýp Allah´tan dünya ve âhiret için hayýr taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediðini vermesin." [Ebû Dâvud, Edeb 105, (5042).][12]
ـ7ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللّهِ #: إذا دَخَلَ الرَّجُلُ بَيْتَهُ، أوْ آوَى إلى فِرَاشِهِ ابْتَدَرَهُ مَلَكٌ وَشَيْطَانٌ، يَقُولُ المَلَكُ: افْتَحْ بِخَيْرٍ وَيَقُولُ الشَّيْطَانُ: افْتَحْ بِشَرٍّ، فإنْ ذَكَرَ اللّهَ تَعالى طَرَدَ المَلَكُ الشَّيْطَانَ، وَظَلَّ يَكْلَؤُهُ، وَإذَا انْتَبَهَ مِنْ مَنَامِهِ قاَ ذلِكَ، فإنْ هُوَ قالَ: الْحَمْدُ للّهِ الَّذِى رَدَّ نَفْسِى إلىَّ بَعْدَ مَوْتِهَا وَلَمْ يُمِتْهَا في مَنَامِهَا، الْحَمْدُللّهِ الَّذِى يُمْسِكُ السَّموَاتِ السَّبْعَ أنْ تَقَعَ عَلى ا‘رْضِ إَّ بإذْنِهِ، فإنْ خَرَّ مِنْ فِرَاشِهِ فمَاتَ كَانَ شَهِيداً، وإنْ قَامَ وَصَلَّى صَلَّى في فَضَائِلَ[. أخرجه رزين .
7. (1756)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bir kimse evine veya yataðýna girince hemen bir melek ve bir þeytan alelacele gelirler. Melek:
"Hayýrla aç!" der. Þeytan da:
"Þerle aç!" der.
Adam, þayet (o sýrada) Allah´ý zikrederse melek þeytaný kovar ve onu korumaya baþlar. Adam uykusundan uyanýnca, melek ve þeytan ayný þeyi yine söylerler. Adam, þayet: "Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah´a hamdolsun. Ýzniyle yedi semayý arzýn üzerine düþmekten alýkoyan Allah´a hamdolsun" dese bu kimse yataðýndan düþüp ölse þehit olur, kalkýp namaz kýlsa faziletler içinde namaz kýlmýþ olur." [Rezîn ilâvesidir.][13]
ـ8ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: ‘ن أقْعُدَ مَعَ قَوْمٍ يَذْكُرونَ اللّهَ تَعالى مِنْ صََةِ الْغَدَاةِ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ أحَبُّ إلىَّ
مِنْ أنْ أعْتِقَ أرْبَعَةً مِنْ وَلَدِ إسْمَاعِيلَ، وَ‘نْ أقْعُدَ مَعَ قَوْمٍ يَذْكُرُونَ اللّهَ تَعالى مِنْ صََةِ الْعَصْرِ حَتَّى تَغْرُبَ الشَّمْسُ أحَبُّ إلىَّ مِنْ أنْ أُعْتِقَ أرْبَعَةَ[. أخرجه أبو داود .
8. (1757)- Hz.Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah´ý zikreden bir cemaatle sabah namazý vaktinden güneþ doðuncaya kadar birlikte oturmam, bana Ýsmâil´in oðullarýndan dört tanesini âzad etmemden daha sevgili gelir. Allah´ý zikreden bir cemaatle ikindi namazý vaktinden güneþ batýmýna kadar oturmam dört kiþi âzad etmemden daha sevgili gelir." [Ebû Dâvud, Ýlm 13, (3667).][14]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:49:29
AÇIKLAMA:
1- Burada Allah´ý zikirden maksad her çeþit zikir olabilir: Kur´ân-ý Kerim´i tilâvet etmek, tesbih (subhânallah), tehlil (lâilâhe illallah), tahmid (elhamdülillah), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salavât. Âlimler zikir ve ibadet mânasýna dâhil edilen ilmî meþguliyet, tefsir ve hadis gibi þer´î ilimlerin öðrenilmesini de burada mütâlaa ederler.
2- Böyle bir cemaatte, fiilen zikretmeyip dinleyici olarak bulunmanýn da ayný fazileti vereceði belirtilmiþtir. "Böyle hayýrla meþgul olanlara arkadaþlýktan zarar gelmez" denmiþtir.
3- Bu hadis, zikrin, köle âzadý ve sadakadan efdal olduðunu beyan etmektedir.
4- Hadis günlük zamaný tanzim yönüyle de yol göstericidir: "Mü´min imkân nisbetinde sabah ve ikindi vakitlerini faydalý sohbetlere tahsis etmelidir.[15]
ـ9ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: يَنْزِلُ رَبُّنَا كُلَّ لَيْلَةٍ إلى سَمَاءِ الدُّنْيَا حِينَ يَبْقى ثُلُثُ اللَّيْلِ اŒخِرُ، فَيَقُولُ: مَنْ يَدْعُونِى فَأسْتَجِيبَ لَهُ، مَنْ يَسْأَلُنِى فَأعْطِيَهُ، مَنْ يَسْتَغْفِرُنِى فَأغْفِرَ لَهُ[. أخرجه الستة إ النسائى.وفي أخرى لمسلم: ]إنَّ اللّهَ تَعالى يُمْهِلُ حَتَّى إذَا ذَهَبَ ثُلُثُ اللَّيْلِ ا‘وَّلُ نَزَلَ إلى سَمَاءِ الدُّنْيَا فَيَقُولُ: أنَا المَلِكُ، أنَا المَلِكُ، مَنْ ذَا الَّذِى يَدْعُونِى[. الحديث .
والمراد: نزول الرحمة وا‘لطاف ا“لهية .
9. (1758)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasýna iner ve:
"Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir þey istemiþse onu vereyim, kim bana istiðfarda bulunursa ona maðfirette bulunayým" der."
Rivayetin Müslim´deki bir vechi þöyle: "Allahu Teâla gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakýn semâya inerek þöyle der:
"Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?" [Buhârî, Tevhid 35, Teheccüd 14, Daavât 13, Müslim,Salâtu´l-Müsâfirin 166, (758); Muvatta, Kur´ân 30, (1, 214); Tirmizî, Daavât 80, (3493); Ebû Dâvud, Salât 311, (1315).][16]
AÇIKLAMA:
1- Allah´ýn dünya semasýna inmesini ifade eden rivayetler çoktur, tevâtür derecesine ulaþmýþtýr.
2- Ýnme vaktiyle ilgili olarak hadislerde farklý zaman dilimleri zikredilmiþtir: "Cuma gecesi", "her gece", "gecenin son üçte biri", "gecenin yarýsý, yahut üçte ikisi gittimi", "gecenin üçte biri geçtiði vakit."
3- Allah´ýn yeryüzüne inmesi müteþâbih bir ifadedir. Ýfadeyi, lügavî hakikatiyle anlamak mümkün deðildir. Zîra Allah´a mekan izâfe etmek olur. Halbuki Cenab-ý Hakk, mahlûkata ait bir vasýf olan tehayyüzden (yani mekanla kayýtlanmak, bir yerde olup baþka yerde olmamakla, gelmek, gitmek gibi vasýflardan) münezzehtir, uzaktýr, bunlar mahlûkatla ilgili nâkýslýk ifade eden sýfatlardýr. Öyle ise bunlarýn Cenab-ý Hakk´a izâfesi, bir kýsým gaybî hakikatý ve Ýlâhî þuûnâtý bize anlatmak, onlarýn tarafýmýzdan kavranmasýný saðlamaktýr.
Allah´ýn kullarýna yakýnlaþmasý, O´nun rahmetini ifade eder. Öyle ise geceleyin belirtilen saatlerde, Allah´ýn, yapýlan dualarý kabul etmek suretiyle lütuf ve rahmetini bol kýlacaðý, lisan-ý nübüvvette o suretle ifâde edilmiþtir. Hammâd Ýbnu Zeyd, "Allah´ýn inmesi, ikbal ve teveccühüdür" demiþtir. "Allah´ýn emîr ve melekleri iner" þeklinde de te´vil edilmiþtir. Hattâbî, bu ve benzer hadislerin sýfat hadisi olduðunu, selef ulemâsýnýn bu sýfatlara inanýp hadisleri zahirî mâna üzerine býraktýðýný, tevilden kaçýndýðýný belirtir.
Esâsen, hadiste temas edilen mânaya þu âyette destek bulunmuþtur:
وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفّاً صَفّاً "Rabbin (in emri geldiði) melekler saf saf olarak geldikleri vakit" (Fecr 22). [17]
ـ10ـ وعن أبى أمامة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قِيلَ يَا رسولَ اللّهِ : أىُّ الدُّعَاءِ أسْمَعُ؟ قالَ: جَوْفَ اللَّيْلِ اŒخِرَ، وَدُبُرَ الصَّلَوَاتِ المَكْتُوبَاتِ[. أخرجه الترمذى.»جَوْفُ اللَّيْلِ«: المراد به ا‘وقات التى يخلو ا“نسان فيها بربه في أثناء الليل، »ودُبُرُ كُلِّ شَئٍ«، وراؤه وعَقِبُهُ، والمراد بعد الفراغ من الصلوات .
10. (1759)- Ebû Ümâme (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Derdi ki: "Ey Allah´ýn Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?"
"Gecenin sonunda yapýlan dua ile farz namazlarýn ardýndan yapýlan dualardýr!" diye cevap verdi." [Tirmizî, Daavât 80.][18]
ـ11ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللّهِ #: َ يُرَدُّ الدُّعَاءُ بَيْنَ ا‘ذَانِ وَا“قَامَةِ. قِيلَ: مَاذَا نَقُولُ يَارسول اللّهِ؟ قالَ: سلُوا اللّهَ الْعَافِيَة في الدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ[. أخرجه أبو داود والترمذى، وهذا لفظه .
11. (1760)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ezanla kaamet arasýnda yapýlan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)"
"Öyleyse, dendi, "ey Allah´ýn Resûlü, nasýl dua edelim?"
"Allah´tan, dedi, dünya ve âhiret için âfiyet isteyin!" [Ebû Dâvud, Salât 35, (521); Tirmizî, Salât 46, (216), Daavât 138, (3588, 3589).][19]
ـ12ـ وعن سهل بن سعد رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: ثِنْتَانِ َ تُرَدَّانِ: الدُّعَاءُ عِنْدَ النِّدَاءِ، وَعِنْدَ الْبَأسِ حَينَ يُلْحِمُ بَعْضُهُمْ بَعْضاً[. أخرجه مالك وأبو داود .
وزاد في رواية: »وتَحْتَ المَطَرِ«رفي المُوَطإ: ]سَاعَتَانِ تُفْتَحُ فِيهِمَا أبْوَابُ السَّمَاءِ، وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ، حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصََّةِ، والصَّفِّ في سَبِيلِ اللّهِ. »النِّدَاءُ«: ا‘ذَان .
12. (1761)- Sehl Ýbnu Sa´d (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ýki þey vardýr, asla reddedilmezler: Ezan esnasýnda yapýlan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaþ sýrasýnda yapýlan dua." [Muvatta, Nidâ 7, (1, 70); Ebû Dâvud, Cihâd 41, (2540).][20]
AÇIKLAMA:
1- Rivâyetin Muvatta´da gelen vechi bazý nüshalarda mevkuftur. Ancak, ictihadla söylenemeyecek bu çeþit ahbarýn ref´ine hükmedilmiþtir. Yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sözü olmalýdýr. Mamafih, ayný rivayet Ýmam Mâlik´ten merfu olarak da rivayet edilmiþtir. Muvatta´nýn rivayeti metin itibariyle de farklýdýr:
سَاعَتَانِ يُفْتَحُ لَهُمَا اَبْوَابُ السَّمَاءِ وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ، حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصََّةِ وَالصَّفُّ في سَبِيلِ اللّهِ
"Ýki vakit vardýr, onlarda sema kapýlarý açýlýr,dua edenlerden pek azýnýn duasý kabul edilmeyip geri çevrilir: Namaz için ezan okunma vakti, Allah yolunda (cihad için) saf tutma âný."
2- Sema kapýlarýnýn söylenen iki vakitte açýlmasý, o vakitlerin faziletini ifade eder. Yani o iki vaktin Allah indindeki kýymet ve faziletleri sebebiyle o zamalarda sema kapýlarý açýlýr ve yapýlan dualar kabul-i Ýlâhi´ye mazhar olurlar.
Hadis nadir hallerde, o mübârek vakitlerde yapýlarak duanýn geri çevrileceðini ifade ediyor. Zürkânî, duanýn kabul edilme þartlarýndan veya rükünlerinden birinin eksikliði gibi bir sebeple reddedilmesinin söz konusu olacaðýný belirtir.
3- Duayý makbul kýlan savaþ, îlayý kelimetullah için yapýlan savaþtýr. Bu da küffâra karþý bu niyetle yapýlan savaþtýr. Ganimet, þeref, tegallüb gibi Allah´ýn rýzasýný kazanmaya yönelik olmayan maksadlarla yapýlan savaþlar buraya girmez.
4- Þunu da belirtelim ki, bu anlarda yapýlan duada istenen þeyler de mühimdir. Allah´ýn rýzasýna uymayacak þeyler taleb edilmemelidir. Taberânî, Müstedrek ve Deylemî´de gelen bir rivayet þöyle: ثََثُ سَاعَاتٍ لِلْمَرْءِ الْمُسْلِمِ مَا دَعَا فِيهِنَّ إَّ اسْتُجِبَ لَهُ لَمْ يَسْألْ قَطِيعَةَ رَحْمٍ أوْ مَأثَمٍ:
حِينَ يُؤذِّنُ الْمَؤذِّنُ بِالصََّةِ حَتّى يَسْكُتَ وَحِينَ يَلْتَقِى الصَّفَّانِ حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ بَيْنَهُمَا وَحِينَ يَنْزِلُ الْمَطَرُ حَتّى يَسْكُنَ
"Müslüman kiþi için üç vakit vardýr, onlarda dua ederse, sýla-i rahmi kýran ve günah olan bir þey taleb etmedikçe, kendisine mutlaka icabet edilir: Namaz için müezzin ezan okurken susuncaya kadar, savaþta iki saf karþýlaþýnca Allah aralarýnda hükmedinceye kadar, yaðmur yaðarken kesilinceye kadar."[21]
13ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللّهِ #: أقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فأكْثِرُوا الدُّعَاءَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى .
13. (1762)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakýn olur, öyle ise (secdede) duayý çok yapýn." [Müslim, Salât 215, (482); Ebû Dâvud, Salât 152, (875).][22]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:50:26
AÇIKLAMA:
Bu hadiste ifade edilen yakýnlýk, maddî bir yakýnlýk, yâni mekân yakýnlýðý olmamalýdýr. "Zira Allah, ilmiyle kiþiyi bilme, kalbinin hatýratýndan bile haberdar olma, kiþi üzerinde istediði þekilde tasarruf ederek ona kýyam, saðlýk, hastalýk, ölüm verme gibi hususlarla þah damarýndan daha yakýndýr" (Kâf 16). Týpký güneþin ýþýklarýyla yeryüzündeki herbir mahlukun yanýnda hazýr bulunmasý gibi.
Ama kul, maddî olarak Rabbinden uzaktýr, Secde hâlinde kulluk, en geniþ, en kâmil hâliyle tezâhür ettiði için, bu kula mânevî bir yakýnlýk, Rabbinin rýzasýna uygun bir hal kazandýrmaktadýr. Nitekim âyet-i kerimede "Secde et ve yakýnlýk kazan" (Alak 19) emredilmektedir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sadedinde olduðumuz rivayette, Ýlâhî yakýnlýða ermede zirve olduðu bizzat Allahu Zülcelâl hazretleri tarafýndan belirtilmiþ olan secde hâlinde çok dua etmeye teþvik etmektedir.[23]
ـ14ـ وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: ثََثُ دَعَوَاتٍ
مُسْتَجَابَاتٌ َشَكَّ في إجَابَتِهِنَّ: دَعْوَةُ المَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ المُسَافِرِ، وَدَعْوَةُ الْوَالِد عَلى وَلَدِهِ[ .
14. (1763)- Yine Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatýyor:
"(Allah´ýn kabul ettiði) üç müstecab dua vardýr, bunlarýn icâbete mazhariyetleri hususunda hiç bir þekk yoktur. Mazlumun duasý, müsâfirin duasý, babanýn evladýna duasý." [Tirmizî, Birr 7, (1906); Cennet 2, (2528), Daavât 139, (3592); Ebû Dâvud, Salât 364, (1536); Ýbnu Mâce, Dua 11, (3862).][24]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), burada duasý makbul olan üç kiþiyi haber vermektedir: Mazlum, misafir ve baba. Aslýnda hadislerde duasý makbul olan baþka kimseler de mevzubahis edilmiþtir. Oruç açtýðý sýrada oruçlunun duasý, âdil imamýn duasý, gâibin gâibe duasý (kiþinin arkasýndan yapýlan dua). Þu halde, hadislerde geçen rakamlar kesin sayý bildirmeye mâtuf deðildir.
2- Mazlumun yâni zulme uðrayanlarýn dualarýnýn makbuliyeti, onlarýn Mü´min ve Müslüman olmalarý þartýna baðlý deðilir. Baþka rivayetlerde zulme uðrayan kimsenin fâcir (büyük günahý alenen iþleyen) veya kâfir olmalarý hâlinde de dualarýnýn makbul olduðu tasrih edilmiþtir.
اِتَّقُوا دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ وَاِنْ كَانَ كَافِراً فَإنَّهُ لَيْسَ دُونَهَا حِجَابٌ
"Mazlumun duasýndan kaçýnýn, kâfir bile olsa. Zira onun duasýnýn önünde perde yoktur."
دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ مُسْتَجَابَةٌ وَإنْ كَانَ فَاجِراً فَفُجُورُهُ عَلى نَفْسِهِ
"Mazlumun duasý makbuldür, fâcir bile olsa; zira onun fücûru kendi aleyhinedir."
Hemen kaydedelim ki, hadiste yasaklanan zulüm, mutlaktýr. Âlimler, bu durumdan hareketle mal, can, ýrz vs. her neye yönelik olursa olsun, bütün çeþitleriyle zulmün yasaklandýðýný belirtirler.[25]
ـ15ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَا منْ دَعْوَةٍ أسْرَعُ إجَابَةً مِنْ دَعْوَةِ غَائِبٍ لِغَائِبٍ[. أخرجهما أبو داود والترمذى.
15. (1764)- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-Âs (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ýcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkýnda yaptýðý duadan daha sür´atli olaný yoktur." [Tirmizî, Birr 50, (1981), Ebû Dâvud, Salât 364, (1535); Müslim, Zikr 88, (2733); Buhârî, Mezâlim 9.][26]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadise göre, Allah´ýn derhal kabul buyuracaðý dualardan biri de, mü´min kimsenin mü´min kardeþi için gýyâbýnda yapacaðý duadýr. Bu hususta Müslim´in bir riayeti daha açýktýr:
دَعْوَةُ الْمَرْءِ الْمُسْلِمِ ‘خِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ مُسْتَجَابَةٌ، عِنْدَ رَأسِهِ مَلَكٌ مُوَكَّلٌ كُلَّمَا دَعَا ‘خِيهِ بِخَيْرٍ قَالَ الْمَلَكُ الْمُوَكَّلُ بِهِ آمِنْ وَلَكَ بِمِثْلِهِ
"Müslüman kimsenin, kardeþi için gýyâbýnda yaptýðý dua müstecâbdýr. Dua edenin baþucunda ona müvekkel bir melek vardýr. Kardeþi için hayýr dua yaptýkça bu melek: "Amin, istediðin þeyin bir misli de sana olsun" der." [27]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:51:06
ÝKÝNCÝ FASIL
DUA EDENÝN HEY´ETÝ (DIÞ GÖRÜNÜÞÜ)
Umumî Açýklama:
Hey´et dilimizde bir kaç mânada kullanýlýr. Þekil, sûret, görünüþ, kýlýkkýyafet, hâl, durum; bir bütünü teþkil eden cüzlerin hepsi, kurul, jüri vs. Sadedinde olduðumuz hadiste hey´et kelimesi daha ziyade kýlýkkýyafet, durum mânalarýnda kullanýlmýþtýr.
Dua eden kimsenin, kýlýk kýyâfet ve dýþ görünüþ itibariyle takýnmasý gereken bazý tavýrlar, dikkat etmesi gereken bazý hususlar mevcuttur. Burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bu çeþit irþadlarýný göreceðiz.[28]
ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: َ تسْتُرُوا الجدُرَ، وَمَنْ نَظَرَ في كِتَابِ أخِيهِ بِغَيْرِ إذْنِهِ، فإنَّمَا يَنْظُرُ في النَّارِ، سَلُوا اللّهَ تَعالى بِبُطُونِ أكُفِّكُمْ، وََ تَسْألُوهُ بِظُهُورِهَا، فإذَا فَرَغْتُمْ فامْسَحُوا بِهَا وُجُوهَكُمْ[. أخرجه أبو داود .
1. (1765)- Ýbnu Abbas (radýyallâhu anhümâ) hazretleri anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Duvarlarý örtmeyin. Kim kardeþinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, týpký ateþe bakmýþ gibi olur. Allah´tan avuçlarýnýzýn içiyle isteyin, sýrtlarýyla istemeyin; duayý tamamlayýnca avucunuzu yüzlerinize sürün." [Ebû Dâvud, Salât 358, (1489, 1490, 1491).][29]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir kaç meseleye birlikte temas etmiþtir:
1- Duvarlar halý, kilim vs. ile örtülmemelidir. Çünkü bu iþ, hem mütekebbirlerin amelidir, hem de malýn ziyân edilmesi, israf edilmesidir. Zira duvarlarýna örtülmesini gerektiren hiçbir zarurî durum mevcut deðildir. Müslim´de gelen bir rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kapýnýn üzerine halý asmýþ olan Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´ye: "Allah, bize taþ ve topraða elbise giydirmemizi emretmemiþtir" diyerek indirtir.
2- Hadiste "kardeþinin kitabý"na bakmak da yasaklanmaktadýr. Þârihler, buradaki kitaptan maksadýn, içerisinde, öðrenilmesi herkese vacib olan ilmin bulunduðu kitap olmayýp, sâhibi tarafýndan baþkasýnýn bakmasý arzu edilmeyen mektup olduðu belirtilir. Belki bu mektupta, sýr olan, baþkasýnýn muttali olmasý istenmeyen bazý bilgiler vardýr. Öyle ise böyle bir mektuba bakmak ateþe bakmak gibidir.
Ateþe bakmak için, bazý âlimler "hadisin siyakýndan anlaþýlacaðý üzere insan için zararlý bir þey olmalýdýr" demiþlerdir. Mamafih, bundan maksadýn "ateþe yaklaþmak ve yaslanmak" olabileceði, ihtimal olarak belirtilmiþtir. Üçüncü bir ihtimale göre mânâsý; kiþi, kardeþinin bakýlmasýný istemediði bir mektubuna bakmakla ateþi gerektiren bir þeye bakmýþ olmaktadýr.
3- Hadisin, sadedinde olduðumuz mevzuya, yani dua edenin hey´eti meselesine temas eden kýsmý, son kýsmýdýr: Dua ederken avucun açýlýp avuç içi yukarý gelecek þekilde kaldýrýlmasý, elin sýrt kýsmý yukarý gelecek þekilde tutularak dua edilmemesi, dua bitince de ellerin yüze sürülmesi istenmektedir.
Azimâbâdî, bu hususta þu açýklamayý yapar: "Bir þey taleb edene uygun düþeni, elini taleb ettiði þeye doðru uzatmasý, tazarru ile açýp bol ihsanla dolmasýný istemesi, her iki elini birden, ihsan sahibine doðru kaldýrmasýdýr. Ancak, kim de baþýna gelen bir belânýn kalkmasýný isterse, sünnet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a ittibâen, ellerin sýrtýný semaya kaldýrmaktýr. Bunun hikmeti, birincide, arzu edilen þeyin hüsûlüyle tefâül etmek, yâni hayra ermek ümidinde bulunmak, ikincide ise, zararlýnýn def´iyle hayra erme ümidinde bulunmaktýr.
4- Duânýn sonunda elin yüze çalýnmasý teberrük içindir. Yani, dua ile ellere inmiþ olan rahmet eserleri, sürmek suretiyle yüze ulaþtýrýlmýþ olur.[30]
ـ2ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَفَعَ رسولُ اللّهِ # يَدَيْهِ في الدُّعَاءِ، حَتَّى رَأيْتُ بَيَاضَ إبْطَيْهِ[. أخرجه البخارى .
2. (1766)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua ederken ellerini öyle kaldýrdý ki, koltuk altlarýnýn beyazlýðýný gördüm." [Buhârî, Ýstiska 21.] [31]
ـ3ـ وعن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذا رفَعَ يَدَيْهِ في الدُّعَاءٍِ لَمْ يَرُدَّهُمَا حَتَّى يَمْسَحَ بِهِمَا وَجْهَهُ[. أخرجه الترمذى .
3. (1767)- Hz. Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ellerini dua ederken kaldýrýnca, onlarý yüzlerine sürmedikçe geri býrakmazlardý." [Tirmizî, Daavât 11, (3383).][32]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet dahi duadan sonra ellerin yüze sürülmesinin meþruiyetini gösterir. Bazý âlimler þöyle bir mütâlaada bulunmuþtur: "Allahu Teâlâ, dua edeni hiçbir zaman boþ çevirmeyip, kendisi için kalkan ele bir rahmet ulaþtýrdýðýna göre, ondaki rahmetin en þerefli ve tekrime en elyak organ olan yüze sirâyet ettirilmesi münâsiptir."[33]
ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]إنَّ رَجًُ كانَ يَدْعُو بِأصْبُعَيْهِ، فقَالَ لَهُ رسول اللّهِ #: أَحِّدْ أَحِّدْ[. أخرجه الترمذى والنسائى، وقال الترمذى:معنى هذا الحديث: إذا أشار الرجل بأصبعه في الدعاء عند الشهادة، ف يشير إ بأصبع واحدة .
4. (1768)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Adamýn biri iki parmaðý ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Birle! Birle!" diye müdâhale etti." [Tirmizî, Daavât 117, (3552); Nesâî, Sehv 37, (3, 38).][34]
AÇIKLAMA:
Ýki parmaðýyla duadan maksad, dua ederken iki parmaðýyla iþaret etmesidir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), te´kid maksadýyla iki kere: "birle!" buyurmuþtur. Birlemesini söylemesinin sebebi, Rabbülâlemin´in tek olmasý sebebiyledir.
Ýbnu Deybe´nin, hadisin sonunda kaydettiði þöyle bir açýklama var: "Bu hadisin mânasý: "Kiþi, dua ederken þehâdet getirince parmaðýný kaldýracaksa sadece tek bir parmaðýný kaldýrsýn" demektir."[35]
ـ5ـ وعن سهل بن سعد رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَا رَأيْتُ رَسول اللّهِ # شَاهِراً
يَدَيْهِ قَط يَدْعُو عَلى مِنْبَرِهِ، وََ عَلى غَيْرِهِ، وَلكِنْ رَأيْتُهُ يَقُولُ هكَذَا: وَأشَارَ بِالسَّبَّابَةِ، وَعَقَدَ بِا“بْهَامِ وَالوُسْطى[. أخرجه أبو داود .
5. (1769)- Sehl Ýbnu Sa´d (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý ne minberde ne de bir baþka þey üzerinde dua yaparken ellerini uzattýðýný görmedim. Bilakis þöyle gördüm" dedi ve baþ ve orta parmaklarýný kapayýp þehâdet parmaðýný açmýþ vaziyette iþaret etti." [Ebû Dâvud, Salât 230, (1105).][36]
AÇIKLAMA:
1- Burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn koltuk altý görünecek þekilde mübalaðalý þekilde kollarýný uzatýp kaldýrmadýðý belirtiliyor. Mübalaðalý diye kayýtlamak þarttýr. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in mutad olarak dua sýrasýnda ellerini kaldýrdýðý sâbit ve müsellem bir husustur. 1766 numarada geçtiði üzere istisnâi durumlarda da koltuk altý görülecek þekilde kollarýný kaldýrdýðý rivayetlerde gelmiþtir.
2- Þârih Azimâbâdî, bu hadisin, Sehl Ýbnu Sa´d´a sorulan bir soruya cevap olma ihtimalinden bahseder. Bu takdirî soru þudur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) minberde iken hiç ellerini kaldýrarak dua etti mi?" Sehl bu soruya: "Ben bunu, söylenen þekilde yaptýðýný görmedim. Ancak, onu vaaz sýrasýnda orta ve baþ parmaklarýný kapatýp þehâdet parmaðýyla iþâret eder vaziyette gördüm. Sanki O, bu parmaðýný teþehhüd sýrasýnda kaldýrýyordu" þeklinde cevap vermiþtir. Allahu a´lem."
Hadisteki ibhâm böyle bir açýklamayý gerekli kýlmaktadýr.[37]
ـ6ـ وعن سلمان رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إنَّ رَبَّكُمْ حَىٌّ كَرِيمٌ يَسْتَحِى مِنْ عَبْدِهِ إذَا رَفَعَ يَدَيْهِ إلَيْهِ أنْ يَرُدَّهُمَا صِفْراً[. أخرجه أبو داود والترمذى .
6. (1770)- Hz. Selmân (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Rabbiniz hayiydir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldýrdýðý zaman, O, ellerini boþ çevirmekten istihya eder." [Tirmizî, Daavât 118, (3551); Ebû Dâvud, Salât 358, (1488).] [38]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:51:38
AÇIKLAMA:
1- Hayiy, çok haya eden, fazlaca utanan demektir. Haya vasfýný Allah hakkýnda lügat manasýnda kullanmak uygun deðildir. Çünkü, lügat olarak haya, kiþide ayýplanma ve kýnanma korkusu gibi bir þey sebebiyle hâsýl olan deðiþme ve inkisâr mânasýna gelir. Böyle bir hâl Zât-ý Zülcelâl hakkýnda muhaldir. Öyle ise lügat yönüyle "çok utanan" mânasýna gelen hayiy kelimesi Allah hakkýnda kullanýlýnca, bundaki gaye maksuddur. Hayadan maksad ve gaye ayýplanacak þeyin yâni hoþ olmayan þeyin terki olduðuna göre, ulemâ, Allah hakkýnda þu mânada anlamýþtýr: Allah´ýn "hayiy" olmasý, kulu memnun edecek þeyi yapmasý, ona zarar verecek þeyi terketmesi demektir. Öyle ise sadedinde olduðumuz hadisi, "Cenab-ý Hakk, dua eden kuluna, kulun hayrýna olan þeyi mutlaka verir, duasýný sevapsýz, boþ býrakmaz" diye anlayacaðýz. Bu "verme" iþinin Cenab-ý Hakk´ýn hikmeti muktezasýnca, ya "istediðine aynen kavuþmasý", yahut "daha iyisinin verilmesi", yahut da "sevap verilmesi, günahlarýnýn azaltýlmasý" þeklinde tecelli edeceði daha önce belirtilmiþti (bak. 1751. hadis).
2- Kerim, istemeden veren, bol veren mânasýna gelir. Cenab-ý Hakk´ýn vasýflarýndan biri "istemeden vermek" ise, isteyince daha çok verir demektir.
Böylece kul, dua etmeye teþvik edilmiþ olmaktadýr.
3- Hadiste kul mutlak gelmiþtir. Yani, mü´min, fâsýk, kâfir ayýrýmý mevcut deðildir. Bazý þarihler "mü´min" diye kayýtlamýþlardýr. Esâsen, kavlî duayý yani dil ile, sözle olan talebi sadece mü´minler yapar. Öyle ise, mü´minin inanarak yatýðý hiçbir dua boþa gitmeyecektir.[39]
ـ7ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: ادْعُوا اللّهَ، وَأنْتُمْ مُوقِنُونَ بِا“جَابَةِ، وَاعْلَمُوا أنَّ اللّهَ تَعالى َ يَسْتَجِيبُ دُعَاءً مِنْ قَلْبٍ غَافِلٍ َهٍ[. أخرجه الترمذى .
7. (1771)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah´a duayý, size icabet edeceðinden emin olarak yapýn. Þunu bilin ki Allah celle þânuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (baþka meþguliyetlerle) oyalanan kalbin duasýný kabul etmez." [Tirmizî, Daavât 66. (3474.)][40]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, duanýn makbul olmasýnda gerekli olan mühim âdablarýndan bir kaç tanesini belirtmektedir:
* Duanýn mutlaka icabet göreceðine, yani karþýlýksýz kalmayacaðýna kesinlikle inanmaktýr. Tercümede "emin olmak" tâbirini kullandýk, halbuki aslýnda mukin kelimesi kullanýlmýþtýr. Bu, yakin elde etmiþ, kesin inanca ulaþmýþ, hiçbir tereddüdü kalmamýþ gibi mânalara gelir, emin olmaktan çok daha kuvvetli bir mâna ifade eder.
* Dua ederken kalbin gâfil olmasý, Allah´ý veya istediði þeyi düþünmemesi, yaptýðý dua fiilinin tam þuurunda olmamasý demektir.
* Oyalanma olarak tercüme ettiðimiz kelimenin aslý lâhin´dir, dilimizdeki lehviyat kelimesi ayný kökten gelir, eðlenen demektir. Bu da, týpký gaflet gibi, kalbin Allah´tan baþka bir þeyle meþguliyetini ifade eder.
Yani, dua eden kimsenin kalbi, zihni, aklý, hayali, kýsacasý letâif denen bütün mânevî duygu ve cihazlarý Allah´tan istediðinden baþka bir þeyle meþgul olmamalýdýr. Aksi halde, sâdece dille, gâfilâne yapýlacak bir kýsým taleplerin makbul olmayacaðýný Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) açýk bir üslubla beyan etmektedir.
2- Bu hadisin mânasýný te´yid eden baþka rivayetler de mevcuttur. Ahmed Ýbnu Hanbel (rahimehullah)´in Abdullah Ýbnu Amr (radýyallâhu anhümâ)´dan kaydettiði bir rivayet þöyle:
اَلْقُلُوبُ اَوْعِيَةٌ وَبَعْضُهَا اَوْعَى مِنْ بَعْضٍ فإذَا سَألْتُمُ اللّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَا اَيُّهَا النَّاسُ فَاسْألُوهُ وَاَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِا“جَابَةِ فإنَّ اللّهَ َ يَسْتَجِيبُ لِعَبْدٍ دَعَاهُ عَنْ ظَهْرِ قَلْبٍ غَافِلٍ.
"Kalpler bir kaptýr. Bazýsý bazýsýndan daha iyi tutar (anlayýþlýdýr). Öyleyse, ey insanlar, Allah´tan bir þey isteyince, Allah´ýn icabet edeceðinden emin olarak isteyin. Zîra Allah, kendisine gâfil kalble farkýnda olmadan dua eden bir kula icâbet etmez." [41]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:52:09
ÜÇÜNCÜ FASIL
DUANIN KEYFÝYETÝ
Umumî Açýklama:
Duanýn makbul olmasý için, dua edenin hey´eti, tavrý yeterli deðildir. Duanýn mahiyeti de ehemmiyetlidir. Bir baþka ifade ile neler istenmeli, taleb edilmelidir? Ýþte, bu fasýlda duanýn keyfiyetini ve mahiyetini açýklayan rivayetler görülecektir.[42]
ـ1ـ عن فضالة بن عبيد رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعَ رسولُ اللّهِ # رَجًُ يَدْعُو في صََتِهِ وَلَمْ يُصَلِّ عَلى النَّبىِّ #، فقَالَ: عَجِلَ هذَا، ثُمَّ دَعَاهُ فقَالَ: إذَا صَلّى أحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأ بِتَحْمِيدِ اللّهِ تَعالى وَالثَّنَاءِ عَلَيْهِ، ثُمَّ ليُصَلِّ عَلى النَّبِىِّ # ثُمَّ لْيَدْعُ بَعْدُ بِمَا شَاءَ[. أخرجه أصحاب السنن .
1. (1772)- Fadâle Ýbnu Ubeyd (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua eden bir adamýn, dua sýrasýnda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salat ve selam okumadýðýný görmüþtü. Hemen:
"Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamý çaðýrýp:
"Biriniz dua ederken, Allahu Teâla´ya hamd u senâ ederek baþlasýn, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okusun, sonra da dilediðini istesin" buyurdu." [Tirmizî, Daavat 66,(3473, 3475); Ebû Dâvud, Salât 358, (1481); Nesâî, Sehv 48, (3, 44).][43]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, duanýn makbul olmasý için mahiyetce nasýl olmasý gerektiði hususunda bilgi vermektedir. Allah´a hamd ve sena ile baþlanmalý ve mutlaka Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salâtu selâm okunmalýdýr. Böylece hamdele ve salvele okunduktan sonra duaya geçilmelidir.
2- Hadisin Tirmizî´de gelen bir vechine göre: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (Ashâbýyla Mescid´de) otururken biri gelerek namaz kýlar ve sonra: "Rabbim bana maðfiret et, bana rahmet et" diye dua eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ey namaz kýlan kiþi, acele ettin. Namazý kýlýp oturdun mu, Allah´a lâyýk olduðu þekilde hamdet, bana salât oku. Sonra Allah´a dua et" dedi. Râvi der ki: "Bundan sonra bir baþkasý daha namaz kýldý, önce Allah´a hamdetti, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okudu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buna da þunu söyledi:
"Ey namaz kýlan kiþi dua et, icabet göreceksin!"
3- Salât, dua demektir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okumak, O´na dua etmektir. Umumiyetle: "Allahümme salli alâ Muhammedin..." "Ey Allah´ým Muhammed´e salât (maðfiret, rahmet, bereket) et...!" diye baþlayan mesnun, sabit formülleri vardýr.
Salât kelimesi dilimizde hem namaz, hem de dua kelimeleriyle karþýlanýr. Yani Arapça olan salât sadece dua demek deðildir. Ýslâm´ýn resmî ibadeti olan namaz mânasýna da kullanýlmaktadýr.
4- Duanýn makbul olma âdâbýndan biri de, müteâkip hadiste belirtileceði üzere, yaptýðýmýz duanýn Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât ile sona ermesidir.[44]
ـ2ـ وعن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال : ]قال رسول اللّهِ #: الدُّعَاءُ مَوْقُوفٌ بَيْنَ السَّمَاءِ وَا‘رْضِ َ يَصْعَدُ حَتَّى يُصَلَّى عَلَىَّ، فََ يَجْعَلُونِى كَغُمْرِ الرَّاكِبِ صَلُّوا عَلىَّ أوَّلَ الدُّعَاءِ وَأوْسَطَهُ وَآخِرَهُ[. أخرجه الترمذى موقوفا على عمر، ورفعه رزين.»الغُمْرُ«: القَدَحُ الصغير كالقعب. والمعنى أن الراكب يحمل رحله وأزواده، وبترك قعبه إلى آخر ترحاله، ثم يعلقه على آخرة الرحل أو نحوها كالعوة فليس عنده بمهمّ، فنهاهم # أن يجعلوا الصة عليه تبعاً غير مهمة .
2. (1773)- Hz. Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Dua sema ile arz arasýnda durur. Bana salât okunmadýkça, Allah´a yükselmez. [Beni hayvanýna binen yolcunun maþrabasý yerine tutmayýn. Bana, duanýzýn baþýnda, ortasýnda ve sonunda salât okuyun.]"
[Tirmizî, Salât 352, (486). Tirmizî, bunu Hz. Ömer (radýyallahu anh)´e mevkuf olarak rivayet etmiþtir. Rezîn ise merfu olarak rivayet etmiþtir.][45]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:52:47
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayetin, köþeli paranteze ([...]) kadar olan kýsmý, Tirmizî´de mevcuttur ve mevkuftur, yani Hz. Ömer´in sözü olarak kaydedilmiþtir. Rezîn, metinde görüldüðü üzere, tam olarak kaydetmiþtir ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e nisbet etmektedir. Merfu rivayeti de varsa da sahih olaný mevkuf olmasýdýr. Ancak muhakkik olan muhaddisler, bu çeþit hükmün reyle verilemeyeceði prensibinden hareketle, hadisin hükmen merfu olduðuna hükmederler.
2- Duanýn Allah´a yükselmesi, Allah´a mekan izafesi deðildir. Allah´a yükselme, Kur´ânî bir tâbirdir ve kabule mazhar olma mânasýna gelir: إلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعَهُ "Güzel sözler O´na yükselir, o sözleri de sâlih amel yükseltir" (Fâtýr 10).
3- Maþraba teþbihine gelince: Yolcu, bineðine yol eþyalarýný, azýðýný yükledikten sonra, son olarak, hýn-i hacette kullanmak üzere maþrabasýný semerin arkasýna takar. Maþraba, yolcu nazarýnda pek ehemmiyet taþýmaz. Ýþte Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisine yapýlacak duayý (salât), bu yolcu maþrabasý gibi ehemmiyeti olmayan, tâlî bir þey kýlmamalarýný, O´na kýymet verip, duanýn baþýnda ve sonunda salavâta yer vermelerini tenbih ediyor.
el-Hýsnu´l-Hasîn´de, Ebû Süleyman ed-Dâranî duanýn âdâbýný þöyle tesbit etmiþtir:
"Allah´tan bir talebin olduðu zaman:
* Önce Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât okuyarak baþla.
* Sonra,dilediðin talepde bulun,
* Sonra, duaný Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât ile sona erdir.
(Duaný iki salât arasýnda yapmalýsýn), zîra Cenâb-ý Hakk, keremiyle bu iki salâtý kabul eder. Ýki makbul dua olan iki salât arasýnda yer alan talebini reddetmek O´nun keremine muvafýk düþmez."
Dua´nýn kabul þartlarý üzerine buna benzer bir açýklamayý, Bediüzzaman´dan kaydetmeyi faydalý buluyoruz. Merhum, "mü´minin mü´mine en iyi duasý nasýl olmalýdýr?" saline cevap sadedinde þu açýklamayý yapar:
"Elcevap: Esbab-ý kabul dairesinde olmalý. Çünkü bazý þerâit dahilinde dua makbul olur. Þerâit-i kabulün içtimâý nisbetinde makbuliyeti ziyadeleþir. Ezcümle: Dua edileceði vakit, istiðfar ile mânevi temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ý þerifeyi þefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünkü iki makbul duanýn ortasýnda bir dua makbul olur. Hem بِظَهْرِ الْغَيبِ yâni "gýyâben ona dua etmek", hem hadiste ve Kur´ân´da gelen me´sur (30) dualarla dua etmek. Meselâ: اَللَّهُمَّ إنِّى اَسْألُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ لِى وَلَهُ في الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ ربَّنَا آتِنَا في الدُّنْيَا حَسَنَةً وفي اŒخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ.
gibi câmi dualarla dua etmek; hem hulus ve huþu ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazýn sonunda, bilhassa sabah namazýndan sonra; hem mevâki-i mübâreke (mübârek yerlerde), hususen mescidlerde; hem cumada, hususen saat-ý icâbede; hem Þuhuru Selâsede (Üç Aylarda), hususen leyâli-i meþhurede (meþhur gecelerde); hem Ramazan´da, hususen Leyle-i Kadir´de dua etmek kabule karin olmasý rahmet-i Ýlâhiyeden kaviyyen me´muldür. O makbul duanýn ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut dua olunanýn ahiretine ve hayat-ý ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek ayný maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadý denilmez, belki, daha iyi bir surette kabul edilmiþ denilir."[46]
ـ3ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنْتُ أُصَلِّى، وَالنَّبىُّ #، وَأبُو بَكْرٍ، وَعُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهما مَعَهُ، فَلَمَّا جَلَسْتُ بَدَأتُ بِالثَّنَاءِ عَلى اللّهِ، ثُمَّ بِالصََّةِ عَلى النَّبىِّ #، ثُمَّ دَعَوْتُ لِنَفْسِى، فقَالَ النَّبيُّ #: سَلْ تُعْطَهُ، سَلْ تُعْطَهُ[ .
3. (1774)- Hz. Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radýyallâhu anhümâ) beraber otururlarken ben namaz kýlýyordum. (Namazý bitirip) oturunca, Allah´a sena ile zikretmeye baþladým ve arkasýndan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât okuyarak devam ettim. Sonra kendim için duada bulundum. (Bu tarzýmý beðenmiþ olacak ki) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ýþte! Ýstediðin veriliyor. Ýþte! Ýstediðin veriliyor" dedi." [Tirmizî, Cum´a 64, (593).][47]
AÇIKLAMA:
1- Burada Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) salât kelimesi ile kýyamý, rükû ve
______________(30) Me´sûr, eserde (hadîste, rivâyette) gelmiþ olan demektir. secdesi olan salâtý yani namazý kasdetmiþtir. Zîra, sonunda oturduðunu belirtmektedir.
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Ýþte! Ýstediðin veriliyor" buyurmasý ve bunu tekrarla te´kid etmesi, Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh)´ un beyan buyurduðu tarzýn, duanýn makbul olma þartlarýna uygunluðunu gösterir. Öyle olmasaydý, müdâhalesi tashihe müteallik olacak idi.[48]
ـ4ـ وعن أبىّ بن كعب رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ النَّبىُّ # إذَا دَعَا ‘حَدٍ بَدَأ بِنَفْسِهِ[. أخرجهما الترمذى وصححهما .
4. (1775)- Hz. Übeyy Ýbnu Ka´b (radýyallâhu anh) anlatýyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisine dua edeceði vakit önce kendisine dua ederek baþlardý." [Tirmizî, Daavât, 10, (3382).][49]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, Müslim´de Hz. Musa ile Hz. Hýzýr kýssasýnýn bidâyetinde bir kýsým ziyade ile yer almýþtýr: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), herhangi bir peygambere dua etmek isteyince kendinden baþlardý".
2- Ancak hemen ifade edelim ki, bu hadiste belirtilen husus Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn müstemir ve muttarid bir âdetini, prensibini ifâde etmemektedir. Çünkü, kendisine hiç yer vermeden yaptýðý dua örnekleri vardýr.Hz. Hâcer kýssasýnda: يَرْحَمُ اللّهُ اُمَّ اسْمَاعِيلَ لَوْ تَرَكَتْ زَمْزَمَ لَكَانَتْ عَيْناً مَعِيناً
"Allah Ýsmail´in annesine rahmet buyursun, zemzemi akmaya býraksaydý tatlý bir pýnar olacaktý" der.
Hassan Ýbnu Sâbit (radýyallâhu anh) için yaptýðý duada da þöyle demiþtir: اَللَّهُمَّ اَيِّدْهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ "Rabbim onu Rûhu´l-Kudüs´le (Cebrail) takviye et, güçlendir."
Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ)´a da þöyle dua etmiþtir:
اَللَّهُمَّ فَقِّهْهُ في الدِّينِ "Rabbim onu dinde âlim kýl."Hz. Lût (aleyhisselâm)´a duasý þöyledir. يَرْحَمُ اللّهُ لُوطاً لَقَدْ كَانَ يَأوِى إلى رُكْنٍ شَدِىدٍ
"Allah Lût´a rahmet buyursun O, çok muhkem bir kaleye sýðýnmýþtý."[50]
ـ5ـ وعن أبى مصبح المقرائى عن أبى زهير النميرى رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]خَرَجْنَا مَعَ النَّبىِّ # ذَاتَ لَيْلَةٍ فَأتَيْنَا عَلى رَجُلٍ قَدْ ألَحَّ في المَسألَةِ، فَوَقَفَ رسول اللّهِ #
يَسْمَعُ مِنْهُ، فقَالَ: أوْجَبَ إنْ خَتَمَ، فَقِيلَ: بِأىِّ شَئٍ يَخْتِمُ يَارسول اللّهِ؟ قالَ: بِأمِينَ، وَانْصَرَفَ، فَقِيلَ لِلرَّجُلِ: يَافَُنُ اخْتِمْ بِأمِينَ، وَأبْشِرْ[. أخرجه أبو داود.»أوْجَبَ«: إذَا فعل شيئاً يوجب له الجنة أو النار .
5. (1776)- Ebû Müsabbih el-Makrâî, Ebû Züheyr en-Nümeyrî (radýyallahu anh)´den naklen anlatýyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber çýktýk., Derken bir adama rastlatdýk. Sual (ve Allah´tan talep) hususunda çok ýsrarlý idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu dinlemek üzere durakladý. Ve:
"Eðer (duayý) sonlandýrýrsa vâcib oldu!" buyurdu. Kendisine:
"Ne ile sonlandýrýrsa ey Allah´ýn Resûlü!" denildi.
"Âmin ile" dedi, uzaklaþtý. Adama:
"Ey fülan! duaný âminle tamamla ve de gözün aydýn olsun!" dedi." [Ebû Dâvud, Salât 172, (938).][51]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:53:32
AÇIKLAMA:
1- Tîbî hadisten þu neticeyi çýkarýr: "Bu hadis, dua eden kimseye, duanýn sonunda âmin demesinin müstehab olduðuna delildir. Ancak imam dua ediyor ve cemaat âmin diyorsa, imamýn ayrýca âmin demesine hâcet yoktur, cemaatin âmini ile iktifa eder." Aliyyu´l-Kârî, bu görüþe katýlmaz: "Namazda, kýyasa göre imam da âmin demelidir, namaz dýþýnda da uygun olaný hem imam, hem cemaat her ikisinin de âmin çekmesidir" der.
2- Hadiste geçen "vâcib oldu" tâbiri "cennet vâcib oldu" demektir.Böylece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duada ýsrar etmeyi, mübâlaðaya yer vermeyi teþvik etmiþ olmalýdýr. Az ve ýsrarsýz dua bir nevî istiðna alâmetidir, kulluk edebine yakýþmaz. Duada ýsrar, pekçok hadiste övülmüþtür.[52]
ـ6ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: إذَا دَعَا أحَدُكُمْ فََ يَقُل: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى إنْ شِئْتَ. اللَّهُمَّ ارْحَمْنِى إنْ شِئْتَ، ولكِنْ لِيَعْزِمِ المَسْألَةَ، فإنَّ اللّهَ تَعالى َ مُسْتَكْرِهَ لَهُ[. أخرجه الشيخان.وللستة إ النسائى عن أبى هريرة بنحوه »الْعَزْمُ«: الجد، ونفى التردد.
6. (1777)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden biri dua edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin. Bilâkis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teâla Haretleri´ni kimse icbar edemez." [Buhârî, Daavât 21, Tevhîd 31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur´an 28 (1, 213); Tirmizî, Daavât 79 (3492); Ebû Dâvud, Salât 358, (1483); Ýbnu Mâce, Dua 8, (3854).][53]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, yapmak istediði her þeyi Allah´ýn meþietine býrakmakla emredilmiþ olan mü´minin (Kehf 24) Allah´tan taleb ettiði þeyde azimli davranmasýný, Allah´ýn meþîetine (yani dilemesine) býrakmadan, kesin bir üslubla istemesini emretmektedir.
Bazý âlimler, buradaki azmin mânasýný "icabet hususunda Allah hakkýnda hüsn-i zan etmektir" diye te´vil etmiþlerdir.
2- Hadisin Müslim´de gelen bir vechinde وَلْيُعَظِّمِ الرَّغْبَةَ "Raðbeti büyültsün" emreder. Bu ifade þârihlerce: "Duayý tekrar etmek, ýsrarla üzerinde durmak sûretiyle duada mübâlaða etsin" diye anlaþýlmýþtýr. Mamafih, bununla "büyük çok þeylerin istenmesi" de anlaþýlmýþtýr. Bu son mânayý te´yîd eden bir karîne ayný hadisin sonunda yer alan فَإنَّ اللّهَ َ يَتَعاظَمُهُ شَىْءٌ "Zîra Allah´a hiç bir þey büyük gelmez" ifâdesidir
3-Hadis, Cenab-ý Hakk´tan azimle, ýsrarla istemek gerektiðini, "dilersen affet, dilersen rýzýk ver." gibi Allah´ýn dilemesine (meþietine) býrakmamak gerektiðini ifâde ettikten sonra bunun sebebini son cümlede belirtmektedir: "Allah Teâla Hazretleri´ni kimse icbar edemez." Zîra "dilersen" tâbiri, mecbur edilmesi mümkün olan kimseler hakkýnda kullanýlmasý münâsiptir ve nezaket ifâde eder. Cenab-ý Hakk ise bundan münezzehtir, öyle ise meþîete tâlik etmenin bir ifâdesi yoktur.
Hadisteki yasaðý izah sadedinde, "dilersen affet." gibi meþîete tâlik edilen ifâdelerde taleb edilen þey ve talepde bulunulan Zât hakkýnda bir nevi istiðna mânasý mevcuttur." dahi denmiþtir. Ýki mâna da sahih ise de, önceki evlâdýr.
Ýbnu Battâl der ki: "Bu hadisten, kiþinin dua ederken, matlûbunu, elinden gelen bütün gayreti sarfederek taleb etmesi, isteðine icâbet edileceði husûsunda ümid içinde bulunmasý, fakat -Kerim olan bir Zât´tan talepde bulunmasý haysiyetiyle asla ümitsizliðe düþmemesi gerektiði anlaþýlmaktadýr."
Ýbni Uyeyne de þöyle demiþtir: "Kiþiyi, kusurunun büyüklüðü (ümitsizliðe sevkederek) dua etmesine mâni olmamalýdýr Zira, Cenab-ý Hakk, mahlûkatýnýn en kötüsü olan Ýblis´in bile duasýna icâbet etmiþtir. Zira Ýblis: "Ýnsanlarýn tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver!" dedi de Allah: "Sen, kendisine mühlet verilenlerdensin" (A´raf 14-15) diyerek duasýný kabul etti".[54]
ـ7ـ وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنَّا في سَفَر فَجَعَلَ النَّاسُ يَجْهَرُونَ بِالتَّكْبِيرِ، فقَالَ النَّبىُّ #: ارْبَعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ)ـ1(، فَإنَّكُمْ َ تَدْعُونَ أصَمَّ، وََ غَائِباً إنَّكُمْ تَدْعُونَ سَمِيعاً بَصِيراً وَهُوَ مَعَكُمْ، وَالَّذِى تَدْعُونَهُ أقْرَبُ إلى أحَدِكُمْ مِنْ عُنُقِ رَاحِلَتِهِ[. أخرجه الخمسة إ النسائى.»ارْبَعُوا« أى ارفقوا .
7. (1778)- Ebû Musâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çýkmýþtýk. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye baþladý. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (müdahele ederek):
"Nefislerinize karþý merhametli olun. Zîra sizler, saðýr birisine hitab etmiyorsunuz, muhâtabýnýz gâib de deðil. Sizler gören, iþiten, (nerede olsanýz) sizinle olan bir Zât´a, Allah´a hitab ediyorsunuz. Dua ettiðiniz Zât, her birinize, bineðinin boynundan daha yakýndýr" dedi." [Buhârî, Daavât 50, 67, Cihâd 131, Meðâzî 38, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44, (2704);Tirmizî, Daavât 3, 59, (3371, 3457); Ebû Dâvud, Salât 361. (1526, 1527. 1528).][55]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadiste, tekbir "dua" olarak tavsif edilmektedir.Tekbir, bir talep için deðil, zikrullah için söylenmiþ olmasýna raðmen dua olarak tavsifi, aslýnda duaýn da zikrin de bir ibâdet, yani kulluk tezahürü olmasýndan ileri gelir.
2- Yüksek sesle tekbir getirenlere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, "Nefislerinize karþý merhametli olun" buyurmasý, gereksiz yere kendinizi yormayýn demektir. Zîra tekbir, alçak sesle de olsa, Cenâb-ý Hakk iþitecektir.[56]
ـ8ـ وعن معاذ رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سََمِعَ رسولُ اللّه # رَجًُ يَقولُ:
اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ تَمَامَ النِّعمَةِ؟ فقَالَ: دَعْوَة دَعَوْتُ بِهَا أرْجُو بِهَا الخَيْرَ. قالَ: فإنَّ تَمَاَمَ النِّعْمَةِ دُخُولُ الجَنَّةِ، وَالْفَوْزُ مِنَ النَّارِ، وَسَمِعَ رَجًُ يَقُولُ: يَا ذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ، فقَالَ: قَدِ اسْتُجِيبَ لَكَ فَسَلْ، وَسَمِعَ آخَرَ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ الصَّبْرَ، فقَالَ سَألْتَ اللّهَ تَعالَى: البََءَ فَسَلْهُ الْعَافِيَةَ[. أخرجه الترمذى .
8. (1779)- Hz. Muâz (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kimsenin: "Ya Rabbi, senden nimetin kemâlini taleb ediyorum" dediðini iþitmiþti. Sordu:
"Nimetin kemâli nedir?"
"Bu bir duadýr, onunla dua edip, onunla hayýr (çok mal) ümîd ettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
"Sordum, zîra, nimetin kemâli cennete girmektir, ateþten kurtulmaktýr" dedi. Bir baþkasýnýn da þöyle dediðini iþitti:
"Ey celâl ve ikrâb sâhibi Rabbim!" hemen þunu söyledi:
"Duana icâbet edilmiþtir, (ne arzu ediyorsan) durma iste" Derken, bir baþkasýnýn:
"Ya Rabbi senden sabýr istiyorum!" dediðini iþitmiþti, ona da:
"Allah´tan bela istedin, afiyet iste!" dedi. [Tirmizî, Daavât 99, (3524).][57]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadiste, dua ederken talep edilen temâmu´nnimet´in ne olduðu hususunda talep eden kimseyi iþitince, bununla neyi taleb etmekte olduðunu sormuþtur. Adam "Müstecab bir dua olarak onunla dua ediyorum, o sayede arzum yerine geliyor" demek istemiþ, hayýr kelimesiyle de matlûbunu belirtmiþtir. Böylece anlaþýlmýþtýr ki, "çok mal" istemektedir. Nitekim اِنْ تَرَكَ خَيْراً "Birinize ölüm geldiði zaman eðer mal býrakýyorsa." (Bakara 180) meâlindeki ayette hayýr kelimesi "mal" mânasýnda kullanýlmýþtýr. Resûlullah (aleyhisselâtu vessâlam) adamýn davranýþýný red ve tashih maksadýyla: "Temâmu´n -nimet (yani nimetin kemali, tamamlanmasý) cennettir, ateþten kurtulmaktýr" açýklamasýný yapar. Bu sözleriyle þu âyeti hatýrlatmýþ olmaktadýr: ".Ateþten uzaklaþtýrýlýp cennete sokulan kimse artýk kurtulmuþtur." (Âl-i Ýmrân 185).
2- Hadiste geçen celâl ve ikram sahibi tâbiriyle, "büyüklük ve azamet sâhibi, dostlarýna yâni velî kullarýna ikramý bol olan Allah" kastedilmiþtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, "Ya zel celâl ve´l-ikrâm" diyerek duaya baþlayan kimseye: "Duana icâbet edilmiþtir, ne arzu ediyorsan durma iste!" demesini deðerlendiren âlimler, bu sözle baþlanan duanýn müstecab olacaðý hükmünü çýkarmýþlardýr.[58]
ـ9ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رسولُ اللّه # يَسْتَحِبُّ الجَوَامِعَ مِنَ الدُّعَاءِ، وَيَدَعُ مَا سِوَى ذَلِكَ[ .
9. (1780)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) özlü dualarý tercih eder, diðerlerini býrakýrdý." [Ebû Dâvud, Salât 358, (1482).]
AÇIKLAMA:
1- Özlü diye tercüme ettiðimiz kelimenin aslý câmi kelimesinin cem´i (çoðulu) olan cevâmi´dir, az kelime ile çok mâna ihtiva eden demektir. Çok mânadan maksad, hem dünyaya hem de âhirete ait hayýrlardýr. Þu âyet-i kerîme özlü duaya en güzel örnektir:
رَبَّنَا آتِنَا في الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفي اŒخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
"Rabbimiz, bize dünyada da âhirette de iyilik ver ve bizi ateþten koru" (Bakara 201). Dünya ve âhiret için afiyet taleb eden dualar da böyledir.
Aliyyü´l-Kârî der ki: "Câmi (özlü) dualardan maksad, her eþit sâlih gayeleri cemeden, Allahu Teâla hazretlerine övgüyü, senâyý ve isteme âdâbýný cemeden dualardýr".
el-Muzhir´in açýklamasý þöyle: "Bunlar kelimeleri az, mânalarý çok olan dünya ve âhiret meselelerine þâmil dualardýr. Þu duada olduðu gibi:
اَللَّهُمَّ إنِّى اَسْألُكَ الْعَفْوَ والْعَافِيَةَ فِي الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ
"Allah´ým, senden af; din, dünya ve âhiretim için âfiyet, diliyorum." Þu dua da bir baþka örnektir: اَللُّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعَفَافَ وَالغِنَى
"Allah´ým senden hidâyet, takva (Allah korkusu), iffet (dünyevî arzulardan korunma), ve (gönül) zenginliði istiyorum."
Bu örnekler hep Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan mervî me´sûr dualardýr. Dikkat edilirse taleb edilen þeyler hep mutlaktýr: "Hidâyet, takva, iffet, zenginlik. Böylece dünyevî, uhrevî, maddî ve mânevî her çeþidi kastedilmiþ olmaktadýr. Câmi (özlü) kelâm deyince bu kastedilmektedir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde, "Bana cevâmiu´lkelîm (özlü sözler) verildi" buyurur.[59]
ـ10ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ رسولُ اللّه # يُعْجِبُهُ أنْ يَدْعُو ثََثاً، وَيَسْتَغْفِرَ ثََثاً[. أخرجهما أبو داود .
10. (1781)- Hz. Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayý üç kere yapmaktan, istiðfarý üç kere yapmaktan hoþlanýrdý." [Ebû Dâvud, Salât 361, (1524).]
AÇIKLAMA:
Daha önce de geçtiði üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ýsrar ve tekrar tavsiye etmektedir. Bu rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, dua veya istiðfar ettiði zaman üçer sefer tekrarladýðýný göstermektedir. [60]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:54:14
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRÝK HADÝSLER
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال : ]قالَ رسولُ اللّه #: يُسْتَجَابُ ‘حَدِكُمْ مَالَمْ يَعْجَلْ، يَقُولُ: قَدْ دَعَوْتُ رَبِّى فَلَمْ يَسْتَجِبْ لِى[. أخرجه الستة إ النسائى.وفي أخرى لمسلم قال: ]َ يََزَالُ يُسْتَجَابُ لِلْعَبْدِ مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ[.وفي أخرى للترمذى: ]مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو اللّهَ تَعالى إَّ اسْتَجَابَ لَهُ، فإمَّا أنْ يُعَجِّلَ لَهُ في الدُّنْيَا، وَإمَّا أنْ يَدَّخِرَ لَهُ في اŒخِرَةِ، وَإمَّا أنْ يُكَفِّرَ عَنْهُ مِنْ ذُنُوبِهِ بِقَدْرِ مَا دَعَا، مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ، أوْ يَسْتَعْجِلْ.[
1. (1782)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyudular ki: "Acele etmediði müddetçe herbirinizin duasýna icâbet olunur. Ancak þöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamý kabul etmedi." [Buhârî, Daavât 22; Müslim, Zikr 92, (2735); Muvatta, Kur´an 29 (1, 213); Tirmizî, Daavât 145, (3602, 3603); Ebû Dâvud, Salât 358, (1484).]
Müslim´in diðer bir rivâyeti þöyledir: "Kul, günah talebetmedikçe veya sýla-i rahmin kopmasýný istemedikçe duasý icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."
Tirmizî´nin bir diðer rivâyetinde þöyledir: "Allah´a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peþin olur, ya da ahirete saklanýr, yahut da dua ettiði miktarca günahýndan hafifletilmek sûretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiþ veya sýla-ý rahmin kopmasýný istememiþ olsun, ya da acele etmemiþ olsun." [61]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadislerinde dua eden insanlarýn bir zaafýna dikkat çekmektedir: "Ýsti´cal, yani acelecilik. Bir baþka ifâde ile duanýn hemen karþýlýðýný görme arzusu, Müslim´in bir rivâyetinde "Ya Rasulallah Ýsti´cal nedir?" diye sorulunca þu açýklamayý yapar:
"Dua ettim, ettim de hiçbir neticesini görmedim" der ve o anda duayý terkeder." Þu halde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), duanýn terkine sevkedecek bir aceleciliði hoþ görmüyor. Bu sebeple, her hâl u kârda dua etmeye devam edilmesi için, duanýn mutlaka netice vereceðini kesin bir dille ifâde ettikten sonra bu kabulün þu sûretlerden biriyle olcaðýný belirtir:
1- Ya isteðe uygun olarak dünyada görülecek bir þekilde makbul olur.
2- Ya âhirette verilmek üzere sevap takdir edilir.
3- Yahut günahlarý affedilir."
Þu halde, bu hadis, neticeye hiç aldýrmadan dua etmeye, Allah´tan hayýrlý þeyler istemeye devam etmeye teþvik etmektedir. Duayý ibadetin, kulluðun bir gereði bilip, ara vermeden devam etmelidir. Mü´min ibadetten usanmaz, zaten hayatýnýn gayesi ibadet ve kulluktur. Zîra Allah insanlarý sadece ve sadece ibâdet için yaratmýþ bulunmaktadýr (Zâriyat 56). Ýcâbetin gecikmesi, henüz vakti gelmediðinden, yahut daha çok ibadet edip mübâlaða göstermesi gereðindendir. Zîra, önce de belirtildiði gibi, Cenâb-ý Hakk duada mübâlaða ve ýsrarý sevmekte, çok dua edenlerin duasýný kabul buyurmaktadýr.[62]
ـ2ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: َ تَدْعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ، وََ تَدْعُوا عَل أوَْدِكُمْ، وََ تَدْعُوا عَلى خَدَمِكُمْ، وََ تَدْعُوا عَلى أمْوَالِكُمْ َ تُوَافِقَ)ـ1( مِنَ اللّهِ سَاعَةَ نَيْل فِيهَا عَطَاءٌ، فَيَسْتَجِيبُ لَكُمْ[. أخرجه أبو داود.»النَّيْلُ«: النوال، والعطاء .
2. (1783)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nefislerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarýnýzýn aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarýnýzýn aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah´ýn dualarý kabul ettiði saate rastgelir de, istediðiniz kabul ediliverir." [Ebû Dâvud, Salât 362, (1532).][63]
AÇIKLAMA:
1- Burada yasaklanan "aleyhe dua" dan maksad dilimizde beddua veya ilenç dediðimiz þeydir, yâni kötü temennîlerde bulunmaktýr. Kiþinin kendisi için, "Gözlerim kör olsun"; evladý için, "Allah canýný alsýn"; malý için, "yok olsun, ateþ olsun." gibi sözler sarfetmesidir. Ýnsanlar çoðu kere bu çeþit sözleri çok samimî olmaksýzýn, bir dil alýþkanlýðý þeklinde sýkca kullanýrlar. Ýþte bu hadiste, Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm), bu hareketin mü´minlik edebine uymadýðýný, dilimizi, zihnimizi böylesi sözlere alýþtýrmamamýz gerektiðini ders veriyor. Bu sözlerin, Cenâb-ý Hakk´ýn dualarý kabul ettiði bir âna rastlayacak olursa, pek samimî olmadan yapýlan bu beddualarýn bed âkibeti ile karþýlaþabileceðini belirtiyor. Bir baþka hadiste dualara meleklerin "âmin!" demeleri sebebiyle kiþinin kendisi için hayýrdan baþka bir temennîde bulunmamasý tavsiye ediliyor:
َ تَدْعُوا عَلى اَنْفُسِكُمْ إَّ بِخَيْرٍ فَاِنَّ الْمَئِكَةَ يُؤَمِّنُونَ عَلى مَا تَقُولُونَ
"Kendiniz için sâdece hayýr dileyin. Zîra melekler, dualarýnýza "âmin!" derler."
ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: لِيَسْألْ أحَدُكُمْ رَبَّهُ حَاجَتَهُ كُلَّهَا حَتَّى يَسْألَ شِسْعَ نَعْلِهِ إذَا انْقَطَعَ[. أخرجه الترمذى.وزاد في رواية عن ثابت البنانى رحمه اللّه مرسً: ]حَتَّى يَسْألَهُ المِلْحَ، وَحَتَّى يَسْألَهُ شِسْعَهُ إذَا انْقَطَعَ[.»الشِّسْعُ« سير النعل الذى يدخل بين ا‘صابع .
3. (1784)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden herkes, ihtiyaçlarýnýn tamamýný Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabý baðýna varýncaya kadar istesin." [Tirmizî, Daavât 149, (3607, 3608).]
AÇIKLAMA:
Münavî þu açýklamayý sunar: "Cenâb-ý Hakk, kendisine tevekkül eden herkesin ihtiyaç duyup arzu ettiði þeyleri, az olsunçok olsun, büyük olsunküçük olsun, te´min etmeyi tekeffül etmiþtir."
Ayakkabý baðýnýn bile Allah´tan istenmesiyle ilgili olarak da þunu söyler: " En deðersiz bir þeyin bile büyüklerin büyüðünden (Allah´tan) istenmesi. O´ndan büyük bir þeyin istenmesinden daha çok mâna taþýr. (Bu sebeple hadis, istesin kelimesini kullandý ve buna bir mâni olmadýðýný, isteyeni reddedecek bir aracý da olmadýðýný göstermek için "istesin" kelimesini ikinci sefer tekrar etti. Ayrýca "istemek vak´asý"yla Cenâb-ý Hakk´ýn kâinattaki eksiksiz hâkimiyeti idrâk edilir, rahmetinin, ihsanýnýn, cömertliliðinin ve kereminin þualarý müþâhede edilir. Ýsteneni Cenab-ý Hakk´ýn vermesi, isimlerinin ve sýfatlarýnýn bir gereðidir de. Bu isim ve sýfatlarýný, onlarýn muktezâ ve müteallikâtýndan, âsârýndan ve ahkâmýndan ayrý düþünmek câiz deðildir. Öyle ise Hak Teâlâ Hazretleri cömerttir ve kemâl mertebesinde cömertlik (cûd) onun vasfýdýr. Bu sebepledir ki, kendisinden istenmeyi sevmiþ ve insanlarýn kendisinden istemesini taleb etmiþ, isteyecek kimseleri yaratýp, onlara istemek îlam etmiþ ve de, kendisinden istenenleri yaratmýþtýr. O, isteyeni de, istemelerini de, istediklerini de yaratandýr."
Þunu da kaydetmek isteriz: Ýhtiyaçlarýmýzýn tahakkukunda, dua, sâdece lisânî talepden ibâret deðildir. Lisânen ifâdeye döktüðümüz, belirgin hâle getirdiðimiz, ihtiyacýmýzý fiilî taleple de istememiz gerekir. Zîra âyet-i kerimede: وَاَنْ لَيْسَ لِ“نْسَانِ إَّ مَا سَعَى "Ýnsan için, kendi çalýþtýðýndan baþkasý yoktur" (Necm 39) buyurulmuþtur.
Öyle ise kiþinin te´min etmek istediði her ihtiyacý önce lisanen Allah´tan isteyip, sonra da çalýþarak elde etmesi: neticede "kendine ulaþan -maddî ve mânevî- her çeþit hayrý, bir ayakkabý baðý bile olsa, Allah´dan bir lütuf, bir ikram bilmesi" (Nisa 79) mü´minlik edebidir.[64]
ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قالَ: مَنْ لَمْ يَسْألِ اللّه يَغْضِبْ عَلَيْهِ[ .
4. (1785)- Ebû Hüreyre hazretleri (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder." [Tirmizî, Daavât 3, (3370); Ýbnu Mâce, Dua 1, (3827).][65]
AÇIKLAMA:
Âlimlerimiz, hadisi þöyle açýklar: "Dua etmeyene Allah´ýn gadap etmesi yani kýzmasý bu hareketin tekebbür ve istiðnadan ileri gelmesi sebebiyledir. Allah´a karþý tekebbür ve istiðna ise kulluk edebine yakýþmayan, câiz olmayan bir haldir. "Tîbî þöyle demiþtir: "Allah, fazlýndan istenmesini sever. Bu sebeple, kim Allah´tan talepte bulunmazsa ona buðzeder, buðzedilenin (Kur´ân-ý Kerim´de zikri geçen) maðdûbaleyh (Fatiha 7) zümresinden olduklarýnda þüphe yoktur."[66]
ـ5ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللّه #: سَلُوا اللّهَ تَعالى مِنْ فَضْلِهِ، فإنَّ اللّهَ يُحِبُّ أنْ يُسْألَ، وَأفْضَلُ العِبَادَةِ انْتِظَارُ الفَرَجِ[. أخرجهما الترمذى .
5. (1786)- Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) hazretleri anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Teâla Hazretleri´nin fazlýndan isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. Ýbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluþu beklemektir." [Tirmizî, Daavât 126 (3566).][67]
AÇIKLAMA:
Kurtuluþ diye tercüme ettiðimiz kelimesinin aslý ferec´tir, darlýktan, sýkýntýdan kurtulmak mânasýna gelir. Kurtuluþ beklemek, Allah´tan baþkasýna þikayeti terkederek bela ve hüznün gitmesini sabýr içerisinde gözetmek mânasýna gelir. Bu en efdal ibâdettir. Çünkü belâya sabýrla mukâbele Allah´ýn kazasýna inkýyad ve rýzadýr. Esâsen, her çeþit tedbire raðmen gelen musîbet karþýsýnda sabýr ve metanetten baþka yapacak bir þey yoktur. Sabýrsýzlýk, telaþ, baþkalarýna dert yanmak, baðýrýp çaðýrmak hiçbir derde deva getirmez, üstelik artýrýr.
Burada sabrýn tavsiyesi, tedbirin terkedilmesi mânasýný taþýmaz. Bilakis, elden gelen tedbir ve çâreye baþvurduktan sonra ferec ve kurtuluþu sabýr içinde Allah´tan beklemek tavsiye edilmektedir. Þifayý verenin Allah olduðunu bildiren Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tedâvi aramaya devam etmeyi emretmiþtir:[68]
إنَّ اللّهَ تَعَالى اَنْزَلَ الْدَّاءَ والدَّوَاءَ وَجَعَلَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءً فَتَداوَوْا. ..
ـ6ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالتِ امرأةٌ: يارسولَ اللّه، صَلِّ عَليَّ وَعَلى زَوْجِى، فقَالَ #: صَلَّى اللّهُ عَلَيْكِ وَعَلى زَوْجِكِ[. أخرجه أبو داود .
6. (1787)- Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir kadýn: "Ey Allah´ýn Resûlü, bana ve kocama dua ediver!" diye ricada bulunmuþtu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz:
"Allah sana da, kocana da rahmet etsin!" diye dua buyurdu." [Ebû Dâvud, Salât 363, (1533).] [69]
AÇIKLAMA:
1- Ebû Dâvud bu hadisi: اَلصََّةُ عَلى غَيْرِ النَّبِىِّ # "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan baþkasýna salât" adýný taþýyan bir babta kaydeder.
Dua ve teberrük mânasýna salâtýn, bazý âlimlerce Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dýþýndaki insanlar için de kullanýlmasý câiz görülmüþtür. Nitekim, âyeti kerîmede, zekâtýný verenler için: وَصَلِّ عَلَيْْهِمْ "Onlara dua et" denmektedir. Âyet meâlen þöyle: "(Ey Muhammed), mallarýnýn bir kýsmýný, kendilerini temizleyip arýtacak sadaka olarak al. Onlara dua et. Senin duan onlar için bir huzurdur" (Tevbe 103). Rivâyete göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebû Evfâ ailesi, zekâtlarýný getirdikleri zaman onlara þöyle dua etmiþtir. اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلى آلِ أبِى اَوْفَى "Allah´ým Ebû Evfa ailesine rahmet et,"
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e ümmetinden olan salât, ta´zim ve tekrim (saygý ve hürmet) ifade eder. Bu mânadaki salât ona hastýr. Hatta Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anh): "Salâtý hiç kimse Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan baþka birisi hakkýnda kullanamaz, câiz deðildir" demiþtir:
َ تَنْبَغِى الصََّةُ مِنْ اَحَدٍ عَلى اَحَدٍ إَّ في حَقٍّ النَّبِىِّ عَلَيْهِ الصََّةُ وَالسََّمُ
Ancak Þia, bu mânada, salâtý Hz. Ali ve onun evladlarý için kullanýrlar. Onlar yukarýda kaydettiðimiz âyeti delil göstererek, "zekâtýný verenler hakkýnda" kullanýlabileceðini söylerler ve ilâve ederler: "Öyle ise, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (radýyallâhu anhüm) hakkýnda niye câiz olmasýn?" Keza derler ki: "Selamlaþmada bir kimse esselamu aleyküm dese, diðeri ona ve aleykümü´sselam diye mukabele eder. Bu da gösterir ki, bu lâfzý Müslümanlarýn büyük çoðunluðu hakkýnda kullanmak câizdir. Öyle ise, Âl-i Beyt hakkýnda kullanýlmasý niye câiz olmasýn?"
Kadý Ýyâz der ki: "Bu tâbir Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hakkýnda câizdir. Bunun delili þu rivâyettir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (Ashab´tan) bazýlarý sordu: "Ey Allah´ýn Resûlü! Sana selam´ýn nasýl olacaðýný biliyoruz, ama salât nasýl olmalýdýr?"
Þu cevabý verdi:
"Size öðretildiði þekilde söyleyin. Deyin ki: "Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ salleyte alâ Ýbrahîme ve alâ Âli Ýbrahim." Mâlumdur ki, Muhammed ailesinde peygamber yoktur. Öyle ise Âli Ýbrahim hakkýnda câiz olduðu üzere ayný þekilde Hz. Ali hakkýnda da câiz olur." [70]
ـ7ـ وعن أبى الدرداء رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّه #: مَا مِنْ عَبْدٍ مُسْلِمٍ يَدْعُو ‘خِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ)ـ1( إَّ وَقَالَ المَلَكُ: وَلَكَ بِمِثْلٍ[. أخرجه مسلم وأبو داود.وزاد: ]إَّ قَالَتِ المََئِكَةُ: آمِينَ)ـ2(، وَلَكَ بِمِثْلٍ)ـ3([ .
7. (1788)- Ebû´d-Derdâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kardeþinin gýyabýnda dua eden hiçbir mü´min yoktur ki melek de: "Bir misli de sana olsun" demesin." [Müslim, Zikr 86, 88, (2732, 2733); Ebû Dâvud, Salât 364, (1534).]
Ebû Dâvud´un rivâyetinde þu ziyâde vardýr: "Melekler: "Âmin, bir misli de sana olsun!" derler."[71]
ـ8ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ دَعَا عَلى مَنْ ظَلَمَهُ فَقدِ انْتَصَرَ)ـ4([. أخرجه الترمذى .
8. (1789)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamýný (dünyada) almýþ olur." [Tirmizî, Daavât 115, (3547).][72]
AÇIKLAMA:
1- Münâvî der ki: "Mazlum, beddua etmek sûretiyle zâlimin ýrzýndan alýp, onun günahýný azaltýr. Böylece mazlumun sevabý da, bedduasý nisbetinde azalmýþ olur. Bu hadis þunu haber veriyor: Zulme mâruz kalan kiþi, diliyle bile olsun intikam alsa, zâlimdeki hakkýný dünyada almýþ olur ve zâlimin günahý kalmaz, mazlumun da âhirette alacaðý bir ecri kalmaz. Öyle ise hadis, mazluma, dünyada intikam almamayý, ecrini Allah´a býrakarak zâlimi affetmeyi tavsiye etmiþ olmaktadýr. Nitekim âyet-i kerîmede: وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ اُمُورِ
"Ama sabredip baðýþlayanýn iþi, iþte, bu azmedilmeye deðer iþlerdendir" (Þûra 43) buyurulmaktadýr.
2- Hadis, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in zâlim veya mazlum bütün ümmetine karþý þefkat duyduðunu göstermektedir. Mazlumlara þefkat duymakta, zîra ecirden mahrum kalmamasý için affetmesini istemektedir. Zalimlere karþý þefkat duymaktadýr zira, mazlum beddua ettiði taktirde, duasýnýn kabul edilerek aleyhinde tecelli etmesi mevzubahistir. Cenâb-ý Hakk zâlimi affedeni övdüðü gibi intikam alaný da övmüþtür." [73]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:55:12
ÝKÝNCÝ BÂB
DUANIN KISIMLARI (Ýki kýsýmdýr)
BÝRÝNCÝ KISIM
SEBEBE VE VAKTE BAGLI DUALAR
(Yirmi fasýldýr)
*BÝRÝNCÝ FASIL
ÝSM-Ý ÂZAM VE ESMÂ-Ý HÜSNA DUALARI
ÝKÝNCÝ FASIL
NAMAZ DUALARI
ÜÇÜNCÜ FASIL
TEHECCÜD DUALARI
DÖRDÜNCÜ FASIL
AKÞAM VE SABAH YAPILACAK DUALAR
BEÞÝNCÝ FASIL
UYUMA VE UYANMA DUALARI
ALTINCI FASIL
EVDEN ÇIKIÞ VE EVE GELÝÞ DUALARI
YEDÝNCÝ FASIL
OTURMA-KALKMA DUALARI
SEKÝZÝNCÝ FASIL
SEFERDE OKUNACAK DUALAR
DOKUZUNCU FASIL
ÜZÜNTÜ VE TASA HALÝNDE OKUNACAK DUALAR
ONUNCU FASIL
HAFIZAYI GÜÇLENDÝRME DUALARI
ON BÝRÝNCÝ FASIL
GÝYÝNME VE YEMEK DUALARI
ON ÝKÝNCÝ FASIL
KAZA-Ý HACET DUASI
ON ÜÇÜNCÜ FASIL
MESCÝDE GÝRÝÞ-ÇIKIÞ DUALARI
ON DÖRDÜNCÜ FASIL
HÝLALÝ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
ON BEÞÝNCÝ FASIL
GÖK GÜRLEYÝNCE, RÜZGAR ESÝNCE, BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUALAR
ON ALTINCI FASIL
AREFE GÜNÜ, KADÝR GECESÝ DUASI
ON YEDÝNCÝ FASIL
HAPÞIRINCA YAPILACAK DUA
ON SEKÝZÝNCÝ FASIL
HZ. DÂVUD (aleyhisselam)´UN DUASI
ON DOKUZUNCU FASIL
HZ. YÛNUS (aleyhisselâm) KAVMÝNÝN DUASI
YÝRMÝNCÝ FASIL
BELAYA UGRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
ÝKÝNCÝ KISIM
SEBEBE VE VAKTE BAGLI OLMAYAN DUALAR
BÝRÝNCÝ FASIL
ÝSM-Ý ÂZAM VE ESMÂ-Ý HÜSNA DUALARI
ـ1ـ عن بريدة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعَ النَّبىُّ # رَجًُ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ بِأنِّى أشْهَدُ أنَّكَ: أنْتَ اللّهُ َ إلَهَ إَّ أنْتَ ا‘حَدُ الصَّمَدُ الذى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ، فقَالَ: وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ سَألَ اللّهَ بِاسْمِهِ ا‘عْظَمِ الَّذِى إذَا دُعِِىَ بِهِ أجَابَ، وَإذَا سُئِلَ بِهِ أعْطَى[. أخرجه أبو داود والترمذى .
1. (1790)- Hz. Büreyde (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir adamýn þöyle söylediðini iþitti: "Allah´ým, þehâdet ettiðim þu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden baþka ilah olmayan Allah´sýn, birsin, samedsin (hiçbir þeye ihtiyacýn yok, her þey sana muhtaç), doðurmadýn, doðmadýn, bir eþin ve benzerin yoktur."Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular:"Nefsimi kudret elinde tutan Zât´a yemin olsun, bu kimse, Allah´tan Ýsm-i Âzamý adýna talepte bulundu. Þunu bilin ki, kim Ýsm-i Âzamla dua ederse Allah ona icâbet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediðini mutlaka) verir." [Tirmizî, Daavât 65, (3471); Ebû Dâvud, Salât 358, (1493).]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), burada, dua ederken Ýsm-i Âzam þefaatçi yapýlarak istendiði taktirde Cenâb-ý Hakk´ýn isteneni vereceðini ifâde buyuruyor. Müteâkiben göreceðimiz üzere (1974 numaralý hadis) Allah´ýn doksan dokuz ismi vardýr. Bunlardan biri, Ýsm-i Âzâm´dýr. Ýsm-i Azâm´ýn hangisi olduðu kesin þekilde belirtilmemiþtir.2- Tîbî demiþtir ki: "Bu hadis delâlet eder ki: "Allah´ýn bir Ýsm-i Âzam´ý var, o þefaatçi yapýlarak dua ederse icâbet eder ve o isim burada mezkurdur. Keza hadiste: "Allah´tan baþka þeylerden yüz çevirerek, tam bir ihlâsla zikredilen her isim, Ýsm-i Âzam´dýr, zira harflerin birbirine karþý farklý bir þerefi yoktur" diyenlere de hüccet vardýr. Baþka hadislerde de benzer þeyler zikredilmiþtir. Onlarda, bu hadiste bulunmayan isimler de mevcuttur. Ancak, hepsinde "Allah" kelimesi mevcuttur. Bu durumdan hareketle Ýsm-i Âzam´ýn "Allah" lafzý olduðuna hükmedilmiþtir."3- Hadiste dua etmekle, istemek (talepte bulunmak) arasýnda bir tefrik yapýlmamaktadýr. Buna göre, kulun: "Falanca þeyi bana ver" sözü, onun istemesi, taleb etmesidir. Dua ise, kulun nida ederek "Ey Rabbim! diye seslenmesidir. Rabb Teâla bu seslenmeye: "Lebbeyk ey kulum (ey kulum söyle ne istiyorsun?" diye cevap verir.Bu durumda kulun istemesine mukabil Rabb´in vermesi (îta etmesi) vardýr. Þu halde, dua ve isteme arasýnda belirtilen bu fark mevcuttur. Bu ince farkýn her zaman gözetilmeyip, birinin diðeri yerine kullanýlmasý da câizdir, vâkidir. Nitekim Tîbî der ki: "Duaya icabet, dua edenin, duayý kabul edenin yanýnda bulunduðuna delâlet eder, bu da, îtanýn (vermenin) hilâfýna ihtiyacýn yerine getirilmesini tazammun eder. Þu halde ikincisi daha üstündür."
ـ2ـ وعن محجن بن ا‘درع رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعَ النَّبِىُّ # رَجًُ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ بِاللّهِ ا‘حَدِ الصَّمَدِ الذى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدُ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ، أنْ تَغْفِرَ لِى ذُنُوبِى إنَّكَ أنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ، فقَالَ: قَدْ غُفِرَ لَهُ، قَدْ غُفِرَ لَهُ[. أخرجه داود والنسائى .
2. (1791)- Mihcen Ýbnu´l-Edra´ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adamýn: "Ey Allah´ým, bir ve samed olan, doðurmayan ve doðurulmayan, eþi ve benzeri de olmayan Allah adýyla senden istiyorum. Günahlarýmý maðfiret et, sen Gafûrsun, Râhimsin!" dediðini iþitmiþti, hemen þunu söyledi:"O maðfiret edildi. O maðfiret edildi. O maðfiret edildi!" [Ebû Dâvud, Salât 184, (985); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).]
ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]دَعَا رَجُلٌ فقَالَ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ بِأنَّ لَكَ الحَمْد، َ إلَهَ إَّ أنْتَ المَنَّانُ، بَدِيعُ السَّموَاتِ وَا‘رْضِ ذُو
الجََلِ وَا“كْرَامِ، يَاحَىُّ يَاقَيُّومُ، فقَالَ النَّبىُّ #: أتَدْرُونَ بِمَ دَعَا؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ، قالَ: وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ دَعَا اللّهَ بِاسْمِهِ ا‘عْظَمِ الَّذِى إذَا دُعِىَ بِهِ أجَابَ، وَإذَا سُئِلَ بهِ أعْطى[. أخرجه أصحاب السنن .
3. (1792)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir adam þöyle dua etmiþti: "Ey Allah´ým , hamdlerim sanadýr, nimetleri veren sensin, senden baþka ilah yoktur, Sen semâvat ve arzýn celâl ve ikrâm sahibi yaratýcýsýsýn, Hayy ve Kayyûmsun (kâinatý ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini þefaatçi yaparak senden istiyorum!"(Bu duayý iþiten) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sordu:"Bu adam neyi vesile kýlarak dua ediyor, biliyor musunuz?""Allah ve Resûlü daha iyi bilir?""Nefsimi kudret elinde tutan Zât´a yemin ederim ki, o Allah´a, Ýsm-i Âzam´ý ile dua etti. O Ýsm-i Âzam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." [Tirmizî, Daavât 109 (3538); Ebû Dâvud, Salât 358, (1495); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).]
ـ4ـ وعن أسماء بنت يزيد رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قال رسُولُ اللّهِ #: اسْمُ اللّهِ ا‘عْظَمُ في هَاتَيْنِ اŒيَتَيْنِ: وَإلهُُكُمْ إلَهٌ وَاحِدٌ َ إلهَ إَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ. وَفاتِحَةِ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ: الم اللّهُ َ إلَهَ إَّ هُوَ الحَىُّ الْقَيُّومُ[. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه .
4. (1793)- Esmâ Bintu Yezîd (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´ýn Ýsm-i Âzam´ý þu iki âyettedir:1- "Ýlahýnýz, tek olan ilahdýr, ondan baþka ilah yoktur. O Rahmân ve Rahîm´dir." (Bakara 163).2- Âl-i Ýmrân sûresinin baþ kýsmý: Elif-Lâm-Mim. O Allah ki, O´ndan baþka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyûmdur" (Âl-i Ýmrân 1-3). [Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).]
الجََلِ وَا“كْرَامِ، يَاحَىُّ يَاقَيُّومُ، فقَالَ النَّبىُّ #: أتَدْرُونَ بِمَ دَعَا؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ، قالَ: وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ دَعَا اللّهَ بِاسْمِهِ ا‘عْظَمِ الَّذِى إذَا دُعِىَ بِهِ أجَابَ، وَإذَا سُئِلَ بهِ أعْطى[. أخرجه أصحاب السنن .
3. (1792)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir adam þöyle dua etmiþti: "Ey Allah´ým , hamdlerim sanadýr, nimetleri veren sensin, senden baþka ilah yoktur, Sen semâvat ve arzýn celâl ve ikrâm sahibi yaratýcýsýsýn, Hayy ve Kayyûmsun (kâinatý ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini þefaatçi yaparak senden istiyorum!"(Bu duayý iþiten) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sordu:"Bu adam neyi vesile kýlarak dua ediyor, biliyor musunuz?""Allah ve Resûlü daha iyi bilir?""Nefsimi kudret elinde tutan Zât´a yemin ederim ki, o Allah´a, Ýsm-i Âzam´ý ile dua etti. O Ýsm-i Âzam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." [Tirmizî, Daavât 109 (3538); Ebû Dâvud, Salât 358, (1495); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).]
ـ4ـ وعن أسماء بنت يزيد رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قال رسُولُ اللّهِ #: اسْمُ اللّهِ ا‘عْظَمُ في هَاتَيْنِ اŒيَتَيْنِ: وَإلهُُكُمْ إلَهٌ وَاحِدٌ َ إلهَ إَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ. وَفاتِحَةِ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ: الم اللّهُ َ إلَهَ إَّ هُوَ الحَىُّ الْقَيُّومُ[. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه .
4. (1793)- Esmâ Bintu Yezîd (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´ýn Ýsm-i Âzam´ý þu iki âyettedir:1- "Ýlahýnýz, tek olan ilahdýr, ondan baþka ilah yoktur. O Rahmân ve Rahîm´dir." (Bakara 163).2- Âl-i Ýmrân sûresinin baþ kýsmý: Elif-Lâm-Mim. O Allah ki, O´ndan baþka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyûmdur" (Âl-i Ýmrân 1-3). [Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).]
ـ5ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إنَّ للّهِ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسماً مَنْ حَفِظَهَا دَخَلَ الجَنَّةَ، إنَّ اللّهَ وِتْرٌ يُحِبُّ الوِتْرَ.وفي رواية: »مَنْ أحْصَاهَا)ـ1(«. أخرجه البخارى بهذا اللفظ، ومسلم بدون ذكر الوتر، والترمذى.وزاد فعدها: ]هُوَ اللّهُ الَّذِى َ إلَهَ إَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ. المَلِكُ. القُدُّوسُ. السََّمُ. المُؤمِنُ. المُهَيْمِنُ. الْعَزِيزُ. الجَبَّارُ. المُتَكَبِّرُ. الخَالِقُ. البَارِئُ. المُصوِّرُ. الغَفَّارُ. الْقَهَّارُ. الوَهَّابُ. الرَّزَّاقُ. الْفَتَّاحُ. الْعَلِيمُ. القَابِضُ. الْبَاسِطُ. الخَافِضُ. الرَّافِعُ. المُعِزُّ. المُذِلُّ. السَّمِيعُ. الْبَصِيرُ. الحَكَمُ. الْعَدْلُ. اللَّطِيفُ. الخَبِيرُ. الحَلِيمُ. العَظِيمُ. الْغَفُورُ. الشَّكُورُ. الْعَلِىُّ. الْكَبِيرُ. الحَفِيظُ. المُقيتُ. الحَسِيبُ. الجَلِيلُ. الكَرِيمُ. الرَّقيبُ. المُجِيبُ. الْوَاسِعُ. الحَكِيمُ. الْوَدُودُ. المَجِيدُ. الْبَاعِثُ. الشَّهِيدُ. الحَقُّ. الْوَكِيلُ. الْقَوِىُّ. المَتِينُ. الْوَلِىُّ. الحَمِيدُ. المُحْصِى. المُبْدِئُ. المُعيدُ. المُحْيِى. المُمِيتُ. الحَىُّ. القَيُّومُ. الوَاجِدُ. المَاجِدُ. الْوَاحِدُ. ا‘حَدُ. الصَّمَدُ. الْقَادِرُ. المُقْتَدِرُ. المُقَدِّمُ. المُؤَخِّرُ. ا‘وَّلُ. اŒخِرُ. الظَّاهِرُ. البَاطِنُ. الوَالِى. المُتَعَالِى. البَرُّ. التَّوَّابُ. المُنْتَقِمُ. الْعَفُوُّ. الرَّءوُفُ. مَالِكُ المُلْكِ.
ذُو الجََلِ وَا“كْرَامِ: المُقْسِطُ. الجَامِعُ. الْغَنِىُّ. المُغْنِى. المَانِعُ. الضَّارُّ. النَافِعُ. النُّورُ الهَادِى. الْبَدِيعُ الْبَاقِى. الْوَارِثُ. الرَّشِيدُ. الصَّبُورُ[. ولم يفصل ا‘سماء غير الترمذى .
5. (1794) - Hz. bu Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´ýn doksan dokuz ismi vardýr. Kim bunlarý ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever."
Bir rivâyette: "Kim o isimleri sayarsa cennete girer" buyurmuþtur. Buhârî hadisi bu lafýzla tahric etmiþtir. Müslim´de "tek" kelimesi yoktur. [Buhârî, Daavât 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizî, Daavât 87, (3502).]
Tirmizî´nin rivâyetinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Allah´ýn isimlerini þöyle yazdý:
"O Allah ki O´nda baþka ilâh yoktur. Rahman´dýr. Rahim´dir. El-Meliku´l-Kuddûsu, es-Selâmu, el-Mü´minu, el-Müheyminu, el-Azîzu, el-Cebbâru, el-Mütekebbiru, el-Hâliku, el-Bâriu, el-Musavviru, el-Gaffâru, el-Kahhâru, el-Vehhâbu, er-Rezzâku, el-Fettâhu, el-Alîmu, el-Kâbizu, el-Bâsitu, el-Hâfidu, er-Râfiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semîu, el-Basîru, el-Hakemu, el-Adlu, el-Latîfu, el-Habîru, el-Halîmu, el-Azîmu, el-Gafûru, eþ-Þekûru, el-Aliyyu, el-Kebîru, el-Hafîzu, el-Mukîtu, el-Hasîbu, el-Celîlu, el-Kerîmu, er-Rakîbu, el-Mucîbu, el-Vâsiu, el-Hakîmu, el-Vedûdu, el-Mecîdu, el-Bâisu, eþ-Þehîdu, el-Hakku, el-Vekîlu, el-Kaviyyu, el-Metînu, el-Veliyyu, el-Hamîdu, el-Muhsî, el-Mubdiu, el-Muîdu, el-Muhyi, el-Mümîtu, el-Hayyu, el-Kayyûmu, el-Vâcidu, el-Mâcidu, el-Vâhidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kâdiru, el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Âhiru, ez-Zâhiru, el-Bâtinu, el-Vâli, el-Müte´âli, el-Berru, et-Tevvâbu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Mâliku´l-Mülki, Zü´l-Celâli ve´l-Ýkrâm, el-Muksitu, el-Câmiu, el-Ganiyyu, el-Muðnî, el-Mâni´, ed-Dârru, en-Nâfiu, en-Nûru, el-Hâdî, el-Bedîu, el-Bâki, el-Vârisu, er-Reþîdu, es-Sâbûru."
Ýsimleri bu þekilde, sâdece Tirmizî saymýþtýr.[74]
»الْقُدُّوسُ«: الطاهر من العيوب، »السََّمُ«: ذو السم، أى الذى سلم من كل عيب، وبرئ من كل آفة، »المؤمن«: الذى يصدق عباده وعده فهو من ا“يمان بمعنى التصديق، أو يؤمّنهم يوم القيامة من عذابه، فهو من ا‘مان »المُهَيْمِنُ«: الشهيد، وقيل: ا‘مين، وأصله مؤيمن، فقلبت الهمزة هاء، وقيل: الرقيب والحافظ، »العَزِيزُ«: القاهر الغالب، والعزة: الغلبة »الجَبَّارُ«: هو الذى أجبر الخلق، وقهرهم على ما أراد من أمر ونهى، وقيل: هو العالى فوق خلقه »المتَكَبِّرُ«: المتعالى عن صفات الخلق، وقيل: الذى يتكبر على عتاة خلقه إذا نازعوه العظمة فيقصمهم، والتاء في المتكبر تاء المنفرد، والمتخصص، تاء المتعاطى المتكلف، وقيل: إن المتكبر من الكبرياء الذى هو عظمة اللّه تعالى من الكبر الذى هو مذموم، »البَارِئ«: هو الذى خلق الخلق عن مثال، إ أن لهذه اللفظة من اختصاص بالحيوان ما ليس لغيره من المخلوقات، وقلما تستعمل في غير الحيوان فيقال برأ اللّه تعالى النسمة، وخلق السموات وا‘رض، »المُصَوِّرُ«: هو الذى أنشأ خلقه على صور مختلفة، ومعنى التصوير التخطيط والتشكيل، »الغَفَّارُ«: هو الذى يغفر ذنوب عباده مرة بعد مرة، وأصل الغفر: الستر والتغطية، واللّه تعالى غافر لذنوب عباده ساتر لها بترك العقوبة عليها »الفَتَّاحُ«: هو الحاكم بين عباده، يقال فتح الحاكم بين الخصمين إذا فصل بينهما، ويقال للحاكم الفاتح، وقيل: هو الذى يفتح أبواب الرزق والرحمة لعباده، والمنغلق عليهم من أرزاقهم، »الْقَابِضُ«: الذى يمسك الرزق عن عباده بلطفه وحكمتهِ، »البَاسِطُ«: الذى يبسط الرزق لعباده ويوسعه عليهم بجوده ورحمته فهو الجامع بين العطاء والمنع، »الخَافِضُ«: الذى يخفض الجبارين والفراعنة. أى يضعهم ويهينهم، »الرَّافِعُ«: الذى يرفع أولياءه ويعزهم، فهو الجامع بين ا“عزاز وا“ذل، »الَحَكَمُ«: الحَاكم، وحقيقته الذى سلم له الحكم ورد إليه، »العَدْلُ«: هو الذى تميل به ا‘هواء فيجور في الحكم،
وهو من المصادر التى يسمى بها كرجل ضيف وزور، »اللّطِيفُ«: الذى يوصل إليك أربك في رفق، وقيل: هو الذى لطف عن أن يدرك بالكيفية، »الخَبِيرُ«: العالم العارف بما كان وما يكون، »الغَفُورُ«: من أبنية المبالغة في الغفران، »الشَّكُورُ«: الذى يجازى عباده ويثيبهم على أفعالهم الصالحة فشكر اللّه تعالى لعباده إنما هو مغفرته لهم وقبوله لعبادتهم. »الكَبِيرُ« هو الموصوف بالجل وكبر الشأن. »المُقِيتُ« هو المقتدر، وقيل: هو الذى يعطى أقوات الخئق. »الحَسِيبُ« هو الكافى، وهو فعيل بمعنى مفعل كأليم بمعنى مؤلم، وقيل: هو المحاسب. »الرَّقيبُ« هو الحافظ الذى يغيب عنه شئ. »المُجِيبُ« هو الذى يقبل دعاء عباده ويستجيب لهم. »الوَاسِعُ« الذى وسع غناه كل فقير ورحمته كل شئ. »الوَدُودُ« فعول بمعنى مفعول من الودّ، فاللّه تعالى هو مودود: أى محبوب في قلوب أوليائه، أو هو بمعنى فاعل. أى إن اللّه يود عباده الصالحين بمعنى يرضى عنهم. »المجيدُ« هو الواسع الكريم، وقيل: هو الشريف. »البَاعِثُ« هو الذى يبعث الخلق بعد الموت يوم القيامة. »الشَّهيد« هو الذى يغيب عنه شئ، يقال: شاهد وشهيد، كعالم وعليم: أى أنه حاضر يشاهد ا‘شياء ويراها. »الحَقُّ« هو المتحقق كونه ووجوده. »الوَكِيلُ« هو الكفيل بأرزاق عباده، وحقيقته أنه الذى يستقل بأمر الموكول إليه، ومنه قوله تعالى: حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ. »القَوِىُّ« القادر، وقيل: هو التام القدرة والقوة الذى يعجزه شئ. »المَتِينُ« هو الشديد القوى الذى تلحقه في أفعاله مشقة. »الْوَلِىُّ« الناصر، وقيل: المتولى ل‘مور القائم بها كولّى اليتيم. »الحَمِيدُ« المحمود الذى استحق الحمد بفعله وهو فعيل بمعنى مفعول. »المحْصِى« هو الذى أحصى كل شئ بعلمه ف يفوته شئ من اشياء دق أو جلّ. »المُبْدِئُ« الذى أنشأ ا‘شياء، واخترعها ابتداء. »المُعِيدُ« هو الذي يعيد الخلق بعد الحياة إلى الممات، وبعد الممات إلى الحياة. »الوَاجِدُ« هو الغنى الذى يفتقر، وهو من الجدة والغنى. »الوَاحِدُ« هو الفرد الذى لم يزل وحده، ولم يكن معه آخر، وقيل: هو المنقطع القرين والشريك. »ا‘حَدُ« الفرد، والفرق بين الواحد وا‘حد، أن أحداً بنى لنفى مايذكر معه من العدد فهو يقع على المذكر والمؤنت، يقال: ما جاءنى أحد. أى ذكر و أنثى، وأما الواحد فإنه وضع لمفتتح العدد، تقول: جاءنى واحد من الناس، و تقول فيه جاءنى أحد من الناس، فالواحد بنى على انقطاع النظير والمثل، وا‘حد بنى على انفراد، والوحدة عن ا‘صحاب، فالواحد منفرد بالذات، وا‘حد منفرد بالمعنى. »الصَّمَدُ« هو السيد الذى يصمد إليه الخلق في حوائجهم. أى يقصدونه: »المُقْتَدِرُ« مفتعل من القدرة، وهو أبلغ من قادر. »المقَدِّمُ« الذى يقدم ا‘شياء فيضعها في مواضعها. »المُؤخِّرُ« الذى يؤخرها إلى أماكنها، فمن استحقّ التقديم قدّمه، ومن استحقّ التأخير أخره. »ا‘وَّلُ« هو السابق ل‘شياء كلها. »اŒخِرُ« الباقى بعد ا‘شياء كلها. »الظَّاهِرُ« هو الذي ظهر فوق كل شئ وعه. »البَاطِنُ« هو المحتجب عن أبصار الخئق. »الوَالِى« مالك ا‘شياء المتصرف فيها. »المُتَعالِى« هو المنزه عن صفات المخلوقين تعالى أن يوصف بها وجلّ. »البَرُّ« هو العطوف على عباده ببره ولطفه. »المُنْتَقِمُ« هو المبالغ في العقوبة لمن يشاء، وهو مفتعل من نقم ينقم إذا بلغت به الكراهية حدّ السخط. »الْعَفُوُّ« فعول من العفو بناء مبالغة، وهو الصفوح عن الذنوب. »الرَّؤُوفُ« هو الرحيم العاطف برأفته على عباده، والفرق بين الرأفة والرحمة أن الرحمة قد تقع في الكراهية للمصلحة، والرأفة تكاد تقع في الكراهية. »ذُو الجََلِ وا“كْرامِ« مصدر جليل، يقال: جليل بين الجلة والجل. »المُقْسِطُ« العادل في حكمه، أقسط الرجل إذا عدل فهو مقسط، وقسط إذ جار فهو قاسط. »الجَامِعُ« الذى يجمع الخئق ليوم الحساب. »المَانِعُ« هو الناصر الذى يمنع أولياءه أن
يؤذيهم. »النُّورُ« هو الذى يبصر بنوره ذوو العماية ويرشد بهداه ذوو الغواية. »الوَارِثُ« هو الباقى بعد فناء الخئق. »الرَّشِيدُ« هو الذى يرشد الخلق إلى مصالحهم، فعيل بمعنى مفعل »الصَّبُور« هو الذى يعاجل العصاة بانتقام منهم بل يؤخر ذلك إلى أجل مسمى، فمعنى الصبور في صفة اللّه تعالى قريب من معنى الحليم إ أن الفرق بين ا‘مرين أنهم يأمنون العقوبة في صفة الصبور كما يأمنون منها في صفة الحليم، سبحانه وتعالى عما يقول الجاحدون علوّاً كبيراً.
El-Kuddûs: Ayýplardan temiz demektir.
es-Selâm: Selâm sahibi, yani herçeþit ayýptan selâmette, her türlü âfetten berî demektir.
el-Mü´min: Kullarýna va´dinde sâdýk olan demektir. Tasdîk mânasýna olan imandan gelir. Yahut, kýyamet günü kullarýna, azabýna karþý garanti veren, güven veren demektir, bu mâna emân´dan gelir.
el-Muheymin: Þâhid olan (görüp gözeten) demektir. Emîn mânasýna geldiði de söylenmiþtir. Aslý, müeymin´dir, ancak hemze, hâ´ya kalbolmuþtur. Keza er-Rakîb ve el-Hâfiz mânâsýna geldiði de söylenmiþtir.
el-Azîzu: Kahreden, galebe çalan demektir. "Ýzzet", galebe, çalmak mânasýna gelir.
el-Cebbâr: Mahlukâtý mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin, bütün mahlukâtýnýn fevkinde yücedir mânasýna geldiði de söylenmiþtir.
el-Mütekebbir: Mahlukâta ait sýfatlardan yüce, uzak mânasýna gelir. Ayrýca: "Mahlukâtýndan büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarýþýna kalkanlara büyüklüðünü gösteren ve onlara haddini bildiren mânasýna geldiði de söylenmiþtir. Keza þu mânaya geldiði de belirtilmiþtir: "Mütekebbir" Allah´ýn azametini ifâde eden kibriyâ kelimesinden gelir, tezyîfî bir mâna taþýyan kibir kelimesinden gelmez.
el-Bâriu: Mahlukâtý, mevcut bir misâle bakmaksýzýn, yoktan, örneksiz olarak yaratan mânasýna gelir. Bu kelime, öncelikle hayvanlar için kullanýlýr, diðer mahluklar için pek kullanýlmaz. Hayvanlar dýþýndaki mahlukât hakkýnda nâdiren kullanýlýr. Meselâ: Allah canlýlarý yoktan yarattý demek için بَرَأَ اللّهُ تَعَالَى النَّسَمَةَ dediðimiz halde, semâvat ve arz hakkýnda خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاَْرْضَ deriz.
el-Musavvir: Mahlukâtý farklý sûretlerde yaratan" demektir. Tasvîr lügat olarak hat ve þekil çizmek mânasýna gelir.
el-Gaffâr: Kullarýnýn günahlarýný tekrar tekrar affeden, mânasýna gelir. Gafr kelimesi, aslýnda setr (örtmek) ve kapamak mânalarýna gelir. Allah Teâla kullarýnýn günahlarýný affedici, onlar için cezayý terketmek sûretiyle (günahlarý) örtücüdür.
el-Fettâh: Kullarý arasýnda hâkim demektir. Araplar, hâkim iki hasmýn (dâvalýdâvacý) arasýndaki ihtilafý çözdüðü zaman: "Hâkim iki hasmýn arasýný fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuþturdu mânasýnda, hâkime fâtih dendiði de olmuþtur. Mamafih "Kullarýna rýzk ve rahmet kapýlarýný açan", rýzýklarýndan kapanmýþ olanlarý açan mânasýna da gelir.
el-Kâbýz: Kullarýnýn rýzkýný lütfu ve hikmetiyle tutan mânasýna gelir.
el-Bâsýt: Kullarýna rýzký açýp cûd ve rahmetiyle geniþleten demektir. Böylece Cenâb-ý Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadýr.
el-Hâfid: Cebbarlarý ve firavunlarý alçaltan demektir. Yâni onlarý horlar ve deðersiz kýlar demektir.er-Râfi´: Velîlerini, dostlarýný yüceltir. Azîz kýlar demektir. Böylece Allah, hem zelîl hem de azîz kýlýcý olmaktadýr.
el-Hakem: Hâkim demektir. Bu da hakikatý hükmetme yetkisi kendisine verilen, ona gönderilen demek olur.
el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doðruluktan ayrýlmayan cevre yer vermeyen mânasýna gelir. Aslýnda masdardýr. Ancak âdil makamýnda kullanýlmýþtýr. Âdil´den daha beliðdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiþtir.
el-Latîfu: Arzunu sana rýfkla ulaþtýran demektir. "Mahiyeti, idrak edilemeyecek kadar latîf" mânasýna geldiði de söylenmiþtir.
el-Habîru: Olaný ve olacaðý bilen kimseye denir.
el-Gafûru: Baðýþlamada mübalaða eden, çok baðýþlayan demektir.eþ-Þekûru: Kullarýný, sâlih fiilleri sebebiyle mükâfatlandýran ve sevap veren demektir. Allah´ýn kullarýna þükrü, onlara maðfireti ve ibâdetlerini kabul etmesidir.
el-Kebîru: Celâl (büyüklük) ve þânýnýn yüceliði sýfatlarýný taþýyan kimsedir.
el-Mukîtu: Muktedir demektir. Ayrýca, mahlukâta gýdalarýný veren mânasýna geldiði de söylenmiþtir.
el-Hasîbu: el-Kâfi demektir. Muf´il mânasýnda fâildir, týpký mü´lim mânasýnda elîm gibi, hasîb´in muhâsib mânasýnda kullanýldýðý da söylenmiþtir.
er-Rakîbu: Kendisinden hiçbir þey gâib olmayan hâfýz (muhâfýz) demektir.
el-Mucîbu: Kullarýnýn duasýný kabul edip, icâbet eden zât demektir.
el-Vâsiu: Zenginliði, bütün fakrlarý bürüyen; rahmeti herþeyi kuþatan demektir.
el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef´ûl mânasýnd
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:55:52
ÝKÝNCÝ FASIL
NAMAZ DUALARI
1-ÝSTÝFTAHUMUMÎ AÇIKLAMA:
Yapmamýz gereken dualarýn bir kýsmý namazla ilgilidir. Daha namaza baþlarken okumamýz gereken dualar olduðu gibi, namazýn içinde, muhtelif safhalarda, keza namazdan selâmla çýktýktan sonrada okunacak dualar mevcuttur. Þu halde burada bu dualarla ilgili bir kýsým rivâyetleri göreceðiz.[76]
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا كَبَّرَ لِلصََّةِ سَكَتَ هُنَيَّةً قَبْلَ أنْ يَقْرأَ، فَقُلْتُ يَا رسوُلَ اللّهِ : بِأبِى أنْتَ وَأُمِّى سُكُوتَكَ بَيْنَ التَّكْبِيرِ وَالْقِرَاءَةِ مَا تَقُولُ؟ قَالَ: أقُولُ: اللَّهُمَّ نَقِّنِى مِنْ خَطَايَاىَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ ا‘بْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ. اللَّهمَّ اغْسِلْنِى مِنْ خَطَايَاىَ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذى، وهذا لفظ الشيخين.زاد أبو داود والنسائى في أوَّله: ]اللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِى وَبَيْنَ خَطَايَاىَ كَمَا بَعَدْتَ بَيْنَ المَشْرِقِ وَالمَغْرِبِ[ .
1. (1795)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz için tahrîme tekbirini alýnca kýraate geçmezden önce bir müddet sükût buyurmuþtur. Ben:
"Ey Allah´ýn Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kýraat arasýndaki sükût esnasýnda ne okuyorsunuz?" Bana þu cevabý verdi:
"Ey Allahým, beni hatalarýmdan öyle temizle ki, kirden paklanan beyaz elbise gibi olayým. Allahým beni, hatalarýmdan su, kar ve dolu ile yýka" diyorum." [Buhârî, Ezân 89; Müslim, Mesâcid 147, (598); Ebû Dâvud, Salât 123, (781); Nesâî, Ýftitâh 15, (2, 128, 129).]
Ebû Dâvud, Nesâî (ve Buhârî´nin) rivâyetlerinin baþýnda þu ziyade vardýr: "Allahým, benimle hatalarýmýn arasýný doðu ile batýnýn arasý gibi uzak kýl."[77]
AÇIKLAMA:
1- Normalde çamaþýrýn temizliði için sadece su kullanýldýðý halde, hadiste bir ve buzun da zikri, âlimler tarafýndan farklý yorumlara tâbi kýlýnmýþtýr, ancak hepsi de neticede maksadýn mübalaðalý þekilde ifâdesinde birleþirler.
Mesela Hattâbî der ki: "Kar ve dolunun zikri te´kîd içindir. Zîra, bunlar zaten elle dokunulmayan, temizlikte de kullanýlmayan iki sudur."
Ýbnu Dakîku´l-Îd der ki: "Böyle denmekle âzamî derecedeki temizlik ifâde edilmiþtir. Zîra, üzerinden üç ayrý temizlik maddesi geçen elbise tertemiz olur. Mamafih, bunlarýn her birinden maksadýn mecaz olmasý da mümkündür. Yani onlarla kiri kaldýran sýfat kinâye olunmuþtur, týpký þu âyette olduðu gibi: وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْلَنَا وَارْ حَمْنَا "Rabbimiz bizi affet, bize maðfiret et ve bize merhamet et..." (Bakara 285).
Tîbî de buna iþareten der ki: "Sudan sonra kar ve buzun da zikrinden maksad, afdan sonra rahmet ve maðfiretin bütün envâýný -pek þiddetli olan cehennem azabýnýn harâretini söndürmek için- taleb etmektir." Hadîsin, Abdullah Ýbnu Ebî Evfâ tarafýndan Müslim´de kaydedilen rivâyetinde suyun soðukluk kaydýyla zikri de bu mânayý te´yîd eder. Böylece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hatalarý -ateþe girmeye sebep olmasýndan ötürü- cehenneme benzetmiþ ve onun söndürülmesini de yýkamaya teþbîh buyurmuþ, söndürme iþinde, söndürücülerin hepsini sudan baþlayarak en soðuðuna varýncaya kadar zikretmekle üslûbda mübalaðaya yer vermiþtir.
Türbüþtî der ki: "Bu üç þeyin betahsis zikri, bunlarýn semâdan inmeleri sebebiyledir."
Kirmânî der ki, "Bu üç duada, üç vakte iþaret edilmiþ olma ihtimali de vardýr. Uzaklaþma istikbâle, temizlik hâl-i hâzýra, yýkama geçmiþe iþarettir." Ýbnu Hacer der ki, "Bu durumda, istikbâlin önce zikri, husûle, gelecek olanýn def´ine gösterilecek ihtimam, vukua gelmiþ olanýn ref´inden önce olduðu içindir." Yani günah iþleyip sonra da affýyla uðraþýncaya kadar, öncelikle günah iþlememeye gayret gösterilmelidir.[78]
2- HADÝSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER
* Hadisten, tahrîme tekbiri ile kýraat arasýnda dua okumanýn meþrû olduðu hükmü çýkarýlmýþtýr. Ancak Ýmam Mâlik bu hükme katýlmamýþtýr.
* Ýmam Þâfiî ve baþka bâzýlarý bu hadise dayanarak namazda, Kur´ân´da olmayan bir þeyle dua etmenin câiz olduðuna hükmederler. Hanefîler bu görüþe katýlmazlar.
* Hadis, Ashâb´ýn Rusûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý hareket, sükûn, gizli, açýk bütün ahvâliyle tesbit edip, dini en mükemmel þekliyle muhafaza ettiklerini göstermekte, bu hususta muknî bir örnek sunmaktadýr.
* Bazý Þâfiîler, kar ve dolunun temizleyici olduklarýna bu hadisten delil çýkarmýþlardýr.[79]
ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]بَيْنَمَا نَحْنُ نُصَلِّى مَعَ رسُولِ اللّهِ # إذ قالَ رَجُلٌ مِن القَوْمِ : اللّهُ اَكْبَرُ كَبِيراً، وَالْحَمْدُللّهِ كَثِيراً، وَسُبْحَانَ اللّهِ بُكْرَةً وَأصِيً، فقَالَ #: مَنِ الْقَائِلُ كَلِمَةَ كَذَا و َكَذَا؟ قالَ الرَّجُلُ: أنَا يَارسُولَ اللّهِ، فقالَ: عَجِبْتُ لَهَا فُتِحَتْ لَهَا أبْوَابُ السَّمَاءِ. قَالَ ابْنُ عُمَرَ: فَمَا تَرَكْتُهُنَّ مُنْذُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ ذلِكَ[. أخرجه مسلم والترمذى والنسائى.وزاد النسائى في رواية: ]لقَدْ رَأيْتُ ابْتَدَرَهَا اثْنَا عَشَرَ مَلَكاً[ .
2. (1796)- Ýbnu Ömer (radyallahu anhumâ) anlatýyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kýlarken, cemaatten biri aniden:
"Allahu ekber kebîrâ, velhamdü lillâhi kesîrâ, subhânallâhi bükraten ve asîlâ (Allah, büyükte büyüktür, Allah´a hamdimiz çoktur, sabah akþam tesbihimiz Allah´adýr!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz:
"Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam:
"Ben, ey Allah´ýn Rusûlü" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesellâm) efendimiz:"
"O sözler hoþuma gitti. Sema kapýlarý onlara açýldý" buyurdu. Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) der ki: "Söylediði günden beri o zikri okumayý hiç terketmedim." [Müslim, Mesâcid 150, (601); Tirmizî, Daavât 137, (3586); Nesâî Ýftitâh 8, (2, 125).]
Nesâî, bir rivâyette þu ziyâdede bulunmuþtur: "On iki adet meleðin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koþuþtuklarýný gördüm."[80]
AÇIKLAMA:
1-Hadiste beyan edilen gök kapýlarýnýn açýlmasý o zikrin Allah indinde makbul olduðuna delildir. Çünkü dualarýn kýblesi sema, makbul sözlerin þe´ni kabûl-i Ýlâhî semâsýna yükselmektir. Âyette: "Güzel sözler O´na yükselir, o sözleri de sâlih ameller yükseltir" buyurulmuþtur (Fâtýr 10)
2-Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ifâdeleri, bu zikrin dilden düþürülmemesine bir teþviktir. Nitekim Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ), dinlediði günden itibâren bunu her fýrsatta dilinden düþürmemiþtir.[81]
ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]بَيْنَمَا رسولُ اللّه # يُصَلِّى إذْ جَاءَهُ رَجُلٌ قَدْ حَفَزَهُ النَّفْسُ، فَقَالَ: اللّهُ أكْبَرُ، الْحَمْدُللّهِ حَمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُبَارَكاً فِيهِ، فَلمَّا قَضى رسولُ اللّه # الصََّةَ قالَ: أيُّكُمُ المُتَكَلِّمُ بِالْكَلِمَاتِ؟ فَأرَمَّ الْقَوْمُ، فقَالَ: إنَّهُ لَمْ يَقُلْ بأساً، فقَالَ الرَّجُلُ: أنَا يَارَسُولَ اللّهِ، قالَ: لَقَدْ رَأيْتُ اثْنَىْ عَشَرَ مَلَكاً يَبْتَدِرُونَهَا أيُّهُمْ يَرْفَعُهَا[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى.»حَفْزَهُ النَّفَسُ« أى تتابع بشدة كأنه يحفز صاحبه: أى يدفعه.»وَأرَمَّ الْقَوْمُ« أطرقوا سكوتاً .
3. (1797)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kýlarken nefes nefese bir adam geldi ve:
"Allahu ekber, Elhamdü lillâhi hamden kesîran tayyiben mubâreken fîhi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübârek hamdler Allah´adýr!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazý bitirince:
"Þu kelimeleri hanginiz söyledi?" diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldý, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zîra fena bir þey söylemiþ deðil)" dedi. Bunun üzerine adam:
"Ben, ey Allah´ýn Resûlü!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:
"Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah´ýn huzuruna) kendisi yükseltmek için koþuþmuþlardý." [Müslim, Mesâcid 149, (600); Ebû Dâvud, Salât 121, (763): Nesâî, Ýftitâh 19, (2, 132, 133).][82]
AÇIKLAMA´sý 1800 numaralý hadiste gelecek.[83]
ـ4ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رَسولُ اللّهِ # إذَا اسْتَفْتَحَ الصََّةَ كَبَّرَ، ثُمَّ قال: إنَّ صََتِى وَنُسُكِى وَمَحْيَاىَ وَمَمَاتِى للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ َ شَرِيكَ لَهُ، وبِذلِكَ أُمِرْتُ وَأنَا أوَّلُ المُسْلِمِينَ. اللَّهُمَّ اهْدِنِى ‘حْسَنِ ا‘عْمَالِ وَأحْسَنِ ا‘خَْقِ، َ يَهْدِى ‘حْسَنِهَا إَّ أنْتَ، وَقِنِى سَىِّئَ ا‘عْمَالِ، وَسَيِّئَ ا‘خَْقِ َ يَقِى سَيِّئَهَا إَّ أنْتَ[. أخرجه النسائى .
4. (1798)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza baþlarken tekbir getirir, sonra (bazan) þunu okurdu: "Ýnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi Rabbi´l-âlemîn. Lâ þerîke lehu ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü´lmüslimîn. Allahümmehdinî li-ahseni´l a´mâli ve ahseni´l-ahlâki. Lâ yehdî li-ahsenihâ illâ ente. Ve kýnî seyyie´l-a´mâl ve seyyie´l-ahlâk. Lâ yakî seyyiehâ illâ ente. (Namazým, ibâdetim hayatým ve ölümüm âlemlerin þeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanlarýn ilkiyim. Ey Allah´ým, beni amellerin ve ahlâkýn en iyisine sevket. Bunlarýn en iyisine senden baþka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlâktan koru, bunlarýn kötülerinden ancak sen korursun." [Nesâî, Ýftitâh 16, (2, 129).]
AÇIKLAMA: 1800 numaralý hadistedir.
ـ5ـ وعن محمد بن مسلمة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ]أنَّ النَّبىَّ # كانَ إذَا قامَ يُصَلِّى تَطَوُّعاً قالَ: اللّهُ أكْبَرُ وَجَّهْتُ وَجْهِىَ لِلَّذِى فَطَرَ السَّموَاتِ وَا‘رْضَ حَنِيفاً
مُسْلِماً ومَا أنَا مِنَ المُشْرِكِينَ، وَذَكَرَ مِثْلَ حَدِيثِ جَابِرٍ، ثُمَّ قالَ: اللَّهُمَّ أنْتَ المَلِكُ َ إلهَ إَّ أنْتَ، سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ، ثُمَّ يَقْرأُ[. أخرجه النسائى .
5. (1799)- Muhammed Ýbnu Mesleme (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) nâfile namaz kýlmak için kalktýðý vakit (bazan) þunu okurdu:"Allahu ekber veccehtü vechiye li´llezî fatara´s-Semâvâti ve´l-arza hanîfen müslimen ve mâ ene mine´lmüþrikîn... (Allah büyüktür. Yüzümü Hanîf ve Müslüman olarak semâvat ve arzý yaratan Allah´a yönelttim. Ben müþriklerden deðilim)..."[84] Devamýný Hz. Câbir (radýyallâhu anh)´in rivâyetinde olduðu þekilde zikretti. Sonra þunu okudu:"Allahümme ente´l-Meliku. Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke ve bihamdike [Allahým (kâinatýn gerçek) Meliki sensin. Senden baþka ilah yoktur. Seni hamdinle takdîs ederim)." Sonra kýraata geçti." [Nesâî, Ýftitâh 17, (2, 131).][85]
AÇIKLAMA,1800 numaralý hadistedir.[86]
ـ6ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذا افْتَتَحَ الصََّةَ قالَ: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعالَى جَدُّكَ، وََ إلَهَ غَيْرُكَ[. أخرجه أبو داود والترمذى.والمراد »بِالْجَدِّ« في حق اللّه تعالى عظمته وجله: أى صار جدك عالياً .
6. (1800)- Hz. Aiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza (iftitah tekbiri ile) baþlayýnca þunu okurdu: "Subhâneke Allahümme ve bihamdike ve tebâreke´smüke ve teâlâ ceddüke ve lâ ilâhe gayruke. (Allah´ým seni her çeþit noksan sýfatlardan takdîs ederim, hamdim sanadýr. Senin ismin mübârek, azametin yücedir, senden baþka ilah da yoktur)." [Tirmîzî, Salat 179, (243); Ebû Dâvud, Salat 122, (776); Ýbnu Mâce, Ýkâmeti´s-Salat 1, (804).][87]
Ynt: Dua By: sumeyye Date: 01 Nisan 2010, 11:56:40
AÇIKLAMA:
Bu hadisler, namazda tahrîme (veya iftitah tekbirin)den sonra Kur´ân kýraatine geçmeden önce istiftah duasýnýn okunacaðýný ifâde ederler. Bu, Ebû Hanîfe, Þâfiî, Ahmet Ýbnu Hanbel ve Cumhur´a göre müstehabtýr. Ýmam Mâlik´e göre ise müstehab deðildir. Ancak bizzat okunacak duâ husûsunda âlimler ihtilâf etmiþlerdir.
* Ahmed Ýbnu Hanbel ve Ýmam Âzam (rahimehumallâh)´a göre son rivâyette kaydettiðimiz Sübhâneke okunmalýdýr. Delilleri de Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´nin mezkur rivâyetidir. Bu rivâyet, Ahmed Ýbnu Hanbel ve Müstedrek´de de rivâyet edilmiþtir. Hâkim, sýhhatini te´yid eder.
Bu hadis, bazý ilâvelerle Ebû Saîdi´l-Hudrî baþta, baþka bir kýsým sahâbilerden de rivâyet edilmiþtir. Ancak Tâbiîn ve Etbauttâbiîn ulemâsý amelde, çoðunlukla Hz. Âiþe´nin rivâyetini esas almýþtýr. Mamafih Hz. Ömer ve Ýbnu Mes´ud´un rivâyetleri de bunun aynýsýdýr. Namazda onlarýn da bunu okuduðu bilinmektedir.
* Bu babta yukarýda Hz. Ebû Hüreyre, Hz. Câbir Ýbnu Abdillah, Muhammed Ýbnu Mesleme (radýyallâhu anhüm)´den farklý dualar kaydettik. Hz. Ali´den kaydedilen bir baþka rivâyet daha var. Demek ki, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) istiftah duasýný farklý þekillerde okumuþlardýr. Bunlardan birini sahih addedip diðerlerine bâtýl demek mümkün deðildir. Hattâ Ýbnu Ömer (radýyallâhu anh)´in bir rivâyetine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza baþlayýnca önce veccehtü vechiye diye baþlayan duayý, arkadan Sübhâneke duasýný, bundan sonra da Ýnne salâtî ve nüsükî diye baþlayan duayý okur, ondan sonra kýraate geçerdi.
Ýbnu´l-Esîr´in Þerhu´l-Müsned´de kaydettiðine göre, Ýmam Þafiî (rahimehullah) hazretleri -farz olsun, nafile olsun- bütün namazlarda bu duâlarýn hepsini baþtan sona okurmuþ.
Hanefîlerden Ebû Yûsuf, "Namazda Sübhâneke ile birlikte Veccehtu vechiye beraber okunmalýdýr" demiþtir. el-Muhît´de geldiðine göre veccehtü vechiye duasý tekbirden önce okunmalýdýr, bu müstehabtýr. Aksini söyleyen de olmuþtur.
Þâfiîlere göre, imam, Fatiha ile sûre arasýnda biraz sükut eder, bu arada cemaat da Fatiha´yý okur. Þafiî hazretleri, namaza baþlarken imam ve cemaatin, ayný istiftah duasýný okuyacaklarýný açýkça söylemiþtir.
Yine Þafiîlere göre, imamýn Fatiha ile sûrelerden sonra sükut etmesi, cemaatin Fâtiha okumalarýný te´min içindir. Hanefîler cemaat halinde imamýn arkasýnda bir þey okumadýklarý için sondaki bu sükut, kýraatla rükûnun arasýný ayýrmaya hamledilmiþtir, kýraat bitince rükûya gitmekte acele etmemekten ibârettir. Kasten uzatýlmasý mekruhtur. Yanýlarak uzatýlýrsa farzýn te´hirine sebep olduðu için secde-i sehiv gerekir.
Ýmam Mâlik, farz veya nâfile herhangi bir namazýn baþýnda, ortasýnda ve sonunda herhangi bir duayý okumakta beis görmez. Þâfiî´nin de görüþü bu ise de, istiftah duasýný okumak sünnettir.
Hanefîlere göre, istiftah duasý olarak Sübhâneke´den baþka bir dua okumak câiz deðildir. Bu hususta rivâyet edilen dualar, farz namazlarýn tahiyyatlarýnda teþehhüdden sonra namazýn nihayetinde okunabilir. Nafilelerde daha müsâmahalý olan Hanefîler bu babta gelen rivâyetleri gece namazlarýna hamlederler.
Ýbnu Battâl, adý geçen sükutun Medine örfünde yerleþmemiþ olmasýný gözönüne alarak, buna Resûlullah (aleyhissalât vesselâm)´ýn bazan yer verdiði hükmüne ulaþýr ve terkini câiz görür.
Hadiste geçen "Annem babam sana feda olsun" tâbirinin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hakkýnda kullanýlmasý câizdir. Bazý âlimler, herkes için kullanýlabilir demiþ ise de "câiz deðildir" diyen de olmuþtur. Üçüncü bir görüþe göre ise sâdece sâlihler için câizdir, baþkalarýna söylenemez. [88]
RÜKÛ VE SECDELERDE OKUNACAK DUÂLAR
ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: أَ، وَإنِّى نُهِيْتُ أنْ أقْرَأ القُرْآنَ رَاكِعاً وَسَاجِداً، فَأمَّا الرُّكُوعُ فَعَظّمُوا فِىهِ الربَّ، وَأمَّا السُّجُودُ فَاجْتَهِدُوا في الدُّعَاءِ، فَقَمِنٌ أنْ يُسْتَجَابَ لَكُمْ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى.ومعنى »قَمِن« جدير .
1. (1801)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, ben rükû ve secde hâlinde Kur´ân okumaktan men edildim. Öyleyse rükûda Rabb Teâlâ´ yý tâzim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zîra secdede iken yaptýðýnýz dua) icâbet edilmeye lâyýktýr." [Müslim, Salât 207 (479); Ebû Dâvud, Salât 152, (876); Nesâî, Ýftitâh 98, (2, 189).][89]
AÇIKLAMA:
1-Bir kýsým rivâyetler rükû ve secde hâlinde Kur´ân okunmayacaðýný belirtirler. Þârihler bunun sebebini þöyle açýklarlar: "Rükû ve sücud halleri, kulun Rabbi karþýsýndaki tevâzuunu ifâde etmektedir. Bu sebeple o haller zikre tahsis edilmiþlerdir. Dolayýsýyla, ayný halde Kelâmullah ile mahlûkun sözleri eþit tutularak beraber zikredilmeleri mekruhtur.
2-Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "...Ben rükû ve secde hâlinde Kur´ân okumaktan men edildim" demekle, sâdece kendisine âit bir yasaðý deðil, ümmetinin de tâbi olmasý gereken bir yasaðý ifâde ediyor. Zîra ümmeti, -nadir hasâis dýþýnda- her hareketinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a uymakta mükelleftir. Üstelik, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ashâbýna rükû halinde Allah´ý tâzim, secde halinde de dua etmeleri için emirde bulunmuþtur. Böyle bir emir de, sözünü ettiðimiz yasaðýn Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in þahsýna ait olmayýp, bütün ümmete þâmil olduðunu gösterir.
Hülâsa rükû ve secde hâlinde Kur´ân okumak yasaklanmýþtýr. Rükûda tesbih, secdede ise tesbih ve dua yapýlýr.
3- Hanefîlere göre, namazýn bir rüknünde, namaz fiilleri cinsinden bir ilâvede bulunulsa secde-i sehiv gerekir, zîra vâcibin veya farzýn te´hiri mevzubahistir. Þâfiîlere göre rükû ve secdelerde Fâtiha´dan baþka bir sûre veya âyet okumak mekruhtur. Fakat namaz bozulmaz.
4- Fatiha okumaya gelince, bu hususta Þâfiîlerden iki farklý görüþ rivâyet edilir: Birine göre Fâtiha ile baþka sûre arasýnda fark yoktur. Dolayýsý ile Fatiha´nýn okunmasý da mekruhtur, ancak namazýn sýhhatini bozmaz. Ýkinci görüþe göre Fatiha´yý, rükû ve secdede kasden okumak haramdýr, namazý bozar. Sehven okumak mekruh deðildir. Ancak, gerek sehven olsun ve gerekse kasden olsun, Fatiha´nýn okunmasý Þâfiî hazretlerine göre secde-i sehiv gerektirir.[90]
ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسولُ اللّه # يَقُولُ في سُجُودِهِ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى كُلَّهُ، دِقَّهُ وَجِلَّهُ، أوَّلَهُ وَآخِرَهُ، سِرَّهُ وَعََنِيَتَهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود .
2. (1802)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) hazretleri anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), secdelerinde þunlarý söylerdi: "Allahümmaðfirlî zenbî küllehu, dýkkahu ve cüllehu, evvelehu ve âhirehu, sýrrahu ve alâniyyetehu. (Allahým! Büyükküçük birincisonuncu, gizli-açýk, bütün günahlarýmý maðfiret buyur." [Müslim, Salât 216, (483); Ebû Dâvud, Salât 152, (878).][91]
ـ3ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رسولُ اللّهِ # يُكْثِرُ أنْ يَقُولَ في رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وبِحَمْدِكَ. اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى: يَتَأوَّلُ الْقُرآنَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذى.وفي أخرى لمسلم وأبى داود والنسائى: ]كانَ يَقُولُ في رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّ المََئِكةِ وَالرُّوحِ[.وفي أخرى لمالك والترمذى وأبى داود: ]فَقَدْتُهُ # مِنَ الْفِرَاشِ فَالْتمَسْتُهُ
فَوَقَعَتْ يَدِى عَلى بَطْنِ قَدَمَيْهِ، وَهُوَ سَاجِدٌ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَأعُوذُ بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْكَ، َ أُحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ أنْتَ كَمَا أثْنَيْتَ عَلى نَفْسِكَ[ .
3. (1803)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resullulah (aleyhissalâtu vesselâm) rükûsunda ve secdelerinde þu duayý çokca okurdu: "Sübhânekallâhümme Rabbenâ ve bihamdike, Allahümmaðfirlî. (Allah´ým, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahým, beni maðfiret et.)" Bu duayý okumakla Kur´ ân´a yani Kur´ân´ýn: "Rabbini hamd ile tesbîh et" (Nasr 3) âyetine] uyuyordu." [Buhârî, Ezân 123, 139, Meðâzî 50, Tefsîr, Ýzâcâe nasrullahi ve´l-Feth; Müslim, Salât 217, (484); Ebû Dâvud, Salât 152, (877); Nesâî, Ýftitâh 153, (2, 219).]
Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî´de gelen bir rivâyette þöyle denir: "Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm) rükû ve secdesinde þöyle derdi: "Subbûhun kuddûsün Rabbü´lmelâiketi ve´r-Rûhi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh´un Rabbisin)".
Muvatta, Tirmizî ve Ebû Dâvud´un bir rivâyetinde þöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý yatakta kaybettim ve araþtýrdým, derken elim ayaðýnýn altýna rastladý. Secdede idi ve: "Allahümme innî eûzu birýzâke min sahtike ve eûzu bimuâfâtike min ukûbetike ve eûzu bike minke Lâ uhsî senâen aleyke. Ente kemâ esneyte alâ nefsike. (Allahým! Senin rýzaný þefaatçi kýlarak öfkenden sana sýðýnýyorum. Affýný þefaatçi yaparak cezandan sana sýðýnýyorum. Senden de sana sýðýnýyorum. Sana layýk olduðun senâyý yapamam. Sen kendini sena ettiðin gibisin)" diyordu."[92]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, görüldüðü üzere muhtelif kaynaklarda bazý farklýlýklarla gelmiþtir. Müellifimiz, burada daha ziyâde rükû ve secde hâlinde okunacak dualarý göstermek istediði için rivâyetteki baþka unsurlarý imkân nisbetinde tayyedip hadîsi özetlemiþtir. Mesela Hz. Âiþe (radýyallahu anhâ) þöyle anlatýr: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý yatakta kaybetmiþtim. Hanýmlarýndan birinin yanýna gitti zannettim. Aramaya baþladým. Sonra geri döndüm. Rükû veya secdede idi: "Sübhâneke ve bi hamdike lâilahe illâ ente!" diyordu. Ben: "Annem bâbam sana kurban olsun. Ben neyin peþindeyim, sen neyin peþindesin!" dedim."
2- Âiþe vâlidemizin, kýskançlýðýn sevkiyle Hz. Peygember (aleyhissalâtu vesselâm)´i aramasý, onu secde eder bulmasýna ve secde sýrasýnda okuduðu dualarý zabtedip rivâyet etmesine vesîle olur. Þüphesiz, secdede okunacak dualarý Ashab biliyor idi. Ancak, bunlarýn farklý þekiller aldýðý ortaya çýkmýþ olmaktadýr.
3- Sübbûh, Allah´ýn, ilâha lâyýk olmayan her türlü noksanlýklardan, þerîkten, benzerden münezzeh olmasý demektir. Kuddûs ise, Allah´ýn, ilaha layýk olmayan herþeyden temizlenmiþ olduðunu ifade eder, mübârek mânasýnda olduðu da söylenmiþtir. Bu kelimeler sebbûh ve kaddûs þeklinde de rivâyet edilmiþtir. Fasih olaný subbûh ve kuddûs þekilleridir. Bunlar, bazý âlimlerce Allah´a ait isimlerdendir, sýfat diyen de olmuþtur.
4- Hadiste geçen ruh nedir? Âlimler çoðunluk itibariyle muradýn Cebrâil olduðunu söylerler. Bazýlarý ise "büyük bir melektir" demiþtir. Ruh için "Ýlâhî rahmet", "meleklerin dahi göremediði baþka bir mahlûk" diyenler olmuþtur. Kur´ân-ý Kerîm´de muhtelif âyetlerde Ruh´a temas edilir (Nahl 2, Ýsrâ 85, Þuara 193, Gâfir 15, Meâric 4, Nebe 38, Kadr 4). Ruh için Cumhur, "Cebrâil´dir" demiþtir. Ýhtilaflý meselelerde esas olan Cumhur´un görüþüdür.[93]
5- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kulluðun en güzel ifadesi olarak, günahlarý îtiraf edip, Allah´ýn öfke, ceza gibi muâmelerinden Allah´ýn rýzasýna ve affýna sýðýnýyor. "Senden sana sýðýnýyorum" cümlesi ile ilgili olarak Hattâbî þu açýklamayý sunar: "Burada bir mânâ inceliði vardýr. Resûlullah (aleyhissalâtu vesellâm) Allah Teâla´nýn öfkesinden yine O´nun rýzasýna, azâbýndan affýna iltica etmiþtir. Bunun mânasý, O´na karþý yaptýðý ubûdiyet ve senalarda vâki olan kusurlardan dolayý Allah´tan af dilemektir.
6- "Sana layýk olduðun senâyý yapamam" ifâdesi, Allah´a karþý gerekli olan ubûdiyetin hakkýný veremem demektir. Çünkü sena, Allahýn üstün vasýflarýný zikretmektir. Ýfâdenin kelimesi kelimesine tercümesi: "Senin senaný saymakla bitiremem, sen kendini nasýl sena etti isen sen öylesin" þeklinde olmalýdýr. Allah Teâla Hazretleri´nin nimetleri, sýfatlarý o kadar çoktur ki, beþer kapasitesi onlarýn tamamýný idrâkten âcizdir, akýl Zât-ý Ýlâhî´nin yüceliðini ihâtadan nâkýstýr. Resûlullah (aleyhissalâtu veselâm), beþer idrâkinin, Allah hakkýnda, -en hâlis niyetle, en kâmil imanla dahî olsa- ortaya koyacaðý her çeþit tavsîfatýn, takdîratýn O´nu açýklamaktan, bütün çýplaklýðý ile hakikat-ý Ýlâhiye´yi ortaya koymaktan aciz ve nâkýs kalacaðýný böyle ifade buyurmuþtur: "Ya Rabb! Biz beþerî idrakimizle seni kavramaktan, mümkün olanlar için yaratýlan dilimizle Ýlahî þuunâtýný ifadeye dökmekten âciziz, ancak imanýmýzla yüceliðini tasdîk ediyor, sen kendini nasýl sena etti isen öyle olduðunun kabul ediyoruz."
7- Hadiste açýklanmasý gereken bir ifâde: "Bu duayý okumakla Kur´ ân´a uyuyordu" diye tercüme ettiðimiz cümledir. Kelimesi kelimesine tercüme "Kur´ân´ý te´vîl ediyordu" þeklinde yapýlmalýydý. Ýbnu Hacer bunu: "Kur´ân-ý Kerîm´in rükû ve sücudda yapýlmasýný emrettiði þeyi yapýyordu" diye açýklar. Ýlâveten der ki: "A´meþ´in rivâyetinde açýklandýðý üzere "Kur´ân" ile kastedilen þey, bir kýsmýdýr, o da zikredilen sûredir ve zikredilen zikirdir. Ýbnu´s-Seken´in rivâyetinde, bundan maksat فَسَبِّحْ بِحَمْدِرَبِّك "Rabbine hamd ile tesbîh et" (Nasr 4) âyetidir. Böylece bu rivâyet, bu âyetteki iki ihtimalden birini tâyin etmiþ olmaktadýr. Zîra âyetteki "tesbîh et!" emrinden murad, hamd´in kendisi olma ihtimali var, zîra hamd´in tesbîh mânasýný taþýmasý mevzubahistir. Zîra hamd, mahmûd fiilleri Allah´a nisbeti iktiza ettiði için tenzîh mânâsýnda tesbîhtir de... Durum bu olunca, "Tesbîh et!" emri ile kastedilen þeyin "hamdle mütelebbis (karýþýk) olarak yapýlacak tesbih" olma ihtimâli de var. Bu durumda tesbih ve hamd beraberce yapýlmadýkça emre uyulmuþ olmaz Âyetin zâhir mânâsý da budur."[94]