Hanefi Fýkhý
Pages: 123
Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:34:26
METÝN

Musannýf Züfer´in sözünü uzun bir ifadeyle iptal etmiþ ve "Mukallid bir hâkim mezhebinin meþhur kavline muhâlif hüküm verirse esah kavle göre hükmü geçersiz olur." diye kesin hüküm vermiþtir. Nitekim rüþvet alýrsa hükmü geçersiz olur. Þu kadar var ki, sultanýn fermaný meþhur olmayan kaville amel edebileceðini bildirirse o zaman câizdir; ve o kimse Hanefî ve Züferî olur. Bu olmuþ deðildir. Bilâkis vâki bunun hilâfýdýr. Bellenmelidir.

ÝZAH

"Musannýf Züferi´n sözünü uzun bir ifadeyle iptal etmiþ." Bunu Halebî olduðu gibi nakletmiþtir. Hülasa olarak þöyle demiþtir: "Memleketimizde ALLAH´dan korkusu olmayan bazý hakimler dünya malý elde etmek için çok defa Züfer´in kavliyle amel etmiþlerdir. Kemâl, Fetih adlý eserinde þunlarý söylemiþtir:" Züfer´in söylediði fâsiddir. Çünkü maksudun meþruiyetini bozmayý iktiza eder ki, o da neseblerde þübheye düþmemektir. Bununla beraber bu içtihad götüren bir þeydir. Hatta Câmiu´l-Fûsuleyn´de açýklandýðýna göre bir hâkim bununla hüküm verse hükmü geçerli olur. Çünkü bunda içtihada müsaade vardýr. Hem ALLAH Teâlâ´nýn: "Kadýnlara dokunmadan onlarý boþarsanýz sizin için onlarýn üzerinde bekleyecek bir iddet yoktur." âyet-i kerîmesinin sarahatýna uygundur. Bence bu zamanda çözüm yolu bunun geçersiz olmasýdýr. Çünkü bu ancak mukabilinde mal almak için yapýlan bir þeydir. Nitekim zamanýmýz hâkimlerinden biliyoruz. Üstadýmýzýn üstadý Þeyhülislâm Kerhîye bazý hâkimlerin yaptýklarý gibi Ýmam Züfer´in kavliyle amel ederek iddet lâzým deðildir demenin hükmü sorulmuþ da þu cevabý vermiþ: Muhakkýklardan bazýlarý Züfer´in sözü bâtýldýr demiþ, ulemadan bazýlarý ise Züfer´in iddetten önce birinci kocaya cima´ýn helâl olmayacaðý hususunda üç imamla birlikte olduðunu söylemiþlerdir. Velev ki nikâhý sahih olsun. Çünkü nikâhýn sahih olmasýndan cima´ýn helâl olmasý lâzým gelmez. Lâkin Ýmam Züfer´den meþhur olan birinci kavildir. Zamanýmýz hâkimlerinin yaptýðý da budur. ALLAH sayýlýrýný çoðaltmasýn! Bunlar müddet tanýmadan talâk halinde evlendiriyorlar. Ulemamýzýn: "Hâkim bir hadisede rüþvet alýrsa hükmü geçersizdir. Mukallid bir meselede imamýna muhalefet ederse esah kavle göre o meselede hükmü geçersizdir." dediklerine bakmýyorlar. O meselede hâkimin hükmü ge-çerlidir diyenin muradý müctehid olan hâkimdir. Nitekim muhakkýk ulema bunu söylemiþlerdir. Þeyh Hafizuddin þöyle demiþtir: Gizli deðildir ki, bizim hâkimlerimizin ilmi huccet olmak þöyle dursun þübhe bile olamaz. O bu sözü kendi zamanýnýn ve memleketinin hâkimleri hakkýnda söylemiþtir. Bugün ekserisi cahil olan hâkimlere ne buyurulur? Bir þeybilmeden ALLAH Teâlâ´nýn hükümlerine cüret göstermekten biz ALLAH Teâlâ´ya sýðýnýrýz. Mukallid olan hâkime mezhebinin meþhur olan kavline tâbi olmaktan baþka çare yoktur. Hele de sultan seni fülanýn mezhebi üzerine hüküm vermek için tâyin ettim derse! Gerçekten müteehhirin ulema bazý malum meselelerde îmam Züfer´in kavliyle amel etmiþlerdir. Çünkü bunlar delile ve örfe uygundur. Ama bu meselede amelden çekinmiþlerdir. Çünkü bunda neseblerin karýþmasý þübhesi vardýr. Ben aþaðý yukarý yetmiþ seneden beri ilmiyle âmil büyük âlimlerle sohbet ettim. Amma hiç birinin bu kaville fetva verdiðini, hükmettiðini ne gördüm ne de iþittim! ALLAH kendilerine hayýrlar ihsan etsin. Ruhlarý þâd olsun! Zira þübheli iþten kaçýnmýþlar, þübhesiz olana sarýlmýþlardýr."

"þu kadar var ki sultanýn fermaný ilh..." Ýfadesi söz götürür. Çünkü bu ifade sultanýn fermaný olursa hâkimin mezhebinde meþhur olan kavle muhalefeti sahih olacaðýný iktiza eder. Halbuki biz bu hususta kitabýn baþýnda arz etmiþtik ki, terkedilmiþ bir kavil ile hüküm ve fetva vermek cehalettir, icma´a karþý gelmektir.

METÝN

Zimmînin boþadýðý hamile olmayan bir zimmîyye yahut kocasý ölen zimmîyye -þayet itikadlarýnda varsa- Ebû Hanife´ye göre iddet beklemez. Çünkü biz onlarý itikadlarý üzere býrakmakla memuruz. Zimmîyye hamile olursa bil ittifak doðurmakla iddet bekler. Valvalcî bunu itikad ederlerse diye kayýdlamýþtýr. Zimmîyyeyi Müslüman kocasý boþar veya ölürse bil ittifak mutlak olarak iddet bekler. Çünkü Müslüman buna itikad eder. Kezâ esir alýnan bir kadýn iki memleketin dinleri birbirine aykýrý olduðu için kocasýndan ayrýlýrsa iddet beklemez. Çünkü iddet vâcib olduðu yerde ancak kul hakký olmak üzere vâcib olur. Harbî ise cansýz eþyaya mülhaktýr. Bundan ancak hamile müstesnadýr. Onunla evlenmek sahih deðildir. Ama bu iddet beklediði için deðil, karnýnda nesebi sâbit bir çocuk bulunduðu içindir. Harbîyye gibi ki, Müslüman veya zimmî yahut pasaportlu olarak Ýslâm memleketine çýkar da sonra Müslüman veya zimmîyye olursa onunla evlenmek sahih deðildir. Zira yukarýda geçtiði vecihle o cansýzlara mülhaktýr. Meðerki hamile olsun. Sebebi yukarýda geçti. Kezâ bir kimse baþkasýnýn karýsýyla evlenir de bunu bildiði halde onunla cima´da bulunursa kadýna iddet yoktur. Cima kaydý mutlaka lâzýmdýr. Bununla fetva verilir.

ÝZAH

"Ebû Hanife´ye göre iddet beklemez." Boþanýr boþanmaz o kadýný bir Müslüman veya bir zimmî alýrsa câiz olur. Nitekim Fethü´l-Kadir´de bildirilmiþtir. Bahýr.

Ben derim ki: Böyle bir kadýnla kocasý Müslüman olan kadýnýn iddet beklemesi arasýndaki fark iddet Müslümanýn hakký ve inancý olmasýdýr. Yani iddet ancak kocanýn hakký olmak üzere vâcibdir. Koca kâfir olup iddete itikadý yoksa onun için iddet vâcib deðildir. Velev ki okadýnla Müslüman evlensin. Kocanýn Müslüman olmasý bunun hilâfýnadýr. Onun hakký ve itikadý olduðu için iddet vâcibdir. Velevki kadýný kendisi gibi buna itikadý olmayan bir zimmî alsýn. Bu izahla Nehir sahibinin kâfirin nikâhý babýndaki incelemesi sakýt olur. Nehir sahibi þöyle demiþtir: "Kadýný Müslüman bir kimse alýrsa iddetin vâcib olacaðýnda ihtilâf etmemek gerekir. Çünkü müslüman iddetin vâcib olduðuna itikad eder ilh..." Çünkü þübhesiz Müslüman iddetin vâcib olduðuna kendisi için, kendi menîsini korumak için itikad eder. Kâfir için olduðuna itikad etmez. Çünkü o yalnýz kendi içtihadýnca sâbit olana itikad eder.

Evet, Hâniyye´de kâfirin nikâhý bâbýnda zikredildiðine göre zimmi bir adam zimmî olan karýsýný talâk-ý bâinle boþar da kadýnla hemen o anda bir müslüman veya zimmî evlenirse bazý ulemanýn söylediklerine göre nikâhý câiz olur. Ama Ebû Hanife´nin kaviline göre bir hayýz bekleterek istibrâ yapmadýkça cima´ý mubah olmaz. Ýmameyn´in kavline göre ise üç hayýz görmedikçe o kadýnýn nikâhý bâtýldýr.

"Çünkü biz onlarý itikadlarý üzere býrakmakla memuruz." Onlar bunun kendileri için bir hak olduðuna itikad etmezlerse biz de kendilerine ilzam etmeyiz.

"Valvalcî bunu itikad ederlerse diye, kayýdlamýþtýr ilh..." Bahýr sahibi bu ibâreyi naklettikten sonra þunlarý söylemiþtir: "Hidâye sahibi bu sözü mutlak býrakmýþ ve: Çünkü kadýnýn karnýnda nesebi sâbit bir çocuk vardýr. diye ta´lil etmiþtir. Ýmam-ý Azam´dan bir rivâyete göre bu kadýna nikâh akdi yapmak sahihtir. Ama zinâdan hamile kalan gibi buna da cima edemez. Esah olan birincisidir." Hidâye´nin sözü burada sona ermiþtir.

"Bil ittifak" Yani Ýmam-ý Azam´la Ýmameyn arasýnda bil ittifak iddet bekler. Mutlak olarak demesi hamile olsun olmasýn, kadýnýn itikadý bulunsun bulunmasýn iddet bekler mânâsýnadýr.

"Çünkü müslüman buna itikad eder." Yani Müslüman nikâhýndan iddet lâzým geleceðine inanýr. Binaenaleyh bu bir însan hakký olur. Artýk: onunla zimmîyye de muhatabdýr. Velev ki iddette AIIah hakký dahi bulunsun.

"Harbî ise cansýz eþyaya mülhaktýr." Hatta temellüke (yani mal sahibi olmaya) mahaldir. Hidâye. Yani cansýz bir þeyin hakkýna riayet yoktur. Velev ki iddete itikadý olsun.

"Ama bu iddet beklediði için deðil ilh..." Allâme Nûh Efendi´nin Dürer hâþiyesinde zikredilen þudur: "Bu kadýn hilâfsýz iddet beklemektedir. Bi-naenaleyh doðurmadýkça nikâhý câiz olamaz. Zira karnýnda nesebi sâbit bir çocuk vardýr. Onun için evlenmekten men edilir. Nasýl ki hamile olan ümmüveledin evlenmesine sahibi mâni olur. Zira çocuðun nesebi sâbit olunca firâþ mevcud demektir. O kadýný nikâh etmek iki firâþý biraraya getirmeyi istilzam eder." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Anla! Ýmam-ý Azam´dan bir rivâyete göre bu kadýn zinâdan gebe kalmýþ hükmündedir. Kerhî bu kavli ihtiyar etmiþtir. Kuhistâm

"Harbiyye gibi ki ilh..." Fakat bunun hilafýna olarak kocasý Müslüman veya zimmî olduðu halde yahut pasaportlu olup sonradan Müslümanlýðý veya zimmîliði kabul eder de kadýný býrakarak Ýslâm diyarýna göçerse kadýna orada bil ittifak iddet yoktur. Hatta o adam Ýslâm diyarýna gelir gelmez kadýnýn kýz kardeþiyle yahut ondan baþka dört kadýnla evlenebilir. Çünkü dar-ý harbte Müslüman ahkâmý kendisine teblið edilmemiþtir. Yoksa kadýn iddetle mükellef olmadýðý için deðildir. îddet insan hakkýdýr. Kadýn onunla mükelleftir. Fetih.

"Müslüman memleketine çýkarsa..." Hidâye, Muzmerât ve diðer kitablarýn nikâh bahsinde Ýslâm memleketine çýkmasý þart koþulmamýþtýr. Onlarda þöyle denilmiþtir: "Kadýn dar-ý harbde Müslüman olur da üç hayýz geçerse kocasýndan bâin olur. Ýmam-ý Azam´a göre kendisine iddet de lâzým gelmez. Ýmameyn buna muhâliftir." Kuhistdnî.

"Sebebi yukarýda geçti." Yani karnýnda nesebi sâbit bir çocuk vardýr.

METÝN

Onun içindir ki, haram olduðunu bilerek cima ederse kendisine had vurulur. Çünkü zinâdýr. Kendisiyle zinâ edilen kadýn kocasýna haram deðildir. Vehbâniyye þerhinde þöyle denilmiþtir: "Kadýn zinâ ederse hayýz görmedikçe kocasý ona yakýnlýk edemez. Çünkü zinâdan gebe kalmak ihtimali vardýr. Kocasýnýn suyu baþkasýnýn ekinini sulamamalýdýr. Bu garip olduðu için bellenmelidir. Haram olduðunu bilmemesi bunun hilâfýnadýr. O zaman kadýn ilk kocasýna haram deðildir. Meðerki iddeti bitmiþ olsun. Birinci kocasý için beklediði iddette kadýna nafaka yoktur. Çünkü kadýn itâatsizlik etmiþtir. Hâniyye.

Ben derim ki: Yani bilerek ve razý olarak kocaya vardýysa itâatsizlik etmiþ olur. Nitekim geçmiþti.

FER´Î MESELELER: Kadýn adýmýn menîsini kendi fercine akýtsa iddet bekler mi beklemez mi? Bahýr sahibi inceleme yaparak evet cevabýný vermiþtir. Çünkü rahminin temiz olduðunu anlamak için buna ihtiyacý vardýr. Nehir sahibi ise inceleme yaparak: "Hamile olduðu anlaþýlýrsa evet, aksi takdirde hayýr!" cevabýný vermiþtir Kýnye´de: "Kadýn doðurur da sonra kocasý boþayarak yedi ay geçer ve baþka kocaya varýrsa bu müddette üç hayýz görmedikçe sahih olmaz. Velev ki doðurmadan önce hayýz görmemiþ olsun. Çünkü hayýz görmeyen kadýn hamile kalmaz."

ÝZAH

"Onun içindir ki" Yani kadýna iddet lâzým gelmediði içindir ki demek istiyor. Çünkü zinâdýr sözü illetin illetidir. Binaenaleyh vasýtayla malûlün da illeti olur. Þârih ikinci illeti birinciden evvel söylese daha iyi olurdu.

"Kendisiyle zinâ edilen kadýn kocasýna haram deðildir." Þeyhayn´a göre kocasý istibrâ yapmadan onunla cimada bulunabilir. Ýmam Muhammed: "Ýstibrâ yapmadýkça onunlacima´da bulunmasýný iyi görmem." demiþtir. Nitekim haram olan kadýnlar faslýnda geçmiþti.

"Kocasý ona yakýnlýk edemez." Yani hayzýný görüp temizlenmedikçe onunla cimada bulunmasý haramdýr. Nitekim Vehbâniyye þârihi bunu açýklamýþtýr. Bu, sözün Ýmam Muhammed kavline göre yorumlanmasýna mânidir. Çünkü o istibrânýn müstehab olduðunu söylüyor. Bunu musannýf dahi Minah´ýn haram olan kadýnlar faslýnda böyle söylemiþtir. Biz ondan naklen demiþtik ki: "Vehbâniyye þerhindeki ifade için Netif sahibi: O zayýftýr. Meðerki þübheyle cima ettiðine yorumlansýn, demiþtir."

"Bu garip olduðu için bellenmelidir." Þârihin bellenmelidir diye emretmesi itimad etmek için deðil kaçýnmak içindir. Buna karine garip olduðu için sözüdür. Zira mezhebimizde meþhur olan kavle göre zinâ suyunun hörmeti yoktur. Rasûlüllah (S.A.V.), "Karým kendisine dokunanýn elini men etmiyor." diye þikâyet eden zâta: "Onun boþa!" emrini vermiþdi. Bunun üzerine o zât: "Ama ben onu seviyorum. O güzeldir." deyince Resûlüllah (S.A.V.): "Ondan istifade et!" buyurmuþlardý.

«Suyu baþkasýnýn ekinini sulamamalýdýr.» Cümlesine gelince: Bu da Peygamber (S.A.V.)´den rivâyet olunmuþsa da ondan murad hamile kadýnla cimada bulunmaktýr. Çünkü hamile kalmazdan önce ekin olmaz, dökülmüþ su olur. Onun için derler ki: "Bir kimse zinâdan gebe kalmýþ bir kadýnla evlenirse doðuruncaya kadar ona yaklaþmaz. Tâ ki suyu baþkasýnýn ekinini sulamasýn." Çünkü onun menîsiyle çocuðun gözü ve kulaðý kuvvet bulur. Bu izahâtýmýzla anlaþýlýr ki, karýsýný zinâ ederken gören adamýn onunla cimada bulunabilmesi ile, zinâdan gebe kalan bir kadýnla evlenip onunla cimada bulunamamasý arasýnda fark vardýr. Bunu ganimet bil!

"Bilerek ve razý olarak kocaya vardýysa itâatsizlik etmiþ olur." Fakat bilmeyerek vardýysa meselâ kadýnýn haberi yokken ona ric´at etmiþse yahut kadýný nikâha zorlamýþsa kadýn itâatsiz sayýlmaz. Çünkü kendini kocasýndan men etmek istememiþtir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

"Nitekim geçmiþti." Yani musannýfýn: "Þübheyle cima edilen kadýn" dediði yerde uzun uzadýya geçmiþti. T.

"Kadýn adamýn menîsini ilh..." Yani halvet ve cima olmaksýzýn kocasýnýn menîsini fercine akýtýrsa demektir. Baþkasýnýn menîsini akýtýrsa ne hüküm verileceðini þübheyle cima edilen kadýn meselesinde arz etmiþtik

"Ýnceleme yaparak evet cevabýný vermiþtir." Ve þöyle demiþtir: "Kadýný dübüründen cima ederse yahut kadýn onun menîsini fercine akýtýr da sonra kadýný boþarsa fercine sokmaksýzýn ne hüküm verileceðini görmedim. Þâfiîlerin Tahrir´inde her iki surette iddet vâcib olacaðý beyan edilmiþtir. Ýkincide mezheb sahibine mutlaka bununla hüküm vermek gerekir. Çünkümenîyi içeri akýtmak mücerred âleti sokmaktan daha çok rahimin temizliðini bilmeye muhtaçtýr." Demek istiyor ki, birincide muhtaç deðildir. Çünkü dübüre yapýlan cima halvette olmuþsa iddet halvetle vâcib olur. Halvette olmamýþsa rahimin temizliðini bilmeye hâcet yoktur. Çünkü suyu ekin yerinden baþkasýna dökmüþ olur. Bunda gebe kalmak ihtimali yoktur.

"Nehir sahibi ise ilh..." Þöyle demiþtir: "Ben derim ki: hamileliði meydanda ise onun iddeti doðurmakla biter. Aksi takdirde kadýna iddet yoktur demek gerekir. "Ulemadan bazýlarý Nehir sahibine þöyle itiraz etmiþtir: "Hamileliðin olup olmadýðý anlaþýlýncaya kadar beklemek senin kaçtýðýn iddetin tâ kendisidir. Menîyi içeri akýttýktan sonra evlenmesini câiz görüyorsan naklî delil göstermeye muhtaçsýn!"

Ben derim ki: Döl alma bahsinde Bahýr´dan, o da Muhît´ten naklen þöyle diyeceðiz: "Bir adam cariyesinin fercten baþka bir yerine sürterek menîsini indirir de cariye o esnada onun menîsini alarak bir þey içinde fercine sokarsa ve bundan gebe kalarak çocuk doðurursa, çocuk o adamýn oðlu, cariye de ümmüveledi olur." Bu fer´î mesele Bahýr sahibinin incelemesini teyid eder. H.

Ben derim ki: Ulemanýn iddeti âleti kesik bir kimsenin halvetiyle isbat etmeleri de bunu teyid eder. Bu onun sürtmesiyle gebelik tevehhüm edilmesinden baþka bir þey deðildir.

"Yedi ay geçer." Yedi deðil dokuz ay olsa gerektir. Tâ ki Ýmam Mâlik´ten manzum olarak geçen rivâyete iþaret olsun. O: "Temizlik müddeti uzayan kadýnýn iddeti dokuz ayla geçer." demiþtir. Mânâ: "Kadýn hayýz görmedikçe dokuz ay geçse bile sahih olmaz." demektir.

"Üç hayýz görmedikçe sahih olmaz ilh..." Hayýz görmediðini kocasý tasdik ederse bu zâhirdir. Aksi takdirde söz kocasýnýndýr. Zira "kadýn iddetim bitti derse" ifadesinde Bedâyý´dan naklen ve kezâ ric´at bâbýnda Bezzâziye´den naklen arz etmiþtik ki: "Boþanan kadýn ikinci kocasýna: Sen beni iddetim içinde aldýn derse talâk ile nikâh arasýnda iki aydan az müddet bulunduðu takdirde Ýmam-ý Azam´a göre kadýn tasdik edilir ve nikâh fasid olur. Daha fazla müddet geçmiþse tasdik edilmez. Ama nikâh sahihtir. Çünkü nikâha özenmek iddetin bittiðini ikrar sayýlýr."

"Çünkü hayýz görmeyen kadýn hamile kalmaz." Yani hamile kalýnca anlaþýlýr ki, kadýn hayýz görenlerdendir. Artýk onun iddeti ancak üç hayýzla biter.

METÝN

Yine Kýnye´de bildirildiðine göre kadýný üç defa boþar da ben onu bir defa boþamýþtým, iddeti de geçmiþti derse, halk arasýnda iddetin geçtiði bilindiði takdirde üç talâk vâki olmaz. Bilinmezse olur. Üç talâkýn vuku bulduðuna adamýn inkârýndan sonra beyyine ile hüküm verilirse, o da bundan bir müddet evvel kadýný bir talâkla boþadýðýna beyyine getirirse kabuledilmez. Bahýr. Yine Bahýr´da Cevhere´den naklen bildirildiðine göre kadýna güvenilir biri gaibteki kocan öldü yahut seni üç defa boþadý diye haber verir yahut kadýna güvenilir bir kiþi eliyle kocasýndan bir talâk mektubu gelirse kadýnýn bunun doðru olduðuna gönlü yattýðý takdirde iddet bekleyip evlenmesinde bir beis yoktur. Kezâ bu adamýn karýsý bir adama kocam beni boþadý, iddetim de bitti derse o kadýný nikâh etmesinde beis yoktur.

ÝZAH

"Halk arasýnda iddetin geçtiði bilindiði takdirde" Yani kocasý boþadýðý vakit halk arasýnda onu ikrar eder de herkese duyurursa, iddetin geçebileceði bir müddet geçmekle kadýnýn iddeti biter. Velev ki kadýnla beraber yaþasýnlar. Çünkü boþadýðý þöhret bulduktan sonra beraber kalmalarý sahih kavle göre iddetin bitmesine mâni deðildir. Nitekim þârih bunu Cevâhiru´l-Fetâvâ´dan naklen bildirmiþti. Lâkin haram olduðunu þübhesiz bildiði halde kadýnla cimada bulunursa bu zinâ olur ve ikinci bir iddet lâzým gelmez. Þübheyle cimada bulunursa her cima için ayrý iddet lâzým gelir ve iddetler, içice girer. Artýk son cimanýn iddeti bitmedikçe o kadýnýn baþka kocayla evlenmesi helâl olmaz. Kadýný ilk talâkýn iddeti bittikten sonra üç defa boþarsa talâk vâki olmaz. Velev ki cima iddetinde boþamýþ olsun. Nitekim Bezzâziye´den naklen arz etmiþtik. Bununla bir fetva hadisesine cevap verilmiþ olur,

Hadise þudur: Bir adam karýsýný haram sözüyle bâin olarak boþar da bir Þâfiî´den fetva isterse, o da bu talâkýn ric´î olduðuna fetva vererek karý-koca bir müddet beraber yaþadýktan sonra kadýný yine bu þekilde boþar da kocasý nâmýna kadýna yine bir Þâfiî müracaat ederek yine uzun bir müddet geçerse, sonra yine kadýný bu þekilde talâk-ý bâinle boþayarak kendisine bir Þâifî yemin keffâreti vereceksin diye fetva verirse, sonra kadýný o anda üç defa boþarsa, þayet ilk üçü ikrarda bulunmuþ da halk arasýnda yayýlmýþsa ve her biri önceki talâkýn iddeti bittikten sonra yapýlmýþsa yukarýda geçenin muktezasýna göre o adamýn aleyhine bir talâktan baþka bir þey vâki olmaz. O da þöhret bulduðu cihetle ilk tâlâktýr. Adam bunu ikrar etmiþtir. Kadýnýn da iddeti bitmiþtir. Artýk ikinci ve ondan sonraki talâklar vâki olmazlar. Velev ki bu müddet zarfýnda kadýnla cima´da bulunsun. Çünkü bildiðin gibi bu þübheyle cima´dýr. Allahu a´lem.

"Beyyine getirirse kabul edilmez." Çünkü bildiðin gibi talâk halk arasýnda meþhur olmadýkça bu talâkýn iddeti bitmez. Meþhur olsa aleyhine üç talâkla hüküm olunmadan önce onunla istidlal ederdi. Çünkü üç talâkla hüküm vermenin sýhhatýna mâni olan o idi. Onu býrakýp da üç talâký inkâra gitmesi yalan söylediðine delildir. Binaenaleyh sözü kabul edilmez. Bu ulemanýn: "Hükümden sonra dâvânýn def´i sahihtir." sözüne aykýrý deðildir. Bana zâhir olan budur.

"Güvenilir bir kiþi eliyle" Sözü kayýd deðildir. Nitekim Valvalciyye´de belirtilmiþtir. Câmiu´l-Fûsuleyn´de þöyle denilmektedir: "Kadýna bir adam kocasýnýn öldüðünü veya dinden döndüðünü yahut kendisini boþadýðýný haber verirse kadýnýn evlenmesi helâl olur. O adamdan bir baþkasý iþitirse þâhidlik yapabilir. Çünkü bu din bâbýndandýr. Binaenaleyh bir kiþinin haberiyle sâbit olur. Nikâh ve mezheb bunun hilâfýnadýr. Kadýna haber veren âdil olsun olmasýn ona kocasýndan talâk mektubu getirdiðinde mektubun kocasýndan olduðunu bilsin bilmesin fark etmez. Kadýnýn gönlüne bu iþin doðruluðu yatarsa evlenmesinde beis yoktur." îlâ bâbýndan az önce bunun diyâneten böyle olduðu geçmiþti. Sonra Sâihânî´nin el yazýsýyla Câmiu´l-Fetâvâ´dan þunu naklettiðini gördüm: "Ýki kiþi gaibin karýsýný boþadýðýna þâhidlik ederlerse gaib aleyhine talâk hükmü vermek için kabul edilmez. Ama kadýn iddet bekleyip baþka kocaya varmak için hâkimin ses çýkarmamasý hakkýnda kabul edilir."

Bunun hâsýlý þudur: Hâkimin sükut etmesi câizdir. Çünkü bu dini bir iþtir. Talâk isbatý deðildir. Zira talâk isbatý gaib aleyhine hükümdür. Binaenaleyh sahih olmaz ve öyle görünüyor ki, iddetin boþlamasý talakýn vuku bulduðu vakitten itibarendir. Ýhbar vaktinden itibaren deðildir. Çünkü adam kadýnla beraber yaþamamaktadýr. Binaenaleyh töhmet yoktur. Câmiu´l-Fûsuleyn sahibinin: "Evlenmesinde bir beis yoktur." sözü evlenmemesinin evlâ olduðunu gösterir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Kadýna bir adam kocasýnýn öldüðünü, baþka biri sað olduðunu haber verirse, öldüðüne veya cenazesinde bulunduðuna þâhidlik eder de kendisi âdil ise, her ikisi tarih göstermemiþ olmak ve saðlýk bildiren tarih sonra olmak þartýyla kadýn iddetini bekleyip kocaya varabilir. Kadýn evlendikten sonra kendisine bir cemaat kocasýnýn sað olduðunu haber verirlerse kadýn ilk haberciyi tasdik ettiði takdirde nikâh sahih olur.

"O kadýný nikâh etmesinde beis yoktur." Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn nikâhtan sonra kocam dinden döndü derse erkeðin onun haberine itimad ederek kendisiyle evlenmesi caizdir. Kadýn nikâhtan sonra ârýz olan bir sebeble meselâ bir süt meselesi veya benzeri ârýz olarak haram olduðunu haber verirse adamýn da kalbine doðru söylediði yatarsa, kadýn güvenilir olsun olmasýn onunla evlenmesinde bir beis yoktur. Meðerki kadýn benim nikâhým fâsid idi yahut kocam Müslüman deðil idi demiþ olsun. Çünkü inkâr edilecek bir haber vermiþtir." Çünkü asýl olan nikâhýn sahihliðidir. Sâihânî.

METÝN

Yine Bahýr´da Hâkimi´n Kâfîsi´nden naklen bildirildiðine göre kadýn kocasýnýn öldüðünde þübhe ederse ihtiyatan yüzde yüz bildiði bir vakitten itibaren iddet bekler. Yine ayný kitabda Muhît´ten naklen þöyle denilmiþtir: "Kadýn ihtimal götüren bir müddet hakkýnda kocasýný yalanlarsa nafakasý sâkýt olmaz. Her ikisinin haberiyle mümkün olduðu kadar amel etmiþ olmak için kocasý da onun kýz kardeþiyle evlenebilir. Kadýn yarým seneden fazladadoðurursa çocuðunun nesebi sâbit olur ve esah kavle göre kýz kardeþinin nikâhý fâsid olmaz. Ölürse o mirâsçý olur. Fakat iddet bekleyen mirasçý olamaz.

ÝZAH

"Þübhe ederse" Yani kocasýnýn ölüm haberinde þübhe ederse demektir.

"Yine ayný kitabda Muhit´ten naklen" Sözü yanlýþtýr. Doðrusu Fetih´den naklendir. Ýbâresi de þöyledir: "Fethü´l-Kadir´de bildirildiðine göre koca, karým bana iddetinin bittiðini haber verdi derse bu müddet onun iddetinin bitmeyeceði kadar az olduðu takdirde karý-kocanýn sözleri kabul edilmez. Meðerki muhtemel olan bir þey meydana gelsin. Meselâ kadýn uzuvlarý belli olmuþ bir çocuk düþürsün. O zaman kadýnýn sözü kabul edilir. Ýddetin sýðacaðý bir müddet ise kadýn yalanladýðý takdirde nafakasý sâkýt olmaz. Kocasý da onun kýz kardeþiyle evlenebilir. Çünkü bu dinî bir iþtir. Erkeðin sözü onda kabul edilir."

Hâsýlý karý-kocanýn her ikisinin haberleriyle mümkün mertebe amel olunur. Erkeðin ve þeriatýn hakký olan yerde erkeðin haberiyle, nafaka ve mesken gibi kadýnýn hakký olan yerde kadýnýn haberiyle amel olunur. Mesele boþayan kocasýyla kadýn arasýnda ihtilâf zuhur ettiðine göre farz edilmiþtir.

"Çocuðunun nesebi sâbit olur." Yani neseb hakkýnda kadýnýn hakký çocuðun hakký gibi aslîdir. Zira babasý olmayan bir çocukla kadýn ayýplanýr. Binaenaleyh erkeðin sözü kabul edilmez. Bu kadýnýn kýz kardeþiyle evlenmesi de geçerli olmaz. Çünkü verdiði haberde þer´an yalanlanmýþtýr. Nafaka hükmü verilmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü nafaka istihkaký iddetten baþka þey için de tesavvur olunabilir ve sanki kadýn hakkýnda nafaka iddet sebebiyle, çocuk hakkýnda baþka bir sebeble vâcib olmuþ gibidir. Kadýnýn kýz kardeþiyle evlenir de ölürse kýz kardeþi mirâs alýr. Bazýlarýna göre bunu saðlamken söylerse kadýnýn kýz kardeþine mirâs vardýr. Aksi takdirde mirâs iddet bekleyene verilir. Miras iddet bekleyene hükmolunursa bazýlarýna göre kýz kardeþin nikâhý fâsid olur. Fakat esah kavle göre fâsid olmaz. Çünkü mirâs istihkaký karý-kocalýktan baþka bir sebeble de tesavvur edilebilir. Binaenaleyh nafaka istihkaký mesabesindedir. Bu satýrlar Muhît´ten nakleden Bahýr´dan kýsaltýlmýþtýr. Bunun hülasasý iki meseledir.

Birincisi: Kocasýnýn iddeti bitti diye ikrarda bulunduðu kadýn bir çocuk doðurur da çocuðun nesebi sâbit olursa kýz kardeþin nikâhý fâsid olur. Çünkü bu adam þer´an yalanlanmýþtýr.

Ýkincisi: Bunu ikrar eder de sonra karýsýnýn kýz kardeþiyle evlenir ve ölürse kýz kardeþ kendisine mirâsçý olur, iddet bekleyen mirâsçý olamaz. Bazýlarý: "Bu saðlamken ikrar ettiðine göredir. Hastalýðýnda ikrar ederse mirâs kaçýran olur ve iddet bekleyen kadýn ondan mirâs alýr. Mirâs aldýðýna göre esah olan kavil kýz kardeþinin nikâhýnýn fâsýd olmamasýdýr. Çünkü onun mirâsçý olmasýndan bu mirâsýn evlilik yoluyla olmasý lâzým gelmez ki, kýz kardeþinnikâhý fâsid olsun. Miras baþka bir yoldan tesavvur olunabilir. Bu izahla anlaþýlýr ki, þârihin sözünde mânâyý bozacak derecede kýsalýk vardýr. Sözün doðrusu: "Adam ölürse kýz kardeþ kendisine mirâsçý olur. Bazýlarýna göre bunu hastalýðýnda söylemiþse iddet bekleyen karýsý mirâsçý olur. Ama, esah kavle göre onun kýz kardeþinin nikâhý da fâsid olmaz.Kadýn yarým seneden fazlada doðurursa çocuðunun nesebi sâbit olur ve kýz kardeþinin nikâhý da bozulur." þeklindedir. Allahu a´lem!

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:38:26
HÝDAD (YAS TUTMA) HAKKINDA BIR FASIL



METÝN


Hidad kelimesi eadde, medde ve ferra bâblarýndan gelir. Kelime cim´la da rivayet edilmiþtir. Nitekim Kâmûs´ta belirtilmiþtir. Ýddet için zîneti terk etmek mânâsýna gelir. Þer´an talâk-ý bâin veya ölüm iddeti bekleyen bir kadýnýn zînet ve benzeri þeyleri terk etmesidir. Müslüman ve mükellef bir kadýn velev ki cariye olsun sahih nikâhla cima edilmiþse bâin talâk veya ölüm iddeti beklerken zînet takýnmayý, ipekli giymeyi, sýk diþli tarakla taranmayý, kokuyu -velev ki ondan baþka kazancý olmasýn-, hâlis zeytinyað gibi kokusuz bile olsa yað sürünmeyi, sürme ve kýnayý terk etmek, usfurlu, safranlý, kýzýl toprak veya versle boyalý elbise giymemek suretiyle yas tutar. Velev ki boþayan veya ölen kocasý bunu terk etmesini tenbihde bulunsun. Çünkü yas tutmak nikâh nimetinin elden gitmesine üzüldüðünü göstermek için þeriatýn hakkýdýr.

ÝZAH

Musannýf bizzat iddetin vâcib olduðunu ve bunun keyfiyetini anlattýktan sonra iddet bekleyen kadýnlara vâcib olan vazifeyi anlatmaya baþladý. Çünkü asýl vücubuna nisbetle bu ikinci derecededir. Fetih.

"Eadde, medde ve ferra bâblarýndan gelir." Yani mücerred ve mezid bâblardan kullanýlýr.

"Cim´la da rivâyet edilmiþtir." Bu takdirde cedad ve cidad þekillerinde okunur ki, kesmek mânâsýndan alýnmýþtýr. Sanki kadýn zînet ve ihtiþamdan kesilmiþtir. Nehir.

"Ýddet için zîneti terk etmek" Yani mutlak surette velev talâk-ý ric´î ile boþansýn yahut kadýn kâfire veya küçük kýz olsun zînetlenmeyi terk etmektir. Böylece lügat mânâsý þer´î mânâdan daha umumi olur.

"Benzeri þeyler" Koku sürünmek, yaðlanmak ve sürme çekinmekdir. T.

"Mükellef´den murad âkýl bâlið olan kadýndýr. Bununla ve diðer kayýdlarla neden ihtiraz ettiði aþaðýda gelecektir.

"Velevki cariye olsun." Çünkü cariye de þeriatýn haklarýyla mükelleftir. Elverir ki bununla kul hakký yenilmiþ olmasýn. Bahýr. Hâsýlý yas tutmak cariye sahibinin hakkýna tecavüz deðildir. Çünkü cariye iddet içinde efendisine haramdýr. Kocasýnýn evinde iddet beklemesi bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir.

"Cima edilmiþse" Kaydý talâk-ý bâin iddeti bekleyene nisbetle sahihtir. Ölüm iddeti bekleyen kadýna ise cima edilmemiþ bile olsa iddet vâcibtir. Binaenaleyh yas tutmak da vâcib olur. Þu halde bu kaydý koymamak daha doðru olurdu. Zira iddet bekleyen sözü ona hâcet býrakmazdý.

"Zînet takýnmayý" Yani altýn, gümüþ ve mücevheratýn bütün nev´ilerini takýnmayý terk eder. Bahýr.

"Ipekli elbiseyi" Bütün nev´ileri ve renkleriyle velev ki siyah olsun terk eder. Bahýr. Ýmam Mâlik iddet bekleyen kadýnýn siyah ipekli giymesi mubah olduðunu söylemiþtir. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtir. Bu izahtan anlaþýlýr ki, Dürr-ü Müntekâ sahibinin yaptýðý gibi siyahý istisna etmek doðru deðildir. Çünkü o bizim mezhebimiz deðildir.

"Sýk diþli tarakla" Taranmaz. Ama seyrek diþli tarakla taranabilir. Bunu Mebsût sahibi söylemiþtir. Fetih sahibi bu hususta inceleme yapmýþtýr. Lâkin Cevhere´den naklen aþaðýda gelecektir ki, bu özürle mukayyeddir.

"Kokuyu" Yani kokuyu beden ve elbisede kullanamaz. Kuhistânî. Bahýr ve Fetih sahiblerinin: "Koku yapamaz, ticaretinde de bulunamaz." sözleri bundan daha umumidir.

"Kokusuz bile olsa" Yað sürünmeyi terk eder. Çünkü bu saçý yumuþatýr. Binaenaleyh zînet sayýlýr. Zeylai. Böylece anlaþýlýr ki, memnu olan zinet vecihle kullanmasýdýr. Sýkmak veya satmak yahut yemek için eliyle dokunmaktan men edilmez. Nitekim bunu Rahmetî söylemiþtir.

"Usfurlu, safranlý" Elbiseden murad zînet sayýlacak yeni elbisedir. Yeni olmazsa giyilmesinde beis yoktur. Çünkü ondan ancak avret yerlerinin örtülmesi kasdedilir. Hükümler maksadlara göre verilir. Kuhistânî.

"Çünkü yas tutmak þeriatýn hakkýdýr." Binaenaleyh kulun bunu ýskata hakký yoktur. Bir de bu zikredilen þeyler kadýna raðbetin sebebleridir. Halbuki kadýn iddet esnasýnda nikâhtan men edilmiþtir. Binaenaleyh haram bir fiile sebeb olmamak için bunlardan kaçýnýr. Hidâye.

METÝN


Ancak bir özürden dclayý yapmasý müstesnadýr. Bu söz zikredilenlerin hepsine þâmildir. Çünkü zaruretler haram olan þeyleri mubah kýlar. Siyah, mavi ve kokusu kalmamýþ usfurlu eski elbise giymekte bir beis yoktur. Yedi kadýna yas tutmak yoktur. Bunlar kâfire, küçük kýz, deli kadýn, âzâd iddeti bekleyen -efendisi ölen ümmüveled gibi-, nikâh-ý fâsid iddeti bekleyen, þübhe ile cima´ edilen veya talâk-ý ric´î iddeti bekleyen kadýnlardýr.

ÝZAH

"Zikredilenlerin hepsine þâmildir." Kadýnýn gözü aðýrýrsa sürme çekinebilir. Kaþýntýsý varsa ipek elbise giyer. Baþýndan elemi varsa yað sürünüp zîneti kasdetmemek þartýyla seyrek diþli tarakla taranabilir. Çünkü bu zînet deðil tedavidir. Cevhere. Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Kâfî´de bildirildiðine göre kadýnýn boyalý elbiseden baþka giyeceði yoksa onu giymesinde beis yoktur. Zira bunu avret yerini örtmek zaruretinden dolayý yapar. Lâkin zîneti kasdetmez. Hem bundan baþka elbise buluncaya kadar diye kayýdlamak gerekir. Baþka elbise ya satýn alýp parasýný vermek yahut kadýnýn malý varsa onun malýndan vermekle elde edilir."

Ben derim ki: Þâfiilerden bazýlarý özürden dolayý sürme çekinmeyi:"Geceleyin sürünürsonra ertesi gün onu siler." diye kayýdlamýþlardýr. Nitekim hadîsde böyle vârid olmuþtur. Hadîsi Fetih sahibi dahi tahriç etmiþtir. Ama ben bizim ulemamýzdan bununla kayýdlayan görmedim. Her halde "Zaruretler kendi mikdarlarýnca takdir olunur." kaidesinden bilindiði için kayýdlamamýþ olsalar gerektir. Lâkin gece veya gündüz sürme çekinmek kadýna kâfi geliyorsa yalnýz geceyle iktifa eder, aksini yapmaz. Çünkü sürme zîneti için gece daha gizlidir. Hadîs de buna yorumlanmýþtýr. Allahu a´lem.

"Siyah, mavi ilh.. giymekte bir beis yoktur." Fetih sahibi diyor ki: "Yas tutan kadýnýn siyah elbise giymesi dört mezhebin imamlarýna göre mubahdýr. Zâhirîler onu kýrmýzý ve yeþil gibi saymýþlardýr." Zeylaî siyah giymenin caiz olduðunu: "Çünkü ondan zînet kasdedilmez." sözüyle ta´Iil etmiþtir.

Ben derim ki: Maksad ipeksiz siyah giymektir. Ýmam Mâlik buna muhaliftir. Nitekim yukarýda geçmiþti. Maviyi inceleme suretiyle Nehir sahibi zikretmiþtir. Bu zâhirdir. Meðerki rengi berrak ve saf olsun. Nitekim Þâfiîler bunu söylemiþlerdir. Çünkü o zaman ekseriyetle zînet kasdedilir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Usfurlu ve safranlý elbiseden kokusu kalmamýþ eski olanlar istisna edilir. Zira böylesi câizdir. Nitekim Hidaye´de bildirilmiþtir." Anla!

Rahmetî diyor ki: "Kokusu kalmamýþ elbiseden murad zînetlenilmeyen elbisedir. Zira mâni koku deðil zîhettir. Görülmüyor mu ki toprakla boyanmýþ elbise giymek memnu´dur. Halbuki kokusu yoktur."

Ben derim ki: Zeylaî´nin sözü bundan daha þumullüdür. O þöyle demiþtir: "Hulvânî´nin beyanýna göre zikri geçen giysilerden murad yeni olanlardýr. Zînet olamayacak gibi eski ise giyilmesinde beis yoktur." Yukarýda Kuhistânî´den nakledilen de böyledir.

T E N B î H :
Ulemanýn yas tutan kadýna yalnýz zikri geçen þeylerin men edildiðini söylemekle yetinmelerinin muktezasý þudur: Yas tutmak bedene mahsustur. Binaenaleyh kadýn yataðýný ve ev eþyasýný süslemekten ve ipekli üzerine oturmaktan men edilmez. Nitekim Þâfiîler bunu bildirmiþlerdir. Mi´râc; sahibi üç mezhebin imamlarýna göre yas tutan kadýnýn hamama girebileceðini, baþýný hatmi ve sidrle yýkayabileceðini nakletmiþ, fakat bize göre hükmünün ne olacaðýndan bahsetmemiþtir. Bahýr sahibi: "Musannýfýn bu söylenenleri zikretmemesi yas tutan kadýnýn hamama girebileceðini ifade eder." demiþtir.

"Yedi kadýna yas tutmak yoktur." Yani vâcib deðildir. Nitekim Zeylaî´de böyle denilmiþtir. Bu sözle musannýf yukarýda geçen kayýdlarýn ihtiraz yerlerini izaha baþlýyor. Sekizinci bir kadýn daha vardýr ki, o da cimadan önce boþanandýr. Musannýf: "Bâinden iddet bekleyen" sözüyle bundan ihtiraz etmiþtir.

"Kâfire, küçük kýz, deli kadýn" bunlardandýr. Lâkin kâfire iddet içinde Müslüman olursa iddetin kalan kýsmýnda yas tutmasý lâzým gelir. Nitekim Cevhere´den naklen geçmiþti. Küçükkýz bülûða erer, deli kadýn ayýlýrsa ayný þeyi onlar hakkýnda da söylemek gerekir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Bu gibilere yalnýz iddet lâzým gelip yas tutmak vacib olmamasý yas tutmak Allah Teâlâ´nýn hakký olduðu içindir. Burada mutlaka mükellef olmak lâzýmdýr. Zira giyinmek ve koku surünmek hissî birer fiildir. Onlarýn haram olduðuna hüküm verilmiþtir. îddet bunun hilâfýnadýr. Çünkü o müsebbebleri sebeblere baðlamak kabîlindendir. Þu mânâya kî, karý-koca birbirlerinden ayrýlýrken þer´an muayyen bir müddet kadýnýn nikâhý sahih olmaz. Binaenaleyh bu yokluða dair bir hükümdür. Mükellef olmaya baðlý deðildir. Nitekim Fetih sahibi izah etmiþtir.

"Âzâd iddeti bekleyen" den murad sahibi kendisini âzâd eden ümmüveleddir. Efendisi ölen ümmüveled de onun gibidir. Çünkü onun ölümüyle âzâd olur. Böylesinin dahil olup olmadýðý biraz gizli kaldýðý için þârih onu açýklamýþ, birinciden bahsetmemiþtir. Çünkü o açýktýr.

"þübhe ile cima edilen" Sözünden musannýf nikâhlý tâbiriyle ihtiraz etmiþtir. Münasib olan bunu âzâd iddeti bekleyen kadýnýn yanýnda zikretmek idi. H.

"Veya talâk-ý ric´î" Sözünün yanýnda cimadan önce boþananý da zik-retmeliydi. Çünkü bunlarýn Ýkisi "Talâk-ý bâin iddeti bekleyen" ifadesiyle hariç kalmýþlardýr. Bunu Halebî söylemiþtir.

METÝN

Akrabaya yas tutmak yalnýz üç gün mubahdýr. Kocasý karýsýný bundan men edebilir. Çünkü zînet onun hakkýdýr. Fetih. Ama koca razý olduðu yahut kadýn evli bulunmadýðý vakit üç günden ziyade yas tutmanýn da helâl olmasý gerekir. Nehir. Tatarhâniyye´de bildirildiðine göre siyah giymek hususunda kadýn mazur olamaz. günâhkârdýr, Bundan ancak kocasý hakkýnda yas tutan eþi müstesnadýr. O üç güne kadar mazurdur. Bahýr sahibi diyor ki: "Bunun zâhirine bakýlýrsa kadýn kocasýnýn ölümüne üzülerek üç günden fazla siyah giymekten men edilir." Nehir´de: "Kadýn iddet beklerken bulûða ererse kalan kýsmýnda yas tutmasý lâzým gelir." denilmiþtir.

ÝZAH

"Üç gün mubahdýr ilh..." Yani bu hususta sahih hadîs vardýr. Peygamber (S.A.V.): "Allah´a ve âhiret gününe imâný olan bir kadýnýn üç günden fazla yas tutmasý helâl olamaz. Ancak kocasýna yas tutmasý müstesna. Zira ona dört ay on gün yas tutar." buyurmuþtur. Bu hadîs üç gün yas tutmanýn helâl olduðuna, fazlasýnýn helâl olmadýðýna delâlet eder. Ýmam Muhammed´in Nevâdir´deki: "Helâl deðildir." sözü buna yorumlanmýþtýr. Nitekim Fetih sahibi beyan etmiþtir. Bahýr´da Tatarhâniyye´den naklen: "Kadýnýn bunu terk etmesi müstehabdýr." denilmiþtir. Bundan maksad yas tutmayý tamamen terk etmektir.

"Kocasý karýsýný bundan men edebilir Ýlh..." Feth´in ibaresi þöyledir:

"Kadýn akrabasý için üç gün yas tutmak isterse, kocasý bulunduðu takdirde onu bundan men etmesi gerekir. Çünkü zînet onun hakkýdýr. Hatta kocasý istediði halde zînetlenmezse onu dövebilir. Bu yas tutmak ise kadýna vâcib deðil mubahtýr. Yas tutmakla kocasýnýn hakký zâyi olur." Bahýr sahibi bu sözü tasdik etmiþtir.

Nehir sahibi diyor ki: "Hadîsin muktezasý erkeðin buna hakký olmamasýdýr. Þâfiî kitablarýnda yazýlanlarsa hakký olduðunu gösterir. Bizim kaidelerimiz de buna aykýrý deðildir. O zaman hadîsdeki helâl olma iþi kocasýnýn men etmediðine yorumlanýr." Yani hadîsden anlaþýlan helâllýk kocasý men etmediðine yorumlanýr. Çünkü bir þeye sâbit olan her helâllýk ona mâni yoksa diye kayýdlanýr. Aksi takdirde helâl olmaz. Burada da öyledir. Fetih sahibinin incelemesi ulemanýn: "Zîneti terk ettiði için kocasý karýsýný dövebilir." sözünde dahil olduðu için nakledilene muvafýktýr. Ondan sonra gelenler de bunu kabul etmiþtir. Onun için þârih kesin söylemiþtir. Ýnceleme yalnýz Nehir sahibine mahsus deðildir.

"Üç günden ziyade yas tutmanýn da helâl olmasý gerekir ilh..." Ýfadesi söz götürür. Çünkü zikri geçen hadîs üç günden fazlanýn helâl olmadýðýnda açýktýr. Hadîsde sâbit olan üç gün helâlýðý kocasý razý olursa diye kayýdlamakla bundan onun rýzasýnýn helâl olmayaný da yani üç günden fazla yas tutmayý da mubah kýlmasý lâzým gelmez. Nitekim gizli deðildir.

Rahmetî diyor ki: "Hadîs mutlaktýr. Onu Peygamber (S.A.V.)´in zevceleri mutlak kabul etmiþ, Ümmü Habîbe babasý öldükten üç gün sonra güzel koku getirilmesini istemiþtir. Zeyneb dahi kardeþi öldükten sonra böyle yapmýþ ve her biri: Benim kokuya ihtiyacým yok. Þu kadar var ki, Rasûlüllah (S.A.V.)´!: Allah´a ve âhiret gününe imâný olan bir kadýna üç günden fazla yas tutmak helâl deðildir ilh... buyururken iþittim, demiþlerdir. Nasýl lâzým gelsin ki, Ýmam Muhammed babasý veya oðlu ölen kadýna yas tutmanýn helâl olmadýðýný mutlak olarak ifade etmiþ: O yalnýz kocaya mahsustur, demiþtir."

"Tatarhâniyye´de ilh..." Ýbâresi þöyledir: "Ebu´l-Fadl´a kocasý veya babasý yahut baþka bir yakýný ölen bir kadýn elbisesini siyaha boyayarak ölene üzüldüðünü göstermek için üç dört ay onu giyiyor. Bunda mazur mudur diye sorulmuþ da hayýr diye cevap vermiþ. Ayný mesele AIi b. Ahmed´e sorulmuþ o da: Mazur deðildir, günâhkâr olur. Bundan yalnýz kocasýna yas tutan kadýn müstesnadýr. Çünkü o üç güne kadar mazurdur, cevabýný vermiþtir."

"Siyah giymekten men edilir ilh..." Yani bununla yukarýda geçen, "Siyah giymekte bir beis yoktur." þeklindeki mutlak söz kayýdlanýr. Tahtâvî buna cevap vermiþ: "Ulemanýn ibâreleri birbirini tutsun diye buradaki yas tutmak için boyadýðýna, oradaki ise kocasý ölmeden boyandýðýna yorumlanýr." demiþtir. Lâkin üç gün içinde mubah kýlýnmasý buna aykýrýdýr.

"Nehir´de ilh..." Bahsedilen incelemeyi ondan önce Bahýr sahibi Cev-here´den olarak yapmýþtýr. Nitekim kâfirede arz etmiþtik.

METÝN

Ýddet bekleyen kadýnýn -yani hangi iddeti beklerse beklesin demektir. Aynî. Binaenaleyh âzâdlýk iddeti bekleyenle nikâh-ý fâsid iddeti bekleyene de þâmildir.- kocaya istenmesi haramdýr. Nikâh ve iddetten hali olan kadýn ise baþkasý istememiþ bulunmak ve o kocaya razý olmak þartýyla istenilebilir. Ses çýkarmazsa iki kavil vardýr. Kadýn vefat iddeti bekliyorsa: Ben evlenmek istiyorum, gibi ta´riz yoluyla istemek sahihtir. Fakat boþanan kadýn bil ittifak istenemez. Çünkü bu boþayanýn düþmanlýðýna sebeb olur. Bunun ifade ettiði mânâ âzâdlýk, nikâh-ý fâsid ve þübheyle cima iddetlerinden birini bekleyen kadýnýn istenmesi câiz olmaktýr. Lâkin Kuhistânî´de Muzmerât´tan naklen ta´rizin dýþarý çýkmaya mebnî olduðu bildirilmiþtir.

ÝZAH

"Nikâh-ý fâsid iddeti bekleyene de þâmildir." Onu da kocaya istemek haramdýr. Çünkü zâhire bakýlýrsa bu kadýn o adamla evlenmeye fâsid nikâhla razý olduðuna göre sahih nikâhla evlenmeye de razýdýr.

"Baþkasý istememiþ bulunmak ilh..." Ýfadesini Bahýr sahibi Þâfii kitab-larýndan nakletmiþ ve þunlarý söylemiþtir: "Ben bunu bizim ulemamýzdan kimsenin söylediðini görmedim. Ama aslý þu sahih hadîsdir:" Sizden birîniz din kardeþînin dünürlüðü üzerine dünür göndermesin! "Bu hadîs izin vermediyse diye kayýdlanmýþtýr." Yani birinci dünür gönderen izin vermediyse demek istemiþtir. Bu bizim kitablarýmýzda nakledilmiþtir.

Remlî diyor ki: "Zahire´de bildirildiðine göre Peygamber (S.A.V.) boþ-kasýnýn pazarlýðý üzerine pazarlýkta bulunmayý nasýl yasak ettiyse baþkasýnýn dünürlüðü üzerine dünür göndermeyi de yasaklamýþtýr. Bundan murad kadýnýn kalbi ilk dünürüne yatýþmasýdýr. Tatarhâniyye´nin kerâhiyyeî bâbýnda böyle denilmiþtir Anla!"

"Ses çýkarmazsa iki kavil vardýr." Yani Þâfiilerce Ýki kavil vardýr. Hayreddin-i Remlî diyor ki: "Þâfiîlerin susan kimseye söz nisbet edilmez demeleri caiz olduðunu tercihi gerektirir."

Ben derim ki: Bu hal karineleriyle kadýnýn ilk dünüre kalbi yattýðý bilinmezse zâhirdir. Aksi takdirde razý olduðunu açýk söylemiþ gibi olur.

"Ben evlenmek istiyorum gibi..." Beyhakî´nin Said b. Cübeyr´den tahric ettiði bir hadîsde: Meðerki yerli yerinde bir söz söylemiþ olsun, âyet-i kerîmesi hakkýnda: Ben sana raðbet ediyorum, ben bir araya gelmemizi pek arzu ediyorum gibi sözler söyler, demiþtir. Bunda evlenmek ve nikâh gibi þeyleri açýklamak yoktur. Sen gerçekten güzelsin veya elveriþlisin gibi sözler de böyledir. Burada Bedâyý sahibine red cevabý vardýr. O: "Bir araya gelmemizi istiyorum; sen gerçekten güzelsin gibi sözler söyleyemez. Çünkü hiç bir kimsenin ecnebî bir kadýnýn yüzüne karþý bunlarý söylemesi helâl deðildir." demiþtir.

Reddin vechi þudur: Bu rivâyet edilmiþ bir tefsirdir. Hidâye sahibi ve baþkalarý gibimezhebimiz ulemasý bunu kabul etmiþlerdir. Evlenmek istemek için bu ta´riza izin verilmiþtir. Memnu olan buna mâni olmaktýr. Zira bir kimse açýkça evlenme ve nikâh sözleriyle ecnebî bir kadýna dünürlükte bulunsa câiz olur. Buna bir mâni yoktur. O halde ta´rizda bulunmak evleviyetle câizdir. Evet, bu sözlerle dünürlük yoluyla olmayarak o kadýna hitab etmek yasaktýr. Ama sözümüz orada deðildir. Anla!

"Ta´riz yoluyla istemek sahihtir." Ta´riz açýk konuþmanýn hilafýdýr. Ku-histânî diyor ki: "Tahkîka göre ta´riz bir sözden onun hakikî veya mecazî yahut kinâye mânâsýný kasdetmek, sözün geliþinden de arz ettiði mânâyý kasdetmektir. Binaenaleyh gerek kelimenin mânâsý, gerekse arz etmek istediði mânâ ikisi de maksuddur. Lâkin o söz arz ettiði mânâda kullanýlmaz. Meselâ bir þey istemeye gelen kimse: Sana selâm vermeye geldim der de sözden selâmý, sözün geliþinden de bir þey istemeyi kasdeder."

"Fakat boþanan kadýn bil ittifak istenemez." Bu ifadeyi Bahýr ve Nehir sahibleri Mi´râc´dan nakletmiþlerdir ki, talâk-ý bâine de þâmildir. Bunu Zeylaî açýk söylemiþtir. Fetih´de þöyle denilmektedir: "Boþanan kadýn hakkýnda ta´riz bil ittifak câiz deðildir. Çünkü onun asla evinden çýkmasý câiz deðildir. Binaenaleyh herkese gizli kalmayacak þekilde ta´riz yapmaya imkân bulamaz. Bir de bu boþayan þahsýn düþmanlýðýný kazandýrýr." Bil ittifak demesi ihtiyarda nakledilen ifadeye aykýrýdýr. Orada þöyle denilmiþtir: Bütün bunlar bâinle boþanan ve kocasý ölen kadýn hakkýndadýr. Talâk-ý ric´i ile boþanana gelince: Onu açýkça istemek câiz olmadýðý gibi iþaret yoluyla istemek de caiz deðildir. Çünkü ilk kocasýnýn nikâhý bâkîdir.

"Bunun ifade ettiði mânâ" Yani boþayanýn düþmanlýðý diye kayýdlayarak yaptýðý ta´lil demek istiyor.

"Câiz olmaktýr." Sözündeki zamir ta´riza râcidir. Bu suretle dünürlük ve ta´riz arasýnda fark yapýlmýþ olur. T. Yani þârih yukarýda âzadlýk ve nikâh-ý fâsid iddeti bekleyen kadýna dünürlük yollamanýn câiz olmadýðýný söylemiþti. Ama dünürlük baþka ta´riz baþka demek istiyor.

"Lâkin Kuhistâni´de ilh..." Þu ibâre vardýr: "Âzâdlýk iddeti bekleyenler hakkýnda nass yoktur. Bunlarýn ilk ikisine ta´riz caiz olmak gerekir. Son ikisi bunun hilâfýnadýr. Zahîriyye´de bildirildiðine göre bunlarýn evden çýkmalarý câiz deðildir. ilk ikisi böyle deðildir. Muzmerat´ta ta´rizin dýþarý çýkmaya bina edildiði bildirilmiþtir."

Hâsýlý ilk ikisine yani âzâdlýk ve þübheyle cima iddeti bekleyenlere ta´riz câizdir. Çünkü onlar iddet bekledikleri evden çýkabilirler. Ayrýlma yani fesh iddeti bekleyenle nikâh-ý fasid iddeti bekleyen bunun hilâfýnadýr. Onlar evden çýkamadýklarý için kendilerine ta´rizda bulunmak câiz deðildir. Çünkü ta´rizin câiz olmasý dýþarý çýkmanýn câiz olmasýna baðlýdýr. Zira dýþarý çýkamayan kadýna ta´rizda bulunmak imkâný yoktur. Lâkin Hâkim Kâfî adlý eserinde azâdlýk iddeti bekleyenle nikah-ý fâsid iddeti bekleyen kadýnýn dýþarý çýkabileceklerini söylemiþtir. Evet, âzâdlýk iddeti bekleyen kadýn hakkýnda bu müþkildir. Zira gördün ki, ta´rizda bulunmanýn haram kýlýnmasý boþayan kimsenin düþmanlýðýna sebeb olur. Âzâdlýk iddeti bekleyen kadýnda bu vardýr. Çünkü onu âzâd eden efendisidir. Onunla kendisi evlenmek isterse bu hususta baþkasýna düþman kesilir. Meðerki âzâdlýk iddeti bekleyenden sahibi ölen kasdedilsin. O zaman iþkâl kalmaz. Çünkü kadýn vefat iddeti bekler. Kuhistânî´nin nüshasýnda âzâd iddeti bekleyen düþmüþtür. Hâþiye yazarýnýn nüshasýnda ise mevcuddur. Onun için sözünü muradýndan baþkaya yorumlamýþtýr. Anla!

METÝN

Talâk-ý ric´i ve bâin iddeti bekleyen bir kadýn mükellef ve hür ise yahut kendisine velev fâsid nikâhtan olsun ev hazýrlanmýþ cariye ise, Zahîriyye´de bildirildiðine göre nasýl ayrýlýrsa ayrýlsýn velev iddetinin nafakasý yahut mesken karþýlýðýnda hul´ yapmýþ olsun esah kavle göre -Ýhtiyar- gece ve gündüz asla evinden çýkýp baþkasýnýn evi bulunan avluya gidemez. Velev ki kocasýnýn izniyle olsun. Çünkü bu Allah Teâlâ´nýn hakkýdýr. Kocasýnýn evini kiralamasý lâzým gelir. Mi´râc. Cariye gibisi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kul hakký önce gelir.

ÝZAH

"Mükellef" tâbiri küçük kýz ile deli ve kâfir kadýný hariç býrakmýþtýr. Bahýr´da Bedâyý´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Bunlarýn ilk ikisine teklif hükümlerinden bir þey teallûk etmez. Kitabîyyeye gelince: O da þeriat hakkýyla muhatab deðildir. Lâkin koca kendi menîsini korumak için deli veya kitabîyye olan karýsýný dýþarý çýkmaktan men edebilir. Kezâ mecûsiyenin kocasý Müslüman olur da kendisi Müslümanlýðý kabul etmezse hüküm budur." Yine Bahýr´da Mi´râc ile Nikaye þerhinden naklen: "Çýkmaktan men hususunda mürâhika bulûða eren kýz gibidir. Yas tutmak vâcib olmamasý hususunda ise kitabîyye gibidir." denilmektedir. Yani boþanmadan önce kocasýndan gebe kalmýþ olmasý ihtimali vardýr. Binaenaleyh kocasý menisini korumak için onu men edebilir demek istemiþtir.

"Ve hür ise" dýþarý çýkamaz. Hür deðilse talâk ve vefat iddetinde dýþarý çýkabilir. Çünkü böylesinin nikâh halinde bile kocasýnýn evinde oturmasý lâzým deðildir. Nikâhtan sonra da hüküm budur. Bir de hizmet velînin hakkýdýr. Onu iptal etmek câiz deðildir. Meðerki kendisine bir ev hazýrlamýþ olsun. O zaman dýþarý çýkamaz. Kocasýnýn dönmeye hakký da vardýr. Nikâhda cariyeye ev hazýrlar da sonra boþanýrsa cariyeyi efendisi isteyinceye kadar kocasý dýþarý çýkmaktan men edebilir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

"Ev hazýrlanmýþ cariye ise" Yani sahibi cariyeye kocasýnýn evinde bir yer tahsis etmiþ de kendisini istememiþse demektir.

"Nasýl ayrýlýrsa ayrýlsýn ilh..." Yani velev ki kocasýnýn oðlu öpmek suretiyle ayrýlmaya sebeb günâh olan bir fiil teþkil etsin demektir. Bunu Bedâyý´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Nehir sahibi diyorki: "Talâk iddeti bekleyen diye kayýdlamasý cima iddeti bekleyen kadýn dýþarý çýkmaktan men edilmediði içindir. O âzâdlýk iddeti bekleyenle nikâh-ý fâsid ve þübheyle cima iddeti bekleyen gibidir. Meðerki kocasý kendi menîsini korumak Ýçin onu çýkmaktan men etmiþ olsun. Bedâyý´da böyle denilmiþtir. Zahîriyye´de ise bunun hilâfý bildirilmiþtir. Orada: "Sahih veya fâsid nikâhtan iddet icab eden sair fark vecihleri hep birdir. Yani evinden çýkmasýnýn haram olmasý hakkýnda müsavîdir." denilmiþ, kadýnýn koca evinde iddet beklemeyeceði hususunda Özcendî´nin fetvasý hikâye edilmiþtir."

"Kadýnýn" zamiri fâsid nikâhla alýnan kadýna râci´dir. Çünkü onun üzerinde kocasýnýn milki yoktur. Bahýr. Yani nikâh-ý fâsid aralarýný ayýrmadan dýþarý çýkmasýna mâni deðildir. Ayýrdýktan sonra da öyledir demek istiyor. Þârih faslýn sonunda hilâfý nakledecek, Bedâyý´ sahibinin sözünden çýkarýlan arabulmayý da söyleyecektir. Tamamý gelecektir.

"Yahut mesken karþýlýðýnda hul´ yapmýþ olsun." Zeylaî diyor ki: "Bi-naenaleyh kadýn mesken istemeyeceðine hul´ yapmýþ gibi olur. Çünkü mesken masrafý kocasýndan sâkýt olur, kocasýnýn evini kiralamak kadýna lâzým gelir. Oradan çýkmasý helâl deðildir." Fetih´de de böyle denilmiþtir. Yani kocasýnýn evinde oturmasý þer´an kadýna vâcibtir. Kadýn bunu ýskat edemez. Yalnýz masraflarýný ýskat eder. Zâhirine bakýlýrsa mesken masrafý diye açýklamak lâzým deðildir. Mücerred mesken karþýlýðýnda hul´ olmasý mesken masraflarýný düþürür. Nitekim biz buna hul´ babýnda tenbihde bulunmuþtuk.

"Esah kavle göre..." Çünkü kadýn kendi hakkýný kendisi iptal etmek istemiþtir. Bununla onun üzerinde borç olan hak bâtýl olmaz. Nitekim Zeylaî´de bildirilmiþtir. Bunun mukabili: "Kadýn gündüzün dýþarý çýkabilir. Zira bazen buna muhtaç olur. Kocasý ölen kadýn böyledir." diyenlerin sözüdür. Fetih sahibi diyor ki: "Hak þudur: Müfti olaylara bir bakar. Þayet bir vak´ada bu hul´ yapan kadýnýn çýkmadýðý takdirde âciz kalacaðýný görürse çýkmasý helâldýr diye fetva verir. Kâdir olduðunu görürse haramdýr fetvasýný verir." Nehir ve Þürunbulâliyye sahibleri de bunu kabul etmiþlerdir.

"Evinden" Murad ayrýlýk ve ölüm anýnda kadýna izafe edilen meskendir. Hidâye. Kocasýnýn milki olmuþ olmamýþ fark etmez. Hatta kocasý orada bulunmaz da kadýn kirasýný verebildiði bir hanede bulunursa oradan dýþarý çýkamaz. Kirasýný verir, orada hâkimin izniyle oturursa sonra kocasýndan alýr. Bahýr ve Zeylaî.

"Baþkasýnýn evi bulunan avluya gidemez." Ýfadesinden murad kocasýnýn olmayan evdir. Oradaki evler kocasýna aid ise onlara gidebilir ve hangisinde isterse geceyi geçirebilir. Çünkü onlar mesken olarak kadýna izafe edilirler. Zeylaî.

"Cariye gibisi bunun hilâfýnadýr." Cariyeden muradý hâlis cariyedir. Gibisinden muradý ise müdebbere, ümmüveled ve mükâtebedir. Maksad yer tahsis edilmediði zamandýr. Çünkühizmet, sahibinin hakkýdýr. Nitekim geçmiþti. Evden çýkmamak ise Allah Teâlâ´nýn hakkýdýr, Binaenaleyh kulun hakký öne alýnýr. Çünkü o muhtaçtýr.

METÝN

Ölüm iddeti bekleyen kadýn gece ve gündüz dýþarý çýkar. Fakat gecenin ekserisini evinde geçirir. Çünkü nafakasý kendine aiddir. O dýþarý çýkmaya muhtaçtýr. Hatta yanýnda kendisine yetecek nafakasý bulunursa boþanan kadýn gibi olur ve dýþarý çýkmasý helâl olmaz. Fetih. Kýnye´de kadýnýn vekili yoksa kendisine mutlaka lâzým olan ziraat gibi bir iþi yoluna koymak için çýkabileceði bildirilmiþtir. Kadýn oturduðu evden baþka yerde boþanýr veya o ziyarette iken kocasý ölürse derhal evine döner. Çünkü bu ona vâcibdir. Talâk ve ölüm iddeti bekleyen kadýnlar iddetin vâcib olduðu evde iddet beklerler, ondan çýkarýlmazlar. Ancak ev yýkýlýr veya yýkýlacaðýndan yahut malýnýn telef olacaðýndan korkarsa yahut evin kirasýný veremezse bu gibi zaruri hallerde çýkarak en yakýn bir yere gidebilir. Talâkta ise kocasýnýn istediði yere gider. Kadýna hanedeki hissesi yetmezse baþkalarýndan satýn alýr. Müctebâ. Bu sözün zâhirine bakýlýrsa kadýn muktedir olduðu vakit satýn almak veya kira ile tutmak kendisine vâcib olur. Bahýr. ´Bu sözü Bahýr sahibinin kardeþi ile musannýf kabul etmiþlerdir.

Ben derim ki: Lâkin benim Müctebâ´nýn iki nüshasýnda gördüðüme göre kadýn perde arkasýna çekilir. Kelime istirâdan deðil istýbar aslýndan gelmiþtir. Bu kaydedilmelidir.

ÝZAH

"Çünkü nafakasý kendine aiddir." Yani nafakasý kendi ihtiyari ile sâkýt olmamýþtýr. Hul´ olan kadýn bunun hilâfýnadýr. Nitekim geçti. Ölüm iddeti bekleyenle talâk iddeti bekleyen kadýn arasýnda fark budur. Hidâye sahibi diyor ki: "Kocasý ölen kadýna gelince: Ona nafaka olmadýðý için geçim derdiyle gündüzün dýþarý çýkmaya muhtaçtýr. Bu bazen karanlýk basýncaya kadar uzayabilir. Boþanan kadýn böyle deðildir. Çünkü onun nafakasý kocasýnýn malýndan gelmektedir."

Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Hâsýlý kadýnýn dýþarý çýkmasýnýn helâl olmasý maiþet derdiyle uðraþmasýna baðlýdýr. Binaenaleyh o mikdar takdir edilir. Ne zaman ihtiyacý biterse ondan sonra evinin dýþýnda vakit geçirmesi helâl olmaz." Bu izahla Bahýr sahibinin itirazý def edilmiþ olur. O þöyle demiþtir: "Ulemanýn sözlerinden anlaþýlan vefat iddeti bekleyen bir kadýnýn dýþarý çýkabilmesidir. Velev ki yanýnda nafakasý bulunsun. Aksi takdirde talâk veya ölüm iddeti bekleyen bir kadýn ancak zaruret için dýþarý çýkabiIir derlerdi. Zira boþanan kadýn zaruret dolayý siyle gece ve gündüz dýþarý çýkabilir." Ýtirazýn def´i þöyledir: Ölüm iddeti bekleyen kadýn âdeten nafakasýný kazanmak için dýþarý çýkmaya muhtaç olunca ulema onun gündüzleri ve gecenin bir kýsmýnda dýþarý çýkabileceðini söylemiþlerdir. Boþanan kadýn bunun hilâfýnadýr. Zaruretten dolayý çýkmaya gelince: Bu hususta aralarýnda fark yoktur. Nitekim aþaðýda gelen meselede bunu bildirmiþlerdir. Þu halde burada murad zaruret olmayan yerdir. Onun için Hâkim Kafi´de boþanan kadýnýn dýþarý çýkmasýnýn mutlak olarak memnu olduðunu söyledikten sonra: "Kocasý ölen kadýn gündüzün çýkabilir. Çünkü ihtiyacý vardýr. Ama evinden baþka yerde gecelemez." demiþtir. Bu aralarýnda fark olduðunu açýk olarak gösterir. Evet, metinlerin ibârelerine bakýlýrsa zâhirleri Bahýr sahibinin sözünü iham eder. Kâfî sahibinin yaptýðý gibi kadýnýn çýkmasýný hâcetle kayýdlasalar daha zâhir olurdu.

"Kýnye´de kadýnýn vekili yoksa ilh..." Ýfadesi hakkýnda Nehir sahibi:"Bunu mutlaka kocasýnýn evinde geceler diye kayýdlamak lâzýmdýr." demiþtir.

"Talâk ve ölüm iddeti bekleyen kadýnlar" Hakkýnda Cevhere´de þöyle denilmiþtir: "Bu talâk ric´î olduðuna göredir. Bâin olursa mutlaka bir perde lâzýmdýr. Ancak erkek fâsýk ise o zaman kadýn çýkar." Bu ifadeden anlaþýlýr ki, ric´î talâkla boþanan kadýn kocasý fâsýk bile olsa evinden çýkamaz, perde çekmesi de vâcib deðildir. Çünkü aralarýnda evlilik devam etmektedir. Bir de bu kadýnla cima´da bulunursa nihayet ric´at etmiþ sayýlýr.

"Ýddetin vâcib olduðu evde" Sözünden murad aralarý ayrýlmazdan önce her ikisine nispet edilen meskendir. Velev ki kocasýnýn evi olmasýn. Nitekim yukarýda geçti. Bu söz çadýrlara da þâmildir. Nitekim Þürunbulâliyye´de belirtilmiþtir.

"Telef olacaðýndan korkarsa çýkarýlabilir." Burada ve daha sonra tesniye zamiri kullanarak çýkarýlabilirler dese daha iyi olur ve hem kocasýnýn zulmen çýkarmasýna hem de kirayý veremediði için ev sahibinin çýkarmasýna ve kadýnýn hissesi kendisine yetmediði vakit mirâsçýnýn evinden çýkarmasýna þâmil olurdu. Bahýr.

"Yahut evin kirasýný veremezse" Sözünden anlaþýlýyor ki, kirayý verebilirse kendi malýndan ödemesi lâzým gelir. Boþanan kadýn hâkim izniyle orada oturursa ödediði kirayý sonra kocasýndan alýr. Nitekim yukarýda geçti.

"Bu gibi haller" den biri de Zahîriyye´de kaydedilen þu haldir: "Kadýn geceleyin ölüden veya ölümden korkar da yanýnda kimsesi bulunmazsa çok korktuðu takdirde baþka yere gidebilir, aksi takdirde gidemez."

"Talâkta ise ilh..." Sözü mahzuf üzerine atfedilmiþtir. Takdiri þudur: Bu ölümdedir. Talâkta ise kocasýnýn istediði yere gider. Talâkta ikinci evin tâyini kocaya, ölümde ise kadýna aiddir. Fetih. Kezâ kadýný kendisi orada yokken boþarsa tâyin kadýna aiddir. Mi´râc. Yine Mi´râc´da bildirildiðine göre ölüm halinde ev yýkýlýrsa en yakýn muayyen bir yere gitmesi, talâk halinde ise istediði yere gitmesi câizdir. Bahýr. Bu gösterir ki, en yakýn yerin tâyini kadýna býrakýlmýþtýr. Anla! Taþýndýðý yerin hükmü aslî meskeninin hükmü gibidir. Kadýn oradan dýþarý çýkamaz. Bahýr.

"Bu kaydedilmelidir." Ben derim ki: Benim Mûctebâ´nýn iki nüshasýnda gördüðüm "satýnalýr" þeklinde (þirâ´) aslýndan gelmektedir. Bunu þu da te´yid eder ki; bu ifade Müctebâ´da: "Kadýn ecnebîlerden ve adamýn büyük çocuklarýndan satýn alýr." þeklindedir. Zira kadýnýn kocasýnýn büyük çocuklarýndan perdeyle örtünmesi vâcib deðildir. Lâkin ben Hâkim´in Kafîsi´nde þöyle denildiðini gördüm: "Kocasý boþadýðý vakit kadýnýn bir odadan baþka yeri bulunmazsa kocasýnýn kendisiyle kadýn arasýna perde çekmesi gerekir. Ölüm halinde de öyledir. Kocasýnýn baþka kadýndan büyük oðullarý varsa onlarla kadýnýn arasýna perde çekilir ve kadýn orada oturur. Aksi takdirde baþka yere taþýnýr." Biliyorsun ki, bu zâhir rivâyetin ibâresidir. Ona müracaat icab eder. Vechi her halde fitne olsa gerektir. Zira çocuklar yetiþmiþ adamlar olup kadýnla birlikte bir evdedirler. Velev ki kocasýnýn oðullarý olmakla kadýna mahrem bulunsunlar. Nasýl ki ulema genç kaynana ile baþ baþa kalmanýn mekrûh olduðunu söylemiþlerdir. Bahýr´da. Mý´râc´dan naklen: "Kocasý ölür de yabancý büyük çocuklarý kalýrsa perdenin hükmü yine böyledir." denilmiþtir. Söylediðimiz sebebten dolayý onlara yabancý demiþtir. Bu da þârihin nüshasýný te´yid eder. Müctebâ´da meselenin kadýnýn hissesi kendisine yetmezse diye farz edilmiþ olmasý buna aykýrý deðildir. Ona yetmeyince perdeyle kadýnýn yanýnda durmak nasýl emredilir! Çünkü murad yalnýz olduðu halde kadýna yetmemesidir. Onun için mesele Kâfî´de bir evde diye farz edilmiþtir. Sonra Kâfî´nin: "Aksi takdirde baþka yere taþýnýr." demesi gösteriyor ki, satýn almak kadýna lâzým deðildir. Bu sözün bir misli de Hâniyye´den naklen Nehir´de ve baþka kitablardadýr ki: "Mirâsçýlar arasýnda kadýna mahrem olmayan kimseler bulunur da kadýnýn hissesi kendine yetmezse onlar çýkarmasa bile kadýn oradan çýkabilir." þeklindedir. Bu da þârihin nüshasýný tey´id eder. Bu izahla bütün hâþiye yazarlarýnýn þârihe olan hücumlarý sukut eder. Anla!

METÝN

Talâk-ý bâinde aralarýnda mutlaka bir perde bulunmak lâzým gelir. Tâ ki ecnebî kadýnla halvette kalmýþ olmasýn. Bu þunu ifade eder ki, aradaki perde haram olan halvete mânidir. Ev ikisine dar gelir veya koca fâsýk olursa kocasýnýn çýkmasý evlâdýr. Çünkü kadýnýn oturmasý vâcibtir, erkeðin oturmasý vâcib deðildir. Bunun ifade ettiði mânâ onunla hüküm vermenin vâcib olmasýdýr. Bunu Kemal söylemiþtir. Hâkimin karý ile kocanýn aralarýna girebilecek güvenilir bir kadýn koymasý ve bu kadýnýn rýzkýnýn beytülmalden verilmesi iyi olur. Bunu Bahýr sahibi Telhisü´l-Cami´den nakletmiþtir. Müctebâ´da: "Efdal olan araya perde çekmektir. Kocasý fâsýk ise araya bir kadýn koymalýdýr." denilmiþ ve þöyle devam edilmiþtir: "Fitne korkusu yoksa ve birbirleriyle kârý-koca gibi karþýlaþmazlarsa üç hayýzdan sonra ikisi bir evde oturabilirler." Þeyhülislama altmýþ yaþlarýnda birbirlerinden ayrýlan ve aralarýnda çocuklarý bulunup onlardan ayrýlmalarý mümkün olmayan karý-kocanýn birbirinden ayýlmalarý fakat bir evde oturup bir döþekte yatmamalarý, birbirierinin karþýsýna korý-koca gibiçýkmamalarý sorulmuþ? Buna haklarý var mýdýr denilmiþ. Þeyhülislâm evet cevabýný vermiþ, musannýf da bunu ikrar etmiþtir. Kadýný seferde velev bir þehirde boþar veya kendisi ölür de kadýnla varacaðý þehrin arasýnda sefer mesafesi bulunmazsa kadýn geri döner. Kadýnýn þehri ile aralarýnda sefer müddeti, gideceði yer ile aralarýnda ise ondan daha az mesafe bulunursa yoluna devam eder. Sefer mesafesi her Ýki taraftan mevcud olur da kadýn çölde bulunursa yoluna devam etmekle geri dönmek arasýnda muhayyerdir. Saðýndaki ve solundaki yerler muteber deðildir. Her iki surette yanýnda velîsi bulunsun bulunmasýn müsavîdir.

ÝZAH

"Talâk-ý bâinde" Ve ölümde aralarýnda mutlaka bir perde bulunmak icab eder. Tâ ki kadýn onunla mahrem olmayan mirâsçýlardan örtünsün. Hindiyye. Bu sözün zâhirine bakýlýrsa talâk-ý ric´îde perde yoktur. Musannýfýn aþaðýda gelen: "Ric´î talâkla boþanan da bâin gibidir." sözü onda da perde lâzým geleceðini ifade eder. Ric´at bâbýnda geçen: "Boþanan kadýnýn yanýna haber vermeden girmez." sözü dahi bunu te´yid eder. Sonra zâhire bakýlýrsa buradaki perde mendubdur. Çünkü kadýn ecnebî deðildir. Bu zabdedilmelidir. T.

Ben derim ki: Biz Cevhere´den naklen talâk-ý ric´îde perde lâzým gel-mediðini ifade eden sözler arz etmiþtik. Velev ki koca fâsýk olsun. Çünkü evlilik devam etmektedir. Kadýna yanýna girdiðini bildirmesi istemediði halde ric´at etmiþ sayýlmasýn diyedir. Bu ise yanýna girdikten sonra perde kullanmanýn vâcib olmasýný gerektirmez. Evet, mendub olmasýna bir mâni yoktur.

"Bu þunu ifade eder ki ilh..." Yani ta´lil oradaki perdenin haram olan halvete mâni olmasýný gerektirir. Ecnebî kadýn hakkýnda da bunu söylemek mümkündür. Velev ki kendisinden iddet bekleyen olmasýn. Ancak bunun hilâfýna nakil bulunursa bir diyeceðimiz kalmaz. Bahýr.

"Koca fâsýk olursa kocasýnýn çýkmasý evlâdýr." Çünkü perde Ýle iktifa edilmesi kocasý haram hükmüne itikad ettiði içindir. Binaenaleyh o haram olan bir þeye cür´et göstermez. Meðerki fâsýk olsun. Fetih.

"Bunun ifade ettiði mânâ" Yani kadýnýn oturmasý vâcibdir diye ta´lil de bulunmanýn ifade ettiði mânâ onunla hüküm vermenin yani erkeðin oradan çýkmasýna hüküm vermenin vâcib olmasýdýr. Ulemanýn: "Erkeðin çýkýmasý evlâdýr." demeleri her halde daha tercih olunur mânâsýnadýr. Nitekim "Haram kýlanla mubah kýlan delil karþý karþýya geldikleri vakit haram kýlan evlâdýr yahut daha tercihe þâyândýr." denilir ve bundan vücub murad olunur. Fetih.

"Güvenilir bir kadýn koymasý..." Burada þöyle bir itiraz yapýlamaz: "Sizin kaidenize göre kadýn araya girmeye elveriþli deðildir. Hatta siz kadýna güvenilir kadýnlarla beraber yolculuk müsaadesi bile vermediniz. Baþka kadýnýn katýlmasýyla fitne artar dediniz!" Çünkü biz þöyle diyoruz: Kadýn þehirde araya girmeye elveriþlidir. Zira orada kavmü kabileden utanmak veicabýnda yardým istemek vardýr. Çöl bunun hilâfýnadýr. Zeylai. Böylece bu söz kadýnýn araya girebilmesinin mânâsý imdat isteme imkâný olduðunu anlatmaktadýr.

"Rýzkýnýn beytülmalden verilmesi iyi olur." Çünkü kadýn Allah Teâlâ´nýn hakký için kocayý karýsýndan men etmekle meþguldür. Bu ferc meselelerine gösterilen ihtiyattandýr. Binaenaleyh nafakasý da Allah Teâlâ´nýn malýndan verilir. Zahîre.

"Müctebâ´da ilh..." Þöyle denilmiþtir: "Efdal olan gecelemek hususunda aralarýna perde koymaktýr. Ancak koca fâsýk olursa aralarýna güvenilir bir kadýn konulur. Buna da imkân yoksa kadýn çýkmalýdýr. Ama erkeðin çýkmasý daha iyidir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Burada evvelce geçene muhalefet vardýr. Çünkü Hidaye sahibine uyarak musannýfýn da dediði gibi perde koymak mutlaka lâzýmdýr Zâhir olan budur. Çünkü ecnebî kadýnla halvette kalmak haramdýr.

"Þeyhülislâm" Mutlak olarak söylenince Haherzâde nâmýyla meþhur olan Þeyh Bekr anlaþýlýr. Þarih bunu nakletmekle Müctebâ´dan naklettiði" kadýnla beraber oturmanýn bir hâcetten dolayý olmasýna tahsis etmek istemiþtir. Meselâ çocuklarý olur da yalnýz babalarýyla yahut yalnýz anneleriyle kalýrlarsa zâyi olacaklarýndan korkulur. Yahut kendileri yaþlý olurlar da erkeðin bakacak, kadýnýn yiyecek satýn alacak kimsesi bulunmaz. Zâhire bakýlýrsa altmýþ yaþlarýnda diye kaydedilmesi ve çocuklar bulunduðunu söylemesi sual hadisesinde böyle olduðundandýr. Nitekim bunu Tahtâvi ifade etmiþtir.

"Kadýn geri döner." Yani kadýn ister þehirde ister baþka bir yerde bulunsun geri döner. Bu varacaðý yer sefer mesafesi olduðuna göredir. Bahýr. Yani kadýn iddeti içinde mahremsiz sefere çýkmýþ olmamak için geri dönmesi icab eder. Kendisiyle varacaðý yer arasýnda sefer mesafesi bulunursa bunun hilâfýnadýr. Ýki rivâyetten birine göre kadýn muhayyerdir. Çünkü sefer yoktur. Anla!

"Kadýnýn þehri ile aralarýnda ilh " Meselesi birinci meselenin aksinedir.

"Yoluna devam eder." Çünkü geri dönmesinde yeni bir sefer ortaya çýkarmak vardýr.

"Sefer mesafesi her iki taraftan mevcud olursa ilh..." Bu üçüncü me-seledir. Bunun aksi de ayný hükümdedir. Aksi her iki taraftan sefer müddeti bulunmamaktýr. O zaman kadýn muhayyer kalýr. Ama geri dönmesi daha iyi olur. Kâfî´nin ifadesine göre hüküm budur. Nihâye ve diðer kitablarýn ifadelerine göre ise geri dönmesi teayyün eder. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Ýki taraftan biri diðerine tercih edilmez. Bana ikincisi tercih edilecek gibi geliyor. Çünkü bunda seferi kesmek vardýr. Bu onu tamamlamaktan daha iyidir. Meðerki ikinci meselede olduðu gibi onu kesmekle yeni bir sefer meydana getirmek lâzým gelsin. Sonra gördüm ki Fetih sahibi bunun daha güzel olduðunu. Hidâye sahibinin birinci meseledeki geri dönmeyi mutlak söylemesinin gereði bu olduðunu söylemiþtir. .Yani Hidaye sahibibirinci meseleyi Bahýr sahibinin yaptýðý gibi kayýdlamamýþtýr.

"Saðýndaki ve solundaki yerler" Yani þehir ve köyler muteber deðildir. Çünkü bunlar ne vatandýr ne de gitmek istenilen yer! Binaenaleyh onlarý itibara almakda kadýna zarar vardýr.

"Her iki surette" Yani gerek dönmeyi tâyin, gerekse muhayyer býrakmak suretlerinde yanýnda velîsi bulunup bulunmamasý müsavîdir.

METÝN

Kocasýnýn evinde iddet beklemek için geri dönmesi daha iyidir. Lâkin yaþamaya elveriþli bir yere uðrarsa -Nitekim Bahýr´da ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Nehir´de o yer ile varacaðý yer arasýnda sefer mesafesi varsa ifadesi ziyade edilmiþtir.- yahut oturmaya elveriþli bir kasaba veya köyde bulunursa mahrem bulamadýðý takdirde bil ittifak orada iddetini bekler. Ýmam-ý Azam´a göre mahrem bulsa da orada bekler. Sonra varsa bir mahremle yola çýkar. Boþanarak iddet bekleyen bir kadýn boþandýðý yerde beklemekten zarar görüyorsa çölde kocasýyla birlikte bir hödüç veya çadýrda Bedevîlerle yolculuk eder. Fetih. Kocasý onu götürebilir. Zarar görmezse götüremez. Kocasý velev talâk-ý ric´iden olsun iddet bekleyen karýsýný sefere götüremez. Bahýr. Geçen hususatta talâk-ý ric´î ile boþanan kadýn bâinle boþanan gibidir. Þu kadar var ki, sefer müddetinde kocasýndan ayrýlmaktan men edilir. Çünkü evlilik bâkîdir. Bâinle boþanan bunun hilâfýnadýr. Nitekim geçmiþti.

FER´Ý MESELELER: Bir adam boþadýðý karýsýný yakýnýna iskan etmesini hâkimden isterse hâkim ona icabet etmez. Kadýn ancak ayrýldýðý evde iddet bekler. Zahîriyye.

Kadýn kocasýnýn oðlunu öperse kendisine mesken verilir, nafaka ve-rilmez.Tatarhâniyye. Nikâh-ý fâsidden iddet bekleyen kadýn dýþarý çýkmaktan men edilmez. Müctebâ.

Ben derim ki: Yukarýda Bezzâziye´den naklen bunun hilâfý geçti. Lâkin Bedâyý´da; "Kitabîyye, deli ve âzâd ettiði ümmüveled gibi kocasý menîsini korumak için onu men edebilir." denilmektedir. Bellenmelidir.

ÝZAH

"Ýddet beklemek için ilh..." Çünkü sefer mesafesi olmak hususunda iki taraf müsavî gelince dönmek için tercih sebebi vardýr. O da aslî vâcibin hâsýl olmasýdýr. Binaenaleyh dönmesi evlâdýr. Vâcib olmamasý oraya ancak sefer mesafesi yürümekle varýlacaðý içindir.

"O yer ile varacaðý yer arasýnda sefer mesafesi varsa" Cümlesini ziyade etmenin ne faydasý olduðunu sen düþün! Çünkü mesele dönüþde oraya uðrarsa yahut giderken uðrar da iki taraf arasýnda sefer mesafesi bulunursa diye farz edilmiþtir. Sonra Nehir´e müracaat ettim. Fakat bunu orada göremedim.

"Yahut oturmaya elveriþli" meselâ malýnýn ve canýnýn emin olduðu ve aradýðýný bulduðu bir yerde boþanýr veya kocasý ölürse orada iddet bekler.

"Kocasýyla birlikte" Yani hödüç veya çadýrýn içinde kocasýyla beraber olduðu halde yolculuk eder. Bahýr sahibinin Zahîriyye´den naklettiði ibaresi: "Kadýný çölde hödüç veya çadýrda beraberinde iken boþar da kocasý ot veya su aramak için bir yerden baþka yere giderse ilh..." þeklindedir.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa bu hödüç veya çadýrda kadýnýn ayrýlmasýna imkân olmadýðý ve aralarýnda perde bulunmadýðý zamandýr. Rahmeti: "Koca fasýk ise ikisinin arasýna kudretli bir kadýn koymak icab eder." demiþtir. Allah´u a´lem.

"Sefere götüremez." Yani kadýný evinde boþarsa onu sefere götüremez. Velev ki talâk-ý ric´î ile boþamýþ olsun. Ric´at bahsinde Kemal´in seferi ric´at saydýðý geçmiþti. T.

"Bâinle boþanan bunun hilâfýnadýr." Çünkü o dilediði kimseyle birlikte geriye döner veya yoluna devam eder. Aralarýnda nikâh kalmadýðý için kocasý ecnebî olmuþtur. Zeylaî.

"Kendisine mesken verilir." Çünkü mesken þeriatýn hakkýdýr, nafaka verilmez. Zira ayrýlýk kadýnýn iþlediði bir suçtan ileri gelmiþtir. T.

"Bezzâziye´den naklen bunun hilâfý geçti." Yani iddet bâbýnda: "Koca-sýnýn evinde iddet beklemez." Bezzâziye. demiþdi. Lâkin bu söz Müctebâ´nýn ifadesine muhalif deðil muvafýktýr. O halde münasib olan: "Zahîriyye´den bunun hilâfý nakledilmiþti." demekdi Yani bu fasýlda musannýfýn: "Ric´î ve bâin iddeti bekleyen kadýn dýþarý çýkamaz." dediði yerde þârih: "Zahîriyye´de beyan edildiðine göre ne þekil ayýlýrlarsa ayrýlsýnlar." demiþdi.

"Lâkin Bedâyý´da ilh..." ifadesiyle þârih iki ibâre arasýndaki aykýrýlýðý gidermek istiyor. Çýkabilmeyi kocasýnýn men etmediðini, çýkamamayý da men ettiðine yorumluyor.

Ben derim ki; Lâkin bunu kocasý yoksa diye kayýdlamak gerekir. Çünkü kocasýnýn hakký tercih edilir. Bunu Hâkim´in Kâfîsi´ndeki þu ifade de te´yid eder: "Ümmüveled efendisinden iddet beklerken ve kezâ bir kadýn nikâh-ý fâsidden iddet beklerken bundan korunmak yoktur. Her ikisi dýþarý çýkar ve evlerinden baþka bir yerde geceleyebilirler. Görmüyor musun bir adamýn karýsý kocaya varýr da cima´dan sonra aralarý ayrýlýr ve ilk Kocasýna iade edilirse kadýn ona süslenip zînetlenebilir. Ve kadýnýn üç hayýzdan ibaret bir iddet beklemesi gerekir." Allah u a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:44:16
NESEBÝN SÜBUTU HAKKINDA BÝR FASIL



METÝN


Haml müddetinin en çoðu iki senedir. Delili Aiþe (R.A.)´nin haberidir. Nitekim radâ bahsinde geçmiþti. Üç mezhebin imamlarýna göre ise dört senedir. En azý bil icma altý aydýr. Binaenaleyh talâký- ric´î iddeti bekleyen bir kadýn çocuðunun nesebi iddetinin geçtiðini ikrar etmedikçe, müddet de ihtimalli bulundukça iki seneden fazlada bile doðursa sâbit olur.- Velev hayýzdan kesildiði için aylarla iddet beklesin. Bedâyý´. Bu hususta nikâh-ý fâsid de sahih nikâh gibidir.- Kuhistânî. Velev ki yirmi senede veya daha fazlada doðursun. Çünkü kadýnýn temizlik müddetinin uzamasý ve çocuðun iddet esnasýnda kalmasý ihtimali vardýr.

ÝZAH

Bu fasýl nesebin ne kadar müddette sâbit olacaðýný veya olmayacaðýný beyan hakkýndadýr. Nehir sahibi þöyle demiþtir: "Musannýf iddet bekleyen kadýnlarýn nev´ilerini beyandan sonra hâmile olarak iddet bekleyenlere ne lâzým geleceðini izaha geçmiþtir ki, o da nesebin sübutudur."

"Delili Âiþe (R.A.)´nýn haberidir." Darekutnî ile Beyhakî´nin Sünen´lerinde tahriç ettiklerine göre Hz. Aiþe: "Bir kadýn haml müddetinde iki senenin üzerine el iði direðinin gölgesi kadar bile ziyade etmez." Demiþtir. Bir rivâyette hadîs: "Haml iki seneden ziyade olamaz ilh..." diye baþlar Tamamý Fetih´dedir. Bahýr sahibi diyor ki: "El iðinin gölgesi azlýða misaldir. Çünkü dönerken o baþka gölgelerden Daha çabuk yok olur."

"Dört senedir." Zira Darekutnî´nin Mâlik b. Enes´den rivâyet ettiði bir hadîsde Hz. Mâlik: "Bu kadýn bizim komþumuzdur. Muhammed b. Acla´nýn karýsýdýr. Sözü doðru bir kadýndýr. Kocasý da doðru sözlüdür. 12 senede üç batýn çocuk doðurdu. Her batný dört senede doðurdu." demiþtir. Þübhesiz ki Hz. Aiþe´nin sözü ancak iþitmekle bilinen þeylerdendir. Binaenaleyh bu habere tercih edilir. Çünkü þâri hazretlerine nisbeti sahih olduktan sonra artýk hata olmak ihtimali kalmaz. Bu hikâye onun hilâfýnadýr. Zira Ýmam Mâlik´e nisbeti sahih olduktan sonra dahi hata olmak ihtimali vardýr. Kadýnýn hayýz kaný dört sene kesilip sonra çocuk doðmasý mümkündür. Temizlik müddetinin iki sene veya daha fazla uzamasý, sonra gebe kalmasý câizdir. Karnýnda meselâ bir hareket hissetse bile çocuk olduðu hususunda kesin deðildir. Tamamý Fetih´dedir.

"Velev aylarla iddet beklesin." Yani hayýzdan kesildiðini zannederek aylarla iddet beklesin. Zira çocuðu doðurmakla hayýzdan kesilmediði anlaþýlmýþ olur. Bunu Ebussûud´dan naklen Tahtâvî söylemiþtir.

Ben derim ki: Bu iddet bekleyen kadýný umumileþtirmektir. Yani kadýn bâin veya ric´î talâkta iddetim hayýzlarla veya aylarla beklesin bittiðini ikrar etmedikçe fark etmez. Ýddetinin bittiðini üç ayla tefsir ederek ikrarda bulunursa hüküm yine budur. Çünkü iddetinin aylarla olmadýðýmeydana çýkar ve ikrarý sahih olmaz. Üç hayýz sýðacak bir müddette iddetinin bittiðini mutlak olarak ikrar ederse bakýlýr: Ýkrarýndan itibaren altý aydan daha azda doðurmuþsa neseb sâbit olur. Aksi takdirde neseb sâbit deðildir. Çünkü hayýzdan kesilmesi bâtýl olunca kadýnýn ikrarý hayýzlarla iddetinin bittiðine yorumlanýr. Bu mümkün olduðu kadar onun sözünü doðruya yorumlamak içindir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bedâyý´dan alýnmýþtýr. Bahýr sahibi onu mânâ bozulacak derecede kýsaltmýþtýr.

"Nikâh-ý fâsid de sahih nikâh gîbîdir." Ýfadesi söz götürür. Çünkü ule manýn: "Kadýn çocuðu tam iki senede veya fazlada doðurursa bu ric´at olur.". sözlerine uymaz. Nikâh-ý fâsid iddetinde yapýlan cima ric´atý icab etmez. Buna Tahtâvî: "Buradaki iþaret ric´ata deðil nesebin sübutunadýr." diye cevap vermiþ, sözüne þöyle devam etmiþtir:: "Sonra burada nesebin sübutunun yeri ayrýlma vaktinden itibaren iki seneden daha azda doðurmuþ olmasýdýr, daha fazlada doðurmasý deðildir. iki senenin tamamýnda doðurursa hükmün ne olacaðý araþtýrýlmalýdýr." Biz bu husustaki sözün tamamýný mehir babýnda arz etmiþtik.

"Müddet de ihtimalli bulundukça" Yani iddetin geçebileceði bir zamansa demektir ki, bu kayýd metnin ibâresinden deðil mefhumundan alýnmýþtýr. Çünkü iki seneden fazlada doðurduðunda iddetinin geçtiðini ikrar etmemesini geçmesi ihtimali ile kayýdlamak doðru deðildir. Fetih ve diðer kitablarýn ibâreleri þöyledir: "Ýddetinin bittiðini ikrar etmedikçe böyledir. Bittiðini ikrar eder de müddet de buna elveriþli bulunursa, yani Ýmam-ý Azam´ýn kavline göre altmýþ gün, Ýmameyn´in kavline göre otuz dokuz gün olur da sonra çocuðu doðurursa nesebi sâbit olmaz. Meðerki ikrar vaktinden sonra altý aydan azda doðurmuþ olsun. O zaman nesebi sâbit olur. Zira ikrar vaktinde hamile bulunduðu kesinleþir ve kadýnýn yalan söylediði anlaþýlýr. Bu bâin talâkla boþanan hakkýnda da böyledir. Kocasý ölen kadýn ise iddetinin bittiðini iddia eder de sonra tam altý ayda bir çocuk doðurursa nesebi sâbit olmaz. Daha azda doðurursa sâbit olur."

METÝN

Doðum iki seneden fazlada veya tam iki senede olmuþsa ric´at sayýlýr. Çünkü çocuk iddet içinde kalmýþtýr. Daha azda olursa ric´at sayýlmaz. Zira nesebi sâbit olsa da þübhe vardýr. Nasýl ki talâk-ý bâinle boþanan bir kadýn talâk vaktinden itibaren iki seneden azda doðurur da iddetinin geçtiðini ikrar etmezse, ihtiyatan iddiaya hâcet kalmaksýzýn neseb sâbit olur. Çünkü hamlin talâk vaktinde mevcud olmasý câizdir. Nitekim geçmiþti. Ýki senenin tamamýnda doðurursa neseb sâbit olmaz. Bazýlarý sâbit olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü talâk halinde gebe kalmak tesavvur olunabilir. Cevhere sahibi doðrusunun bu olduðunu söylemiþtir. Ancak kocasýnýn bendendir diye iddiasýyla sâbit olur, Çünkü o bunu iltizam etmiþtir. Bu ayný zamanda akid þübhesidir.

ÝZAH

"Çünkü çocuk iddet içinde kalmýþtýr." Binaenaleyh cima etmekle bu adam karýsýna ric´at etmiþ olur. Nehir. "Doðum ric´at sayýlýr." sözünün mânâsý ric´ata delil olur demektir. Çünkü hakikî ric´at doðumla deðil sâbýk cimayla olmuþtur.

"Þübhe vardýr." Kadýnýn talâktan önce ve sonra gebe kalmýþ olmasý ihtimali vardýr. Binaenaleyh þübhe ile ric´at etmiþ sayýlamaz. Velev ki nesebi sâbit olsun. Nesebinin sâbit olmasý gebelik nikâh veya iddet halinde bulunduðu içindir. Cevhere.

"Nasýl ki talâk-ý bâinle boþanan bir kadýn" Sözü bir ve üç talâk-ý bâine þâmil olduðu gibi hürreye ve mâlik olmamak þartýyla cariyeye de þâmildir. Nitekim gelecektir. Kezâ iddet içinde veya dýþýnda evlenmesine de þamildir. Bahýr. Bunun izahý fer´î meselelerde gelecektir. Tahtâvi´nin Hamevî´den, onun da Bercendî´den naklettiðine göre talâk-ý bâinle boþanan kadýnýn cima edilmiþ olmasý þarttýr. Cima edilmemiþse aralarý ayrýldýktan sonra altý ayda veya daha fazlada doðurduðu takdirde nesebi sâbit olmaz. Daha azda doðurursa sâbit olur. Yani akid vaktinden itibaren altý ayda veya fazlada doðurursa demek istiyor. Bahýr´da þöyle denilmiþtir:" Bilmiþ ol ki ric´î ve bâin talâkla boþanan kadýnýn doðurduðu çocuðun nesebinin sabit olmasý aþaðýda gelecek doðum þâhidliði veya kocanýn gebeliði itirafý yahut zâhir olan gebelikle kayýdlýdýr.

"Ýddetinin geçtiðini ikrar etmezse" Ýhtiyatan iddiaye hâcet kalmaksýzýn neseb sâbit olur. Ýddetinin geçtiðini ikrar ederse talâk-ý ric´î gibi olur. Nitekim Fetih´den naklen arz etmiþtik.

"Nitekim geçmiþti." Yani ikrar bulunmamasýný þart koþmak talâk-ý ric´îde geçen gibidir.

"Ýki senenin tamamýnda doðurursa" Diye hâssaten zikretmesi daha fazlada doðurduðunda evleviyetle neseb sâbit olmadýðýndandýr. H.

"Neseb sabit olmaz." Çünkü sabit olsa gebeliðin talâktan önce bulunmasý lâzým gelir. Zira talâktan sonra cima´ helâl deðildir. Ric´i talâkla boþanan bunun hilâfýnadýr. O zaman çocuðun ana karnýnda iki seneden fazla kalmasý lazým gelir. Bahýr.

"Çünkü talâk hâlinde gebe kalmak tesavvur olunabilir." Yani firâþ haIi ortadan kalkmadan gebe kalmýþ olur. Nitekim bunu Kâdîhân söylemiþtir ki güzeldir. O zaman çocuðun ana karnýnda iki seneden fazla kalmasý lâzým gelmez. Bunu Nehir sahibi söylemiþtir ve Fetih´den alýnmýþtýr.

"Doðrusunun bu olduðunu söylemiþtir ´ 0 Kudûrî´nin "Sabit olmaz." sözü için kesinlikle yanlýþtýr demiþtir. Çünkü baþka kitablarda sâbit olur denilmiþtir. Nehir sahibi diyor ki: "Hak atan bunu muhtelif iki rivâyet bulunduðuna yorumlamaktýr. Çünkü metînler Kudurî´nin dediði gibi hep sabit olmadýðýný kaydetmiþlerdir. Kenz ve Vâfi sahipleri, kezâ Sadru´þ-Þeria ve Mecma sahibi bu yoldan yürümüþlerdir. Onlar rivâyetî daha iyi bilirler."

"Çünkü o bunu iltizam etmiþtir." Yani bunun vechi de vardýr. Kadýný iddet içinde þübheyle cima etmiþ olabilir. Hidâye ve diðer kitablar.

"Bu ayný zamanda akid þübhesidir." Yani fiil þübhesi olduðu gibi ayný zamanda akid þübhesidir. Þârih bu sözle Zeylaî´nin itirazýna cevap vermek istemiþtir. Onun itirazý þudur: Üç talâkla boþanan bir kadýna kocasý þübheyle cimada bulunursa bu fiilde þübhe olur. Ulemanýn söylediklerine göre fiil þübhesinde neseb sabit olmaz. Velev ki kocasý iddia etsin." Bahýr sahibi buna þöyle cevap vermiþtir: "Üç talâkta boþanan kadýn mal karþýlýðýnda boþanmýþsa onunla cimada bulunmak hâlis fiil þübhesi deðildir. Ayný zamanda akid þübhesidir. Binaenaleyh çeliþki yoktur. Çünkü nesebin sâbit olmasý akid þübhesi bulunduðundandýr. Þu da var ki, Ýbn-i Melek´in Mecma þerhînde açýkladýðýna göre bir kimse yanýna zifaf olunan kadýnla cimada bulunur ve kendisine bu senin karýndýr denilirse bu fiilde þübhe olur. Kocasý iddia ederse neseb sâbit olur. Bundan anlaþýlýr ki, her fiil þübhesi neseb iddiasýna mâni deðildir." Ýnþallah hudud bahsinde fiil þübhesiyle akid ve mahal þübheleri arasýndaki farkýn tahkîki gelecektir. H. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

METÝN

Ve ancak kadýn ikiz doðurur da çocuklarýn biri iki seneden azda, diðeri iki seneden fazlada doðarsa nesebleri sâbit olur. Bir de ancak kocasý o kadýna malik olursa satýn aldýðý günden itibaren altý aydan daha azda doðurmak þartýyla nesebi sâbit olur. Velev ki talâk vaktinden itibaren iki seneden fazlada doðursun. Sair ayrýlma sebebleri de talâk gibidir. Bedâyý. Lâkin Tahâvî þerhinden naklen Kuhistânî´de bildirildiðine göre iki seneden fazlada doðurursa bendendir diye iddia þarttýr. Bir rivâyete göre velev ki kadýn onu tasdik etmesin. Bu rivâyet daha güzeldir. Fetih.

ÝZAH

"Ve ancak kadýn ikiz doðurursa ilh..." Meselâ bir kimse bir cariye satar da cariye bu þekilde iki çocuk doðurursa, satan kimse bu çocuklar bendendir diye iddia ettiðinde çocuklarýn nesebi sâbit olur ve satýþ bozulur. Bu, Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´e göre nesepleri sâbit olmaz. Çünkü ikinci çocuk bâinle boþadýktan sonra ana rahmine düþmüþtür. Birinci de ona tâbi olur. Çünkü ikizdirler. Bazýlarý doðrusunun bu olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü carîyenin ikinci çocuðu satmadan önce sahibinin milkinde meydana gelmiþ olabilir. Bâinle boþanan kadýnýn ikinci çocuðu bunun hilâfýnadýr. Fetih.

"Bir de ancak kocasý o kadýna mâlik olursa..." Ben derim ki: Bu mesele fer´î meselelerin baþýnda gelecektir. Hülasasý þudur: Bir adam cariye olan karýsýný boþar da sonra satýn alýrsa onu ya cima etmeden yahut cima ettikten sonra boþar. Cimadan sonra boþadýðýnda talâk ya ric´idir yahut bâin; ya bir talâkla boþamýþtýr yahut iki talâkla. Cima etmeden boþarsa çocuðunnesebi sâbit olmak için talâktan itibaren altý aydan azda doðurmasý þarttýr. Cimadan sonra iki talâkla boþarsa talâktan itibaren iki sene veya daha az geçmesi þarttýr. Her iki surette satýn alma vakti Ýtibara alýnmaz. Bir talâk-ý bâinle boþarsa hüküm yine böyledir. Talâk-ý ric´î ile boþarsa neseb sâbit olur. Velev ki talaktan sonra on sene geçmiþ olsun. Yalnýz her Ýki meselede satýn aldýktan sonra altý aydan azda doðurmasý þarttýr. Bu izahtan anlaþýlýr kî, "Velev iki seneden fazlada olsun." sözü ric´î talâka mahsustur. Bizim sözümüz ise talâk-ý bâin hakkýndadýr. Þu halde doðrusu "fazla" kelimesini atmaktýr. Anla!

"Bedâyý..." Orada þöyle denilmiþtir: "Talâk iddeti bekleyen kadýn hakkýnda bildiði her cevap talâktan baþka ayrýlma sebeblerinden biri ile iddet bekleyen kadýn hakkýnda da cevabdýr." Bahýr, Yani kocasýnýn dinden dönmesi sebebiyle veya bulûð yahut âzâdlýk muhayyerliði ile yahut küf´u olmamasý veya mehri misil bulunmamasý gibi bir sebeble ayrýlarak iddet beklerse demek istiyor.

"Lâkin Kuhistâni´de bildirildiðine göre" Sözü musannýfýn: "Ýki senenin tamamýnda doðurursa neseb sâbit olmaz, Ancak kocasýnýn bendendir diye iddiasýyla sâbit olur." ibâresine istidraktir. Kuhýstânî´nin ibâresi: "Lâkin Tahâvî þerhinde bildirildiðine göre çocuk bendendir iddiasý iki seneden fazlada doðurduðu zaman þarttýr." þeklindedir. Bu ibârenin mefhumu tam iki senede doðurursa bendendir iddiasýna hâcet olmadýðýný gerektirir. Ama Kuhistânî´nin Cevhere´deki rivâyete göre hareket etmiþ olmasý, musannýfýn sözü ise Kudûrî´nin rivâyetine göre olmasý mümkündür. T.

"Bu rivâyet daha güzeldir." Çünkü çocuðun ondan olmasý mümkün dür. Bendendir diye iddia da etmiþtir. Ýtiraz eden yoktur. Onun içindir ki, bir rivâyette kadýnýn tasdiki þart koþulmamýþtýr. Onu ancak Serahsî Mebsût´ta ve Beyhâkî Þâmil´de þart koþmuþlardýr. Bu da bu rivâyetin zayýf ve garip olduðunu göstermek hususunda zâhirdir. Fetih.

METÝN

Cima edilerek boþanan -velev talâk-ý ric´î ile olsun- ve iddetinin bittiðini ikrar etmeyen mürâhikanýn ve kezâ altý aydan azda doðurmak þartýyla cima edilmeyenin çocuðunun nesebi ve kezâ iddetin bittîðini îkrar eden kadýn, ikrar vaktinden itibaren altý aydan azda doðurmak þartýyla þayet gebelik iddia etmezse boþandýktan itibaren dokuz aydan azda sâbit olur. Çünkü gebelik iddet içinde olmuþtur. Aksi takdirde sabit olmaz. Çünkü iddetten sonradýr. Kadýn küçük olduðu için susmasý iddetinin bittiðini ikrar gibi sayýlýr. Gebelik iddia ederse bazý hükümlerde büyük kadýn gibidir. Zira bulûða erdiðini itiraf etmiþtir. Ölüm iddeti bekleyen kadýnýn büyük ise çocuðunun nesebi ölüm vaktinden itibaren iki seneden azda sâbit olur. Velev ki cima edilmemiþ olsun. Kadýn küçük îse on ay on günden daha azda doðurduðu takdirde çocuðunun nesebi sabit olur. Aksi tak- dirde sâbit olmaz. Dört ay ongünden sonra iddetinin geçtiðini ikrar eder de çocuðu altý ayda doðurursa nesebi sâbit olmaz.

ÝZAH

"Cima edilerek boþanan flh..." Fetih sahibi diyor ki: "Bu meselenin hâsýlý þudur: Küçük kýz ya cimadan önce yahut sonra boþanýr. Cimadan önce boþanýr da altý aydan azda çocuk doðurursa çocuðun nesebi sâbit olur. Çünkü talâktan önce çocuðun varlýðý kesindir. Altý aydan fazlada doðurursa nesebi sâbit olmaz. Çünkü ona iddet olmadýðý farz edilir. Ýddet lâzým gelmek için talâktan önce olmasý lâzým gelmez. Cimadan sonra boþarsa üç aydan sonra iddetinin bittiðini ikrar edip ikrar vaktinden itibaren altý aydan daha azda doðurursa çocuðunun nesebi sâbit olur. Tam altý ayda veya daha fazlada doðurursa sâbit olmaz. Çünkü ikrarýyla iddeti bitmiþtir. Kesin olarak yalan söylediðine hükmetmek için bundan önce olmasý lâzým gelmez. Ýddetinin bittiðini ikrar etmez, gebelik iddiasýnda da bulunmazsa, Tarafeyn´e göre boþandýktan sonra dokuz ay geçmeden doðurursa nesebi sâbit olur. Aksi takdirde sâbit olmaz. Ebu Yusuf´a göre ise talâk-ý bâinde iki seneye kadar, talâk-ý ric´îde yirmi yedi aya kadar nesebi sâbit olur. Zira kocasýnýn o kadýnla üç aydan ibaret olan iddetinin sonunda cimada bulunmasý ihtimali vardýr. Kadýn gebelik iddia ederse mutlak deðil de iddetinin geçmesi dokuz aydan daha aza münhasýr olmamasý hususunda büyük kadýn gibidir." Tamamý Fetih´dedir. Kocasý ölen küçük kýzýn ise izahý ileride gelecektir.

"Velev talâk-ý ric´i olsun." Bunda mubalega göstermesi bâinin hükmüne kolaylýkla muhalefet gösterdiði içindir. Nitekim evvelce geçti. Burada bâinle birleþtiðini anlatmak istemiþtir. T.

"Mürâhika" bulûða yaklaþan kýzdýr ki, o yaþta bulûða ermesi mümkündür. Bundan murad dokuz yaþ olup kýzda hâlâ bulûð alâmeti görülmemiþtir. Dokuz yaþýndan küçük olan kýzda gebelik mümkün deðildir.

"Altý aydan azda" Yani talâk vaktinden itibaren altý ay geçmeden doðurursa demektir.

"Kezâ iddetin bittiðini ikrar eden kadýn" Yani üç aydan sonra iddetinin bittiðini ikrar eden demektir.

"Ýkrar vaktinden itibaren altý aydan azda..." Talâk vaktinden itibaren ise dokuz aydan azda doðurursa demektir. Çünkü yalan söylediði kesin olarak meydana çýkmýþtýr. Nitekim Zeylaî´de bildirilmiþtir. O zaman nesebin sâbit olmamasý hususunda ikrar etmesiyle etmemesi arasýnda fark yoktur. Meðerki dokuz aydan azda doðurmuþ olsun. Ýkrar etmedi ise diye kayýdlamasý Ýmam Ebû Yusuf muhalefet ettiði içindir. Ýkrar etmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o zaman bildiðin gibi mesele ittifâkî olur. Bunu Halebî söylemiþtir.

"Dokuz aydan azda" sözü "Boþanan mürâhikanýn çocuðunun nesebi sâbit olur." cümlesinin kaydýdýr. Bu müddette nesebinin sâbit olmasý kadýnýn iddeti üç ay olduðu içindir. Haml müddetinin en azý do altý aydýr. Boþandýktan sonra dokuz ay geçmeden doðurursa kadýnýn iddet bitmeden hamile bulunduðu anlaþýlýr. Þârihin: "Çünkü gebelik iddet içinde olmuþtur." sözünün mânâsý budur.

"Aksi takdirde sâbit olmaz." Yani daha azda deðil de dokuz ayda veya daha fazlada doðurursa çocuðun nesebi sâbit olmaz. Çünkü kadýn iddetten sonra hamile kalmýþtýr. Kadýn iddetinin geçtiðini ikrar ederse mesele zahirdir. Ýkrar etmezse kýyasa göre büyük kadýn gibi iki seneden azda doðurduðunda nesebi sâbit olmak gerekirdi. Nitekim Ebû Yusuf´un kavli budur. Tarafeyn´e göre fark þudur: Küçük kýzýn iddetinin bitmesi için þeriatta bir cihet vardýr. Onun geçmesiyle þeriat iddetin bittiðine hükmeder. Bu cihet delâlet hususunda ikrardan daha kuvvetlidir. Tamamý Fetih´dedir.

"Bazý hükümlerde" Yani nesebinin sâbit olmasý hakkýnda demektir. Çünkü onun hakkýnda dokuz aydan aza münhasýr deðildir. Bilâkis talâk bâin ise iki seneden azda, ric´î ise yirmi yedi aydan azda doðurduðu takdirde nesebi sâbit olur. Zira büyük kadýnýn çocuðunun nesebi talâk-ý ric´îde iki seneden fazlada sâbit olur. Velev ki hayýzdan kesilme çaðýna kadar uzasýn. Çünkü temizlik müddetinin uzamasý, kocasýnýn da onunla bu müddetin sonunda cimada bulunmasý câizdir. Bahýr. Küçük kýzýn ise iddeti üç aydýr. Onunla iddetinin sonunda cima etmiþ olabilir. Sonra Ýki sene gebe kalýr. Binaenaleyh ikrar zamanýndan mutlaka yirmi yedi ay geçmeden olmalýdýr.

"Zira bulûða erdiðini itiraf etmiþtir." Bulûða ermeyen kadýn gebe kalmaz.

"Büyük Ýse" Yani iddetinýn bittiðini de Ýkrar etmediyse demektir. Ýddetinin bittiðini ikrar ederse o kadýn aþaðýda gelen: "Kezâ iddetinin bittiðini ikrar ederse ilh..." sözünde dahildir. Bahýr.

«Kadýn küçük ise» Yani gebeliðini ve iddetinin geçtiðini ikrarda bu-lunmamýþsa demek istiyor ki, bu Tarafeyn´e göredir. Ebu Yusuf´a göre iki seneye kadar nesebi sâbit olur. Bunun veçhi talâk bahsinde iddet bekleyen küçük kýz hakkýnda söylediklerimizdir. Zeylaî:

«Çocuðunun nesebi sâbit olur.» Çünkü vefat iddeti bitmeden önce çocuðun mevcud olduðu anlaþýlýr. Bahýr.

«Aksi takdirde sâbit olmaz.» Çünkü iddet bittikten sonra meydana gelmiþtir. Bahýr.

«Ýddetinin geçtiðini ikrar eder de ilh...» Burada þu mesele kalýr: Küçük kýz gebe olduðunu iddia ederse büyük kadýn gibi sayýlýr. Çocuðunun nesebi iki seneye kadar sâbit olur. Çünkü bu hususta söz onundur. Zeylaî.

«Çocuðu altý ayda» veya daha fazlada doðurursa "nesebi sâbit olmaz." Çünkü ikrardan sonra gebe kalmýþ olmasý ihtimali vardýr. Nitekim gelecektir.

METÝN

Hayýzdan kesilen kadýna gelince: Onun hükmü hayýz gören gibidir. Çünkü ölüm iddeti bütün kadýnlar hakkýnda aylarladýr. Bundan yalnýz hamile müstesnadýr. Zeylai. Çocuðu ölüm vaktinden itibaren Ýki seneden fazlada doðurmuþ gibi olur. Bunu inceleme neticesi Bahýr sahibi söylemiþtir. Kezâ iddetinin bittiðini ikrar eden kadýn þayet ikrar vaktinden itibaren haml müddetinin en azýnda doðurmuþsa ve bâin talâk vaktinden itibaren haml müddetinin çoðu geçmemiþse çocuðunun nesebi sâbit olur. Çünkü yalan söylediði kesinlikle anlaþýlýr. Aksi takdirde çocuðun nesebi sâbit olmaz. Çünkü ikrardan sonra meydana gelmesi ihtimali vardýr.

ÝZAH

«Hayýzdan kesilen kadýna gelince ilh...» Bilmelisin ki þarih burada küçük kýz ile hayýzdan kesilen hakkýnda verdiði izahatta Zeylaî´ye tâbi olmuþtur. Nehir sahibi dahi bu yolu tâkip etmiþtir. Sâbýk mürâhika meselesinde Bahýr sahibi dahi ayný yolu tâkip etmiþse de burada muhalefet ederek þöyle demiþtir: "Kadýnýn hem hayýzlarla hem aylarla iddet bekleyenine þâmildir. Lâkin Bedâyý sahibi bunu hayýz görenler diye kayýdlamýþ, aylarla iddet bekleyenlerden ise hayýzdan kesilmiþ olsun küçük olsun ölüm halinde hükmü talâktaki hükmü gibidir. Biz talâktaki halini zikretmiþtik." demiþtir. Nehir sahibi bunu Bedâyý´da görmediðini söylemiþtir.

Ben derim ki: Ýhtimal onun nüshasýndan düþmüþtür. Onu Bedâyý´da ben de gördüm.

«Bundan yalnýz hamile müstesnadýr.» Hamilenin iddeti gerek ölüm gerek baþkasý hususunda çocuðunu doðurmakla biter.

«Daha fazlada doðurmuþ gibi olur» Bu talâk-ý bâin iddetini bekleyen kadýna kýyasendir. Lâkin burada iki muhtelif rivâyet olduðunu görmüþtük.

"Çocuðunun nesebi sâbit olur." Yani ister bain ister ric´î veya ölüm iddeti beklesin mutlak surette çocuðunun nesebi sâbit olur. Nitekim Hidâye´de bildirilmiþtir. Lâkin Hâniyye´de: "Boþanan kadýn hayýzdan kesilmiþse çocuðunun nesebi iki seneye kadar sâbit olur. Velev ki iddetinin geçtiðini ikrar etsin." denilmektedir. Bu mutlak söz mürâhikaya da þâmildir. Nitekim Miskîn þerhinde belirtilmiþtir .Onun için Ýbn-i Þilbî Kenz üzerine yazdýðý þerhte: "Faslýn baþýndan buraya kadar söylenenler iddetin geçtiðini itiraf etmezden öncedir." demiþtir.

«Çünkü yalan söylediði kesinlikle anlaþýlýr.» Bu meseleyi Zeylâi müþkül görmüþtür. Þöyle ki: "Kadýn meselâ bir sene geçtikten sonra iddetinin bittiðini ikrar eder de sonra ikrar vaktinden altý aydan azda ayrýlma vaktinden iki seneden azda çocuk doðurursa, bu kadýnýn iddeti iki ayda veya üç ayda geçmesi muhtemeldir. Bundan uzun bir zaman sonra ikrarda bulunsa onun bu ikrarýndan iddetin o vakitte bitmiþ olmasý lâzým gelmez. Binaenaleyh kadýnýn yüzde yüz yalan söylediði anlaþýlmýþ deðildir. Meðerki iddetîm þu saatte bitti desin de sonra oandan itibaren altý ayda doðursun." Bahýr sahibi bunu daha zâhir görmüþ ve: "Ulemanýn sözlerini buna yorumlamak icab eder. Nitekim Gâyetü´l-Beyân´dan anlaþýlmaktadýr." demiþtir. Nehir ve Þürunbulâliyye sahibleri de ona tâbi olmuþlardýr. "Neseb mutlak söylendiði vakit sâbit olur. Çünkü o çocuðun hakkýdýr. Binaenaleyh çocuðun menfaatýna onun isbatý hususunda ihtiyat gösterilir." denilemez. Çünkü biz söyle diyoruz: Bu akid varken böyledir. Akid ortadan kalktýktan sonra böyle deðildir. Burada kadýn iddetin geçtiðini ikrar edince ve bu hususta söz de kadýnýn olunca akid aslý itibariyle ortadan kalkmýþtýr. Ýkrarýný bozacak ve yüzde yüz yalan söylediðini bildirecek bir þey bulunmadýkça þeriatýn hükmü bu kadýnýn baþka kocaya varmasýný helâl kýlmaktadýr. Mutlak söylenildikte bu yoktur. Aksi takdirde çocuðu ikrar vaktinden itibaren altý aydan fazlada doðursa bile nesebi sâbit olmak lâzým gelir. Halbuki ulema bunun hilâfýna ittifak etmiþlerdir. Çünkü çocuðun sonradan olma ihtimali vardýr.

«Aksi takdirde çocuðun nesebi sâbit olmaz.» Yani altý aydan azda do-ðurmaz da ikrar vaktinden itibaren tam altý ayda veya daha fazlada doðurursa yahut altý aydan azda talâk-ý bâinden itibaren iki seneden fazlada doðurursa nesebi sâbit olmaz. Þârihin: "Çocuðun ikrardan sonra meydana gelmesi ihtimali vardýr." sözü birinciye göre yetersizdir. Ýkincide ise illet çocuðun ana karnýnda iki seneden fazla kalmamasýdýr. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

METÝN

Ölüm veya talâk iddeti bekleyen bir kadýnýn doðurduðu inkâr edilirse çocuðunun nesebi tam huccetle sâbit olur. Ýmameyn ebe kadýnla iktifa edilir demiþlerdir. Bazýlarý bir de erkek lâzým olduðunu söylemiþlerdir. Yahut gebelik zâhýr olmalýdýr. Acaba gebelik zâhir idi diye yapýlan þahitlik kâfî midir? Bahýr´da inceleme neticesi evet diye cevap verilmiþtir. Yahut neseb kocasýnýn gebeliði ikrarý ile sâbit olur. Çocuðun tayini Ýnkâr olunursa ebe kadýnýn þâhidliði bil ittifak kâfi gelir. Nitekim ric´î talâk iddeti bekleyen bir kadýn iki seneden fazlada doðurursa orada da ebe kadýnýn þehâdeti kâfidir. Daha azda doðurursa kâfi deðildir.

ÝZAH

«Ölüm veya talâk iddeti» Yani gerek bain gerekse talâk-ý ric´Ý iddeti bekleyen demek istiyor. Fahru´l-Ýslâm bunu açýk söylemiþtir. Kâdîhân dahi bu yolu tâkip etmiþtir. Serahsî ise talâk-ý bâinle kayýdlamýþtýr.

Bahýr sahibi diyor ki: "Hak þudur: Ric´î talâkta kadýn çocuðu iki seneden fazlada doðurursa bâinde olduðu gibi þâhidliðe muhtaç olunur. Daha azda doðurursa çocuðun nesebi bil ittifak ebe kadýnýn þâhidliði Ýle sâbit olur. Çünkü firâþ mevcuddur. Nehir. Þârih de bu yolu tâkip etmiþtir." Nitekim aþaðýda gelen: "Ric´î talâk iddeti bekleyen hakkýnda kâfidir." sözünde gelecektir. Binaenaleyh buradaki talâk bâine yorumlanýr, Tâ ki buradaki sözüyle aþaðýdakisözü birbirini tutsun.

«Doðurduðu inkâr edilirse» ölüm halinde doðurduðunu mirâsçýlar, talâk halinde ise kocasý inkâr eder. H.

«Tam huccetle sâbit olur.» Tam huccetten murad iki erkeðin veya bir erkekle iki kadýnýn þâhidlikleridir. Bu þöyle tasvir olunur: Kadýn þâhidlerin huzurunda bir eve girer. Þâhidler o evde kadýndan baþka kimse olmadýðýný bilirler. Sonra kadýn çocuk kucaðýnda çýkýnca doðurduðunu anlarlar. Bu kasden deðil de rasgele bakarak görmekle de olur. Bu suretle: "Erkeklerin þâhidliði fâsýk olmalarýný istilzam eder. Binaenaleyh kabul edilemez." þeklindeki itiraz def edilmiþ olur. Fetih ve Nehir.

«Ebe kadýnla iktifa edilir.» Yani ebe kadýn hür, Müslüman ve âdil ise þahidliði kâfidir. Nitekim Nesefî´de bildirilmiþtir.

«Bir de erkek lâzým olduðunu söylemiþlerdir.» Yani Ýmameyn´in kavline göre bir de erkek lâzýmdýr. Þârih burada Fetih ve diðer kitablara uyarak "bazýlarý" demiþ, bununla söylediklerinin zayýflýðýna iþaret etmiþtir. Lâkin Cevhere ve Hulâsa´da kavillerin en sahihine göre kabul edilir denilmiþtir. Müstesfa´da da öyledir. Bunun vechi her halde bir erkeðin þâhidliði iki kadýnýn þâhidliðinden daha kuvvetli olmasýdýr.

«Yahut gebelik zâhir olmalýdýr.» Gebeliðin zâhir olmasý altý aydan azda doðurmakladýr. Nitekim Sirâc´da bildirilmiþtir. Þeyh Kâsým: "Gebeliðin zu- hurundan murad hamilelik emarelerinin kadýný her gören kimsede hamile olduðu kanaatýný verecek dereceye varmasýdýr." demiþtir. þürunbulâliyye. Nehir sahibi bu ikinci tarifi benimseyerek: "Yahut herkesin bileceði þekilde zâhir gebelik bulunmalýdýr." demiþtir. Bu gösterir ki, gebelik bazen doðurmadan dahi sâbit olur ve bizim ric´at babýnda söylediklerimizi te´yid eder.

«Acaba þâhidlik kâfi midir?» Yani kadýn doðurur da kocasý doðurduðunu ve gebeliðin zâhir olduðunu inkâr ederse zâhir idiðine þâhidlik kâfi midir demektir. Çünkü münazaa vaktinde gebelik mevcud deðildir. Bahýr. Bunun hâsýlý þudur: Doðumdan önce herkesin bileceði þekilde gebelik zâhir ise isbatýna hâcet yoktur. Doðumdan sonra ise Bahýr sahibinin incelemesine göre gebelik zâhir idi diye þâhidlik kâfidir. Bu zâhirdir.

«Çocuðun tâyini inkâr olunursa» sözü hem kocanýn hem mirasçýlarýn inkârlarýna þâmildir. H. Yani kocasý doðumu itiraf eder de çocuðun tâyinini inkârda bulunursa çocuðun tâyini bil ittifak ebe kadýnýn þâhidliði ile sâbit olur. Onun þâhidliði olmaksýzýn bil ittifak sübut bulmaz. Çünkü doðan çocuðun bu tâyin edilenden baþkasý olmasý ihtimali vardýr. Bahýr.

TENBÝH: Þârih kocanýn gebeliði itiraf etmesi halini gebeliðin zâhir, firâþýn kâim olduðu halleri zikretmemiþtir. Acaba bu hallerde nesebin sâbit olmasý için ebe kadýnýn çocuðu tâyin için þâhidliðine hâcet var mýdýr? Kenz ve Hidâye sahiplerinin yaptýklarý gibi musannýfýn zâhirolan sözünden de hâcet olmadýðý anlaþýlýr. Bedayý sahibi bunu açýk söylemiþtir. Sürûcî dahi Gâye adlý kitabýnda bunu açýklamýþ, Mülteka´l-Bihâr sahibinin: "Ebû Hanife´ye göre bu þarttýr." sözünü reddetmiþtir. Lâkin onun sözünü de Zeylâi yanlýþtýr diye reddetmiþ, bütün suretlerde çocuðun bil ittifak tâyin edilmesi için bunun mutlaka lâzým olduðunu söylemiþtir.

Zeylaî bu hususta hayli sözler söylemiþtir. Ýbn-i Kemâl de kesinlikle onun söylediðine kâil olmuþtur. Bunun bir misli de Cevhere´dedir ki orada:

"Ebe kadýnýn þâhidliði mutlaka lâzýmdýr. Zira çocuk ölü doðmuþ olabilir de kadýn onun yerine baþka bir çocuðu ilzama kalkýþabilir." denilmiþtir. Hidâye sahibinin son sözü de açýkça budur, Kâfî, Ýhtiyar, Fetih ve diðer kitablarýn sözleri de öyledir. Bahýr sahibi iki sözün arasýný bulmuþtur. Nehir sahibi ise bunun tahkikten uzak olduðunu söylemiþtir. Bunu Mekdisî dahi þerhinde reddetmiþtir.

Hâsýlý Zeylaî´de bildirildiði gibi çocuðun tâyini hususunda kadýnlarýn þehadeti huccet olamaz. Meðerki gebelik zuhuru veya kocanýn itirafý yahut mevcud firâþ gibi bir müeyyide ile te´yid edilsin. Bunu Mültekâ´l-Bihâr sahibiyle baþkalarý söylemiþlerdir; Hilâf ancak kadýnýn sözüyle doðumun sübutu hakkýndadýr. Ýmam-ý Azam´a göre üç surette sâbit olur. Ýmameyn´e göre ise ancak ebe kadýnýn þahidliði ile sübut bulur. Kocasý karýsýnýn talâkýný doðurmasýna tâlik ederse Ýmam-ý Azam´a göre kadýnýn doðurdum demesiyle talâk vâki olur. Çünkü kocasý gebeliði itiraf etmiþtir yahut gebelik zaten zâhirdir. Ýmameyn´e göre ise ebe kadýn þâhidlik etmedikçe kabul olunmaz. Bu Ýzah, Nihâye ve diðer kitablarda belirtilmiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Nitekim ilh...» ifadesi mutlak olan ve hem talâk-ý ric´iye hem de bâine þümulü bulunan "veya talâk" sözünün kaydýdýr. Çünkü ric´î talâk iddeti bekleyen bir kadýn iki seneden fazlada doðurur da iddetinin bittiðini ikrar etmezse bu ric´at olur. Bunu Halebî söylemiþtir. Yani sâbýk cimayla ric´at sayýlýr ve kadýn nikâhlý iken doðurmuþ olur. Kocasý inkâr ettiði vakit doðumun isbatý þahidliðe tevakkuf etmez. Nikâh mevcud olduðu için ebe kadýnýn þâhidliði kâfidir ve neseb firâþla, çocuðun tâyini de ebe kadýnýn þâhidliði ile sâbit olur. Nitekim Zeylaî bunu nikâhlý kadýnýn doðurmasý babýnda zikretmiþtir.

«Daha azda doðurursa kâfi deðildir.» Yani ebe kadýnýn iki seneden daha azda doðurduðuna þehâdet etmesi kâfi deðildir. Çünkü kadýnýn iddeti bitmiþtir. Artýk o adamýn karýsý deðildir. Tam iki senede doðurmasý dahi böyledir. Nitekim gizli deðildir. H.

METÝN


Yahut mirâsçýlarýn bazýsýnýn tasdiki ile sâbit olur ve ikrar edenler hakkýnda sübut bulur. Baþkalarý hakkýnda hatta bütün insanlar hakkýnda ancak ikrar edenlerle þâhidliðin nisabý tamamlanýrsa neseb sâbit olur. Meselâ tasdike ehil olurlarsa ikrar edeni tasdikte bulunmalarýda öyledir. Neseb sâbit olur, dönmek fayda etmez. Þâhidliðin nisabý tamam olmazsa yalanlayanlara iþtirak etmez. Acaba þehâdet lâfzý ve hüküm meclisi þart mýdýr? Esah kavle göre þart deðildir. Bu ikrara benzediðine bakaraktýr. Ulemanýn adedi þart koþmalarý ise þehâdete benzediðine bakaraktýr. Musannýf Zeylaî´den adâletin þart olduðunu ifade eden sözler nakletmiþ. sonra: "Üstadýmýzýn: Adâletin þart koþulmamasý gerekir, demesi gerekmeyen sözlerdendir," demiþtir.

Ben derim ki: Burada "ikrar eden hakkýnda adalet nasýl þart koþulabilir?" diye itiraz vârid olur. Meðerki "sirayetten dolayý" diye cevap verilsin. Düþün! Bunu araþtýrmalýdýr. Kadýn doðurur da karý-koca müddet hakkýnda ihtilâf ederler ve kadýn: Sen beni altý ay evvel nikâh ettin der; kocasý daha azý iddia ederse söz yeminsiz kadýnýndýr. Ýmameyn kadýna yemin etti-rileceðini söylemiþlerdir. Bununla fetva verilir. Nitekim dava bahsinde gelecektir. Zâhir nikâhtan doðurmakla kadýna þehâdet ettiði için çocuk bu adamýn oðludur. Kadýnýn hali salâha hamledilir.

ÝZAH

«Yahut mirâsçýlardan bazýsýnýn tasdiki ile sâbit olur.» Bazýsýndan murad þehâdetin nisabýný tamamlayamayandýr ki, âdil bir kiþidir yahut âdil olmayan bir kaç kiþidir. Nitekim mukabilinden anlaþýlmaktadýr. H. Meselenin sureti þudur: Vefat iddeti bekleyen bir kadýn doðurduðunu iddia eder de mirâsçýlar kendisini tasdikte bulunur fakat kimse þâhidlik etmezse, doðan çocuk bütün mirâsçýlarýn sözlerine göre ölenin oðludur. Çünkü mirâs sýrf onlarýn hakkýdýr. Binaenaleyh bu husustaki tasdikleri kabul edilir. Fetih.

«Ve ikrar edenler hakkýnda sübut bulur.» Ýkrar eden hakkýnda dese daha iyi olurdu. Çünkü bir kiþiye de þümulü bulunurdu. Bir de ikrar edenler bir kaç kiþi iseler baþkalarý hakkýnda da neseb sâbit olur. Meðerki ikrar edenlerin âdil olmadýklarý farz edilsin. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Baþkalarý hakkýnda» yani tasdik etmeyenler hakkýnda demek istiyor: Bu çocuk ölenin bir adamda alacaðý olduðunu iddia ederse, ikinci defa nesebinin ispatýna baðlanmaksýzýn dâvâsý kabul olunur.

«Ýkrar edenle birlikte baþka bir adam þâhidlik eder.» demesinden on-laþýlýyor ki, þâhidliðin nisabý tamam olmak için hepsinin mirâsçý .olmasý þart deðildir. Lâkin þâhidlerden biri ecnebî olursa hüküm meclisi, dâvâ ve þehâdet lâfzý gibi þâhidliðin þartlarý mutlaka lâzýmdýr. Çünkü ecnebî þâhidler sýrf þâhiddirler. Hiç bir vecihle ikrara haklarý yoktur. Rahmetî.

«Ýkrar edeni tasdikte bulunmalarý da öyledir ilh...» ifadesi ekseri nüs-halarda böyledir. Bazý nüshalarda: "Bu sözünde onu mirâsçýlar tasdik ederse", diðer bazýlarýnda: "Ýkrar edeni diðer mirâsçýlar tasdik ederse" denilmiþtir ki, bunlar birinciden daha güzeldir.

«Tasdike ehil olurlarsa» cümlesi yerine "þehâdete ehil olurlarsa" dese daha münasib olurdu. Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Herkes hakkýnda zâhir olmasý için nesebin ölen kimseden sâbit olmasý hakkýnda ise ulema þunu söylemiþlerdir: "Mirâsçýlar þehâdet ehlinden olurlarsa, meselâ erkek-kadýn karýþýk ve hepsi âdil olurlarsa neseb sâbit olur. Çünkü hüccet tamamdýr. Ýkrar edenleri etmeyenleri müþtereken ölenin borçlusundan alacaðýný isterler."

«Þâhidliðin nisabý tamam olmazsa» meselâ tasdik eden bir erkekle bir kadýn olursa; keza iki erkek olurlar da âdil deðillerse demek istiyor. Nitekim Fetih sahibinin zikredilen ibâresinden ve aþaðýda gelen ifadeden anlaþýlmaktadýr.

«Yalanlayanlara iþtirak etmez.» Musannýfýn ibaresine münasib olan bu deðil, "Neseb sâbit olmaz. Yalanlayanlara da ortak olmaz." demekdi.

«Esah kavle göre þart deðildir.» Bu, þâhidler mirasçýlar olduðuna göredir. Ýçlerinde mirâsçý olmayan varsa þehâdet lâfzý, hüküm meclisi ve dâvâ mutlaka þarttýr. Çünkü onun hakkýnda ikrar þübhesi yoktur. Nitekim yukarýda geçmiþti. Rahmetî. Murad nisabýn mirâsçýlardan tamam olmamasýdýr. Mirâsçýlarla nisab tamam olursa baþkalarýnýn þâhidliðine bakýlmaz.

«Bu Ýkrara benzediðine bakaraktýr.» Fetih sahibi bunu baþka bir illetle talil etmiþtir ki, o da þudur: Baþkalarý hakkýnda nesebin sâbit olmasý onlarýn hakkýnda sâbit olmasýna baðlýdýr. Tâbi olan için bütün þartlarýna riayet olunmaz. Meðerki asaleten sübut bulsun. Bu izaha göre þehâdet ehlinden deðillerse neseb ancak ikrar edenler hakkýnda sâbit olur.

«Zeylai´den» naklettiði sözler þunlardýr: "Þehâdet ehlinden iseler meselâ içlerinde iki âdil erkek veya âdil bir erkekle âdil iki kadýn bulunursa tasdik edenlerle tekzip edenler ortak olurlar."

«Üstadýmýzýn» tâbirinden murad Bahýr sahibi Zeyn b. Nüceym´dir.

«Meðerki sirayetten dolayý diye cevap verilsin.» Yani nesebin sübutu ikrar etmeyene de sirayet edeceði için denilsin. Bu cevap zâhirdir. Teemmüle ve araþtýrmaya hâcet yoktur. H.

«Nitekim dâvâ bahsinde gelecektir.» Orada altý meselede yemin ver-dirileceði hususunda fetvanýn Ýmameyn kavline göre olduðu bildirilecektir.

«Zâhir kadýna þehâdet ettiði için ilh...» Buna da þehâdet eden bir zâhir vardýr ki, o da yeni meydana gelen bir þeyin en yeni vaktine izafet edilmesidir. Lâkin buradaki zâhirin tercih edilmesi nesebin isbatýnda ihtiyat gösterilmesindendir. Nehir. Bu nefy ile kadýn o adama haram olmaz. Fetih.

TENBÝH : Kocanýn beyyinesi ve mirâsçýlarýnýn kadýnýn nikâh tarihine dair onun sözüne uygun beyyineleri kabul edilmez. Çünkü manen nefy üzerine þehâdet olur. Binaenaleyh makbul deðildir. Nesebin ise mümkün mertebe isbatýna çare aranýr. Burada imkân gizlice az bir mehirle önceden o kadýnla evlenmek, övünmek için ise çok mehirle olduðunu ilânetmektir. Bu çok vuku bulur. Benim hadiseye cevabým budur. Buna dikkat etmelidir. Þürunbulâliyye.

METÝN

Bir adam: Ben o kadýný nikâh edersem boþ olsun der de sonra nikâhlar ve kadýn nikâhtan itibaren altý ayda doðurursa, çocuðun nesebi ihtiyaten o adama lâzým olur. Çünkü akid halinde cima tasavvur olunabilir. Altý aydan azda doðurursa neseb sâbit olmaz. Daha fazlada doðurmasý da öyledir. Velev bir gün olsun. Lâkin Fetih sahibi bu hususta inceleme yapmýþ, Bahýr sahibi de onu ikrar etmiþtir.

ÝZAH

«Altý ayda doðurursa» yani ziyadesi noksaný bulunmazsa demek istiyor. Zeylaî.

«Nesebi lâzým olur.» Çünkü kadýn o adamýn firâþýdýr. Nikâh vaktinden itibaren altý ayda doðurunca talâk vaktinden itibaren altý aydan azda doðurmuþ olur. Binaenaleyh gebelik daha önceden nikâh halinde vuku bulmuþtur, Bu tesavvur sâbittir ilh... Hidâye.

«Çünkü akid halinde cima tesavvur olunabilir.» Akdi karý-koca cima halindeyken kendileri yapar, þâhidler de sözlerini iþitirler. Nikâh menînin indiði ana rastlar. Yahut muayyen bir gecede akid yapmak için birini tevkil ederler, kendileri de o gece cimada bulunurlar. Akdin önceliði bilinmezse bu akidle cima´ýn beraberliðine yorumlanýr. Nitekim þilbî´nin þerhinde beyan edilmiþtir. Yahut þâhidler huzurunda kadýnla evlenir, kadýn tarafýndan akdi yapan fuzûli olur da, akdin tamamý cima esnasýnda kadýnýn rýzasiyle olur. Nitekim Ýbn-i Kemâl´in Menhuvat´ýnda belirtilmiþtir. Fetih sahibi diyor ki: "Hâsýlý sübut firâþa baðlýdýr. O nikâhla nikâh da gebelikle beraber sübut bulur. Binaenaleyh kadýn nikâhlý iken gebe kalýr ve çocuðunun nesebi sâbit olur."

«Neseb sâbit olmaz.» Çünkü gebeliðin nikâhtan önce olduðu meydana çýkar. Zeylaî.

«Daha fazlada doðurmasý da öyledir.» Zira nikâhtan sonra gebe kaldýðý anlaþýlýr. Biz talâk vâki olurken iddet vacib deðildir diye hüküm verdik. Çünkü cima ve halvetten öncedir dedik. Bu hükmün bâtýl olduðu anlaþýlmamýþtý. Zeylaî. Ama çocuðu tam altý oyda doðurunca iddet beklemesi gerekir. Çünkü nesebi sâbit olan bir çocuða hamiledir. Þürunbulâliyye. Yani kadýnýn talâktan önce nikâh zamanýnda gebe kaldýðýna hüküm verilmiþtir. Nitekim Hidâye´nin ibâresinden biliyorsun. Talâk kadýn hamile iken olmuþtur. Þu halde cimadan sonra boþanmýþ demektir ve doðurmakla iddeti biter. Nehir´de açýklandýðýna göre bu talâk ric´îdir, iddet de doðurmakla biter.

«Velev bir gün olsun.» Yani bir lahza olsun. H.

«Bahýr sahibi de onu ikrar etmiþtir.» Ve þöyle demiþtir: "Fethü´l-Kadir sahibi kendisini muaheze ederek þunlarý söylemiþtir: "Ulemanýn burada çocuk doðmanýn tesavvuredilebildiði bir müddette -ki iki senedir- nesebi men etmeleri onun isbatý hususunda gösterilen ihtiyata aykýrýdýr. Zikredilen ihtimal son derece uzaktýr. Zira devam ede gelen âdet hamileliðin altý aydan fazla sürmesidir. Çok defa yüzyýllar geçer de onlarýn içinde altý ayda çocuk doðduðu iþitilmez. Binaenaleyh zahir olan çocuðun mevcud olmamasýdýr. Mevcud olmasý bir ihtimaldir. Çocuðun nefyini iktiza eden zayýf bir ihtimalden dolayý karý-koca onu nefy ederlerse nesebini isbat hususunda hangi ihtiyat kalýr. Biz onun sübutunu gerektiren zahiri de terk ettik. Keþke iki ihtimalden hangisi daha uzak olduðunu bilsem! Acaba nesebîn sübutu için o adamdan gebe kaldýðýný farz ettikleri ihtîmal mi daha uzaktýr ki, bu ihtimal kadýnla cima halinde evlenerek menînin akde tesadüf etmesidir, yoksa hamilelik altý aydan bir gün fazla olursa çocuðun baþkasýndan kalmasý ihtimali mi? H."

Ben derim ki: Bunun hâsýlý altý aydan fazlada doðan çocuðu nesebin sübutu hakkýnda altý ayda doðana katmaktýr. Buna aralarýnda fark göstererek cevap vermek de mümkündür. O da þudur: Altý ayda doðduðu surette akid zamanýnda çocuk yüzde yüz mevcuddur. Çocuðun velev uzak bir vecihle olsun akdi yapandan meydana gelmesi mümkünse bunu irtikab teayyün eder. Akidden sonra meydana gelmesi imkâný bunun hilâfýnadýr. Meselâ altý aydan velev bir gün olsun fazlada doðurursa akid vaktinde çocuðun mevcud olduðu yüzde yüz kestirilemez; ki onun için uzak vecih irtikâb olunsun. Halbuki þeriat kadýna çocuðun mevcudiyetine aykýrý bir hüküm vermektedir. O da iddetin lâzým gelmemesîdir.

Hâsýlý iki suretten her birinde devam ede gelen dâvete aykýrý uzak ihtimal vardýr. O da altý ayda doðurmasýdýr. Lâkin altý aydan meselâ bir gün fazla olursa varlýðý da yokluðu da ihtimaldir. Ýþte mevcudiyet ihtimali iddet lâzým gelmeme hükmüne karþý geldi demektîr. Altý aydan ziyade olmamasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü akid vaktinde çocuðun mevcud olduðu kesindir. Buna muarýz da yoktur. Buna zâhir olan budur. Sen bunu düþün!

METÝN

Kocasýný hükmen cima etmiþ sayarak kadýnýn mehrini vermesi kendisine lazým gelir. Ama o bununla muhsan sayýlmaz. Nihâye. Kadýnýn talâkýný doðurmasýna tâlik etse bir kadýnýn þâhidliði ile kadýn boþ düþmez. Bilâkis tam huccet lâzým gelir. Ýmameyn buna muhâliftir. Nitekim geçmiþti. Taliki yapan bununla beraber gebeliði de ikrar eder yahut gebelik zâhir olursa kadýn doðurmakla þâhidsiz olarak boþ düþer. Çünkü kocasý bunu ikrar etmiþtir.

Neseb ve ümmüveled olmak gibi nesebin levazýmýna gelince: Ebe kadýnýn þehâdeti olmaksýzýn bil ittifak sübut bulmaz. Bahir. Bir adam cariyesine: Karnýndaki çocuk ise bendendir yahut cariyede gebelik varsa bendendir der de bir kadýn doðuma þâhidlik ederse -bu sözün zâhirî ebe kadýna da þamildir- cariye onun sözünden itibaren altý aydan azda doðurduðu takdirde bil ittifak ümmüveledi olur. Fazlada doðurursa olmaz. Çünkü onunsözünden sonra gebe kalma ihtimali vardýr. Tâlik ile kayýdlamasý þundandýr: Çünkü bu cariye benden hâmiledir dese, çocuðun nefy etmedîkçe nesebi iki! seneye kadar sâbit olur. Gâye.

ÝZAH

«Cima etmiþ sayarak» demesi neseb sâbit olmakla o adam hükmen cima etmiþ sayýldýðýndandýr. Zeylaî diyor ki: "Orada iki mehir vâcib olmak gereklidir. Bunlarýn biri cima ile, birî de nikâhla vâcib olmalýydý. Nitekim cima halinde bir kadýn da evlense hüküm budur." Fetih sahibi buna müþebbeh bih olan fer´i men etmekle cevap vermiþtir. Bir de bu müþküldür. Çünkü mezhebin açýk kavline muhâliftir. Nesebin sübutunda esah olan kavil cima imkânýdýr. Bu ise ancak nikâhtan önce baþlanan cima halinde evlenmekle tesavvur olunabilir. Zâhir rivâyette burada bîr mehir lâzým geldiðine hükmolunmuþtur. Þu halde müþebbeh bih olan ferde ikî mehir ile hükmetmek buna muhâlif olur.

Ben derim ki: Fer nakledilmiþtir. En iyi cevap bizim meselemizde cima´ýn evlenme halinde tesavvur edildiðini söylemektir. Nitekim tasviri Ýbn-i Þilbî ile Ýbn-i Kemâlden naklen yukarýda geçmiþti. Binaenaleyh akidle beraber yapýlan cima ile yalnýz bir mehir lâzým gelir. Zikri geçen fer bunun hilâfýnadýr. Çünkü orada akid cimanýn üzerine ârýz olmuþtur. Onun için de iki mehir vâcibdir. Halebî´nin beraberliði tasvir hususunda üstadýndan naklettiðine göre þöyle denilir: Kocasý evvelâ seni tezevvüç ettim der, sonra âletini kadýnýn fercîne sokarak menîsinî indirir, kadýn da ayný zamanda kabul ettim der. Böylece cima akidden öncelik ve talâktan gecikme olmaksýzýn tam akid anýnda olur. Bizim söylediðimiz akla daha yakýndýr. Bunlarýn hepsinden Daha güzel bir cevap da verilebilir ki, o da þudur: Hakikaten deðil nesebi sübutu zarureti dolayýsýyla hükmen adam cima etmiþ sayýlýr. Böylece her iki mehrin mûcibi tehakkuk etmez de ikisinden biri vâcib olur. Zikri geçen fer bunun hilâfýnadýr.

«O bununla muhsan sayýlmaz.» Çünkü bildiðin gibi bu hükmen cimadýr. Zinâ ederse dayak vurulur, recm edilmez.

«Bir kadýnýn þâhidliði ile kadýn boþ düþmez.» Yani kocasý inkâr eder de karýsýnýn doðurduðuna bir kadýn þehâdette bulunursa kadýn boþ düzmez. Çünkü kadýnlarýn þâhidlikleri doðum hakkýnda zaruridir. Talâk hakkýnda zâhir deðildir. Talâk doðumdan ayrýlýr. Bahýr.

«Nitekim geçmiþti.» Þârih musannýfýn: "Doðurduðu inkâr olunursa ilh..." dediði yerde "Ýmameyn ebe kadýnla iktifa etmiþlerdi." demiþdi. Biz orada ebe kadýnýn hür Müslüman ve âdil olmakla kayýtlanacaðýný söylemiþtik.

«Þâhidsiz olarak boþ düþer.» Bu Ýmam-ý Azam´a göredir. Ýmameyn´e göre ebe kadýnýn þehâdeti þarttýr. Bahýr.

«Bunu ikrar etmiþtir.» Yani hükmen ikrar etmiþtir. Zira gebeliðini ikrar etmesi ona vardýran þeyi yani doðumu da ikrar demektir. Gebelik zahir ise talâk yüzde yüz olacak bir þeye taallûk eder ve o hususta kadýnýn sözü kabul olunur. Bahýr.

«Neseb ilh...» ifadesi musannýfýn: "Kadýn boþ düþmez." sözünün muhterezidir. O sözle bundan korunmuþtur. Yani neseb bir kadýnýn þehâdetiyle sâbit olur. Nesebin levazýmýndan olan ümmüveledlik gibi þeyler de bir kadýnýn þehâdetiyle sâbit olur. Talâkýný tâlik ettiði kadýn cariye ise ona mâlik olmakla ümmüveledi olur. Çocuðu nefy ettiði zaman liân, liâna ehil deðilse had vâcib olmasý sübut bulur. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Yahut cariyede gebelik varsa bendendir» derse iki sözünün arasýnda fark kalmaz. Bahýr. Bazý nüshalarda burada atýf edatý yoktur. Bazýlarýnda ise þart edatý yoktur. Zâhire bakýlýrsa bunlarýn ikisi de yanlýþtýr.

«Bu sözün zâhiri ilh...» diye inceleme yapan Bahýr sahibidir. Kardeþi de Nehir´de ona tâbi olmuþtur. Bu zahirdir. Burada ebe kadýn tâbirinî kullanan ekseriyetle vukua bakmýþtýr.

«Ümmüveledi olur.» Çünkü nesebin sübutuna sebeb mevcuddur. O da bendendir iddiasýdýr ki, sahibinin bendendir demesiyle mevcuddur. Yalnýz çocuðun tâyinine hâcet kalýr ki, o da bilittifak ebe kadýnýn þahidliði ile sabit olur. Dürer.

«Fazlada doðurursa olmaz» Zeylaî böyle demiþ, Fetih, Bahýr, Nehir, Gâyetü´l-Beyân,ve Dürer sahibleri: "Yahut iki senenin tamamýnda doðurursa" sözünü ziyade etmiþlerdir. Ama bu söz müþkildir. Çünkü bu takdirde adamýn sözünden sonra kadýnýn gebe kalmasýna imkân yoktur. Zira geriye altý aydan az kalmýþtýr. Düþünülmeli ve araþtýrmalýdýr. Rahmetî.

«Çocuðu nefy etmedikçe» ifadesi Gâyetü´l-Beyân´da da böyledir. Burada þöyle denilebilir: Çocuðu ikrar ettikten sonra nefyde bulunmasý nasýl sahih olabilir! Düþünülmelidir. Rahmetî.

Ben derim ki: Hatta altý aydan fazlada doðurursa ben çocuðunun nesebi hususunda da duraklarým. Nehir´in döl alma bâbýnda gördüm ki: "Ýtiraf vaktinden itibaren altý aydan azda doðurursa diye kayýdlamak gerekir. Fazlada doðurursa cariye ümmüveled olmaz." denilmiþtir. Nehir sahibi sonra bunu Muhît´ten nakletmiþtir.

METÝN

Bir adam bir çocuk için: Bu benim oðlumdur der de ölürse arkacýðýndan aslen hür ve Müslüman olduðu bilinen annesi: Ben onun karýsýyým, bu da oðlu derse istihsanen ikisi de o adama mirâsçý olurlar. Kadýnýn hürriyeti veya ümmuveled olduðu bilinmezse mirâsçý olamaz. Musannýfýn: "Bunun üzerine mirâsçýsý: Sen babamýn ümmüveledisin derse" sözü tesadüfî bir kayýddýr. Çünkü hiç bir þey demese yahut mirâsçý küçük olsa hüküm yine böyledir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Yahut o öldüðü vakit sen Hýristiyandýn der de kadýnýn o vakit Müslüman olup olmadýðý bilinmezse veya mirasçýsý onun karýsý idi der de kadýn cariyeçýkarsa, zikredilen bu suretlerde kadýn mirâsçý olamaz. Acaba kendisine mehr-i misil verilir mi? Bazýlarý evet demiþlerdir. Bir adam cariyesini kölesine nîkâhlar da cariye bir çocuk doðurursa, efendisi bu çocuk bendendir diye Ýddia ettiðî takdirde nesebi sâbit olmaz. Çünkü nikâhýn feshi lâzým gelir. Halbuki o feshî kabul etmez. Çocuk âzâd olur, cariye de o adamýn ümmüveledi olur. Çünkü ken-disi onun oðlu olduðunu, annesinîn de ümmüveledliðîni Ýkrar etmiþtir.

ÝZAH

«Bir çocuk için» yani oðlu olabilecek yaþta nesebi bilinmeyen bir çocuk için: Bu benim oðlumdur der çocuk da onu yalanlamazsa demek istiyor. T.

«Aslen hür» tâbirini bazý þârihler kullanmýþlardýr. Ýbn-i Þilbi aslen diye kayýdlamanýn zahir olmadýðýný, kadýnýn hür olmasý kâfi geldiðini söylemiþtir. Yani aslen hür sözüyle kadýnýn hür olan babalarý kasdedilirse bu þart deðildir. Kezâ hür kelimesiyle kadýnýn yaratýldýðý andan itibaren hür olduðu kasdedilirse bu da þart deðildir. Zira ârýzî hürriyet kâfidir. Lâkin þöyle denilebilir. Ârýz olan hürriyet kâfi deðildir. Meðerki bu çocuðun doðumundan iki sene önce olsun. Çünkü kadýnýn o adamýn cariyesi olmasý ve onu ümmüveled yapmasý ihtimali vardýr. Yahut baþkasýnýn cariyesidir. Onunla evlenir ve bu çocuk doðmuþ olabilir. Adam da bendendir diye ikrar eder. Bu takdirde cariye mirasçýlardan olamaz. Cariyenin iki sene yahut daha fazla önce kendisinin hür olduðunu bilmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü gebe kaldýðý vakit de hür olduðu ve evlenmek suretiyle doðurduðu bilinir. Nitekim gelecektir. Bana zâhir olan budur.

«Bu da oðludur.» diye kayýdlamanýn vechini anlayamadým. Çünkü oðulluk ölenin ikrarýyla sâbittir. H.

Ben derim ki: Vechi þu olabilir: Kadýn ben onun karýsýyým. Bu çocuk da benim baþka adamdan oðlumdur dese kocasýný yalanlamýþ olur. Çünkü kocasý bu çocuk benim oðlumdur demiþdi.

«Ýstihsanen ikisi de o adama mirâsçý olurlar.» Yani ana-oðul mirâsçý olurlar. Kýyasa göre kadýna mirâs yoktur. Çünkü neseb sahih nikâhla sabit olduðu gibi fâsid nikâhla þübhe ile cima ve milk-i yeminle de sâbit olur. Binaenaleyh adamýn sözü nikâhý ikrar sayýlmaz. Ýstihsanýn vechi þudur:

Mesele kadýnýn hür ve çocuðun annesi olduðu bilindiðine göredir. Gerek vaz ve gerekse âdet yönünden bunun için sahih nikâh teayyün etmiþtir. Çünkü çocuk doðurmak için meþru olan odur, baþkasý deðildir. Binaenaleyh bunlar kuvvetli olan zâhirin karþýsýnda muteber olamayan iki ihtimaldir. Saðlamken boþayýp iddetinin geçmiþ olmasý ihtimali de öyledir. Zira nikâh sâbit olunca onun mevcudiyetine hükmetmek vacib olur. Ve bu hal o ortadankalkýncaya kadar devam eder. Bahýr´da böyle denilmiþtir. H.

«Tesadüfî bir kayýddýr.» Bunun faydasý mirasçý bunu söyleyebilir demektir. Nitekim Gâyetü´l-Beyân´dan naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir. H. Bu cümleyi musannýfýn sözünün sonuna býrakmak gerekirdi.

«Kadýn mirâsçý olamaz.» Çünkü memleket itibariyle hür olduðunun anlaþýlmasý cariyeliði def için hüccettir. Mirâsa konmak için hüccet deðildir. Hidâye. Bu kadýn kayýp kimse hükmündedir. Kaybolan kimse kendi malý hakkýnda diri sayýlýr. Malýna baþkasý mirasçý olamaz. Ama baþkasý hakkýnda diri sayýlamaz ve hiç bir kimseye mirâsçý olamaz. Fetih. 0 anda

Müslüman olmasý da öyledir. Kocasý öldüðü vakit onun mirâsýna konmak için kadýnýn Müslümanlýðý sâbit olamaz.

«Bazýlarý evet demiþlerdir.» Diyen Timurtâþî´dir. "Çünkü mirâsçýlar cimayý ikrar etmiþlerdir. Cariyenin ümmüveled olduðu onlarýn sözüyle sâbit olamaz." demiþtir. Nihâye ve Fetih sahibleriyle Zeylaî bu sözü beðenmiþlerdir.

Bahýr sahibi diyor ki: "Gâyetü´l-Beyân sahibi bunu reddederek: Cima ancak nikâh suretinden baþka yerde cima þübheli olursa mehr-i misli icab eder. Burada nikâh sâbit olmamýþtýr. Asýl olan þübhenin bulunmamasýdýr. Þu halde buna hangi delille yorumda bulunuluyor. Mehr-i misil vâcib deðildir, demiþtir. Nehir sahibi de onu tasdik etmiþtir. Sen biliyorsun ki bu mirasçýnýn: Sen babamýn ümmüveledisin dediði surette mahsustur. Sen Hýristiyan idin derse nikâhý ikrar etmiþ olur. Cariye iken onun karýsý idi demesi de öyledir. Lâkin böyle derse efendisinin cariye için mehir istemeye hakký olur."

«Cariye bir çocuk doðurursa» yani evlendikten altý ay yahut daha fazlada doðurursa demektir. Aksi takdirde zâhire göre neseb kendisînden sâbit olur. Zira ulemanýn açýkladýklarýna göre nikâhlý bir kadýn altý "aydan azda doðurursa çocuðunun nesebi kocasýndan sâbit olmaz ve nikâh fâsid olur. Çünkü kadýnýn zinâdan hamile olmasý lâzým gelmez, ki nikâh sahih olsun. Bilakis kocasýndan veya þübheyle cimadan hâmile kalmýþ olmasý ihtimali vardýr. Burada nikâh fâsid olunca efendisinin iddiasý sahih olur. Zira mâni yoktur. Sonra Allâme Nûh Efendi´nin hâþiyesinde bunu Vânî´nin Dürer hâþiyesinden ve baþka kitablardan naklettiðini gördüm.

«Halbuki o feshi kabul etmez.» Yani tamam olduktan sonra feshi kabul edilmez demektir. Bu kefaetsizlik, bulûð ve âzâdlýk sebebleriyle feshten ihtiraz içindir. Dinden dönme ve kocasýnýn oðlunu öpme sebeblerine gelince: Bu nikâhýn tamamýndan sonradýr. Lâkin fesh deðil infisahtýr. Yaný kendi kendine bozulur. Bunu Halebî söylemiþtir.

METÝN

Bir adamýn cimada bulunduðu cariyesi bir çocuk doðurursa nesebinin sübutu o adamýn iddiasýna baðlýdýr. Çünkü cariyenin firâþý zayýftýr. Meselâ iki kiþi arasýnda ortak bir cariyeyi birisi ümmüveled yapsa -Dürer´in ibâresi "her ikisi onu ümmüveled yapsalar" þeklindedir.- sonra cariye bir çocuk doðursa iddia bulunmaksýzýn neseb sabit olmaz. Çünkü cariyenin cimasý haramdýr, O efendisinin mükâtebe yaptýðý ümmüveled gibidir. Döl alma bâbýnda gelecektir ki, firâþ dört mertebedir. Ulema cima olmaksýzýn firâþýn bulunmasý ile iktifa etmiþlerdir. Meselâ batýlý bir erkek doðulu bir kadýnla evlenir de aralarýnda bir senelik mesafe bulunursa, kadýn evlendikten sonra altý ayda doðurduðu takdirde çocuk kocasýndandýr. Çünkü birleþmenin keramet veya istihdam yoluyla tesavvuru mümkündür. Fetih. Lâkin Nehir´de: "Ýkinci ile yetinmek evlâdýr. Çünkü tayy-i mekân bize göre kerametten deðildir." denilmiþtir.

Ben derim ki: Lâkin Teftazânî Akâid´inde Müftü´s-Sekaleyn (ins ve cinnin müftüsu) Nesefî´ye tebean kesinlikle birinciye kâil olmuþtur. Hatta kendisine Kâbe´nin evliyadan birini ziyaret etmesi hikâyesini sormuþlar. Buna kâil olmak câiz midir demiþler. Bunun üzerine Nesefî: "Ehl-i sünnete göre velî olanlarýn keramet yoluyla harikulade þeyler göstermesi caizdir." cevabýný vermiþtir. Kerametle mûcize birbirine karýþmaz. Çünkü mûcize peygamberlik dâvâsýnýn eseridir. Bir kimse onu iddia ederse hemen kâfir olur. Keramet diye bir þey kalmaz.

ÝZAH

"Dürer´in ibâresi: Her ikisi onu ümmüveled yapsalar, þeklindedir." Ya-

ni Dürer sahibi tesniye zamiri kullanmýþ ve buradaki müfred zamirin bir kalem hatasý olduðuna tenbihde bulunmuþtur. Çünkü her iki ortak o cariyeden döl almak isterler de cariye çocuk doðurursa, ikisi de çocuðun kendinden olduðunu iddia ettiði takdirde cariye ikisinin de ümmüveledi olur, aralarýnda müþterek kalýr. Daha sonra bir çocuk doðurursa iddia etmeden nesebi sâbit olmaz. Çünkü iki ortaktan hiç birinin cariyeyle cimasý helâl olmaz. Ortaklardan birinin cariyeyi ümmüveled yapmasý bunun hilâfýnadýr. Cariyenin yarý kýymetini ve mehrinin yarýsýný ortaðýna ödemesi lâzým gelir ve cariye hâssaten kendinin olur. Bu takdirde cimasý da helâldýr. Ýkincinin çocuðu iddiaya hâcet yoktur. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

"Efendisinin mükâtebe yaptýðý ümmüvled gibidir." Böyle bir cariye çocuk doðurursa nesebi efendisinden sâbit olmaz. Meðerki bendendir diye iddia etmiþ olsun. Çünkü cimasý efendisine haramdýr. H. Oradaki benzetme ikinci çocuðun iddiasýz nesebi sâbit olmamasý hususundadýr. Kitabete kesildikten sonra çocuðun hali kitabetten önceki haline uymaz. Çünkü kitabetten önce iddiasýz neseb sâbit olur. T.

"Firâþ dört mertebedir." (Firâþ döþek demektir. Burada ondan murad cimasý helâl olankadýndýr.) Birincisi: Zayýftýr, cariyenin firâþýdýr. Ýddiasýz çocuðun nesebi sâbit olmaz. ikincisi: Ortadýr. Bu ümmüveledin firâþýdýr. Ýddiasýz çocuðun nesebi efendisinden sâbit olur. Lâkin benden deðildir demekle nefyedilmiþ olur. Üçüncüsü: Kavidir. Nikâhlý kadýnýn ve talâk-ý ric´i iddeti bekleyenin firâþý böyledir. Burada çocuk benden deðildir demekle nesebi hemen müntefi oluvermez. Liân gerekir. Dördüncüsü: Daha kavi olandýr. Talâk-ý bâin iddeti bekleyen kadýnýn firâþý böyledir. Burada çocuk hiç bir suretle nefy edilemez. Zira çocuðun nefyi liâna baðlýdýr. Liânýn þartý ise evliliktir. H.

"Cima olmaksýzýn" Sözünden murad zâhiren nefy etmektir. Yoksa cimanýn tesavvuru ve imkâný mutlaka lâzýmdýr. Onun içindir ki, ulema küçük çocuðun karýsýnýn doðurduðu ile altý aydan azda doðan çocuðun nesebini isbat etmemiþlerdir. Nitekim tafsili yukarýda geçmiþti. Fetih´in ibâresi þöyledir: "Hak þudur ki, tesavvur þarttýr. Onun için küçük çocuðun karýsý çocuk doðursa nesebi sâbit olmaz. Batýlý kadýn meselesinde tesavvur sâbittir. Çünkü evliyanýn kerametleri ve istihdamlar sabittir. Kocasý tayy-i mekân sahibi veya cinnilerden bir hizmetçiye mâlik olabilir."

"Bize göre kerametten deðildir." Çünkü Ýmâdiyye´de bildirildiðine göre Ebû Abdillah Zâferanî´ye Ýbrahim b. Edhem hikâyesi sorulmuþ: "Biz onu terviye günü Basra´da gördük. Ayný gün Mekke´de de görünmüþ." demiþler. Þu cevabý vermiþ: "Ýbn-i Mukatil buna inanmanýn küfür olduðunu söylerdi. Çünkü bu kerametlerden deðil mûcizelerdendir derdi. Bana gelince: Ben böylesini cahil sayarým, ona kâfir demem."

"Teftazânî Akâid´inde" Yani Akâid-i Nesefiyye þerhinde Teftazânî´nin söylediklerini kasdediyor ki, maksadý Fetih´de bildirilen tayy-i mekân meselesinin keramet olduðunu anlatmaktýr. (Tayy-i mekân: Yolu kýsaltmaktýr.) Þöyle ki: Teftazânî: "Þaþýlacak iþ bazý ehl-i sünnet fukahasýnýn yaptýklarýdýr ki, Ýbrahim b. Edhem hikâyesine inananlarýn küfrüne hükmetmiþlerdir ilh..." demiþ, sonra þöyle devam etmiþtir: "Ýnsaf imam Nesefî´nin söylediðidir. Kendisine sormuþlar: Rivâyete göre Kâbe evliyadan birini ziyaret etmiþtir, Buna kâil olmak câiz midir?" demiþler. Nesefî þu cevabý vermiþ: "Ehl-i sünnete göre velî olan bir kimsenin keramet yoluyla hârika göstermesi câizdir." Allâme Ýbn-i Þihne de þunlarý söylemiþtir: "Ben derim ki: Nesefî denilen bu zat ins-ü cinnin müftüsü, zamanýnda evliyanýn reisi Ýmam Necmüddin Ömer´dir." Nesefî´nin Akâid´indeki ibâresi þöyledir: "Evliyanýn kerametleri haktýr. Bu kerametler velîden harikulade olarak zuhur eder. Az müddette uzak yere varýr. Ýhtiyaç zamanýnda yiyecek, içecek ve giyecek zuhur. Suda ve havada yürür. Cansýz eþya ile dili söylemeyen hayvanlarla konuþur. Teveccüh ettiði kimseden belâ mündefi olur. Dumanlarýn mühim kýsmýnýn hakkýndan gelir vesaire..."

"Hatta kendisine ilh..." Sorulan suale câizdir diye umumi bir cevap vermiþtir. Biz kýbleyedönme meselesinde Uddetü´l-Fetâvâ ve diðer kitablardan naklen: "Kâbe bazý velîlerin ziyaretine gitmiþ olsa namaz onun ihtiva ettiði havaya doðru kýlýnýr." demiþtik. Bu ifadenin bir misli de Valvalciyye´dedir.

"Kerametle mûcize birbirine karýþmaz ilh..." Ýfadesi evliyanýn kera-metlerini inkâr eden Mu´tezile taifesine cevabdýr. Onlar: "Keramet zuhur ederse mûcize ile karýþýr ve Peygamber olanla olmayan birbirinden ayrýlmaz." demiþlerdir. Cevap þudur: Mûcize mutlaka peygamberden sâdýr olur ve peygamberlik iddiasýný tasdik içindir. Velînin ise mutlaka bir peygambere tâbi olmasý gerekir. Onun gösterdiði keramet peygamberinin mucizesidir. Çünkü diyanetinde ve peygamberine uymakta haklý olmadýkça velî olamaz. Hatta kendinin baðýmsýz olduðunu, kimseye tâbi bulunmadýðýný iddia ederse velî deðil kâfir olur. Ondan keramet zahir olmaz.

Hâsýlý velînin gösterdiði harika bir iþ peygambere nisbetle mûcizedir,ister peygamberden ister ümmetinden zâhir olsun fark etmez. Velîye nisbetle ise keramettir. Çünkü onda peygamberlik iddiasý yoktur. Meselenin tamamý Akaid ve þerhindedir.

METÝN

Tamamý Siyer´in Vehbâniyye þerhinde þu beytlerin bulunduðu yerdedir: "Kim bir velî için tayy-i mekân caizdir derse cahildir. Hatta bazýlarý tekfir etmiþtir. "Her harikada keramet isbatý" "´Necmüddin-i Nesefî´den rivâyet olunur. Hem de yardým bulur." Yani bu kavil imam Muhammed´in: "Biz evliyanýn kerametlerine inanýrýz." sözüyle yardým bulur. Bir adam karýsýný býrakýp kaybolsa kadýn da baþka biriyle evlenerek bir kaç çocuk doðursa, sonra ilk kocasý geldiði takdirde çocuklar Ýmam-ý Azam´ýn döndüðü mezhebe göre ikincinin olur. Fetva da buna göredir. Nitekim Haniyye, Cevhere, Kâfî ve diðer kitablarda beyan edilmiþtir. Ýbn-i Hanbelî´nin Menar Þerhi hâþiyesinde: "Eðer halin buna ihtimali varsa fetva buna göredir." denilmektedir. Lakin Mecma sahibi dava bahsinin sonunda dört kavil hikâye etmiþ, sonra musannýfýn itimad ettiði kaville fetva vermiþtir. Ýbn-i Melek bunu ta´lil ederek: "Hakikaten istifraþ eden odur. Çocuk da hakikî firâþa aiddir. Velev ki fâsid olsun." demiþtir. Meselenin tamamý oradadýr. Müracaat edebilirsin.

ÝZAH

"Bu kavil yardým bulur ilh..." Hâsýlý tayy-i mekân (uzak mesafeyi az bir zamanda almak) meselesinde ulemamýz arasýnda hilâf vardýr. Irak ulemasý: "Bu ancak mûcize olur. Ona keramet diye inanmak cehalet veya küfürdür." demiþlerdir. Horasan ve Mâverâ-i Nehir (Batý Türkistan) ulemasý ise onu bir keramet olmak üzere isbat etmiþlerdir. Bu meselede Ýmam Muhammed´in bu sözünden baþka üç imamýmýzdan açýk bir nass rivâyet edilmemiþtir. Ýmam Muhammed´in kavli ise tefsir edilmemiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Vehbâniyye þerhindenalýnmýþtýr. Tatarhâniyye´de bildirildiðine göre batýlý bir kadýnýn doðulu bir erkekle evlenmesi meselesi kerametin câiz olduðunu te´yid eder. Zira Tatarhâniyye mezhebin nassýdýr.

Hâsýlý bize göre kerametin sübutunda hilâf yoktur. Hilâf ancak keramet büyük mucizeler cinsinden olduðu zamandýr. Mu´temed kavle göre keramet mutlak surette câizdir. Meðerki bir sûre getirmek gibi imkânsýzlýðý delille sabit olsun. Bu hususta sözün tamamý hâþiyededir.

"Bir adam karýsýný býrakýp kaybolsa" Sözü kadýnýn onun ölümünü veya boþadýðýný duyarak iddet beklemesine, sonra baþka kocaya varmasýna, daha sonra hakikatin anlaþýlmasýna þâmil olduðu gibi kadýnýn bunlarý iddia etmesine, sonra hilâfý anlaþýlmasýna da þamildir. H.

"Menar þerhi hâþiyesinde ilh..." Menar þârihi þöyle demiþtir: "Lâkin sahih olan Cürcânî´nin söylediðidir. Yani halin ihtimali varsa çocuklar ikinci kocadandýr. Ýmam-ý Azam bu kavle dönmüþtür. Fetva da buna göredir. Nitekim Vâkýât ve Esrar´dan naklen Ýbn-i Hanbelî hâþiyesinde beyan edilmiþtir. Bunu Ýbn-i Nüceym de Zahîriyye´den nakletmiþtir." Hâlin ihtimalinden murad nikâh vaktinden itibaren çocuðu altý ay veya daha fazlada doðurmaktýr.

"Dört kavil hikâye etmiþtir." Ýbn-i Melek þerhiyle birlikte onun ibaresinin hülasasý þudur: "Çocuklar Ebû Hanife´ye göre mutlak surette ilk kocasýna aiddir. Yani ister altý aydan azda ister fazlada doðursun fark etmez. Çünkü ilk nikâh sahihtir. Binaenaleyh onu itibara almak evlâ olur. Bir rivâyette çocuklar ikinci kocanýndýr. Fetva da buna göredir. Çünkü çocuk hakikî firâþtan doðar. Velev ki firâþ fâsid olsun. Ebû Yusuf´a göre ikinci akidden itibaren altý aydan azda doðurmuþsa çocuklar ilk kocasýnýndýr. Çünkü ilk kocasýndan gebe kaldýðý yüzde yüz bellidir. Altý aydan fazlada doðurmuþsa çocuklar ikinci kocaya aiddir. Ýmam Muhammed´e göre ise ikinci cima ile doðum arasýnda iki seneden az bir müddet bulunduðu takdirde birinci kocanýn, iki seneden fazla müddet bulunduðu takdirde ikinci kocanýndýr. Çünkü birinci kocadan gebe kalmadýðý yüzde yüz malûmdur. Gebe kalma ihtimali varken sahih nikâhý itibara almak evlâdýr. Meselenin çocuk hakkýnda farz edilmesi kadýn bil ittifak ilk kocasýna iâde edileceði içindir."

Ben derim ki: Zâhirine bakýlýrsa müftâbih kavle göre çocuk mutlak surette ikinci kocanýndýr. Velev ki nikâh akdinden itibaren altý ay geçmeden doðurmuþ olsun. Nitekim ondan önce mutlak demesi, sonra ise tafsilâta geçmesi de bunu gösterir. Bu Ýbn-î Hanbelî´nin sözünün hilâfýnadýr. Ýstidrakýn vechi de budur. Lâkin söz götürdüðü meydandadýr. Biz az yukarýda söylemiþtik ki, nikâhlý bir kadýn altý aydan azda doðurursa çocuðunun nesebi kocasýndan sâbit olmaz ve nikâh fâsid olur. Yani kocasýndan gebe kalmasý mutlaka tesavvur edilebilmelidir. Altý aydan azda bu tesavvur edilemez. Hem bu o kadýnýn baþka kocasý olduðu bilinmediðine göredir. Ya baþka kocasý olduðu anlaþýlýnca ne olur? Ýkincisinden sâbit olmadýðýnda hiç þübhe kalmaz. Onun için

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:48:26
Onun içindir ki, Dürerü´l-Bihâr þârihi: "Kadýn evlendiktensonra altý aydan azda doðurursa bu müþkildir." demiþtir. Hak olan itlak murad edilmemesidir. Doðrusu Ýbn-i Hanbelî´nin naklettiðidir. Böylece anlaþýlýr ki, müftâbih olarak Ýmam-ý Azam´dan rivayet edilen bu kaville Ebû Yusuf amel etmiþtir. Musannýf ile Mecma sahibinin sözlerini mutlaka Ýbn-i Hanbelî´nin nakliyle kayýdlamak gerekir. Ona Mecma´ýn sözüyle istidrak yapmanýn mânâsý yoktur. Allahu a´lem!

METÝN

FER´Î M E S E L E L E R :
Bir adam bir cariyeyi nikâhlar da sonra boþayarak satýn alýrsa, cariye aldýðýndan yarým seneden azda doðurduðu takdirde nesebi kendisine lâzým gelir. Aksi takdirde lâzým gelmez. Ancak cimadan önce boþananla iki talâk-ý bainle boþanan müstesnadýr. Onlar talâk vaktinden itibar olunurlar. Lâkin ikincide neseb iki sene ve daha azda sabit olur. Her iki meselede cariyeyi satýn aldýktan sonra yarým seneden azda olmak þartýyla talâk-ý ric´îde mutlak surette iki seneden fazlada neseb sabit olur.

ÝZAH

"Bir adam bir cariyeyi nikâhlarsa ilh..." Fetih sahibi diyor ki: "Bir adam bir cariyeyle evlenir de sonra onu boþarsa sözünün mânâsý: Cimadan sonra bir talâk-ý bâin veya bir talâk-ý ric´î ile boþayýp sonra iddetinin bittiðini ikrar etmeden onu satýn almasý ve cariyenin altý aydan azda çocuk doðurmasýdýr. Bu takdirde neseb kendisine lâzým gelir. Cimadan sonra ve bir talâkla diye kayýdlamasý cima´dan önce olsa nesebi lâzým gelmeyeceði içindir. Meðerki cariyeden ayrýldýktan sonra altý aydan azda çocuk doðurmuþ olsun. Çünkü cariyeye iddet yoktur. Yahut cimadan sonra boþar da talâk iki olursa neseb talâk vaktinden iki seneye kadar sâbit olur. Sonra bu bir talâk ric´î ise çocuk iddet bekleyen kadýnýndýr. Nesebi o adama lâzým gelir. Talâktan on sene sonra veya daha fazlada bile doðurursa satýn alma tarihinden altý aydan az olmak þartýyla nesebi lâzým gelir. Yapýlan bir talâk bâin ise satýn alma tarihinden altý aydan az geçmek þartýyla iki seneden daha aza veya tam iki seneye kadar nesebi sabit olur."

Bahýr sahibi diyor ki: "Hâsýlý cima´dan önce boþananla iki talâkla boþanan kadýnda satýn alma vaktine itibar edilmez. Talâk vaktine itibar edilir. Birincide çocuðunun nesebi sâbit olmak için altý aydan azda doðurmasý, ikincide iki senede veya daha azda doðurmasý þarttýr. Eðer talâk ric´î ise talâktan sonra on sene veya daha fazla da geçse neseb sâbit olur. Bir talâk-ý bâin ise her iki meselede satýn alma tarihinden altý aydan az geçmek þartýyla iki senenin tamamýnda veya Ýki seneden azda doðurmasý lâzým gelir."

"Sonra boþayarak satýn alýrsa" Yani cimadan sonra bir talâk-ý bâin veya talâk-ý ric´î ile boþarsa demek istiyor. Buna delil aþaðýda gelen istisnadýr. Talâk kayýd deðildir. Hatta cariyeyi satýn alýr da boþamazsa hüküm yine budur. Nehir. Satýn alýrsa tâbirinden muradiddetinin geçtiðini Ýkrar etmeden herhangi bir sebeble ona mâlik olursa demektir. Çünkü ikrar ederse ikrar vaktinden itibaren altý ay geçmeden doðurmasý þarttýr. Nitekim yukarýda geçti. Burada olduðu gibi satýn alma vaktinden itibaren deðildir. Nehir.

"Lâzým gelir." Çünkü ondan iddet bekleyenin çocuðudur. Gebeliði satýn almazdan önce olduðu tehakkuk etmiþtir. Böylesinin iddiaya hâcet kalmaksýzýn nesebi sâbit olur. Nehir. Velev ki talâk tarihinden itibaren iki senede doðursun. Bahýr. Lâkin talâk-ý ric´î ile iki seneden fazlada da doðursa sâbit olur. Nitekim gelecektir.

"Aksi takdirde" Yani tam altý ayda veya daha fazlada doðurursa nesebi kendisine lâzým gelmez. Çünkü milki bulunan cariyenin çocuðudur. Cariyeyi kendinden iddet beklerken satýn almýþtýr, cimasý da kendisine helâldýr. Talâk-ý ric´îde bu zâhirdir.

Bâine gelince: Cariyenin ondan iddet beklemesi cima´ýný ona haram kýlmaz. Milkinde iken gebe kalmasý mümkün olunca ona isnad olunur. Çünkü yeni meydana gelen bir þey en yakýn vaktine izafe olunur. Memlûkenin çocuðu bendendir diye iddia etmedikçe nesebi sabit olmaz. Bu beynûnet-i galiza ile bâin olan cariyenin hilâfýnadýr. Zira onu satýn almak cima´ýný kendisine helâl kýlmaz. Daha önce gebe kaldýðý teayyün eder. Nitekim gelecektir.

"Ancak cimadan önce boþananla ilh..." Diyerek istisna yapmasý þun-dandýr: Onu boþarsa sözü bir talâk-ý ric´îye, bir talâk-ý baine, cimadan önce ve sonra iki talâkla boþamaya þâmildir. Bundan önceki hüküm ise cimadan sonra bir talâk-ý ric´î veya bir talâk-ý bâin ile boþadýðýna mahsus idi. Onun için bu üç sureti istisna etmiþtir. Ýmdi cimadan önce sözü bir talâka, iki talâka ve üçüncü surete þâmildir. Ýki talâk-ý bâinle boþanandan murad; cimadan sonra boþamasýdýr. H. Ýki talâkla diye kayýdlamasý kadýn cariye olduðu içindir. Onun beynûnet-i galizasý yalnýz iki talâktýr. Hâsýlý suretler beþtir. Çünkü cimadan önce ric´î talâk olmaz. Onun için müstesna olan suretler yalnýz üç olmuþtur .

"Lâkin ikincide neseb iki sene ve daha azda sâbit olur." Ýstisna meselesi cariyenin boþandýktan sonra altý aydan azda doðurmasý mu´teber olduðuna göre yapýldýðý için þârih bunun cimadan önce bir veya iki talâkla boþanana mahsus olduðunu beyan ediyor. Tam altý ayda veya daha fazlada doðurursa nesebi lâzým gelmez. Çünkü iddet yoktur. Nitekim bâbýn baþýnda arz etmiþtik. Cimadan sonra iki talâkla, boþanana gelince: Onun çocuðunun nesebi talâk vaktinden itibaren iki senede veya daha azda doðurmakla lâzým gelir. Velev ki satýn alma tarihinden sonra altý aydan az geçmiþ olsun. Çünkü cariye baþka kocaya gitmedikçe ona hörmet-ý galiza ile haramdýr. Satýn almak onu helâl kýlmaz. Binaenaleyh o müddette gebe kalmasý imkânsýzdýr. Gebeliðin daha önce olmasý teayyün eder ve boþadýðýndan itibaren iki seneye kadar çocuðun nesebi bu adama lâzým gelir. Çünkü talâk vaktinde çocuðun ana rahminde mevcud olmasý câizdir. Ýki seneden fazlada nesebi lâzým gelmez. Çünkü çocuðunyokluðu kesindir. Lâkin tam iki senede nesebinin sâbit olmasý Cevhere sahibinin: Doðrusu budur dediði söze mebnîdir. Bu söz iki rivâyetten biridir. Nitekim babýn baþýnda arz etmiþtik.

"Her iki meselede" Yani gerek ric´î gerekse cimadan sonraki talâk-ý bâin meselesinde demek istiyor. Nitekim Bahýr sahibinin yukarýda geçen ibâresinden anlaþýlmaktadýr. Þârihin sözü ise Ýki meseleden birinin iki talâkla boþanan olduðu vehmini vermektedir. Çünkü bir talâk-ý bainle boþanan burada zikredilmemiþtir. Onun için buna itirazen Ýki talâkla boþanan kadýnda satýn alma vaktinin asla itibara alýnmadýðýný söylemiþtir. Nitekim geçti. Lâkin þârih meselenin baþýnda satýn alma vaktinin cimadan sonra bir talâk-ý rlc´î veya bir talâk-ý bâinle boþanana mahsus olduðunu söylemiþti. Buna delil ondan sonra yaptýðý istisna idi. Nitekim beyan ettik. Burada da ric´îyi zikredince onun karinesiyle ikincinin de onun gibi olduðu"" anlatmak istemiþtir. Fakat buradaki kapalýlýk gözden kaçmaktadýr. Hal-buki, bu hükmü evvela her iki meselede açýklamýþtýr. Tekrarýna hâcet yoktu. Bununla beraber hata ettiðine de hüküm verilemez.

"Talâk-ý ric´îde mutlak surette iki seneden fazlada" Yani talâk-ý ric´î de bu fazlalýðý bir müddetle kayýdlamadan neseb sâbit olur. Velev ki iki seneden fazlada doðursun.

METÝN


Cariyeyi satýn aldýktan sonra azâd etmesi de böyledir. Cariyeyi satar da sattýðýndan itibaren en az müddetten fazlada doðurursa efendisi iddia ettiði takdirde acaba müþterinin tasdikine hâcet kalýr mý? Burada iki kavil vardýr.

Bir adam ümmüveledini býrakarak ölür veya onu âzâd eder de kadýn iki seneden azda doðurursa çocuðun nesebi kendisine lazým olur. Daha fazlada doðurursa lâzým olmaz. Meðerki çocuk bendendir diye iddia etsin. Bu ümmüveled iddeti içinde evlenir de efendisinin âzâdý ile ölümünden itibaren iki senede, evlendiðinden itibaren altý ay veya daha fazlada doðurur ve çocuðu ikisi birden iddia ederlerse çocuk bil ittifak efendinin olur. Çünkü kadýn iddet beklemektedir. Ümmüveledin efendisinden izinsiz evlenmesi bunun hilâfýnadýr. Zira çocuk bil ittifak kocasýnýn olur.

Talâk-ý bâin iddeti bekleyen bir kadýn evlenir de boþandýðýndan itibaren iki seneden azda, evlendiðinden itibaren az müddetten daha azda doðurursa çocuk birinci kocasýnýndýr. Çünkü ikincinin nikâhý fâsiddir. Boþandýðýndan itibaren iki seneden fazlada, evlendiðinden itibaren altý ayda doðurursa çocuk ikinci kocanýn olur. Altý aydan daha azda doðurursa çocuðun nesebi birinciden de ikinciden de sâbit olmaz. Ama nikâh sahihtir. Ýki seneden azda ve altý ayda doðurursa Bahýr´ýn iddet bâbýnda inceleme suretiyle çocuðun birinciye aid olduðu bildirilmiþtir. Lâkin Bahýr sahibi burada Bedâyý´dan naklen çocuðun ikinci kocaya aid olduðunu söylemiþ ve þöyle ta´lil etmiþtir: Kadýnýn evlenmeye kalkýþmasý iddetinin bittiðinedelildir. Hatta iddeti içinde olduðu bilinse nikâh fâsid olur. Doðurduðu çocuðun birinci kocadan isbatý mümkün olursa, meselâ boþandýðýndan veya ölümünden itibaren iki seneden azda doðurursa çocuk birinci kocasýnýndýr. Bir kadýn nikâh eder de kadýn uzuvlarý belli bir çocuk düþürürse, dört ayda düþürdüðü takdirde çocuk ikinci kocasýna aiddir. Dört aydan bir gün eksik doðurursa nesebi birinci kocasýna aid olur ve her birinin nikâhý fâsiddir. Bu satýrlar Bahýr´dan alýnmýþtýr,

Ben derim ki: Mecmau´l-Fetâvâ´da þöyle denilmiþtir: "Bir kâfir Müslüman kadýnla evlenir de kadýn ondan çocuk doðurursa nesebi sabit olmaz. Ýddet de vâcib deðildir. Çünkü bu nikâh bâtýldýr."

ÝZAH

"Cariyeyi satýn aldýktan sonra âzâd etmesi de böyledir." Çünkü âzâd edilmesi onun ancak efendisinden uzaklaþmasýný arttýrmýþtýr. Ýmam Mu-hammed´e göre satýn aldýðýndan itibaren iki seneye kadar çocuðun nesebi dâvâsýz kendisine lâzým gelir. Çünkü satmakla nikâh bâtýl, iddet vâcib olmuþtur. Lâkin efendisi mâlik olduðu için bu onun hakkýnda zâhjr deðildi. Âzad edince zâhir olur. Ýddetinin bittiðini ikrar etmeyen kadýnýn talâk-ý bâin mu´teddesinin hükmü budur. Fetih.

"Burada iki kavil vardýr." Ýmam Ebû Yusuf´a göre tasdika hâcet kalýr. Çünkü nikâh bâtýldýr. Ýmam Muhammed´e göre müþterinin tasdikine hâcet yoktur. Ancak burada mutlaka çocuk bendendir diye iddia etmesi lâzým gelir. Çünkü iddet efendisi hakkýnda zâhir deðildir. Âzâd etmesi bunun hilâfýnadýr. Bunu Fetih sahibi söylemiþtir.

"Çocuðun nesebi kendisine lâzým olur." Çünkü ümmüveled çocuk ben-dendir diye iddiaya muhtaç deðildir. Lâkin benden deðildir derse nesebi müntefi´ olur. Acaba burada benden deðildir diye nefyde bulunmasý sahih olur mu? Araþtýrmalýdýr. Rahmetî.

"Daha fazlada doðurursa lâzým olmaz." Þârih tam Ýki senede doðurmanýn hükmünden bahsetmemîþtir. Talâk-ý bâin iddeti bekleyen kadýn bahsinde iki rivâyet hikâyesi ve ölüm iddeti bekleyen hakkýnda Bahýr sahibinin incelemesi geçmiþti. Burada da öyle olmak gerekir. Tam iki senenin hükmü de daha azýn hükmü gibi olduðu yakýnda gelecektir.

"Meðerki çocuk bendendir diye Ýddia etsin." Yani âzâd ettiði surette demek istiyor.

"Çocuðu ikisi birden iddia ederlerse" Sözü âzâd ettiði surette zahirdir. Ölüm suretinde her halde mirâsçýlarýn iddiasý olsa gerektir. Çünkü mirâsçýlarý onun yerine geçerler.

"Bil ittifak efendinin olur." Bahýr´ýn iddet bahsinde Hâniyye´den naklen böyle denilmiþtir. Þu hâlde tam iki senede doðurmakla burada neseb sâbit oluyor demektir. Tam iki seneye daha azýnýn hükmü verilmiþ olur.

"Kadýn iddet beklemektedir." Yani efendisinden iddet beklemektedir. Kocasýnýn nikâhýbâtýldýr. Ýddet sahibi çocuðu iddia ederse çocuk onun olur.

"Ýzinsiz evlenmesi bunun hilâfýnadýr." Yani izinsiz evlenir de altý ay veya daha fazlada çocuk doðurur ve her ikisi bendendir diye iddia ederlerse çocuk bil ittifak kocanýndýr. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir. Vechi þu olsa gerektir: Akid þübhesiyle cima ettiði için iddeti kocasýndan beklemesi lâzým geldiði ve cima´ý efendisine haram olduðu için nesebin iddet sahibine sâbit olmasý evlâ görülmüþtür. Çünkü fâsid de olsa hakikatte cariye ile cima eden odur. Düþün! Sonra sözümüzün burada efendisi kendisini âzâd etmeyen ümmüveled hakkýnda olduðu gizli deðildir. Anla?

"Çünkü ikincinin nikâhý fâsiddir." Sözü yukarýda geçen: "Ýtibar hakikî cima´yadýr. Velev ki fâsid akidle olsun." ifadesine aykýrýdýr. Binaenaleyh evlâ olan: "Çocuðun ikinciden sayýlmasýna imkân yoktur. Çünkü haml müddetinin azý bulunmamýþtýr." þeklinde ta´lil etmektir. Rahmetî. Þârihin ta´lilini ben Bahýrda görmedim.

"Çocuk ikinci kocanýn olur." Çünkü buna imkân vardýr. Birinciden olmasý îmkânsýzdýr.

"Altý aydan daha azda doðurursa" Yani boþandýðýndan itibaren iki seneden fazla geçmekle beraber demek istiyor.

"Birinciden de ikinciden de sâbit olmaz." Çünkü kadýnlar iki seneden fazlada ve altý aydan azda çocuk doðurmazlar. Burasý Hâkim´în Kâfîsi´nden alýnmýþtýr.

"Ama nikâh sahihtir." Yani Tarafeyn´e göre sahihtir. Ebû Yusuf´a göre fâsiddir. Çünkü çocuk ikinci kocadan sabît olmayýnca zinâdan demektir. Tarafeyn´e göre zinâdan hamile kalan bir kadýný nikâh etmek sahihtir. Bedâyý´da böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi de ona tâbi olmuþtur. Ama benîm için bunun vechi zâhir deðildir. Çünkü neseb hiç birinden sâbit olmayýnca baþkalarýndan olduðu anlaþýlýr. Ama zînâdan olmasý lâzým gelmez. Çünkü þübheyle cîmadan olmasý ihtimali vardýr. Nikâh ise ancak zinâdan olduðu bilinirse sahîhdîr. Zeylaî ve diðer kitablarda þöyle denîlmiþtîr: Nikâhlý bîr kadýn evlendiðinden itibaren altý ay geçmeden doðurursa neseb sâbit olmaz. Çünkü kadýnýn gebe kalmasý nîkâhtan öncedir. Nikâh fâsid olur. Zira çocuðun ya sahih nîkâhla veya þübheyle baþka kocadan olmasý ihtîmali vardýr." Düþünülmelidir.

"Ýki seneden azda" Yani talâk vaktinden itibaren iki seneden azda ikincî kocayla evlenme vaktinden itibaren altý ayda doðurursa çocuðu bîrîncî veya ikinci kocadan saymak mümkündür.

"Lâkin Bahýr sahibi burada" Yani bu bâbta: "Meðerki çocuk bendendir diye iddia etmiþ olsun." sözünden az önce Bedâyý´dan naklen çocuðun ikinci kocaya aid olduðunu söylemiþtir. Binaenaleyh onun Ýncelemesine deðil naklettiði nassa uyulur. T.

"Ýddetinin bittiðine delilidir." Ve iddetinin bittiðini ikrar etmesi mesa-besindedir.

"Birinci kocadan isbatý mümkün olursa" Nesebi ondan sâbit olur. Fakat mümkün olmazsa meselâ boþandýktan sonra iki seneden fazlada, evlendikten sonra altý ayda doðurursa çocuk ikinci kocanýn olur. Nitekim Bedâyý´dan naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir.

"Dört ayda düþürdüðü takdirde çocuk ikinci kocasýna aiddir." Yani nikâh da câizdir. Bahýr.

"Bir gün eksik doðurursa nesebi birinci kocasýna aid olur." Çünkü ço-cuðun uzuvlarý ancak yüz yirmi günde belli olur. Bu yüz yirmi günün kýrkýnda çocuk menî halinde, kýrk gününde kan pýhtýsý halinde, kýrk gününde de et parçasý halindedir. Bunu Bahýr sahibi Valvalciyye´den nakletmiþtir. Biz iddet bahsinde bu hususta söz etmiþtik.

"Çünkü bu nikâh bâtýldýr." Yani bu nikâhla yapýlan cima zinâdýr. Onunla neseb sâbit olmaz. Fâsid nikâh bunun hilâfýnadýr. Çünkü o þübheyle cimadýr. Onunla neseb sâbit olur. Onun içindir ki, fâsid nikâhla kadýn firâþ olur, bâtýl nikâhla olmaz. Rahmetî. Allahu a´Iem.






HADÂNE BÂBI

METÝN


Hadâne veya hidâne çocuk terbiyesi demektir ki, neseben anneye sâbit olan bir haktýr. Velevki kitabîyye veya mecusîyye olsun yahut kocasýndan ayrýlmýþ bulunsun. Ancak dinden dönmüþse Müslüman oluncaya kadar bu hak onun deðildir. Çünkü hapsedilir yahut zinâ, þarkýcýlýk, hýrsýzlýk ve yasçýlýk gibi çocuðu zâyi edecek þekilde fâcire ise hak yine onun deðildir. Nitekim Bahýr ve Nehir´de inceleme yoluyla beyan edilmiþtir. Musannýf diyor ki: "Zâhir olan ulemanýn mutlak sözleriyle amel etmektir. Nitekim Þâfiî´nin mezhebi de budur. Namazý terk etmekle fâsýk olan bir kadýn için hadâne hakký yoktur. Kýnye´de: Çocuk için anne daha haklýdýr. Velev ki tutumu kötü, kendisi fücurla meþhur olsun. Elverirki çocuk bunu akýl etmesin, denilmiþtir."

ÝZAH

Musannýf iddet bekleyen kadýnýn hallerinden sonra nesebin sübutundan bahsedince çocuðun kimin yanýnda kalacaðýný da beyan ediyor. Fetih.

"Hadâne veya hidâne..." Misbâh´da ve Muðrib´ten naklen Bahýr´da bu þekilde tesbit edilmiþtir. Lâkin Kâmûs´ta hidn ve hîdâne, kelimelerinin çocuðu kucaðýna almak veya onu terbiye etme manasýna geldiði, hadn ve hadânenin ise onu kendisinden uzaklaþtýrmak mânâsýnda kullanýldýðý bildirilmiþtir.

"Çocuk terbiyesi demektir." Mutlak olan bu söz kelimenin lügat mânâsýdýr. þer´î mânâsý ise çocuðu terbiyeye hakký olan kimsenin terbiye etmesidir. Nitekim bunu Kuhistânî söylemiþtir.

"Anneye sâbit olan bir haktýr." Bazýlarý çocuða sabit olan bir haktýr demiþlerdir. Bu hususta ileride söz gelecektir. Remlî diyor ki; "Çocuðu terbiye eden kadýnýn hür, âkýl balið, güvenilir ve muktedir olmasý, ecnebî bir kocaya varmamýþ bulunmasý þarttýr. Son þarttan maada bütün þartlar erkek terbiyecide de aranýr. Ulemanýn sözlerinden anlaþýlan budur."

Ben derim ki: Hür kelimesinden sonra "Yahut kitabette doðmuþ mükâtebe olmasý" ifadesi ziyade edilmelidir. Kezâ "Zirahmi mahrem olmalý, dinden dönmüþ bulunmamalý, çocuðu ondan hoþlanmayan birinin evinde tutmamalý; baba fakir olursa çocuðu meccanen terbiyeden çekinmemeli." Kayýdlarýný ziyade etmelidir. Bütün bunlarýn izahý ileride gelecektir. Annenin güvenilir olmasýndan murad çocukla meþgul olmayýp çocuk her zaman onun evinden çýkmakla zâyi olmamalý demektir. Bazý müteehhirin ulema mürâhikanýn hadâne hakký olduðuna fetva vermiþlerdir. Çünkü Aynî: "Mürâhiklarýn (bulûða yaklaþan çocuklarýn) sair tasarruflar hususunda hükümleri bulûða erenlerin hükümleri gibidir." demiþtir.

Ben derim ki: Bu sözün bulûð iddia edildiði zaman söylendiði bellidir. Yoksa mürâhik kusurlu hükmündedir. Nitekim biz bunu Tenkihû´l´Hamidiyye´de tahkîk ettik. Hayreddin-i Remlî de bununla fetva vermiþtir. Acaba annenin gözleri görmesi de þart mýdýr? Eþbâh´ýnkörlerin hükmü bâbýnda þöyle denilmiþtir: "Mürâhikin hayvan kesmesi, av avlamasý, çocuk terbiyesi, vasfetmekle satýn aldýðý bir malý görmesi gibi þeylerin hükmü ne olacaðýný görmedim. Ama hayvan kesmesinin mekrûh olmasý gerekir. Çocuk terbiyesine gelince; Terbiye ettiði çocuðu korumasý mümkünse terbiyeye ehildir. Aksi takdirde ehil deðildir." Bu güzel bir incelemedir ve Remlî´nin; "muktedir olmasý" sözünden anlaþýlýr. Nitekim annenin hasta veya yaþlý ve âciz olmasýnýn hükmü de ondan anlaþýlýr.

"Neseben" Kaydýyla süt anneden ihtiraz etmiþtir. Süt annenin hadâne hakký yoktur. H. Süt kýz kardeþ ve benzerleri de öyledir.

"Velev ki kitabiyye veya mecusiyye olsun." Çünkü þefkat dinin deðiþ-mesiyle deðiþen þeylerden deðildir. Ýkincînin sureti karý-koca Mecusî olup Müslüman mahkemesine baþvurmalarý yahut yalnýz kocanýn Müslüman ol-masýdýr. Bunun da çocuk henüz dini akýl etmiyorsa diye kayýdlanmasý Iâzým geldiði ileride görülecektir.

"Çünkü hapsedilir." Yani ayný zamanda dövülür. Binaenaleyh çocuk terbiyesine vakti kalmaz. Bahýr.

"Nitekim Bahýr ve Nehir´de inceleme yoluyla beyan edilmiþtir." Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Ulemanýn buradaki fâsýklýktan muradlan zinâ olmak gerekir. Zinâ evden çýkmak ve benzeri hareketlerle annenin çocukla meþgul olamamasýný iktiza eder. Yoksa fisktan murad namazý terke de sâdýk olan mutlak mânâsý deðildir. Çünkü göreceðiz ki, çocuðun dine aklý ermedikçe zimmîyyenin Müslüman olan çocuðunu terbiyeye kocasýndan daha çok hakký vardýr. Þu halde fâsýk olan Müslüman kadýnýn hakký olmasý evleviyette kalýr." Nehir sahibi de þunlarý söylemiþtir: "Ben derim ki: Fýský sadece zinâya tahsis etmek kusurlu olur. Çünkü anne hýrsýz veya þarkýcý yahut yasçý olursa hüküm yine böyledir. Bu izaha göre fisktan murad çocuðu zâyi eden fýsktýr." Bahýr sahibinin sözünü de buna yorumlamak mümkündür. Sonra gördüm ki, Hayreddin-i Remlî böyle cevap vermiþtir.

Halebî diyor ki: "Bu izaha göre anne saliha, namazcý, kendisini Allah´ýn muhabbetiyle korkusu kaplamýþ bulunur da çocukla meþgul olamayýp onun zâyi olmasý lâzým gelirse çocuk anneden alýnýr. Ama ben bunu bir yerde görmedim."

"Musannýf diyor ki ilh..." Bahýr´ýn ibâresini naklettikten sonra musannýf þöyle demiþtir: "Lâkin bence bu söylenenlerle istidlal söz götürür. Çünkü zimmîyye fiský icab eden fillini ancak dinen icab ettiðine inandýðý için yapar. O halde Müslüman olan fâsýk annenin filli buna nasýl katýlabilir. Zâhir olan þudur ki, Kemâl´in ve diðer ulemanýn sözlerini itlaký üzere býrakmaktýr. Nitekim Þâfiî (R.A.)´nýn mezhebi de budur. Yani namazý terk etmek suretiyle fâsýk olan annenin hadâne hakký yoktur. Hükme sebeb çocuðun zâyi olmasý idiðini bilince anlarsýn ki musannýfýn încelemesinîn bir netîcesi yoktur. H.

"Kýnye´de îlh..." Ýfadesi musannýfýn sözünü red içindir.

"Elverirki çocuk bunu akýl etmesin." Yani elverirki çocuk annesinin halini akýl edecek çaða varmasýn, þayet varýrsa o zaman fücuru: "Çocuðun zâyi olmasýný gerektirecek þekilde olmasýn." diye kayýdlamak icab eder. Nitekim bu gizli deðildir. Nehîr´de: "Kadýn bunu yapmadýkça .." denîlmiþ, bu söz: "Annenîn bunu yaptýðý sabit olmadýkça" diye tefsir edilmiþtîr ki, bu da doðrudur. H. Yine Nehir´de bildirildiðine göre Kinye sahibînin "Anne fâcirlikle tanýnmýþsa" sözü annenin onu yapmasýný gerektirir. T. Binaenaleyh münasib olan birincidir ve fâcire kitabîyye mesabesinde olur. Çocuk dînlere aklý ermeye baþlayýncaya kadar kitabîyyenin yanýnda kalýr. Nitekim gelecektir. Fâcire de öyledir. Remlî Nehîr´ln ibâresinîn bozuk olduðuna kesenlikle kâildir.

Hâsýlý çocuðu terbiye edecek kadýn onun zâyi olmasýný gerektirecek kadar fâsýk ise hakký sâkýt olur. Aksi takdîrde çocuðun aklý ermeye baþlayýncaya kadar ona annesinin bakmasý daha münasibdir. Aklý ermeye baþladýmý kitabîyyeden alýndýðý gibi çocuk ondan da alýnýr.

METÝN

Anne güvenilir deðilse meselâ her zaman dýþarý çýkýp çocuðu zayi olmaya býrakýrsa -bunu Müctebâ sahibi söylemiþtir- veya cariye yahut ümmüveled veya müdebbere yahut mükâtebe olup bu çocuðu kitabetten önce doðurmuþsa, çocuk terbiye için ona verilmez. Çünkü cariyeler sahiblerinin hizmetiyle meþguldürler. Lâkin çocuk köle ise anneleri ona bakmak hususunda daha ziyade hak sahibidirler. Çünkü çocuk efendisinindir. Müctebâ. Yahut anne küçük çocuðun mahremi olmayan biriyle evli bulunur veya meccanen çocuðu terbiyeden çekinir de baba fakir olup hala bunu -yani meccanen terbiyeyi- kabul eder ve çocuðu annesinden men etmezse, mezhebe göre anneye: "Ya bu çocuða meccanen bakarsýn yahut halaya verirsin." denilir. Acaba amca ve hala baba zenginlediði vakit Haklarýný ondan alabilirler mi? Bazýlarý evet alýr demiþlerdir. Müctebâ.

ÝZAH

"Her zaman dýþarý çýkýp ilh..." Ýfadesînden murad çok çýkmasýdýr. Çünkü sebeb çocuðu zâyi olacak þekilde býrakmaktýr. Annesinin yanýnda çocuk emânet hükmündedir. Emâneti zayi edene güven olmaz. Annenin günâh iþlemek için dýþarý çýkmasý lâzým gelmez ki, üst taraftaki sözlerle buna hâcet yoktur diyelim. Anne mâsiyet olmayan bir iþ için de çýkabilir. Meselâ ebedir veya ölü yýkar yahut tellâk gibi bir þeydir. Onun için Fetîh sahibi: "Anne fâsýk ise yahut her vakit dýþarý çýkarsa ilh..." demiþtir. Fâsýkýn üzerine atýf yapmasý bizim söylediðimizi ifade eder.

"Ümmüveled" Yani kocasý tarafýndan boþanmýþ ümmüveled ise demek istiyor. Efendisi tarafýndan âzâd edilmiþ ümmüveled ise boþanmýþ hür kadýn mesabesindedir. NitekimHâkim´in Kâfîsi´nde belirtilmiþtir.

"Bu çocuðu kitabetten önce doðurmuþsa" Çocuðu terbiyeye hakký yoktur. Kitabetten sonra doðurmuþsa annesine verilir. Çünkü kitabette çocuk da dahildir. Bunu Tûhfe´den Fetih sahibi nakletmiþtîr. Bu ifadenîn bir misli de Bahýr´dadýr. Muktezasý þudur kî; kitabetten sonra daha önce doðan çocuklarda cariyenin bir hakký kalmaz. Velev ki efendisinin hizmetiyle bir meþguliyeti kalmasýn. Çünkü önce doðan çocuk carîyenîn kitabetinde dahil deðildir. O her cihetten efendisinîn milki olarak köle kalýr ve âzâd edilen hâlis cariyenin doðurduðu çocuk gibi olur. Buna Kenz´in þu sözü dahi delâlet eder: "Azâd edilmedikçe cariye ile ümmüveledin hadâne haklarý yoktur." Dürer´de: "Âzâd edilirlerse hür olan çocuklarý hakkýnda hadâne haklan vardýr. Çünkü hak sâbit olurken kendilerî ve çocuklarý hürdürler." denilmiþtir.

"Lâkin çocuk köle ise ilh..." Bahýr sahibi diyor ki: "Musannýf cariyenin çocuðunun hadâne hakký efendisinin mi baþkasýnýn mý olacaðýndan bahsetmemýþtir. Hak tafsilâta gitmektir. Küçük çocuk köle ise babasý hür olsun köle olsun hadâne hakký efendisinindir. Kezâ annesi doðurduktan sonra âzâd edilirse çocuðun hadânesine hakký yoktur. Hak ancak efendisinindir. Cariye ister babasýnýn nikâhlýsý olsun, ister ondan ayrýlmýþ bulunsun fark etmez. Çünkü kendi malýdýr. Ama küçük çocuk hür olur da annesi efendisinin cariyesi ise hadâne hakký hür olan akrabalarýnýndýr. Annesinin efendisine aid olmadýðý gibi çocuðu âzâd eden efendinin de deðildir. Annesi âzâd edilirse hadâne hakký onun olur.

"Anneleri daha ziyade hak sahibidirler" Dürer sahibi: "Annesiyle çocuk milkinde iseler birbirlerinden ayrýlmazlar." demiþtîr. Bahýr´da da bunun benzeri vardýr. Þu halde daha haklý olmaktan murad anne ile çocuðu birbirinden ayýrmamaktýr. Binaenaleyh yukarýda geçen: "Hak efendinindir." ifadesine aykýrý deðildir.

"Mahremi olmayan biriyle evli" Yani rahim cihetinden mahremi demek istiyor. Süt amca gibi rahim cihetinden olmayan yahut neseben rahim cihetinden radâ´an mahremi olan neseben amcasý oðlu, radâ´an amcasý gibi birî îse o ecnebî gibidir. T.

"Baba fakir olup" Sözü Hâniyye, Bezzâziye, Hulâsa, Zahiriyye ve diðer bîr çok kitablarda böyle kayýdlanmýþtýr. Zâhirine bakýlýrsa baba zenginleyince zikredilen hüküm deðiþir. Çünkü tasnif edilen kitablardaki mefhum hüccettir, onunla amel edilir. Remlî. Þürunbulâliyye´de þöyle denilmiþtîr:

"Çocuðu halaya vermek için halayý zenginse diye, babayý da fakirse diye kayýdlamak þunu ifade eder: Küçük çocuðun menfaati için zengin baba anneye ücret vermeye mecbur edilir."

Ben derim ki: Bu ücretten murad hadâne ücretlidir. Nitekîm Fetih. Dürer ve Bahýr´a uyarak musannýfýn sözünün geliþinden de bu anlaþýlmaktadýr. Dürer üzerîne yazýlan Azmiyye´nin sözü buna muhâliftir. Orada onun süt emzirme ücreti olduðu, halanýn zenginliðinden deçocuða nafaka vermeye kudreti kastedilmiþtir. Nitekim zâhir olan da budur. Zira nisabla takdirine yol yoktur.

"Hala meccanen terbiyeyi kabul eder." Yani haladan ileri hala kadar teberruda bulunmuþ kimse yoksa demektir. Bununla beraber hatanýn küçük çocuða mahrem olmayan biriyle evlenmemîþ olmasý þarttýr. Þürunbulâliyye.

"Ve çocuðu annesinden men etmezse" Yani annesini görmekten, onunla konuþmaktan men etmezse demektir.

"Mezhebe göre" Sözünü baþkalarýnýn söylediðini görmedim. Baþkalarý bu sözün yerine: "Sahih kavle göre" demiþlerdir. Ama bunun mezhebin bir nassý olmasý lâzým gelmez. Tahriç de olabilir. Bunun mukabili: "Anne evlâdýr." denilmiþ olmasýdýr.

"Yahut halaya verirsin denilir." ifadesi açýk gösteriyor ki, çocuk anneden alýnýr. Halbuki anne emzirmek için ücret isterse parasýz emzirecek kadýn bulunduðu halde parasýz emziren tercih edilir ve çocuðu annesinin yanýnda emzirir. Nitekim Bedâyý sahibi bunu açýklamýþtýr. Ancak bu söz annenin hadane hakký kaldýðýna göredir. Bizim meselemizde ise onun hakký sâkýt olmuþtur. Onun için de çocuk anneden alýnýr. Bunun bir misli de anne ecnebî ile evlenip hadâne hakkýnýn baþkasýna meselâ kýz kardeþine geçmesidir. Onun çocuðu annesinin yanýnda terbiye etmesi veya emzirmesi lâzým gelmez.

"Müctebâ." Zâhidî´nin Kudûri Muhtasar´ý üzerine yazdýðý þerhdir. Zâhidî nafakalar bahsinde þöyle demiþtir: "Acaba baba zenginlediði vakit amca veya hala küçük çocuða harcadýklarýný ondan alabilirler mi?" Sonra bazý kitablara iþaretle babaya veya oðula verilen nafakadan bir þey istenemeyeceðini söylemiþtir. Anne bunun hilâfýnadýr. Onun kocasý zenginlerse isteyebilir diyenlere iþaret etmiþ, sonra bu bâbta ulemanýn ihtilâfýna iþarette bulunmuþtur. Bu; baba fakir olduðuna, çocuðun nafakasý amcasýna veya halasýna yahut annesine vâcib olduðuna göre farz edilmiþtir. Baba zenginlerse anne çocuða harcadýklarýný babadan alýr. Amcayla hala hakkýnda zikri geçen hilâf vardýr. Bunu burada zikretmeye mahal olmadýðý gibi amcanýn zikrine de mahal yoktur. Çünkü sözümüz parasýz emzirmek için çocuðu halasý alýrsa meselesindedir. Onun harcadýklarýný istemeye hakký olursa çocuðu annesinden almakta bir fayda yoktur. Meðerki onun muradý hadâne ücreti alamaz denilsin. Çocuða harcadýklarý ise teberru suretiyle deðilse onlarý babadan alýp alamayacaðý ihtilâflýdýr. Bazýlarý evet alýr demiþlerdir.

METÝN

Zâhire göre hala kelimesi bir kayýd deðildir. Münye´de þöyle denilmiþtir: "Babasý ölen bir çocuðun annesi evlenir de nafaka takdir etmeksizin çocuðun terbiyesini üzerine almak ister, vâsisi ise nafakayla terbiyesini dilerse çocuðun malýný mevcud býrakmak için çocuk vasîyedeðil annesine verilir."

ÝZAH

«Hala kelimesi bir kayýd deðildir ilh...» ifadesi Bahýr sahibinin bir in- celemesidir. O bunu gelecek bâbta zikretmiþ ve þöyle demiþtir: "Hatta her kadýn çocuk bakýcý evleviyetle böyledir. Çünkü hala annenin akrabasýndandýr. Teberru ederse ecnebî kadýnýn da hala gibi olduðunu açýklayan görmedim. Ama o halaya kýyas edilemez. Çünkü hata bazý yerlerde hadâne sahibidir. Zamanýmýzda bu mesele çok sorulmaktadýr. Metinlerin zâhirine bakýlýrsa anne ecr-i misil alýr. Ecnebî kadýn anneden evlâ olamaz. Hala bunun hilâfýnadýr. Meðerki nakil bulunsun."

Ben derim ki: Kuhistânî´de bir hayli söz edildikten sonra þöyle denilmiþtir: "Burada annenin mahremden evlâ olduðuna iþaret vardýr. Velev ki anne ücret istesin de mahrem istemesin. Esah olan anneye: Ya bu çocuðu tut yahut mahreme ver denilmelidir. Nitekim Nazým´da bildirilmiþtir." Bu da gösterir ki, hala kelimesi bir kayýd deðildir. Diðer mahrem hýsýmlar da onun gibidir. Mahrem olmayanlar böyle deðildir. Hayreddin-i Remlî´nin Bahýr üzerine yazdýðý haþiyede: "Bu güzel, sahih bir fýkýh anlayýþýdýr." denilmiþtir.

Remlî diyor ki: "Bana sordular: Küçük bir kýzýn annesi var. Ona bakmak için ecr-i misilden ziyadesini istiyor. Bir de amcasýnýn oðlunun kýzý var. Ona meccanen bakmak istiyor, dediler. Ben þu cevabý verdim: Küçük kýz anneye verilir. Lâkin sadece ecr-i misille, dedim. Çünkü öteki ecnebî gibidir. Onun hadânede asla hakký yoktur. Binaenaleyh teberruuda muteber deðildir. Çünkü küçüðü ona vermekte küçüðe zarar vardýr. Bu zararýn yanýnda mal zararý itibara alýnmaz. Zira malýn hürmeti bunun hürmetinden aþaðýdýr. Onun için hüküm vakti hâli varsa hala ve teyze gibilerde deðiþir. Küçük onlara verilmez. Çünkü ücret vermek hususunda zengine bir zarar yoktur. Böylece bu mesele aydýnlanmýþ olur. Bunu ganimet bil! Bunu düþünüp anlayan azdýr."

Ben derim ki: Bunu þu da te´yid eder ki, baba sað olur da anne çocuðun malýndan nafaka ister, baba ise çocuðu kendi malý ile terbiye etmek isterse annenin hakký sâkýt olmaz. Halbuki baba ecnebî kadýndan daha þefkatlidir. Evet, babanýn yanýnda çocuðu meccanen terbiye edecek anne veya kýz kardeþ bulunur da ondan daha haklý olan ücretsiz terbiyeye razý olmazsa babanýn yanýnda anne veya kýz kardeþ çocuðu terbiye edebilir. Bu çok vâki olur. Lâkin anne çocuðun terbiyesi için ücret istediði zamandýr. Çocuðu teberru olarak terbiye eder de emzirdiðine ücret isterse baba: "Annem veya kýz kardeþim onu meccanen emzirir." Dediði takdirde ona yermek evlâ olur. Lâkin kendisine; Bu çocuðu annesinin evinde emzir denilir. Zira geçen izahattan anlaþýldýðý vecihle bu onun hadâne hakkýný ýskat etmez. Buna dikkat et!

«Nafaka takdir etmeksizin» yani çocuða babasýndan mirâs kalan maldan nafaka istemezse demektir. Fetih. Zâhirine bakýlýrsa murad çocuðun nafakasýdýr. Ama zâhire göre hadâne ücreti de öyledir.

«Çocuðun malýný mevcud býrakmak için» ifadesi musannýfýn yaptýðý bir talildir. Zira musannýf Minah nâmýndaki eserinde Münye´nin sözünü naklettikten sonra þöyle demiþtir: "Bunun güzel bir vechi vardýr. Çünkü çocuðun malýný mevcud býrakmak için maslahata riayet ecnebînin elinde kaldýðý vakit kendisine zarar gelmemesine dikkat etmekten evlâdýr." Ecnebîden maksad annenin kocasýdýr. Ama söz götürür. Çünkü vasî de annenin kocasý gibi ecnebîdir. Zira onun zirahmi mahremi olduðundan bahsetmemiþtir. Þu halde evlâ olan sadece: "Anneye vermekte ziyade maslahat vardýr. Bu da çocuðun malýný mevcud býrakmaktýr. Binaenaleyh evlâdýr." demekle yetinmektir. Hatta burada baþka bir maslahat vardýr ki, o da annenin vasîden daha þefkatli olmasýdýr. Anne bazý yerlerde hadâneye ehildir. Vasî bunun hilâfýnadýr. Bu az yukarýda Remlî´den naklettiðimize aykýrý deðildir. Remlî malda zararý itibara almamýþtýr. Çünkü o çocuðu hiç hadâne hakký olmayan ecnebî bir kadýna vermek lâzým geldiði zamandýr. Buradaki onun hilâfýnadýr. Hatta ecnebî ise evlenen anne takdir edilecek bir nafakayla çocuðu terbiye etmek istese, vasî ise bunu teberruan yap-sa Remlî´nin söylediðine kýyasen çocuðu yine anneye vermek gerekir. Vasînin teberruuna itibar yoktur. Sonra gizli deðildir ki, bütün bu söylenenler hadâne ehlinden hala veya teyze gibi bir teberru sahibi bulunmadýðýna göredir. Aksi takdirde böylesi anneden de, ecnebîden de daha lâyýktýr.

TENBÝH: -Fetva hadisesi olmuþtur. Bana eskiden soruldu: Bir çocuðun annesi ölür de çocuða mal býrakýrsa çocuðun fakir bir babasý, bir de anneannesi ve dedesiyle evli babaannesi bulunup anneannesi ücretle çocuðun terbiyesini üzerine almak ister, babaannesi ise buna meccanen razý olursa ne hüküm verirsin? dediler. Ben teberru suretiyle bakacak olan babaanneye verilir dedim. Cevabý buradaki meseleden aldým. Çünkü çocuðun malýný harcamamak için çocuk hadâne hakký sâkýt olan annesine verilince -ki çocuða ecnebî olan kocasýnýn evinde bakacaktýr- çocuðun malýný harcamamak için onu parasýz bakacak olan babaannesine vermek evleviyette kalýr. Hem çocuk kendisine þefkatlarý olan baba ve dede evinde kalacaktýr. Ben bu mesele hakkýnda bir risale toplamýþ, ona; "El-Ýbâne an ahzi-lücreti alel hadâne" adýný vermiþtim. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:50:23
METÝN

Hâvî´de þöyle denilmiþtir: "Anne ecnebî biriyle evlenir de çocuðu nafakayla terbiye etmek ister, bu iþi çocuðun amcasý oðlu meccanen yapmayý dilerse çocuðun kadýn bakýcýsý olmadýðý takdirde amcasý oðlunun buna hakký vardýr." Hadâne hakký olan kadýn hadâneyeicbar edilemez. Meðerki bu iþ için teayyün etsin. Meselâ çocuk baþkasýnýn memesini emmesin yahut babanýn yahut küçüðün malý bulunmasýn. Bununla fetva verilir. Hâniyye. Nafaka bahsinde gelecektir ki, anne kendi hakkýný ýskat ederse ölü veya evlenmiþ kadýn gibi olur ve hadâne hakký neneye intikal eder. Bahýr.

ÝZAH

«Amcasý oðlu meccanen yapmayý dilerse» ifadesinin yerine bazý nüs-halarda: "Amcasý oðlu çocuðu meccanen terbiye etmek isterse" denilmiþtir ki daha zâhirdir.

"Kadýn bakýcýsý olmadýðý takdirde" amcasý oðlu alýr. Fakat hala veya teyze gibi kadýn bakýcýsý bulunursa o annesinden evlâdýr. Çünkü ecnebî ile evlendiði için annenin hakký sâkýt olmuþtur. Hala veya teyze amca oðlundan da evlâdýr. Çünkü derecesi ondan ileridir. Zâhire bakýlýrsa böylesi nafaka bile istese evlâdýr. Çünkü hakikatte hadâne sahibidir.

«Amcasý oðlunun buna hakký vardýr.» Yani iltizama hakký vardýr. Vechi þudur: Çocuðun bakacak kimsesi olmadýðý, annesinin de hadâne hakký burada sukut ettiði için amcasý oðlunun hadâne hakký vardýr. Zâhire bakýlýrsa nafaka istese bile yine hadâne hakký onundur. Çünkü hakikatte çocuða bakacak yalnýz o vardýr. Sonra gördüm ki Sâihânî bunu böylece yazmýþ.

«Hadâneye icbar edilemez.» Doðrusu çocuðu emzirmeye icbar edilemez demeliydi. Nitekim musannýf nafaka bâbýnda bundan bahsedecek;

"Annesi çocuðu emzirmeye mecbur deðildir. Meðerki teayyün etsin." diyecektir. Bu suretle bu sözle aþaðýda gelen»: "Çocuða bakan kadýn küçüðün hakkýný ibtale kâdir deðildir." ifadesinin arasýndaki zýddiyet giderilmiþ olur. Çünkü "kâdir deðildir" ifadesi hadâneye mecbur edilemez mânâsýnadýr ki, bu meseledeki iki kavilden biri budur. Nitekim gelecektir. Yoksa birbirine zýd iki kavle nasýl uyabilir.

«Baþkasýnýn memesini emmesin ilh...» ifadesini Hâniyye sahibi emzir-mek için kadýn teayyün ettiði yerde zikretmiþtir .Bizim doðru bulduðumuzu bu da teyid etmektedir. Þârihin: "Nafaka bahsinde gelecektir ki" sözü dahi bizim söylediðimizi teyid etmektedir. Çünkü orada gelecek olan da budur.

«Hadâne hakký neneye intikal eder.» Yani hadâne hakký anneden sonra gelene intikal eder ve þayet varsa neneye, o da yoksa ondan sonra gelene verilir. Rahmetî bu ýskatýn devam etmeyeceðini zâhir bulmuþtur. Kadýnýn dönmeye hakký vardýr. Çünkü onun hakký azar azar sâbit olur ve meydana gelen hakký sâkýt olur, gelecekteki hakký sâkýt olmaz. Yani bu iþ kadýnýn ortaðý için kasm hakkýný ýskat etmesine benzer. Binaenaleyh sâkýt olan bir þey geri dönemez diye itiraz edilemez. Çünkü geri dönen baþka, sâkýt olan baþkadýr. Þuf´a hakkýný ýskat etmek bunun hilâfýnadýr. Sonra ulemadan birinin el yazýsýyla müftü Ebussûud´dannaklen þöyle yazýldýðýný gördüm: "Bir adam karýsýný boþar da kadýnýn ondan doðurduðu küçük bir çocuðu bulunur ve kadýn hadâne hakkýndan vazgeçerse, hâkim de buna hüküm verirse kadýn çocuðu almak için sözünden dönebilir mi? Evet dönebilir. Çünkü hadâne hususunda iki hakkýn en kuvvetli olaný küçüðündür. Kadýn kendi hakkýný ýskat etse bile çocuðun hakkýný ebediyyen ýskat edemez.

METÝN

Her iki surette çocuða bakan kadýn küçük çocuðun hakkýný ibtal edemez. Hatta çocuðunu kocasýna býrakmak þartýyla hul´ yapsa hul´ sahih, þart bâtýl olur. Çünkü hadâne çocuðun hakkýdýr. Kadýnýn þartla onu ibtal etmeye hakký yoktur. O kadýndan baþka çocuða bakacak kimse yoksa kadýn bakmaya hilâfsýz mecbur edilir. Fetih. Bu söz bulunupda kabul etmeyene de þâmildir. Bahýr. 0 zaman kadýna ücret verilmez. Cevhere.

ÝZAH

«Çocuða bakan kadýn onun hakkýný ibtal edemez.» Hadâne çocuða bakan kadýnýn mý yoksa çocuðun mu hakký olduðu hususunda ihtilâf edilmiþtir, Bazýlarý kadýnýn hakký olduðunu söylemiþlerdir. Bu takdirde kadýn çocuða bakmak istemezse buna mecbur edilemez. Bir çok ulema bu kavli tercih etmiþlerdir. Fetva da buna göredir. Birtakýmlarý çocuðun hakký olduðunu söylemiþlerdir. Þu halde kadýn icbar edilir. Bu kavli üç fakîh yani Ebu´l-Leys, Hinduvânî ve Hâherzâde ihtiyar etmiþlerdir. Fetih sahibi dahi Hâkim-i Þehid´in Kâfî´deki kavliyle bunu teyid etmiþ: "Hâkim´in fukahanýn sözü demesi bunun zâhir rivâyet olduðunu ifade etmiþtir." demiþtir.

Bahýr sahibi diyor ki: "Þu halde tercih muhteliftir. Evlâ olan üç fakîhin kavliyle fetva vermektir. Lâkin Zahîriyye sahibi bunu küçük çocuðun zirahim akrabasý olmamakla kayýdlamýþtýr. Böyle akrabasý yoksa çocuk zâyi olmamak için anne mecbur edilir. Anne çocuðu kabul etmez, fakat çocuðun nenesi bulunur da ona bakmaya razý olursa çocuk ona verilir. Çünkü hadâne hakký annenin idi. Onun kendi hakkýný ýskat etmesi sahihtir. Bu tafsilat üç fakîhe nisbet edilmiþtir. Muhit sahibi bunu talil ederken: "Çünkü anne kendi hakkýný ýskat edince çocuðun hakký kalýr ve anne ölü yahut evlenen kadýn mesabesinde olur. Bu suretle nene evleviyet kazânýr." demiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr.

Ben derim ki: Bundan iki kavlin arasýný bulma hükmü çýkarýlýr. Þöyle ki: Muhît´in ibâresi bakýcý kadýnla çocuðun her ikisinin hadâne hakký olduðunu bildirir. Müftü Ebussûud´dan naklettiðimiz söz de böyledir. Þu halde: "Hadâne bakýcý kadýnýn hakkýdýr. Binaenaleyh kadýn çocuða bakmaya mecbur edilemez." diyenlerin sözü çocuða bakmak için o kadýn teayyün etmediði zamana yorumlanýr. Kadýnýn hakkýdýr demekle yetinmeleri, bu takdirde çocuðun hakký zâyi olmadýðý içindir. Çünkü kadýndan baþka çocuða bakacak kimse vardýr. "Hadâneçocuðun hakkýdýr. Binaenaleyh kadýn ona bakmaya mecbur edilir." diyenlerin sözü ise kadýn teayyün edip ondan baþka çocuða bakacak kimse bulunmadýðýna yorumlanýr. Bunlarýn sadece hadâne çocuðun hakkýdýr demekle yetinmeleri kadýndan baþka çocuða bakacak kimse bulunmadýðý içindir. Buna delil yine Zahîriyye´den naklettiðimiz sözdür ki, kadýn cebredilir diyen üç fakîhe nisbet ederek: "Onlara göre kadýndan baþka bakacak bulunmazsa kadýn mecbur edilir. Baþkasý bulunursa mecbur edilmez." demiþtir. Nehir sahibinin: "Zahîriyye´nin sözü zâhir deðildir. Çünkü Fetih´de beyan edildiðine göre o kadýndan baþka çocuða bakacak kimse bulunmazsa kadýn hilâfsýz mecbur edilir." þeklindeki ifadesi söz götürür. Çünkü gördüðün bu yatýþtýrma ile hilâf aslýndan ortadan kalkar. Velev ki her iki kavli hikâye etmek hilâfýn çocuða bakacak baþka kimse bulunduðu zamana aid olduðunu göstersin. Ýki kavlin arasýný bulmak mümkün olunca bunu yapmak evlâdýr. O zaman hilâf sözden ibaret kalýr. Bunun nice benzerleri vardýr. Bu izahý ganimet bil.

«Bakmaya hilâfsýz mecbur edilir.» Baþkasý bulunursa söylediðimiz arabuluculuða göre hilâfsýz mecbur edilmez.

«Bu söz ilh...» Yani o kadýndan baþkasý bulunmazsa sözü hakikaten ve hükmen bulunmama hallerine þâmildir. O kadýndan baþkasý bulunur da çocuða bakmayý kabul etmezse hükmen bakacak bulunmamýþ demektir. Bahýr´ýn ibâresi þöyledir: "Ulemanýn zâhir olan sözlerine göre anne çocuðu kabul etmezse ondan sonraki kadýna arz edilir, o da kabul etmezse anne kabule mecbur kýlýnýr. Ondan sonraki kadýn mecbur edilmez."

«O zaman» yani o kadýndan baþkasý bulunmadýðý zaman kadýna ücret verilmez. Çünkü þer´an kendisine vâcib olan bir iþi yapmaz. T. Cevhere´rinin ibaresi þöyledir. "Kadýndan baþkasý bulunmazsa helâktan kurtarmak için çocuðu emzirmeye icbar edilir. Þu halde kendisine ücret de verilmez." Görülüyor ki Cevhere´nin sözü çocuðu emzirme hakkýndadýr. Her halde þârih hadâneyi buna kýyas etmiþ olacaktýr. Lâkin zâhire bakýlýrsa Cevhere´nin ifadesi Cevhere sahibinin bir incelemesidir. Nitekim "Þu halde kendisine ücret de verilmez." demesi bunu gösterir. Hindiyye ve diðer kitablarýn ifadesi buna muhâliftir. Bunlarda þöyle denilmiþtir: "Çocuða bir aylýðýna ücretle bir süt ana tutulur da ondan sonra çocuk baþkasýnýn memesini emmezse, kadýn icarenin devamýna mecbur edilir." Zira bu söz kadýnýn ücret almaya hakký olduðunu gösterir. Böyle olmasa meccanen emzirmeye mecbur edilir denilirdi. Üstadlarýmýzýn üstadý Sâihanî´nin el yazýsýyla þöyle yazýldýðýný gördüm: "Bercendî´nin söylediðine göre annenin kocasý yoksa anne çocuða bakmaya mecbur edilir. Nafaka çocuðun babasýna aiddir." Mansuriyye´de þu satýrlar vardýr: "Küçük kýzýn annesi onu kabule razý olmaz da annenin kocasý da bulunmazsa kabule mecbur edilir. Fetva buna göredir." Fakîh Ebû Cafer: "Kadýn mecbur edilir. Nafakasý küçük kýzýn malýndan verilir." demiþtir. Fakîh Ebu´l-Leys bununla amel etmiþtir. Bu söz ücretin zorla alýnacaðý hususunda nassdýr. Beyaný az ileride gele-cektir.

METÝN

Bakýcý kadýn nikâhlý veya çocuðun babasýndan iddet bekler deðilse hadâne için ücret almaya hakký vardýr. Hadane ücreti emzirme ücretiyle emzirme nafakasýndan baþkadýr. Nitekim Sirâciyye´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir. Musannýfýn Cevâhiru´l-Fetâvâ´dan naklettiði bunun hilâfýnadýr. Bâkânî´nin Nikaye þerhinde Bahýr-ý Muhît´ten naklen þöyle denilmiþtir: "Ebû Hafs´a çpcuða bakmaya hakký olup çocukla birlikte oturacak meskeni bulunmayan kadýnýn hükmü sorulmuþ da her ikisinin meskeni babaya aiddir cevabýný vermiþtir."

ÝZAH

«Nikâhlý veya çocuðun babasýndan iddet bekler deðilse...» Bu ifade kadýnýn hadâne hakký olduðuna göre kayýddýr. Kadýnýn hadâne hakký yoksa zâhire göre hadâne ücreti almaya evleviyetle hakký vardýr. "Çocuðun babasýndan." sözü baþka birinin nikâhýnda veya iddetinde bulunmaktan "ihtirazdýr. Çünkü böylesi hadâne için ücret almayý hak eder. Lâkin kadýný nikah eden kimsenin çocuða mahrem olmasý þarttýr. Aksi takdirde kadýna hadâne hakký yoktur. Nitekim yukarýda geçti. Þu da var ki, musannýf Minah nâmýndaki eserinde þöyle demiþtir: "Bence nikâhlý veya iddet bekler deðilse demeye hâcet yoktur. Çünkü zâhire göre kadýn hadâneye ehil ise ona hadâne ücreti vermek vâcibdir. Bu söylenen ancak ona emzirme ücreti vermenin vücubu için þarttýr. Çünkü kadýn ancak nikâhlý veya iddet bekler deðilse bu iþ için ücretle tutulur. Hayreddin-i Remlî Minah hâþiyesinde kendisiyle münakaþa ederek: "Nikâhlý kadýna ve ric´î talâk iddeti bekleyene emzirme ücreti vermenin vâcib olmamasý emzirmek diyâneten kadýna vâcib olduðu içindir. Bu hadânede de mevcuddur. Hatta bunda evleviyet iddiasý bile uzak görülemez..." demiþtir.

Ben derim ki: Yukarýda arz ettiklerimizden anladýðýna göre ücret cebren de hak edilir. Binaenaleyh vücuba aykýrý deðildir. Bunun vechi þu olsa gerekir: Küçük çocuðun nafakasý babasý zengin ise babasýna, deðilse küçüðün malýndan vâcib olduðuna göre çocuða bakmak için evlenmekten vazgeçen bakýcý kadýna verilecek nafaka da bu cümledendir. Emzirme ücreti de bunun gibidir. Her cihetten hâlis bir ücret deðildir ki, vücub ona aykýrý düþsün. Onun ücrete de nafakaya da benzeyen yerleri vardýr. Binaenaleyh kadýn nikâhlý ise yahut çocuðun babasýndan iddet bekliyorsa gerek hadâne gerekse emzirme için ücret almaya hakký yoktur. Çünkü diyâneten bunlarýn ikisi de ona vâcibdir. Bir de kadýna bunlarsýz da nafaka sâbittir. Ýddet bittikten sonraki hal bunun hilâfýnadýr. Zira kadýn ücrete benzerliði ile amel edilerek bunu hak eder. Bundan dolayýdýr ki ric´î talâk ile bâin talâk iddeti bekleyenkadýnlar arasýnda fark yapmamak daha güzeldir. Nitekim Kenz´in mutlak sözü bunu iktiza etmektedir. Hidâye´nin zâhir olan sözü bunu tercih ettiðini göstermektedir. Çünkü Hidâye sahibi radâ bahsinde bâin iddeti bekleyen kadýn hakkýnda iki rivâyet olduðunu söylemiþ, câiz deðildir rivâyetinin delilini sonra zikretmiþtir. Lâkin Cevhere ve diðer kitablarda beyan edildiðine göre câizdir rivâyeti sahih bulunmuþtur. Tamamý bundan sonraki bâbta gelecektir.

"Hadâne ücreti emzirme ücretiyle emzirme nafakasýndan baþkadýr."

Bahýr sahibi diyor ki: "Þu halde babaya biri emzirme, biri hadâne, biri de çocuk nafakasý ücreti olmak üzere üç tane ücret vâcib olmaktadýr." Bu ifadenin bir misli de Þürunbulâliyye´dedir.

"Sirâciyye´den" Burada murad Kâri-i Hidâye Sirâcuddin´in Fetâvâsý´dýr. Çünkü bundan sonraki bâbta bunu açýk olarak ona nisbet etmiþtir. Binaenaleyh musannýfýn: "Bununla meþhur Fetâvâ-i Sirâciyye´yi murad etmiþ olmasý ihtimali vardýr. Lâkin ben orada buna vakýf olmadým." diyerek tereddütte býrakmasýna mahal yoktur. Lâkin "Bakýcý kadýn nikâhlý veya çocuðun babasýndan iddet bekler deðilse" ifadesini Bahýr sahibi Sirâciyye´den nakletmiþtir. Fakat ben onu Sirâciyye´de görmedim. Kâri-i Hidâye Fetâvâsý´nýn ibâresi þöyledir: "Boþanan kadýn çocuðunu emzirmeksizin sýrf ona baktýðý için ücret alabilir mi diye sorulmuþ: Evet, hadâne için ücreti hak eder. Kezâ hizmetçiye muhtaçsa hizmetçi tutmasý lâzým gelir, diye cevap verilmiþtir." Bahýr sahibi dahi Fetâvâ´sýnda bununla fetva vermiþtir. Hayriyye´de de öyledir. Nehir sahibi dahi bu yoldan yürümüþtür. Evvelce arz etmiþtik ki, bu hüküm ulemanýn baba fakir ise hala meselesindeki sözlerinden anlaþýlmýþtýr.

"Musannýfýn Cevâhiru´l-Fetâvâ´dan naklettiði bunun hilâfýnadýr." Orada Kâri-i Hidâye´nin sözünü naklettikten sonra þöyle demiþtir: "Lâkin bu itlak karþýsýnda Cevâhiru´l-Fetâvâ´nýn sözü müþkil kalýr. Orada þöyle denilmiþtir: "Kâdi´l-Kudât Fahruddin Kâdîhân´a talâk-ý bâinle boþanan bir kadýn çocuk memeden kesildikten sonra hadâne ücreti alabilir mi diye sorulmuþ da hayýr cevabýný vermiþtir. Allahu a´lem."

Ben derim ki: Bu söz az yukarýda arz ettiðimiz gibi talâk-ý bâin hakkýndaki iki rivâyetten birine göredir. Lâkin çocuk memeden ayrýldýktan sonra diye kayýdlamasýnýn bence vechi zâhir deðildir. Her halde fetva hadisesi olduðu için kayýdlamýþ olsa gerektir.

METÝN

Necmü´l-eimme demiþtir ki: "Muhtar olan kavle göre hadânede mesken bulmak babaya düþer." Kezâ küçük çocuk hizmetçiye muhtaç ise babasýna bu lâzým gelir. Þâfiîlerin kitablarýnda beyan edildiðine göre hadâne masrafý, varsa çocuðun malýndan verilir. Yoksa çocuðun nafakasý kime düþerse o verir. Üstadýmýz: "Bizim kaidelerimiz de bunu gerektirir ve bununla fetva verilir." demiþ, sonra hadânenin radâ gibi olduðunu izah etmiþtir. Allahu a´lem.

ÝZAH


"Hadânede mesken bulmak babaya düþer." Bahýr´ýn nafakalar bahsinde müteferrik meselelerden naklen þöyle denilmiþtir: "Hadânede mesken ücreti vâcib deðildir. Baþkalarý çocuðun malý varsa vâcib olduðunu, aksi takdirde çocuðun nafakasý kime düþerse ona vâcib olduðunu söylemiþlerdir." Nehir´de de: "Vâcib olmadýðýný tercih gerekir. Çünkü ücretin vâcib olmasý meskenin de vâcib olmasýný gerektirmez. Nafaka bunun hilâfýnadýr." denilmiþtir.

Ben derim ki: Nehir sahibi tercih ehlinden deðildir. Binaenaleyh onun tercihi Necmü´l-eimme´nin tercihine karþý duramaz. Bahusus talili de zayýftýr. Çünkü mesken ücreti vacibdir sözü hadâne ücreti vâcibdir sözüne mebnî deðildir. Bilâkis çocuðun nafakasýnýn vâcib olmasýna meünidir. Çocuða bakan kadýnýn bazen hiç meskeni olmayabilir, baþkasýnýn yanýnda oturur. O halde çocuðu terbiye etmek için mesken kiralamasý ona nasýl lâzým gelebilir. Ýþin mâkul ciheti çocuðun nafakasý kime lâzým gelirse mesken kirasýnýn da ona lâzým gelmesidir. Çünkü mesken nafakadan sayýlýr. Hayreddin-i Remlî´nin musannýftan naklettiðine göre meskenin lüzumu hususunda ihtilâf edilmiþtir. Zâhir olan kavle göre lâzýmdýr. Nitekim bazý mu´teber kitablarda bildirilmiþtir. Remlî diyor ki: "Bu ulemanýn: küçük çocuk hizmetçiye muhtaç ise hizmetçi tutmak babaya lâzým gelir. Çünkü çocuðun meskene ihtiyacý tekerrür etmiþtir, demelerinden anlaþýlýr."

Ben derim ki: Ýbn-i Þihne buna itimad ederek Ýbn-i Vehbân ile onun üstadý Tarsûsî´nin ihtiyar ettiklerine muhalefet göstermiþtir. Hâsýlý en iyisi lâzýmdýr demektir. Lâkin bu ancak kadýnýn meskeni yoksa zâhirdir. Kadýnýn meskeni var da içinde çocuðu terbiyeye imkân bulur ve çocûk onunla beraber kalabilirse zahir deðildir. Çünkü çocuðun buna ihtiyacý yoktur. Binaenaleyh iki kavlin arasýný böyle bulmak gerekir. Ebû Hafs´ýn "Kadýnýn meskeni yoksa" sözü buna iþaret etmektedir. Ýki taraf için de en münasibi bu olduðu gizli deðildir. Amel de buna göre oluversin. Muvaffakiyeti veren Allah´dýr.

"Kezâ ilh..." Sözünü Kâri-i Hidâye Fetâvâsý´ndan naklen yukarýda arz ettik.

"Üstadýmýz" Yani Hayreddin-i Remlî bu sözü Bahýr üzerine yazdýðý hâþiyelerde söylemiþtir.

"Bizim kaidelerimiz de bunu gerektirir, demiþtir." Ben derim ki: Az yu-

karýda üstadlarýmýzýn üstadý Sâihânî´nin el yazýsýndan naklettiðimiz bu hususta açýktýr. Üstadýmýzýn incelemesi menkule uydu demektir.

"Sonra hadânenin radâ gibi olduðunu izah etmiþtir," Yani kadýn ni-kâhlýysa veya iddet bekliyorsa kendisine ücret verilmeyeceðini, böyle deðilse çocuðun malý bulunduðu takdirde kendisine onun malýndan ücret verileceðini, malý yoksa babasýnýn yahut çocuðun nafakasýný veren kimsenin malýndan verileceðini anlatmýþtýr. Uzun uzadýya söz ettikten sonra reyinin karar kýldýðý hükmün hülasasý budur. Bunun Sâihânî´den naklettiðimiz ifadeyle te´yidkazandýðýný biliyorsun.

Ben derim ki: Bütün bu sözler hadâne vazifesini teberru suretiyle yapacak bulunmadýðýna göredir. Þayet bulunursa o kimse küçük çocuðun ya yabancýsýdýr ya deðildir. Her iki takdire göre çocuðun babasý ya fakirdir ya deðildir ve her iki takdire göre çocuðun ya malý vardýr ya yoktur. Çocuða teberru suretiyle bakacak olan kimse ona yabancý ise çocuk misil ücretiyle bakmak için akrabasýna verilir. Velev ki bu ücret çocuðun malýndan verilsin. Teberru suretiyle bakan çocuðun yabancýsý deðilse baba fakir olduðu takdirde küçüðün malý olsun olmasýn annesine: "Ya bu çocuða meccanen bakarsýn yahut onu teberru suretiyle bakacak olan meselâ halasýna verirsin." denilir. Bu çocuðun malý varsa onu korumak için yapýlýr. Babasý zengin çocuðun da malý varsa hüküm yine budur. Bu takdirde ücret çocuðun malýndan verilir. Babasý zengin olur da küçüðün malý yoksa anne tercih edilir. Velev ki ücret istesin. Bu çocuðun faydasýnadýr. Malýna da bir zararý yoktur. Hadânenin radâ gibi olmasý üzerine bu fakir bunu yazabilmiþtir. Tamamý "El-Ýbâne an ahzi´l-ücreti alel-Hadâne" adlý risalemizdedir.

METÝN


Bundan sonra yani anneden sonra -þayet anne ölür veya kabul etmezse yahut hakkýný ýskat eder veya ecnebî biriyle evlenirse- annenin annesi gelir. Daha yakýnýn ehliyeti yoksa yukarýya doðru çýksa da hak anneannenindir. Sonra babanýn annesine sýra gelir. Velev ki zikredilen þartla yukarýya doðru çýksýn. Annenin babasýnýn annesi ise babanýn annesinden sonra gelir. Hatta haladan da sonradýr. Bahýr. Ondan sonra anne-baba bir kýz kardeþ, daha sonra anne bir kýz kardeþ gelir. Çünkü bu hak anne akrabalýðýndan ileri gelir. Sonra baba bir kýz kardeþ, sonra anne-baba bir teyze, sonra anne bir teyze. sonra baba bir teyze, sonra baba bir kýz kardeþin kýzý, sonra kardeþ kýzlarý, sonra halalar yine bu tertip üzere gelirler. Sonra anne bir teyze, sonra baba bir teyze yine bu tertip üzere, sonra annelerin ve babalarýn halalarý bu tertip üzere gelirler. Sonra asabeler mirâs tertibine göre gelirler ve evvela baba, sonra dede, sonra anne-baba bir kardeþ; sonra baba bir kardeþ, sonra onun oðullarý bu tertip üzere gelirler.

ÝZAH

"Veya kabul etmez yahut hakkýný ýskat ederse" Sözü cebir kullanýlma-yacaðýna mebnîdir. Nitekim gizli deðildir. H. Bu hususta evvela söz geçti:

"Veya ecnebi biriyle evlenirse" Ýfadesinden Bahýr sahibinin sözü daha þümullüdür. O: "Yahut hadâne için ehil deðilse" demiþtir. Çünkü onun sözünde kadýnýn fâcire olmasý veya itimada þâyân olmamasý da dahildir.

"Daha yakýnýn ehliyeti yoksa" Sözü "Yukarý doðru çýksa da" ifadesinin kaydýdýr. Çünküyakýn olanýn ehliyeti varsa uzak kadýn için hadâne hakký yoktur.

"Zikredilen þart" dan murad yakýn olanýn ehliyeti bulunmamasýdýr.

"Bahýr" Yani bunu Hassaf´ýn sözünden alarak Bahýr sahibi nakletmiþtir. Hassaf: "Annenin babasýnýn annesi annenin annesi tarafýndan akrabalýðý mertebesinde deðildir. Annenin babasý tarafýndan gelenler de öyledir." demiþtir. Valvalciyye sahibi: "Çünkü bu hak anne akrabalýðýndan ileri gelir." ifadesini ziyade etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Bunun zâhirine bakýlýrsa annenin babasýnýn annesi babanýn annesinden hatta teyzeden de sonra gelir. Bu fetva hadisesi olmuþtur." Tahtâvî´nin beyanýna göre bunun vechi þudur: Anne bir kýz kardeþ ile teyzeler babanýn annesinden sonra gelirler. Bunlar annenin akrabasý olduklarý için annenin babasýnýn annesinden önce gelirlerse onlardan önce gelenler -yani babanýn annesi- evleviyetle önce gelir.

"Ondan sonra anne-baba bir kýz kardeþ" Yani küçük çocuðun kýz kardeþi gelir demek istiyor. Çünkü baba akrabalýðýnýn muteber olan yerde -yani anne vasýtasiyle olan nisbette- bir tesiri yoksa da tercihe yarar. Ýmam Züfer´in kavli buna muhâliftir. O: "Anne bir kýz kardeþle müþterek olur," demiþtir. Bunu Zeylaî söylemiþtir.

"Sonra baba bir kýz kardeþ gelir." Metin yazarlarý baba bir kýz kardeþi teyzeden önce saymýþlardýr. Çünkü onun akrabalýk yakýnlýðýný ve anne vasýtasiyle olan nisbetin -ayný mertebede bulunduklarý vakit baba vasýtasiyle olan nisbetten yakýnlýkça önce geldiðini itibara almýþlardýr. Bahýr sahibi: "Kitabü´n-Nikâh´ýn rivâyeti budur. Kitabü´t-Talâk´ýn rivâyetinde ise teyze evvel gelir. Çünkü o anne vasýtasýyla, bu ise baba vasýtasiyle nisbet olunurlar." demiþtir.

"Sonra anne-baba bir kýz kardeþin kýzý, sonra anne bir kýz kardeþin kýzý gelir." Bunlar bütün rivâyetlerin ittifakýyla teyzeden önce gelirler. Baba bir kýz kardeþin kýzý ise bir rivâyette önce gelir. Sahih kavle göre teyze bunlarýn ikisinden de önce gelir. Nitekim Bahýr ve Zeylaîden beyan edilmiþtir.

"Sonra baba bir kýz kardeþin kýzý gelir." Bu ifade bazý nüshalardan düþmüþtür ki, münasib olan da budur. Zira sahih olan bunun hilâfýdýr. Hem ondan sonra gelene de muhâliftir.

"Sonra teyzeler" Yani küçüðün teyzeleri gelir demek istiyor.

"Sonra baba bir kýz kardeþin kýzý gelir." Ki, bildiðin gibi sahih olan da budur, Hâniyye´de dahi açýklanmýþtýr.

"Sonra kardeþ kýzlarý" Yani anne-baba bir kardeþ kýzý, sonra anne bir kardeþ kýzý,sonra baba bir kardeþ kýzý gelir. Zâhir olan bu tertibdir. H. Zeylaî diyor ki: "Kýz kardeþ kýzlarý kardeþ kýzlarýndan evlâdýr. Çünkü kýz kardeþin hadâne hakký vardýr, kardeþin yoktur. Binaenaleyh kýz kardeþ vasýtasiyle nisbet olunan önce gelir."

"Sonra halalar yine bu tertip üzere gelirler." Yani anne-baba bir hala önce gelir. Ondan sonra anne bir hala, ondan sonra baba bir hala gelir. Þârih teyze ve hala kýzlarýný zikretmemiþtir. Zira onlarýn hakký yoktur. Onlar mahrem deðillerdir. Bahýr. Ýleride bu hususta söz gelecektir.

"Sonra annelerin ve babalarýn halalarý gelir." Teyzeler hakkýnda söy-lediklerine kýyasen annenin halalarý babanýn halalarýndan önce gelir. Bu hakkýn anne akrabalýðýndan ileri gelmesi de bunu ifade eder. Hâkim´in Kâfîsi´ndeki: "Anne tarafýndan gelen her yakýn, baba tarafýndan gelenden daha öncedir." sözü de bunu ifade eder.

"Bu tertip üzere gelirler." Yani evvela anne-baba bir hala, sonra anne bir hala, sonra baba bir hala gelir.

"Sonra asabeler" Yani küçük çocuðun kadýnlardan mahremi yoksa sýra asabeleri gelir. Bahýr. Yahut var da hadâne hakký sâkýt olmuþsa hüküm yine budur. Çünkü o da yok hükmündedir. Remlî.

"Sonra dede" Yaný babanýn babasý velev ki yukarýya doðru çýksýn demek istiyor. Bahýr.

"Sonra onun oðullarý bu tertip üzere gelirler." Yani anne-baba bir kardeþin oðullarý, sonra baba bir kardeþin oðullarý ve kezâ onlarýn çocuklarý aþaðý doðru bu tertip üzere gelirler. Bahýr.

METÝN

Sonra amca, sonra onun oðullarý gelir. Hepsi bir arada bulunurlarsa evvela en ziyade takva sahibi olaný, ondan sonra en yaþlýsý gelir. Ýhtiyar. Fâsýk, bunak ve þehvet çaðýna gelmiþ kýz için güvenilemeyen amca oðlu müstesnadýrlar. Asabe yoksa sýra zevil-erhama gelir ve kýz çocuðu anne bir kardeþine verilir. Sonra onun oðluna, sonra anne bir amcasýna, sonra anne-baba bir dayýsýna, sonra anne bir dayýsýna sýra gelir. Burhan ve Aynî, Bahýr. Hepsi musavî iseler çocuk en sâlih olanýna, sonra en ziyade takva sahibi olana, sonra yaþça en büyük olanlarýna verilir. Amca, hala dayý ve teyze çocuklarý için hadâne hakký yoktur. Çünkü bunlar mahrem deðillerdir.

ÝZAH

"Sonra amca, sonra onun oðullarý gelir." Böyle demek gerekir. Çünkü Bahýr ile Fetih´de: "Sonra babasýnýn anne-baba bir kardeþi amca, sonra baba bir kardeþi amca gelir." denilmiþtir. Bunlarýn çocuklarýna gelince: Küçük çocuk erkekse onlara verilir, kýz ise verilmez. Çünkü onlar mahrem deðillerdir.

"Hepsi bir arada bulunurlarsa" Meselâ iki tane amca bir arada bulunursa demek istiyor. T. Fakat bu ifadeyi atmak ondan sonra gelen sözle yetinmek gerekir. Çünkü hepsine þâmildir. H.

"Müstesnadýrlar." Yani bunlar asabelerden istisna edilirler. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Küçük çocuk fýtneden korunmak için fâsýk asabeye ve mevle´l-atâkâya verilmez." Bedâyý´da:. "Hatta kardeþler ve amcalar kýz çocuðunun nefsi veya malý için güvenilir deðillerse onlara teslim edilmez. Hâkim güvenilir, âdil ve doðru bir kadýn arayarak bulûða erinceye kadar kýzý ona teslim eder." denilmiþtir.

"Bunak" yerine bir nüshada "mu´tik" (âzân eden) denilmiþtir; Fetih´de: "Erkek çocuk mevle´l-atâkâya verilir, Çünkü o asabelerin sonudur. Ama kýz ona verilmez." denilmiþtir.

Ben derim ki: Mevle´l-atâkâ kadýnsa kýzýn ona verilmesi, oðlanýn ve-rilmemesi gerekir.

TENBÝH: - Bedâyý´da asabede din birliði þart koþulmuþtur. Hatta Yahudi bir çocuðun biri Müslüman iki kardeþi bulunursa çocuk Yahudi olana verilir. Çünkü asabesidir. Müslüman olana verilmez.

"Þehvet çaðýna gelmiþ kýz için güvenilemeyen amca oðlu müstesna-dýr." Fakat kýz þehvet çaðýna gelmemiþse meselâ bir yaþýnda ise verilmesine mâni yoktur. Çünkü fitne korkusu yoktur. Kýz þehvet çaðýna varmýþ fakat amcasý oðlu güvenilir bir kimse ise yine verilmesine mâni yoktur. Bunu inceleme suretiyle Bahýr sahibi söylemiþ ve Tûhfe´nin þu ifadesiyle te´yid etmiþtir: "Kýzýn amcasý oðlundan baþka kimsesi yoksa mesele hâkimin reyine kalýr. Onu daha elveriþli görürse kýzý kendisine teslim eder. Aksi takdirde kýz çocuðu emin bir kadýna teslim edilir."

Ben derim ki: Tûhfe´nin sözünü Bedâyý´ þârihi þöyle ta´lil etmiþtir: "Çünkü bu halde velî olma hakký onundur. O en münasib olaný yapar." Bu söz amca oðlunun mutlak surette kýzýn hadânesinde hakký olmadýðý hususunda zâhirdir. Hâkim kýzý ecnebi bir kadýna da verebilir. Velev ki amca oðlu güvenilir olsun. Bir yarar görürse bunu yapar. Amca oðlunun hakký olsa hâkimin seçme hakký olmazdý. Remlî Bahýr sahibinin incelemesini bizim söylediðimize benzer sözlerle, bir de ulemanýn: "Amca oðlu mahrem deðildir. Mahrem olmayanýn hadâne hakký yoktur." diye yaptýklarý talille reddetmiþtir: "Ýhtimal bunun vechi þudur: Kýz çocuðunun hadânesi amca oðluna sâbit olsa þehvet çaðýna kadar onun yanýnda kalýr da fitneye düþerdi. Bunu aslýndan yok etmiþtir." demiþtir.

"Asabe yoksa ilh..." Sözü asabelerýn erkek zevi´l-erhamdan önce geldiðini ifade eder. Maksad hak sahibi olan asabedir. Zira kýz için amcasý oðlu gibi hak sahibi olmazsa öyle bir kimseye anne bir kardeþ ve dayý gibiler tercih olunur. Nitekim Bedâyý sahibi bunu açýklamýþtýr. Zevi´l-erhamdan murad mahrem olanlarýdýr. Bu, hala ve teyze oðlu gibilerden ihtiraz içindir. Nitekim gelecektir.

"Kýz çocuðu anne bir kardeþine verilir." Þârihin burada evvela anne tarafýndan dedeyi zikretmesi gerekirdi. Hindiyye´de onun ana bir kardeþle dayýdan önce geldiði kaydedilmiþtir.

"Sonra anne bir amcasýna sýra gelir." Burhan´dan naklen Þürunbulâ-liyye´de ve kezâFetih´de: "Sonra baba bir, sonra anne bir amcaya sýra gelir." denilmiþtir.

"Burhan ve Aynî, Bahýr." Bazý nüshalarda böyle denilmiþtir. Bazýlarýnda ise Bahýr kelimesi düþmüþtür. Evlâ olan da odur. Çünkü Bahýr sahibi bu sözü Burhan ile Aynî´ye nisbet etmemiþtir.

"Hepsi müsavi iseler" Meselâ hepsi anne-baba bir kardeþ iseler demek istiyor.

"Amca çocuklarý ilh..." Yerine amca kýzlarý demesi gerekirdi. Çünkü çocuk kelimesi erkeðe kadýna þâmildir. Yukarýda gördük ki, amca oðlunun erkek çocuðunda hakký var, kýz çocuðunda yoktur. Þehvet çaðýna ermiþ kýzla ermemiþ arasýndaki farka gelince: Bunun söz götürdüðünü gördün. Bahýr´da þöyle denilmektedir: "Hala ve teyze kýzlarýnýn hakký yoktur. Çünkü onlar mahrem deðillerdir. Amca kýzlarýyla dayý kýzlarý dahi evleviyetle böyledir. Bir çok kitablarda böyle denilmiþtir." Evleviyetin vechi þudur: Hala ile teyze amca ve dayýdan önce gelmektedirler. Halbuki kýzlarýnýn hakký yoktur. Bu amca kýzýnýn, dayý kýzýnýn kýz çocuðu üzerinde bir hadâne hakký olmamasýný, hala oðlunun dahi oðlan çocuðun üzerinde hadâne hakký olmamasýný gerektirir. Bu tafsilâtý burada amca oðlunda da yürütmek icab eder. Ama ben bundan bahseden görmedim. Bana küçük bir çocuðun annesinin babasýyla hala kýzýnýn hükmü soruldu. Þübhesiz hadane dedenindir. Nitekim Hindiyye´den naklettiðimiz ifadeden biliyorsun. Fakat küçük çocuk kýz ise hala kýzýnýn kýz çocuðu üzerinde hakký vardýr dersek onu annenin babasý dededen üstün tutmamýz gerekir. Çünkü kadýnlar daha beceriklidirler. Lâkin bu Hindiyye´den naklettiðimize muhâliftir. Düþünülmelidir!

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:55:15
METÝN

Zimmî olan hâdine (çocuk bakýcý) velev mecûsiyye olsun çocuk dini anlamadýkça Müslüman kadýn gibidir. Bunu yedi yaþla sýnýrlandýrmak gerekir. Çünkü çocuðun o zaman Müslüman olmasý sahihtir. Nehir. Yahut çocuðun küfre alýþmasýndan korkuluncaya kadar zimmîyyenin yanýnda býrakýlýr. O yaþa vardýðýnda ise dini akýl etmese bile zimmîyyeden alýnýr. Bahýr. Hâdine küçüðün mahremi olmayan biriyle evlenirse hakký sâkýt olur Çocuða buðz edenlerle beraber yaþamasý dahi böyledir. Zira Kýnye´de þöyle denilmiþtir: "Anne baþka bir adamla evlenir de çocuðu anneannesi üvey babanýn evinde tutarsa babanýn çocuðu almaya hakký vardýr." Bahýr´da da þu ibâre vardýr: "Çocuðu hala ve benzeri bir kimse kendisi bekâr olduðu halde ecnebî birinin evinde tutarsa hükmün ne olacaðýnda tereddüt etmiþtim. Zâhire bakýlýrsa yukarýda geçene kýyasen hakký sakýt olur. Lâkin Nehirde: Zâhire göre sâkýt olmaz. Çünkü annenin kocasýyla ecnebî orasýnda açýk fark vardýr, denilmiþtir. Nehir sahibi amca oðlu gibi yalnýz zirahim olan kimse ecnebî gibidir, demiþtir."

ÝZAH

"Zimmî olan hâdine" Sözüyle musannýf Kenz´deki anne kaydýnýn tesadüfî olduðuna iþaretetmiþtir. Yalnýz anne deðil çocuk bakan her zimmîyye böyledir. Nitekim Hýzânetü´l-Ekmel´de açýklanmýþtýr. Bahýr.

"Velev mecûsiyye olsun." Meselâ kocasý Müslüman olmuþ karýsý olmamýþ bulunsun.

"Yedi yaþla" Sýnýrlandýrmanýn faydasý kýz çocuðunda zâhir olur. Çünkü erkek çocuðun hadânesi yedi yaþýnda sona erer. Hamevî.

"Küfre alýþmasýndan korkuluncaya kadar" Sözünü Hidâye sahibi ziyade etmiþtir. Zâhire göre çocuðun küfre alýþmasýndan korkulursa dine aklý ermese bile kadýndan alýnýr. Bahýr. Tahtâvî diyor ki: "Ulema küfre alýþan çocuk için misâl göstermemiþlerdir. Zâhirine bakýlýrsa bunu sebebiyle tefsir etmelidir. Meselâ çocuðu kendi mâbedlerine götürmek gibi þeyler onu küfre alýþtýrýr." Fetih´de: "Zimmîyye, çocuða þarab içirmekten, domuz eti yedirmekten men edilir. Bunlarý yapacaðýndan korkulursa çocuk Müslüman kimselere verilir." denilmiþtir. Bahýr´da: "Kadýndan alýnmaz, ama Müslüman kimseler arasýna katýlýr." denilmiþse de cümle kusurludur. Zâhire bakýlýrsa alýnmaz sözü fazladýr. Aksi halde cümle çeliþkili olur.

"Küçüðün mahremi olmayan biriyle evlenirse" Onunla cimada bulunsun bulunmasýn hakký sâkýt olur. Musannýfýn burada neseben mahremi olmayan biriyle demesi gerekirdi. Çünkü radâ´an mahremi hadâne hakkýnýn sukutu hususunda ecnebî gibidir. Remlî.

Ben derim ki: Þöyle demek gerekir: Çocuðun iki amca oðlundan baþka kimsesi yoksa annesi onlardan biriyle evlendiði takdirde hadâne hakký sâkýt olmaz. Çünkü öteki de onun gibi ecnebîdir. Çocuðu ona vermekde bir fayda yoktur. Annesinin yanýnda býrakmak daha iyidir.

"Babanýn çocuðu almaya hakký vardýr." Yani kadýnýn meskeni yoksa çocuðun babasýndan mesken istediði takdirde çocuðu babasý alabilir. Zira hadâne meselesinde mesken babaya aiddir. Nitekim geçmiþti.

"Açýk fark vardýr ilh..." Bu tabiri Hayreddin-i Remlî dahi zâhir bulmuþtur. Zira ulema: "Annenin ecnebî olan kocasý çocuða az yedirir, kötü nazarla bakar. Hâdineye ecnebî olan bir erkekde bu yoktur." demiþlerdir. Tahtâvî diyor ki: "Bu farktan zihnimde bir gýcýk kaldý. Zira üvey baba böyle olursa ecnebî evleviyetle böyledir. Nitekim müþahede edilen bir þeydir."

Ben derim ki: En doðrusu tafsilât vermektir. Þöyle ki: Çocuða bakan kadýn yemeðini yalnýz yer, oðlu da yanýnda bulunursa onun hakký vardýr. Çünkü ecnebînin, ne ona ne oðluna bir þey yapacaðý yoktur. Ama çocuk bu ecnebînin çocuklarý arasýnda bulunursa yahut annesi onun karýsý ise iþ deðiþir. Biliyorsun ki hadâne hakkýnýn bununla sukut etmesi küçük çocuktan zararý def etmek içindir. Binaenaleyh fetva verenin basiret sahibi olmasý gerekir. Tâ ki çocuk için en yararlý olana dikkat etsin. Zira çocuðun kendisine buðz eden yakýný olabilir. Onun ölmesini ister. Üvey babasý ise çocuða karþý þefkatli olup onu yanýndan ayýrmaya kýyamayabilir. Hal böyle iken çocuðun yakýný ona ve annesine eziyet etmek yahut nafakasýný yemek gibi bir sebeble çocuðu almak isteyebilir. Bu yakýnýn karýsý çocuða üvey babasýndan kat kat fazla eziyet edebilir. Yakýnýn çocuklarý olursa terbiye ettiði kýz çocuðu hakkýnda onlarýn fitnesinden korkulur. Müftî veya hâkim bu söylenenlerden bir þey bilirse çocuðu annesinden almasý helâl olmaz. Çünkü hadâne iþi çocuðun faydasýna istinad eder. Bedâyý´dan naklen geçmiþti ki, kardeþlerle amcalar kýz çocuðunun nefsi veya malý hakkýnda güvenilir kiþiler deðillerse kýz onlara teslim edilmez. Ýddet babýnda da Fetih´den naklen arz etmiþtik ki, müftîye düþen olaylara dikkat etmektir.

"Ecnebi gibidir demiþtir." Bu sözün aslý Bahýr sahibine aiddir. O þöyle demiþtir: "Mahrem olmayan sözünde amca oðlu gibi mahrem olmayan zîrahim de dahildir. Burada o ecnebî gibidir." Yani kadýn onunla evlenirse hakký sâkýt olur. Fakat sen biliyorsun ki, bu hadâne için ondan daha yakýn biri bulunduðuna göre farz edilmiþtir. Bulunmazsa çocuk da erkek ise annesinin yanýnda kalýr. Þehvet çaðýna varmayan kýz çocuðu da öyledir. Yahut Bahýr sahibinin incelediði vecihle amca oðlu güvenilir bir kiþi ise çocuk yine ona verilir.

METÝN

Karý-koca talâk-ý bâinle birbirlerinden ayrýlýrlarsa hadâne hakký avdet eder. Çünkü mâni kalmamýþtýr. Kocasýný nefy hususunda söz kadýnýndýr. Boþamasý hususunda dahi kadýn kocasýný mübhem söylerse hüküm budur. Tâyin ederse iþ deðiþir. Hâdine olsun baþka kadýn olsun oðlan çocuðu kadýnlardan müstaðnî oluncaya kadar çocuða bakmaya daha haklýdýr. Bu yedi yaþla takdir edilmiþtir. Fetva bununla verilir. Zira ekseriyetle görülen budur. Karý-koca çocuðun yanýnda ihtilâf ederlerse bakýlýr: Çocuk kendi kendine yer içer, giyinir ve taharetlenirse babasýna verilir. Velev ki cebren olsun. Aksi takdirde ona verilmez. Anne ve nine -anneanne veya babaanne- küçük kýz hayzýný görünceye kadar yani zâhir rivâyete göre bulûða erinceye kadar ona bakmaya daha haklýdýrlar. Karý-koca küçük kýzýn hayýz görüp görmediðinde ihtilâf ederlerse söz annenindir. Bunu in-celeme suretiyle Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ben derim ki: Kýzýn yaþýný hakem yapmak ve gâlibe göre amel etmek gerekir. Ýmam Mâlik´e göre hadâne hakký oðlan bulûða erinceye ve kýz evlenip cima edinceye kadar devam eder. Aynî. Anne ile neneden baþkalarý küçük kýz þehvet çaðýna erinceye kadar hadâneye daha haklýdýrlar. Bu dokuz yaþla takdir edilir. Fetva bununla verilir. On bir yaþýnda bir kýz bil ittifak þehvet çaðýna ermiþtir. Zeylaî.

ÝZAH

"Talâk-ý bâinle ayrýlýrlarsa hadâne hakký avdet eder." Fakat talâk-ý ric´î ile ayrýlýrlarsa mutlakaiddetin bitmesi gerekir. Nehir. Bu sözün muktezasý talâk-ý bâinde iddet bitmeden avdet etmesidir. Halbuki kadýn kocasýnýn evinde iddet bekler. Bunun vechi kadýnýn üzerindeki hâkimiyetinin kalkmasý olsa gerektir. Onun yanýnda çocuða bir zarar yoktur. Bu da yukarýda arz ettiðimiz tafsilâtý te´yid eder. Dürr-ü Müntekâ sahibi þöyle demiþtir: "Kezâ hadâne hakký delirmek ve dinden dönmekle sâkýt olur da sonra mâni ortadan kalkarsa avdet eder. Bunu Avni ve baþkalarý söylemiþlerdir. Mâni zâil olunca hak avdet eder dese daha güzel olurdu.

"Çünkü mâni kalmamýþtýr." Yani bu sakýt olan hak kabîlinden deðildir. Onun için sâkýt olan hak avdet etmez denilemez. Ulemanýn: "Kadýnýn hakký sâkýt olur." sözlerinin mânâsý hakkýna bir mâni bulunur demektir. Nitekim "Geçimsizlik sebebiyle nafaka sakýt olur; delirmekle velâyet hakký sâkýt olur, sonra bunlar ortadan kalkýnca tekrar avdet eder." demeleri de bu kabîldendir. Bunu Nehir sahibi söylemiþtir. Burada þöyle denilebilir:

Sâkýt olan hak geri dönmüþ deðil sebebi bulunduðu için yeni bir hak avdet etmiþtir. Þufanýn sukutu bunun hilâfýnadýr. Çünkü evvelce de geçtiði vecihle o tek bir haktýr.

"Söz kadýnýndýr ilh..." Yani kocasý onunla evlendiðini iddia eder kadýn inkârda bulunursa söz kadýnýndýr. Kadýn evlenmeyi ikrar eder de boþandýðýný iddiada bulunursa kocasýnýn kim olduðunu tâyin etmediði takdirde söz kadýnýndýr. Tâyin ederse kadýnýn deðildir. Her iki vecihde de sözün yeminle beraber olmasý gerekir. Nehir. Farkýn vechi þudur: Kadýn boþayan kocasýný tâyin edince þeriat kocasýnýn tasdiki olmaksýzýn evliliði ibtal etmiþtir. Artýk kadýnýn sözü asla kabul olunmaz.

"Kadýnlardan müstaðni oluncaya kadar..." Bu yalnýz baþýna yeyip içmek ve taharetlenmekle olur. Taharetten murad yardýmcýya hâcet kalmadan suyla temizlenmektir.

"Yedi yaþla takdir edilmiþtir." Ki bu da birinciye yakýn, hatta onun aynýdýr. Çünkü yedi yaþýna girince çocuk kendi kendine taharetlenmeye baþlar. Görmüyor musun Rasûlüllah (S.A.V.): "Çocuklarýnýza yedi yaþýna vardýklarýnda namazý emredin." buyurmuþtur. Namaz emri ancak taharetlenmeye kudreti olana verilir. Zeylaî.

"Fetva bununla verilir." Bazýlarý dokuz sene olduðunu söylemiþlerdir.

"Ekseriyetle görülen" Yani bu yaþta ekseriyetle görülen kadýnlardan müstaðnî olmalarýdýr.

"Kendi kendine yer içer ilh..." Ýfadesi gösteriyor ki, hâkim karý-kocadan birine yemin ettirmez. Sadece zikredilen hususa bakar. Nitekim Zahîriyye´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir. Vechi þudur: Yemin nüku (yani ondan çekinmek) içindir. Karý-kocadan hiç biri çocuðun yedi yaþýndan önce annesinin, ondan sonra babasýnýn yanýnda kalma hakkýný ibtal edemez.

"Velev ki cebren olsun." Yani çocuk kendi iþlerini kendi görmeye baþladýktan sonra babasý onu almazsa almak için zorlanýr. Nitekim Mültekâ´ da da böyle denilmiþtir. Feth´in ibâresi ise: "Çocuk annesinden müstaðnî olduktan sonra babasý onu almaya zorlanýr. Çünkü nafakasý, korumasý bilicma kendine aiddir." þeklindedir. Mecma þerhinde þöyle ifade edilmiþtir: "Çocuk hizmetten müstaðnî kalýnca baba veya vasî yahut velî onu almaya mecbur edilir. Çünkü ta´lim ve terbiyesine babasý daha muktedirdir. Hulâsa ve diðer kitablarýn ifadesi de þöyledir: "Oðlan müstaðnî kaldýðý, kýz da bulûða erdiði vakit asabeye verilmeleri evlâ olur. En yakýndan baþlayarak sýra tâkib edilir. Kýz çocuðunun hadânesinde amca oðlunun hakký yoktur."

Ben derim ki: Þimdi þu kaldý: Hadâne müddeti sona erer de çocuðun asabesi veya vasîsi bulunmazsa zâhire göre hâdinenin (bakýcý kadýnýn) yanýnda býrakýlýr. Meðerki hâkim ondan baþkasýný evlâ görsün. Allahu a´lem.

"Aksi takdirde" Yani bu dört þeyden hiç birini yahut bazýlarýný kendi baþýna yapamazsa çocuk babasýna verilmez. T. "Nene" Yukarýya doðru çýksa bile demek istiyor.

"Bulûða erinceye kadar ona bakmaya daha haklýdýrlar." Kýzýn bulûða ermesi ya hayýz görmek veya menîsi gelmekle yahut yaþla olur. T. Bahýr sahibi diyor ki: "Çünkü kýz müstaðnî kaldýktan sonra kadýnlarýn adâbýný öðrenmeye muhtaç olur. Bu iþi kadýn daha iyi becerir. Bulûða erdikten sonra korumaya muhtaç kalýr. Bu iþ için de baba daha kuvvetli ve daha münasibdir."

"Zâhir rivâyete göre" Mukabili aþaðýda gelen Ýmam Muhammed kavlidir.

"Söz annenindir." Çünkü baba kýzýn hakkýnýn sâkýt olduðunu iddia et-mektedir. Bahýr.

"Ben derim ki ilh..." Ýfadesi Nehir sahibine aiddir. þöyle demiþtir: "Ben derim ki: Kýzýn yaþýna bakmak gerekir. Ekseriyetle kýzlarýn hayýz gördüðü yaþa varmýþsa söz babanýn, varmamýþsa annenindir." Müracaat edilmesi gereken küçük kýzdýr. Þayet ihtimalli bir yaþta bulûða erdiðini iddia ederse tasdik edilir. Nitekim sair hükümlerde bu açýklanmýþtýr. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

"Bil ittifak þehvet çaðýna ermiþtir." Hatta Minah´ýn nikâhý haram kadýnlar bahsinde: Dokuz yaþýnda veya daha büyük bir kýz bil ittifak þehvet çaðýna ermiþtir. denilmektedir. Sâihâni.

METÝN


Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre hüküm anne ile nenede dahi böyledir. Fesad çok olduðu için bununla fetva verilir. Zeylai. Bu sözüyle musannýf ifade ediyor ki, kýz çocuðu erkeklerin iþine yaramadýkça evlense bile hadâne hakký sâkýt olmaz. Ancak Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre mahabbete yararsa hadâne hakký sâkýt olur, Nitekim Kýnye´de beyan edilmiþtir. Zahîriyye´de þöyle denilmektedir: "Bir kadýn birine bu çocuk benim kýzýmdan doðan oðlundur. Annesi öldü. Onun için çocuðun nafakasýný bana ver der de o kimse: Doðru söyledin, Ama annesi ölmedi, benim evimdedir cevabýný verir ve çocuðu almak isterse, hüküm çocuðun annesini öðrenerek huzuruna getirmedikçe ona çocuk teslim etmez veçocuðu annesi alýr. Çünkü bu kadýnýn çocuðun ninesi ve bakýcýsý olduðunu ikrar etmiþ, sonra baþkasýnýn daha haklý olduðunu iddiada bulunmuþtur. Bu ihtimallidir. Baba bir kadýn getirir de: Bu senin kýzýndýr. Bu çocuk da benim ondan doðan oðlum derse; nine ise: Hayýr, bu benim kýzým deðildir. Bu çocuðun annesi olan kýzým ölmüþtür, cevabýný verirse söz o adamla yanýndaki kadýnýndýr. Çocuk onlara verilir. Çünkü firâþ onlarýndýr. Çocuk da onlarýn olur. Nasýl ki karý-kocanýn aralarýnda bir çocuk bulunur da koca bu çocuðun baþka kadýndan doðma oðlu olduðunu iddia eder, kadýnsa aksini iddia ederek o benim oðlumdur, ama bu adamdan deðil derse, çocuðun o karý-kocanýn oðlu olduðuna hükmedilir. Çünkü firâþ onlarýndýr. Kezâ nine "Bu çocuk benim ölen kýzýmdan doðma oðlumdur" der de baba: Hayýr, baþkasýndandýr cevabýný verirse söz babanýndýr ve çocuðu o kadýndan alýr. Kezâ bir kadýn getirerek benim oðlum bundandýr, senin kýzýndan deðildir der de nene kendisini yalanlar, kadýn da neneyi tasdikda bulunursa baba çocuðu almaya daha haklýdýr. Çünkü bu çocuk benim þu kadýndan doðma oðlumdur deyince o kadýnýn çocuðunun ninesi olduðunu inkâr etmiþtir. Binaenaleyh onun hadâne hakkýný da inkâr etmiþ olur. Getirdiði kadýnsa ona hakký ikrar etmiþtir. Zahîriyye´nin sözü kýsaltýlmýþ olarak burada biter. Bize göre çocuk için mutlak surette yani erkek olsun kýz olsun muhayyerlik yoktur. Þâfiî buna muhâliftir

Ben derim ki: Bu bulûða ermedendir. Bulûða erdikten sonra çocuk anneyle babasý arasýnda muhayyer býrakýlýr. Yalnýz baþýna kalmak isterse buna da hakký vardýr. Bunu Münye´ye nisbet ederek Müeyyedzâde söylemiþtir. Musannýf bunu þöyle ifade etmiþtir "Kýz kadýnlýk çaðýna ererse bakire olduðu takdirde baba onu yanýna alýr. Ancak yaþlanýr da bir fikir sahibi olursa kendisi için bir korku bulunmamak þartýyla dilediði yerde yaþar.

ÝZAH

"Anne ile nenede dahi böyledir." Yani þehvet çaðýna erinceye hadâne hakký onlarýndýr.

"Bununla fetva verilir." Bahýr sahibi bu kavlin sahih kabul edildiðini naklettikten sonra: "Hâsýlý fetva zâhir rivâyetin hilâfýnadýr." demiþtir.

"Bu sözüyle musannýf" Yani þehvet çaðýna erinceye kadar sözüyle demek istiyor.

"Erkeklerin iþine yaramadýkça hadâne hakký sâkýt olmaz." Fakat er-keklerin iþine yararsa sâkýt olur. Nafakalar bahsinin baþýnda görüleceði vecihle ferçten baþka bir uzvuna cima için þehvet çaðýna eren kýza nafakasýný vermek lâzým gelir. Hizmete veya elinde tuttuðu takdirde mahabbete yararsa Ýmam Ebû Yusuf´a göre hüküm yine budur. Tûhfe sahibi bunu ihtiyar etmiþtir. Muktezasý þudur: Erkeklerin iþine yaramasý fercten baþka bir yerine cima etmekle kâfidir. Onun için nafakasýný vermesi lâzým gelir. Sadece hizmet ve mahabbete yaramasý bunun hilâfýnadýr. O zaman nafakasý lâzým gelmez, Meðerki kocasý buna razý olsun veya kýzý evinde tutsun.

"Ancak Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre ilh..." Sözüyle þârih bu rivâyetin zayýf olduðuna iþaret etmektedir. Zâhirine bakýlýrsa kýz bulûða ermeden erkeklerin iþine yarar da babasý onu evlendirirse annesi için bil ittifak hadâne hakký yoktur. Ama bu müftâbih kavle göre zâhirdir. Zâhir rivâyete göre "Hayzýný görünceye kadar" ifadesinden anlaþýlmaz. Onun için de evlenmemiþse diye kayýd koymaya hâcet yoktur.

"Çünkü firâþ onlarýndýr." Zira nikâh birbirlerini tasdik etmekle sâbit olur.

"Kezâ nine" Demesi kadýn kendisini nine olarak takdim ettiði içindir.

"Baba: Hayýr, baþkasýndandýr cevabýný verirse" Yani sana ecnebî sa-yýlan baþka karýmdan doðdu derse ki, bu meseleyle ilk mesele arasýnda fark budur. Çocuk bu karý-kocanýndýr diye hüküm verilir. Birinci meselede ise çocuðun onun kýzýndan doðduðunu ve kendisinin neneliðini itiraf etmiþti.

"Nene kendisini yalanlar" da: Bu kadýn onun annesi deðildir. Onun annesi benim kýzýmdýr derse, "Kadýn da neneyi tasdikte bulunursa" yani: Doðru söyledin. Ben bu çocuðun annesi deðilim. Bu adam yalan söyledi. Ama ben onun karýsýyým derse, baba çocuðu almaya daha haklýdýr. Zahîriyye.

"Bize göre çocuk için muhayyerlik yoktur." Yani çocuk anneden alý-nacak yaþa geldiðinde onu babasý alýr. Küçük için muhayyerlik yoktur, Zira aklý ermediði için kimin yanýnda oynayabilecekse onu seçer. Sahih rivayetle sâbit olmuþtur ki, ashab-ý kirâm küçüklere muhayyerlik vermemiþlerdir. Gerçi Peygamber (S.A´V.)´in çocuðu muhayyer býraktýðýný bildiren bir hadîsi vardýr. Fakat: "Allahým! Bu çocuða yolunu göster." diye dûa buyurmuþ, onun dûasý bereketiyle çocuk kendisi için daha elveriþli olaný seçmiþtir. Tamamý Fetih´dedir.

"Kýz kadýnlýk çaðýna ererse" Yani kadýnlar neyle bulûða ererlerse o da onunla meselâ hayýz ve benzeriyle kadýnlýk çaðýna ererse demektir. Musannýf bu cümleyi atsa sözü daha açýk olurdu.

"Baba onu yanýna alýr." Yani kýz genç ise kendisine bir fesadlýk ya-pýlacaðýndan korkmasa bile onu yanýna alýr. Bahýr. Baba lafzý kayýd deðildir. Çünkü baba bulunmadýðý vakit emin olmak þartýyla kardeþ ve amca da böyledir. Kardeþle amca güvenilir kiþiler deðillerse hâkim güvenilir ve Müslüman bir kadýn bularak kýzý ona teslim eder. Nitekim Hâkim´in Kâfîsi´nde beyan edilmiþtir.

METÝN

Dul ise onu yanýna almaz. Meðerki kýz canýndan emin olmasýn. O zaman babayla dedenin yanlarýna almaya haklarý vardýr. Baþkalarýnýn buna hakký yoktur. Nitekim ibtida halinde de böyledir. Bunu Bahýr sahibi Zahîriyye´den nakletmiþtir. Oðlanýn aklý ermeye baþlayýp reyinde kimseye muhtaç olmazsa baba onu yanýna alamaz. Meðerki canýndan emin olmasýn. Ozaman fitne veya rezaleti defy ve bir kabahat iþlerse terbiye için onu yanýna alabilir. Babaya nafaka da vacib deðildir. Teberru olarak verirse ne âlâ! Bahýr. Bu zikredilen hususatta dede de baba gibidir. Küçük kýzýn babasý ve dedesi yok da kardeþi veya amcasý varsa fesadçý olmamak þartiyle kýzý yanýna alabilir. Fesadçý olursa buna müsaade edilmez. Kýza zîrahmi mahrem olan her asabenin hükmü de böyledir. Babasý, dedesi ve onlardan baþka asabeleri bulunmazsa yahut asabeleri bulunur da fesadçý olurlarsa kýz hakkýnda iþ hâkime düþer. Kýz güvenilir cinstense onun yalnýz baþýna bir evde oturmasýna müsaade eder. Aksi takdirde onu koruyabilecek emin bir kadýnýn yanýna koyar. Bu hususta bâkire ile dul arasýnda fark yoktur. Çünkü hâkim Müslümanlarýn iþine bakmak için tâyin edilmiþtir. Bunu Aynî ve baþkasý söylemiþtir.

ÝZAH

"Baþkalarýnýn buna hakký yoktur." Fark þudur: Babayla dedenin kýzý ibtidaen yanlarýna almaya haklarý vardýr. Binaenaleyh hayat emniyeti yoksa onu kendi yanlarýna iade etmeleri de câizdir. Baþkalarýnýn ise kýzý ibtidaen yanlarýna almaya haklarý yoktur. O halde iadeye de haklarý yoktur. Bunu Zahîriyye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ben derim ki: Bu söz götürür. Zira metinlerin açýkladýðýna göre hadâne için kadýn bulunmazsa bu hak tertib üzere asabelerinin olur. Bunda da babayla dededen baþkasýna yanýna alma hakký vardýr. Meðerki onlardan baþkalarý sözüyle amca oðlu ve mevle´l-atâkâ gibi mahrem olmayan asabeleri kasdetmiþ olsun. Zira böylelerine kýz teslim edilmez. Nitekim geçmiþti. Feth´in ibâresi þöyledir: "Meðerki kýz kendine güvenilir takýmýndan olmasýn. O zaman baba onu kendi yanýna alabilir. Kezâ fesadçý olmamak þartiyle kardeþle amcaya da bu hak sâbittir. Fesadçý iseler o zaman hâkim kýzý güvenilir bir kadýnýn yanýna koyar." Zeylaî buna: "Kýzýn zîrahmi mahremi olan her asabe hakkýnda da hüküm budur." cümlesini ilave etmiþtir. Sonradan musannýfýn tuttuðu yol da budur.

"Oðlanýn aklý ermeye baþlarsa ilh..." Musannýfa düþen iþe ya oðlan meselesiyle baþlamak yahut onu sona býrakmaktý. Çünkü bu meselenin evveli ve ahiri kýz hakkýndadýr. Sonra oðlandan murad bulûða eren gençtir. Çünkü sözümüz bulûða erdikten sonrasý hakkýndadýr. Zeylaî´nin ibâresi þöyledir: "Sonra oðlan aklý baþýnda olarak bulûða ererse yalnýz yaþayabilir. Meðerki fesadçý olup da hayatýndan korkulsun." Zeylaî. "Aklý baþýnda olarak" demekle bunaktan ihtiraz etmiþtir. Cevhere´de þöyle denilmiþtir: "Bir kimse bunamýþ olarak bulûða ererse gerek oðlan gerekse kýz olsun annesinin yanýna verilir." Fetih´de: "Bunak muhayyer býrakýlmaz. O annesinin yanýnda olur." denilmiþtir. Bahýr sahibi Feth´in ibâresini naklettikten sonra þunlarý söylemiþtir: "Hem bunun çocuk muhayyer býrakýlýr diyenlere göre olmasý gerekir. Bize göre ise bunak zikredilen yaþa varýnca yani annesinden alýndýðý yaþa varýncababasýna verilir." Nehir sahibi de ona uymuþtur. Kaidelere uygun olan da budur.

"Onu yanýna alabilir." Yani babanýn çocuðu yanýna almaya hakký vardýr. Zâhire bakýlýrsa dede dahi öyledir. Hatta kardeþ ve amca gibi asabeleri de öyledir. Ben bunu açýk söyleyen görmedim. Ýhtimal ulema: "Hâkim ona günâh iþleme imkâný vermez." sözüne itimad etmiþlerdir. Bu bizim zamanýmýzda olacak iþ deðildir. Binaenaleyh akrabasýndan kendilerine güvenilen ve çocuðu koruyabilecek olan herkes çocuðu yanýna alabilir diye fetva vermek teayyün eder. Çünkü münkeri defetmek buna kâdir olan herkese vâcibdir. Bahusus bundan dolayý ayýplanacak olan kiþilere mutlaka vâcibdir. Bu da en büyük sýle-i rahimdendir. Þeriat sýle-i rahmi ve mümkün olduðu kadar kötülüðün def´ini emretmiþtir. Teâlâ Hazretleri: "Hiç þübhesiz Allah adâlet, ihsan ve yakýnlara yardýmý emreder. Kötülüklerden, münkerattan ve zulümden de nehy eder. Olur ki aklýnýzý baþýnýza alýrsýnýz." buyurmaktadýr. Sonra Remlî´nin Bahýr haþiyesinde gördüm ki bundan inceleme suretiyle bahsetmiþ ve ben bunu bir yerde görmedim demiþ; sonra: "Bu husustaki nakli gördüm. Minhâc, Hulâsa ve Tatarhâniyye´de mevcuddur." demiþ. Onlarda mevcud olan ibâre þudur: "Çocuðun babasý yoksa, hadâne zamaný da geçmiþse baþka asabelerin almasý evlâdýr. Asabelerin en yakýnýndan baþlanarak tertib üzere verilir. Ancak kýz mahreminden baþkasýna verilemez.

Ben derim ki: Bizim sözümüz bulûða eren oðlan hakkýndadýr. Onun naklettiði ise bulûðdan önceye aiddir. Onun için de güvenilir olup olmamasý hususundaki tafsilâttan bahsetmemiþtîr.

"Bu zikredilen hususatta" Yani bâkire, dul, oðlan ve terbiye hükümlerinde demek istiyor. T.

"Küçük kýzý babasý ve dedesi yoksa ilh..." Bildiðin gibi dul da böyledir. Yukarýda Zahîriyye´den nakledilen bunun hilâfýnadýr. Musannýf bunu ileride: "Bu hususta dulla bakirenin arasýnda fark yoktur." diyerek açýklayacaktýr.

T E N B Ý H : Bulûða eren çocuk hakkýnda musannýfýn söylediklerinin hülasasý þudur: Çocuk bâkire, yaþlý veya dul, güvenilir yahut bunlar tipinde oðlan olursa kendisine muhayyerlik vardýr. Bâkire olup genç veya dul yahut güvenilmeyen oðlansa böylelerine muhayyerlik yoktur. Onlarý baba yanýna alýr.

METÝN

Erkek çocuklar kazanacak yaþa vardýklarýnda baba onlarý kazanç getirecek bir iþe yahut ücretle çýrak verir. Nafakalarýný da ücretlerinden çýkarýr. Kýzlar bunun hilâfýnadýr. Baba müsrif ise oðlunun kazancýný emin bir kimseye verir. Nitekim sair milklerde de böyledir. Bunu Hulâsa´ya nisbet ederek Müeyyedzade söylemiþtir.

Talâk-ý bâinle boþanan bir kadýn iddetini bitirdikten sonra çocuðunu alýp uzak mesafeli bir yere götüremez. Þayet iki belde arasýndaki mesafe ayný günde çocuðunu görüp evinedönmeye müsaid ise mutlak surette bundan men edilmez. Çünkü bu bir mahalleden baþka mahalleye gitmek gibidir. Þümunnî. Ancak köyden kasabaya gitmesi bundan müstesnadýr. Bunun aksi câiz deðildir. Çünkü çocuk köy ahlâkýný kapar. Meðerki vardýðý yer kadýnýn vataný olup orda nikâh edilmiþ bulunsun. Yani kocasý nikâhýný kadýnýn vatanýnda kýymýþsa, esah kavle göre velev ki köy olsun gidebilir. Ancak dar-ý harbe gidemez. Meðerki karý-koca pasaportlu olsunlar.

ÝZAH

"Erkek çocuklar kazanacak yaþa vardýklarýnda" Yani erkeklerin yaþýna varmadan önce demek istiyor. Çünkü o yaþtan sonra kazanç için çocuklarý babasý zorlayamaz.

"Kýzlar bunun hilâfýnadýr." Baba onlarý hiç bir iþ veya hizmete kirala-yamaz. Tatarhâniyye. Çünkü kiralayan þahýs kýzla baþ baþa kalýr. Þeriatta bu iþ çirkin bir þeydir. Zahîre. Bu þunu ifade eder ki, babasý kýzý terzilik veya nakýþ gibi bir sanat öðrenmek için bir kadýnýn yanýna verebilir. Bunda bir mahzur yoktur. Tamamý nafakalar bahsinde gelecektir.

"Nitekim sair milklerde de böyledir." Murad çocuklarýn milkleridir. Tatarhâniyye. Yani baba müsrif ise hâkim çocuklarýn mallarýný korumak için bir vasî tâyin eder.

"Talâk-ý bainle boþanan bir kadýn"ýn hükmü musannýfýn dediði gibidir. Talâk-ý ric´î ile boþananýn hükmüne gelince: O nikâhlý kadýn gibidir. Dýþarý çýkamaz. Çünkü mesken hakký kocanýndýr. Ýddet bekleyen kadýn ise iddeti bitmeden mutlak surette dýþarý çýkabilir. Bahýr. Zâhire bakýlýrsa kocasý ölen kadýn da bu hususta boþanan gibidir. Velîlerin izni olmaksýzýn dýþarý çýkmaya hakký yoktur. Zira velîleri babasý yerinedir. Çocuða zarar veren bir þey için çýkamayacaðý da zâhirdir. Remlî. Burada "ölüm îddeti bekleyen kadýn gündüzleri ve gecenin bir kýsmýnda çýkabilir." diye itiraz edilemez. Çünkü burada maksad baþka beldeye taþýnmaktýr. Ýddeti içinde kadýnýn buna hakký yoktur. iddeti bittikten sonra ne hüküm verileceðini ise görmedim. Remlî´nin: "Çünkü velîler baba yerini tutar." sözü iddet bittikten sonra dahi çýkamayacaðýný ifade eder. Lâkin üstadlarýmýzýn üstadý Molla Ali Türkmânî´ye bir yetim meselesi sorulmuþ: Annesinin terbiyesinde bulunan bir çocuk babasýnýn babasý varken annesi onu evlendiði beldeden baþka beldeye götürmek istiyor. Dedesi buna mâni olabilir mi? demiþler. Molla Ali þu cevabý vermîþ: "Mezhebin metin ve þerh bütün kitablarýnda mesele boþanan kadýn ve baba ile kayýdlýdýr. Bunlarýn ikisinden baþkasý hakkýnda meseleyi yürüten görmedik." Bu sözün ifade ettiði mânâ dede o kadýný men edemez demektir. Remli´nin söylediði bir nakle müstenid deðildir.

Binaenaleyh açýk nakli görünceye kadar beklemek gerekir. Zira ilim emânettir. Merhumun el yazýsýyla gördüðüm ifadenin hülasasý budur. Remlî´nin tevakkuf etmesinin vechi baba ve boþanan kadýn diye kayýdlamasýdýr. Bunun ihtiraz için olmasý muhtemeldir. Buna karineulemanýn bu hükmü yalnýz boþanan anneye tahsis etmeleridir. Ýhtiraz için olmamasý da muhtemeldir. Sebebi Remlî´nin dediði gibl velîlerin baba yerini tutmasýdýr. Allahu a´lem.

"Bundan men edilmez." Meðerki þehirden köye gitmiþ olsun. Nitekim gelecektir.

"Mutlak surette" Demesinden murad kadýnýn vataný olsun olmasýn, akid orada yapýlsýn yapýlmasýn gidebilir demektir. Bahýr.

"Bir mahalleden baþka mahalleye gitmek gibidir." Yani bir þehrin bir mahallesinden baþka mahallesine gitmek gibidir. Zâhire bakýlýrsa iki mahalle arasýnda mesafe bulunduðu zaman men edilir.

"Ancak köyden kasabaya gitmesi bundan müstesnadýr." Minah hâþi-yelerinde Remlî þöyle demiþtir: "Bu hatadýr. Musannýf bu hususta Bahýr sahibine uymuþtur. Zira aralarýnda mesafe bulunduðu vakit kadýnýn çocuðu köyden þehire nakletmeye hakký yoktur. Þaþacak þeydir ki, hiç bir kimsenin söylemediði bir hükmü musannýf mücerred Bahýr sahibini taklid ederek kitabýn metnine almýþtýr." Tahtâvî´de Hindiyye´den naklen þöyle denilmektedir: "Kadýn çocuðu köyden büyük bir þehire nakletmek ister de bu þehir kadýnýn doðduðu veya nikâhýnýn kýyýldýðý þehir olmazsa buna hakký yoktur. Meðerki söylediðimiz tefsire göre þehir o köye yakýn olsun.

"Bunun aksi câiz deðildir." Yani kadýn þehirden köye taþýnýrsa buna imkân verilmez. Velev ki köy yakýn olsun. Çünkü çocuk köy çocuklarýnýn ahlâkýný almak suretiyle zarar görür. Yani köylülerin tabiatý kaba saba olur.

"Yani kocasý nikâhýný kadýnýn vatanýnda kýymýþsa" Ýfadesinden anlaþýlýyor ki, nikâhtan murad mücerred akiddir. Demek oluyor ki, uzak bir beldeye taþýnmasý câiz olmak için iki þart lâzýmdýr. Birincisi o beldenin kadýnýn vataný olmasý, ikincisi nikâhýn orada kýyýlmasýdýr. Câmi-i Saðîr´in rivâyetinde akid þart koþulmuþ, vatandan bahsedilmemiþtir. Zeylaî diyor ki: "Birinci kavil esahdýr. Çünkü bir yerde evlenmek örfen orada kalmayý iltizam deðildir. Binaenaleyh kadýn oraya taþýnamaz."

"Esah kavle göre velev ki köy olsun." Yani nikâhýn kýyýldýðý vatan velev ki köy olsun gidebilir demektir. Bakkâlî þerhinin ifadesi buna muhâliftir. Ama o zayýftýr. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

"Ancak dar-ý harbe gidemez." Cümlesi istisnadan istisnadýr. Yani kadýn nikâh akdinin yapýldýðý vatanýna gidebilir. Ancak orasý dar-ý harb ise kocasý Müslüman veya zimmî olan kadýn oraya gidemez. Karý-koca ikisi de pasaportlu harbî iseler dar-ý harbe de gidebilir. Nitekim Bedâyý´da beyan edilmiþtir. Hâsýlý kitabýmýzýn burasýnda metin ve þerhin ibâreleri son derece karýþýk ve uzundur. Daha açýk ve kýsa olmasý için þöyle demelidir: "Boþanan kadýn çocuðunu köyden yakýn kasabaya götürebilir. Fakat kasabadan köye götüremez. Birbeldeden nikâhýnýn kýyýldýðý vatanýna da gidebilir. Kocasý da kendi gibi harbî ise vataný dar-ý harb bile olsa bu caizdir." Ýþte burada söylenecek kýsa, faydalý, cami ve mâni ibâre budur.

METÝN

Bu hüküm yalnýz boþanan anneye mahsustur. Baþkalarýna gelince: Nine ve âzâd edilmiþ ümmüveled gibilerin çocuðu bir yerden baþka yere taþýmalarý için mikdar tâyini yoktur. Zira aralarýnda akid bulunmamaktadýr. Böyleleri ancak babanýn izniyle çýkabilirler. Nitekim baba dahi hadâne müddeti devam ettikçe annesinin izni olmaksýzýn annesinin beldesinden çýkarmaktan men edilir. Boþayan kimse karýsý baþkasýyla evlendiði için çocuðu ondan alýrsa, annesinin hakký avdet edinceye kadar çocuðu sefere götürmesi câiz olur. Nitekim Sirâciyye´de beyan edilmiþtir. Musannýf þerhinde bunu: "Annesinden sonra hadâne hakkýnýn intîkal edeceði bir kimsesi yoksa" diye kayýdlamýþtýr. Bu zâhirdir. Hâvî´de þöyle denilmektedir:" Babasý çocuðu annesinin her gün görmesi mümkün olan bir yere çýkarabilir. Nitekim anne tarafýnda da hüküm budur. Bellenmelidir.

ÝZAH

«Bu hüküm» yani anlattýðýmýz çýkma hükmü ve bu husustaki tafsilât yalnýz anneye mahsustur. T.

«Nine» ve onun gibi hâdineler evleviyetle hükümde dahildirler. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir.

«Zira aralarýnda akid bulunmamaktadýr.» Çünkü nikâhlanan kadýna vatanýnda akid yapýlmasý kadýnýn çocuðu ile beraber orada oturmasýna razý olduðunun delilidir. Bu adamla nine arasýnda ise akid yoktur.

«Ancak babanýn iznîyle» ve kezâ hadâne hakký olan erkeðin izniyle çýkabilirler. T.

«Çocuðu annesinin beldesinden» uzak veya yakýn olup annesinin gö-rerek dönebileceði bir yere götüremez. Çünkü annesinin hadâne hakký devam ettiði müddetçe baþka yere götürmek þöyle dursun çocuðu annesinden almasý bile memnu´dur. Burada Nehir sahibinin Hâvî´nin sözünden alarak uzak yere diye kayýdlamasý doðru deðildir. Zâhire bakýlýrsa anneden baþka hâdinelerin hükmü de budur. T.

«Boþayan kimse çocuðu alýrsa ilh...» cümlesi üst tarafýndan anlaþýlan mânâ üzerine tefrî´ edilmiþtir, Mecmâ´da þöyle deniliyor: "Çocuk baþkasýnýn yardýmýndan müstaðnî olmazdan önce babasý onu dýþarý çýkaramaz." Kitabýn þârihi bu sözü: "Çünkü hadâne hakkýný ibtal ettiði için bunda anneye zarar vardýr." þeklinde tefsir etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Bu þunu gösterir: Annenin hadâne hakký sukut edince çocuðu babasýnýn sefere götürmesi câizdir." Sonra Bahýr sahibi Sirâciyye´nin kitabýmýzda zikredilen sözünü naklederek: "Bu bizim söylediðimiz hususta açýktýr." demiþtir. Lâkin Burhan´dan naklen Þürunbulâliyye´de: "Kezâ baba çocuðu müstaðnî kalacak yaþa varmadan önce bulunduðu yerden çýkaramaz. Velev kiannesinin hadâne hakký olmasýn. Çünkü mâni ortadan kalkarak bu hakkýn avdet etmesi ihtimali vardýr." Aþaðýda Remlî´nin Fetâvâsý´ndan nakledeceðimiz ifadeden anlaþýlan da budur. Bildiðin gibi Hâvî´nin ifadesi de buna delâlet eder. Mecma þerhinin yukarýda geçen sözü buna aykýrý deðildir. Çünkü hak kelimesinden hali veya istikbali kasdetmiþ olmasý ihtimali vardýr.

«Sirâciyye»´den murad Kâri-i Hidâye Sýrâcüddin´in Fetâvâsý´dýr.

«Musannýf... kayýdlamýþtýr.» Kezâ Nehir sahibi de kayýdlamýþtýr. Fakat buna hâcet yoktur. Çünkü boþanan anne evlenir de onun hadâneye ehil annesi veya baþka bir yakýný bulunursa, babasýnýn sefere götürmek þöyle dursun çocuðu ondan almaya bile hakký yoktur.

«Babasý çocuðu çýkarabilir ilh...» Sen biliyorsun ki bu annesinin hadâne hakký olmadýðý surete mahsustur. Çünkü annenin hadâne hakký varsa çocuðu köye veya uzak yakýn bir beldeye götürmek þöyle dursun ondan almaya bile hakký yoktur. Yukarýda Nehir´den naklettiðimiz ibâre bunun hilâfýnadýr. Sonra bunun Sirâciyye´den naklettiðimize ve aþaðýda onun þeyhi Remli´den nakledeceðimize, hatta Mecma ile Burhan´dan yukarýda naklettiklerimize muhâlif olduðu gizli deðildir. Çünkü Hâvî´nin ibâresi çocuk müstaðnî olduktan sonraki hale þâmildir. Anneye yaraþan da budur. Tatarhâniyye´nin sözü de bunu te´yid etmektedir. Orada: "Çocuk anne ve babasýndan birinin yanýnda ise diðerinin ona bakmasý ve görmesi men edilmez." Þübhesiz sefer görüþmeye en büyük mânidir.

«Nitekim anne tarafýnda da hüküm budur.» Yani çocuk annenin yanýnda ise annesinin onu babasýnýn her gün görebileceði bir yere çýkarmaya hakký vardýr.

METÝN

Ben derim ki: Sirâciyye´de þöyle denilmiþtir: "Annenin hadâne hakký sâkýt olur da çocuðu babasý alýrsa çocuðu annesine göndermeye mecbur edilmez. Bilâkis annesi çocuðu görmek isterse ona mâni olunmaz. Üstadýmýz Remlî annenin hadânesi tamam olduktan sonra babasý çocuðu sefere götürebilir. Bir de babadan gayri asabeler baba gibidir, diye fetva vermiþtir." O bunu Hulâsa ile Tatarhâniyye´ye nisbet etmiþtir.

FER´Î MESELE : Baba çocuðu sefere çýkarýr da sonra annesini boþarsa kadýn çocuðunu istedikte bakýlýr: Eðer çocuðu annesinin izniyle çýkarmýþsa çocuðu ona iade etmesi lâzým gelmez. Ondan izin almadan çýkarmýþsa iade etmesi lâzým gelir, Nasýl ki çocuðu annesiyle beraber çýkarýr da sonra anneyi geri çevirir ve boþarsa çocuðu iade etmesi gerekir. Bahýr. Allahu a´lem.

ÝZAH

«Annesine göndermeye mecbur edilmez.» Çocuða annesi bakýyorsa hadânesi zamanýndaonun tarafýndan da ayný þey söylenir. T. Yukarýda Tatarhâniyye´den naklettiðîmiz söz de bunu ifade eder.

«Annenin hadânesi tamam olduktan sonra» ibaresini ben Hayriyye´de bu mahalde görmedim.

«Bir de babadan gayri asabeler ilh...» ifadesi çocuk babadan baþkasýnýn elindeyse o da çocuðu sefere götürebilir mânâsýný îham etmektedir. Ben bundan bahseden kimse görmedim. Bilâkis Kuhistânî þöyle demiþtir: "Çocuðu babasý sefere çýkaramaz. Meðerki yardýmdan müstaðnî bir yaþa varmýþ olsun. Babadan gayri hadâne hakký olan kimseler dahi onu sefere çýkaramazlar. Bu küçüðü kollamak içîndir." Remlî´nin Hayriyye adlý kitabýnda verdiði fetva þudur: "Anne ecnebî biriyle evlenir de küçüðün amcasý oðlu onu almak isterse Minhâc´da þöyle denilmiþtir: Çocuðun babasý yoksa hadâne müddeti de bitmiþse sýra babadan sonraki asabelere gelir. Bunlar yakýnlýk sýrasýyla çocuða bakarlar. Þu kadar var ki, kýz çocuðu mahrem olmayan asabeye verilmez." Bunun bir misli de Hulâsa, Ta-tarhâniyye ve diðer kitablardadýr.

«Çocuðu oha iade etmesi lâzým gelmez.» Kadýna: "Onu git de kendin al." denilir. Nehir.

«Ýade etmesi lâzým gelir» Çünkü çocuðu annesinin izniyle çýkarmýþ da olsa kadýn onunla beraber sefere çýkarken çocuðundan ayrýlmaya razý deðildi. Kocasý yalnýz kadýný geri çevirir de sonra boþarsa çocuðu ona iade etmesi gerekir. Kadýnýn yalnýz çocuðu sefere çýkarmasýna izin vermesi bunun hilâfýnadýr. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:58:26
NAFAKA BÂBI



METÝN


Lügatta nafaka insanýn çoluk çocuðuna harcadýðý þeylerdir. Þer´an ise yiyecek, giyecek ve meskendir. Örfen nafaka yiyecek demektir. Bir insanýn nafakasý üç sebeble baþkasýna vâcib olur. Bunlar evlilik, akrabalýk ve milktir. Musannýf iþe evlilikten baþlamýþtýr. Çünkü bundan önceki bâblarla münasebeti vardýr yahut çocuðun aslý odur diye evlilik nafakasýndan iþe baþlamýþtýr. Sahih nikâhla evlenen kadýnýn nafakasý kocasýna vâcibdir. Þayet nikâhýn fâsid veya bâtýl olduðu anlaþýlýrsa kadýn aldýðý nafakayý kocasýna iade eder. Bahýr. Çünkü nafaka eve kapanmanýn karþýlýðýdýr. Baþkasýnýn menfaati için kapanan her insanýn nafakasý kapayana lâzýmdýr. Misâli müftî, hâkim ve vasîdir. Zeylaî.

ÎZAH


Nafaka kelimesi nufuk kökünden alýnmadýr. Nufuk helâk demektir. Arablar: "Nefekati´d-dabbetü" derler ki, hayvan helâk oldu demektir. Yahut nefâktan alýnmýþtýr. Nefâk geçerli olmak mânâsýnadýr. "Nefekati´s-sil´atü" derler ki, mal revaç buldu, geçerli oldu demektir.

«Þer´an ise yiyecek ilh...» Hiþam: Nafaka nedir, diye sorduðu vakit Ýmam Muhammed onu burada beyan edilen üç þeyle tefsir etmiþtir. Nitekim Hulâsa´dan naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Örfen» yani þeriat ulemasýnýn dilinde örf ve âdet olan mânâsý sadece yiyecektir. Onun için giyecek ve meskeni nafakanýn üzerine atfederler. Atýf baþka baþka olmayý gerektirir. Rahmetî. Kenz, Mültekâ ve diðer metinlerin ibâresi bu þekildedir.

«Ve milktir.» sözü köle ve cariyelere, hayvanlara, akara þâmildir. Nitekim Dürr-ü Müntekâ´da belirtilmiþtir, Lâkin milk meselesinde mahkeme tarafýndan cebir yoktur. Akrabalýk meselesinde de hilâf vardýr. Nitekim bu bâbýn sonunda gelecektir.

«Bundan önceki» nikâh, talâk ve iddet gibi bâblarla münasebeti vardýr. Bahýr.

«Yahut çocuðun aslý odur diye» yani akrabalýk ancak doðum sebebiyle olur. Oðul, baba, kardeþ ve amca gibi insanlarýn asýllarý ancak evlilikle meydana gelir. Bu sebeble musannýf söze evlilikten baþlamýþtýr, Çünkü o hepsinden önce gelir.

«Sahih nikâhla» demesi fâsid nikâhda Müslüman kocaya nafaka lâzým gelmediði içindir. Çünkü vücüb sebebi yoktur. Vücud sebebi kocanýn nikâhla kadýnýn üzerinde sâbit olan eve kapanma hakkýdýr. O kocadan beklenen iddette de öyledir. Eve kapanma hakký sâbit olsa da nikâhla sâbit olmuþ deðildir. O menîyi korumak içindir. Bir de iddet hali nikâh halinden daha kuvvetli deðildir. Bedâyý´.

«Þayet nikâhýn fâsid olduðu ilh...» Burada Bahýr sahibi bâtýl kelimesinden bahsetmemiþtir. Ýddet bahsinde Fetih ve diðer kitablardan naklen nikâhýn fâsidi ile bâtýlý arasýnda farkolmadýðýný söylemiþtik. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Hindiyye´de Zahîre´den naklen þöyle denilmiþtir: "Nikâh zâhire bakarak sahih görünür de hâkim kadýna nafaka tâyin ederse ve kadýn bir ay nafaka aldýktan sonra nikâhýn fâsid olduðu anlaþýlýrsa -ki bu þâhidlerin: Bu kadýn onun süt kýz kardeþidir diye þâhidlik etmesiyle olur. Hâkim onlarý ayýrdýktan sonra- kocasý kadýna verdiði nafakayý geri alýr. Hâkim nafaka tâyin etmeden vermiþse hiç bir þey geri alamaz." Fetih´de de böyle denilmiþtir. Yine Hindiyye´de Hulâsa´dan nakle´,: "Þâhidsiz kýyýlan nikâhda kadýnýn nafakaya müstahak olduðunda bütün ulema müttefiktir." denilmiþtir. Tahtâvî diyor ki: "Hamevî burada itiraz ederek bunun fâsid nikâh ferdlerinden olduðunu söylemiþtir."

Ben derim ki: Bunun bir misli de Nehir´dedir. Zâhire bakýlýrsa doðrusu nafakaya müstehak deðildir demek lâzým gelir. Çünkü fasid nikâhda kadýnýn eve kapanmasý yoktur.

«Kocasýna iade eder.» Velev ki köle olsun. Hatta kadýnýn nafakasý için köle satýlýr.

«Müfti ve hâkimdir.» Yani vâlidir. Bunlara ve nafakalarýný verdikleri kimselere beytülmalden yetecek kadar maaþ verilir. Çünkü Müslümanlarýn yararý için kendilerini hapsetmiþlerdir. Rahmeti.

«Ve vasidir.» Vasiye beytülmalden nafakasýyla gördüðü iþin ücretinden hangisi azsa o verilir. Rahmetî. Zâhirine bakýlýrsa vasî zengin de olsa, ölenin vasîsi de olsa maaþýný alýr. Ama bu söz götürür. inþaallah kitabýmýzýn sonunda vasî bâbýnda görülecektir.

«Zeylaî» demesi Zeylaî´nin yalnýz bu üç kiþiyi söylediðini îham etmektedir. Halbuki o altý kiþi zikretmiþ, bunlara vâliyi de ilave etmiþtir. H.

METÝN

Sadaka memuru, düþmana karþý müdafaada bulunan askerler ve ortaðýnýn malý ile sefere çýkan ortakçý da bunlardandýr. Rehin de var diye itiraz edilemez. Çünkü rehin iki tarafýn menfaati için hapsedilir. Koca çok küçük olup cimaya kudreti olmasa bile karýsýnýn nafakasý onun malýndan verilir, babasýnýn malýndan verilmez. Meðerki babasý bunu üzerine almýþ olsun. Nitekim mehir bâbýnda geçmiþti. Çünkü mâni koca tarafýndan gelmektedir. Koca fakir de olsa karýsýnýn nafakasý üzerine vacibdir.

ÝZAH

«Düþmana karþý müdafaada bulunan» yani kendilerini bu iþe verip düþmanýn öncülerini gözeten askerlerin ve çocuklarýnýn nafakasýný vermek vâcib olur.

«Ortakçý» nýn nafakasý kendisi seferde bulunduðu müddetçe ortak maldan çýkarýlýr. Çünkü kendini bu iþe tahsis etmiþtir. Ýki kiþiyle veya daha çok kimselerle ortaklýk yaparsa nafakasý mala göre verilir. Rahmetî.

«Rehin de var diye itiraz edilemez.» Bahýr sahibi diyor ki: "Buna itirazla: Rehin mürtehinin(yani rehin alanýn) hakký için hapsedilir. Bu hak alacaðýný tamamen almaktan ibarettir. Onun içindir ki, rehin aldýðý malda sair alacaklýlardan daha fazla hak sahibidir. Halbuki rehinin nafakasý verene düþer denilmiþtir. Bunun cevabý þudur: Rehin verilen mal ayný zamanda verenin hakký için de hapsedilmiþtir. Bundan murad rehin helâk olursa borcun ödenmiþ sayýlmasýdýr. Halbuki milk kendisinindir." "Halbuki milk onundur." sözü nafakanýn yalnýz rehini verene vâcib olmasý hususunda rehin verenin tarafýný tercih etmektir. Halbuki mal her iki tarafýn hakký için hapsedilmiþtir. Þârih bu mânâyý bozmuþtur. H.

Ben derim ki: Þârih bunu terketmekle mânâ bozulmuþ deðildir. Çünkü muhakkýk âlim Ýbn-i Hümam bunu zikretmemiþtir. Hapsetmenin faydasý baþkasýna mahsus deðilse nafaka da ona vâcib deðildir. O müþterek malda çalýþan çýrak gibidir ki, ücrete hakký yoktur. Çünkü bir cihetten kendisi için çalýþmaktadýr.

«Babasýnýn malýndan verilmez ilh...» Bu ibâre Hâkim-Ý Þehid´in Kafîsi´nde de böyledir. O þöyle demiþtir: "Koca küçük olup malý yoksa karýsýnýn nafakasý babasýndan alýnmaz. Meðerki üzerine almýþ olsun." Hâniyye´de de þöyle denilmiþtir: "Kadýn büyük olup küçük olan kocasýnýn malý olmazsa nafakasý babasýna vâcib deðildir. Babasý onun nâmýna ödünç alýr sonra oðlu zenginlediðinde bunu ondan ister." Bunu Bahýr ve Nehir sahibleri Hulâsa´ya da nisbet etmiþlerdir. Remlî: "Bunun misli Zeylaî ve diðer bir çok kitablarda mevcuddur." diyor.

Ben derim ki: Mehir bâbýnda musannýf ile þârih de buna kesinlikle kâil olmuþlardýr. Biliyorsun ki Kâfî mezhebin nassýdýr. Bahusus ekseri kitablarda da mesele onun dediði gibidir. Binaenaleyh þârihin fer´î meselelerde Muhtar ile Mültekâdan naklen söyleyeceði: "Babasýna vâcibdir." sözüne tercih, edilir. Ancak onun vâcibdir sözü sonra oðlundan almak þartýyla ödünç almak vâcibdir mânasýna yorumlanýrsa bir diyeceðimiz kalmaz.

TENBÝH: Þürunbulâliyye sahibi Hâniyye´nin sözünü naklettikten sonra þunlarý söylemiþtir: "Ben derim ki: Bu küçük kýzý evlendirmekte bir yarar bulunduðu zamandýr. Meme emen bir çocuðu þehvet haddine ermiþ cimaya dayanabilir bir kadýnla çok mehir vererek evlendirmekte bir yarar yoktur. Nafakanýn lüzumu hâkimin hükmüyle karar kýlar ve çocuðun malý varsa bütün malýný kaplar yahut çok borca girer. Mezhebin kaidesine göre baba edepsizliði ile meþhur ise yaptýðý akid bil ittifak bâtýl olur. Bunu Bahýr sahibi ve baþkalarý açýklamýþlardýr. Musannýf da velî bâbýnda zikretmiþtir.

Ben derim ki: Metin ve þerhlerde açýklanan þudur: "Baba küçük oðlanla küçük kýzý dengi olmayan bir adama mehr-i misil almaksýzýn fahiþ surette aldanarak evlendirebilir. Çünkü babanýn kemal-i þefkati o iþte yarar bulunduðuna delildir. Yeter ki sarhoþ veya kötü tutumuyla meþhur olmasýn. Çünkü bu yarar düþünmediðine delildir. Biliyorsun ki þart olanakidden önce kötü tutumuyla meþhur olmamasýdýr. Mücerred akidle onun kötüyü seçtiði sâbit olmaz. Aksi takdirde fazla aldanmak suretiyle yaptýðý akdin ve kýzý denginden baþkasýna vermesinin tesavvur edilememesi lâzým gelir. Nitekim izahý velî bâbýnda geçmiþti. Böylece anlaþýlýr ki, kötülükle meþhur deðilse küçük çocuðuna bir kadýn nikâhlamasý mutlak surette sahih olur. Nitekim bu mezhebimizin bilumum kitablarýnda yazýlmýþtýr. Babanýn þefkati yararlý iþ yerini tutar.

«Çünkü mâni koca tarafýndan gelmektedir.» Bunda âleti kesik, âleti kalkmayan ve cimaya kudreti olmayan hasta dahildir. Nitekim Hindiyye´de açýklanmýþtýr.

«Fakir» den murad karýsýnýn nafakasýný vermeye muktedir olmayan kiþidir. Minah. Karýsý hakimin emriyle onun nâmýna borç alýr. T. Bu ileride gelecektir.

METÝN

Kadýnýn Müslüman, kâfir, büyük veya küçük olmasý müsavîdir. Yalnýz küçüðün cimaya dayanabilmesi yahut ferçten baþka bir yerine cimada bulunmak için kendisine þehvet duyulmasý þarttýr. Böyle olmazsa mâni onun tarafýndan gelmiþ olur ve kendisine nafaka verilmez. Nitekim karý-koca ikisi de küçük olurlarsa kadýna nafaka yoktur. Kadýnýn fakir veya zengin, cima edilmiþ veya edilmemiþ olmasý hep birdir. Meselâ kocasý küçük olur yahut kendisi ferci yapýþýk veya boynuzlu yahut bunak veya cima edilemeyecek derecede yaþlý olursa mehrini alýr. Kezâ küçük olan kadýn hizmete veya mahabbete yarar da kocasý onu evinde alýkoyarsa Ýmam Ebû Yusuf´a göre bu hükümdedir. Tûhfe sahibi bunu ihtiyar etmiþtir. Velev ki kadýn mehrini almak için kocasýna teslim olmasýn. Bu hususta cima edilmiþ veya edilmemiþ kadýn fark etmez. Ýmam Ebû Yusuf´a göre mehrinin hepsi müeccel de olsa yine nafaka alýr. Fetva buna göredir. Nitekim Bahýr ile Nehir´de beyan edilmiþtir. Eþbâh´a hâþiye yazan zât da bunu kabul etmiþtir. Çünkü bu bir hak sebebiyle imtinadýr. Binaenaleyh kadýn na-fakaya müstehak olur. Nafaka karý-kocanýn hallerine göredir. Bununla fetva verilir.

ÝZAH

«Yalnýz küçüðün cimaya dayanabilmesi» yani gerek kocasiyle gerekse baþkasiyle cimaya dayanabilmesi þarttýr. Nitekim Fetih sahibinin sözü de bunu ifade eder. Musannýf burada Zeylaî´nin þu sözüne iþaret etmektedir: "Sahih olan yaþla takdir edilmemesidir. Çünkü þiþman ve semiz bir kadýn yaþý küçük de olsa cimaya dayanýr."

«Kendisine þehvet duyulmasý þarttýr.» Çünkü zâhire göre böyle olan bir kýz aþaðý yukarý cimaya dayanýr demektir. Velev ki hususî bir adamýn meselâ kocasýnýn cimasýna dayanamasýn. Fetih.

«Kendisine nafaka verilmez.» Yani onu evinde hizmet veya mahabbet için alýkoymadýkça nafaka verilmez. Nitekim az ileride gelecektir.

«Nitekim karý-koca ikisi de küçük olurlarsa kadýna nafaka yoktur.» Çünkü cimaya mâni kadýndan gelmektedir. Ayný zamanda kocasýndan da gelmiþ olmasý zarar etmez. Elverirki kadýn tarafýndan nafakayý icab edecek teslim bulunmasýn.

«Meselâ kocasý küçük olur ilh...» cümlesi "veya edilmemiþ olmasý" sözüne misâldir. Þârih bununla þunu ifade etmek istemiþtir: Kadýnýn cima edilmemiþ olmasýnda erkek tarafýndan hiç bir mâni bulunmamakla bulunmasý arasýnda fark olmadýðý gibi kadýn tarafýndan mâni bulunmanýn meselâ kadýnýn ferci yapýþýk olmasýnýn da ehemmiyeti yoktur. Elverirki kadýn þehvetlenilecek yaþta olsun. Çünkü nafaka vâcib olmak için itibara alýnacak cihet kadýnýn evine kapanmasýdýr. Bundan maksad da cima veya cima´ýn mukaddimeleridir. Onun içindir ki, þehvet çaðýna gelmiþ küçük kýzla fercinden baþka bir yerine cima etmekle mehir vâcib olur. Nitekim evvelce geçmiþti.

«Yahut bunak...» Burada Tatarhâniyye sahibi þöyle demiþtir: "Deli bir kadýn kocasýna haklý olarak kendini teslim etmezse ona nafaka verilir."

«Küçük olan kadýn» dan murad kendisine karþý asla þehvet duyulmayandýr. Velev ki ferçten baþka yerine olsun. Aksi takdirde evinde alýkoysun koymasýn nafakasýný vermek lâzým gelir. Nitekim biraz yukarýda geçmiþti.

«Kocasý onu evinde alýkoyarsa» cevab þârihin dediði gibidir. Fakat geri çevirirse ona nafaka yoktur. Bedâyý´. Bunun hülasasý þudur: Koca muhayyerdir. Ama þehvet duyulan kadýn meselesinde muhayyer deðildir. Bilakis mutlak surette nafakasýný vermesi tâzým gelir. Nitekim gördün.

«Mehrini almak için» ifadesinden murad peþin vermek âdet olan mikdarýdýr. Çünkü kadýn hakkýyla imtina etmiþtir. Kusur kocasýndan gelmektedir. Onun için bununla kadýnýn nafakasý sâkýt olmaz. Zeylaî.

«Cima edilmiþ veya edilmemiþ» sözü imtinayý umumileþtirmektir. Yani bu suretle cimadan imtina eden kadýna nafaka verilir. Cimadan önce veya sonra olmasý fark etmez. Lâkin kocasý kadýnýn rýzasýyla cima ettiyse, Ýmam Ebû Yusuf´a göre imtina halinde hakký sâkýt olur.

«Fetva buna göredir.» Yani buna istihsanen fetva verilir. Çünkü koca mehrin hepsini müeccel yapmak isteyince o kadýndan faydalanma hakkýný ýskata razý olmuþ demektir. Hulâsa´da: "Üstad Zahîruddin bu kadýnýn cimadan imtinaya hakký yoktur, diye Sadru´þ-Þehid ise vardýr diye fetva verirmiþ." denilmiþtir. Þu halde fetva muhtelif demektir. Bahýr sahibi mehir bâbýnda böyle demiþtir. Biz orada istihsanýn tercih edileceðini söylemiþtik. Onun için þârih bunu kesin ifade etmiþtir. Bahýr´da Fetih´den naklen þöyle denilmektedir: "Bütün bunlar müddet gelmeden cimayý þart koþmadýðýna göredir. Koca bunu þart koþar kadýn da razý olursa, Ýmam Ebû Yusuf´un kavline göre cimadan imtinaya hakký kalmaz," Bu husustakisözün tamamýný biz orada arz etmiþtik.

«Binaenaleyh kadýn nafakaya müstehak olur.» Yani mehir istemeye hakký olmasa da nafakasýný alýr.

«Bununla fetva verilir.» Hidâye´de böyle denilmiþtir. Hassaf´ýn kavli de budur. Valvalciyye´de: "Sahih olan budur. Fetva buna göredir." denilmiþtirtir. Zâhir rivâyete göre ise yalnýz kocanýn hali itibara alýnýr. Ulemadan bir çoklarýnýn kavli de budur. Ýmam Muhammed bunu nassan söylemiþtir Tûhfe ile Bedâyý´da sahih olan budur denilmiþtir. Bahýr. Lâkin metinlerle þerhler birinci kavle göre yazýlmýþtýr. Hâniyye sahibi diyor ki: "Bazý kimseler kadýnýn hali muteberdir demiþlerdir." Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: "Karý-koca zengin iseler ulema zengin nafakasýnýn vâcib olduðuna ikisi de fakirse fakir nafakasý vâcib olduðuna Ýttifak etmiþlerdir, Ancak biri diðeri fakir ise ihtilâf etmiþlerdir. Zâhir rivayete göre erkeðin hali itibara alýnýr. Erkek zengin kadýn fakir ise zengin nafakasý verecektir. Hal bunun aksine ise fakir nafakasý verir. Fakat fetvaya göre her iki meselede orta bir nafaka vâcib olur. Bundan murad fakir kadýn nafakasýndan çok, zengin kadýn nafakasýndan az olmaktýr.

TENBÝH: Ulema zenginlikle fakirliði akrabanýn nafakasýnda açýklamýþlardýr. Ama zevcenin nafakasýnda bunlarý açýkladýklarýný görmedim. Her halde bunu örfe býrakmýþ olacaklardýr ve nafakayý verip vermemek hususunda hale bakýlacaktýr. Bunu Bedâyi´ sahibinin þu sözü te´yid etmektedir: "Hatta erkek çok zengin olur da francalý ekmeði ve tavuk eti yerse, kadýn da son derece fakir olup evinde arpa ekmeði yerse bu kadýna buðday ekmeði ile koyun eti verir."

METÝN

Erkek gücünün yettiði mikdarla muhatab olur. Kalan kýsým zenginlikten sonra ödemek üzere borç olur. Erkek zengin kadýn fakir ise onun nafakasýný kendi yediðinden vermesi lâzým deðil fakat mendûbtur. Kocasý yanýna taþýnmasýný istemedikçe kadýn babasýnýn evinde bile olsa nafakasýný alýr. Bununla fetva verilir. Kezâ kadýný çaðýrýr da gelmekten imtina etmezse yahut mehrini almak için imtina ederse veya kadýn kocasýnýn evinde hasta olursa istihsanen kendisine nafaka verilir. Çünkü evine kapanma hali mevcuddur. Keza kadýn hastalanýr da sonra kocasýnýn evine taþýnýr yahut kendi evinde kalýrsa nafakasýný alýr. Vermediði de kendinin olur. Fetva buna göredir. Nitekim Fetih sahibe izah etmiþtir. Hâniyye´de þöyle denilmektedir: "Kadýn kocasýnýn yanýnda hastalanýr da babasýnýn evine taþýnýrsa, taþýnmasý hevdeç ve benzeri bir þeyle mümkün olmadýðý, takdirde kendisine nafaka verilir. Aksi takdirde verilmez. Nitekim kadýný tedavi ettirmek kocasýna lâzým deðildir.

ÝZAH

«Erkek gücünün yettiði mikdarla muhatab olur ilh...» Bunu Hidâye sahibi açýklamýþtýr. Gâyetü´l-Beyân sahibi ise bundan gâfil" olarâk: "Erkek fakir kadýn zenginse, biz de orta nafaka vâcib olduðunu söylersek erkeðe gücü yetmeyeceði yükü yüklemiþ oluruz." demiþtir.

«Kalan kýsým» dan murad orta nafakayý tamamlayan mikdardýr.

«Kadýn babasýnýn evinde bile olsa» sözü "zevce için vâcib olur" sözünü umumileþtirmektir. Zâhir rivâyet budur. Binaenaleyh nafaka sahih akidden itibaren vacib olur. Kocasý çaðýrmadýkça kadýn onun evine taþýnmasa bile nafakasýný alýr. Müteehhirin ulemadan bazýlarý: "Kocasýnýn evine zifaf edilmedikçe nafaka vâcib olmaz." demiþlerdir. Bu Ebû Yusuf´tan bir rivâyettir. Kudûrî bu kavli tercih etmiþtir. Ama fetva ona göre deðildir. Tamamý Fetih´dedir.

«Çünkü evine kapanma hali mevcuddur.» Kocosý onunla mahabbet eder, ona dokunur, kadýn evi muhafaza eder, Mâni geçicidir: Binaenaleyh hayza benzer. Hidâye.

«Kezâ kadýn hastalanýr da sonra kocasýnýn evine taþýnýrsa...» Bu ifade musannýfýn "yahut kadýn kocasýnýn evinde hastalanýrsa" sözünden anlaþýlan mefhuma muhâliftir. Musannýf "saðlamken kendini teslim ederse" demek istemiþtir. Bunun mefhumu: Hasta iken kendisini teslim ederse nafaka alamaz mânâsýnadýr. Çünkü teslim sahih olmamýþtýr. Nitekim Hidâye´de beyan edilmiþtir. Lakin Fetih sahibinin tahkîkýna göre bu nafakanýn vâcib olmasý için teslimi þart koþan bazý kimselerin kavline göredir. Biliyorsun ki bu kavil müftâbih kavle muhâliftir. Müftâbih kavle göre nafaka teslimle deðil sahih akidle lâzým gelir. Þu halde muhtar olan kavil nafakanýn vâcib olmasýdýr. Çünkü eve kapanma mevcuddur.

«Aksi takdirde verilmez.» Yani kocasýnýn evine hevdeç veya benzen bir þeyle taþýnmak mümkün olur da taþýnmazsa kadýna nafaka verilmez. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Çünkü kadýn taþýnmak elinde iken bunu yapmamýþtýr. Hiç kâdir olamamasý bunun hilâfýnadýr. Lâkin ileride göreceðiz ki, kocasýyla taþýnmaya asla imkân bulamayan zifaf olunmamýþ hasta kadýna nafaka verilmez. Taþýnma imkâný bulmamak nafakanýn vâcib olmasýna mâni sayýlmýþ demektir. Burada ise nafakayý mûcib sayýlmýþtýr. Bunlarýn aralarýnda fark vardýr diye cevap verilebilir. Fark þudur: Burada kadýn kocasýnýn evine taþýnýnca kendini teslim tehakkuk etti demektir. Bundan sonra kadýn kaçak sayýlmaz. Meðerki taþýnmak elindeyken imtina etmiþ olsun. Hiç teslim bulunmamak bunun hilâfýnadýr. Kadýn taþýnamayacak derecede hastalanýrsa ona nafaka verilmez. Çünkü asla teslim bulunmamýþtýr. Ne hakikaten ne hükmen teslim yoktur. Ýleride bunu te´yid edecek sözler gelecektir.

«Nitekim kadýný tedavi ettirmek kocasýna lâzým deðildir.» Yani kadýna ilaç parasý getirmesi, tabib ücreti, kan aldýrma, boynuz vurdurma gibi þeyler lâzým deðildir. Bu Sirâc´dan naklen Hindiyye´dedir. Zâhire bakýlýrsa nifâslý kadýnýn kaný gidermek için kullandýðý þeyler de bundadahildir. Ebe kadýn ücreti hakkýnda ise ileride söz gelecektir:

METÝN

On bir kadýna nafaka yoktur. Bunlar þunlardýr: Dinden dönen, kocasýnýn oðlunu öpen, ölüm iddeti bekleyen, nikâh-ý fâsidle alýnan ve iddetini bekleyen, sahibi tarafýndan kendisine gelinlik odasý hazýrlanmayan cariye, cimaya yaramayan küçük kýz, kocasýnýn evinden haksýz olarak çýkan kadýn, buna nâþize derler ki kocasýndan haksýz yere kaçandýr. Evine dönünceye kadar kendisine nafaka verilmez. Kocasý sefere çýktýktan sonra dönüp gelirse Ýmam Þâfiî´nin hilâfý vardýr. Ýtâatsizlik etmediði hususunda söz yeminiyle kadýnýndýr. Kaçaklýkla hâkim tarafýndan takdir edilen nafaka düþer. Esah kavle göre ödünç alýnan nafaka düþmez. O ölüm gibidir.

ÝZAH

«On bir kadýna nafakat yoktur.» Yani fâsid nikâhla alýnan kadýný ve iddetini bir saydýktan sonra on bir kadýna nafaka yoktur. Musannýf burada onlardan beþini zikretmiþtir. Altýsýný da þârih ilave etmiþtir. Lâkin þârihin ilave ettiklerini musannýf nikâh-ý fâsidle alýnan kadýnla iddetinden maadasýný ayrý ayrý yerlerde zikredecektir. Fâsid nikâhla alýnandan bahsetmemesi o adamýn karýsý sayýlmadýðý içindir. Biz de bunlardan yerlerinde bahsedeceðiz. Bunlara þübheyle cima edilen kadýný da katmak gerekir. Zira Hulâsa´da: "Þübheyle cima edilen her kadýna nafaka yoktur." denilmiþtir. Çünkü kocasýnýn bu kadýnla cimadan men edilmesi kadýn tarafýndan gelen bir sebebtendir. Bunu itâatsiz kaçak kadýna katmak da mümkündür.

«Nikâh-ý fâsidle alýnan ve iddetini bekleyen» hakkýnda evvelce söz etmiþtik. Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Kocasý kadýný býrakarak savuþup gider de kadýn baþka biriyle evlenir, cimada da bulunursa ilk kocasý dönüp geldiðinde aralarý ayrýlýr. Bu kadýna gerek birinci kocacýsýndan gerekse ikinci kocasýndan iddet beklerken nafaka verilmez. Fakat cima edilen bir kadýný kocasý üç defa boþar da kadýn iddeti içinde baþka kocaya varýr ve ikinci kocasý onunla cimada bulunursa iþ deðiþir. Böyle bir kadýna birinci kocasýndan beklediði iddet esnasýnda nafaka ve mesken verilir. "Yani bu kadýn ilk kocasýndan talâk-i bâin iddeti beklemektedir. Öteki kadýn ise fâsid nikâhla vardýðý ikinci kocasýndan iddet beklemektedir. Onun için ona nafaka yoktur. Nafaka ikinci kocasýna vâcib olmadýðý gibi ilk kocasýna da vâcib deðildir. Çünkü kadýn kendi tarafýndan gelen bir mâni ile nefsini ona teslim etmekten kaçýnmýþtýr. Hindiyye´de beyan edildiðine göre bir adam bir kadýnla söylenir de sonra onunla evlenir, fakat kadýnýn kendinden gebe kaldýðýný inkâr ederse nafaka vermesi vâcib deðildir. Çünkü kadýndan istifade etmesine engel kadýn tarafýndan gelmiþtir. Kadýnýn kendinden gebe kaldýðýný ikrar ederse nafaka vermesi lâzým gelir,

TENBÝH: Bir adam bâin iddeti bekleyen bir kadýnla evlenirse kadýnýn nafakasý sâkýt olmaz. Ancak bunun için kadýnýn iddet beklediði evden çýkmamýþ olmasý þarttýr. Aksi takdirde kaçak kadýn sayýlýr. Nitekim Zahîre´de beyan edilmiþtir.

«Cimaya yaramayan küçük kýz» hizmet ve mahabbete yarar da kocasý onu evinde alýkoymazsa hüküm yine budur. Nitekim geçmiþti.

«Haksýz olarak» sözünün muhterezini þârih aþaðýda: "Gasb evinden çýkmasý bunun hilâfýnadýr ilh...» sözüyle anlatacaktýr. Kezâ bu söz kadýnýn mehrini almak için koca evini terk etmesinden de ihtirazdýr. Bir kaç yerde kadýnýn koca evini terk etmeye hakký vardýr. Bunlar mehir bâbýnda geçmiþti. Bazýlarý da musannýfýn: "Koca karýsýný anne ve babasýna gitmekten men edemez." dediði yerde gelecektir.

«Buna nâþize derler.» Yani þer´î mânâsýyla bu kadýn kaçaktýr. Lügatta ise kocasýna isyân ve buðz eden mânâsýnadýr.

«Dönüp gelirse ýlh...» kaçak olmaktan çýkar. Bunu Hulâsa´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Yani nafaka almaða müstehak olur ve kocasýna mektup yazýlarak karýsýnýn nafakasýný göndermesi emredilir. Yahut nafaka takdiri için kadýnýn hali mahkemeye arz olunur. Kadýn bunlardan birini yapmadan nafakasýný kendisi temin ederse artýk kocasýndan bir þey isteyemez. Çünkü ileride görüleceði vecihle mahkeme hükmü veya karý-kocanýn anlaþmasý bulunmazsa nafaka sâkýt olur.

«Söz kadýnýndýr ilh...» Yani erkeðin beyyinesi yoksa demek istiyor. Bunu Bahýr sahibi Hulâsa´nýn þu ibâresinden almýþtýr: "Kocasý karým kaçaktýr derse o kadýna nafaka verilmez. Þâhidler kocasýnýn mehr-i muaccelini ödediðine fakat o anda kadýnýn koca evinde bulunmadýðýna þâhidlik ederlerse kabul edilmez. Çünkü kocasýnýn evinde bulunmasý ihtimali vardýr. O zaman nafaka sâkýt olmaz. Zira kocasý ona hâkimdir."

Ben derim ki: Bu ibâreden þu da çýkarýlabilir: Söz kadýnýn olmasý kocasýnýn evinde bulunmakla kayýdlýdýr. Karý-koca arasýndaki anlaþmazlýk kadýnýn halen itâat etmemesi hususunda ise mânâ açýktýr. Fakat kocasý meselâ geçen ayýn belirlenmiþ nafakasý kadýnýn itâatsizliðinden dolayý sâkýttýr diye iddia ederse, zahire göre söz yine kadýnýndýr. Çünkü kadýn kendisine dönmenin mûcibini inkâr etmektedir. Kadýn kocasýnýn evinden onun izniyle çýktýðýný ve anne-babasýna gittiðini iddia eder de kocasý inkârda bulunursa yahut kadýnýn kaçaklýðý sâbit olur da sonra kadýn kocasýnýn bundan meselâ bir ay sonra kendisine orada kalma izni verdiðini iddia ederse söz hakký kadýnýn olur mu, olmaz mý? Bunu bir yerde görmedim, Zâhire bakýlýrsa olmaz. Çünkü nafakayý ýskat eden mûcib tehakkuk etmiþtir.

«Kaçaklýkla hâkim tarafýndan takdir edilen nafaka düþer.» Yani kadýnýn kocasý üzerinde belirli bir kaç ayýn nafakasý bulunur da sonra kadýn kaçaklýk ederse geçen bu aylarýnnafakasý sâkýt olur. Fakat hâkim ödünç almasýný emretmiþ de Kadýn kocasý hesabýna ödünç almýþsa nafaka sâkýt olmaz. Nitekim ölüm meselesinde gelecektir. H.

Ben derim ki: Takdir edilmiþ nafakanýn düþeceði Câmide bildirilmiþtir. Ödünç alýnan ise Zahîre´de þöyle bildirilmîþtir: Ölümle sukut edeceðî hususundaki iki rivâyete göre olmak vâcibdir. Bu rivâyetlerin esah olaný sukut etmediðini gösterir. Bu sözün muktezasý þudur: Kadýn kocasýnýn evine dönerse sâkýt olan nafaka avdet etmez. Acaba nafaka takdiri de bâtýl olur da kocasýnýn evine döndükten sonra yenilenmesîne hâcet olur mu olmaz mý? Bunu görmedim. Zâhire göre bâtýl olmaz. Çünkü ulemanýn sözlerî takdir edilen nafakanýn sâkýt olup olmayacaðý hakkýndadýr. Nafaka takdiri hakkýnda deðildir.

METÝN

Musannýfýn çýkmakla kayýdlamasý þundandýr: Kadýn kocasýna cima için mâni olursa kaçak sayýlmaz. Bu hükmen çýkmaya da þâmildir. Meselâ kadýnýn kendi evî olur da kocasýný o eve girmekten men eder. Bu takdirde þayet kadýn kendisinin oradan baþka yere taþýnmasýný îstemediyse kocasýnýn evinden çýkmýþ gibi olur. Þayet þübheli ise meselâ hükümetin evinde bulunur da kadýn kendîni teslimden imtina ederse kaçak gibi olur. Çünkü bizim zamanýmýzda þübheye itibar yoktur. Gasb evinden çýkmasý yahut gasb evine gitmekten veya kocasýyla beraber yahut kocasýnýn nakil için gönderdiði bir ecnebî ile sefere çýkmaktan çekinmesi bunun hilâfýnadýr. Bu suretlerde kadýn nafaka alýr. Keza kocasý þerefli olduðu halde kadýn bir çocuðu emzirmek için kendini kiraya verir de evden çýkmazsa hüküm yine budur. Bazýlarý kaçak sayýldýðýný söylemiþlerdir. Kadýn kendini geceleyin kocasýna teslim eder de gündüzün teslim etmez yahut bunun aksini yaparsa nafaka alamaz. Çünkü teslim noksandýr.

Müctebâ sahibi diyor ki: "Zamanýmýzda geçecek bir vakanýn cevabý bununla anlaþýlýr. Þöyle ki: Bir kimse gündüz iþinin baþýnda, geceleyin kendi yanýnda bulunacak sanat sahibi bir kadýnla evlenirse kadýna nafaka yoktur." Nehir sahibi: "Ama bu söz götürür." demiþtir. Hapsedilen kadýna da nafaka yoktur. Velev ki zulüm yoluyla olsun. ´Ancak bir alacaðýndan dolayý kocasý hapsederse esah kavle göre ona nafaka vardýr. Cevhere. Keza hapishanede kadýnla birleþmeye muvaffak olursa kadýna yine nafaka vardýr. Sayrafiyye. Nitekim erkeðin mutlak surette hapsedilmesiyle kadýna nafaka vardýr. Lâkin Kudûrî´nin Tashih´inde: "Erkek hükümetin hapishanesinde bulundurulursa sahih kavle göre kadýnýn nafakasý sâkýttýr." denilmiþtir.

ÝZAH


«Cima için mâni olursa kaçak sayýlmaz ilh...» Sirâc sahibi bunu: "Ko-casýnýn evinde olur da kocasý onunla zorla cimaya kâdirse" diye kayýdlamýþtýr. Bazýlarý: "Bu kadýna nafaka yoktur. Çünkü kaçaktýr demiþlerdir. Ýkinci kavil utanan erkek hakkýnda güzeldir. Bu kadýnýn kendievinde cimadan imtina etmesinin bil ittifak itâatsizlik olduðuna iþaret etmektedir. Sâihâni.

«Kendi evi» yani gerek kendi milki gerekse icarla tuttuðu ev olursa demek istiyor.


«Cima için mâni olursa kaçak sayýlmaz ilh...» Sirâc sahibi bunu: "Ko-casýnýn evinde olur da kocasý onunla zorla cimaya kâdirse" diye kayýdlamýþtýr. Bazýlarý: "Bu kadýna nafaka yoktur. Çünkü kaçaktýr demiþlerdir. Ýkinci kavil utanan erkek hakkýnda güzeldir. Bu kadýnýn kendievinde cimadan imtina etmesinin bil ittifak itâatsizlik olduðuna iþaret etmektedir. Sâihâni.

«Kendi evi» yani gerek kendi milki gerekse icarla tuttuðu ev olursa demek istiyor.

«Taþýnmasýný istemediyse» meselâ beni kendi evine götür yahut bana bir ev kirala, çünkü ben kendi evime muhtacým. Onu kiraya veriyorum! derse kadýna nafaka vardýr. Bahýr.

«Çünkü bizim zamanýmýzda þübheye itibar yoktur.» Bu sözü Hidâye sahibi Tecnîs´de, Muhît sahibi de Zahîre´de nakletmiþlerdir.

«Bunun hilâfýnadýr ilh...» Çünkü gasbedilen bir evde oturmak haramdýr. Haramdan kaçýnmak lâzýmdýr. Þübheden kaçýnmak bunun gibi deðildir. Zira sadece mendûbtur. Binaenaleyh kocanýn vâcib olan hakký menduba tercih edilir. Bana bir kadýn meselesi sordular. Kocasý bir kadýný dinsiz dürzîler arasýna iskân etmiþ. Sonra kadýn bundan imtina ederek Müslümanlar arasýnda oturmak istemiþ. Çünkü dinim gider diye korkmuþ. Bana öyle geliyor ki, kadýn bu isteðinde haklýdýr. Çünkü zamanýmýzda durzîlerin memleketleri dar-ý harbe benzemektedir.

«Kocasýyla beraber sefere çýkmaktan çekinmesi bunun hilâfýnadýr.» Yani müftâbih kavle göre kocasý karýsýný sefere götüremez, Çünkü zaman bozulmuþtur. Kadýnýn bundan çekinmesi haklýdýr.

«Yahut kocasýnýn nakil için gönderdiði ilh...» cümlesinin mânâsý ev-leviyetle anlaþýlýr. Çünkü kadýn kocasýyla birlikte sefere çýkmaktan imtina ettiði halde kendisine nafaka verilince ecnebî ile çýkmaktan imtina ettiðinde nafakaya evleviyetle müstahak olur. Yahut bu mesele mezhebin aslýna binaendir. Mezhebin aslýna göre koca karýsýný sefere götürebilir. Lâkin karýsýný getirmek için ecnebî birini gönderince kadýnýn onunla seferden çekinmeye hakký vardýr. Onun için ecnebî diye kayýdlamýþtýr. Zira gönderdiði adam kadýnýn mahremi olursa kadýna nafaka yoktur. Çünkü kadýnýn imtinâya hakký yoktur. Sefer meselesinde söz edilmiþtir. Biz onu mehir bâbýnda anlatmýþtýk.

«Bazýlarý kaçak sayýldýðýný söylemiþlerdir.» ifadesiyle þârih bu sözün zayýf olduðuna iþaret etmiþtir. Bahýr sahibi bunu açýkça ifade etmiþtir. Lâkin Rahmetî ye diðer ulema bazýlarýnýn sözünü kuvvetli bulmuþlardýr. Çünkü kocasý kadýnýn bütün ihtiyaçlarýný karþýlamaktadýr. Binaenaleyh onu iplik bükmek ve emsalinden, kýna gibi kokusundan hoþlanmadýðý þeylerden ve nakýþdan men etmeye hakký vardýr. Emzirmekten men etmeye ise evleviyetle hakký vardýr. Çünkü bu iþ kadýný zayýflatýr. Kocasý eþraftan ise bundan dolayý ayýplanýr.

Ben derim ki: Bütün bunlarýn kadýn kaçaktýr diye hüküm vermeye delâlet etmediðini sen pekâla biliyorsun. Çünkü kadýn haklý olarak çýkmýþtýr. Nitekim yukarda geçti. Aksi takdirde iplik bükmek, nakýþ yapmak, kýna ve emsali þeylerde kocasýna muhalefet etmekle kaçak sayýlmasý gerekir. Halbuki kadýn kocasýnýn evindedir. Bunun fâsid olduðu meydandadýr. Evet, karýsýný bu îcardan men etmeye hakký olduðunu ifade eder. Hatta Hayreddin-i Remlî´ninsöylediðine göre kocasýnýn karýsýný baþka kocasýndan olma çocuðunu emzirmekten ve terbiye etmekten mene hakký vardýr. Remli bunu Tatarhâniyye´de Kâfi´den nakledilen ifadeden almýþtýr. Orada süt anne tutmak bâbýnda þöyle denilmiþtir: "Kocasý karýsýný kendi hakkýný ihlal eden þeylerden men edebilir." Yine orada Saðnâkî´den naklen þöyle denilmiþtir. "Bir de çocuk emzirmek ve uykusuz kalmakla kadýn yorulur. Bu ise onun güzelliðini eksiltir. Halbuki kadýnýn güzelliði kocasýnýn hakkýdýr. Bundan dolayý onu men edebilir."

«Nehir sahibi: Ama bu söz götürür, demiþtir.» Ýtirazýn vechi þudur. Kadýn mazurdur, çünkü kendi iþleriyle meþguldür. Kýyas edilen mesele bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýnýn o meselede özrü yoktur. Binaenaleyh kadýna nisbet edilen teslim eksiktir. Bunu Halebî söylemiþtir. Yine Halebide bildirildiðine göre zulmen hapsedilen kadýnla gasbedilen kadýn ve baþkalarýyla birlikte farz haccýný edâya giden kadýn mazurdurlar. Ama nafakalarý sâkýttýr. Hindiyye´de þöyle denilmiþtir: "Efendisi cariyeyi yalnýz geceleyin kocasýna teslim ederse gündüzün nafakasýný katlanmasý icab eder. Gecenin nafakasý da kocasýna düþer. Buradakinin kýyasý da öyledir. T."

Ben derîm ki: Þârih Bahýr´dan naklen: "Gaibin karýsýna nafaka takdir olunur." sözünden az önce: "Kocasý karýsýný iplik bükmekten ve her nevi iþten men edebilir. Velev ki ebe veya cenaze yýkayýcý olsun." diyecektir. Sen pekâla bilirsin ki bundan men etmeye hakký olunca kocasýna isyân ederek ondan izinsiz dýþarý çýkan kadýn dýþarýda olduðu müddetçe kaçaktýr. Ama men etmezse kaçak sayýlmaz. Allahu a´lem.

«Velev ki zulüm yoluyla olsun.» sözü kadýnýn ödemeye kudreti olsun olmasýn ve oraya naklînden önce olsun sonra olsun hapsedilmesine þâmildir. itimat bunadýr. Zeylaî. Fetva buna göredir. Fetih. Çünkü nafakasýnýn sukutu için muteber olan, eve kapanmanýn bulunmamasý ve bunun koca tarafýndan gelmemesidir. Bahýr.

«Sayrafiyye...» keza musannýf bunu Minah´da da Sayrafiyye´den nakil ve ikrar etmiþ, Þürunbulâliyye sahibi de Hâniyye´den nakletmiþtir.

«Mutlak surette» yani velev zulmen olsun yahut bir alacaðýndan dolayý karýsý veya bir ecnebî hapsetsin kadýna nafaka vardýr.

«Lâkin ilh...» Nehir sahibi diyor ki: "Kadýn hapsedilirse diye kaydetmesi þundandýr: Çünkü erkeðin hapsedilmesi mutlak surette kadýnýn nafakasýný ýskat etmez. Bir çok kitablarda böyle denilmiþtir. Þu kadar var ki, Kudûri´nin Tashih´inde Kâdîhân´dan naklen: Eðer koca zulmen hükümet hapishanesinde hapsedilmiþse ulema ihtilâf etmiþlerdir. Sahih kavle göre kadýnýn nafakaya hakký yoktur, denilmiþtir.

Ben derim ki: Hâniyye´nin ibâresini Makdisi de böyle nakletmiþ ve Müeyyediyye nüshasýnda da böyledir demiþtir. Ýhtimal yeni nüshalar ondan yazýlmýþtýr. Benim üzerinde bazý ulemanýnyazýlarý bulunan eski nüshamda ise nefy edatý hazfedilmiþtir. (Yani nafakaya hakký vardýr denilmiþtir.) Düzeltilmelidir.

Ben derim ki: Ben de elimdeki eski Hâniyye nüshasýnda böyle nefy edatý hazfedilmiþ gördüm. Hindiyye sahibi de Hâniyye´den böyle nakletmiþtir. Ýhtimal Tashih-ý Kudûrî sahibi bunu Müeyyediyye Medresesindeki nüshadan da böyle nakletmiþtir. Yahut ondan nakleden nüshadan almýþtýr. Binaenaleyh sair eski nüshalara uymasý için nefy edatý ziyade kabul edilmelidir. Manâ ona da müsaiddir. Çünkü eve kapanmak kadýn tarafýndan deðil kocasý tarafýndan gelen bir mânâ sebebiyledir. Meselâ koca hasta veya çok küçük yahut âleti kesik yahut kalkýnamaz biridir.

METÝN

Bahýr´da Meâlü´l-Fetâvâ´dan naklen: "Kadýn fesad çýkaracaðýndan korkulursa müteehhirin ulemaya göre kocasýyla birlikte o da hapsolunur." denilmiþtir. Zifaf olunmayan hasta kadýna da nafaka yoktur. Yani kocasýyla beraber onun evine asla taþýnmaya imkân bulamayan kadýna nafaka verilmez. Velev ki nefsini teslimden çekinmemiþ olsun. Çünkü takdiren teslim yoktur. Bahýr. Zorla gasbedilen velev ki nafile olarak baþkasýyla hacca giden kadýna da nafaka verilmez. Velev ki mahremiyle gitmiþ olsun. Çünkü evine kapanma kalmamýþtýr. Kocasýyla hacca giderse hassaten evîndeyken verdiði nafaka lâzým gelir. Sefer nafakasýný ve kirayý ödemesi lâzým gelmez.

ÝZAH

«Bahýr´da ilh...» Ki ibâre þöyledir: "Hulâsa´da beyan edildiðine göre kadýn kocasýný hapseder de kocasý kendisiyle beraber karýsýnýn da hapsini isterse kadýn hapsedilmez..."

Ben derim ki: Bu hapishanede boþ yer olduðuna göredir. Nitekim Ta-tarhâniyye´de zikredilmiþtir. Sonra þurasý gizli deðildir: Kadýnýn fesad çýka-racaðýndan korkulursa diye kayýdlamasý açýk gösteriyor ki, mesele kocasýný hapsettiren kadýnýn ne yapmak istediðini hâkim bildiðine göre kurulmuþtur. Hâkim kadýnýn töhmet ve fesad ehlinden olduðunu bilir. Yoksa mücerred kocasýnýn isteðiyle kadýn hapsedilir mânâsýnda deðildir. Binaenaleyh hâkimin bu hususu araþtýrmasý gerekir. Zamanýmýzda þu olmuþtur: Bir kadýn alacaðý sebebiyle kocasýný hapsettirmîþ. Kocasý kendisini hapisten çýkarsýn da kadýnýn malýný yesin diye kadýnýn da kendîsiyle beraber hapsini istemiþtir. Þübhesîz ki kadýnýn kocasýný hapsettirmesi bir kayýd deðildir. Onu baþkasý da hapsettirse kadýnýn fesad çýkaracaðýndan kor- kulduðunda ayný hüküm verilir. Çünkü illet fesad korkusudur.

«Zifaf olunmayan» sözünden murad kocasýnýn evine taþýnmayan kadýndýr

«Asla imkân bulamayan ilh..:» Bilmelisin ki sahih kabul edilen ve üzerine fetva verilen mezhebe göre cimasý mümkün olsun olmasýn, beraberinde kocasý bulunsun bulunmasýnkocasýnýn evine taþýndýktan önce veya sonra hasta olan kadýna kocasýnýn nafaka vermesi vâcibdir. Elverirki kocasý nakletmek istediðinde kadýn ona karþý gelmesin. O zaman bu kadýnla saðlam kadýn arasýnda fark kalmâz. Çünkü hayýzlý ve nifâslý kadýnda olduðu gibi bunda da kocasýna istifade imkâný vardýr. O halde bunu nafaka alamayan kadýnlar arasýna almamak gerekir. Lâkin Tecnîs´in zahirine göre kadýnýn hastalýðý kocasýnýn evine taþýnmaya mâni ise ona nafaka verilmez. Velev ki nefsini teslimden çekinmesin. Çünkü tam teslim yoktur. Ýþte hasta ile saðlam kadýn arasýnda fark görenin muradý budur. Musannýfýn sozü de buna yorumlanýr. Bahýr sahibinin yazdýklarýnýn hülasasý budur. Þarihimiz de onun yolundan yürümüþ, yukarýda kadýn kocasýnýn evine taþýndýktan sonra onun evinde hastalanýrsa yahut taþýnmazdan önce hastalanýr da kocasýnýn evine giderse veya hiç taþýnmayýp kendini teslimden de çekinmezse bu kadýna nafaka verileceðini söylemiþti, þimdi burada anlattýðýna göre kocasýnýn evine taþýnmadan önce hastalanýp da onunla beraber evine gidemeyen kadýna nafaka yoktur. Biz böyle bir kadýnla kocasýnýn evinde hastalanýp babasýnýn evine dönen ve koca evine gitmeye imkân bulamayan kadýn arasýndaki farký evvelce arz etmiþtik.

«Zorla gasb edilen» yani bir adam bir kadýný alýp kaçýrýrsa demek istiyor. Zâhir rivâyete göre bu kadýna nafaka yoktur. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre ise nafaka vardýr: Fetva birinci kavle göredir. Çünkü kadýnýn evine kapanmamasý erkek tarafýndan gelmemiþtir kî, takdiren vardýr sayalým; Hidâye. Zorla diye kayýdlamasý kocasý gasbetmiþ gibi görünerek kadýný kendi rýzasýyla götürürse hilâfsýz nafaka verilmeyeceði içindir Çünkü onun kaçak olduðunda þübhe yoktur.

«Velev ki nafile olarak» tâbirinin yerine "velev ki farz olarak" demesi münasib olurdu. O zaman nafilede vâcib olmadýðý evleviyetle anlaþýlýrdý. Çünkü ittifakîdir. Farza gelince: Bahýr´da Zahîre´den naklen þöyle denilmiþtir: "Ebû Yusuf´tan bîr rivayete göre bu özürdür. Kadýna hadar nafakasý verilir. Diðer bir rivâyete göre ise kocasýna karýsýyla beraber hacca gitmesi ve nafakasýný vermesi emrolunur."

«Çünkü evine kapanma kalmamýþtýr.» sözü on bir kadýna nafaka yoktur ifadesinin illetidir.

«Kocasýyla hacca giderse» velev ki nafile olarak haccetsin hassaten evindeyken verdiði nafaka lâzým gelir. Nitekim Hindiyye´de böyle denilmiþtir. T.

Ben derim ki: Kezâ kocasýyla ömre veya ticaret için giderse nafakasýný alýr. Çünkü kocasýnýn yanýnda bulunmakla evine kapanma mevcud sayýlýr.

«Sefer nafakasýný ve kirayý ödemesi lâzým gelmez.» Yiyeceði de se-ferdekine deðil evdeki kýymetine bakarak öder. Bahýr.

Ben derim ki: Þübhesiz bu hüküm karýsý için sefere çýktýðýna göredir. Kendisi için karýsýný sefere götürürse her masrafý erkeðe aid olur.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 17:01:54
METÝN

Kadýn un öðütmekten ve ekmek yapmaktan çekinirse bakýlýr: Eðer kadýn hizmet etmeyenlerden ise yahut kendisinde bir illet bulunursa ona hazýr yemek getirmesi kocasýna düþer. Aksi takdirde yani kadýn kendine hizmet edenlerden olup buna kudreti de varsa vâcib deðildir. Kadýnýn bu iþ için ücret almasý câiz deðildir. Çünkü diyâneten onu yapmak kendisine vâcibdir. Velev ki þereflilerden olsun. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali ile Fâtýma arasýnda iþleri taksim etmiþ; dýþ iþlerini Ali (R.A.)´a; iç iþlerini de Fâtýma (R.A.)´ya vermiþtir. Halbuki Hz. Fâtýma bütün cihan kadýnlarýnýn hanýmefendisidir. Bahýr. Un öðütmek ve ekmek karmak için gereken âletlerle su kabý ve tas, tava, tencere, kepçe vesair yemek piþirme âletleri erkeðe vâcibdir. Hasýr, keçe ve yaygý gibi diðer ev edevatý ile temizlikte kullanýlan ve kiri gidermeye yarayan fýrça, çöven gibi þeyler ve kir pas, ayak süprüntüsü gibi þeyleri giderecek âletler de ona aiddir. Tamamý Cevhere ve Bahýr´dadýr. Bahýr´da bildirildiðine göre ebe kadýn ücreti onu kiralayan karý veya kocaya aiddir. Kiralamadan gelirse bazýlarýna göre kocaya, bazýlarýna göre de kadýna aiddir. Kadýna her altý ayda bir giyecek takdir edilir. Zira sýcakta veya soðukta bu müddette îhtîyaç tazelenir.

ÝZAH

«Kadýn un öðütmekten ve ekmek yapmaktan» yerine Hindiyye´de kadýn yemek piþirmekten ve ekmek yapmaktan çekinirse denilmiþtir.

«Hazýr yemek getirmesi» yahut ekmek aþ yapacak birini getirmesi kocasýna düþer. Hindiyye.

«Vâcib deðildir.» Bazý yerlerde kadýn buna mecbur edilir denilmiþtir. Serahsî diyor ki "Mecbur edilmez; lâkin kadýn yemek piþirmezse kocasý ona katýk vermez." Sahih olan da budur. Fetih´de de öyle denilmiþtir. Bazý yerlerden nakledileni Bedâyý´ sahibi Ebu´l-Leys´e nisbet etmiþtir. Serahsî´nin sahih bulduðu kavle göre erkeðe ekmekten baþka bir þey vâcib olmaz. Lâkin Nehir sahibinin ona katýk vermez sözünden sonra þöyle dediðini gördüm: "Yani mutlak deðil yiyecek sayýlan katýk vermez demek istemiþtir. Nitekim gizli deðildir."

«Kadýnýn bu iþ îçin» sözünden murad ekmek ve yemek piþirmesidir

«Çünkü diyâneten onu yapmak kendisine vâcibdir.» Binaenaleyh böyle fetva verilir. Fakat kadýn yapmazsa mecbur da edilmez. Bedâyý.

«Velev ki þereflilerden olsun.» Bahýr sahibi dahi ta´lilden alarak böyle demiþtir. Ama bu söz yukarýdakine muhâliftir. Yukarýda: "Kadýn hizmet ede- meyenlerdense ona yiyecek getirmesi kocasýna aiddir. Aksi takdirde vâcib deðildir," demiþti. Ekmek ve yemek yapmak diyâneten kadýna vâcib olursa iki suretin arasýnda fark kalmaz. Meðerki "Þerefli kadýnlarýn bazýsý kendi hizmetini kendisi görür, bazýsý görmez." denilsin. Öyle görülüyor ki, kadýnýn zenginlik ve fakirlik hususundaki halî itibara alýnacaktýr. Þerefliliðine þerefsizliðine bakýlmayacaktýr. Çünkü fakîr olan þerefli kadýn kendi hizmetini kendisi görür. Rasûlüllah (s.a.v.) ile ehli beytinin halleri dünya varlýðý cihetinden son derece basit idi. Þu halde zenginin hali ona kýyas edilemez. Hidâye sahibinin Muhtârâtü´n-Nevâzil´deki ibâresi de bunu te´yid etmektedir. Zira þöyle demiþtir: "Kadýn kendi hizmetini görenlerdense ekmek ve yemek pîþirmesi ona düþer ilh..."

«Tamamý Cevhere´dedir.» Orada þöyle denilmiþtir: "Temizlik yapmaya ve kiri pasý gidermeye yarayan fýrça, yað, sidr, hatmi, çöven ve sabun gibî þeyler o yerin âdetine göre kocaya vâcibdîr. Kýna ve sürme îse lâzým deðildir. Kocanýn ihtiyarýna bakýlýr. Kokuya gelince: Ter kokusunu kesecek kadarý vâcibdir, fazlasý vâcib deðildir. Kir pas kokusunu kesecek kadarý da vâcibdir. Fakat hastalýk için ilaç, doktor ücreti ve kan aldýrma ücreti gibi þeyler vâcib deðildir. Su da kadýnýn bedenîni ve elbîsesîni yýkayacak mikdar vâcibdir. Cünüblükten yýkanacak mikdarýný satýn almasý vâcib deðildir. Suyu kadýnýn yanýna getirir yahut kadýnýn suya gitmesîne izin verir. Kadýn zenginse parasýyla kendîsîne su taþýttýrýr. Ama abdest suyu kocaya aiddîr." Lâkin Hindiyye´de: "Gusül suyunun parasý kocaya aîddir. Abdest suyu da öyledir. Belh ulemasýyla Sadru´þ-þehîd´în fetvalarý buna göredir. Kâdîhân da bunu ihtiyar etmiþtir." denilmektedir. Bezzâziye´de dahi: "Kadýn için yemiþ satýn almasý farz deðildir." denilmiþtir.

TENBÝH: Bu söylenenlerden anlaþýlýr ki, kadýnýn kahvesi, tütünü kocasýna vâcib deðildir. Velev ki onlarý býrakýnca zarar görsün. Çünkü bunlar ilaç yahut yemiþ kabîlindense her ikisi erkeðe vâcib deðildir. Nitekim gördün.

«Bazýlarýna göre kocaya aiddir.» Hulasa´dan naklen Bahýr ibâresi þöyledir: "Biri çýkýp kocaya aiddir diyebilir. Çünkü bu cima masraflarýndandýr. Bir baþkasý da kadýna aiddir diyebilir. Zira doktor ücretine benzer." Baþkalarý da böyle demiþlerdir. Bunun muktezasý çifte kýyas yapýlmasýdýr. Ulemadan kesinlikle birini söyleyen olmamýþtýr. Þârihin sözünden anlaþýlan bunun hilâfýnadýr. Bana birinci kavil tercih edilecek gibi geliyor. Çünkü ebe kadýnýn umumiyetle faydasý çocuða aiddir. Binaenaleyh babasýnýn ödemesi gerekir.

"Giyecek takdir edilir." Musannýfa düþen giyecek üzerine söylediði sözleri birbirine eklemekti. Ya "kýþýn bir cübbe ilave edilir" sözünü buraya almalý yahut bu cümleyi oraya býrakmalýydý. T. Bilmelisin ki giyecek takdiri mekân ve âdetlere göre deðiþir. Onun için hâkime gereken her zaman her yerde âdete göre yeterince elbise takdir etmektir. isterse elbisenin cinsini takdir eder, dilerse kýymetini biçerek kýymetini hükmeder. Müctebâ´da böyle denilmiþtir. Bedâyý´da: "Giyecek nafakada olduðu gibi ihtilâflýdýr. Yalnýz erkeðin hali itibara alýnýr diyenler olduðu gibi her ikisinin halleri itibara alýnýr diyenler de vardýr. Bahýr." denilmiþtir.

"Altý ayda bir giyecek takdir edilir." Ancak evlenir de kocasý onunla cimada bulunur, fakat ona giyecek göndermezse kadýn altý aydan önce istediði takdirde vermeye mecburdur. Müddetin geçmesi þart olmamasý hususunda giyecek yiyecek gibidir. Bunu Hulâsa´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Hülasasý þudur: Giyecek müddetin tamamýndan sonra deðil hemen vâcib olur. Bilmelisin ki kadýnýn giydiði elbise eskimedikçe yahut giyme zamaný gelmedikçe giyeceðin yenilenmesi lâzým gelmez. Bunu Hâkim Kâfî´sinde beyan etmiþtir. Bu hususta tafsilât vardýr. Musannýfýn: "Kadýnýn kendi malý olan hizmetçisi için de..." dediði yerden az evvel gelecektir.

METÝN


Koca karýsýnýn nafakasýný bizzat verebilir. Velev ki hâkimin takdirinden sonra olsun. Hulâsa. Ancak hâkim vermediðini anlarsa o zaman kadýnýn isteði ile kocasýnýn huzurunda ona nafaka takdir eder. Kocasýnýn eli açýk deðil de kadýn hakkýný geciktirdiðinden þikâyet ederse hâkim ona nafakasýný vermesini emreder. Çünkü kocasýnýn izni olmaksýzýn kadýnýn onun yiyeceðinden yemeye, onun kumaþýndan elbise yapmaya hakký vardýr. Vermezse hâkim onu hapseder. Kendisinden nafaka sâkýt olmaz. Hulâsa ve diðer kitablar. Nafaka her ay yani her vakit münasib olan müddetinde verilir. Meselâ yevmiyeciye her gün, bekçiye her sene verilir.

ÝZAH

"Karýsýnýn nafakasýný bizzat verebilir." Çünkü kadýna bakmak onun va-zifesidir. Yoksa bunu artan kýsmýný geri almak için yapmaz. Zira kadýna takdir edilen veya verilen nafaka onun milki olur. Kadýnýn ondan baþkasýna yedirmeye ve tesadduk etmeye hakký vardýr. Bunun muktezasý þudur: Kadýn kendisine takdir edilen nafakanýn bir kýsmýný fakirlere vermeyi kocasýna emretse kalaný kendinindir. Yahut yiyecek satýn almayý emretse artanýný kocasýnýn yemeye hakký yoktur. Hâniyye´de bildirildiðine göre kadýn kendi malýndan yerse kendisi için takdir edilen mikdarý kocasýndan alabilir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr.

"Velev ki hâkimin takdirinden sonra olsun." Cümlesinin burada yeri yoktur. Zira hâkimin þartlarýndan biri kocanýn borcunu uzattýðýný, nafakayý vermediðini anlamasýdýr, Nitekim göreceksin.

"Nafaka takdir eder ilh..." Sözü istisna üzerine tefrî edilmiþtir ve onun neticesini beyandýr. Lâkin bir faydasý yoktur. Musannýf böyle diyeceðine onu karýsýna vermesini emreder, demeliydi. Yani kocasýnýn kadýn için harcamaya hakký yoktur. Bilâkis kadýnýn kendine harcadýðý mikdarý ona vermeye mecburdur. Bunu Bahýr sahibinin Hulâsa ve Zahîre´den naklettiði þu söz de izah eder: "Nafakayý veren kocadýr. Ancak hâkim onun bu hususta geciktiðini anlarsa o zaman nafakayý kendisi takdir eder ve bunu karýsýna versin de kendisine nafaka yapsýn diye emreder. Bu kadýnýn menfaatinedir. Vermezse hâkim onuhapseder. Kendisinden nafaka borcu düþmez."

"Kocasýnýn huzurunda kadýnýn istemesiyle" Sözü hâkim nafaka takdir edebilmek için lâzým gelen iki þartýn beyanýdýr. Bunlarý Bedâyý sahibi bildirmiþtir. Lâkin metinde nafaka takdirinin gaib için de yapýlacaðý gelecektir. Þayet gaibin bir kimsede malý olur da o kimse bu malý ve evliliði ikrar ederse onun malýndan da nafaka takdir edilir. Ýmam Züfer´in kavline göre mutlak surette gaibin malýndan karýsý için nafaka takdir edilir. Fetva da onun kavline göredir. Zahîre ile Hulâsa´nýn sözlerinden üçüncü bir þart çýkarýlmaktadýr ki, o da kocanýn ödemeyi geciktirdiðinin anlaþýlmasýdýr.

"Kocasýnýn eli açýk deðil" Sözü dördüncü bir þartý beyandýr. Bunu Gâyetü´l-Beyân sahibi söylemiþ: "Kocanýn yemeði çok, kendisi de sofrasý açýk ise kadýn kendisine yetecek kadâr oradan yiyebilir ve artýk kendisine nafaka takdir edilmesini isteyemez. Koca bu sýfatta deðilse kadýn onunla beraber yemeye razý olduðu takdirde mesele yoktur. Dâvâ ederse örfe göre kendisine nafaka takdir edilir." demiþtir. Bu Ýfade eli açýk, sofrasý açýk sözlerinden kadýn kendisine yetecek mikdar onun yemeðinden yiyebilir mânâsýný murad edildiðinde hemen hemen açýktýr.

"Onun yiyeceðinden yemeye hakký vardýr ilh.." Sözü dördüncü þarttan anlaþýlan mânânýn ta´lilidir. Yani kocasýnýn izni olmasa bile ihtiyacý kadar onun malýndan yemesi kadýna helâl olmadýðý için buna imkân bulduðunda kadýna nafaka takdir edilmez.´

"Vermezse ilh..." Sözü "Kadýna vermesini emreder" sözünün üzerine tefrî´dir. Fetih´de þöyle denilmiþtir: ´"Koca: zengin olduðu halde nafaka vermekten çekinirse karý-kocanýn aralarý ayrýlmaz. Hâkim koca hesabýna onun malýný satar ve kadýnýn nafakasýna harcar. Malý yoksa karýsýnýn nafakasýný verinceye kadar onu hapseder, nikâhý feshetmez. Kocanýn evi ve hizmetçisi satýlmaz. Çünkü bunlar aslî hâcetlerdendir. Aslî hâcet ise borçlarýndan önce gelir. Bazýlarý gömleðinden kalanýný satar, yalnýz soðuk mevsimde ise satamaz demiþ; birtakýmlarý günlük giydiðinden maada giyim eþyasýný satabileceðini söylemiþlerdir. Hulvâni bu kavle meyletmiþtir. Birtakýmlarý günlük iki elbisesinden baþkasýný satabileceðini söylemiþlerdir. Serahsî de buna meyletmiþtir. Serpuþu satýlamaz. Bunu Muhît´ten naklen Kuhistânî söylemiþtir.

"Münasib olan müddetinde verilîr ilh.,." Ulema nafaka takdir ederken en elveriþli ve en kolayý itibar olunacaðýný söylemiþlerdir. Meselâ yevmiyecinin hakký her gün verilir. Çünkü o bazen toptan bir aylýk nafakayý elde etmeye kâdîr olamaz. Onun için böylesine hakký peþin yani her günün akþamý verilir. Tâ ki aldýðýný o günkü ihtîyaçlarýna sarf edebilsin. Tâcir ise nafakasý her ay verilir. Bekçi ise nafakasý seneden seneye, bir iþi haftada bitiren bir sanatçý ise "haftadan haftaya verilir. Fetih ve diðer kitablar.

Ben derim ki ihtiyar sahibiyle diðer ulema musannýfýn yaptýðý gibi nafaka takdirinin ayla olacaðýný, söylemiþlerdir; Çünkü ay ortadýr. Ýmam Muhammed´in kavli de odur. Evet, Zahîre´de Serahsî´den naklen bildirildiðine göre ayla takdir þart deðildir. Müteehhirin ulemadan bazýlarý kocanýn hâli hakkýnda geçen tafsilâtý itibara almýþlardýr.

METÝN

Koca her günün nafakasýný anýnda verebilir. Nitekim kadýn da her akþam ertesi günün nafakasýný isteyebilir Kadýn kocasýnýn ortadan kaybolacaðýndan korkarak bir aylýk veya daha fazla nafaka için Ýmam Ebû Yusuf´a göre kocasýndan kefil alabilir. Bununla fetva verilir. Sen diðer borçlarý da buna kýyas et! Bazý ulema bununla fetva vermiþlerdir. Cevâhiru´l-Fetâvâ birinci bâb. Kefil her ay þu kadara diyerek kadýna ebedî bir kefâlet yaparsa ebedî olur. Ebedî demezse Ebû Yusuf´a göre yine ebedî olur. Bununla fetva verilir. Bahýr.

ÝZAH

"Koca her günün nafakasýný anýnda verebilir." Bunu Bahýr sahibi in-celeme neticesi söylemiþ; sonra þöyle demiþtir: "Bunun yeri koca razý olduðu zaman olmalýdýr. Aksi takdirde koca: Ben her günün nafakasýný peþin veririm derse baþkasýna mecbur edilmez, Çünkü bu ancak ona hafif olsun diye itibar edilmiþtir. Zarar verecekse yapamaz. Ulemanýn zâhir olan sözlerinden anlaþýldýðýna göre kocanýn haline münasib düþen her müddetin nafakasý peþin verilir. Nitekim bunu gün meselesinde açýklamýþlardýr.

"Nitekim kadýn da ilh..." Zahîre´de Ýmam Muhammed´den nakledilen bir ayla takdir zikredilmiþtir. Çünkü alýþýlan müddetlerin en azý budur. Sonra Zahîre sahibi þöyle demiþtir: "Buna þu tefrî edilmiþtir: Kadýna nafakayý vermez de kadýn her günün nafakasýný elde etmek isterse bunu ancak akþam olduðunda ister. Çünkü her günün hissesi bellidir. Onu istemek mümkün olur. Bir günden azýn hissesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o saatlerle takdir edilir. Binaenaleyh itibarý mümkün deðildir." Bu ifade gösterir ki, kadýnýn her günün nafakasýný isteme hakký kocasý aylýk nafakasýný vermediði zamandýr. Binaenaleyh Bahýr sahibinin: "Her günün nafakasýný vermek hususunda kocaya muhayyerlik verilmiþtir." diye yaptýðý incelemeye aykýrý deðildir. Evet, kocaya muhayyerlik verilmesi bazen kadýnýn zararýna olabilir. Nitekim görüyoruz. Bu kadýný her gün evinden çýkmaya muhtaç ediyor. Kavgaya, gürültüye müncer oluyor, çok defa kadýn kocasýný bulamýyor. Bulduðunda da istediðini alamýyor. Binaenaleyh zamanýmýzda evlâ olan Zahîre´den naklettiðimiz ayla takdirdir. Her gün alýp almamak hususunda muhayyerlik kadýna aiddir. Lâkin bu mutlak deðil söylediðimiz gibi kocasý ödemeyi geciktirdiði zamandýr. Çünkü kocasý her ayýn nafakasýný verir de kadýn buna razý olmayýp her günün nafakasýný ayrý ayrý almak isterse inatçýlýk etmiþ, kocasýný zarara sokmak istemiþ olur. Artýk her gün için onun hasmý olur. Binaenaleyh þeriatýnkavgayý, gürültüyü kesmek için malûm kaidelerine uygun olan bu tafsilâtý benimsemek gerekir.

"Kefil alabilir ilh..." Fetih´in ibâresi þöyledir: "Bir kadýn: Kocam benden uzun zaman uzaklarda kalýyor. Onun için ben nafakaya kefil isterim derse Ebû Hanife kadýnýn buna hakký olmadýðýný söylemiþtir, Ebû Yusuf´a göre istihsanen bir aylýk nafakaya kefil alabilir. Fetva buna göredir. Kocasýnýn seferde bir aydan fazla kalacaðý bilinirse Ebû Yusuf´a göre bir aydan fazlaya kefil alýnabilir." Böylece anlaþýlýyor ki, bir aylýk nafakaya kefil alma meselesi kocasýnýn seferde ne kadar kalacaðý bilinmediði vakittir. Kocasý bir aydan az veya çok seferde kalabilir. Binaenaleyh bir ayla yetinilir. Çünkü yukarýda geçtiði gibi bir ay, mutad olan müddetlerin en azýdýr. Fazlaya kefil almanýn yeri fazla kalacaðý bilindiði zamandýr. Meselâ kocasý hacca gitmiþtir. O zaman bütün bu müddet için kefil alýnýr. Evet, þârihin ibâresinde kýsaltma vardýr ki, maksadýn hilâfýný iham etmektedir. Onun ifadesine göre Ebû Yusuf´un hilâfý yalnýz birincide deðil her iki yerdedir. Feth´in zikri geçen ibâresi bunu açýk göstermektedir.

"Sen diðer borçlarý da buna" Yani nafaka borcuna kýyas et! Nucu´l-Ayn sahibi diyor ki: "Muhît´in kefâlet bahsinin sonunda: Nafaka meselesinde fetva Ebû Yusuf´un kavline göredir. Diðer borçlarda da bir müftî bununla fetva verse insanlara iyi muamele yapmýþ olmak için güzel olur. denilmiþtir. "Akdiye" nâm kitabta kaydedildiðine göre uzun vadeli borcun vakti yaklaþýnca borçlu sefere çýkmak isterse kefil vermesi vâcib olmadýðýna ulema ittifak etmiþlerdir. Suðra´da da þöyle denilmiþtir: "Borçlu sefere gitmek isterse alacaklýnýn ondan kefil istemeye hakki yoktur; Ama Ebû Yusuf: Biri çýkar da aylýk nafakaya kýyasen bunun da kefil istemeye hakký vardýr derse bu söz de yabana atýlamaz, demiþtir. Müntekâ´da da. þu ibare vardýr: Alacaklý hâkime bana borcu olan fülanca gözümden kaybolmak istiyor dese hakim ondan kefil vermesini ister. Velev ki borç mühletli olsun." Sonra gizli deðildir ki, burada ayla kayýdlamak münasib deðildir. Murad bütün borca kefil almaktýr. Çünkü borç borçlunun zimmetinde sâbit ve mukadder bir þeydir. Nafaka bunun hilâfýnadýr. O müddetin ziyadeleþmesiyle artar. Binaenaleyh kefâlet seferde bulunduðu müddetin mikdarýnca kayýdlanýr. Evet, borç taksitli ise bulunmadýðý müddetin taksidlerine kefil almakla kayýdlamanýn mânâsý anlaþýlýr.

"Kefil her ay þu kadar diyerek ilh..." Bilmelisin ki yukarýda geçen izahat sadece kadýn kocasýnýn kaybolacaðýndan korktuðu vakit ondan cebren kefil alabilir mi alamaz mý meselesindeki hilâf hakkýndaydý. Þimdi sözümüz ise kefâletin ne kadar müddet için sahih olacaðý hakkýndadýr. Kadýna her ay on dirhem için kefil olur da ebediyyen yahut evliliðiniz devam ettiði müddetçe derse bil ittifak kefâlet ebedî olur. Aksi halde Ebû Hanife´ye göre biraya, Ebû Yusuf´a göre ebedî olarak kefil olmuþ olur. Bu daha münasibtir. Fetva da buna göredir. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Bu þunu gösterir ki, nafaka takdir edilmeden yahut karý-koca muayyen bir þey üzerine anlaþmadan kefâlet sahih olmaz. Bahýr sahibi Zahîre´den naklen "Geçmiþin nafakasý ancak hâkimin hükmü veya karý-kocanýn anlaþmalarý ile vâcib olur." sözünü izah ederken þunlarý söylemiþtir: "Lâkin bundan sonra Vâkýat´ta þöyle denilmiþtir: Kadýn kocam gözden kaybolmak istiyor. Ben ondan kefil isterim! dese buna hakký yoktur. Çünkü nafaka vâcib olmamýþtýr. Ebû Yusuf: Bir aylýk kefil almayý ben iyi görürüm, demiþtir. Fetva da buna göredir. Çünkü nafaka halen vacib olmadýysa sonra vâcib olacaktýr. Binaenaleyh bu adam kadýnýn kocasý üzerinde biriken alacaðýna kefil olmuþ gibidir ve insanlarâ iyilik olsun diye istihsanen mecbur edilir. Zahîre sahibi nafaka takdir edilmiþ olsun olmasýn ifadesini ziyade etmiþtir."

Ben derim ki: Bu söz üst taraftakine muhâliftir. Orada: "Nafaka takdir edilmeden veya karý-koca muayyen bir þeye razý olmadan kefâlet sahih deðildir." denilmiþdi. Remlî bu iki sözün arasýný bulmuþ, üst taraftakini kocanýn mevcud olduðu hale, buradakini gözden kaybolmayý istediði hale yorumlamýþtýr. Binaenaleyh koca orada yokken istihsanen mutlak surette sahih olur. Bu izaha göre evvelce geçen: "Oðlunun karýsýnýn nafakasý babadan istenemez. Meðerki garanti etmiþ olsun." sözü takdir edilmiþ yahut hüküm verilmiþ nafaka diye kayýdlanýr. Bu ulemanýn sözlerinin arasýný bulmak içindir.

Ben derim ki: Kitabü´l-Akdiye´den naklen Zahîre´de bildirildiðine göre baba nafakayý ve gelinin kocasýndan alacaðý mehri garanti ederse nafakayý garanti etmesi bâtýldýr. Meðerki bir þey tesmiye edilmiþ olsun. Meselâ karý-koca her ayýn nafakasý için takdir edilmiþ bir þeye razý olsunlar da sonra bir adam bunu ödeyeceðine kefil olsun. Bu câizdir. Çünkü bu anlaþmayla nafaka vacib olur.

Binaenaleyh onu garanti etmek de sahihtir. Lâkin kefilin bir aylýk nafakadan fazlasýný vermesi lâzým gelmez. Zâhire bakýlýrsa kýyas budur. Zira vâcib olmayan bir þeyi garanti etmek sahih deðildir. Karý-koca ya mahkeme hükmüyle yahut aralarýnda anlaþmak suretiyle muayyen bir mikdar üzerinde ittifak etmedikçe nafaka vâcib olmaz. Onun için böyle bir þey olmazsa zaman geçmekle nafaka sâkýt olur.

Lâkin yukarda geçenlerden anladýn ki istihsan cevazý bildirmektedir. Velev ki hâlen vâcib olmasýn. O adam kadýnýn kocasý üzerinde biriken bütün alacaklarýna kefil olmuþ gibi sayýlýr. Bu þekilde kefâlet nafakadan baþkasýnda câizdir. Nafakada da öyledir. Âþikârdýr ki, istihsanýn illeti koca mevcud olsun gaib olsun her iki halde câri´dir. Babanýn gelininin nafakasýný üzerine almasý meselesinde ulemanýn mutlak ifadeleri buna delâlet eder. Fethü´l-Kadir sahibinin: "Kadýna bir senenin nafakasýný garanti ederse câiz olur. Velev kivâcib olmasýn." sözü de öyledir. Bana zâhir olan muvaffakiyet budur ki, söze deðer. Bunu ganimet bil!

T E N B Ý H: Bu kefâlet iddet zamanýný da içine alýr. Çünkü nikâh devam ettikçe o adam kefildir. Nikâh ise iddet içinde her vecihle bâkidir. Nitekim Zahîre´de bildirilmiþtir. Bir misli de Fetih´dedir.

Kefil kadýna ebediyyen çocuðunun nafakasý için veya yaþadýðý müddetçe hizmetçisinin nafakasý için kefil olsa câiz deðildir. Çünkü çocuk zenginlediði veya bulûða erdiði yahut kadýn hizmetçiden müstaðnî kaldýðý vakit nafaka sâkýt olur. Þu halde vakit meçhuldür. Kadýnýn nafakasý bunun hilâfýnadýr. Zira nikâh devam ettiði müddetçe o vâcibdir. Nitekim Zahîre´de bildirilmiþtir. Sonra bilmelisin ki, malla kefâlet sahih olmak için malýn sahih borç olmasý þarttýr. Bundan murad ödemekten veya ibrâdan baþka bir sebeble sukut etmeyen borçtur. Halbuki nafaka borcu ölümle ve boþamakla sâkýt olur. Þu halde kýyas burada kefâletin sahih olmamasýdýr. Galiba ulema istihsanla amel etmiþlerdir. Nitekim bunu þârih kefâlet bahsinde zikretmiþtir. Anla!

METÝN

Yine Bahýr´da bildirildiðine göre kadýnýn kocasýna borcu olursa her ikisinin borçlarý kýsas suretiyle karþýlaþtýrýlmaz. Meðerki kocasýnýn rýzasý olsun. Çünkü nafaka borcu ölümle sâkýt olur. Sair borçlar bunun hilâfýnadýr. Yine Bahýr´da bildirildiðine göre kadýn hanesini kocasýna kiralar da karý-koca o hanede otururlarsa kocasýna ücret lâzým gelmez. Kadýnýn kirayla oturduðu bir evde onunla cimada bulunur da bir seneden sonra kadýndan ücret istenir ve kadýnýn kocasýna: Ben sana bu evin kira ile tutulduðunu haber vermiþtim, kirayý sen ödeyeceksin derse kirayý kadýnýn ödemesi gerekir. Çünkü akdi yapan odur. Bezzâziye.

Bunun mefhumu þudur: Kadýn kirasýz olarak vakýf veya yetim malý yahut gelir için hazýrlanmýþ bir evde otursa kirasý kocasýna aid olur. Bellenmelidir. Hâkim nafakayý pahalýlýk ve ucuzluða göre takdir eder. Dirhem dinarlarla (gümüþ ve altýn paralarla) takdir edilmez. Nitekim Ýhtiyar´da böyle denilmiþtir. Musannýf bu sözü kendi yazdýðý Mecma þerhine nisbet etmiþtir. Lâkin Bahýr´da Muhît´ten, sonra Müctebâ´dan naklen: "Hâkim isterse nafakayý nevilere ayýrarak takdir eder, dilerse dirhemlerle kýymet biçerek dirhemle takdir eder." denilmiþtir. Yine Bahýr´da bildirildiðine göre kadýn kendine cimrilik ederse, zayýflayacaðýndan korkarak kendisine takdir edilen nafakadan yesin diye kocasý onu mahkemeye verebilir. Çünkü bu ona zarar verir. Nitekim kocasý onu elbisesini giysin diye de dâvâya verebilir. Zira zînetlenmesi kocanýn hakkýdýr. Nafakaya kadýn isterse kýþýn bir cübbe ve don ile soðuðu sýcaðý önleyen bir þey ve bir yorganla yalnýz bir döþek ziyade edilir. Çünkü kadýn hayýzlý ve hasta olduðu günlerde çok defa erkekten uzak bulunur.

ÝZAH

"Çünkü nafaka borcu ölümle sakýt olur." Karý-kocadan birinin ölümüyle de sâkýt olur. Ýhtilâflý olmakla beraber talâkla da sâkýttýr. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh kocanýn borcundan daha zayýftýr. Onun mutlaka rýzasý lâzýmdýr. H.

"Sair borçlar bunun hilâfýnadýr." Yani onlarda birbirine denk olmak þartýyla evvela karþýlaþtýrma câizdir. Deðiþik olurlarsa meselâ biri iyi diðeri kötü ise, iyinin sahibinin mutlaka rýzasý lâzýmdýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. H.

"Yine Bahýr´da bildirildiðine göre ilh..." Bu cümle Bahýr´ýn bazý nüsha-larýnda mevcud, bazý nüshalarýnda yoktur.

"Kocasýna ücret lâzým gelmez." Çünkü hanenin menfaati kadýna aiddir. Lâkin icareler bahsinde gelecektir ki, fetva sahih olduðuna göre verilmiþtir. Çünkü mesken hususunda kadýn kocasýna tâbidir. Bunu Halebî söylemiþtir.

"Bunun mefhumu ilh..." Yani Bahýr´ýn sözünden anlaþýlan mefhumu demek istiyor.

"Kirasý kocasýna aid olur." Çünkü bu üç þey gasb edilirse ödenir. Kadýn ise mesken meselesinde kocasýna tâbidir. Kendisi bir akid yapmamýþtýr. Fakat Tahtâvi buna itiraz etmiþ: "Erkeðin o hanede oturmasý kadýnýn gasbý tehakkuk ettikten sonra ârýzi bir þeydir. Arýzî meskenin erkeðe nisbet edilmesine itibar yoktur. Çünkü fiil kadýndan tehakkuk etmiþtir." demiþtir. Buna þöyle cevap verilebilir: "Kadýn mesken hususunda kocasýna tâbi olunca zilyedlik kocasýna geçmiþtir ve kocasý gâsýbýn gâsýbý gibi olmuþtur. Lâkin bunun muktezasý ücretin erkek tarafýndan da kadýn tarafýndan da ödenebilmesidir. Nitekim gâsýbda olsun gâsýbýn gâsýbýnda olsun hüküm budur.

"Pahalýlýk ve ucuzluða göre takdir eder." Yani her vakit veya mekânda ona munasib olaný yapar. Bezzâziye´de bildirildiðine göre hâkîm nafakayý takdir eder de sonra ucuzluk olursa ziyade hesaptan düþer. Ama hüküm bâtýl olmaz. Aksi olursa kadýn ziyadeyi isteyebilir. Kezâ onunla malûm bir þey üzerinde uzlaþýrlar da sonra fiyat yükselir veya ucuzlarsa hüküm yine böyledir. Nitekim bunu musannýf da þârih de söyleyeceklerdir.

"Dirhem ve dinarlarla takdir edilmez." Yani her zaman ve her yerde artýp eksilmeyecek þekilde muayyen bir þeyle takdir edilmez. Gerçi Ýmam Muhammed fakire her ay dört dirhem takdir edilir demiþse de bu mutlaka lâzým deðildir. Ýmam Muhammed onu kendi zamanýnda gördüðüne göre söylemiþtir. Zamanýmýzda hâkime düþen örfe göre yetecek derecede itibar etmektir. Nitekim Zahîre´de bildirilmiþtir.

"Lâkin Bahýr´da ilh..." Þöyle denilmiþtir; "Hâsýlý nafaka takdir etmek istediði vakit hâkime düþen vazife o yerli fiyat geçimine ve yine o yerin örfüne göre nafakanýn kadýna yetecek kadar olmasýna bakmaktýr. Mal sýnýflarýný dirhemle kýymetlendirir, sonra nafakayý dirhemlerletakdir eder. Nitekim Muhît´de bildirilmiþtir. Bunu ya kocanýn haline bakarak yahut her ikisinin hallerini itibara alarak yapar. Nitekim geçmiþti.

Bahýr sahibi bundan sonra þunu söylemiþtir: "Müctebâ´da bildirildiðine göre hâkim isterse kadýna nafaka olarak muhtelif mallarý, dilerse o mallara kýymet biçerek kadýna kýymetini takdir eder." Sonra bilmelisin ki, bu þârihin Ýhtiyar´la Mecma´a nisbet ettiði söze aykýrý deðildir. Onlarda dirhemlerle takdir olunmaz; yani artýp eksilmeyecek muayyen bir þeyle takdir olunmaz denilmiþti. Bilâkis bu o sözü te´kid ve tefsir etmektedir. Binaenaleyh "Lâkin Bahýr´da" diyerek istidrak yapmaya hâcet yoktur. Evlâ olan bu istidraký "Nafakayý pahalýlýk ve ucuzluða göre takdir eder." sözü üzerine yapmaktýr." Çünkü Bahýr´ýn sözü "Hâkim böyle yapmakla yîyecekleri sýnýflara ayýrmak arasýnda muhayyerdir." mânâsýný ifade etmektedir:

Yani yiyecekleri ekmek katýk, yað, sabun gibi sýnýflara ayýrýr. Hâkim kocanýn bizzat nafakayý vermediðini anlarsa ya nafakayý yahut kadýna yetecek kadar kýymetini vermesini emreder. O zaman istidrak sahih olur.

"Nitekim elbisesini giysin diye de dâvâya verebilir." Böyle diyeceðine:

"Buna delil kocasýnýn onu elbisesini giysin diye dâvâya verebilmesidir." dese daha iyi olurdu ve bunun bir inceleme olduðu anlaþýlýrdý. Çünkü Bahýr sahibi bu meseleyi Hulasa´dan nakletmiþ sonra: "Bu gösterir ki ilh.. " demiþtir.

"Kýþýn bir cübbe ilh..." Yani Ýmam Muhammed´in giyecek hakkýnda senede iki gömlek, iki baþ örtüsü ve bir çarþaf verilir diye yaptýðý takdire ilave edilir. "Zahîriyye sahibi diyor ki:" Bu, o zamanýn örfüne göredir. Bizim örfümüze göre ise don, cübbe, döþek ve yorgan vermesi vâcibdir ki, bunlarla soðuk ve sýcaðýn vereceði eziyeti def etsin. Kýþýn da ipek bir kaftan, ipek cübbe ve ipekli baþ örtüsü vermesi gerekir. "Zahîre´de bildirildiðine göre Ýmam Muhammed´in söyledikleri o zamanýn âdetine göredir. Bu iþ yerine göre sýcak, soðuk ve âdetlere göre deðiþir. Hâkime düþen her zaman ve her yerde örfe bakarak kadýna yetecek mikdarý itibara almaktýr. Nafaka hakkýnda bildiðin yalnýz erkeðin veya her ikisinin halleri-nin itibara alýnmasý cevabý giyecek hakkýnda da aynen cevabdýr.

METÝN

Bu; zenginlik, fakirlik, hal ve belde itibarîyle deðiþir. Ýhtiyar. Kadýnýn mesti kocasýna aid deðildir. Fakat cariyesinin mesti ona aiddir. Müctebâ. Bahýr sahibi diyor ki: "Bundan þu çýkarýlýr: Kadýnýn yaygý ve benzeri eþyasý varsa bunlar kocasýndan sâkýt olmaz. Bilâkis ona vâcib olur. Biz kendisi ve misafirleri için kadýna zorla eþyasýný yere serdirenler gördük. Bu onun giyeceðini vermemek gibi haramdýr." Lâkin mehir bâbýnda Mübtegâ´dan naklen yine Bahýr sahibinin: "Kadýn kocasýna lâyýk çeyizi olmaksýzýn onun yanýna zifaf olunursa kocasý babasýndan parasýný isteyebilir." dediðini yazmýþtýk. Ancak susarsa iþ deðiþir. Þu izaha göreböyle bir çeyizle zifaf olunursa kocasýnýn ondan faydalanmasý haram deðildir. Bizim örfümüzde halk, çeyiz çok olduðu için mehrin çok olmasýný, çeyiz azsa mehrin de az olmasýný iltizam ederler. Þübhesizki örfen sâbit olan bir þey þart kýlýnmýþ gibidir. Binaenaleyh yukarda geçenle amel gerekir. Nehir´de böyle denil-miþtir.

ÝZAH

"Bu; zenginlik, fakirlik ilh..." Ýtibariyle deðiþir. Yukarýda Zahîriyye´den naklettiðimiz sözün mânâsý da budur

"Hal itibariyle" Sözünün mânâsý karý-kocanýn zenginlik ve fakirlik hu-susundaki halleridir.

"Kadýnýn mesti kocasýna aid deðildir." Bezzâziye sahibi diyor ki: "Mu-sannýf mest ve gömleði kadýnýn giyeceðinde zikretmemiþ, hizmetçinin giyeceðinde zikretmiþtir. Böyle yapmasý onlarýn memleketindeki örfü âdet hükmüne göredir. Bizim memleketimizde ise gömlek, çarþaf ve üzerinde yattýðýmýz þeyi takdir etmekle olur." Serahsî þunu söylemiþtir: "Ýmam Muhammed çarþafý vâcib görmemiþtir. Çünkü ona ancak dýþarý çýkmak için muhtaç olunur. Kadýna ise dýþarý çýkmak yasak edilmiþtir." Zahîre sahibi:

"Bu ta´lil bizim memleketimizde dahi çarþaf takdir edilmeyeceðine iþarettir." demiþtir.

Hâsýlý çarþafýn niçin zikredilmediði hususunda söylenen sözler muhteliftir. Bazýlarý örfü âdetten dolayý zikredilmediðini, onun için Hassâf´ýn onu vâcib gördüðünü söylemiþlerdir. Çünkü onun zamanýnda örf deðiþmiþtir. Birtakýmlarý dýþarý çýkmak haram olduðu için zikredilmediðini söylemiþlerdir. Birinci kavil daha güzel olsa gerektir. Çünkü örfe göre bazý yerlerde kadýnýn dýþarý çýkmasý helâldir. Binaenaleyh kadýna mutlaka örtünecek bir þey lâzýmdýr. Evvelce geçmiþti ki, kadýna ayaklarýný örtecek galoþ almak vâcibdir. Zâhire bakýlýrsa bundan murad evde giydiði olduðuna göre bu hususta hilâf yoktur. Kýþýn þiddetli soðuktan korunmak için mest veya çorap giymek de böyledir.

"Bahýr sahibi" diyor ki: "Hâsýlý kadýna vâcib olan sadece kocasýnýn evinde kendini ona teslim etmektir. Kocasýna ise hallerine göre yeme, içme, giyinme ve döþeme nâmýna bütün ihtiyaçlarý görmek vâcibdir. Kadýnýn kendi malýndan faydalanmasý lâzým gelmediði gibi kocasý için de kendi yaygýlarýndan birini yaymasý gerekmez."

Ben derim ki: Bu þunu ifade eder. Nikâhýný kýydýðýndan yahut kadýnla cimada bulunduðundan itibaren kadýnýn giyeceði kocasýna aiddir. Hulâsa´dan naklen bunun açýk izahý da geçti. Bunlar ona hemen vâcibdir. Sene yarýsýna kadar mühletli olarak vâcib deðildir. Kadýn kocasýnýn yanýna gelinlik elbiseleriyle zifaf edilirse bu elbiseyi kullanmasý lâzým gelmez. Nitekim bir müddet geçer de kocasýnýn gönderdiði elbiseyi giymezse kocasýndan baþka elbise istemeye hakký vardýr. Bu geçmiþti, ilerde de gelecektir. Ve nitekim kadýn kendine yetecek kadar yiyeceðe malik olur veya diþinden arttýrýr da kendisine takdir edilenparalardan bir mikdarý yanýnda kalýrsa baþkalarýný vermek kocasýna vâcib olur.

"Kocasýna lâyýk çeyizi olmaksýzýn" Dedikten sonra Bahýr sahibi: "Mu´teber olan kadýn için deðil kocasý için yapýlan çeyizdir." demiþtir. Mehir bâbýnda arz etmiþtik ki, babaya gönderilen bu eþyaya acemlerin örfünde destiman denilir. Kâfi ve diðer kitablarda bu mehr-i muacceldir diye tefsir edilmiþtir. Baþkalarý tafsilât vermiþ ve: "Akidde zikri geçmiþse mehr-i muacceldir. Hatta onu almak için kadýn kendini teslim etmemeye mâliktir. Binaenaleyh kocanýn çeyiz istemeye hakký yoktur. Zira bir þeyin iki tane bedeli olmaz. Þayet akidde sözü geçmemiþse bu bedel vermek þartýyla hibe gibidir. Örf ve âdet mikdarýnca kocasý çeyizi veya destimaný isteyebilir." demiþlerdir. Ýki kavlin arasý böyle bulunmuþtur.

"Kocasý babasýndan parasýný isteyebilir" Bundan murad dâmadýn me-hirden sayýlmak için deðil de çeyizde damad için hazýrlananlara karþýlýk olmak üzere gönderdiði paradýr. Gördün ki, bu bedel þartýyla hibedir. Karþýlýðý olmayýnca ondan dönebilir.

"Ancak, susarsa" Yani razý olduðunu gösterecek bir zaman ses çýkarmazsa iþ deðiþir.

"Binaenaleyh yukarda geçenle amel gerekir." Yani kadýnýn izni olmaksýzýn onunla faydalanmak haram olmaz. Nehir sahibinin orada Bezzâziye´den naklettiði söze gelince: "Sahih kavle göre babadan bir þey isteyemez. Çünkü nikâhda mal maksud deðildir." demiþti ki, bu söz peþin verilen o malýn akde katýldýðýna mebnîdir. Buna delil; "Mal yani çeyiz nikâhda maksud deðildir. Çünkü mehir yalnýz cimadan bedel sayýlýr." þeklinde ta´lilde bulunmasýdýr. Burada: "Bu akid esnasýnda katýlsa da örfe göre yine çeyizden bedel sayýlýr. Binaenaleyh akid her ikisine yapýlmýþtýr." denilemez. Çünkü biz: "Bundan tesmiyenin fâsid olmasý lâzým gelir. Zira her birine mahsus olan þeyin ne olduðu bilinmemektedir." deriz. Þu da var ki, bunu mehir yaptýðým açýkladýðýna göre -ki cima´ýn bedelidir- mânâ muteber deðildir. Halbuki bu örf bizim zamanýmýzda malûm da deðildir. Herkes bilir ki çeyiz kadýnýn milkidir. Kocasý onu boþarsa bütün çeyizini alýr. Kadýn ölürse ondan mirâs olarak alýnýr. Kocasýna mahsus bir tarafý yoktur. Örf haline gelen ancak þudur: Gelin çok çeyiz getirsin diye mehri arttýrýlýr. Bundan murad kocasýnýn evini süslemek ve karýsýnýn izniyle kocasýnýn ondan faydalanmasýdýr. Kadýn ölürse ona kocasý ve çocuklarý mirâsçý olurlar. Nitekim bu maksadla zengin kadýnýn mehri de arttýrýlýr. Yoksa çeyizin hepsi veya bir kýsmý dâmadýn olsun diye arttýrýlmadýðý gibi kadýn izin vermese de bundan faydalansýn diye dahi arttýrýlmaz.

METÝN

Yine Nehir´de Bahýr´ýn kaza bahsinden naklen þöyle denilmiþtir: "Acaba hâkimin nafakayý takdir etmesi onun tarafýndan bir hüküm müdür?" Ben derim ki: Evet hükümdür. Çünkü þartiyle birlikte takdir etmesini istemek dâvâdýr. Binaenaleyh müddetin geçmesiyle sâkýt olmaz. Kadýna her gün veya her ay için nafaka takdir edilirse nikâh devam ettiði müddetçebu bir hüküm sayýlýr mý? Ben derim ki: Evet sayýlýr. Meðerki bir mâni bulunsun. Onun için nafaka takdirinden önce ondan ibrâ bâtýldýr. Takdirden sonra ise geçmiþten de gelecek ay için de ibra sahihtir. Hatta akidde nafaka takdirsiz olacak, elbise kýþ ve yaz elbisesi olacak diye þart koþulsa bu þart lâzým gelmez. Bundan sonra kadýnýn bunlarýn takdirini istemeye hakký vardýr.

ÝZAH


"Acaba hâkimin nafakayý takdir etmesi" Yani buna hükmettim demeden takdir etmesi hüküm sayýlýr mý sayýlmaz mý demektir. Bu meseleleri musannýfýn aþaðýda gelen: "Nafaka ancak mahkeme hükmüyle veya anlaþmakla borç olur." dediði yerde zikretmek gerekirdi.

"Þartiyle" Sözünden murad geciktiriyor diye þikâyet, kocanýn orada bulunmasý ve sofrasý açýk olmamasýdýr. T.

"Bu bir hüküm sayýlýr mý iih..." Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Aþaðýda gelecek olan ibrâ meselesi gösteriyor ki, takdir edilen nafaka birinci ayda alýnýr. Sonra ki aylar için muzaftýr. Ayýn girmesiyle tatbike konur ve böyle devam eder."

"Meðerki bir mâni bulunsun." Meselâ kadýn itâatsizlik göstersin. Bu takdirde o müddetin nafakasý sâkýt olur. Nitekim geçmiþti. Ve meselâ pahalýlýk, ucuzluk cihetiyle fiyatlar deðiþsin de bu sebeble eksilsin veya artsýn. Bu takdirde hüküm sayýlmaz.

"Onun için" Yani yukarýda geçenlerden nafakanýn mahkeme hükmüyle borç olduðu ve müddetin geçmesiyle sâkýt olmadýðý bilindiði için demektir. T.

"Nafaka takdirinden önce" Sözü takdirin mahkeme kararýyla veya anlaþmak suretiyle olmasýna þâmildir. Batýldýr demesi zikredildiði þekilde takdir edilmezse borç olmayacaðý içindir Binaenaleyh þârihin sözünde kusur yoktur.

TENBÝH; Bundan þu istisna edilir: Karýsýna iddet nafakasýndan ibrâ etmesi þartýyla hul yaparsa câiz olur. Nitekim bâbýnda arz etmiþtik. Çünkü bu bedel karþýlýðý bir ibrâdýr ve vâcib olmadan önce almaktýr. Binaenaleyh caizdir. Birincisi ise bir þeyi vâcib olmadan ýskattýr, O câiz deðildir. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtîr.

"Gelecek ay îçin de ibrâ sahihtir." Yani nafaka aylarla takdir edilmiþse sahihtir. Günlerle takdir edilmiþse gelecekte bir günün nafakasýndan kurtulmuþ olur. Senelerle takdir edilmiþse, kezâ gelecekte bir senenin nafakasýndan kurtulmuþ olur. Nitekim bu zâhirdir. Anlaþýlýyor ki, gelecekten murad evveli girmiþ olandýr. Çünkü yürürlüðe konmasý ancak onun girmesiyle olur. Girmezden önceki hükmü sonraki aylarýn hükmü gibidir. Bunu Bahýr´ýn þu ifadesi te´yid eder: "Keza kadýn seni bir senenin nafakasýndan ibrâ ettim derse, koca ancak bir ayýn nafakasýndan berî olur. Çünkü hâkim her ayýn nafakasýný takdir edince bunu ayýn yenilenmesiyle yenilenen bir mânâ dolayýsiyle yapmýþtýr. Ay yenilenmeden nafaka takdiri deyenilenmez. Takdir yenilenmeyince ikinci ayýn nafakasý da vacib olmaz ilh..."

Hâsýlý nafaka yenilenen bir ihtiyaçtan dolayý takdir edilir. Her ay þu kadar olacak diye takdir edilince her ay yenilendikçe ihtiyaç da yenilenmiþ olur. Ay yenilenmeden nafaka takdiri de yenilenmez ve ondan önce nafaka vâcib olmaz. Vâcib olmayan bir þeyden ibrâ ise sahih deðildir. Bunun muktezasý þudur: Nafaka her sene þu kadar olacak diye takdir ederse giren senenin nafakasýndan ibrâ sahih olur. Daha fazlasýnýn ve henüz girmemiþ senelerin nafakasýndan ibrâ sahih deðildir. Bana zâhir olan budur.

"Þart koþulsa" Sözü nafaka takdirinin mahkeme hükmünde olduðunun mefhumuna tefrî´dir. H. Mefhum hâkimin takdiri bulunmaksýzýn lâzým olmamasýdýr. Burada þöyle denilebilir: Nafaka karý-kocanýn malûm bir mikdar üzerinde anlaþmalarýyla da lâzým gelir ve kocanýn zimmetinde borç olur. Þu halde bu tefrî´in: "Nafaka takdirinden önce ibra bâtýldýr." sözünün mefhumu üzerine olmasý teayyün eder. Biliyorsun ki, nafaka takdiri hem mahkeme kararýna, hem de karý-kocanýn anlaþmalarýna þâmildir. Bunun mefhumu mezkûr takdir yapýlmadan önce nafakanýn lâzým olmamasýdýr. Çünkü mezkûr þartta takdir yoktur. Nitekim az ileride anlaþýlacaktýr. Anla!

"Kýþ ve yaz elbisesi" Yaný kadýna her altý ayda bir lâzým gelen elbiseyi getirir. Bu elbiseyi kýymet biçmeden, parayla takdir etmeden giyecek bedeli olarak verirse demektir.

"Bu þart lazým gelmez ilh..." Bahýr sahibi inceleme yaparak böyle demiþtir. Vechi þudur: Bu þartýn varlýðý yokluðu müsavîdir. Zira þart koþsun koþmasýn nefsi akidle bu ona vâcibdir. Yalnýz ödemeyi sürüncemede býraktýðý anlaþýlýnca ya muayyen bir þey üzerinde anlaþmaya veya hâkimin hükmüne baþvurulur ve bununla nafaka kocanýn zimmetine borç olur da müddetin geçmesiyle sâkýt olmaz. Ondan ibrâ da sahihtir. Bu yapýlmadan önce biliyorsun ki böyle deðildir.

"Bundan sonra kadýnýn ilh..." Yani zikredilen þarttan sonra kadýn nafaka ve giyecek takdir edilmesini yukarýdaki þartýyla kocasýndan veya hâkimden isteyebilir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 17:04:06
METÝN

Akdin mûcebi ile bunu câiz gören bir Mâlikî hâkim hüküm verse Hanefî hâkimin nafaka takdirine hakký vardýr. Çünkü dâvâ ve hadise yoktur. Simdi þu kalýr: Hanefî bir hâkim nafakanýn para olarak takdirine hüküm verirse acaba Þâfiî hâkim ondan sonra erzak olarak verilmesine hüküm verebilir mi? Þeyh Kâsým Mucibetü´t-Ahkâm adlý kitabýnda hayýr diye cevap vermiþtir. Bu izaha göre Þâfiî bir hakim nafaka erzak olarak verilecek diye hükmederse Hanefî hâkimin bunun hilâfýna hüküm vermeye hakký yoktur. Bellenmelidir. Evet, nafaka takdir edildikten sonra karý-koca anlaþma yaparak kadýn nafakayý kocasýyla beraber erzak olarak yerse sâbýk nafaka takdiri bâtýl olur. Çünkü kadýn buna razý olmuþtur. Sirâciyye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýnýn giyeceði para darak takdir edilir de buna razý olur ve hüküm de verilirse, acaba kadýnýn bundan dönerek elbiseyi kumaþ olarak istemeye hakký olur mu?" Sirâciyye sahibi buna "evet" diye cevap vermiþtir.

ÝZAH


"Bir Mâliki hâkim hüküm verse ilh..." Yani karý-koca akdin sahih olup olmadýðýndan münakaþa ettikten sonra Mâlikî bir hâkimin huzurunda dâvâya çýkarlar da hâkim gerek akdin gerekse þartlarýnýn ve mûcibinin sahih olduðuna hükmettim derse hüküm sahîh olur. Lâkin Hanefî hâkimin nafakayý paraya çevirmeye hakký vardýr. Velev ki Mâlikînin mezhebine göre nafaka erzakla takdir edilmiþ olsun. Çünkü Mâlikî hâkimin bu husustaki hükmü sahih deðildir. Hüküm sahih olmak için mutlaka dâvâ ve hâdise lâzýmdýr. Yani karý-kocanýn hâkimin hüküm verdiði hâdisede onun huzurunda dâvâya çýkmalarý þarttýr. Halbuki nafaka erzak olarak verilecek diye þart koþmanýn sahih olup olmadýðý hususunda karý-koca arasýnda münakaþa geçmemiþtir ki, bununla hüküm vermek sahih olsun. Velev ki hâkim þartlarýyla, mûcibiyle hüküm verdim demiþ olsun. Çünkü erzak þar-týnýn lâzým gelmesi akdin mûcibatýndan ve lâzýmlarýndan deðildir. Binaenaleyh Hanefî hâkim bunun hilâfýna hüküm verebilir.

"Hayýr diye cevap vermiþtir." Yani Þâfiî hâkimin erzak olarak verilecek diye hüküm vermeye hakký yoktur. Çünkü burada Hanefî hâkimin verdiði hükmü ibtal vardýr. T.

"Bu îzaha göre ilh..." Ýfadesi Nehir sahibinin bir incelemesidir. T.

"Þâfiî bir hâkim erzak olacak diye hüküm verirse" Yani karý-koca Þâfii hâkim huzurunda dâvâya çýkarlar da kadýn kocasýndan nafaka takdir etmesini ister o da razý olmazsa, hâkim de bu adamýn borcunu vaktinde ödemediðini bilmeyerek kadýna nafakasýnýn erzak olarak verilmesine hükmederse Hanefî hâkim bu hükmü bozamaz.

Ben derim ki: Meðerki bundan sonra onun borcunu oyaladýðý anlaþýlsýn. O zaman para olarak takdir eder. Çünkü bu baþka bîr hâdisedir, Þâfiî´nin hükmettiði hâdise deðildir.

"Çünkü kadýn buna razý olmuþtur." Çünkü nafaka takdiri kadýna daha faydalý olduðu için onun hakkýdýr. Zira takdir etmekle nafaka kocanýn boynuna borç olur. Artýk zaman geçmekle sâkýt olmaz. Karý-koca gelecekte nafakanýn erzak olarak verilmesini anlaþýnca bu eski takdirden vazgeçmek olur. Bu meseleyi Bahýr sahibî inceleyerek anlatmýþ ve çok vuku bulduðunu söylemiþtir. O bunu Zahîre´nin þu ifadesinden almýþtýr: "Kadýn mahkemenin takdirinden önce veya sonra yahut anlaþmayla her ay kocasýnýn üç dirhem nafaka vermesine razý olursa bu nafaka takdiri olur. Kadýn bu bana yetmiyor derse arttýrmak, kocasý benim buna gücüm-yetmîyor derse hâkim soruþturmakla doðru söylediðini bildiði takdirde azaltmak câizdir. Aksi takdirde azaltýlamaz. Çünkü kocanýn kendi ihtiyarýyla bunu iltizametmesi ödemeye kudreti olduðuna delildir. Kadýn kocasýyla bir elbise veya bir köle gibi hâkimin nafaka olarak takdir edemeyeceði bir þey üzerinde anlaþma yaparsa bakýlýr: Bu mahkeme kararýyla veya anlaþma suretiyle nafaka takdirinden önce ise yine takdir sayýlýr. Sonra ise bedel verme kabîlindendir. Üzerine ziyade ve noksan câiz olmaz." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Bahýr sahibi diyor kî: "Bundan anlaþýldýðýna göre karý-kocanýn nafaka olmaya yarayacak bir þey üzerinde anlaþmalarý hâkimin nafaka takdirini bozar ilh..."

"Sirâciyye´de ilh..." Yani Kâri-i Hidâye Sirâcüddin´in Fetâvâ´sýnda þöyle denilmiþtir: "Bu Þeyh Kâsým´ýn söylediðine muhâliftir. Onun nafaka hakkýnda, bununsa giyecekte takdir edilmesî fark hususunda bir fayda vermez. Düþün!" Buna þöyle cevap verilebilir: O hâkimin takdiri hususunda, bu ise karý-kocanýn anlaþmalarý hakkýndadýr. Buna delil kadýn razý olursa sözüdür. Hüküm verirse sözünden hakikî mahkeme hükmünü deðil sûrî hükmü kasdetmîþtir. Çünkü nafaka takdiri mahkemenîn hükmünden önce karý-kocanýn anlaþmalarý ile sahih olmuþtur. Bir de mahkeme hükmünün þartý oyalamanýn anlaþýlmasýdýr. Sadece karý-kocanýn anlaþmalarýyla oyalama meydana çýkmýþ deðildir. O zaman kadýnýn dönerek kumaþtan giyecek istemesi geçmiþ mahkeme hükmünü ibtal deðildir. Bilakis bunda kadýnýn hakkýndan vazgeçmesi vardýr. Çünkü karý-kocanýn anlaþmalarýyla yapýlan nafaka takdiri kadýn için daha faydalýdýr. Nitekim hâkimin takdiri meselesinde geçmiþti. Bundan anlaþýlýr ki sâbýk "Karý-koca anlaþýrlarsa ilh..." sözü kayýd deðildir. Kadýnýn istemesi kâfidir. Yine bundan anlaþýlýr ki, kadýnýn mahkeme kararýyla veya anlaþmayla nafaka takdirinden sonra istemesi arasýnda fark yoktur. Onun için Sirâciyye´nin sözünü "Karý-koca anlaþma yaparlarsa ilh..." Ýfadesinden sonra zikretmiþtir. Lâkin buna göre yukarýda Þeyh Kâsým´dan nakledilen söz müþkil kalýr. Çünkü Hanefî hâkim nafakanýn parayla verileceðini takdir ettikten sonra Þâfiî hâkimin erzakla verilmesine hükmü sahih olmayýnca kadýnýn hükm olunmadan istemesinin sahih olmayacaðý evleviyette kalýr.

METÝN

Ulema demiþlerdir ki: "Nafakadan artan kadýnýn olur. Bundan sonra kadýna diðer bir nafaka hükmolunur. Ýsraf, hýrsýzlýk, helâk, ihramlýnýn nafakasý ve giyeceði bunun hilâfýnadýr. Meðerki mutad þekilde kullanmakla eskimiþ olsun yahut onunla birlikte kadýn baþkasýný da kullansýn. Bu surette baþkasý takdir edilir." Kadýnýn zâhire göre tamamen kendi milki olup fiilen ona hizmetten baþka iþi olmayan hizmetçisi için dahi nafaka vâcibdir. Kendi milki deðilse yahut kadýna hizmet etmiyorsa hizmetçiye nafaka yoktur. Çünkü hizmetçinin nafakasý hizmetine karþýlýk olarak verilir.

ÝZAH


"Ulema demiþlerdir ki ilh..." Asýl þudur: Hâkim nafaka takdirinde hata olduðunu anlarsa onu reddeder. Aksi takdirde reddetmez. Kadýna aylýk on dirhem nafaka takdir eder de ay geçtikten sonra bundan bir þey artarsa diðer bir on dirhem takdir eder. Zira yüzde yüz takdirde hata ettiði anlaþýlmamýþtýr. Câiz ki kadýn diþinden arttýrmýþtýr. Binaenaleyh yapýlan muteber olarak kalýr ve kadýna ikinci ayýn nafakasýný takdir der. Ama kadýnýn aldýðý nafakada israf etmesi veya paranýn çalýnmasý yahut vakit geçmeden helâk olmasý bunun hilâfýnadýr. Bu takdirde vakit geçmedikçe baþka nafaka takdir etmez. Zira hata meydana çýkmamýþtýr. Ýhramlýnýn nafaka ve giyeceði de bunun hilâfýnadýr. Çünkü vakit geçer de bir þey artarsa baþka nafakaya hüküm vermez. Onun hakkýnda nafaka ihtiyacýna göredir. Bundan dolayýdýr ki, nafakayý kaybederse ona baþka bir nafaka takdir eder. Kadýn hakkýnda ise nafaka eve kapanmasýnýn bedelidir.

Kadýnýn giyeceði de bunun hilâfýnadýr. Zira ikinci defa ona da hüküm verilmez. Meðerki mutad kullanýþla müddet bitmeden eskimiþ olsun. "Tamamen kendi milki olup" Sözüyle mükâtebe olan karýsýndan ihtiraz etmiþtir. Böyle olan karýsýnýn bir kölesi varsa onun nafakasý kocasýna vâcib deðildir. Nitekim Zeylaî´nin ve baþkalarýnýn hürre diye kayýdlamalarýndan alarak musannýf Minah´da böyle demiþtir. Þimdi þu kalýr: Karýsý hürre olur da cariyesini mükâtebe yapmýþ bulunursa zâhire göre hizmetinden vazgeçmemiþse nafakasý kocaya aiddir. Çünkü hürre diye kayýdlamakla mükâtebe olan cariyeyi ondan çýkarmak lâzým gelmez,

"Fiilen" Demesinden murad nafakaya yalnýz hizmet esnasýnda hak kazanýr da hizmetten önce veya sonra hakký olmaz demek deðildir. Bu kimsenin aklýna gelmez. Murad hanýmýna hizmet etmekten kaçýnmasýdýr. Velev ki hanýmýna hizmetten baþka vazifesi olmasýn. Onun için Dürr-ü Müntekâ´da þöyle denilmiþtir: "Kadýnýn kendi milki deðilse yahut ona hizmetten baþka bir vazifesi varsa yahut vazifesi olmadýðý halde kadýna hizmet etmezse ona nafaka verilmez." Orada bu üç kayýd üzerine tefrî´ yapýlmýþtýr. Bahýr´da Zahîre´den naklen: "Hizmetçinin nafakasý ancak hizmet karþýlýðýnda verilir. Ekmek yapmaktan, yemek piþirmekten ve ev iþlerinden kaçýnýrsa nafakasý vâcib deðildir. Kadýnýn nafakasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü o evine kapanmasýnýn mukabilindedir." denilmiþtir.

METÝN

Karýsýna bir hizmetçi getirirse ancak kadýnýn rýzasiyle kabul olunur. Kadýnýn hizmetçisini evinden çýkarmaya hakký yoktur. Ancak ondan fazlasýný çýkarabilir. Bunu inceleme neticesi Bahýr sahibi söylemiþtir. Kadýna hizmetçi nafakasý kadýn hür, kocasý zengin olduðuna göre lâzýmdýr. Kadýn kendisi cariye ise hizmetçiye mâlik olamayacaðýndan hizmetçisine nafaka yoktur. Cevhere. Esah kavle göre kocasý fakir de olmayacaktýr. Fakirlik hususunda sözkocanýndýr. Her ikisi beyyine getirirlerse kadýnýn beyyinesi tercih olunur. Hâniyye. Kocanýn çocuklarý bulunur da bir hizmetçi yetmiyorsa hâkim ona bil ittifak iki veya daha fazla hizmetçi nafakasý takdir eder. Fetih. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre zengin bir kadýn kocasýna bir çok hizmetçilerle zifaf olursa hepsinin nafakasýna hak kazanýr. Bunu musannýf zikretmiþ, sonra þunu söylemiþtir:" Bahýr´da Gaye´den naklen biz bununla amel ederiz, denilmiþtir." Musannýf demiþtir ki: "Sirâciyye´de kadýnýn hizmetçisinin nafakasý kocasý aleyhine takdir olunur. Kadýn þereflilerdense iki hizmetçi nafakasý takdir edilir. Fetva buna göredir, denilmiþtir."

ÝZAH

"Karýsýna bir hizmetçi getirirse ilh..." Yani karýsýnýn hizmetçisini evinden koðmak için ona kendisinin bir hizmetçi getirmeye hakký yoktur. Sahih kavil budur. Hâniyye. Çünkü kocasýnýn getirdiði hizmetçi kadýnýn iþine yaramayabilir. Valvalciyye.

Nehir sahibi diyor ki: "Bunun kadýnýn hizmetçisinden zarar görmezse diye kayýdlanmasý lâzým gelir. Onun hizmetçisinden zarar görürse, meselâ satýn aldýðý bir þeyin parasýndan aþýrýrsa -nitekim memleketimizde küçük kölelerin âdeti budur- kadýn onu deðiþtirmediði takdirde kocasý emin bir hizmetçi getirirse kadýnýn rýzasýna tevakkuf etmez. Burada þöyle denilebilir: Koca alýþ-veriþi kendi hizmetçisi vasýtasýyla yaptýrabilir. Çünkü bu ona vâcibtir. Bu kadýnýn hususi hizmetinden sayýlmaz. Sözümüz ise kadýna teallûk eden hususata dairdir. T. Evet, kadýnýn hizmetçisi kocasýnýn ev eþyasýný aþýrýrsa bu onu koðmak için kocasýna bir özür teþkil edebilir."

"Ýnceleme neticesi Bahýr sahibi söylemiþtir," Ýbâresi þöyledir: "Bunun zâhirine bakýlýrsa yani ulemanýn karýsýnýn hizmetçisini evinden çýkaramaz sözlerinin zâhirine bakýlýrsa bir hizmetçiden fazlasýný evinden çýkarabilir. Çünkü bu Tarafeyn´in kavline göre ziyadedir. Ebû Yusuf´un aþaðýda gelen kavline göre ise çýkaramaz."

"Kadýn hür" Ýfadesine hâcet yoktur. Çünkü metinde memlûk denilmiþtir. Nitekim musannýf bunû Minah´da da açýklamýþtýr. Bunu Halebî söylemiþ, þarihimiz de "Kadýnýn milki olmadýðý için" diyerek buna iþaret etmiþtir.

"Kocasý zengin olduðuna göre..." Bahýr sahibi diyor ki: "Gâyetü´l-Be-yân´da zenginlik sadakanýn haram olmasý nisabýyla takdir edilir. Zekâtýn farz olmasý nisabýyla takdir edilmez denilmiþtir." Zahîre´de de þöyle denilmektedir: "Kadýnýn nafakasýnda zikrettiðimiz vecihle hizmetçinin nafakasý parayla takdir edilmez. Ona örfe göre yetecek kadar erzak takdir edilir. Lâkin onun nafakasý kadýnýn nafakasý kadar olamaz. Çünkü o kadýna baðlýdýr. Binaenaleyh katýk hususunda da nafakasý kadýnýnkinden az olur. Ýmam Muhammed´in kitabta zikrettiði hizmetçi elbisesi kendi âdetlerine göredir. Bu her vakit deðiþir. Hâkime düþen her zaman veher yerde nafaka takdir ederken yetecek mikdar erzak takdir etmesidir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

"Esah kavle göre" Ýmam Muhammed´in kavli buna muhâliftir. O: "Kocasý fakir bile olsa kadýnýn hizmetçisine nafaka takdir edilir." demiþtir. Tamamý Fetih ile Bahýr´dadýr.

"Fakirlik hususunda söz kocanýndýr." Çünkü o aslý iddia etmektedir. Minah. Bir de vücub sebebini inkâr etmektedir. Bahýr sahibi diyor ki: "Meðerki kadýn beyyine getirsin. Bu haberde sayý ve adâlet þarttýr, þehâdet sözü þart deðildir."

"Bir hizmetçi yetmiyorsa" Ýbaresi yerine Fetih´de "Kendilerine bir hizmetçi yetmiyorsa" denilmiþtir.

"Ýki veya daha fazla hizmetçi nafakasý takdir eder.´ Zâhirine bakýlýrsa hizmetçiler kadýn içindir. Yani kadýn için bir hizmetçiden fazlasýnýn nafakasý lâzým gelmez. Meðerki kadýn bir kaç hizmetçiye kocanýn çocuklarý için muhtaç olsun. Zira kadýnýn bir kaç hizmetçisi yok da kocasýnýn çocuklarý birden ziyade hizmetçiye muhtaç olurlarsa bir kaç tane hizmetçi bulmak kocaya lâzým gelir. Çünkü bu çocuklarýnýn nafakasý cümlesindendir. Nitekim gizli deðildir.

"Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre" Sözüyle þârih bunun Ýmam Ebû Yusuf´tan ayrýca bir rivâyet olduðuna iþaret etmektedir. Çünkü Hidâye ve diðer kitablarda Ebû Yusuf´tan nakledilen söz: "Ýki hizmetçi için nafaka takdir edilir. Çünkü bunlarýn birine iç hizmetleri, diðerine dýþ hizmetleri için ihtiyaç vardýr, þeklindedir.

"Zifaf olursa" Sözüyle kadýnýn baba evindeki hali itibar edileceðine, kocasýnýn evine vardýktan sonra ârýz olacak hale bakýlmayacaðýna iþaret etmiþtir. Remli.

"Bahýr´da ilh..." Bahýr´ýn ibâresi þöyledir: "Tahâvî diyor ki: Ýmlâ sahibinin Ebû Yusuf´tan rivâyetine göre kadýn bir hizmetçisiyle yetinmeyecek kýymetlilerdense ona yetecek kadar bir veya iki yahut daha fazla hizmetçi nafakasý verir. Ýmlâ sahibi: Biz de bununla amel ederiz. demiþtir. Gâyetü´l-Beyân´da da böyle denilmiþtir. Zahîriyye ile Valvalciyye´de ise kadýn eþraf kýzlarýndan olup bir hizmetçisi varsa kocasý iki hizmetçi nafakasý vermeye mecbur edilir, denilmektedir." Hâsýlý mezheb mutlak surette bir hizmetçiyle yetinmenin lüzumunu göstermektedir. Ulemanýn amel ettikleri kavil ise Ebû Yusuf´un kavlidir.

METÝN

Kocanýn üç nev´i ile nafakadan âciz kalmasý ve gaibte ise velev zengin olsun kadýnýn hakkýný vermemesi sebebiyle karý-kocanýn aralarý ayrýlmaz. Ýmam Þâfiî kocanýn fakirlemesi ve onun bulunmamasýndan dolayý karýsýnýn zarar görmesi sebebiyle bunu caiz görmüþtür. Buna Hanefî bir hâkim hüküm verirse geçersiz olur. Evet, bir Þâfiî´ye emreder de o hüküm verirse âmir ve memur rüþvet almamak þartýyla geçerli olur. Bahýr.

ÝZAH

"Kocanýn üç nev´i ile nafakadan âciz kalmasý" Yani yiyecek, giyecek ve meskenden hiç birini verememesi sebebiyle ister orada bulunsun ister bulunmasýn aralarý ayrýlmaz.

"Velev zengin olsun." Sözünün yerine münasib olan tâbir "Velev fakir olsun" demekdi. Çünkü bu Ýmam Þâfiî (R.)´ýn hilâfýna iþarettir. Ona göre esah olan hareket bizim mezhebimizde olduðu gibi zengin koca karýsýnýn hakkýný vermezse nikâhlarýnýn fesh edilmemesidir.

"Karýsýnýn zarar görmesi sebebiyle bunu câiz görmüþtür." Yani Þâfii´ye göre koca nafaka sebebiyle fakir düþerse karýsý nikâhý fesh edebilir. Keza ortadan kaybolur da alýnmasý imkâný kalmazsa bir çok Þâfiî ulemasýna göre nikâhý fesh edebilir. Lâkin Þâfiîlerce mu´temed olan esah kavle göre koca zengin olduðu müddetçe fesh câiz deðildir. Velev ki kendisinden haber kesilsin, nafakayý malýndan almak mümkün olmasýn. Nitekim El-Ümm nâmýndaki kitablarýnda açýklanmýþtýr. Tûhfe sahibi bunu naklettikten sonra diyor ki: "Bizim üstadýmýzýn Menheç þerhinde kendisinden haber kesilmiþ hazýr malý bulunmayan koca hakkýnda kesinlikle buna hükmetmesi bildiðin gibi nakledilen rivâyete aykýrýdýr. Zengin mi fakir mi hali bilinmeyen kimsenin ortadan kaybolmasýyla nikâh feshedilmez. Hatta fakir olarak ortadan kaybolduðuna beyyine þahid olsa bile þimdi fakir bulunduðuna þahidlik etmedikçe nikâh fesh edilemez. Velev ki istishab yoluyla istinadý bilinsin. Nitekim gelecektir.

"Evet, bir Þâfiî´ye emrederse" Yani onun yerine iþ görmeye me´zun olmak þartýyla demek istiyor. Hâniyye. Gurarü´l-Ezkâr sahibi þöyle demiþtir: "Sonra bilmelisin ki, koca mevcud olup boþamazsa ulemamýz Hanefî olan hâkimin karý-kocanýn arasýný ayýrmak için kendi mezhebinden bir naib tâyin etmesini münasib görmüþlerdir. Çünkü daimî bir ihtiyacýn giderilmesi ancak ödünç almakla mümkün olur. Zâhire göre kadýn kendisine ödünç verecek kimse bulamaz. Kocasýnýn ileride zengin olmasý ise mevhum bir þeydir. Binaenaleyh kadýn istediði vakit aralarýný ayýrmak zarurîdir. Kocasý gaib ise aralarý ayrýlmaz. Çünkü o yokken âciz olup olmadýðý bilinmez. Hâkim ayrýlmalarýna hükmetse bile hükmü geçerli deðildir. Çünkü bu hüküm içtihad götüren bir yerde deðildir. Âcizlik sâbit olmamýþtýr." Bahýr sahibi ulemanýn ihtilâfýný nakletmiþ ve sahih kavlin Zahîre´de beyan edildiði gibi geçersizlik olduðunu bildirmiþtir. Çünkü þâhidlerin hesabsýz hareket ettikleri anlaþýlmýþtýr. Nitekim Ýmâdiyye ile Fetih´de beyan edilmiþtir. Eþbâh´ýn kaza bahsinde hâkimin geçersiz hükümleri meyanýnda zikredildiðine göre bunlardan biri de gaibte bulunan koca nafakayý vermekten âcizse sahih kavle göre karýsý ile aralarýnýn ayrýlmasýdýr.

Hâsýlý nafakayý vermekten âciz kalmakla karý-kocayý birbirinden ayýrmak koca orada bulunmak þartýyla Þâfiî´ye göre câizdir. Koca orada bulunmazsa yahut halen fakir olduðuna beyyine þâhid olmazsa mutlak surette câizdir. Birinci hali ulemamýz içtihad götürür hükümsaymýþlardýr. Onun için birinci halde hüküm geçerlidir, ikincide geçerli deðildir. Bundan anlarsýn ki, þârihin sözü kusurludur. O her iki halde kesinlikle geçerli olacaðýný söylemiþtir ki, Zahîre´den naklettiðimiz sahih kavlin hilâfýnadýr. Fetih sahibinin beyanýna göre,fesh aczini isbat yoluyla deðil de kocanýn yokluðu mânâsýna alýnarak mümkündür Bundan murad kadýna nafaka vermek imkâný bulamamaktýr. Fakat Bahýr sahibi bunu reddederek Þâfiî´-nin mezhebi bu olmadýðýný söylemiþtir.

Ben derim ki: Bizim yukarýda Tûhfe´den naklettiðimiz de bunu te´yid eder. Tûhfe sahibi Menheç þerhinin sözünü reddetmiþ, buna sebeb olarak nakledilene aykýrý olmasýný göstermiþtir. Buna kýyasen zamanýmýzda bazen vuku bulan Þâfiî hâkimin kayýp kocanýn nikâhýný fesh meselesi sahih deðildir. Hanefî hâkimin böyle bir hükmü tenfize hakký yoktur. Bu ister fakirliðin isbatýna, ister kocasýnýn kaybolmasý sebebiyle kadýnýn nafakasýný alamamasýna bina edilsin fark etmez. Buna dikkat etmelidir. Evet, Ýmam Ahmed´e göre ikincisi sahihtir. Nitekim mezhebinin kitablarýnda beyan edilmiþtir. Kâri-i Hidâye´nin Fetâvâsý´ndaki mesele buna yorumlanýr. Kendisine kocasý ortadan kaybolup nafaka býrakmayan kadýnýn hali sorulmuþ da þu cevabý vermiþ: "Kadýn buna beyyine getirir de nikâhýn feshini câiz gören bir hâkimden fesh ister, o da feshederse geçerli olur." Bu, gaib aleyhine hükümdür. Gaib aleyhine hükmün geçerli olup olmadýðý hakkýnda ise bize göre iki rivâyet vardýr. Geçerlidir diyen rivayete göre Hanefî hâkim o kadýný iddet bekledikten sonra kocaya verebilir. Ýlk kocasý gelir de kadýnýn iddia ettiði gibi onu nafakasýz býrakmadýðýna beyyine getirirse, beyyinesi kabul edilmez. Çünkü ilk beyyine mahkeme hükmüyle tercih edilmiþtir. Artýk ikinci beyyineyle bozulamaz. Bunun benzerine de baþka bir yerde cevap vererek: "Feshi câiz gören bir hâkim nikâhý fesheder de baþka bir hakim bunu tenfiz ederek kadýn baþka kocaya varýrsa, fesh, tenfýz ve baþkasýyla evlenme sahihtir. Ýlk kocasýnýn gelmesiyle ve yokluðu esnasýnda karýsýna nafaka býraktýðýný iddia etmesiyle bu geçerlilik kalkmaz "Ih..." demiþtir. Þu halde "Bunu câiz gören bir hâkim" sözüyle Hanefî þöyle dursun Þâfiî kasdetmek bile sahih olamaz. Ancak Hanbelî bir hâkim kasdedilebilir.

"Âmir ve memur rüþvet almamak þartýyla geçerli olur." Âmirin rüþvet almamasý þarttýr. Çünkü rüþvetle hâkým tâyin etmek sahih deðildir. Memurun rüþvet almamasý da þarttýr. Çünkü rüþvetle verdiði hüküm sahih deðildir. Velev ki tâyini sahih olsun.

METÝN

Nafaka takdirinden sonra hâkim kadýna ödünç almasýný emreder. Tâ ki kocasý kabul etmese bile onun üzerine havale edebilsin. Emirsiz ödünç alýrsa, kadýn bu borç kocamýndýr diye açýkladýðý yahut niyet ettiði takdirde alacaklý borcunu kadýndan alýr. Fakat borç kocasýnýndýr. Kocasý karýsýnýn niyetini inkâr ederse söz kendisinindir. Müctebâ.

ÝZAH

"Nafaka takdirinden sonra" Demekle þârih musannýfýn ibâresinde: "Kocasý nafaka vermekten âciz kalmakla aralarý ayrýlmaz." Ýfadesinden sonra hazfedilmiþ cümle olduðuna iþaret etmiþtir. Takdiri þudur: "Bilakis kocasý hesabýna kadýna nafaka takdir edilir." Ve hâkim kadýna ödünç almasýný emreder. Lâkin nafaka takdiri koca orada bulunduðuna göre tesirini gösterir. Zira gaibte bulunan kocanýn mevcud malý yoksa onun hesabýna kadýna nafaka takdir edilmez. Nitekim Hâkim´in Kâfîsi´nde beyan edilmiþtir. Musannýf da ileride söyleyecektir ve müftâbih kavil Züfer´in kavlidir diyecektir.

"Ödünç almasýný emreder." Hassâf´ýn ve ona uyarak þârihlerin beyanýna göre bundan murad parasý kocasýnýn malýndan ödenmek þartýyla veresiye satýn almaktýr. Müctebâ´da ise bundan murad ödünç almaktýr denilmiþtir. Bahýr. Kuhistânî bu ikinci mânâyý Sadru´þ-þeria´dan nakletmiþ: "El-Mugrîb´in sözü de buna iþaret etmektedir." demiþtir. Ya´kubiyye´de dahi: "Evlâ olan budur. Nitekim gizli deðildir." denilmiþtir. Dürr-ü Müntekâ´da ise: "Lâkin ödünç almak için vekâlet vermek esah kavle göre doðru deðildir. Doðrusu birincisidir." denilmiþtir. Bunun bir misli de Bercendî´den naklen Hamevî´dedir.

Ben derim ki: Ýkincisi kadýna daha kolay gelir. Çünkü bazen kadýn her gün muhtaç olduðu þeyleri veresiye satan kimse bulamaz. Meselâ bir aylýk nafakayý tedarik için ödünç para almak bunun hilâfýnadýr. Bu bâbtaki itirazýn cevabý az ileride gelecektir.

TENBÝH: El-Hâvî´z-Zâhidî´nin kaza bahsinde beyan edildiðine göre kadýn kocasý hesabýna kendisine borç para verecek kimse bulamazsa çalýþarak kazanýr ve harcar. Ama bunu hâkimin emriyle kocasýnýn hesabýna geçirir. Kazanmaya kudreti yoksa o gün için dilenebilir. Aldýklarýný yine hâkimin emriyle kocasýnýn üzerine geçirir.

"Onun üzerine havale edebilsin." Malûmun olsun ki, ulema þöyle de-miþlerdir: "Hâkim nafakayý takdir ettikten sonra kadýn ister kendi malýndan yesin, ister hâkimin emriyle veya onun emri olmaksýzýn ödünç alsýn nafakayý kocasýndan alabilir. Ancak emirle ödünç almanýn faydasý karý-kocadan birinin ölmesiyle nafakanýn sukut etmemesidir. Nitekim bunu musannýf: "Karý-kocadan birinin ölmesiyle ve kadýnýn boþanmasýyla takdir edilen nafaka sâkýt olur. Meðerki kadýn hâkimin emriyle ödünç almýþ olsun." diyerek izah edecektir. Þârih burada baþka bir faideye iþaret etmiþtir ki, o da Kudûrî´nin Tecridi ile Hidâye´deki þu ifadedir: "Ödünç alma emrinin faydasý alacaklýyý kocasýna havale etmesidir. Velev ki kocasý razý olmasýn. Hâkimin emri olmazsa kadýnýn buna hakký yoktur. Fetih´de Tûhfe´den naklen bildirildiðine göre bunun faydasý alacaklýnýn kocaya veya kadýna müracaat edebilmesidir. Bahýr sahibi diyor ki: "Zâhirine bakýlýrsa kadýn havale etmese bile alacaklý kocasýna müracaat edebilir. Tecrid´in ifadesine bakýlýrsa havalesiz müracaat edemez."

Ben derim ki: Zâhire göre muhalefet yoktur. Ýhaleden murad alacaðýný kocasýndan istesin diye kadýnýn alacaklýya yol göstermesidir. Meselâ; Benim kocam filandýr, alacaðýný ondan iste der. Zira burada havalenin hakikatini murad etmek mümkün deðildir. Buna delil ulemanýn: "Alacaklý hakkýný kadýndan da isteyebilir." diye açýklamalarýdýr. Kocanýn havaleye razý olmasý þart deðildir. Þunu da açýklamýþlardýr ki, hâkimin emriyle ödünç almak borcu kocanýn üzerine geçirmek demektir. Çünkü hâkimin onun üzerinde tam velâyeti vardýr. Onun için de alacaklý ona müracaat edebilir.

Hâkimin emri yoksa kocaya müracaat edemez. Sadece kadýna müracaat eder. Kadýn da kocasýna müracaat eder. Bundan anlaþýlýr ki, hâkimin emriyle ödünç almak kadýn için olur ve hâkimin velâyeti sebebiyle borç kocaya vâcib olur. Yoksa kocanýn vekili olmasý dolayýsiyle vâcib olmaz. Bu suretle yukarýda geçen: "ödünç almak içîn vekâlet vermek sahih deðildir." sözü def edilmîþ olur.

"Açýkladýðý takdirde ilh..:" Sözünü "Kocamýndýr diye" Îfadesinin kaydý yapmak doðru olamaz. Çünkü kocasýna müracaat hakký hâkîmin borçlanma emrinden önce sâbittir. Nitekim gördün. Bu söz "Tâ ki onun üzerine havale edebilsin." ifadesinin kaydýdýr. Müctebâ´nýn ibâresi þöyledir:"Kadýn borç aldýðý vakit ben bunu kocamýn hesabýna borçlanýyorum diye açýklayacak mýdýr yoksa niyet mi edecektir? Açýklarsa mânâ zahirdir. Niyet ederse dahi öyledir. Fakat açýklamaz niyet de etmezse kocasý hesabýna borçlanmýþ olmaz. Kadýn kocasý hesabýna niyet ettiðini iddia eder de kocasý inkârda bulunursa söz kocanýndýr."

Ben derim ki: Ýnkârýnýn faydasý alacaklýnýn kendisine müracaat ede-memesidir. Alacaklý kadýna müracaat eder, kadýn da kocasýna. Karý-kocadan birinin ölümüyle veya kadýnýn boþanmasýyla nafaka sâkýt olur. Nitekim evvelce anlattýklarýmýzdan anlaþýlmýþtý. Zâhire bakýlýrsa kocaya yemin verdirilmez. Karýsýnýn niyeti olmadýðýna kocasýndan nasýl yemin istenebilir! Onun içindir ki, yeminle kayýdlanmamýþtýr. Rahmetî´nin naklettiði yeminle kayýdlý ifade bunun hilâfýnadýr. Onu ben "Müctebâ´da ve Bahýr´da görmedim.

METÝN

Kadýnýn ve koca olmasa küçük çocuklarýnýn nafakasý kime vâcib ise borç vermek de ona vâcib olur. Meselâ kardeþ ve amca böyledir. Kardeþ ve benzeri kimse vermezse hapsolunur. Çünkü bu iþ mâruf kabîlindendir. Zeylai ve Ýhtîyar. Ýleride izah edilecektir. Hâkim fakir nafakasý takdir eder de sonra koca zenginler ve karýsý dâvâcý olursa, hâkim onun gelecekteki nafakasýný zengin nafakasý olarak tamamlar. Aksi olmuþsa orta nafaka vâcib olur. Nitekim geçmiþti. Kadýn her ayýn nafakasý için kocasýyla bir kaç dirheme anlaþýr da sonra bu bana yetmiyor derse arttýrýlýr. Kocasý benim buna gücüm yetmiyor derse bu lâzýmdýr. Hiç bir suretle onun sözüne bakýlmaz.

ÝZAH

"Borç vermek de ona vâcib olur ilh .." Ýhtiyar´da þöyle denilmiþtir: "Fakir bir kadýnýn kocasý da fakir ise fakat kadýnýn baþka kocasýndan zengin bir oðlu veya zengin kardeþi varsa kadýnýn nafakasý kocasýna düþer. Oðluna veya kardeþine bu kadýna nafaka vermesi emrolunur ve kocasý zenginlediði vakit kadýna verdiðini ondan alýr. Oðul veya kardeþ buna razý olmazsa hapsedilir. Çünkü bu mâruf kabîlindendir. Zeylaî diyor ki: Bundan anlaþýldýðýna göre kocasý fakir kadýn fakir olduðu vakit kadýnýn nafakasý için koca olmasa, nafakasý kime vâcib olacaksa borç vermek de ona vâcib olur. Bu izaha göre fakir bir kimsenin küçük çocuklarý olur da nafakalarýný vermeye gücü yetmezse, baba olmasa nafakalarý kime vâcib olacaksa yine ona vâcib olur. Anne, kardeþ ve amca gibi ki, bunlar baba zenginledikten sonra haklarýný ondan alýrlar. Büyük çocuklarýnýn nafakasý bunun hilâfýnadýr. Onlar için aldýklarýný baba zenginledikten sonra ondan isteyemez. Çünkü fakirlik sebebiyle büyük çocuklarýnýn nafakalarý vâcib olmaz. O kimse ölmüþ gibidir." Bu hususta Fethü´l-Kadir sahibi de onu tasdik etmiþtir. Bahýr.

Ben derim ki: Bu sözün muktezasý babaya müracaat hakkýnýn sübutu hususunda anneyle baþkasýnýn arasýnda fark bulunmamaktýr. Halbuki fer´î meselelerden az önce beyan edeceðine göre sahih olan þudur: Anneden baþkasý için müracaat hakký yoktur. Burada söylenecek söz vardýr ki, biz onu orada zikredeceðiz.

"Meselâ kardeþ ve amca böyledir."


radyobeyan