Hanefi Fýkhý
Pages: 123
Talak By: neslinur Date: 04 Mart 2010, 05:12:40
Reddü´l Muhtar / Talak

TALÂK BAHSÝ

ZORLAMAKLA SAHÝH OLAN MESELELER.

SARHOÞUN TARÝF VE HÜKMÜ.

TALÂKIN SAYISI KADINLARA BAKARAK ÝTÝBAR EDÝLÝR.

SARÝH BÂBI

ÝNKILÂB, ÝKTÝSAR, ÝSTÝNAD VE TEBYÝN.

CÝMA EDÝLMEYEN KADINI BOÞAMA BABI

KÝNÂYELER BÂBI

SARÝH SARÝHA VE BÂÝNE MÜLHAK OLUR.

TALÂKI TEFVÝZ BÂBI

EMRÝN ELÝNDEDiR BÂBI

MEÞÝET (DÝLEK) HAKKINDA BÝR FASIL

TÂLÝK BÂBI

TÂLÝKTAN MURAD CEZA VERMEKTÝR, ÞART DEÐÝLDÝR.

TAS MESELESÝ

ÝSTÝSNA VE DÝLEMEK MESELELERÝ

VAZ´ ÝSTÝSNANIN HÜKÜMLERÝ

HASTANIN TALÂKI BÂBI

HASTANIN TALÂKI BÂBI

RÝC´AT BÂBI

ÝLÂ BÂBI

HUL BÂBI

HASTA KADININ HUL´U.

ZIHÂR BÂBI

KEFFÂRET BÂBI

LÝÂN BÂBI

ÝNNÝN VE BAÞKALARI

ÝDDET BÂBI

HÝDAD (YAS TUTMA) HAKKINDA BIR FASIL

NESEBÝN SÜBUTU HAKKINDA BÝR FASIL

HADÂNE BÂBI

NAFAKA BÂBI


TALÂK BAHSÝ



METÝN


Talâk, lügatta baðý çözmek demektir. Lâkin ulema onu kadýn hakkýnda boþama saymýþlardýr. Kadýndan baþka þeyler hakkýnda o, salývermek demektir. Bundan dolayýdýr ki, "sen mutlakasýn" sözü, kinâyedir. Þer´an talâk; lâfz-ý mahsus ile bâinde halen, ric´îde meâlen nikâh kaydýný kaldýrmaktýr.

ÝZAH

Musannýf nikâhý ve nikâha bitiþik ve ondan sonra gelen hükümlerini bitirdikten sonra, nikâhý ortadan kaldýran þeyleri izaha baþlamýþ, bu hususta süt meselesini önce almýþtýr. Çünkü süt meselesi ebedî haram olmayý icabeder. Talâk bunun hilâfýnadýr. Yani þiddetliyi hafiften önce zikretmiþtir. Bahýr.

«Lâkin ulema onu ilh...» Bahýr´ýn buradaki ibaresi þöyledir: «Ulema bu kelimenin nikâhta tatlîk, baþka yerlerde itlâk þeklinde kullanýldýðýný söylemiþlerdir. Hattâ birincisi sarih, ikincisi kinaye olmuþtur. Binaenaleyh, "seni tatlîk ettim, sen mutallakasýn" sözlerinde niyete muhtaç deðildir. Fakat, "seni ýtlâk ettim, sen mutlakasýn" sözlerinde niyete baðlýdýr.»

Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Bu kullanma örfe göredir. Velevki mânâ lügaten her iki lâfýzda deðiþmesin. Böyle þeyler caizdir. Nitekim ´Hasân´ kelimesi kadýn hakkýnda; ´Hisân´ kelimesi ise at mânâsýnda kullanýlýr.» Zâhire bakýlýrsa, Bedâyi sahibi örften, lügat örfünü kasdetmiþtir. Çünkü kendisi baþka bir yerde, "Talâk lügatta ve þeriatta nikâh kaydýný kaldýrmaktan ibarettir." diye açýklamýþtýr. Keza talâkýn lügatta sarih ve kinaye kýsýmlarýna da delâlet ettiðini açýklamýþtýr.

«Þer´an talâk ilh...» tarifine Bahýr sahibi birkaç þekilde itiraz etmiþtir.

Birincisi: Ulema; talâkýn rüknü, kaydýn kaldýrýldýðýný bildiren lâfz-ý mahsustur, demiþlerdir. Binaenaleyh tarifi bununla yapmak gerekir. Zira bir þeyin hakikatý rüknüdür. Bu izaha göre talâk; nikâh baðýný kaldýrmaya delâlet eden sözdür.

Ýkincisi: Kayýt, kadýnýn çýkmaktan ve görünmekten men edilmiþ olmasýdýr. Nitekim Bedâyi´de bildirilmiþtir. Binaenaleyh bu tarif lügavî mânâya münasiptir. Þer´î mânâya münasip deðildir.

Üçüncüsü: Talâký, "Nikâh akdini velev meâlen olsun lâfz-ý mahsusla kaldýrmaktýr." diye tarif etmek gerekirdi.

Ben derim ki: Birincinin cevabý þudur: Talâk kelimesi mastar mânâsýna gelen bir isimdir. Mastar tatlîktir, Nasýlki selâm teslim mânâsýna; serâh da tesrîh mânâsýna gelir. Yahut talâk kelimesi talukat veya talekat fiilinin mastarýdýr. Fetih´te böyle denilmiþtir. Yukarýda geçti ki, lügaten talâk, mutlak surette baðý kaldýrmaktýr. Yani ister devenin ve esirin baðý gibi hissî olsun, ister buradaki gibi mânevî olsun fark etmez. Þer´î mânâ lügat mânâsýnda dahikullanýlýr. Böylece sabit olur ki, þer´î talâkýn hakikatý, mastarýn delâlet ettiði fiildir. Lâfzýnkendisi deðildir. Lâkin bu mânevi bir þey olup, ancak kullanýldýðý lâfýzla tahakkuk ettiði için, onun rüknü lâfýzdýr denilmiþtir. Demek ki lâfýz onun hakikatý deðil; ona delâlet eden þeydir. Onun için musannýf Fetih sahibine uyarak, "Talâk, lâfz-ý mahsus ile nikâh baðýný kaldýrmaktýr." demiþtir.

Ýkinci ile üçüncünün cevabý da þudur: Kayýttan murad, akittir. Onun için Cevhere´de, "Þeriatta talâk, nikâh düðümünü çözmek için konulan mânâdan ibarettir." denilmiþtir. Demek oluyor ki, Cevhere sahibi onu evvelâ söylediðimiz gibi mastar mânâsýyla tefsir etmiþtir. Baðýn kaldýrýlmasýný düðümün çözülmesi tabiriyle; yani istiare yoluyla nikâh baðýnýn çözülmesiyle ifade etmiþtir. Akdin kaldýrýlmasýndan murad, hükümlerini kaldýrmaktýr. Çünkü akitler kelimelerden ibarettir. Bunlar konuþulduktan sonra meydanda kalmazlar. Nitekim bunu Telvîh sahibi illetler bahsinde tahkîk etmiþtir. Bundan dolayýdýr ki Bedâyi sahibi, «Nikâhýn hükmünü kaldýran þeyin beyanýna gelince: O talâktýr." demiþtir. Bundan önce þunlarý söylemiþtir: «Sahih nikâhýn hükümleri vardýr. Bunlarýn bazýlarý aslî, bazýlarý da tâbi´lerdendir. Birincisi, cimanýn helâl olmasýdýr. Ancak bir ârýza bulunursa helâl olmaz. Ýkincisi, bakmanýn helâl olmasý, milk-i müt´a, milk-i hapis vesairedir.» Bahýr sahibi, "Akdin eserlerinden biri de, cima edilen kadýn hakkýnda iddettir. Onun için ulema talâký akdin kaldýrýlmasýdýr diye tefsir etmemiþlerdir." diye itirazda bulunmuþsa da kendisine, "Ýddet nikâhýn hükümlerinden deðildir. Çünkü nikâh iddet için tahsis edilmiþ deðildir. iddetin nikâh eserlerinden olmasý, nikâhýn hükümleri kalktýktan sonra bulunmasýna aykýrý deðildir. Nasýlki bizzat talâk nikâh akdinin eserlerindendir. Ama nikâhýn hükümlerinden olmasý doðru deðildir." diye itiraz edilmiþtir.

Bunun izahý þudur: Akitler hükümlerinin illetleridir. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Yine ulemanýn söylediklerine göre, hariçten hükme taallûk eden bir þey eðer hükümde müessir ise, bu illettir. Tesirsiz olarak hükme ulaþtýrýrsa sebeptir. Müessir deðil, ulaþtýrmýþ da deðilse bakýlýr: Hükmün vücudu o þeye baðlý ise, bu þarttýr. Baðlý deðilse, o þeye delâlet ettiði takdirde alâmettir. Tamamý usûl kitaplarýndadýr. Þüphesizki nikâh akdi cimanýn helâl olmasý için illettir. Helâllýðý kaldýrmanýn illeti deðildir. Helâllýðý kaldýrmanýn illeti talâktýr. Çünkü talâk onun için konulmuþtur. Evet, nikâh bunun þartýdýr. Nitekim talâk da iddetin vâcip olmasý için þarttýr. Ulemanýn iddet bâbýnda açýkladýklarýna göre, iddetin þartý, nikâhý veya nikâh þüphesini kaldýrmaktýr. Þu halde nikâh talâkýn iddet için þart olabilmesinin þartýdýr. Bu suretle iddetin bu itibarla nikâhýn eserlerinden olmasý sahihtir. Anla!

"Meâlen" yani ileride iddet bittikten sonra yahut birinci talâka iki talâk daha katýldýktan sonra nikâh kaydýný kaldýrmaktýr. Bu izaha göre kadýn iddet içinde veya kocasý kendisine döndükten sonra ölürse, birinci talâkýn vukubulmadýðý anlaþýlmak gerekir. Hattâ kocasýkarýsýný hiç boþamadýðýna yemin etse, yemini bozulmuþ olmaz. Bahýr. Burada þöyle denilebilir: Kadýna dönmek talâkýn vukuunu gerektirir. Zeylâî ve baþkalarýnýn açýkladýklarýna göre talâk vukubulmadan kadýna dönmek imkânsýzdýr. Makdisî. Binaenaleyh talâkýn her iki nev´ine þâmil olacak doðru tarifi, Kuhistânî´nin yaptýðýdýr. Kuhistânî, «Talâk, nikâhý yahut onun noksanlaþan helallýðýný lâfz-ý mahsus ile gidermektir.» demiþtir. Onun içindir ki Bedâyi sahibi, «Ric´î talâka gelince: Ona verilen aslî hüküm, sayýnýn eksilmesidir. Milkin elden gitmesi, cimanýn helâl olmasý ise onun aslî hükmü deðildir. Hattâ derhal sabit olmaz. Bilâkis iddet bittikten sonra sabit olur. Bu bize göredir. Þâfiî´ye göre ise cimanýn helallýðýnýn kalmamasý onun aslî hükümlerindendir. Hattâ müracaat etmezden önce o kadýna cima etmesi helâl deðildir.» demiþtir.

METÝN

Lâfz-ý mahsus talâka þâmil olan sözdür. Bununla âzâd ve bülûð muhayyerliði gibi fesihler ve dinden dönmek tariften hariç kalýr. Zira bunlar talâk deðil fesihtir. Bununla anlaþýlýr ki, Kenz ile Mültekâ´nýn ibareleri hem tard hem akis yoluyla bozuktur. Bahýr. Umumiyetle ulemayo göre kadýn boþamak mübahtýr .Çünkü âyetler mutlaktýr. Ekmel. Bazýlan - yâni Kemâl - esah olan haram olmasýdýr. Ancak þüphe ve yaþlýlýk gibi bir hâcetten dolayý mübah olur demiþtir. Ama mezhep birinci kavildir. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Ulemanýn, «Talâkta asýl haram olmasýdýr.» sözlerinin mânâsý þudur: Þâri hazertleri bu esasý býrakarak onu mübah kýlmýþtýr.

ÝZAH

«Talâka þâmil olan sözdür.» Yani t, I, k maddesine þâmil olan sözdür ki, sen tâliksin dediðinde açýk; sen mutlakasýn sözünde kinaye yoluyladýr.

«Fesihler hariç kalýr ilh...» Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Böylece, kadýn müslümanlýðý kabulden çekindiði, karý-kocadan birinin dinden döndüðü, iki memleketin birbirine hakikaten veya hükmen zýt düþtüðü, bülûð ve âzâd muhayyerliði, küf´ olmamak ve mehir noksanlýðý gibi bir sebeple hâkimin karýkocayý birbirinden ayýrmasý tariften hariç kalmýþtýr. Çünkü bunlar talâk deðildir.» Velî bâbýnda manzum olarak nelerin talâk, nelerin fesih sayýlacaðý ve hâkimin hükmünün þart olup olmadýðý yerler geçmiþti. Oraya müracaat edebilirsin!

«Bununla...» Yani meâlen ve lâfz-ý mahsus kayýtlarýný ziyade etmekle demektir.

«Kenz ile Mültekâ´nýn ibareleri» ki, «Þer´an nikâhla sabit olan kaydý kaldýrmaktýr.» þeklindedir.

«Hem tard hem akis yoluyla bozuktur.» Yani yaptýklarý tarif aðyarýný mâni deðildir. Çünkü fesihler dahildir. Efradýný cami de deðildir. Çünkü talâk-ý ric´î hariç kalýr.

«Þüphe» den murad, kadýnýn fahiþelik yaptýðýný zannetmektir.

«Mezhep birinci kavildir.» Çünkü Teâlâ Hazretlerinin, «O kadýnlarý iddetleri için boþayýn.» «Kadýnlarý boþarsanýz size bir günah yoktur» gibi âyetleri mutlaktýr. Bir de Peygamber (s.a.v.) Hz. Hafsa´yý ortada bir þüphe ve yaþlýlýk bulunmadýðý halde boþamýþtýr. Ashab-ý Kiram da öyle yapmýþlardýr. Hasan b. Ali (r.a.) çok kadýn almýþ ve boþamýþtýr. Ebû Dâvûd´un rivayet ettiði, «Peygamber (s.a.v.); Allah indinde helalýn en sevimsizi talâktýr, buyurdu.» hadîsine gelince: Burada helaldan murad; yapýlmasý lâzým olmayan þeydir ki mübaha, menduba, vâcibe ve mekruha þâmildir. Nitekim bunu Þümunnî söylemiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr.

Ben derim ki: Lâkin cevabýn hâsýlý þudur: Bir þeyin sevimsiz olmasý helâl olmasýna aykýrý deðildir. Çünkü bu mânâya helâl, mekruha þâmildir. Mekruh da sevimsizdir. Helaldan, «terki fiiline tercih olunmayan» mânâsý kasdedilirse, bunun hilâfýnadýr. Sen biliyorsun ki, bu cevap ikinci kavli te´yid etmektedir. Ondan sonra dahi ikinci kavlin te´yidi gelmektedir.

«Ulemanýn» sözü Fetih sahibine cevaptýr. Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: «Ulemanýn talâk mubahtýr demeleri ve talâk ancak yaþlýlýktan veya þüpheden dolayý mübah olur diyenlerin sözünü Peygamber (s.a.v.) Hz. Hafsa´yý boþadý diye iptal etmeleri talâkta asýl haram olmasýdýr sözlerine aykýrý deðildir. Çünkü talâkta nikâh nimetine karþý küfran (nankörlük) vardýr. Talâkýn mübah kýlýnmasý, kurtuluþa ihtiyaç olduðu içindir. Bir de; Allah indinde helalýn en sevimsizi talâktýr, buyurulduðu içindir.»

Bahýr sahibi buna þöyle cevap vermiþtir: «Bu kaide þer´an talâkýn haram olduðuna delâlet etmez. O ancak burada esas haram olduðunu bildirir. Bu da þeriatla terkedilmiþtir. Binaenaleyh meþru olan helâl olmasýdýr. Bu, fukahanýn þu sözlerine benzer: Nikâhta asýl, haram olmasýdýr. O ancak doðurmaya, üremeye ihtiyaç olduðu için mübah kýlýnmýþtýr. Bu sözden onun haram olduðu anlaþýlýr mý? Hak olan, kadýndan kurtulmak isteyerek ihtiyaç yokken talâkýn mübah olmasýdýr. Buna delil, yukarýda geçen âyetlerdir.»

Ben derim ki: Ýki esasýn arasýndaki fark gizli deðildir. Çünkü nikâhta asýl olan memnuiyet tamamiyle giderilmiþtir. Onda aslâ memnu taraf kalmamýþtýr. Meðerki haricî bir ârýza olsun. Talâk böyle deðildir. Hidâye sahibinin açýkladýðýna göre, o köleliði yok etmek cihetinden haddi zatýnda meþrudur. Bu da baþkasýndan gelen bir mânâ için memnu olmasýna aykýrý deðildir. Bu mânâ kendisine birçok dînî ve dünyevî yararlarýn taallûk ettiði nikâhý kesmektir. Bu açýk gösterir ki, talâk hem meþru hem memnu iki taraflý bir þeydir. Meþru ile memnuun bir yere gelmelerinde zýddiyet yoktur. Çünkü haysiyet muhteliftir. Gaspedilen yerde namaz kýlmak gibi ki, burada asýldaki memnuiyet tamamiyle yok olmamýþtýr. Bilâkis þimdiye kadar mevcuttur. Nikâhtaki memnuiyet bunun hilâfýnadýr. O, muhterem olan insan cüzüyle faydalanmak ve baþkalarýnýn avret yerlerini görmek cihetinden memnu idi. Fakat bu memnuiyet, doðuma ve bu âlemin devamýna olan ihtiyaç sebebiyle ortadan kalkmýþtýr.

Talâka gelince: Onda asýl olan, memnuiyettir. Yani haram olmasýdýr. Ancak onu mâbah kýlan bir ârýza sebebiyle mâbah olur. Ulemanýn, «Talâkta asýl, haram olmasýdýr. Mübah kýlýnmasý kurtuluþa olan ihtiyaçtan ileri gelir.» sözlerinin mânâsý budur. Talâk hiç sebepsiz olursa, onda kurtulmaya ihtiyaç yok demektir. Bilâkis ahmaklýk, düþüncesizlik ve sýrf nankörlük olur. Sadece kadýna, ailesine ve çocuklarýna eza, cefadan ibarettir. Onun içindir ki ulema, «Talâkýn sebebi, karý-kocanýn ahlâký birbirine uymadýðý ve Allah´ýn emirlerini yapmamayý icabeden küsüþme ârýz olduðu vakit, birbirlerinden kurtulmaya ihtiyaç hâsýl olmasýdýr.» demiþlerdir. Demek ki hâcet, söylenildiði gibi yaþlýlýða ve þüpheye mahsus deðildir. Bilâkis umumîdir. Nitekim Fetih sahibi bunu ihtiyar etmiþtir. Þer´an mübah kýlan hâcetten ayrýldýðý yerde aslî memnuiyeti üzere kalýr. Onun için Teâlâ Hazretleri, «Eðer kadýnlar size itaat ederlerse, onlarýn aleyhine yol aramayýn.» Yani ayrýlmayý istemeyin buyurmuþtur. Allah indinde helâlýn en sevimsizi talâktýr, hadîsi de buna göre yorumlanýr.

Fetih sahibi diyor ki: «Mübah sözü, bazý vakitlerde mübah kýlýnan mânâsýna yorumlanýr. Yani mübah kýlan hâcet tahakkuk ettiði zaman demektir.» Zikredilen hâcet bulundu mu talâk mübahtýr. Peygamber (s.a.v.) ile ashabýnýn ve diðer imamlarýn yaptýklan da, kendilerini abesle iþtigalden ve sebepsiz yere eziyet vermekten korumak için buna yorumlanýr. Þu halde Bahýr sahibinin, «Hak olan, kadýndan kurtulmak için hâcet yokken talâkýn mübah olmasýdýr» sözünden muradý, sebepsiz kurtulmaksa - ki hatýra gelen budur - memnudur. Çünkü ulemanýn, «Talâkýn mübah kýlýnmasý, kurtulmaya hâcet olduðu içindir.» sözlerine muhaliftir. Onlar bunun ancak ihtiyaç hâsýl olduðu vakit helâl olduðunu söylemiþlerdir. Mucerret kurtulmak istediði vakit helâl olur demek istememiþlerdir. Bahýr sahibi ihtiyaç anýnda kurtulmayý kasdettiyse, matlub olan budur. Yine Bahýr sahibinin, «Fetih sahibinin sahih kabul ettiði kavil, zayýf olan kavli tercihtir. Ulemamýzýn mezhebi deðildir.» ifadesi söz götürür. Çünkü zayýf olan, yaþlýlýk veya þüpheden baþka bir sebeple talâkýn mübah olmamasýdýr. Fetih sahibinin sahihlediði ise, böyle bir þeyle kayýtlý» olmamasýdýr. Nitekim ulemanýn hâceti mutlak söylemeleri de bunu iktiza eder. Yine bu anlattýðýmýz ile, ulemanýn mübahtýr demeleriyle talâkta asýl haram olmasýdýr sözlerinin arasýndaki zýddiyet ortadan kalkmýþtýr. Çünkü haysiyet muhteliftir. Keza Bahýr sahibinin mezhep budur diye iddia etmesiyle, Fetih sahibinin sahih kabul ettiði kavil arasýnda muhalefet olmadýðý da anlaþýlmýþtýr. Bu izahý ganimet bil! Çünkü o, kâdir olan Allah´ýn bahþettiði fütûhattandýr.

METÝN

Hattâ eza veren veya namazý terkeden kadýný boþamak müstehap bile olur. Gâye. Bu þunu ifade eder ki, namaz kýlmayan kadýnla geçinmekte günah yoktur. Ýyilikle elde tutmak mümkün deðilse, kadýný boþamak vâcip; talâk bid´î olursa haramdýr. Talâkýn iyiliklerinden biride onunla kötülüklerden kurtulmaktýr. Bununla anlaþýlýr ki; «Seni boþarsam sen ondan önce üç talâk boþsun.» gibi devir talâký bilittifak vâkidir. Nitekim bunu musannýf Cevâhiru´l-Fetevâ´ya nisbet ederek beyanda bulunmuþtur. Hattâ devrin sahih olduðuna bir hâkim hükmetse, hükmü asla geçerli olmaz.

ÝZAH

«Eza veren kadýn» sözünü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh kendine eza verenle, baþkasýna eza verene; diliyle eza verenle, fiiliyle eza verene þamildir. T.

«Veya namazý terkeden kadýn.» öyle anlaþýlýyor ki, namazdan baþka farzlarý terketmek de namaz gibidir. Ýbn-i Mes´ud (r.a.)´un, «Kadýnýn mehri boynumda borç olarak Allah Teâlâ´ya kavuþmam, namaz kýlmayan bir kadýnla geçinmemden daha hayýrlýdýr.» dediði rivayet olur. T.

«Bu þunu ifade eder ki...» Yani boþamanýn müstehap olmasý, namaz kýlmayan kadýnla geçinmenin günah olmadýðýný ifade eder. Bunu Bahýr sahibi söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Onun için Fetevâ kitaplarýnda ulema; erkek karýsýný namazý terkettiði için dövebilir. demiþlerdir. Fakat buna bel baðlamamýþlardýr. Halbuki kadýný namazý terkettiði için dövmek hususunda iki rivayet vardýr. Bunlarý Kâdýhân zikretmiþtir.»

«Ýyilikle elde tutmak mümkün deðilse...» Meselâ erkek enenmiþ veya âleti kesik yahut kalkýnamaz olursa; yahut þekkâz veya baðlý olursa, kadýný boþamasý vâcip olur. Þekkâz; kadýnla düþüp kalkmazdan önce âleti kalkýp, sonra cima için kalkmâyan kimsedir. Baðlýdan murad; sihirlenen kimsedir.

«Bid´î» talâkýn beyaný az ileride gelecektir.

«Talâkýn iyiliklerinden biri de, onunla kötülüklerden kurtulmaktýr.» Yani gerek dînî, gerek dünyevî kötülüklerden kurtulmaktýr. Bahýr. Meselâ evliliðin hakkýný veremez yahut kadýna karþý þehvet duymaz olmuþtur. Fetih sahibi diyor ki: «Onun iyiliklerinden biri de, kadýnlarýn deðil, erkeklerin eline verilmiþ olmasýdýr. Çünkü kadýnlarýn akýllarý eksik, heva hevesleri galip, dinleri noksandýr. Bunlardan biri de. talâkýn üç defa meþru olmasýdýr. Zira nefis yalancýdýr. Çok defa kadýna ihtiyaç yokmuþ gibi gösterir, sonra piþmanlýk hâsýl olur. Binaenaleyh erkek birinci ve ikinci defalarda kendini denesin diye üç defa meþru olmuþtur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Bununla» Yani zikredilen kurtuluþun talâkýn iyiliklerinden olmasýyla anlaþýlýr ki, devir talâký vâki olur. Çünkü bu talâk vâki olmasa, bu hikmet de elden gider. H. Buna devir talâký denilmesi, iþ iki zýt arasýnda döndüðü içindir. Çünkü halen geçerli olmak üzere yapýlan talâkýn vukuundan, ondan öncesine tâlik edilen üç talâkýn vukuu lâzým gelir. Ondan önce yapýlan üç talâka vukuundan bir talâkýn, vâki olmamasý lâzým gelir. Þu halde devirden murad, kelâm ilminde ýstýlah olan devir deðildir. Oradaki devir, iki þeyden herbirinin diðerine baðlýolmasýdýr. Bundan da bir þeyin kendi nefsine baðlý olmasý ve ondan bir yahut iki mertebe geri kalmasý lâzým gelir. T.

«Vâkidir.» Yani kadýný bir defa boþadý mý, geçerli olan bir talâkýn üçü, muallâk olanýn da ikisi vâki olur. Kadýný iki defa boþarsa, ikisi de vâki olur; bir de muallâk talâk vâki olur. Üç defa boþarsa, üçü de vâki olur. Muallâk talâka ehliyet kalmamýþ olur. Bu sebeple o hükümsüz kalýr. Karýsýna, «seni boþarsam sen ondan önce boþsun» der de, sonra bir defa boþarsa, biri halen geçerli, biri muallâk olmak üzere iki talâk vâki olur. Baþkalarýný buna kýyas et. Fethu´l-Kadir´de böyle denilmiþtir.

«Bir hâkim hükmetse ilh...» sözü, bilittifak vâki olur ifadesi üzerine tefri edilmiþtir. Buna musannýf dahi Cevâhiru´l-Fetevâ´dan naklen söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Bir hâkim devrin sahih olduðuna, nikâhýn devamýna ve talâk vâki olmadýðýna hüküm verirse, hükmü gecerli olmaz. Baþka bir hâkimin o karý-kocayý ayýrmasý vâcip olur. Çünkü böyle bir þey hilâf sayýlmaz. Zira meçhul, bâtýl, fâsit, butlaný meydanda bir sözdür. Bundan önce Cevâhiru´l-Fetevâ´dan naklen bu kavlin Þâfiîlerden Ebu´l-Abbâs b. Süreyc´e ait olduðunu ve bütün müslüman imamlarýnýn bunu reddettiklerini, bunun yalan bir söz olduðunu söylemiþtir. Zira sahabe ve tâbiinden al da selefin imamlarýndan Ebû Hanife, Þâfiî ve onlarýn arkadaþlarýna varýncaya kadar bütün ümmet mükellefin vâkidir diye ittifak etmiþlerdir.»

Ben derim ki: Lâkin icma dâvâsý karþýsýnda þu müþkil kalýr: Þafiî imamlarýndan Müzenî, Ýbn-i Haddâd, Kaffâl, Kadý Ebu´t-Tayyib, Beyzâvî gibi birçoklarý, devrin sahih olduðunu söylemiþlerdir. Gazâlî ile Sübkî de bunlardan iseler de, sonradan dönmüþlerdir. Fethu´l-Kadir sahibi müteehirin ulemamýzdan bazýlarýnýn devir bâtýldýr dediklerini; ekserisinin ise sahih olduðunu söylediklerini ve kadýnýn boþ düþmediðini nakletmiþtir. Bahýr sahibi de onu te´yid etmiþtir. Lâkin ben Allâme Ýbn-i Hacer-i Mekkî´nin mufassal bir eserini gördüm ki, devrin bâtýl olduðunu ve ekseri Þâfiîlerin kavli bu olduðunu bildiriyor. Mâlikîlerden Karâfî´nin üstadý Izz b. Abdiselâm´dan - ki ´Ulemanýn Sultaný´ lâkabýný taþýr. Bir Þâfiî âlimidir.- naklettiðine göre devir sahih deðildir. Onun sahih olduðunu söyleyen kimseye uymak haramdýr. Bununla hüküm veren bir hâkimin hükmü bozulur. Çünkü þeriat kaidelerine aykýrýdýr.

Allâme Ýbn-i Hacer Hanefîlerle Mâlikîlerden ve Hambelîlerden bir cemaatýn, devrin sahih olduðunu kabul edenlere aðýr hücumlarda bulunduklarýný söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Bazý imamlar, Ebû Hanife ile arkadaþlarýnýn devrin fâsit olduðuna ittifak ettiklerini nakleylemiþlerdir. Onlardan yalnýz üç talâk mý yoksa bir talâk mý sayýlacaðý hususunda ihtilâf rivayet edilmiþtir. Ýrþad þarihinin bildirdiðine göre, fetva hususunda mutemet kavil, müneccez olan bir talâkýn vukuudur. Mýsýr ve Þam beldelerinde amel buna göredir. Râfiî bu kavli Ebû Hanife´ye nisbet etmiþtir. Hanefîlerden Sürûcî, mubalâða göstererek demiþtir ki: Bu, hýristiyanlarýn mezhebine benzer. Onlar; koca, ömrü müddetince karýsýný boþayamaz derler.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Fethu´l-Kadir´de dahi bildirildiðine göre, devir sahihtir demek, hem lügatýn, hem aklýn, hem de þeriatýn hükmüne muhaliftir. Fetih sahibi bunu gereðince anlatmýþtýr. Ona müracaat edebilirsin!

TEMBÝH: Anladýn ki, Þâfiîlerce mutemet olan kavil, yalnýz müneccez bir talâkýn vukuudur. Onlar bunu bütün tâlik cümlesini iptal ederek söylemiþlerdir. Fetih´ten naklen yukarýda geçti ki, bize göre kesin olarak üç talâk vâkidir. Biz bunu yalnýz cümledeki «ondan önce» sözünü iptal ederek söyleriz. Çünkü devir ancak bununla olur. Ýbn-i Hacer, Hambelîlerin müftüsünden onlarca bu hususta iki kavil olduðunu nakletmiþtir. Hilâfýn bizim mezhebimizde de sabit olduðunu evvelce arzetmiþtik. Allahu a´lem.

METÝN

Talâkýn kýsýmlarý üçtür: Hasen, ahsen ve bid´î. Bid´î talâký yapan günaha girar. Talâkýn lâfýzlarý, sarih ve ona mülhak olan sözlerle kinâye lâfýzlardýr. Talâkýn mahalli, nikâhlý kadýndýr. Ehli de âkýl bâlið ve uyanýk olan kocadýr. Rüknü; istisnadan hâli olan lâfz-ý mahsustur.

ÝZAH

«Sarih...» Yalnýz nikâh baðýný çözmek hususunda kullanýlan sözdür, Bu sözle talâk-ý ric´î yahut talâk-ý bâin vâki olmasý müsavidir. Nitekim izahý gelecek bâbta yapýlacaktýr.

«Ona mülhak...» Yani niyete ihtiyacý olmadan boþamakta kullanýlan tahrim kelimesi gibi yahut ric´î talâk ifade eden kelimelerden olmasýna bakarak sarih hükmü verilen sözlerdir. Velevki niyete muhtaç olsunlar. Ýddetini bekle, rahmini temizle, sen birsin gibi sözler bu kabildendir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

•Kinaye...» Talâk için konulmayan sözdür ki, talâka da, baþka þeye de ihtimali vardýr. Nitekim bâbýnda görülecektir.

«Talâkýn mahalli nikâhlý kadýndýr.» Yani velevki ric´î talâkýn iddeti içinde olsun; yahut hür kadýn hakkýnda üçten aþaðý, cariye hakkýnda ikiden aþaðý talâk-ý bâin iddeti içinde bulunsun; veya karý ile kocadan birinin Ýslâmiyeti kabulden çekindiði veya dinden döndüðü için nikâhlarý feshedilsin de iddet halinde olsun. Kocasýnýn oðlunu öpmek gibi hürmet-i müebbede sebebiyle feshedilen nikâhtan dolayý iddet bekleyen bunun hilâfýna olduðu gibi, müebbed olmayan âzâd muhayyerliði, bülûð muhayyerliði, küf´ü olmamak, mehir noksanlýðý, karý iIe kocadan birinin esir edilmesi ve hicreti gibi hürmetten dolayý iddet dahi bunun hilâfýnadýr. Bu gibi iddetlerde talâk vâki olmaz. Nitekim Bahýr sahibi bunu Fetih´ten naklen izah etmiþtir. Keza bâbýmýzýn sonunda geleceði vecihle, bir kadýn kocasýna mâlik olduðu an onu âzâd eder de kocasý iddet içinde kendisini boþarsa, bu talâk vâki olmaz. Bu hususta sözün tamamý kinayeler bâbýnýn sonunda gelecektir.

«Ehli de âkýl bâlið kocadýr ilh...» Þarih kocadýr sözüyle kölenin efendisinden ve küçük çocuðun babasýndan ihtiraz ettiði gibi; âkýl sözüyle de -velev hükmen olsun - deliden, bunaktan, çýldýrmýþtan ve baygýndan ihtiraz etmiþtir. Sarhoþ, muztar olsun zorla içirilsin bunun hilâfýnadýr. Bâlið sözüyle çocuktan ihtiraz etmiþtir. Velevki mürâhik, yani bülûða yaklaþmýþ olsun. Uyanýk sözüyle de uyuyandan ihtiraz etmiþtir. Bu gösterir ki, müslüman olmasý, saðlam, gönüllü, ciddi bulunmasý ve talâký kasdetmesi þart deðildir. Binaenaleyh kölenin, haram bir içki sebebiyle sarhoþ olanýn, kâfirin, hastanýn, boþamaya zorlanan kimsenin, þakadan boþayanýn ve hataen boþayanýn talâklarý vâkidir. Nitekim gelecektir.

«Rüknü; lâfz-ý mahsustur.» Bundan murad, talâk mânâsýna delâlet eden sarîh veya kinaye sözdür. Binaenaleyh yukarýda geçtiði vecihle fesihler talâktan hariçtir. Lâfýzla velev hükmen olsun sözü kasdetmiþtir. Tâ ki okunaklý yazý, dilsizin iþareti ve sen þöyle boþsun diyerek parmaklarýyla sayýya iþareti tarife dahil olsun. Nitekim bunlar gelecektir. Bu izahtan anlaþýlýr ki, karýsýyla kavga eden bir adam onun eline üç taþ vererek boþamayý niyet eder, fakat sarih veya kinaye bir söz söylemezse, talâk vâki olmaz. Nitekim Hayreddin-i Remlî ve baþkalarý bununla fetva vermiþlerdir. Keza bazý bedevîlerin yaptýðý gibi kadýna, baþýný týraþ et diye emir vermekle, niyet etse bile talâk vâki olmaz.

«Ýstisnadan hâli» olan sözle talâk vâki olur. Fakat boþama sözüyle birlikte þartlarýný hâvi istisna bulunursa, talâk vâki olmaz. Binaenaleyh inþaallah boþsun gibi sözlerle talâk tahakkuk etmez. Bahýr sahibi, «Talâk gayenin sonu olmamalýdýr.» sözünü ilâve etmiþtir. Zira bir adam karýsýna, «sen birden üçe kadar boþsun» derse, Ýmam-ý Âzam´a göre üçüncü talâk vâki deðildir.

METÝN

Ýçinde cima bulunmayan temizlik müddetinde yalnýz ric´î bir talâk ile boþayýp, kadýný iddeti geçinceye kadar terketmek, diðer talâklara nisbetle ahsen (en güzel) talâktýr.

ÝZAH

«Yalnýz ric´î bir talâk» diye kayýtlamasý, bâin bir talâk olursa zâhir rivayete göre bid´î sayýlacaðý içindir. Ziyâdât´ýn rivayetine göre bu mekruh deðildir. Bunu Bahýr sahibi Fetih´ten nakletmiþ; sonra Muhit´ten naklen, «Hayýz halinde hul´ yapmak bilittifak mekruh deðildir. Çünkü bedel elde etmek ancak bununla mümkün olur.» demiþtir. Þarih bunu söyleyecektir ve tamamý iIeride gelecektir. Yalnýz bir talâk demesi, baþka bir kelime daha katarsa talâk bid´î olacaðý içindir. Bir talâka aralýklý olarak baþka talâklar ilâve ederse, bu da ahsen olmaz. Bahýr. Ýçinde cima bulunan bir temizlik müddetinde yapýlan talâk sünnî olur. Hattâ karýsýna sen sünnet vecihle boþ ol dese ve kadýn temiz olup baþkasý tarafýndan cima edilmiþ bulunsa, yapýlan zina ise, talâk vâki olur. Þübheyle cima ise, talâk vâki olmaz. Muhit´te böyledenilmiþtir. Galiba fark, zinaya nikâh hükümleri terettüp etmediðinden ileri gelmektedir. Binaenaleyh o hiçe çýkarýlmýþtýr. Þüpheyle cima bunun hilâfýnadýr. Bu izahtan anlaþýlýr ki, musannýfýn, içinde cima bulunmayan temizlik müddeti» demesi, baþkalarýnýn, «içinde karýsýyla cima etmediði» sözünden daha iyidir. Lâkin mutlaka, «Ondan önce hayýz esnasýnda da cima etmemiþ olmasý ve bunlarýn ikisinde de talâk bulunmayýp, kadýnýn hamileliði zuhur etmemesi, hayýzdan kesilmiþ veya küçük kýz olmamasý» demek lâzým gelir. Nitekim Bedayi´de böyle denilmiþtir. Çünkü kadýna hayýz halinde cima edip de ondan sonraki temizlik müddetinde boþarsa, bu talâk bid´î olur. Keza temizlik halinde iki defa boþarsa yine bid´î olur. Çünkü bir temizlik halinde iki defa boþamak bize göre mekruhtur. Kadýný hamileliði anlaþýldýktan sonra boþarsa, yahut kadýn cima ettiði temizlik müddetinde hayýz görmeyenlerden ise, talâk bid´î olmaz. Çünkü illet yani iddetini uzatma yoktur. Nehir.

«Kadýný iddeti geçinceye kadar terketmek» sözünün mânâsý talâksýz terketmek demektir. Yoksa mutlak surette semtine varmamak deðildir. Çünkü o kadýna ricat ederse, yapmýþ olduðu talâk ahsen olmaktan çýkmaz. Bahýr.

«Ahsen» yani en güzel talâktýr. Çünkü müttefekun aleyhtir. Ýkinci kýsým talâk bunun hilâfýnadýr. Çünkü Ýmam Mâlik onun mekruh olduðuna kaildir. Zira bir talâkla hacet bitirilmiþ olur. Bunu Bahýr sahibi Mi´râc´tan nakletmiþtir.

«Diðer talâklara nisbetle» ahsendir. Yoksa haddi zâtýnda bu talâk hasen demek deðildir. Bununla, «Talâk helallarýn en sevimsizi olduðu halde nasýl güzel olur?» diye vârit olan itiraz defedilmiþ olur. Talâkýn mesnun olan iki kýsmýndan biri budur. Burada mesnunun mânâsý, sevap celbeden sünnettir, demek deðil; muahazeyi icabetmeyecek þekilde sabit olan mânâsýnadýr. Çünkü talâk haddi zâtýnda bir ibadet deðildir ki, ona sevap verilsin. Burada murad onun mübah olmasýdýr. Evet, kadýný bid´î talâkla boþamaya sebep varken kocasý sabreder de vakti gelince sünnî þekilde boþarsa, günaha girmekten sakýndýðý için sevaba girer. Yoksa talâktan kaçýndýðý için bir sevap yoktur. Zina etmek için bütün sebepler mevcut olduðu halde bir adamýn kendini zinadan muhafaza etmesi gibi ki sevaba girer, fakat zina etmediði için deðil, kendini tuttuðu içindir. Zira sahih kavle göre kulun mükellef olduðu þey, yokluk deðil kendini tutmasýdýr. Nitekim usûl-ü fýkýhtan öðrenilebilir. Bahýr ve Fetih.

METÝN

Hayýz görenlerden cima edilmeyen bir kadýný velev hayýz esnasýnda olsun bir talâkla boþamak, cima edilen kadýný ayrý ayrý üç temizlik müddetinde - o müddette veya ondan önceki hayýzda cima etmemek ve boþamamak þartýyla - birer defa boþamak hasen ve sünnîdir. Hayýz görmeyenler hakkýnda ise üç ayda birer defa boþamak hasen ve sünnîdir. Bundan anlaþýlýr ki, birinci kýsým evleviyetle sünnîdir. Böylelerin, yani hayýzdan kesilmiþ, küçük ve hamile kadýnlarýn cimanýn akabinde boþanmalarý helaldýr. Çünkü hayýz görenler hakkýnda kerahet, gebelik tevehhümünden ileri gelir. Bunlarda ise o yoktur.

ÝZAH

Buradaki metnin hâsýlý þudur: Sünnet vecihle talâk, biri sayý, diðeri vakit itibariyle olmak üzere iki kýsýmdýr. Sayý itibariyle sünnet bir talâkýn üzerine baþka bir kelime katmamaktýr. Bu hususta cima edilen kadýnla edilmeyen arasýnda fark yoktur. Ancak cima edilen hakkýnda talâkýn içinde cima bulunmayan bir temizlik müddetinde olmasý gerekir. Keza ondan önce geçen hayýzda da cima bulunmamalýdýr. Nitekim yukarýda geçti. Yoksa talâk bid´î olur.

Cima edilmeyen kadýn hakkýnda talâkýn, temizlik müddetinde olmasýyla hayýz esnasýnda olmasý arasýnda fark yoktur. Çünkü vakýt yani cimadan hâli temizlik müddeti cima edilen kadýna mahsustur. Binaenaleyh cima edilen kadýn hakkýnda hem vakte hem sayýya dikkat etmek lâzýmdýr. Onu bir temizlik müddetinde bir defa boþamalýdýr. En güzel sünnî talâk budur. Yahut üç ayrý temizlik müddetinde veya üç ayda birer defa boþar ki, bu da sünnî ve hasendir. Bahýr sahibi Mi´râc´dan naklen burada halvetin de cima gibi olduðunu söylemiþtir. Nikâh bahsinin halvet hükümlerinde bunun açýklamasý geçmiþti.

«Üç temizlik müddetinde» birer defa boþamak hür kadýnlara mahsustur. Kadýn cariye olursa, iki temizlik müddetinde birer defa boþanýr. Bercendî. Temizlik müddetinin evveli ve sonu hakkýnda geçen hilâf burada da mevcuttur. Nitekim Bahýr sahibi buna tembihte bulunmuþtur.

«Ve boþamamak þartýyla...» Yani hayýz halinde boþamamak þartýyla demektir. Çünkü bu, bir temizlik müddetinde iki talâkla boþamak gibidir ve mehruhtur. Þarihin, «o hayýz müddetinde ve o temizlik müddetinde talâk bulunmamak» dememesi, sözümüz üç talâký üç temizlik müddetine daðýtmak hususunda olduðu içindir. T.

«Üç ayda» birer defa boþamaktýr. Yani kadýný kamerî ayýn baþýnda boþarsa ki, bundan murad, hilâlin göründüðü gecedir. Üç ay itibara alýnýr. Aksi takdirde talâký üç aya daðýtmýþ olmak için her ay bilittifak otuz gün üzerinden hesap edilir. Ýmam-ý Azam´a göre iddetin bitmesi hakkýnda dahi bu usül tâkip edilir. Ýmameyn´e göre bir ay gün hesabýyla, iki ay da hilâl hesabýyla itibara alýnýr. Fetih sahibi diyor ki: «Fetvanýn Ýmameyn kavline göre olduðu söylenir. Çünkü bu daha kolaydýr demiþlerdir. Fakat bir þey deðildir.»

«Hayýz görmeyenler hakkýnda...» Yani yaþça bülûða erip, kan görmeyen veya hamile yahut küçük olup muhtar kavle göre dokuz yaþýna varmayan kýz veya râcih kavle göre ellibeþ yaþýna varmýþ hayýzdan kesilen kadýnýn aylarla boþanmasý hasen ve sünnîdir. Temizlik mûddeti uzayan kadýn ise, hayýz görenlerden sayýlýr. Çünkü kendisi gençtir, kaný görmüþtür, onu sünnet vecihle boþamak, hayýzdan kesilme çaðýna varmadýkça yalnýz bir talâkla olur. Zira onun hakkýnda hayýz görmek ümidi vardýr. Bunu birçok ulema açýklamýþlardýr. Nehir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu izaha göre kocasý o kadýnla temizliði esnasýnda cima etmiþ de temizlik müddeti uzun sürmüþse, hayzýný görünceye kadar onu sünnet vecihle boþamasý mümkün olmaz. Hayzýný görecek, sonra temizlenecektir. Bu hal, süt emzirme müddetinde hayýz görmeyen genç kadýnlarda çok görülür.»

Ben derim ki: Küçük kýzý dokuz yaþýna varmamýþsa diye kayýtlamak, dokuz yaþýna varan kýzýn talâký aylara bölünmeyeceðini ifade eder. Halbuki öyle deðildir. Bunun faydasý, ondan sonra zikrettiði, «böylelerin cimanýn akabinde boþanmasý helaldýr» ifadesinde görünür. Nitekim anlayacaksýn.

«Evleviyetle sünnîdir.» Çünkü birinci kýsým bundan daha güzeldir. Bu söz Nehir sahibinin Fetih sahibine verdiði cevaptýr. Fetih sahibi, «Bunu sünnet talâk diye tahsis etmenin bir vechi yoktur. Zira birinci talâk da öyledir. Binaenaleyh münasip olan onu iki sünnî talâktan fazileti az olan ile ayýrmaktýr.» demiþtir.

«Çünkü hayýz görenler hakkýnda kerahet ilh...» Yani hayýz gören kadýnlar hakkýnda cima edildiði temizlik müddetinde boþamanýn mekruh olmasý, gebelik tevehhümünden dolayýdýr. Böylece iddetin hayýzla mý yoksa doðurmakla mý biteceði þaþýrýlýr. Fetih sahibi diyor ki: «Bu vecih, küçüklüðünden veya büyüklüðünden dolayý deðil de küçüklüðünden baþlayarak temizlik müddeti uzayýp giden kadýnla, bülûð çaðýna vardýðý halde henüz bülûða ermeyen hakkýnda cimasýnýn akabinde boþanmasýnýn caiz olmamasýný gerektirir. Çünkü bunlarýn herbirinde gebelik tevehhüm olunur.» Bundan önce de þöyle demiþtir: «Muhit sahibinin beyanýna göre Hulvânî demiþtir ki: Bu, gebeliði umulmayan küçük kýz hakkýndadýr. Gebeliði umulan kadýn hakkýnda ise erkek için efdal olan, o kadýnýn cimasý ile talâký arasýný bir ayla ayýrmaktýr. Nitekim Züfer böyle demiþtir. Aþikârdýr ki Ýmam Züfer´in kavli ayýrmanýn efdal olduðu hakkýnda deðil, lüzumu hakkýndadýr.»

Bahýr sahibi buna þöyle cevap vermiþtir: «Teþbih sadece fâsýla yani ayýn aslý hakkýndadýr. Efdaliyet hususunda deðildir.» Fetih sahibi, «küçüklüðünden baþlayarak» yani yaþca bülûða erip de temizlik müddeti uzarsa sözüyle, hayýz görerek bülûða erdikten sonra temizlik müddeti uzayan kadýndan ihtiraz etmiþtir. Çünkü böylesi sünnet vecihle yalnýz bir defa boþanýr, Nitekim yukarýda geçti. Çünkü bu kadýn hayzýný görmüþ bir gençtir. Hayzýnýn her an gelmesi beklenmektedir. Binaenaleyh onun hakkýnda hayýz görenlerin hükmü bâkîdir. Bülûða erip de hiç hayýz görmeyen bunun hilâfýnadýr.

METÝN


Bid´î talâk, bir temizlik müddetinde ayrý ayrý zamanlarda üç defa yahut bir defada iki talâk veya iki defada iki talâk boþayýp kadýna dönmemektir. Yahut kadýný cima edildiði bir temizlikmüddetinde bir defa boþamak veya cima edilen kadýný hayýz halinde bir defa boþamaktýr. Musannýf, bid´î talâk bu ikisine muhalif olandýr, dese daha kýsa ve daha faydalý olurdu. Esah kavle göre hayýz halinde boþadýðý karýsýna dönmesi vâcip olur. Bu, günahý gidermek içindir.

ÝZAH

«Bid´î» bid´ata mensup demektir. Burada ondan murad, haram olan talâktýr. Çünkü ulama boþayanýn âsl olduðunu açýklamýþlardýr. Bahýr.

«Ayrý ayrý zamanlarda üç defa» boþamaktýr. Bir kelimeyle üç defa boþamak evleviyetle bid´î talâk olur. Ýmamiyye taifesinden rivayet olunduðuna göre, üç lâfzýyla talâk vâki olmadýðý gibi; hayýz halinde de vâki olmaz. Çünkü haram kýlýnmýþ bir bidattýr. Ýbn-i Abbâs´dan bir rivayete göre, bu sözle bir talâk vâki olur. Ýbn-i Ýshak, Tâvûs ve Ýkrime buna kâildirler. Çünkü Müslim´in bir rivayetinde, «Ýbn-i Abbâs dedi ki: Resulullah (s.a.v.) ile Ebû Bekir devrinde ve Ömer´in hilâfetinin iki yýlýnda üç talâk bir sayýlýrdý. Nihayet Ömer; halk öyle bir iþte acele ettiler ki, kendilerine o iþte mehil vardý. Bunu onlara geçerli kýlsak ha! dedi ve aleyhlerine yürürlüðe koydu.» buyrulmuþtur. Sahabe ve Tâbiinin cumhuru ile onlardan sonra gelen müslümanlarýn imamlarý üç talâk vâki olduðuna kaildirler.

Fetih sahibi buna delâlet eden hadîsleri sýraladýktan sonra þunlarý söylemektedir: «Bu, yukarýda geçene aykýrýdýr. Ashabýn Ömer´e muhalefet göstermemesi ve bu sözle geçmiþte bir talâk vâki olduðunu bilmesi ile birlikte Ömer´in üç talâký aleyhlerine geçerli saymasý olacak þey deðildir. Meðerki son zamanda nâsih bulunduðunu öðrenmiþ olsunlar. Yahut son zamanda kalmadýðýný bildikleri birtakým mânâlara dayanan hükmün sona erdiðini bildikleri için muhalefet göstermemiþlerdir. Hambelîlerden birinin, «Resulullah (s.a.v) kendisini görmüþ bulunan yüz bin gözü dünyada býrakarak vefat etti. Onlardan yahut onlarýn onda birinin onda birinin onda birinden üç talâk vâki olacaðýna dair size sahih bir kavîl rivayet olundu mu?» sözü bâtýldýr. Þöyle ki: evvelâ Ashabýn icmaý zâhîrdir. Çünkü Hz. Ömer üç talâký geçerli kýldýðý vakit onlardan hiçbirinin muhalefet göstermediði nakledilmemiþtir. Ýcma ile sabit olan bir hükmü yüz binkiþiden naklederken, herbirinin adýný büyük bir ciltte tesbit edip bir kitap yazmak lâzým gelmez. Hem bu icma sükûtîdir. Sonra cimayý naklederken dikkat edilecek cihet, müctehidlerden nakledilendir. Bu yüz binin içinde fakih ve müctehid olanlarýn sayýsý yirmiyi geçmiyordu. Bunlar; Dört Halife ile dört Abdullah, Zeyd b. Sâbit, Mûaz b. Cebel, Enes ve Ebû Hureyre Hazretleri idi. Geri kalanlar bunlara muracaat eder, bunlardan fetva alýrlardý. Bu zevatýn çoðundan naklen açýkça sabit olmuþtur ki üç talâk vâkidir. Kendilerine tek muhalif çýkmamýþtýr. Artýk haktan sonra delâletten baþka ne beklenir! Bundan dolayý diyoruz ki; bir hâkim, bir defada söylenen üç talâk birdir diye hüküm verse, geçersiz olur. Çünkü burada içtihada cevaz yoktur. Bu bir hilâftýr, ihtilâfdegildir. Bu iþ olsa olsa ümmüveled cariyeleri satmaya benzer ki, bunlarýn satýlamýyacaðýna icma vardýr. Halbuki bunlar ilk devirlerde satýlýrlardý.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Fetih sahibi bu hususta sözü uzun tutmuþtur.

«Bir temizlik müddettinde» sözü üç talâkýn da, iki talâkýn da kaydýdýr.

«Kadýna dönmemektir.» Ýki talâk arasýnda kadýna dönmesi kavlen yahut öpmek, þehvetle dokunmak gibi fiilen olursa mekruh deðildir. Fakat cima ile bilittifak caiz deðildir. Çünkü bu, içinde cima bulunan temizlik müddeti olur. Bu izah aþaðýda gelen Tahâvî rivayetine göredir. Zâhir rivayete göre kadýna dönmek fâsýla sayýlmaz. Araya nikâh girmesi de böyledir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Cima edildiði bir temizlik müddetinde...» Yani gebe kalmamak, hayýzdan kesilmiþ veya dokuz yaþýna varmamýþ küçük kýz olmamak þartýyla bir defa boþamak bid´î talâktýr.

«Cima edilen kadýný hayýz halinde bir defa boþamaktýr.» Yukarýda geçtiði vecihle, kendisiyle halvette bulunduðu kadýný boþamak da böyledir.

«Daha kýsa ve daha faydalý olurdu.» Daha kýsa olmasý zâhirdir. Daha faydalý olmasýna gelince: Çünkü hem onun zikrettiðine, hem de evvelce geçtiði vecihle talâk-ý bâine ve nifas halinde boþadýðý karýsýna þâmil olurdu. Zira bu da bid´î talâktýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Keza hayýz halinde cima edip ondan sonra gelen temizlik müddetinde boþadýðý karýsýna da þâmil olurdu. tîA

«Esah kavle göre» sözünün mukabili, Kudûrî´nin, «müstehaptýr» demesidir. Çünkü günah iþlemiþtir. Onu yok etmek imkânsýzdýr. Esas olmasýnýn vechi, Peygamber (s.a.v.)´in Hz. Ömer´e, «Oðluna emret de hayýz: halinde boþadýðý karýsýna dönsün!» hadisidir. Bu hadis Sahihayn´da Ýbn-i Ömer (r.a.)´den rivayet olunmuþtur. Zira hadîs-i þerif; biri açýk, biri zýmmî olmak üzere iki vücûba þâmildir. Açýk vücûp Hz. Ömer´in emretmesidir. Zýmnî olan da, oðluna söylerken ona taallûk edendir. Çünkü Ömer (r.a.) burada Peygamber (s.a.v.)´in naibidir. Binaenaleyh mübellið gibidir. Günahýn yok edilmesinin imkânsýzlýðý sîgayý vücûp ifade etmekten deðiþtiremez. Zira onun eseri olan iddeti kaldýrmayý icabetmesi ve iddeti uzatmasý caizdir. Çünkü bir þeyin devamý, bir vecihten eserinin devamýdýr. Binaenaleyh hakikat terkedilemez. Meselenin tamamý Fetih´tedir.

METÝN

Kadýn hayýzdan temizlendikten sonra isterse onu boþar, isterse tutar. Boþar diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü hayýz halinde muhayyer býrakmak, kendini ihtiyar etmek ve hul´ yapmak mekruh deðildir. Müctebâ. Nifas da hayýz gibidir. Cevhere.

ÝZAH

«Temizlendikten sonra isterse onu boþar.» Musannýfýn ibaresinin zâhirinden anlaþýldýðýna göre, karýsýný hayzý içinde boþadýðý temizlik devresinde boþar. Bu da Tahâvî´nin söylediðine muvafýktýr ve Ýmam-ý Âzam´dan bir rivayettir. Çünkü talâkýn eseri ricatla yok olmuþtur ve sanki o hayzýn içinde karýsýný boþamamýþtýr. Binaenaleyh o hayzýn temizlik devresinde kadýný boþamasý sünnet olur. Lâkin Asýl´da zikredilen - Ki zâhir rivayet odur. Nitekim Kâfî´de de belirtilmiþtir. Zâhir-i mezhep ve bütün imamlarýmýzýn kavli de odur. - karýsýna hayýz içinde dönerse, temizleninceye kadar boþamadan beklemesidir. Sonra hayzýný görüp temizlendiðinde onu ikinci defa boþar. Ýçinde boþadýðý hayýzdan sonra gelen temizlik devresinde boþamaz. Çünkü bu bid´î talâk olur. Bahýr ve Minah´ta böyle denilmiþtir. Musannýfýn ibaresi de buna ihtimallidir. H. Sahihayn´daki, «Oðluna emret de karýsýna dönsün! Sonra temizleninceye kadar onu tutsun; sonra hayzýný görüp temizlendikte boþamayý dilerse ona dokunmadan boþasýn! Ýþte Allah Azze ve Cellenin emir buyurduðu gibi iddet budur!» hadisi de zâhir rivayete delâlet etmektedir. Bahýr. Fetih sahibi diyor ki: «Hadisin lâfzýndan, kadýna dönüþün, boþadýðý bu hayýzla kayýtlý olduðu anlaþýlýyor. Düþünülürse Ashabýn sözlerinden anlaþýlan da budur. Bunu yapmaz da kadýn temizlenirse, ma´siyet karar kýlar.» Ama þöyle denilebilir: «Bu Tahâvî´nin rivayetine göre zâhirdir. Mezhebe göre ise ikinci temizlik müddeti gelmeden ma´siyetin karar kýlmamasý gerekir. Bahýr.»

Ben derim ki: Bu da söz götürür. Zira hadisten ve Ashabýn sözünden anlaþýlan bu olunca, mezhep de buna yorumlanýr.

«Boþar diye kayýtlamasý...» Yani, «yahut cima edilen kadýnýn hayzýnda boþarsa» demesini kasdediyor. Bir de talâktan murad, ric´î olandýr. Bu, bâinden ihtiraz içindir. Çünkü zâhir rivayete göre talâk-ý bâin bid´îdir. Velevki temizlik müddetinde yapýlsýn. Nitekim yukarýda geçti.

«Muhayyer býrakmak ilh...» Yani kadýn hayýzlý iken ona. «kendini seç» demek ve keza kadýnýn kendini seçmesi mekruh deðildir. Zahîre´de Müntekâ´dan naklen þöyle denilmektedir: «Kadýnýn hoþlanmadýðý bir hâlini gördüðü vakit. onu hayýzlý iken hul´ etmesinde bir beis yoktur. Hayýz halinde muhayyer býrakmasýnda da bir beis yoktur. Kadýnýn nefsini hayýz halinde ihtiyar etmesinde dahi beis yoktur. Kadýn bülûða erer de kendini ihtiyar ederse, hayýzlý olduðu zaman hâkimin onlarý ayýrmasýnda beis yoktur.» Bedâyi, «Keza cariye âzâd olundukta hayýzlý iken kendisini ihtiyar etmesinde bir beis yoktur. Âleti kalkmayanýn karýsý da öyledir.» denilmiþtir.

«Mekruh deðildir.» Çünkü kerahetin iIIeti, iddetl uzatmasý sebebiyle kadýndan zararý def etmektir. Çünkü içinde talâk vâki olan hayýz iddetten sayýlmaz. Kadýn kendini ihtiyar etmekle ve hul´ yapmakla buna razý olmuþtur. Rahmetî.

«Nifas da hayýz gibidir.» Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Hayýzlý iken boþamak kadýna iddetiuzatmasý sebebiyle men edilmiþ olunca, nifas da onun gibidir. Nitekim Cevhere´de beyan edilmiþtir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 04 Mart 2010, 05:14:13
ZORLAMAKLA SAHÝH OLAN MESELELER



METÝN


Bir adam hayýz görenlerden olup cimada bulunduðu karýsýna, «sen sünnet için üç defa boþsun yahut iki defa boþsun» dese, her temizlik müddetinde bir talâk vaki olur. Birinci talâk, içinde cima bulunmayan temizlik müddetinde olur. Eðer kadýn cima edilmemiþse yahut hayýz görmeyenlerdense, bir talâk derhal vâki olur. Sonra kadýný her nikâh ettikçe yahut her ay geçtikçe bir talak vâki olur. Bu adam üç talâkýn o anda yahut her ay birer talâk vâki olmasýný niyet ederse, niyeti sahih olur. Çünkü sözünün buna ihtimali vardýr. Âkýl bâlið olan her kocanýn, velevki köle veya boþamaya zorlanmýþ olsun, velevki takdiren akýllý sayýlsýn, talâký vâki olur. Takdiren sözünü, sarhoþ dahil olsun diye Bedâyi sahibi ziyade etmiþtir. Zorla boþayanýn talâký sahih; fakat talâký ikrarý sahih deðildir.

ÝZAH

«Sen sünnet için ilh...» sözünden murad vakittir. «Sen sünnet üzere yahut sünnetle beraber» demesi de ayný mânâyadýr. Sünnet kelimesi kayýt deðildir. Bu mânâyý ifade eden sair kelimeler de onun gibidir. Meselâ âdil talâk, iddet talâký, din talâký, Ýslâm talâký. talâkýn en iyisi, talâkýn en güzeli, hak olan talâk yahut Kur´an veya kitap talâkýyla boþsun demesi bu kabildendir. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Birinci talâk...» Yani üç talâkýn yahut iki talâkýn birincisi demektir. Ýçinde cima bulunmayan sözünden, ondan önceki hayýz halinde de cima bulunmamasýný kasdetmiþtir. Nitekim önceki sözünden anlaþýlmaktadýr. Ýçinde bulunduðu temizlik müddeti kadýný boþadýðý temizlik müddeti ise, derhal bir talâk vâki olur. Sonra her temizlik müddeti geldikçe birer talâk olur. Kadýn o anda hayýzlý veya kendisiyle cimada bulunmuþ ise boþ düþüvermez. Hayzýný görüp temizlendikten sonra boþ olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Eðer kadýn cima edilmemiþse» sözü, "cimada bulunduðu karýsýna" ifadesinin muhterezidir. (Yani o sözle bundan ihtiraz etmiþtir.) Nitekim, "hayzýný görmezse" sözü de, ilk cümledeki "hayýz görenlerden olup" sözünün muhterezidir. Hayýz görmezse sözü, hâmileye de þâmildir. Ýmam Muhammed buna muhaliftir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

«Bir talâk derhal vâki olur.» Yani iki surette hemen bir talâk olur. Derhal sözü hayýz haline de þâmildir.

«Sonra kadýný her nikâh ettikçe» ifadesi birinci surete râcîdir. Yani bir talâk derhal vâki olunca, kocasýndan iddetsiz olarak boþ düþer. Çünkü olmadan önce boþanmýþtýr. Tekrar onunla evlenmedikçe öteki talâklar vâki olmaz. Evlenirse yine iddetsiz bir talâk vâki olur. Tekrar evlenirse üçüncü talâk vâki olur. Bahýr sahibi bunu, "Yeminden sonra milkin elden çýkmasý onu bozmaz." þeklinde ta´lil etmiþtir.

«Yahut her ay geçtikçe» sözü ikinci surete râcîdir. (Yani kadýn hayýz görmeyenlerdense, heray geçtikçe boþ düþer.)

«Niyet ederse ilh...» demesi gösteriyor ki, üç talâkýn üç temizlik müddetinde olmasý, bunu niyet ettiði yahut mutlak býraktýðý takdirdedir. Bundan baþkasýný niyet ederse niyeti sahihtir. Nehir.

«Çünkü sözünün buna ihtimali vardýr.» Þöyle ki: "Sünnet için" sözü sünnet vakti mânâsýna geldiði gibi; ta´lil mânâsýna da gelebilir. Yani sen sünnet icabettiði için üç defa boþ ol demiþ olur. O anda talâký niyet etmesi sahih olunca, her ay baþýnda bir talâk olmasý evleviyetle sahihtir. Üç defa boþsun diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü bunu zikretmezse, cima etmediði temizlik devresinde boþadýðý takdirde, hemen bir talâk vâki olur. Cima ettiði temizlik devresinde boþarsa, temizleninceye kadar hemen boþ düþmez. Üç talâký birden niyet ederse, bu hususta iki kavil vardýr. Fetih sahibi sahih olmayacaðýný tercih etmiþtir. Tamamý Nehir´dedir.

«Her kocanýn talâký...» Bu kaide talâk-ý bâinle boþananýn kocasýyla bozulur. Çünkü iddet halinde kocasýnýn ona yaptýðý bâin talâk vâki olmaz. Buna þöyle cevap verilmiþtir: «Bu adam her cihetle koca deðildir. Yahut bu talâkýn mümkün olmamasý bir ârýzadan dolayýdýr. O da hâsýlý tahsil lâzým gelmesidir.» Sonra musannýfýn sözü talâk için vekil tayin ettiði ve talâký fuzuli yapýp kocanýn kabul ettiði suretlere de þâmildir. Nehir. Bunlar ileride gelecektir.

«Sarhoþ dahil olsun diye...» Çünkü sarhoþ, aklý baþýnda hükmündedir. Bu onu içkiden men etmek içindir. Binaenaleyh musannýfýn, "aklý baþýnda" sözüyle, ileride gelecek olan. "yahut sarhoþ" sözlerine aykýrý deðildir.

«Zorla boþayanýn talâký sahihtir.» Bu talâka vekil tayin etmek için zorlanmasý haline de þâmildir. Zorla vekil tayin eder de kadýný vekil boþarsa. talâk vâki olur. Bahýr. Bahýr´ýn hâþiye yazarý Hayreddin-i Remlî diyor ki: «Köle âzâdý da bunun gibidir. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Nikâha tevkilini ise açýk söyleyen görmedim. Zâhire bakýlýrsa bu hususta o da diðer ikisine muhalif deðildir. Çünkü ulema zorla üçünün de sahih olduðunu açýklamýþlardýr. Bu istihsanen sahihtir. Zeylâî talâk meselesinde vukuun istihsanen olduðunu, kýyasa bakýlýrsa vekâletin sahih olmamasý icabettiðini söylemiþtir. Çünkü vekâlet þakayla olursa bâtýldýr. Zorla olmasý da böyledir ve satýþla emsali gibidir. Ýstihsanýn vechi þudur: Zorlamak satýþýn münakit olmasýna mâni deðildir. Lâkin fâsit olmasýný gerektirir. Keza tevkil de zorla münakit olur. Fâsit þartlar vekâlete tesir etmez. Çünkü vekâlet ýskat sayýlan þeylerdendir. Batýl olmayýnca vekilin tasarrufu geçerlidir. Talâktaki istihsanýn illetine bir bak! Onu nikâhta da bulacaksýn. Þu halde ikisinin hükmü de birdir.» Remlî´nin sözü burada biter.

Ben derim ki: Bu hususta sözün tamamý inþaallah ikrah bahsinde gelecektir.

«Fakat talâký ikrarý sahih deðildir.» Talâký ikrarý diye kayýtlamasý, sözümüz talâkta olduðuiçindir. Yoksa zorla ikrar ettirilen kimsenin baþka þeyleri ikrarý da sahih deðildir. Meselâ kölesini âzâd ettiðini veya nikâhý yahut karýsýna dönmesini vesaireyi zorla ikrar ederse hiçbiri sahih deðildir. Nitekim Hâkim Kâfî´de bunlarý söylemiþtir. Þu da var ki Bahýr´da, "Zorlamaktan murad, talâk sözünü söyletmektir. Karýsýný boþadýðýný yazmaya zorlanýr da yazarsa, kadýn boþ düþmez. Çünkü yazý hâcetten dolayý söz yerine geçer. Burada hâcet yoktur. Hâniyye´de de böyle denilmiþtir. Bir kimse talâký yalandan veya þakadan ikrar ederse, kazaen talâk vâki, diyaneten vâki deðildir." denilmiþtir. Tamamý ileride gelecektir.

METÝN

Nehir sahibi zorlamakla sahih olan þeyleri nazma çekerek þöyle demiþtir:

«Talâk, îlâ, zýhâr ve ricat

Nikâh, beraberinde döl alma, amden kýsastan afv

Radâ´, yeminler, îlâdan dönme ve nezri

Vedia kabulü, keza amden kýsastan sulh.»

ÝZAH

"Talâk" sözünü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh bâinin iki kýsmýyla talâk-ý ric´îye þâmildir. Bu kelime ona atfedilenlerle birlikte müptedadýr. Haber-i muhzuftur ve zorlamakla sahih olur takdirindedir. (Yani talâk ve arkadaþlarý zorla yaptýrýlýrsa sahih olur demektir.) Buna delil, sonunda, "iþte bunlar zorlamakla sahih olur" demesidir. Sonra kocasý cimada bulunmuþsa, mehr-i müsemmanýn yarýsýný ondan alabilir. Bunu musannýf ikrâh bahsinde böyle anlatmýþtýr. T.

"Ýlâ." (liâ; karýsýna dört ay yaklaþmayacaðýna yemin etmektedir.) Dört ay yaklaþmazsa, kadýn ondan boþ düþer. Henüz zifaf olmamýþsa, mehrinin yarýsýný vermesi vâcip olur ve bunu kendisini zorlayandan alamaz. Kâfî.

"Nikâh..." sözü, kadýný veya kocayý nikâh akdine zorlamaya þâmildir. Nitekim ulemanýn bunu mutlak söylemelerinin muktezasý budur. Bazýlarýnýn, "Kadýn nikâh akdine zorlanýrsa akit sahih olmaz." sözü buna muhaliftir. Nitekim biz bunu nikâh bahsinde, "Ýki þâhidin huzuru þarttýr." dediðimiz yerden az önce izah etmiþtik.

«Döl alma»nýn sureti, bir kimseyi cariyesini doðurtmaya zorlamaktýr. O kimse cariyesiyle cima ederek bir çocuk doðursa nesebi ondan sabit Olur. Benden deðildir demesi caiz deðildir. T. Burada þöyle denilebilir: Bu, hissî bir fiil için zorlamaktýr. Bu fiil cima olup, üzerine baþka bir hüküm terettüb eder. O da cariyenin ümmüveled olmasýdýr. Bunun misalleri çoktur. Nitekim, "ben filân hâneye girersem kölem âzâd olsun" dedikten sonra kendisi o hâneye girmeye zorlanýrsa, köle âzâd olur. Ama zorlayan þahýs kendisine bir þey ödemez. "Keza filân köleye mâlik olursam âzâd olsun" dedikten sonra onu satýn almaya zorlanýrsa, köleazâd olur. Satana kýymetini ödemesi icabeder. Ama kendisi zorlayandan bir þey alamaz. Nitekim Hâkim´in Kâfî´sinin ikrâh bahsinde böyle denilmiþtir.

«Amden kýsasdan afv...» Yani bir adam için insan öldürmek veya ondan aþaðý bir cinayet sebebiyle kýsas hakký sabit olur da ölüm veya hapisle tehdit edilerek affederse, bu afv caizdir. Ne cinayet iþleyene, ne de kendisini zorlayana bir ödeme yoktur. Çünkü kendinin bir malý telef edilmemiþtir. Keza þahitler þahitlikten vazgeçerlerse kendilerine bir þey ödettirilmez. Bir kimsenin birinde mal veya nefisle kefâlet gibi bir hakký olur da ölüm veya hapisle tehdit edilerek zorla o kimseyi ibrâ ederse, bu beraet bâtýldýr, Kâfi´de böyle denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, ´amden´ sözüyle, hatadan ihtiraz etmiþtir. Çünkü onun mücebi maldýr. Ondan beraet sahih olmaz.

"Radâ´ " sözüne döl alma meselesinde söylediklerimiz vârid olur. Çünkü bu da hissî bir fiil olup, üzerine baþka bir hüküm terettüp eder. Bildiðin gibi bu inhisar altýna alýnamaz. Meselâ bir kimse karýsýyla halvette kalmaya veya cimada bulunmaya zorlansa ayný þey söylenir ve o kimseye kadýnýn bütün mehrini vermek vâcip olur. Keza karýsýnýn anasýyla yahut karýsýnýn kýzýyla zina etmeye zorlansa karýsý kendisine haram olur.

"Yeminler" hususunda Kâfî´nin ikrâh bâbýnda þöyle denilmiþtir: «Bir adam ölüm tehdidiyle zorlanarak kendisine Allah için sadaka vermeyi veya oruç tutmayý, hacc veya umre yapmayý yahut Allah yolunda gazaya gitmeyi veya bir deve boðazlamayý yahut Allah Teâlâ´ya yaklaþmak sayýlacak bir þeyi yapmayý farz kýlarsa, o þey kendisine lâzým gelir. Zorlayan kimse bir þey ödemez. Keza onu bunlardan birini yapmaya veya baþka bir tâat veya masiyet iþlemek için yemine zorlarsa hüküm yine budur.»

«Vedia kabulü» sözünü Bahýr sahibi Kýnye´nin þu ifadesinden almýþtýr: «Bir kimse vediayý kabul etmek için zorlanýr da o emanet elinde telef olursa, hak sahibi onu mûda´a (vediayý alana) ödettirir.» Nehir sahibi bunu naklettikten sonra þöyle demiþtir: «Sonra bence bunun mûdi olduðu anlaþýldý. Ama hiçbir yerde yoktur. Sebebi þudur: Bezzâziye sahibinin söylediðine göre bir kimse malýný bu adama emanet için hapis tehdidiyle zorlansa, mûda dahi onu kabul için zorlansa, o mal zayi olduðu zaman, zorlayana da, emanet alana da ödeme yoktur. Çünkü onu kendisi için almamýþtýr. Nitekim rüzgâr eserek o malý bunun kucaðýna atsa, o da sahibine iade ederim diye olsa, mal elinde zayi olduðu takdirde ödemez.»

Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Zikredilen ta´lil gösteriyor ki, Kýnye´nin meselesinde vedianýn sahibi mûda´a bir þey ödettiremez. Çünkü onu kabule zorlanýnca kendisi için almamýþ olur. Böylece kelimenin mûda deðil mûdi olduðu, taayyün eder. Çünkü mûdi (vediyaý veren) onu kendi ihtiyarýyla vermiþtir. Sahibi ona ödettirebilir. Bununla beraberkelimenin mûda okunmasý sahih olsa da bu yerlerden deðildir. Çünkü sözümüz zorlamakla sahih olan þeyler hakkýndadýr. Onun ödetmesi ise, vediayý kabulü sahih olmadýðýný gösterir. Çünkü mûda´ýn hükmü, emanet telef olursa ödememektir.

«Keza amden kýsastan sulh...» Yani kâtilin mal pazarlýðý ile kasten adam öldürmekten uzlaþmayý kabul için zorlanmasý böyledir. Bahýr´ýn ifadesi budur. Yani kâtil hak sahibiyle diyetten daha çok veya daha az mal vermek þartýyla zorlanýr da uzlaþýrsa, kýsas bâtýl olur. Cinayeti iþleyene bir þey lâzým gelmez. Nitekim Hâkim´in Kâfî´sinde böyle denilmiþtir. Bundan önce de, "Kasten öldürülen kimsenin velîsi bu iþe bin dirhemle uzlaþmak için zorlanýrsa, bin dirhemden baþka bir þey alamaz." denilmiþtir. Ýkincide kâtilin mal ödemesi lâzým gelmesi, zorlanmýþ olmadýðý içindir.

METÝN

«Mal karþýlýðý talâk, o talâký getiren yemin

Keza âzâd etmek, Ýslâm, köleyi müdebber yapmak

Ýhsan icabetmek ve köle âzâd etmektir. Ýþte bunlar

Zorla sahih olur. Sayýda yirmidirler.»

ÝZAH

«Mal karþýlýðý talâk...» Yani kadýnýn mal karþýlýðý boþanmayý kabul etmesidir. Bahýr. Talâk vâki olur, fakat kadýnýn hiçbir mal vermesi lâzým gelmez. Þayet boþamak yerinde bin dirheme hul´ yapýlsaydý, talâk bâin olurdu. Kadýnýn bir þey vermesi lâzým gelmezdi. Bin dirhem karþýlýðýnda hul´u yapmaya zorlayan koca olursa, ve kadýnýn rýzasýyla kendisine cimada bulunduysa hul´ vâki olur; bin dirhemi ödemek kadýna lâzým gelir. Tamamý Kâfî´dedir.

«O talâký getiren yemin...» Bundan murad, talâký bir þeye tâlik etmektir. Meselâ erkek, "Zeyd´le konuþursam karým þöyle olsun." demeye mecbur edilirse, bu söz talâký getiren yemin olur.

«Keza âzâd etmek...» Yani kölesini âzâd edeceðine yemin vermesi için zorlamak da böyledir. Âzadýn kendisi için zorlamak meselesi ileride gelecektir. Nitekim bir kimse kölesine, "Þu hâneye girersen sen hürsün." yahut, "Namaz kýlarsan veya yiyip içersen sen hürsün." demeye zorlanýr da o da bunlarý yaparsa köle âzâd olur. Ama zorlayan kimse kýymetini vermeye borçludur. Tamamý Kâfî´dedir.

"Ýslâm..." Velevki zýmmî tarafýndan zorlanmýþ olsun. Nitekim ulemadan birçoklarý bunu mutlak söylemiþlerdir. Gerçi Hâniyye´de tafsilât verilerek; zorlayan zýmmî ise sahih deðildir, harbî ise sahihtir denilmiþse de bu kýyastýr. Ýstihsana göre mutlak surette sahihtir. Bunu þarih ikrâh bahsinde söylemiþtir. T. Zorlama, geçmiþte müslüman olduðunu ikrar içinse, bu ikrar bâtýldýr. Kâfî´de böyle denilmiþtir.

«Ýhsan icabetmek...» Yani sadaka vermeyi kendisine vâcip kýlmak için zorlamaktýr. Bahýr. Bunu evvelce Kâfi´den nakletmiþtik.

«Ve köle âzâd etmektir.» Köleyi kefaretten baþka bir þey için âzâd ederse, kýymetini zorlayandan alýr. Aksi takdirde ondan bir þey isteyemez. Nitekim bunu musannýf ikrâh bahsinde zikretmiþtir. T. Bu fiilen âzâda da þâmildir. Nasýl ki mahremini satýn almak için zorlar da o da satýn alýrsa fiilen âzâd etmiþ olur. Lâkin Kâfî´den ve naklettiðimiz gibi zorlayandan bir þey isteyemez. Bezzâziye´de dahi ikrâh bahsinde bu açýklanmýþtýr. Þarihin ikrâh bahsinde Ýbn-i Kemâl´den naklettiði bunun hilâfýný îhâm etmektir.

«Sayýda yirmidirler.» Nehir sahibi diyor ki: «Bunlar onaltýya irca edilirler. Çünkü ihsan icabetmek nezirde dahil olduðu gibi; mal karþýlýðý talâk ile talâka yemin talâk da, âzâda yemin de köle âzâdýnda dahildirler.» H. Nehir´den naklen geçmiþti ki, vediayý kabul etmek bunlardan deðildir. Þu halde sayýlarý onbeþe iner. Yukarýda arzetmiþtik ki, döl almak ve çocuk emzirmek hissî fiillerdendir. Bunlarýn üzerine baþka bir þey terettüp eder. Binaenaleyh bunlarýn ikisini hassaten zikretmek gerekmez. Böylece sayýlarý onüçe iner. Ben bunlarýn üzerine Hâkim´in Kâfi´sindeki ikrâh bahsinden alarak diðer beþ þey ilâve ettim.

Birincisi: mal karþýlýðýnda hul´ yapmaktýr. Þöyle ki: Karýsýný bin dirhem karþýlýðýnda hul´ yapmasý için zorlanýr. Onu dört bin dirhem mehirle almýþtýr. Zifaf olmuþtur. Kadýn zorlanmýþ deðildir. Bu hul´ vâkidir. Kadýnýn bu adamda bin dirhem alacaðý vardýr. Zorlayan þahsa bir þey lâzým deðildir. Þayet zorlayan kadýn olursa, talâk bâin olur, kadýnýn bir þey vermesi icabetmez.

Ýkincisi; fesihtir. Meselâ bir cariye âzâd olur, kocasý hür olup onunla zifafa girmemiþtir. Bu cariye bulunduðu mecliste kendisini ihtiyar etmeye zorlanýrsa, kocasýndan alacaðý mehir bâtýl olur; zorlayan þahsa bir þey lâzým gelmez. Bundan önce kocasý onunla zifaf olmuþsa, mehri efendisinin hakký olmak üzere kocasýnýn borcudur. Zorlayandan bir þey alamaz.

Üçüncüsü; kefaret vermektir. Meselâ bir adam ölüm tehdidiyle bir yeminden dolayý kefaret vermeye zorlanýr. O yemini bozmuþtur. Bu adam zorlayandan bir þey alamaz. Bu kölesini âzâd etmek için zorlarsa, âzâd kefaret için kâfi deðildir. Kýymetini ödemesi zorlayana düþer. Hapis tehdidiyle zorlarsa, kefaret nâmýna kâfidir. Keza Allah için kendine vâcip olan nezir, hedy kurbaný, sadaka ve hacc gibi þeylerden birini yapmaya zorlanýr, fakat zorlayan kimse muayyen bir þey emretmezse, yaptýðý iþ kâfidir. Zorlayana ödeme yoktur.

Dördüncüsü; baþkasý için þart kýlýnan þeydir. Meselâ bir kölenin âzâd olmasýný bunun satýn almasýna tâlik eder. Yahut karýsýnýn talâkýný hâneye girmesine tâlik eder de sonra köleyi satýn almaya yahut hâneye girmeye zorlanýr. Yahut yakýn akrabasý olan köleyi veya kendinden çocuk doðuran cariyeyi satýn almaya zorlar. Burada süt meselesi de dahildir. Çünkümahrem olmak ve döl almak için bu þarttýr.

Beþincisi; evvelce arzettiðimiz talâk ve köle âzâdýna tevkildir. Bununla suretler onsekiz olur.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 04 Mart 2010, 05:16:15
SARHOÞUN TARÝF VE HÜKMÜ



METÝN


Velevki þakadan söylesin, sözünün hakikatýný kasdetmesin yahut sefih yani aklý hafif veya sarhoþ olsun talâký vâkidir.

ÝZAH

«Velevki þakadan söylesin.» Yani bu talâk þarihin dediði gibi hem kazaen, hem diyaneten vâki olur. Hulâsa sahibi bunu açýklamýþ, illetini de gösterek; "Çünkü bu adam sözle inatlýk etmektedir. Binaenaleyh aðýr cezayý hak etmiþtir." demiþtir. Bezzâziye´de de böyle denilmiþtir. Gerçi Hâniyye´nin ikrâh bahsinde, "Bir kimse boþadýðýný ikrar etmeye zorlanýr da ikrar ederse. talâk vâki olmaz. Nitekim þakadan veya yalandan talâký ikrar etse hüküm budur." denilmiþse de; Bahýr sahibi, "Onun müþebbehünbihte vâki olmaz demekten muradý, diyaneten olmaz demektir." dedikten sonra Bezzâziye ile Kýnye´den þu ifadeyi nakletmiþtir: «Bu sözle geçmiþ bir haberi yalandan haber vermek isterse, diyaneten vâki olmaz. Bundan önce þahit getirirse, kazaen dahi olmaz.»

Hâniyye´nin sözü þakadan talâký ikrar edeceðine þahit çaðýrdýðý surete yorumlamak mümkündür. Sonra þurasý gizli deðildir ki, Hulâsa´dan nakledilen söz, þakadan talâk meydana getirmek hususundadýr. Hâniyye´nin sözü ise, talâký þakadan ikrar etmek hususundadýr. Binaenaleyh aralarýnda zýddiyet yoktur. Telvîh sahibi diyor ki: «Zorla talâk ve köle âzâdýný ikrar etmek nasýl bâtýlsa, onlarý þakadan ikrar etmek de öylece bâtýldýr. Çünkü þaka zorlamak gibi yalanýn delilidir. Hattâ caiz kabul etse caiz olmaz. Çünkü caiz kabul etmek ancak sahih ve bâtýl cimaya ihtimalli bir sebebe mülhak olur. Cevaz vermekle yalan doðruluða dönmez. Bu talâk ve köle âzâdýný yeni yapmanýn hilâfýnadýr. Talâkla köle âzâdý ve benzerlerinin feshe ihtimali yoktur. Çünkü bunlara þaka tesir etmez.» Bununla, Remlî´nin iddia ettiði, "Hâniyye ile diðerlerinin ibareleri arasýnda zýddiyet vardýr." iddiasý def edilmiþ olur.

"«Sözünün hakikatýný kasdetmesin.» ifadesi, þakacýmn mânâsýný beyandýr. Fakat kusurludur. Tahrîr ile þerhinde þöyle denilmektedir: «Hezl, lügatta oyundur. Istýlahta ise lâfýzdan ve delâletinden hakikî veya mecazî mânâ kasdedilmeyip, baþka mânâ kasdedilen sözdür ki, o mânâyý bu lâfýzdan murad etmek doðru deðildir. Hezlin zýddý ciddiyettir. Ondan murad, lâfýzdan hakikî mânâ ile mecazî mânâdan birinin kasdedilmesidir.»

«Aklý hafif» sözü, sefihin beyanýdýr. Tahrîr ve þerhinde þöyle denilmektedir. «Sefeh lügatta hafiflik demektir. Fukahanýn ýstýlahýnda ise, bir nevi hafifliktir ki, insaný malýnda aklýn gereði hilâfýna çalýþmaya sevkeder.»

«Veya sarhoþ olsun.» Sarhoþluk aklý gideren bir sevinçtir. Artýk insan onunla yeri gökten ayýramaz olur. Ýmameyn´e göre aklý da galebe çalan bir sevinçtir. Artýk o kimsekonuþmasýnda hezeyan yapmaya baþlar. Ulema, taharet, îman ve hudud bahislerinde Ýmameyn´in kavlini tercih etmiþlerdir. Bekir þerhinde bildirildiðine göre, tasarrufata mâni olmayan sarhoþluk, insanlarýn çirkin gördüðü þeyi hoþ görür, onlarýn hoþ gördüðünü çirkin görür halde bulunmak, lâkin yine de erkeði kadýndan ayýrabilmektir. Bahýr sahibi, "Mezhepte mutemet olan birinci kavildir." demiþtir. Nehir.

Ben derim ki: Lâkin muhakkýk Ýbn-i Hümam´ýn Tahrîr´de açýkladýðýna göre, sarhoþluðun yukarýda Ýmam-ý Âzam´dan nakledilen tarifi yalnýz haddi icabeden sarhoþluk hakkýndadýr. Çünkü sarhoþ yerle göðü birbirinden ayýrýrsa, sarhoþluðunda noksan var demektir. Bu da yokluk þüphesi olduðundan, onunla had vurmak bertaraf edilir. Had vâcip olmayacak yerlerde Ýmam-ý Âzam´a göre sarhoþluðun tarifinde muteber olan Ýmameyn´in kavli gibi sözünü hezeyanla karýþtýrmaktýr. Tahrîr þarihi Ýbn-i Emîr-i Hâcc´ýn nakline göre murad, ekseri sözlerinin hezeyan olmasýdýr. Sözlerinin yarýsý doðru olursa, bu sarhoþluk deðildir ve o kimsenin hadleri vesaireyi ikrarý hususunda hükmü saðlam kimseler gibidir. Çünkü örfe göre sarhoþ; sözünün ciddisiyle þakasý birbirine karýþan ve bir halde durmayan kimsedir. Ulemanýn ekserisi Ýmameyn´in kavline meyletmiþlerdir. Üç mezhep imamýnýn kavilleri de budur. Ulema fetva için bunu tercih etmiþlerdir. Çünkü bu örf-ü adet olmuþtur. Bu kavil, Hz. Ali (r.a.)´ýn, "Sarhoþladý mý hezeyan savurur." sözüyle de te´yid bulmuþtur. Bunu Ýmam Mâlik´le Þâfiî rivayet etmiþlerdir. Bu kavlin vechi zayýf olduðu için þarih orada za´fýnýn vechini de anlatmýþtýr. Ona müracaat edebilirsin.

Bununla anlaþýlýr ki, bütün bâblarda muhtar olan kavil Ýmameyn´in kavlidir. Tahrir sahibi bunun hukmünü de beyan etmiþtir. Hükmü þudur: Sarhoþluðu haram yoluyla olmuþsa, o kimse mükellef olmaktan çýkmaz. Bütün hükümler kendisine lâzým gelir. Aðzýndan çýkan; talâk, köle âzâdý, satýþ, ikrar, küçükleri dengiyle evlendirmek, ödünç vermek ve ödünç almak gibi bütün ibareleri sahihtir. Çünkü aklý baþýndadýr. Yalnýz iþlediði günah sebebiyle hitabý anlamak kabiliyeti kalmamýþtýr. O da günah ve kazanýn vâcip olmasý hakkýnda mevcut sayýlýr. Zorlanan kimse gibi bunun da müslümanlýðý sahihtir. Kasýt olmadýðý için dinden dönmesi sahih deðildir. Þaka yapana gelince: Kastý olmamakla beraber kâfir olmasý, alay ettiði içindir. Çünkü söylediði söz dinle alay için kendisinden kasten sâdýr olmuþtur. Sarhoþ bunun hilâfýnadýr.

METÝN

Bir kimse þýra veya esrar yahut afyon veya beng kullanmak suretiyle dahi sarhoþ olsa, kendisini bundan men etmek için talâký vâki olur. Fetva bununla verilir. Bunu Kudûrî sahihlemiþtir. Zorla sarhoþ edilen veya sarhoþ olmaya muztar kalan kimse hakkýnda sahih kabul edilen kavil muhteliftir. Evet, baþý aðrýmakla, veya mübah bir þeyle aklý baþýndangiderse talâk vâki olmaz. Kuhistânî´de Zahîdî´ye nisbet edilerek, "Hitabýn kývamýný ayýrmazsa, tasarrufu bâtýldýr." denilmiþtir. Eþbâh´ta sarhoþun tasarruflarýndan yedi mesele istisna edilmiþtir ki, onlardan biri de ayýk iken talâka vekil edilendir. Lâkin Bezzâzi bunu mal karþýlýðý olmakla kayýtlamýþtýr. Aksi takdirde mutlak olarak talâký vâkidir.

ÝZAH

«Þýra veya esrar...» Yani sarhoþluðu ister þarap içmekle, ister haram olan dört þýradan birini içmekle veya Ýmam Muhammed´e göre hububat ve baldan yapýlan sair içkilerden olsun fark etmez. Fetih sahibi fetvanýn Ýmam Muhammed´in kavline göre olduðunu söylemiþtir. Çünkü her içkiden meydana gelen sarhoþluk haramdýr. Bahýr´da Bezzâziye´den naklen, "Bizim zamanýmýzda muhtar olan, had lâzým gelmesi ve talâkýn vukuudur." denilmiþtir. Hâniyye´de talâkýn vâki olmadýðý sahihlenmiþ ise de bu Þeyhayn´ýn kavline göredir. Onlara göre þýra helaldýr. Fetva bunun hilâfýnadýr. Nehir´de Cevhere´den naklen, "Buradaki hilâf, tedavi için içmekle kayýtlýdýr, Keyif ve eðlence için olursa bilittifak talâk vâkidir." denilmiþtir.

"Esrar" hakkýnda Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Ýki mezhebin yani Þafiîlerle Hanefîlerin ulemasý, esrar yutmakla aklý baþýndan giden kimsenin talâký vâki olacaðýna ittifak etmiþlerdir. Kýnnab yapraðý dedikleri budur. Ulema bunun ne olduðunda ihtilâf ettikten sonra haram olduðuna fetva vermiþlerdir. Þâfiîlerden Müzenî haram olduðuna, Hanefîlerden Esed b. Amr helâl olduðuna fetva vermiþlerdir. Çünkü evvelki ulema onun hakkýnda bir þey söylememiþlerdir. Çünkü onlarýn zamanýnda meydana çýkmamýþ idi. Bunun büyük bir fesat çýkardýðý anlaþýlýp þuyu bulunca, her iki mezhebin ulemasý onun haram olduðuna kail olarak, esrar içmekle aklý baþýndan giden kimsenin talâký vâki olduðuna fetva vermiþlerdir.»

«Yahut afyon veya beng...» Afyon, haþhaþtan çýkarýlan bir maddedir. Beng, uyuþturucu bir nebattýr. Bedâyi ve diðer kitaplarda, bunu yemekle talâk vâki olmadýðý açýklanmýþtýr. Buna illet olarak da, o kimsenin aklý günah sebebiyle baþýndan gitmediðini göstermiþlerdir. Hak olan tafsilâttýr. Yani tedavi için yutmuþsa talâký vâki deðildir. Çünkü bunda günah yoktur. Keyif için ve kasten o âfeti baþýna getirmek niyetiyle içmiþse, talâkýnýn vâki olacaðýnda tereddüt göstermemek gerekir. Kudûrî´nin Cevhere´den naklen sahih bulduðu kavilde, "Bu zamanda beng ve afyondan sarhoþ olursa, o kimseyi men etmek için talâký vâki olur. Fetva buna göredir." denilmektedir. Tamamý Nehir´dedir.

«Men etmek için» sözüyle þarih, zikri geçen tafsile iþaret etmiþtir. Yani tedavi için içerse men edilmez. Çünkü günah kastý yoktur. T.

«Sahih kabul edilen kavil muhteliftir ilh...» Tûhfe ve diðer kitaplarda talâkýnýn vâki olmadýðý sahih kabul edilmiþ; Hulâsa sahibi ise kesin olarak talâkýnýn vâki olduðunu söylemiþtir. Fetih sahibi þöyle demektedir: «Birinci kavil daha güzeldir. Çünkü aklý baþýndan gidince, talâkýnolmasýný icabeden þey haram bir sebebe istinat etmekten baþka bir þey deðildir. Bu da yoktur.» Nehir sahibi Kudûri´nin Tashih´inden naklen, "Tahkîk budur." demiþtir.

«Baþý aðrýmakla» aklý baþýndan giderse, talâk vâki olmaz. Çünkü aklýnýn baþýndan gitmesine illet, baþ aðrýsýdýr. Ýçmesi, illetin illetidir. Bir hüküm illetin illetine ancak illet iþe yaramadýðý vakit izafe edilir. Meselenin tamamý Fetih´tedir. Þu da var ki, Fetih ve Bahýr sahipleri bu meseleyi þarap içerek baþý aðrýyan kimse hakkýnda farzetmiþlerdir, Mültekât´ýn ifadesi buna muhaliftir. Orada þöyle denilmiþtir: «Þýra þiddetli deðil de baþý aðrýr ve bu sebeple aklý baþýndan giderse, talâký vâki olmaz. Þýra keskin ve haram olur da baþý aðrýr, bu sebeple aklý baþýndan giderse, talâký vâki olur.» Demek oluyor ki, Mültekat sahibi haram yoldan sarhoþ olmakla, haram olmayan yoldan sarhoþ olmak arasýnda fark görmüþtür.

«Veya mübah bir þeyle» meselâ nar yapraðýndan sarhoþ olsa, talâký ve köle âzâdý vâki olmaz. Tekzib sahibi bu hususta icma nakletmiþtir. Hindiyye´de dahi öyledir. T.

Ben derim ki: Beng veya afyonu günah deðil de tedavi suretiyle alýrsa, hüküm yine budur. Nitekim geçti.

«Kuhistâni´de ilh...» sözü, sarhoþun bize göre tasarrufatý sahih olan tarifine göredir. Yani mükellef olacak miktarda aklý vardýr. Bu söze Fetih sahibi þaþmýþ ve, "Þüphesiz ki bu takdire göre hiçbir kimse onun tasarrufatý sahih deðildir diyemez." demiþtir.

«Ayýk iken talâka vekil edilendir.» Yani o kimse sarhoþken boþarsa talâký vâki deðildir. Bu meselelerden bazýlarý da; "Dinden dönmek, sýrf hadlerden sayýlan bir þeyi ikrar, kendi þahitliðine þahit getirmek, küçük kýzý mehr-i mislinden daha azla, küçük oðlaný mehr-i mislinden daha çokla evlendirmektir. Zira bu geçerli deðildir. Biri de, satýþa vekil edilen kimsenin sarhoþ olarak satmasýdýr ki, müvekkili nâmýna geçerli olmaz. Adý geçen meselelerden biri de, ayýk bir þahýstan gasbetmek, sarhoþken aldýðýný ona iade etmektir." Eþbâh´ta böyle denilmiþtir. H.

Ben derim ki: Lâkin hâþiye yazarý Hamevî ona son meselede itiraz etmiþ; "Ýmâdiyye´de nakledildiðine göre, gâsýp, aldýðýný iade etmekle ödemekten kurtulur. Binaenaleyh onun bu meselede hükmü ayýk gibidir. Keza talâka tevkil meselesinde sahih olan talâkýn vâki olmasýdýr. Bunu Hâniyye ve Bahýr sahipleri bildirmiþlerdir." demiþtir.

«Lâkin Bezzâzi ilh...» Nehir´de Bezzâziye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Birini mal karþýlýðý karýsýný boþamaya vekil eder de o da sarhoþken boþarsa, bu talâk vâki deðildir. Ama hem tevkil, hem boþama sarhoþ halde olursa, talâk vâkidir. Tevkil mal karþýlýðý deðilse, mutlak surette talâk vâkidir. Çünkü bedeli takdir için rey mutlaka lâzýmdýr.»

Ben derim ki: Bu ta´lilin ifadesine göre o kimseyi bin dirhem karþýlýðýnda karýsýný boþamaya vekil eder de o da sarhoþken boþarsa, mutlak surette talâk vâki olur. H.

METÝN

Þâfiî sarhoþun talâkýný vâki saymamýþtýr. Tahâvî ile Kerhî bunu ihtiyar etmiþlerdir. Tatarhâniyye´de Tefrid´den naklen, "Fetva buna göredir." denilmiþtir. Dilsizin de mâlûm iþaretiyle talâký vâkidir. Çünkü bu iþaret istihsanen konuþan kimsenin sözü gibidir. Velevki sonradan ârýz olsun. Ölünceye kadar devam ederse hüküm birdir. Fetva bununla verilir. Bu izaha göre onun tasarruflarý mevkuftur. Kemâl yazý yazma þartýný beðenmiþtir. Hata ederek, meselâ talâktan baþka bir söz söylemek isterken, aðzýndan talâk sözü çýkýveren, yahut mânâsýný bilmeden talâk sözünü söyleyen veya gaflet halinde yahut yanýlarak aðzýndan talâk çýkan kimsenin talâký sadece kazaen vâkidir.

ÝZAH


«Tahâvi ile Kerhî» keza Muhammed b. Seleme bu kavli ihtiyar etmiþlerdir. Ýmam Züfer´in kavli de budur. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir.

«Fetva buna göredir.» Biliyorsun ki söz sair metinlerin ifadesine aykýrýdýr. H. Tatarhâniyye´de, "Þarap veya þýradan sarhoþ olan kimsenin talâký vâkidir. Ulemamýzýn mezhebi budur." denilmiþtir.

«Malûm iþaretiyle talâký vâkidir.» Bu iþaret ses çýkararak olacaktýr. Çünkü dilsizin âdeti böyledir. Binaenaleyh iþareti mücmel býrakýp anlatamadýðýný beyan sayýlýr. Bunu Fetih´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Di-sizin iþaretle anlaþýlan talâký üçten az ise rýc´îdir. Muzmerât´ta böyle denilmiþtir. Bunu Tahtâvî Hindiyye´den nakletmiþtir.

«Ölünceye kadar devam ederse» sözü, yalnýz ârýz olan dilsizliðin kaydýdýr. H. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu izaha göre dili tutulan bir kimse karýsýný boþarsa tevakkuf olunur. Bu hal ölünceye kadar devam ederse talâký geçerlidir. Sonradan yok olursa talâký bâtýldýr.»

Ben derim ki: Keza iþaretle evlenirse, kadýna cimasý helâl olmaz. Çünkü ölmeden bu iþareti geçerli deðildir. Diðer akitleri de öyledir. Bunda ne kadar güçlük olduðu gizli deðildir.

«Fetva bununla verilir.» Timurtâþî dilsizliðin devamýný bir sene ile sýnýrlandýrmýþtýr. Bahýr. Tatarhâniyye´de Yenâbî´den naklen þöyle denilmiþtir: «Dilsizin iþaretiyle talâký vâki olur.» Bundan maksat, dilsiz olarak doðan yahut dilsizlik sonradan ârýz olup iþareti anlaþýlýr oluncaya kadar devam edendir. Böyle olmazsa muteber deðildir.

«Kemâl ilh...» Þöyle demiþtir: «Þafiîlerden bazýsý yazý yazmayý becerirse iþaretle talâký bâkî deðildir. Çünkü zaruret murada iþaretten daha çok delâlet eden bir þeyle giderilmiþtir. Demiþtir ki bu güzel bir sözdür. Bizim ulemamýzdan bazýlarý da buna kaildir.»

Ben derim ki: Hattâ bu kavil zâhir rivayetten anlaþýlan mefhumun açýklamasýdýr. Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde þöyle denilmektedir: «Dilsiz yazý yazamaz da talâkýnda, nikâhýnda, alýþýnda veriþinde bilinen bir iþareti olursa bu caizdir. Ýþareti anlaþýlmýyor yahut þüpheediliyorsa bâtýldýr.» Görülüyor ki iþaretin caiz olmasýný yazý yazmaktan âciz kalmaya tertip etmiþtir. Bu gösterir ki, yazý yazmayý becerirse iþareti caiz deðildir. Sonra sözümüz Nehir sahibinin dediði gibi sadece dilsizin tasarrufatýnýn yazýya münhasýr kalmasý hakkýndadýr. Yoksa dilsizden baþkasýnýn yazýyla talâký vâkidir. Nitekim bâbýn sonunda gelecektir.

«Talâktan baþka bir söz söylemek isterken» meselâ sübhanallah diyecekken aðzýndan sen boþsun sözü çýkýverse kadýn boþ olur. Çünkü bu söz açýktýr. Niyete ihtiyacý yoktur. Ancak þaka eden ve oyun yapan kimsenin talâký gibi kazaen geçerlidir. Bunu Tahtâvî Minah´tan nakletmiþtir.

«Þaka eden ve oyun yapan kimsenin talâký gibi» ifadesi, yukarýda söylediklerimize muhaliftir. Az ileride söyleceklerimize de muhaliftir. Fet-hu´l Kadirde Hâvî´den naklen bildirildiðine göre Esed´e sorulmuþ: "Bir kimse, Zeynep boþtur diyecekken aðzýndan Amre boþtur sözü çýkýverse hangisi boþ düþer?" demiþler. "Kazaen adýný söylediði boþ düþer. Kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda ise hiçbiri boþ düþmez. Çünkü adýný söylediðini boþamak istememiþtir. Ötekine gelince: O boþ düþerse, sýrf niyetle boþ düþmek lâzým gelir." cevabýný vermiþtir.

«Yahut mânâsýný bilmeden» meselâ kadýn kocasýna þu cümleyi bana oku: "Ýddetini bekle. Sen üç defa boþsun." dese, o da okusa, kazaen üç defa boþ düþer. Ama kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda bir þey bilmediði ve niyet etmediði takdirde talâk vâki olmaz. Bunu Bahýr sahibi Hulâsa´dan nakletmiþtir.

«Gaflet halinde veya yanýlarak...» Minah´ta gaflet þöyle anlatýlmaktadýr; «Gaflet, bir þeyin insanýn hatýrýndan kaybolmasý ve onu hatýrlayamamasýdýr.» Yine orada yanýlma hakkýnda þöyle denilmektedir: «Bir þeyden yanýldý demek, kalbi ondan gafil oldu; hattâ aklýndan gitti de onu hatýrlayamadý demektir. Ulema yanýlanla unutan arasýnda fark görmüþlerdir. Unutan unuttuðunu hatýrlayýnca, unuttuðu þey aklýna gelir. Yanýlan bunun hilâfýnadýr.» Zâhire bakýlýrsa buradaki gafilden murad, unutandýr. Buna karine, yanýlaný onu üzerine atfetmesidir. Bu þöyle olur: Erkek karýsýnýn talâkýný meselâ þu hâneye girmesine tâlik eder. Kadýn bu tâliki unutarak veya yanýlarak oraya giriverir.

METÝN

Bozuk lâfýzlarla yapýlan talâk da yalnýz kazaen vâki olur. Þaka eden ve oyun oynayanýn talâký bunun hilâfýnadýr. Çünkü o hem kazaen, hem diyaneten vâkidir. Zira þarih bu sebeple onun þakasýný ciddi saymýþtýr. Fetih. Hasta ile kâfirin talâklarý da vâkidir. Çünkü mükeleftirler. Fuzulî´nin talâkýna, kavle ve fiilen icazeye gelince: Bunlar nikâh gibidir. Bezzâziye. Adý geçen koca itibara alýnacaðýna binaen, sahibi kölesinin karýsýný boþasa vâki olmaz. Çünkü Ýbn-i Mâce´nin rivayet ettiði bir hadiste, "Talâk bacaðý tutana aittir." buyrulmuþtur. Ancak sahibi, "Bu cariyeyi sana verdim. Ama emri benim elimde olacak. Ne zaman istersem onuboþayacaðým." der de köle, "Kabul ettim." cevabýný verirse, cariyenin emri sahibinin elinde olur.

ÝZAH

«Bozuk lâfýzlarla» meselâ talâk diyeceði yerde talâ´; telâð ve telek derse, kazaen talâk vâki olur. Nitekim þarih bunlarý bundan sonra gelen bâbýn baþýnda zikredecektir.

T E M B Ý H : Zahîdî´nin Hâvi adlý eserinde þöyle denilmiþtir: «Bir kimse fetvaya ehil olmayan birinin fetvasýyla karýsýnýn üç talâkla boþandýðýný zannederek hâkime bunun sicille yazýlmasýný teklifde bulunur, o da yazdýrýrsa, sonra fetvaya ehil birine sorar o da talâk vâki olmadýðýna fetva verirse - halbuki üç talâk zan üzerine sicille yazýlmýþtýr - o kimse diyaneten karýsýna dönebilir. Lâkin mahkemece tasdik edilmez.»

«Oyun oynayan» kelimesi, zâhire bakýlýrsa þaka eden üzerine tefsir için atfedilmiþtir. H.

«Bu sebeple onun þakasýný ciddi saymýþtýr.» Çünkü bu adam sebebi kasten söylemiþtir. Binaenaleyh hükmü kendisine lâzým gelir. Velevki ona razý olmasýn. Çünkü talâk; köle âzâdý, nezir ve yemin gibi bozulmaya ihtimali olmayan þeylerdendir.

"Hasta"dan murad; aklý baþýnda olan hastadýr. Ta´lil bunu göstermektedir. T.

"Kâfir" müslüman mahkemesine baþvurursa, talâký muteberdir. Çünkü kâfirin nikâhýnda geçtiði vecihle, ancak üç þeyde karýkocanýn birbirinden ayrýlmalarýna hüküm verilir. T.

«Çünkü mükelleftirler.» sözü, hasta ile kâfirin illetidir. Bu söz küffar hakkýnda, "Onlar fer´î hükümlerle hem îtikat, hem edâ cihetinden mükelleftirler." diyen mutemet kavle göredir. T.

«Nikâh gibidir.» Yani nasýlki fuzulînin nikâhý sahih olup kavlen veya fiilen icazeye mevkuf ise talâký da öyledir. H. Bir adam karýsýný boþamayacaðýna yemin eder de karýsýný bir fuzulî boþarsa, kavlen cevaz verdiði takdirde yemini bozulur. Fiilen cevaz verirse bozulmaz. Bahýr. Fiilen cevaz vermek, kadýný fuzulî boþadýktan sonra kocasýnýn ona geri kalan mehrini vermesiyle mümkün olur. Nitekim bunu Nehir sahibi söylemiþtir. Lâkin Hayreddin-i Remlî´nin hâþiyesinde bildirildiðine göre, Câmiu´l-Fusuleyn´de Muhit sahibinin Fevâid´inden naklen, "Kadýna mehrinin gönderilmesi cevaz sayýlmaz. Çünkü bu talâktan önce de vâciptir. Nikâh bunun hilâfýnadýr," denilmiþtir, Mecmuu´n-Nevâzil´den de talâk ve hul´da alýnan bahþiþin cevaz vermek sayýlýp sayýlmayacaðý hakkýnda iki kavil nakletmiþtir. Ona müracaat edebilirsin.

Ben derim ki: Fevâid´in ifadesi mehr-i muacceli gönderdiðine yorumlanabilir. Binaenaleyh Nehir´in ifadesine aykýrý deðildir.

«Ýbn-i Mâce»nin hadisi Ýbn-i Abbâs Hazretlerinden rivayet edilmiþtir ki, senedinde Ýbn-i Lehîa vardýr. Onu Dârekutnî de baþkasýndan rivayet etmiþtir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Dârekutnî´nin muradý hadisi takviyedir. Çünkü Ýbn-i Lehîa, hakkýnda söz edilmiþ bir râvidir. Hadis imamlarý onun cerh ve ta´dili hakkýnda ihtilâf etmiþlerdir.

«Talâk bacaðý tutana aittir.» ifadesi milk-i müt´adan kinâyedir.

«Ancak sahibi» cariyesini kölesine nikâhlarken cariyenin emri benim elimde olacak derse, emri sahibinin elinde olur. Þarih meseleyi cariye sahibi söze baþladýðýna göre tasvir etmiþtir. Köle söze baþlar da; "Þu cariyeni bana tezviç et. Emri senin elinde olsun. Onu istediðin zaman boþarsýn." der, o da tezviç ederse nikâh caiz olur. Ama emir sahibinin elinde olmaz. Nitekim Hâniyye´den naklen Bahýr´da beyan edilmiþtir. Þarih farkýn vechini zikretmemiþtir. Fakat Hâniyye´de bu meseleden bir öncekinde fark zikredilmiþtir. Mesele þudur: Bir kimse boþ olmak þartýyla bir kadýnla evlenirse; nikâh caiz, talâk bâtýl olur.

Ebu´l-Leys demiþtir ki: «Bu, söze koca baþladýðýna göredir. Kadýna, seni boþ olman þartýyla aldým der. Fakat kadýn söze baþlayarak nefsimi sana boþ olmam þartýyla tezviç ettim yahut emir elimde olmak þartýyla tezviç ettim, her ne zaman dilersem kendimi boþarým der de kocasý kabul ettim cevabýný verirse nikâh caiz; talâk da vâki olur yahut emir kadýnýn elinde olur. Çünkü söze kocasý baþlarsa, talâk ve tefvîz nikâhtan önce olur ve sahih deðildir. Söze kadýn baþlarsa, tefvîz nikâhtan sonra olur. Çünkü kocasý kadýnýn sözünden sonra kabul ettim deyince, cevap sualdekinin iadesini tazammun eder ve sanki sen boþ olman þartýyla kabul ettim yahut emir senin elinde olmak þartýyla kabul ettim demiþ gibi olur. Bu suretle nikâhtan sonra tefvîz yapmýþ sayýlýr.»

METÝN

Keza köle, "Onunla evlendiðim vakit emri ebediyyen senin elinde olsun." derse öyle olur. Hâniyye. Delinin talâký da vâki deðildir. Meðerki aklý baþýnda iken tâlik yapýp sonra delirmiþ ve þart bulunmuþ olsun. Yahut âleti kalkmaz veya kesik olsun. Yahut erkek kâfir olduðu halde karýsý müslüman olsun da kâfirin anne-babasý müslüman olmaktan çekinsinler. Bu suretlerde talâk vâki olur. Eþbâh. Çocuðun talâký da vâki deðildir. Velevki mürâhik olsun yahut talâký bülûða erdikten sonra caiz görsün. Ama talâký ikâ ettim derse vâki olur. Çünkü bu baþtan ika´dýr. Çocuðun talâkýný Ýmam Ahmed caiz görmüþtür. Bunaðýn, birsâmlýnýn, baygýnýn, medhuþun ve uyuyanýn talâklarý da vâki deðildir. Bunaklýk bir nevi akýl bozukluðudur. Birsâm, delilik gibi bir hastalýktýr. Kâmûs´ta medhuþ, þaþýrmýþ mânâsýna gelir. Uyuyanýn talâkýnýn vâki olmamasý, kendisinde irade bulunmadýðýndandýr. Onun için uyuyan kimse doðrulukla, yalancýlýkla, haberle, inþa ile vasýflanamaz. "Ben ona cevaz verdim" yahut, "ben onu ika ettim" dese. talâk vâki olmaz. Çünkü zamiri muteber olmayan bir yere iade etmiþtir. Cevhere. "Bu talâký ika ettim" yahut. "ben bunu talâk yaptým" derse, talâk vâki olur. Bahýr.

ÝZAH

«Keza ilh...» Bu suret, kölenin kabulüne tevakkuf etmeksizin emrin efendisinin elinde olmasýiçin bir hiledir. Çünkü birincide nikâh efendisinin, "sana cariyemi tezviç ettim" sözüyle tamam olmuþtur. Kölenin kabul etmemesi mümkündür ve emir efendisinin elinde olamaz. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Deli..." Telvih sahibi deliyi þöyle tarif etmiþtir: «Delilik, iyi þeylerle kötü þeylerin arasýný ayýran ve sonlarýný idrak eden kuvvetin bozukluðudur. Ya dimaðýn yaratýlýþýndaki bir noksandan, yahut bir karýþma veya âfet yahut þeytan istilâsý ve fasit hayaller ilkasý sebebiyle iyi ve kötü þeylerin eserleri görülmez olur, fiiileri bozulur. Artýk o kimse hiçbir sebep yokken sevinir, baðýrýr çaðýrýr.» Bahýr´da Hâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Geçmiþte deli olduðu bilinen bir adama karýsý, "sen beni dün boþadýn" der, o da "bana delilik isabet etti" cevabýný verirse ve bu onun söylediðinden baþka hiçbir suretle bilinmezse, söz onun olur.»

«Meðerki aklý baþýnda iken tâlik yapýp ilh...» Meselâ þu hâneye girersen deyip o haneye delirdikten sonra girmiþ olsun. "Ben delirirsem sen boþsun" deyip arkacýðýndan delirmesi bunun hilâfýnadýr; talâk vâki deðildir. Bunu þarih kâfirin nikâhý bâbýnda böyle zikretmiþtir. Binaenaleyh murad, deli deðilken tâlik yapmasýdýr.

«Yahut âletl kalkmaz veya kesik olsun.» Yani hâkim aralarýný ayýrmýþ bulunsun. Karýsýnýn isteði ile hâkim âleti kalkmayan ile karýsýný bir sene müddetle birbirlerinden ayýrýr. Çünkü delilik þehveti yok etmez. Nitekim inþaallah bâbýnda gelecektir. Aleti kesik olaný ise, karýsýnýn isteði ile derhal karýsýndan ayýrýr.

«Talâk vâki olur.» sözü, yukarýdaki dört meselenin cevabýdýr. Bu meselelerde talâkýn vâki olmasý ihtiyaçtan dolayý ve zararý def etmek için olup, baþka meselelerde talâka ehil olmamasýna aykýrý deðildir. Nitekim tahkiki kâfirin nikâhý bâbýnda geçti.

«Çocuðun talâký da vâki deðildir.» Yani ancak âleti kesik olur da aralarý ayrýlýrsa; yahut karýsý müslüman olur da kendisine de mümeyyiz olduðu halde Ýslâmiyet arzedilerek onu kabulden çekinirse, talâký vâki olur. Remli. Remlî diyor ki: «Çocuðu babasý bir kadýnla evlendirir de üzerine tâlik yaparak ne zaman bu kadýnýn üzerine evlenir veya cariye alýrsan þöyle olsun derse, bu çocuk büyüdükte tâlik olduðunu bilerek veya bilmeyerek evlenirse, talâkýn vâki olmadýðýna ben fetva verdim.»

«Yahut talâký bülûða erdikten sonra caiz görsün.» Çünkü talâk yapýldýðý vakit batýl olarak vâki olmuþtur. Bâtýla ise cevaz verilmez. T.

«Çünkü bu baþtan ika´dýr.» Zira ika ettim cümlesindeki zamir talâkýn cinsine râcîdir. "Bu talâký ika ettim" demesi de bunun gibidir. Fakat þu söylediðimi ika ettim demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu, bâtýl olduðuna hükmedilen muayyere iþarettir ve "sen bin defa boþsun" deyip sonra. "üçü senin, geri kalaný ortaklarýnýn olsun" demesine benzer. Zira üçten geri kalaný hükümsüzdür. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Çocuðun talâkýný Ýmam Ahmed caiz görmüþtür» Yani çocuk talâký akýl eder, iyiyi kötüyü ayýracak yaþtaysa, meselâ bu sözle, karýsýnýn boþ düþeceðini bilirse, ona göre talâký vâki olur. Nitekim mezhebinin metinlerinde ifade edilmiþtir.

«Bunaklýk bir nevi akýl bozukluðudur.» Bu sözü Bahýr sahibi deliliði tarif için söylemiþ ve, "Bunda bunak da dahildir." demiþtir. Delilikle bunaklýk arasýndaki farký gösteren sözlerin en güzeli þudur: «Bunak, anlayýþý az olup sözü karýþýk, tedbiri bozuk olan kimsedir. Lâkin kimseye vurmaz ve sövmez. Deli böyle deðildir.» Usûl-ü fýkýh ulemasýnýn açýkladýklarýna göre bunaðýn hükmü çocuk gibidir. Þu kadar vâr ki Debbûsî, "Ona ibadetler ihtiyaten vâciptir." Demiþ; Sadru´l-Ýslâm ise bunu reddederek, "Bunaklýk bir nevi deliliktir. Binaenaleyh bütün haklarýn vücûb-u edâsýna mânidir." demiþtir. Nitekim Tahrîr þerhinde uzun uzadýya izah edilmiþtir.

"Baygýn" hakýnda Tahrîr sahibi þunlarý söylemiþtir: "Baygýnlýk, kalb ve dimaðda bir âfet olup, idrak kuvvetiyle hareket kuvvetlerini çalýþamaz hale getirir. Akýl ise maðlûp bir halde bâkîdir. Böyle olmasa peygamberlerin baþýna gelmezdi. Baygýnlýk uykunun üstündedir. Uyuyana Iâzým gelen bayýlana da lâzým gelir. Fazla olarak abdesti de bozar. Namazýn üzerine bina etmeye de mânidir. Namazda bir þeye dayanarak uyumak bunun hilâfýnadýr. O kimse namazýna bina edebilir.»

«Kâmûs´ta medhuþ þaþýrmýþ mânâsýna gelir.» Þarihin bu kadarla býrakmasý doðru deðildir. Çünkü Kâmûs´ta bundan sonra, "Yahut unutmakla veya þaþkýnlýkla aklý baþýndan gitmektir." denilmiþtir. Þarihin dediði kadar býrakan Misbah sahibidir. O bu kelime hakkýnda, "Utanarak veya korkarak aklý baþýndan gitti demektir." mânâsýný vermiþtir. Burada murad budur. Onun için Bahýr sahibi medhuþu deli saymýþtýr. Hayriyye sahibi þöyle demektedir. Burada medhuþu þaþýran diye tefsir eden hata etmiþtir. Çünkü hayrette kalýp þaþýrmaktan aklýn baþtan gitmesi lâzým gelmez. Kendisine bir manzume ile kýzgýn medhuþ bir adamýn hâkim meclisinde üç defa karýsýný boþamasýnýn hükmü sorulmuþ; o da yine manzum olarak; «Medhuþ bir nevi delidir, talâký vâki olmaz. Bu hal onun âdeti ise, meselâ evvelce bir defa kendisinden görüldüyse delilsiz tasdik edilir." diye cevap vermiþtir.

Ben derim ki: Hâfýz Ýbn-i Kayyim Hambelî´nin, kýzgýn bir kimsenin talâký hakkýnda bir risalesi vardýr. Orada þöyle demiþtir: «Kýzmak üç kýsým olur. Birincisi; kendisinde öfkenin mukaddimeleri hâsýl olur. Öyle ki aklý deðiþmez. Ne söylediðini ve ne istediðini bilir. Bunun hakkýnda iþkâl yoktur. Ýkincisi; öfkenin son haddine varýr. Ne söylediðini ve ne istediðini bilmez. Böylesinin hiçbir sözünün geçerli olmadýðý þüphesizdir. Üçüncüsü; bu iki mertebenin arasýnda bulunandýr ki, deli gibi olmamýþtýr. Üzerinde durulacak budur. Deliller bunun sözlerinin geçersiz olmasýný göstermektedir.» Bu sözler Gâyetü´l-Hambeliyyeþerhinden kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Lâkin Gâye sahibi üçüncüsünde ona muhâlif olduðuna iþaret etmiþ; "Kýzan þahsýn talâký vâkidir. Ýbn-i Kayyim buna muhaliftir." demiþtir. Bizce uygun olan da budur. Lâkin buna þöyle itiraz edilir: Biz bunaðýn sözlerini itibara almadik. Halbuki bunaklýðýn ne söylediðini ve istediðini bilmeyecek hale varmasý lâzým deðildir. Buna þöyle cevap verilebilir: Bunak bir hal üzere devam ettiði için zabtý mümkün olduðundan bunak hakkýnda mücerret akýl noksanlýðý ile yetinilmiþtir. Kýzmak bunun hilâfýnadýr. Çünkü o bazý hallerde ârýz olur. Lâkin buna da dehþette kalmakla itiraz edilir. O da böyledir denilir. Bana zâhir olan þudur ki; medhuþ ile kýzgýnýn ne söylediðini bilmeyecek hale varmýþ olmalarý lâzým deðildir. Bilâkis hezeyaný fazla olmasý, þaka ile ciddiyi karýþtýrmasý kâfidir. Nitekim yukarýda geçtiði vecihle sarhoþ hakkýnda da fetva verilen kavil budur. Dehþetin, akýl baþtan gitmektir diye tarifi buna aykýrý deðildir. Zira delilik dal dal olur. Onun içindir ki Bahýr sahibi onu aklýn bozukluðudur diye tefsir etmiþ; bunaklýðý, birsâmlýlýðý, baygýnlýðý ve medhuþ olmayý hep delilikten saymýþtýr.

Bu söylediklerimizi þu da te´yid eder ki; bazýlarý, "Akýllý; özü sözü doðru plan kimsedir. Ancak nâdiren böyle olmayabilir. Deli bunun zýddýdýr. Bir de bazý deliler ne söylediðini ve ne yapmak istediðini bilirler. Bazen öyle þeyler söylerler ki, bilmeyen kimse akýllý olduðuna þehadet eder. Sonra yine o mecliste buna aykýrý harekette bulunur." demiþtir.

Hakiki deli bazen ne söylediðini ve ne istediðini bilirse, deli olmayan evleviyetle bilir. Þu halde medhuþ ve benzeri hakkýnda itimada þayan olan âdeti harici fiil ve sözlerinde bozukluðun fazla olmasýna göre hüküm vermektir. Yaþlýlýktan, hastalýktan veya ani bir musibetten dolayý aklý bozulan kimse hakkýnda dahi fiil ve sözlerinde bozukluk hâli gâlip geldiði müddetçe söylenecek söz budur. Yani sözlerine itibar yoktur. Velevki bilerek ve isteyerek söylemiþ olsun. Çünkü bu bilgi ve iradenin itibarý yoktur. O sahih bir idraktan hâsýl olmamýþtýr. Nitekim aklý eren çocuðun da fiil ve sözlerine itibar yoktur. Evet, buna göre tâlik hususunda aþaðýda Bahýr´dan naklen zikredilen; Fetih, Hâniyye ve diðer kitaplarda da açýklanan þu mesele müþkil kalýr: «Bir adam karýsýný boþar da yanýnda bulunan iki þahit; sen istisna yaptýn (yani inþaallah dedin) diye þehâdette bulunurlar. Fakat o adam bunu hatýrlamazsa bakýlýr. Ne söylediðini bilmeyecek kadar öfkeli bir halde söylemiþse, o þahitlerin þehadetiyle amel edebilir. Aksi takdirde edemez.»

Bunun muktezasý þudur ki: O adam ne söylediðini bilmezse talâký vâkidir. Aksi takdirde þahitlerin; sen istisna yaptýn demeleriyle amel etmeye hâcet yoktur. Bu son derece müþkildir. Meðerki þöyle cevap verilsin. Onun ne söylediðini bilmediðinden murad, çok kýzdýðý için bazen söylediði þeyi unutur, hatýrlayamaz demektir. Yoksa anlamadýðýný veya kasdetmediðini aðzý söylemeye baþlar mânâsýna deðildir. Zira þüphesiz bu dereceye varýrsa, deliliðin en yüksek derecesine çýkmýþ olur. Bu yorumu þu da te´yid eder ki, bu meselede o kimse boþadýðýný ve boþamayý kasdettiðini bilir. Lâkin çok kýzdýðý için istisna yaptýðýný hatýrlamaz. Bu makamýn izahý hususunda bana zâhir olan budur. Hakikatý Allah bilir. Sonra bu cevabý te´yid eder ibare gördüm. O da þudur: Valvalciyye sahibi, "O kimse kýzdýðý vakit sonra hatýrlayamayacaðý birtakým sözler aðzýndan çýkarsa, þahitlerin sözüne itimat etmesi caizdir." demiþtir.

«Sonra hatýrlayamayacaðý sözleri» demesi, bizim söylediðimiz mânâda açýktýr. Allahu a´lem.

«Çünkü zamiri muteber olmayan bir yere iade etmiþtir.» Þarih bununla çocuðun sözüyle uyuyanýn sözü arasýndaki farkýn þu olduðuna iþaret etmiþtir: Çocuðun sözü lügatta ve nahivde muteberdir. Þu kadar var ki, þeriatta hükümsüzdür. Uyuyanýn sözü bunun hilâfýnadýr. O hiçbir yerde muteber deðildir. H.

Ben derim ki: Bu mânâ þarihin, "Onun için uyuyan kimse doðrulukla, yalancýlýkla, haberle, inþa ile vasýflanamaz." sözünden alýnmýþtýr. Tahîr´de þöyle denilmiþtir: «Uyuyan kimsenin müslüman olmak, dinden dönmek ve karý boþamak hususundaki sözleri bâtýldýr. Bu sözler kuþ sesleri gibi haber ve inþa ile, doðrulukla, yalanla vasýflanamaz.» Bu ifadenin bir misli de Telvîh´tedir. Bu açýk gösterir ki, uyuyan kimsenin sözüne, lügaten ve þer´an söz denilemez. O mühmel mesabesindedir. Konuþmakla namazýnýn bozulmasýna gelince: Namazýn bozulmasý, lügaten ve þer´an mu´teber olan söze baðlý olmadýðý içindir. Çünkü namaz mühmel ve mânâsýz sözlerle diðer sözlerden daha çok bozulur. Böylece uyuyanýn sözüyle çocuðun sözü arasýndaki fark açýklanmýþ olur.

Sonra, "ben ona cevaz verdim" sözü hususunda uyuyanla çocuðun sözleri arasýnda fark aramaya hâcet olmadýðý gizli deðildir. Zira ikisinde de talâk vâki olmaz. Cevaz vermek mevkuf olarak mün´akittir. Çocukla uyuyanýn talâký ise mevkuf deðil bâtýldýr. Nitekim çocuðun boþamakla âzâd etmek gibi sýrf zarar olan tasarruflarý hakkýnda hüküm budur. AIýþ-veriþ ve nikâh gibi fayda ile zarar arasýnda deveran eden tasarruflarý bunun hilâfýnadýr. Onlar mevkuf olarak mün´akittir. Hattâ çocuk bülûða erer de yaptýðý bu tasarrufu caiz kabul ederse sahih olur. Nitekim biz bunu mehir bâbýndan az önce arzetmiþtik. Uyuyanla çocuðun arasýnda fark sadece, "ben onu ika ettim" sözünde aranýr. Zira daha önce þarih çocuk hakkýnda vâki olduðunu söylemiþti. Çünkü bu baþtan talâký ika´dýr. Uyuyan hakkýnda böyle dememiþti.

Farkýn izahý þudur: Çocuðun sözünün bir mânâsý vardýr. Velevki þeriat mûcebince ameli ona lâzým kýlmasýn. Binaenaleyh, "ben onu ikâ ettim" cümlesindeki zamiri, karýsýna söylediði, "seni boþadým" cümlesinin tazammun ettiði talâk cinsine iade etmek sahihtir. Uyuyan kimse bunun hilâfýnadýr. Onun sözü lügat itibariyle dahi muteber olmadýðýndan mühmeldir. Hiçbirþey tazammun etmez. Zamir hiç zikredilmedik bir mercie döner. Sanki hiç zamir söylemeden, "ika ettim" demiþ gibi olur. Bunu iptidaen talâk ika´ý yapmak doðru deðildir.

«Ben bunu talâk yaptým» ibaresi Bahýr´da da böyledir. Benim Tatar-hâniyye´de gördüðüm ise, "yahut ben bu talâký talâk yaptým derse" þeklinde olup, önceki gibi ism-i iþaretle kullanýlmýþtýr.

Ben derim ki: Fark müþküldür. Çünkü geçen bir kelimeye dönmesi hu-susunda ism-i iþaret zamir gibidir. Binaenaleyh burada da talâk vâki olmamasý gerekir. Ama þöyle cevap verilebilir: Ýsm-i iþaretin mercii hükümsüz kalýnca, ondan sonra zikredilen talâk sözü muteber olur ve sanki, "ben talâký ika ettim" yahut "talâký talâk yaptým" demiþ gibi olur. Bunu iptidaen talâk yapmak sahihtir. Zamirin mercii hükümsüz kalýrsa, bunun hilâfýnadýr. Tatarhâniyye´de, "Uyurken söylediðimi ika ettim dese bir þey vâki olmaz." denilmiþtir. Bu zâhirdir. Nitekim çocuðun talâkýnda geçmiþti.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 04 Mart 2010, 05:17:20
TALÂKIN SAYISI KADINLARA BAKARAK ÝTÝBAR EDÝLÝR

METÝN


Karý-kocadan biri diðerinin tamamýna veya bir kýsmýna mâlik olursa nikâh bâtýl olur. Kadýn kocasýna mâlik olduðu onda onu âzâd eder de o da kadýný iddeti içinde boþarsa; yahut kadýn müslüman olarak Ýslâm diyarýna çýkar da sonra kocasý da müslüman olarak Ýslâm diyarýna çýkar ve kadýný iddet içinde boþarsa. Ýmam Ebû Yusuf her iki meselede bu talâký hükümsüz býrakmýþ, Ýmam Muhammed ise her iki meselede vâki saymýþtýr. Talâkýn sayýsý kadýnlara bakarak itibar edilir. Ýmam Þâfii´ye göre ise erkeklere bakarak itibar olunur. Binaenaleyh hür kadýnýn talâký üç, cariyenin talaký ise mutlak surette ikidir. Talâk: niyet veya hâlin delâleti bulunursa, âzâd lâfzýyla vâki olur. Bunun aksi caiz deðildir. Çünkü milki izale etmek kaydý izaleden daha kuvvetlidir.

ÝZAH

«Karý-kocadan biri diðerine» hakiki milkle mâlik olursa nikâh bâtýl olur. Þu halde mükâteb karýsýný satýn alýrsa aralarý ayrýlmaz. Zira kölelik bâkîdir. Koca için sabit olan milkiyet hakkýdýr. O ise nikâhýn devamýna mâni deðildir. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir.

«Ýmam Ebû Yusuf» her iki meselede bu talâk vâki deðildir demiþ, Ýmam Muhammed ise her iki meselede vâki olduðunu söylemiþtir. Çünkü iddet devam etmektedir. Ýddet bekleyen bir kadýn ise talâka mahâldir. Ebû Yusuf´un delili þudur: Ayrýlýk karý-kocadan birinin diðerine mâlik olmasýyla yahut iki memleketin birbirine zýt olmasýyla meydana gelmiþtir. Binaenaleyh kadýn talâka mahâl olmaktan çýkmýþtýr. Ýddet beklemekle mahalliyet sabit olmaz. Nitekim fâsit nikâhta böyledir. Þarih âzâd etmek ve Ýslâm diyarýna çýkmakla kayýtlamýþtýr. Çünkü bunlardan önce talâk bilittifak vâki deðildir. Ýddetin talâk hakkýnda eseri zâhir deðildir. Onun eseri ancak baþka bir kocayla evlenmek hakkýnda zâhirdir. Musaffâ´da böyle denilmiþtir. Ýbn-i Melek.

T E M B Ý H : Þurunbulâliyye sahibi diyor ki: Musannýf birinci meselenin aksini zikretmemiþtir. Ondan murad; kocasý karýsýný satýn aldýktan sonra âzâd ederek iddet içinde onu boþamasýdýr. Hüküm Ýmam Muhammed´in kavli ile Ebû Yusuf´un birinci kavline göre talâkýn vukuudur. Sonra Ebû Yusuf bu kavilden dönmüþ, talâkýn vâki olmadýðýný söylemiþtir. Züfer´in kavli de budur. Fetva da buna göredir. Bunu Kâdýhân söylemiþtir. Bu izaha göre musannýfýn Mecma sahibine uyarak talâk vâki deðildir demesi hususundaki fetva, kadýn kocasýný satýn alýp da âzâd ettiði surete göredir.

«Talâkýn sayýsý kadýnlara bakarak itibar edilir.» Çünkü Peygamber (s.a.v.). "Cariyenin talâký ikidir. Ýddeti de iki hayýzdýr." buyurmuþtur. Bu hadîsi Ebû Dâvûd, Tirmizî, Ýbn-i Mâce ve Darekutnî Hz. Âiþe´den merfu olarak rivayet etmiþlerdir. Tirmîzî, "Bu hadis gariptir. Ama Rasulullah (s.a.v)´in Ashabýyla baþkalarýndan olan ehl-i ilim bununla amel etmiþlerdir." demiþtir. Darekutnî´de, "Kâsým ve Sâlim müslümanlarýn bununla amel ettiklerini söylemiþlerdir." denilmiþtir. Tamamý Fetih´tedir. Fetih sahibi bu hadîsi incelemiþ ve, "Sahih deðilse hasendir." demiþtir.

«Mutlak surette» sözü hem hürreye, hem cariyeye râcîdir. Yani hürre ve cariye ister hür, ister köle olan erkeðin nikâhýnda bulunsunlar hüküm birdir. T.

«Âzad lâfzýyla» talâk vâki olur. Yani bir adam karýsýna, "seni âzâd ettim" der de boþamayý niyet eder veya hal bunu gösterirse, kadýn boþ düþer. Ama cariyesine, "seni boþadým" derse âzâd olmaz. Çünkü milki yok etmek kaydý yok etmekten daha kuvvetlidir. Azâd etmek talâkýn lâzýmý deðildir. Binaenaleyh talâký âzâd için istiare etmek sahih deðildir. Ama bunun aksi sahihtir. Dürer.

METÝN

FER´Î MESELELER:
Bir adam tahta gibi bir þeyin üzerine okunaklý bir þekilde talâk kelimesini yazarsa, niyet ettiði takdirde talâk vâki olur. Mutlak surette vâki olduðunu söyleyenler de vardýr. Su gibi bir þeyin üzerine yazarsa, mutlak surette talâk vâki olmaz. Mektup ve hitap suretiyle yazarsa, meselâ "Ey filane! Bu mektubum sana geldiði vakit sen boþsun" derse, mektup ulaþtýðýnda kadýn boþ olur. Cevhere. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: Bir adam karýsýna, "Senden ve filaneden baþka benim her karým boþ olsun." diye yazar da, son kadýnýn ismini silerek gönderirse, kadýn boþ düþmez. Bu acayip bir hîledir. Yazý ile istisna yapmasý ileride gelecektir.

ÝZAH

«Talâk kelimesini yazarsa ilh...» Hindiyye sahibi diyor ki; «Yazý mersûm ve gayrý mersûm olmak üzere iki nevidir. Mersûmdan maksadýmýz, gaibe yazýlan mektup gibi adresli olmasýdýr. Gayrý mersûm, adressiz olandýr. O da okunaklý okunaksýz olmak üzere iki vecihledir. Okunaklý olaný, bir sahifeye veya duvara yahut yeryüzüne okunup anlaþýlacak þekilde yazýlandýr. Okunaksýzý, havaya ve su üzerine yazýlan okunup anlaþýlmasý mümkün olmayandýr. Okunmayan yazýda talâk vâki olmaz. Velevki niyet etmiþ olsun. Yazý okunur fakat adressiz olursa, talâký niyet ettiði takdirde talâk vâki olur, aksi taktirde olmaz. Yazý adresli ise, niyet etsin etmesin talâk vâki olur. Sonra adresli yazý ikiden hâli deðildir, ya talâký gönderir ve, "bundan sonra malûmun olsun ki sen boþsun" diye yazar. Bunu yazdýðý gibi talâk vâki olur ve yazdýðý andan itibaren kadýnýn iddet beklemesi icabeder. Yahut kadýnýn talâkýný mektubun varmasýna tâlik eder ve, "Bu mektubum sana vardýðýnda sen boþsun!" der. Mektup kadýna geldiðinde onu okusun okumasýn talâk vâki olur. Hulâsa´da böyle denilmiþtir. T.»

«Okunaklý bir þekilde» Yani adressiz mutad þekilde yazarsa demektir. Adressiz diyekaydetmemesi, mukabilinden anlaþýldýðý içindir. Mukabili, "Mektup suretiyle ilh..." sözüdür. Adresliden murad budur.

«Mutlak surette» sözünden murad; niyet ettiði ve etmediði yerlerdir. «Mektup ulaþtýðýnda kadýn boþ olur.» Yani mektup kadýna vardýkta boþ olur. Okunaklý ve adresli olan mektupta niyete muhtaç deðildir. "Ben bununla yazýmý denemek istedim." diye iddiasý kazaen tasdik edilmez. Bahýr. Bunun mefhumundan anlaþýlýr ki, adresli mektupta diyaneten tasdik edilir. Rahmetî. Mektup kadýnýn babasýna varýr da kýzýna vermeden onu parçalarsa, bakýlýr: Babasý kýzýnýn bütün iþlerinde tasarruf sahibi olup mektup kýzýn bulunduðu yerde eline geçmiþse, talâk vâki olur. Böyle olmazsa, kýzýn eline geçmedikçe talâk vâki olmaz. Babasý mektup aldýðýný kýzýna haber verir de mektubu parçalanmýþ olarak ona teslim ederse, okunup anlaþýlmasý mümkün olduðu takdirde talâk vâki olur. Aksi takdirde olmaz. Bunu Tahtâvi Hindiyye´den nakletmiþtir.

Tatarhâniyye´de þöyle denilmiþtir: «Bir adam bir kâðýda; bu mektubum sana vardýðýnda sen boþsun, diye yazar da sonra onu baþka bir nüshaya geçirir yahut baþka birine istinsah emri verir fakat kendisi yazdýrmazsa, kadýna mektuplarýn ikisi de geldiði takdirde, kocasý bu mektuplarý kendisi gönderdiðini ikrar eder veya kadýn bunu isbat ederse, kazaen iki defa boþ olur. Diyaneten mektuplarýn hangisi gelse bir defa boþ olur. Diðer mektup bâtýldýr, Adam kâtibe, "Benim karýmýn talâkýný yaz." derse, bu talâký ikrar olur. Velevki yazmasýn. Baþka birinden karýsýnýn talâkýný yazmasýný istese, yahut bunu biri kocaya okusa, koca da mektubu alarak mühürlese ve adresini yazarak kadýna gönderse, mektup kadýna vardýðýnda koca kendi mektubu olduðunu ikrar ederse talâk vâki olur. Yahut o adama, "bu mektubu karýma gönder" veya, "bir nüsha yaz da ona gönder" derse, kendi mektubu olduðunu ikrar etmez, beyyine de bulunmaz, lâkin bu iþi olduðu gibi anlatýrsa, kazaen ve diyaneten kadýn boþ düþmez. Keza kendi eliyle yazmadýðý ve kendisi söyleyerek yazdýrmadýðý her mektup ile - o mektubu kendisi gönderdiðini ikrar etmedikçe - talâk vâki olmaz.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Bir adam karýsýna ilh...» Bu meselenin sureti þudur: Adamýn Zeynep adýnda bir karýsý vardýr. Sonra baþka bir beldeden Aiþe isminde biriyle ev-lenmiþtir. Zeynep bunu duymuþtur. Adam Zeynep´ten korkarak ona, "Benim sen ve Aiþe´den baþka her karým boþ olsun." diye yazar, sonra "Aiþe´den baþka" sözünü siler. H.

Ben derim ki: Sildiði yazýyý þahitlere göstermesi gerekir. Tâ ki iþ meydana çýkýp da hâkim Aiþe´nin boþ düþtüðüne hüküm etmesin.

«Bu acayip bir hiledir.» Acayip olmasý, yazýnýn silindikten sonra yine iþe yaramasýdýr.

«Yazý ile istisna yapmasý ileride gelecektir.» Yani tâlik bâbýnda, "kadýna, sözü birbirine bitiþikbir þekilde; sen boþsun inþaallah derse" dediði yerde gelecektir. H. Hindiyye´de bildirildiðine göre bir kimse talâký bir þey üzerine yazar da diliyle istisna yaparsa (inþaallah derse); yahut diliyle boþayýp yazý ile istisna yaparsa, sahih olur mu olmaz mý? Bu mesele hakkýnda rivayet yoktur. Ama sahih olmasý gerekir. Zahîriyye´de böyle denilmiþtir. T. Allahu a´lem.








SARÝH BÂBI

METÝN


Talâkýn sarîhi yalnýz talâkla kullanýlan kelimelerdir. Velevki Farsça olsun. "seni tatlik ettim, sen boþsun ve sen mutallakasýn." gibi sözler bu kabildendir. Kadýna hitabý kaydetmesi þundandýr: Zira "Dýþarý çýkarsan talâk vâki olur."; yahut "Benim iznim olmaksýzýn çýkma. Çünkü ben talâka yemin ettim." der de kadýn çýkarsa talâk vâki olmaz. Çünkü kadýna izafeti terk etmiþtir.

ÝZAH

Musannýf nefs-i talâký ve talâkýn sünnî ve bid´î diye yapýlan ilk taksimiyle bu külliyatýn bazý hükümlerini daha önce zikretti. Þimdi de talâkýn bazý cüz´iyyatýný kadýna ve kadýnýn bir cüzüne izafe ederek, yapýlan talâk ile bu cüz´iyyatýn sarih ve kinayelerinin hükümlerini beyan ediyor. Binaenaleyh bu icmalden sonra gelen tafsilât gibidir.

«Yalnýz talâkta kullanýlan kelimelerdir.» Yani ekseriyetle yalnýz talâkta kullanýlýrlar. Nitekim Bahýr sahibinin sözü de bunu ifade etmektedir. Tahrir´de sarih: "Þer´i hükmü niyetsiz sabit olan þeydir." diye tarif edilmiþtir. Þeyden murad: sözdür yahut söz yerini tutan okunaklý yazý veya anlaþýlýr iþarettir. Þu halde kadýna üç taþ atmakla yahut saçlarýný týraþ etmesini emretmekle kadýn boþ düþmez. Velevki taþ atmakla ve týraþ olmakla talâký kasdetsin. Çünkü talâkýn rüknü sözdür yahut yukarýda geçtiði vecihle söz yerini tutan þeylerdir.

«Velevki Farsça olsun.» Binaenaleyh Farsçada yalnýz talâkta kullanýlan kelimeler sarih sözlerdir. Onlarla niyetsiz talâk vâki olur. Hem talâkta hem baþkasýnda kullanýlanlarýn hükmü ise, bütün ahkâmda Arapça´nýn kinayelerinin hükmü gibidir. Bahýr. Hayreddin-i Remli´nin Bahýr hâþiyesinde Camiu´l-fusuleyn´den naklen bildirildiðine göre, bir adam Farsça bir söz söyler de bu söz, "Þöyle yaparsam seninle benim aramýzda þeriatýn kelimesi câri olsun." manâsýna gelirse, bununla talâka yemin sahih olmak gerekir. Çünkü bu söz Acemler arasýnda yemin hususunda âdettir.

Ben derim ki: Lâkin Nûru´l-Ayn sahibinin beyan ettiðine göre zâhir olan, bununla yeminin sahih olmamasýdýr. Çünkü Bezzâziye´de elfâzý küfür bahsinde bildirildiðine göre, Þirvan köylerinde bir kimse, "Ben her ne zaman þöyle yaparsam þöyle olsun." diyerek yemin ederse, üç muallâk talâk olur, þeklinde þöhret bulmuþtur. Ama bu bâtýldýr. Avam taifesinin saçmalarýndandýr.

T E M B Ý H :
Þurunbulâliyye´de þöyle denilmiþtir: «Türk diliyle, "sen boþ" yahut "sen boþ ol!" diyerek yapýlan talâk, maksada göre ric´î midir, bâin midir diye sual vâki oldu. Çünkü bu sözün mânâsý, kof veya boþ demektir. Araþtýrýlmalýdýr.»

Ben derim ki: Hayreddin-i Remlî´nin talebesi Rahîmi ric´î talâk olacaðýna fetva vermiþ ve; "Nitekim Þeyhülislâm Ebussuud bununla fetva vermiþtir." demiþtir. Bizim üstadlarýmýzýnüstadý Türkmânî de dâr-ý saltanat müftüsü Ali Efendi Fetevâ´sýndan ve Hâmidiyye´den bunun mislini nakletmiþtir.

«Çünkü kadýna izafeti terk etmiþtir.» Yani kadýna mânevi izafeti terk etmiþtir. Zira þart odur. Hitap da izafet-i mâneviyedendir. Ýþaret de öyledir. "Þu kadýn boþtur" gibi. Keza "karým boþtur, Zeynep de boþtur" gibi sözler de böyledir. H.

Ben derim ki: Þârihin zikrettiði ta´lilin aslý Bahýr sahibine aittir. O da bunu Bezzâziye´nin yeminler bahsindeki þu sözünden almýþtýr: «Bir adam karýsýna; benim iznim olmaksýzýn bu hâneden çýkma. Çünkü ben talâka yemin ettim, der de kadýn dýþarý çýkarsa talâk vâki olmaz. Çünkü kadýnýn talâkýna yemin ettiðini söylememiþtir. Baþkasýnýn talâkýna yemin etmiþ olmasý ihtimali vardýr. Binaenaleyh söz adamýndýr.» Bu ifadenin bir misli de Hâniyye´dedir. Ama bundan çýkarýlan hüküm söz götürür. Çünkü Bezzâziye´nin sözünün mefhumu þudur: O adam karýsýnýn talâkýna yemin etmek isterse talâk vâki olur. Çünkü bu sözü baþkasýnýn talâkýna sarfetme hakký kendisine verilmiþtir. Þârihin Bahýr sahibine uyarak yaptýðý ta´lilin mefhumu ise, asla talâk vâki olmamaktýr. Çünkü izafet þartý yoktur. Halbuki kadýný boþamak istese izafet mevcut olur ve, "Çünkü ben senden talâka yemin ettim yahut senin talâkýna yemin ettim." mânâsýna gelir. Erkeðin sözünde izafetin açýk olmasý lâzým deðildir. Çünkü Bahýr´da þöyle denilmektedir: «Bir adam boþ olsun der de kimi kasdettin diye sorulduðunda karýmý cevabýný verirse, karýsý boþ düþer.»

Þu da var ki, Kýnye sahibi Bürhan´a nisbet ederek þunu söylemiþtir:«Bir adamý bir cemaat þarap içmeye dâvet eder de adam ben talâka yemin ettim; ben içemem cevabýný verir ve bunda yalan söylerse, sonra içtiði takdirde karýsý boþ düþer. Tûhfe sahibi diyaneten boþ düþmez demiþtir.» Tuhfe´nin sözü öncekine muhalif deðildir. Çünkü murad, sade kazaen boþ düþer demektir. Yukarýda geçmiþti ki, bir adam yalandan talâký haber verirse, diyaneten talâk vâki olmaz. Þakadan söyleyen bunun hilâfýnadýr.

Bu gösterir ki, talâký açýktan kadýna izafe etmese de talâk vâkidir. Evet, bu sözü, "Ben baþkasýnýn talâkýna yemin etmeyi murad ettim" demediðine yorumlamak mümkündür. O zaman Bezzâziye´nin ifadesine muhalif olmaz. Bunu Bahýr´ýn þu sözü de te´yid eder: «Bir adam; bir kadýn boþtur yahut bir kadýn üç defa boþ oldu diye söyler de ben kendi karýmý kasdetmedim derse tasdik olunur.» Bundan anlaþýlýr ki, böyle demezse karýsý boþ düþer. Çünkü âdet þudur: Karýsý olan bir adam ancak onun talâkýna yemin eder, baþkasýnýn talâkýna yemin etmez. Binaenaleyh, "Ben talâka yemin ettim" sözü, baþkasýný kasdetmedikçe karýsýna sarfedilir. Zira sözü buna ihtimallidir. Kadýnýn ismini yahut babasýnýn veya anasýnýn yahut çocuðunun ismini zikretmesi ve, "Amra boþ olsun". yahut "filan adamýn kýzý", yahut "filan kadýnýn kýzý" veya "filanýn annesi boþ olsun" demesi bunun hilâfýnadýr. Zira ulema bukadýnýn boþ olduðunu açýklamýþlardýr. Burada o adam, "Ben karýmý kasdetmedim" derse, karýsý söylediði gibi olduðu takdirde kazaen tasdik edilmez. Nitekim kinayeler bahsinden az önce gelecektir. Musannýf yakýnda zikredecektir ki, çok kullanýlan sözlerden bazýlarý da, "Talâk bana lâzým gelir, haram bana lâzým gelir, üzerime talâk lâzým gelsin ve üzerime haram lâzým gelsin..." sözleridir. Binaenaleyh örf olduðu için niyetsiz talâk vuku bulur ilh... Ulema bu gibi sözlerle talâkýn vâki olduðunu söylemiþlerdir. Halbuki bunlarýn hiçbirinde açýk olarak talâký kadýna izafe yoktur. Bu da Kýnye´nin ifadesini te´yid eder. Zâhirine bakýlýrsa o adam. "Örften dolayý karýsýný murad etmemiþtir." iddiasýnda tasdik edilmez. Allahu a´lem.

METÝN


Bunlarla, yani bu sözlerle ve bunlarýn mânâsýndaki sarîh sözlerle bir talâk-ý ric´î vâki olur. Bunlarda talâð, telâð ve telâk yahut t, I, k veya talâkbaþ gibi sözler de bilenle bilmeyen arasýnda fark yapýlmaksýzýn dahildir. Ben bunu korkutmak için söyledim demesi de kazaen tasdik edilmez. Meðerki böyle yapacaðýna önceden þahit getirmiþ olsun. Bununla fetva verilir. O adama; sen karýný boþadýn mý diye sorulur da evet yahut belâ diye cevap verirse, karýsý boþ düþer. Bahýr,

ÝZAH

«Ve bunlarýn mânâsýndaki sarih sözlerle...» Yani aþaðýda söyleyeceði, "boþ ol veya mutallaka" gibi sözlerle, keza daha ziyade hâl mânâsýnda kullanýlan, "seni boþadým" gibi sözlerle bir talâk-ý ric´î vâki olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

Ben derim ki: Zamanýmýzda âdet olan, "boþ oluyorsun" sözü ile, "talâkýný al" sözü; kadýnýn da aldým demesi dahi bu kabildendir. Bu sözle niyet þart koþulmaksýzýn talâk vâki olduðu sahihlenmiþtir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Bahýr´da; "Senin talâkýný diledim, talâkýna razý oldum." gibi sözler de bu kabildendir denilmiþse de, burada hilâf vardýr. Zeylâî´nin kesinlikle ifade ettiðine göre bunlarýn her ikisinde mutlaka niyet lâzýmdýr. Nitekim Hayreddin-i Remlî de böyle demiþtir. Yani bunlar kinayedir. Çünkü sarîh söz niyetle muhtaç deðildir. Yine Bahýr´da, "Tâlâkýný sana baðýþladým, talâkýný sana tefdi ettim ve talâkýný sana rehin ettim gibi sözler dahi bu kabildendir." denilmiþse de, þârih bunlarla talâkýn vâki olmadýðýnýn sahihlendiðini söyleyecektir.

«Sen talâksýn.» sözüne gelince: Bu söz, zikredilenler mânâsýnda deðildir. Çünkü bundan murad, bununla bir talâk-ý ric´î vâki olur. Velevki hilâfýný niyet etsin demektir. Nitekim musannýf bunu açýklamýþtýr. "Sen talâksýn" sözünde üçü niyet etmek de sahih olur. Nitekim musannýf onun akabinde bunu söylemiþtir.

«Sen filaneden daha boþsun.» sözüne gelince: Nehir´de Valvalciyye´den naklen bunun kinaye olduðu bildirilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Bu söz, kadýnýn, filan karýsýný boþamýþdemesine cevaben söylenirse talâk vâki olur. Ama diyaneten olmaz. Nitekim Hulâsa´da bildirilmiþtir. Çünkü hâlîn delâleti niyet yerine geçer. Hattâ geçmemiþ olsa talâk ancak niyeti» olur.»

Talâð, telâð ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Yanlýþ telâffuz edilen sözler de sarîh kýsmýndandýr. Bunlar beþtir.»

«T, l, k...» Buradakinin zâhirinden ve Fetih ile Bahýr´da dahi mislinin zikredilmesinden anlaþýlýyor ki, maksat hece harflerinin müsemmalarýný söylemektir. Zâhire göre bunlarla isimlerinin arasýnda fark yoktur. Zahîre´nin köle âzâdý bahsinde Ýmam Ebû Yusuf´tan naklen; "Bir kimse cariyesine elif, nun, ta, ha, ra, ha derse (Bu harfler bitiþtiði takdirde. ´entihurratün´. ´sen hürsün´ sözü meydana gelir.) yahut karýsýna elif, nun, te, ta, elif, lam, kaf (´entitalikun´. ´sen boþsun´ sözü meydana gelir.) der de karýsýnýn boþ olmasýný, cariyesinin âzâdlýðýný niyet ederse, karýsý boþ, cariyesi de âzâd olur. Bu kinaye, mesabesindedir. Çünkü bu harflerden açýk kelime mânâlarý anlaþýlýr. Yalnýz bu þekilde kullanýlmazlar. Binaenaleyh niyete muhtaç olmak hususunda kinaye gibidirler." denilmiþtir.

Sen biliyorsun ki, niyete muhtaç olunca, burada zikredilmesi münasip deðildir. Çünkü sözümüz ric´î talâkýn neyle olacaðý hususundadýr. Velev ki niyet etmesin, Þârih dahi bir sahife sonra bunlarýn niyete muhtaç olduðunu açýklayacaktýr. Kinayeler bâbýnda dahi zikredecektir. Bunu biz de talâk bahsinin baþýnda Fetih´ten naklen arzetmiþtik. Bahýr´da, þöyle denilmektedir: «Hece harflerini söylemekle, meselâ ´sen t, I, k´ demekle; ve keza erkeðe karýný boþadýn mý diye soruldukta, n, a, m; yahut b, I, y, diye hece harfleriyle cevap verirse konuþmasa bile talâk vâki olur. Hâniyye sahibi bunu mutlak býrakmýþ; niyeti þart koþmamýþtýr. Bedâyi sahibi ise niyeti þart koþmuþtur.»

Ben derim ki: Þart olduðunu açýklamamak þart olmaya aykýrý deðildir. Þu da var ki, Hâniyye´deki ibare meselenin sözle sorulup cevabýn hece harfleriyle verilmesine aittir ki, bu da cevap istediðine bir karinedir. Binaenaleyh niyetsiz olarak talâk vâkidir. Adamýn baþtan hece harfleriyle sen boþsun demesi bunun hilâfýnadýr.

"Talâkbaþ" Fârisî bir kelimedir. Zahîre sahibi diyor ki: «Kadýna, "seh-talâkbaþ" yahut "betalâkbaþ" dese niyet hakem kýlýnýr. Ýmam Zahîruddin bu üç surette niyetsiz talâk vâki olduðuna fetva verirmiþ.»

«Ben bunu...» Yani yanlýþ telâffuzu kadýný korkutmak için boþamaya niyetim yokken söyledim. derse kazaen tasdik edilmez.

«Sen karýný boþadýn mý?» Kezâ, "sen karýný boþadýn deðil mi?» denilse, Fetih sahibinin incelemesine göre örfen belâ´ yahut neam diye cevap vermesi arasýnda fark yoktur. Kadýn boþ düþer. Nitekim bu bâbýn sonundaki fer´î meselelerde gelecektir.

«Karýsý boþ düþer.» Yukarýda anlattýðýmýz vecihle, niyetsiz olarak kadýn bir talâk-ý ric´î ile boþ düþer. Yani talâký bâin yapacak bir karine bulunmazsa talâk ric´î olur. Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «(Sarih iki nev´idir. Ric´î sarîh, bâin sarih. Ric´î sarih: Hakikaten zifaf olduktan sonra karþýlýksýz olmak þartýyla, bir de nassan veya iþareten üç adedi bulunmamak ve bâin olduðunu bildirecek bir sýfatla mevsuf olmamak veya atýfsýz bâin olduðunu bildirmemek, sayý ile veya bâin olduðuna delâlet edecek sýfatla benzetme yapmamak þartýyla talâk harfleriyle yapýlýr. Ric´î bâin: Bunun hilâfýnadýr ki, ayrýlýk ifade eden harflerle ve yine talâk harfleriyle yapýlýr. Lâkin hakikaten zifaftan öncedir yahut zifaftan sonra olup nassan yahut iþareten üç adediyle beraberdir veya ayrýlýk bildiren bir sýfatla mevsuftur yahut atýfsýz ayrýlýk bildirir veya ayrýlýða delâlet eden bir sayý yahut sýfata benzetilir.»

Bu kayýtlarla neden ihtiraz ettiði musannýfýn bâbýn sonunda zikredeceði sözlerden anlaþýlacaktýr. Orada, "Parmaklarýyla iþaret ederek sen þöyle boþsun derse, üç talâk vâki olur. Sen bâin talâkla boþsun derse, bâin talâk olur." diyecektir. Ve bâin derse bunun hilâfýnadýr. Sen bin gibi boþsun yahut "sen uzun boþsun" derse bâin talâk olur. Fetih sahibi ikinci kýsmýn sarîhten olmadýðýný tercih etmiþtir. Binaenaleyh ondan ihtiraza hacet yoktur. Bahýr sahibi Bedâyi´nin sözünü zâhir bularak, "Sarîhin haddi hepsine þâmildir." demiþtir. Nehir sahibi, "Çünkü kesin olarak mâlûmdur ki, zifaftan önce yahut mal karþýlýðý talâkta ve benzerlerinde bu söz kinaye deðildir. Aksi takdirde niyete yahut halin delâletine muhtaç olur. Bu suretle sarîh olduðu taayyün eder. Zira aralarýnda vasýta yoktur." demiþtir. Yine Nehir´de Sayrafiyye´den naklen, "Karýsýna; sen boþsun. Benim sa-na döneceðim yok, derse ric´î talâk olur. Fakat sana dönmemem þartýyla derse bâin olur." denilmiþtir. Bâbýn sonunda son mesele hakkýnda sözün tamamý gelecektir.

METÝN

Talâk-ý ric´înin hilâfýný, yani bâini veya bir talâk´ tan fazlayý niyet etse bile bir talâk-ý ric´î olur. Þâfiî buna muhaliftir. Yahut hiçbir þey niyet etmese yine talâk ric´î olur. Bu sözle baðlý olduðu ipten boþanmayý niyet ederse, sayý ile birlikte söylememek þartýyla diyaneten tasdik olunur. Zorla söyletilirse kazaen dahi tasdik olunur. Nitekim ipten veya baðdan boþsun diye açýk söylese sözü tasdik olunur. Keza kadýnýn ilk kocasýndan boþ olduðunu niyet ederse, sahih kavle göre tasdik edilir. Hâniyye. Ýþten boþ olduðunu niyet ederse asla tasdik edilmez. Fakat bunu açýk söylerse yalnýz diyaneten tasdik olunur.

ÝZAH

«Talâk-ý ric´inin hilâfýný niyet etse bile» cümlesini niyetle kayýtlamasý þundandýr: Çünkü ben bunu bâin yaptým yahut üç talâk yaptým derse, Ýmam-ý Âzam´a göre dediði gibi olur. Onun kavline göre biri üç yapmasýnýn mânâsý, bire iki daha kattý demektir. Yoksa bir talâký üçeböldü demek deðildir. Bedâyi´de böyle denilmiþtir. Bâin olma meselesinde Ýmam Ebû Yusuf ´da onunla beraberdir. Üç olma meselesinde beraber deðildir. Ýmam Muhammed her ikisini kabul etmemiþtir. Nehir. Meselenin tamamý Nehir´le Bahýr´dadýr. Onu musannýf da kinayeler bâbýnda zikredecektir.

Bu anlattýklarýmýzdan anlaþýlýr ki, talâký boþtan sayý ile birlikte söyleyerek; sen iki defa boþsun yahut üç defa boþsun dese vâki olur. Çünkü bundan sonraki bâbta görüleceði vecihle talâk her ne zaman sayý ile birlikte söylenirse, sayý ile vâki olur. Talâk kelimesini söyleyip sustuktan sonra sayýyý katarsa, hükmün ne olacaðýný kinayeler bahsinde söyleyeceðiz.

«Þâfii buna muhaliftir.» sözü, sadece "veya bir talâktan fazlaya". ifadesine râcîdir. Eimme-i Selâse buna muhaliftir dese daha iyi olurdu. Nitekim Bahýr´ýn ifadesinden bu anlaþýlýr. Ýmam-ý Âzam´ýn ilk kavli de budur. Çünkü sözünün muhtemel olduðu mânâyý niyet etmiþtir. T.

«Yahut hiçbir þey niyet etmese yine talâk ric´î olur.» Çünkü yukarýda geçti ki, sarih talâk niyete muhtaç deðildir. Lâkin talâkýn hem kazaen hem diyaneten vâki olmasý için talâk sözünü mânâsýný bilerek kadýna izafeyi kasdetmesi mutlaka lâzýmdýr ve onu ihtimalli bulunduðu mânâya sarfetmemesi gerekir. Nitekim bunu Fetih sahibi ifade etmiþtir. Nehir sahibi dahi tahkîkte bulunmuþtur. Bu þundan korunmak için lâzýmdýr: Kadýnýn yanýnda talâk meselelerini tekrar eder yahut bir kitaptan naklederek karým boþtur sözünü söyler yazarsa; veya baþkasýnýn yeminini hikâye ederse, kendi karýsýný kasdetmedikçe asla talâk vâki olmaz. Bir de þundan korunmak içindir: Kadýn kocasýna talâk sözünü söylemeyi öðretir de mânâsýný bilmeden söylerse, Özcend ulemasýnýn verdikleri fetvaya göre asla talâk vâki olmaz. Onlar buna gizlemekten korunmak için fetva vermiþlerdir. Baþkalarý ise sadece kazaen talâk vâki olmasýn diye; bir de, sen hayýzlýsýn diyecekken, dili sürçüp sen boþsun demesinden korunmak için böyle fetva vermiþlerdir. Çünkü böyle bir sözle yalnýz kazaen talâk vâki olur. Ayný zamanda sen talâksýn sözüyle ipten boþsun mânâsýný niyet ederse ondan da korunmuþlardýr. Çünkü bu sözle dahi yalnýz kazaen talâk vâki olur.

Þakacýya gelince: Onun talâký hem kazaen hem diyaneten vâkidir. Çünkü o, sebebi bile bile kasdetmiþtir. þeriat da hükmünü ister istemez aleyhine yürütmüþtür. Nitekim yukarýda geçti. Bundan anlaþýlýr ki, Bahýr ve Eþbâl´taki, "Sarîh söz niyete muhtaç deðildir." ifadeleri yalnýz kazaen geçerlidir. Diyaneten ise niyete muhtaçtýr. Bu mânâ ulemanýn, "ipten boþanmasýný niyet ederse: yahut yanlýþlýkla aðzýndan talâk sözü çýkýverirse, yalnýz kazaen talâk vâki olur." sözlerinden alýnýr. Yani diyaneten talâk vâki deðildir. Çünkü onu niyet etmemiþtir demektir. Fakat bu söz götürür. Çünkü birincide diyaneten talâk vâki olmamasý, sözü ihtimâIli bulunan mânâya serfettiði içindir. Ýkincide ise sözü kasdetmediði içindir. Bundan þu lâzým gelir: Diyaneten talâk vâki olmak için sözü kasdetmek þarttýr ve sahih te´vil yapýlmamalýdýr. Talâk niyetine gelince: O þart deðildir. Þu delille ki: Ýþten boþanmayý niyet ederse tasdik edilmez. Diyaneten dahi talâk vâki olur. Nitekim gelecektir. Halbuki bu adam talâkýn mânâsýný niyet etmemiþtir. Þakadan boþadýðýnda da öyledir.

«Diyaneten tasdik olunur» Yani niyeti kendisi ile ALLAH Teâlâ arasýnda sahihtir. Zira sözünün muhtemil olduðu mânâyý niyet etmiþtir. Binaenaleyh müftü talâk vâki olmamýþtýr diye fetva verir. Fakat hâkim kendisini tasdik etmez. Talâk vâki olmuþtur diye aleyhine hüküm verir. Çünkü söylediði karinesiz zâhirin hilâfýdýr.

«Sayý ile birlikte söylememek þartýyla...» Bu þartý Bahýr sahibi ve baþ-kalarý düðüm veya baðý açýk söylediði yerde zikretmiþlerdir. Meselâ sen þu düðümden üç kere boþsun derse, hem kazaen hem diyaneten talâk vâki olur. Nitekim Bezzâziye´de böyle denilmiþtir. Muhit sahibi bunun illetini beyan ederek; "Çünkü bir düðümü üç defa çözmek tasavvur edilemez. Bu sebeple söz mânâsýz kalmamak için nikâh baðýna yorumlanýr." demiþtir. Nehir sahibi diyor ki: Bu ta´lil. iki defa söylemiþ olsa hükmün ne olacaðýný ifade eder.» Onun için þârih adedi mutlak söylemiþtir. Âþikârdýr ki, açýkça düðümü söylemekle beraber âdet sebebiyle bu söz nikâh baðýna yorumlanýnca, düðüm söylenmezse evleviyetle nikâh baðýna yorumlanýr.

«Kazaen dahi tasdik olunur.» Yani diyaneten tasdik olunduðu gibi kazaen de tasdik edilir. Çünkü boþama kasdý olmadýðýna delâlet eden karine vardýr. O da zorla boþattýrýlmasýdýr. T.

«Keza ilk kocasýndan boþ olduðunu niyet ederse ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Ey talik veya ey mutallâka sözü de sarihtendir. Koca, ben bununla sövmeyi kasdettim derse, kazaen tasdik edilmez. Diyaneten tasdik edilir. Hulâsa. Kadýnýn evvelce boþandýðý bir kocasý varsa ve kocasý ben ondan boþandýðýný kasdettim derse, bütün rivayetlerin ittifakýyla diyaneten tasdik olunur. Ebû Süleyman rivayetine göre kazaen de tasdik edilir. Bu güzeldir. Nitekim Fetih´te böyle denilmiþtir. Sahih olan da budur. Nasýl ki Hâniyye´de bildirilmiþtir. Kadýnýn boþandýðý kocasý yoksa erkek tasdik edilmez. Keza ölmüþ kocasý varsa yine tasdik edilmez.»

Ben derim ki: Ulema bu tafsili nidâ suretinde zikretmiþlerdir. Sen boþsun gibi ihbar suretinde zikreden görmedim.

«Aslâ tasdik edilmez.» Yani hem kazaen hem diyaneten tasdik edilmez. Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Zira talâk, baðý çözmek içindir. Kadýn ise iþle baðlý deðildir. Binaenaleyh sözün muhtemeli deðildir. Ýmam-ý Azam´dan bir rivayete göre diyaneten tasdik olunur. Çünkü bu söz kurtulmak için kullanýlýr.»

«Yalnýz diyaneten tasdik olunur.» Yani kazaen tasdik olunmaz. Çünkü boþadý da sonra istidrak yoluyla iþ kelimesini sözüne ekleyiverdi zannedilir. Düðüm kelimesini eklemesibunun hilâfýnadýr. Çünkü o burada az kullanýlýr. Fetih. Hâsýlý Bahýr sahibinin dediði gibi düðüm ile kaydýn ve iþin herbiri ya söylenir ya niyet edilir. Söylenirse, ya sayý ile beraberdir yahut deðildir. Sayý ile beraber söylenirse, niyetsiz talâk vâki olur. Aksi takdirde iþi zikrederse yalnýz kazaen talâk vâki olur. Düðüm ve kayýt sözlerinde hiçbir þey vâki olmaz. Bunlarý söylemez de niyet ederse, iþ sözünde diyaneten tasdik edilmez. Düðüm ve bað sözlerinde diyaneten tasdik edilir, kazaen talâk vâkidir. Meðerki zorla söyletilmiþ olsun. Kadýn hâkim gibidir. Erkeðin söylediðini iþitir veya kendisine âdil bir kimse haber verirse, cima için imkân vermesi helâl olmaz. Fetvaya göre kadýn bu koca yý da öldüremez, kendisini de öldüremez. Kendisi için malla fidye verir yahut kaçar. Nitekim kadýn haram olunca, erkeðin de onu öldürmeye hakký yoktur. Erkek her kaçtýkça kadýn onu sihirle geri çevirir. Bezzâziye´de Özcendî´den naklen bildirildiðine göre kadýn onu dâvâya verir. Erkek yemin eder de kadýnýn beyyinesi bulunmazsa günahý onun olur.

Ben derim ki: Yani kadýn fidye vermeye veya kaçmaya yahut kocasýný men etmeye kâdir olamazsa, günah kocasýnýn olur. Binaenaleyh bu söz evvelkine aykýrý deðildir.

METÝN

Talâk sensin yahut sen talâksýn veya sen talâkýn tâlikisin veya sen bir talâk tâliksin sözleriyle hiçbir þey niyet etmez veya mastarla niyet ederse, bir veya hürrede iki talâk vâki olur. Çünkü açýk mastardýr, sayýyý taþýmaz. Tâlik kelimesiyle ikinci bir talâký niyet ederse, kadýn cima edilmiþ olmak þartýyla iki ric´î talâk vâki olur ve sen boþsun sen boþsun demiþ gibi olur. Zeylâî. Üçü niyet ederse üç olur. Çünkü üç hükmî ferddir. Onun içindir ki cariyede iki talâk, hürrede üç talâk mesabesindedir. Keza kendinden önce bir kadýn geçen hürre de böyledir. Cevhere. Lâkin Bahýr sahibi bunun hata olduðunu kesinlikle söylemiþtir.

ÝZAH

«Talâk sensin ilh...» sözleri kadýný belirli veya belirsiz mastarla yahut sonunda mastar bulunan ism-i faille ifade etmenin hükmünü beyandýr.

«Ýki ric´î talâk vâki olur.» Hidâye sahibinin tuttuðu yol budur. Bu kavil Ýmam Ebû Yusuf´tan rivayet olunur. Ebû Yusuf Câfer dahi buna kaildir. Sözün mutlak olmasýnýn gereði sahih olmamaktýr. Fahru´l-Ýslâm buna kail olmuþtur. Fetih sahibi de onu te´yid etmiþtir. Nehir sahibi mezhepte tercih edilen kavlin bu olduðunu söylemiþtir.

«Cima edilmiþ olmak þartýyla» iki ric´î talâk vâki olur. Cima edilmemiþse, birinci talâkla boþ olur; ikinci talâk hükümsüz kalýr.

«Çünkü açýk mastardýr.» sözü, yahut iki talâk vâki olur ifadesinin illetidir. Yani mastar, birlikleri ifade eden sözlerdendir. Onda hâlis adede riayet edilmez, birliðe riayet edilir. Bu da ya hakikaten bir, yahut cins itibariyle bir olmakladýr. Ýki adedi bunlarýn ikisinden de uzaktýr. Nehir.

«Çünkü üç hükmî ferddir.» Zira üç bütün talâklarýn hepsidir. Binaenaleyh o talâkýn kâmil ferdidir. Onu murad etmek, sayýyý murad etmek deðildir. T.

«Onun içindir ki...» Yani hükmen fert olduðu içindir ki demektir.

«Lâkin Bahýr sahibi ilh...» þöyle demiþtir: «Cevhere´deki; hürreden önce bir kadýn almýþsa her ikisini niyet ettiði takdirde iki talâk vâki olur, ifadesi açýk hatadýr.» Nehir sahibi bu hususta söz etmiþ; "Birinci kadýnla birlikte iki talâký niyet ederse üç talâký niyet etmiþ demektir. O halde milkinde yalnýz vâki olan iki talâk kalmýþtýr." demiþtir. H.

Ben derim ki: Eðer maksat birinciye katýlan iki talâký niyet etmesi ise, bununla o kimse ikiyi niyet etmekten çýkmaz. Bu da hâlis adettir, niyet edilmesi sahih deðildir. Maksat bu adam birinci talâk da içlerinde olmak üzere üçü niyet etmiþtir demekse bu sahihtir. Çünkü üç itibarî ferddir. Zahîre´de þöyle denilmiþtir: «Hürreyi bir defa boþar da, sonra ona, sen bana haramsýn diyerek ikiyi niyet ederse niyeti sahih olmaz. Üç talâký niyet ederse, niyeti sahih olur ve diðer iki talâk vâki olur»

FER´Ý MESELE: Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: «Bir adam iki karýsýna; siz haramsýnýz der de birisi hakkýnda üç talâký, diðeri hakkýnda bir tâlaký niyet ederse. Ýmam-ý Azam´a göre niyet sahih olur. Fetva da buna göredir»

METÝN

Talâkta kullanýlan sözlerden bazýlarý da; talâk bana lâzým geliyor, haram bana lâzým geliyor, bana talâk düþüyor, bana haram düþüyor, sözleridir. Örf bulunduðu için bunlarla niyetsiz talâk vâki olur. O adamýn hiç karýsý yoksa, bu söz yemin olur. Yeminini bozarsa kefaret verir. Kudûri´nin Tashih´i.

ÝZAH

«Örf bulunduðu için bunlarla niyetsiz talâk vâki olur.» Yaný bunlar kinaye deðil sarih sözlerdir. Buna delil; niyetin þart olmamasýdýr. Velevki haram kelimesiyle vâki olan bâin olsun. Çünkü sarih sözle bazen bâin talâk vâki olur. Nitekim yukarýda geçti. Lâkin sarih sözle bâin talâkýn vukubulmasý söz götürür. Biz onu kinayeler bâbýnda söyleyeceðiz. Þârihin söylediklerinin sarih olmasý, örf-ü âdette kadýn boþamada bu sözlerin kullanýlmalarý yaygýn olduðu içindir. Halk bunlardan baþka talâk sîgasý bilmezler ve bunlarla ancak erkekler yemin ederler.

Yukarýda geçti ki sarih, örf-ü âdete göre talâkta kullanýlmasý daha fazla olan kelimedir. Öyle ki örfen ancak talâkta kullanýlýr. Yani hangi dilde olursa olsun böyledir. Bu, zamanýmýzýn örfünde de böyledir. Binaenaleyh bu sözleri sarîh itibar etmek gerekir. Nitekim müteehhirin ulema, "Sen bana haramsýn." sözüyle, niyetsiz talâk-ý bâin vâki olduðuna fetva vermiþlerdir. Çünkü örf vardýr. Halbuki mütekaddimin ulemaya göre nassan sâbit olan bunun niyete baðlý olmasýdýr. Bu. aþaðýda gelecek olan, "Karýsýna, talâkýn üzerime olsun dese bir þey vâki olmaz." ifadesine aykýrý deðildir. Çünkü o örf galebe etmediðine göredir. Rumeli müftüsü Allâme Ebussuud Efendi´nin, "Talâk borcum olsun veya talâk bana lâzým olsun. sözleri ne sarîhtir ne de kinaye." diye fetva vermesi buna yorumlanýr. Yani onun zamanýnda onlar örf-ü âdet olmamýþtýr. Onun içindir ki, musannýf Minah adlý eserinde, "Bunlarýn talâkla kullanýlmasý bizim memleketimizde yaygýn örf haline gelmiþtir. Halk bunlardan baþka talâk sigasý bilmezler. Binaenaleyh böyle bir sözle niyetsiz dahi fetva vermek icabeder. Nitekim haram bana lâzým geliyor, haram üzerime borç olduðu gibi sözlerde hüküm budur." demiþtir.

Örf bulunduðu için bununla talâk vâki olduðunu açýklayanlardan biri de Þeyh Kâsým´dýr. Tashih´inde. "Ebussuud´un fetvasý, onlarýn memleketinde bu sözün talâkta aslâ kullanýlmamasýna mebnîdir. Nitekim gizli deðildir." demiþtir. Þeyh Kâsým´ýn söylediðini ondan önce muhakkýk üstadý Kemâl b. Hümam Fethu´l-Kadîr´de söylemiþ; Bahýr ve Nehir sahipleri de ona tâbi olmuþlardýr. Abdülgâni Nablusi´nin bu hususta, "Ref´ül-Ýnfilâk fialeyye´t-Talâk" adýný verdiði bir risalesi vardýr ki, o risalede diðer üç mezhebe göre talâk vâki olduðunu nakletmiþtir.

Ben derim ki: Ben bu meselenin bizim mezhebimizde mutekaddimin ulemadan nakledildiðini gördüm. Zahîre´de þöyle denilmektedir: «Þu iþi yaparsam üç tatlîk üzerime olsun; yahut vâcipler üzerime olsun diyen bir kimse hakkýnda Ýbn-i Selâm´dan rivayet edildiðine göre, o belde halkýnýn yeminlerinde galebe çalan âdeti itibar olunur» Bunu Surûcî dahi Gâye´de zikretmiþtir. Nitekim gelecektir. Gerçi Hayriyye sahibi Ebussuud Efendi´ye uyarak bununla talâk vâki olmaz diye fetva vermiþse de, sonra ondan dönerek hemen arkacaðýndan hilâfýna fetva vermiþ ve þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Bu sözle þu zamanda talâkýn vâki olmasý haktýr. Çünkü boþama manâsýnda þöhret bulmuþtur. Binaenaleyh fercler meselesinde ihtiyatla amel etmiþ olmak için buna dönmek ve buna itimat etmek vâciptir

TEMBÝH: Muhakkýk Ýbn-i Hümam´ýn Fetih´teki ibaresi þöyledir: «Yemin ederken, talâk bana lâzým gelsin, bunu yaymam demek bizde örf olmuþtur. Bunu söyleyen, yaparsam bana talâk lâzým gelsin demek ister. Binaenaleyh bunu aleyhlerine yürütmek gerekir. Çünkü bu söz, ben þunu yaparsam sen boþsun demiþ gibi olur. Keza köyler hâlký, "üzerime talâk borç olsun bunu yapmam" diye yemin etmeyi örf-ü âdet edinmiþlerdir.» Bu açýk olarak gösteriyor ki, bu söz mânâ itibariyle üzerine yemin edilen fiile örfün galebesiyle tâlik yapmaktýr. Yalnýz bunda açýk olarak tâlik edatý yoktur. Tatarhâniyye´nin ondokuzuncu faslýnda da, bu muteberdir diye açýkca ifade edildiðini gördüm. Orada þöyle deniliyor: «Hâvî´de Ebu´l-Hasen Kerhi´den naklen bildirildiðine göre, sabah namazýný kýlmamýþ olmakla itham edilen birkimse; kölem hür olsun ben onu kýldým derse, ve bu sözle þart yapmak onlarýn dilinde örf-ü âdet ise, Kerhî; ben onlarýn iþini örf edindikleri þarta göre yürütürüm. Nasýl ki bir adam; sabah namazýný kýlmadýmsa kölem hür olsun der de, kýldýðý anlaþýldýðýnda köle âzâd olmazsa, burada da öyledir demiþtir.»

Bezzâziye´de þu ibare vardýr: «Bir adam karýsýna: þu hâneya girersen sen boþsun, seni mutlaka boþarým derse, iþte bu adam o hâneye girerse karýsýný boþayacaðýna talâkla yemin etmiþtir. Bu söz; þu hâneye girersen kölem hür olsun, seni mutlaka döverim demesi mesabesindedir. Bu adam hâneye girerse karýsýný mutlaka dövmek için, kölesinin âzâdýna yemin etmiþtir. Binaenaleyh karýsý o hâneye girerse onu boþamasý lâzým gellr Kan-disi veya karýsý ölürse, hayatýn sonunda þart ortadan kalkmýþ demektir.» Yani talâk vâki olur. Nitekim Münyetü´l-Müfti´de beyan edilmiþtir.

Ben derim ki: O adam þöyle demiþ gibi olur: «Sen þu hâneye girersen ve ben de seni boþamazsam sen boþsun.» ve «Sen þu hâneye girersen ben de seni dövmezsem kölem hür olsun.» Hambeliler kitaplarýnda bunun, vallâhi yaparým mesabesinde yemin yerine kullanýldýðýný söylemiþtir. Nehir sahibi de þöyle demiþtir: «Bir kimse, talâk borcum olsun veya talâk bana lâzým gelsin yahut haram lâzým gelsin der de þunu yapmam demezse, hükmün ne olacaðýný ulemanýn kitaplarýnda bulamadým.» Miskîn hâþiyelerinde þöyle denilmiþtir: «Bunu üstadýmýz Surûci´nin Gâye´sinde Mugnî´ye nisbet edilmiþ olarak açýklandýðýný görmüþtür. Ýbaresi þudur: Talâk bana lâzým gelir yahut talâk bana lâzýmdýr, sarihtir. Çünkü talâký vâki olan kimseye, ona talâk lâzým oldu denilir. Üzerime talâk lâzým gelsin sözü de öyledir.» Seyyid Hamevî´nin Gâye´den naklettiðine göre, talâk bana lâzýmdýr sözü niyetsiz vâki olur.

Ben derim ki: Lâkin ihtimâl Gâye´nin muradý, üzerine yemin edilen þey zikredildiði surettir. Zira biliyorsun ki, bununla örfte tâlik kasdedilir. Bana talâk borç olsun bu iþi yapmam demek, bu iþi yaparsam sen boþsun demek gibidir. Þöyle yapmam sözünü söylemeyince, sadece talâk bana borç olsun kýsmý tâliksiz olarak kalýr. Örf olan, bunun inþada deðil tâlik yerinde kullanýlmasýdýr. Ýnþada anýnda geçerli olarak kullanýlmasý örf olmayýnca sarih sayýlmaz ve aþaðýda gelen, seni boþamak borcum olsun sözündeki hilâfa göre olmak gerekir. Sonra gördüm ki Seyyid Abdulgâni risalesinde bunun benzerini zikretmiþ.

TETÝMME: Üçü niyet edenin niyeti sahih olmak gerekir. Çünkü talâk sözü mastarla zikredilmiþtir. Mastarda üçü niyetin sahih olduðunu biliyorsun. Haram üzerime borç olsun sözünde de böyledir. Ulema, sen bana haramsýn sözünde üç talâký niyet etmenin sahih olduðunu açýklamýþlardýr.

«Yemin olur ilh.. » Yani harama yemin ettiði surette yemin olur. Zira Zahîre ve diðer kitaplardazikredilen budur. Sonra gördüm ki Bezzâziye sahibi þöyle demiþ »Talâkýn haram lâfzýyla vâki olduðu yerlerde o adamýn karýsý yoksa yeminini bozduðu zaman kendisine kefaet lâzým gelir. Nesefî kefaret lâzým gelmez kanaatýndadýr.»

METÝN

Üzerime kolumdan talâk lâzým gelsin sözü de böyledlr. Bahýr. Seni boþamak boynuma borç olsun dese talâk vâki olmaz. Vâcip olsun, lâzým olsun, sabit olsun veya farz olsun kelimesini ziyade etse acaba talâk olur mu? Bezzâzî muhtar olan kavle göre olmaz demiþ; Kaadý Hâsî olur diye cevap vermiþtir.

ÝZAH

«Üzerime kolumdan talâk lâzým gelsin.» sözü Bahýr sahibinin bir incelemesidir. O bunu yukarýda geçen; «Bir kimse; sen þu iþten boþsun der de yanýnda sayý zikretmezse kazaen talâk vâki olur, diyaneten olmaz.» sözünden almýþ ve þöyle demiþtir: «Çünkü bu söz, burada talâkýn evleviyetle vâki olduðunu göstermektedir.» Allâme Makdisî bunu reddetmiþ; «Çünkü kendisine benzetilende talâka mahâl olan kadýna hitap etmiþ; sonra kadýnýn hissen ve þer´an baðlý olmadýðý ameli zikretmiþtir. Binaenaleyh sözü örf-ü âdet olan þer´i mânâdan baþkasýna deðiþtirmek delilsiz sahih deðildir. Benzetilen bunun hilâfýnadýr. Çünkü talâký mahalli olmayan bir þeye izafe etmiþtir ki o da koludur. Halbuki ben senden boþum dese hükümsüz olur.» demiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr, Hayreddin-i Remlî de bunun benzerini söylemiþtir.

Ben derim ki: þöyle denilebilir: Burada talâký mahallinden baþka bir yere izafe etmek yoktur. Zira yukarýda geçtiði vecihle. «Üzerime talâk lâzým gelsin ben bu iþi yapmam.» sözü, «Eðer yaparsam sen boþsun.» demek gibidir. Binaenaleyh örfte mânâ itibariyle kadýna izafe edilmiþtir. Adý geçen izafet muteber olmasa talâk vâki olmazdý. Bunun gibi bu da, «Ben þöyle yaparsam sen benim kolumdan boþsun.» demek gibi olur ve kadýna izafette kendisine benzetilene müsavi olur. Þu da var ki, «Ben senden boþum.» sözünde açýk olarak erkeði talâkla vasýflandýrmak vardýr. Binaenaleyh talâk vâki olmaz. Çünkü talâk kadýnýn sýfatýdýr.

«Üzerime talâk borç olsun.» sözüne gelince: Bunun mânâsý, kadýný boþamanýn kocasý üzerine vâki olmasýdýr. Burada talâký mahallinden baþka bir yere izafe yoktur. Bilâkis mahalline izafe vardýr. Hem de vukuun mahalline izafetiyle birliktedir. Çünkü halkýn dilinde. «Böyle dediði vakit onun üzerine talâk vâki olur.» sözü þuyu bulmuþtur. Evet, Hayreddln-i Remlî þöyle demiþtir: «Üzerime kolumdan talâk lâzým gelsin, sözüyle yemin eden kimse, bununla kesin olarak karýsýný kasdetmez. Çünkü avam takýmýnýn âdeti, talâk olur korkusuyla bu sözü kadýna söylemekten çekinmektir. Onun için bazen kolundan, bazen mürüvvetinden derler. Bazýlarý bunu söyledikten sonra, "Çünkü kadýnlarý anmakta hayýr yoktur". cümlesiniziyade ederler.»

Ben derim ki Eðer örf böyle ise, talâk vâki olmayacaðýnda tereddüt etmemek gerekir. Çünkü bu adam talâký koluna ve benzerine yapmýþtýr, kadýnýn üzerine yapmamýþtýr. Sonra Hayreddin-i Remli þöyle demiþtir: «Meðerki üzerime kolumdan üç talâk lâzým gelsin demiþ olsun. Bunun vukuu için bir vecih söylenebilir. Çünkü üçü zikretmek onu tayin eder.»

«Seni boþamak boynuma borç olsun derse...» Hâniyye´de þöyle denilmiþtir «Seni boþamak boynuma borç olsun, dese Asýl adlý kitapta istiþhadýn vechi anlatýlýrken þöyle denilmiþtir: Görmüyor musun bir adam ALLAH için karýmý boþamak boynuma borç olsun dese bir þey lâzým gelmez.»

Ben derim ki: Bu sözün muktezasý þudur: Seni boþamak boynuma borç olsun sözünde talâk vâki olmamasýnýn illeti, bunun nezir sigasý olmasýdýr. Bu hacc boynuma borç olsun demek gibidir ve kadýný boþamaya nezretmiþ gibidir. Nezir ise ancak maksut olan bir ibadette yapýlýr. Talâk ALLAH Teâlâ´ya helallarýn en çirkinidir. O ibadet deðildir. Bu sebeple o kimseye bir þey lâzim gelmez.

«Ziyade etse ilh...» demesinden anlaþýlýyor ki, bir þey ziyade etmeksizin seni boþamak boynuma borç olsun sözünde zikredilen hilâf yoktur. Hâniyye ve Hulâsa´dan anlaþýlan da budur. Lâkin Seyyidi Abdülgâni´nin, Serahsî´nin Edebu´l-Kaadi´sinden naklettiðine göre bir adam karýsýna. «Seni boþamak üzerime farz olsun» yahut «lâzým olsun» veya «Seni boþamak borcumdur.» dese, sahih kavle göre bunlarýn hepsinde talâk vâki olur. Köle âzâdý bunun hilâfýnadýr. Çünkü o vâcip olan þeylerdendir. Binaenaleyh ihbar sayýlýr. Bu sözün bir mislini Muhit Muhtasar´ýndan da nakletmiþtir.

«Kaadý hâsi olur diye cevap vermiþtir.» Kaadý Hâsî´nin Fetevâ´sýnda ibaresi þöyledir: «Bir adam karýsýna, seni boþamak üzerime vâcip olsun; yahut seni boþamak bana lâzýmdýr dese. Ebû Hanife´ye göre niyetsiz talâk vâki olur. Muhtar olan kavil budur. Muhammed b. Mukâtil buna kaildir. Fetva da buna göredir. Sen bilirsin ki, fetva sözü sahihleme sözlerinin en kuvvetlisidir. Hâniyye sahibinin Fatih Ebû Cafer´den naklettiðine göre. «Üzerime vâciptir.» sözüyle talâk vâki olur. Çünkü halk bunu örf-ü âdet edinmiþtir.»

«Sabit olsun, farz olsun, lâzým olsun...» sözleriyle talâk vâki olmaz. Çünkü bu hususta örf-ü âdet yoktur. Bu sözün muktezasý þudur: Üzerime talak borç olsun sözüyle talâk vâki olur. Çünkü bu, bildiðin gibi zamanýmýzdan örf olmuþtur. Hâsi talâkýn vukuunu þu sözüyle ta´lil etmiþtir: «Çünkü talâk vâcip veya sabit olmaz. Bilâkýs onun hükmü sabit olur. Hükmü de ancak vukuundan sonra vâcip ve sabit olur.´´»

Fetih sahibi diyor ki: «Bu, talâkýn iktizaen sabit olduðunu gösterir ve niyetine baðlýdýr. Meðerki bu hususta yaygýn bir örf bulunduðu anlaþýlsýn. O zaman sarih olur ve baþkamânâya yorumlamak hususunda kazaen tasdik edilmez. Ama o kimseyle ALLAH Teâlâ arasýnda talâký niyet etmiþse talâk olur, etmemiþse olmaz. Çünkü bazen bu iþ bana vâciptir denilir de yapmam gereklidir mânâsý kasdedilir, yaptým mânâsý kasdedilmez. Bu adam sanki seni boþamam gerekir demiþ gibidir.»

METÝN

Seni ALLAH boþasýn dese, acaba niyete muhtar olur mu? Kemâl diyor ki: «Doðrusu evet olur.» Kocasý karýsýna, «sen tâlik ol» yahut «boþanmýþ ol» veya «ey mutallâka» dese talâk vâki olur. Keza, «ey tâli», «ey tâlu» sözleriyle talâk vâki olur. Çünkü bu terhimdir. (Ey tâlik kelimesinin kýsaltýlmýþýdýr.) Yahut, «sen tâli» derse talâk vâki olur. Aksi takdirde niyete baðlý kalýr. Nitekim bunu heceleyerek harf harf söylese; yahut âzâd kelimesini böyle söylese niyetine baðlýdýr.

ÝZAH

«Kemâl diyor ki: Doðrusu evet olur.» Bu sözü ondan Bahýr ve Nehir sahipleri nakletmiþ ve hilâfý hikâye ettikten sonra Kemâl´i tasdikte bulunmuþlardýr. Vechi þudur: Bu söz duaya ihtimallidir. Binaenaleyh niyete baðlýdýr. Tatarhâniyye´de Attabiyye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Muhtar olan kavil, niyete baðlý olmamasýdýr. Zahîruddin bununla fetva verirdi. Makdisî, bizim zamanýmýzda vâki olur demiþtir. Bunun benzeri þudur: Adam karýsýndan beraet ister, o da ALLAH seni beri kýlsýn der. Bu fetva hâdisesi olmuþtur. Ben bunun sahih olduðunu yazdým. Çünkü bu halkýn örfü olmuþtur.»

Ben derim ki: Bunun bir misli de Kâri-i Hidâye Fetevâ´sýnda ve Muhibbîyye manzumesindedir. Tamamý hul´da gelecektir.

«Tâlik ol yahut boþanmýþ ol.» sözleri hakkýnda Fetih sahibi þunu söylemiþtir: «Ýmam Muhammed´den rivayet edildiðine göre talâk vâkidir. Çünkü «ol» kelimesi hakikatta emir deðildir. Zira kadýnýn kadýndan boþ olmasý tasavvur edilemez. Bu emir kadýnýn boþ olmasýný isbattan ibarettir. Nitekim Teâlâ Hazretlerinin, «Ol der. O do oluverir.» âyet-i kerimesi, emir deðil yaratmaktan kinayedir. Kadýnýn boþ olmasý önceden boþamayý iktiza eder. Bu söz, geçmiþte talâk ikâýný tazammun eder. Boþanmýþ ol sözü de böyledir. Cariyeye efendisinin hür ol demesi bu kabildendir.»

«Ey mutallâka!» sözü hakkýnda evvelce demiþtik ki: Þayet kadýnýn kocasý var da onu evvelden boþamýþ olup. «Ben o talâký kasdetmiþtim.» derse diyaneten tasdik olunur. Sahih kavle göre kazaen de öyledir. Tatarhâniyye´de Muhit´ten naklen, «Kocasý sen boþsun der de sonra ey mutallâka diye çaðýrýrsa, ikinci bir talâk vâki olmaz.» denilmiþtir. Ey mutallâka yerine ey mutlaka dese, bu söz kinayeye mülhak olur. Nitekim Bahýr´dan naklen arzetmiþtik,

«Talâk vâki olur.» Yani niyete muhtaç deðildir. Çünkü sarîh sözdür.

«Ey tâlu» þeklini inceleme neticesi Nehir sahibi söylemiþ ve þöyle demiþtir. «Tâlu demesininde ayný hükümde olmasý gerekir. Çünkü lügaten tâlu; beklemeyen mânâsýna gelir. Tâle demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü niyete baðlýdýr» Kendisine itiraz edilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Tâlu dediði zaman dahi niyete baðlý olmasý gerekir. Çünkü diðerini beklemezse, t. I, k maddesi mevcut olmadýðý gibi, mülâhaza dahi edilemez. Binnenaleyh sarîh deðildir. Bekler mânasýna gelen tâli bunun hilâfýnadýr.»

Ben derim ki: Þöyle cevap verilebilir. Münadanýn terhiminde zamme þekli sabit bir lugat olduðuna göre, terhim yapmakla o söz nidâdan önceki mânâsýndan çýkmaz. Çünkü terhim yapýlan sözü iþiten herkes, o kelimeye nidâ edildiðini bilir. Atýlan kýsmý bekleyip beklememek itibari bir þeydir. Ulema bunu o kelimeyi zamme va kesire ile okuyabilmek için takdir etmiþlerdir. Aksi takdirde münadanýn çaðrýlmasý kasdedilmeyen baþka bir isim olmasý lâzým gelir. Bana zahir olan budur.

«Yahut sen tâli derse...» niyetsiz talâk vâki olur. «Sen tâki» demesi, yani tâlik kelimesinden ´l´ harfini atmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü bununla niyet etse de talâk vâki olmaz. Örfen mûtad olan, kelimenin (orta harfini deðil) sonunu atmaktýr. Tatarhâniyye.

«Aksi takdirde...» Yani münada olmayan tâlik kelimesini tâli þeklinde söylemezse, talâkýn vukuu niyete baðlý kalýr. Talâk müzakeresi ile öfke hali de niyet hükmündedir. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiþtir. Fethu´l-Kadir´in kinayeler bahsinde þöyle denilmiþtir: «En güzeli, mutlak surette niyete baðlý olduðunu söylemektir. Çünkü tâlik kelimesi kafsýz söylenirse, bilittifak sarih deðildir. Çünkü kullanýlmasý çok deðildir. Terhim dahi lügatta nidâdan baþka yerde caiz deðildir. Þu halde lugaten, örfen diye bir þey yoktur. Kazaen yeminiyle birlikte tasdik olunur. Bundan yalnýz öfke ile talâk muzakeresi hâli mustesnadýr, Bu hallerde kelimeyi sâkin okusun okumasýn kazaen talâk vâki olur.» Tamamý Fetih´tedir.

Ben derim ki: Tatarhâniyye´den naklettiðimiz. «Kelimenin sonunu atmak örten âdettir.» sözü cevabý ifade eder. Çünkü tâlik kelimesi kesin olarak sarihtir. Kelimenin sonunu atmak örfen âdet olunca, bu onu sarîh olmaktan Çýkarmaz. Gerçekten kelimenin sonunu atmak, sözün güzelliklerinden, sayýlmýþtýr. Bedi ulemasý onu iktifa kýsmýndan sayarlar. Þu da var ki, kelimenin sonunu baþka bir harfle deðiþtirmek - evvelce geçen bozuk talâð ve telâð kelimeleri gibi - o kelimeyi sarih olmaktan çýkarmaz. Halbuki o kelimenin o þekilde kullanýlmasý çok deðildir. Bu olsa olsa ondan sarih lâfýz kasdedildiði içindir. Bozuk þekil ârýzîdir. Çünkü ya hataen aðýzdan çýkýverir yahut konuþanýn dili öyle olduðu için kasten öyle söylenilir. Benim akl-ý kâsýrýma zâhir olan budur.

METÝN

Nehir´de Tashih´ten naklen, «Sana talâkýný rehin ettim.» gibi sözlerle sahih kavle göre talâk vâki olmadýðý bildirilmiþtir. Bir kimse, sen boþsun gibi bir sözle talâký karýsýna veya boyun, ünük, ruh, beden ve ceset, ferc, yüz, baþ ve keza kýç gibi kadýnýn bütününü ifade eden bir uzvuna; yahut yarýsý ve üçte biri gibi - onda birine kadar - þâyi bir cüzüne izafe ederse, talâk vâki olur. Çünkü beden parçalanmayý kabul etmez. Kollarla bacaklar cesette dahildir. Bedende dahil deðildir. Bud ve dübür ile muhtar kavle göre kan bunlarýn hilâfýnadýr.

ÝZAH

«Nehir´de Tashih´ten naklen ilh...» Yani Allâme Kâsým´ýn Tashihu´l-Kudûri nâmýndaki kitabýndan ibare nakledilmiþtir ki, bununla Bahýr sahibine ret cevabý verilmek istenilmiþtir. Bahýr sahibi, «Sana talâkýný hibe ettim.» sözünden, bu sözün sarih olduðunu anlamýþtýr. Keza, «Sona tevdi ettim, sana rehin ettim.» sözlerinden bunlarýn sarih olduklarý mânâsýný çýkarmýþtýr. Nehir sahibi diyor ki: «Tashih-i Kudûri´de Kâdýhân´dan nakledildiðine göre, sana talâkýný hibe ettim sözünde sahih kavil, talâkýn vâki olmamasýdýr. O halde sana tevdi ettim, sana rehin ettim sözleriyle talâk vâki olmamasý evleviyette kalýr. Ýleride göreceðiz ki, sana rehin ettim sözü kinayedir. Muhit´te beyan edildiðine göre bir kimse karýsýna, «Sana talâkýný rehin ettim.» dese, ulema talâk vâki olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü rehin milkin elden gitmesini ifade etmez.»

Ben derim ki: Kinaye olmasýnýn muktezasý þudur: Talâk niyet bulunmak þartýyla vâki olur. Bahýr sahibi bunu kinayeler bâbýnda kinayelerden saymýþtýr. Keza sana talâkýný hîbe ettim, sana talâkýný tevdi ettim, sana talâkýný ödünç verdim sözlerini de kinayelerden saymýþtýr. Tamamý kinayeler bâbýnda gelecektir.

«Sen boþsun gibi...» Keza o boþtur, þu boþtur gibi zamir ve ism-i iþaretlerle veya soyadý ve benzeriyle talâký kadýna izafe ederse kadýn boþ olur. Musannýf muradýn mânâya tahsisi itibariyle kadýnýn bütününü ifade eden sözler olduðuna iþaret etmiþtir.

«Kadýnýn bütününü ifade eden» sözüyle de, mecaz yoluyla bütününü ifade eden kelimelere iþaret etmiþtir. Yoksa Fetih´te beyan edildiði gibi bunlarýn hepsiyle bütün beden ifade edilir.

«Boyun ilh...» kelimesiyle bütün ceset ifade edilir. Çünkü Teâlâ Hazretlerinin, «Bir boyun âzâd etmesi lâzým gelir.» âyet-i kerimesinde boyun kelimesi bütün ceset mânâsýna kullanýlmýþtýr. «Ünükleri ona âmâde oldu.» âyet-i kerîmesindeki ünük sözü de böyledir. «Ruhu helâk oldu.» cümlesindeki ruh kelimesi nefsi mânâsýndadýr. Nefis kelimesi de bütün vücudu mânâsýna gelir. Nitekim, «Biz onlara Tevrat´ta nefse karþý nefis diye yazdýk.» âyet-i kerîmesinde nefis bu mânâyadýr.

«Ferc» kelimesi, «ALLAH kaltak üzerindeki ferclere lânet etsin.» hadîs-i þerifinde bütün beden mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Fetih sahibi bu hadisin cidden garip olduðunu söylemiþtir.

«Yüz» kelimesi, Teâlâ Hazretlerinin, «Onun yüzünden baþka her þey helâk olacaktýr. Yalnýz Rabbinin yüzü kalacaktýr.» âyet-i kerîmesinde ALLAH Teâlâ´nýn zâtý mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Baþ kelimesi de öyledir. "Kölelerden bir ve iki baþ âzâd etti.", "Senin baþýn selâmette oldukça ben de hayýr üzereyim." denlilir ki, bundan murad da zâttýr. Fetih.

Bahýr sahibi diyor ki: «Fethu´l-Kadir´in kefâlet bahsinde bildirildiðine göre bir kimse, gözümle kefil oldum dese, sahih olup olmayacaðýný Ýmam Muhammed zikretmemiþtir. Belhi sahih olmayacaðýný söylemiþtir. Nitekim talâkta sahih deðildir. Meðerki bu sözle bedeni niyet etmiþ olsun. Ama vâcip olan, kefâlette de talâkta da sahih olmasýdýr. Çünkü göz kelimesiyle bütün vücut ifade edilir. Kavmin gözü, o insanlar arasýnda bir gözdür denilir. Ama ihtimâl bu onlarýn zamanýnda meþhur deðilmiþtir. Bizim zamanýmýzda ise meþhur olduðunda þüphe yoktur.»

«Keza kýç gibi ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Kýç kelimesi dübüre muradif de olsa, hükümde müvasi olmalarý lâzým gelmez. Çünkü burada itibar, sözün bütün vücudu ifade etmesinedir. Görmüyor musun bud kelimesi de fercin muradifidir. (Ýkisi bir mânâyadýr.) Ama buradaki hükmü tabirdeki hükmü gibi deðildir.»

Hâsýlý kýç ve ferc kelimeleriyle bütün beden ifade edilir. Talâk bunlara izafe edilirse vâki olur. Birincinin muradifi ki dübürdür ve ikincinin muradifi ki bud´dur bunun hilâfýnadýr. Bunlarla bütün beden ifade edilmediði için talâk da vâki olmaz. Teradüf, yani ayný mânâda olmalarýndan, hükümde de müsavi olmalarý lâzým gelmez. Lâkin Fetih sahibi itiraz ederek þunlarý söylemiþtir: «Eðer muteber olan ifadenin þöhret bulmasýysa, ferce izafe etmekle de talâkýn vâki olmamasý icabeder. Çünkü bu kelime bütün vücut mânâsýnda þöhret bulmamýþtýr. Þayet bazý lisan âlimlerinin kullanmýþ olmasý muteber sayýlýrsa, el kelimesinde hilâfsýz olarak talâk vâki olmasý icabeder. Çünkü elin bütün beden hakkýnda kullanýlmasý Teâlâ Hazretlerinin, "Bu, senin iki elinin takdim etmesi sebebiyledir." âyet-i kerîmesiyle sübut bulmuþtur. Yani sen takdim ettiðin için demektir. Rasulullah (s.a v.) dahi, "Elin aldýðý þey, onu gerisi geriye verinceye kadar üzerine borçtur." buyurmuþtur.»

Ben derim ki: Þöyle cevap verilebilir: Muteber olan birincisidir. Lâkin onun herkesçe bütün beden mânâsýnda kullanýlmasýnýn þöhret bulmasý lâzým gelmez. Sadece meselâ konuþan kimsenin örfünde þöhret bulmasý kâfidir. Þu halde onun memleketinde el kelimesiyle bütün beden kasdedildiði þöhret bulmuþsa, ele izafe edilen talâk vâki olur. Ferc kelimesi þöhret bulmamýþsa, ona izafe edilen talâk vâki olmaz. Sonra Fetih sahibinin sözünde bu mânâyý ifade eden kelimeler gördüm. Þöyle demiþ: «Baþa izafe etmekle talâkýn vukuu, onunla bütün beden ifade edildiði içindir. Yoksa yalnýz baþ itibara alýndýðý için deðildir. Onun içindir ki koca; ben yalnýz baþý kasdettim dese, Hulvânî´nin beyanýna göre talâk vâki olmaz demek uzak görülemez. Lâkin bu diyaneten olmak gerekir. Kazaen ise bu kelimeyle bütün bedenin ifade edilmesi þöhret bulmuþsa, o kimse tasdik edilmez. Koca, ben et kelimesiyle elinsahibini kasdettim. Nitekim âyet ve hadiste sahibi kasdedilmiþtir, derse, bir kavmin örfüne göre bununla bütün beden ifade edildiði takdirde talâk vâki olur. Çünkü talâk örfe ibtina eder. Onun için melezlerden biri Farsça karýsýný boþasa talâk vâki olur. Fakat bunu, mânâsýný bilmeyerek bir Arap söylese, talâk vâki olmaz.»

Görülüyor ki, baþa veya ele izafe edilen talâkýn kazaen vâki olmasý, bu sözlerle bütün bedenin ifade edilmesi örf olduðuna göredir. Keza, "Bir kavmin örfüne göre bununla bütün beden ilh...» sözü dahi açýk olarak gösteriyor ki, o kavme göre bu meþhur deðilse talâk vâki olmaz. Halbuki baþ ve el kelimelerini bütün beden mânâsýnda kullanmak hem lügaten hem þer´an sabittir. Allahu a´lem.

«Yahut yarýsý ve üçte biri gibi...» Bir cüzü þâyi´ine izafe etmekle tatâk vâki olduðu gibi: talâký kadýnýn bir cüzünden birine izafe etmekle de vâki olur. Nitekim Hâniyye´de bildirilmiþtir. Çünkü cüz´ü þayi satýþ vesaire gibi tasarruflara mahâldir. Hidâye.

Tahtâvî diyor ki: «Ancak talâktan baþkasý hakkýnda parçalanmayý kabul eder. Þeyhizâde´nin söylediðine göre talâk evvelâ o cüzde vâki olur, sonra ondan öteki cüzlere sirayet eder. Böylece bütünü boþ olur»

«Çünkü beden parçalanmayý kabul etmez.» sözü, "Yahut talâký kadýnýn bir cüzü þâyi´ine izafe ederse" ifadesinin illetidir. T. Burada þöyle bir itiraz yapýlabilir: Bundan, meselâ bir parmaða izafe edilen talâkýn vâki olmasý lâzým gelir. Binaenaleyh münasip olan ta´lil, yukarýda Hidâye´den naklettiðimizdir.

«Kollarla bacaklar cesette dahildir.» Cesetle beden arasýndaki bu farký Nehir sahýbi Ýbn-i Kemâl´e nisbet etmiþtir. Rahmetî ise onu Zemahþerî´nin Faik´ý ile Misbah´a nisbet etmektedir. Zahîre´nin iddet faslýnda gördüm ki Ýmam Muhammed, "Beden, insanýn iki budundan omuzlarýna kadar olan kýsmýdýr." demiþtir.

METÝN

Bir kimse karýsýna; senin üst yarýn bir defa, alt yarýn iki defa boþ olsun dese, Buhârâ taraflarýnda talâk vâki olur. Bazýlarý bir talâk, bazýlarý her iki izafetle amel ederek üç talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Hulâsa. Senden boynun veya yüzün der; veya elini, baþýnýn, boynunun veya yüzünün üzerine koyarak, þu uzuv boþtur derse, esah kavle göre talâk vâki olmaz. Çünkü bütün bedenini ifade etmemiþ, sadece bir cüzünü söylemiþtir. Hattâ elini koymaz da bu baþ boþtur der ve kadýnýn baþýna iþaret ederse, esah kavle göre talâk vâki olur. Ama o uzvu tahsisi niyet ederse, diyaneten tasdiki gerekir. Fetih. Nitekim talâký ele izafe etse ancak mecaz niyetiyle vâki olur.

ÝZAH

«Buhârâ taraflarýnda talâk vâki olur.» Yani bu hususta ne mütekaddimin ulemadan, nemüteehhirinden bir nass yoktur. Tatarhâniyye.

«Her iki izafetle amel ederek üç talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir.» Çünkü baþ bedenin üst yarýsýndadýr. Ferc ise alt yarýsýnda bulunmaktadýr. Böylece o kimse talâký kadýnýn hem baþýna hem fercine izafe etmiþ olur. Bunu Tahtâvî Muhit´ten rivayet etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bundan anlaþýldýðýna göre o kimse bunlarýn yalnýz birini söylemekle yetinse, bilittifak bir talâk vâki olur.» ikincisi hakkýnda bu söz makbul deðildir. Nitekim zâhirdir. Nehir. Yani her iki izafetle bir talâk vâki olduðunu söyleyen fercin ikincide olduðunu itibara almamýþtýr. Yalnýz ikinci izafetle yetinirse, onunla nasýl bilittifak bir talâk vâki olur. Evet. yalnýz birinci izafetle yetinse bilittifok bir talâk vâki olur.

Sonra bilmelisin ki, her iki kavil müþkildir. Çünkü üst yarý veya alt yarý cüzü þâyi deðildir. Bu meydandadýr. Kendisiyle bütün beden ifade edilen uzuv da deðildir. Baþýn birincide, fercin ikincide bulunmasý ile bütün vücudu ifade etmiþ olmaz. Çünkü yukarýda geçen, "Talâk bütün bedeni ifadeye yarayan bir cüze izafe edilirse vâki olur." sözünde muzaf takdir edilir. Yani bir cüzün ismine takdirindedir. Nitekim bunu Fetih sahibi söylemiþ ve þöyle demiþtir «Çünkü cüzün kendisiyle bütün bedeni ifade etmek tasavvur olunamaz.» O zaman üst yarýda mevcut olan baþýn kendisi; alt yarýda mevcut olan da fercin kendisidir. Kendileriyle bütün beden ifade edilen isimleri deðildir. Onun içindir ki, etini kadýnýn baþýnýn üzerine koyarak; þu baþ boþtur dese kadýn boþ düþmez. Çünkü elini koymasý, baþýn kendisini kasdettiðine karinedir. Elini baþýnýn üzerine koymamasý bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir. Çünkü bu, zât mânâsýna gelir. Düþünülmelidir.

«Sadece bir cüzünü söylemiþtir.» Buna karine, birincide senden demesi; ikincide ise elini koymasýdýr.

«Bu baþ boþtur» derse talâk vâki olur. Öyle görünüyor ki, þu yüz yahut þu boyun demesi de bunun gibidir. Zâhire bakýlýrsa burada baþ ve benzeri gibi þeylerin adýný söylemesi mutlaka lâzýmdýr. Onlarý þu uzuv diye ifade ederse talâk vâki olmaz. Çünkü bütünü ifade eden þey baþ ve benzerinin adýdýr, o uzvun adý deðildir.

«Esah kavle göre talâk vâki olur.» Onun için baþkasýna, "bu baþý sana bin dirheme sattým" der de kölesinin baþýna iþaret ederse, müþteri kabul ettim dediði takdirde satýþ caizdir. Bunu Hâniyye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Fetih» in ibaresini bir sahife evvel arzettik.

«Nitekim talâký ele izafe etse...» Çünkü el tabiriyle insanýn bütününü ifade etmek þöhret bulmamýþtýr. Hattâ bir kavmin arasýnda þöhret bulsa talâk vâki olur. Nitekim bunu Fetih´ten naklen arzettik.

«Ancak mecaz niyetiyle vâki olur.» Yani meþhur olmamýþsa cüzü külle itlak kabilindendir. Bununla meþhur ise mecaz niyetine hâcet yoktur. Fetih sahibi bunu þöyle zikretmiþtir: «Þâfiî´ye göre talâký ele, ayaða ve benzerlerine hakikaten izafe etmekle talâk vâki olur. Bu þöyle izah edilir: Talâkýn mahalli kadýndýr. Çünkü nikâha mahal olan odur. Kadýnýn cüzlerinin mahâl olmasý tebeiyyet yoluyladýr. Binaenaleyh talâk ancak kadýnýn zâtýna veya tasarrufata mahâl olacak bir cüzü þayi´ine yahut bütününü ifadeye yarayan muayyen bir yerine izafe etmekle olur. Hattâ nefsi kasdedilse olmaz. Þu halde hilâf, tebean malik olduðu bir þey hakikatý üzere talâký izafe etmesine mahâl olur mu olmaz mý meselesindedir. O þeyin bütünden olmasý hakkýnda deðildir. Þâfiî´ye göre evet olur. Bize göre olmaz. Bütününden mecaz olmasýna gelince: Lügaten doðru olduktan sonra, el olsun, ayak olsun vâki olacaðýnda iþkâl yoktur.» Yani tükrük ve týrnak bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunlarla bütün bedeni murad etmek doðru deðildir.

Hâsýlý Bahýr´da da beyan edildiði gibi bu lâfýzlar üç kýsýmdýr: Birincisi; sarih olup kazaen niyetsiz olarak talâk vâki olan boyun gibi sözlerdir. Ýkincisi, kinayedir. El gibi ki, ancak niyetle talâk vâki olur. Üçüncüsü, Barîh ve kinaye olmayan sözlerdir. Tükrük, diþ, saç, týrnak, karaciðer, ter ve kalp gibi ki, bunlarla niyet etse de talâk vâki olmaz.


Ynt: Talak By: neslinur Date: 04 Mart 2010, 05:25:07
METÝN

Ayak, dübür, saç, burun, baldýr, uyluk, sýrt, karýn, dil, kulak; aðýz; göðüs, çene, diþ, tükrük ve ter; keza meme ve kana izafe etmekle de talâk vâki olmaz. Cevhere. Çünkü bunlardan biriyle bütün beden ifade edilemez. Ýfade eden bir kavim bulunursa talâk vâki olur. Keza hill deðil de hürmet sebeplerinden olan her þey bilittifak böyledir.

ÝZAH

«Çene...» Ben derim ki: Çene sözüyle bütün bedeni kasdetmek þimdi þöhret bulmuþ bir örftür. "Bu çene saðlam kaldýkça ben hayýr üzereyim." derler. Binaenaleyh onun da baþ gibi olmasý gerekir.

«Keza meme ve kana izafe etmekle de talâk vâki olmaz. Cevhere.» Ben derim ki: Cevhere´nin ifadesi þöyledir: «Erkek karýsýna; senin kanýn boþ olsun derse, bu hususta iki rivayet vardýr. Bunlarýn sahih olanýna göre talâk vâki olur. Çünkü kan ile bütün beden ifade edilir. Kaný heder oldu derler.» Bahýr ve Nehir´de Cevhere´den böyle nakledilmiþtir. Nehir´de Hulâsa´dan nakledildiðine göre talâk vâki olmadýðý sahih bulunmuþtur. Nitekim metinlerin zâhiri de budur.

«Ýfade eden bir kavim bulunursa talâk vâki olur» Yani bu söylediklerimizle, fakat hassaten deðil de herhangi bir uzuvla bütün bedeni izafe eden bir kavim bulunursa talâk vâki olur. Bunu Ebussuud Dürer´den nakletmiþtir. Hamevi´nin Celâlzâde´nin Muhakemât´ýndan naklettiði ibarede þu ziyade vardýr: «Talâk Türkçe olarak el ve ayaða izafe edilirse, buhususta ihtiyat göstermek icabeder. Çünkü Türkçe´de bunlarla bütün beden ve zât ifade edilir.» T.

«Keza ilh...» Bunun aslý Fethu´l-Kadir´dedir. Orada bütün bedeni ifadeye yaramayan el, ayak, parmak, dübür gibi uzuvlarla talâk ifade edilirse vâki olmadýðý bildirilmiþtir. Ýmam Züfer, Þâfiî, Mâlik ve Ahmed buna muhaliftirler. Saç, týrnak, diþ, tükrük ve tere izafetle talâk vâki olmayacaðý hususunda hilâf yoktur. Bundan sonra Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Köle âzâdý, zýhâr, ilâ ve hürmet sebeplerinden herbiri bu hilâfa göredir. Bir adam karýsýnýn parmaðýný zýhâr, îlâ veya âzâd ederse bize göre sahih olmaz. Onlara göre olur. Kýsastan afv da böyledir. Nikâh gibi helâl kýlma sebeplerinden olan bir þeyin bütün bedeni ifadeye yaramayan muayyen bir cüze izafeti ise hilâfsýz sahih olmaz.»

Ben derim ki: Bundan, nikâhta cüz´ü þâyý´a veya bütün vücudu ifadeye yarayan bir uzva izafenin hükmünün ne olacaðý anlaþýlamaz. Orada geçmiþti ki, senin yan kýsmýný tezevvüç ettim sözüyle, esah kavle göre ihtiyaten nikâh mün´akit olmaz. Hâniyye. Bilâkis akdi kadýnýn bütününe veya bütününü ifade eden bir uzvuna izafe etmesi mutlaka lâzýmdýr. Sýrt ve karýn en münasip kavle göre bütününü ifade eden uzuvlardandýr. Zahîre. Talâkta ulema bunun hilâfýný tercih etmiþlerdir. O halde fark göstermeye muhtaçtýr. Biz bu hususta evvelce söz ettik ve dedik ki: Sýrt ve karýna izafetle nikâh sahih olur diyen, talâkýn da vukuunu tercih etmiþtir. Nikâhta sahih olmadýðýný söyleyen, talâkýn da vukubulmadýðýný ihtiyar etmiþtir. Binaenaleyh farka hâcet yoktur.

METÝN

Bir talâkýn cüzü - velevki binde biri olsun - bir boþamadýr. Çünkü talâk parçalanmayý kabul etmez. Cüzler fazla gelirse baþka talâk vâki olur. Yarým talâk ve üçte bir talâk ve altýda bir talâk demedikçe böyle devam eder. Fakat bunlarý söylerse üç talâk vâki olur. Bunlarýn arasýnda "ve" edatýný kullanmazsa bir talâk vâki olur. Bir talâk ve yarýsý derse, muhtar kavle göre iki talâk vâki olur. Cevhere. Keza altýda birin yerine dörtte bir demiþ olsa muhtar kavle göre iki talâk vâki olur. Ama bir talâk olur diyenler de vardýr. Kuhistâni.

ÝZAH

«Velevki binde biri olsun.» Meselâ sen bir talâkýn binde bir cüzü boþsun dese bir talâk vâki olur. T.

«Çünkü talâk parçalanmayý kabul etmez.» Aklý baþýnda bir adamýn sözünü hiçe çýkarmaktansa, talâkýn bir cüzünü söylemesi bütününü söylemiþ yerine tutulur. Onun içindir ki kýsasýn bir kýsmýný affetmeyi Allah Teâlâ bütünü yerine tutmuþtur. Nehir. Bu izaha göre bir adâm karýsýna, sen bir talâk ve bir çeyrek boþsun; yahut birbuçuk talâk boþsun derse, karýsý iki talâk boþ olur. Cevhere.

«Cüzler fazla gelirse...» Yani zamire izafe etmekle beraber meselâ; sen yarým talâk boþsun, bir de onun üçte biri ve dörtte biri derse, cüzler bir talâktan altýda birin yarýsý kadar fazlalaþmýþ olur. Binaenaleyh bununla ikinci bir talâk meydana gelir.

«Böyle devam eder» Yani cüzler iki talâktan fazla olursa üç talâk meydana gelir. Meselâ, "Sen bir talâkýn üçte ikisi ile dörtte birinin üçü ve beþte birinin dördü boþsun." derse üç talâk meydana gelir. H. Fethu´l-Kadir sahibi diyor ki: «Ancak esah kavle göre mercii bir oldukta, birin cüzleri fazla da olsa bir talâk vâki olur. Çünkü o cüzleri bire izafe etmiþtir. Bunu Mebsût sahibi söylemiþtir. Birinci kavli ulemadan bir cemaat tercih etmiþlerdir.»

Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Esah kavle göre bir kimse karýsýna; sen bir talâk ve onun yarýsý boþsun dese bir talâk vâki olur. Nitekim Zahîre´de bildirilmiþtir. Birbuçuk talâk demesi bunun hilâfýnadýr.» Zahîre´deki sözü Hindiyye sahibi Muhit ve Bedâyi´ye nisbet etmiþtir. Lâkin benim Bedâyi´de gördüðüm þöyledir: «Sayý biri geçerse hükmü ne olacaðý zâhir rivayette zikredilmemiþtir. Ulema bu hususta ihtilâf etmiþ; bazýsý iki talâk, bazýsý bir talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir.»

«Üç talâk vâki olur.» Çünkü nekire (belirsiz) bir kelime nekire olarak tekrarlanýrsa, ikincisi birinciden baþka olur ve her cüz tamamlanýr. "Yarým talâk ve onun üçte biri ve altýda biri" demesi bunun hilâfýnadýr. Bir talâk vâki olur. Çünkü ikinci ve üçüncü birincinin aynýdýr. Bu söylediklerimiz zifaf edilmiþ kadýn hakkýndadýr. Zifaf olunmayan hakkýnda bütün suretlerde bir talâk meydana gelir. Bahýr.

«Ve edatýný kullanmazsa...» Yani sen yarým talâk, üçte bir talâk, altýda bir talâk boþsun derse bir talâk meydana gelir. Z,ra atýf edatýnýn atýlmasý, bu cüzlerin hepsinin bir talâka ait olduðunu gösterir. Ýkincisi birinciden bedel, üçüncüsü ikinciden bedeldir. Bedel de mübdelün-minhin kendisi veya cüzüdür.

«Muhtar kavle göre...» Yani ulemadan bir cemaata göre demektir. Biliyorsun ki Mebsût´tan rivayet edilen bunun hilâfýdýr. Ona göre esah kavil, mercii bir ise bir talâk vâki olmaktýr. Zahîre ve Muhit sahipleri bunu tercih etmiþlerdir.

«Keza altýda birin yerine dörtte bir demiþ olsa ilh...» Orada Kuhistânî´nin ibaresi Muhit´ten nakledilmiþ olmak üzere þöyledir: «Bir kimse yarým talâk ve üçte bir talâk ve dörtte bir talâk boþsun dese, muhtar kavle göre kadýn iki defa boþ olur. Bazýlarý bir defa boþ olur demiþlerdir. Dörtte bir yerine altýda bir demiþ olsa üç talâk vâki olur; bazýlarý bir talâk vâki olur demiþlerdir.»

Öyle anlaþýlýyor ki bu, Kuhistânî´nin bir kalem hatasýdýr. Çünkü bu odam ikincide cüzleri bir talâktan fazla yapmamýþtýr. O bununla üç talâk vâki olduðunu söylemektedir. Birincide ise cüzleri bir talâktan fazla yapmýþtýr. Kuhistânî bunu iki saymaktadýr. Halbuki her iki suretteüçer talâk vâki olmak icabeder. Çünkü cüzlerin itibara alýnmasý ancak mercii bir olduðu zamandýr. Belirsiz ismi söylediði zaman ise, her cüz bir talâk sayýlýr. Nitekim geçmiþti. Halbuki Muhit´in ibaresi Tahtâvî´nin Hindiyye´den naklettiði vecihle þöyledir: «Bir adam karýsýna; sen bir talâkýn yarýsý ve bir talâkýn üçte biri ve bir talâkýn altýda biri boþsun dese üç talâk meydana gelir. Çünkü her cüzü belirsiz bir talâka izafe etmiþtir. Belirsiz isim tekrarlanýrsa, ikinci birinciden baþka olur. Bu adam; sen yarým talâk ve onun üçte biri ve onun altýda biri boþsun derse bir talâk vâki olur. Cüzlerin mecmuu bir talâký geçerse; meselâ, sen yarým talâk ve onun üçte biri ve onun dörtte biri boþsun derse, bazýlarý bir talâk, bazýlarý da iki talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Muhtar olan iki talâktýr. Serahsî´nin Muhit´inde böyle denilmiþtir. Sahih olan da budur. Zahîre´de böyle denilmiþtir.»

Fetih´ten naklen arzetmiþtik ki; Mebsût´ta bir talâkýn vukuu sahih kabul edilmiþtir. Ne olursa olsun hilâfýn mevzuu zamire izafettir. Belirsiz isme izafet deðildir. Lâkin ben Tatarhâniyye´de Mühit´ten naklen þöyle denildiðini gördüm: «Sadru´þ-Þehid´in Vâkýat nâmýndaki kitabýnda zikrettiðine göre bir adam karýsýna; sen yarým talâk boþsun ve bir talâkýn üçte biri ve bir talâkýn dörtte biri dese iki talâk vâki olur. Muhtar olan kavil budur. Þu halde Sadru´þ-Þehid´in söylediðine kýyasen; sen yarým talâk boþsun ve bir talâkýn üçte biri ve bir talâkýn altýda biri dediðinde bir talâk boþ olmasý gerekir.» Bunda daha az iþkal vardýr. Galiba bu söz zamire izafette olduðu gibi belirsiz isme izafet ederken dahi cüzler itibara alýndýðýna göredir. Lâkin bu kavil Bedâyi, Fetih, Bahýr ve Nehir sahiplerinin kesinlikle kail olduklarý farkýn hilâfýnadýr.

METÝN


Ýleride gelecek ki, bir talâkýn bazý cüzlerini istisna etmek hükümsüzdür. Bazý cüzlerini îkâ etmekse bunun hilâfýnadýr. Erkeðin; sen birden ikiye kadar boþsun yahut birle iki arasýnda boþsun sözüyle bir talâk; birden üçe kadar yahut birle üç arasý boþsun sözüyle iki talâk vâki olur. Aslý haram olan bir þeyde Ýmam-ý Azam´a göre kaide yalnýz birinci gayenin (sýnýrýn) dahil olmasýdýr. Mercii ibaha olan yerde: meselâ benim malýmdan yüzden bine kadar al dediðinde ise bilittifak her iki gaye dahildir. Sen iki talâkýn üç yarýsý ile boþsun derse üç talâk vâki olur. Bazýlarý iki talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Bir talâkýn üç yarýsý ile veya iki talâkýn iki yarýsý ile boþsun derse iki talâk meydana gelir. Bazýlarý üç talâk olacaðýný söylemiþlerdir. Ama birinci kavil esahtýr.

ÝZAH


«Ýleride gelecek ki...» Yani metinde tâlikin sonunda gelecek ki musannýf, "Bir talâkýn bir kýsmýný hariç býrakmak hükümsüzdür. Bir kýsmý ikâ etmek ise bunun hilâfýnadýr. Sen üç defa boþsun, yalnýz yarým talâk müstesna derse, muhtar kavle göre üç talâk vâki olur." diyecektir. Fetih sahibi diyor ki: «Bazýlarý Ebû Yusuf´un kavline göre iki talâk vâki olacaðýnýsöylemiþlerdir. Çünkü boþamak o iþi görmek hususunda parçalanmayý kabul etmez. Ýstisnada da öyledir. Ve sanki yalnýz biri müstesna demiþ gibidir.»

«Bazý cüzlerini ikâ etmekse bunun hilâfýnadýr.» Bazý cüzlerini dediði, musannýfýn burada söyledikleridir.

«Aslý haram olan bir þeyde...» Yani talâk gibi ancak hâceti gidermek için mübah kýlýnan bir þeyde Ýmam-ý Azam´a göre kaide yalnýz birinci gayenin dahil olmasýdýr. Ýmameyn´e göre ise her iki gaye dahildir. Binaenaleyh birincide (yani birden ikiye kadar boþsun dediði yerde) onlara göre iki talâk. Ýkincide (birden üçe kadar dediði yerde) üç talâk vâki olur. Ýmam Züfer´e göre birincide hiçbir talâk vâki olmaz. Ýkincide bir talâk vâki olur. Kýyas da budur. Çünkü sýnýrlý bir þeyde her iki sýnýr dahil deðildir. Meselâ, sana þu yeri þu duvardan þu duvara kadar sattým sözünde, satýþta duvarlar dâhil deðildir. Üç imamýzýn kavli, örfe bakarak istihsandýr. Þöyle ki: Örfen bu söz ne zaman söylenir ve iki sýnýrýn arasýnda bir sayý bulunursa, onun azýndan çoðu ve çoðundan azý kasdedilir. Meselâ benim yaþým altmýþla yetmiþ arasýdýr dersen; altmýþtan çok, yetmiþten azdýr demek istersin. Ýmdi, "Sen birden ikiye kadar boþsun." gibi sözlerde Ýmam-ý Azam´a göre bu örf yoktur. Binaenaleyh boþsun sözünü iþletmek vâcip olur ve onunla bir talâk meydana gelir. Aslý mubah olan þeyde hepsi dahil olur. Meselâ, benim malýmdan bir dirhemden iki dirheme kadar al dese, hepsini al mânâsýna gelir. Fakat aslý haram ise, o þeyin haram olmasý hepsini kasdetmediðine kârinedir. Þu kadar var ki, birinci gaye bizzarure dahildir. Zira ikinci talâk onun üzerine terettüp etmek için birincinin mutlaka bulunmasý lâzýmdýr. Birincisiz ikinci olamaz. Ýkinci gaye olan üç talâk bunun hilâfýnadýr. Çünkü üçüncüsü olmadan ikinci talâk olabilir. Birden ikiye kadar dediði surette ise, zikredilen zaruret olmadýðý için ikinci gayeyi dahil etmeye hacet yoktur. Bu izahýn tamamý Fetih´tedir.

«Her iki gaye dahildir» Binaenaleyh zikredilen misalde o adam binin hepsini alabilir. Nitekim bunu Bahýr sahibi ifade etmiþtir.

«Üç talâk vâki olur.» Çünkü iki talâkýn yarýsý bir talâktýr. Þu halde iki talâkýn üç yarýsý bizzarure üç talâk eder. Nehir.

«Bazýlarý iki talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir.» Çünkü iki talâk yarýya bölünürse dört yarým eder. Bunlarýn üçü birbuçuk eder. Bu da tamamlanarak iki talâk olur. Buna þöyle cevap verilmiþtir: «Bu tevehhümün menþei bizim iki talâký yarýya böleriz dememizle, iki talâktan herbirini yarýya böleriz sözümüzü birbirine karýþtýrmalarýdýr.» Dört yarýyý icabeden ikincisidir. Lâfzýn her ne kadar buna ihtimali varsa da - onun için bunu niyet etse diyaneten kabul edilirse de - zâhirin hilâfýnadýr. Nehir. Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Çünkü zâhir iki talâkýn yarýsýnýn bir talâk olmasýdýr. Ýki talâkýn iki yarýsý deðildir»

«Veya iki talâkýn yarýsý ile...» Keza üç talâkýn yarýsý ile boþsun derse iki talâk meydana gelir. Ýki talâkýn yarýsý derse bir; üç talâkýn iki yarýsý derse üç talâk vâki olur. Bahýr. Bir talâkýn üç yarýsý birbuçuk talâk ederse de, talâk parçalanmayý kabul etmediði için buçuk bütünlenerek iki talâk olur. Ýki talâkýn iki yarýsý dahi bütünlenerek iki talâk olur.

Ben derim ki: Bir talâkýn dört üçte biri ve bir talâkýn beþ dörtte biri sözleri de bir talâkýn üç yarýsý sözü gibi olmak gerekir.

«Bazýlarý üç talâk olacaðýný söylemiþlerdir.» Çünkü her yarým baþlý baþýna tamamlanýr ve üç talâk olur.

«Ama birinci kavil esahtýr.» Bahýr sahibi diyor ki: «Câmiu´s-Sagîr´de nakledilen budur. Nâtifî bunu ihtiyar etmiþ; Attâbi de bunu sahihlemiþtir.» Bahýr sahibi bundan sonra yarýya bölmenin oniki sureti olduðunu ve herbirinin hükümlerini zikretmiþtir. Ona müracaat edebilirsin.

METÝN

Sen bir kere iki boþsun sözünde niyet etmez veya çarpmayý niyet ederse bir talâk vâki olur. Çünkü bu söz cüzleri çoðaltýr, fertleri çoðaltmaz. Ama bununla bir ve ikiyi niyet ederse, kadýn cima edilmiþ bulunduðu takdirde üç talâk; cima edilmeyen hakkýnda bir talâk vâki olur. Bu söz, cima edilmeyen kadýna; sen bir ve iki boþsun demek gibidir. Çünkü birinci talâk vâki olduktan sonra iki talâka mahâl kalmaz. Ýkiyle beraber biri niyet ederse mutlak surette üç talâk vâki olur. Çarpma niyetiyle, sen iki kere iki boþsun derse, iki defa boþ olur. Sebebi yukarýda geçti. "Ve" yahut "beraber" mânâsýný niyet ederse, yukarýda geçtiði gibidir. Erkeðin; sen buradan Þam´a kadar boþsun sözüyle - bunu uzunluk veya büyüklükle vasýflandýrmadýkça - bir talâk ric´î vâki olur. Vasýflandýrýrsa talâk bâin olur. Sen Mekke´de boþsun yahut Mekke´nin içinde boþsun veya þu hânede veya gölgede yahut güneþte yahut filan elbisenin içinde boþsun sözleri tencizdir (geçerlidir), derhal talâk vâki olur. Bu sözler, sen hastayken boþsun yahut namaz kýlarken boþsun veya hasta olduðun halde, namaz kýldýðýn halde boþsun demesi gibidir.

ÝZAH


«Çünkü bu söz cüzleri çoðaltýr ilh...» Yani çarpmak, çarpýlan sayýnýn cüzlerini çoðaltmak hususunda tesir eder. Sayýnýn çoðalmasý hususunda tesiri yoktur. Birçok cüzlere ayýrdýðý bir talâk bir talâktan fazla olmaz. Eðer çarpmak sayýyý arttýrsaydý, dünyada fakir kalmazdý. Çünkü bir dirhemini yüzle çarpar, o dirhem yüz olurdu. Sonra yüzü binle çarpar yüzbin olurdu. Ýmam Zufer´le Hasan b. Ziyad ve üç mezhebin imamlarý iki talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Çünkü hesapçýlarýn çarpma hususunda örfleri, bir sayýyý diðerinin adedince katlamaktýr. Fetih sahibi bunu tercih etmiþtir. Çünkü örf buna mâni deðildir. Bizim farz vetahminimize göre bu adam onlarýn örflerine göre konuþmuþ, onu kasdetmiþtir. Binaenaleyh talâký bilerek Farsça veya baþka bir dille yapmýþ gibi olur.

«Böyle olsa dünyada fakir kalmazdý» diye ilzam etmek lâzým gelmez. Çünkü bir dirhemini yüzle çarpmasý þayet haber vermekten ibaretse, "Bende yüz dirhemin içinde bir dirhem var." demek gibi olur ki bu yalandýr. Ýnþa ise, bir dirhemi yüzün içine koydum demek gibi olur ve mümkün deðildir. Çünkü bunu söylemekle bir dirhem yüzün içine girivermez. Bu görüþü Gayetü´l-Beyân sahibi dahi tercih etmiþtir. Gerçi Bahýr sahibi cevap vererek; "Bir kere iki sözünde iki hakikaten zarftýr. Fakat bu bire elveriþli deðildir. Elveriþli olmayýnca, burada ne örf muteber olur, ne de niyet! Bana su ver sözüyle talâký niyet etmek gibi olur. Böyle bir talâk vâki olmaz." demiþse de, bu sözü Makdisi þöyle reddetmiþtir: «Lâfýz sarihtir. Yani hesapçýlarýn örfüne göre hakikattýr. Örfî mânâsýnda açýktýr.» Onu Nehir ve Minah sahipleri de reddetmiþlerdir. Rahmetî, "Böylece bu mesele Ýmam Züfer´in kavliyle fetva verilen meseleleri arttýrmaktadýr." demiþtir. Demek istiyor ki; muhakkýk Ýbn-i Hümam tercih ehlindendir. Nitekim bunu Bahýr sahibi kaza bahsinde itiraf etmiþtir.

«Kadýn cima edilmiþse...» Yani velev hükmen olsun demektir. Tâ ki kendisiyle halvet yapýlan kadýna da þâmil olsun. Zira iddet içinde ihtiyaten kadýna talâk yapýlabilir. Doðruya bu daha yakýndýr. Nitekim mehir bâbýnda halvet hükümlerinde geçmiþ; biz de orada gerekeni sana izah etmiþtik. Üç talâk vâki olur. Çünkü kocasýnýn sözü buna ihtimallidir. Zira bir ve iki dersek, oradaki ´ve´ edatý biraraya toplamak içindir. Zarf mazrufu içine toplar. Böylece bu sözden bir ve iki mânâsýný kasdetmek sahih olur. Hem burada erkeðin, kendisine þiddet göstermesi vardýr. Nehir.

«Mutlak surette...» Yani kadýn cima edilmiþ olsun olmasýn mütlak surette üç talâk vâki olur. H.

«Sebebi yukarýda geçti.» Yani yukarýda þârih, "Çünkü bu söz cüzleri çoðaltýr fertleri çoðaltmaz." demiþti. H.

«Yukarýda geçtiði gibidir.» Yani "ve" mânâsýna alýrsa, cima edilen kadýn üç talâkla, cima edilmeyen iki talâkla boþ olur. "Beraber" mânâsýna alýnýrsa, mutlak surette üç talâk vâki olur. H.

«Bir talâk ric´i olur» Çünkü talâký kýsalýkla vasfetmiþtir. Talâk vâki oldu mu, her yerde vâki olur. Onu Þam´a tahsis etmek, baþka yerlere nisbetle kýsaltmak olur. Talâkýn hakikaten kýsaltmaya tahammülü yoktur. Binaenaleyh hükmünün kýsalýðýný kasdetmiþ olur ki, onun kýsalýðý ric´î ile, uzunluðu da bâinle olur. Bir de bu adam talâký büyüklük veya ululukla vasfetmemiþ, onu öyle bir yere uzatmýþtýr ki, o yerin ona ihtimali yoktur. Binaenaleyh bu sözle þiddet ziyadesi sabit olamaz. Nehir.

«Derhal talâk vâki olur.» sözü, ´tencizdir´ kelimesinin tefsiridir. Þöyle ki: Þer´î kaydýkaldýrmaktan ibaret olan talâk o anda yoktur. Þâri´ Hazretleri, talâk arzu eden kimse için, onun vücudunu mevcut olmayan bir þeyin vücuduna baðlý kýlmýþtýr. O þey bulundu mu talâk da bulunur. Buna elveriþli olan þeyler, fiillerle zamanlardýr. Çünkü o anda onlarýn her ikisi mevcut deðildir, sonra bulunurlar. Sabit bir ayn olan mekân bunun hilâfýnadýr. Çünkü ona baðlamak tasavvur edilemez. Meselenin tamamý Fetih´tedir.

METÝN

Bunlarýn hepsinde o adam "Ben girdiðim vakit veya elbiseyi giydiðin vakit veya hasta olduðun vakit ve bunun gibi bir þey kasdettim." derse, sözü diyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez ve sözü o þarta taallûk eder. Bir seneye veya ay baþýna yahut kýþa demiþ gibi olur. Mekkn´ye girersen sözü tâliktir. Keza eve girdiðinde yahut filan elbiseyi giydiðinde ve keza namazýnda gibi sözler dahi tâliklir. Çünkü zarf þarta benzer. Eve girdiðin için yahut hayýz gördüðün için boþsun derse, tenciz (derhal talâk) olur. Ba ile söylerse (girmenle derse) tâlik olur. Kadýn hayýzlý iken, sen hayzýnda boþsun derse, baþka bir hayýz görünceye kadar; hayzan esnasýnda derse, hayzýný görüp temizleninceye kadar boþ düþmez. Üç gün içinde boþsun derse, bu tenciz olur. Üç günün geliþinde derse, yemin ettiði günden ayrý üç günün geliþine tâlik olur. Çünkü þartlar gelecek zaman hakkýnda muteberdir.

ÝZAH

«Kazaen tasdik edilmez.» Çünkü bunda kendisi için iþi hafifletmek vardýr. Bahýr.

«Bir seneye ilh...» Tatarhâniyye´de Muhit´ten naklen þöyle denilmektedir: «Bir kimse karýsýna; sen geceye boþsun, yahut bir aya veya bir seneye yahut yaz yarýsýna yahut kýþa, bahara veya güze boþsun derse, bu üç vecihle olur.

1) Ya izafe ettiði vakitten sonra boþ düþmesini niyet eder. Bu takdirde o vakit geçtikten sonra boþ olur.

2) Veya talâkýn vukuunu niyet eder. Vakti uzamasý için sýnýr yapar. Talâk derhal vâki olur.

3) Yahut hic niyeti yoktur. Bu takdirde bize göre vakit geçtikten sonra boþ düþer. Ýmam Züfer´e göre ise derhal talâk vâki olur. Ýmam Züfer bunu Mekke´ye veya Baðdat´a gibi gayeyi mekân yaptýðý hale kýyas etmiþtir. Zira mekâný gaye yaparsa, gaye bâtýl olup kadýn derhal boþ düþer.»

«Tâliktir.» Çünkü tâlikin hakikatý mevcuttur. Bahýr.

«Keza ilh...» Yani bu misallerde talâk fiile taallûk eder. Fiil bulunmadan kadýn boþ düþmez. Bahýr.

«Namazýnda gibi sözler dahi taliktir» Kadýn bir rekât kýlýp onun secdesine varmadýkça boþ düþmez. Bazýlarý baþýný secdeden kaldýrmadýkça, bazýlarý da teþehhüde oturmadýkça boþ düþmeyeceðini söylemiþlerdir.Ta-tarhâniyye.

«Gibi sözler.» Meselâ; hastalýðýnda yahut aðrý çektiðinde boþsun, demesi de tâliktir. Çünkü ihtiyâri fiille ihtiyârî olmayan fiil arasýnda bir fark yoktur. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. T.

«Çünkü zarf þarta benzer.» Zira þart bulunmadan nasýl meþrut bulun-mazsa, zarf bulunmadan mazruf da bulunmaz. Binaenaleyh zarf mânâsýný murad etmek mümkün deðilse, þart mânâsýna yorumlanýr. Nehir.

«Tenciz olur...» Çünkü talâký o anda yapmýþ ve zikrettiði þeyle onu illetlendirmiþtir. Binaenaleyh girmek veya hayýz bulunsun bulunmasýn derhal talâk vâki olur. Rahmeti.

«Ba ile söylerse tâlik olur» Çünkü ba, ilsak (hükmü yapýþtýrmak) içindir. Bu adam kadýna zikrettiði þeye yapýþýk olarak bir talâk yapmýþtýr. Binaenaleyh talâk ancak onunla olur. Rahmeti.

«Sen hayzýnda boþsun derse» baþka bir hayýz görünceye kadar boþ düþmez. Bedâyi sahibi diyor ki: «Sen hayzýnda boþsun veya sen hayzýnla beraber boþsun derse, kanýn üç gün devam etmesi þartýyla hayzýný gördüðünde boþ olur. Çünkü ´fi´ kelimesi zarf bildirir. Halbuki hayýz zarf olmaya elveriþli deðildir. Binaenaleyh þart kabul edilir. (Beraber mânâsýna gelen) ´mea´ kelimesi beraberlik ifade eder. Kan üç gün devam etti mi, baþladýðý andan itibaren hayýz olduðu anlaþýlýr ve talâk o andan itibaren vâki olur. Sen hayzan esnasýnda boþsun derse, hayzýný görüp temizlenmedikçe boþ düþmez. Çünkü ´hayza´ kelimesi kâmil hayzýn ismidir. Bu da temizliðin ona bitiþmesiyle olur. Bu fasýllarýn hepsinde kadýn hayýzlý bulunursa, temizlenin baþka bir hayýz görmedikçe boþ düþmez. Çünkü o adam hayzý talâkýn vukuu için þart yapmýþtýr. Þart olmasý, yakýn bir þekilde yok olan þeydir ki, o da gelecekteki hayýzdýr, halen mevcut olan hayýz deðildir.»

Ben derim ki: O adam mevcut hayzýn müddetinde diye niyet ederse, talakýn vâki olmasý gerekir. Cevhere´ de þöyle denilmiþtir: «Kadýn hayýzlý iken kocasý ona, hayzýný görürsen boþsun derse, bu söz gelecekteki hayza yorumlanýr. Bu hayýzdan meydana geleni kasdederse, niyetine göre vâki olur. Çünkü hayýz azar azar meydana gelir. Gebe karýsýna, sen gebe kalýrsan diyerek bu gebeliði nisbet etmesi bunun hilâfýnadýr. Bununla yemini bozulmaz. Çünkü onun çok cüzleri yoktur.» Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: «Hayýzlý kadýna kocasý, hayzýný görürsen boþsun derse, bu söz gelecekteki hayza ait olur. Kadýna, Yarýn hayzýný görürsen boþsun derse, bu söz o hayzýn yarýnýn fecrine kadar devamýna yorumlanýr, Çünkü ertesi sabah hayzýn meydana gelmesi tasavvur edilemez. Binaenaleyh devama yorumlanýr. Keza kadýn hasta iken, sen hasta olursan boþsun derse, hüküm yine böyledir. Saðlam kadýna, düzeldiðin zaman boþsun demesi bunun hilafýnadýr ve sustuðu gibi talâk vâki olur. Çünkü saðlamlýk devam eden bir haldir. Onun devamý için iptida hükmü vardýr. Ayakta bir kimseye, ayaða kalktýðýn vakit; oturan kimseye, oturduðun vakit; milki olan birköleye, sana mâlik olduðum vakit demek de böyledir. Hayýz ve hastalýk uzamasa da þeriat mecmu itibariyle birtakým hükümler tâlik etmiþtir ki, bunlar onun her cüzüne taallûk etmez. Bu sebeple mecmuu bir þey saymýþtýr.»

«Üç gün içinde boþsun derse bu tenciz olur.» Çünkü vakit kadýnýn boþ olmasýna zarf olabilir ve bir vakitte boþ düþtü mü, sair vakitlerde de boþ sayýlýr. Bahýr.

«Üç günün geliþine tâlik olur.» Çünkü gelmek bir fiildir. Zarf olmaya elveriþli deðildir. Binaenaleyh þart olur. Bahýr.

«Çünkü þartlar gelecek zaman hakkýnda muteberdir.» sözü, "yemin ettiði günden ayrý" ifadesinin illetidir. Çünkü günün gelmesi, onun ilk cüzünün gelmesinden ibaretir. Fecir doðdu mu, cuma günü geldi derler. Birinci günün ilk cüzü geçmiþtir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Bunun ifade ettiði mânâ, o kimsenin bu yemini gündüz yapmýþ olmasýdýr. Tatarhâniyye´de bildirildiðine göre geceleyin karýsýna; sen üç günün geliþinde boþsun derse, üçüncü günün fecri doðmakla kadýn boþ düþer. Üç günün geçiþinde derse, bunu geceleyin söylediði takdirde, üçüncü günün güneþi kavuþmakla kadýn boþ düþer. Câmi nüshalarýnýn bazýsýnda böyle denilmiþtir. Diðer bazýlarýnda ise, "Dördüncü geceden yemin ettiði saati gelinceye kadar boþ düþmez." denilmiþtir. Kudûrî bunu böyle zikretmiþtir.

METÝN

Kýyamet gününde derse, bu sözü hükümsüz kalýr. Ondan önce derse tencizdir. Sen þu hâneye giriþinde güzel bir talâkla boþsun derse, güzel mânâsýna gelen hasene kelimesini merfu söylediði takdirde tenciz olur. Mansup söylerse talâk muallâk olur. Kisâi Ýmam Muhammed´e þunu sormuþ: «Bir kimse karýsýna; uysal olursan ey Hind, uysallýk uðurluluktur. Sert olursan ey Hind, sertlik uðursuzluktur. Ýmdi sen talâksýn. Talâk ise azimettir. Üçtür. Kim sertlik gösterirse. âsilik ve zulmetmiþ olur derse, kaç talâk vâki olur?» Ýmam Muhammed. "Üç kelimesini merfu söylerse bir talâk, mansup söylerse üç talâk olur." diye cevap vermiþtir. Meselenin tamamý Muðni´de ve Mülteka üzerine yazdýðýmýz hâþiyededir.

ÝZAH

«Hüküsüz kalýr.» Çünkü kýyamet gününde Allah´ýn teklifleri kaldýrýlmýþ olur. Burada talâkýn müneccez, yani derhal vâki olmamasý, vukuunu muayyen bir zamana tâlik ettiði içindir. Zaman talâk îkâý için elveriþlidir. Þu kadar var ki, ikâýna bir mâni bulunmuþtur. T.

«Ondan önce derse tencizdir.» Çünkü öncelik zarftýr, geniþtir, konuþma zamanýna da sâdýktýr. T.

«Merfu söylediði takdirde tenciz olur» Merfu ile mansup söylemesi arasýnda fark þudur: Hasenetün diye merfu söylerse, kelime kadýnýn sýfatý olur ve fâsýla teþkil eder. Hasenetendiye mansup söylerse, boþamanýn sýfatý olur ve fâsýla teþkil etmez. Bunu Muhitten Nehir sahibi nakletmiþtir. Yani ecnebi bir fâsýla bulunmayýnca, "giriþinde" demesi yeni bir cümle olmaz. Boþsun kelimesine taallûk eder ve onun kaydý olur.

«Kisâi Ýmam Muhammed´e þunu sormuþtur ilh:..» sözüyle þârih, Ýbn-i Kiþâm´ýn Muðnî adlý eserinin birinci bâbýnda söylediklerini redde iþaret etmiþtir. Ýbn-i Hiþâm þöyle demiþtir: «Hârun Reþid Ýmam Ebû Yusuf´a mektup yazarak bu meseleyi sormuþ; O da, bu mesele hem nahvî, hem fýkhîdir. Ben onun hakkýnda bir þey söylersem hatadan emin deðilim, diye cevap vermiþ. Bunun üzerine mesela Kisâi´ye sorulmuþ; O da üç kelimesini merfu söylemiþse kadýn bir defa boþ olur. Çünkü kocasý ona sen talâksýn demiþ, sonra tam talâkýn üç olduðunu haber vermiþtir. Üç kelimesini mansup söylemiþse, kadýn üç defa boþ olur. Çünkü bunun mânâsý, sen üç defa boþsun demektir. Aralarýnda bir itiraz cümlesi vardýr, diye cevap vermiþtir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Fetih sahibi diyor ki: «Bu söz hata olmaktan baþka içtihat makamýný anlamaktan da uzaktýr. Çünkü içtihadýn þartlarýndan biri, Arap dilini ve üslûplarýný bilmektir. Zira içtihat, Arapça olan nakit deliller üzerinde yapýlýr. Güvenilir zevatýn bu mesele hakkýnda fetvayý okuyandan naklettikleri bunun hilâfýdýr. Suali Kisâi Ýmam Muham b. Hasan´a göndermiþtir. Ebû Yusuf´un ve Hârun Reþid´in bu meselede aslâ karþýlýðý yoktur. Ebû Yusuf´un makamý, imam, müctehid ve lâfýzlarýn muktezasý hususundaki tasarruflarda bunca ustalýðý ile beraber böyle bir terkipte baþkasýna muhtaç olmaktan çok daha yüksektir. Mebsût´ta bildirildiðine göre Ýbn-i Semâa þöyle demiþ: Kisâi Ýmam Muhammed´e bir fetva göndermiþ. O da onu bana verdi, fetvayý kendisine okudum, cevabýnda yukarýda geçenleri yazdý. Kisâi de cevabýný beðendi. Halebî´nin Celâl-i Suyûtî´ye aid Mugnî hâþiyesinden naklen bildirildiðine göre Hatib-i Baðdâdi´nin Tarih´ inde rivayet edilen budur»

«Talâk azimettir.» Yani ciddidir. þaka ve oyun deðildir. Nehir.

«Tamamý Mugni´ dedir.» Mugni sahibi þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Doðrusu, refi ve nasp kýraatlerinin ikisi de üç ve bir talâkýn vukuuna ihtimallidir. Reli ihtimallidir. Çünkü talâk kelimesinin baþýndaki ´elif-lâm´ ya cinsten mecaz içindir - "Zeyda´nir raculü" gibi ki, güvenilecek adam Zeyd´dir mânâsýnadýr. - yahut ahd-ý zikri içindir. Yani bu zikredilen talâk üç azimettir mânâsýnadýr. ´Elif-lâm´ ý ahd için alýrsak üç talâk; cins için alýrsak bir talâk vâki olur. Mansup okumaya gelince: Mef´ulü mutlak olmak ihtimali vardýr. Bu üç talâkýn vukuuna iktiza eder. Çünkü sen üç talâkla boþsun mânâsýnadýr. Sonra þair bunlarýn arasýna talâk izamettir diyerek itiraz cümlesi getirmiþtir. Üç kelimesinin azimetin altýnda gizli olan zamirden hâl olmasý da mümkündür. O zaman üç talâkýn vukubulmasý lâzým gelmez. Çünkü mânâ, talâk üç olursa azimettir þekline girer ve o kimse neyi niyet ettiyse o olur. Lâfzýn muktezasý budur. Ama þairin murad ettiði üç talâktýr.» Fetih sahibinin beyanýna göre "selâsün" kelimesinin mef´ulû mutlak olmak üzere ´selâsen´ okunmasý zâhirdir. Merfu olarak ´selâsün´ okunursa, ahd-ý zikri için olur ve üç talâk meydana gelir. Onun için þairin bunu kasdettiði zâhir olmuþtur.

METÝN

Sen yarýn boþsun, yahut sen yarýnýn içinde boþsun sözüyle fecir doðarken talâk vâki olur. Ýkincisinde ikindiyi yani günün sonunu niyet etmesi kazaen sahihtir. Diyaneten her ikisinde tasdik edilir. Sen þâbanda boþsun, yahut þâban ayýnýn içinde boþsun demesi de böyledir. Sen bugün yarýn boþsun: yahut, sen yarýn bugün boþsun derse, birinci söz muteber olur. ´Ve´ edatýyla atfederse, birinci sözle bir, ikinciyle iki talâk vâki olur. Bu, "sen geceleyin ve gündüz boþsun"; yahut "gündüzün evvelinde ve sonunda boþsun" ve bunun aksi ile, "bugün ve ayýn baþýnda boþsun" demesi gibidir.

ÝZAH

«Fecir doðarken talâk vâki olur.» Fecirden murad; fecr-i sâdýktýr. fecc-i kâzip deðildir. Ferir doðarken boþ olmasýnýn vechi þudur: Bu adam kadýný yarýnýn hepsinde talâkla vasfetmiþtir. Binaenaleyh muarýz olmadýðý için ilk cüzü taayyün eder. Bahýr. Hidâye sahibi ile baþkalarý burada talâký zamana izafe hakkýnda ayrýca bir fasýl yapmýþlardýr.

«Ýkincisinde ikindiyi...» (Yani yarýnýn içinde sözüyle ikindiyi) niyet etmesi sahihtir. Çünkü Yarýnýn bir cüzünde kadýný talâkla vasfetmiþtir. Bahýr.

«Günün sonunu» sözü, maksadý tefsirdir. Zâhire göre kuþluk veya zevâl vaktini kasdetmiþ olsa yine tasdik edilir. T.

«Kazaen» sahih olmasý ,Ýmam-ý Âzâm´a göredir. Ýmameyn´e göre birincisi gibi bu da sahih deðildir. Diyaneten her ikisinde niyetin sahih olmasýnda hilâf yoktur. Ýmam-ý Âzâm´a göre fark müteallâkýnýn umumudur. Zira mukadder olarak dahil olur. Lâfzan söylenmez. Lügatta, bir sene oruç tuttum demekle bir senenin içinde oruç tuttum demenin arasýnda fark vardýr. Þer´an dahi, ömrüm boyunca oruç tutacaðým demekle, ömrümün içinde oruç tutacaðým sözü arasýnda fark vardýr. Ömrüm boyunca dediðinde, bütün ömrünü oruçla geçirmedikçe yemininde durmuþ olmaz. Ömrümün içinde dediðinde ise, bir saat oruç tutmakla yemininde durduðu sabit olur. Keza bir ay oruç tutarsam kölem âzâd olsun sözüyle, bu ayýn içinde oruç tutarsam kölem âzâd olsun demesi arasýnda fark vardýr. Birincisinde oruç bütün aya þâmildir. Ýkincisinde ise bir saate þâmildir. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. Binaenaleyh zarf edatýný zikrederek zamanýn bir cüzünü niyet etmek, hakikati niyet etmektir. Zarf edatýný atarak niyet etmek ise, âmmý tahsistir. Binaenaleyh kazaen tasdik edilmez. Hakkýnda zaman parçalanmayý kabul etmeyen þey bunun hilâfýnadýr. Çünkü onda edatý atýp atmamakarasýnda bir fark yoktur. Meselâ, cuma günü oruç tuttum demekle, cuma gününün içinde oruç tuttum demek müsavidir. Meselenin tamamý Bahýr ve Nehir´dedir.

Ben derim ki: Keza þumulü olmadýðýný bilirse, zamaný parçalanan þey hakkýnda da aralarýnda fark yoktur. Meselâ, cuma günü yedim yahut cuma gününün içinde yedim sözleri arasýnda bir fark yoktur.

«Yahut þâban ayýnýn içinde» sözünde, erkeðin niyeti yoksa kadýn recebin son gününde güneþ kavuþurken boþ olur. Þâban ayýnýn sonunu niyet etmiþse, mesele yukarýdaki hilâf üzeredir. Fetih.

«Birinci söz muteber olur.» Binaenaleyh birincide o gün, ikincide yarýn boþ olur. Çünkü birinci söz söylemekle onun hükmü birincide derhal sabit olur. Ýkincide ise tâlik olur ve ondan sonra zikrettiði ile deðiþtirmeye ihtimali kalmaz. Zira ne müneccez tâliki kabul eder, ne de muallâk tencizi. Nehir.

«Ve edatýyla atfederse ilh...» Tebyin sahibi diyor ki: Çünkü ma´tuf ile ma´tufunaleyh baþka baþka þeylerdir. Þu kadar var ki, birincide bizim için ikinci talâký ikâya hâcet yoktur. Çünkü kadýnýn üzerine bugün yapýlan bir talâkla onu yarýn vasfetmek mümkündür. Ýkincisinde ise bu mümkün deðildir. Onun için iki talâk vâki olur. H.

«Sen geceleyin ve gündüz boþsun demesi gibidir.» Yani bu sözü gece söylemiþse bir talâk vaki olur. Keza gündüzün baþýnda söylemiþse, gündüzün baþýnda ve sonunda vâki olur. H.

«Ve bunun aksi ile...» Yani, "sen gündüzün ve geceleyin boþsun", yahut "sen günün sonunda ve baþýnda boþsun" derse, bu söz geceleyin ve keza gündüzün baþýnda söylenmiþse kadýn iki talâk boþ düþer. Gündüzün veya günün sonunda söylenmiþse, hüküm hepsinde bunun aksi olur. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. H.

Ben derim ki: Bu hüküm ma´tufta zarf edatýný açýklamadýðýna göredir. Zira Zahîre´de þöyle denilmektedir: «Geceleyin karýsýna; sen gecende ve gündüzünde boþsun; yahut gündüzleyin, sen gününde ve gecende boþsun derse, her vakitte bir talâk boþ düþer. Yalnýz bir talâký niyet ederse, diyaneten tasdik olunur. Çünkü sözünün buna ihtimali vardýr. Zarf edatý, beraber mânâsýna yorumlanabilir. (Ve mânâ, sen gündüzünle beraber gecende boþsun þekline girer.)»

«Bugün ve ayýn baþýnda boþsun demesi gibidir.» Yani bir talâk vâki olur. Fakat ayýn baþýnda ve bugün derse iki talâk vâki olur Onun için bunu aksi ile sözünden önce söylemesi daha iyi olurdu. Nitekim gizli deðildir.

METÝN


Kaide þudur: Her ne zaman talâký biri olmuþ diðeri olacak iki vakte atýf edatý ile izafe ederse bakýlýr. Olmuþtan baþlamýþsa ikisi birleþir. Olacaktan baþlamýþsa ayrý ayrý olurlar. "Senbugün boþsun ve yarýn geldiðinde"; yahut "sen boþsun, hayýr bilâkis yarýn" derse, kadýn o anda bir defa boþ olur, ertesi gün de bir daha boþ olur. "Sen bir defa boþsun yahut deðilsin"; yahut, "benim ölümümle beraber"; yahut, "senin ölümünle beraber boþsun" sözleri hükümsüzdür. Birincinin hükümsüz olmasý, þüphe edatý bulunduðu içindir. Ýkincinin hükümsüz olmasý talâký îkâya yahut vukuya zýt bir hale izafe ettiði içindir. Keza, "sen seninle evlenmenden önce boþsun": yahut bugün nikâh ettiði karýsýna, "sen dün boþsun" demesi de böyledir. Ama kadýný dünden evvel nikâh ettiyse talâk þimdi vâkidir. Çünkü geçmiþte yapýlan inþâ, halde de inþâ sayýlýr.

ÝZAH

«Biri olmuþ biri olacak» bugün ile yarýn gibidir. Fakat dün ve bugün gibi biri geçmiþ biri þimdi mevcutsa, bu hususta þerhte az ileride söz gelecektir. Hâniyye´de þöyle denilmektedir: «Günün ortasýnda karýsýna; sen bugünün baþýnda ve sonunda boþsun derse; bir talâk vâki olur. Aksini söylerse iki olur. Çünkü günün sonunda vâki olan talâk evvelinde olamaz. Binaenaleyh iki talâk vâki olur »

«Ýkisi birleþir.» Çünkü kadýn bugün boþ düþünce yarýn da boþtur. Talâkýn çoðalmasýna hacet yoktur. Lâkin Hâniyye´den naklen Bahýr´da þöyle denilmiþtir: Sen bugün boþsun ve yarýndan sonra derse, Ebû Hanife ile Ebû Yusuf´un kavline göre kadýn iki defa boþ olur. Bunun vechi þu olsa gerektir: Bugünle Yarýn bir vakit mesabesindedir. Çünkü gece dahildir. Yarýndan sonra derse, bunun hilâfýnadýr. Zira iki vakit gibi olurlar. Aradan bir gün terketmesi, yarýndan sonra baþka bir talâk kasdettiðine karinedir. Nitekim yakýnda bunu te´yid eden sözler gelecektir. Lâkin buna göre bugün ve ay baþýnda dediðinde, bir talâk vâki olmasý müþkildir. Ancak þöyle cevap verilebilir: «Murad, yeminin o ayýn son gününde yapýlmasýdýr. Binaenaleyh arada fâsýla yoktur.»

«Kadýn o anda bir defa boþ olur, ertesi gün de bir daha boþ olur.» Ama, "sen bugün boþsun ve yarýn geldiðinde" ifadesinde, gelmek îkâ üzerine mâtuf bir þarttýr. Mâtuf ile mâtufunaleyh baþka baþka þeylerdir. Hal yerinde olan bir söz þarta taallûk etmiþ olamaz. Binaenaleyh müteallikin baþka bir talâk olmasý gerekir. ´Ve´ edatýný zikretmezse, kadýn ancak fecir doðarken boþ düþer. Müneccez talâk mevkuf olarak kalýr. Çünkü birinciyi deðiþtiren ikinciye eklenmiþtir. Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Sen boþsun hayýr bilâkis yarýn» sözüne gelince: Vazgeçmek suretiyle müneccez talâký iptal etmek istemiþtir. Fakat buna imkan yoktur. Bilâkis yarýn sözüyle de baþka bir talâk vâki olur. H.

«Þüphe edatý bulunduðu içindir.» Bu kavil Ýmam-ý Âzâm´ýndýr. Ebû Yu-suf´un son sözü de budur. Ýmam Muhammed ile ilk sözünde Ebû Yusuf kadýnýn talâk-ý ric´î ile boþ düþeceðinisöylemiþlerdir. Çünkü bu adam þüpheyi bir talâk üzerine getirmiþtir. Binaenaleyh sen boþsun sözü kalýr. Þeyhayn´ýn delilleri þudur: Vasýf adet zikredilerek yapýlýrsa, talâkýn vukuu sayý ile olur. Buna delil, bir kimse cima etmediði kansýna; sen üç defa boþsun derse, bütün ulemanýn ittifakýyla üç talâk boþ olmasýdýr. Eðer talâk vasýfla vuku bulsaydý üçü zikretmek hükümsüz kalýrdý. Nehir. Sayý ile kayýtlamasý þundandýr: O adam, sen boþsun yahut deðilsin» dese, hiçbirinin kavline göre talâk vâki olmaz. Çünkü þüpheyi îkâ üzerine getirmiþtir. Keza, "sen boþsun ancak..." demesi de böyledir. Çünkü istisnadýr. "Sen boþsun, olsa da olmasa da" demesi de böyledir. Çünkü þarttýr. Ýkaya istisna yahut þart katýlýrsa, îkâ olmaktan çýkar. Bahýr. Bu meselenin fer´lerinin tamamý Bahýr´dadýr.

«Talâk-ý ikâya yahut vukua zýt bir hale izafe ettiði içindir.» Burada neþr-i mürettep vardýr. H. Yani erkeðin ölmesi talâký onun yapmasýna mûnafidir. Kadýnýn ölmesi de, üzerine talâk yapýlmasýna mûnafidir.

«Sen seninle evlenmemden önce boþsun ilh...» sözü de öyledir. Çünkü talâký mâlûm bir hale isnat etmiþtir ki, bu hâl talâka mâlik olmasýna zýttýr. Bunun hâsýlý talâký inkâr etmektir. Binaenaleyh hükümsüz kalýr. Bir de bu sözü inþâ olarak düzeltme imkâný bulunamayýnca, ihbar olarak düzeltilmesi mümkündür ve nikâh bulunmadýðýný haber vermiþ olur. Fetih. Talâký evlenmeye tâlik eder de meselâ, "Sen seninle evlenmemden önce boþsun, seninle evlenirsem."; yahut, "seninle evlenirsem seninle evlenmemden önce boþsun" derse, bu iki surette bilittifak evlendiði anda boþ düþer. Öncelik hükümsüz kalýr. Þart cümlesinin cezasýný sonra söyler de, "seninle evlenirsem sen seninle evlenmezden önce boþsun" derse, talâk vâki olmaz. Ýmam Ebû Yusuf buna muhaliftir.

«Ama kadýný dünden evvel nikâh ettiyse talâk þimdi vâkidir.» Kadýný dün nikâh etmiþse hükmü nedir görmedim. Fetih sahibinin yukarýda geçen sözünün muktezasý, talâk vâki olmaktýr. Çünkü imkânsýz deðildir. Sonra Dürerü´l-Bihar þerhinde gördüm ki, talâk vâki olur diye açýkça beyan edilmiþtir.

«Çünkü geçmiþte yapýlan inþâ, halde de inþâ sayýlýr» Zira onu zýt bir hale isnat etmemiþtir. Yalan söylediði ve isnada kudreti de olmadýðý için ihbar olarak tashihi de mümkün deðildir. Binaenaleyh o anda inþâ olur. Bu nükteden dolayý müteehhirin ulemamýzdan bazýlarý devir meselesinde talâkýn vukuuna hükmetmiþ; ekserisi ise vukubulmadýðýný söylemiþlerdir. Tamamý Fetih, Bahýr ve Nehir´dedir. Biz bu hususta talâk bahsinin baþýnda yeterince söz ettik.

METÝN

Dün ve bugün derse müteaddit olur. Aksini söylerse birleþir. Bunun aksine kâil olanlar da vardýr. Sen, ben yaratýlmazdan önce boþsun; yahut sen yaratýlmazdan önce boþsun veyaben seni çocukluðumda boþadým veya uyurken yahut deli iken boþadým der de deliliði mâlûm olursa, söylediði hükümsüz kalýr. Kölesine, "ben seni satýn almazdan önce sen hürsün"; yahut bugün satýn aldýðý kölesine, "sen dün hürsün" demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü köle âzâd olur. Nitekim bir köle için ikrarda bulunur da sonra onu satýn alýrsa köle âzâd olur. Çünkü onun hür olduðunu ikrar etmiþtir. Sen, benim ölümümden iki ay önce; yahut daha fazlasýnda boþsun der de, iki ay geçmeden ölürse, kadýn boþ düþmez. Çünkü þart bulunmamýþtýr. Ýki ay geçtikten sonra ölürse; kadýn öldüðü anda deðil müddetin baþýna istinaden boþ düþer. Bunun faydasý kadýna miras verilmemesidir. Çünkü iddet bazen üç hayýz görerek iki ayda biter.

ÝZAH

«Bunun aksine kâil olanlar da vardýr.» Hâniyye sahibi buna kesinlikle kâildir. Zahire´de Münteka´ya nisbet edilerek þöyle denilmiþtir: «sen dün ve bugün boþsun derse bir talâk, aksini söylerse iki talâk olur. Sanki, "sen bir talâk boþsun, ondan önce de bir talâk" demiþ gibi olur.» Halebî diyor ki: «Hak budur. Çünkü talâký dün ikâ etmek bugün de ikâdýr. Nitekim Makdisi söylemiþtir.»

«Hükümsüz kalýr.» Çünkü.bunun hâsýlý, yukarýda geçtiði gibi talâký inkârdýr.

«Çünkü onun hür olduðunu ikrar etmiþtir.» sözü her üç suretin illetidir. T.

«Çünkü þart bulunmamýþtýr.» Buna þöyle itiraz olunmuþtur: «ölüm mutlaka baþa gelecektir. O ne þarttýr, ne de þart mânâsýndadýr. Bilâkis talâkýn izafe edildiði vakti bildirir. Onun için iki aydan sonra ölürse, talâk müstenit olarak vâki olur. Gelmek bunun hilâfýnadýr. Nitekim ileride gelecektir.» Rahmetî buna þöyle cevap vermiþtir: «Murad; istinadýn sahih olmasýnýn þartý bulunmadýðý için demektir. Çünkü onun þartý ölümden evvel talâk vukuunun istinat edeceði bir zamanýn bulunmasýdýr. O da muayyen müddettir.»

Ben derim ki: Þu da var: Þart, ölüm deðil, yeminden sonra iki ayýn geçmesidir. Bunun olmasý da olmamasý da ihtimallidir. Ýki ay geçmezse þart bulunur. Þayet, "Bunu geçmiþten tamamlamak mümkündür. Meselâ; sen dün boþsun gibi..." denilirse, ben de derim ki: Burada iki aydan sonra ölmesi ihtimali vardýr. Binaenaleyh sözünün hakikati itibar olunur. Dün bunun hilâfýnadýr.

«Müddetin baþýna istinaden boþ düþer.» Bu söz Ýmam-ý Âzâm´ýndýr. Ýmameyn´e göre ise ölüm anýnda boþ düþer. Ýkâ veya vuku ehliyeti ortadan kalkmýþtýr. Binaenaleyh hükümsüz kalýr. Þârihin, "ölüm anýnda deðil" demesi, Ýmameyn´in kavlini reddetmektir. Rahmeti

«Bunun faydasý ilh...» sözüne Þurunbulâli þöyle itiraz etmiþtir: «iddetin iki ayda geçmesi mümkündür diye kadýna miras vermemek zayýftýr. Sahih ve müftabih olan kavil, Ýmam-ý Âzâm´a göre iddetin ölüm vaktine münhasýr olmasýdýr. Kadýn da mirasçý olur. Bunu Câmi-iKebir þârihi söylemiþtir. Çünkü mirasta da talâkta olduðu gibi istinat zâhir deðildir. Çünkü bunda kadýnýn hakkýný iptal vardýr. Zayýf olmakla beraber bu kavlin vechi de zâhir deðildir. Zira fârrýn (miras kaçýranýn) karýsý iki müddetin uzun olanýný iddet bekler. Ýki ayda hakikaten üç hayzýn geçmesiyle onun iddeti bitmez. Uzun müddeti tamamlamak için dahi iki ay on gün kalýr. Binaenaleyh kadýn ona mirasçý olur. Þu halde iki ayda üç hayýz imkâný vardýr diye kadýn mirastan nasýl men edilir?»

Rahmetî bu ifadeyi þöyle açýklamýþtýr: «Talâk Ýmam-ý Âzâm´a göre müddetin baþýna istinat ederek vâki olur. Eðer erkek o müddette hasta olup hastalýðý ölüme kadar devam ederse, miras kaçýrmasý tahakkuk etti demektir. Hasta deðilse yine öyledir. Çünkü onun talâkýnýn vukuu ancak ölmesiyle bilinir. Kadýnýn hakký onun malýna taallûk etmiþtir. Ýddetten sonra ölmüþ olmasý farzedilemez. Çünkü iddet Ýmam-ý Âzam´a göre ölümle vâcip olur. Sahih kavil budur. Zira iddet sebebinde þüphe bulunmakla sabit olamaz. Zayýf kavle göre iddet talâkýn vukuu anýna istinat ederse de, iddet iki müddetin uzun olanýyla biter. Mücerret iki ayda üç hayýz gör-mekle bitmez. Teslim edilse bile bunun mutlaka tahakkuku lâzýmdýr. Kadýn üç hayýz gördüðünü itiraf etmelidir. Ýki ayýn geçmesiyle tahakkuk etmez. Hattâ bir ve iki senenin geçmesiyle bile tahakkuk etmez. Binaenaleyh musannýfýn Dürer sahibine uyarak söyledikleri hiçbir suretle fýkýh kaidelerine uymaz. Buna dikkat etmelidir.»

METÝN

Bir adam karýsýna; sen her gün boþsun yahut her cuma veya her ay baþýnda boþsun der de bir niyeti bulunmazsa, bir talâk vâki olur. Her günü niyet ederse veya her günün içinde yahut her günle beraber veya her gün geldiðinde yahut her gün geçtikçe boþsun derse, üç günde üç talâk vâki olur. Kaide þudur: Her ne zaman zarf kelimesi terkedilirse birleþir, terk edilmezse müteaddit olur. Hulâsa´da bildiriliðine göre; sen günle beraber bir talâk boþsun sözü ile derhal üç talâk vâki olur. Erkek, ikinizden ömrü en uzun olan þimdi boþtur derse, kadýnlardan biri ölmedikçe boþ düþmez. Ölürse diðeri boþ olur. Çünkü þartý o zaman bulunmuþ olur.

ÝZAH

«Sen her gün boþsun derse...» Bahýr sahibi þöyle diyor: «Zarf edatý

olan ´fî´ nin atýlýp atýlmamasýna teferru eden meselelerden biri de þudur:Bir adam karýsýna; sen her gün boþsun dese, üç imamýza göre bir talâk vâki olur. Ýmam Züfer üç günde üç talâk vâki olacaðýný söylemiþtir. Bu adam;her günün içinde boþsun derse, günde bir talâk olmak üzere bilittifak üç defa boþ olur. Nitekim her günde yahut her gün geçtikçe demiþ olsa hüküm budur. Bize göre fark þudur: Fî edatý zarf içindir; zaman ise sadece vuku itibariyle zarftýr. Binaenaleyh her gün talâk vâki olmasýndan talâkýn taaddüdü lâzým gelir. Her gün vâkiile vasýflanmak bunun hilâfýnadýr. Ama kadýnýn her gün baþka bir talâkla boþ cimasýný niyet ederse niyeti sahih olur.»

«Veya her cuma»dan murad; haftayý niyet etmesi yahut hiç niyeti bu-lunmamasýdýr. Niyeti yalnýz her cuma gününe ise kadýn her cuma günü boþ olur; üç talâkla bâin oluncaya kadar böyle devam eder. Bunu Tahtâvî Bahýr´dan nakletmiþtir. Hülasasý þudur: Cuma kelimesiyle haftayý niyet eder de mutlak söylerse bir talâk; hâssaten cuma gününü niyet ederse üç talâk vâki olur. Çünkü günler arasýnda fasýla bulunmaktadýr. Nitekim yakýnda izah edilecektir.

«Veya her ay baþý...» Baþ kelimesini zikretmesi doðru deðildir, onu atmak gerekir. Zahîre, Hindiyye ve Tatarhâniyye´de þöyle denilmektedir: «Sen her ayýn baþýnda boþsun derse, her ay baþýnda bir defa olmak üzere üç defa boþ olur. Fakat sen her ay boþsun derse, kadýn bir defa boþ olur. Çünkü birincide aralarýnda vuku hususunda fasýla vardýr. Ýkincide öyle deðildir.» Yani ayýn baþý evvelidir. Bir ayýn baþý ile diðer ayýn baþý arasýnda ise fasýla vardýr. Binaenaleyh her ayýn baþýnda bir talâk îkâý gerekir. Bunun benzeri yukarýda Hâniyye´den naklen geçen, "Sen bugün boþsun ve yarýndan sonra" sözüdür. Her ayda boþsun demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü talâkýn izafe edildiði vakit bitiþiktir ve bir vakit mesabesindedir. Onun evvelinde vâki olan, bütününde vâkidir. Bunun benzeri yukarýda Hâniyye´den naklen geçen, "Sen bugün boþsun ve yarýndan sonra" sözüdür. Her ayda boþsun demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü talâkýn izafe edildiði vakit bitiþiktir ve bir vakit mesabesindedir. Onun evvelinde vâki olan, bütününde vâkidir. Bunun benzeri, "sen bugün boþsun yarýn da" sözüdür. Bana zâhir olan budur.

«Her günü niyet ederse...» Yani her gün bir talâk vâki olmasýný yahut her cuma günü yani haftada bir talâk vâki olmasýný niyet ederse, keza cuma kelimesiyle hususi gününü niyet ederse demektir. Nitekim yukarýda geçti.

«Veya her günün içinde» derse üç günde üç talâk vâki olur. Çünkü her günü talâkýn vukuu için zarf yapmýþtýr. Binaenaleyh vâki olan talâk da müteaddid olur.

«Hulâsa´da ilh...» Keza Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Þârih de ona uymuþtur. Burada gün lâfzý ziyade edilerek tahrif yapýlmýþtýr. Zira Hulâsa´nýn ibaresi, "Sen her boþamakla beraber boþsun" þeklinde olup, gün lâfzý yoktur. O zaman, "her günle beraber" sözüyle tenakuz yoktur.

«Diðeri boþ olur.» Yani Ýmam-ý Âzam´a göre müsteniden, Ýmameyn´e göre ise ölüme münhasýran boþ olur. Fetih. Makdisî þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Ýkisinin arasýnda kadýnla cima etmiþse, talâk bâin olduðu takdirde ukr vermesi lâzým gelir. Talâk ric´î ise kadýna döner. Bunun yerine "ki cariyesinden birisi" deseydi hüküm yine bu idi. Düþünülsün!»

«Ýkisinin arasýnda» murad; yeminle ölümdür.

«Çünkü þartý o zaman bulunmuþ olur.» Yani mânevî þartý - ki uzun ömürdür - o zaman bulunmuþtur. O zamandan murad, diðerinin ondan önce ölmesidir. T. Bu þuna mebnîdir ki, "ikinizden ömrü en uzun olan" sözünden murad; ölenden sonra hanginiz geri kalýrsa demektir. Yoksa doðumundan vefatýna kadar ömrü diðerinin ömründen daha uzun olursa mânâsýna deðildir. Aksi takdirde ölenin ömrü kalandan daha uzun olabilir. Meselâ; birinci yetmiþ yaþýnda ölür, öteki henüz yirmi yaþýndadýr. Murad ikincisi (yani ömrü uzun olan) ise, kalan kadýn yetmiþ yaþýný geçmedikçe boþ düþmez. Örfen bu iki mânânýn ikisi de kullanýlýr. Burada murada en yakýn olaný Fetih ve diðer kitaplarýn tabiridir ki, "hanginizin hayatý daha uzunsa" mânâsýna almýþlardýr. Bundan anlaþýlan, hanginizin hayatý ötekinden geri kalýrsa mânâsýdýr. Musannýfýn da bu tabiri kullanmasý daha iy olurdu.

METÝN

Sen Zeyd´in gelmesinden bir ay önce boþsun der de Zeyd bir ay sonra gelirse, talâk o müddete münhasýran vâki olur.

ÝZAH

«Talâk o müddete münhasýran vâki olur.» Ýmam Züfer, müsteniden vâki olur demiþtir. "Zeyd´in ölümünden bir ay önce boþsun" derse, Ebû Hanife´ye göre talâk müsteniden vâki olur. Ýmameyn ölüme münhasýran vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Bu hilâfýn faydasý, iddetin itibarýnda kendini gösterir. Ebû Hanife´ye göre iddet ayýn baþýndan itibar edilir. O ayýn içinde kadýnla cimada bulunmuþsa, talâk ric´î olduðu takdirde kadýna dönmüþ sayýlýr. Üç talâkla boþamýþsa, içinde cima da ettiðine göre mehrini vermesi gerekir. Ýmameyn´e göre iddet ölüm anýndan itibar olunur. Adam karýsýna dönmüþ sayýlmaz. Mehrini vermesi de lâzým gelmez. Bazýlarý ihtiyaten iddetin bilittifak ölüm zamanýndan itibar edileceðini söylemiþlerdir. Ay tamam olmazdan önce Zeyd ölürse kadýn boþ düþmez. Çünkü ölümden önce bir ay geçmemiþtir. Ay içinde boþadýðý vakit iddetten sonra ölür de kadýn sonra çocuk doðurursa; yahut cima edilmemiþse, iddet lâzým olmadýðý için talâk vâki olmaz. Çünkü mahâl yoktur. Gelecek zaman hâl için sabit olur. Sonra istinat eder. Câmi-i Kebir´de ve Esrar´da böyle denilmiþtir.

Ebû Hanife´ye göre gelmekle ölüm arasýnda fark þudur: Ölüm bildiricidir. Ceza yalnýz bildiriciye mahsus deðildir. Nasýl kl Zeyd hânede ise sen boþsun dese de, günün sonunda oradan çýksa kadýn konuþma zamanýndan boþ olur. Çünkü ölüm iptidada aydan önce olabilir. Bu suretle hiç vakit bulunmaz. Ýhtimalli hakkýnda sair þartlara benzer. Ay geçtiði zaman ölümden evvel bir oy bulunduðunu biliriz. Çünkü ölüm mutlaka olacaktýr. Þu kadar var ki, halen talâk vâki olmaz. Çünkü biz ölüme bitiþik bir aya muhtacýz. O da sabit deðildir, ölüm onu bildirir. Bu cihetten þarttan ayrýIýr da, "sen ramazandan bir ay önce boþsun"sözündeki vakte benzer. Binnanaleyh her iki þeye, yani zuhura ve istinada kâil oluruz. "Ramazandan bir ay önce" derse, bilittifak þâbanda vâki olur. Tamamý Fetih´tedir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 04 Mart 2010, 05:29:39
ÝNKILÂB, ÝKTÝSAR, ÝSTÝNAD VE TEBYÝN

METÝN

Bilmiþ ol ki hükümlerin sübut yolu dörttür. Ýnkýlâb, iktisar, istinad, tebyin

Ýnkýlâb; illet olmayan bir þeyin illet olmasýdýr ki, tâlik gibidir.

Ýktisar; hükmün halen sübut bulmasýdýr.

Ýstinad: mahallin bütün müddette bâkî kalmasý þartýyla hükmün öncesine istinaden halen sübut bulmasýdýr. Sene dolduðu vakit zekâtýn istinad yoluyla lâzým gelmesi bu kabildendir. Çünkü nisap mevcuttur.

Tebyin; halin önceden hüküm mevcut olduðunu meydana çýkarmasýdýr. Eðer Zeyd þu hânede ise sen boþsun gibi ki. Zeyd´in orada bulunduðu ertesi gün anlaþýlýrsa, söylediði andan itibaren boþ düþer ve o andan itibaren iddet bekler. Ben seni boþamadýkça sen boþsun yahut ne zaman seni boþamazsam boþsun veya her ne zaman seni boþamazsam boþsun der de susarsa, susmasýyla kadýn derhal boþ düþer.

ÝZAH

«Tebyin...» Ulemanýn ibareleri böyledir. Bu kelime açýða çýkmak mânâsýnda mastardýr.

«Tâlik gibidir.» Nitekim, "þu hâneye girersen sen boþsun" demesi bir tâliktir. Sen boþsun sözü, hükmünün, yani talâkýn sabit olmasý için illettir. Nasýl ki sattým sözü milkin sabit olmasý için illettir. Azâd ettim sözü de hürriyetin sabit olmasý için illettir. Lâkin tâlik yapýnca ancak þartý bulunduðu vakit illet olur ki, o da hâneye girmektir. Þâfiî´ye göre derhal illet mün´akit olur. Ama tâlik onun hükmünü þart bulununcaya kadar geciktirir. Bu hilâfýn semeresi, "seninle evlenirsem sen boþsun" sözünde meydana çýkar. Bize göre bu sahihtir. Çünkü milk vaktinde illet olarak mün´akittir. Þâfiî´ye göre sahih deðildir. Çünkü milk vaktinde illet mün´akit deðildir. Nitekim usûl-i fýkýh ilminde izah edilmiþtir.

«Hükmün halen sübut bulmasýdýr.» Satýþ yapmak, boþamak, köle âzâd etmek vesaire böyledir. Bunu Halebî Minah´tan nakletmiþtir.

«Ýstinad ilh...» hakkýnda Eþbâh´ta þöyle denilmiþtir: «Ýstinad, tebyinle iktisar arasýnda döner dolaþýr. Bu, ödenen þeyler gibidir. Ödendiði vakit sebebinin bulunduðu vakte istinad ederek mâlik olunur. Bir de nisap gibidir. Zira zekât sene tamam oldukta nisabýn bulunduðu vakte istinaden vâcip olur. Ýstihazalý bir kadýnla teyemmümlünün vakit çýkarken ve suyu gördüðü vakit temizlenmeleri dahi abdestin bozulma vaktine îstinaden sabit olur. Onun için bunlarýn meshetmesi caiz deðildir.»

«Mahallin bâkî kalmasý þartýyla ilh...» Ýstinadla tebyin arasýný ayýran bu þarttýr. Nitekim bunu Îzâh´tan naklen izah etmiþtir. Bu meselenin fer´lerinden biri de ulemanýn þu sözleridir: Bir kimse cariyesine; sen filanýn ölümünden bir ay önce hürsün, der de sonra cariye bir coçuk doðurur, sahibi her ikisini satarsa, yahut hiçbirini satmazsa veya yalnýz anayý satar yahutbunun aksini yaparsa, Ýmam-ý Âzam´a göre çocuk âzâd olur, Ýmameyn´e göre âzâd olmaz. Anneyi satmadýysa o bilittifak âzâd olur. Bunun izahý þudur: Çünkü Ýmam-ý Âzam´a göre âzâd olmak istinad suretiyle meydana gelince çocuða sirayet eder. Ýmameyn´e göre sirayet etmez. Zira istinad yoktur. O cariyeyi ayýn ortasýnda satar da sonra tekrar satýn alýr, sonra o dediði kimse ay tamam oldukta ölürse, Ýmam-ý Âzam´a göre cariye âzâd olmaz. Çünkü ay içinde milk elden gittiði için ayýn baþýna istinad imkâný yoktur. Ýmameyn´e göre âzâd olur. Çünkü iktisar vardýr (hüküm halen sabit olmuþtur). Bu fer´lerin tamamý Eþbâh hâþiyelerindedir.

«Çünkü nisap mevcuttur.» Yani bütün müddette nisap mevcut olmak þartýyla senenin baþýndan hüküm sabit olur. Tahtâvî diyor ki: «Maksat müddet esnasýnda bütün nisâbýn yok olmamasýdýr. Çünkü bütün nisap yok olur da o kimse baþka bir nisaba - velev birinciden bir saat sonra olsun - mâlik olursa, yeni bir sene itibara alýnýr,»

«Söylediði andan itibaren boþ düþer.» Yani mahallin bâki kalmasý þart deðildir. Hattâ üç defa dedikten sonra kadýn hayzýný görür de sonra onu üç defa daha boþarsa, sonra Zeyd´in o hânede olduðu anlaþýldýkta üç talâk vâki olmaz. Çünkü birincinin vâki olduðu anlaþýlmýþtýr. Ýkincisi iddet geçtikten sonra yapýlmýþtýr. Nitekim Ekmel´den naklen Minah´ta böyle denilmiþtir.

«Susarsa» sözüyle, aþaðýda gelecek "sen boþsun ben seni boþamadýkça sen boþsun" sözünden ihtiraz etmiþtir.

«Derhal boþ düþer» Keza, "ben seni boþamadýðým zaman sen boþsun"; yahut, "seni boþamadýðým yerde" veya "seni boþamadýðým gün boþsun" demesi de böyledir. Çünkü talâký kadýnýn talâkýndan hâli bir zamana veya mekâna izafe etmiþtir. Mücerret susmasýyla muzâfunileyh bulunmuþtur. Talâk da vâki olur. Nehir´de þöyle denilmektedir: Sonra âþikârdýr ki, yemininde durmakla bozmanýn eseri, ben seni boþamadýkça sen boþsun gibi sözlerde zâhir deðildir. Bundan dolayýdýr ki, muteehhirin ulemadan bazýlarý bu meselenin mevzuunu üç defa diyerek kayýtlamýþtýr. Evla olan da odur. Evet, ben seni her boþamadýkça sen boþsun derse, arka arkaya üç talâk vâki olur. Onun içindir ki, kadýn cima edilmemiþse yalnýz bir talâk vâki olur.

METÝN

«Ben seni boþamadýmsa boþsun» sözünde susmakla kadýn boþ düþmez. Bilâkis erkek boþamadan karý-kocadan birinin ölümüne kadar nikâh devam eder ve kadýn ölümden az önce boþ düþer. Çünkü þart o zaman tahakkuk eder ve o adam fâr (mirastan kaçýrýcý) olur. Ýmam-ý Âzam´a göre þart edatlarýndan vakitte, vakit kelimeleri niyetsiz olursa eðer gibidir. Ýmameyn´e göre ise her ne zaman gibidir. Bunlarýn hükümleri geçmiþti. Vakti veya þartý niyet ederse derhal talâký kasdettiðine karine bulunmadýkça bilittifak o kimsenin niyeti muteber olur. Karine bulunursa derhal talâk vâki olduðuna hükmedilir.

ÝZAH

«Susmakla kadýn boþ düþmez ilh...» Çünkü yemininde durmanýn þartý, kadýný gelecekte boþamasýdýr. Bu da karý-kocadan biri ölmedikçe gelecek her vakitte mümkündür. Biri ölürse, yemini bozmanýn þartý olan boþamama tahakkuk eder. Bu niyet olmadýðý veya acele talâka delâlet bulunmadýðý zamandýr. Nitekim, "vakitte" edatýnda gelecektir.

«Karý-kocadan birinin ölümüne kadar devam eder.» sözüyle musannýf, erkeðin ölmesinin de kadýnýn ölmesi gibi olduðuna iþaret etmiþtir. Sahih kavil budur. Nevâdir´in rivayeti bunun hilâfýnadýr. Orada þöyle denilmiþtir: «Ben bu hâneye girmezsem sen boþsun, demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü burada erkeðin ölmesiyle talâk vâki olur, kadýnýn ölmesiyle olmaz. Çünkü kadýn öldükten sonra adamýn o hâneye girmesi mümkündür. Binaenaleyh kadýnýn ölmesiyle ye´s tahakkuk etmez. Talâka gelince: Kadýnýn ölmesiyle ondan ye´s tahakkuk eder. Fetlh.»

«Þart o zaman tahakkuk eder.» Yani yeminin bozulmasýnýn þartý o zaman tahakkuk eder. Erkeðin ölmesinde bu zâhirdir. Kadýnýn ölmesine gelince: Talâktan ye´s tahakkuk ettiði içindir. Fetih sahibi diyor ki: «Kadýnýn ölümünden önce talâk vâki olduðuna hükmümüzü verince kocasý ona mirasçý olamaz. Çünkü kadýn ölümden önce boþ düþmüþ; ölüm halinde aralarýnda karý-kocalýk kalmamýþtýr. Muallâk sarîh olduðu halde talâk-ý bâin olduðuna hükümetmemiz, iddet bulunmadýðý içindir. Cima edilmemiþ kadýn gibi olur. Çünkü meselemiz talâk parçalanmayý kabul etmeyen son cüzde vâki olursa diye farz edilmiþtir. Ondan sonra ancak ölüm gelir. Onunla da kadýn boþ olur.»

Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Anlaþýlýyor ki, erkeðin karýsýna mirasçý olamamasý mutlaktýr. Cima etmiþ olsun olmasýn üç veya bir defa boþamýþ olsun müsavidir. Bu da gösterir ki, Zeylâî´nin mirasçý olamamasýný cima etmediyse veya üç defa boþamadýysa diye kayýtlamasý doðru deðildir. Nehir´de de bunun gibi denilmiþtir.»

«Ve o adam fâr olur.» Yani ölen erkekse, talâký ölüme yaklaþtýðý halde olduðu için o adam fâr olur. Hastanýn talâký babýnda gelecektir ki, bir adam talâký saðlamken tâlik yapar da hasta iken bozarsa fâr olur. Bu da ondandýr. Rahmetî. Kadýn cima edilmiþse, kocasý miras kaçýrdýðý için ona mirasçý olur. Velevki üç kere boþamýþ olsun. Cima edilmemiþse o adama mirasçý olamaz. Bahýr.

«Niyetsiz olursa eðer gibidir ilh...» Yani karý-kocadan biri ölmedikçe Ýmam-ý Azam´a göre kadýn boþ düþmez. Ýmameyn´e göre susmasýyla derhal boþ düþer. Hâsýlý, "vakitte" sözü Ýmam-ý Azam´a göre burada harftir ve mücerret þart bildirir. Çünkü o bazen zarf, bazen harfolarak kullanýlýr. Binaenaleyh þüphe ile derhal talâk vâki olmaz. Bazý nahiv imamlarýnýn sözü de budur. Nitekim Muðnî sahibi böyle demiþtir. Lâkin onun bildirdiðine göre nahiv ulemasýnýn cumhuru bu kelimenin þart mânâsýný tazammun ettiðini söylemiþlerdir. Bu kelime zarf olmaktan çýkmaz. Bahýr sahibi, "Burada Ýmameyn´in kavlini tercih ettiren budur. Bunu Fethu´l-Kadir sahibi de tercih etmiþtir." demektedir.

«Vakti veya þartý niyet ederse ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Niyeti yoktur diye kayýtlamamýz þundandýr: Çünkü o kimse vakitte edatýyla her ne zaman mânâsýný niyet ederse, hem kazaen ´hem diyaneten bilittifak tasdik olunur. Çünkü kendisine aðýr yük yüklemektedir. Keza vakitte edatýyla Ýmameyn´in kavline göre eðer manasýný niyet ederse, onlarca yalnýz diyaneten tasdik edilmesi gerekir. Çünkü onlara göre bu edat zarf için kullanýlýr. Þart için kullanýlmasý bir ihtimaldýr. Onu hâkim tasdik etmez.» Bu bahsin aslý Fethu´l-Kadir sahibine aittir. Eðer sözüyle derhal talâký niyet ederse sahih olur mu bir düþün! Zâhire bakýlýrsa evet olur. Nitekim ona bir karine bulunsa sahih olur.

«Derhal talâký kasdettiðine karine bulunmadýkça...» Bu karine bazen lâfzi, bazen de mânevî olur. Birinciye misâl: beni boþa, beni boþa demesidir. Kocasý buna cevaben; seni boþamazsam þöyle ol der. Bu söz derhal talâk ifade eder. Nitekim Kýnye´de belirtilmiþtir. Ýkinciye misâl; kocasý cima isteyip kadýnýn buna yanaþmamasý, bunun üzerine kocasýnýn "eðer bu eve girmezsen þöyle þöyle olasýn" demesidir. Kadýnýn kocasýnýn þehveti yatýþtýktan sonra girerse boþ düþer. Bevl þehveti kesmez. Koku ve benzeri ile cima mukaddimelerinden sayýlan her þeyin böyle olmasý gerekir. Namaz hususunda hilâf vardýr. Nehir. Yani kadýn namaz vaktinin çýkacaðýndan korkarsa, Ýmam Hasan´ýn kavline göre aceleliði kesmez. Bununla fetva verilir. Nasir kestiðini söylemiþtir. Bu acele meseleleri inþaallah girip çýkmaya yemin bâbýnýn sonunda gelecektir. Bahýr. Bu iki misâlde eðer edatýnda derhallik karinesinin itibara alýnacaðýna delâlet vardýr. Velevki bu edat bilittifak sýrf þart için olsun.

METÝN

«Sen boþsun, ben seni boþamadýkca sen boþsun» ifadesini, "seni boþamadýkça" sözüne ekleyerek söylerse istihsanen yalnýz son müneccez talâkla boþ olur.

FER´Ý MESELE: Bir kimse karýsýna; seni bugün üç defa boþamazsam sen üç defa boþsun derse, bunun kurtuluþ çaresi kadýný bin dirhem vermesi þartýyla boþamasý, kadýnýn da bunu kabul etmemesidir. O gün geçerse kadýn boþ düþmez. Fetva bununla verilir. Haniyye. Çünkü mukayyet boþamak mutlak boþamanýn içindedir. Seninle evlendiðim gün sen boþsun der de, kadýný geceleyin nikâh ederse yemini bozulur. Emrin elinde demesi bunun hilâfýnadýr. Yani karýsýna, Zeyd´in geldiði gün emrin elinde olsun der de Zeyd geceleyin gelirse, kadýn muhayyer olmaz. Gündüz gelirse, güneþin kavuþmasýna kalýr. Kaide þudur: Gün kelimesi nezaman bütün müddeti kaplayacak uzun bir fiille beraber zikredilirse, ondan gündüz kasdedilir. Emrin elindedir sözü böyledir. Çünkü onu bir gün veya bir ay kadýnýn eline vermek sahihtir. Bu kelime ne zaman bütün müddeti kaplamayacak bir fiille zikredilirse, ondan mutlak vakit kasdedilir. Talâk ikâý gibi ki, seni bir ay boþadým dese müddet zikri hükümsüz kalýr, kadýn derhal boþ düþer.

ÝZAH


«Seni boþamadýkça sözüne ekleyerek söylerse yalnýz» son sözle kadýn boþ olur. Ayýrarak söylerse, hem müneccez hem muallâk talâklar vâki olur. Bahýr. Müneccez talâk vâki olup, muallâk olanýn vâki olmamasýnýn faydasý þudur: Muallâk üç olsaydý, müneccez olan talâkla yalnýz bir defa boþ düþerdi. Bahýr.

Ben derim ki: Bilâkis muallâk bir talâk da olsa faydasý zâhirdir. Zira muallâk talâk yine vâki olmaz. Hattâ sözüne ekleyerek yaptýðý müneccez bir talâkýn faydasý budur. Çünkü ekli olarak bir tatâk yapmasaydý, muallâk olan üç talâk vâki olurdu. Muallâk talâk bir olursa, bir talâkýn derhal vâki olup olmamasý arasýnda ancak Ýmam Züfer´in aþaðýda gelecek sözüne göre fark vardýr.

«Ýstihsanen...» hüküm budur. Kýyasa göre ise kadýn cima edildiði takdirde hem muallâk, hem müneccez talâklarýn hepsi vâki olmalýydý. Cima edilmediyse, yalnýz muallâk bir talâk vâki olmalýydý ki, Ýmam Züfer´in kavli de budur. Çünkü az da olsa kadýný boþamadýðý bir zaman bulunmuþtur. O da sen boþsun sözünü bitirmeden geçen vakittir. Ýstihsanýn vechi þudur: Yeminde durma zamaný yemin eden kimsenin hali delâletiyle müstesnadýr. Çünkü o kimsenin yeminden muradý, o yeminde durmaktýr. Bu ise ancak bu miktarý müstesna saymakla mümkün olur. Tamamý Fetih´tedir.

«Çünkü mukayyet boþamak...» Yani bin dirhem verirsen boþsun demek, mutlak boþamanýn içinde dahildir. Mutlak boþamaktan murad; "eðer seni boþamazsam" sözüdür. Zira bu söz mukayyede de baþkasýna da sâdýktýr. Boþama bulununca - velev ki mukayyet olarak bulunsun - yeminden dönme þartý, yani boþamamak ortadan kalkar.

«Kaide þudur: Gün kelimesi ilh...» Gün kelimesiyle kayýtlamasý, gece mutlak vakit mânâsýnda kullanýlmadýðý içindir. Gece kelimesi hem va´zen hem örfen gece karanlýðýnýn adýdýr. "Geceleyin girersen" derse, gündüz girdiði takdirde boþ olmaz. Gün kelimesi ise gündüzün aydýnlýðý mânâsýnda hakikat olarak bilittifak kullanýlýr. Bazýlarý mutlak vakit mânâsýnda da hakikat olarak kullanýldýðýný söylemiþlerdir. Þu halde müþterek olur. Bazýlarý mutlak vakit mânâsýnda mecazdýr demiþlerdir ki sahih olan da budur. Çünkü mecaz müþterek olmaktan evlâdýr. Yani onun tekrar va´zedilmeye ihtiyacý yoktur. Meþhur olan mânâya göre gün fecrin doðmasýndan güneþin kavuþmasýna kadar olan zamandýr. Gündüz ise, doðmasýndanbatmasýna kadar geçen zamandýr. Gün kelimesiyle gündüzün aydýnlýðýný niyet ederse kazaen tasdik edilir. Çünkü sözünün hakikatýný niyet etmiþtir. Velevki bunda kendisi için bir hafifletme olsun. Bunu Zeylâî söylemiþtir. Sonra gün kelimesi mutlak vakit mânâsýnda ancak uzamayan ve belirsiz olan bir þey hakkýnda kullanýlýr. Belirli olursa, meselâ, seninle bugün konuþmam derse, gündüzün aydýnlýðý mânâsýna gelir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Evet, bazen belirli olan gün kelimesi ona dahil olan gece ile birlikte zikredilirse, ona gece de dahil olur. Meselâ, senin bugün ve yarýn emrin elinde olsun derse, Câmi-i Sagîr´de gece de dahildir denilmiþtir.

Telvîh sahibi diyor ki: «Bu söz, gün kelimesi mutlak vakit mânâsýna geldiðinden deðildir. Bilâkis iki gün emrin elindedir demiþ gibi olduðundadýr. Böyle yerlerde gün kelimesi arkasýndan geceyi de sürükler. "Bugün ve yarýndan sonra emrin elinde olsun" demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü yalnýz baþýna söylenilen gün kelimesi, hizasýndaki geceyi arkasýndan getirmez.»

«Uzun bir fiille beraber zikredilirse ilh...» Uzun fiilden murad; yürümek, binek gitmek, oruç tutmak, kadýný muhayyer býrakmak ve talâký havale etmek gibi müddet konulmasý sahih olan fiillerdir. Uzamayan fiil bunun aksidir. Boþamak, evlenmek, konuþmak, âzâd etmek, girmek ve çýkmak bu kabildendir. Bahýr. Bu elbiseyi iki gün giydim; ata bir gün bindim denilir. Ama bunun hilâfýna olarak, iki gün geldim ve üç gün girdim denilemez. Telvîh. Telvîh´in bazý hâþiye yazarlarý, "Giymenin ve binmenin uzamasýndan murad, mecazen devam etmeleridir. Buna karine, günle kayýtlamaktýr. Yoksa asýllarý deðildir." demiþlerdir. Yani binmenin hakikatý, hayvanýn üstüne kaldýran harekettir. Giymek de elbiseyi bedenin üzerine koymaktýr. Bu ise uzamaz, demek istemiþlerdir. Þârih, "müddeti kaplayacak" sözüyle, Vikâye þerhinin þu ifadesine iþaret etmiþtir: «Murad; gündüzü kaplamak mümkün olacak surette uzamaktýr, mutlak uzamak deðildir. Çünkü ulema konuþmayý uzamayan fiiller kabilinden saymýþlardýr. Þüphesizki konuþmak uzun zaman uzar. Lâkin bütün günü kaplamaz.»

Hidâye sahibi konuþmanýn uzamayan fiillerden olduðuna kesin olarak hükmetmiþtir. Bahýr sahibi de bunun hak olduðunu söylemiþtir. Hindî ise Muðnî þerhinde konuþmayý uzayan fiillerden saymýþ; Hidâye´nin söylediðini bazý ulemanýn zanný kabul etmiþtir. Fetih sahibi de bunu tercih etmiþtir. Bu izaha göre uzamayý gündüzle kayýtlamaya hâcet yoktur. O, Nehir sahibinin tahkîk ettiði birinci kavle göredir. Telvîh sahibinin, "Müddet koymak sahih olan" sözü buna iþaret etmektedir.

«Emrin elindedir.» sözüyle þârih uzayan fiilden maksadýn mazruf olduðuna iþaret etmiþtir. Yani maksat günde âmil olandýr. Yoksa günün izafe edildiði þey deðildir. Çünkü muhakkýklara göre onun uzayýp uzamamasýna itibar yoktur. O mazruf da olsa zarfý tayin içinzikredilmiþtir. Zarfý zikretmekten maksat ise, âmilin onun içinde olduðunu ifade etmektir.

Hâsýlý suretler dörttür. Zira bazen muzâfun-ileyh ile günün mazrufu uzayan fiillerden olur. "Zeyd´in hayvana bindiði gün emrin elinde olsun" sözü böyledir. Bazen ikisi de uzamayan fiillerden olur. "Sen Zeyd´in geldiði gün boþsun" ifadesi böyledir. Bu iki misâlde muzâfun-ileyhi veya mazrufu itibara almak arasýnda fark yoktur. Bazen mazruf uzayan bir fiil, muzâfun-ileyh uzamayan fiil olur. "Zeyd´in geldiði gün emrin elinde olsun" veya bunun aksi olan, "Sen Zeyd´in hayvana bindiði gün hürsün" sözleri böyledir. Bu iki misâlde fark zâhirdir. Ulema bunlarda mazrufun itibara alýnacaðýna ittifak etmiþlerdir. Zeyd gece gelir veya hayvana gece binerse kadýnýn emri elinde olmaz. Köle de bilittifak âzâd olmaz. Bazý ulemanýn sözlerine bakýlýrsa, muteber olan muzâfun-ileyhtir. Lâkin þârih onu bu iki misâlde itibara almamýþ; ilk ikisinde itibara almýþtýr. Halbuki sen muzâfun-ileyhi veya mazrufu itibara almak hususunda bunlarýn arasýnda fark olmadýðýný biliyorsun. Bu izaha göre hakikatta hilâf yoktur. Nitekim Keþif, Telvîh ve baþkalarýnda bildirilmiþtir. Bununla hilâf hikâye edenlere Zeylâî ve Vikâye þerhlerine ikisinden hangisi uzarsa itibar onadýr þeklini tercih ettikleri için itiraz vârid olur. Nitekim Bahýr´da bidirilmiþtir.

Sonra bil ki zikredilen kaide ancak mutlak söylendiðini ve mânilerden hâli olduðu zamandýr. Binaenlaeyh karineye muhalif düþmesi imkânsýz deðildir. Çok defa gün mutlak vakit ifade etmekle beraber fiil uzayan fiillerden olur. "Düþmanýn size geldiði gün hayvanlara binin; ölüm baþýnýza geldiði gün ALLAH´a hüsn-ü zanda bulunun." misâlleri bu kabildendir. Bunun aksi de olur. Meselâ; Zeyd´in oruç tuttuðu gün sen öðrencisin, güneþ tutulduðu gün sen hürsün, misâlleri bu kabildendir. Bunu Telvîh sahibi söylemiþtir.

«Talâk îkâý gibi...» sözüyle þârih ulemanýn, "Talâk uzamayan fiillerdendir." sözlerinden muradýn, talâk îkâý olduðuna, kadýnýn boþ düþmüþ olmasý kasdedilmediðine iþaret etmiþtir. Çünkü kadýnýn boþ düþmesi uzun süren bir iþtir. Zarfý onunla ta´lilde bir fayda yoktur. Nitekim Sadru´þ-Þeria söylemiþtir. Hâsýlý maksat talâký meydana getirmektir. O uzayýp gitmez. Bilâkis mücerret aðýzdan çýkmakla biter gider. Ama eseri olan boþ olmak bitivermez.

METÝN

Ben senden boþum yahut senden berîyim demek bir þey deðildir. Velevki bununla talâký niyet etmiþ olsun. Bâin ve haram sözlerinde kadýn bâin olur. Yani ben senden bâinim yahut ben sana haramým diyerek talâký niyet ederse, kadýn talâk-ý bâinle boþ düþer. Çünkü ibare kelimesi aradaki baðý koparmak için kullanýlýr. Haram kýlmak ise helâl olmayý gidermek içindir. Bu iki kelime müþterektirler. Binaenaleyh bunlardan birine izafe etmek sahih olur. Hattâ, senden yahut sana demezse talâk vâki olmaz. Sen bâinsin veya sen haramsýn demesi bunun hilâfýnadýr. Zira niyet ederse benden demese bile talâk vâki olur. Evet, kadýna emrinelindedir derse, kadýnýn benden bâinsin demesi þarttýr. Seni karým olmaktan ibrâ ettim sözüyle niyetsiz talûk vâki olur

ÝZAH

«Yahut senden beriyim demek bir þey deðildir.» Sen benden berisin demesi bunun hilâfýnadýr. Zira bu sözle bir talâk-ý bâin vâki olur. Nitekim kinayeler bahsinde gelecektir. Bunu Halebî ifade etmiþtir.

«Bir þey deðildir.» Çünkü talâka mahâl olmak, erkekle deðil kadýnla kaimdir. Binaenaleyh talâký erkeðe izafe etmek yersiz bir izafedir; hükümsüz kalýr. Nehir. Onun içindir ki, talâký kadýna temlîk eder de kadýn onu boþarsa talâk vâki olmaz. Bahýr.

«Yahut ben sana haramým» diyeceðine, "ben de sana haramým" dese daha iyi olurdu. Nitekim bazý nüshalarda böyle denilmiþtir.

«Hattâ, senden yahut sana demezse ilh...» Yaný ben bâinim yahut ben haramým derse talâk vâki olmaz. Sonra evlâ olan, "demese bile" tabirini kullanmaktý. Çünkü, «senden ve sana» kayýtlarýyla ihtiraz ettiði budur. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. T.

«Sen bâinsin demesi bunun hilâfýnadýr.» Tebyîn sahibi diyor ki: «Fark þudur: Bâin veya haram olmak kadýna izafe edilirse, kocasý ile aralarýndaki vuslat ve helallýðý gidermek için kullanýlmakta taayyün eder. Erkeðe izafe edilirse taayyün etmez. Çünkü o adamýn baþka bir karýsý olabilir de, ben ondan bâinim veya ben ona haramým mânâsýný kasdetmiþ olabilir.» H.

«Niyet ederse» kaydý, asýl mezhebe göre, "sen haramsýn" sözünde câridir. Fetvada ise niyetsiz vâki olur. Nitekim îlâ bahsinde gelecektir. H.

«Benden demese bile» sözü Hýzânetü´l-Ekmel´in ifadesini ret içindir. Orada beyan edildiðine göre, benden demezse bâtýl olur. Ama bu hatadýr. Onun yeri ondan sonra zikredilen surettir. Nitekim Bahýr sahibi Kýnye´den naklen beyan etmiþtir.

«Evet, kadýna ilh...» Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Hâsýlý erkek hürmeti veya bâin olmayý kadýna izafe eder de, meselâ, sen bâinsin, sen haramsýn derse, kendisine izafe etmeden talâk vâki olur. Kendisine izafe ederek; ben haramým yahut ben bâinim derse, kadýna bir þey izafe etmeden talâk vâki olmaz. Kadýný muhayyer býrakýr da o da hürmet veya bâin olmakla icabet ederse, o zaman iki izafeti biraraya getirmek mutlaka lâzýmdýr. "Sen bana haramsýn, ben sana haramým, sen benden bâinsin, ben senden bâinim." diyerek mutlaka iki izafeti birarada yapmak gerekir.

«Niyetsiz» olarak öfkeli veya öfkesiz halde talâk vâki olur. Tatarhâniyye. Bu sözün muktezasý açýk talâk olmasýdýr. Ama söz götürür. Cevhere´nin kinayeler bahsinde, "Ben senin nikâhýndan berîyim derse, niyet ettiði takdirde talâk vâki olur. Ama ben senin boþamandan berîyim derse talâk vâki olmaz. Çünkü bir þeyden beraet demek, o þeyi terketmektir." denilmektedir.

METÝN

Sen sahibinin seni âzâd etmesiyle birlikte iki defa boþsun dese de sahibi cariyeyi âzâd etse, iki defa boþ olur. Kocasýnýn ona dönmeye hakký vardýr. Çünkü âzâd ettikten sonra boþamak mevcutdur. Zira bu þarttýr. Ýbn-i Kemâl´in nakline göre beraber kelimesi iki muhtelif cins arasýna sokulursa þart yerine geçer. Kadýnýn âzâd olmasý ve talâký yarýnýn gelmesine tâlik edilir de yarýn gelirse ona dönmek olmaz. Çünkü her ikisi bir þarta taallûk etmiþtir. Her iki meselede kadýnýn iddeti ihtiyaten üç hayýzdýr. Koca tâlik yaparken hastaysa, karýsý ona mirasçý olamaz. Çünkü talâk o cariye iken vukubulmuþtur. Binaenaleyh mirasçý olamaz. Mebsût.

ÝZAH

«Zira bu þarttýr.» Kocasý boþamayý âzâd etmeye tâlik eylemiþtir. Ancak mecazen buna âzâd demiþtir. Yani hükmü illete istiare etmiþtir. Muallâk olan bir þey þart bulunduktan sonra mevcut olur ve kadýn hür olduktan sonra boþ düþer. Ýzahý þudur: Çünkü þart bulunmasý, yakýncacýk olmak üzere yok olan bir þeydir. Hüküm için ona taallûk etmiþtir. Zikredilen de bu sýfattadýr. Buna itirazla, "Beraber kelimesi beraberlik ifade eder. Binaenaleyh o þart mânâsýna zýtdýr." denilmiþ; buna da þöyle cevap verilmiþtir: Bu kelime bazen sonraki için zikredilir. Vukuu tahakkuk ettiði için bu onu beraber mesabesinde koymak içindir. "Hiç þüphesiz guçlukle beraber bir kolaylýk vardýr." âyet-i kerimesi bu kabildendir. Burada buna gidilmiþtir. Çünkü mûcibi vardýr. O da þart mânâsý bulunmasýdýr. Tamamý Nehir´dedir.

«Ýki muhtelif cins arasýna...» Talâkla köle âzâdý, güçlükle kolaylýk gibi. T.

«Þart yerine geçer» ve sanki, "seni âzâd edersem" demiþ gibi olur. Buradaki ´beraber´ sözü ´sonra´ mânâsýna gelir. H.

«Tâlik edilirse ilh...» Yani kocasý ve sahibi tâlik yaparlar da sahibi. "yarýn gelince sen hürsün", kocasý da, "yarýn gelirse sen bir ve iki boþsun" derse, ona dönmek olmaz. T.

«Ona dönmek olmaz.» Bu bir rivayette bilittifaktýr. Diðer bir rivayette Ýmam Muhammed´e göre dönebilir. Çünkü talâkla köle âzâdý ikisi birden bir þarta taallûk edince, hürriyetin baþýna geldiði zaman da boþanmasý vâcip olur ve kadýna hürre iken tesadüf eder. Zira vücut itibariyle beraberdirler. Binaenaleyh bunlarla kadýn ebediyyen haram olmaz. Þeyhayn´ýn delilleri þudur: Âzâdlýðýn sübut zamaný, talâkýn sübut zamanýdýr. Bu ikisi de bir þarta taallûk etmeleri zaruretinden ileri gelir. Gizli deðildir ki, âzâdlýk sübut bulduðu zaman da sabit deðildir. Çünkü bir þey sabit olurken henüz sabit olmadýðýna bütün akýl sahipleri ittifak etmiþlerdir. Binaenaleyh iki talâk o kadýna hürre iken tesadüf etmez. Birinci mesele bunun hilâfýnadýr. Çünkü âzâdlýk orada þarttýr. Talâk ondan sonra vâki olur. Tamamý Nehir´dedir.

«Her iki meselede» kadýnýn iddeti bilittifak üç hayýzdýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Kadýn hayýz görmeyenlerden ise iddeti üç aydýr. Gebe ise doðurmakla iddeti biter. T.

«Ýhtiyaten» sözü, yalnýz ikinci meseleye taallûk eder. H. Yani üç hayýzla iddet beklemenin vâcip olmasýný ihtiyatla ta´lil etmek ikinci meseleye mahsustur. Çünkü kadýn cariye iken boþanmasýnýn muktezasý, iddetinin iki hayýz olmasýdýr. Onun için de iki defa boþanmakla bâin olur. Lâkin ihtiyat için iddeti üç hayza çýkarýlmýþtýr. Bunun vechi þu olsa gerektir: Bu kadýn cariye iken boþansa da arkacýðýndan hiç mühletsiz hürriyetine kavuþtuðundan, kendisine iddet hürre iken vâcip olmuþtur. Zira talâk iddet vâcip olmak için illet ise de ve keza illet zaman itibariyle ma´lülle beraber bulunursa da, rütbe itibariyle ondan geridir. Birinci meselede üç hayýzla iddet beklemenin vâcip olmasý zâhirdir. Çünkü talâk her vecihle âzâd edildikten sonra vâki olmuþtur. Onun için de iki kere boþamakla bâin olmamýþtýr.

«Karýsý ona mirasçý olamaz.» Bu sadece ikinci surette zâhir olur. T. Ta´lil de bunu gösterir. Birinci surette ise zâhire göre karýsý mirasçý olur. Çünkü boþanma yukarýda gectiði gibi âzâd edildikten sonradýr. Talâk ric´îdir. Bu halde kadýn hürre olup talâk-ý ric´î iddeti beklerken kocasý ölmüþ demektir. Binaenaleyh ona mirasçý olur.

«Talâk cariye iken vuku bulmuþtur.» Cariye mirasçý olamaz. Þu halde miras kaçýrma tahakkuk etmemiþtir. Nehir sahibi diyor ki: «Ýmam Muhammed´den yukarýda geçen kavil muktezasýnca mirasçý olur.» Demek istiyor ki; Ýmam Muhammed´e göre talâk cariye hürriyetine kavuþtuktan sonra vâki olur. Ric´ata da hakký vardýr. Binaenaleyh mirasçý olur. Bu, birinci suret hakkýnda söylediklerimi te´yid etmektedir.

METÝN

Bir kimse yayýlmýþ parmaklarýna iþaret ederek; sen þöyle boþsun derse, kadýn parmaklarýnýn sayýsýnca boþ düþer. Þunlarýn misli boþsun demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü üçü niyet ederse üç talâk vâki olur. Aksi takdirde bir talâk vâki olur. Zira ´þöyle´ sözü zat hakkýnda teþbih içindir. Misil ise sýfat hususunda teþbihtir. Onun için Ebû Hanife, "Benim îmâným Cibril´in îmâný gibidir." demiþ; Cibril´in îmâný mislidir dememiþtir. Bahýr. Parmaklarýn yayýlmýþ olanlarý muteberdir. Yumulmuþ olanlarý muteber deðildir. Onlar avuç gibi ancak diyaneten muteber olurlar. Avuca iþarette mutemet olan, bütün parmaklarý yaymaktýr.

ÝZAH

«Parmaklarýnýn sayýsýnca boþ düþer.» Yani parmaklarýndan lügaten iþaretle gösterdikleri sayýsýnca; yahut hissen iþaret ettiklerinin sayýsýnca boþ düþer. Üç parmakla iþaret ederse üç talâk, iki ile iþaret ederse iki talâk, birle iþaret ederse bir tatâk vâki olur. Nitekim Hidâye´de beyan edilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Çünkü bu iþaret edilenlerin sayýsýna göre teþbihtir. Ýþaret edilenler de, sayýlarý gösterilen parmaklarla bildirilenlerdir.» Parmaklardan baþka sayýlan þeylere yapýlan iþaret de böyle midir deðil midir bir düþün! Çünkü âdete göre adet göstermek parmaklara mahsustur.

«Aksi takdirde bir talâk vâki olur.» O da bâindir ve "sen bin gibi boþsun" demiþe benzer. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Bunun izahý yine Bedâyi´den naklettiði þu ifadedir: «Bu söz, sayýda veya sýfatta benzetmeye ihtimallidir. Sýfatta benzetmek þiddet hususundadýr. Onlarýn hangisini niyet ederse sahih olur. Niyeti yoksa sýfatta benzettiðine yorumlanýr. Çünkü en azý odur.» Yani hiç niyeti yoksa þiddette üçe benzeyen bir talâk vâki olduðuna yorumlanýr ki, o da bâin olmasýdýr.

«Cibril´in imâný gibi...» Çünkü hakikat her iki fertte birdir. O da kesin tasdiktir.

«Cibril´in îmâný mislidir dememiþtir.» Çünkü onun îmâný sýfatça daha ziyadedir. Zira müþahede yoluyla hâsýl olmuþtur. Binaenaleyh onunla hâsýl olan itminan da fazladýr. Lâkin burada Ýmam-ý Âzam´dan nakledilen kavil Hulâsa´dakine muhaliftir. Orada, "Ebû Hanife demiþtir ki: Ben bir adamýn; îmâným Cibril´in îmâný gibidir, demesini kerih görürüm. Ben Cibril´in îmân ettiðine îmân ettim, demelidir." denilmektedir. Keza Ebû Hanife´nin el-Alim Vel-müteallim adlý kitabýndaki sözüne de muhaliftir. Orada þöyle demiþtir: «Bizim îmânýmýz, meleklerin îmânýnýn mislidir. Çünkü biz ALLAH Teâlâ´nýn birliðine, rububiyetine, kudretine ve ALLAH tarafýndan gelen þeylere meleklerin ikrar ettiði gibi enbiya ve mürselinin tasdik ettiði gibi îmân ettik. Bundan dolayý bizim îmânýmýz onlarýn îmâný gibidir. Çünkü, biz meleklerin gözleriyle görerek îmân ettikleri acayip ve garaibin hepsine görmediðimiz halde îmân ettik. Onlar için bundan sonra îmân ve bütün ibadetler üzerine bizden fazla olarak sevap faziletleri vardýr ilh...»

Görülüyor ki, bu üç ibare arasýnda zâhire göre birbirine muhalefet vardýr. Ama aralarýný bulmak mümkündür. Þöyle ki: Birincisi bilene yorumlanýr. Çünkü Hazreti Ýmam, "Ben, îmâným Cibril´in îmâný gibidir derim. Cibril´in îmânýnýn mislidir demem." demiþtir. Ýkincisi bilmeyene yorumlanýr. Çünkü bunda, "Ben bir adamýn demesini kerih görürüm." demiþtir. Üçüncüsü, tafsilât verip îmân edilen þeyleri sýralayana yorumlanýr. Velevki misli sözüyle ifade etsin. Çünkü açýkça söyledikten sonra ortada îhâm kalmaz. Artýk bunu söylemek bilene de bilmeyene de caizdir. Allâme Ýbn-i Kemâl Paþa´nýn bu mesele hakkýnda bir risalesi vardýr. Bu söylediklerimiz onun hülâsasýdýr.

«Avuç gibi...» Yani avucu niyet ettiði zaman nasýl diyaneten tasdik edilir ve bir talâk vâki olursa burada da öyle olur. Çünkü avuç birdir. H.

«Mutemet olan ilh...» Ben bu itimadý açýk söyleyen görmedim. Galiba þarih onu Bahýr´ýn ibaresinden anlamýþ olacaktýr. Ama gördüðün gibi yersiz bir anlayýþtýr. Hidâye´de þöyledenilmiþtir: «Ýþaret parmaklarýn yayýlmýþ olanlarý ile yapýlýr. Ama yumulu bulunan iki parmakla iþareti niyet ederse diyaneten tasdik edilir. Kazaen tasdik edilmez. Keza avuçla iþareti niyet ederse. hüküm yine böyledir. Hattâ birincide iki talâk, ikincide bir talâk vâki olur. Çünkü buna ihtimali vardýr. Lâkin zâhirin hilâfýnadýr.»

Gâyetü´l-Beyân sahibi diyor ki: «Birinci ile, yumulu olan iki parmakla; ikinci ile avuçla niyet ettiðini ifade etmek istemiþtir. Binaenaleyh kazaen her ki surette tasdik edilmez; kadýn üç defa boþ olur. Çünkü ona yayýlý bulunan üç parmaðý ile iþaret etmiþtir.» Hâkim´ in Kâfî´ sinde de þöyle denilmektedir:» Üç parmakla bir defa boþamak istediðini söyler ve; ben ancak avuçla iþaret ettim, derse diyaneten kabul edilir. Fakat kazaen tasdik edilmez.» Bu açýk olarak gösteriyor ki, avucu murad etmesi, yalnýz üç parmakla iþaret ettiði zaman diyaneten sahih olur.

Bahýr´ýn ibaresi de þöyledir: «Ýþaret, yayýlý parmaklarla olur, yumulu olanlarla olmaz. Çünkü bu hususta örf ve sünnet vardýr. Yumulu olan iki parmakla iþareti niyet ederse diyaneten tasdik edilir, kazaen edilmez. Avuçla iþareti niyet etmek de böyledir. Avuçla iþaret, bütün parmaklar açýk olduðu halde yapýlýr. Ýtimat edilen kavil budur.»

Burada daha baþka kaviller vardýr. Onlarý Mi´râc sahibi zikretmiþtir.

Birincisi; elinin sýrtýný kadýna doðru, yayýlý parmaklarýnýn içini kendine doðru çevirirse kazaen tasdik edilir. Bunun aksini yaparsa tasdik edilmez.

Ýkincisi: elinin sýrtýný gökyüzüne doðru çevirirse itibar yayýlý parmaklara, yere doðru çevirirse yumulu parmaklaradýr.

Üçüncüsü; parmaklarýný evvelâ yumup sonra açarsa, itibar açýlan parmaklaradýr. Evvelâ açýp sonra yumarsa yumulu olanlaradýr. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Ýtimat edilen kavil budur» sözü, "iþaret yayýlý parmaklarla olur" ifadesine râcîdir. Yani tafsitât vermeksizin böyle anlaþýlýr. Buna karine, ondan sonra üç kavli hikâye etmesidir. Fetih sahibinin sözü de buna delildir. O, zikri geçen kavilleri hikâye ettikten sonra. "itimat edilen kavil musannýfýn mutlak sözüdür." demiþtir. Yani itibar mutlak surette yayýlý parmaklaradýr demek istemiþtir. Þârihin anladýðý gibi, "Avuçla iþaret, bütün parmaklar yayýlý olarak yapýlýr." sözüne râcî deðildir. Çünkü biliyorsun ki Hidâye, Gâyetü´l-Beyân ve Hâkim´ in Kâfî´ si yalnýz üç parmak açýk olmak þartýyla avucu murad ettim derse diyaneten tasdik edileceðini açýkça bildirmiþlerdir. Þârihin zikrettiði; bütün parmaklarýn yayýlmýþ olmasý þarttýr sözünü, Fetih sahibi Mi´racü´d-Dirâye´ye nisbet etmiþtir. Belki o baþka bir kavildir. Yahut o zaman kazaen tasdik olunur diye yorumlanýr. Nitekim Fetih sahibinin sözü de bunu göstermektedir. Ben bunu Bahýr üzerine yazdýðým hâþiyede izah ettim. Þu halde aþaðýda Kuhistâni´ den nakledilene uyar. Vechi de zâhirdir. Çünkü bütün parmaklarýný yaymasý üç talâkýkasdetmediðine karinedir. Onun muradý avuçtur. Zâhire bakýlýrsa bu bazý parmaklarýný yaymasýndan ihtirazdýr. Çünkü bütün parmaklarýný yumarsa, avucunu kasdettiði hususunda daha zâhirdir. Bu makamda bana zâhir olan budur. Allahu a´lem.

METÝN

Kuhistâni´nin naklettiðine göre o kimse avucuyla iþarette bir talâký niyet ettiði hususunda kazaen tasdik edilir. Þöyle demese de bir talâk" vâki olur. Çünkü teþbih yoktur. Ýþaret ederek; sen þunun gibisin dese;boþsun kelimesini söylemese ne hüküm verileceðini görmedim. Parmaklarýnýn arkalarý ile iþaret ederse, muteber olan yumulu olanlardýr. Çünkü örf vardýr. Parmaklarýn uçlan muhataba doðru bulunursa, yumup yaydýðý takdirde itibar yayýlý olanlara; yayýp yumduðu takdirde yumulu olanlaradýr. Ýbn-i Kemâl.

ÝZAH

«Kuhistâni´nin naklettiðine göre ilh...» Bu sözün zâhir olduðunun vechini yukarýda gördüm.

«Þöyle demese de...» Yani, sen boþsun diyerek üç parmaðý ile iþaret eder ve üç talâký niyetlenirse, kadýn bir talâk boþ olur. Hâniyye.

«Çünkü teþbih yoktur.» Yani sayýya benzetme bulunmamýþtýr. Kuhistâni diyor ki: «Çünkü talâk söz olmadan tahakkuk etmediði gibi; talâkýn sayýsý da sözsüz tahakkuk etmez.»

«Ne hüküm verileceðini görmedim.» Eþbâh sahibi dahi iþaretin hü-kümlerinden naklen böyle demiþtir. Hayreddin-i Remlî ise bunun hükümsüz olduðunu kesinlikle söylemiþtir. Velevki bununla talâký niyet ederek söylesin, Çünkü söz bunu ifade etmemektedir, Söz olmaksýzýn niyetin bir tesiri yoktur. Bu meselenin aslýný ta´lil ederken Zeylâi þöyle demiþtir:«Çünkü parmaklarla iþaret müphem bir isimle beraberse, örfen ve þer´an sayýnýn bilinmesini ifade eder.» Burada parmaklarla iþaret edilecek talâk yoktur. Ben bunu söylediðim gibice mezkûr illetle Þâfiîlerin kitaplarýnda gördüm. Bu sözler kýsaltýlarak Remli´nin ifadesinden alýnmýþtýr. Sâihâni´nin elyazýsý ile gördüm ki þöyle denilmiþ: «Hâniyye´deki, bir kimse karýsýna; sen üçle dese, sözünün muktezasý, Ýbn-i Fadi; talâký niyet ederse vâki olur dediðine göre, burada da niyet ederse talâk vâki olmaktýr. Yine orada þöyle denilmiþtir: Bir kimse boþtur dediðinde; kimi kasdediyorsun diye sorulsa; o da, karýmý cevabýný verse, kadýn boþ olur. O kimse; sen benden üç defa dese, niyet ettiði takdirde yahut talâk müzakeresi halinde ise, kadýn boþ düþer. Aksi takdirde ulema kazaen tasdik olunmayacaðýndan korkulur demiþlerdir.»

Ben derim ki: Yani bu iki sözden her biri mukadder olarak boþsun sözüne baðlýdýr. Remlî´nin, "Söz bunu ifade etmemektedir." ifadesini kabul etmiyoruz. Zeylâî´den naklettiði de buna aykýrý deðildir. Çünkü müphem isimden murad, "þöyle" lâfzýdýr ki, ondan murad iþaret ettiði sayýdýr. Buna müphem demesi, kaç olduðunu açýklamadýðý içindir. Nitekim bunu Nehir sahibi tahkîk etmiþtir. Müphem isim bizim meselemizde zikredilmiþtir. Binaenaleyhkonuþanýn niyet ettiði mukadder talâkýn sayýsýný ifade eder. Nitekim, "üçle" sözü de konuþanýn niyet ettiði mukadder talâkýn sayýsýna delâlet etmektedir. Bunlarýn arasýnda fark yoktur. Ancak sayýnýn birinde açýk, diðerinde kapalý olmasý cihetinden fark vardýr. Bu fark ise tesirsizdir. Þu delil ile ki; üç parmaðýna iþaret ederek, "sen þöyle boþsun" demesiyle, "sen üçle boþsun" sözü arasýnda fark yoktur. Bana zâhir olan budur.

«Arkalarý ile iþaret ederse, muteber olan yumulu olanlardýr.» Bu sözle musannýf bundan önceki, "Yayýlý parmaklar itibara alýnýr, yumulu olanlar alýnmaz." sözünü kayýtlamak istemiþtir. Yani parmaklarýn içleri ile iþaret ederse itibara alýnýr. Bu, yayýlan parmaðýn içini kadýn tarafýna, sýrtýný kendine doðru çevirmekle olur. Ama parmaklarýn arkalarý ile iþaret ederse, yani arkalarýný kadýna, içlerini kendine doðru çevirirse, muteber olan yumulan parmaklardýr. Bu tafsilâtý Hidâye sahibi, "denildi ki" sözüyle ifade etmiþtir. Þurunbulâliyye´de ise bunun zayýf olduðu açýkça bildirilmiþ; "Muteber olan mutlak surette yayýlý parmaklardýr. Ýtimat bunadýr. Yumulu parmaklara kazaen mutlak surette itibar yoktur. Çünkü örf ve sünnet böyledir. Ama diyaneten itibara alýnýr. Nitekim Tebyîn, Mevâhib, Hâniyye, Bahýr ve Fetih´te beyan edilmiþtir. Yumup yaydýysa, yayýlan parmaklar; yayýp yumduysa, yumulan parmaklar muteberdir diyenler olduðu gibi; avucunun içi gökyüzüne doðru ise açýk parmaklar, yere doðru ise yumulu olanlar muteberdir diyenler de olmuþtur." denilmiþtir. Keza Bahýr´dan naklen arzetmiþtik ki, itimat edilecek kavil mutlak olandýr. Fetih´ten nakledildiðine göre bu kavle itimat edilir. Þu halde tafsil edilen üç kavil de zayýftýr. Velevki Vikâye ve Dürer sahipleri birinci kavle göre hareket etmiþ olsunlar.

METÝN

Sen bâin talâkla yahut elbette boþsun, en çirkin talâkla boþsun, þeytan talâkýyla boþsun, bidat talâkýyla boþsun, en kötü talâkla boþsun, dað gibi talâkla boþsun, bin gibi talâkla boþsun, ev dolusu boþsun, þiddetli tatlîkla boþsun, uzun veya geniþ talâkla boþsun veya onun en çirkiniyle, en þiddetlisiyle, en pisiyle yahut en serti ile yahut en büyüðü, en geniþi, en uzunu, en aðýrý veya en muazzamý ile boþsun sözlerinden her biriyle bir talâk-ý bâin boþ olur. Çünkü talâký taþýyacaðý bir þeyle vasýflandýrmýþtýr. Ýmam Þâfiî, bunlarla cima edilmiþ karýsýnýn bir talâk-ý ric´î boþ düþeceðini söylemiþtir.

ÝZAH

«Sen bâin talâkla boþsun ilh...» sözüyle musannýf þiddet ve ziyade ile vasýflanan talâkýn bâin olacaðýný beyana baþlýyor.

«Elbette» kesin olarak boþsun mânâsýnadýr. Nehir.

«En çirkin talâkla» sözüyle ism-i tafdille yapýlan her vasfa iþaret etmiþtir. Çünkü bu sîga fark bildirir. Bu da bâin olmakla hâsýl olur. Bâin talâk ric´îden daha çirkindir. Bahýr.

«Þeytan talâkýyla» ve benzerleriyle talâkýn bâin olmasý, ric´î talâk ekseriyetle sunnî þekilde yapýldýðý içindir. Ýtirazda bulunarak, "Bid´î talâkta geçti ki, bir adam karýsýna; sen bidat için boþsun veya bidat talâkýyla boþsun der de niyeti bulunmazsa bu sözü, içinde cima bulunan bir temizlik devresinde yahut hayýz veya nifas halinde söylediði takdirde derhal bir talâk vâki olur. Ýçinde cima bulunmayan bir temizlik devresinde söylerse, kadýn hayýz görünceye veya o temizlik devresinde onunla cimada bulununcaya kadar talâk vâki olmaz." dersen ben de derim ki: Bu iki þeyin arasýnda fark yoktur. Çünkü ulemanýn burada söyledikleri niyetsiz bir talâk-ý bâin vâki olur sözü umumidir. Derhal vâki olmaya da, bir þeyin vücudundan sonra olmaya da þâmildir. Bahýr. Lâkin Nehir sahibi þöyle demiþtir: «Musannýf sözü bu vasýfla vasýflanmasa bile, derhal bir talâk-ý bâin vâki olmasýný gerektirmektedir. Çünkü bid´î talâk sadece onun söy-lediklerine münhasýr deðildir. Yukarýda geçtiði vecihle bâin talâk da bid´îdir.»

Ben derim ki: Derhal bir talâk-ý bâin vâki olacaðýný Dürerü´I-Bihâr þârihi açýklamýþtýr. Ona da Bedâyi´nin bu bâbtaki bir sözüyle itiraz edilir:«Sen bidat için boþsun derse, bir talâk-ý ric´î vâki olur. Çünkü bidat bazen bâinde olur. Bazen de hayýz halinde talâkta olur. Böylece bâin olup olmadýðý þüpheli kalýr; þüpheyle sabit olmaz. Keza þeytan talâký derse hüküm yine böyledir. Sen bidat için boþsun sözü hakkýnda Ýmam Ebû Yusuf´tan rivayet olunmuþtur ki; bir talâk-ý bâini niyet ederse sahih olur. Çünkü sözü buna ihtimallidir.» Lâkin Hidâye´de evvelâ bâin vâki olduðu söylenilmiþ, sonra Ebû Yusuf´tan rivayet edilen kavil bildirilmiþ, daha sonra, "Ýmam Muhammed´den bu talâkýn ric´î olacaðý nakledilmiþtir." denilmiþtir. Anlaþýlýyor ki ilk söylediði Ýmam-ý Âzam´ýn kavildir. Metinler de ona göre yazýlmýþtýr. Bedâyi´deki ilk söz Ýmam Muhammed´indir. Bahýr sahibinin naklettiði ise zâhire göre Ebû Yusuf´un kavline mebnidir. Çünkü ona göre bâin talâk ancak onu niyet etmekle olur. Bâini niyet etmezse, mesele Bahýr sahibinin zikrettiði tafsile göredir.

«Dað gibi talâkla boþsun.» Bahýr sahibi diyor ki: «Hâsýlý ziyade bildiren vasýf, talâkýn bâin olmasýný icabeder. Teþbih de öyledir. Kendisine benzetilen þey ne olursa olsun; meselâ, iðne ucu gibi, hardal ve susam tanesi gibi desin fark etmez. Zira teþbih ziyadeyi iktiza eder. Ýmam Ebû Yusuf büyüklük bildiren sözü mutlak surette þart koþmuþtur. Ýmam Züfer ise o þeyin insanlarca büyük sayýlmasýný þart koþmuþtur. Þu halde iðne ucu gibi sözüyle yapýlan talâk yalnýz Ýmam-ý Âzam´a göre bâindir. Dað gibi sözüyle Ýmam-ý Âzâm ve Ýmam Muhammed´e göre; dað büyüklüðünde sözüyle hepsine göre bâin talâk vâki olur. Ýðne büyüklüðünde sözüyle Þeyhayn´a göre talâk-ý bâin vâki olur. Ýmam Muhammed´in hem Ýmam-ý Âzâm´la hem Ebû Yusuf´la beraber olduðu söylenir.

«Bin gibi» sözü hem kuvvette hem sayýda benzetmeye ihtimallidir. Sayý hususundabenzetmeyi niyet ederse üç talâk vâki olur. Aksi takdirde en azý sabit olur ki, o da bir talâk-ý bâindir. "Bin misli, üç misli" sözleri de böyledir. "Bin sayýsý gibi, üç sayýsý gibi" demesi bunun hilâfýnadýr. Bunlarla niyetsiz üç talâk vâki olur. "Bin gibi bir talâk" sözüyle bilittifak bir talâk vâki olur. Velevki üçü niyet etmiþ olsun. Çünkü bir sözü üçe ihtimalli deðildir. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Ev dolusu» sözüyle bâin olmanýn vechi þudur: Bir þey haddi zatýnda büyük olduðu için bazen evi doldurur. Bazen de çok olduðu için evi doldurur. Bunlarýn hangisini niyet etse niyeti sahihtir, Niyet yoksa en azý sabit olur. Bahýr.

«Þiddetli tatlîkle ilh...» Çünkü tedariki güç olan þey insana þiddetli gelir. Bu hususta bu iþin eni boyu var denilir. Bâin de budur. Bahýr. Tatlîk sözünü zikretmesi þundandýr: Çünkü, sen kuvvetli veya þiddetli yahut uzun veya geniþ olarak boþsun dese, talâk-ý ric´î meydana gelir. Zira bu sözler talâka sýfat olmaya yaramaz. Onlar kadýna sýfat olur. Bunu isbicâbi söylemiþtir.

«En serti ile» nin mânâsý, en þiddetlisiyle mânâsýna râcidir. T.

«Çünkü talâký taþýyacaðý bir þeyle vasýflandýrmýþtýr.» Ki o da bâin oluþudur. Gerçekten bunlarla zifaftan önce bile derhal talâk-ý bâin sabit olur.

METÝN

Ama bu, hürrede üçü; cariyede ikiyi niyet etmediðine göredir. Niyet ederse, evvelce geçtiði vecihle niyet ettiði sahih olur. Nitekim boþsun sözüyle biri niyet ederse, sahih olur ve her bâinde boþsun sözünü kullanýrsa baþka bir talâk vâki olur ve iki talâk-ý bâin meydana gelir. Atýf yaparak, ve bâin, yahut sonra bâin der, bununla bir þey niyet etmezse bir talâk-ý ric´î vâki olur. Arapça atýf harflerinden ´fa´ ile atýf yaparsa, bir talâk-ý bâin vâki olur. Zahire. Nitekim, "sen öyle bir talâk ile boþsun ki, onunla kendine mâlik olursun" dese bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü ka-dýn ancak talak-ý bâin ile kendisine mâlik olur. "Sen benim dönmeye hakkým olmamak þartýyla boþsun" derse dönmeye hakký olur. Olmaz diyenler de vardýr. Cevhere. Bahýr sahibi ikinciyi tercih etmiþ; tâliklerde ric´i talâk olur diye fetva verenleri hataya nisbet etmiþtir. Tevsikçilerin, kadýn boþ düþer, o talâkla kendine mâlik olur, sözüyle fetva verenleri de hataya nisbet etmiþtir.

ÝZAH

«Evvelce geçtiði vecihle niyet ettiði sahih olur.» Yani bu bâbýn baþýnda geçmiþti ki, talâk sözü mastardýr. Ferd-i îtibarîye de ihtimali vardýr. Ferd-i itibari, hürrede üç, cariyede iki talâktýr. Bunu niyet etmesi sahihtir. Þayet itiraz ederek; "En þiddetli talâkla boþsun gibi sözlerde mastarý zikretmemiþtir." dersen ben de derim ki: Fetih´te beyan edildiðine göre bu sözün mânâsý; sen öyle bir talâkla boþsun ki, o talâkýn en þiddetlisidir demektir. Çünkü ism-i tafdil muzâfun-ileyhin bir kýsmýdýr. Binaenaleyh en þiddetli sözüyle mastarý -- ki talâktýr - ifadeetmiþ olur.

TEMBÝH: Þârihin sözünün zâhirine bakýlýrsa, geçen bütün misâllerde üçü niyet etmek sahihtir. Nehir sahibi diyor ki: «Lâkin Attâbi sahih kavle göre þiddetli tatlîk, uzun veya geniþ tatlîk sözlerinde üçü niyetin sahih olmadýðýný söylemiþtir. Çünkü niyet ancak ihtimalli olan yerde amel eder. Tatlîke sözü üçe ihtimalli deðildir. Attâbi bunu Serahsi´ye nisbet etmiþtir.» Fetih ile Bahýr´da da bunun misli vardýr.

Ben derim ki: Lâkin metinler bunun hilâfýnadýr. Þöyle de cevap verilebilir: Tatlîkatün kelimesinin sonundaki ´ta´nýn burada teklik ifade etmesi lâzým gelmez. O lâfzýn müennes olduðunu bildirmek içindir yahut zâittir. ´Ta´nýn burada teklik ifade ettiðini kabul etsek bile, bize þöyle cevap verirler: Ulema, geçen bütün misâllerde üçü niyet etmenin sahih olduðunu ta´lil ederken, bu adam talâký bâin olmakla vasýflandýrmýþtýr. Bâin, biri beynûnet-i hafife, diðeri beynûnet-i galîza olmak üzere iki nevidir. Ýkinciyi niyet etmesi sahihtir. O zaman þöyle denilir: Kelimenin sonundaki teklik ´ta´sý beynûnet-i galîzayý murad etmeye aykýrý deðildir.

Beynûnet-i galiza; kadýnýn baþka kocaya varmadýkça ilk kocasýna nikâhýnýn helâl olmamasýdýr. Maksat, o adam bu sözde; sen üç talâkla boþsun demek istemiþ deðildir; bilâkis üçün hükmünü niyet etmiþtir ki, o da beynûnet-i galîzadýr. Bunun benzeri ulemanýn þu sözüdür: Erkek, sen bâinsin yahut sen haramsýn sözüyle üç talâký niyet ederse üç talâk olur. Çünkü bu sözün mânâsý; üçün hükmünü niyet ederse demektir, lâfzýný niyet ederse demek deðildir. Zira bâin ve haram lâfýzlarý bunu ifade edemezler. Burada da öyledir. Kaldý ki üç talâk îtibarî ferttir. Onun için mastarla onu murad etmek sahih olmuþtur. Onunla ikiyi murad etmek sahih olmamýþtýr. Çünkü iki hâlis adettir. Onun fert olmasý, söylediðimiz itibarladýr. Binaenaleyh bilrik ´ta´sý münafi deðildir. Bana zâhir olan budur.

«Ve her bâinde...» Yani her kinaye sözle birlikte boþsun derse baþka bir talâk vâki olur. Nitekim Fetih ile Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Ve iki talâk-ý bâin meydana gelir» Yani terkip haberden sonra haberdir. Sonra birinci talâkla bâin olmasý, ikinci ile bâin olmasý zaruretinden ileri gelmektedir. Çünkü ric´î talâkýn mânâsý, kadýna dönmeye mâlik olacak þekilde talâk demektir. Fakat ikinci bâin talâk söze eklendiði için buna imkân yoktur. Binaenaleyh ric´î diye vasýflandýrmakta bir fayda yoktur. Fetih.

«Fa ile atýf yaparsa bir talâk-ý bâin vâki olur.» Bu, bir þey niyet etmediði vakittir. Nitekim Zahîre sahibi bunu, "Fa ile atfederse, mesele hali üzere olup kadýn bir talâk-ý bâin boþ düþer," sözüyle ifade etmiþtir. Farkýn vechi þu olsa gerektir: Fa edatý mühletsiz takip içindir. Arkacaðýndan hemen ayrýlýk gelen talâk ancak bâin olur. Vav´a gelince: O, takip iktiza etmez. Bilâkis hem takibe, hem de sümme edatýnýn mânâsý olan terâhiye (mühlete) elveriþlidir. Kendisinden beynûnet geciken talâkýn bâin olmasý lâzým gelmez. Binaenaleyh, "ve bâin"sözü mânâsýz olur. Vav´ýn takibe ihtimali yoktur. Çünkü ihtimâl bulununca en aþaðýsý kasdedilir. O da burada ric´îdir. Nitekim niyet bulunmadýðý için îkâ´ýn tekrarý da murad edilmez. Talâk müzakeresi mevcut iken talâk îkâ´ýnýn tekrarý niçin taayyün etmemiþtir. Çünkü atýfta asýl mugayerettir. Binaenaleyh vav ve sümme edatlarýyla iki talâk-ý bâin olmak gerekirdi. Niyetin bulunmamasýyla kayýtlamanýn mefhumu þudur: Bu üç atýf harfiyle talâk îkâ´ýný tekrarlamayý niyet ederse; yahut bâin sözüyle üçü niyet ederse, niyet ettiði vâki olur.

«Nitekim ilh...» Musannýfýn Minah´taki ifadesi, bu fer´î meselenin nak-ledilmemiþ olduðu zannýný vermektedir. Çünkü orada; "Zira bununla talâk-ý bâin vâki olur. Nitekim üstadýmýz Bahýr sahibi bununla fetva vermiþtir." demektedir. Bunu Bedâyi´nin; "Talâký bâin olduðunu gösteren bir sýfatla vasfederse bâin olur ilh..." ifadesiyle zâhir görmüþtür.

«Çünkü kadýn ancak talâk-ý bâin ile kendisine mâlik olur.» Bunu Bedâyi sahibi açýklamýþ; þunu da ilâve etmiþtir: «Talâk-ý bâin olduðunu gösteren bir sýfatla vasýflarsa bâin olur.» Bu sýfat. "Sen bir talâk-ý bâinle boþsun" mânâsýna gelir. Çünkü kadýnýn kendisine mâlik olmasý, kocasýnýn kendi rýzasý olmadan ona dönmeye hakký bulunduðu ric´î talâka aykýrýdýr.

«Bahýr sahibi ikinciyi tercih etmiþ.» Sebebi þudur: Evvelce geçmiþti ki, erkek talâký bir nevi þiddet ve ziyadeyle vasýflandýrýrsa, bize göre bununla talâk-ý bâin vâki olur. Ýmam Þâfiî, "Bir talâk-ý ric´î vâki olur. Çünkü bu meþruun hilâfýnadýr. Binaenaleyh hükümsüz kalýr. Nitekim, sen benim sana dönmeye hakkým olmamak þartýyla boþsun dese hüküm budur." demiþtir. Hidâye sahibi bunu reddederek; "Bu adam talâký ihtimalli bulunduðu bir þeyle vasýflanmýþtýr. Dönmek meselesi de memnudur. Yani burada bir talâk-ý ric´î olduðunu biz teslim etmiyoruz. Bilâkis bir talâk-ý bâin olur." demiþtir. Ýnâye ile Fetih´te; Gâyetü´l-Beyân ve Tebyin´de de böyledir. Bahýr sahibi, "Böylece anladýn ki ric´at meselesinde mezhep, talâk-ý bâinin vukuudur.» demiþtir.

«Hataya nisbet etmiþtir.» Tevsikçilerden murad; mahkemede bulunan âdil kimselerdir. Bunlara þahitler ve müvessikler denilir. Çünkü bunlar, þahitlik yapan kimseyi, güvenilir olduðunu beyan ederek tevsikte bulunurlar. Yahut vesikalarýn ilânlarýný yazarlar. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

Ben derim ki: Bahýr sahibinin zikrettiði meselenin - ki kendisi bu hususta bir risale de yazmýþtýr - aslý þudur: Bir adam karýsýna, "ne zaman benim senden baþka bir karým olduðu meydana çýkarsa" yahut "Ne zaman beni mehirden ibrâ edersen, sen bir defa boþsun. Onunla kendi nefsine mâlik olursun." der de, sonra baþka bir karýsý olduðu meydana çýkar yahut kadýn mehrinden onu ibrâ ederse, hüküm nedir diye sorulmuþ; o, "Bâin olur." diye cevap vermiþ; ric´î olur diye fetva verenlerin sözünü reddetmiþtir.

METÝN

Lâkin Bezzâziye ve diðer kitaplarda þöyle denilmiþtir: «Cimada bulunduðu karýsýna; seni bir defa boþarsam o bâin olsun yahut üç talâk olsun der de, sonra onu boþarsa talâk ric´î olur. Çünkü vasýf mevsuftan önce bulunamaz. Keza, sen þu hâneye girersen þöyle olsun der de sonra kadýn o hâneye girmeden; ben o talâký, bâin yahut üç yaptým derse sahih olmaz. Çünkü o kadýna talâk vâki olmaz.» Bezzâziye´nin sözü burada biter. Bunun ifade ettiði mânâ; "Ne zaman senin üzerine evlenirsem sen bir talâk boþsun, onunla kendine mâlik olursun." sözüyle talâk-ý ric´i meydana gelmektir. Çünkü bu söz nihayet, "sen bâinsin" sözüne müsâvîdir. Vasýf mevsuftan önce bulunamaz. Musannýf bunu burada ve kinayeler bahsinde böyle izah etmiþtir.

ÝZAH

«Lakin Bezzâziye ilh...» Bu söz, o fetvayý verene yardýmdýr. Hayreddin-i Remlî Minah hâþiyelerinde onu reddederek; "Tâlikler hadisesinde muallâk olan, bâin olmakla vasýflanmýþ talâktýr. Bezzâziye meselesinde ise muallâk olan yalnýz bâinlik vasfýdýr. Mevsuf henüz ortada yoktur. Tâlikler meselesinde adam sanki, senin üzerine evlenirsem sen bâin olarak boþsun demiþ gibidir. Bunun men´ine kâil yoktur. Düþün!" demiþtir. Hâsýlý Bezzâziye´nin ilk meselesinde yalnýz sýfat mevsufun bulunmasýna tâlik edilmiþtir. Muallâkta hüküm tâlik bulunmasa derhal hükmün bulunmasýdýr. Bir halde mevcut olmayan bir talâkýn bâinliði veya üç talâk oluþu mevcut olmasýna imkân yoktur. Çünkü vasýf mevsufundan önce bulu-namaz. Keza ikinci meselede talâk ortada yokken muallâk talâký bâin veya üç yapýlmasýna imkân yoktur. Her sýfatýn mevsufundan önce bulunmasý da lâzým gelir.

«Bunun ifade ettiði mânâ ilh...» Ýþte musannýfýn kinayeler bahsindeki ifadesi biraz deðiþtirilmiþ olarak budur. Sen kýyas edilenle kýyas olunanýn farkýný biliyorsun.

«Sen bâinsin sözüne müsavidir» Ýbarenin hakký þu idi: O bâindir sözüne müsavidir. Bu, þârihin anladýðýna göre sözün yalnýz talâk vasfýný tâlikten ibaret olmasýna binaendir. Halbuki müsâvât olmadýðýný gördüm. Evet, bu söz Bahýr sahibinin söylediðine göre hem mevsufu, hem sýfatýný beraberce tâlik ise, "sen bâinsin" sözüne müsavidir ve "Senin üzerine ne zaman evlenirsem sen bâinsin" mânâsýnda olur. Bu da, kasýt olmaksýzýn hakký söylemektir.

TETÝMME: Avam takýmýnýn sözlerinde çok rastlanýr: «Sen boþsun. Domuzlara helâl bana haramsýn.» derler. Hayriyye´de bunun talâk-ý ric´i olduðuna fetva verilmiþtir. Çünkü, "bana haramsýn" sözü, þimdi haramsýn mânâsýna ise, meþru´un hilâfýnadýr. Zira kadýn ona ancak iddetini bitirdikten sonra haram olur. Gelecekte haramsýn mânâsýna ise sahihtir. Ama kadýna dönmeye mâni deðildir. Keza Hayriyye sahibi avam takýmýnýn, "Sen boþsun. Seni ne bir hâkim geri çevirebilir, ne âlim." sözleriyle ric´î talâk olacaðýna fetva vermiþtir. Çünkü o kimse sözü þer´î mevzuundan çýkarmaya mâlik deðildir. Minah hâþiyecilerinden biri onuSayrafiyye´nin þu sözüyle te´yid etmiþtir: »Bir kimse karýsýna; sen boþsun, benim sana dönmeye de hakkým yoktur derse, talâk ric´î olur. Ama; benim sana dönme-ye hakkým olmamak þartýyla derse bâin olur.» Sayrafiyye sahibinin, "Avamýn; seni hiçbir hâkim geri çeviremez ilh... sözleri; kocanýn, benim sana dönmeye hakkým yok sözü gibidir. Çünkü ´ve´ edatýný kullanmakla kullanmamak birdir. Nitekim bu zâhirdir. Dönmeye hakkým olmamak þartýyla demesi bunun gibi deðildir." demiþtir.

Ben derim ki: Fark þudur: Dönmemek þartýyla sözü talâkýn kaydýdýr. Çünkü talâk hakkýnda þarttýr. Bu söz, "Sen içerisinde dönmemek þart kýlýnan bir talâkla boþsun" mânâsýndadýr. Yani talâk-ý bâinle boþsun demektedir. Þu halde, "Talâký bir nevi þiddet ve ziyade ile vasýflandýrýrsa talâk-ý bâin olur." kaidesinde dahildir. Nitekim Hidâye´den naklen yukarýda geçmiþti. "Benim sana dönüþüm olmayacak." sözü ise talâkýn sýfatý deðildir. O yeni bir cümle olup, bu cümle ile meþruun hilâfýný haber vermiþtir. Zira meþru olan, "sen boþsun" sözüyle talâk-ý ric´î vâki olmaktýr. "Dönmek yok" sözü hükümsüzdür. "Sen boþsun ve bâinsin"; yahut "sen boþsun, sonra bâinsin" sözlerini niyetsiz olarak söylemek gibidir. Nitekim geçti. Avamýn, "Seni hiçbir hâkim geri çeviremez ilh..." sözü de talâkýn sýfatý deðil kadýnýn sýfatýdýr. Binaenaleyh mezkûr kaideye dahil deðildir. "Domuzlara helâl bana haramsýn." sözü de bunun gibidir. Rahmetî´ye burasý gizli kalmýþ; onun için bununla Sayrafiyye´deki farkýn mezkûr kaideye muhalif olduðunu kesinlikle söylemiþtir.

Evet, "haramsýn" sözüyle talâk îkâ´ýný kasdederse, üçü niyet etmediði takdirde onunla baþka bir talâk-ý bâin; üçü niyet ederse üç talâk vâki olur. Nitekim, "sen boþsun ve bâinsin" sözünde böyledir. Bunu yukarýda arzettik. Bunun bir misli de, yine zamanýmýzda avam takýmýnýn, "Sen boþsun seni bir þeyh helâl kýldýkça baþka bir þeyh haram kýlar." sözleridir. Zira bu ikinci sözle muradlarý kadýný ebediyyen haram kýlmaktýr. Bu söz, «Sen bana her helâl oldukça haramsýn» demek gibidir. Binaenaleyh o kadýnýn nikâhýný her tazeledikçe ondan talâk-ý bâinle boþ olur. Meðerki bu sözle, zikredilen talâký haber vermeyi dilemiþ olsun. Bununla yeni yeni haram kýlmayý niyet etmesin ve bu cümleyi mezkûr talâka sýfat yapmasýn . O zaman kadýn ebedî haram olmaz. Çünkü bu söz meþruun hilâfýný haber vermek olur. Lâkin cahil bundan anlamaz, Zâhire bakýlýrsa o ebedi haram olmasýný ifade etmek ister. Binaenaleyh Þeyh Ýsmail Hâik´in Fetevâ´sýnda görülen, "Bununla yalnýz bir defa talâk-ý ric´î vâki olur." Sözü zâhir deðildir. Bu mahallin izahýný ganimet bil! Çünkü gizli kalan yerlerdendir.

METÝN

Sen onun, yani talâkýn ekserisi ile boþsun demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü onunla üç talâk vâki olur. Bir talâký murad ettim derse diyaneten tasdik edilmez. Nitekim talâkýn ekserisiyleboþsun yahut sen defalarca veya binlerce boþsun veya ne az ne çok boþsun demiþ olsa üç talâk vâki olur. Muhtar olan kavil budur. Sen talâkýn en azý ile boþsun derse bir ta-tâk vâki olur. Sen talâkýn umumiyle veya çoðuyla yahut onun iki rengiyle veya üçün daha çoðu ile veya talâkýn büyüðü ile derse iki talâk vâki olur.

ÝZAH

«Bir talâký murad ettim derse diyaneten tasdik edilmez.» Bu sözün mefhumu. Ýkiyi murad ederse diyaneten tasdik edilmesidir. Vechi þudur:Ýsm-i tafdîl ile bazen fiilin adý kasdedilir. Yani talâkýn çoðu mânâsýna gelir. Bu suretle bu kimsenin sözüne ihtimalli olduðundan diyaneten tasdik edilir.

Ben derim ki: Lâkin aþaðýda gelecek ki, ´çok´ kelimesinden iki deðil üç talâk vâki olacaðý tercih edilmiþtir. O zaman çok ile ekser arasýnda fark kalmaz.

«Sen defalarca boþsun.» Bahýr´da Cevhere´den naklen þöyle denilmiþtir: «Bir adam karýsýna; sen defalarca boþsun dese, kadýn cima edilmiþ bulunduðu takdirde üç defa boþ olur. Nihâye´de böyle denilmiþtir.» Bahýr´da bundan bir yaprak önce Bezzâziye´den naklen, "Sen bana bin defa haramsýn sözüyle bir talâk vâki olur." denilmiþtir. Bezzâziye´nin ibaresini Zahîre sahibi dahi zikretmiþtir. Þârih onu îlâ bâbýnýn sonunda söyleyecektir.

Ben derim ki: Bu söz Cevhere´nin ifadesine muhalif deðildir. Çünkü bin defa demesi, defalarca tekrarý mesabesindedir. Bununla ilk defada bir talâk-ý bâin vâki olur. Ýkinci defada hiçbir þey vâki olmaz. Çünkü ikinciyi birinciden haber yapmak mümkün olursa, bâin bâine mülhak olmaz. Nitekim sen bâinsin sözü böyledir. izahý kinayeler bahsinde gelecektir. Sen haramsýn yahut sen bâinsin sözüyle üç talâký niyet ederse bunun hilâfýnadýr. Zira sahihtir. Çünkü bu bir söz olup küçük ve büyük beynûnete elveriþlidir. Sen defalarca boþsun sözü, bunu üç defa veya daha fazla tekrarlamak mesabesindedir. Birinci defada talâk-ý ric´î meydana gelir. Ondan sonraki ile de üçe kadar öyledir. Çünkü bu söz sarîhtir. Ýddet içinde sarîh sarîhe mülhak olur. Onun için cima edilmiþse diye kayýtlamýþtýr. Çünkü cima edilmeyen kadýn ilk talâka bâin olur, Ýddet beklemesi de lâzým deðildir. Binaenaleyh sonraki talâklar ona lâhîk olmaz. Bu makamýn izahýný ganimet bil! Çünkü çok kimselere gizli kalmýþtýr.

«Binlerce boþsun» sözüyle üç talâk vâki olur. Geri kalanlarý hükümsüz kalýr.

«Veya ne az ne çok boþsun.» Burada Cevhere´nin ibaresi þöyledir:«Bir kimse, sen boþsun ne az ne çok derse, üç talâk vâki olur. Muhtar kavil budur. Çünkü az talâk birdir. Çok talâk da üçtür. Evvelâ ne az dediðinde üç talâký kasdetmiþ olur.Sonra ne çok demesi bir iþe yaramaz.»

Ben derim ki: Lâkin Hulâsa ile Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: «Muhtar kavle göre üç talâk vâki olur. Fakih Ebû Cafer; en muvafýký iki talâk vâki olmaktýr demiþtir.» Zahîre´debildirildiðine göre birinci kavil Sadru´þ-Þehid´in tercih ettiðidir. Onu yukarýdaki þekilde ta´lil etmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Ebû Cafer Hinduvânî´den hikâye edildiðine göre iki talâk vâki olur. Çünkü o kimse ne az dediðinde iki talâký kasdetmiþtir. Zira iki talâk çoktur. Ondan sonra ne çok demesi bir þeye yaramaz. Bu kavil doðruya daha yakýndýr.» Hâniyye´de bunun daha zâhir olduðu bildirilmiþtir. Bununla anlaþýlýyor ki, bunlar tercih edilmiþ iki kavildir. Temelleri çok hakkýndaki ihtilâfa dayanýr. Bahýr´da Muhit´ten naklen þöyle denilmiþtir:«Sen çok boþsun derse, Asýl nâm kitapta bildirildiðine göre üç talâk vâki olur. Çünkü çok olan üçtür. Ebu´l-Leys´in Fetvâ´da beyan ettiðine göre iki talâk vâki olur.»

Ben derim ki: Birinci kavil tercihe daha lâyýktýr. Çünkü Asýl nâm kitap, zâhir rivayet kitaplarýndandýr. O Fetevâ´dan üstündür.

«Bir talâk vâki olur.» O da ric´îdir. Çünkü bâin olacaðýný ifade eden bir þey yoktur. Bir de talâkýn en azý ric´î olandýr.

«Sen talâkýn umumiyle boþsun» derse, iki talâk vâki olmasý ekseriyetle bunda kullanýldýðý içindir. Talâkýn galibi ikidir. T.

«Sen talâkýn çoðuyla» derse, iki talâk vâki olur. En çoðuyla derse üç talâk olmak gerekir. Rahmeti.

«Onun iki rengiyle» ifadesinden murad, iki talâk-ý ric´îdir. Üç rengiyle deseydi üç talâk olurdu. Keza talâkýn birkaç rengi derse yine üç talâk vâki olur. Renk kelimesinden, kýrmýzýlýk, sarýlýk mânâlarýný kasdederse, diyaneten tasdik edilir. Neviler veya vecihler mânâsýný kasdederse yine tasdik edilir. Zahire.

Ben derim ki: Kýrmýzý ve sarý renkleri kasdederse, bir talâk-ý bâin vâki olmak gerekir. Zira vasfedilen talâk hakkýnda Ýmam-ý Âzâm´ýn kaidesi yukarýda geçmiþti.

METÝN

En muvafýk kavle göre ne çok ne az sözüyle dahi iki talâk vâki olur. Muzmerât. Kýnye´de þöyle denilmiþtir: «Seni üç talâkýn sonuncusu ile boþadým derse üç talâk; üç talâk sonunda bir talâk daha derse bir talâk vâki olur.» Fark incedir, güzeldir.

FER´Ý MESELELER : Sen bir boþamanýn bütünü ile boþsun sözüyle bir talâk; sen her boþamayla boþsun derse üç talâk vâki olur. Topraðýn sayýsýnca derse bir talâk, kumun sayýsýnca derse üç talâk vâki olur. Ýblis´in saçý adedince, yahut avucumun içindeki kýllarýn adedince boþsun derse bir talâk, elimin üstündeki kýllarýn veya bacaðýmdaki kýllarýn yahut senin bacaðýndaki kýllarýn yahut fercindeki kýllarýn yahut þu havuzdaki balýklarýn sayýsýnca boþsun derse, bunlar bulunduðu takdirde sayýsýnca talâk vâki olur. Aksi takdirde talâk vâki olmaz.

ÝZAH

«Ne çok ne az sözüyle...» Bahýr´da Muhit´ten naklen bununla bir talâk vâki olacaðý bildirilmiþtir. Zahîre, Bezzâziye, Hulâsa, Cevhere ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir. Muzmerât´a müracaat olunmalýdýr. Evet, hepsinin bir vechi vardýr. Bir talâk vâki olmasýnýn vechi, çoðu nefyedince azý isbat etmiþ olmasýdýr. Ondan sonraki nefy fayda vermez. Ýki talâk olmasýnýn vechi þudur: Çok olan talâk üçtür. Az olan da birdir. Bunlarýn ikisini de nefyedince, aralarýndaki sabit olur.

«Fark incedir, güzeldir.» Farkýn vechi þudur: Bu adam sonuncuyu mâlûm üç talâka izafe etmiþtir. Onun mâlûm oluþu vukuu iledir. Nekire (belirsiz) kullanmasý bunun hilâfýnadýr. H.

Ben derim ki: Bu teslim edilirse, ancak þârihin Bahýr sahibine uyarak sarîh talâk bâbýnýn baþýnda söylediklerine biaendir. Orada birinci defada üç lâfzýný belirli, ikinci defada belirsiz zikretmiþti. Halbuki lâfýz her iki surette belirsizdir. Nitekim ben bunu Tatarhâniyye, Hindiyye, Zahîre ve Bezzâziye gibi birçok kitaplarda gördüm. Bezzâziye sahibi farký þöyle belirtmiþtir: «Sonuncusu üçüncüsüdür. Ama kendisinin iki misli ondan önce bulunmadýkça o tahakkuk etmez. Lâkin bu adam birinci defada üç talâký îkâ ettiðini haber vermiþ, ikinci defada kadýný talâk îkâ´ýndan sonra üç talâkýn sonu olmakla vasýflandýrmýþtýr. Halbuki kadýn bununla vasýflanamaz. Þu halde sen boþsun sözü kalýr. Onunla da bir talâk vâki olur.»

Þu halde farkýn illeti birincide fiil-i mâzî ile, ikincide ism-i fâil ile ifadeden ileri gelir. Yoksa belirli ve belirsiz olmaktan ileri gelmez. Bunun muktezasý, ikincideki âhir lâfzýnýn, sen zamirinden ikinci haber olmak üzere merfu okunmasýdýr. Tâ ki kadýna vasýf olsun. Mansup okunursa talâkýn vasfý olur ve birinci surete müsavidir. Ýkinci haber olmak üzere zarfiyyet üzere mansup okunmasý ihtimali uzaktýr.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 05 Mart 2010, 23:41:58
«Sen bir boþanmanýn bütünü ile boþsun sözüyle bir talâk vâki olur.» Çünkü bütünü kelimesi, belirliye izafe edildiði vakit cüzlerinin umumunu ifade eder. Bir boþamanýn cüzleri ise bir talâktan fazla deðildir. Belirsize izafe edilirse fertlerinin umumunu ifade eder. H. O halde senin, "narýn hepsi yenir" sözün yalan olur. Çünkü kabuðu yenmez. Belirsiz olarak her nar yenir sözü bunun hilâfýnadýr. Ama bu, karine bulunmadýðý zamandýr. Nitekim biz bunu mestler üzerine mesh bâbýnda izah ettik.

T E M B Ý H : Zahîre´de bildirildiðine göre talâkýn hepsi derse bir talâk vâki olur. Bahýr´da ondan böyle nakledilmiþtir. Lâkin Muhtarâtü´n-Nevâzil´de üç talâk vâki olacaðý bildirilmektedir.

Ben derim ki: Zâhir olan da budur. Çünkü talâk kelimesi masdardýr. Üçe ihtimali vardýr. Talka kelimesi bunun hilâfýnadýr. Þu da var ki, yine Zahîre´de bildirildiðine göre sen talâkýn hepsiyle boþsun derse üç talâk vâki olur. Talâkýn bütünüyle bütün talök arasýnda görünen bir fark yoktur.

«Topraðýn sayýsýnca derse bir talâk vâki olur.» Fetih sahibi diyor ki: «Sayýsý olmayan bir þeyde sayýya benzetme yapar da; sen güneþin sayýsýnca boþsun veya topraðýn sayýsýnca boþsun yahut topraðýn misli boþsun derse, Ebû Yusuf´a göre bir talâk-ý ric´i vâki olur. Þâfi´lerden Ýmamul´-Harameyn bu kavli ihtiyar etmiþtir. Çünkü sayýsý olmayan bir þeyde sayýya benzetmek hükümsüz kalýr. Topraðýn sayýsý yoktur. Ýmam Muhammed´e göre ise üç talâk vâki olur. Þâfiî ile Ýmam Ahmed´in kavilleri de budur. Çünkü adet zikredildiði zaman onunla çokluk murad edilir. Ebû Hanife´nin kavline kýyas ile bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü teþbih yukarýda geçtiði gibi bir nevi ziyadeyi iktiza eder. Ama toprak gibi derse Ýmam Muhammed´e göre bir talâk-ý ric´î vâki olur.»

«Kumun sayýsýnca derse üç talâk vâki ulur.» Yani bilittifak böyledir. Nitekim Bahýr´da Cevhere´den naklen böyle denilmiþtir Topraðýn sayýlýr cisim olmamasý þundandýr: Çünkü o efrada þamil isimdir. Kum böyle deðildir. O cem´i ifade eden bir cins isimdir. Üçten aþaðýsýna sadýk deðildir. Nehir. Hâsýlý toprak, su ve bol gibi aza çoða sadýk bir mahiyette delâlet eden þey fertler ifade eden ism-i cinstir. Üçten aza delalet etmeyen bunun hilâfýnadýr. Bunun azý ile çoðunun arasý ´ta´ ile ayrýlýr. Kum ve kuru hurma gibi ki bu kelimeler cem´i bildiren ism-i cinstirler. Fertleri vardýr. En az üçtür. Böyle bir kelimeye sayý izafeti ile üç talâk vâki olur.

«Ýblis´in saçý adedince ilh...» Yani talaký nefyi isbatý meçhûl bir sayýya izafe ederse, yahut iki misalde olduðu gibi nefyi mâlûm bir sayýya izafe ederse bir talâk vâki olur. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Ama Fetih sahibi bu talâkýn bâin olup olmayacaðýný zikretmemiþtir. Toprak sayýsýnda zikrettiðinin muktezasýnca Ebû Hanife´nin kavline kýyasla bu talâk bâindir. Ebû Yusuf´un kavline göre ric´îdir. Buna yakýnda Muhit´ten nakledeceðimiz, "Sayý zikri hükümsüz kalýr ve o adam sanki sen boþsun demiþ gibi olur." ifadesi de delâlet etmektedir.

«Sayýsýnca talâk vâki olur.» Yani mahallin kabul edeceði kadar talâk vâki olur, fazlasý hükümsüz kalýr. T.

«Aksi takdirde talâk vâki olmaz.» Yani kýl namýna bir þey bulunmaz. Meselâ; vücudundaki kýllar kazýnmýþ olursa, balýk da bulunmazsa talâk vâki olmaz. Bu balýk meselesinden baþkalarý hakkýnda sahihtir. Balýk meselesine gelince: Cevhere´de, keza Zahîriyye´den naklen Bahýr´da bildirildiðine göre havuzda balýk yoksa bir talâk vâki olur. Binaenaleyh bu meseleyi Ýblis´in saçý, avuç içinin kýlý meselesiyle birlikte zikretmesi doðru olurdu. Nehir´de bildirildiðine göre Muhit sahibi, balýk, Ýblis´in saçý ve avuç içinin kýlý meselesine ta´lil ederek þöyle demiþtir: «Saç ve balýk yoksa sayýnýn zikri muteber deðildir. O hükümsüz kalýr ve sanki sen boþsun demiþ gibi olur.» Bahýr´da Ýmam Muhammed´den avuç dýþýnýn kýlý meselesi ile avuç içinin kýlý meselesi arasýnda þöyle bir fark nakledilmiþtir. Birincide bir þey vâki olmaz. Çünkü talâk, biten kýllarýn sayýsýnca vâki olur. Avucunun üzerinde kýl bulunmayýnca þart dabulunmamýþtýr. Ýkincide bir talâk vâki olur. Çünkü talâk kýllarýn sayýsýnca vâki deðildir.

Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Elin üzeri ve keza bacak ile ferc ekseriyetle kýl mahalli olduðu için, kýllarýn giderilmesi de ancak bir ârýza sebebiyle olduðundan, burada sayý þart mesabesinde olmuþtur. Binaenaleyh sayý bulunmayýnca talâk da vâki olmaz. Avucumun içi sözünde olduðu gibi kýl bitmeyen yer mâlûm olursa; yahut Ýblis´in saçý gibi meçhûl olup, bilinmesine imkân yoksa yahut mümkün olup yokluðu havuzdaki balýk gibi ârýzi bir sebebe baðlý deðilse, talâk sayýnýn bulunmasýna baðlý kalmaz, mutlak surette vâki olur. Lâkin balýk meselesinde sayýnýn bulunmasý mümkün olunca, bulunduðu zaman miktarýnca talâk vâki olur.

METÝN

Ben senin kocan deðilim yahut sen benim karým deðilsin yahut kadýnýn kocasýna : sen benim kocam deðilsin sözü, kocasý doðru söyledin dediði takdirde niyet etmiþse talâktýr. Ýmameyn buna muhâliftirler. Erkek sözünü yeminle te´kid eder veya senin karýn var mý diye soruldukta: hayýr cevabýný verirse bilittifak kadýn boþ olmaz. Velevki niyet etmiþ olsun. Çünkü yeminle sual bunlarda nefyi murad ettiðine karinedirler. Hulâsa´da þöyle denilmiþtir: "Erkeðe sen bu kadýný boþadýn deðil mi denilir de belâ cevabýný verirse kadýn boþ düþer. Neam (evet) derse boþ düþmez." Fetih´de: "Örf bulunduðu için fark olmamak gerekir." denilmiþtir. Bezzâziye´de þu ifade vardýr: "Kadýn kocasýna: ben senin karýným der de kocasý da ona: sen boþsun cevabýný verirse, bu nikâhý ikrar olur ve talâk vaz´ý itibariyle nikâhý iktiza ettiði için kadýn boþ düþer." Bir adam yemin ettiðini bilir de talâka mý yoksa baþkasýna mý olduðunu bilmezse hükümsüz kalýr. Nitekim boþayýp boþamadýðýnda þüphe ederse hüküm budur. Bir mi yoksa daha fazla mý boþadýðýnda þüphe ederse hüküm az olana bina edilir. Cevhere´de: "Fâsid nikâhla aldýðý karýsýný üç defa boþayan bir kimse o kadýnla muhallilsiz olarak evlenebilir." denilmiþ, hilâf nakledilmemiþtir.

ÝZAH

"Niyet etmiþse talâktýr." Çünkü cümle inkâra elverdiði gibi talâk inþaallahâsýna da elveriþlidir. Binaenaleyh niyetle talâk teayyün eder. Niyetle kayýdlamasý niyetsiz bilittifak talâk vâki olmadýðý içindir. Zira bu söz kinâyelerdendir. Þârih delâlet-i halin de niyet yerini tutmayacaðýna iþaret etmiþtir. Çünkü bu yalnýz cevap olmaya elveriþli sözlerdendir. Bu o sözlerden deðildir. Talâktýr sözüyle bu kinâye ile vâki olan talâkýn ric´î olduðuna iþaret etmiþtir. Bahýr´da kinâyeler bâbýnda böyle denilmiþtir.

«Bilittifak kadýn boþ olmaz. Velevki niyet etmiþ olsun." Erkeðin: "Ben seninle evlenmedim, aramýzda nikâh yoktur, sana bir ihtiyacým yoktur." gibi sözleri de böyledir. Bedâyi. Lâkin Muhit´te: "Senin karýn var mý diye soruldukta: hayýr cevabýný verirse talâk vâki olur." denilmiþtir. Muhît sahibi sözüne devamla þunlarý söylemiþtir: "Aramýzda nikâh yoktur dese talâk vâki olur. Kaide þudur ki: esasen nikâhý nefy etmek talâk deðil inkâr olur. O anda nikâhý nefy etmek ise, niyet etmek þartýyla talâk olur. Geri kalan sözler de sahih kavle göre bu hilâfa göredir." Bahýr.

"Bunlarda nefyi murad ettiðine karinedirler." Þöyle ki: yemin haber cümlesinin mazmununu te´kid içindir. Binaenaleyh onun cevabý ancak haber olur. Sualin cevabý da öyledir. Talâk ise ancak inþaallahâ olur. Binaenaleyh nikâhý yalandan nefy edince sözü ihbara sarfetmek icab eder.

"Hulâsa´da ilah..." Ýbâresi: "Sen onu boþadýn deðil mi?" þeklindedir. Bazý nüshalarda böyle olduðu görülmüþtür. Nitekim Halebî´nin sözü de bunu ifade etmektedir. Bahýr sahibi Menar üzerine yazdýðý þerhde þöyle demektedir: "Tahkîk"ta zikredildiðine göre neam kelimesinin mûcebi ondan önceki sözü tasdiktir. Söz müsbet olsun, menfi olsun, sual olsun, haber olsun müsavîdir. Meselâ: sana Zeyd kalktý veya, Zeyd kalktý mý yahut Zeyd kalkmadý mý denilir de neam (evet) cevabýný verirsen geçen sözü tasdik olur. Sualden sonrakine ise tahkîktir. Belânýn mûcebi nefyden sonra icabtýr. Bu nefy sual olsun, haber olsun fark etmez. Zeyd kalkmadý denilir de sen belâ cevabýný verirsen bunun mânâsý kalktý demek olur. Þu kadar var ki, þeriatýn hükümlerine mu´teber olan örftür. Hatta bunlar birbirinin yerinde kullanýlabilir."

«Fetih´de ilah...» Þu ibâre vardýr: "Fark olmamak gerekir. Çünkü örf ehli olanlar fark yapmazlar. Bilâkis bunlarýn ikisinden de menfiyi icab anlarlar."

"Bezzâziye´de" yani nikâh bahsinin baþlarýnda geçmiþtir.

"Bu nikâhý ikrar olur ve kadýn boþ düþer." Yani erkek bu nikâhý inkâr ederse kadýnýn mehri ile iddet nafakasýný vermesi lâzým gelir. Kadýnýn iddeti içinde ölürse kadýn ona mirâsçý olur.

"Talâk vaz´ý itibariyle nikâhý iktiza ettiði için" talâk vâki olur. Çünkü talâk lügaten ve þer´an nikâhla sâbit olan kaydý kaldýrmaktýr. Binaenaleyh sahih olmak için mutlaka önceden nikâh yapýlmýþ olmasý lâzýmdýr. Zira mukteza, söz sahih olmak için takdir edilen þeydir. Sanki bu adam: evet sen benim karýmsýn, ama sen boþsun demiþ gibidir. Nitekim ulema: "Köleni benim nâmýma bin dirheme âzâd et." sözünde böyle demiþlerdir.

Ben derim ki: Bu mâni bulunmadýðý yerdedir. Hulâsa´da nikâh bahsinde Müntekâ´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Bir kimse karýsýna: sen benim karým deðilsin, sen boþsun dese bu nikâhý ikrar deðildir. Bezzâziye sahibi: çünkü önceki söz onun hakikaten talâký murad etmediðine karinedir, demiþtir."

"Az olana bina edilir." Yani Ýsbicâbî´nin dediði gibidir. Meðerki çok olaný yüzde yüz veya galebe-i zan ile bilmiþ olsun. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre üç mü boþadý daha az mý bilemezse araþtýrýr. Ýki taraf denk düþerse kendisine daha aðýr olan ile amel eder. BunuBezzâziye´den Eþbâh sahibi nakletmiþtir. Tahtâvî diyor ki: "Kaadîhân Ebû Yusuf´un kavli ile yetinmiþtir. Ýhtimal bunu Ebû Yusuf ihtiyatla amel ettiði için yapmýþtýr. Bahusus fercler bâbýnda ihtiyata çok dikkat eder."

Ben derim ki: Birinciyi kazaya, ikinciyi diyanete yorumlamak mümkündür. Bunu metinlerin tâlik bâbýndaki meselesi te´yid eder. Mesele þudur: "Bir adam karýsýna: erkek doðurursan bir defa boþsun, kýz doðurursan iki defa boþsun der de kadýn ikisini birden doðurur, fakat hangisinin evvel olduðu bilinmezse kazaen bir talâk, tenezzühen yani diyaneten iki talâk boþ düþer." þu da var ki yine Eþbâh´da bildirildiðine göre erkek: üzerime azim olsun bu talâk üçtür, derse kadýný terk eder. O mecliste bulunan âdil kimseler talâkýn bir olduðunu kendisine haber verir de o da tasdik ederse onlarýn kavliyle amel olunur.

"O kadýnla muhallifsiz olarak evlenebilir." Çünkü talâk ancak sahih nikâhla alýnan kadýna yahut talâk iddeti bekleyene yahut dinden dönmek sebebiyle veya Ýslâm´ý kabule yanaþmamak sebebiyle fesh yapýlana lahîk olur. Nitekim bunu Bahýr´dan naklen arzetmiþtik. H. Yani fâsid nikâhla alýnan kadýn bunlardan hiçbiri deðildir. T. Þu halde fâsid nikâhda talâk tahakkuk etmez. Böyle bir talâk sayýyý da eksiltmez. Çünkü bu bir mütarekedir. Nitekim Bahýr ile Bezzâziye´den naklen mehir bâbýnda nikâh-ý fâsid üzerinde söz ederken arzetmiþtik. Bu hakiki talâk deðil bir mütareke olunca erkek o kadýný akd-i sahih ile muhallifsiz alabilir, üç defa boþamaya da hakký olabilir. Allahu a´Iem.
 
CÝMA EDÝLMEYEN KADINI BOÞAMA BABI

METÝN

Bir kimse zifaf edilmediði karýsýna: sen boþsun ey **** üç defa derse kendisine had vurulmaz. liân da yapýlmaz. Çünkü kadýn onun karýsý iken üç defa boþanmýþtýr. Ondan sonra o adamdan ayrýlmýþtýr. Kezâ: sen üç defa boþsun inþaallah ey **** derse istisna vasfa teallûk eder. Bezzâziye. Üç talâk vâki olur. Çünkü tekarrur etmiþ bir kaidedir ki, her ne zaman sayý zikredilirse talâkýn vukuu onunla olur.

ÝZAH

"Kendisine had vurulmaz, liân da yapýlmaz." Bu Ýmam-ý Âzam´a göredir ve bir cümle olduðuna binaendir. Ey **** sözü talâkla sayýnýn arasýný ayýrmadýðý gibi cümledeki þartla cezanýn arasýný da ayýrmaz. "Sen boþsun ey **** þu hâneye girersen." sözünde olduðu gibidir. Binaenaleyh talâk o hâneye girmeye teallûk eder. "Sen boþsun ey **** üç defa" sözüyle üç talâk vâki olur. Kadýn zevcesi olduðu halde zinâ iftirasýnda bulunduðu için kendisine had vurulmaz. Sebebi aþaðýda gelecektir ki, her ne zaman sayý zikredilirse talâkýn vukuu onunla olur. Bu adama liân da yapýlmaz. Çünkü liânýn eseri aralarýný ayýrmaktýr. Bu ise talâk-ý bâinden sonra düþünülemez. Eseri olmadan liân da sahih deðildir. Bu sözün bir misli de: ey **** sen, üç defa boþsun demektir. Sen üç defa boþsun ey **** demesi bunun hilâfýnadýr. Zira adama had vurulur. Nitekim Bahýr´ýn liân bahsinde beyan edilmiþtir. Zira zinâ iftirasý boþanýp ayrýldýktan sonra vuku bulmuþtur. Ýmam Ebû Yusuf´a göre meselemizde bir talâk vâki olur, erkeðe de had vurulur. Çünkü kazfi fâsýla yapmýþtýr. Binaenaleyh üç defa sözü hükümsüz kalýr. Talâk sadece sen boþsun sözüyle vâki olur. Bu talâk-ý bâinden sonra olmuþtur. Çünkü kadýn henüz cima edilmemiþtir. Binaenaleyh had vâcip olur. H. Bu satýrlar kýsaltýlarak, ziyade edilerek alýnmýþtýr.

"Üç defa boþanmýþtýr ilh..." sözü Bezzaziye´de de bu þekildedir. Fakat yanlýþtýr. Doðrusu: "Zinâ iftirasý onun karýsý iken vuku bulmuþtur." þeklinde olacaktýr.

"Ondan sonra o adamdan" ifadesinden murad: kazften sonra demektir. Nitekim anlattýðýmýzdan sana zâhirolmuþtur.

"Kezâ ilh..." Yani yine üç talâk vâki olup had vurulmaz, liân da lâzým gelmez. Nitekim teþbihin muktezasý budur. Þuna binaen ki vasýftan murad: ey **** sözüyle kadýný vasfetmesidir ki, bu zinâ iftirasýdýr. Ýstisna buna sarfedilince had vurmak ve liân ortadan kalkar. Çünkü müneccez kazf olmaktan çýkmýþtýr. Üç talâk vâki olmasý istisnaya teallûk etmediði içindir. Mülteka þerhindeki ifadesine muvafýk olan izah budur. Bezzâziye´nin ibâresi de öyledir. Nassý þudur: "Sen üç defa boþsun ey **** inþaallah, demekle talâk vâki olur ve istisna vasfa verilir. Sen boþsun ey pis inþaallah sözü ile sen boþsun ey pis inþaallah sözü de böyledir. istisna bütününe sarfedilir ve talâk vâki olmaz. Sanki ey filane demiþ gibidir. Ýmam-ýÂzam´a göre kaide þudur: cümlenin sonunda zikredilen sözle talâk vâki olursa veya lâzým gelirse meselâ: Ey boþ, ey **** demiþse istisna vasfa verilir. O sözle talâk vâcip olmazsa had vurulur, talâk vâki olmaz. Ey pis demiþ gibi olur ve istisna cümlenin bütününe verilir." Lâkin "Sen boþsun ey pis de öyledir." ifadesi yanlýþtýr. Doðrusu: "Sen boþsun ey pis dese" bile þeklinde olacaktýr. Nitekim Zahîre ve diðer kýtaplarda böyle denilmiþtir.

"Talâk vâki olur" sözü gösteriyor ki vasýftan murad zinâ iftirasýdýr, talâk deðildir. Aksi takdirde "Ýstisna vasfa sarfedilir." sözü sahih olmazdý. Bundan daha açýk olmak üzere Zahîre´de ve diðer kitaplarda: "Ýstisna sonradýr ki, o da zina iftirasýdýr. Talak da vâki olur. Anla!" denilmiþtir. Sonra bil ki, þârihin Bezzâziye´den naklettiði sözü Zahîre sahibi Nevâdir´e nisbet etmiþtir ki, bu söz zayýftýr. Fârisî´nin Telhis´ül-Cami´ þerhinde zikrettiðine göre ey **** sözü cümledeki þartla ceza arasýna girerse -ki sen boþsun ey **** eðer þu hâneye girersen cümlesinde araya girmiþtir.- yahut sen boþsun ey **** inþaallah sözünde olduðu gibi icabla istisna arasýna girerse esah kavle göre zinâ iftirasý sayýlmaz. Eðerr ikisinden de önce veya ikisinden de sonra gelirse o anda kazf sayýlýr. Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre araya giren söz fâsýla sayýlmaz. Binaenaleyh talâk teallûk etmez, hemen vâki olur ve liân icab eder. Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre ise talâk teallûk eder ve ilân vâcib olur.

Zâhir rivâyetin vechi þudur: Ey **** sözü maksadýný bildirmek için çaðrýdýr. O fâsýla teþkil etmez ve talâk þarta teallûk eder. Kazf dahi teallûk eder. Çünkü o þarta daha yakýndýr. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Bu açýkça gösterir ki, istisnanýn bütün cümleye sarfedilmesl esah olan kavildir ve zâhir rivayettir. Bunu Zahîre sahibi de açýklamýþ, þârih tâlik bâbýnda buna göre hareket etmiþtir.

"Üç talâk vâki olur" sözü "Bir kimse zifaf edilmediði karýsýna ilah..." cümlesindeki mukadder þartýn cevabýdýr. Þârihin bunu "üç defa" sözünden sonra zikretmesi daha iyi olurdu.

«Çünkü tekarrur etmiþ bir kaidedir ilh...» Aded zikredilince o adedle vasýflanan masdar vâki olur. Yani üç defa boþama demek olur ve talâk inþaallahâsý için tahsis edilen sîganýn hükmü adedin zikredilmesine baðlý kalýr. Bahýr. Fetih sahibi diyor ki: "Bununla Hasan-ý Basrî´nin, Atâ´nýn ve Câbir b. Zeyd´in: "O kadýna bir talâk vâki olur. Çünkü boþsun sözüyle bâin olmuþtur. Aded hiç bir þeye tesir etmez." sözleri defedilmiþ olur. Ýmam Muhammed nassan þöyle demiþtir: "Bir adam karýsýný toptan üç talâkla boþarsa sünnete muhalefet etmiþ olur ve günâha girer. O kadýnla zifaf olsun olmasýn muhalefet etmiþ olur ve günâha girer. O kadýnla zifaf olsun olmasýn müsavîdir. Bizce bu Rasûlüllah (s.a.v)´den Ali, Ýbn-i Mes´ûd, Ýbn-i Abbas ve diðer ashab-ý kiramdan rivayet olundu."

METÝN


"Gerçi talâk vâki olmaz. Çünkü âyet cima edilen kadýn hakkýnda nâzil olmuþtur." diyenler olmuþsa da, bu söz tamamen bâtýldýr. Menþei tekarrur eden: "Ý´tibar lâfzýn umumunadýr, sebebin hususuna deðildir." kaidesinden gafil bulunmaktýr. Gurarü´l-Ezkâr sahibi bu talâklann daðýnýk þekilde söylendiðine yorumlamýþtýr. Bu takdirde yalnýz ilk talâk vâkî olur. Aralarýný bir vasýf veya haber yahut atýfla veya atýfsýz cümlelerle ayýrýrsa kadýn ilk sözle iddet lâzým gelmemek üzere bâin olur. Onun için ikinci talâk da vâki olmaz. Cima´ edilen bunun hilâfýnadýr. Ona söylenenlerin hepsi vâki olur.

ÝZAH

«Diyenler olmuþsa da ilh...» ifadesý Mecma´ þerhinde Kitabü´l-Müþkilât´tan nakledilen ifadeyi reddir. Mecma´ þârihi onu ikrar ile þöyle demiþtir: "Müþkilât´ta beyan edildiðine göre bir kimse cima´da bulunmadýðý karýsýný üç defa boþarsa onunla hülle yapmadan evlenebilir. Teâlâ Hazretlerinin: "O kadýný boþarsa artýk baþka bir kocaya gitmedikçe ona helâl olmaz." âyet-i kerîmesi cima´ edilen kadýn hakkýndadýr."

Reddin vechi þudur: Bu söz mezhebe muhâliftir. Çünkü bununla ya o kadýna üç talâkýn vâki olmadýðýný, bilâkis sadece bir talâk vâki olduðunu kasdeder. Nitekim Ýmam Hasan ile diðerlerinin kavilleri budur. Sen bunun reddedildiðini biliyorsun. Yahut hiç bir talâk vâki olmadýðýný murad eder. Þârihin ibâresi iki veche de ihtimallidir. Lâkin Dürer´in sözü birinciye yardým etmektedir. Veyahut muhallili þart koþmamakla beraber üç talâkýn vukuunu kasdeder. Bunu red hususunda muhakkýk Ýbn-i Hümam mübalega göstermiþ, ric´at bâbýnýn sonunda þöyle demiþtir: "Bu hususta yani muhallilin þart olmasý hususunda boþanan kadýnýn cima´ edilmiþ olup olmamasý arasýnda bir fark yoktur. Zira nassýn mutlak olduðu açýktýr. Bazý kitablarda bildirildiðine göre cima´ edilmeyen kadýn kocaya gitmeden helâl olurmuþ. Bu söz büyük bir hatadýr. Nassa ve icma´a muhaliftir. Onu itibara olmak þöyle dursun onu gören bir müslümanýn baþkalarýna nakletmesi helâl deðildir. Çünkü onu nakilde iþâa edilmesi vardýr. O zaman da o bâbtaki iþi hafifletmek için þeytanýn kapýsý açýlýr. Gizli deðildir ki, böylesi kendisinde içtihada cevaz verilmeyen þeylerdendir. Çünkü þartý olan kitaba ve icma´a muhâlif bulunmamak ortada yoktur. Þaþýrýp sapmaktan ALLAH´a sýðýnýrýz. Bu bâbtaki emir zaruriyat-ý diniyyedendir. Muhâlifinin tekfir edilmesi uzak görülemez.

«Ýtibar lâfzýn umumunadýr.» Yani nassýn lâfzýna itibar edilir. Çünkü o cima´ edilmeyen kadýna âmm ve þâmildir. Burada þöyle denilebilir: âyet cima´ edilen kadýn hakkýnda açýktýr. Çünkü talâk onun hakkýnda ayrý ayrý zikredilmiþtir. Ayrý talâk cima´ edilen kadýna mahsustur. Cima´ edilmeyen kadýnda yoktur. Meðerki nikâhý yenilenmiþ olsun. En iyisi sünnete istinad etmektir. O da Ýmam Muhammed´den nakledilendir. T.

«Gurarü´l-Ezkâr...» Sahibi þöyle demiþtir: "Müþkilât´ýn ifadesi müþkil deðildir. Çünkü onun üçsözünden murad üç ayrý talâktýr. Umumiyetle Hanefî kitablarýnýn ifadelerine uymak için böyle denilir."

Ben derim ki: Bu yorum Müþkilât sahibinin âyet hakkýndaki sözünü te´yid eder. Ayette ayrý olarak zikredildiði için Müþkilât sahibi: "Ayetteki talâklar cima´ edilen kadýn hakkýnda vârid olmuþtur." demiþtir. Düþün!

«Aralarýný bir vasýfla» ayýrarak meselâ: Sen bir defa boþsun, bir defa daha, bir defa daha derse yahut haberle ayýrarak: Sen boþsun, boþsun, boþsun derse veya cümleyle ayýrarak: Sen boþsun, sen boþsun, sen boþsun derse kadýn birinciyle iddetsiz olarak bâin olur. H. Mülteka þerhinde de bunun gibi denilmiþtir. Yani Ebû Yusuf´a göre ikinci sözü bitirmeden kadiri boþ olur. Ýmam Muhammed´e göre ise bitirdikten sonra boþ olur. Çünkü sözünün sonuna þart veya istisna lahîk olabilir. Serahsî birinci kavli tercih etmiþtir. Buradaki hilâf "ve" edatýyla atýf yaptýðýna göredir. Hilâfýn semeresi þurada görülür: Erkek ikinci sözünü bitirmeden kadýn ölürse Ebû Yusuf´a göre talâk vâki olur, Ýmam Muhammed´e göre olmaz. Meselenin tamamý Bahýr ve Nehir´dedir.

«Onun için» yani birinci sözle iddetsiz olarak bâin olduðu için "Ýkinci talâk vâki olmaz." Bundan murad birinciden sonra söylenendir ve üçüncüye de þâmildir.

«Cima´ edilen bunun hilâfýnadýr.» Yani velev hükmen olsun kendisiyle halvette bulunduðu kadýn gibi ki, iddetin lüzumu hakkýnda cima´ edilen gibidir. Ýddeti içinde baþka bir talâk-ý bâinin vukuu hakkýnda da öyledir. Bazýlarý vâki olmaz demiþlerse de doðrusu birincisidir. Nitekim mehir bâbýnda manzum olarak geçmiþ, biz de orada izahýný yapmýþtýk.

«Hepsi vâki olur.» Yani iddet bâkî olduðu için geçen suretlerin hepsinde talâk vâki olur. Birinciyi kasdettiðini söylerse kazaen tasdik edilmez. Nitekim fer´i meselelerde gelecektir. Ancak kendisine ne yaptýn diye sorulur da onu boþadým cevabýný verirse yahut hakikaten o boþtur dedim cevabýný verirse o zaman kazaen tasdik edilir. Çünkü sual birincisi için olmuþtur. Cevab da ona sarfedilir. Bahýr.

METÝN

Ayrý söylemek "kezâ sen ayrý ayrý üç defa boþsun yahut seni boþamamla beraber iki daha" demesine de þamildir. Bunun üzerine kadýný bir defa boþarsa bir talâk vâki olur. Nitekim yarým talâk ve bir bütün dese sahih kavle göre bir talâk vâki olur. Cevhere. Bir buçuk talâk dese bilittifak iki talâk vâki olur. Çünkü bu bir cümledir. Bir ve yirmi yahut bir ve otuz dese üç talâk vâki olur. Çünkü bir cümledir. Talâk beraberinde söylenen sayý ile vâki olur. Sayý zikredilirse talâk sözüyle olmaz. Sayý zikredilmezse talâk sigasýyla vâki olur.

ÝZAH

«Seni boþamamla beraber iki daha ilh...» Yani buradaki beraber sözü sonra mânâsýna gelir. Nitekim evvelce "sahibinin seni âzâd etmesiyle beraber" sözünde geçmiþti. H. Yani bu takdirde talâk þart olur. Kadýný bir defa boþayýnca iki talâk vâki olmaz. Çünkü þart meþruttan önce bulunur.

«Nitekim yarým talâk ve bir bütün dese" bir talâk vâki olur. Çünkü bu söz bu þekilde kullanýlmaz. Onun için bütününü bir cümle yapmak mümkün deðildir. Muhit sahibi bunu Ýmam Muhammed´e nisbet etmiþtir. Bahýr. Yani kullanýlan þekli yarýmý bütün üzerine atfetmektir demek istemiþtir.

«Çünkü bu bir cumledir.» Zira bu sözlerle talâk yapmak isterse bundan daha kýsa ibâre bulmak mümkün deðildir. Kezâ bir ve bir baþka derse iki talâk vâki olur. Çünkü baþka kelimesi baþtan kullanýlmaz. Nehir. Burada "sen iki boþsun" sözü daha kýsadýr, denilemez. Çünkü sözümüz talâký bütünlü ve kesirli olarak bir de baþka sözüyle ikâ´ etmek hususundadýr. Olabilir, baþka bir maksadý vardýr. Halbuki sahih bir maksadý olmasa bile itibar lâfzadýr. Ýki lâfzý yarým mânâsýný ifade edemez. Lügaten baþka mânâsýný da ifade etmez. Velevki bu iki sözle murad bir talâk olsun. "Sen bir talâk boþsun bir daha" demesi bunun hilâfýnadýr. Zira onun yerini iki boþsun demek tutar. Ýki demeyip de böyle söylemesi talâký ayýrdýðýna karinedir. Kezâ yarým ve bir bütün demesi de böyledir. Çünkü yarým talâk bütün bir talâk hükmündedir. Nitekim yerinde geçmiþti. Binaenaleyh bir ve bir demiþ gibi olur. Bu da aslý býrakýp da böyle söylemesi karinesiyle ayrý talâklardan sayýlýr. Asýl evvela bütünü sonra kesri söylemektir, Anla!

«Çünkü bir cümledir.» Yani bu suretle talâk yapmak isteyen için en kýsa söz budur. Lügat itibariyle tercih edilen tâbir budur. Bahýr.

«Talâk beraberinde söylenen sayý ile vaki olur.» Yani talâk ne zaman sayý ile beraber söylenirse vukuu sayý ile olur. Buna delil ulemanýn ittifak ettikleri þu meseledir: Bir kimse cima´ etmediði karýsýna: Sen üç defa boþsun derse kadýn üç defa boþ olur. Eðer boþsun kelimesiyle boþ olsaydý kadýn iddetsiz olarak bâin olur, üç adedi hükümsüz kalýrdý. Bir delil de þu ki: "Sen bir talâk boþsun inþaallah." derse talâk vâki olmaz. Eðer boþsun kelimesiyle vâki olaydý sayý fâsýla teþkil ederdi, talâk da vâki olurdu. Sonra bilmelisin ki masdar zikredilirse talâk onunla vâki olur. Keza sýfat zikredilirse sýfatla vâki olur. Meselâ: Sen elbette boþsun derse bundan sonra bu söze bitiþik olamk inþaallah dediði takdirde talâk vâki olmaz. Eðer vuku boþsun kelimesiyle olaydý talâk vâki olurdu.

Muhit´in þu ifadesi de buna delildir: «Erkek: Sen sünnet için boþsun yahut sen boþsun bâinsin der se sünnet için yahut bâin sözlerini söylemeden kadýn ölürse talâk vâki olmaz. Çünkü bu îkâ´ýn sýfatýdýr, talâkýn deðil. Binaenaleyh ikâ´ sýfatýn söylenmesine baðlýdýr. Öldükten sonra ise bu mutasavver deðildir. "Kezâ Hâniyye´nin ýtk bâbýndaki þu ifadesi deöyledir: "Bir kimse kölesine: Sen elbette hürsün der de elbette demeden köle ölürse, köle olarak ölür. Bunu geçen bâbtan: Sen bir talâk boþsun evvelen dediði yerden Bahýr sahibi nakletmiþtir. Burada da þöyle demiþtir: Sayýda aslý dahildir ki, o da birdir. Bunun ikâ´a bitiþmesi mutlaka lâzýmdýr. Ama nefesin kesilmesi zarar etmez. Sen boþsun diyerek susar da sonra üç defa sözünü söylerse bir talâk vâki olur. Nefesi kesilir veya birisi aðzýný tutar da sonra hemen ardýndan üç defa derse, üç talâk vâki olur. Cima´ etmediði karýsýna: Sen boþsun ey Fâtýma üç defa derse üç talâk vâki olur. Fakat sen boþsun, þâhid olun üç defa derse bir talâk vâki olur. Öyleyse þâhid olun derse üç talâk olur. Zahîriyye´de böyle denilmiþtir.»

Ben derim ki: bunun hâsýlý þudur: nefesin kesilmesi veya aðzýný tutmak talâkla sayýsýnýn arasýndaki bitiþikliði kesmez. Nidâ da öyledir. Çünkü o muhatab olan kadýný tâyin içindir. Öyleyse þâhid olun sözündeki atýf da öyledir. Binaenaleyh hepsi bir cümle olur.

«Sayý zikredilirse» yani açýkca sayý söylenirse demek istiyor. Sadece kastedilmesi kâfi deðildir. Nitekim ölürse yahut biri aðzýný tutarsa meselesinde gelecektir. Anla!

METÝN

Talâký îkâ´dan sonra sayýyý tamamlamadan kadýn ölürse söylenen hükümsüz kalýr. Sebebi tekarrur eden kaidedir. Ölen kadýn cima edilene de edilmeyene de þâmildir. Sayýyý söylemeden koca ölür veya birisi aðzýný tutarsa sîgayla amel ederek bir talâk vâki olur. Çünkü vuku o kimsenin kasdý ile deðil lâfzýyladýr. Cima etmediði karýsýna: Sen bir talâk ve bir talâk boþsun diyerek atýf yaparsa yahut sen bir talâktan önce bir talâk boþsun veya sen bir talâktan sonra bir talâk boþsun derse bir talâký bâin vâki olur. Ýddet olmadýðý için kadýna ikinci talâk lahîk olmaz. Sen bir talâktan sonra bir talâk boþsun yahut bir talâktan önce bir talâk boþsun veya bir talâkla beraber bir talâk boþsun derse iki talâk vâki olur. Kaide þudur: birinci sözle talâký îkâ ettimi ikincisi hükümsüz kalýr. Ýkinci sözle ikâ ederse iki talâk beraber olur. Çünkü geçmiþe îkâ þimdi îkâ sayýlýr.

ÝZAH

«Talâký îkâ´dan sonra» sözünden murad: sayý yoksa talâk sîgasýný söylemesidir,

«Hükümsüz kalýr.» Yani talâk vâki olmaz. Nehir. Ve mehir tam olarak sâbit olur. Kadýn kocasýna mirâsçý da olur. T.

«Tekarrur eden kaidedir.» Ki talâkýn vukuu sayý ile olur. Sayý söylenirken kadýn talâka mahal deðildir. H. Yahut þu kaideden dolayýdýr: þart ve istisna gibi deðiþtirici bir þey bulunursa sözün baþý sonuna baðlýdýr. Hatta: sen boþsun þu hâneye girersen yahut sen boþsun inþaallah der de þart veya istisnayý söylemeden kadýn ölürse boþ düþmez. Çünkü þartta istisnanýn bulunmasý o sözü îkâ olmaktan çýkarýr. "Sen üç defa boþsun ey Amra!" der de eyAmra sözünden önce kadýn ölürse bunun hilâfýnadýr, yani boþ düþer. Çünkü bu söz bir þey degiþtirmez. Kezâ: sen boþsun ve sen boþsun der de ikinciyi söylemeden kadýn ölürse boþ düþer. Çünkü talâkýn vukuunda kadýn sað iken tesadüf etmek þartýyla her iki cümle âmildir. "Sen boþsun ve þu hâneye girersen sen boþsun" der de kadýn birincide veya ikincide ölürse boþ düþmez. Sebebi yukarýda geçti. Nitekim Zahîre´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Veya birisi aðzýný tutarsa» yani elini aðzýndan kaldýrdýktan sonra hemen sayýyý söylemezse bir talâk vâki olur. Fakat hemen sayýyý söyler, meselâ üç defa derse üçü de vâki olur. Nitekim yukarýda geçti.

«Sîgayla amel ederek» sözüyle þârih kadýnýn ölmesiyle erkeðin ölmesi arasýndaki farkýn vechine iþaret etmiþtir. Fark þudur: Kadýnýn ölümünde kocasý talâk sözünü sayýya eklemiþtir. Adamýn ölümünde ise sayý talâk lâfzýna eklenmemiþ, sadece sen boþsun sözü kalmýþtýr. Bu söz talâkýn vukuunda bizzat âmildir. Nitekim aðzýný tuttuðu vakit elini kaldýrdýðýnda bir þey söylemezse yine böyledir, bir talâk vâki olur. Bunu Bahýr sahibi Mi´râc´tan naklen söylemiþtir.

«Atýf yaparsa sözünden murad» "ve" edatýyla yapmasýdýr. Çünkü vav mutlak cem´i ifade eder. Beraberliðe, önceliðe ve sonralýða þâmildir. Binaenaleyh sözün evveli sonuna baðlý deðildir. Her cümle müstakillen amel eder. Kadýn birinci cümleyle bâin olur. Ondan sonraki talâklar vâki olmaz. Arapçada fa ve sümme edatlarýyla yapýlan atýflar da evleviyetle vav gibidirler. Çünkü fa tâkib ifade eder. Sümme geçikme içindir ve her ikisi tertib bildirirler.

«Yahut sen bir talâktan önce bir talâk boþsun derse ilh...» Bunun kaidesi þudur: zarf iki þey arasýnda zikredilir de zâhir isme izafe edilirse birincinin sýfatý olur. Bana Zeyd Amr´den önce geldi cümlesinde böyledir. Birincinin zamirine izafe edilirse ikincinin sýfatý olur. Bana Zeyd geldi ondan önce Amr yahut ondan sonra Amr misâlinde böyledir. Çünkü bu takdirde ikincinin haberi olur. Haber mübtedanýn sýfatýdýr. Sýfattan murad manevî olandýr. Vasýftýr diye hükmolunan yalnýz zarftýr. Yoksa ondan önce Amr cümlesi Zeyd´in halidir. Çünkü marifeden sonra gelmiþtir. Hal sahibinin vasfý sayýlýr.

«Sen birden önce bir boþsun» ifadesinde birinci ile boþ düþer, talâk bâin olur. Ýkinci talâk vâki olmaz. "Ondan sonra ikinci defa boþsun" dese hüküm yine böyledir. Çünkü ikinci talâký sonralýkla vasýflandýrmýþtýr. Vasýflandýrmamýþ olsa talâk vâki olmazdý. Bunda evleviyetle olmaz. Bu söylediklerimiz cima edilmeyen kadýn hakkýndadýr. Cima edilen kadýnda iki talâk vâki olur. Çünkü iddet vardýr. Nitekim gelecektir.

«Ýki talâk vâki olur.» Çünkü sen bir talâktan sonra bir talâk boþsun sözünde sonralýk sýfatýný birinciye vermiþtir. Bu, ikincinin ondan önce vâki olmasýný icab eder. Çünkü geçmiþte yapýlan îkâ þimdi îkâ´dýr. Zira geçmiþe istinad imkânsýzdýr. O halde ikisi beraber olur ve ikitalâk meydana gelir. "Sen bir talâk boþsun ondan önce bir talâk" sözü de öyledir. Çünkü öncelik sýfatýný ikinciye vermiþtir. Bu da onun birinciden önce vâki olmasýný gerektirir ve iki talâk beraberce vâki olurlar. "ile" edatý beraberlik ifade eder. Onu zamirle kullanýp kullanmamak arasýnda fark yoktur. Ýki talâkýn beraber vâki olmasýný icab eder. Onun mânâsýný yerine getirmek böyle olur.

«Birinci sözle talâký ikâ ettimi...» Nitekim: sen bir talâktan önce bir talâk yahut sen birden sonra bir talâk boþsun sözlerinde böyledir. Yani birinci talâk vâkidir. Çünkü onu ikinciden önce diye vasýflandýrmýþtýr. Yahut ikincisi ondan sonradýr diye vasýflandýrmýþtýr. Ýkinciden önce demesinin mânâsý budur. Binaenaleyh her iki surette ikincisi geri kalýr ve hükümsüzdür.

«Ýkinci sözle ikâ ederse iki talâk beraber olur.» Ýkinciden murad: ikâ´ý yaparken geri kalandýr. Lâfýzda geri kalan mânâsýna deðildir. Bu da birden sonra bir, birden önce bir sözlerinde olduðu gibidir. Bu iki surette bir talâk meydana gelir. O da birincisidir ki, ikinciden sonra olmakla sýfatlanmýþtýr. Yahut ikincisi ondan önce diye sýfatlanmýþtýr. Ýkinciden sonra demenin mânâsý da budur. Böylece iki talâk birden vâki olur. Ama ikinciden murad sonra söylenen söz de olabilir. Çünkü ihbar cihetiyle o önce vâki olmuþtur. Cümle ikincinin birinciden önce olduðunu haber vermektedir.

METÝN

«Sen bir talâk ve bir talâk daha boþsun þu hâneye girersen» derse, kadýn eve girdiði takdirde iki talâk boþ olur. Çünkü her iki söz þarta birden teallûk etmiþlerdir. Þartý önce söylerse (þu hâneye girersen sen bir talâk ve bir talâk daha boþsun derse) bir defa boþ olur. Çünkü muallak talâk müneccez gibidir. Kadýn cima edilmiþse bütün suretlerde iki talâk vâki olur. Çünkü iddet vardýr.

ÝZAH

«Ýki talâk boþ olur.» Yani iki talâk söylemekle yetinirse iki olur. Daha fazla söylerse üç talâk vâki olur.

«Çünkü her iki söz þarta birden teallûk etmiþlerdir.» Zira þart îkâ´ý deðiþtirir. Deðiþtiren bir þey bitiþtimi sözün baþý sonuna baðlý olur. Binaenaleyh her iki talâk birden buna baðlanarak þart bulununca beraberce vâki olurlar. Þartý önce söylerse bunun hilâfýnadýr. O zaman sözün evveli sonuna baðlý kalmaz. Zira deðiþtirici yoktur.

«Þartý önce söylerse bir defa boþ olur.» Bu Ýmam Azam´a göredir. Ýmameyn´e göre yine iki talâk vâki olur. Kemâl bunu tercih etmiþ, Bahýr sahibi de onu tasdikte bulunmuþtur.

«Çünkü muallak talâk müneccez gibidir.» sözünün mânâsý: Muallak talâk þartý bulununca geçerli talâk gibi olur, demektir. Hakikaten geçerli talâk yapsaydý ikincisi vâki olmazdý. Þartýsona býrakmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü deðiþtirici bulunmuþ olur. Zeylaî.

METÝN

Önce ve sonra meselelerinden bazýlarý da manzum olarak söylenen þu sözdür: "Fakih - ALLAH yardýmcýsý olsun ve ihsaný var olsun - þu hususta ne buyurur: bir genç talâký öyle bir aya tâlik etmiþ ki, onun öncekinden sonrakinin önceki ramazandýr." Buna sekiz vecihle cevap verilir: 1) Sýrf önce kelimesiyle zilhiccede talâk vâki olur. 2) Sýrf sonra kelimesiyle cuma deðil ahîrada. 3-4-5) Önceyi evvel veya cümle ortasýnda yahut sonunda söylerse þevvalde. 6-7-8) Sonra kelimesini de bu þekilde söylediðine göre þabanda talâk vâki olur. Çünkü iki tarafý hükümsüz býrakýlýr. Binaenaleyh ondan önce veya ondan sonra ramazan kalýr. Bir kimse: karým boþ olsun der de iki veya üç karýsý bulunursa kadýnlardan biri boþ olur. Tâyin muhayyerliði kendine aiddir.

ÝZAH

«Manzum olarak söylenen þu sözdür..» Elfiye þârihi Eþmûnî´nin Mecmu þerhinde gördüm ki, bu beyt Allâme Ebû Amr Ýbn-i Hâcib´e Þam´da iken arzedilmiþ. Kendisi onun hakkýnda fetva vermiþ ve büyük maharet göstererek þöyle demiþ: "Bu söz öyle ince mânâlar ihtiva etmektedir ki, böyle bir zamanda onu kimse anlayamaz. Buna sekiz vecihte cevap verilir. Çünkü bir þeyin sonrasýndan sonrasý iki öncelik veya iki sonralýk yahut muhtelif olabilir. Bunlar dört vecih eder. Bunlarýn her birinden önce bir önce yahut bir sonra bulunabilir. Böylece sekiz vecih olurlar. Hepsinde kaide þudur: hangisinde önce ile sonra bir araya gelirse onlarýn ikisini de hükümsüz býrakýr. Çünkü her ay ondan önce geçen bir aydan sonra ve ondan sonra geçen bir aydan önce hâsýl olur. O zaman o aydan sonra yalnýz ramazan kalýr ve o ay þaban olur, yahut ondan önce ramazandýr, o ay þevval olur.

«Zilhiccede talâk vâki olur.» Çünkü ondan önce zilka´de vardýr. Ondan önce de þevval geçmiþtir. Öncenin öncesinin öncesi ramazandýr. T.

«Cuma deðil ahîrada...» vâki olur. Çünkü ondan sonra receb gelir. Ondan sonra da þabandýr. Sonranýn sonrasýnýn sonrasý ramazandýr. T.

«Þevvalde..» yanlýþtýr, Doðrusu þabanda olacaktýr. H. Yani meselemizin farz ve tahmin ediliþi önce kelimesi bir defa zikredilmiþ, sonra kelimesi tekrarlanmýþ olduðuna göredir. Binaenaleyh önce Iâfzýyla sonra Iâfzýnýn birisi hükümsüz býrakýlýr. Ýkinci sonra lâfzý kalýr. Mu´teber olan budur ve bu genç sanki ondan sonra ramazan gelir demiþ gibi olur ki, bu ay þabandýr. Nitekim geçti.

«Þabanda talâk vâki olur.» Yanlýþtýr. Doðrusu þevvalde talâk vâki olur. H.

«Çünkü iki tarafý hükümsüz býrakýlýr.» Ýki taraftan murad: önce ve sonra sözleridir. Galiba bunlara iki taraf demesi aralarýnda tekabül bulunduðu içindir. Feth´in ibâresi "önce sonraylahükümsüz kalýr." þeklindedir. Nehir´de ise: "Önce ve sonra sözleri hükümsüz kalýr." denilmiþtir. Çünkü her ay ondan öncekinden sonra, sonrakinden de öncedir. Þu halde "ondan önce ramazan" ifadesi kalýr ki, o ay þevvaldir yahut "ondan sonra ramazan" ifadesi kalýr, o da þabandýr. H.

Ben derim ki: Bahýr´da: "Hükümsüz kalan ilk iki taraftýr. Yani zamirden hali olanlardýr. Bunlarýn muhtelif veya müttefik olmalarý müsavîdir." denilmiþ ve zamire muzaf olan sonuncuyu itibara alarak tefri etmiþ ise de bu hatadýr. Evvela kendisinin, sonra baþkalarýnýn anlattýklarýna muhâliftir.

METÝN

Zeylaî´nin sahihlemesine gelince: o ancak sarih olmayan "karým haram olsun" gibi sözler hakkýndadýr. Nitekim musannýf onu düzeltmiþtir ve îlâ bâbýnda gelecektir.

ÝZAH

«Zeylaî´nin sahihlemesine gelince ilh...» sözü Dürer sahibine reddiyedir. Dürer sahibi musannýfýn söylediðini zikretmiþ ve sahih olan budur demiþtir. Bunu kadýnlarýn her biri boþ düþer diyenlerin sözünden ihtiraz için söylemiþ ve bu sözü Zeylaî´nin îlâ bâbýna nisbet etmiþtir. Minah´da buna itiraz ile þöyle denilmiþtir: "Zeylaî´nin ibâresi þöyledir: Fetâvâ´da zikrolunduðuna göre bir adam karýsýna: sen bana haramsýn dese haram kelimesi ona göre talâk olsa, ancak kendisi talâký niyet etmezse talâk vâki olur. O adamýn dört karýsý varsa mesele de hali üzere ise kadýnlardan her birine bir talâký bâin vâki olur. Bazýlarý içlerinden bir tanesi boþ olur, beyan etmek adama düþer demiþlerdir. Bu daha zâhir ve daha münasibtir. Fetih ile Bahýr´ýn îlâ bâblarýnda beyan edildiðine göre haram lâfzýyla talâk vâki olan yerlerde birden çok karýsý varsa her birine bir talâk vâki olur. Sarîh bunun hilâfýnadýr. Meselâ: karým boþ olsun der de birden fazla karýsý bulunursa ancak bir talâk vâki olur. Özcendî ancak bir tanesi boþ olur diye cevap vermiþtir ki bu daha güzeldir. Bahýr sahibi bunu Bezzâziye ile Hulâsa´ya ve Zahîre´ye nisbet etmiþtir. Fetih sahibi: bence Fetâva´nýn ifadesi daha münasibtir. Çünkü ALLAH´ýn helâlý veya müslümanlarýn helâlý sözü istiðrak yoluyla her zevceye âmm ve þâmildir. Onlar boþturlar sözü gibidir. Sizden biriniz boþtur cümlesinde olduðu gibi bedel yoluyla deðildir. Bu lâfýzla vâki olan talâk bâin olur, demiþtir.

Hâniyye´de bildirildiðine göre bir adam karým boþ olsun der de iki malûm karýsý bulunursa talâký hangisine isterse sarfedebilir. Hâniyye sahibi hilâf zikretmemiþtir. Böylece anlaþýlmýþtýr ki, sahih kabul edilen kavil müslümanlarýn helâlý ve benzeri sözlerle olduðu gibi sarîh olmayan söz hakkýndadýr. Çünkü her zevceye âmm ve þâmildir. Durer sahibinin zannettiði gibi deðildir." Minah´ýn sözleri kýsaltýlmýþ olarak burada biter.

Ýlâ bâbýnda Nehir´den naklen gelecektir ki, Zeylaî´nin buradaki mesele haliyle sözündenmuradý tahrimdir. Bir kadýna hitab ederek: sen bana haramsýn sözünün kaydý deðildir. Bu sözde vâcib olan yalnýz muhatab olan kadýnýn boþ düþmesidir.

Ben derim ki: hâsýlý karým boþtur sözünde talâký hangisine isterse sarfedebileceðinde hilâf yoktur. Dürer´in sözü buna muhaliftir. Sen bana haramsýn sözüyle dahi yalnýz muhatab olan kadýnýn boþ düþeceðinde hilâf yoktur. Zeylaî´nin sözü ise bunun hilâfýný îhâm etmektedir. Hilâf ancak istiðrak yoluyla her zevceye âmm ve þâmil olan sözdedir. Özcendî sözün müfret olduðuna bakarak kadýnlardan yalnýz birinin boþ olacaðýný ihtiyar etmiþ, seçme hakkýný erkeðe býrakmýþtýr. Muhakkýk Ýbn-i Hümam ise söz bütün kadýnlara þâmil olduðu için hepsinin boþ olacaðýný söylemiþtir. Zâhir olan budur.

Hilâf yerinin bu olduðuna þu da delildir: Zahîre´de bu: "Müslümanlara helâl olan bana haramdýr." sözünde hikâye edilmiþtir. Bu, Fetih sahibinin yaptýðý ta´lilin tâ kendisidir. Zahire göre "her helâl bana haram olsun" sözünde hilâf yoktur. Çünkü umum edatýný açýkça söyledikten sonra bu sözü hususi bir ferde yorumlamak mümkün deðildir. Ýzafetten çýkarýlan umum bunun hilâfýnadýr. Bana öyle geliyor ki, sarih sözde hilâf bulunmamasý hassaten sarîh olduðu için deðil, bilâkis "karým" sözüyle yaptýðý içindir. Bu sözün umumu muayyen olmayarak bir kadýna sâdýktýr ve "kadýnlardan biri boþtur" demesi gibidir. Hatta sarih söz: "ALLAH´ýn helâlý boþ olsun." yahut "Bana helâl olan boþ olsun, nikâhýmda bulunan boþ olsun." gibi istiðrak bildiren umumi lâfýzla olursa zikri geçen hilâf onda câridir ve onda Ýbn-i Hümam´ýn tercihi daha zâhir olur. Bundan anlaþýlýr ki, bu adamýn "karým haramdýr" sözünde zikri geçen hilâf cereyan etmez. Biliyorsun ki onun umumu istiðrak yoluyla deðil bedel tarikýyladýr. O; "karým boþtur" sözü gibidir. Böylece anlaþýlýr ki, þârihin Zeylâî´nin sahihlemesini "Karým haramdýr" sözüne yorumlamasý makama münasib deðildir.

«Nitekim musannýf onu düzeltmiþtir.» sözü de musannýfýn evvelce arzettiðimiz: "Anlaþýldý ki, sahihleme müslümanlarýn helâlý ve benzeri gibi sarîh olmayan sözler hakkýndadýr. Çünkü bunlar her zevceye âmm ve þâmildir." ifadesine muhâliftir. Musannýfýn düzelttiði Ýbn-i Hümam´ýn ihtiyar ettiði gibi istiðrak mânâsýndaki umuma yorumlamaktýr. Anla! Yine bu izahatýmýzdan anlaþýlýr ki, onun sözü talâk üzerinedir. Nitekim karým boþtur sözünde olduðu gibi zamanýmýzda þâyi olan budur. Zira bunun mânâsý yukarýda da geçtiði gibi ben bu jþi yaparsam talâk lâzým ve vâki olsun demektir. Þüphesiz bu söz muradýn talâk bir kadýna yahut fazlasýna lâzým gelsin mânâlarýna ihtimali vardýr. Bu iki ihtimalden biri diðerine tercih edilemez. Binaenaleyh o adama sözünü dilediði mânâya sarf etme hakký sâbit olur. "Bana haramdýr" sözü de böyle olmasý gerekir. Çünkü bunun mânâsý: bu iþi yaparsam karým bana haram olsun demektir.

T E M B Ý H :
Bu hususta muallak talâk ile müneccez (halen geçerli) talâk arasýnda farkolmadýðý gibi bir defa yemin etmesiyle daha fazta yemin etmesi arasýnda fark yoktur. Çok yemini bir kadýna sarf edebilir. Bezzâziye´de Þeyhülislâm´ýn Fevâid´inden naklen þöyle denilmiþtir: "Bir kimse þu iþi yaparsam ALLAH´ýn helâlý bana haram olsun der ve o iþi yaparsa, þu iþi yaparsam karým boþ olsun diye yemin eder de o iþi yaparsa, kendisinin iki karýsý bulunduðu takdirde bu iki talâký onlardan birine sarfetmek isterse, Ziyadât nâm kitabta iþaret edildiðine göre bunu yapmaya hakký vardýr." Lâkin ikinci talâk vâki olmadan kadýnlardan birisi bâin talâkla boþanýrsa artýk öteki talâký ona sarfedemez. Yine Bezzâziye´nin yeminler bahsinde þöyle denilmektedir: "Þu iþi yaparsam karým boþ olsun der de iki veya daha fazla karýsý bulunursa kadýnlardan biri boþ düþer. Hangisinin boþ olacaðýný tâyin kocasýna býrakýlýr. Kadýnlardan birini bâin veya ric´î talâkla boþayarak iddeti geçer de sonra þart bulunursa talâk için diðer kadýn teayyün eder. Ýddet bitmemiþse hangisi olduðunu beyan erkeðe býrakýlýr."

Þimdi bir kaldý ki, o da talâkýn üç olmasýdýr. Acaba bu adam her kadýna bir talâk tevzi edebilir mi, yoksa üç talâkýn hepsi mutlaka bir kadýnda mý toplanýr? Birinci þýkka göre üç kadýndan her biri beynûnet vasfý hükümsüz kalmamak için talâký bâinle boþ olur mu, yoksa vâkýa bakarak talâký ric´î mi olur? Üstadlarýmýzýn üstadý Sâlhânî´nin elyazýsý ile Münye´den naklettiði ibârede gördüm ki: "Bir adamýn üç karýsý olur da karým üç boþdur derse her kadýn üç talâkla boþ olur. Ebû Hanife´ye göre ise kadýnlardan her biri bir talâký bâinle boþ olur ki, esah olan budur." denilmiþtir. Burada evvelce arzettiðimiz: "O adam sözünü dilediði kadýna hilâfsýz sarfedebilir." ifadesine muhalefet vardýr. Düþünülsün.

METÝN

Bir adam dört karýsýna: Aranýzda bir talâk var derse her kadýn bir talâk boþ olur. Kezâ aranýzda iki talâk veya üç yahut dört talâk var derse, hüküm yine budur. Meðerki her bir talâký aralarýnda taksimi niyet etsin. Bu takdirde her kadýn üç talâk boþ olur. Aranýzda beþ talâk var derse her biri iki talâk boþ olur. Böylece sekiz talâka kadar devam eder. Sekizden ziyade söylerse her kadýn üç talâk boþ olur. Sizi bir talâkta ortak ettim demesi de böyledir. Hâniyye.

Yine Hâniyye´de bildirildiðine göre bir adam cima´da bulunmadýðý iki karýsýna: Karým boþtur karým boþtur der de sonra ben bu sözle onlardan birini kasdettim iddiasýnda bulunursa tasdik olunmaz. Kadýnlar cima´ edilmiþlerse talâký dilediðine sarfedebilir. Çünkü cima´ edilen kadýna talâký ayýrmak sahih, baþkasýna sahih deðildir. Bir adam karým boþ olsun der de adýný söylemezse malûm bir karýsý bulunduðu takdirde istihsanen karýsý boþ olur. Benim baþka bir karým var, ben onu kasdettim derse sözü ancak beyyineyle kabul edilir. O adamýn iki malûm karýsý varsa talâký hangisine isterse ona sarfeder. Hâniyye. Burada hilâf nakledilmemiþtir.

ÝZAH


«Bir adam dört karýsýna ilah...» Bu suretlerde bir talâk vâki olmasýnýn vechi þudur: Bir talâkýn bir kýsmý bütün bir talâktýr. Nitekim evvelce geçmiþti. Kadýnlarýn arasýnda bir talâk yapýnca her birine çeyrek talâk isabet eder. Ýki talâk yaparsa her birine yarým talâk, üç talâk yaparsa her birine bir talâkýn dörtte üçü, dört talâk yaparsa her birine bir talâk isabet eder.

«Bu takdirde her kadýn üç talâk boþ olur.» Bundan yalnýz aranýzda iki talâk var sözü müstesnâdýr. Onunla her kadýn iki talâk boþ olur. Hâkim-i Þeh´id´in Kâfî´sinde böyle denilmiþtir. Fetih ile Bahýr´da da böyledir.

«Her biri iki talâk boþ olur ilah...» Çünkü beþ talâktan her bir kadýna bir bütün, bir de çeyrek talâk isabet eder. Altý talâkta bir buçuk, yedi talâkta bir bütün dörtte üç, sekiz talâkta iki talâk isabet eder. Bu niyeti olmadýðýna göredir. Nitekim Kâfî ile Fetih´de beyan edilmiþtir ve her talâký aralarýnda taksimi niyet etmesinden ihtirazdýr. Çünkü her talâký taksimi niyet ederse her kadýn üç talâk boþ olur.

«Her kadýn üç talâk boþ olur.» Çünkü sekizden her kadýna iki talâk isabet eder, dokuzuncusu aralarýnda taksim edilir. Böylece her kadýna üç talâk isabet eder.

«Demesi de böyledir.» Yani aranýzda talâk var demesi gibidir. Fetih sahibi diyor ki: "Aranýzda sözü ile ortak sözü müsavîdir. Ýki kadýný birer defa boþar da sonra üçüncü kadýna: Seni onlara yaptýðým talâka ortak ettim derse bunun hilâfýna olur. Yani o kadýn iki talâk boþ düþer." Tamamý Fetih´dedir.

«Karým boþtur karým boþtur...» ifadesinin bir misli de atýf yaparak: Karým boþtur ve karým boþtur demesidir. Nitekim Zahîre´de bildirilmiþtir.

«Çünkü cima´ edilen kadýna talâký ayýrmak sahihtir ilh...» Bahýr´sahibi bu meseleyi Zahîre´den naklettikten sonra böyle ta´lil etmiþtir. Yani cima´ edilen kadýn iddet sebebiyle ikinci talâka mahaldir. Binaenaleyh kocasý iki talâký ona yapabilir. Cima´ edilmeyen kadýn bunun hilâfýnadýr. Çünkü o birinci talâkla bâin olur. Artýk kocasý ikinci talâký ona yapmak istediði iddiasýnda tasdik olunmaz. Nitekim cima´ edileni talâk-ý bâinle boþasa yahut talâk-ý ric´i ile boþayýp iddeti bitmiþ olsa ne birinciyle, ne ikinciyle onu murad etmesi sahih olmaz. Nitekim az yukarýda Bezzâziye´den nakletiðimiz ifadeden anlaþýlmýþtýr. Þimdi þu kalýr: Kadýnlardan yalnýz biri cima´ edilmiþse ve nikâhýnda bulunup iki talâkla onu kasdederse sahih olur. Cima´ edilmeyeni kasdederse ikinci talâkta tasdik edilmez. Çünkü ikinci talâký yaparken kadýn artýk onun karýsý deðildir. Onun karýsý ikinci kadýndýr. Ýkinci talâk ona vâki olur. Nitekim bu zâhirdir.

«Adýný söylemezse» hüküm musannýfýn dediði gibidir. Adýný söylerse evleviyetle hüküm yine öyledir. Baþka karýsý var da onu kasdetmiþ bulunursa o boþ düþer. Bezzâziye sahibi diyor ki: "Bir adam filanýn kýzý fülane boþ olsun der de sonra bu isimde baþka yabancý bir kadýnýkasdettiðini söylerse tasdik edilmez. Kendi karýsý boþ olur. Biri için mal ikrar etmesi bunun hilâfýnadýr. Bir adam ikrar ettiði þahýs benim diye iddiada bulunur, o da inkâr ederse yeminiyle tasdik olunur ki, bu mal bunun ikrar ettiði kimsenindir. Kezâ Zeyneb boþtur der de karýsýnýn adý da Zeyneb olursa, ben bununla karýmdan baþkasýný kasdettim dediðinde tasdik olunmaz. Her iki kadýn onun zevceleri ise ikisi de boþ düþer. Kadýný anasýna veya kýz kardeþine yahut çocuðuna nisbet etmesi de öyledir. Bu þehirden çýkarsa karýsý Aiþe´nin boþ olmasýna yemin eder fakat karýsýnýn adý Fâtýma olursa, çýktýðý takdirde karýsý boþ olmaz."

«Ýstihsanen...» Bahýr´da Zâhiriyye´den naklen böyle denilmiþtir. Hâniyye´de de öyledir. Bunun muktezasý kýyasen bunun hilâfýna olarak boþ düþmemesidir.

«Ýki malûm karýsý varsa» sözü yalnýz birinin malûm olmasýndan ihtirazdýr. Bundan önceki mesele budur. Kadýnlarýn ikisi de bilinmezse ikisi de bilinen gibidir. Sonra bu mesele Halebî´nin dediði gibi: "Karým boþtur der de iki veya üç karýsý bulunursa" sözünün yanýnda tekrar edilmiþtir.

«Burada hilâf nakledilmemiþtir.» sözü Dürer sahibine reddiyedir. Nitekim izahý evvelce geçti.

METÝN

FER´Ý MESELELER:
Bir kimse talâk sözünü tekrarlarsa söylediklerinin hepsi vâki olur. Te´kidi niyet ederse diyaneten kabul edilir. Karýsýnýn ismi Tâlik veya Hürre olur da onu çaðýrýrsa talâký veya âzâd olmayý niyet ederse bunlar vâki olur. Niyet etmezse bir þey vâki olmaz.

Bir adam karýsýna: Bu diþi köpek boþtur derse, kadýn boþ düþer. Yahut kölesine: Bu eþek hürdür derse âzâd olur.

Bir adam karýsýna: Sen boþsun yahut sen hürsün der de yalandan haber vermeyi kasdederse kazaen vaki olur. Meðer ki buna þâhid bulundursun. Kezâ mazlum birisi zâlim üç talâk için kendisinden yemin istediðinde yalan yere yemin ettiðine þâhid bulundurursa, hem kazaen hem diyaneten tasdik olunur. Vehbâniyye þerhi.

Nehir´de þöyle denilmiþtir: "Bir kimse fülan kadýn boþ olsun der deismi dediði gibi olursa, ben baþkasýný kasdettim diye iddia ettiði takdirde diyaneten tasdik olunur. Ýsmi uymazsa kazaen tasdik olunur. Bu izaha göre bir kimse alacaklýsýna karýsýný boþadýðýna yemin eder de kadýnýn ismi baþka çýkarsa boþ olmaz."

Zamanýmýzda erkeðin: "Sen dört mezhebe göre boþsun." dediði çok vâki olur. Musannýf diyor ki: "Bu talâkýn hem kazaen hem diyaneten vâki olduðuna kesinlikle hükmetmek gerekir." O adam: "sen fukahanýn kavline göre boþsun" yahut "fülan hâkimin veya müftünün kavlince boþsun" derse diyaneten tasdik olunur.

Bir kimse: "Dünyanýn kadýnlarý veya bu âlemin kadýnlarý boþ olsunlar." derse kendi karýsýboþ olmaz. Bu mahallenin, bu hânenin ve bu evin kadýnlarý derse bunun hilâfýnadýr. Bu köyün veya bu beldenin kadýnlarý derse Ebû Yusuf muhaliftir. Köle âzâdý dahi böyledir.

ÝZAH


«Bir kimse talâk sözünü tekrarlar» da cima´ ettiði karýsýna: Sen boþsun sen boþsun yahut seni boþadým seni boþadým veya sen boþsun seni boþadým yahut seni boþadým sen boþsun derse hepsi vâki olur. Ama sen boþsun dediði vakit kendisine: Ne dedin diye sorulur da onu boþadým yahut o boþtur dedim cevabýný verirse kadýn bir defa boþ olur. Çünkü bu cevabtýr. Hâkim´in Kâfî´sinde böyle denilmiþtir.

«Te´kidi niyet ederse diyaneten kabul edilir.» Ama kazaen hepsi vâki olur. Mutlak býrakýrsa yani ne talâký yenilemeyi, ne de te´kidi niyet etmezse hüküm yine böyledir. Eþbâh. Çünkü sözde asýl olan te´kid bulunmamaktýr.

«Niyet etmezse bir þey vâki olmaz.» Yani çaðýrmayý kasdeder veya mutlak olarak söylerse mu´temed kavle göre talâk vâki olmaz. Bunu, Eþbâh sahibi niyet bahislerinin onuncusunda zikretmiþtir. Dokuzuncusunda bildirildiðine göre Mahbûbî Telkih adlý eserinde talâkla köle âzâdý arasýnda fark yapmýþ, talâkýn vâki olmadýðýný, âzâdýn ise vâki olduðunu söylemiþtir. Ama bu kavil meþhurun hilâfýdýr.

Ben derim ki: Eþbâh sahibinin ibâresinde terslik vardýr. Çünkü Mahbûbi þu farký yapmýþtýr: Hür kelimesi isim olmaya elveriþlidir. Bazý kimselerin adý Hür olabilir. Tâlik veya mütallaka bunun hilâfýnadýr. Binaenaleyh onunla çaðýrmak mânâsýný isbat olur ve kadýn boþ düþer. Hür onun hilâfýnadýr. Hulâsa´nýn ifadesi de buna uygundur. Orada þöyle denilmiþtir: "Bir kimse kölesinin adý Hür olduðuna þâhid bulundursa, sonra o köleyi ey Hür diye çaðýrsa âzâd olmaz. Ama karýsýna Tâlik adýný verir de sonra onu: Ey Tâlik diye çaðýrýrsa boþ düþer."

«Bir adam karýsýna: Bu diþi köpek boþtur derse kadýn boþ düþer ilah...»

Ulemanýn beyanlarýna göre iþaretle beraber sýfat ve isme itibar yoktur. Meselâ: Bir kimsenin gözü gören bir karýsý olur da: Þu kör karým boþtur der ve görene iþaret ederse boþ düþer. Bir þahýs görerek onu karýsý Amre zanneder de: Ey Amre sen boþsun der ve þahsýna iþaret etmezse, o þahýs karýsýndan baþkasý çýktýðý takdirde karýsý boþ olur. Çünkü iþaret bulunmadýðý yerde mu´teber olan isimdir. O da mevcuddur. Nitekim Hâniyye´de bildirilmiþtir. Biz imamlýk bâbýnda iþaret ve isim meselesi üzerinde uzun uzadýya söz etmiþtik.

«Meðer ki buna þâhid bulundursun.» Yani yalandan haber vereceðine þâhid bulundurursa karýsý boþ düþmez.

«Mazlum þâhid bulundurursa ilah...» Ben derim ki: Þâhid bulundurmakla kayýdlamasý mazlum olduðu vakit lâzým deðildir. Eþbâh´da þöyle denilmiþtir: "Yeminde âmm´ý tahsisi niyet etmek diyaneten bilittifak, kazaen ise Hassâf´a göre makbuldür. Yemin eden mazlumise fetva Hassâfýn kavline göredir. Kezâ, ulema itibar yemin edenin niyetine midir yoksa yemin isteyenin niyetine midir meselesinde ihtilâf etmiþlerdir. Fetva eðer mazlumsa yemin edenin niyetinedir diye verilmiþtir. Zalim ise onun niyetine itibar yoktur. Nitekim Valvalciyye ile Hulâsa´da beyan edilmiþtir. Hulâsa hâþiyelerinde Meâlü´l-Fetva´dan naklen: "ALLAH Teâlâ´dan baþkasýna yemin ettirmek zulümdür. Yemin isteyen þahýs haklý bile olsa yemin edenin niyeti mu´teberdir," denilmiþtir.

«Bu izaha göre ilah...» Yani iþaret bulunmadýðý zaman isme itibar edildiðine göre demek istiyor. Nitekim az yukarýda zikretmiþtik. Bu fer´ nakledilmiþtir. Biz onu az yukarýda Bezzâziye´den naklen zikretmiþtik.

«Kesinlikle hükmetmek gerekir.» Talâkýn bâin deðil ric´î olduðunda þüphe yoktur. Çünkü sen boþsun sözüyle ric´î talâk meydana geldiðinde bütün mezhebler ittifak etmiþlerdir. Tamamý Hayriyye´dedir. Kezâ "Sen Yahudilerin ve Hýristiyanlarýn mezhebine göre boþsun." derse hüküm yine budur. Nitekim Hayreddin-i Remlî dahi bununla fetva vermiþtir. "Sen boþsun, seni hiç bir hâkim ve hiç bir âlim reddedemez." yahut "Sen boþsun, domuzlara helâl bana haramsýn." gibi sözlerle dahi bir talâk-ý ric´î vâki olur. Nitekim bu bâbtan önce arzetmiþtik.

«Sen fukahanýn kavline göre boþsun ilah...» Kezâ sen hâkimlerin kavline göre veya müslümanlarýn kavline göre yahut Kur´an´a göre boþsun derse kazaen boþ düþer. Diyaneten ise ancak niyet bulunduðu takdirde boþ olur. Hâniyye. Lâkin Fetih´de talâk te´vil edilmiþtir. O adam: Sen ALLAH´ýn kitabýnda yahut ALLAH´ýn kitabýyla yahut onunla der de sünnî talâký niyet ederse talâk sünnî vakitlerde vâki olur. Aksi takdirde derhal vâki olur. Çünkü kitab talâkýn hem sünnî hem bid´î olmasýna detâlet eder ve niyete muhtaçtýr. Kitab üzerine yahut onunla veya hâkimlerin kavli yahut fukahanýn kavli üzere yahut hâkimlerin talâkýyla veya fukaha talâkýyla boþsun der de bununla sünnî talâkýný niyet ederse diyaneten tasdik olunur, kazaen derhal talâk vâki olur. Çünkü hâkimlerin ve fukahanýn sözü her iki þýkký iktiza eder. Tahsis ederse diyaneten kabul olunur. Ama kazaen i´tibara alýnmaz. Çünkü zâhir deðildir.

«Dünyanýn kadýnlarý ilah...» Eþbâh´da Hâniyye´nin köle âzâdý bâbýndan naklen þöyle denilmiþtir: "Bir adam: Baðdadlýlarýn köleleri hür olsunlar der de; kendisi de Baðdadlý olduðu halde kendi kölesini niyet etmezse yahut Baðdad ahalisinin bütün köleleri yahut yer yüzündeki bütün köleler veya dünyadaki bütün köleler derse, Ýmam Ebû Yusuf´a göre kendi kölesi âzâd olmaz. Ýmam Muhammed´e göre olur. Talâk da bu hilâf üzeredir. Fetvâ Ebû Yusuf´un kavline göredir. Bu mahalledeki veya büyük camideki her köle hür olsun derse, yine bu hilâfa göre halledilir. Bu diyardaki her köle der de kendi köleleri de orada bulunursa bilittifak âzâd olurlar. Bütün Ademoðullarý hür olsunlar derse bilittifak bir þey lâzým gelmez." Bu söz beldede olduðu gibi mahallede de hilâfýn cereyan ettiði hususunda açýktýr. Çünkü mahalle de sokak mânâsýndadýr. Lâkin Zahîre´de evvela Baðdadlýlarýn kadýnlarý boþ olsun sözünde hilâf zikredilmiþtir. Ebû Yusuf´a göre kadýný niyet etmedikçe boþ düþmez. Bu Ýmam Muhammed´den de bir rivayettir. Çünkü bu umumî bir iþtir. Yine Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre kadýn niyetsiz boþ düþer. Sonra Zahîre sahibi Semerkand Fetâva´sýndan köy hakkýnda ihtilâf nakletmiþtir. Ulemadan bazýsý köyü ev ve sokaða, bazýlarý da þehire ilhak etmiþlerdir. Bu sözün muktezasý sokak hakkýnda hilâf bulunmamaktýr. Sonra þehir ve dünya ehli sözlerinde talâk vâki olmamasýný þöyle ta´lil etmiþtir: Bununla talâk olsa kendi hakkýnda inþaallahâ sayýlýr. O adamlar hakkýnda dahi inþaallahâ olur. Halbuki bu onlarýn kabulüne baðlýdýr. Bu ise imkânsýzdýr.

METÝN

Bir kadýn kocasýna: Beni boþa der de kocasý yaptým cevabýný verirse kadýn boþ olur. Kadýn: Beni fazla boþa der de kocasý yaptým cevabýný verirse bir talâk daha boþ olur. Kadýn: Beni boþa, beni boþa, beni boþa der de kocasý boþadým cevabýný verirse, üçü niyet etmediði takdirde bir talâk boþ olur. Kadýn sözlerini ve edatýyla atfederse üç talâk vâki olur.

Kadýn ben kendimi boþadým der de kocasý buna razý olursa, inþaallahâya kýyasen boþ olur. Kocasý niyet ederse kadýnýn: Ben kendimi bâin kýldým demesi de böyledir. Velev ki üç talâký niyet etsin. Birinci bunun hilâfýnadýr. Ben seçtim sözüyle talâk vâki olmaz. Çünkü bu söz ancak cevab olarak vaz´ edilmiþtir.

Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Bir kimse arkadaþlarýnýn arasýnda kimin karýsý kendisine haram olursa bu iþi yapsýn der de içlerinden biri bunu yaparsa, bu o kadýnýn haram olduðunu ikrar sayýlýr. Bazýlarý ikrar sayýlmadýðýný söylemiþlerdir."

Ebu´l-Leys´e sorulmuþ: Bir kimse bir cemaata her kimin boþanmýþ karýsý varsa el çýrpsýn der de hepsi el çýrparlarsa ne olur? Hepsi boþ düþer cevabýný vermiþ. Bazýlarý bunun ikrar olmadýðýný söylemiþlerdir.

Bir cemaat bir meclisde konuþurlarken içlerinden biri: bundan sonra her kim konuþursa karýsý boþ olsun dese, sonra yemin eden þahýs konuþsa karýsý boþ olur. Çünkü her kim kelimesi ta´mim içindir. Yemin eden þahýs kendisini yemin dýþý býrakamaz ve yemini bozulur.

ÝZAH

«Yaptým derse» sözünden murad: istek karinesiyle boþadým demektir.

«Üçü niyet etmediði takdirde bir talâk boþ olur.» Yani bir talâký niyet eder yahut hiç bir þeyi niyet etmezse bir defa boþ olur. Çünkü atýfsýz söyleyince ilk sözün tekrara da, yeniden baþlamaya da ihtimali vardýr. Kocasý bunlarýn hangisini niyet ederse niyeti sahih olur. Uyûnü´l-Mesâil´de böyle denilmiþtir. Münteka´da bildirildiðine göre üç talâk vâki olur, kocanýnniyeti þart deðildir. Zahire.

«Ve edatýyla atfederse üç talâk vâki olur.» Çünkü bu tekrarýn karinesidir. Cevab da ona uygun olur. Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Karýsý kocasýna beni üç defa boþa der de kocasý yaptým yahut boþadým cevabýný verirse üçü de vâki olur. Kocasý cevaben: Sen boþsun yahut öyleyse sen boþsun derse bir talâk vâki olur." Yani üçü niyet etse bile yine bir talâk olur. Fark þudur: Beni boþa sözü boþamaya emirdir. Boþadým sözü de boþamaktýr ve cevap olmaya elveriþlidir. Cevap sualdekinin tekrarýný tezammun eder. Sen boþsun sözü bunun hilâfýnadýr. Çünkü o mahalde bulunan bir sýfatý haber vermektir. Boþamanýn sâbit olmasý vasfý sahih çýkarmak içindir. Ýktiza yoluyla sâbit olan bir þey zarurîdir. Binaenaleyh boþamak bu vasfýn sahih olmasý hakkýnda sâbittir. Cevab olmasý hakkýnda deðildir. Þu halde sen boþsun sözü yeni bir cümle olarak kalýr. Onun üçe ihtimali yoktur. Bunu Zahîre sahibi söylemiþtir.

«Ýnþâya kýyasen boþ olur.» Çünkü adam o kadýný boþamaya mâliktir. O halde ondan daha zayýf olan cevaz vermeye de evleviyetle mâlik olur. Bu sözler Fârisî´nin TeIhisü´l-Cami´ þerhinden alýnmýþtýr.

«Kocasý niyet ederse...» sözü yanlýþtýr. Doðrusu: Her ikisi niyet ederlersedir. Nitekim Telhisü´l-Cami´de öyledir. Þerhinde Fârýsî þöyle demiþtir: "Kezâ kadýn: Ben kendimi bâin kýldým der de kocasý razý oldum cevabýný verirse hüküm yine böyledir. Lâkin hem kocasýnýn, hem kadýnýn talâký niyet etmeleri þarttýr. Burada üçü niyet sahihtir. Kocasýnýn niyetinin þart olmasý icab eder. Tâ ki tasarruf boþama olsun ve cevaz vermeye tevakkuf þart olmasýný Ýmam Muhammed kitabda zikretmemiþtir. Ulema: "Þart olmasý icab eder. Tâ ki tasarruf boþama olsun ve cevaz vermeye tevakkuf etsin. Kadýnýn niyeti olmazsa bir þahsýn ayrýlýðýný haber vermek olur. Yahut baþka bir þeyin ayrýlýðýný haber vermek sayýlýr. Nitekim koca tarafýndan olsa böyledir. Binaenaleyh cevaz vermeye ihtimali olmaz. ona tevakkuf da etmez. Üçü niyetin sahih olmasý ise bu kinâyenin üçe ihtimali olduðu bilindiðindendir." demiþlerdir.

«Birinci bunun hilâfýnadýr...» Çünkü cevaz verdim sözü boþadým yerinedir. Niyete muhtaç olmaz. Onda üçü niyet de sahih deðildir. H.

«Ben seçtim sözüyle talâk vâki olmaz ilah...» Yani kadýn: Ben kendimi senden ayrýlmak için seçtim der de kocasý: Cevaz verdim cevabýný verir ve talâký niyet ederse bir þey vâki olmaz. Çünkü kadýnýn seçtim demesi ne sarîh, ne de kinâye olarak talâk için vaz´ edilmemiþtir. Onun içindir ki erkek bizzat inþaallahâ yaparak kadýna seni seçtim yahut senin nefsini seçtim der de bununla talâký niyet ederse bir þey vâki olmaz. Çünkü lâfzýnýn taþýmadýðý bir mânâyý niyet etmiþtir. Bununla kadýn boþamakta örfü âdet de yoktur. Ancak talâkla kocasýnýn muhayyer býrakmasýna cevab olarak söylenirse talâk vâki olur. Telhîs þerhi.

«Bu o kadýnýn haram olduðunu ikrar sayýlýr.» Bezzaziye´nin ibâresi þöyledir: "Muhit´te bilrildiðine göre bu söz hükümde karýsýnýn kendisine haram olduðunu ikrardýr." Hükümde yani kazaen sözü þayet önceden kadýný kendisine haram etmemiþse diyaneten haram olmadýðýný anlatýr." Bu bir luðz olabilir. Çünkü talâk hiç sözsüz olmuþtur. Ortada sarîh veya kinâye bir söz olmadýðý gibi dinden dönme ve dini kabul etmeme gibi bir þey de yoktur." denilemez. Çünkü biz diyoruz ki: Bu erkek tarafýndan geçmiþte kadýný haram kýldýðýný ikrardýr. O anda sözsüz talâk yapmak deðildir. Evet, bu sözsüz fiilen ikrardýr, denilebilir. Ulemanýn açýkladýklarýna göre ikrar bazen iþaretle, bazen de sözsüz ve fiilsiz sükût gibi bir þeyle olur.

«Bazýlarý ikrar sayýlmadýðýný söylemiþlerdir» Bu o fiil ikrar olmadýðýna binaendir.

«Ebu´l-Leys´e sorulmuþ ilah...» cümlesi ondan öncekini te´yid ve fillin bir kiþiden yahut daha fazladan sâdýr olmasýyla talâk-ý bâin mânâsýný ifade eden haram kýlma ve talâk-ý ric´î ifade eden boþama aralarýnda fark olmadýðýný beyandýr.

«Hepsi boþ düþer cevabýný vermiþtir.» Yani el çýrpanlarýn hepsinin karýlarý boþ düþer, demiþtir. Bu el çýrpmanýn ikrar sayýlmasýna binaendir.

«Sonra yemin eden þahýs konuþsa karýsý boþ olur.» Þârih baþkasýnýn konuþmasýndan söz etmemiþtir. Zâhire bakýlýrsa baþkasý konuþursa talâk vâki olmaz. Çünkü konuþanýn tâliki hüküm itibariyle baþkasýna sirayet etmez. Ancak baþkasý meselâ ben de öyle derse o zaman sirayet eder. Önceki iki fer´î mesele ise ikrardan sayýlýrlar, inþaallahâ sayýlmazlar. Tâlik inþaallahâdýr. T.

Ben derim ki: Bunu Bezzâziye´nin yeminler bahsindeki sözü te´yid eder. Orada þöyle denilmiþtir: "Bir cemaat birbirlerini tokatlarlar da içlerinden biri: Bundan sonra kim arkadaþýna tokat vurursa onun karýsý boþ olsun der. Bunun üzerine birisi: Hele cevabýný verir, sonra bu sözü söyleyen arkadaþýný tokatlarsa talâk vâki olmaz. Çünkü hele yemin deðildir." Hele Fârisî bir kelimedir.

«Yemin eden þahýs kendisini yemin dýþý býrakamaz.» Bu sözle þârih þuna iþaret etmiþtir: Yemin eden þahsýn burada sözünün umumuna dahil olmasý bir karineden dolayýdýr. Konuþan sözünün umumuna dahil olmasý bir

Ynt: Talak By: neslinur Date: 05 Mart 2010, 23:48:33
«Yemin eden þahýs kendisini yemin dýþý býrakamaz.» Bu sözle þârih þuna iþaret etmiþtir: Yemin eden þahsýn burada sözünün umumuna dahil olmasý bir karineden dolayýdýr. Konuþan sözünün umumuna dahil olmaz dersek bu böyledir. Tahrîr´de dahildir sözü Cumhur´a aid olduðu bildirilmiþtir, Allahu a´lem.







KÝNÂYELER BÂBI

METÝN


Fukahaya göre talâkýn kinâyesi talâk için vaz´ edilmeyip hem talâka, hem baþkasýna ihtimali olan sözdür. Kinâye sözlerle kadýn kazaen ancak niyet veya halin delâletiyle boþ düþer.

ÝZAH


Musannýf kelamda asýl olan sarîh sözün hükümlerini bitirdikten sonra kinâyelere baþlýyor. Kinâye kapalý mânâsýna masdardýr. Nehir.

«Fukahaya göre talâkýn kinâyesi» yani burada talâkýn kinâyesinden murad demek istiyor. Yoksa fukahaya göre onun mutlak mânâsý usûlcülerce olduðu gibi haddi zatýnda kendisinden murad kapalý olan sözdür. Nehir sahibi diyor ki: "Bu son sözle sözün garabeti gibi bir vasýtayla sarîh kelimeden murad: Kapalý olmasý yahut tefsir vasýtasýyla kinâyede muradýn açýklanmasý halleri hariç kalýr. Sarîh ile kinâye hakikatla mecazýn kýsýmlarýndandýr. Terk edilmeyen hakikat sarîhtir. Terk edilen ve mecazî mânâsý galib gelen hakikat ise kinâyedir. Kullanýlýþý fazla olan mecaz sarîhtir. Kullanýlýþý fazla olmayan ise kinâyedir." H.

«Talâk için vaz´ edilmeyip ilah...» Bilâkis ondan ve hükmünden daha umumî bir mânâya vaz´ edilen sözdür. Çünkü aþaðýda gelecek ric´î sayýlan üç kinâyeden baþkalarý ile asla talâk murad edilmemiþtir. Bilâkis bu söz talâkýn hükmü olan nikâhtan ayrýlma mânâsýný ifade eder. Bu izaha göre "hem talâka ihtimali olan" sözünde tesahül vardýr. Maksad mânâsýna müteallik olarak ihtimali olan demektir. Bunu Fetih sahibi söylemiþ ve bununla kinâyenin inhisar altýna alýnmayacaðýna iþarette bulunmuþtur. Onun için Mülteka þârihi: "Sonra kinâye lâfýzlarý çoktur. Nazým ve Netif´de beyan edildiðine göre ellibeþ lâfýzdan fazladýr. Daha baþkalarý da ziyade edilmiþtir. Dikkatli ol!" demiþtir. Bunlardan biri: Kadýndan geçtim sözüdür. Niyet bulunursa bu sözle bir talâk-ý bâin vâki olur. Nitekim Ýsmail Hâik bununla fetva vermiþtir.

Ben derim ki: Kinâyelerden biri de zamanýmýzda kullanýlan: Sen hâlîsin kelimesidir. Bunun mânâsý hâli ve berîsin demektir. Düþün! Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse diðerine sen beni evlendiðim filan kadýn için dövüyordu isen ben onu býraktým, onu sen al der de bununla talâký niyet ederse bir talâk-ý bâin vâki olur."

T E M B Ý H : Müteehhirin ulemadan birinin verdiði fetvaya göre kinâyelerden biri de talâký niyet ederek üzerime yemin olsun bu iþi yapmam sözüdür. Bu sözle bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü fukaha: "Kinâye hem talâka hem baþkasýna ihtimalli olan sözdür." demiþlerdir. Fakat bu sözü onun çaðdaþý Muhammed Ebussûud Miskîn hâþiyesinde reddetmiþ, þöyle deriniþtir: "O kimseye yemin keffâretinden baþka bir þey lâzým gelmez. Çünkü fukahanýn kinâyenin tarifinde söyledikleri mutlak deðil kadýna hitabý sahih olan sözüyle kayýdlýdýr. O söz içinde gizlediði talâký yapmaya yahut onu yaptýðýný haber vermeye elveriþli olacaktýr. Meselâ: Sen haramsýn sözü böyledir. Çünkü seni boþadým mânâsýna gelebildiði gibi seninle sohbet haramdýr mânâsýna da gelebilir. Geri kalan kinâye lâfýzlarý da böyledir. Yemin lâfzý ise böyle deðildir. Zira kadýna onunla talâk yapmayý istemek veya yaptýðý talâký haber vermeyi dilemek þöyle dursun kadýna sen yeminsin diye hitap etmek sahih olamaz. Hatta: Sen yeminsin, çünkü seni boþadým dese sahih olmaz. Þu halde talâka ihtimali olan her söz onun kinâyesi olamaz. Bu iki kayýd mutlaka lâzýmdýr. Hatta bir üçüncü kayýd daha gerekir ki, o da sözün talâkýn müsebbebi ve talâktan neþ´et etmiþ olmasýdýr. Nasýlki sen haramsýn sözünde haram olmasý böyledir.

Bahýr´da nakledildiðine göre: "Seni sevmiyorum. seni arzu etmiyorum, sende gözüm yok." gibi sözlerde talâk vâki olmaz. Vechi þudur: Bu sözlerin mânâlarý talâktan çýkmamaktadýr. Çünkü ekseriyetle bunlar söylendikten sonra piþmanlýk gelir, arkacýðýndan sevgi, arzu ve raðbet meydana gelir. Hörmet bunun hilâfýnadýr. Ýhtimalli olmakla beraber bu sözlerle talâk vuku bulmazsa - ki murad: Çünkü seni boþadým demek olabilir - yemin lâfzýnda evleviyetle vuku bulmaz. Bir de ulema kinâyeyi üç kýsma ayýrmýþlardýr. Nitekim gelecektir.

1) Talâk isteðine cevap teþkil eden baþka bir iþe yaramayan "iddetini bekle" gibi sözler.

2) Kadýnýn isteðine hem cevap hem red teþkil eden "çýk" gibi sözler.

3) Hem cevap hem sitem teþkil eden "kof" gibi sözler.

Þübhesizki yemin bu üç nev´iden hiç birine elveriþli deðildir. Çünkü kadýn kocasýndan talâk istediðinde ona "üzerime yemin olsun þu iþi yapacaðým" diye cevap vermesi yararlý olamaz. Çünkü cevap kadýnýn sualine karþýlýk talâk yapmaya yarayan iddetini bekle gibi bir söz olmalýdýr. Yahut onun isteðini reddettiðini gösteren çýk veya ona sitem bildiren kof gibi bir söz olmalýdýr. Üzerime yemin olsun sözü talâk yapmaya delâlet etmez." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþ, bazý ziyadeler de yapýlmýþtýr.

Muhammed Ebussûud bundan sonra þunlarý söylemiþtir: "Bununla anlaþýlýr ki Tûrî Fetâvâsý´ndan nakledilen (Bir kimse müslümanlarýn yeminleri bana lâzým olsun derse karýsý boþ olur.) sözü çirkin bir hatadýr. Üstadýmýzdan çok iþitmiþimdir: "Fetâvâ-i Tûrî, Fetâvâ-i Ýbn-i Nüceym gibidir. Ona ancak baþka bir naklî delille kuvvet bulduðu vakit güvenilir." derdi. Tahtâvî ona itiraz ile þunlarý söylemiþtir: "Üzerime yemin olsun sözü hem talâka. hem baþkasýna ihtimallidir. Çünkü kendisi ile ve Allah Teâlâ ile olan bir iþtir. Talâký niyet ederse onu niyet ettiði anlaþýlýr ve sanki; Üzerime talâk lâzým gelsin filan iþi yapmam, demiþ gibi olur. Evvelce geçmiþti ki, üzerime talâk lâzým gelsin sözü manevî tâliktandýr. Fetâvâ-i Tûrî´nin onu talâka tahsis etmesi örf bulunduðu içindir ve müslümanlarýn helâlý bana haram olsun sözü gibidir."

Ben derim ki: Hâsýlý üzerime yemin olsun sözü kinâye deðildir. Sebebi yukarýda geçti. Sarîhde deðildir. Çünkü sarîh ancak talâkta kullanýlýr. Bu öyle deðildir. Lâkin yemin lâfzý bir cinstir. Onun ferdlerinden biri de talâka yemindir. Niyetle bunu tâyin ettimi sanki üzerime talâka yemin lazým gelsin bu iþi yapmam demiþ gibi olur. Bu adam açýkça böyle demiþ olsaydý onunla yemin etmiþ sayýlýrdý. Eam bir kelimeyle ehas mânâ murad edilirse o ehassýn hükmü sâbit olur. Burada ehas olan sarîh talâktýr. Binaenaleyh onunla ric´î bir talâk meydana gelir, bâin olmaz. Bezzâziye´nin eymân bahsinde ikinci fasýlda þöyle denilmektedir: "Bir kimse bana yemin lâzým gelsin yahut bana talâka yemin lâzým gelsin þu iþi yapmam der de sonra yaparsa karýsý boþ olur ve yemini bozulur. Velevki yalandan söylemiþ olsun."

Sarîh faslýnýn baþýnda Câmiu´l-Fûsuleyn´den naklen arzetmiþtik ki: "Þöyle yaparsam þeriatýn sözü benimle senin aramýzda câri olsun." sözü talâka yemin kabul edilmek gerekir. Çünkü o yerde halk arasýnda örf-ü âdet olmuþtur. Yine orada Zahîre´den naklen arzetmiþtik ki bir kimse karýsýna "elif, nun, te, ta, elif, lam, kaf" dese (ki yazýldýðý zaman entitalikun:

Sen boþsun olur.) bununla talâký niyet ederse kadýn boþ düþer. Çünkü, sarîh sözden ne anlaþýlýrsa bu harflerden de o anlaþýlýr. Ancak bu harfler sarîh söz gibi kullanýlmazlar. Binaenaleyh niyete muhtaç olmak hususunda kinâye gibi olurlar. Bu da gösterir ki, o kimse yeminle talâký niyet ederse sahih olur. Yeminini bozduðunda bir talâk-ý ric´î meydana gelir.

Müslümanlarýn yemini, sözüne gelince: Bu söz yeminin cem´idir. Müslümanlara izafe edilmesi müslümanlarýn yaptýklarý bütün yemin nev´ilerini murad ettiðine karinedir. Allah Teâlâ´ya yemin ile muallak olan talâk ve köle âzâdý yeminleri gibi ki, bunun daha fazla açýklamasý inþaallah yeminler bahsinde gelecektir.

«Kazaen...» diye kayýdlamasý diyaneten niyetsiz vâki olmadýðý içindir. Halin delâleti bulunursa ya niyetle yahut halin delâletiyle meydana gelen talâk sadece kazaen meydana gelir. Nitekim Bahýr ve diðer kitablarda açýk bildirilmiþtir.

«Veya halin delâletiyle...» sözünden murad: Mânâ ifade eden açýk ve maksud olan haldir. Talâk sözünü evvel zikretmek bu kabîldendir. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Burada onu Kenz sahibinin yaptýðý gibi mutla býrakmasý þunu gerektirir ki, bütün kinâyelerle talâk halin delâletiyle olur. Bahýr sahibi diyor ki: "Bu hususta musannýf Kudûrî ile Serahsî´ye tâbi olmuþtur. Fahru´l-Ýslâm ile diðer ulema ise bunlara muhalefet ederek bazý kinâyelerle talâk ancak niyetle vâki olur demiþlerdir." Bu bazý kinâyelerden murad redde ihtimalli olan çýk, git ve kalk gibi sözlerdir. Lâkin aþaðýdaki tafsilât hususunda musannýf ulemaya uymuþtur. Böylece itiraz yalnýz Kenz´in ibâresine kalmýþtýr. Onun nâmýna Nehir sahibi Ýbn-i Kemâl Paþanýn Ýzahü´l-lslah adlý kitabýnda zikrettiði þu sözlerle cevap vermiþtir: "Bu suretlerin redde elveriþli olmasý talâk müzakeresi haline aykýrýdýr. Binaenaleyh red delil olmaktan çýkmýþtýr ve zikredilen bu suretler halin delâletinden hâlidir. Onun için bunlardaniyete baðlý olur."

METÝN

Halin delâleti, talâk müzakeresi veya öfke halidir. Demek oluyor ki haller üçtür: Rýza, öfke ve müzakere hali. Kinâye sözler de üç nev´idir: 1) Redde ihtimali olan sözler. 2) Siteme elveriþli sözler. 3) Siteme elvermeyen sözler. Çýk, git, kalk, peçeni takýn, baþ örtünü sarýn, örtün, çekil git, gurbete git, uzaklaþ gibi sözler redde ihtimalli olanlardýr.

ÝZAH

«Talâk müzakeresi hali» sözüyle Þârih Nehir´in: "Halin delâleti sözün delâletine de þâmildir." ifadesine iþaret etmiþ: "Bu izaha göre müzakere hali talâk istemekle yahut talâk îkâ´ýný önce söylemekle tefsir edilir. Nitekim iddetini bekle üç defa sözü böyledir. Bundan önce müzakere: talâký kadýnýn veya ecnebînin istemesidir." demiþti.

«Veya öfke hali» sözü zâhire göre müzakere üzerine matuftur. Binaenaleyh o da halin delâletindendir.

«Haller üçtür.» öfke hali rýza halinin mukabili olunca bu þekilde tefri´ sahih olmuþtur. Fetih´te þöyle denilmiþtir: "BiImiþ ol ki taksimin hakikatý bütün hallerde biri rýza, biri öfke hali olmak üzere iki kýsýmdýr. Müzakare haline gelince: O her ikisine uyar. Hatta kadýnýn talâk istemesi ancak bu iki halden birinde tasavvur olunur. Çünkü bunlar iki zýddýr, ortalarý yoktur. "Bahýr sahibi bunu naklettikten sonra þunu söylemiþtir: "Bununla anlaþýlýr ki haller üçtür:

1) Öfke ve müzakere kayýdlarýndan mutlak olan hal.

2) Müzakere hali.

3) Öfke hali."

Nehir sahibi diyor ki: "Ben ve evla olan sadece öfke haliyle müzakere halini söylemekle yetinmektir. Çünkü sözümüz delâletin tesîr ettiði haller hakkýndadýr. Mutlak delâlet hakkýnda deðildir. Sonra Bedayý´da gördüm ki halleri üçe taksim etmiþ ve þöyle demiþ: Rýza halinde kazaen tasdik olunur. Talâk müzakeresini veya öfke hallerinde olursa ulema kinâyelerin üç kýsým olduðunu söylemiþlerdir ilah... Ýþte tahkîk budur."

«Kinâye sözler üç nevi´dir ilah...» Bu sözün hâsýlý þudur: Bütün kinâyeler cevap olmaya elveriþlidir. Yani kadýnýn talâk istemesine cevap teþkil edebilirler. Lâkin onlarýn bir kýsmý vardýr ki, redde de ihtimallidir. Yani kadýnýn isteðini kabul etmemeye de ihtimallidir ve kadýna "talâký isteme, çünkü ben onu yapmam." demiþ gibi olur. Bir kýsmý redde deðil yalnýz sitem ve sövmeye ihtimallidir. Bir kýsmý da red ve siteme ihtimalli olmayýp hâlis cevap teþkil eder. Nitekim Kuhistânî ile Ýbn-i Kemâl´den anlaþýlýr. Onun için þârih ihtimallidir sözünü kullanmýþtýr. Ebussûud´un Hamevîden nakline göre ihtimal ancak iki þey arasýnda olur. Lâfýz onlarýn ikisine de sâdýktýr. Bundan dolayý þuna yahut þuna ihtimali var denilemez. NitekimÝsâm Telhîz þerhinin müsnedün-ileyh bahsinde buna tembihde bulunmuþtur.

«Çýk, git, kalk...» gibi sözler bu yerden kalk da kötülük bitsin mânâsýna red olurlar. Yahut çünkü seni boþadým mânâsýna gelirler. Bu takdirde kadýnýn talâk isteðine cevap teþkil ederler. Rahmetî. Erkek "o halde elbiseyi sat" dese bununla talâk vâki olmaz. Ebû Yusuf´a göre velevki talâký niyet etmiþ bulunsun. Çünkü bunun mânâsý örfen satýþ için demektir. Sarîhi niyet edilenin hilâfýnadýr. Ýmam Züfer de Ebû Yusuf´la muvafakat etmiþtir. Nehir. Git hemen evlen yahut git ve evlen derse ne hüküm verileceði hakkýnda fer´î meselelerde söz edilecektir.

"Peçeni takýn, baþ örtünü sarýn, örtün..." kelimeleri hakkýnda Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: "Çünkü sen bâin oldun, boþamakla bana haram oldun yahut sana ecnebi biri bakmasýn diye böyle demektir. "Birinci takdire göre bu sözler cevabtýr. Ýkinciye göre reddir. Bahýr´da Kaadîhân þerhinden naklen: "Benden örtün derse bu söz kinâye olmaktan çýkmýþtýr." denilmiþtir. Acaba murad hiç talâk vuku bulmaz demek deðil midir, yoksa niyetsiz talâk vâki olur demek midir? Zâhire bakýlýrsa ikincisidir. Bu izaha göre acaba vâki olan talâk bâin mi olur ric´î mi? Zâhire göre bâin olur. Çünkü "benden" demesi talâký murad ettiðine karinedir, o müzakare yerini tutar.

«Redde ihtimalli olanlardýr.» Yani cevap da olabilirler. Ama sitem ve övmek için elvermezler. H.

METÝN

Kof, beriyye, haram, bâin ve onun muradifi olan bette, betle gibi kelimeler sitem olmaya elveriþlidirler.

ÝZAH

«Kof» yani hali demektir. Bundan ya sen nikâhtan halisin yahut hayýrdan halisin mânâlarý kasdedilebilir. H. Yani birinci ihtimale göre kadýna cevabtýr. Ýkinciye göre ise sitem ve sövmektir. Ondan sonra zikredilenler de öyledir.

«Beriyye» yahut berîe ayrýlmýþ mânâsýnadýr. Bu, ya nikâh kaydýndan yahut güzel ahlâktan ayrýlmýþ mânasýna gelebilir. H.

«Haram» mümteni ve imkânsýz mânâsýnadýr. Burada ondan vasýf kasdedilmiþtir ve memnu mânâsýna gelir ve yukarýda geçtiði gibi iki mânâya gelir. Ýleride gelecektir ki, zamanýmýzda bu kelime ile bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü örf-ü âdet olmuþtur. Bu hususta haram kýlýnmýþsýn ve seni ben haram kýldým sözleri arasýnda fark yoktur. Ýster bana desin, ister demesin yahut müslümanlarýn helâlý bana haramdýr veya her helâl bana haram olsun ve sen haramda benimle berabersin desin hep birdir.

«Nefsim haram ettim.» sözüyle birlikte mutlaka "sana" demesi lâzýmdýr. Burada þöyle biritiraz vârid olur: Bu sözlerle niyetsiz talâk vâki olduðuna göre bunlarýn sarîh sözler gibi ric´î talâký icab etmeleri gerekir. Cevap þudur: örf olan ancak talâk-ý bâin yapmaktýr. Ric´î talâk örf olmamýþtýr. Hatta o adam ben niyet etmedim dese tasdik olunmaz. O sözü iki defa söyler de birinciyle bir talâk, ikinci ile üç talâk niyet ederse Ýmam-ý Âzam´a göre niyeti sahih olur. Fetva buna göredir. Nitekim Bezzâziye´de bildirilmiþtir. Bunu Nehir´den naklen Halebî söylemiþtir.

Ben derim ki: Bezzâziye´nin ibâresi þöyledir: "Bir adam iki karýsýna: Siz bana haramsýnýz der de birisi hakkýnda üç talâký, diðeri hakkýnda bir talâký niyet ederse Ýmam-ý Âzam´a göre niyeti sahih olur. Fetva buna göredir." Sonra bilmelisin ki, Halebî´nin zikrettiði itiraz ve cevap Bezzâziye´de de vardýr. Cevabýn muktezasý bizim zamanýmýzda bu sözle ric´î talâk vâki olmasýdýr. Çünkü bununla bâin talâk yapmak örf olmamýþtýr. Zira "Haram üzerime olsun ben bu iþi yapmam." diye yemin eden cahil bir adam bâin talâkla ric´înin arasýný ayýramaz. Nerede kaldý ki onun örfüne göre bu sözle bâin talâk yapýldýðýný bilebilsin. Onun bildiði þey bu yemini bozanýn karýsý boþ olmasýdýr. Ona göre bu üzerime talâk vâcip olsun ben bunu yapmam demek gibidir. Evvelce geçmiþti ki, üzerime talâk vâcip olsun sözüyle ancak örf-ü âdet varsa kadýn boþ olur. Çünkü bu söz tâlik hükmündedir.

Üzerime haram lâzým olsun sözü de öyledir. Aksi takdirde asýl olan hiç talâk vuku bulmamasýdýr. Nitekim seni boþamak üzerime borç olsun sözünde böyledir. Ýzahý yukarýda geçti. Þu halde bu iki sözle talâk vâki olmasý örf-ü âdet bulunmasýna baðlý olunca, örf olan þey aralarýnda fark yapmaksýzýn bunlarla vâki olmak gerekir. Velevki haram kelimesi aslý itibariyle kinâye olup onunla bâin talâk yapýlsýn. Çünkü bu söz talâkta çok kullanýla kullanýla kinâye olmaktan çýkmýþtýr. Onun için de niyete veya halin delâletine baðlý deðildir. Kinâyelerin hiç birinde niyetsiz veya halin delâleti olmaksýzýn talâk vâki deðildir. Nitekim Bedâyi´ sahibi bunu açýklamýþtýr. Bezzâzî´nin yukarýda geçen cevabtan sonra: "Bununla örf-ü âdet olan þey ric´î deðil bâin talâk yapmaktýr." demesi de buna delâlet eder. Ýbâresi þudur: "Farsça seni serbest býraktým mânâsýna gelen reha kerdem kelimesini söylemesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü Necm-i Zahidî´nin Kudûrî þerhinde açýkladýðýna göre bu söz örf-ü âdette sarîh olmuþtur."

Bezzâzî´nin evvela açýkladýðýna göre Arabça olarak Allah´ýn helâlý bana haram olsun sözü yahut Farsça olarak helâl izid beruy haram ifadesi niyete muhtaç deðildir. Sahih ve müftabih kavil budur. Çünkü örf vardýr ve bununla talâk-ý bâin vâki olur. Sonra bununla seni serbest býraktým sözü arasýnda fark bulmuþtur. Çünkü seni serbest býraktým sözü kinâyedir. Lâkin acemlerin örfünde daha ziyade sarîh mânâda kullanýlmýþtýr. Bir kimse reha kerdem yani seni serbest býraktým derse bu sözle ric´î talâk vâki olur. Halbuki bunun da aslý kinâyedir. Ric´î talâk olmasý ancak acemlerin örfünde talâkta kullanýlmasý daha çok olduðu içindir.

Yukarýda geçmiþti ki, sarîh hangi dilden olursa olsun ancak talâkta kullanýlan sözdür. Lâkin Allah´ýn helâlý sözü hem Arablarca hem Acemlerce daha ziyade bâin talâkta kullanýldýðý için onunla talâk-ý bâin vâki olur. Böyle olmasa idi onunla ric´î talâk meydana gelirdi. Hâsýlý haram sözüyle niyetsiz olarak talâk-ý bâin vuku bulacaðý hususunda müteehhirin ulema evvelkilere muhalefet etmiþlerdir. Hatta bunu söyleyen adam niyet etmedim dese tasdik olunmaz. Çünkü müteehhirin zamanýnda yeni çýkmýþ örf vardýr. Binaenaleyh bugün bu sözle talâk-ý bâin vâki olmasý eskilerin zamanýnda olduðu gibi örf bulunmasýna dayanmaktadýr. Ama bâin kaydýyla deðil de mücerred talâk hakkýnda kullanýlmasý örf-ü âdet olursa onunla ric´î talâk meydana gelmesi teayyün eder. Bunun bir misli de sarîh bâbýnýn baþýnda arzettiðimiz Türkçe sen boþ yahut boþ ol sözleriyle ric´î talâk vâki olmasýdýr. Halbuki bunun Arabcasý "enti haliyyetün: Sen kofsun" demektir. Bu ise kinâyedir. Ama Türkçede talâkta kullanýlmasý galibtir. Benim fehm-i kasýrýma zâhir olan budur. Bu meseleyi zikreden kimse görmedim. Halbuki çok vuku bulan mühim bir meseledir. Düþün!

Bir müddet sonra cevap olabilecek bir söz bana zâhir oldu ki, o da þudur: Haramýn mânâsý cima´ ve mukaddimelerinin helâl olmamasýdýr. Bu akid bâkî kalmakla beraber îlâ ile olur. Halbuki örf-ü âdet deðildir. Akdi ortadan kaldýran talâkla da olur ve biri bâin, diðeri ric´î olmak üzere iki kýsýmdýr. Ancak ric´î cima´ý haram kýlmaz. Onun için bâin teayyün eder. Örf olduðu için bu sözü sarîha katýlmasý onunla bâin talâk meydana gelmesine aykýrý deðildir. Çünkü sarîhle bazen bâin talâk vâki olur. Meselâ: Sen þiddetli bir talâkla boþsun sözü ve benzeriyle talâk bâin olur. Nitekim kinâyelerin bazýlarýyla da ric´î talâk meydana gelir. Ýddetini bekle, rahmini temizle ve sen birsin sözleri böyledir.

Hâsýlý bu sözle talâk yapmak örf-ü âdet olunca kadýný haram kýlmak mânâsýna kullanýlmýþtýr. Kadýný, haram kýlmak ise ancak bâin talâkla olur. Bu makamda bana zâhir olan en son mânâ budur. Bu izaha göre Bezzâziye´nin verdiði cevaba hâcet yoktur. Bezzâziye´de: "Onunla örf-ü âdet olan talâk-ý bâin yapmaktýr." denilmiþtir. Çünkü buna itiraz vârid olduðunu biliyorsun. Allahu a´lem!

«Bâin» ayrýlmýþ mânâsýnadýr. Yani nikâh baðýndan ayrýlmýþ veya hayýrdan ayrýlmýþ mânâlarýna gelebilir. H.

«Bette» kesmek mânâsýnadýr. Bu da bâin kelimesinin ihtimalli bulunduðu mânâlara muhtemeldir. Betle de kesilmiþ mânâsýnadýr. Hz. Meryem erkeklerle alâka kurmaktan kesildiði ve Hz. Fâtýma (r.a.) fazilet, din ve hasebçe zamanýnýn kadýnlarýndan kesildiði, bazýlarýna göre dünyadan kesilip Rabbine yöneldiði için kendilerine Betül denilmiþtir. Yukarýda geçen ihtimaller bu kelimede de vardýr. Bunu Nehir´den naklen Halebî söylemiþtir.

«Sitem olmaya elveriþlidirler.» Cevap dahi olabilirler. Ama red olmaya elveriþli deðildirler. H. Bunun bir misli de Nehir´de Ýbn-i Kemâl ve Bedâyi´dedir. Bahýr´dan anlaþýlan: "Red için de elveriþlidir." mânâsý buna muhâliftir.

METÝN

Ýddetini bekle, rahmini temizle, sen birsin, sen hürsün, seç, emrin elindedir, seni serbest býraktým ve senden ayrýldým gibi kelimeler hem sitem, hem red olmaya ihtimalli deðillerdir. Rýza halinde yani öfke ve müzakere hallerinin dýþýnda bu üç kýsým tesir cihetinden niyete baðlýdýr. Çünkü ihtimallidir, Talâka niyeti olmadýðý hususunda söz yeminiyle beraber kocanýndýr. Kadýnýn ona evinde yemin ettirmesi kâfidir. Yemine razý olmazsa kadýn onu mahkemeye verir. Yeminden çekinirse aralarý ayrýlýr. Mücteba.

ÝZAH

«Ýddetini bekle...» Benim sana olan ni´metlerimi say mânâsýna da gelebilir. Bedâyi.

«Rahmini temizle...» Ýddetten kinâye olabildiði gibi rahmini temizle de þeni boþayayým mânâsýna da gelebilir. Bedayi.

«Sen birsin.» Yani sen bir talâk boþsun mânâsýna geldiði gibi bence sen bir tanesin yahut kavminin içinde biriciksin mânâsýna medh veya zem için de kullanýlabilir. Talâký niyet ettiði vakit sen bir talâk boþsun demiþ gibi olur. Umumiyetle ulemaya göre i´rab hatasýna itibar yoktur. Esah olan budur. Çünkü avam takýmý i´rab vecihlerini birbirinden ayýramazlar. Havas takýmý da konuþmalarýnda i´raba dikkat etmezler. Örf ne ise dilleri de odur.

«Sen hürsün.» Bu kölelikten kurtulduðu için hürsün mânâsýna geldiði gibi nikâhtan hürsün mânâsýna da gelebilir.

«Seç, emrin elindedir.» Bu iki söz talâký tefvîz´den kinâyedir. Yani ayrýlmak için kendini seç yahut bir iþ için kendini seç. keza talâk hususunda emrin elindedir yahut baþka bir tasarruf için emrin elindedir mânâlarýna gelebilir. Nehir´de Sa´diyye hâþiyelerinden naklen þöyle denilmiþtir: "Bunu burada zikretmek münasip deðildir. Gerçekten bunun sebebiyle bazý müftülerden büyük hata sâdýr olmuþtur. Bununla talâk vâki olduðunu sanarak fetva vermiþ, helâlý haram yapmýþtýr. Biz bundan Allah´a sýðýnýrýz." Þârih musannýfýn "seç sözünden gayri" dediði yerde buna tembihte bulunmuþ, kadýn kendisini boþamadýkça bu ik kelimeyle talâk vâki olmaz, demiþtir. Yani kocasý da talâký kadýna tevfizi niyet edecek yahut öfke gibi bir hal delâleti de bulunacaktýr. Nitekim bundan sonraki bâbta gelecektir.

«Seni serbest býraktým.» Çünkü boþadým mânâsýna geldiði gibi seni serbest býraktým, çünkü sana ihtiyacým yok mânâsýna da gelebilir. Senden ayrýldým sözü de böyledir.

«Hem sitem hem red olmaya ihtimalli deðillerdir.» Bilakis sadece cevap olmaya elveriþlidir. H. Yani sadece talâk isteðine cevap teþkil eder. Fetih.

«Çünkü ihtimallidir.» Bu sözlerden her birinin söylediðimiz gibi talâka ve baþkasýnaihtimalleri vardýr. Hal bu iki ihtimalden birine delâlet etmez. Onun için kocaya niyeti sorulur ve bu hususta sözü kazaen tasdik olunur. Bedâyi. Tahtâvi diyor ki: "Eðer cevap olmaya elveriþli kelimelerle talâk vâki olmak gerekir. Velevki niyeti olmasýn, dersen ben de derim ki: Cevap olmasýndan murad talâký meydana getirmek için cevap deðildir. Maksad kadýn sormadan onun sözüne cevap vermektir. Kadýn talâk istediðini söylerse müzakere hâsýl oldu demektir. Müzakere hali ise niyete baðlý deðildir. Bundan yalnýz birincisi müstesnadýr. Nitekim gelecektir."

Ben de derim ki: Lâkin bu söz az yukarýda Fetih´ten naklon söylediklerimize muhâliftir. Fetih sahibi cevaba ihtimalli olan sözü talâk isteðine cevap diye tefsir etmiþtir. Bu itiraza en iyi cevap þöyle demektir: Ýddetini bekle gibi bir söz kadýnýn isteðine sýrf cevap olmak üzere söylenir. Yani orada talâk isteði varsa o söz sýrf boþamak için kullanýlýr. Bütün hallerde talâk isteðinin mevcud olmasý lâzým gelmez. Çünkü bazen hal yalnýz rýza hali yahut yalnýz öfke hali olur, talâk isteði bulunmaz. Bununla beraber iddetini bekle gibi bir söz halis cevap olmaktan çýkmaz. Þu mânâya ki ortada sual olsa bu sýrf cevap teþkil ederdi. Onun içindir ki, sualsiz olarak öfke halinde niyete baðlý kalmaksýzýn onunla talâk vâki olur.

«Yeminiyle beraber» kadýn talâký iddia etsin etmesin Allah Teâlâ´nýn hakký için erkeðe yemin lâzýmdýr. Bunu Tahtâvî Bahýr´dan naklen böylemiþtir.

«Yemine razý olmazsa» yani hâkim huzurunda yemine razý olmazsa demektir. Çünkü baþkasýnýn huzurunda yemine raz» olmamasýnýn itibarý yoktur. T.

METÝN

Öfke halinde ilk ikisi tevakkuf eder. Niyet ederse talâk vâki olur, etmezse vâki olmaz. Talâk müzakeresi halinde yalnýz birincisi tevakkuf eder. Son ikisi ile niyet etmese bile talâk vâki olur. Çünkü delâletle beraber kazaen niyetim yoktur diye iddiasýnda tasdik edilmez. Çünkü delâlet daha kuvvetlidir. Zira zâhirdir. Niyet ise batýnî (gizli) bir iþtir. Onun için kadýnýn delâlet üzerine getirdiði beyyine kabul edilir. Niyet üzerine getirdiði beyyinesi kabul edilmez. Meðerki onu ikrar ettiðine beyyine getirilmiþ olsun. Ýmâdiyye.

ÝZAH


«Öfke halinde lk ikisi tevakkuf eder.» Yani red ve cevap olabilen ile sitem ve cevap olabilen tevakkuf eder. Cevap için teayyün eden tevakkuf etmez. Bunun izahý þudur: Öfke hali talâka elveriþli olduðu gibi red ve uzaklaþtýmaya ve sövüp saymaya da elveriþlidir. Ýlk iki kýsmýn sözleri buna da ihtimallidirler. Binaenaleyh hal bizzat talâka ve baþkasýna ihtimalli olmuþtur. Onu niyet ettimi sözünün muhtemel bulunduðu bir þeyi niyet etmiþ demektir. Zâhir de kendisini yalanlamaz. Binaenaleyh kazaen tasdik olunur. Sonuncu kýsmýn lâfýzlarý yani sýrf cevap olmaya yarayanýn sözleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunlar talâka ve baþkasýnaihtimalli olsalar da bunlarda red, uzaklaþtýrma ve sövüp sayma ihtimali yok olunca hal talâk iradesi için teayyün eder. Bu sebeble sözünde zâhiren talâk tarafý tercih edilir. Artýk onu zâhiren deðiþtirmek hususundaki iddiasý tasdik edilmez. Onun için bu sözlerde niyete baðlý olmaksýzýn kazaen talâk vâki olur. Nitekim sarîh talâkta bununla ipten çözülmeyi kasdettiðini iddia etse tasdik olunmaz.

«Yalnýz birincisi tevakkuf eder.» Yani yalnýz red ve cevaba elveriþli olan tevakkuf eder. Çünkü müzakere hali talâka elveriþli olduðu gibi red ve uzaklaþtýrmaya da elveriliþidir, sövmeye elveriþli deðildir. Birincinin sözleri de öyledir. Onlarla talâký deðil de reddi niyet ederse zâhire muhâlif olmaksýzýn sözünün muhtemelini niyet etmiþ olur. Binaenaleyh talâkýn vukuu niyete baðlý kalýr. Son iki nev´in sözleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü onlar talâka ihtimalli olsalar da müzakere halinin muhtemel bulunduðu red ve uzaklaþtýrmaya ihtimalli deðillerdir. Binaenaleyh zâhiren talâk tarafý tercih edilir. Ondan deðiþtirmek isterse tasdik olunmaz. Onun için bu sözlerle niyetsiz kazaen talâk vâki olur.

Hâsýlý birinci nev´i rýza, öfke ve müzakere hallerinde niyete baðlýdýr. Ýkinci nev´i yalnýz rýza ve öfke hallerinde niyete baðlý kalýr. Müzakere halinde niyetsiz talâk vâki olur. Üçüncü nev´i yalnýz rýza halinde niyete baðlý kalýr. Öfke ve müzakere hallerinde niyetsiz talâk vâki olur.

METÝN

Sonra niyet þart kýlýnan her yerde sual "mi" edatýyla yapýlýrsa talâk niyet edildiði takdirde "evet" sözüyle vâki olur. Sual "kaç" sözüyle yapýIýrsa talâk "bir" sözüyle vâki olur. Nitekim þart kýlýnmasý bahis mevzuu olmaz. Bezzâziye. Bu bellenmelidir. Erkeðin iddetini bekle, rahmini temizle ve sen birsin sözleriyle bir talâk-ý ric´î vâki olur. Velevki fazlasýný niyet etmiþ olsun. Esah kavle göre bir kelimesinin i´rabýna itibar yoktur.

Kalanlarýyla yani zikredilen kinâye lâfýzlarýn geri kalanlarýndan "seç" sözünden baþkalarýyla niyet ettiði takdirde bir yahut iki talâk-ý bâin niyet ederse bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü tekarrur etmiþ bir kaidedir ki, talâk kelimesi masdardýr, sýrf adede ihtimali yoktur. Cins birliðini kasdederse üç talâk vâki olur. Onun için cariyede ikiyi niyet sahih olur. Seç kelimesinde ise üçü niyet dahi sahih olmaz. Kadýn kendisini boþamadýkça bu kelimeyle ve emrin elinde olsun sözüyle talâk vâki olmaz. Nitekim gelecektir. Yani zikredilen kinâye lâfýzlariyle dediðine göre: "Bazý kinâyelerle meselâ ben seni boþamaktan beriyim, senin talâkýnýn yolunu býraktým. sen mutlakasýn, sen filanýn karýsýndan daha mutallakasýn deyip filanýn karýsýnýn boþanmýþ bulunmasý ve sen t, I, k ve bunlara benzer ulemanýn açýkladýklarý kinâyelerle de ric´î talâk olur." diye bir itiraz vârid olamaz.

ÝZAH

«Sual, mi edatýyla yapýlýrsa» yani birisi: Sen þöyle dedin mi diye sorarsa, bu talâk suali olurmu? Cevap veren müftü: Evet, niyet ettiyse olur der. H.

«Sual kaç sözüyle yapýlýrsa» yani soran kimse: Ben þöyle dedim, kaç talâk vâki olur derse, müftü: Bir talâk vâki olur cevabýný verir. Niyetin þart olup olmadýðýndan bahsetmez. Yani niyet ettinse bir olur demez. H.

«Bir talâk-ý ric´î vâki olur.» Velevki talâk-ý bâini niyet etmiþ olsun. H.

«Ýddetini bekle...» sözüyle bir talâk-ý ric´î vâki olur. Çünkü bu söz izmâr (kapalý konuþma) bâbýndandýr. Yani seni boþadým iddetini bekle yahut iddetini bekle, çünkü seni boþadým mânâsýnadýr. Bu sözü cima´da bulunduðu karýsýna söylerse kadýn boþ düþer ve iddet vâcip olur. Cima´da bulunmadýðý karýsýna söylerse niyetiyle amel ederek kadýn boþ düþer, fakat iddet vâcip olmaz. Telvîh´de böyle denilmiþtir. Tamamý Nehir´dedir.

«Rahmini temizle» sözü hakkýnda Bedâyi´den naklen izahat vermiþ, onun iddet kelimesinden alýnarak iddet beklemekten kinâye olduðunu bildirmiþtir. Binaenaleyh onun hakkýnda da iddetini bekle cümlesi hakkýnda söylediklerimiz söylenir.

«Sen birsin» cümlesinde talâký niyet ederse bir sözü mahzuf bir masdarýn sýfatý olur. Yani sen bir talâk boþsun demek olur. Sarîh sözle yapýlan talâkýn arkasýndan ric´at gelir. Yani talâk ric´î olur. Masdar üçü niyete elveriþli olsa da burada bir diye söylemesi üç niyet etmesine mâni olur.

«Bir yahut iki talâk-ý bâin niyet ederse bir talâk-ý bâin vâki olur.» Hâsýlý bir veya iki talâk niyet ederse yalnýz bir talâk vâki olur. Hatta hür olan karýsýný bir defa boþar da sonra talâk-ý bâinle boþayarak ikiyi niyet ederse bir talâk-ý bâin boþ olur. Üçü niyet ederse üç olur.

«Onun için cariyede ikiyi niyet sahih olur.» Çünkü onun hakkýnda iki talâk cinsin tamamýdýr. Yani hür kadýn hakkýnda üç talâk ne ise cariye hakkýnda iki talâk odur.

«Seç kelimesinde ise üçü niyet dahi sahih olmaz.» Yani ondan önceki üç kelimede üç talâký niyet sahih olmadýðý gibi seç kelimesinde de sahih olmaz. T.

«Kadýn kendisini boþamodýkça» yani kocasý talâký niyet edip yahut halin delâletiyle talâk anlaþýlýp kadýn da kendini boþamadýkça talâk vâki olmaz. Çünkü bu tefvizin kinâyelerindendir. Talâký îkâ´ýn kinâyelerinden deðildir. Nitekim bundan sonraki bâbta gelecektir.

«Ben seni boþamaktan beriyim.» sözüyle niyet bulunduðu takdirde bir talâk-ý ric´î vâki olur. Fetih. Lâkin Cevhere´de: "Ben senin nikâhýndan berîyim derse niyet ettiði takdirde talâk vâki olur. Ama ben senin talâkýndan berîyim derse br þey vâki olmaz. Çünkü bir þeyden beraet etmek onu býrakmaktýr." denilmiþtir. Bezzâziye´de beyan edildiðine göre ben senin talâkýndan beriyim sözü hakkýnda sahih kabul edilen kaviller muhteliftir. Hâniyye´de bununla talâk olmadýðý kesin olarak sahih kabul edilmiþ, Fetih ve Hulâsa´da se bu söz hakkýnda ihtlâfrivâyet olunmuþtur. Fetih sahibi: "Bence en münasib bir talâk-ý bâin vâki olmaktýr. Çünkü talâktan berî cimanýn hakikatý onu yapmaktan aciz kalmayý istilzam eder ki, bu da iddetin bitmesi veya üç talâk yahut hiç talâk yapamamak suretlerinden biriyle kadýndan ayrýlmaktýr. Bu suretle o söz kinâye olur. Onunla talâký niyet ederse talâk olur ve iki nev´i ayrýlýðýn birine sarfedllir. O da üçten aþaðý olan ayrýlýktýr." demiþtir.

Ben derim kÝ: Bu sözün muktezasý bir talâk-ý bâin vâki olmaktýr. Çünkü talâkýn vukuu sarih sözle deðil beraet lâfzýyladýr.

«Sen filanýn karýsýndan daha mutallakasýn.» sözü kadýnýn filan karýsýný boþamýþ sözüne cevap olarak söylemiþse talâk vâkidir. Ama diyaneten tasdik olunmaz. Çünkü halin delâleti niyet yerini tutar. Tutmamýþ olsa taalâk ancak niyetle vâki olur. O halde sarih sözlerden deðildir. Onlardan sonra niyete baðlý kalmaz. Fetih sahibi bunu ta´lil ederken: "Ýsm-i tafdil sarîh sözlerden deðildir." demiþtir.

«Karýsýnýn boþanmýþ bulunmasý» þayet boþanmýþ deðilse bu talâk vâki deðildir. Bu kaydý Bahýr sahibi zikretmiþtir. Lâkin Fetih´de sarîh bâbýnýn baþýnda: "O kadýnýn boþanmýþ olup olmamasý fark etmez." denilmiþtir.

«Sen t, I, k...» Sarih bâbýnda Zahîre´den naklen arzetmiþtik ki, Zahîre sahibi bu harfleri: "Açýk sözden ne anlaþýlýrsa bunlardan da o anlaþýlýr. Þu kadar var ki, bunlar sarih söz gibi kullanýlmazlar. Binaenaleyh niyete muhtaç olmak hususunda kinâye gibi olmuþlardýr." diye ta´lilde bulunmuþtur.

«Ve bunlara benzer ilah...» Talâk üzerine olsun, talâkýný sana baðýþladým, talâkýný sana sattým - kadýn bedelsiz satýn aldým demek þartýyla - talâkýný al, talâkýný sana ödünç verdim, Allah talâkýný diledi yahut kaza buyurdu gibi sözlerin hepsinde niyetle bir talâk-ý ric´î vâki olur. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtir Bahýr´da bunlara: "Talâk senindir veya senin üzerinedir, benim karým deðilsin, ben senin kocan deðilim, talâkýný sana emânet ettim." sözleri de ilave edilmiþtir. Muhît´te beyan edildiðine göre bunlarla kadýnýn emri kendi elinde olur.

METÝN

Bir adam karýsýna üç deta: Ýddetini bekle der de birinci ilâ talâk, diðerleri ile hayýz niyet ederse kazaen tasdik olunur. Çünkü sözünün hakikatini niyet etmiþtir. Diðerleri ile bir þey niyet etmezse üç talâk vâki olur. Çünkü birinciyi niyetle hal talâka delâlet etmiþtir. Hatta yalnýz ikinciyle talâký niyet ederse iki talâk, yalnýz üçüncü ile talâký niyet ederse bir talâk vâki olur. Hiç biriyle talâk niyet etmediyse hiç talâk vâki olmaz. Bunun kýsýmlarý yirmi dörttür. Bunlarý Kemâl zikretmiþtir. Yirmidörde þu da ziyade olunur: Hepsiyle bir talâk niyet ederse diyaneten bir talâk, kazaen üç talâk vâki olur.

ÝZAH

«Diðerleri ile hayýz niyet ederse..» Bu hüküm konuþtuðu kadýn hayýz görenlerden olduðuna göredir. Kadýn hayzýndan kesilmiþ veya küçük olursa kocasý: Birinci sözümle talâk, kalanlarýyla aylarla iddeti kasdettim dediði takdirde hüküm yine budur. Fetih.

«Çünkü birinciyi niyetle...» Fetih sahibi diyor ki: "Bu zikredilenlerden anlaþýldýðýna göre talâk müzakeresi hali sadece talâk istemeye münhasýr deðildir. Bu, ulemanýn söyledikleri: "Talâk müzakeresi hali kadýnýn veya ecnebî birinin o kadýnýn talâkýný istemesidir." sözüne muhâliftir. Bilâkis o sözden de, mücerred yeni talâk îkâ´ýndan da umumîdir."

«Bunun kýsýmlarý yirmidörttür.» Ki hâsýlý þudur: Bu adam ya bütün söyledikleriyle talâk niyet etmiþtir yahut birinciye talâk veya hayýz niyet etmiþ baþka bir þey kasdetmemiþtir. Yahut yalnýz ilk iki sözle talâk kasdetmiþtir veya birinci ve üçüncü sözle talâk kasdetmiþtir. Yahut ikinci ve üçüncüyle talâk, birinciyle hayýz kasdetmiþtir. Bu altý surette üç talâk vâki olur. Yahut yalnýz ikinciyle talâk niyet etmiþtir baþka bir niyeti yoktur veya birinci ile talâk ikinci ile hayýz kasdetmiþtir, baþka bir niyeti yoktur. Yahut birinci ile talâk, üçüncü ile hayýz kasdetmiþtir, baþka bir niyeti yoktur. Yahut son iki sözüyle talâk kasdetmiþtir, baþka bir niyeti yoktur. Yahut ilk iki sözüyle hayýz kasdetmiþtir, baþka bir niyeti yoktur veya birinci ve üçüncüyle hayýz kasdetmiþtir, baþka niyeti yoktur. Yahut birinci ve ikinciyle talâk, üçüncü ile hayýz kasdetmiþtir veya birinci ve üçüncüyle talâk, ikinci ile hayýz kasdetmiþtir veya birinci ve üçüncüyle talâk, ikinci ile hayýz kasdetmiþtir yahut birinci ve ikinci ile hayýz, üçüncü ile talâk kasdetmiþtir yahut birinci ve üçüncü ile hayýz, ikinci ile talâk kasdetmiþtir. Yahut yalnýz ikinci ile hayýz kasdetmiþtir, baþka bir niyeti yoktur. Bunlar onbir eder ki, bu sözlerle iki talâk vâki olur. Yahut her sözüyle bir hayýz veya üçüncü sözüyle talâk veya hayýz kasdedip baþka bir niyeti olmaz; Yahut ikinci sözüyle talâk, üçüncü sözüyle hayýz kasdeder, baþka bir niyeti yoktu. Yahut son iki sözüyle yalnýz hayýz kasdeder, baþka bir niyeti yoktur veya ilk sözüyle talâk ikinci ve üçüncü sözleriyle hayýz kasdeder. Bu altý kýsýmda bir talâk vâki olur. Yirmidördüncüsü bütün sözleriyle hiç bir þeyi niyet etmemektir. O zaman hiç bir þey vâki olmaz.

Kaide þudur: Bu adam biriyle talâký niyet edince talâk müzakeresi sabit olur. Ondan sonraki ile hayzý niyet ederse tasdik olunur. Çünkü talâkýn akabinde hayýzla iddet beklemek açýk bir iþtir. Sonrakiler hiç bir þey niyet etmediði iddiasý tasdik olunmaz. Ama hiç bir sözüyle talâký niyet etmezse sahih olur. Her niyet edilenden öncekinin hükmü böyledir. Daha önce talâký niyet ettiði bir söz geçmemiþ olmak þartýyla söylediði sözle hayzý niyet ederse talâk vâki olur ve müzakere hali sübut bulur. Artýk onda zikredilen hüküm câridir. Ama daha önce talâk niyet ettiði bir söz geçtiyse bunun hilâfýnadýr. Onunla ikincisi vâki olmaz. Nehir´de Fetih´den naklen böyle denilmiþtir. H.

Ben derim ki: Daha iyi açýklamak için biz bu kaideyi geçen bazý suretlerde izah edelim: Birinci sözle yalnýz hayzý niyet eder de baþka bir niyeti bulunmazsa üç talâk vâki olur. Çünkü birincisi ile hayzý niyet edince bir talâk vâki olur. Zira ondan önce talâk yapýlmamýþtýr. Ýkinci ve üçüncü ile dahi hayzý niyet ederse niyeti sahih olur. Çünkü onlardan önce birinci vâki olmuþtur. Birinci ile talâk, ikinci ile hayýz niyet eder de baþka bir niyeti bulunmazsa iki talâk vâki olur. Çünkü ikinci ile hayzý niyet etmesi sahihtir. Ondan önce birinci îkâ´ edilmiþtir. Üçüncü ile bir þey niyet etmeyince onunla diðer bir talâk vâki olur. Zira birincinin vâki olmasýyla müzakere hal sübut bulmuþtur. Bütün söyledikleri ile hayýz niyet ederse bir talâk vâki olur ki, o da birincidir. Çünkü ondan önce talâk îkâ´ý geçmemiþtir. Ýkinci ve üçüncü ile hayzý niyet etmesi sahihtir. Zira onlardan önce talâk îkâ´ý geçmiþtir. Kýyas buna göredir.

«Diyaneten bir talâk...» Çünkü sen boþsun sözünde olduðu gibi te´kidi kasdetmiþ olmasý ihtimali vardýr. Fetih.

«Kazaen üç talâk vâki olur.» Çünkü her sözüyle üçte bir talâký niyet etmiþtir. Talâk parçalanmayý kabul etmez. Binaenaleyh tamamlanarak üç bütün talâk vâki olur. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Fetih sahibi diyor ki: "Te´kid zâhirin hilâfýdýr. Biliyorsun ki kadýn hâkim gibidir. Zâhiren iddiasýnýn aksini bildiði vakit kendisini ona teslim etmesi helâl olamaz." Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Ben bir talâk kasdettim, onunla üç hayýz beklesin demek istedim þeklinde iddiada bulunursa tasdik olunur. Çünkü ihtimallidir. Zâhir kendisini yalanlamaktadýr."

Ben derim ki: Bunun bir misli de Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sindedir.

METÝN


Sen boþsun iddetini bekle der yahut Arabça vav veya fa harflerinden biriyle atfederse biri niyet ettiði takdirde bir, ikiyi niyet ettiði takdirde iki talâk vâki olur. Hiç talâk niyet etmezse vavla atfettiðinde iki, fa ile atfettiðinde bazýlarýna göre bir, bazýlarýna göre iki talâk vâki olur. Karýsýný cima´dan sonra bir defa boþar da arkacýðýndan onu üç yaparsa sahih olur. Nitekim ric´î talâkla boþar da karýsýna dönmeden onu bâin veya üç talâka çevirirse sahihtir. Kezâ iddet içinde: «Kanma bu boþamakla bir talâk daha lâzým getirdim." derse dediði gibi olur. Seni boþarsam o talâk bâin olsun yahut üç olsun der de sonra boþarsa ric´î talâk meydana gelir. Çünkü vasýf mevsuftan önce bulunmaz. Nitekim geçmiþti.

ÝZAH


«Biri niyet ettiði takdirde bir...» Yani iddetini bekle sözüyle her üç surette hayýzla iddet beklemeyi emreder talâký kasdetmezse tasdik olunur. Çünkü bu bâbtaki emir talâkýn akibinde zâhir olmuþtur. Nitekim yukarýda geçmiþti.

«Ýki talâk vâki olur.» Bunlarýn ikisi de ric´îdir. Çünkü iddetini bekle sözüyle bâin talâk vâklolmaz. Nitekim biliyorsun.

«Vavla atfettiðinde iki...» Hiç atýf yapmadýðý surette yine iki talâk vâki olur. Çünkü her iki surette yeni bir emir, yeni bir cümle olur. Bu söz talâk müzakeresi halinde söylendiði için talâka yorumlanýr. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Bazýlarýna göre bir talâk vâki olur.» Muhît sahibi mezhebin bu olduðunu söyleyerek kesinlikle buna kâil olmuþtur ve: "Fa vasýf içindir." diyerek ta´lilde bulunmuþtur. Yani bu emrin hayýzla iddet beklemeye yorumlanmasýný ifade eder demek istemiþtir.

«Bazýlarýna göre iki talâk vâki olur.» Hâniyye sahibi bunu tercih etmiþtir. Bunun vechi emri talâka yorumlamaktýr. Çünkü müzakere halidir. Ben derim ki: Birinci kavil daha yerindedir.

«Bir defa boþar da ilah...» Burada Zahîre ve diðer kitablarýn ibâreleri þöyledir: "Karýsýný bir talâk-ý ric´î ile boþar da sonra iddeti içinde: Ben bu talâký bâin veya üç yaptým derse Ebû Hanife´ye göre sahih olur. Bu ifade musannýfýn ibâresinden daha kýsa ve daha zâhirdir. Ýddet içinde diye kayýtlamasý iddet çýktýktan sonra kadýn ecnebî olduðu içindir. Artýk ona yaptýðý talâký üçe veya bâine çevirmek elinde deðildir. Onun için þârih cima´dan sonra diye kayýdlamýþtýr. Zira cima´dan önce olursa o talâký üçe çeviremez. Kadýn üçe çevirmeden iddet lâzým gelmemek üzere bâin olup gider.

«Karýsýna dönmeden» diye kayýdlamasý döndükten sonra çevirirse talâkýn amelî bâtýl olacaðý içindir. Artýk onu bâin veya üç yapmasý imkânsýzdýr. Talâký iddet içinde bâine çevirdiði vakit iddet ric´î talâký yaptýðý günden baþlar. Nitekim Bezzâziye sahibi bunu zikretmiþtir. Yani çevirdiði günden baþlamaz. Sarîh bâbýnýn baþýnda Bedâyi´den naklen arzetmiþtik ki, bir talâký üçe çevirmenin mânâsý ona iki talâk katmakla olur. Yoksa biri üçe böler mânâsýna deðildir.

T E M B Ý H : Bir kimse talâký zikreder de aded söylemezse sustuktan sonra kendisine kaç demek istedin diye soruldukta üç defa cevabýný verirse, Þeyhayn´a göre üç talâk vâki olur. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Sorulmaz da sustuktan sonra üç defa derse bakýlýr: Susmasý nefesi kesildiði içinse kadýn üç defa boþ olur. Çünkü buna muztardýr. Bu susma fâsýla sayýlmaz. Aksi takdirde bir talâk boþ olur. Nitekim Bezzâziye´de belirtilmiþtir. Cevhere´de þöyle denilmektedir: "Bir kimse karýsýna: Sen boþsun der de sustuktan sonra kendisine kaç defa diye sorulur ve cevabýný verirse Ýmam Muhammed´e göre de üç talök vâki olur." "Hâniyye´de: "Bu kavlin Ebû Hanife´ye aid olmasý ihtimali vardýr. Zira ona göre bir defa boþar da sonra ben onu üç yaptým derse üç olur." denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, boþayan kimseye: "Üçle de." denilir de o da "üçle" derse evleviyetle vâki olur. Çünkü burada üçe çevirmek daha zâhirdir. Bezzâziye´de þöyle denilmektedir; "Bir adam karýsýna: Sen bir talâk boþsun der de kadýn: Hezar cevabýný verirse, o da hezar dediði takdirde niyet ettiði olur. Aksitakdirde bir þey olmaz." Hezar: Farsça bin demektir. Bu bizim anladýðýmýza aykýrý deðildir. Çünkü kadýn kocasýna talâký bine çevirmesini emretmemiþtir. O ancak ihtimalli bir ta´rizde bulunmuþtur. Sadedinde bulunduðumuz meselede ise kendisine talâký üçe çevirmesi emrolunmuþ o da cevap vermiþtir. Cevap sualde söyleneni tezammun eder. Üstadlarýmýzýn üstadý Sâlhânî´nin elyazýsýyla böyle tesbit edilmiþtir.

Ben derim ki: Anlaþýldýðýna göre kadýnýn kocasýna üçü söyle demesi o sayýyý ilk sözüne katmasýný emirdir. Bu lahîk olmaz. Nitekim kocasý sustuktan sonra istenmeden bunu söylerse hüküm budur. Evet, kadýna: Sen boþsun der de kadýn: Beni üçle boþa diye teklifte bulunur, o da üçle derse bunun üçe çevirme ve yeni bir boþama olduðunda þüphe yoktur. Çünkü isteðin cevabýdýr. Allahu a´lem!

«Dediði gibi olur.» Yani birinci surette üç talâk, ikincide iki talâk vâki olur. Nitekim Hâniyye ile Bezzâziye´de bildirilmiþtir. Bu izaha göre birinci boþamaya iki talâk, ikincidekine bir talâk katmýþ olur.

«Nitekim geçmiþti.» Yani cima edilmeyen kadýnýn talâkýndan az önce geçmiþti. H. Þârih: "Hayýrla!" sözüyle orada tâlikler meselesinde Bahýr sahibiyle geçen bahse iþaret etmiþtir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 08 Mart 2010, 20:51:46
SARÝH SARÝHA VE BÂÝNE MÜLHAK OLUR



METÝN


Sârih talâk sarîha ve iddet þartýyla bâin talâka lahîk olur. Bâin talâk ise sarîha lahîk olur, baine lahîk olmaz. Sarihtan murad niyete muhtaç olmayan talâktýr. Bâin olsun, ric´î olsun fark etmez. Fetih. Üç talâk dahi sarîhtan sayýlýr. Ve her iki nev´i talâka lahîk olur. Mal þartýyla talâk dahi öyledir. Binaenaleyh ric´î talâka lahîk olur, malý vermesi i´cab eder. Bâine de lahîk olur, fakat talâk vâki olsa da mal lâzým gelmez. Nitekim Hulâsa´da beyan edilmiþtir. Þu halde meþhur kavle göre bunda mu´teber olan mânâ deðil lâfýzdýr.

ÝZAH

«Sarîh talâk sarîha lahîk olur.» Misâli karýsýna: Sen boþsun dedikten sonra bir daha sen boþsun demektir. Yahut karýsýný mal þartýyla boþamasýdýr. Ýkinci sarîh sözde o sözle ric´î veya bâin talâk vâki olmasýnýn bir farký yoktur.

«Bâin talâka lahîk olur.» Misâli karýsýna: Sen bâinsin dedikten veya mal þartýyla hul´ yaptýktan sonra sen boþsun yahut bu boþtur demesidir. Bunu Bahýr sahibi Bezzâziye´den nakletmiþ, sonra þunlarý söylemiþtir: "Sarîh talâk bâine lahîk olunca o da bâin olur. Çünkü evvelki talâkýn bâin oluþu ric´ata (karýsýna dönmeye) mânidir. Nitekim Hulâsa´da belirtilmiþtir. Bâine lahîk olan sarîhi kadýna onunla hitap ve iþaret ederse diye kaydetdik. Bu; benim her karým boþ olsun sözünden ihtiraz içindir. Çünkü hul´ yaptýðý karýsýna vâki deðildir ilah..." Bunu þârih: "Bezzâziye´deki þu ifade müstesnadýr..." diyerek zikredecektir. Bu hususta sözgelecektir.

«Ýddet þartýyla...» Bu þart ilhakýn bütün suretlerinde mutlaka lâzýmdýr. Onu en sonra söylese daha iyi olurdu. H.

«Sarîhten murad niyete muhtaç olmayan talâktýr.» Buradan baþlayarak "meþhur kavle göre" sözüne kadar olan kýsmý "Bâin sarîha lahîk olur." cümlesinden önce zikretmek gerekirdi. Çünkü bunlarýn hepsi ilk cümlenin müteallakatýndandýr. Yani "Sarîh sarîha ve bâine lahîk olur." cümlesine teallûk ederler. Bir de ikinci cümledeki sarîhtan murad hassaten talâk-ý ric´îdir. Nitekim az sonra göreceksin. Yani buradaki sarîhtan murad sözün hakikatýdýr. Onun hususi bir nev´i deðildir. Hususi bir nev´i yalnýz talâk-ý ric´î yapmaya yarayan sözdür. Buradaki ise daha umumidir.

Kinâyeye gelince: onun: Ýddedini bekle, rahmini temizle, sen birsin ve bunlara mülhak talâk-ý ric´î ifade eden sözleri zâhir rivayete göre niyet þartýyla bâine mülhak olurlarsa da, bunlarla ric´î talâk vâki olduðu için sarîh mânâsýndadýrlar. Nitekim Bedâyi´de bildirilmiþtir. Yani bunlar bâine lahîk olma hükmünde sarîha mülhak sözlerdir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Minah´da ise þöyle denilmiþtir: "Bu sözlerin sahih olmasý izmâr (kapalýlýk) suretiyledir. Zira sen birsin sözünün manâsý sen bir talâkla boþsun demektir. Bu suretle hüküm sarîha verilmiþ olur. Lâkin bu kapalýlýk sâbit olmak için mutlaka niyet lâzýmdýr." Böylece Minah sahibi bunlarýn sarîh hükmünde olmasýnýn vechini anlatmýþ oluyor ki, o da kapalý olmalarýdýr. Talâkýn îkâ´ý ise söylenen sözün kendiyle deðil kapalý olanladýr. Lâkin sübutu kapalý olduðu için niyete baðlý kalmýþtýr. Niyetle sâbit olduktan sonra artýk niyete muhtaç deðildir.

Halebî diyor ki: "Þöyle bir itiraz vârid olamaz: Müftâbih kavle göre sen bana haramsýn sözü niyete baðlý deðildir. Halbuki bu söz bâine lahik deðildir. Bâin de ona lahîk deðildir. Çünkü kendisi bâindir. Ýtiraz vârid olamamasý onun niyete baðlý kalmamasý ârizî bir sebeple olduðundandýr. Asýl vaz´ý itibariyle deðildir."

«Bâin olsun, ric´î olsun fark etmez.» Sarih faslýnýn baþýnda Bedayi´den naklettiðimiz þu ifade dahi bunu te´yid eder: "Sarîh; biri sarîh ric´î, diðeri sarîh bâin olmak üzere iki nev´idir. O zaman talâk-ý ric´î ile mal þartýyla talâk da sarîhda dahildir." Kezâ zifaf olmayan kadýnýn talâký faslýndan önce geçen þu ibâre dahi bunu te´yid eder: "Kendileriyle talâk-ý bâin vâki olan sarîh sözlerden bazýlarý da: Sen bâin talâkla boþsun, elbette boþsun, en çirkin talâkla boþsun, þeytan talâkýyla boþsun, uzun talâkla veya geniþ talâkla boþsun ilah... gibi sözlerdir. Bunlarýn hepsi sarîh olup niyete baðlý deðildirler. Bunlarla bâin talâk vâki olur ve hem sarîhe, hem bâine katýlýr." Hulâsa´da þöyle denilmiþtir: "Sarîh bâine lahîk olur. Velevki ric´î olmasýn. Þu da var ki, Mes´ûdî Þerhi Mansûrî´de bildirildiðine göre hul´ yapýlan kadýna sarîh talâk lahîk olabilir. Yeter ki iddeti içinde bulunsun, iddetini bekle gibi sarîh hükmünde bulunan kinâyeyedahi sarîh talâk lahîk olur. Mansûrî daha sonra þunlarý söylemiþtir: "Kinâyeler ve bâin talâklar hul´ yapýlan kadýna lahik olmazlar. Talâk ric´î ise kadýna kinâye lâfýzlar lahîk olur. Çünkü nikâh milki bâkîdir. Ikdü´l-Ferâid sahibi bunun Fetih´deki ifadeyi te´yid ettiðini söylemiþtir." Nehir sahibi bu ifadeyi nakil ve ikrar etmiþtir.

Ben derim ki: Mansûrî´nin kinâyeler ve bâin talâklar sözündeki (ve) edatý nâsih tarafýndan ziyade edilmiþtir. Yani hükümsüzdür, Mansûrî´nin muradý daha önce zikrettiði ric´î kinâyelerin mukabilinde bâin kinâyeleri zikretmektir. Bililyorsun ki kinâye lâfzý ile olmayan bâin talâklar mülhak olan sarih kýsmýndandýr. Aksi takdirde Fetih sahibinin sözünü teyid deðil ona zýd olur.

«Üç talâk dahi sarîhtan sayýlýr ilah...» Ve hem sarîha, hem bâine mülhak olur. Bir adam karýsýný bâin talâkla boþadýktan sonra iddeti içinde üç defa daha boþasa vâki olur. Bu Halep´te vâki olmuþtur. Fethü´l-Kadir sahibi diyor ki; "Hak olan lahîk olmasýdýr. Biliyorsun ki sarih bâine mülhak olur. Velevki kendisi bâin olsun. Lahîk olmayan bâinden murad kinâyedir." Talebesi Ýbn-i Þihne dahi Ikdü´l-Ferâid adlý kitabýnda ona tâbi olduðu gibi Bahýr, Nehir ve Minah sahibleriyle Makdisî, Þürunbulâlî ve diðer ulema da tâbi olmuþlardýr. Az yukarýda Hulâsa´dan naklettiðimizin açýkçasý budur. Bunu Dürer ve Gurer sahibi de te´yid etmiþtir. Nitekim az ileride zikredeceðiz. Üç talâk vâki deðildir sözünü tercih eden buna muhalefette bulunmuþtur. Zira o söz meþhurun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir.

«Mal þartýyla talâk dahi öyledir.» Yani o da sarîhtendir. Velevki vuku bulan talâk bâin olsun.

«Fakat talâk lâzým olsa da mal lâzým gelmez.» Yani kadýný bâin talâkla boþadýktan sonra iddeti içinde mal karþýlýðýnda boþasa ikinci talâk da vâki olur. Ama kadýnýn mal vermesi gerekmez. Çünkü mal vermek kurtulmak içindir. Bu hâsýl olmuþtur. Nitekim Bezzâziye´den naklen Bahýr´da bildirilmiþtir. Yani bundan önceki bunun hilâfýnadýr. Zira karýsýný talâk-ý ric´î ile boþarsa kurtuluþ iddetin bitmesine baðlý kalýr. O talâktan sonra kadýný iddeti içinde mal karþýlýðýnda boþarsa malý vermesi lâzým gelir. Çünkü kocasýndan o anda bâin olmuþtur. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Sonra bilmelisin ki meselemizde mal vermek lâzým gelmese de talâk vâki olmak için onun kabulü mutlaka lâzýmdýr. Çünkü sen bin dirhem vermek þartýyla boþsun sözü kadýnýn talâkýný kabule tâliktir. Binaenaleyh þart bulunmadýkça vâki olmaz. Nitekim Bezzâziye´de belirtilmiþtir. Þu halde burada sarîhte mu´teber olan lâfýzdýr. Yani sarîh lâfýzlarýndan olmasýdýr. Velevki onunla bâin talâk meydana gelsin. Lâfýzdan murad kapalý sözlere de þâmildir. Nitekim evvelce geçtiði vecihle ric´î talâk ifade eden kinâyeler de öyledir."

«Meþhur kavle göre...» sözü bazýlarýnýn Halep vak´asýndaki sözlerini yani "Üç talâk vâki olmaz. Çünkü mânâ itibariyle bu söz bâindir. Bâin bâine lahîk olmaz. Mânâya itibar lâfzaitibardan evlâdýr." ifadesini reddetmektedir. Onlar bu sözün esah olarak müftâbih sayýldýðýný söylemiþlerdir. Bunu musannýf da ifade etmiþtir.

Ben derim ki: Zâhidî´nin Hâvî´sinde Necmüddin´in Esrar´ýna nisbet edilerek þöyle denilmiþtir: "Bir kimse karýsýna: Sen bâinsin dedikten sonra iddet içinde sen üç defa boþsun dese, Ebû Hanife´ye göre üç talâk vâki olmaz. Çünkü bu üç talâk mânâ itibariyle aðýr beynûnettir. Ýmameyn´e göre üç talâk vâki olur. Çünkü lâfýz itibariyle sarîhtir. Esah olan Ebû Hanife´nin kavlidir. Zira itibar lâfza deðil mânâyadýr." Sonra Hâvî sahibi bu sözün bir mislini de Ûyûn þerhine nisbet etmiþtir. Sonra daha baþka bir kitaba nisbetle þöyle demiþtir: "Ýmam Muhammed´e göre üç talâk vâki olmaz. Fetva onun kavline göredir. Bunun bir misli de Üstüriþnî´nin Fusul´ündedir." Musannýf Minah´da bu sözün reddini üzerine almýþtýr. Þürunbulâliyye sahibi de ondan naklederek ikrarda bulunmuþtur. Tekerrür etmiþtir ki, Zâhidî zayýf rivâyetleri nakleder. Onun yalnýz baþýna naklettiði rivâyetlere tâbi oIunmaz. Hulâsa, Bezzâziye ve diðer kitablarda onun söylediðine muhâlif nakiller bulunmuþtur. Nitekim yukarýda arzettik.

Dürer ile Ya´kubiyye´de dahi az ileride beyan edeceðimiz vecihle onun hilâfýna istidlalde bulunulmuþtur. Bizim tâbi olmamýz için Fethü´l Kadir sahibinin söylediði kâfidir. Ondan sonra gelenler de ona tâbi olmuþlardýr. Onun için þârih de ona itimad etmiþ, onu meþhur saymýþtýr. Buna þu da kesinlikle delâlet eder ki, o adam karýsýný boþar da sonra hul´ yapar ve iddet içinde: Sen boþsun derse bu söz de lâfzan sarîh, mânen bâindir. Ama kesin olarak talâk vâkidir. Ulema sarîh talâkýn bâine lahîk olacaðýna Teâlâ Hazretlerinin: "Kadýnýn fidye vermesinde karý-kocanýn ikisine de bir günâh yoktur." âyet-i kerîmesiyle istidlal etmiþlerdir. Bu âyetten murad hul´dur. Bundan sonra Teâlâ Hazretleri: "Kadýný yine boþarsa artýk baþka kocaya varmadýkça o adama helâl olmaz." buyurmuþtur. Cümleyi fa harfiyle baðlamýþtýr. Fa takib içindir. Fetih sahibi: "Hul´dan sonra üç talâkýn vâki olacaðýna nass budur." diyor. Bu sözün bir misli de Telvîh´den naklen Dürer´dedir.

Hayreddin-i Remlî Hâþiyelerinde þu ifade vardýr: "Müþtemi´lü´l-Ahkâm´da beyan edildiðine göre bâin bâine lahîk olmaz. Yani lâfzan bâin demek istiyor. Manevî bâin ise lâfzî bâine mülhak olur. Üç talâk böyledir. Bu Mebsûttan nakledilmiþtir."

«Bâin talâk bâine lahîk olmaz.» Lahîk olmayan bâinden murad kinâye lâfzýyla olandýr. Çünkü talâk yapmakta zâhir olmayan budur. Fetih´de de böyle denilmiþtir. Lahîk olmayan diye kayýdlamasý ilk zikir ettiði bâinin kinâye ve sarîh lâfýzlara eam ve þâmil olduðuna iþaret içindir. Sarîh, mal þartýyla boþamak gibi beynûnet ifade eden sözdür. O zaman ikinci cümledeki yani "Bâin sarîha lahîk olur, bâine lahîk olmaz." cümlesindeki sarîhten murad sadece ric´î sarîhtir, bâin sarîh deðildir. Bununla anlaþýlýr ki, þârihin evvela Fetih´tennaklettiði: "Sarîh niyete muhtaç olmayan sözdür. Bu sözle vâki olan talâk bâin veya ric´î imiþ fark etmez." ifadesi birinci cümledeki sarîha mahsustur. Yani "Sarîh sarîha ve bâine lahîktir." ifadesine mahsustur. Nitekim Fethü´l-Kadir´in burada zikrettiðimiz ifadesi de bunu gösterir.

Buna þu iki fer´î mesele de detâlet eder: Birincisi Kýnye´de Özcendî´den naklen zikredilmiþtir ki þudur: "Bir adam karýsýný bin dirhem vermesi þartýyla boþar da kadýn bunu kabul ederse, sonra kadýna iddeti içinde sen bâinsin derse talâk vâki olmaz." Ýkincisi Hulâsa´da olup hul´un altýncý cinsindendir ve þudur: "Kadýný mal karþýlýðýnda boþar da sonra ona iddeti içinde hul´ yaparsa sahih olmaz." Bu da bizim söylediðimiz mânâda açýktýr. Bununla Bahýr sahibinin söylediði, Nehir sahibinin de kendisine uyduðu istiþkâl meselesi sâkýt olur. Bahýr sahibi kendi anladýðýna göre bu iki fer´î meseleyi müþkil görmüþ, sarîhten murad sarîh bâine þâmil olan sözdür diyerek ulemanýn mal vermek þartýyla kadýn boþamayý sarîh kabîlinden saydýklarýný, bâin sarîha lahîk olur dediklerini, binaenaleyh birinci fer´î meselede talâkýn vuku bulmasý gerektiðini, ikinci meselede de hul´un sahih olmasýný ileri sürmüþ, sonra þunlarý söylemiþtir: "Hul´ sahih deðildir demekten muradýn mal lâzým gelmez mânâsýna alýnmasýndan baþka kurtuluþa çare yoktur. Buna delil Hulâsa sahibinin bunun aksini açýklamasýdýr ki, o da þudur: Kadýný hul´dan sonra mal karþýlýðýnda boþadýðý zaman talâk vâki olur. Ama mal vermesi icab etmez. Tabii bunlarýn aralarýnda fark yoktur."

Ben derim ki: Böyle bir zâtýn bu sözleri söylemesi þaþýlacak þeydir. Evvela ikinci cümledeki sarîhten murad yalnýz ric´î talâktýr. Birinci cümledeki sarîh bunun hilâfýnadýr. Bu izaha göre iki fer´î mesele arasýnda asla iþkâl yoktur. Bilâkis her ikisi bizim söylediklerimize delildir.

Ýkincisi: Onun kurtuluþa çare dediði pek uzak bir ihtimaldir. Bilâkis kurtuluþa çare bizim söylediklerimizdir.

Üçüncüsü: Bu fer´î mesele ile aksinin arasýnda fark bulunmadýðýný iddia etmesi son derece kapalýdýr. Çünkü aralarýnda açýk fark yardýr. Kadýný hul´dan sonra mal mukabilinde boþarsa mal vermesi icab etmez. Çünkü mal vermek o adamýn elinden kurtulmak içindir. Bu ise yukarýda beyan ettiðimiz gibi hâsýl olmuþtur. Hul´dan önce mal mukabilinde boþarsa malýn sâkýt olmasýnýn hiç bir vechi yoktur. Çünkü malý vermeden yapýlan talâkla o adamýn elinden kurtuluþ hâsýl olamaz. Bilâkis iddetin bitmesine baðlý kalýr. Þu halde mal vermekle matlub hâsýl oldu demektir. Mal vermekle matlub tehakkuk ettikten sonra bu iç ârýz olan hul´ ile bâtýl olmaz. Bilâkis bizzat hul´ bâtýl olur. Çünkü kurtuluþ hul´dan önce hâsýl olmuþtur. Artýk hul´un bir faydasý kalmaz. Birçok zevatýn ayaklarýnýn kaydýðý bu makamý izah hususunda bana zâhir olan budur. Bunu ganimet bil! Çünkü bu, Allahu Zülcelal´in yardýmýyla bu kitaba mahsus olan þeyler cümlesindendir.

Sonra Sadru´þ-Þeria üzerine yazýlmýþ Ya´kubiyye hâþiyelerinde þunu gördüm: "Bir deulemanýn sarîh olmayan bâin sarîha lahîk olur, sözleri mutlak býrakýlmamak gerekir. Çünkü bâin olan sarîha lahîk olmaz. Birinci cümleden haber olmak ihtimali vardýr. Nitekim gizli deðildir. Meðerki iki bâinin arasýnda fark olduðu iddia edilsin. O zaman biri ile digerinden haber vermek sahih olmaz." Bu, Allah´a hamdolsun benim anladýðýmýn tâ kendisidir. Yani ikinci cümledeki sarîhtan murad sadece ric´î sarîhtir.

Ya´kubiyye´nin: "Meðerki iki bâinin arasýnda fark olduðu iddia edilsin." sözüne gelince: Evvela yaptýðýmýz izahattan anladýn k,. bunlarýn arasýnda fark yoktur. Bu hususta hiç bir anlayýþ sahibinin þüphesi yoktur. Allahu a´lem.

METÝN

Bâinin bâine lahîk olamamasý ikincinin birinciden haber yapýlmasý mümkün olduðu vakittir. Meselâ: Sen bâinsin bâinsin yahut seni bir talâkla bâin kýldým demesi böyledir, talâk vâki olmaz. Çünkü ihbardýr. Bunu inþâ saymak için bir zaruret yoktur. Seni diðer bir bâinle ayýrdým yahut sen boþsun bâinsin veya ben büyük beynûneti niyet ettim demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü ikinci sözü ihbara yorumlamak imkânsýzdýr. Binaenaleyh inþâ sayýlýr. Onun için de muallak dediði þeklide vâki olur.

ÝZAH

«Ýkincinin birinciden haber yapýlmasý mümkün olduðu vakittir.» Bahýr sahibi diyor ki: "Erkek karýsýný talâk-ý bâinle boþar da sonra ikinci bir talâký niyet ederek ona: Sen bâinsin derse niyetine göre ikinci talâkýn vâki olmasý gerekir. Çünkü talâký niyet etmekle o söz haber olmaya yaramaz. Bu adam: Seni baþka bir talâkla bâin kýldým demiþ gibi olur. Meðer ki þöyle denilsin: Talâkýn vukuu ancak ona elveriþli bir sözle olur. O da baþka sözüdür. Mücerred niyet etmesi bunun hilâfýnadýr." Burada þöyle denilebilir: Ýkinci söz elveriþlidir. Hatta elveriþli sözü "onun için muayyendir" tâbiriyle deðiþtirilse daha zâhir olur. T.

Ben derim ki: Ulemanýn imkân tâbirini kullanmalarý ve: "Ýkinci sözü birinciden haber yapmak mümkünse onu inþâ saymaya hâcet yoktur." demeleri bahsi aslýndan def eder. Çünkü bu söz sen bâinsin sözüne uygundur. Þu da var ki bâin ancak niyetle vâki olur. Binaenaleyh ulemanýn: "Bâin bâine lahîk olmaz." sözlerindeki bâinden muradýn niyet edilen bâin olduðunda þüphe yoktur. Çünkü niyet edilmeyenle aslâ talâk vâki olmaz. Ulema bununla birinci talâký niyet etmesini þart koþmamýþlardýr. Þu halde anlaþýlýyor ki "Mümkün olduðu vakittir ilah..." sözleri haber yapmak mümkün olmadýðý suretten ihtiraz içindir. Nitekim seni baþka bir talâkla bâin kýldým sözünde haber yapmak mümkün deðildir. Baþka bir talâký niyet etmesinden ihtiraz deðildir.

«Ýddetini bekle, iddetini bekle demesine gelince.» Bu evvelce geçtiði vecihle sarîha mülhaktýr. Binaenaleyh buradakine aykýrý deðildir. Ulema onunla mükerrer talâk vâkiolduðunu söylemiþlerdir.

«Sen bâinsin bâinsin.» ifadesi bazý nüshalarda böyle mükerrerdir. Bazýlarýnda ise tekrarsýz olarak "sen bâinsin gibi" denilmiþtir. En doðrusu budur. Çünkü maksad talâk-ý bâinle boþanmýþ bir kadýna talâk-ý bâin yapmayý temsildir. Þu da var ki Tahtâvî´nin dediði gibi murad nahvin haberi deðildir. Bilâkis ilk defa aðýzdan çýkaný haber vermektir. Hem bu bir mecliste olmasý lâzým îhamýný verir. Halbuki bu lâzým deðildir.

«Seni bir talâkla bâin kýldým.» cümlesi ikinci bâinin üzerine atfedilmiþtir. H. Þârih bununla iki sözün bir olmasý þart kýlýnmadýðýna iþaret etmiþtir. Binaenaleyh birincisinin bâin kinâye yahut hul´ veya mal karþýlýðýnda ise sarîh talâk sözü yahut bâin olduðunu bildiren bir sýfatla mevsuf olmasý hallerine þâmildir. Nitekim evvelce yaptýðýmýz izahattan anlaþýlmýþtýr. Yeterki ikinci hul´ ve benzeri gibi niyete baðlý bâin kinâyelerden olsun. Bu: Sen haramsýn sözünde olduðu gibi aslý itibariyle de olabilir. Ric´î talâk ifade eden kinâyeler bunun hilâfýnadýr. Çünkü onlar sarîh hükmündedirler ve evvelce geçtiði vecihle bâine lahîk olurlar.

«Talâk vâki olmaz.» Yani niyet etse bile olmaz. Çünkü Bahýr´da Hâvî´den naklen bildirildiðine göre talâkýn kinâyeleriyle niyet etse bile bir þey vâki olmaz. T.

«Çünkü ihbardýr.» Yani ihbar sayýlýr. Zira ihbar saymak mümkündür. Seni diðer bir bâinle ayýrdým.» Yani kadýný evvelâ bâin talâkla boþar da sonra iddeti içinde: Seni baþka bir talâkla ayýrdým derse talâk vâki olur. Çünkü baþka sözü birinciden haber yapmaya elveriþli deðildir.

«Yahul sen boþsun bâinsin demesi bunun hilâfýnadýr» Çünkü talâkýn vukuu sen boþsun sözüyledir. Bu söz sarîhtir. Bâin sözü hükümsüz kalýr. Çünkü ona hâcet yoktur. Bâinden sonra söylenen sarîh talâk sözü bâin olur. Bahýr sahibinin Menâr þerhinde böyle denilmiþtir. Bu Bahýr sahibinin Zahîre´den naklettiði ifadeyi iþarettir. Orada bu sözle bâin olarak boþanan bir kadýna seni bir talâkla bâin kýldým demesi arasýnda fark yapýlmýþtýr. Þöyle ki: Bâin sözünü hükümsüz býrakýrsak boþsun sözü kalýr ki, onunla talâk vâki olur. Seni bâin kýldým sözünü hükümsüz býrakýrsak bir talâkla sözü kalýr ki, bu bir þey ifade etmez.

Ben derim ki: Lâkin bu izaha göre cima´ edilmeyen kadýnýn talâký bâbýnda arzettiðimiz: "Talâk ne zaman bir sayý ile kayýdlanýr veya vasýfla yahut masdarla vasýflanýrsa vukuu o kayýdla olur. Hatta sen boþsun der de üç sözünü söylemeden yahut bâin diyemeden kadýn ölürse talâk vâki olmaz." ifadesi müþkil kalýr. Bu ifade ulemanýn burada vasfý hükümsüz býrakmak için ittifak etmelerine aykýrýdýr. Meðer ki þöyle cevap verilmiþ olsun: Burada onunla talâk vâki olmasýnýn mu´teber sayýlmasý sahih deðildir. Çünkü ondan önce beynunet geçmiþtir. Bir de burada bâin vasýflanmasý bile sarîhle vâki olur. Binaenaleyh az yukarýda gördüðün gibi vasfý hükümsüz býrakmak teayyün eder. Burada baþka bir iþkâl kalýr ki cevabýyla birlikte Bahýr´da zikredilmiþtir.

«Veya ben büyük beynuneti niyet ettim demesi bunun hilâfýnadýr.» Yani ikinci bâin sözüyle ben büyük beynuneti niyet ettim derse bu talâk sayýlýr. Büyük beynunetten murad aðýr hörmettir ki, ondan sonra baþka kocaya varmadýkça kadýn ilk kocasýna helâl olamaz. Mutemed olan kavil budur. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir, Bazýlarý talâk vâki olmadýðýný söylemiþ: "Çünkü aðýr kelimesi beynunetin sýfatýdýr. Asýl beynunet hakkýnda niyet hükümsüz kalýnca vasfýný isbat hakkýnda da hükümsüz kalýr. Muhît. Bu beynunet niyetinin hükümsüzlüðü hususunda açýktýr." demiþlerdir. Bu ifadenin bir misli de biraz yukarýda Hâvî´den naklettiðimlizdir. Binaenaleyh baþka bir beynuneti niyet sahih deðildir. Bahýr sahibinin incelemesi bunun hilâfýnadýr. Nitekim geçmiþti. Dürer´de þöyle denilmiþtir! "Ben derim ki Bu kesin olarak þunu gösterir: Bir adam karýsýný bâin olarak boþar da sonra iddet içinde: Sen üç defa boþsun derse üç talâk vâki olur. Çünkü galîz hörmet üçü zikretmeden mücerred niyetle sâbit olunca, üçü açýkca söyIediði zaman sâbit olmasý evleviyette kalýr." Tamamý Dürer´de ve benzeri Ya´kubiyye´dedir.

METÝN

Ancak bâin müneccez olan bâinden önce þarta tâlik edilir veya muzaf olursa o zaman lahîk olur. Meselâ þu haneye girersen sen bâinsin sözünü niyet ederek söyler de sonra kadýný talâk-ý bâinle boþar ve kadýn haneye girerse ikinci defa bâin olur. Çünkü bu söz ihbar olmaya elveriþli deðildir. Muzaf da bunun gibidir. Meselâ: Sen yarýn bâinsin der de sonra talâk-ý bâinle boþarsa, yarýn geldiðinde bir talâk daha vâki olur. Bahýr´da Vehbâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Sen bâinsin sözü muallak olsun, müneccez olsun kinayedir ve niyete muhtaçtýr. Þu haneye girersen sen bâinsin dedikten sonra. Zeyd´le konuþursan sen bâinsin der de kadýn o haneye girer ve talâk-ý bâinle boþ olursa, sonra Zeyd´le konuþtuðunda bir talâk daha boþ düþer. Zahire.

"Bezzâziye´de de þu ibâre vardýr: "Þu iþi yaparsam Allah´ýn helâlý bana haram olsun der, sonra baþka biri için ayný sözü söyler de ikiden birini yaparsa kadýn bâin olur. Kezâ ikincisini yaparsa en uygun kavle göre yine boþ düþer. Bellenmelidir. Musannýfýn müneccez olan bâinden önce diye kayýdlamasý þundandýr: Evvela kadýný talâk-ý bâinle boþar da sonra bâini izafe eder veya tâlik yaparsa, tencizi sahih olmadýðý gibi bu da sahih olmaz. Bedâyi.

ÝZAH


«Þarta tâlik edilir ilah...» cümlesi karýsýno îlâ yapýp dört ay geçmeden talâk-ý bâinle boþamasýna, sonra kadýna yaklaþmadan müddet geçmesine yahut iddet içinde dört ayýn geçmesi haline þâmildir. Zira bu talâk vâkidir. Ýmam Züfer buna muhâliftir. Bahýr.

«Müneccez olan bâinden önce...» Buradaki öncelikte neden ihtiraz ettiðini þârih az ileride söyleyecektir. Ýkinci talâkýn müneccez (yürürlükte) olmasý kayýd deðildir. Birinci muallakvuku bulmazdan önce onu tâlik etse hüküm yine böyledir. Nitekim þârih bunu da anlatacaktýr.

«Niyet ederek...» Çünkü kinâyedir. Kinâyede mutlaka niyet lâzýmdýr.

«Ýhbar olmaya elveriþli deðildir.» Yani tâlik daha önce yapýlmýþtýr. Binaenaleyh ondan haber vermeye elveriþli deðildir. Ýzafet de öyledir. H.

«Muzaf da bunun gibidir.» Evfa olan muzafýn misâli demektir. Çünkü hükümde mumaselet yukarýda geçen "yahut muzaf olarak" sözünden anlaþýlmýþtýr. T.

«Þu haneye girersen ilah...» cümlesi her iki talâkýn muallak olmasýný beyandýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir.

«Kadýn o haneye girer ve talâk-ý bâinle boþ olursa» cümlesindeki atýf edatýyla þârih, ikinci tâlikin mutlaka birincisinin þartý bulunmadan önce yapýlmasý lâzým geldiðine iþaret etmiþtir. Çünkü kadýn eve girerek boþ olur da kocasý ondan sonra Zeyd´le konuþursan ilah... derse, kadýn konuþtuðunda talâk vâki olmaz. Çünkü birincinin þartý ikinciyi tâlik etmeden bulunduðu için müneccez olur. Muallak talâk ancak müneccez olan meydana gelmeden önce tâlik edilirse lahîk olur. Nitekim bunu metinden anlamýþ bulunuyorsun. Zira adamýn ikinci defa sen bâinsin sözü evvela beynunetin sâbit olmasýna sâdýktýr. Binaenaleyh ikinci söz birinciye haber olabilir. Bununla burada: "Þârihin sözü ikinci tâlik birincinin þartý bulunduktan sonraya da, evvele de þâmildir." diye yapýlan itiraz sâkýt olur. Yine bu muterizin: "Ýkinciyi birinciye haber yapmanýn imkânsýzlýðý muallak ile muzafta da mevcuddur. Ýster tâlik veya izafet tencizden önce olsun, ister sonra olsun. Binaenaleyh fark olmamak icab eder. Velevki ulemanýn sözleri müneccez talâký icab etmezden önce þarttýr diye ittifak halinde olsun" þeklindeki itirazý sâkýttýr. Zira müneccez talâktan sonra yapýlan tâliktaki ikinci beynunet evvel sâbit olan müneccez talâktan haber olabilir. Ondan önceki bunun hilâfýnadýr. Binaenaleyh vecih ulemanýn söyledikleridir.

«Sonra Zeyd´le konuþtugunda bir talâk daha boþ düþer.» Kadýn bunun aksini yapsa yani evvela Zeyd´le konuþarak sonra haneye girse zâhire göre hüküm yine böyledir. Zira illet mevcuddur. O adamýn her iki tâliki yaptýðý anda kadýn boþ deðildir. H.

«Kezâ ikincisini yaparsa» sözüyle þârih diðerini kasdetmiþtir, tertibi kasdetmemiþtir. Buna delil ikiden birini demesidir. H.

METÝN

Bezzâziye´nin þu sözü müstesnadýr: "Benim her karým boþ olsun derse hul´ yaptýðý kadýna talâk vâki olmaz. Þu iþi yaparsam karým þöyle olsun derse talâk-ý bâin iddeti bekleyen karýsý boþ düþmez." Bunlarýn hepsini þu beytler toplar: "Hepsini yürürlüðe koy. Yalnýz misliyle beraber bâini koyma. Meðerki onu önceden tâlik etmiþ olasýn. Yalnýz hul´ yaptýðý her kadýnmüstesna, Hul´dan sonra sarîhi ilhak et."

ÝZAH

«Müstesnadýr ilah...» Yani ulemanýn: "Sarih talâk bâine lahîk olur." sözünden müstesnadýr. Biliyorsun ki bu iki surette talâkýn vâki olmamasý kadýn sözü bâin iddeti bekleyene þâmil olmadýðý içindir. Hatta kadýn sözünü anmazsa talâk vâki olur. Nehir sahibi diyor ki: "Mesûdî þerhi Mansûri´de bildirildiðine göre hul´ yapýlmýþ kadýna iddet beklerken sarîh talâk lahîk olur." H. Bunun hâsýlý þudur: Talâk vâki olmamasý her vecihle karýsý olmadýðý içindir. O kadýna bu adamýn muhteliasý ve mubânesi denilir. Velevki nikâhýn eseri olan iddet bâki olsun. Hatta kadýna hitap veya iþaretle izafe ederse sarîh talâk lahîk olur. Kezâ talâkla kadýný niyet ederse hüküm yine budur. Nitekim bunu Hâkim Kâfî´sinde açýklamýþtýr. Bir misli de Zahîre´dedir. Orada þöyle denilmiþtir: "Benim her karým ifadesinde hul´ ve îlâ suretiyle kendisinden ayrýlan karýsý dahil deðildir. Meðerki onu tâyin etsin. Yani niyet etmezse o kadýn ecnebî hükmünde olur. Ona bu adamýn karýsý denilmez.

Onun içindir ki Zâhîdî´nin Hâvî´sinde þöyle denilmiþtir: "Bir adam karýsýna: Sen bir defa boþsun der de sonra: Eðer benim karýmsan sen üç defa boþsun derse, ilk talâk bâin olduðu takdirde ikincisi vâki olmaz. Ýlk talâk ric´î ise ikincisi vâki olur." Lâkin bu izaha göre Bahýr sahibinin Muhît´ten naklen tâlik bâbýndaki þu sözü müþkil kalýr: "Bir adam karýsýnýn þu haneden çýkmamasýna yemin eder de arkacýðýndan kadýný boþar ve iddeti bittikten sonra kadýn çýkarsa yemini bozulur. Kezâ bu adam: Ben karýmý öpersem kölem hür olsun der de bâin olarak boþadýktan sonra öperse hüküm yine budur. Çünkü izafet takyid için deðil tarif içindir." Yani üzerine yemin ettiði kadýnýn zâtýný tâyin içindir. Yoksa onun kendi karýsý olduðunu kayýdlamak için deðildir. Kadýn sözü beynunetten ve iddet bittikten sonra halen o kadýna þâmil olursa iddet devam ettiði müddetçe evleviyetle meselemizde olduðu gibidir. Þöyle de cevap verilebilir: Muallakta mu´teber olan þartýn vücudu hali deðil tâlik halidir. Talâký tâlik ederken ise kadýn her vecihte onun karýsý idi. Onun için müneccez olan bâin meydana gelmeden önce muallak bâin vâki olur. Nasýlki yukarýda geçti. Bu meseleyi inþaallah tâlik bâbýnda: "Milkin elden gitmesi yemini ibtal etmez."dediði yerde tahkîk edeceðiz.

«Bunlarýn hepsini» yani lahîk olan suretleri ve müstesnatarýný þu beytler toplar. T.

«Yalnýz misliyle beraber bâini koyma.» Buradaki beraber kelimesi sonra mânâsýna kullanýlmýþtýr. Yani kendi mislinden sonra gelen bâini yürürlüge koyma demektir. Buradaki atýf mânâ itibariyle istisna gibidir. Sanki þöyle demiþtir: "Hepsini yürürlüðe koy. Yalnýz kendi mislinden sonra gelen bâini yürürlüðe koyma!"

«Meðerki onu önceden tâlik etmiþ olasýn.» cümlesi istisna mesabesindeki atýftan istisnadýr. Yani bâinden sonra bâine cevaz verme. Meðerki mislinden sonra gelen bâini ondan önce tâlik yapmýþ olasýn. Beyttekt ta´kîd gözden kaçmamaktadýr.

«Yalnýz hul´ yaptýðý her kadýn müstesna.» Bu cümleyle bundan önceki cümle "Hepsini yürürlüðe koy." cümlesinden iki istisnadýr. Bâinden sonra bâin çýkarýlýnca sarihten sonraki bâin ile sarîhten sonraki sarîh ve bâinden sonraki sarîh kalýr. Ýþte bu son cümle itibariyle Bezzâziye´deki: "Benim her karým boþ olsun." sözünden istisna yapmýþtýr. Bu adamýn hul´ yaptýðý bir karýsý da varmýþ demektir. Çünkü hul´ bâine lahîk olan sarîhtir. Bu vâki olmamýþtýr. Yani hul´dan sonraki sarîh ilhak edilmiþtir demektir. H.

METÝN

Her vecihle fesh sayýlan müslüman olmak, dinden dönerek dar-ý harbe kaçmak, bülûð ve âzâd muhayyerliði gibi ayrýlýklarýn iddetinde mutlak surette talâk vâki olmaz. Fakat talâk sayýlan her ayrýlmanýn iddetinde talâk vâki olur. Bu, beyan ettiðimiz vecihledir.

ÝZAH

«Her vecihle fesh sayýlan ayrýlýk ilah...» sözüyle musannýf sarîhin sarîha lahîk olmasý meselesinin ancak talâkda olacaðýný anlatmak istemiþtir. Feshde bu olmaz.

«Müslüman olmak» yani karýsý mecûsî olup müslümanlýðý kabul etmezse, kocasý müslüman olduðu vakit yahut harbî bir kimsenin karýsý müslüman olup Ýslâm diyarýna hicret ettiði vakit iddet esnasýnda talâk yoktur. Salhânî´nin elyazýsý ile böyle tesbit edilmiþtir. Fetih´de ise talâk bahsinin baþýnda þöyle denilmiþtir: "Karý-kocadan biri esir edildiði vakit kocasýnýn o kadýný talâký vâki olmaz. Kezâ karý-kocadan biri müslüman veya zýmmî olarak Ýslâm diyarýna hicret ederse yahut her ikisi pasaportla gelirler de biri müslüman yahut zýmmî olursa kadýn üç hayýz görünceye kadar o adamýn karýsýdýr. Ondan sonra talâksýz ayrýlma vâki olur. Erkeðin o kadýna yaptýðý talâký vâki deðildir." Sonra sözüne þöyle devam etmiþtir: "Zýmmî karý-kocadan biri müslüman olur da öteki kabul etmediði için aralarý ayrýlýrsa erkeðin o kadýný talâký vâki olur. Velevki müslümanlýðý kabul etmeyen kadýn olsun. Velevki kadýn mecûsî olsun. Bununla karý-kocadan biri müslüman olursa kocasýnýn talâký vâki olmaz sözü bozulur."

Ben derim ki: Bu söz Bezzâziye´nin: "Karý-kocadan biri müslüman olduðu vakit kocasýnýn talâký vâki olmaz." ifadesini reddetmektedir. Þârih de ona uymuþtur. Lâkin Hayreddin-i Remlî´nin beyan ettiðine göre Bezzâziye´nin ifadesi harbîlerin talâký hakkýndadýr. Bu izaha göre galiba müslüman olursa sözü esir edilirse ifadesinden bozulmuþ olacaktýr. Düþün! Müslümanlýðý kabulden çekinme meselesi musannýfýn ifadesine vârid bir itirazdýr. Çünkü o feshtir. Fakat onda talâk lahîk olur.

«Dinden dönerek dar-ý harbe kaçmak» yani dinden dönerek dar-ý harbe kaçar da karýsýný boþarsa talâký vâki olmaz. Müslüman olarak geri döner de kadýný iddeti içinde boþarsa talâk´ývâki olur. Dinden dönen kadýn dar-ý harbe kaçar da kocasý onu boþarsa, sonra hayýz görmeden müslüman olarak geri dönerse Ýmam-ý Azam´a göre talâký vâki olmaz, Ýmameyn´e göre olur. Hâniyye. Dar-ý harbe kaçarsa diye kayýdlamasý kaçmadan talâký vâki olduðu içindir. Çünkü hörmet ebedî deðildir. Müslüman olmakla ortadan kalkar. Fetih. Bu meselenin tamamý kâfirin nikâhý bâbýnda geçmiþti. Zahîre´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn dinden döner de dar-ý harbe kaçmazsa kocasý onu iddet içinde boþadýðý takdirde talâk vâki olur. Ama hul´ yapmýþsa talâk vâki olmaz. Çünkü kadýn dinden dönmekle bâin olmuþtur. Talâk-ý bâinle boþanan kadýna sarîh talâk lahîk olur, fakat hul´ yapýlana olmaz." Þübhesiz dinden dönmekle kocasýndan ayrýlmak feshtir. Velevki dar-ý harbe kaçmasýn. Bu itiraz dahi musannýfa vâriddir.

«Bülûð ve âzâd muhayyerliði...» Hörmet-i musahare ile birbirinden ayrýlmak da böyledir. Meselâ kocasýnýn oðlunu öperse ebedi olduðu için talâkýn bir faydasý kalmaz. Nitekim Fetih´de talâk bahsinin baþýnda izah edilmiþti. Baþka bir yerinde açýklandýðýna göre ilân sebebiyle vâki olan ayrýlmada talâk vâki olmaz. Çünkü o da ebedî hörmettir.

Ben derim ki: Bunun bir misli de radâ´ sebebiyle ayrýlmaktýr. Yine orada açýklandýðýna göre kefaet bulunmadýðý ve mehir noksanlýðý gibi sebeblerle yapýlan feshde dahi talâk vâki olmaz. Zahîre´de dahi kadýn kocasýna mâlik olursa onu satmadan veya âzâd etmeden kocasý onu boþarsa talâk lahîk olmayacaðý fakat kadýn iddeti içinde onu milkinden çýkarýrsa talâkýnýn vâki olacaðý zikredilmiþtir. Çünkü kocasý onun kölesi olduðu müddetçe kadýnýn onda nafaka ve mesken hakký yoktur. Binaenaleyh talâký da vâki olur.

«Mutlak surette» yani sarih olsun kinâye olsun talâk vâki olur. H.

«Fakat talâk sayýlan her ayrýlmanýn» îlâ, liân, âlet kesikliði ve kalkýnamamazlýk sebebleriyle ayrýlmalarda olduðu gibi iddeti içinde talâk vâki olur. Zahîre´de açýklandýðýna göre liân iddeti bekleyen kadýna talâk yapýlabilir. Bu söz az yukarýda Fetih´den naklettiðimize aykýrýdýr. Hem liân sebebiyle ayrýlmak fesh deðil talâkdýr. Lâkin müebbed hörmettir diye ta´lilde bulunmasý onun söylediðini tercih ettirir. Ama bâbýnda görüleceði vecihle bu hörmet karý-koca liâna ehil olduklarý müddetçe müebbeddir. Her ikisi yahut birisi liâna ehil olmaktan çýkarsa o kadýný nikâh edebilir. Kezâ kocasý kendini yalanlarsa ona had vurulur ve o kadýnla evlenebilir.

«Bu, beyan ettiðimiz vecihledir.» Yani sarîh talâk sarîha lahîk olur ilah... H.

METÝN

FER´Ý MESELELER:
Talâk ancak talâk iddeti bekleyen kadýna lahîk olur. Cima´ iddeti bekleyen kadýna lahîk olmaz. Hulâsa. Kýnye´de: "Bir adam karýsýný baþkasýyla evlendirse talâk sayýlmaz." denilmiþ; sonra baþka bir kitaba nisbetini iþaretle: "Niyet ederse kadýn boþ düþer." denilmiþtir. Git, evlen sözleriyle niyetsiz bir talâk vâki olur. Cehenneme kadar git, sözüyle niyet ederse talâk vâki olur. Hulâsa. Kezâ benden git, felah bul ve nikâhý feshettimsözleriyle sen bana ölü eti gibisin yahut domuz eti gibisin veya su gibi haramsýn sözleri de böyledir. Çünkü bunlar sür´ata teþbihtir. Dört yol sana açýktýr sözüyle hangi yolu istersen onu tut demedikçe niyet etse bile talâk vâki olmaz.

ÝZAH

«Talâk ancak talâk iddeti bekleyen kadýna lahîk olur.» Fetih, sahibi bu söze talâk bahsinin baþýnda itiraz etmiþ, efradýný cami olmadýðýný söylemiþtir. Çünkü iddet bazen talâk ve cima´ olmadan dahi tehakkuk eder. Meselâ mücerred halvette bulunduktan sonra muhayyerlikle fesh ârýz olursa iddet vardýr. Ancak buna þöyle cevap verilebilir: Halvet cima´a mülhaktýr. Sonra bu fesh iddetinde talâk vâki olmamasýný gerektirir. Halbuki bu da karý-kocadan birinin müslüman olmasýyla bozulur. Zira diðeri müslümanlýktan çekinirse talâký vâki olur. Halbuki buradaki ayrýlýk feshtir. Bir de þununla bozulur: Karý-kocadan biri dinden dönerse talâký vâkîdir. Halbuki kocanýn dinden dönmesiyle birbirlerinden ayrýlmalarý feshtir. Ýmam Ebû Yusuf buna muhâliftir. Kadýnýn dinden dönmesiyle dahi bilittifak talâký vâkidir. Bu nakz itirazý kitabýmýzýn metninde de vâriddir. Netice þudur: Talâk talâktan hâsýl olan ayrýlma iddetinde veya müslümanlýðý kabul etmeme yahut dar-ý harbe kaçmaksýzýn dinden dönme iddetlerinde lahîk olur. Ben bunu þu sözümle nazma çektim:

"Talâk, talâk ayrýlýðý ile Ýslâm´dan kaçýnma ve dar-ý harbe kaçmaksýzýn dinden dönme iddetlerinde lahîk olur."

«Cima´ iddeti bekleyen kadýna lahîk olmaz.» "Misâli þudur: Bir adam karýsýný talâk-ý bâinle boþar veya hul´ yaparsa sonra iddetinden meselâ iki hayýz zamaný geçer de haram olduðunu bittiði halde onunla cima´da bulunursa kadýna ikinci bir iddet lâzým gelir ve iddetler birbirinin içine girer. Kadýn üçüncü hayzýný gördümü bu her iki iddetten sayýlýr. Ýkinciyi tamamlamak için iki hayýz daha beklemesi lâzým gelir. Kadýný son iki hayýzda boþarsa talâký vâki olmaz. Çünkü bu iddet talâk iddeti deðil cima´ iddetidir. Bunu Zahîre sahibi söylemiþtir.

«Niyet ederse kadýn boþ düþer.» Bunun vechi þu olsa gerektir: Bu adamýn: "Sana karým fülaneyi tezvic ettim." sözü "þayet seninle evlendirmek sahih olursa" takdirinde yahut "çünkü o benden boþtur" takdirinde olabilir. Boþamayý niyet ederse bu teayyün eder ve kadýn boþ düzer.

«Niyetsiz bir talâk vâki olur.» Çünkü evlen demesi bir karinedir. Bununla üç talâký niyet ederse üç olur. Bezzâziye. Kaadîhân´ýn Câmi-i Saðîr þerhindeki sözü buna muhâliftir. O þöyle demiþtir: "Kocasý git ve evlen der de bununla talâký niyet etmediðini söylerse bir þey vâki olmaz. Çünkü bu sözün mânâsý elinden gelirse yap demektir. Halbuki evlen sözü de git emri gibi bir kinâyedir. Binaenaleyh niyete muhtaçtýr. Þu halde git sözüyle beraber talâký murad ettiðine nasýl karine olabilir. Hem de ondan sonra zikredilmiþtir. Karinenin mutlakaönce söylenmesi gerekir. Nitekim üç defa iddetini bekle sözünü izah ederken geçmiþti. Binaenaleyh en münasibi Câmi-i Saðîr þerhinin ifadesidir. Zahîre´nin ifadesi de onu te´yid eder. Orada: "Git ve evlen sözüyle ancak niyet bulunursa talâk vâki olur. Talâký niyet ederse bir talâk-ý bâin, üçü niyet ederse üç talâk vâki olur." denilmiþtir.

«Felah bul...» Bedâyi´de zikredildiðine göre Ýmam Muhammed þöyle demiþtir: "Bir kimse karýsýna talâký niyet ederek felah bul derse talâk vâki olur. Çünkü bu söz git mânâsýna gelir. Araplar eflaha bihayrin derler. Hayýrla gitti demektir. Ama bu kelimenin muradýna er mânâsýna gelmesi de muhtemeldir. Eflaha erracül derler. Muradýna erdi demektir." Bahýr.

«Sen bana ölü eti gibisin.» Yani bu sözle talâký niyet ederse olur. Maksat þarap, domuz ve öIü eti gibi ayn´ý haram olan þeylere benzetmektir. Bu hususta hüküm "sen bana haramsýn" ifadesinin hükmü gibidir. "Sen bana fülancanýn eþyasý gibisin" demesi bunun hilâfýnadýr. Böyle derse niyet etse bile talâk vâki olmaz. Bunu Zahîre sahibi söylemiþtir. Çünkü fülancanýn eþyasýnýn ayn´ý haram deðildir. Bu sözü, "sen bana haramsýn" mânâsýna almak mütekaddimin ulemanýn mezhebidir ki, onunla talâk vâki olmasý niyete baðlýdýr.

«Çünkü bunlar sür´ata teþbihtir.» Daha doðrusu sür´at hususunda teþbihtir. Sanki sen su nasýl sür´atla akarsa onun gibi sür´atla haramsýn demiþ gibidir. Evvelce geçmiþti ki, sen haramsýn sözü sariha mülhaktýr, niyete ihtiyacý yoktur. Ýhtimal bu söz müftabih olmayan kavle göredir. T.

Ben derim ki: Böyle olduðu teayyün etmiþtir.

"Hangi yolu istersen onu tut demedikçe..." Yani niyet ederse Esed´in Ýmam Muhammed´den rivayetine göre üç talâk vâki olur. Ýbn-i Selâm: "Korkarým üç talâk vâki olur. Çünkü halkýn sözlerinin mânâlarý budur." demiþtir. Galiba "Halk böyle sözlerle dört yolu tut." mânâsýný kasdeder demek istemiþtir. Yoksa söze bakýlýrsa o dört yoldan birini tutmayý emretmektedir. En münasibi bir talâk-ý bâin vâki olmaktýr. Fetih. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 08 Mart 2010, 20:54:48
TALÂKI TEFVÝZ BÂBI



METÝN


Musannýf talâkýn her iki nev´ini bizzat yapmayý anlattýktan sonra kocanýn izniyle baþkasýnýn yapmasýný anlatmaya geçiyor. Bunun nev´ileri tefvîz, tevkil ve elçilik olmak üzere üçtür. Tefvîzin sözleri de üçtür: Muhayyer býrakmak, emrin elindedir demek ve dilek.

Bir adam karýsýna talâký tefvîz etmeyi niyetlenerek: "Seç yahut emrin elinde olsun" derse kadýn bunu yüzyüze yahut haber verilmek suretiyle duyduðu mecliste kendini boþayabilir. Çünkü bu iki söz kinâyedirler, niyetsiz amel etmezler. Kendini boþa derse o meclis bir gün veya daha fazla uzasa bile oradan kalkmadýkça yahut meclisi bozacak bir iþ yapmadýkça kendisini boþayabilir. Elverirki kocasý bu iþi bir vakitle sýnýrlandýrmýþ olmasýn; ve kadýnýn haberi olmadan vakit geçmiþ bulunmasýn. Kalkarsa meclisi hakikaten bozulur. Meclisi bozacak bir iþ yaparsa, meselâ kabul etmediðini gösterecek bir harekette bulunursa meclis hükmen deðiþmiþ olur.

ÝZAH

Tefvîz: Ismarlamak, havale etmek mânâsýna gelir. Burada talâký zevcesine veya baþka birine sarîh yahut kinâye bir sözle havale etmektir. Kinâyeye misâl: Seç yahut emrin elinde olsun sözleridir. Sarîha misâl: Kendini boþa demesidir. Ebussûud.

«Her iki nev´ini» yani sarîh ve kinâyeyi demektir. H.

«Bunun nev´ileri» sözünden murad: Baþkasýnýn yaptýðý talâkýn nev´ileridir. Yoksa tefvîz´in nev´ileri deðildir. Çünkü tevfîzin nev´ileri dersek bir þeyi kendine ve baþkasýna taksim lâzým gelir ki bu câiz deðildir. Ebussûud.

«Tevfîz, tevkil...» Tevfîzden murad: Talâký temlîk etmek, baþkasýnýn eline vermektir. Nitekim izahý gelecektir. Fetih´de meþiet faslýnda beyan edildiðine göre Hidâye sahibi temlikle tevkil arasýndaki farký bir yerde: "Mâlik kendi reyi ile iþ görür. Vekil öyle deðildir." þeklinde, baþka yerde: "Mâlik kendisi için çalýþýr. Vekil öyle deðildir." diyerek, daha baþka bir yerde ise: "Mâlik kendi arzusu ile iþ görür. Vekil öyle deðildir." demek suretiyle göstermiþtir. Fetih sahibi diyor ki: "Rey ile meþiet (dilek) arasýnda fark þudur: Rey ile amel etmek kendisi veya baþkasý için olduðunu itibara almaksýzýn daha doðru gördüðünü yapmaktýr. Meþietle amel ise baþtan kendi ihtiyarý ile yapmaktýr. Bunda âmirin emrine veya daha doðru þekle uyup uymadýðýna bakýlmaz." Fetih sahibi Hidâye´nin ilk iki farkýný eleþtirdikten sonra gösterdiði üçüncü farkýn (yani kendi arzusu ile amel etmenin) en doðru fark olduðunu söylemiþtir.

«Ve elçilik...» Bu bir adama: "Filan kadýna git de söyle ki: Kocan sana ihtiyar et (seç) diyor." þeklinde söz havalesinde bulunmaktýr. Giden kiþi gönderenin sözünü nakleder. Onun sözünü kendisi inþa etmez. Mâlik ile vekil bunun hilâfýnadýr. Çünkü ulemanýn beyanýna göre elçi bir sözü ulaþtýrandan ibarettir. Bana zâhir olan budur.

«Tefvîzin sözleri de üçtür.» Yani istikrâ (arama tarama) neticesinde üç olduðu anlaþýlmýþtýr. Musannýf bunlardan seçmek kelimesiyle iþe baþlamýþtýr. Çünkü açýk ihbar suretiyle sâbittir. Ama Hidâye sahibinin yaptýðý gibi ona ayrý bir fasýl tahsis etmemiþtir. Çünkü onu öncekilerden ayýracak bir þey geçmemiþtir. Son iki kelime bunun hilâfýnadýr. Onun için hepsi nâmýna bir bâbla yetinmiþtir. Nehir. Hâsýlý tefvîz kelimesi eam mânâdadýr. Onun için bâb ismiyle ayn zikredilmesi münasibtir. Bu üç þey onun nev´ileridir. Bunlarýn her biri için ayrý bir fasýl yapmak münasip olurdu. Fakat musannýf yapmadý. Çünkü muhayyerlik için önceden söz geçmemiþti. Bu izahtan anlaþýlýr ki, musannýfýn ikinci nev´i için ayrý bâb yapmasý münasip düþmemiþtir.

«Bir adam karýsýna seç derse...» ifadesiyle musannýf kadýnýn bunu kabulünden bahsetmekle bunun temlîk olduðuna iþarette bulunmuþtur. Bu söz yalnýz temlîk eden tarafýndan tamam olur. Meclis bozulmadan sözünden dönse sahih olmaz. Muhayyerliði de mutlak zikretmiþtir. Çünkü koca karýsýna "Talâký seç." der de kadýn: "Talâkýmý seçtim." cevabýný verirse bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Çünkü kocasý talâký açýkça zikredince muhayyeriik meselesi ric´î ile bâin arasýnda kalýr. Bunu Bahýr´dan naklen Tahtâvî söylemiþtir.

«Emrin elinde olsun.» cümlesini burada söylemeye hâcet yoktur. çünkü bunun için müstakil bir fasýl gelecektir. T.

«Duyduðu mecliste» ifadesinden anlaþýlýyor ki, erkeðin meclisine itibar yoktur. Binaenaleyh kadýný muhayyer býrakýr da kendisi ayaða kalkarsa meclis bâtýl olmaz. Kadýnýn ayaða kalkmasý bunun hilâfýnadýr. Onunla meclis bozulur. Bunu Bedayi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. T.

«Çünkü bu iki söz kinâyedirler.» Yani tefvîzin kinâyelerindendirler. Þürunbulâliyye.

«Niyetsiz amel etmezler.» Yani rýza halinde kazaen ve diyaneten amel etmezler. Fakat öfke veya müzakere hallerinde erkek talâký niyet etmedim iddiasýnda kazaen tasdik olunmaz. Çünkü bu iki söz hâlis cevap içindirler. Nitekim geçmiþti. Artýk bu kadýnýn yeni bir nikâh tazelemeden o adamla beraber bulunmasýna imkân yoktur. Zira kadýn hâkim gibidir. Bunu Fetih ve Bahýr sahibleri söylemiþlerdir. Sonra bil ki niyetin þart kýlýnmasý nefis kelimesini yahut onun yerini tutan baþka bir kelimeyi zikretmediðine göredir. Nefis kelimesi yalnýz kadýnýn sözünde zikredilmiþtir. Nitekim izahý gelecektir. Buna dikkat et. Çünkü ben buna tembihde bulunan kimse görmedim.!

«Kendini boþa...» sözü sarîh olarak tefvîzdir. Niyete muhtaç deðildir. Bu sözle bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Ama üç talâký niyet etmek de sahih olur. Nitekim musannýf meþiet faslýnýn baþýnda bunu söyleyecektir.

«Oradan kalkmadýkça ilah...» sözünü atýf harfiyle atfetse daha iyi olurdu. Bunun yerineçekindiðini bildiren bir iþ yapmadýkça dese daha kýsa ve daha faydalý olurdu.

«Bir vakitle sýnýrlandýrýlmýþ olmasýn ilah...» Ona kendisini bugün boþama hakkýný verdim derse, o gün kadýnýn bunu duyduðu meclis itibara alýnýr. Ertesi gün duyarsa artýk emri elinde olmaktan çkar. Kadýn yokken kocasýnýn tefvîz yaptýðý her vakit de böyledir. O müddet geçinceye kadar kadýnýn bundan haberi olmazsa muhayyerliði bâtýl olur. Fetih ve Bahýr. Vakitle sýnýrlandýrmak hususunda bu bâbýn sonunda fer´î meseleler gelecek. Kabul etmemekle sýnýrlý müddetin bâtýl olmayacaðý görülecektir.

«Vakit geçmiþ bulunmasýn.» Mânâ þudur: Kadýn o mecliste kendisini boþayabilir. Velevki sýnýrlandýrýlmayan vakit uzun sürsün. Yahut vakti sýnýrlandýrmýþ, fakat geçmemiþ olsun. Vakti geçerse muhayyerlik sâkýt olur.

«Meclisi hakikaten bozulur.» cümlesinden anlaþýlýyor ki, ayaða kalkmakla meclis hakikaten bozulur. Bu söz Ýzahü´l-lslah´daki ifadeye muhaliftir. Orada þöyle denilmiþtir: "Meclis mücerred ayaða kalkmayla deðiþmese de bununla muhayyerlik bozulur. Çünkü ayaða kalkmak bundan çekinmeye delâlet eder.." Hidâye sahibinin sözünden anlaþýlan da budur. Tebyîn´de "Meclis bazen bir yerden baþka yere geçmekle hakikaten deðiþir. Bazen de baþka bir iþe baþlamakla hükmen deðiþir. H." denilmiþtir.

Ben derim ki: Galiba þârih ayaða kalkmayý deðiþmek mânâsýna almýþtýr. Zira bazen yer deðiþtirmeye meclisinden kalktý denilir. Otururken ayaða kalktý mânâsý kasdedilmez. Zira meclisin mutlak surette her ayaða kalmakla deðiþmesi esahhýn hilâfýnadýr.

«Kabul etmediðini gösterecek bir harekette bulunursa» diye kayýdlamasý þundandýr: Kadýný muhayyer býrakýr, o da elbise giyer veya su içerse muhayyerliði bâtýl olmaz. Çünkü elbise giymek bazen þâhid çaðýrmak için olabilir. Susuzluk dahi bazen þiddetli olabilir de düþünmeye mâni teþkil eder. Yabancý söz amelde dahildir. Ama bu mutlak muhayyerlik hususundadýr. Muhayyerlik meselâ: Bir ay gibi sýnýrlý olursa vakit bâki oldukça bununla bozulmaz. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Nelerin kabul etmek veya etmemek sayýlacaðý hakkýnda ileride sözün tamamý gelecektir.

METÝN

Çünkü bu temlîktir. Binaenaleyh kadýnýn mecliste kabulüne baðlýdýr. Tevkil deðildir. Onun için dönmesi sahih olmaz. Hatta kadýný muhayyer býrakýr da sonra onu boþamayacaðýna yemin eder ve kadýn boþanýrsa esah kavle göre yemini bozulmaz. Meclisten sonra kadýn boþ olmaz. Meðerki kendini boþa ve benzeri sözlere: "Ne zaman dilersen yahut her ne zaman dilersen veya dilediðin vakit yahut dilediðinde" sözlerini ziyade etmiþ olsun. Bu takdirde meclisle mukayyed olmaz. Dönmesi de sahih deðildir. Sebebi yukarýda geçti. Kadýna: Ortaðýný boþa veya ecnebî bir adama: Benim karýmý boþa demesine gelince: Bundandönmesi sahihtir. Meclisle mukayyed de deðildir. Çünkü bu hâlis tevkildir. Kendini ve ortaðýný boþa sözü kadýn hakkýnda temlîk, ortaðý hakkýnda tevkil idi. Ancak bunu dilemeye tâlik ederse o zaman tevkil deðil temlîk olur.

ÝZAH

«Kadýnýn mecliste kabulüne baðlýdýr.» Þârih buradaki kabulden cevabý kasdetmiþtir. Baðlýdýr cümlesindeki zamir boþamaya aiddir. Temlîke aid deðildir. Çünkü ulemanýn açýkladýklarýna göre bu temlîk sadece temlîk edenle tamam olur. Kabule baðlý deðildir. Zira kadýn tefvîzden sonra boþ olur. Tefvîz ise temlîk tamamlandýktan sonra olur. Nitekim Fetih ve Nehir´de izah edilmiþtir. Bununla anlaþýlýr ki, bu temlîkin tamamý kabule baðlý olmadýðý gibi o mecliste cevaba da baðlý deðildir. Çünkü cevap yani boþamak temlîk tamam olduktan sonradýr. Cevaba baðlý olan þey boþamanýn sahih olmasýdýr. Anla!

«Dönmesi sahih olmaz.» sözü bunun tevkil olmadýðýna tefri´ edilmiþtir. Çünkü vekâlet lâzým deðildir. Tevkil olsa kadýný azl sahih olurdu. Bahýr sahibi Câmiu´l-Fûsuleyn´den naklen þöyle demektedir: "Kadýna talâký tefvîz etmek vekâlettir. Kadýný azletmeye salahiyatdardýr diyenler olmuþtur. Esah kavle göre kocasý azle salahiyatdar deðildir." Lâkin temlîk olunca ondan dönmenin sahih olmamasý lâzým gelmez. Nitekim Mi´râc´da beyan edilmiþ: "Çünkü hibeyle bozulur. Hibe temlîktir, ondan dönmek sahih olur." denilmiþtir. Zahîre sahibi bunu ta´lil ederek onun yemin mânâsýna geldiðini söylemiþtir. Çünkü bu talâký kadýnýn kendisini boþamasýna tâliktir. Fetih sahibi kendisine þöyle itirazda bulunmuþtur: "Bu sair vekâletlerde de câridir. Çünkü: onu sattýðým vakit cevaz verdim demektir mânâsýný tezammun eder. Halbuki ondan dönmek sahihtir. Ýllet ancak yalnýz baþýna kabulsüz temlîk eden þahýsla tamam olan bir temlîk olmasýdýr. Tamamý Nehir´dedir."

«Hatta kadýný muhayyer býrakýr da ilah...» ifadesi tevkil olmadýðýna dair ikinci tefri´dir. Bilâkis temlîktir. Zira yeminin bozulmasýna illet - ki Ýmam Muhammed´in: Kadýnýn kocasýna naib oluþudur, sözüdür - memnu´dur. Nitekim Fetih´de Muhît sahibinin zýyadelerinden naklen beyan edilmiþtir. Yani kadýn milk sahibi olduðu içindir. Bu izaha göre kocasý karýsýný boþamak için bir adam tevkil etse yemini bozulur. Nitekim yeminler bahsinde inþaallah me´murunun fiili ile yemini bozulduðu anlatýlýrken gelecektir.

«Meclisle mukayyed olmaz.» Ne zaman ve her ne zaman sözleri umum vakitlere þâmildirler. Sanki o adam: "Hangi vakitte dilersen» demiþ gibidir. Dilemek meclise münhasýr kalmaz. Vakitte, her vakitte sözleri ise Ýmameyn´e göre ne zaman sözüyle müsavîdirler. Ýmam-ý Âzam´a göre bunlar zarf için kullanýldýklarý gibi þart için de kullanýlýrlar. Lâkin emir kadýnýn eline geçmiþtir. Artýk þüphe ile çýkmaz. Bunu Halebî Minah´dan nakletmiþtir.

«Sebebi yukarýda geçti.» Ki bu tevkil deðildir. Hatta kadýna kendisini boþamak için vekâletverdiðini açýkça söylese yine temlîk olur, tevkil olmaz. Nitekim Câmiu´l-Fûsuleyn´den naklen Bahýr´da izah edilmiþtir.

«Veya ecnebî bir adama: Benim karýmý boþa...» cümlesini boþamakla kayýdlamasý þundandýr: Bu adam karýmýn emri senin elindedir demiþ olsa o meclise münhasýr kalýrdý. Esah kavle göre dönmeye hakký yoktur. Bunu Bahýr sahibi Hulâsa´dan nakletmiþtir. Meþiet faslýnda: "Ecnebî bir kimseye hem karýmýn emri senin elindedir, hem de karýmý boþa sözlerinin ikisini de söylese bu hususta tafsilât vardýr. Bahýr´da zikredilmiþtir.

«Çünkü bu hâlis tevkildir.» Yani kendini boþa demesinin hilâfýnadýr. Çünkü kadýn kendi nefsi için amel eder. Binaenaleyh o söz tevkil deðil temlîk olur. Bahýr.

«Kadýn hakkýnda temlîktir.» Çünkü bu hususta kadýn kendisi için iþ görür.

«Ortaðý hakkýnda tevkildir.» Çünkü bu hususta baþkasý hakkýna iþ görmektedir. Zâhire bakýlýrsa bu söz umum mecazdan da deðildir. Müþtereki iki mânâsýnda kullanmak kabîlinden de deðildir. Çünkü boþa sözünün hakikatý birdir. O da boþama emridir. Velevki müteallakýna göre üzerine terettüb eden hüküm muhtelif olsun. Nitekim baþka birine benim ve senin karýný boþa demesi böyledir. O kimse hem vekil, hem asil olmuþ olur.

«O zaman temtîk olur.» Artýk dönmeye hakký yoktur. Çünkü emri onun reyine ýsmarlamýþtýr. Mâlik dilediði gibi tasarrufta bulunan kimsedir. Vekil ise dilesin dilemesin kendisinden fiil istenen kimsedir. Bunu Tahtâvî Minah´dan nakletmiþtir.

«Tevkil deðildir.» Yani velevki vekâleti açýkça söylemiþ olsun. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir.

METÝN

Bunlarýn aralarýnda beþ hükümde fark vardýr. Temlîkde dönemez, azl de edemez, kocanýn delirmesiyle bâtýl olmaz. Meclis ile mukayyeddir. Akýlla mukayyed deðildir. Binaenaleyh talâký bir deliye ve aklý ermeyen bir çocuða tefvîz etmesi sahih olur. Tevkil bunun hilâfýnadýr. Bahýr. Evet, tefvîzi yaptýktan sonra delirse vâki olmaz. Burada ibtidaen müsamaha gösterilmiþ, kaidenin aksine olarak bâkâen gösterilmemiþtir. Bellenmelidir. Ayaktaki kadýnýn oturmasý, oturan kadýnýn dayanmasý, dayanan kadýnýn oturmasý meþveret için babasýný veya baþkasýný çaðýrmasý, talâký seçtiðine yanýnda þâhidlik yapacak kimse bulunmadýðý vakit þâhid göstermek için þâhidler çaðýrmasý - esah kavle göre bunun için yeniden deðiþsin deðiþmesin fark etmez. Hulâsa. - ve kadýnýn bindiði hayvaný durdurmasý meclisi kesmez. Kocasý kadýný zorla ayaða kaldýrýr veya onunla zorla cima´ ederse meclis bâtýl olur. Çünkü kadýnýn kendini seçmeye imkâný vardýr.

ÝZAH

«Temlîkde dönemez, azl de edemez.» Dönememekten azl edememek lâzým gelmez. Çünküecnebî birine benim karýmýn emri senin elindedir deyip, sonra seni azlettim ve karýmýn emrini kendi eline verdim dese azli sahih olmaz. Halbuki tefvîzden tamamiyle dönmüþ de deðildir. Anla!

«Kocanýn delirmesiyle bâtýl olmaz.» Bu onun tâlik olmasýna bakaraktýr. T.

«Akýlla mukayyed deðildir.» Beþinci hüküm budur. T.

«Sahih olur.» cümlesi beþinci hüküm üzerine tefri´dir. Ýzahý Muhît´ten naklen Bahýr´da yapýldýðýna göre þöyledir: Bir kimse karýsýnýn emrini aklý ermeyen bir çocuðun veya delinin eline verirse o meclis devam ettiði müddetçe bu onun elindedir. Çünkü bu bir temlîk olup zýmnýnda (altýnda) tâlik vardýr. Binaenaleyh temlîk itibariyle sahih olmazsa tâlik itibariyle sahih olur. Biz de onu tâlik itibariyle sahih kabul ederiz. O adam karýsýna sanki þöyle demiþ gibidir: "Eðer deli sana sen boþsun derse sen boþsun." Temlîk mânâsý itibariyle bu söz her iki tarafla amel etmiþ olmak için meclise münhasýr kalýr. T. Zahîre sahibi diyor ki: "Biz bundan fetva vak´asý olmuþ bir meselenin cevabýný çýkardýk. Sureti þudur: Bir adam küçük karýsýna talâký niyet ederek emrin elindedir der de kadýn kendini boþarsa sahih olur. Çünkü sözü sen kendini boþarsan sen boþsun takdirindedir." Aklý ermeyen çocuðun konuþmasý þarttýr. Konuþarak kadýna talâký söylemesi sahih olur. Söyleyebilmekten aklý ermesi lâzým gelmez. Bunu Tahtâvî Bahýr´dan nakletmiþtir.

«Tevkil bunun hilâfýnadýr.» Yani beþ meselede tevkil bunun gibi deðildir. Lâkin son mesele hakkýnda bahis vardýr. Biz ondan meþiet faslýnda bahsedeceðiz.

«Evet, tefvîzi yaptýktan sonra» kendisine tefvîz olunan kimse delirirse talâk vâki olmaz. T.

«Burada ibtidaen müsamaha gösterilmiþtir ilah...» Bu ifadenin benzeri Bahýr´ýn meþiet faslýndadýr ki þöyle denilmiþtir: "Satýþa tevkil edilen vekil alýþ-veriþe aklý erecek derecede delirir de sonra satýþ yaparsa satýþý mün´akid olur. Bu sýfatta bir deliyi vekil tâyin etmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü birincide tevkil satýþ için yapýlmýþtý. Orada mesuilyet vekilin üzerinde olur ve geçerli deðildir. Ýkincide ise mesuliyeti müvekkilin üzerine olan bir satýþa vekil edilmiþtir ve onun üzerine geçerli olur. Nitekim Hâniyye´de beyan edilmiþtir. Talâký tefvîz meselesinde aslâ mesuliyet yoksa da lâkin koca tefvîz zamanýnda aklý ermez haldedir. Yalnýz akýllýnýn sözünü anlar. Deli iken boþadýðýnda þart yoktur. Ýbtidaen deliye tefvîz etmesi bunun hilâfýnadýr. Velevki hiç akýl etmesin. Bu tâlikin mânâsý itibariyle sahih olur. Satýþa tevkilde ise ancak alýþ-veriþe aklý ermesi þartýyla sahih olur ve sanki bunak mânâsýndadýr. Satýþa tefvîz ve tevkilin iki fer´inden anlaþýlýyor ki bâkâen gösterilmeyen müsamaha ibtidaen gösterilmiþtir. Bu ise fýkhî kaideye muhâliftir. Kaide þudur: ibtidâen müsamaha gösterilmeyen þeyde bâkâen müsamaha gösterilir." Bahýr´ýn sözü kýsaltýlmýþ olarak burada sona erer.

Ben derim ki: Bu kaide Eþbâh´da þöyle ifade edilmiþtir: "Dördüncüsü tâbi olan þeylerde baþkalarýnda affedilmeyen þeyler affedilir." Ondan sonra bu kaide üzerine fer´î meseleler getirilmiþ, sonra o meselelerin aksine buradaki iki fer´î meseleden baþka iki mesele getirilmiþtir. Bu surette aksin fer´lerî dört olur.

«Ayaktaki kadýnýn oturmasý» yerine Câmiu´l-Fûsuleyn´de: "Kadýn evin içinde bir taraftan bir tarafa yürürse bâtýl olmaz." denilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Bunun mânâsý: Kadýn ayakta iken ona muhayyerlik vererek arkacýðýndan kadýnýn bir taraftan baþka tarafa yürümesidir. Fakat kadýn evde otururken onu muhayyer býrakýr da ayaða kalkarsa mücerred kalkmasýyla muhayyerliði bâtýl olur. Çünkü bu kabul etmemenin delilidir.

Ben derim ki: Burada þöyle denilebilir: Bu bazý ulemanýn kavlidir. Esah kavle göre ise ayaða kalkmasýyla birlikte mutlaka kabul etmediðini gösteren bir delil bulunmalýdýr. Nitekim yukarýda geçti.

«Oturan kadýnýn dayanmasý» meclisi bozmasa da yaslanmasý ihtilâflýdýr. Bazýlarý bozmayacaðýný söylemiþ, birtakýmlarý döþeði uyuyacakmýþ gibi hazýrlarsa bâtýl olur demiþlerdir. Bunu Bahýr sahibi Hulâsa´dan nakletmiþtir.

«Meþvret için çaðýrmasý» meclisi bozmaz. Fakat baþka bir iþ için çaðýrýrsa meclis bozulur. Çünkü yukarýda gördük ki, ecnebi bir söz kabul etmemenin delilidir.

«Yanýnda þâhidlik yapacak kimse bulunmadýðý vakit» ifadesi yanýnda hiç kimse bulunmamaya yahut bulunup da onlarý çaðýrmamaya sâdýktý. Kadýnýn yanýnda çaðýracak kimseler bulunur da kadýn onlarý bizzat çaðýrýrsa muhayyerliði bâtýl olur. Zâhire bakýlýrsa bu hüküm meþveret için baþkasýný çaðýrdýðýnda dahi câridir. T.

«Esah kavle göre...» Bazýlarý yer deðiþtirirse bâtýl olacaðýný söylemiþlerdir. Çünkü mu´teber olan ya meclisin deðiþmesi yahut kabul etmemektir. Esah olan kabul etmemeyi itibara almaktýr. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Çünkü kadýnýn kendini seçmeye imkâný vardýr." Bunu yapmamasý kabul etmediðine delildir. Bahýr.

METÝN


Kadýn için gemi ev gibidir. Kadýnýn hayvanýnýn yürümesi de kendi yürümesi gibidir. Hatta geminin hareket etmesiyle meclis deðiþmez. Ama hayvanýn yürümesiyle deðiþir. Çünkü hayvanýn yürümesi kadýna izafe edilir. Meðerki kocasýnýn susmasýyla birlikte cevap vermiþ olsun; yahut ikisini birden bir devecinin yeddiði bir yerde bulunsun. Zîra bu gemi gibidir. Kendini seç sözünde üç talâký niyet sahih deðildir. Çünkü seçmenin nev´ileri yoktur. Sen bâinsin yahut emrin elindedir demesi bunun hilâfýnadýr. Kadýn: Ben kendimi ihtiyar ettim yahut ben nefsimi ihtiyar ediyorum derse istihsanen bir talâk-ý bâinle boþ olur.

ÝZAH

«Geminin hareket etmesiyle meclis deðiþmez.» Çünkü geminin hareketi yolculara izafe edilmez. Bilâkis rüzgara, su vermeye vesaireye izafe edilir. Binaenaleyh geminin hareket etmesiyle muhayyerlik bâtýl olmaz. Muhayyerlik meclisin deðiþmesiyle bâtýl olur. Fetih.

«Meðerki kocasýnýn susmasýyla birlikte cevap vermiþ olsun.» Çünkü bundan daha çabuk cevap vermesi mümkün deðildir. Binaenaleyh hükmen meclis deðiþmiþ sayýlmaz. Zira meclisin bir olmasý ancak cevap söze bitiþik olsun diye muteberdir. Fasýla verilmemiþse bu mevcud demektir. Fetih´de böyle denilmiþtir. Çabukluðu Hulâsa sahibi: "Cevabý adýmýný geçmelidir." þeklinde tefsîr etmiþtir. Nehir. Fetih sahibinin: "Hükmen deðiþmez." sözünün zâhirine bakýlýrsa cevabýnýn adýmýndan önce olmasý þart deðildir. Çünkü bununla ne hakikaten, nede hükmen deðiþme hâsýl olmaz.

«Zira bu gemi gibidir.» Yani ikisinde de hareket yolcuya muzaf deðildir. Buna kýyasen kadýn bir hayvan üzerinde olur da yedicisi de bulunursa hayvanýn yürümesiyle muhayyerlik bozulmamak gerekir. Nehir. Remlî bunu kabul etmiþtir.

Ben derim ki: Buna kýyas maalfârik denilebilir. Çünkü karý-koca ikisi bir mahmelde bulunur da kendilerini baþka biil yederse hareket yeden þahsa nisbet edilir. Çünkü mahmele binen kimse hayvaný yürütmeye imkân bulamaz. Hayvana binen böyle deðildir. Onun hayvaný yürütmesi mümkündür. Binaenaleyh baþkasý yedse bile hareket binen kimseye nisbet edilir. Rahmetî diyor ki: "Eðer hayvan huysuzluk eder de kadýn onu idareden âciz kalýrsa gemi gibi olmak gerekir. Çünkü o zaman hayvanýn fiili binen þahsa nisbet edilmez. Nitekim cinayetler bahsinde gelecektir."

T E T Ý M M E :
Kadýn otururken veya farz namazýný yahut vitri kýlarken uyur da namazý bitirirse yahut esah kavle göre sünnet-i müekkede kýlarsa veya nafile namaza bir rekât daha katarsa yahut ayaða kalkmadan elbise giyerse veya azýcýk yer içerse yahut azýcýk okur veya tesbih ederse yahut beni niçin kendi aðzýnla boþamýyorsun derse muhayyerliði bozulmaz. Fetih sahibi diyor ki: "Çünkü meclisi deðiþtiren þey ilk sözü kesip baþka söze baþlamaktýr. Bu öyle deðildir. Bilâkis bütünü bir mânâya teallûk etmektedir ki, o da talâktýr." Tamamý Nehir´dedir.

«Çünkü seçmenin nev´ileri yoktur.» Kadýnýn seçmesi ancak kurtulmayý ve arýnmayý ifade eder. Bununla boþ düþmesi mukteza yoluyla sâbit olur. Muktezanýn ise umumu yoktur. Nehir. Yani ben kendimi seçtim demesinin mânâsý ona bir kimsenin mâlik olmasýndan onu arýttým demektir. Bu ise ayrýlmakla olur. Binaenaleyh ayrýlmak muktezadýr. O da sözü doðrultmak için zaruret mikdarý sâbit olur. Çünkü kadýnýn kocasý ona mâlik iken kendini ondan arýtmasý mümkün deðildir. Binaenaleyh "çünkü ben kendimi ayýrdým" cümlesi takdirolunur. Bu muktezadýr. Muktezanýn umumu yoktur. Çünkü zaruridir. O zaruret mikdarý takdir edilir. Bu mikdar da beynunet-i suðra (küçük ayrýlýk) dýr. Zira kadýn kendini kocasýnýn milkinden ancak bununla kurtarýr. Beynunet-i kübrayý (büyük ayrýlýðý) niyet etmesi sahih deðildir. Çünkü lâfzýn ona ihtimali yoktur. Rahmeti.

«Sen bâisin demesi bunun hilâfýnadýr.» Çünkü bu söylenmiþ sözdür. Umumuna mâni yoktur. Mutlak söylendiðinde en azýna yorumlanýr ki, o da beynunet-i suðradýr. Ama beynunet-i kübrayý niyet ederse sahih olur. Çünkü lâfzýnýn muhtemelidir. Emrin elindedir sözü de böyledir. Bu sözle talâk-ý ric´î yapmak sahih deðildir. Çünkü bu kinâye lâfzýyla tefvîz yapmaktýr. Bununla vâki olan talâk bâin olur ve her iki beynunete ihtimali vardýr. Küçük beynunete yorumlanýr. Ama büyüðünü niyet eder de kadýn onu lâfzýyla söyleyerek yahut niyet ederek yaparsa sahih olur. Çünkü sözünün muhtemelidir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

«Ýstihsanen» sözü "yahut ben kendimi ihtiyar ediyorum" ifadesine râci´dir. Yani kadýn muzarî sîgasýyla söylerse, ben sözünü zikretsin etmesin kýyasa göre talâk vâki olmaz. Çünkü va´dden ibarettir. Ýstihsanýn vechi Âiþe (r.a.)´nin: "Bilâkis ben Allah´ý ve Rasûlünü ihtiyar ederim." sözüdür. Bunu Peygamber (s.a.v.) kendini muhayyer býraktýðý vakit söylemiþ, Rasûlüllah (s.a.v.) de cevap olarak muteber saymýþtýr. Bir de muzarî hal mânâsýnda hakikat gelecek mânâsýnda mecazdýr. Nitekim mezheblerden biri budur. Bunun aksini söyleyenler de vardýr. Birtakýmlarý hal ile gelecek arasýnda müþterek olduðunu söylemiþlerdir. Müþterek olduðuna göre burada halen mevcud bir þeyi haber verme olmasý karinesiyle hal mânâsý tercih edilir. Seçme hususunda bu mümkündür. Çünkü seçmenin yeri kalbtir. Binaenaleyh baþka bir yerde mevcud olan bir þeyi dille haber vermek sahih olur. Nitekim þâhidlik meselesinde böyledir. Kadýnýn: "Kendimi boþuyorum." demesi bunun hilâfýnadýr. Bu sözü mevcud bir talâký haber vermek mânâsýna almak mümkün deðildir. Zira ancak dille olur. Câiz olsa onunla bir zamanda iki iþ meydana gelmek icab ederdi. Bu ise muhaldir (imkansýzdýr). Bu izah boþamanýn boþuyorum sözüyle meydana ge-mediðine binaendir. Çünkü böyle bir örf yoktur. Evvelce arzetmiþtik ki, örf olsa câizdir. Bunun muktezasý burada onunla talâk vâki olmakdý. Çünkü inþâdýr, ihbar deðildir. Fetih´de böyle denilmiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Nehir sahibi diyor ki: "Mi´râc´da mesele talâk yapmayý niyet etmediyse diye kayýdlanmýþtýr. Niyet etmiþse talâk vâki olur." Burada münasip olan müennes zamiriyle ifade etmektir. Çünkü meselemiz kadýnýn "kendimi boþuyorum" sözüdür. Düþün!

METÝN

Erkeðin kendini boþa demesi kadýnýn da: Ben boþum yahut ben kendimi boþuyorum cevabýný vermesi bunun hilâfýnadýr, talâk vâki olmaz. Çünkü örf olmadýkça - Cevhere - yahutkadýn talâk inþâsýný niyet etmedikçe - Fetih - bu bir va´ddir. Karý-kocadan birinin sözünde nefis veya ihtiyara kelimelerinden birini zikretmek bilittifak talâk vuku sahih olmak için þarttýr. Bu sözü cümleye bitiþik olarak zikretmek de þarttýr. Ayrý zikredilirse o mecliste olduðu takdirde sahihtir. Çünkü kadýn o mecliste talâk inþasýna mâliktir. Aksi takdirde sahih olmaz. Meðerki kadýnýn kendisini ihtiyar ettiðini her ikisi tasdikte bulunsunlar. Bu takdirde sahih olur. Velev ki ikisinin de sözleri nefis kelimesinden hâlî bulunsun. Dürer ve Tâciyye. Behensî ile Bâkânî de bunu kabul etmiþlerdir. Lâkin Kemal bunu reddetmiþ. Ekmel de kîle (denilmiþtir) sözüyle nakletmiþtir. Hak olan bunun zayýf sayýlmasýdýr. Nehir. Erkek karýsýna bir ihtiyare veya bir talka yahut anneni seç derse kadýnýn seçtim demesiyle talâk vâki olur. Çünkü ihtiyare kelimesini zikretmek nefsi zýkretmek gibidir. Sonundaki (te) harfi birlik ifade etmek içindir.

ÝZAH

«Ben boþum» ifadesi Cevhere´de, Bahýr, Nehir, Minah ve Fetih´de yoktur. Bilâkis Bahýr´da bundan sonra gelen fasýlda ihtiyar ve diðer kitablardan naklen zikredildiðine göre ben boþum demesiyle bir talâk vâki olur. Çünkü talâkla vasýflanan kadýndýr, erkek deðildir. Bunu þârih dahi gelecek fasýlda söyleyecektir. Cevhere´nin ibâresi þöyledir: "Bir adam karýsýna kendini boþa der de kadýn ben boþuyorum cevabýný verirse, hem kýyasen hem istihsanen talâk vâki olmaz," Evet, Bahýr´ýn meþiet faslýnda Hâniyye´den naklen zikrolunduðuna göre bir adam karýsýna: Sen dilersen üç defa boþsun der de kadýn ben boþum cevabýný verirse hiç bir talâk vâki olmaz. Lâkin talâk vâkl olmamasý üç talâký kadýnýn üçü dilemesine tâlik ettiði içindir. Boþ sözüyle üç talâk yapmak mümkün deðildir. Binaenaleyh hiç bir þey vâki olmaz. Çünkü üzerine tâlik yapýlan þey mevcud deðildir. Onun için Zahîre sahibi: "Talâk vâki olmaz. Meðer ki kadýn: Ben üç defa boþum demiþ olsun." ifadesini kullanmýþtýr. Bu izahtan anlaþýlýr ki, ben boþum sözü cevap olmaya elveriþlidir. Burada onunla talâk olmamasý üzerine tâlik yapýlon þey bulunmadýðýndandýr.

«Bilittifak...» Çünkü ihtiyar sözüyle talâk vâki olduðu sahabenin icma´ýyla bilinmektedir. Ýki taraftan birinin açýklayýcý bir söz söylemeleri hususunda dahi sahabenin icma´ý vardýr. Bunu Tahtâvî Ýzahü´l-lslah´dan nakletmiþtir.

«Çünkü kadýn o mecliste talâk inþâsýna mâliktir.» O halde tefsirine de mâliktir. T. Bahýr sahibi Muhît ve Hâniyye´den naklen þöyle demiþtir: "Kadýn o mecliste: Ben kendimi kasdettim derse talâk vâki olur. Çünkü kadýn o mecliste oldukça talâk inþâsýna mâliktir."

«Her ikisi tasdikte bulunsunlar.» Zâhirine bakýlýrsa velevki meclis deðiþtikten sonra tasdikte bulunsunlar talâk vâkidir. Bahýr.

«Tâciyye» kelimesi Tâcü´þ-Þeria´ya nisbettir.

«Lâkin Kemâl bunu reddetmiþ» ve þöyle demiþtir: "Kendisini seçmekle talâk yapmak kýyasa muhâliftir. Binaenaleyh nassýn bulunduðu yare münhasýr kalýr. Bu olmasaydý hal karinesini tefsirle yetinmek mümkün olurdu. Koca talâk vukuunu niyet ettikten ve birbirlerini tasdikten sonra sözle tefsire hâcet kalmazdý. Lâkin bu bâtýldýr. Aksi takdirde bana su ver gibi aslâ talâka elveriþli olmayan bir sözle mücerred niyet bulundumu talâk vâki olurdu."

«Ekmel de» Ýnâye adlý eserinde bunu za´f bildiren (kîle) sözüyle nakletmýþtir. T.

«Sonundaki (te) harfi birlik ifade etmek içindir.» Yani bazen kadýn kendisini bir defa seçer. Kocasý ona seç der, o da kendimi seçtim cevabýný verirse bir talâk vâki olur. Bazen de müteaddit defa seçer. Meselâ kocasý: Üç talâk ile kendini seç der de, kadýn seçtim cevabýný verirse üçü de vâki olur. Birlikte kaydedince anlaþýlýr ki, kadýný talâk hususunda muhayyer býrakmýþtýr ve bu söz tefsir edilmiþ olur. "Bu söz yukarýda geçen seçmenin nev´ileri yoktur." ifadesi ile çeliþki halindedir diye itiraz edilmez. Çünkü bizim söylediðimizden bizzat seçmenin nev´ilere ayrýlmasý lâzým gelmez ki, baþka bir söz ziyade etmeden her nev´i niyetle tâyin edilsin. Bunu Fetih sahibi söylemiþtir.

METÝN

Tatlika sözünü zikretmek, seç lâfzýný tekrarlamak dahi böyledir. Kadýnýn babamý yahut annemi veya ailemi yahut kocalarý seçtim demesi nefis kelimesinin yerini tutar. Þart olan bunun ikisinden birinin sözünde zikredilmesidir. Nitekim misâlini gösterdik. Binaenaleyh ihtiyara kelimesi zan edildiði gibi kocanýn sözüne mahsus deðildir. Kadýn: Ben kendimi ve kocamý yahut kendimi hayýr bilâkis kocamý seçtim derse talâk vâki olur. Gerçi ihtiyar´da talâk vâki olmaz denilmiþse de yanlýþtýr. Evet, kadýn bunun aksini söylerse önce söylediðine itibar edilerek talâk vâki olmaz ve emri elinde olmaktan çýkar. Nasýlki yahut kelimesiyle atfeder yahut kocasý kendisini seçsin diye kadýna rüþvet verir o da seçerse, yahut kadýn: Ben kendimi aileme kattým derse talâk vâki olmaz. Erkek seç sözünü atýflý veya atýfsýz olarak üç defa tekrarlar da kadýn seçtim yahut bir seçme seçtim veya birinciyi yahut ortadakini veya sonuncuyu seçtim cevabýný verirse, tekrarýn delâletiyle kocanýn niyeti olmaksýzýn üç talâk vâki olur.

ÝZAH

«Tatlika sözünü zikretmek» kadýnýn ifadesinde ise onunla bir tatâk-ý bâin vâki olur. Meselâ kadýn: Ben kendimi bir tatlika ile seçtim derse hüküm budur. Çünkü bu sarîh sözle ifadesinde geçerse iþ deðiþir. Onunla bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Çünkü bu sarîh sözle tefvîz yapmaktýr. Evvelce geçtiði vecihle bunda üçü niyet dahi sahih olur.

«Seç lâfzýný tekrarlamak dahi böyledir.» Çünkü tekerrür eden talâk hakkýndaki seçimdir. Binaenaleyh teayyün etmiþtir. Bunu Tahtâvî Ýzâh´dan nakletmiþtir. Lâkin tekrarýn nefis gibitefsir edilmiþ sayýlmasý söz götürür. Az ileride gelecektir.

«Kadýnýn babamý seçtim ilah...» demesi nefis kelimesinin yerini tutar. Çünkü onlarýn yanýnda olmak ancak kocasýndan ayrýlmak onunla beraber bulunmamak içindir. Kavmimi seçtim yahut zîrahm-i mahremimi seçtim demesi bunun hilâfýnadýr. Zira talâk vâki olmaz. Bu sözün kadýnýn babasý veya annesi bulunduðu hale yorumlanmasý gerekir. Bunlardan biri yok da kardeþi varsa talâkýn vâki olmasý gerekir. Çünkü o zaman kadýn âdeten onun yanýnda bulunur. Fetih´de böyle denilmiþtir. Nehir sahibi diyor ki: "Kadýn babamý veya annemi seçtim der de bunlar ölmüþ bulunur, kardeþi de yoksa hükmün ne olacaðýný görmedim. Ama talâk vâki olmasý gerekir. Çünkü bu söz kendimi seçtim sözü yerine geçer."

Hâsýlý tefsir edilen sözler sekizdir. Bunfar: Nefis, ihtiyara, tatlika, tekrar, babam, anam, ailem ve kocalar sözleridir. Dokuzuncu bir söz daha ilave edilir ki, o da erkeðin sözündeki sayýdýr. Erkek karýsýna üç defa ihtiyar et der de kadýn ihtiyar ettim cevabýný verirse, üç talâk vâki olur. Çünkü bu söz talâký ihtiyar etmek istediðinin delilidir. Müteaddid olan talâkdýr. Kadýnýn seçtim sözü ona sarfedilir ve üç talâk vâki olur. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Þart olan ilah...» Bu þeylerin karý ile kocadan birinin sözünde bulunmasý ile iktifa olunmasý þundandýr: Çünkü erkeðin sözünde bulunursa kadýnýn cevap vermesi onun tekrarýný tezammun eder. Sanki kadýn ben bunu yaptým demiþ gibi olur. Kadýnýn sözünde bulunursa lâfýzda hassaten ayrýlýk ifade eden ve talâk ikâ´ýnda âmil olan þey bulundu demektir. Kocanýn niyeti de bulununca ayrýlmanýn illeti tamam olur ve ayrýlýk sübut bulur. Nefis ve benzeri bir kelime iki taraftan birinin sözünde zikredilmezse iþ deðiþir. Çünkü belirsiz belirsizi tefsir edemez. Bir de yukarýda geçen icma´ vardýr. Meselenin tamamý Fetih´tedir.

«Kocanýn sözüne mahsus deðildir ilah...» Þârih bu ifadeyi Kuhistânî´den almýþtýr. H. Metinler nefis veya ihtiyara kelimesinin karý ile kocadan birinin sözünde zikredilmesi þarttýr derken onlara muhâlif olarak kocanýn sözüne nasýl mahsus olabilir.

«Talâk vâki olmaz denilmiþse de yanlýþtýr.» Yani Muhtar þerhi Ýhtiyar´da kadýnýn sözünden vazgeçmesi meselesinde talâk vâki olmaz denmiþse de bu hatadýr. Çünkü güvenilir kitablarda nakledilenlere muhâliftir. Bahýr.

«Bunun aksini söylerse» yani ben kocamý seçtim, hayýr bilâkis kendimi seçtim derse yahut hem kocamý hem kendimi seçtim cevabýný verirse talâk vâki olmaz. Bahýr.

«Önce söylediðine itibar edilerek talâk vâki olmaz.» Çünkü ondan dönmek sahih olmaz.

«Nasýlki yahut kelimesiyle atfederse» talâk vâki olmaz. Emir kadýnýn elinde olmaktan çýkar. Çünkü yahut kelimesi iki þeyden birini bildirmek içindir. Kadýnýn alettayin kendini mi yoksa kocasýný mý seçtiði bilinmediði için kendisini alakadar etmeyen bir þeyle iþtigal olur ki bu da vazgeçmek sayýlýr. H.

«Kendimi aileme kattým derse ilah...» Bahýr sahibi diyor ki: "Bir adam karýsýna seç der de kadýn: Ben kendimi aileme kattým cevabýný verirse talâk vâki olmaz. Nitekim Câmiu´I-Fûsuleyn´de beyan edilmiþtir. Ama bu müþkildir. Çünkü kinâye sözlerdendir ve kadýnýn ben bâinim demesi gibidir" H. Bahýr sahibi bunu gelecek bâbta zikretmiþtir. Biz de cevabýný orada vereceðiz.

«Atýflý» yani Arapça vav, fa veya sümme harflerinden biriyle atfederse Fârisî´nin Telhîz þerhinde þöyle denilmiþtir: "Sümmeyle atfederek söyler de kocasý ikinciyi söylemeden kadýn kendisini ihtiyar ederse, kendisi de cima´ olunmamýþsa birinciyle bâin talâkla boþ düþer. Diðerleriyle bir þey vâki olmaz." Bahýr.

«Kocanýn niyeti olmaksýzýn» ifadesi Kenz, Hidâye, Sadru´þ-Þehid ve Attâbî´de de bu þekildedir. Vechi þârihin dediði gibi tekrarýn talâk murad ettiðine delâlet etmesidir. Telhisü´l-Câmi´de dahi: "Teaddüd yani tekrar talâka mahsustur ve nefisle niyetin zikrine hacet býrakmaz. Lâkin Gâyetü´l-Beyân´da bildirildiðine göre Câmi-i Kebîr´de açýklanan niyetin þart olmasýdýr. Bu zâhîrdir." denilmiþtir. Kaadîhân ile Ebu´l-Muîn Nesefî buna kâil olmuþ, Fetih sahibi dahi bunu tercih etmiþtir. Zira seç emrini tekrarlamak bu sözü talâk hakkýnda zâhir kýlmaz. Câiz ki mal hakkýnda seç yahut mesken hakkýnda seç demek istemiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Ýhtilâf niyetsiz olarak kazaen vâki olmasýndadýr. Haddi zatýnda talâkýn ancak bununla vâki olacaðýnda ittifak vardýr. Hâsýlý rivâyeten ve dirayeten itimad edilen söz niyetin þart olmasýdýr, nefsin þart olmasý deðildir."

Ben derim ki Allâme Kâsým ile Makddisî´nin meylettikleri kavle birincisidir. Bahýr sahibinin niyetin þart olmasýdýr, nefsin þart olmasý deðildir demesi söz götürür. "Çünkü tekrar talâk murad etmeye delildir." sözüne binaen niyet þart deðildir diyen dahi tekrarýn delâletiyle nefsi zikretmenin þart olmadýðýný söylemiþtir. Nitekim Telhîz´in yukarýda gecen açýk ibâresi böyledir. Tekrarý dokuz tefsir kelimesinden sayanlarla niyetin þart olduðunu söyleyenler ve tekrarý talâk muradýna delil saymayanlar açýkça yukarýda geçmiþti. Nitekim Feth´in yukarýda geçen sözü de açýktýr. Kaadihân´ýn Ziyâdat þerhinde dahi öyledir. Þu halde tekrar talâk murad etmek için delil sayýlmayýnca ihtiyar sözü tefsircisiz kalýr. Tefsircinin þart olduðunda ise yukarýda icma´ nakletmiþtik. Binaenaleyh niyet þarttýr diyenlere nefsi zikretmek de þart olmak lâzým gelir. Niyetle tefsir hâsýl olmaz. Çünkü Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Seçmekle talâk ikâ´ý kýyasa muhâliftir. Binaenaleyh nassýn bulunduðu yere münhasýr kalýr. Bu olmasaydý hal karinesini tefsirle yetinmek mümkün olurdu ilah..."

Evet, yukarýda geçen ihtilâf talâkýn yalnýz kazaen vukuunda olduðuna göre þöyle demek gerekir: "Kocanýn tekrarla birlikte nefsi zikretmesinde bilittifak niyet þart deðildir. Biliyorsun ki ihtilâfýn mercii tekrarýn talâk muradýna delâlet hususunda nefis kelimesinin yerini tutuptutmamasýdýr. Sarahaten nefis kelimesi zikredilmesi talâk muradýna delâlet teayyün eder ve artýk kazaen niyetin þart olmasý hususunda hilâfa mahal kalmaz. Çünkü nefis kelimesini zikretmesi niyeti olmadýðý hususundaki dâvâsýný yalanlar. Nitekim talâkýn kinâyelerinde geçmiþti ki delâlet niyetten daha kuvvetlidir. Çünkü delâlet açýk, niyetse kapalýdýr.

Þu halde geçen hilâfýn tekrar suretinde niyet þart mýdýr deðil midir meselesine aid olduðu teayyün eder. Bunun yeri ise nefsi yahut nefis yerini tutacak bir sözü zikretmediði zamandýr. Burada bana zâhir olan budur. Bunu düþün! Çünkü biriciktir. Bundan anlarsýn ki, buradaki «niyetsiz olarak» dememizle bâbýn baþýnda musannýfýn "talâký niyet ederek" demesi arasýnda birbirine aykýrýlýk yoktur. Çünkü onun evvela söylediði niyet þarttýr sözü ancak nefis kelimesiyle onun benzeri olan tefsir kelimelerinden biri kocanýn sözünde zikredilmediðine göredir. Böyle bir kelime ancak kadýnýn sözünde zikredilmýþtir. Birýaenaleyh karý-kocanýn birbirlerinden ayrýlmalarýnýn illeti tamam olmak için niyet þarttýr. Nitekim evvelce Fetih´ten nakletmiþtik. Demiþtik ki; öfke veya müzakere kazaen niyetin yerini tutar. Fakat nefis veya benzeri erkeðin sözünde zikredilirse kazaen niyete hâcet yoktur. Çünkü hassaten ayrýlmakta kullanýlan þey mevcuddur. Acaba kocanýn sözünde tekrar nefis kelimesi gibi tefsirci midir ve niyetin yerini tutar mý tutmaz mý? Dinlediðin hilâf buradadýr. Nefis kelimesi veya benzeri ne erkeðin, ne kadýnýn sözlerinde zikredilmemiþ olursa aslâ talâk vâki olmaz. Velev ki niyet etmiþ olsun.

«Üç talâk vâki olur.» sözü bazý nüshalarda niyetsiz sözünden önce zikredilmiþtir. Minah´da da öyledir. En münasibi odur. Çünkü üç talâka da niyet þart olmadýðýný ifade eder. T.

METÝN


Ýmameyn: "Birinciyi seçtim sözünden sonuna kadar bir talâk-ý bâin vâki olur." demiþlerdir. Tahâvî bu kavli benimsemiþtir. Bahýr. Ali Makdisî dahi bunu kabul etmiþtlr. Hâvi´l-Kudsî´de: Biz bununla amel ederiz o kadar." denilmiþtir. Bu gösterir ki, müftabih kavil Ýmameyn´in kavlidir. Çünkü ulemanýn biz bununla amel ederiz demeleri fetvaya alem olan sözlerdendir. Eþbâh´a hâþiye yazan Þeref-i Gazzî´nin elyazýsýyla böyle denilmiþtir. Zikredilen muhayyer býrakmaya cevap olarak kadýn ben kendimi boþadým yahut ben kendimi bir tatlika ile seçtim veya ilk talâkla seçtim derse esah kavle göre bir talâk-ý bâinle boþ olur. Çünkü kocasý talâk-ý bâini tefvîz etmiþtir. Kadýn ondan baþkasýna mâlik deðildir.

ÝZAH

«Birinciyi seçtim.» diye kayýdlamasý þundandýr: Zira seçtim veya bir seçiþ seçtim sözüyle bilittifak üç talâk vâki olur. Kezâ bir defa seçtim veya bir kerre ile seçtim yahut birle veya bir seçiþle gibi kelimelerle bütün imamlarýmýzýn kavline göre üç talâk vâki olur. Bahýr.

«Sonuna kadar» yani ortayý veya sonuncuyu seçerse demektir. Maksad kadýnýn birinciyiseçtim veya ortadakini seçtim yahut sonuncuyu seçtim dediðini anlatmaktýr. Bununla beraber kadýnýn bunlarý atýf edatýyla üçünü birden zikretmiþ olmasý da ihtimal dahilindedir.

«AIi Makdisî dahi bunu kabul etmiþtir.» Burada þöyle denilebilir: "Makdisî Kenz´in Nazmýný þerhederken sadece iki kavli hikâye etmiþ; sonra Ýmameyn´in kavlinin vechini anlatmýþ, arkacýðýndan da Ýmam-ý Âzam´ýn kavlini tevcih etmiþtir."

«Bu gösterir ki ilah...» sözüne karþý þöyle denilebilir: "Bütün metin sahibleri Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göre hareket etmiþ, Hidâye sahibi onun delilini geriye býrakmýþtýr. Binaenaleyh âdeti vecihle tercih edilen kavil odur. Fetih sahibi ile baþkalarý bu kavli izah ve yapýlan itirazlarý def hususunda uzun sözler söylemiþlerdir. Bahýr ve Nehir sahibleri de Fetih sahibine uymuþlardýr. Binaenaleyh metin ve þerh yazarlarýnýn itimad ettikleri kavil odur. Hâvi´l-Kudsî´nin itimad ettiði kavil onun karþýsýnda duramaz.

«Zikredilen muhayyer býrakmaya cevap olarak» yani üç defa tekrara cevap olarak demektir. Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir. Bahýr´ýn ibâresi ise: "Erkeðin seç demesine cevap olarak" þeklindedir.

«Esah kavle göre» yerine doðrusu budur demek daha münasibtir. Çünkü Hidâye ile bazý Câmi-i Saðîr nüshalarýnda "Kocasý karýsýna mâliktir." denilmiþse de þârihler kesin olarak bunun yanlýþ olduðunu söylemiþ lerdir. Bahýr´da: "Bu bir rivayettir." denilmiþse de bunu da Nehir sahibi reddetmiþtir.

«Çünkü kocasý talâk-ý bâini tefvîz etmiþtir.» Muhayyer býrakmak kinâyedir. Binaenaleyh onunla talâký bâin vâki olur.

«Kadýn ondan baþkasýna mâlik deðildir.» Zira kadýnýn talâk îkâ´ýna itibar yoktur. itibar kocasýnýn tefvîzýnadýr. Görmüyor musun kocasý ona bâin talâký veya ric´îyi emreder de kadýn aksini yaparsa kocasýnýn emrettiði olur. Bahýr.

METÝN

Bir boþama hususunda emrin elindedir yahut bir boþama seç der de kadýn kendini seçerse bir talâk-ý ric´î ile boþ olur. Çünkü kocasý talâký ona sarîh sözle tefvîz etmiþtir. Beynunet ifade eden bir kelime sarîh sözle birlikte söylenirse ric´î olur. Aksi de böyledir. Musannýf cümleyi fî edatýyla kayýdlamýþtýr. Bâ ile kayýdlarsa hüküm yine böyledir. Kendini boþaman için yahut kendini boþayýncaya kadar emrin elindedir demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü talâk-ý bâinle boþ olur. Nasýlki nafakam sana ulaþmazsa emrin elindedir. Ne zaman istersen kendini boþa dedikten sonra nafaka kadýna ulaþmaz da kendini boþarsa talâk bâin olur. Çünkü talâk lâfzý emrin elindedir sözünün içinde yoktur.

FER´Î MESELELER : Bir kimse bir adama benim karýmý muhayyer býrak derse, o kimse muhayyer býrakmadýkça kadýn muhayyer olmaz. Ona muhayyer olduðunu haber ver demesibunun hilâfýnadýr. Çünkü muhayyerliði ikrar etmiþtir.

Bir adam karýsýna: Sen istersen boþ ol ve seç der de kadýn diledim ve seçtim cevabýný verirse iki talâk vâki olur. Bugün ve yarýn seç derse birleþir. Yarýn da seç derse talâk müteaddid olur.

Bir adam karýsýna: Bugün seç yahut bu ay emrin elinde olsun derse kadýn günle ayýn bakiyesinde muhayyer olur. Fakat bir gün veya bir ay derse konuþtuðu saatten yarýnýn o saatine kadar ve konuþtuðu saatten ayýn otuzuncu günü tamamlanýncaya kadar seçmeye hakký olur. Bu muhayyerliði kadýna ay baþýnda verirse kadýn ayýn ilk gecesi ile iIk gününde muhayyer olur. Vakitle sýnýrlandýrýlan muhayyerlik vazgeçmekle bâtýl oluvermez. Kadýn bilsin bilmesin vaktin geçmesiyle bâtýl olur.

ÝZAH

«Kadýn kendini seçerse" sözü ile musannýf seçtim kelimesinin hem seçmeye, hem de emrin elindedir sözüne cevap olabileceðine iþaret etmiþtir. Nitekim ilerde de gelecektir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Beynunet ifade eden bir kelime ilah...» sözü bir sualin cevabýdýr. Sual þudur: Emrin elindedir sözü ile seç sözünün ikisi de beynunet (ayrýlmak) ifade ederler. O halde onlara bâinden baþka mânâ vermek câiz olmamalýdýr. Salhânî diyor ki: "Buradan anlaþýlýr ki, bir adam karýsýna ruhun boþ olsun dese talâk-ý ric´î meydana gelir."

«Aksi de böyledir.» Yani sarîh bir söz kinâye ile birlikte kullanýlýrsa talâk bâin olur. Meselâ: Sen boþsun bâinsin sözü böyledir. H.

«Çünkü talâk-ý bâinle boþ olur.» Zira talâký kadýna bâin sözü ile tefvîz etmiþtir.

«Çünkü talâk lâfzý emrin elindedir sözünün içinde yoktur.» Bu cümle her üç meselenin illetidir. T.

«Ona muhayyer olduðunu haber ver demesi bunun hilâfýnadýr.» Yani o kimse haber vermeden kadýn iþitir de kendini seçerse talâk vâki olur. Çünkü haber vermesini emretmek, haber verilecek þeyin önce olmasýný gerektirir ve bu kadýný muhayyer býraktýðýný ikrar sayýlýr. Bahýr.

«Ýki talâk vâki olur.» Bunlardan biri diledim, diðeri de seçtim sözüyle olur. Çünkü kocasý ona biri sarîh diðeri kinâye olmak üzere iki talâk tefvîz etmiþtir. Sarîh zikredildiði halde kinâye niyete muhtaç deðildir. Bahýr.

«Birleþir» Hatta kadýn o gün seçmeyi reddederse o söz aslýndan bâtýl olur. Hindiyye. Bugünün ve yarýnýn içinden seç demesi de böyledir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. T.

«Yarýn da seç derse» yani bugün seç, yarýn da seç derse, seç kelimesini tekrarlamasý karinesiyle burada iki muhayyerlik vardýr. T. Hangi sözler birleþir, hangileri birleþmezbundan sonraki bâbta gelecektir.

«Bugün seç ilah...» Bugün diyerek belirli söyleyince mâlum olan o gün anlaþýlýr. Muhayyerlik geçmiþ güne aid deðildir. Kadýn o gün geçinceye kadar muhayyerdir. Bu da o gün güneþin kavuþmasýyla olur. Ay meselesinde de hilâli görmekledir. Sene demiþse Zilhicce ayýnýn tamamlanmasýyladýr. Nitekim bir adam bugün yahut bu ay veya bu sene konuþmayacaðýna yemin etse bu þekilde hareket edilir. Ama günü ve ayý belirsiz zikrederse o zaman bütünü anlaþýlýr. Günün baþlangýcý muhayyer býraktýðý andan ise ertesi gün o anda sona erer. Ýkisinin arasýna gece bizzarure girer. Halbuki gece ayrýca güne tâbi olmazdý. Herhalde bu mesele bundan istisna edilmiþ olacaktýr. Rahmetî. Þârihin zikrettiði Cevhere´den alýnmýþtýr. Gelecek fasýlda Bahýr´ýn ibâresi Zahîre´den naklen þöyledir: "Bir gün veyn bir ay yahut bir sene emrin elindedir derse, o saatten itibaren zikredilen müddet tamamlanýncaya kadar kadýnýn emri elindedir. "Bu ibâre ihtimallidir. Müddetin geceleyin yahut ikinci gün tamamlanmasý murad edilmiþ olabilir. Gecenin dahil olup olmamasý da ihtimallidir. Lâkin ulemanýn yeminler bahsinde açýkladýklarýna göre ben fülanca ile bir gün konuþmam diye yemin eden bir kimse araya gece girmekle beraber o günü ertesi günün bir kýsmýyla tamamlayacaktýr.

«Ayýn otuzuncu günü tamamlanýncaya kadar...» Çünkü tefvîz ayýn bir kýsmýnda olmuþtur. Hilâli itibara almak mümkün deðildir. Binaenaleyh bilittifak günlerle itibar edilir. Zahîre. Bunun mefhumu þudur ki: hilâl doðduðu zaman söylemiþ olsa icare meselesinde olduðu gibi hilâli görmekle itibar olunur.

«Ýlk gecesi ile ilk gününde muhayyer olur.» Çünkü baþ ayýn evvelidir. Ay kelimesinin altýnda biri gece diðeri gündüz olmak üzere iki nev´i vardýr. Gecelerin evveli ayýn ilk gecesi, günlerin evveli de ayýn ilk günüdür. T.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 08 Mart 2010, 20:57:18
EMRÝN ELÝNDEDiR BÂBI



METÝN


Bu söz seçmek sözü gibidir. Yalnýz üçü niyet meselesinde ondan ayrýlýr. Bir adam karýsýna emrin elindedir yahut solundadýr veya burnundadýr yahut dilindedir diyerek üç talâk tefvîzini niyet ederse, kadýn bulunduðu mecliste kendimi bir talâkla seçtim yahut kendimi kabul ettim veya emrimi seçtim yahut sen bana haramsýn veya sen benden bâinsin yahut ben senden bâinim veya boþum dediði takdirde üç talâk vâki olur. Velevki kadýn küçük olsun. Çünkü bu söz tâlik gibidir. Bezzâziye. Kezâ kadýnýn babasý ben bunlarý kabul ettim derse hüküm yine budur. Hulâsa. Ama bunu kadýn küçükse diye kayýdlamak gerekir. Sana talâkýný ödünç verdim, senin emrin Allah´ýn ve senin elindedir, benim emrim senin elindedir sözleri de muhtar kavle göre emrin elindedir sözü gibidir. Hulâsa. Allah Teâlâ´nýn ismini zikretmek teberrük içindir. Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.

ÝZAH

Burada emir hal mânâsýna, el de tasarruf mânâsýnadýr. Bunu Misbah´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Þu halde mânâ: Erkeðin karýsýnýn tesarrufuna verdiði talâkýn kadýn tarafýndan yapýlmasý bâbý demektir. T. Evvelce söylemiþtik ki, burada münasip olan bâb deðil fasýl demektir.

«Seçmek sözü gibidir.» Yani niyetin þart olmasý nefis kelimesinin veya onun yerini tutacak baþka bir kelimenin zikredilmesi, kocanýn sözünden dönememesi ve tefvîzý yaptýðý meslisle yahut kadýnýn tefvîzý öðrendiði meclisle mukayyed olmasý ve þayet sýnýrlý ise kadýnýn müddeti bilmesi ile mukayyed olmasý hususlarýnda seçmek kelimesi gibidir.

«Yalnýz üçü niyet meselesinde ondan ayrýlýr.» Çünkü burada üçü niyet sahihtir. Muhayyer býrakmada ise sahih deðildir. Çünkü emir cinstir. Umuma hususa ihtimali vardýr. Bunlardan hangisini niyet ederse niyeti sahih olur, Bedayi´de burada nefis kelimesinin zikredilmesi þart deðildir denilmiþtir. Ama bu umumiyetle kitaplardakine muhâliftir. Nitekim Bahýr ve Nehir´de belirtilmiþtir.

«Emrin elindedir.» Tâlik yaparak þu haneye girersen emrin elindedir demesi de öyledir. Kadýn o haneye ayak basar basmaz kendini boþarsa boþ düþer. iki adým yürüdükten sonra boþarsa boþ düþmez. Çünkü emir elinden çýktýktan sonra boþamýþtýr. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Attâbîyye´de: Bir adam yürürse muhayyerliði bâtýl olur." de- nilmiþse de bu söz bir ayaðýnýn eþik üzerinde olmasýna, diðeriyle içeri gir-mesine yorumlanýr. Evvelki söylediðimiz ise eþiðin dýþ tarafýnda bulun- duðuna göredir. Böylece ilk adýmla giriþin evvelini geçmiþ olmaz, ikinci adýmla geçer ve emir elinden çýkar.Makdisî.

«Yahut solundadýr ilah...» Bezzâziye´de: "Emrin gözündedir ve emsali bir söz söylerse niyeti sorulur." denilmiþtir. Bahýr.

«Üç talâk tefvîzýný niyet ederse...» sözüyle diyaneten mutlaka tefvîzý niyet lâzým olduðuna, kazaen halin delâleti gerektiðine iþaret etmiþtir. Ni-tekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiði ileride gelecektir. Musannýf bu lâfýzlarýn talâk îkâ´ýndan deðil talâký tefvîzdan ki-nâye olduklarýna da iþaret etmiþtir. Hatta bu sözlerle talâk yapmayý niyet ederse vâki olmaz. Çünkü lâfzýn kendisi bunu taþýmaz. Emrin elindedir sö-zünden baþkalarýnda bu açýktýr. Emrin elindedir sözü ise talâk îkâ´ýna ih-timallidir. Çünkü kocasý bâinle boþarsa kadýnýn emri elinde olur. Herhalde bunu örf olmadýðý için talâk îkâ´ýndan kinâye yapmamýþtýr. Rahmetî.

«Üç talâk vâki olur.» Çünkü seçmek emrin elindedir sözüne cevap teþkil edebilir. Bir kelimesi seçmenin sýfatýdýr ve kadýn sanki "kendimi bir defa ile seçtim" demiþ gibi olur. Bununla da üç talâk meydana gelir. Nehir. kendini boþa sözünde ise seçmek bu söze cevap teþkil edemez. Nitekim bundan sonraki fasýlda gelecektir.

«Velev ki kadýn küçük olsun.» Bundan önceki bâbta Zahîre´den naklettiðimiz fetva vak´asý budur.

«Çünkü bu söz tâlik gibidir.» Yani temlîk olsa da bunda tâlik mânâsý vardýr. Nitekim izahý muhayyerlik meselesinde geçmiþti.

«Ama bunu kadýn küçükse diye kayýdlamak gerekir.» Bu ifade söz götürür. Müntekâ´dan naklen Hulâsa´nýn ibâresi þöyledir: "Kadýna emrin babanýn elindedir der de babasý da bunu kabul ettim derse kadýn boþ olur. Kezâ kadýna emrin elindedir der de kadýn kendimi kabul ettim cevabýný verirse boþ düþer. Böyle bir sözden kadýnýn küçüklüðü anlaþýlamaz. Çün- kü kadýn yetiþkin de olsa kocasý emri bir ecnebînin eline verebilir. Hulâ-sa´nýn ibâresinde kadýnýn emrini eline verdiðine, kabulü babasýnýn yaptý-ðýna dair bir söz yoktur ki þârihin Nehir sahibine uyarak söyledikleri ye- rinde olsun. Rahmetî.

Ben derim ki! Þu da var: Kadýna emrin elindedir demek kendi nefsini seçmesi hususunda tâlik mânâsýna gelir. Binaenaleyh kadýn küçük bile olsa babasýný kabul etmesi sahih olamaz. Kezâ emri babasýnýn eline ve-rirse kadýn büyük bile olsa onun kabul etmesi doðru olamaz. Çünkü tâlik edilen þey mevcud deðildir.

«Allah Teâlâ´nýn ismini zikretmek teberrük içindir.» Yani emir yalnýz baþýna kadýnýn elinde olur.

«Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.» "Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiði ileride gelecektir." dediði budur. Bu söz hiç aded niyet etme-meye yahut hür kadýn hakkýnda bir veya iki talâký niyet etmeye sâdýktýr. Niyet ederse bir talâk-ý bâin vâki olur. Evvelce arzetmiþtik ki, diyaneten talâký kadýna tefvîzi niyet etmesi kazaen halin delâleti mutlaka tâzýmdýr. Bahýr.

METÝN

Kadýn kendini üç defa boþar da erkek ben biri niyet etmiþtim derse, delâlet bulunmadýðý takdirde erkeðe yemin verdirilir. Kadýnýn delâlet bu-lunduðuna dair beyyinesi kabul edilir. Nitekim geçmiþti. Meclisin bir ol-masý, kadýnýn bilmesi nefis kelimesini veya onun yerini tutacak baþka bir kelimeyi zikretmek þarttýr. Kadýnýn emri elinde olduðunu kocasý söyler de kadýn bunu bilmez fakat kendini boþarsa boþ olmaz. Çünkü þartý yoktur. Hâniyye. Erkek tarafýndan karý boþamaya yarayan her söz kadýn tarafýn-dan cevap olmaya da yaramaz. Binaenaleyh kadýn ben boþum yahut ken-dimi boþadým derse talâk vâki olur. Seni boþadým derse bunun hilâfýnadýr. Çünkü talâkla kadýn vasýflanýr, erkek vasýflanmaz. Ýhtiyar. Bundan hassa-ten seçmek lâfzý müstesnadýr. Çünkü bu söz talâk lâfýzlarýndan deðildir. Ama kadýn tarafýndan cevap olmaya yarar. Bedayi.

ÝZAH

«Delâlet bulunmadýðý takdirde erkeðe yemin verdirilir.» Fakat üçe delâlet bulunursa, meselâ üç talâký müzakere ederler yahut üç parmakla iþaret ederse bu delâletle amel edilir.

«Kadýnýn delâlet bulunduðuna dair beyyinesi kabul edilir.» Yani öfke veya müzakere halinde olduðuna dair beyyinesi kabul edilir. Ama niyeti buydu diye getirdiði beyyine kabul edilmez. Meðerki bu niyette olduðunu ikrar etti diye beyyine getirmiþ olsun. Nitekim Ýmâdiyye´den naklen Nehir´de beyan edilmiþtir.

«Nitekim geçmiþti.» Yani kinâyeler bâbýnýn baþýnda geçmiþti. H. «Bunun yerini tutacak baþka bir kelime...» Ýhtiyara kelimesi gibi, em-rimi seçtim demesi gibi. T. Babamý veya annemi yahut ailemi veya koca-larý seçtim demesi de böyledir. Nitekim muhayyerlik bâbýnda geçmiþti. Zâhire bakýlýrsa burada tekrarda muhayyerlik bâbýndaki tekrar gibidir.

«Kadýnýn emri elinde olduðunu söyler de ilah...» cümlesi "kadýnýn bilmesi þarttýr" cümlesinin muhterizîsidir. Yani bilmesi þarttýr sözüyle bundan ihtiraz etmiþtir. Diðer ikisini zikretmemesi anlaþýldýklarý içindir. Kadýn meclis sona erdikten sonra kendini ihtiyar ederse talâk vâki olmaz. Ama bu mutlak söylediðine göredir. Sýnýrlý söyler meselâ bir gün emrin elindedir derse kadýnýn muhayyerliði o müddetin devamýncadýr. Kadýna emrin elindedir der de o da seçtim cevabýný verir fakat kendimi demezse, bu mânâda baþka bir sözde söylemezse talâk vâki olmaz. Rahmetî.

«Boþ olmaz.» Vekil gibidir. Vekil vekâlet iþini bilmezden önce vekil deðildir. Hatta tesarrufta bulunsa tesarrufu sahih olmaz. Vasî bunun hilâ-fýnadýr. Çünkü o mirâsçýlýk gibi hilâfettir. Bezzâziye.

«Erkek tarafýndan karý boþamaya yarayan her söz ilah...» Bu kaideyi Bahýr sahibi Bedâyi´den nakletmiþtir. Ama ben onu açýklayan görmedim. Onu izah hususunda bana zâhir olan þudur: Maksad maddesiyle, heyetiyle lâfzý teþhis deðildir. Bazýlarýnýn dediði gibi zamirleri ve þekilleri deðiþtirmek suretiyle de deðildir. Maksad kadýnýn lâfzý öyle bir þeye isnad etmesidir ki kocasý ona isnad etmiþ olsa talâk vâki olur. Bu suretle kocasý tarafýndan talâk yapmaya yarayan söz kadýn tarafýndan cevap olmaya yarar. Binaenaleyh kadýnýn sen bana haramsýn veya sen benden bâinsin yahut ben senden bâinim demesi yukarda geçtiði vecihle cevap olabilir. Çünkü ilk iki sözde kadýn hörmet ve ayrýlýðý kocasýna isnad etmiþtir.

Bunlarý kocasý kendisine isnad etmiþ olsa, mesela ben sana hara-mým yahut ben senden bâinim dese, talâk vâkl olurdu. Üçüncüde kadýn ayrýlmayý kendisine isnad etmiþtir. Bunu kocasý da kadýna isnad etmiþ olsa ve sen benden bâinsin dese talâk vâki olurdu. Kadýnýn ben boþum yahut kendimi boþadým demesi de böyledir. Talâký kendine isnad etmiþ-tir, bunlar cevap olabilir. Çünkü kocasý talâký kadýna isnad etse talâk vâki olurdu. Kadýnýn kocasýna seni boþadým demesi bunun hilâfýnadýr. Ko-casýna sen benden boþsun demesi de öyledir. Çünkü talâký kocasýna is- nad etmiþtir. Halbuki kocasý onu kendine isnad etmiþ olsa talâk vâki ol-mazdý. Bu söz kocasý tarafýndan boþamaya elveriþli olmayýnca karýsý ta-rafýndan cevaba da elveriþli olmaz. Bu kaideyi izah hususunda doðru söz budur. Bununla bazýlarýnýn: "Bu kaîde þu son sözle bozulur: Çünkü kocasý karýsýna seni boþadým derse talâk vâki olur." iddiasý sâkýt olur. Bu iddia maksad zamirleri ve kelime þekillerini deðiþtirmek olduðuna göredir. Halbuki murad o deðildir. Murad bizim söylediðimizdir.

Sonra bilmelisin ki ulemanýn: "Koca tarafýndan karý boþamaya yara-yan her söz." demelerinden murad: Kadýn talâkýný istedikten sonra niyete tevakkuf etmeden boþamaya yarayan sözlerdir. Çünkü Câmiu´I-Fûsu-leyn´de þöyle denilmiþtir: "Asýl þudur ki: kadýn talâkýný istedikten sonra kocasý tarafýndan talâk sayýlacak her þeyle verilen cevap talâktýr. Talâk kadýnýn eline verildikten sonra kadýn böyle bir sözü kendine söylerse boþ düþer. Beni boþa der kocasý sen haramsýn yahut bâinsin veya hâlisin ya-hut berîsin cevabýný verirse kadýn boþ olur. Talâk kadýnýn eline geçtikten sonra bunlarý kadýn söylerse yine boþ olur. Kocasýna beni boþa der de o da ailene katýl cevabýný verir ve ben talâk niyet etmedim derse tasdik olunur. Kadýn emir kendi eline geçtikten sonra bunu söyler ve kendimi aileme kattým derse yine boþ olmaz. "Yani bu söz redde ihtimalli olan kinâyelerdendir. Binaenaleyh öfke ve müzakere hallerinde niyete baðlýdýr. Kadýn talâký istedikten sonra ancak niyet varsa talâk yapmak için teayyün eder. Haram ve bâin sözleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunlarla müzakere halinde niyetsiz talâk vâki olur demek istiyor. Bununla Bahýr sahibinin müþkil gördüðü mesele bertaraf edilmiþ olur. Bahýr sahibi ben kendimi kattým sözüyle ben bâinim sözü arasýndaki farký müþkil saymýþtýr. Anla!

«Çünkü bu söz talâk lâfýzlarýndan deðildir.» Bununla talâk yapmayý niyet etse talâk olmaz. Zira ikâ´ deðil tefvîz kinâyesidir. Lâkin evvelce geçtiði vecihle kýyasa muhâlif olarak bilicma´ kadýn tarafýndan cevap sa-yýlacaðý sâbit olmuþtur. Emrin elindedir sözü de bunun gibidir. Musannýfýn onu istisna etmemesi kadýn tarafýndan cevaba elveriþli olmadýðý içindir. Kadýn emrim elimdedir diyemez. Nitekim bunu Bahýr sahibi açýklamýþtýr.

METÝN

Lâkin bu kaideye: "Yukarýda geçtiði gibi kadýnýn veya babasýnýn ka-bul etmesiyle cevap sahihtir." diye itiraz olunur. Düþün! Kadýnýn kocasýna cevaben kendimi bir defa boþadým yahut kendimi bir talâkla seçtim sözüyle bir talâk-ý bâin vâki olur. Zira tekarrur etmiþtir ki muteber olan kadýnýn talâk îkâ´ý deðil kocasýnýn tefvîzýdýr. Erkeðin: "Bugün emrin elindedir ve yarýndan sonra" sözünde gece dahil deðildir. Çünkü bu sözler iki temlîktir. Kadýn o gün emri elinde olmasýný reddederse emir o gün için bâtýl olur. Yarýndan sonra yine emri elindedir. Kadýn kendini geceleyin boþarsa sahih olmaz. Hem ancak bir defa boþ düþer. Emrin bugün ve yarýn elindedir sözünde gece dahildir. Kadýn o gün bu sözü reddederse ertesi güne kalmaz. Çünkü bir tefvîzdan ibarettir. Ama bugün emrin elindedir, yarýn da emrin elindedir derse bunlar iki emir olur. Hâniyye. Hâniyye sahibi hilâf zikretmemiþtir. Gece dahil deðildir. Nitekim bu âþikârdýr.

ÝZAH

«Ýtiraz olunur.» Yani kabul erkek tarafýndan talâk îkâ´ýna yaramasa da burada cevap olmaya yarar diye itiraz edilmiþtir. Ýtirazý yapan Bahýr sahibidir. Ama ona þöyle cevap verilebilir: "Kadýnýn kabul etim demesi kendimi seçtim demesinden ibarettir. Binaenaleyh müstesnada dahildir."

«Zira tekarrur etmiþtir ki ilah...» cümlesi bâin olur sözünün illetidir. Yani kadýn ric´î talâk ifade eden sarîh sözle cevap verse de talâk bâin olur. Zira kadýn kendi emrine ancak onunla mâlik olur, talâk-ý ric´î ile mâlik olamaz. Üç deðil de bir talâk olmasýnýn illetine gelince o da þudur: Kadýnýn sözünde bir kelimesi bir masdarýn sýfatýdýr. Bu masdar talkadýr. Çünkü lafzî amilin hâs olmasý mukadderin de hâs olmasýna karinedir. Bu suretle ben kendimi birle boþadým ve ben kendimi birle seçtim sözleri arasýnda fark hâsýl olur ve bazýlarýnýn; "ikincide de bir talâk vâki olmasý gerekir." sözü defedilmiþ olur. Tamamý Fetih´dedir.

«Gece dahil deðildir.» Musannýf gece ile cinsi murad etmiþtir. Binaenaleyh iki geceye de þâmildir. Kezâ fasýla teþkil eden gün de dahil deðildir. Musannýfýn bundan bahsetmesi açýk olduðu içindir. H. Hâvi´l-Kudsî´de:"Burada iki geceyle yarýn dahil deðildir." denilmiþtir.

«Çünkü bu sözler iki temliktir.» Bahýr sahibi þöyle demektedir: "Çünkü bir zamaný kendi misli bir zaman üzerine atfetmek ve aralarýný her ikisinin misli bir zamanla ayýrmak zikredilen emrin birinciyle kayýdlanmasýný, diðer emrin ikinci ile kayýdlanmasýný kasid hususundaaçýktýr. Binaenaleyh bugün sözü münferiden ele alýnýr. Zikredilen hükümde sonrakiyle biraraya toplanmaz. Çünkü cümle cümle üzerine atfedilmiþtir. Yani emrin bugün elindedir ve emrin yarýndan sonra elindedir denilmiþ gibidir. Bugün sözü ayrý söylense gece hükümde dahil deðildir. Þu halde baþka bir cümle üze-rine atfedildiði zaman dahi öyledir." H.

«Kadýn kendini geceleyin boþarsa sahih olmaz.» Yani iki geceden birinde boþarsa sahih olmaz. Bu "gece dahil deðildir" sözünden anlaþýlan mânâyý açýk olarak ifadeden ibarettir. H.

«Hem ancak bir defa boþ düþer.» Þârih bu sözle bir vehmi defetmek istemiþtir ki, o da kadýnýn kendini her gün iki defa boþamasý câiz olmakla bunlarýn iki temlîk olmasý gerekmektedir. H.

Ben derim ki: Bu söz bu mânâda açýk bir nakil bulunmasýna muhtaç-týr. Çünkü iki sözün iki temlîk olmasý kadýnýn kendini bugün ve yarýndan sonra boþamaya hakký olduðunu gösterir. Minah sahibi diyor ki: "Vakitleri birbirinden ayrýlmakla bunlarýn iki emir olduðu sübut bulunca kadýn için iki vaktin her birinde ayrýca muhayyerlik sâbit olur. Bunlarýn birini reddetmekle diðeri reddedilmiþ olmaz. Burada Ýmam Züfer´in muhalefeti vardýr." Zâhire bakýlýrsa þârihin muradý kadýnýn her gün yalnýz bir defa boþ olmasýdýr. Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn vakit içinde kendini bir defa seçerse baþka bir defa seçmeye hakký kalmaz. Çünkü lâfýz vakti iktiza eder, tekrarý iktiza etmez." Bedayi sahibi bunu bugün, bu ay gibi sýnýrlý vakit bahsinde zikretmiþtir. Bunlar iki vakitte iki temlîk olunca kadýn her birinde yalnýz bir defa kendini seçebilir. Yakýnda Bedayi´den nakledeceði-miz ifade dahi buna delâlet etmektedir.

«Ertesi güne kalmaz." Hidâye sahibi diyor ki: "Zâhir rivâyet budur. Ebû Hanife´den bir rivâyete göre kadýn yarýn kendini seçebilir. Çünkü ta-lâk îkâ´ýný reddetmeye mâlik olmadýðý gibi emrinin elinde olmasýný reddet-meye de mâlik deðildir."

«Çünkü bir tefvîzden ibarettir.» Zira aralarýný baþka bir günle ayýr-mamýþtýr. Þu halde bir temlîkte bir yere toplamayý bildiren harfle toplama yapmýþtýr ve iki gün emrin elindedir demiþ gibidir. Burada hem lügaten, hem örfen araya giren gece dahildir. Bahýr,

«Bunlar iki emir olur.» Bedâyi sahibi diyor ki: "Hatta kadýn o gün ko-casýný ihtiyar eder yahut emri reddederse yarýn için muhayyerliði bâkidir. Çünkü kocasý sözü tekrarlayýnca tefvîz da tekrarlanmýþ olur. Bunlarýn bi-rini reddetmek diðerini de red sayýlmaz, Kadýn birinci gün kendini ihtiyar eder de boþar da, sonra yarýndan önce o adamla evlenirse kendini ihtiyar etmek istediðinde buna hakký vardýr. Bir defa daha boþar. Çünkü kocasý iki tefvîzdan her biriyle ona bir talâk hakký vermiþtir. Bunlarýn birini yapmýþ olmasý diðerini yapmasýna mâni deðildir." Ýþte bu birinci mesele de bi-zim söylediðimize delildir. Biz: "Kadýn her gün kendini bir defa boþayabi-lir." demiþtik.

«Hâniyye sahibi hilâf zikretmemiþtir.» Yani bunlarýn iki emir olduðu hususunda hilâf olduðunu söylememiþtir. Gerçi Hidâye´de bunun hassaten Ýmam Ebû Yusuf´tan rivâyet edildiði bildirilmiþse de, bu hilâf isbat etmek için deðil, mezkûr fer´î meseleyi o tahriç ettiði içindir. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtir.

«Nitekim bu âþikârdýr.» Çünkü bu adam kadýna ayrý bir günde emir isbat etmiþtir. Ondan sonra gelen günde sâbit olan ayrý emirdir. Fetih.

METÝN

T E M B Ý H:
Yukarýda geçen ifadenin zâhirinden anlaþýldýðýna göre kadýnýn reddetmesiyle emir reddedilmiþ olur. Lâkin Ýmâdiyye´de ibrâ gibi kadýnýn tefvîzý kabulünden önce reddedileceði, kabulden sonra reddedile-miyeceði, bir de birleþen müddette yarýna hakký kalmayacaðý bildirilmek-tedir. Ama Valvalciyye´de: "Karýsýna ayýn baþýna kadar emrin elindedir der de kadýn ben kocamý seçtim cevabýný verirse o günkü muhayyerliði bâtýl olur. Fakat Ýmam-ý Âzâm´a göre ertesi gün kadýn kendisini ihtiyar edebilir." denilmektedir.

ÝZAH

«Yukarýda geçen ifadenin» yani "Kadýn o gün emri reddederse o gün emir bâtýl olur." sözünün zâhirinden anlaþýldýðýna göre demektir. Zâhirinden demesi emrin reddinden kocasýný seçtiði murad edilebileceði içindir. Bu takdirde kadýnýn "ben onu reddettim" demesi murad edilmemiþ olur. Bu hususta tafsilât gelecektir. H.

«Lâkin Ýmâdiyye´de Ýlah...» Ýfadesinde kýsaltma vardýr. Þarihin þöyle demesi gerekirdi; "Zahire´de bildirildiðine göre emir reddedilmiþ olmaz. Ýmâdiyye´de iki kavlin arasý bulunarak þöyle denilmiþtir ilah..." Bunun iza-hý þudur: Kadýnýn reddi sahihtir diye hüküm vermek Zahire´nin ifadesiyle çeliþki halindedir. Orada; "Emri kadýnýn eline veya ecnebî birinin eline verirse, sonra kadýnýn veya ecnebinin reddetmesi sahih olmaz. Çünkü bu lâzým olan bir þeyi temlîktir. Binaenaleyh lâzým olarak vâki olur. Bu mese-le ulemamýzdan rivâyet edilmiþtir." denilmiþtir.

Ýmâdî Fûsul´ünde þöyle demektedir: "Bu iki sözün arasýný bulmak için deriz ki: Emir tefvîz edilirken reddi kabul eder. Fakat kabulünden sonra reddedilemez. Bunun benzeri ikrardýr. Bir kimse bir insana bir þey ikrar eder de o insan da tasdikte bulunursa, sonra ikrarýndan dönmesi sahih olamaz." Hidâye þârihleri de bu yatýþtýrmaya göre hareket etmiþlerdir.

Muhakkýk Ýbn-i Hümam ise Fetih´de baþka bir þekilde arabulmuþtur. O da þudur: Ulemanýn: "Kadýn o gün emri reddederse bâtýl olur." sözlerinden murad kadýnýn o gün kocasýný seçmesidir. Bunun hakikati milkinin sona ermesi demektir. Zahîre´deki ifadeden murad ise kadýnýn reddettim demesidir. Hidâye sahibinin: "Çünkü kadýn o gün kendi nefsini seçtiðinde ertesi güne muhayyerliði kalmaz. Kezâ kocasýný seçerse emir reddedilmiþ olur." demesi debunu göstermektedir.

Câmiu´l-Fûsuleyn sahibi þöyle bir yatýþtýrma yapmýþtýr: "Meselede iki rivayet olmasý ihtimali vardýr. Çünkü bu bir cihetle temlîktir ve temlîk olmasýna bakarak kabulünden önce reddi sahihtir; Ama tâlik olmasýna bakarak ne önce, ne de sonra reddi sahih deðildir. Görülüyor ki reddin sahih olmasý rivayeti temlîke bakarak, fâsid olmasý da tâlika bakaraktýr." Bahýr sahibi bunu daha zâhir görmüþ ve þununla te´yid etmiþtir: Hidâye´de beyan edildiðine göre Ebû Hanife´den kadýnýn talâk îkâ´ýný redde salâhiyeti olmadýðý gibi emri redde dahi salâhiyeti olmadýðý rivayet edilmiþtir.

Bahýr sahibi: "Binaenaleyh Ýbn-i Humam ile þârihlerin yaptýklarý tekellüfe hâcet yoktur." demiþtir. Bahýr sahibi bundan önce Ýmâdî ile þârihlerin: "Kadýn kabul ettikten sonra reddettim derse bu onun muhayyerliðini ibtal eden bir vazgeçmedir." demelerine itiraz etmiþ; bu hususta Makdisî de ona uyarak: "Bu þaþýlacak þeydir. Vazgeçtiðine delâlet eden yiyip içme gibi þeylerle ibtal ediyorlar, sarîh red ile ibtal etmiyorlar." demiþtir.

Ben derim ki: Bu kabul edilemez. Çünkü sözümüz sýnýrlý olan emir hak-kýndadýr. Ulema bunun meclisten kalkmakla ve yiyip içmekle bâtýl olmayacaðýný ancak vaktin geçmesiyle bâtýl olacaðýný açýklamýþlardýr. Vakitten mutlak olan emir bunun hilâfýnadýr. Nitekim geçmiþti.

«Ýbrâ gibi» yani borçtan ibrâ gibi demek istiyor ki, bir defa sâbit oldu mu kabule baðlý deðildir. Red ile geri çevrilir. Çünkü bunda ýskat ve temlîk mânâsý vardýr. Fetih.

«Bir de birleþen müddette» sözü "kadýnýn reddetmesiyle emir reddedilmiþ olur." cümlesi üzerine atfedilmiþtir. Yani yine yukarýda geçen ifadenin zâhirine göre emrin bugün ve yarýn elindedir gibi birleþen müddette yarýn için muhayyerlik kalmaz. Burada þöyle denilebilir: "Bu musannýfýn sözünde açýklanmýþtýr. Þârihin lâkin ilah... sözü yarýn muhayyerlik kalmaz sözüne istidraktýr."

«O günkü muhayyerliði bâtýl olur ilah...» O gün ve yarýn sözlerinden murad meclistir. Nitekim Tatarhâniyye sahibi bu tâbiri kullanmýþtýr. Hassaten birinci ve ikinci gün deðildir. (Meclisten murad da bulunduðu hal ve vaziyettir.)

«Ýmam-ý Âzâm´a...» Kezâ Ýmam Muhammed´e göre kadýn ertesi gün kendisi ihtiyar edebilir. Ýmam Ebû Yusuf: "Emir kadýnýn elinden bütün ay boyunca çýkmýþtýr." demiþtir. Bedâyi´de bildirildiðine göre bazýlarý bu hilâfý aksine zikretmiþlerdir. Yani Tarafeyn´e göre bütün ay boyunca emir kadýnýn elinden çýkar. Ebû Yusuf´a göre çýkmaz.Tatarhâniyye´de dahi böyle denilmiþtir. Tatarhâniyye sahibi: "Sahih olan budur." demektedir.

«Ertesi gün kadýn kendisini ihtiyar edebilir.» Yani müddet birleþmekle beraber seçme hakký ertesi gün bâkidir denilmektedir. H.

METÝN

Dirâye sahibi bunu þöyle tevcih etmiþtir: "Ne zaman vakit zikredilirse tâlik, aksi takdirde temlîk itibar edilir." Þimdi þu kalýr: Bir adam karýsýný talâk-ý bâinle boþarsa tefvîz müneccez olduðu takdirde acaba kadýnýn emri elinde olmaktan çýkar mý, Evet, þu haneye girersen emrin elinde olsun gibi muallak bile söylese emri bâtýl olur. Vakitle sýnýrlý söylerse bâtýl olmaz. Ýmâdiyye: Lâkin Bahýr´da Kýnye´den naklen: "Zâhir rivâyete göre muallak müneccez gibidir." denilmiþtir.

ÝZAH

«Ne zaman vakit zikredilirse» yani bugün ve yarýn emrin elinde olsun yahut ayýn baþýna kadar emrin elinde olsun derse tâlik sayýlýr. Tâlik olunca reddetmekle geri dönmez. Vakit zikretmez de sadece emrin elinde olsun derse bu temlik sayýlýr. Temlik kabul etmeden geri çevrilebilir. Nitekim geçmiþti. Ama bu ifade iki cihetten söz götürür.

Birincisi: Burada kabul kadýnýn iki þeyden birini seçmesi mânâsýndadýr. Yani ya kendisini ya kocasýný seçecektir. Kocamý seçtim dedi mi kabul bulunmuþtur. Artýk bundan sonra kendisini seçmek suretiyle bunu reddetmeye salâhiyeti yoktur. Þu halde tâlikle temlîkin arasýnda fark yok demektir.

Ýkincisi: Halebî´nin þu itirazýdýr: "Bu tevcih metindeki ifadeyle Valval-

ciyye´nin ifadesi arasýndaki çeliþkiyi defedemez. Çünkü bunun mukte-

zasýnca kadýn o gün kocasýný seçtiðinde ertesi gün emir elinde kalmasý ge-rekir. Halbuki bu musannýfýn söylediðine muhâliftir." Tahtâvî buna: "Þarihin maksadý çeliþki olduðunu göstermektedir, onu defetmek deðildir." diye cevap vermiþtir.

Ben derim ki; Çeliþki namýna verilecek cevap þudur: Hilâf metnin me-selesinde dahi câridir. Nitekim Hidâye´den nakletmiþtik. Bedâyi´de þöyle denilmektedir: "Bir adam karýsýna bugün ve yarýn emrin elindedir derse bu söz yukarýda geçen ihtilâfa göre halledilir. Bunu Valvalcî dahi açýklamýþ ve þöyle demiþtir: "Bugün ve yarýn meselesinde kadýn emri o gün reddederse ertesi gün emir elindedir. Ama Câmi-i Saðîr´de elinde olmayacaðý bildirilmiþtir. Fetva ona göredir. "Yukarýda geçen ay meselesindeki hilâf hikâyesinden anladýn ki, Ýmam-ý Âzâm´la Ýmam Muhammed´e göre ertesi gün emir kadýnýn elinde kalmaz. Ebû Yusuf buna muhâliftir.

«Bir adam karýsýný talâk-ý bâinle boþarsa Ýlah...» Bâinle diye kayýd-lamasý talâk-ý ric´î ile boþarsa tek sözle kadýnýn emri elinde kalacaðý içindir. H. Þârih ulemanýn arasýndaki baþka bir çeliþkiye cevap vermek istemiþtir. Zira Ýmâdî Fûsul namýndaki kitabýnda: "Karýsýna emrin elinde olsun der de sonra onu talâk-ý bâinle boþarsa zâhir rivâyete göre kadýnýn emri elinde olmaktan çýkar." demiþ, baþka bir yerde ise çýkmadýðýný söylemiþtir. Sonra bu iki sözün arasýný bularak birinciyi müneccez (derhal geçerli) tefvîz, ikinciyi muallak mânâsýna yorumlamýþtýr. Nehir sahibi diyor ki: "Bunun aslý evvelce geçtiði vecihle bâinin bâine ancakmuallak ise lahîk olmasýdýr."

«Lâkin Bahýr´da ilah...» cümlesi Ýmâdî´nin arabuluculuðuna istidraktir. Çünkü Kýnye´de açýklandýðýna göre kocasý kadýna þöyle yaparsan emrin elinde olsun der de sonra þart bulunmazdan önce onu talâk-ý bâinle boþarsa, sonra onunla evlendiðinde kadýnýn emri elinde kalýr. Kýnye sahibi bundan sonra zâhir rivâyete göre elinde kalmayacaðýna iþaret etmiþtir. Bu açýk olarak gösterir ki, muallak olan emir zâhir rivâyete göre müneccez gibi kadýnýn elinden çýkar. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Hak þudur ki, bu meselede rivâyet muhteliftir. Zâhir rivâyete göre kadýn kendini iddet içinde boþarsa emrin talâk-ý bâinle bâtýl olmasýdýr. Baþka kocaya gittikten sonra ise bâtýl deðildir. Çünkü ulema yeminden sonra milkin elden çýkmasý yemini bozmaz demiþlerdir. Muhayyer býrakmak da tâlik gibidir."Nehir sahibi de þöyle cevap vermiþtir: "Kýnye´nin ifadesi zâhir rivâyetin mutlak olmasýna göredir. Halbuki o yukarýda geçen yatýþtýrma ile mukayyeddir."

Ben derim ki: Bunu Makdisî´nin Hulâsa üzerine yazdýðý þerh de teyid etmektedir. Orada þöyle denilmektedir: "Serahsî diyor ki: Bir adam karýsýna seç der de sonra onu talâk-ý bâinle boþarsa muhayyerlik bâtýl olur. Emrin elindedir demesi de öyledir. Talâk-ý ric´î ile boþarsa bâtýl olmaz. Bunun aslý þudur: Bâin bâine lahîk olmaz. O kadýný iddet içinde veya iddeti bittikten sonra alýrsa emir geri dönmez. Emrin þarta muallak olmasý bunun hilâfýnadýr. Onu þarta tâlik eder de sonra kadýný talâk-ý bâinle boþar ve sonra þart bulunursa emir geri döner.

Ýmlâ nam eserde þöyle denilmiþtir: "Karýsýna istediðin vakit seç yahut istediðin vakit emrin elinde olsun der de sonra onu bir talâk-ý bâinle boþar, sonra tekrar evlenir ve kadýn kendini seçerse Ebû Hanife´ye göre bu söz bâin olarak muallak olur. Ebû Yusuf´a göre olmaz. Ýmam Serahsî:"Onun kavli zayýftýr." demiþtir. Bununla Fûsul´de yapýlan yatýþtýrmanýn kuvvetli olduðu anlaþýlýr. "Seçmenin kendisinde tâlik mânâsý vardýr. Binaenaleyh fark olmamasý gerekir." dersen biz de deriz ki: açýk tâlik ile içinde tâlik mânâsý bulunan söz arasýnda açýk fark vardýr. Bir nev´i tahkîk yapan kimseye gizli deðildir.

Makdisî´nin söylediðine göre burada bazýlarý söz etmiþse de üzerinde durmaya deðmez. Zâhire bakýlýrsa bazýlarýndan muradý Bahýr sahibidir. Çünkü o müneccezle muallak arasýnda fark görmemiþ, emrin bâtýl olmasýný kadýnýn kendini iddet içinde boþamasýyla kayýdlamýþtýr. Bu muhayyer býrakmanýn tâlik mesabesinde olduðuna göredir. Ama Serahsî´nin sözü bunu sarahaten reddedmektedir. Anla!

METÝN

FER´Ý MESELELER :
-Bir kimse bir kadýný emri elinde olmak þartýyla nikâhlarsa sahih olur. Ama kadýn emrini eline verdiðini iddia ederse sözü dinlenmez. Meðerki emir hükmünce kendini boþamýþ da sonra bunu iddia etmiþ olsun. O zaman sözü dinlenir.

Kadýn : ben kendimi yerimden kýpýrdamadan mecliste boþadým der de kocasý inkâr ederse söz kadýnýndýr.

Seni kabahatsýz döversem emrin elinde olsun der de sonra kadýný döver ve ihtitâf ederlerse söz kocanýndýr. Çünkü inkâr eden odur. Kadýnýn menfi þart üzerine getirdiði beyyinesi kabul edilir. Nitekim gelecektir.

Kadýnýn velîleri onun boþanmasýný ister de kocasý kadýnýn babasýna: benden ne istiyorsun, dilediðini yap diyerek çýkarsa, kocasý bu sözle tefvîzý niyet etmediði takdirde babasýnýn boþamasýyla kadýn boþ olmaz. Bu hususta söz kocanýndýr. Hulâsa. Koca "nikâhýma bir kadýn girerse" demedikçe fuzûlînin nikâhý dahil deðildir.

Bir kimse karýsýnýn emrini iki adam arasýnda býrakýr da kadýný biri boþarsa talâk vâki olmaz.

ÝZAH

"Sahih olur." sözü söze kadýnýn baþlamasýyla kayýdlýdýr. Kadýn: ben kendimi sana emrim elimde olmak þartýyla nikâhladým. Dilediðim vakit kendimi boþarým yahut dilediðim vakit boþ olmam þartýyla sana vardým der de kocasý: kabul ettim derse sahih olur. Söze kocasý baþlarsa kadýn boþ olmaz. Emir de kadýnýn elinde sayýlmaz. Nitekim Bahýr´da Hulâsa ve Bezzâziye´den naklen beyan edilmiþtir.

"Sözü dinlemez." Çünkü bundan bir semere hâsýl olmaz. T.

"Emir hükmüne»" sözü emir sebebiyle mânâsýnadýr, Çünkü bir þeyin

hükmü onun semeresi ve üzerine terettüb eden eseridir. Emrin hükmü de

kadýnýn kendisini boþamaya mâlik olmasýdýr,

"Söz kadýnýndýr." Çünkü sebebi kocasýnýn ikrarýyle mevcuddur. Oda muhayyerliktir. Zâhire göre baþka bir þeyle meþgul olmak bulunmamýþtýr. Bahýr. Bir de kocasý muhayyer býraktýðýný ve talâký ikrar edince bunu inkâr etmekle sebebin bâtýl olduðunu iddia etmiþ olur. Asýl olan bunun yokluðudur. Ama bu adamýn kölesine âzâd olman hususunda dün emrini eline verdim. Fakat sen kendini âzâd etmedin der de köle ben bunu yaptým derse bunun hilâfýna olur, yani tasdik edilmez. Çünkü sahibi onun âzâd olduðunu ikrar etmemiþtir. Emrin elindedir demek köle kendini âzâd etmedikçe onun âzâd olmasýný icab etmez. Sahibi bunu inkâr etmektedir. Talâk böyle deðildir. Zira koca onu ikrar etmiþ de iptalini iddiada bulun-maktadýr. Onun için kabul edilmez. Nitekim bunu Bahýr sahibi Câmiu´-l Fûsuleyn´in: "Fark olmamak gerekir." sözüne cevaben açýklamýþtýr.

"Ýhtilâf ederlerse" yani kocasý ben onu kabahatinden dolayý dövdüm der; kadýn kabahatsiz dövdüðünü iddia ederse söz kocasýnýn olur. Ama bunun kadýn kendini seçtikten sonra olmasý gerekir. Nitekim önceki meseleden anlaþýlmýþtýr.

"Söz kocanýndýr." Çünkü o emrin kadýnýn elinde olduðunu inkâr etmektedir. Velevkikabahatini beyan etmesin. Kadýn kabahatsiz dövdüðüne beyyine getirirse kabul edilmek gerekir. Velevki nefye þâhidlik olsun. Çünkü bu þarta þâhidliktir. Þartýn beyyineyle isbatý câizdir. Velevki nefy olsun. Bunu Nehir sahibi Ýmâdiyye´den nakletmiþtir.

"Nitekim gelecektir." Yani tâlik bâbýnda musannýfýn "Meðerki kadýn beyyine getirmiþ olsun." dediði yerde gelecektir. H.

"Kadýn boþ olmaz ilah..." Yani bu iþ talâk müzakeresi halinde de olsa kocanýn sözü alettayin tefvîz sayýlmaz. Alay için söylemiþ olmasý ihtimali vardýr. Yani yapabilirsen yap bakalým demek istemiþ olabilir.

"Fuzûlînin nikâhý dahil deðildir ilah..." Bahýr´da Kýnye´den naklen þöyle denilmektedir: "Senin üzerine bir kadýn alýrsam onun emri senin elinde olsun der de bir fuzûlînin nikâh etmesiyle o adamýn nikâhýna bir kadýn girer, o da fiilen bunu kabul ederse karýsý o kadýný boþayamaz. Ama kocasý benim nikâhýma bir kadýn girerse demiþse o zaman boþayabilir. Bu hususa tevkil de böyledir." Yani fuzûlînin yaptýðý akdi sözle kabul et medikçe o yeni kadýnla evlendiði tasdik edilmez. O kadýnýn nikâhýna girdiði tasdik edilir. Bana helâl olur sözü de girdi mânâsýndadýr. Lâkin yeminler bahsinin sonunda zikredileceðine göre bir adam nikâhýma giren her kadýn yahut bana helâl olan her kadýn þöyle olsun der de bir fuzûlînin kýydýðý nikâhý fiilen kabul ederse, mutlak surette yemini bozulmaz.

Bunun bir misli de bir kadýnla bizzat yahut vekilim vasýtasýyla yahut bir fuzûlînin nikâh kýymasýyla evlenirsem veya her hangi bir vecihle bir kadýn nikâhýma girerse karým boþ olsun demesidir. Çünkü "yahut bir fuzûlînin nikâh kýymasýyla" sözü "bir kadýnla bizzat evlenirsem" sözü üzerine atfedilmiþtir. Burada âmil "evlenirsem" sözüdür. Bu kavle mahsustur. Eðer "fiilen olsun bir fuzûlînin nikâhýný kabul edersem" deseydi o zaman fuzûlî kapýsý kapanmýþ olurdu. Bu adam için yaptýðý tâlikýn evli bulunduðu kadýnýn talâkýna aid olmaktan baþka çare kalmamýþtýr. Binaenaleyh mesele izafet edilen yemini fesh etmesi için Þâfiî bir zâta arzolunur.

Hâsýlý bu adam ya eski karýsýnýn talâkýný tâlik edecektir yahut yeni aldýðýnýn talâkýný. Ýkincisinde mesele bir Þâfiîye arzolunur. Anlaþýlýyor ki bu meselede iki kavil vardýr.

"Yahut nikâhýma bir kadýn girerse" dediðinde yemininin bozulmasýnýn vechi evlenmeden nikâhýna kadýn giremiyeceði içindir. Yani bu adam sanki "o kadýnla evlenirsem" demiþ gibidir. Fuzûlî birinin evlendirmesi ile ise evlenmiþ sayýlmaz. "Milkime giren her köle" demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü burada fuzûlînin yaptýðý akidle yemini bozulur. Zira milk-i yemin yalnýz satýn almaya mahsus deðildir. Onun baþka sebebleri olabilir. Musannýf bu iki kavli Fetâvâ´sýnda zikretmiþ ve yemini bozulmaz kavlini tercih eylemiþtir. Ýnþaallah bu hususta sözün tamamý yeminler bahsinde gelecektir.

"Talâk vâki olmaz." Çünkü onun yaptýðý iþ talâký her ikisine temlîktir. Bunda ikisinin fiiline tâlik mânâ vardýr.

Birinin yapmasýyla üzerine tâlik edilen þey bulunmasý deðildir. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 09 Mart 2010, 18:31:15
MEÞÝET (DÝLEK) HAKKINDA BÝR FASIL



METÝN


Bir adam karýsýna: Kenidini boþa der de bir þey niyet etmez yahut bir talâký -karýsý hürre ise iki talâký- niyet ederse, kadýn kendini boþadýðýnda bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Kadýn kendini üç talâkla boþarsa kocasý da bunu niyet ettiði takdirde üç talâk vâki olur. Musannýfýn kendini boþa diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü kadýnlarýndan hangisini istersen boþa derse, konuþtuðu kadýn sözünün umumuna dahil olmaz. Kadýn ona cevaben ben kendimi talâk-ý bâinle boþadým derse, kocasý kabul ettiði takdirde bir talâk-ý ric´î meydanagelir. Çünkü bu söz kinâyedir.

ÝZAH

Bu fasýl tefvîz nev´ilerinin üçüncüsüdür. Maksad talâký sarîh bir þekilde dilemeye tâlik deðildir. Bilâkis hem sarîhe hem zýmniye þâmil olmasýdýr. Hâkim Kâfî´sinde þöyle demiþtir: «Bir adam karýsýna kendini boþa der de dilemekten bahsetmezse bu söz dilemek mesabesindedir. Kadýn o mecliste kendini boþayabilir.» Yani talâk kadýnýn dilemesine baðlýdýr. Onun boþamasý da dilemesi demektir. Onun için Kâfî sahibi: «Kadýna dilersen kendini bir defa boþa der de kadýn ben kendimi bir defa boþadým cevabýný verirse boþ olur. Kendini boþamakla dilediðini göstermiþtir.» demiþtir. Bu izahatýmýzta Nehir sahibinin Ýnâye´den naklen yaptýðý itiraz defedilmiþ olur. Onun itirazý þudur: «Bu baþlýða münasip olan, söze içinde dilemek bulunan bir meseleyle baþlamaktýr.» Sa´diyye hâþiyelerinde kendisine verilen cevaba hâcet yoktur. Orada þöyle cevap verilmiþtir: «Ýçinde dilemek zikredilen mesele zikredilmeyen mesele yerine tutulmuþtur. Týpký mürekkeple müfredin hallerinde olduðu gibi hareket edilmiþtir. Yani müfred mürekkepten önce gelir. Onun yerine tutular da öyledir.

Velev ki Nehir sahibi bunu kabul etmiþ olsun. Evet: «Musannýf niçin sarîh olan meþiet meselelerini zikretmeden zýmnî meþiet meselelerinden bahsetti? Velev ki her ikisi bu bâbtan maksud olsun» denilirse bu söz ona cevap teþkil edebilir. Anla!

"Karýsý hürre ise Iki talâký..." Çünkü onun hakkýnda iki talâk aded-i mahýz (hâlis sayý) dýr. Cariye bunun hilâfýnadýr. Onun hakkýnda ikiyi niyet etmesi sahihtir. Çünkü hürre hakkýnda üç talâk itibarî ferd olduðu gibi cariye hakkýnda iki talâk da itibarî ferddir.

"Kadýn kendini boþadýðýnda" yani bir, iki veya üç boþarda hiç birinde niyet bulunmazsa yahut hürre hakkýnda bir veya iki talâký niyet ederse -ki dokuz þekil hâsýl olur- bunlarda birtalâk-ý ric´î vâki olur. Cariyede ise dört þekil meydana gelir. Bunu Halebî söylemiþtir. Çünkü cariye kendini ya bir ya iki boþayacaktýr. Bunlarýn her birinde ya niyet yoktur yahut biri niyet etmiþtir. Lâkin musannýfýn "üç defa boþarsa" demesi Ýmameyn´in kavline göredir. Onlara göre bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Ýmam-ý Azam´a göre ise kadýn kendini üç defa boþar da kocasý bir talâký niyet etmiþ yahut hiç niyet etmemiþ bulunursa bir þey vâki olmaz. Çünkü boþa emrinin mucebî hakikî ferddir. Niyet etmese bile bu sâbit olur. Ýtibarî ferde yani üçe gelince: O bu sözün muhtemelatýndandýr. Ancak niyetle sâbit olur. O zaman kadýnýn üç talâk yapmasý kendisine tefvîz edilen þeyden baþkasýyla iþtigal olur ve talâk meydana gelmez. Nitekim bunu Þürunbulâlî ifade etmiþtir. Bunun muktezasý þudur ki; erkek iki talâký niyet eder de kadýn kendini üç talâkla boþarsa Ýmam-ý Âzam´a göre yine hiç bir tâlak vâki olmaz. Anla!

"Kocasý da bunu niyet ettiði takdirde" diye kayýdlamasý hiç niyet etmediði yahut bir veya iki talâký niyet ettiði suretten ihtiraz içindir. Çünkü bildiðin gibi Ýmam Âzam´a göre hiç bir þey vâki olmaz.

"Üç talâk vâki olur." Bunlarý bir sözle veya her birini ayrý ayrý yapmasý müsavîdir. Üç talâký murad etmesinin sahih olmasý þundandýr: Çünkü kendini boþa sözünün mânâsý boþama iþini yap demektir. Bu lügaten zikredilmiþtir. Çünkü sözün mânâsýnýn bir cüz´üdür. Binaenaleyh umumu niyet sahih olur. Þu kadar var ki cariye hakkýnda umum talâk sayýsý iki, hürre hakkýnda üçtür. Fetih.

"Kadýn ona cevaben ilah..." Bilmiþ ol ki bir adam karýsýna: Kendim boþa der de o da ben kendimi bâinle boþadým cevabýný verirse bir talâk-ý ric´î ile boþ olur. Ben kendimi seçtim derse boþ olmaz. Fetih sahibi diyor ki: "Farkýn hâsýlý þudur: tefvîz edilen þey talâktýr. Bâin kelimesi talâk yaparken kullanýlan sözlerden bir kinâyedir. Demek ki kadýn kendisine tefvîz yapýlan þeyle cevap vermiþtir. Seçmek bunun hilâfýnadýr. O ne sarîh, ne de kinâye olarak talâk lâfýzlarýndan deðildir. Onun içindir ki, kadýn ben kendimi bâinle boþadým derse kocasýnýn kabulüne baðlý kalýr. Ben kendimi seçtim derse bu söz bâtýldýr. Ona kabul de lahîk olamaz. Bâin kelimesinin kinâye sayýlmasý ashabýn icma´ýyla olmuþtur ki, muhayyer býrakmanýn cevabýnda kullanýlýr. Þu kadar var ki, kadýn burada acele beynunet vasfýný ziyade etmiþtir. Binaenaleyh vasýf hükümsüz kalýr, asýl sâbit olur.

Fetih sahibinin:" Onun içindir ki ilah..." sözü meselemizdeki farký lebat için baþka bir meseleyle istidlaldir ki, o da þudur: Söze kadýn baþlar da kocasý kendini boþa demeden ben kendimi bâinle boþadým derse kocasý razý olursa ve buna niyet de etmiþse talâk vâki olur. Kinâyeler bahsinden az önce Telhisü´l-Câmi ve þerhinden naklen arzettiðimiz mesele de bu kabîldendir. Orada þöyle demiþtik: "Söze kadýn baþlar da ben kendimi seçtim derse talâkvâki olmaz. Velevki kocasýnýn niyeti bulunsun ve bunu kabul etsin. Çünkü seçtim kelimesi yalnýz muhayyer býrakmanýn cevabýnda kinâye kabul edilmiþtir. Onun için karýsýna talâký niyet ederek seni seçtim dese talâk vâki olmaz. Bâin kýlmak sözü bunun hilâfýnadýr." Fetih sahibinin: "Þu kadar var ki ilah...» sözü bizim meselemizde talâk-ý ric´î meydana geldiðini beyandýr. Bu izahatýmýzla anlarsýn ki, þârih ibtida meselesiyle cevap meselesini karýþtýrmýþtýr. Doðru olan þekil "kocasý kabul ettiði takdirde" sözü ile ondan sonra gelen "velevki kabul etsin" sözlerini ibâreden atmaktýr. Çünkü bunlar söze ben kendimi bâin kýldým yahut kendimi seçtim diyerek kadýn baþladýðýna göredir. Bu mesele kinâyeler bahsinden önce zikredilmiþdi. Þimdi bizim sözümüz kadýn bunu kocasýnýn "kendini boþa" sözüne cevap olarak söylemesi hakkýndadýr. Bu ise aslâ kabule tevakkuf etmediði gibi kadýnýn talâk niyetine de baðlý deðildir.

Nehir´de Telhîs´den nakil edilen bunun hilâfýnadýr. Çünkü Telhîs´den kadýnýn niyetinin þart koþulmasý ancak ibtida meselesindedir, cevap meselesinde deðildir. Kendini boþa sözüne cevaben kadýnýn ben kendimi bâinle boþadým demesi niyete muhtaç deðildir. Þu da var ki burada vâki olan talâk ric´îdir. Ýbtida meselesindeki ise bâindir. Tahtâvî´nin kezâ Rahmetî´nin bu söylediklerimizden bazýlarýna tenbihde bulunduklarýný gördüm.

METÝN

Kendimi seçtim demesiyle boþ düþmez. Velevki kabul etsin. Çünkü seçmek ne sarîhtir ne de kinâye. Koca bundan dönemez. Yani tefvîzýn her üç nev´inden dönmeye hakký yoktur. Çünkü bunda tâlik mânâsý yardýr. Meclisle de mukayyeddir. Çünkü temlîktir. Ancak ne zaman istersen ve benzeri umum ifade eden sözler ziyade ederse o zaman mutlak olarak boþ düþer. Bu sözü bir erkeðe söyler yahut kadýna ortaðýný boþa derse meclisle mukayyed olmaz. Çünkü bu tevkildir. Ondan dönmeye de hakký vardýr. Meðerki "ben seni her azlettikçe sen vekilsin" ifadesini ziyade etmiþ olsun.

ÝZAH

"Ne sarîhtir ne de kinâye." Yani bu söz talâkýn kinâyelerinden deðil tefvîzýn kinâyelerindendir. Seç diyerek muhayyer býrakmanýn cevabý olmasý icma´la bilinmiþtir. Emrin elindedir sözü de buna katýlmýþtýr. Boþa sözü bunun hilâfýnadýr. Zira seçmek kelimesinden cevap olmaz. Bahýr sahibi diyor ki: "Cevaba selâhiyeti yoktur sözüyle þunu ifade etmiþtir ki, kadýn kendisini alakadar etmeyen bir þeyle meþgul olduðu için emir onun elinden çýkar. Nitekim Fetih´de belirtilmiþtir. Sadece seçmeyi nefy ile yetinmesi gösteriyor ki, koca tarafýndan talâk yapmaya yarayan her söz kendini boþa emrine cevap olmaya da yarar. Bu emrin elindedir sözünün cevabý gibidir. Nitekim Hulâsa´da açýklanmýþtýr."

"Her üç nev´inden" yani muhayyer býrakmak, emrin elindedir demek vedilersen sözlerindendönmeye hakký yoktur.

"Çünkü bunda tâlik mânâsý vardýr." Yahut bu temlîk olduðu için yalnýz temlîk edenle tamam olur, kabule tevakkuf etmez. Nitekim Fetih sahibi bununla ta´lil etmiþtir. Biz bunu tefvîz bâbýnda arzetmiþtik.

"Çünkü temlîktir." Yani velevki vekâlet sözünü sarahaten söylemiþ olsun. Meselâ seni talâkýn hususuna vekil ettim desin. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiþtir. Çünkü kadýn kendisi için iþ görmekte, vekil ise baþkasý için çalýþmaktadýr. Bunu Bahýr sahibi ifade etmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: "Zâhire bakýlýrsa tatlîký veya talâký tâlik arasýnda bu hükümde fark yoktur. Yani meclisle takyidinde demek istiyor. Çünkü Muhît´te bildirildiðine göre bir adam karýsýna kendini boþa der de dilemekten bahsetmezse bu dilemek mesabesindedir. Ancak bir þeyde müstesnadýr ki, o da kendini boþa sözünde üçü niyet sahihtir. Sen dilersen boþsun sözünde üçü niyet sahih deðildir." Zâhirine bakýlýrsa kadýn bulunduðu mecliste dilemezse emir elinde olmaktan çýkar.

"Ve benzeri ilah..." Dilediðin vakit, her ne zaman dilersen ve dilediðin an gibi sözlerdir. Böyle sözler karþýsýnda kadýn o mecliste ve daha sonra kendini boþayabilir. Çünkü bu sözler umum vakitleri ifade ederler. O adam "hangi vakitte istersen kendini boþa" demiþ gibi olur. Bilmelisin ki erkek ne zaman dilek kelimesini zikrederse onu ister umum icab eden, ister etmeyen bir sözle birlikte söylesin kadýn kendisini kasidsiz olarak yanlýþlýkla boþarsa talâk vâki olmaz. Dilek kelimesini zikretmezse bunun hilâfýnadýr. Talâk vâki olur.

"Mutlak olarak boþ düþer." Yani gerek o mecliste, gerekse daha sonra boþasýn kadýn boþ düþer.

"Bu sözü bir erkeðe söylerse" cümlesindeki ism-i iþaret boþama emrine râcidir. Yani bir adama benim karýmý boþa derse meclisle mukayyed olmaz. Musannýfýn bununla kayýdlamasý "karýmýn emri senin elindedir" sözünden ihtiraz içindir. Çünkü o söz meclise münhasýrdýr. Esah kavle göre ondan dönmeye de hakký yoktur. Kezâ "karýmýn talâkýný sana verdim" der de o kimse de boþarsa yine meclise münhasýr kalýr ve yapýlan talâk ric´î olur. Bahýr. Adam tâbiriyle musannýf çocuk ve deliden ihtiraz ederek aklý ereni kasdetmiþtir. Çünkü tevkil sahih olmak için vekilin mutlaka akýllý olmasý lâzýmdýr. Nitekim vekâlet bahsinde açýklanmýþtýr. Kadýnýn emrini bir çocuðun veya delinin eline vermesi bunun hilâfýnadýr. O sahihtir. Zira temlîk olup zýmnýnda tâlik vardýr. Sanki þöyle demiþtir: "Sana deli sen boþsun derse sen boþsun." Bu mesele temlîkin tevkile muhâlif olduðu yerlerden biridir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Tefvîz bâbýnda da geçmiþti. Lâkin Bahýr sahibinin bundan sonra Bezzâziye´den naklettiðine göre talâka tevkil, onu vekilin sözüne tâliktýr. Onun içindir ki sarhoþken dahi söylese vâki olur. Ancak þöyle denilebilir: Bu ibtidaen tevkil sahih olmak için aklýn þartkýlýnmasýna aykýrý deðildir. Ancak vekilin sözüne tâlik etmenin muktezasý aklýn þart koþulmamasýdýr. Çünkü üzerine tâlik yapýlan þey boþamakla mevcuddur. Þu halde temlîkle tevkil arasýnda bu hususta fark yoktur. Düþünülsün.

METÝN

Ancak dilersen sözünü ziyade ederse meclisle mukayyed olur. Bundan dönemez. Çünkü temlîk olmuþtur. Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn dilerse onu boþa sözüyle, kadýn dilemedikçe o kimse vekil olamaz. Kadýn onu öðrendiði mecliste dilerse o mecliste onu boþar, baþka mecliste boþayamaz. Ama vekiller bundan gafildirler." Bir kimse karýsýna kendini üç yakut iki defa boþa der de kadýn bir defa boþarsa bir talâk vâki olur. Çünkü bu kocasýnýn yaptýðý tefvîzýn bîr cüz´üdür. Bin ile demedikce vekil de öyledir.

ÝZAH

«Meclisle mukayyed olur.» Çünkü talâký dilemeye tâlik etmiþtir. Mâlik; dilediði gibi tasarruf eden kimsedir. Hidâye. Sonra bilmiþ ol ki, o kimse diledim derse talâk vâki olmaz. Çünkü koca ona dilerse karýsýný boþamasýný emretmiþti. Diledim sözünde boþama yoktur. Koca sen dilersen karým boþ olsun der de o adam da diledim cevabýný verirse talâk vâki olur. Çünkü þart olan dilek mevcuddur. Onu boþa der o kimse de yaptým cevabýný verirse talâk vâki olur. Çünkü bu söz boþadým sözünden kinâyedir. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Yine Bahýr´da Hâkim´in Kâfî´sinden naklen þöyle denilmiþtir: "Bir adamý karýsýný boþamak için tevkil eder de vekil kadýný üç defa boþarsa, kocasý üçü niyet ettiði takdirde üç talâk vâki olur. Niyet etmezse Ýmam-ý Âzam´a göre hiç talâk vâki olmaz, Ýmameyn´e göre bir talâk vâki olur.

«Baþka mecliste boþayamaz.» Bulunduðu meclisten ayaða kalkarsa tevkil bâtýl olur. Sahih olan kavil budur. Çünkü talâka vekâletin sübut bulmasý kocasýnýn kadýna tefvîz ettiði dileðe dayanýr. Kadýnýn dilemesi ise meclise münhasýrdýr. Vekâlet de öyledir. Hâniyye´de böyle denilmiþtir. Hulvânî diyor ki: "Bunu bellemek icab eder. Çünkü bu umumi belvalardandýr. (Herkesin baþýna gelir.) Zira vekiller talâk îkâ´ýný kadýnýn dilemesinden geciktirirler. Bilmezler ki bu talâk vâki olmaz. Bu meclisle mukayyed olmaz sözünden yapýlan bir istisnadýr. Nehir. Bundan lüðz yapýlarak: "Vekilin meclisiyle mukayyed olan vekâlet nedir?" derler. Bahýr.

«Bir defa boþarsa...» Bahýr sahibi diyor ki: "Birle iki talâk arasýnda fark yoktur. Musannýf burada: "Kadýn daha az boþasa yaptýðý talâk vâki olur." dese daha iyi olurdu. Bununla kadýn kendini üç defa boþarsa evleviyetle olacaðýna iþaret etmiþ sayýlýrdý ve bunlarý bir sözle yapmasý ile ayrý ayrý sözlerle yapmasý arasýnda fark olmazdý.

«Bir talâk ric´î vâki olur.» Çünkü lâfýz sarîhtir. Bazý nüshalarda böyle denilmiþtir.

«Çünkü bu» yani bir talâk kocasýnýn yaptýðý tefvîzin bir cüz´üdür. Fetih sahibi diyor ki: "Çünkü bu kadýn üç talâk îkâ´ýna mâlik olunca onlardan dilediðini îkâ´a da mâliktir. Bizzat zevc gibidir." Remlî þunlarý söylemiþtir: "Bunun muktezasý þudur: Kocasý kendini boþa der de üçü niyet ederse kadýn iki boþadýðý zaman iki talâk vâki olur. Çünkü bu kadýn da üç talâký îkâ´a salâhiyatdardýr. O da onlardan dilediði kadar mý îkâ edebilir. Ama ben buna tenbihde bulunan görmedim. Buna ulemanýn: "Kadýnýn üç talâký bir sözle yahut ayrý ayrý sözlerle yapmasý arasýnda fark yoktur." sözleri delâlet etmektedir. Biz fark görünce ikinci talâkýn üçüncüden önce olduðuna hüküm verdik. Yalnýz ikinciyle iktifa etseydik yalnýz iki talâk vâki olurdu. Kadýn iki talâka mâlik olmasaydý tefvîz câiz olmazdý.

«Vekil de öyledir ilah...» Bahýr sahibi diyor ki: "Bu hükümde temlîk ile tevkil arasýnda fark yoktur. Kadýný üç defa boþamak için vekil eder de o da bir defa boþarsa bir talâk vâki olur. Bin dirheme üç defa boþamasý için tevkil eder de bir defa boþarsa hiçbir talâk vâki olmaz. Meðerki bin dirhemin bütününe karþý kadýný bir defa boþasýn. Hâkim´in Kâfî´sinde böyle denilmiþtir." Yani bir talâk ona yaptýðý tefvîzýn bir cüz´ü ise de koca talâka ancak hususî bir karþýlýk vermek suretiyle razý olmuþtur. Onu vermezse sahih olmaz.

METÝN

Bunun aksine bir þey vâki olmaz. Ýmameyn bir talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Dilersen kendini üç defa boþa der de kadýn bir defa boþarsa veya aksini yaparsa her iki surette hiç bir talâk vâki olmaz. Çünkü sözle muvaffakatý þart koþmuþtur. Hâniyye´nin tâlik bâbýnda þöyle denilmektedir: "Bir adam karýsýna kendini on defa boþamasýný emreder de kadýn üç defa boþarsa yahut bir defa boþamasýný emreder de kadýn yarým defa boþarsa yahut bir defa boþamasýný emreder de kadýn yarým defa boþarsa talâk vâki olmaz." Karýsýna talâk-ý bâin veya ric´î yapmasýný emreder de kadýn "cevaben bunun aksini yaparsa kocasýnýn emrettiði talâk vâki olur. Kadýnýn vasfettiði hükümsüz kalýr.

ÝZAH


«Bunun aksinde bir þey vâki olmaz.» Yani kadýna kendisini bir defa boþamasýný emreder de o bir sözle üç defa boþarsa Ýmam-ý Âzam´a göre hiç bir talâk vâki olmaz. Ama bir defa ve bir daha ve bir daha derse bilittifak bir talâk vâki olur. Çünkü birinci talâkla emre imtisal etmiþtir. Sonrakileri hükümsüz kalýr. Kezâ bir talâký niyet ederek emrin elinde olsun der de kadýn kendini üç defa boþarsa Mebsût sahibinin beyanýna göre bilittifak bir talâk vâki olur. Çünkü kocasý lâfzan adedden bahsetmemiþtir. Lâfýz umuma ve hususa elveriþlidir. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Kendini üç defa boþa ilah...» Dilemesine tâlik meselesinde emrin tatlîk lâfzýyla verilmesiyle talâk lâfzýyfa verilmesli arasýnda fark yoktur. Hatta kadýna dilersen sen üç defa tâliksin yahut dilersen bir defa tâliksin der de kadýn buna muhâlefet gösterirse hiç bir þey vâki olmaz. Bahýr.

«Veya aksini yaparsa» yani dilersen kendini bir defa boþa der de kadýn üç defa boþarsa bir þey vâki olmaz. Bahýr.

«Her iki surette hiç bir talâk vâki olmaz.» Birinci surette hilâfsýz talâk vâki olmaz. Çünkü üç talakýn tefvîzý þarta muallaktýr. O da kadýnýn bunu dilemesidir. Zira kadýna söylenen sözün mânâsý üçü dilersen demektir. Bu þart mevcud deðildir. Çünkü kadýn ancak bir talâk dilemiþtir. Kocasý sözünü dilemekle kayýdlamazsa bunun hilâfýna olur. Kadýnýn bir ve bir ve bir daha diledim diye ayrý ayrý söylemesi erkeðin tefvîzýnda dahildir. Çünkü ayýrarak söylemesi bir fasýladýr. Üçü dilemesi yoktur. Bunlarý arada susmadan birbirine bitiþik söylemesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü hepsini söyleyip bitirdikten sonra üçü dilemiþ olduðu meydana çýkar. Kadýn da o adamýn nikâhýndadýr. Kadýnýn cima edilmiþ olup olmamasý fark etmez. Ýkinciye gelince bundan talâk vâki olmamasý Ýmam-ý A´zam´a göredir. Ýmameyn´e göre bir talâk vâki olur. Bahýr.

«Çünkü sözle muvafakatý þart koþmuþtur.» Sözle muvafakat ancak asýl olan yerde þart koþulur. Tâbi olan yerde þart koþulmaz. Burada da öyledir. Çünkü aded zikredilirse talâkýn îkâ´ý adedle olur, vasýfla olmaz. Kadýna üçü veya biri emreder de o bunun aksini yaparsa kocasýna asýlda muhalefet yapmýþ olur. Yukarýda geçen mesele bunun hilâfýnadýr. Orada karýsýna kendini boþa der de karýsý ben kendimi bâin kýldým cevabýný verirse boþ düþer demiþtik. Çünkü kadýn kocasýna yalnýz vasýfta muhalefet etmiþti. O da hükümsüz kalarak bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Lâkin bu dilemeye muallak ile baþka bir þeye muallak arasýnda fark olmamasýný gerektirir. Halbuki dilemekten baþkasýna muallak olanda meselâ kendini üç defa boþa dediðinde kadýn bir defa boþarsa bir defa boþ olduðunu evvelce görmüþtük.

Meðerki þöyle denilsin: Lâfzan muvafakatýn þart koþulmasý dilemeye muallak olana mahsustur. Böylece o lâfzýn suretini söylemeye tâlik olur. Nitekim þârihin az ileride Hâniyye´den naklen söyleyecekleri de bunu ifade eder.

«Hânlyye´nln tâlik bâbýnda» ki ibâresi þudur: "Dilersen kendini on defa boþa der de kadýn kendimi üç defa boþodým cevabýný verirse talâk vâki olmaz." Sonra þöyle denllmiþtir: "Kadýna dilersen sen bir talâk boþ-sun der de kadýn birln yarýsýný diledim cevabýný verlrse boç olmaz." Bu izahtan anlaþýlýr kl, þârlh dilek kaydýný ibâreden atmýþtýr. Talâk vûkl olma-maBinýn vechl lâfýzdcý muhalefet göstermesidlr. Velevki mânâda muvafd-kat bulunsun, Çünkü on talöktan ancak üçü vâkl olur. Yarým dedlðl de blr bütün olur.

«Karýsýna talâk-ý bâin veya ric´î ilh ..» Meselâ kendini bâin talâkla boþa der de kadýn ben kendimi talâk-ý ric´î ile boþadým cevabýný verirse; yahut kocasý kendini talâk-ý ric´î ile boþa der de kadýn: Ben kendimi bâin olarak boþadým cevabýný verirse kocasýnýn emrettiði talâk vâkiolur. Bu söz kadýnýn ben kendimi bâin kýldým diye cevap vermesine de þâmildir. Çünkü o da öncekine râci´dir.

Kaadîhân vekil hakkýnda bunlarýn arasýnda fark görmüþ ve þöyle demiþtir: "Bir adam baþkasýna benim karýmý ric´î talâkla boþa der de vekil kadýna seni bâin talâkla boþadým þeklinde söylerse bir talâk-ý ric´î vâki olur. Ama vekil ben onu bâin kýldým derse hiç bir þey vâki olmaz." Ýhtimal vekil ile talâka memur olan kadýn arasýnda fark þudur: Talâka vekil olan kimse kinâye sözle talâk yapmaya salâhiyaddar deðildir. Çünkü kinâye adamýn niyetine baðlýdýr. O ise niyete baðlý olmayan bir sözle boþamasýný emretmiþtir. Böylece vekil muvekkiline asýlda muhalefet etmiþ olur. Kadýn bunun hilâfýnadýr. Çünkü kocasý ona kendisi sarîh veya kinâye hangi lâfýzlarla talâk yapabilecekse onlarla talâk yapmasýný temlîk etmiþtir. Lâkin bu vekilin kinâye sözlerle talâk yapamayacaðýna dair nakil bulunmasýna baðlýdýr. Bahýr.

Nehir sahibi buna itiraz etmiþ: "Hânniyye´nin ibâresi vekilin kinaye lâfýzla muhalefette bulunduðunu açýkça göstermektedir." demiþtir. Þu da var ki Þihab-ý Þilbî metnin sözünü kadýnýn ben kendimi bâin olarak boþadým demesiyle kayýdlamýþtýr. Kendimi bâin kýldým demesi bunun hilâfýnadýr. Onunla talâk vâki olmaz. Þihab: "Bu izahý ganimet bil. Çünkü onu þerhlerden hiç birinde bulamýyacaksýn" demiþtir. Onu Þürunbulâlî de nakil ve ikrar etmiþtir.

Ben derim ki: Lâkin Þýlbî bu kaydý Kaadîhân´ýn vekil hakkýndaki sözünden alarak yapmýþtýr ki, aralarýnda fark bulunmadýðýnýn sübutuna baðlýdýr. Halbuki bu hususta söz edildiðini biliyorsun. Hem faslýn baþýnda geçmiþti ki kadýn ben kendimi bâin kýldým sözüyle boþ olur.

METÝN

Asýl þudur: Vasýfta muhalefet cevabý ibtal etmez. Asýlda muhalefet böyle deðildir. Ama bu kadýnýn dilemesine muallak olmadýðýna göredir. Kadýnýn dilemesine tâlik eder de kadýn aksini yaparsa bir þey vâki olmaz. Çünkü kadýn kendisine tefvîz edilen þeyi dileyip yapmamýþtýr. Hâniyye. Bahýr. Bu adam karýsýna; Dilersen sen boþsun der de kadýn sen diledinse ben de diledim cevabýný verir, adam da talâký niyet ederek diledim derse yahut kadýn henüz mevcud olmayan bir þey için þöyle olursa diledim derse - meselâ babam dilerse diledim yahut gece olursa diledim cevabýný verir kendisi de gündüzde bulunursa - emir bâtýl olur. Çünkü þartý yoktur. Kadýn geçmiþte bir iþ için o mecliste eðer o iþ olduysa diledim derse boþ düþer. Çünkü bu tencizdir. Geçmiþ iþten muradý muhakkak mevcud olmasýdýr. Meselâ babasýnýn hanede olduðunu bilerek babam þu hanede ise demesi veya geceleyin "bu gece ise" diledim demesi böyledir. Bir adam karýsýna sen ne zaman dilersen boþsun yahut her ne zaman dilersen boþsun veya dilediðinde yahut dilediðin anda boþsun der de kadýn bu emri reddederse emir geri dönmez.

ÝZAH

«Asýl þudur ilh...» Fetih sahibi diyor ki: "Hâsýlý muhalefet vasýfta olursa cevap bâtýl olmaz. Muhalefeti yaptýðý vasýf bâtýl olur ve talâk tefvîz ne þekilde yapýldýysa öyle olur. Muhalefetin asýlda olmasý bunun hilâfýnadýr. O zaman cevap bâtýl olur. Meselâ kocasý bir talâk tefvîz eder de kadýn kendini üç defa boþarsa Ebû Hanife´nin kavline göre cevap bâtýl olur, talâk vâki olmaz. Yahut kocasý üç talâký tefvîz eder de kadýn bin defa boþarsa hiç bir þey vâki olmaz.

«Hâniyye. Bahýr.» Yani bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir. Bazý nüshalarda Hâniyye ve Bahýr denilmiþtir. Bu da doðrudur. Hatta evladýr. Çünkü bu hüküm iki kitabýn mecmuundan alýnmýþtýr. Hâniyye´nin tâlik bâbýnda þöyle denilmiþtir: "Bir adam karýsýna: Dilersen kendini bir talâk-ý bâinle boþa der de kadýn ric´î talâkla boþarsa yahut: Dilersen bir talâkla boþa sana dönmeye hakkým olsun der de kadýn talâk-ý bâinle boþarsa Ebû Hanife´nin kavline kýyasla hiç bir þey vâki olmaz. Çünkü kadýn kendisine tefvîz edilen þeyi dileyip yapmamýþtýr." Bahýr sahibi bu ibâreden çýkararak: "Musannýfýn söylediði dilemeye muallak olmayan þey hakkýnda farzedilmiþtir." demiþtir,

«Henüz mevcud olmayan bir þey için...» Mevcud olmayan sözü geçmiþ bitmiþ bir þeye sâdýktýr. Halbuki böyle bir þeye tâlik yapmak tenciz (halen yürürlüðe koymak) olduðundan þârih henüz mevcud olmayan diyerek onu tahsis etmiþtir. H. Musannýf ise mukabilinde zikrettiðine güvenerek onu mutlak ifade etmiþtir.

«Babam dilerse diledim ilh...» Burada þârihin iki misâl getirmesi muhakkak olacak bir þeyle muhtemelen olacak þey arasýnda fark olmadýðýna iþaret içindir. H.

«Emir bâtýl olur ilh...» Yani talâk hâli bâtýl olur. Bahýr sahibi diyor ki: "Çünkü bu adam talâký kadýnýn o anda geçerli dileðine tâlik etmiþtir. Kadýn ise muallaký yapmýþtýr. Þart mevcud deðildir. Musannýf kadýnýn sözünü sadece diledim sözüyle kayýdlamýþtýr. Çünkü kadýn: Talâkýmý diledim ilh... derse» talâk vâki olur. Talâk sözünü anmayýnca talâka elveriþli bir söz olmadan niyet muteber deðildir. Bundan þu çýkarýlýr ki kocasý senin talâkýný diledim dese niyetle talâk vâki olur. Çünkü dilek varlýðý bildirir. Senin talâkýný murad ettim demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü murad etmek varlýk bi-dirmez. Fukaha dilemekle murad arasýnda kul sýfatlarýnda fark görmüþlerdir. Velevki Allah Teâlâ´nýn sýfatlarý hakkýnda müteradif olsunlar. Nitekim lügatta da müteradif (ayný mânâya) dirler. Hoþ gördüm, razý oldum sözleri de murad ettim gibidir.

«Çünkü bu tencizdir.» Yani mevcud bir þeye yapýlan tâlik tencizdir. Onun içindir ki ibrâyý olmuþ bir þeye tâlik etmek sahih olur. Burada þöyle bir itiraz vârid olamaz: "Bir adam yaptýðýný muhakkak bildiði bir þey için: Bunu yaptýmsa kâfir olayým derse kâfir olmasý gerekir. Halbuki muhtar kavle göre bu adam kâfir olmaz. " Çünkü küfür itikadýn deðiþmesineibtina eder. Halbuki o fiille itikad deðiþikliði olmamýþtýr. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Kadýn bu emri reddederek» dilemiyorum derse emir geri dönmez. Ondan sonra kadýn dileyebilir. Çünkü kocasý ona o anda bir þey temlîk etmiþ deðildir. Bilâkis talâký kadýnýn dilediði vakte izafe etmiþtir. Binaenaleyh o vakitten önce temlîk olamaz ve reddetmekle geri cevrilmez. Hidâye´de böyle denilmiþtir. Þöyle de denilebilir: Bu hiç bir halde aslâ temlîk olamaz. Bilâkis talâký kadýnýn dilemesine tâlik olur. Kadýnýn boþadým demesi þartý yerine getirmektir. Þart onun dilemesidir. Meydana gelen talâk muallak talâktan baþka bir þey deðildir.

Evet, dilersen kendini boþa sözünde bu sahihtir. Fetih. Bahýr sahibi Muhît´in þu ifadesiyle cevap vermiþtir: "Bu söz tâlik mânâsýný tezammun eder. Bu onun lâzýmýdýr, ibtal kabul etmez. Temlîk mânâsýný da tezammun eder. Çünkü mâlik dileyerek tasarrufta bulunan kimsedir. Kadýn kendini boþamak hususunda amel etmekle, mâlik de kendi nefsi için amel etmektedir. Temlîk cevabý sadece meclise münhasýrdýr. Câmi´de bildirildiðine göre sen dilersen boþsun yahut hoþ görürsen boþsun veya arzularsan boþsun gibi sözler yemin deðildir. Çünkü bunlar mânen temlîk, sureten tâliktýr. Onun için de meclise münhasýrdýr itibar surete deðil mânâyadýr."

Ben derim ki: Bahýr sahibinin: "Temlîkin cevabý meclise münhasýrdýr." sözü umum vakit ifade etmeyen eðer ve kaç gibi bir edatla tâlik ettiði zamana mahsustur. Umum vakit bildiren edatla tâlik yaparsa bunun hilâlfýnadýr. Burada zikredilen de umum bildiren edattýr. Faslýn baþýnda da geçmiþti.

METÝN

Meclisle de mukayyed olmaz. Kadýn kendini ancak bir defa boþayabilir. Çünkü edat bütün zamanlara âm ve þâmildir, fiillere þâmil deðildir. Binaenaleyh kadýn her zaman boþamaya salâhiyaddardýr. Bir defa boþadýktan sonra tekrar boþamaya salâhiyeti yoktur. Kocasý her diledikçe dediyse kadýn üç talâký ayrý ayrý zamanlarda yapabilir. Cemi´ ve tesniye yapamaz. Çünkü bu edat umumî ferdleri bildirir.

ÝZAH

«Meclisle de mukayyed olmaz.» Fakat ne zaman ve her ne zaman kelimeleri vakit bildirmek içindir ve bütün vakitlere þâmildir. Sanki hangi vakitte istersen boþa demiþ gibidir. Dilediðinde veya dilediðin anda diye terceme ettiðimiz (izâ, izâmâ) kelimeleri de Ýmameyn´e göre ne zaman diye terceme ettiðimiz (metâ) kelimesi gibidir. Ýmam-ý Âzâm´a göre bunlar þart için kullanýldýklarý gibi vakit için de kullanýlýrlar. Lâkin emir kadýnýn eline geçmiþtir. Meclisten kalkmakla þübheye binaen elinden çýkmaz. Evet, kocasý ben mücerred þartý kasdettim derse biz de meclisle mukayyed olur diyebiliriz. Ve töhmeti def için erkeðe yemin verdirilir. Nehir. Meselenin tamamý Fetih´dedir.

«Cemi´ ve tesniye yapamaz.» Burada Hidâye´nin ibâresi þöyledir:"Kadýn birden ve toptan talâký îkâ´a salâhiyaddardýr." Ýnâye sahibi diyor ki: "Bazýlarýna göre bu iki sözün mânâsý birdir. Bazýlarýna göre ise birden demenin mânâsý kadýnýn kendimi üç defa boþadým sözüdür. Toptan´ýn mânâsý ise bir boþadým, bir daha ve bir daha demesidir. Zâhir olan budur." Yani toptan kelimesinin izahýnda zâhir olan budur demek istiyor. Galiba bu sözüyle o Dirâye´nin ifadesine iþaret ediyor. Dirâye´de toptan kelimesi: "Boþadým ve boþadým ve boþadým der." þeklinde tefsir edilmiþtir. Fakat Dirâye sahibi birincisi daha sahihtir diyerek birden ve toptan kelimelerinin ayný mânâya geldiklerine iþaret etmiþtir. Nehir´de de böyle denilmiþtir.

Ama birden kelimesiyle iki, toptan kelimesiyle üç kasdedilebilir. O zaman "cemi´ ve tesniye yapamaz" sözü buna iþaret olur. Sonra bilmelisin ki Hidâye´de toptan kelimesinin kadýnýn: "Boþadým ve boþadým ve boþadým." demesidir þeklinde tefsir edilmesi: "Esah olan bunun hilâfýdýr." denilmesi gösteriyor ki, esah kavle göre kadýn bir mecliste kendini aralýklý olarak üç defa boþayabilir. Ýnâye´nin ifadesi de buna iþaret etmektedir. Zira bunu: "Bir boþadým ve bir daha ve bir daha..." þeklinde tefsir etmiþtir. Çünkü âmil bir olduðu için bu da cemi´dir. Dirâye´nin ifadesi bunun hilâfýnadýr. O cemi deðil ayýrmadýr. Çünkü fili tekerrür etmiþtir. Bu izaha göre Kuhistânî´nin: "Ayrý ayrý üç defa boþar. yani üç mecliste boþar ve kadýn her mecliste kendini bir defadan fazla boþayamaz. Çünkü her talâk boþ olmaz." Ýfadesi esah kavlin hilâfýnadýr. Meðerki bir defadan fazla ifadesi "Toplu olarak üç talâk boþ olmaz." demesi karinesiyle birden mânâsýna yorumlansýn.

Bizim bu söylediklerimize Câmu´l-Fûsuleyn´in þu ifadesi de delâlet eder: "Her diledikçe emrin elinde olsun derse, kadýn gerek o mecliste gerekse ondan sonra her diledikçe üç talâkla bâin oluncaya kadar ken-disini ihtiyar edebilir. Þu kadar var ki bir defada kendisini birden fazla boþayamaz." Bu sözün muktezasý kadýnýn bir mecliste kendini aralýklý ola-rak üç defa boþayabilmesidir. Meðerki sen boþsun sözüyle emrin elinde olsun ifadesi arasýnda fark görülsün. Lâkin Gâyetü´l-Beyân sahibi þöyle demiþtir: "Bunlar Câmi-i Saðîr´in meseleleridir. Suretleri þudur: Muham-med Yâkub´dan, o da Ebû Hanife´den naklen þöyle demiþtir: "Bir adam karýsýna: sen her diledikçe boþsun derse, kadýn kendini boþayabilir. Ve-levki bulunduðu meclisten kalkmýþ da baþka bir iþe giriþmiþ, bir çok iþler görmüþ olsun. Bu hal kendini üç defa boþayýncaya kadar devam eder ilh...»

Gâyetü´l-Beyân sahibi diyor ki: "Çünkü her diledikçe sözü bütün fiil-lere âm ve þâmildir. Kadýn üç talâký dolduruncaya kadar birini diledikten sonra ötekini dileyebilir. Meclisten kalktýðýnda veya baþka bir iþe giriþti-ðinde o mecliste kendisine verilen dilek hakký bâtýl olur. Zira dilekten vaz-geçtiðine delil vardýr. Lâkin umum edatý hükmünce kendisi için baþka birdileme hakký vardýr." Bu açýk gösteriyor ki, kadýn bir mecliste üç talâký aralýklý olarak yapabilir. Tatarhâniyye´de Muhît´ten nakledilen þu ifade ondan da açýktýr: "Karýsýna: sen her diledikçe boþ ol derse, mecliste ol-sun baþka yerde olsun birer birer üç talâka kadar kadýn her dilediðinde kendini boþayabilir."

TENBÝH: --Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn kendini üç veya iki de-fa boþarsa Ýmameyn´e göre bir talâk vâki olur. Ýmam-ý Âzâm´a göre bir þey vâki olmaz." Bahýr´da da Mebsût´tan naklen þöyle denilmektedir:"Her diledikçe sen üç defa boþsun der de kadýn bir defayý diledim cevabýný verirse, bu söz bâtýl olur. Çünkü kocasýnýn mânâsý üç talâký her diledikçe demektir."

Ben derim ki: Bu söz üç talâký ayrý ayrý yapmak ancak adedi söyle-mediði zamandýr, mânâsýný ifade eder. Hâkim´in Kâfi´sinde þöyle denil-miþtir; "Her dilediðinde son üç talâk boþsun der de kadýn bir talâk dilerse bu bâtýl olur. Kezâ her diledikte sen de bir talâk boþsun der de kadýn üç talâký dilerse ve kezâ sen boþsun der de üçü söylemez kadýn da üçü di-lerse bâtýl olur." Yani birden söylerse böyledir. Ayrý ayrý söylerse velev bir mecliste olsun bildiðin gibi câiz olur.

METÝN

Kadýn baþka kocaya vardýktan sonra kendini boþarsa talâk vâki olmaz. Yani kendini ayrý ayrý zamanlarda üç defa boþamýþsa hüküm budur. Aksi takdirde baþka kocaya vardýktan sonra bu talâklarý ayrý ayrý yapabilir. Ýleride gelecek yýkma meselesi budur. Sen dilediðin yerde boþsun yahut nerede istersen orada boþsun derse kadýn ancak o mecliste dilediði takdirde boþ olur. Dilemeden meclisinden kalkarsa artýk kendisine dileme hakký yoktur. Çünkü bu iki edat mekân bildirirler. Talâkýn ise mekâna teallûku yoktur. Binaenaleyh her ikisi "eðer" edatýndan mecaz olurlar. Çünkü bu bâbýn temeli eðer edatýdýr.

ÝZAH

«Talâk vâki olmaz.» Çünkü tâlik ancak mevcud olan milke sarfedilir. O da üçtür. Üç talâký yapmakla tefvîz sona erer. Bahýr.

«Aksi takdirde» yani kendisini hiç boþamazsa yahut bir mecliste üç defa yahut bir mecliste yalnýz bir veya iki defa boþarsa baþka kocaya vardýktan sonra bu talâklarý ayrý ayrý yapabilir. H.

«Ýleride gelecek» yani ric´at bâbýnýn sonunda gelecek olan yýkma meselesi budur. Bu mesele þöyle izah olunur: ikinci koca üç talâký yýktýðý yani hükmünü yok ettiði gibi üçten aþaðýsýnýn hükmünü de yýkar. Bir kimse karýsýný bir veya iki defa boþar da kadýn baþkasýyla evlenip boþandýktan sonra onunla tekrar evlenirse kadýn ona yeni bir milkle döner. Yani o kadýný üç defa boþamaya hakký olur. Bu Ýmam-ý Âzâm´la Ebû Yusuf´a göredir. Ýmam Muhammed´e göreikinci koca yalnýz üç talâkýn hükmünü yýkar. Daha aþaðýsýnýn hükmünü yýkmaz. Binaenaleyh bir kimse karýsýný iki defa boþar da kadýn baþka kocaya gittikten sonra boþanýp tekrar bununla evlenirse kalan talâk hakkýyla döner. Kocasýnýn onun üzerinde kalan hakký bir talâktýr. Tekrar evlendikten sonra kocasý o kadýný bir talâkla boþarsa Þeyhayn´a göre kadýn ona hörmet-i galiza ile haram olmaz. Ýmam Muhammed´e göre ise olur.

Kezâ kadýna: Sen þu haneye her girdikçe boþsun der de kadýn oraya iki defa girerek boþ düþer ve iddeti geçerse, baþka kocaya vardýktan ve ondan boþandýktan sonra Þeyhayn´a göre üç talâkla bâin oluncaya kadar o haneye her girdikçe boþ olur. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Nitekim bunu Zeylaî tâlik bâbýnda: "Üç talâký tâlik onun tencizini ibtal eder." dediði yerde zikretmiþtir. Fazla ifadesi "Toplu olarak üç talâk boþ olmaz." demesi karinesiyle birden mânâsýna yorumlansýn.

Bizim bu söylediklerimize Câmu´l-Fûsuleyn´in þu ifadesi de delâlet eder: "Her diledikçe emrin elinde olsun derse, kadýn gerek o mecliste gerekse ondan sonra her diledikçe üç talâkla bâin oluncaya kadar kendisini ihtiyar edebilir. Þu kadar var ki bir defada kendisini birden fazla boþayamaz." Bu sözün muktezasý kadýnýn bir mecliste kendini aralýklý olarak üç defa boþayabilmesidir. Meðerki sen boþsun sözüyle emrin elinde olsun ifadesi arasýnda fark görülsün. Lâkin Gâyetü´l-Beyân sahibi þöyle demiþtir: "Bunlar Câmi-i Saðîr´in meseleleridir. Suretleri þudur: Muhammed Yâkub´dan, o da Ebû Hanife´den naklen þöyle demiþtir: "Bir adam kansýna: sen her diledikçe boþsun derse, kadýn kendini boþayabilir. Velevki bulunduðu meclisten kalkmýþ da baþka bir iþe giriþmiþ, bir çok iþler görmüþ olsun. Bu hal kendini üç defa boþayýncaya kadar devam eder ilh...»

Gâyetü´l-Beyân sahibi diyor ki: "Çünkü her diledikçe sözü bütün fiillere âm ve þâmildir. Kadýn üç talâký dolduruncaya kadar birini diledikten sonra ötekini dileyebilir. Meclisten kalktýðýnda veya baþka bir iþe giriþtiðinde o mecliste kendisine verilen dilek hakký bâtýl olur. Zira dilekten vazgeçtiðine delil vardýr. Lâkin umum edatý hükmünce kendisi için baþka bir dileme hakký vardýr." Bu açýk gösteriyor ki, kadýn bir mecliste üç talâký aralýklý olarak yapabilir. Tatarhâniyye´de Muhît´ten nakledilen þu ifade ondan da açýktýr: "Karýsýna: sen her diledikçe boþ ol derse, mecliste olsun baþka yerde olsun birer birer üç talâka kadar kadýn her dilediðinde kendini boþayabilir."

TENBÝH: -Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn kendini üç veya iki defa boþarsa Ýmameyn´e göre bir talâk vâki olur. Ýmam-ý Âzâm´a göre bir þey vâki olmaz." Bahýr´da da Mebsût´tan naklen þöyle denilmektedir:"Her diledikçe sen üç defa boþsun der de kadýn bir defayý diledim cevabýný verirse, bu söz bâtýl olur. Çünkü kocasýnýn mânâsý üç talâký her diledikçe demektir."

Ben derim ki: Bu söz üç talâký ayrý ayrý yapmak ancak adedi söylemediði zamandýr, mânâsýný ifade eder. Hâkim´in Kâfî´sinde þöyle denilmiþtir: "Her dilediðinde sen üç talâk boþsun der de kadýn bir talâk dilerse bu bâtýl olur. Kezâ her diledikte sen de bir talâk boþsun der de kadýn üç talâký dilerse ve kezâ sen boþsun der de üçü söylemez kadýn da üçü dilerse bâtýl olur." Yani birden söylerse böyledir. Ayrý ayrý söylerse velev bir mecliste olsun bildiðin gibi câiz olur.

METÝN

Nasýl istersen boþ ol sözüyle derhal bir talâk-ý ric´î meydana gelir, Ama kadýn bâini veya üç talâký dilerse erkeðin niyetiyle birlikte dilediði olur. Aksi takdirde kadýn cima´ edilmiþse talâk ric´î, edilmemiþse bâin olur. Emir de bâtýl olur. Zeylaî ile Aynî cima´dan önce demiþlerse de yanlýþtýr. Doðrusu cima´dan sonradýr. Dikkatli ol. Kaç istersen boþa yahut istediðin kadar boþa derse kadýn o mecliste bid´î olmamak þartýyla dilediði kadar boþayabilir. Çünkü zaruret vardýr.

ÝZAH

«Derhal bir talâk-ý ric´i meydana gelir ilh...» Yani kadýn dilesin dilemesin mücerred o sözle bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Sonra kadýn bâini veya üç talâký diledim derse, kocasý da ayný þeyi niyet etmiþ olmak þartýyla dediði gibi olur. Çünkü muvafakat vardýr. Bu Ýmam-ý Âzâm´a göredir. Ýmameyn´e göre kadýn dilemedikçe hiç bir þey vâki olmaz. Ýmam-ý Âzâm´a göre talâkýn aslý kadýnýn dilemesine teallûk etmez, sýfatý teallûk eder. Ýmameyn´e göre ise ikisi birden teallûk ederler. Meselenin tamamý Fetih´dedir. Ben Menâr þerhi üzerine yazdýðým hâþiyede bu tefvîz ile umumî tefvîzlar arasýndaki farký belirttim. Dedim ki; burada tefvîz edilen þey talâkýn halidir. O da bâin ve müteaddid nev´ilerine ayrýlýr. Binaenaleyh ikiden birini tâyin için niyete ihtiyaç vardýr. Umumi tefvîzlarda ise kocanýn niyetine ihtiyaç yoktur.

«Kadýn cima edilmiþse talâk ric´i olur.» sözü kocasýnýn niyet ettiðinin hilâfýný dilemesine ve kocasýnýn hiç bir þey niyet etmediði suretlere sâdýktýr. Murad birincisidir. Çünkü Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Karý-koca ihtilâf ederlerse meselâ kadýn bâin talâký, kocasý ise üç talâký isterse yahut bunun aksi olursa talâk ric´idir. Çünkü istekleri birbirine uymadýðý için kadýnýn dilemesi hükümsüz kalýr. Kocasýnýn da sarîh sözle talâk îkâ´ý kalýr. Talâký bâin veya üç yapmak hususunda kocanýn niyetinin bir tesiri yoktur. Kocasýnýn niyet hatýrýna gelmezse hükmün ne olacaðýný musannýf zikretmemiþtir. Asýl nam kitabta: "Ama kadýnýn dilediðinin itibara alýnmasý icab eder. Hatta kadýn talâkýn bâin veya üç olmasýný diler de kocasý bir þeyi niyet etmezse kadýnýn yaptýðý talâk bilittifak vâki olur ilh..." denilmiþtir.

Kadýnýn cima´ edilmiþ olmasý her iki yerdeki ric´î sözünün kaydýdýr. Mehir bâbýnda manzum olarak geçmiþti ki, iddetin lüzumu hususunda kendisiyle halvet yapýlan kadýn da cima´ edilenkadýn gibidir. iddeti içinde baþka bir talâk yapýlmasý hususunda dahi öyledir.

«Aksi takdirde» yani kadýn cima´ edilmemiþ olup talâk-ý bâinle boþanýr da mahalliyeti kalmadýðý için emin elinden çýkarsa demektir. Fetih´de böyle denilmiþtir. Halvet yapýlan kadýna gelince: Biliyorsun ki ona iddet lâzýmdýr. O ric´î olarak boþ düþer; emirde elinden çýkmaz.

«Zeyla´î»nin ibâresi þöyledir: "Hilâfýn semeresi iki yerde zâhir olur. Biri dilemeden kadýnýn meclisten kalkmasý, diðeri de bunun cima´dan önce olmasýdýr. Burada Ýmam-ý A´zam´a göre ric´î bir talâk meydana gelir, Ýmameyn´e göre ise hiç bir þey vâki olmaz. Reddetmek ayaða kalkmak gibidir." H.

«Dilediði kadar boþayabilir» Yani bir, iki veya üç talâkla boþayabilir ve talâkýn aslý bilittifak kadýnýn dilemesine teallûk eder. Ýmam-ý A´zam´ýn kavline göre nasýl istersen meselesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kaç kelimesi aded ismidir. Dilediðin kadar sözü ise adedi umumileþtirmektir. Fukahanýn ýstýlahýna göre bir kelimesi adeddir. Binaenaleyh tefvîz bizzat adedde olmuþtur. Vâki ise ancak zikredilmek þartýyla adeddir. Þu halde tefvîz vâkiin kendisinde olmuþtur. Binaenaleyh kadýn dilemedikçe hiç bir þey vâki olmaz. Fetih.

TENBÝH; -Musannýf kocanýn niyetinin þart olduðunu söylememiþtir. Þârih onu Menâr þerhinde ve kezâ Mirkât þerhinde beyan etmiþtir. Keþif sahibinin beyanýna göre kendisi üstadýnýn elyazýsý ile Pezdevî alâmetini taþýyan bir yazý görmüþ ki, orada kocanýn iradesinin de mutabakatý þarttýr. Çünkü mübhem aded için olunca niyete ihtiyaç vardýr denilmiþtir. Takrîr sahibi bunu kabul etmiþtir. Lâkin Hidâye. Fetih ve diðer kitaplarýn zâhirine bakýlýrsa kocanýn iradesi þart deðildir. Bahýr sahibi Menâr üzerine yazdýðý þerhde bunu daha zâhir görmüþtür. Çünkü iþtirak yoktur. Kadýna tefvîz edilen sadece mikdardýr. Erkeðe býrakýlan da tek yapmasýdýr. Binaenaleyh mübhemlik yoktur. "Nasýl" edatý bunun hilâfýnadýr. Çünkü bununla kadýna tefvîz edilen þey haldir. Hal ise evvelce arzettiðimiz gibi müþterektir.

Ben derim ki: Metinlerin zâhiri de bunu göstermektedir.

«Bid´î olmamak þartýyla...» Bahýr sahibi diyor ki: "Dilediði kadar boþayabilir sözüyle kadýnýn kendini kerâhetsiz olarak bid´î de sayýlmamak þartýyla birden fazla boþayabileceðini ifade etmiþtir. Bundan yalnýz kocasýnýn îkâ ettiði talâklar müstesnadýr. Çünkü kadýn buna mecburdur. Onlarý birbirinden ayýrýrsa emir elinde olmaktan çýkar."

Ben derim ki: Kadýn hayýzlý olursa hüküm yine böyledir. Bunun acýk ifadesi talâk bahsinin baþýnda geçmiþti. Tahtâvî: "Bunun benzeri nasýl dilersen sözünde söylenir. Niyetle beraber kadýn üç talâk îkâ ederse önce söylenen hakkýnda bahis mevzuu edilir." demiþtir.

METÝN

Kadýn reddederse yahut vazgeçtiðini gösteren bir harekette bulunursa reddedilir. Çünkü buhalen temlîktir. Cevabýnýn da halen olmasýný gerektirir. Bir adam karýsýna kendini üçten dilediðin mikdar boþa derse kadýn üçten aþaðý boþ olur. Üçten dilediðini seç demesi de böyledir. Çünkü üçten sözü üçü parçalamayý bildirir. Ýmameyn ise bu sözün beyan için olduðunu söylemiþlerdir. Þu halde onlara göre üç talâk boþ olur. Ama birinci kavil daha zâhirdir.

FER´Ý MESELELER: -Bir adam karýsýna: Hem dilersen hem dilemezsen boþsun derse kadýn derhal boþ olur. Talâký dilersen sen boþsun, talâký sevmezsen dahi sen boþsun derse kadýn boþ olmaz. Çünkü kadýnýn talâký sevmemesi, ona buðz etmemesi câizdir. Talâký hem dilemesi hem dilememesi caiz deðildir. Bir adam iki karýsýna: Talâký hanginiz daha çok severse yahut hanginiz ondan daha çok nefret ederse boþ olsun der de kadýnlardan her biri: Ben onu daha çok severim cevabýný verirse talâk vâki olmaz. Çünkü her biri arkadaþýnýn kendinden daha az sevdiðini iddia etmektedir. Binaenaleyh þart tamam deðildir. Sonra dilemeye veya iradeye yahut rýzaya veya hevese, muhabbete tâlik etmek tâlik mânâsýný taþýyan temlîk olur ve emrin elindedir sözünde olduðu gibi meclisle mukayyeddir. Baþka þeye tâlik etmek bunun hilâfýnadýr.

ÝZAH

«Kadýn reddederse...» Yani ben boþamam derse yahut uyku ve meclisten kalkmak gibi kabul etmediðini bildiren bir hareket gösterirse reddedilmiþ olur.

«Çünkü bu halen temlîktir.» Bu söz "vakitte, ne zaman" kelimelerinden ihtiraz içindir. Yani bu müneccez (derhal geçerli) temlîktir. Gelecekte bir vakte izafe edilmiþ deðildir. Binaenaleyh cevabýnýn da derhal verilmesini gerektirir.

«Birinci kavil daha zâhirdir.» Çünkü maksad açýklama olsa dilediðin kadar boþa demek yeterdi. Nitekim Nehir´de Tahrîr´den naklen böyle denilmiþtir. H.

«Hem dilersen hem dilemezsen ilh...» Bilmiþ ol ki dilemekle dilememeyi bir þart yaparsa yahut dilemekle ondan kaçýnmayý bir þart yaparsa kadýn aslâ boþ düþmez. Çünkü hem dilemeyi hem dilememeyi birarada bulundurmak imkânsýzdýr. Meselâ sen dilersen ve dilemezsen boþsun yahut dilersen ve bundan kaçýnýrsan boþsun sözleri böyledir. Þart edatýný tekrarlayarak cezayý önce söylerse yani dilersen sen boþsun ve dilemezsen der de kadýn bulunduðu mecliste diler veya dilemezse boþ düþer. Çünkü her iki sözü ayrý ayrý þart yapmýþtýr. Þu haneye girersen sen boþsun yahut girmezsen sözü de böyledir. Cezayý sona býrakýr da dilersen ve dilemezsen sen boþsun derse ebediyyen boþ olmaz. Çünkü cezayý sonra söyleyince ikisi bir þart gibi olur ve beraberce bulunmalarý imkânsýzdýr. Beraberce bulunmalarý mümkünse iþ deðiþir ve ikisi birden bulunmadýkça kadýn boþ düþmez. Sen yersen ve içersen boþsun demesi böyledir. Þart edatýný tekrarlar da cümlenin biri dilemek, diðeri kaçýnmak olursa meselâ dilersen sen boþsun ve kaçýnýrsan da derse kadýn dilesin dileme-sin talâk vâki olur. Susarak meclisten kalkarsa talâk vâki olmaz. Çünkü her iki söz baþlýbaþýna bir þarttýr. Çekinmek de dilemek gibi bir fiildir. Bunlarýn hangisi bulunursa talâk vâki olur. Ýkisi de bulunmazsa bir þey vâki olmaz.

Kezâ þart edatýný tekrarlamaz da yahut edatýyla atýf yapar ve sen istersen boþsun yahut da istemezsen derse yine hüküm budur. Çünkü talâký iki cümleden birine talîk etmiþtir. Dilersen sen boþsun, dilemezsen de sen boþsun dese kadýn derhal boþ olur. Talâký seversen sen boþsun, ondan nefret edersen de boþsun demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýnýn talâký hem sevmemesi hem nefret etmemesi câizdir. Binaenaleyh vukuun þartý kesin deðildir. Kadýnýn hem dilemesi hem dilememesi câiz deðildir. Þu halde iki þarttan biri muhakkak sâbittir ve talâk vâki olur. Sen çekinsen de nefret etsen de boþsun der de kadýn çekindim cevabýný verirse boþ olur. Sen dilemezsen boþsun der de kadýn dilemiyorum cevabýný verirse boþ olmaz. Çünkü çekindim sîgasý çekinmeyi icad için söylenir. Adam talâký ondan çekinmeye tâlik etmiþti. Bu da mevcuddur, onun için talâk vâki olur.

Dilemesen de sözü icad için deðil yokluðu bildiren bir sîgadýr. Binaenaleyh þu eve girmezsen mesabesinde olur. Dilememek kadýnýn dilemiyorum sözüyle tehakkuk etmez. Çünkü sonradan da dileyebilir. O ancak ölümle tehakkuk eder. Bunu Bahýr sahibi Muhît´ten nakletmiþtir. Bahýr sahibi bundan sonra þunu söylemiþtir: "Adam talâký kendi dilediðinin bulunmamasýna tâlik ederse hüküm yine böyledir. Filan dilemezse deyip de o filanýn dilemiyorum cevabýný vermesi bunun hilâfýnadýr. Fark þudur: Ecnebîde yemininde durmanýn þartý kadýnýn o mecliste talâkýný dilemesidir. Ecnebînin dilemiyorum demesiyle meclis deðiþir. Çünkü bu ihtiyaç duyulmayan bir þeyle meþgul olmaktýr. Zira talâký îkâ için ayaða kalkýncaya kadar susmasý kâfidir.

«Kadýn boþ olmaz.» Bu sözün yeri kadýn sevmiyorum, nefret de etmiyorum dediði yahut sustuðu zamandýr. Fakat seviyorum yahut nefret ediyorum derse boþ düþer. Çünkü sevmeye ve benzerine yapýlan tâlik onu haber vermeye tâlik olur. Velevki vâký´a uygun olmasýn. Nitekim gele-cektir.

«Talâký hem dilemesi hem dilememesi câiz deðildir.» Zira dilemek mevcud olan bir þeyi haber vermektir. Varla yokun arasýnda vasýta yok-tur.

«Yahut hanginiz ondan daha çok nefret ederse» bu ikinci meseledir.

«Kadýnlardan her biri ben onu daha çok severim ilh.. derse» sözü birinci meselenin cevabýdýr. Þârih mukayese ile bilindiði için ikinci mese-lenin cevabýný terketmiþtir. Onun cevabý: "Her biri: ben ondan daha çok nefret ederim derse" takdirindedir. Talâkýn vâki olmamasý kadýnlardan her biri arkadaþýnýn kendinden daha az nefret ettiði dâvâsýnda olduðuiçindir. Böylece þart tamam olmamýþtýr. H

Kadýnlarý iddialarýnda kocalarýnýn yalanlamýþ olmasý gerekir. Nitekim bunu Hâkim Kâfî´sinde kaydetmiþtir. Bunun muktezasý þudur ki, koca iki-sini de tasdik ederse ikisi de boþ düþer. Çünkü ism-i tafdil bir kiþiye de fazlasýna da uyar. Nitekim vakýf bahsinde gelecektir.

«Binaenaleyh þart tamam deðildir.» Çünkü kadýn arkadaþý hakkýn-daki þâhidliðinde tasdik edilmez. Bahýr. Yani öteki kadýnýn sevgisi veya nefreti bununkinden az olmadýkça bunun sevgisi veya nefreti daha çok olamaz. Fakat arkadaþýnýn kalbindekini ifadede onun sözü tasdik edile-mez. Binaenaleyh ötekinden daha çok sevdiði sâbit olamaz. Öteki hak-kýnda da ayný þey söylenir. Böylelikle hiç birinin fazlalýðý sâbit olmaz ve hiç birinin boþ olmasý için þart tamam sayýlmaz. Ta´lilin muktezasý þudur ki; kadýnlardan yalnýz biri benim sevgim daha çoktur diye iddia ederse üzerine talâk vâki olmaz. Meðerki bunlarýn her birinin dâvâsýnda diðerini tamamen yalanlama vardýr denilsin. Yalnýz birini dâvâ etmesi bunun hilâ-fýnadýr. Tâlik bâbýnda görüleceði vecihle kocasý fülan þeyi seviyorsan sen þöyle ol, fülane de olsun derse, kadýn seviyorum cevabýný verirse sözü yalnýz kendisi hakkýnda tasdik olunur.

«Sonra dilemeye ilh...» Ve kezâ kadýndan baþkalarýnýn bilemeyeceði bir mânâya tâlik temlîk olur. Ama kendisinde tâlik mânâsý vardýr. Bahýr. T.

«Meclisle mukayyeddir.» Kezâ kadýn sevgi ve nefreti haber vermek hususunda yalan söylerse talâk vâkidir. Hayýz ve benzerine tâlik bunun hilâfýnadýr. Sonra bu mesele temlîk üzerine tefri´ edilmiþtir. Bazýlarý:"Evlâ olan ondan dönmeye mâlik deðildir, sözünü ziyade etmektir. Tâ ki tâlik olduðuna teferru etsin. Çünkü bu temlîk üzerine teferru etmesinden daha zâhirdir." demiþlerdir.

Ben derim ki: Burada þöyle denilebilir: "Maksad bu zikredilen kelimelerle yapýlan tâlikin baþka kelimelerle yapýlanlara muhâlif olduðunu anlatmak ve hepsi muvafýk olursa ondan dönememektir.

«Baþka þeye tâlik etmek bunun hilâfýnadýr.» Hayýz görmesine veya þu haneye girmesine tâlik gibi ki, bu hâlis tâlik olduðu için meclisle mukayyed deðildir. Kezâ haber vermekle nefsel emirde yalan olmaz. Nitekim gelecektir. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 09 Mart 2010, 19:23:17
TÂLÝK BÂBI



METÝN


Tâlik lügatta allaka kelimesinden alýnmadýr. Kâmûs´ta bunun aslý býrakmak mânâsýna geldiði bildirilmiþtir. Istýlahda bir cümlenin ihtiva ettiði mânânýn meydana gelmesine baðlamaktýr. Buna mecazen yemin denilir.

ÝZAH

Musannýf tâliký, talâkýn sarîh ve kinâye sözlerle yapýldýðýný beyandan sonraya býrakmýþtýr. Çünkü tâlik talâkla þartý beraberce söylemekten mürekkeb bir þeydir. Onun için onu müfredden yani talâktan sonraya býrakmýþtýr. Nehir.

«Tâlik lügatta allaka kelimesinden alýnmadýr.» Bahýr´da böyle denilmiþtir. Ama evla olan: "Tâlik allaka kelimesinin masdarýdýr. Bir þeyi astý mânâsýna gelir." demektir. T. Yani þârihin sözü masdarýn fiilden türemiþ olduðu zannýný verir. Halbuki bu tercih edilen kavlin hilâfýnadýr. Lâkin murad maddeyi beyandýr. Tâ ki lügaten ondan muradýn hissî ve manevî kýsýmlara þâmil olan mutlak tâlik olduðu anlaþýlsýn.

«Istýlahta ilh...» sözü manevî tâlika mahsus bir tariftir. Musannýfýn birinci cümleden muradý ceza, ikinciden muradý da þart cümlesidir. Meselâ þu haneye girersen sen boþsun sözünde kadýnýn boþ düþmesi o haneye girmesine baðlanmýþtýr.

«Buna mecazen yemin denilir.» Çünkü Nehir´de bildirildiðine göre tâlik hakikatte þartla cezadan ibarettir. Ona yemin denilmesi mecazdýr. Çünkü bunda sebeb mânâsý vardýr. Yine Nehir´de beyan edildiðine göre bu hususi þekilde baðlamak diye tarif edilen ve tâlik ihtiva eden þart cümlesinin beyanýdýr. Bu baðlamaya yemin denilir.

Fetih sahibi diyor ki: «Esasen yemin kuvvet demektir. Ýki elden birine yemin (sað el) denilmesi diðerinden daha kuvvetli olduðu içindir. Allah´a and vermeye yemin denilmiþtir. Çünkü evvela tereddütten sonra yapmak veya yapmamak için and edilen þey üzerine kuvvet ifade etmektedir. Þüphesiz ki nefsin hoþlanmadýðý bir þeyi bir þeye baðlamak ve o þey meydana gelince baðlananýn da meydana gelmesi þer´an ondan korunmanýn kuvvetle lüzumunu ifade eder. Ve nefsin sevdiði bir þeyi bir þeye baðlamak o þeyi yapmaya teþvik olur. Bu suretle de yemin sayýlýr. Ancak bu izah onun hakikat olmasýna da lügatta mecaz olmasýna da ihtimallidir.

Bahýr´ýn yeminler bahsinde þöyle denilmektedir: "Bedâyi´nin zâhir ifadesine bakýlýrsa tâlik lügatta dahi yemindir. Çünkü Ýmam Muhammed ona yemin adýný vermiþtir. Onun sözü lügatta da huccettir denilmektedir." Bu gösterir ki tâlik hem lügaten hem ýstýlahen yemindir. Onun içindir ki Mi´râc-ý Dirâye sahibi: "Allah Teâlâ´ya and vermeye de tâlika da yemin denilir." demiþtir.

Ben derim ki: Lâkin Fetih sahibinin yukarýda geçen sözünün muktezasý þudur: Bundanmurad tâlik edilen þeyi ihtiyarî bir fiile baðlamaktýr. Tâ ki yemin edilen þeyden kaçýnmak yahut o þeyi yapmaya teþvik için kuvvet ifade etsin. Meselâ bana filan iþin müjdesini verirsen sen hürsün sözü bu kabîldendir. Tâlikýn bundan baþkasýna yemin denilmez. Meselâ güneþ doðarsa yahut hayzýný görürsen sen þöyle ol sözü bu kabîldendir. Ancak Telhisü´l-Câmi´de ve onun þerhi Fârîsî´de beyan edildiðine göre bir kimse yemin etmeyeceðine yemin ederse cezayý þart olmaya elveriþli bir þeye tâlik etmekle yemini bozulur. Bu þartýn kendisinin veya baþkasýnýn fiili yahut vaktin gelmesi gibi bir þey olmasý fark etmez. Meselâ þu haneye girersen sen boþsun yahut Zeyd gelirse veya yarýn olursa, keza ayýn baþý geldiðinde veya ay yenilenmediðinde sen boþsun demesi bu kabîldendir. Yeterki kadýn hayýz görenlerden olsun, aylarla iddet bekleyenlerden olmasýn. Çünkü yeminin rüknü mevcuddur. Yeminin rüknü cezayý tâliktýr. Yeminin bulunmasý bozulmasýnýn þartýdýr. O adam da yeminini bozmuþ olur. Megerki dilersen veya istersen yahut seversen veya arzu edersen yahut razý olursan gibi kalb amellarinden birine yahut ayýn gelmesine tâlik etmiþ olsun da ayýn baþý geldiði zaman boþsun desin. Kadýn da aylarla iddet bekleyenlerden olsun. Bu takdirde yemini bozulmaz.

Çünkü birinci gurup sözler temlîkte kullanýlýr. Onun için meclise münhasýr kalýr. Sýrf tâlik için kullanýlmazlar. Ýkinci nev´i ise senenin vaktini beyan için kullanýlýr. Çünkü kadýn hakkýnda ayýn baþý sünnî talâkýn vuku bulduðu vakittir. Binaenaleyh sýrf tâlikta kullanýlan bir söz deðildir. Onun içindir ki, talâký tatlika tâlik eder de ben seni boþarsam boþsun derse yemini bozulmaz. Zira vâkii hikâye etmek istemiþ olabilir. Yani seni boþamak benim elimdedir, ben boþarsam sen boþ olursun demek istemiþtir. Böylece o söz sýrf tâlik için kullanýlmaz. Kölesine bana bin dirhern verirsen sen hürsün, bundan aciz kalýrsan kölesin sözüyle dahi þartla ceza bulunsa bile tâlik yapmýþ olmaz. Çünkü bu söz kitabetin tefsiridir. Sýrf tâlik ifade etmez. Sen bir hayýz görürsen boþsun sözüyle dahi tâlik yapmýþ sayýlmaz. Çünkü temizlik müddetinin bir cüz´ü bulunmadýkça kâmil hayýz bulunamaz.

Binaenaleyh talâk temizlik müddetinde olur ve bu sözü sünni talâkýn tefsiri yapmak mümkündür. Sýrf tâlik için tahsis edilmiþ deðildir. Bu suretlerde hâlis tâlik ifade etmeyen sözlerle o adamýn yemini bozulduðunda hüküm vermememiz þundandýr: Çünkü talâka yemin etmek memnu´dur. Aklý baþýnda bir insanýn sözünü yasak olmayacak cihete yorumlamak evladýr. Burada da onun ihtimalli bulunduðu temlîk veya tefsire yorumlamak mümkündür. Onun için talâka yemin mânâsýna yorumlanmaz. Sen hayýz görürsen boþsun diyen kimsenin yemini bozulmasý ise bozulmanýn þartý bulunduðu içindir. O da yemindir. Yemin rüknüyle yani ceza ve þartýyla zikredilmiþtir. Adamýn "hayzýný görürsen" demesi bid´î talâký tefsire elveriþli deðildir. Çünkü bid´î talâkýn bir çok nev´ileri vardýr. Bu söz onlarý tefsireyaramaz. Sünnî öyle deðildir. O yalnýz bir nev´idir. Gerçi bir adam karýsýný güneþ doðarsa sen boþsun dediðinde yemini bozulur. Halbuki yeminin mânâsý olan teþvik veya men burada yoktur. Güneþin doðmasý da muhakkaktýr, þart olmaya elveriþli deðildir. Çünkü mevcud olacaðýnda tereddüd yoktur. Zira biz: "Gerek teþvik gerekse men yeminin semeresidir, onun hikmetidir. Þu halde yeminde rükün tamam olmuþtur. yalnýz semere ve hikmetinde tamam olmamýþtýr. Çünkü þer´î akidlerde hüküm surete teallûk eder. Semere ve hikmete teallûk etmez." diyoruz. Onun için bir kimse satmayacaðýna yemin eder de fasid bir satýþ yaparsa yemini bozulur. Çünkü satýþýn rüknü mevcuddur. Velevki ondan beklenen milkin intikali sâbit olmasýn. Tereddüdsüzlüðü teslim etmiyoruz. Çünkü kýyametin her zaman kopma ihtimali vardýr. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Hasýlý þudur: her tâlik yemindir, ister kendi fiiline, ister baþkasýnýn fiiline, isterse vaktin gelmesine tâlik olsun. Velevki yeminin semeresi olan teþvik veya men´ bulunmasýn. Binaenaleyh yemin etmeyeceðine yemin eden bir kimse bununla yemini bozmuþ olur. Meðerki bu sözü tâlik suretinden temlîk veya sünnî talâký tefsir yahut vâkii beyan yahut kitabeti açýklama gibi mânâlara sarfetmek mümkün olsun. Nitekim müstesna olan bu beþ meselede böyledir ve inþaallah yeminler bahsinde gelecektir. Bu izahattan anlaþýlýr ki, Bahýr sahibinin söylediði þu söz: "Musannýfýn tâlik tâbirini kullanmasý Hidâye sahibinin talâka yemin bâbý demesinden evladýr. Çünkü bu beþ meselede olduðu gibi tâlik sûrî tâlika þâmildir.

Bunlarýn bazýsý yemin olmamakla beraber biliyorsun bu bâbta zikredilmiþtir." sâkýttýr. Nehir sahibinin: "Bunlarda yemini bozulmaz. Çünkü bunlar örfen yemin deðildir. Binaenaleyh fukahanýn ýstýlahýnda yemin olmasýna aykýrý düþmez." sözü de öyledir. Biliyorsun ki bu suretlerde yeminin bozulmamasý hâlis tâlik sayýlmadýklarý içindir. Hem o kimseler hakkýnda bunlar yemin deðildir. Þu da var ki bu örfe mebnî bir þey olsa o zaman örf nazarýnda hayzýný görürsen sözü ile bir hayýz görürsen sözü arasýnda fark nedir ki, birincisi yemin sayýlýr, ikincisi sayýlmaz?

METÝN

Tâlikin sahih olmasýnýn þartý, þartýn mevcud olma tereddüdü içinde yok olmasýdýr. "Gökyüzü üzerimizde ise" gibi vücudu muhakkak olan þey tencizdir. "Deve iðne deliðine girerse" gibi müstahîl (imkânsýz) olan bir þey de hükümsüzdür.

ÝZAH

«Þartýn» yani þart fiilinin delâlet ettiði mânânýn "mevcud olma tereddüdü içinde" yani hem olabilir hem olmayabilir bir halde yok olmasýdýr. Ýmkânsýz veya mutlaka vücuda gelmesi muhakkak olmamalýdýr. Çünkü þart ya teþvik ya men´ içindir. Bunlarýn her biri imkânsýzla muhakkakta tasavvur edilemez. Tahrir þerhi.

«Tencizdir.» Bu söz mutlak deðildir. Bilâkis devamý için ibtida hükmü verilen þeylere mahsustur. Meselâ bir kimse kölesine sana mâlik olursam sen hürsün derse, sustuðu an köle âzâd olur. Gözü gören, kulaðý iþiten veya saðlam olan karýsýna sen görürsen veya iþitirsen yahut düzelirsen boþsun derse kadýn o anda boþ olur. Çünkü bu uzayýp giden bir iþtir. Binaenaleyh devamý için ibtida hükmü vardýr. Hayýzlý veya hasta olan karýsýna: Sen hayzýný görürsen veya hasta olursan þöyle olsun demesi bunun hilâfýnadýr. Bu söz müstakbel bir hayýza yorumlanýr. Çünkü hayýzla hastalýk uzun zaman devam etmeyen þeylerdendir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Vechi Hâniyye´de belirtildiði gibi þöyledir: "Hayýz ve hastalýk uzun zaman devam etse de þeriat mecmu itibariyle bunlara birtakým hükümler tâlik etmiþtir ki, bu hükümler onlarýn her cüz´üne teallûk etmez. Demek oluyor ki, bütününe bir þey hükmü vermiþtir.

«Hükümsüzdür.» Binaenaleyh aslâ vâki olmaz. Çünkü o kimsenin bundan maksadý nefyi gerçekleþtirmektir. Onu imkânsýz bir þeye tâlik etmesi bundandýr. Bu Ýmam-ý A´maz´la Ýmam Muhammed´in: "Yeminin mün´akid olmasýnýn þartý yeminde sâdýk kalmanýn mümkün olmasýdýr." sözüne râci´dic. Ýmam Ebû Yusuf buna muhâliftir. Bu izaha göre Hâniyye´nin: "Bir adam karýsýna: eðer benim kesemden aldýðýn altýný iade etmezsen boþsun der de, altýn kesesinde çýkarsa kadýn boþ olmaz." sözü daha iyi anlaþýlýr. Bahýr. Kýnye´nin þu sözü de bu kabîldendir: "Sarhoþ bir kimse kapýyý çalar da kadýn kapýyý açmazsa: Sen bu kapýyý bu gece açmazsan boþsun dediði ve o hanede kimse olmadýðý anlaþýldýðý takdirde kadýn boþ olmaz. Nehir. Bu bâbýn sonunda gelecek fer´î meseleler de bu kabîldendir.

T E N B Ý H :
-Kâzerûnî´nin Abdurrahman Mürþidî Fetâvâsý´ndan naklettiðine göre Mürþidî´ye sorulmuþ. "Bir adam karýsýnâ: Sen fülanla evlenmediysen boþsun." derse ne cevap verilir denilmiþ, o da þu cevabý vermiþ: "Gizli deðildir ki, kocanýn bu talâktan muradý kadýnýn kendi nikâhýndan ayrýldýktan ve iddetini bitirdikten sonra o fülan ile evlenmemesidir. Kadýn artýk onun milkinde deðildir. Binaenaleyh bu söz hükmsüz kalýr. Þart da geçersizdir. Ortada yalnýz adamýn sen boþsun sözü kalýr ve kadýn müneccezen (derhal geçerli olarak) boþ olur. "Nitekim Yemen ulemasýndan bazý müteehhirin bu cevabý tercih etmiþlerdir. Bu o kadýn kocasýnýn ismetinde kaldýðý müddetçe üzerine talâk edilen þartýn bulunmasý imkânsýz olduðundandýr. Diðer bazý müteehhirin de tâlikýn sahih olduðunu kabul etmiþ. bunu mümkün sayarak erkeðin veya kadýnýn hayatlarýnýn son cüz´ünde talâk vâki olacaðýný söylemiþlerdir. Çünkü bu söz yok hükmündedir. Yokluk tehakkuk ve devam eden bir þeydir. Lâkin koca onu müstakbele tâlik edince bütün zamanlara vücudu itibariyle elveriþlidir. Onun için baþka bir vakit teayyün etmez. Böylece hayatýn son cüz´üne kadar devam eder ve talâk vâki olur. Bazýlarý da bunun ilzamî bir þart olduðunu mülahaza etmiþlerdir. Sanki kocasýkendinden sonra o kadýnýn filanca ile evlenmesini ilzam etmektedir. Bu ise lâzým gelmeyen bir þeyi ilzam sayýlýr ve hükümsüzdür. Talâk derhal vâki olur.

Ben derim ki: Aklý baþýnda bir insanýn sözünü hükümsüz býrakmaktan korumak için: "Kocanýn muradý onu boþadýktan sonra kadýnýn filancayla evlenmek istemesine tâliktýr." denilse ihtimalden uzak görülmez. Bu sözün içinde yeminiyle beraber kadýnýn da sözü olur. Nitekim bunun benzeri kalb iþlerinde hüküm hep budur. Meselâ beni seversen sözü böyledir. Þayet kadýn senden sonra o fülanla evlenmeyi murad etmedim derse talök vâki olur. Aksi halde talâk vâki olmaz. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Sonra Kâzerûnî bu meseleyi ikinci defa olmak üzere Cevhere sahibi Haddâdî´den nakletmiþ ve buna Siracuddin Hâmîlî´nin üstadý AIi b. Nûh´dan naklen kadýn boþ olur ve istediði ile evlenebilir diye cevap vermiþtir. Kâzerunî: "Ýtimada þâyân olan budur." demiþtir. Yani bu imkânsýz bir þeye yahut ilzamî bir þarta tâlik olduðu için kadýn boþ düþer demek istemiþtir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 09 Mart 2010, 19:39:45
TÂLÝKTAN MURAD CEZA VERMEKTÝR, ÞART DEÐÝLDÝR



METÝN


Bitiþik olmasý da þarttýr. Ancak bir özürden dolayý bitiþik olmayabilir. Bununla ceza kasdetmemesi dahi þarttýr. Kadýn: Ey alçak der de, kocasý da: Ben senin dediðin gibiysem sen de þöylesin cevabýný verirse talâký tenciz olur. Kadýnýn dediði gibi olmuþ olmamýþ fark etmez. Meþrutu zikretmek meselâ sen boþsun eðer demek hükümsüzdür. Bununla fetva verilir. Cezanýn sonra zikredildiði yerde rabt edatýnýn bulunmasý da þarttýr. Nitekim gelecektir. Tâlikýn lüzumunun þartý ya hakikaten milktir, meselâ bir kimse kölesine þöyle yaparsan sen hürsün der, yahut hükmen milktir. Velevki hümen hükmî olsun. Karýsýna yahut kendinden boþanýp iddet bekleyen birine gidersen sen boþsun demesi böyledir. Yahut âm olsun hâs olsun hakikî milke izafettir. Meselâ bir köleye mâlik olursam yahut muayyen bir köleye sana mâlik olursam þöyle olsun demesi böyledir.

ÝZAH

"Bitiþik olmasý da þarttýr." Yani ecnebî bir fâsýla bulunmamalýdýr. Bunun hakkýnda söz musannýfýn: "Bir kimse kansýna sen boþsun inþaallah diye bitiþik olarak söylerse" dediði yerde gelecektir.

"Bununla ceza kasdetmemesi dahi þarttýr." Bahýr sahibi diyor ki: Bir kimseye karýsý pezevenk ve alçak gibi bir sözle söver de o da: Eðer ben senin dediðin gibi isem sen boþsun cevabýný verirse, kocasý dediðin gibi olsun olmasýn derhal talâk vâki olur. Çünkü kocasý ekseriyetle kadýný boþamaktan ancak ona eziyeti kasdeder. Ama bununla tâliký murad ederse diyaneten tasdik olunur. Buhâra ulemasýnýn fetvasý buna göredir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. "Yani onlarýn fetvasý bunun þart için deðil ceza için olmasýdýr. NitekimFetih´te gördün. Zâhire´de de böyle denilmiþtir. Yine Zâhire´de bildirildiðine göre muhtar kavil ve fetva þudur: Eðer bu söz öfke halinde söylenmiþse cezaya yorumlanýr. Aksi takdirde þart mânâsý verilir.

Bunun bir misli de Muhît´ten naklen Tatarhâniyye´dedir. Valvalciyye´de þöyle denilmiþtir: "Tâliký kesederse sefeleden olmadýkça talâk vâki deðildir. Ulema sefelenin mânâsý hakkýnda söz etmiþlerdir. Ebû Hanife´den bir rivâyete göre müslüman sifle olmaz. Sifle ancak kâfir olur. Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre sifle: Söylediðine ve kendisine söylenene aldýrýþ etmeyen kimsedir. Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre sifle güvercinle oynayan ve kumarbazlýk eden kimsedir. Halef: "Sifle yemeðe dâvet edildiði vakit oradan bir þey aþýran kimsedir." demiþtir. Fetva Ebû Hanife´den rivâyet edilen kavle göredir. Çünkü mutlak surette sifle odur. Pezevenk karýsýný kýskanmayan kimsedir.

"Meþrutu zikretmek" den murad þart fiilini söylemektir. Zira þart kýlýnan odur.

"Hükümsüzdür." Yani kadýn boþ olmaz. Çünkü o adam sözü tam olarak aðzýndan çýkarmamýþtýr. Kezâ sen üç defa boþsun olmazsa yahut ancak yahut olursa veya olmadýysa gibi sözler hükümsüzdürler. Bahýr.

"Bununla fetva verilir." Bu kavil Ebû Yusuf´undur. Ýmam Muhammed kadýn derhal boþ olur demiþtir. Bahýr.

"Rabt edatýnýn bulunmasý" yani Arapçada fa ve izai fücâiyye (Türkçede öyleyse, o halde) gibi bir edatýn bulunmasý þarttýr.H.

"Nitekim gelecektir." Yani musannýfýn "Þart sözleri ilah..." dediði yerde gelecektir. H.

"Ya hakikaten milktir." Çünkü milk olmayan yere tâlik ve izafet sahihtir. Fakat kocanýn kabulüne baðlýdýr. Hatta ecnebî bir adam birinin karýsýna þu eve girersen boþsun derse kocasýnýn kabulüne baðlý olur. Kocasý kabul ederse tâlik lâzým gelir ve kabulden sonra girdiði takdirde boþ düþer. Daha önce girerse boþ olmaz. Kezâ ecnebî birinin yaptýðý müneccez talâk kocanýn kabulüne baðlýdýr. Kabul ederse kabul ettiði vakte münhasýr olarak talâk vâkidir. Satýþ böyle deðildir. Çünkü kabul edince o satýþ zamanýna istinad eder. Burada kaide þudur: Þarta tâliký sahih olan þey münhasýrdýr. Þarta tâliký sahih olmayan ise evvele istinad eder. Bahýr.

Hakikaten sözüyle þârih muradýn talâk ve köle âzâdýný tâlika ve kezâ nezire þâmil olduðuna iþaret etmiþtir. Meselâ AIIah hastama þifa verirse, Allah için þu elbiseyi tesadduk etmek boynuma borç olsun sözü bir nezirdir. Tâlik halinde o elbiseye mâlik olmasý þarttýr. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

"Yahut hükmen milktir." Hükmen milk nikâh milkidir. Çünkü milk-i rakabe deðil cima´ istifadesinden ibaret bir milktir. Sonra bu hükmî milk nikâh mevcudsa hakikaten hükmîmilktir. Boþandýktan sonra kadýn iddet beklerken ise hükmen hükmî milktir. Þârih: "Velevki hükmen hükmî olsun." sözüyle buna iþaret etmiþtir. T.

"Hakiki milke izafettir." Verdiði misâlde olduðu gibi milke muallak yapar. Yahut benim karým olursan der veya nikâh gibi milke sebeb olan þeyi yani evlenmeyi söyler. Mûrisinin kölesine: Sahibin ölürse sen hürsün demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu tâlik sahih deðildir. Ölüm milk için vaz edilmiþ deðildir. Bilâkis milkin ibtali için vaz edilmiþtir. Sonra bilmiþ ol ki, burada izafetten murad sýrf tâlika ve ýstýlahî izafete þâmil olan lügavî mânâsýdýr. Nitekim seninle evlendiðim gün sen boþsun sözü ýstýlahî bir izafettir. Nasýlki Fetih sahibi buna iþaret etmiþtir. Bahýr sahibi bunlarýn arasýndaki farký göstermek için sözü uzatmýþtýr. Oraya müracaat edebilirsin!

METÝN


Hükmi milke izafet dahi böyledir. Bir kadýn nikâh edersem yahut seni nikâh edersem sen boþsun gibi. Her kadýn tâbirini kullamasý da öyledir. Þartýn mânâsý kâfidir. Ancak ismi ile veya nesebiyle yahut iþaretle muayyen olan kadýnda kâfi deðildir. Evlendiðim kadýn boþ olsun derse o kadýnla evlenmekle kadýn boþ olur. Þu kadýn ilah... der de onu iþaretle tarif etmek istemezse vasýf hükümsüz kalýr. Ecnebî bir kadýna Zeyd´i ziyaret ederse hükümsüz kalýr. Kezâ bir döþekte beraber yattýðým her kadýn boþ olsun der de o kadýnla evlenirse kadýn boþ olmaz. Cima´da bulunduðum her cariye hür olsun der de bir cariye satýn alarak onunla cima´da bulunursa âzâd olmaz. Çünkü milk ve milke izafet yoktur. Bahýr sahibinin ifadesine göre bizim örfümüzde kadýnýn ziyareti ancak beraberinde götürdüðü yemekle olur ki, onu ziyaret edilen kimsenin yanýnda piþirir. Bellenmelidir. i

ÝZAH

"Hükmî milke izafet dahi böyledir." Yani âm olsun hâs olsun bunun gibidir. Þârih bu sözle Ýmam Mâlik´in muhalefetine iþaret etmiþtir. Ýmam Mâlik bunu bir kadýna veya bir þehire yahut bir kabileye, bakireliðe, dulluða tahsis etmiþtir. Meselâ aldýðým her bâkire yahut her dul diyecektir.

"Bir kadýn nikâh edersem" yani o boþ olsun diyecektir. Þârihin bunu ibâreden atmasý ondan sonra gelen sözden anlaþýldýðý içindir.

"Yahut seni nikâh edersem..." Bu kadýnýn ecnebî olmasýyla iddet bekleyen olmasý arasýnda fark yoktur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

"Her kadýn tâbirini kullanmasý da öyledir." Yani evlendiðim her kadýn boþ olsun derse hüküm yine böyledir. Bu hususta hîle (yani kurtuluþa çare) Bahýr´da gösterilendir ki, o kimseye kadýný bir fuzûlî nikâhlar, o da fiilen razi olur. Meselâ icab eden eþyayý kadýna gönderir yahut kadýn boþandýktan sonra onunla evlenir. Çünkü her kelimesi tekrarý iktiza etmez. Biz meþietfaslýndan önce bu bahse teallûk eden sözleri arzetmiþtik.

FER´Ý BÝR MESELE: Bir adam filanla konuþursam evlendiðim her kadýn boþ olsun der de o filanla konuþur sonra evlenirse kadýn boþ düþmez. Evvela konuþur sonra evlenir, sonra yine konuþursa ilk konuþmadan sonra evlendiði kadýn boþ düþer. Hâniyye. Zahîre´nin onuncu faslýna da bak.

"Ýsmi ile veya nesebiyle" sözünün yerinde Bahýr ve diðer kitablarda ve edatý kullanarak ismi ve nesebiyle denilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Kendisi ile evlendiðim filan kýzý fülane boþ olsun der de sonra o kadýnla evlenirse boþ olmaz." Demek istiyor ki, evlenmekle vasýf hükümsüz kaldýðý için yalnýz filan kýzý fülane boþtur sözü kalýr, o da ecnebîdir. Milke izafet bulunmamýþtýr. Onun için evlendiðinde boþ düþmez.

"Yahut iþaretle..." Ýþaretle tarif orada mevcud olana, isim ve neseble tarif ise orada bulunmayana yapýlýr. Hatta yemin verirken kadýn orada bulunursa ismini ve nesebini söylemekle tarif hâsýl olmaz, sýfat da hükümsüz kalmaz ve talâk evlenmeye teallûk eder. Bu izaha göre Câmi´de þöyle denilmiþtir: "Muhammed b. Abdillah isminde bir adamýn bir hizmetçisi olsa ve adam: Muhammed b. Abdillah´ýn þu hizmetçisiyle bir kimse konuþursa karýsý boþ olsun diyerek hizmetçiye iþaret etse, sonra hizmetçi kendisi ile konuþsa karýsý boþ düþer. Çünkü yemin eden orada mevcuddur. Onun tarifi iþaret yahut izafetle olur. Bunlardan biri bulunmamýþtýr. Binaenaleyh isim belirsiz kalmýþtýr. Belirsiz isimlere dahil olmuþtur." Bunu Bahýr sahibi Þeyhü´l-Ýslâm´ýn Câmi´inden naklen söylemiþtir.

"Vasýf hükümsüz kalýr." Yani evlendiðim kelimesi hükümsüz kalýr. O kimse sanki þu kadýn boþtur demiþ gibi olur. Nasýlki kendi karýsýna þu haneye giren kadýn boþ olsun derse kadýn o haneye girsin girmesin hemen boþ olur. Bahýr. Ecnebî kadýnýn boþ düþmemesi ise milk ve milke izafet bulunmadýðý içindir. Vasýf hükümsüz kaldýðý için deðildir. Kendi karýsý bunun hilâfýnadýr.

"Çünkü milk ve milke izafet yoktur." Metindeki meselede bu zâhirdir. Ondan sonra zikredilenlerde dahi hüküm aynýdýr. Çünkü bir döþekte beraber yatmak mutlaka nikâhlý olmayý gerektirmez. Nitekim cariye ile cima´da bulunmak da ona mâlik olmayý gerektirmez. Bunun bir misli de þudur: Bir kimse anne ve babasýna: Beni bir kadýnla evlendirirseniz o kadýn üç defa boþ olsun der de, annesi babasý onu kendisinden izin almadan evlendirirlerse karýsý boþ düþmez. Çünkü bu söz nikâh milkine izafe edilmemiþtir. Anne ve babasýnýn onu izinsiz evlendirmeleri doðru deðildir. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþ, sonra: "Ýzniyle olmuþ veya olmamýþ fark etmez. Nitekim Mi´râc´da belirtilmiþtir." demiþtir.

Ben derim ki: Lâkin Hâniyye´de izniyle evlendikleri surette: "Sahih olan kavil yeminin sahih olmasýdýr. Kadýn boþ düþer." denilmiþtir. Bu söz müþkildir. Çünkü bahsimiz tâlikýn þartý olanmilkin veya milke izafetin bulunmasý hakkýndadýr. Anne-babanýn evlendirmeleri her cihetten milke sebeb deðildir. Zira bazen izniyle evlendirirler bazen de izin almazlar. Meðerki Hâniyye sahibinin muradý: "Beni iznimle evlendirseniz" dediði hale mahsus olsun. O zaman yemin sahih olur, kadýn da boþ düþer. Aksi takdirde tâlik sahih olmadan önce zikredilen tafsilâtýn bir vechi yoktur. En güzeli Mi´râc´ýn sözüdür.

«Bahýr sahibinin ifadesine göre ilah...» Ben derim ki: Bu örf þimdi Dimaþk´ta umumî deðildir. Vaktiyle öyle imiþ. Evet, bazý insanlar arasýnda hâlâ vardýr. Tahtâvî þöyle diyor: "Ben derim ki: Bugün Mýsýr´da cereyan eden örf bu kadýnýn ziyaretçi sayýlmasýdýr. Velevki yanýnda piþirilmeyen bir þey bulunsun."

METÝN


Nitekim kocanýn milkin sübutuyla veya zevaliyle birlikte yaptýðý talâký da hükümsüz kalýr. Meselâ sen nikâh edilmenle beraber boþsun demesi bu kabîldendir. Ama seninle evlenmemle beraber boþsun derse sahih olur. Çünkü cümle failiyle mef´ulüyle tamamdýr. Milkin zevaline mîsâl benim ölümümle veya senin ölümünle beraber boþsun demesidir.

ÝZAH

"Milkin sübutuyla birlikte yaptýðý talâký da hükümsüz kalýr." Bunun aslý Bahýr sahibinin Mi´râc´dan naklettiði þu ifadedir: "Talâký nikâha izafe eder. meselâ sen nikâhlanmanla beraber boþsun yahut sen nikâhýnda boþsun derse talâk vâki olmaz. Bunu Câmi´ sahibi söylemiþtir. Sen benim seninle evlenmemle beraber boþsun demesi bunun hilâfýnadýr. Burada talâk vâki olur. Ama bu müþkildir. Bazýlarýnýn söylediðine göre fark þudur: Bu adam evlenmeyi failine izafe edip mef´ulünü de zikredince evlendirme sözünü milkten mecaz yapmýþtýr. Çünkü milkin sebebidir. Beraber kelimesini sözü düzeltmek için sonra mânâsýna kullanmýþtýr. "Sen nikâhýnda boþsun" sözünde ise faili zikretmemiþtir. Cümle noksandýr. Binaenaleyh nikâhtan sonra mânâsýna alýnamaz ve talâk vâki olmaz. Nikâh sahihtir. "Þârih bu farka: "Çünkü cümle tamam olmuþtur ilah..." diyerek iþarette blunmuþtur. Bunun muktezasý þudur: Bu adam "benim seni nikâh etmemle beraber" yahut "senin evlenmenle beraber" deseydi hüküm aksine dönerdi. Lâkin Haolebî diyor ki: "Ýnsanýn içinde bu ta´lilden bir gýcýk kalýyor. Çünkü senin nikâhýnla beraber sözü benim seni nikâh etmemle beraber mânâsýna da alýnsa mukadder olan söylenmiþ gibidir. Bu za´fa temrîz sîgasýyla (sakatlýk bildiren) denilmiþtir sîgasýyla iþaret etmiþtir."

Ben derim ki: Daha zâhir olaný þöyle demektir. Faili açýklamadýðý vakit o kadýnla kendisinin veya baþkasýnýn evlenmesi ihtimali vardýr. Lâkin bu sözün muktezasý da nikâhla tezevvüç sözleri arasýnda fark bulunmamasýdýr. Þöyle ki, faili zikrederse her ikisinde vâki olur, etmezse ikisinde de vâki olmaz. Düþün! Bunlarýn hepsinden daha yakýn olan mânâ bazý dersüstadlarýnýn çýkardýðýdýr ki þudur: Tezevvüç tezviçin arkasýndan olur. Talâk kelimesini tezevvüçle beraber söylerse tezviç etmekle tezevvüçten önce bulunur ve sahih olur, kadýn boþ düþer. Senin nikâhýnla beraber demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü milkle beraberdir.

"Benim ölümümle veya senin ölümünle beraber boþsun demeildir." Çünkü talâký birincide îkâ´a zýd bir hale, ikincide ise vukua zýd bir hale izafe etmiþtir. Nitekim tasrîh bâbýnda gemiþti.

METÝN

F A Ý D E :
Müctebâ´da beyan edildiðine göre milke izafe edilen yeminde Ýmam Muhammed´den bir rivâyette talâk vâki olmaz. Harzem ulemasý bununla fetva vermiþlerdir. Bu kavil Ýmam Þâfiî´nindir. Bir hâkimin feshi ile Hanefî de bu kavli taklid edebilir. Hatta hakemin feshiyle, hatta âdil bir hâkimin fetvasýyla, iki hâdise hakkýnda verilmiþ iki fetva ile de taklid edebili.

ÝZAH

"Müctebâ´da beyan edildiðine göre..." Müctebâ´nýn ibâresi Bahýr sahibinin beyanýna göre þöyledir: "Ben Ýmam Muhammed´den bir rivâyet gördüm ki, talâk vâki deðildir diyor. Harzem ulemasýnýn çoðu bununla fetva verirlerdi." Zahîriyye´de: "Bu kavil Ýmam Muhammed´indir. Bununla fetva verilir." denilmiþse de o söz üzerinde durduðumuz mesele hakkýnda deðildir. Nitekim izahý yakýnda gelecektir. Anla!

"Hanefî de bu kavli taklid edebilir." Yani Þâfiî´yi taklid edebilir. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Hanefî bir hâkim izafe edilen yemini feshederek meseleyi Þâfiî hâkime arzedebilir. O adam ben filan kadýnla evlenirsem üç defa boþ olsun dedikten sonra o kadýnla evlenir. Kadýn kendisini Þâfiî bir hâkimin huzurunda dâvâ eder ve boþadýðýný iddiada bulunursa Þafiî hâkim bu onun karýsýdýr, talâk bir þey deðildir diye hükmettiðinde bu iþ ona helâldir. Kocasý nikâhtan sonra feshten önce bu kadýnla cima´ eder de fesh sonra olursa fesh ettiðinde cima´ helâldir. Fesh ettiðinde akdi yenilemeye de hâcet yoktur. O adam evlendiðim her kadýn boþ olsun der de arkacýðýndan bir kadýnla evlenir ve yemini fesh ederse, sonra baþka bir kadýnla evlendiðinde her kadýn hakkýnda feshe hâcet yoktur. Hulâsa´da böyle denilmiþtir. Zahîriyye´de bunun Ýmam Muhammed´in kavli olduðu bildirilmiþtir. Onun kavliyle fetva verilir."

Ben derim ki: Bunun mefhumu þudur: Þeyhayn´a göre her kadýnda feshe hâcet vardýr. Zahîriyye sahibi de böyle açýklamýþtýr. O halde buradaki hilâf bir kadýn hakkýnda yemini Þâfiî bir hâkim fesh ettiðine göredir. Sonra yemin eden kimse baþka bir kadýnla evlenirse Þeyhayn´a göre birinci fesh kâfi deðildir. Ýkinci defa fesh etmedikçe ikinci kadýna talâk vâki olur. Ýmam Muhammed´e göre ise kâfidir. Çünkü bu bir yemindir. Onu ikinci defa feshetmeye hâcet yoktur. Fetva Ýmam Muhammed´in kavline göre verilir. Þüphesizki bu ona göre yemininsahih olmasýna mebnîdir ve onunla talâk vâki ofur. Binaenaleyh yukarýda Müctebâ´dan naklettiðimiz: "Ýmam Muhammed´den talâk vâki olmadýðý rivâyet edilmiþtir." sözüne aykýrý deðildir. Zahîriyye sahibinin talâk vâki deðildir sözünü Ýmam Muhammed´den bir rivâyet deðil de onun kavli olduðunu ve fetva bununla verildiðini söyleyen vehmetmiþtir.

Sonra Bahýr´de þöyfe denilmiþtir: "Bir kadýn üzerine birkaç yemin eder de ondan sonra nikâhýn sahih olduðuna hükmedilirse bütün yeminler ortadan kalkar. Ama her kadýna ayrý bir yemin yaparsa þüphesiz birisinin yemini feshedildiði vakit diðerininki feshedilmez. Koca yeminini her evlendikçe diye yaparsa bu söz her yeminde feshi tekrara muhtaç olur." Bunlar dört mesele olup musnannýfýn Mecma´ þerhinde beyan edilmiþlerdir. Bundan sonra hükmü Hanefî bir hâkim imza derse daha ihtiyatlý olur.

Þâfiî tarafýndan yapýlacak feshin yeri kadýný üç defa boþamazdan öncedir. Çünkü fesh yaparsa nikâhtan sonra müneccez üç talâk vâkî olur ve bir þey ifade etmez. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiþtir. Yine orada iþaret edildiðine göre bunun þartý hâkimin yaptýðý fesh için para almamasýdýr. Para alýrsa bütün ulemaya göre hükmü geçersizdir. Meðerki yazý için ücret-i misil alsýn. Fazla alýrsa yine geçersizdir. Evla olan mutlak surette almamaktýr.

T E N B i H: Bahýr´ýn hâkimin hâkime mektubu bahsinde Valvalciyye´den þu ifade nakledilmiþtir: "Karýsýna sen elbette boþsun der de bunu talâk-ý ric´î gören bir hâkimin huzurunda dâvâya çýkarlarsa kendisi tâbi olur ve o kadýnla beraber yaþamak kendine helâl olur. Ebû Yusuf´a göre ise lehine hükmetmiþse helâl olmaz. Bâindir diye aleyhine hükmetmiþ fakat kocasý talâký bâin görmezse bilittifak hâkimin reyine tâbi olur. Bu söylenenlerin hepsi koca âlim, rey ve içtihad sahibi olduðuna göredir. Avamdan biriyse lehine veya aleyhine hüküm versin mutlaka hâkimin reyine tâbi olur. Bu, o kimseye mahkeme tarafýndan hüküm verildiðine göredir. Fetva verilirse sâbýk ihtilâfa göredir. Çünkü cahil hakkýnda müftününün sözü onun rey ve içtihadý mesabesindedir." Yani cahile müftünün sözüne tâbi olmak lazým gelir. Nasýlki âlime de kendi rey ve içtihadýna tâbi olmasý lâzým gelir. Bununla anlaþýlýr ki, mahkeme hükmüyle birlikte baþkasýný taklide hâcet yoktur. Çünkü mahkeme hükmü kocanýn reyine uysun uymasýn mülzimdir. Koca cahil ise fetva meselesinde de böyledir.

"Hatta hakemin feshiyle..." Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Hakem tâyin edilen bir kimsenin hükmü sahih kavle göre mahkeme kararý gibidir. Bezzâziye´de zikredildiðine göre Sadr´ýn þöyle dediði rivâyet olunmuþtur: Ben derim ki: bunu yapmak kimseye helâl deðildir. Hulvânî bilinir fakat bununla fetva verilmez. Tâ ki cahiller mezhebi yýkmak için yol aramasýnlar, demiþtir." Bahýr.

"Hatta âdil bir hâkimin fetvasiyle" ki, bu da feshtir. Bahýr´da Bezzâziye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Bizim ulemamýzdan bundan daha geniþi rivâyet olunmuþtur ki þudur: Bir kimseâdil bir fakîhten fetva ister de fakîh ona yemini bâtýl olduðuna fetva verirse onun fetvasýyla amel etmesi ve kadýný nikâhýnda tutmasý helâl olur. Bundan daha geniþi de rivâyet edilmiþtir. O da þudur: Bir kimseye bir müftü helâldir diye baþka bir müftü -birincinin fetvasýyla amel ettikten sonra- haramdýr diye fetva verirse ikinci kadýn hakkýnda ikinci müftünün fetvasýyla amel eder. Birinci kadýn hakkýnda onunla amel edemez. Ýki hâdise hakkýnda her iki fetva ile amel eder. Lâkin bununla fetva verilmez."

Ben derim ki: Þunu demek istiyor: Hâdise sahibine müftü yeminini feshe götürecek bir fetva vermez. Yani ona bu dâvâya Þâfiî bir hâkime götür yahut onun bu bâbta verdiði hükme tâbi ol veya ondan fetva iste demez. Bilâkis senin aleyhine talâk vâkidir der. Çünkü müftüye vâcib olan itikadýna göre cevap vermektir. O kimseye kendi mezhebini yýktýracak yol gösteremez. Maksad hâdise sahibi yeminin feshini icab edecek bir þey yaparsa ona yeminin fethiyle fetva veremez demek deðildir. Biliyorsunki cahile hâkim ve müftünün reyine tâbi olmak gerekir. Kaldý ki ictihad yerinde hâkimin hükmü hilâfý kaldýrýr. O adam böyle bir þey yaparsýn Hanefî hâkime düþen feshin sahih olduðuna fetva vermektir. "Bu Ýmam Muhammed´in kavliyse neden onunla fetva vermesin?" denilmez. Çünkü biliyorsun bu ondan sadece bir rivâyettir. Onun kavli de Þeyhayn´ýn kavli gibi talâk vâkidir der. Zahîriyye´nin sözü buna aykýrý deðildir. Nitekim yukarýda izah etmiþtik. Müftü zayýf rivâyetle fetva veremez. Harzem ulemasýnýn bir çoklarýnýn fetva vermesi bu kavlin zayýf olduðuna aykýrý deðildir. Onun için yukarýda Sadr´dan nakletti ki: "Hiç bir kimseye bunu yapmak helâl deðildir." demiþtir. Hulvânî´den yukarýda naklettiðimiz de öyledir. "Bu bilinir fakat bununla fetva verilmez." diyor. Bu rivâyet Ýmam Muhammed´den sâbit olsaydý yahut bu rivâyet sahih olsaydý ulema hükmü ona göre verirler, Þâfiî´nin mezhebine göre vermeye muhtaç olmazlardý. Bu gösterir ki bu rivâyet þazzdýr. Nitekim Müctebâ´nýn yukarýda geçen sözü de buna iþaret etmektedir.

Þu da var ki, Bahýr´da Bezzâziye´den naklen: "Fiilen evlenmek zamanýmýzda yemini fesh etmekten evladýr. O kimsenin bir âlime gelerek yaptýðý yemini söylemesi bir fuzûlînin nikâhýna muhtaç olduðunu belirtmesi gerekir. Âlim de ona bir kadýný nikâhlar ve fiilen cevaz verir de yemini bozmaz. Kezâ o kimse bir cemaata: Benim bir fuzûlînin nikâhýna ihtiyacým var der de içlerinden biri onu evlendirirse hüküm yine böyledir. Ama bir adama bana bir fuzûlî akdi yap derse bu tevkil olur." denilmiþtir.

"Ýki hâdise hakkýnda verilmiþ iki fetva ile" diye kaydetmesi þundandýr: Çünkü fetva isteyen bir kimse bir hâdise hakkýnda bir müftünün sözünü bilir de baþka bir müftü ona muhâlif fetva verirse o hâdise hakkýnda sâbýk müftünün amelini bozmaya hakký yoktur. Evet, baþka bir hâdise hakkýnda ikincinin fetvasýyla amel edebilir. Meselâ bir kimse ecnebî bir kadýnadokunarak Ebû Hanife´nin mezhebine göre öðle namazýný kýlarsa, sonra Þâfiî´yi taklid ederek kýldýðý bu öðleyi iptale hakký yoktur. Þâfiî´nin kavliyle baþka bir öðle hakkýnda amel eder. Ýþte: "Mukallidin mezhebinden dönmeye hakký yoktur." diyenlerin muradý budur. Bu hususta sözün tamamý kitabýn baþýndaki Resmü´l-Müftî´de geçmiþti.

METÝN


Bu bilinir fakat bununla fetva yerilmez. Bezzâziye. Hür kadýný müneccez olarak üç talâkla, cariyeyi iki talâkla boþamasý üçe veya daha aþaðýsýna yaptýðý tâliký bozar. Yalnýz evvelce geçtiði vecihle milke muzaf olaný bozmaz. Üç talâktan aþaðýsýný müneccez olarak yapmak bozmaz. Bilmiþ ol ki, tâlik helâllýðýn elden gitmesiyle bozulur. Milkin elden çýkmasýyla bozulmaz. Üç talâký veya daha azýný haneye girmeye tâlik eder de sonra müneccez olarak üç talâk yaparsa hulle yaptýktan sonra o kadýný tekrar nikâh ettiðinde tâlik bâtýl olur. Artýk kadýnýn o haneye girmesiyle hiç bir talâk vâki olmaz. Müneccez olarak, üçten aþaðý boþasaydý tâlik bâtýl olmaz ve muallak talâklarýn hepsi vâki olurdu.

Ýmam Muhammed ilk nikâhtan kalan talâklarýn vâki olacaðýný söylemiþtir. Aþaðýda gelen yýkma meselesi budur. Bunun semeresi þurada görülür: Bir kimse bir talâký tâlik eder de sonra müneccez olarak iki tâlak yaparsa, kadýn baþka kocaya gidip boþandýktan sonra onu tekrar nikâhladýðýnda haneye girerse o kadýna dönebilir. Ýmam Muhammed´e göre dönemez. Kezâ dinden dönerek dar-ý harbe kaçmakla da ona göre bâtýl olur. Þeyhayn´a göre bâtýl olmaz.

ÝZAH

"Üçe yaptýðý tâliký bozar." Bu hür kadýna mahsustur. Daha aþaðýsý hem hürreye hem cariyeye þâmildir. Cariye hakkýnda þöyle takdir edilir: "Cariyeyi müneccez iki talâkla boþamak üçten aþaðýsýný tâliký bozar." Bu söz ikiye de bir talaka da sâdýktýr.

"Yalnýz milke muzaf olaný bozmaz." Yani ben her evlendikçe kadýn üç defa boþ olsun der de sonra karýsýný üç defa boþar, sonra yine onunla evlenirse kadýn boþ düþer. Çünkü müneccez olarak yaptýðý talâk muallak olarak yaptýðýndan baþkadýr. Zira muallak olan yeni mâlik olacaðý nikâhýn talâkýdýr. Onu önceki milkin talâký ibtal etmez.

"Üç talâktan aþaðýsýný müneccez olarak yapmak bozmaz." Çünkü üçten aþaðýsýný müneccez kýlmakla milk elden çýksa da helâllýk devam etmektedir.

"Muallak talâklann hepsi vâki olurdu." Çünkü tâlikýn bâtýl olmasý heIallýðýn elden gitmesiyledir. Halbuki helâllýk bâkidir. O halde tâlik de bâkidir. Üzerine tâlik yapýlan þey yani haneye girmek bulununca muallak olan üç talâk da vâki olur. Buna ulemanýn: "Muallak olan bu milkin talâklarýdýr. Onlarýn da bazýsý elden çýkmýþtýr." sözleri aykýrý deðildir. Çünkü o üç talâk bâki olmak kaydýyla mukayyeddir. Bir kýsmý elden çýkýnca üç muallak mutlak olur. Nitekim bunu Fetih sahibi söylemiþtir. Biz de bu bâbtan önce arzetmiþtik.

"Aþaðýda gelen yýkma meselesi budur." Biz bu bâbtan önce bu hususta söz etmiþtik. Meselenin hâsýlý þudur: Ýkinci koca Ýmam-ý A´zam´la Ebû Yusufa göre geçmiþ üç talâký ve daha azýný yýkar. Ýmam Muhammed´e göre ise yalnýz üç talâký yýkar, daha azýný yýkmaz.

"Bunun semeresi" yani yýkma meselesindeki hilâfýn semeresi þârihin söylediðidir.

"O kadýna dönebilir." Bu Þeyhayn´a göredir. Çünkü ikinci koca kalan bir talâkýn hükmünü yýkmýþtýr. Kadýn ilk kocasýna yeni bir milkle dönmüþtür. Onun üzerine üç talâk hakký vardýr. Kadýn haneye girince üç talâktan biri vâki olur, ikisi kalýr. Onun için kocasý ona dönebilir.

«Ýmam Muhammed´e göre dönemez.» Çünkü kadýn ilk nikâhtan kalan bir talâkla dönmüþtür. O da haneye girmekte vâki olur. T.

«Þeyhayn´a flöre batýl olmaz.» Çünkü milkin elden çýkmasý tâliký iptal etmez. Ýmam Muhammed´e göre ise tâlikýnýn bâki olmasý ehliyeti bulunmasý itibariyledir. Dinden dönmekle ismet ortadan kalkmýþtýr, ehliyeti kalmayýnca tâliký da kalmamýþtýr. O kimse müslümanlýða dönünce sukutuna hükmedilen tâlik artýk geri dönmez. Bunu musannýfýn Mecma´ þerhinden Bahýr sahibi nakletmiþtir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 09 Mart 2010, 19:45:59
TAS MESELESÝ



METÝN


Sözünde durmaya mahal kalmamakla da tâlik bâtýl olur. Meselâ filanca ile konuþursan der de o filanca ölüverirse yahut þu haneye girersen der de o hane bahçe yapýlýrsa sözünde durmak için mahal kalmaz. Nitekim biz bunu Mültekâ üzerine yazdýðýmýz hâþiyede izah ettik. Tas meselesi de bütün fer´leriyle ileride gelecektir.

FER´Ý BÝR MESELE : Bir adam cariye olan karýsýna: Þu haneye girersen üç defa boþsun dedikten sonra cariye âzâd olur da o haneye girerse, kocasýnýn ona dönmeye hakký vardýr. Kýnye.

ÝZAH

«Sözünde durmaya mahal kalmamakla da tâlik bâtýl olur.» Bunu Bahýr sahibi Ýmam Ebû Yusuf´tan nakletmiþtir. Lâkin onun lâfzý þöyledir: Tâliký iptal eden þeylerden biri de þart mahallinin bulunmamasýdýr. -Meselâ ceza mahalli bulunmaz. Nitekim fülanla konuþursan ilh... sözünde böyledir. Zikri geçen temsil þart bulunmadýðýna aiddir. Zira þart konuþursan ve girersen sözleridir. Yani bunlarýn mânâlarýdýr ki, o da söz ve girmektir. Bunlarýn mahalli o fülan kiþi ile iþaret edilen hanedir. Ceza mahallinin bulunmamasý kadýnýn ölmesi gibidir. Zira bu iki mahallin bulunmamasýyla tâlik bâtýl olur. Tâlikýn mutlaka olabilecek bir þeye yapýlmasý lâzýmdýr. Bunun ise yokluðu tehakkuk etmiþtir. "Öldükten sonra Zeyd´in yaþamasý mümkündür. Bahçenin haneye çevrilmesi de mümkündür." denilemez. Çünkü o adamýnyemini ondaki mevcud hayat üzerine idi. Bina yapýldýktan sonra tekrar iade edilen bahçe baþka bir hanedir. Ýþaret edilen hane o deðildir. Nitekim ulema bunu da þu haneye girmem sözünde açýklamýþlardýr.

«Tas meselesi gelecektir.» Yani yeminler bahsinin yeyip içmeye yemin bâbýnda gelecektir. Hâsýlý þudur: Ýleride yemininde durma tasavvurunun imkâný yemin mün´akid olmak ve bâki kalmak için þarttýr. Ebû Yusuf buna muhâliftir. Bir kimse þu tastaki suyu bugün mutlaka içeceðim diye yemin eder de tasda su bulunmazsa yahut bulunur da o gün geçmeden dökülürse Tarafeyn´e göre yemini bozulmaz. Çünkü birincide mün´akid olmamýþtýr. Ýkincide ise bâtýl olmuþtur. Bugün demez de tasda da su bulunmazsa hüküm yine budur. Çünkü yemin mün´akid olmamýþtýr. Fakat tasda su bulunur da dökülürse o kimsenin yemini bilittifak bozulur. Zira sözünde durma imkâný bulunmakla yemin mün´akid olmuþtur. Sonra dökmekle bozulur. Çünkü sözünde durmak o adama vâcibtir. Suyu döktüðü vakit sözünde durma kalmaz ve yemini bozulur. Nitekim su mevcud iken yemin eden kimse ölürse yine böyledir. Vakitle sýnýrlanan bunun hilâfýnadýr. Çünkü o kimseye sözünde durmak ancak o muayyen vaktin son cüz´ünde vâcib olur. Bu meselenin fer´lerinden biri de Zeyd´i bugün mutlaka öldüreceðim yahut bu ekmeði bugün mutlaka yiyeceðim veya borcumu yarýn mutlaka ödeyeceðim diye yemin edip de Zeyd´in ölmesi, gün geçmeden ekmeði baþkasýnýn yemesi veya ertesi gün gelmeden borcu ödemesi yahut alacaklýnýn ibrâ etmesidir. Bunlarda yemini bozulmaz. Meselenin tamamý Bahýr´ýn yeminler bahsindedir.

Ben derim ki: Bu tafsilâtý geçen meselede yapmamasý þundandýr: Çünkü o meselede yeminin bozulmasýnýn þartý vücudu olan bir þeydi ki, o da konuþmak veya girmektir. Adam ölünce veya hane bahçe yapýlýnca mahal kalmamýþtýr ve yeminin bozulacaðýndan ye´se düþülmüþtür. Artýk vakitle sýnýrlý olsun, mutlak olsun yeminin bâki kalmasýnda bir fayda yoktur. Yeminin bozulmasýnýn þartý vücudu olmayan bir iþse bunun hilâfýnadýr. Meselâ Zeyd´le konuþmazsam yahut þu haneye girmezsem derse iþ deðiþir. Mahallin bulunmamasiyle yemin bâtýl olmaz. Bilâkis onunla yeminden dönmek tehakkuk eder. Çünkü yeminde durma þartýndan ümid kesilmiþtir. Ama bu sözünde durma þartý müstahil (imkânsýz) olmadýðýna göredir. Aksi takdirde bu da tas meselesidir. O meseledeki tafsilâtý gördün.

Göðe çýkacaðým diye yemin etmek bunlardan deðildir. Zira bu yemin mün´akid olur, arkacýðýndan da bozulur. Çünkü göðe çýkmak haddi zâtýnda mümkün bir iþtir. Bazý peygamberler çýkmýþlardýr. Melekler ve baþkalarý da çýkarlar. Ancak o adamýn yemini yemin eder etmez bozulur yahut vakitle sýnýrlandýrýlan müddetin sonunda bozulur. Çünkü âdeten ümid o zaman kesilir. Bu tas meselesinin hilâfýnadýr. Çünkü tasda mevcud olmayan suyu içmek veya ondan dökülmüþ bulunan suyu içmek haddi zâtýnda mümkün olmadýðý gibiâdeten de mümkün deðildir. Onun için yemin bâtýl olur. Yemininden dönmüþ sayýlmaz. Ancak yemini mutlak olur da tasdan su dökülürse o zaman yemininden dönmüþ olur. Nitekim bunun tahkîký inþaallah yeminler bahsinde gelecektir. Bâbýn sonunda söyleyeceklerimize de bak!

«Kocasýnýn ona dönmeye hakký vardýr.» Çünkü üç talâký tâlik ettiði vakit karýsý cariye idi. Kocasýnýn ona ancak iki talâk hakký vardý. Böylece iki talâký tâlik etmiþ oldu. H.

METÝN

Þart lâfýzlarý yani cezanýn vücuduna alâmet olan þeyler: in, izâ , izâmâ, küllü, küllemâ, metâ ve metâmâ sözleridir. (Ýn: eðer mânâsýnadýr.) Bu kelime en okunursa tâlik niyet etmek þartýyla derhal talâk vâki olur ve diyaneten tasdik edilir. Kezâ cevabýndan fâ edatý atýlýrsa hal mânâsýný ifade eder. Nitekim: "Talebiyye ile, ismiyye ile, camid ile, mâ ile, kad ile, len ile ve tenfîz harfiyle de" beytinde fâ atýlmýþtýr. Nitekim biz bunu Mültekâ þerhinden kýsalttýk. Küllemâ kelimesi ancak mansûb olarak kullanýlýr. Velevki mübteda olsun. Çünkü mebniye muzaftýr.

Ýzâ ve izâme: Vakitte mânâsýnda kullanýlýrlar. Küllü: Her mânâsýna gelir. Küllemâ: Her yaptýkça mânâsýndadýr. Metâ ve metâma: Her zaman manasýnadýr.

ÝZAH


«Þart lâfýzlarý...» yerine baþkalarý þart isimleri ve þart harfleri tâbirlerini kullanmýþlardýr. Musannýfýn bunlarý kullanmamasý þart kelimesi onlara da þâmil olduðu içindir. Þart kelimesi alâmet mânâsýna gelen þarattan alýnmadýr. Ona bu ismin verilmesi ikinci cümlenin birinci üzerine terettüb ettiðine alâmet olduðu içindir. Ýkinci cümleye cevap denilir. Çünkü birinci cümlenin üzerine söylenmesi lâzým geldiðinden sonra kimsenin sözünden sonra söylenen söz gibi olmuþ ve mecazen buna ceza denilmiþtir. Çünkü baþka bir iþ üzerine terettüb edince cezaya benzemiþtir. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir. Þu halde lâfýzlarý þarta izafe etmek müsemmayý isme izafe kabilindendir. H. Kitabýn baþýnda iþtikak üzerine söz etmiþtik. Zâhire bakýlýrsa burada iþtirak yoktur. Çünkü lâfzan mutlaka birbirine mugayeret lâzýmdýr. Burada þart hususi bir þeye alâmet mânâsýnadýr.

«Yani cezanýn vücuduna alâmet olan þeyler» den murad bu edatlar bizzat cezanýn vücuduna delâlet eder demektir. Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir. Yani þart bulundumu bunlar cezanýn da bulunduðunu gösterirler.

«Bu kelime en okunursa hal mânâsýný ifade eder.» Cumhurun kavli budur. Çünkü ta´lil içindir. Talâk vâki olurken illetin vücudu þart deðildir. Talâk lâfzýn zâhirine bakarak vâki olur. Kisâî Harun-u Reþid´in meclisinde Muhammed b. Hasan Þeybânî ile münazara yaparak onun izâ mânâsýnda þart edatý olduðunu söylemiþtir. Kûfelilerin mezhebi budur. Mugnî sahibibunu tercih etmiþtir. Ne olursa olsun tâliký niyet ettiði vakit niyeti sahih olmak gerekir. Burasý kýsaca Nehir´den alýnmýþtýr. Þârih buna "Diyaneten tasdik edilir." sözüyle iþaret etmiþtir. T.

«Kezâ cevabýndan fâ edatý atýlýrsa ilh...» Tâliký niyet etmedikçe derhal talâk vâki olur ve diyaneten tasdik edilir. Ýmam Ebû Yusuftan bir rivâyete göre kocanýn sözünü bir faydaya yorumlamak için bu tâlik sayýlýr. Arapça ibârede fâ edatý muzmer (gizli) sayýlýr. Buradaki hilâf rabt edatlarýndan fâ´nýn isteyerek atýlmasý câiz olup olmadýðýna göredir. Kûfelilere göre bu câizdir. Ebû Yusuf´un tefrii buna göredir. Basralýlara göre câiz deðildir. Mezheb buna göre teferru etmiþtir. Bahýr. Tâlik ecnebî bir dille yapýlýrsa yine böyledir. Allâme Kâsým diyor ki: "Her akid, nezir ve yemin yapanýn sözü kendi diline göre yorumlanýr." Bana zâhir olan budur. Allahu a´lem. Bunu yazdýktan sonra Allâme Makdisî´nin Nazmü´l-Kenz þerhinde gördüm ki þöyle diyor: "Ebû Yusuf´un kavlini tercih gerekir. Çünkü fâ edatýný atmak çok vâki olur. Ulema avam takýmýnýn enti vahideten (sen birsin) diyerek yaptýklarý hata muteber deðildir, demiþlerdir."

METÝN

Bu kelimelerin benzerleri de þart mânâsýnda kullanýlýrlar. Bunlar: lev ve men ile arkadaþlarýdýr. Meselâ þu haneye girmiþ olsan sen boþsun sözüyle talâk kadýnýn haneye girmesine tâlik edilmiþ olur. Bir adam karýsýna sizden hanginiz þu haneye girerse boþ olsun derse, içlerinden birisi o haneye tekrar tekrar girdiðinde boþ olur. Çünkü haneye girmek cemaata izafe edilmiþ ve umum zîyadeleþmiþtir. Gâye´de böyle denilmiþtir. Ama bu söz gariptir. Bahýr sahibi onu iki kavilden biri saymýþtýr.

ÝZAH

«Bu kelimelerin benzerleri de þart mânâsýnda kullanýlýrlar.» sözüyle þârih þart lâfýzlarýnýn metinde zikredilen yedi kelimeden ibaret olmadýðýna iþaret etmiþtir. Zira "Lev , men, eyne, eyyâne, ennâ, eyyû, ma..." gibi bir çok kelimeler daha vardýr ki, onlarda þart mânâsýnda kullanýlýrlar. Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Fer´î mesele: Bir adam karýsýna: eve girmen olmasa yahut baban olmasa veya kaynatan olmasa sen boþsun derse talâk vâki olmaz. Haber verme hususunda da böyledir. Meselâ þöyle olmasa dün seni boþadým demesiyle talâk vâki olmaz."

Lev: Eðer, men: Bir kimse, Eyne: Nerede, Eyyâne: Her ne zaman, Ennâ: Nereden, Eyyû: Hangi, Mâ: Her ne ki mânâlarýna gelir.

Ben derim ki: Þart kelimelerinin ifade ettikleri mânâlarý ifadeden baþka kelimeler de þart sayýlýrlar. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Sen þu haneye girmenle boþsun yahut hayýz görmenle boþsun derse, kadýn o haneye girmedikçe veya hayzýný görmedikçe boþ olmaz. Çünkü (Türkçede ile mânâsýna gelen) bâ harfi eklemek ve yapýþtýrmak içindir. Talâk ancak tâlikedildiði zaman haneye girmeye eklenir ve bitiþir. Sen þu haneye girmen þartýyla boþsun derse kadýn kabul ettiði takdirde boþ olur, kabul etmezse boþ olmaz. Çünkü bu adam girme sözünü bedel verme yerinde kullanmýþtýr. Binaenaleyh bedelin kabulü þarttýr, bulunmasý þart deðildir. Nasýlki bana bin dirhem vermen þartýyla boþsun dese hüküm budur."

Ben derim ki: Bazen þart edatý kullanmaksýzýn cümle tâlik mânâsýný ifade eder. Nitekim "þart mânâsý kâfidir" dediðimiz yerde geçti.

«Lev...» kelimesinin mezhebe göre þart mânâsýnda kullanýldýðýný Bahýr sahibi kesinlikle ifade etmiþtir. Fetih´in ibâresi buna muhâliftir. Ona göre eðer mânâsýna gelen bu edat þartýn yokluðunu tahkîk içindir. Binaenaleyh olabilme ihtimalini taþýyan bir þeye tâlik için kullanýlamaz.

«Talâk kadýnýn haneye girmesine tâlik edilmiþ olur.» Muhît´te böyle denilmiþtir. Yine Muhît´te bildirildiðine göre Ebû Yusuf´tan bir rivâyette "Þu haneye girersen sen boþsun, seni mutlaka boþarým." diyen bir adam karýsýný o haneye girerse boþayacaðýna yemin etmiþtir. Kadýn haneye girdiðinde boþamasý lâzým gelir. Ama talâk ancak karý-kocadan birinin ölümüyle vâki olur. Bu söz "Basra´ya gelmezsem" sözü gibidir. Bahýr. Biz bu hususta sarîh bâbýnýn baþýnda söz etmiþtik.

«Ve umumu ziyadeleþmiþtir.» Burada þöyle denilebilir: fiilin umumu yoktur. Fetih ve Bahýr gibi Gâye´de de burada ifade þöyledir: "Çünkü fiil yani girmek cemaata izafe edilmiþtir. Binaenaleyh örfen umumu tekrar tekrar girmesi murad edilir." Anlaþýlýyor ki umumdan muradý tekrardýr.

«Ama bu söz gariptir.» Çünkü metinlerin sözüne muhâliftir. Metinlerde: "Bu þart kelimelerinde bir defa þart bulunmakla yemin çözülür. Yalnýz küllemâ kelimesinde bozulmaz." denilmektedir. Bu sözün garip olduðuna Fetih ve Bahýr sahibleri kesinlikle hükmetmiþlerdir. Zeylaî ise müþkil saymýþtýr.

«Bahýr sahibi onu iki kavilden biri saymýþtýr.» Onu Kenz´in "þart bulunursa" dediði yerde zikrederek þöyle demiþtir: "Hak þudur ki: Gâye´deki ifade iki kavilden biridir. Ýki kavli Kýnye sahibi terasa çýkma meselesinde nakletmiþtir." Burada da Mi´râc´dan naklettiðine göre Hanbelîlerden bazýlarý metâ kelimesinin tekrar iktiza ettiðini söylemiþlerdir. Sahih olan þudur ki; küllemâdan baþka þart edatlarý tekrarý icab etmez. Bahýr sahibi bu ifadesiyle bu kavlin ve Hanbelîlerden rivâyet edilen sözün zayýf olduðunu anlatmak istemiþtir. Anla! Çünkü vuku tekerrür etmiþtir. Lâkin üç talâktan fazla olmaz.

METÝN

Bu kelimelerde bir defa þart bulununca yemin çözülür. Yani tâlik bâtýl olmakla yemin de bâtýl olur. Yalnýz küllemâ kelimesinde bâtýl olmaz. Çünkü küllü kelimesi umum isimleri iktiza ettiðigibi o da umum fiilleri iktiza ettiðinden üç talâktan sonra çözülüp bâtýl olur. Binaenaleyh kadýn baþka kocaya gidip ayrýldýktan sonra onunla tekrar evlenirse talâk vâki olmaz. Ancak bu kelime evlenme üzerine girerse, meselâ: seninle her evlendikçe boþsun derse o zaman talâk vâki olur. Çünkü milkin sebebine girmiþtir. Bu ise sonsuzdur. Küllema kelimesinin lâtif meselelerinden biri þudur: bir adam cima´ ettiði karýsýna: "Ben seni her boþadýkça sen boþsun" der de bir defa boþarsa iki talâk vâki olur. "Senin üzerine talâkým her vâki oldukça boþsun" derse üç talâk vâki olur.

ÝZAH

«Yemin bâtýl olur.» Yani tamam olup sona erer. Yemin tamam olunca da bozulur. Artýk ikinci bir bozulma tasavvur edilemez. Meðerki baþka bir yemin yapmýþ olsun. Çünkü bunlar lügat itibariyle umum ve tekrar ifade etmezler. Nehir.

«Yalnýz küllemâ kelimesinde bâtýl olmaz.» Zira bu kelimede þart bir defa bulunmakla yemin sona ermez. Musannýfýn burada hasr edatý kullanmasý gösteriyor ki metâ kelimesi tekrar ifade etmez. Bazýlarý ettiðini söylemiþlerdir. Doðrusu o ancak umumi vakitleri ifade eder. Ne zaman çýkarsan sen boþsun sözünden murad hangi vakitte çýkmak tehakkuk ederse talâk vâki olur demektir. Baþka bir defa çýkmakla talâk vâki olmaz. Ebeden sözüyle birlikte söylenen de metâ gibidir. Fülan kadýnla evlenirsem boþ olsun der de onunla evlenirse kadýn boþ olur, fakat sonra tekrar evlenirse boþ olmaz. Çünkü ebediyyet mânâsý ancak vakitle sýnýrlandýrmayý kaldýrýr ve evlenmemek ebedîleþir. O tekrarlanmaz. Eyyû (hangi) kelimesi de böyledir. Hatta bir adým hangi kadýnla evlenirsem boþ olsun dese talâk yalnýz bir kadýna vâki olur. Nitekim Muhît ve diðer kitablarda belirtilmiþtir. Bütün evlendiðim kadýnlar boþ olsun demesi bunun hilâfýnadýr. Nehir. Fark þudur: Küllü lâfzý umum edatýdýr. Eyyû ise yalnýz sýfatýn umumunu ifade eder. Çünkü ulema kölelerimden hangisini döversen o hür olsun sözünün yalnýz bir köleye þâmil olduðunu söylemiþlerdir. Zira dövmeyi hususi bir köleye isnad etmiþtir. Dövmen kölelerimden hangisi hakkýnda olursa o hürdür derse dövüldükleri takdirde hepsi âzâd olurlar. Çünkü umuma isnad etmiþtir. "Hangi kadýn kendini bana tezviç ederse o boþ olsun." sözü bütün kadýnlara þâmildir. Tahkîkýn tamamý Bahýr´dadýr.

«Küllü kelimesi umum isimleri iktiza ettiði gibi...» Zira küllü kelimesi isimlerin, küllemâ ise fiillerin üzerine girer ve her biri dahil olduklarý þeylerin umumunu ifade eder. Bir fiil veya bir isim bulundumu üzerine yemin edilen þey bulundu demektir ve hemen o þey hakkýnda yemin çözülür. Geri kalan isim ve fiiller hakkýnda hâli üzere bâkidir. Binaenaleyh üzerine yemin edilen þey her bulundukça bunun da yemini bozulur. Þu kadar var ki üzerine yeminedilen þey bu milkin talâklarýdýr. Onlarsa sayýlýdýr. Hâsýlý küllemâ kelimesi umumi fiillere þâmildir. Umumi isimler zaruridir. Musannýf burada: "Ancak küllü ile küllemâ müstesna" dese daha iyi olurdu. Çünkü küllü kelimesi ile yemin bir isim hakkýnda sona erse de baþka isimler hakkýnda bâkidir.

Bu meselenin fer´lerinden biri de þudur: O adamýn dört karýsý olur da þu haneye giren her kadýn boþ olsun derse, kadýnlardan biri girince boþ olur. Hepsi girerse hepsi boþ olurlar. Giren kadýn bir defa daha girerse boþ olmaz. Ama þu haneye her girdikçe boþ olsun der de oraya bir kadýn girerse boþ olur. Ýkinci defa girerse tekrar boþ olur. Üçüncü defa da öyledir. Üç talâkla boþ düþtükten sonra baþka kocayý varýp sonra yine ilk kocasýna dönerse artýk o haneye girdiðinde boþ olmaz. Ýmam Züfer buna muhâliftir.

Meselenin diðer bir fer´î de þudur: Ben her girdikçe karým boþ olsun der de nikâhýnda dört karýsý bulunursa, o haneye kendisi dört defa girer fakat muayyen bir kadýný kasdetmezse, her girdiðinde bir talâk vâki olur. Bu talâký isterse kadýnlarýn hepsine taksim eder, dilerse birine tahsis eder. Bahýr. Þürunbulâliyve´de þöyle denilmiþtir: "Çok baþa gelen fer´î bir mesele: Sirâc sahibi Müntekâ´dan naklen demiþtir ki; bir adam ben bir kadýnla evlenirsem o kadýn üç defa boþ olsun ve her helâl oldukça haram olsun der de o kadýnla evlenir, kadýn üç talâkla ondan bâin olduktan sonra baþka kocaya varýr, sonra bununla tekrar evlenirse câiz olur. Her helâl oldukça haram olsun sözüyle talâký kasdettiyse bu bir þey deðildir. Talâký kasdetmediyse bu söz yemindir."

Ben derim ki: Bunun vechi her halde þu olacaktýr: Her helâl oldukça haram olsun sözü hususi milke tâlik deðildir. Çünkü kadýnýn mutlaka nikâh akdiyle helâl olmasý lâzým gelmez. Câiz ki dinden döner de sonra cariye olarak alýnýr.

«Talâk vâki olmaz.» sözü "Yemin üç talâktan sonra çözülür." sözü üzerine tefri´dir. Baþka talâkýn vâki olmamasý yemin yalnýz bu milkin talâklarýna yapýldýðý içindir. Bunlar ise yukarýda geçtiði vecihle sayýlýdýr. Ama ikinci kocaya varmasý üç talâktan önce olursa kalan talâklar vuku bulur.

«Çünkü milkin sebebine girmiþtir.» Yani evlenme üzerine girmiþtir. Bu þart her bulundukça üç talâk hakký da sâbit olur. Cezasý da onu takib eder. Bahýr. Yine Bahýr´da Kâfî ve diðer kitablardan naklen þöyle denilmiþtir: "Ben seni her nikâh ettikçe sen boþ ol der de kadýný bir günde üç defa nikâh edip her defasýnda onunla cima´da bulunursa iki talâk meydana gelir. O adamýn da ikibuçuk mehir vermesi lâzým gelir. Ýmam Muhammed: Kadýn üç talâkla bâin olur, kocasýnýn dört buçuk mehir vermesi lâzým gelir, demiþtir."

Ben derim ki: Bunun vechi Valvalciyye´de de belirtildiði gibi þudur: Bu adam o kadýnla ilk defa evlenince bir talâk vâki olur ve yarým mehir vermesi icab eder. Cima´da bulununca tam mehir vermesi vâcib olur. Çünkü yaptýðý iþ mahalde þübhe ile cima´dýr. Ýddet de vâcib olur. Ýkinci defa onunla evlenince ikinci bir talâk meydana gelir. Bu talâk manen cima´dan sonra olmuþtur. Çünkü bir kimse iddet bekleyen karýsiyle evlenir de cima´ etmeden onu boþarsa Ebû Hanife ile Ebû Yusuf´a göre bu manen cima´dan sonra talâk olur ve tam mehir vermesi icab eder. Böylece mehirler ikibuçuk olur. Kadýn ric´î talâk iddeti beklerken onunla cima´da bulununca ona dönmüþ olur. Cima´ sebebiyle bir þey vâcib olmaz. Üçüncü defa onunla evlenirse nikâh sahih olmaz. Çünkü nikâhlýsý iken onunla evlenmiþtir.

«Çünkü vuku tekerrür etmiþtir.» cümlesi aradaki farka iþarettir. Hâsýlý þudur: Bu adam birincide talâkýn vukuunu kendinin talâk yapmasýna tâlik etmiþtir. Bir defa boþadýmý kadýnýn üzerine bir daha talâk vâki olur. Ama üçüncüsü vâki olmaz. Çünkü üçüncü talâk olmuþtur, yapýlmýþ deðildir. Ýkinci bunun hilâfýnadýr. Çünkü ondaki tâlik îkâ´a da sâdýk olan talâk vukuuna yapýlmýþtýr. Zira îkâ (talâký meydana getirmek) vukuu istilzam eder. Kadýný bir defa boþadýmý þart bulunmuþtur. Ýkinci de vuku bulur. Ýkinci talâkýn vukuu ile diðer bir þart bulunmuþtur. Binaenaleyh baþka bir talâk vâki olur. H.

TENBÝH: Küllemâ kelimesiyle meydana gelen yeminler halen meydana gelirler. Çünkü bu kelime þart ile cezanýn tekrarý mesabesindedir. Câmi´in rivâyeti budur. Fetva da buna göredir. Çünkü daha ihtiyattýr. Mebsût´un rivâyetinde ise halen meydana gelen yemin birdir. O adam her yeminini bozdukça yeminler de tekrar tekrar yenilenir. Muhît. Semerenin þurada zâhir olmasý gerekir: Bir adam karýsýna; ben her yemin ettikçe sen boþsun der de sonra küllemâ kelimesiyle talâký tâlik ederse birinci kavle göre o anda üç talâk vâki olur. Ýkinciye göre bir talâk vâki olur. Bezzâziye´nin kaza bahsinde þöyle denilmiþtir: "Bir adam bir kadýna: seninle her evlendikçe sen üç defa boþ ol der de o kadýnla evlenir ve yemini bir Þâfiî fesh ederse, sonra kadýný üç defa boþar ve kadýn baþka kocayla evlendikten sonra onu tekrar alýrsa Câmi´in rivâyetine göre -ki esah olan odur- ikinci defa fesh hükmüne muhtaç olur. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´den alýnmýþtýr.

METÝN

Milkin gerek nikâhda gerek milk-i yeminde elden gitmesi yemini bozmaz. Kadýný talâk-ý bâinle boþar da sonra nikâh ederse yahut köleyi satar da sonra tekrar satýn alýrsa þart bulunduðu takdirde kadýn boþ olur, köle de âzâd olur. Çünkü mahallinin bâki kalmasýyla tâlik de bâkidir.

ÝZAH

«Milkin elden gitmesi yemini bozmaz.» Yani üç talâktan azla elden gitmesi yemini bozmaz. Nitekim Fetih´de böyle denilmiþtir. Musannýfýn bunu mutlak söylemesi yukarýda geçen "Tâlik helâllýðýn elden gitmesiyle bâtýl olur." sözüyle yetindiði içindir. Çünkü helâllýðin elden gitmesinden muradý üç talâkýn vukuudur.

Evet, kendisine þöyle itiraz edilebilir: Dinden dönerek dar-ý harbe gitmekle de bâtýl olur. Ýmameyn buna muhâliftir. Bahýr sahibi buna cevap vermiþ: "Burada bâtýl olmasý tâliký yapanda ehliyet kalmadýðý içindir. Yoksa milk elden gittiði için deðildir." demiþtir. Nehir sahibi de ona þöyle itiraz etmiþtir: "O kimsenin müdebber köleleriyle ümmüveledlerinin âzâd olmasý milkinin elinden gittiðine delildir. "Milkin elden gitmesi diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü yemininde durma yerinin kalmamasý yemini ibtal eder. Nitekim yukarýda geçmiþti. "Ulema bir kimse karýsýnýn ancak kendi izniyle dýþarý çýkabileceðine yemin eder de karýsý boþanýp iddetini bitirdikten sonra çýkarsa yemini bozulmaz. Yemin talâkýn bâin olmasýyla bâtýl olur, Hatta o kadýnla ikinci defa evlenir de izni olmaksýzýn çýkarsa yemini bozulmaz." diyerek milkin elden gitmesinin yemini bozduðunu söylemiþlerdir dersen ben de derim ki; yemin izin velâyeti haliyle kayýdlýdýr. Men ise halin delâletiyle kayýdlýdýr. Bu da karý-kocalýðýn devam halidir. Binaenaleyh karý-kocalýk kalmayýnca yemin sâkýt olur. Nitekim bir kimse alacaklýsýnýn izni olmaksýzýn dýþarý çýkmayacaðýna yemin eder de borcunu ödedikten sonra çýkarsa yemini bozulmaz. Filanýn izni bunun hilâfýnadýr. Aralarýnda bir muamele de yoktur. Çünkü kadýn boþanmýþtýr. Nitekim Muhît´te böyle denilmiþtir. Bahýr.

Hâsýlý yemin milk elden gitti diye deðil yeminin kayýdlandýðý þart olmadýðý için bâtýl olur. Bunun benzeri valinin bir kimseye kendi valiliði zamanýnda olup biten her kötülüðü haber vereceðine yemin ettirmesi meselesidir. Nitekim yeminler bahsinde gelecektir.

TENBÝH: Bahýr sahibi milkin elden gitmesiyle yeminin bâtýl olmamasýndan fer´î bir mesele istisna etmiþtir ki, o da Kýnye´de zikredilen þu meseledir: "Bir kimse bu beldede oturursam karým boþ olsun der de hemen oradan çýkar ve karýsýyla hul´ yaparsa, sonra iddet bitmeden o yerde oturduðu takdirde karýsý boþ olmaz. Çünkü þart bulunduðu vakit onun karýsý deðildir." Bahýr sahibi diyor ki: "Ýþte burada milk elden çýkmakla yemin bâtýl olur. Bu izaha göre ceza cümlesinin sen boþsun olmasýyla karým boþ olsun cümlesi olmasý arasýnda fark vardýr. Çünkü kadýn talâk-ý bâinden sonra artýk onun karýsý deðildir. Bu bellenmelidir. Çünkü çok güzel bir þeydir. Þârih onu fer´î meselelerde zikredecektir. Hulâsa ulemanýn milkin elden gitmesi yemini bozmaz sözleri ceza cümlesi karým boþ olsun þeklinde olmadýðý zamandýr. Bu þekilde olursa yemin bâtýl olur.

Ben derim ki: Kýnye´nin sözü zayýftýr. Çünkü þart halini itibara almaya mebnîdir. Buna delil: "Çünkü kadýn þart bulunduðu vakit onun karýsý deðildir." þeklinde ta´lil yapmasýdýr ki, daha zâhir olan þeklin hilâfýnadýr. Yine Kýnye´de þöyle denilmiþtir: "Þöyle yaparsam ALLAH´ýn helâlý bana haram olsun. Sonra yine þöyle yaparsam ALLAH´ýn helâlý bana haram olsun der de iki fiilden birini yaparak karýsý talâk-ý bâinle boþ düþerse, sonra öteki fiili yaptýðýnda bazýlarý ikincinin vâki olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü kadýn þart bulunduðu vakit onun karýsýdeðildir. Bazýlarý olur demiþlerdir ki, bu daha zâhirdir. "Bu gösteriyor ki, daha zâhir olan þekil tâlik hâlidir, þartýn bulunduðu hal deðildir. Tâlik halinde ise kadýn onun karýsýdýr. Ondan sonra ondan bâin olmasý zarar etmez. Burada metin sahiblerinin mutlak olan sözlerine uygun olan budur. Bir de ulemanýn kinâyeler bahsinde açýkladýklarýna göre bâin talâk ancak müneccez olan bâinden önceki bâin muallak olmak þartýyla bâine mülhak olabilir. Meselâ erkek karýsýna sen þu haneye girersen bâinsin der, sonra onu talâk´ý bâinle boþar, sonra kadýn o haneye girerse baþka bir talâk-ý boþ düþer. Ki, bu da tâlik halini itibare almakla olur. Tâlik halinde kadýn her cihetten o adamýn karýsý idi. Þartýn bulunduðu hal itibara alýnsaydý muallak talâkýn vâki olmamasý lâzým gelirdi. Böylece anlaþýlýr ki müreccah olan kavil tâlik halinin itibara alýnmasýdýr.

Bahýr´da Muhit´ten naklen: "Bir adam karýsýnýn þu haneden dýþarýya çýkmayacaðýna yemin eder de onu boþarsa iddeti bittiðinde çýktýðý takdirde yemini bozulacaðý gibi, karým filan kadýný kabul ederse kölem hür olsun der de karýsý o kadýný talâk-ý bâinle boþandýktan sonra kabul ederse yine yemini bozulur." denilmiþtir ki, bu da tâlik halinin itibar edildiðine göredir. Çünkü izafet tarif içindir, kayýdlamak için deðildir. Yukarýda Bahýr´dan naklettiðimiz þu ifade de öyledir: "Bir kimse ben þu haneye her girdikçe karým boþ olsun der de kendisinin dört karýsý bulunur ve dört defa girerse ilh..." Bu talâklarý bir kadýnýn üzerinde toplayabileceðini açýklamasý cima" edilmeyen kadýna da þâmildir. Bu da tâlik halini itibara aldýðýna binaendir. Çünkü kadýn tâlik vaktinde onun karýsýdýr. Binaenaleyh üç yemine dahildir. Biliyorsun ki küllema (her) kelimesiyle mün´akid olan yemin tercih edilen kavle göre hal için olur. Her yemini bozuldukça baþka yemin mün´akid olur diyen kavle göre bu yeminleri bir kadýnýn üzerinde toplamaya hakký olmamasý gerekir. Çünkü kadýn artýk onun karýsý deðildir. Sonradan akdedilen yemine dahil olamaz. Çünkü kinâyeler bahsinin sonunda arzetmiþtik ki, bir adam: "Benim her karým ilh..." derse hul´ ve îlâ suretiyle kendisinden ayrýlan kadýn bu sözde dahil deðildir. Meðerki dahil olduðunu tâyin etsin. Bu makamýn tahkîkýný ganimet bil!

«Kadýný talâk-ý bâinle» üçten az olmak üzere boþarsa demektir.

METÝN

Þart bulunduktan sonra yemin mutlak surette çözülür. Lâkin milkde iken bulunursa kadýn boþ düþer, köle de âzâd olur. Milkde bulunmazsa bunlar olmaz. Þu halde üç talâký haneye girmeye tâlik eden kimsenin hîlesi (çaresi) kadýný bir defa boþayýp iddetini bitirdikten sonra o haneye girmesidir. Böylece yemin çözülür ve o kadýný nikâr eder. Karý-koca þartýn vücudunda yani sübutunda ihtilâf ederlerse -tâ ki yokluða aid olana da þâmil olsun- söz yeminiyle beraber kocanýndýr. Çünkü o talâký inkâr etmektedir. Bu þunu ifade eder ki, o adam kadýnýn nafakasý bir kaç gün eline geçmemek sebebiyle onun talâkýný tâlik eder ve nafakakadýna ulaþmýþtýr iddiasýnda bulunur da kadýn bunu inkâr ederse söz adamýndýr. Kýnye sahibi kesin olarak buna kâildir. Lâkin Hulâsa ve Bezzâziye´de söz kadýnýn olduðu sahihlenmiþtir. Bahýr ve Nehir sahibleri de bunu tasdik etmiþlerdir. Bu söz metinlerin tahsisini gerektirir.

ÝZAH

«Yemin çözülür ilh...» sözüyle evvelce geçen "Bunlarda þart bir defa bulundumu yemin çözülür." ifadesi arasýnda tekrar yoktur. Çünkü orada geçenden maksad küllemâ kelimesinden baþka þart kelimelerinde bir defa ile yeminin çözülmesidir. Burada ise mücerred yeminin çözülmesidir. H. Bir de burada yeminin çözülmesini milkde bulunmazsa diye açýklamýþtýr. Yukarýda geçen bunun hilâfýnadýr. T.

«Mutlak surette» yani þart milkde bulunsun bulunmasýn demektir.

«Lâkin milkde iken bulunursa kadýn boþ düþer.» Þârih milk sözünü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh iddette bulunmasýna da þâmildir. Maksad tamamýnýn milkde bulunmasýdýr, hepsinin bulunmasý deðildir. Hatta sen iki hayýz görürsen boþsun der de birinci hayzýný onun milkinde deðilken, ikinciyi milkindeyken görürse kadýn boþ düþer. Tamamý Bahýr´dadýr. Ýleride musannýfýn: "Üç talâký iki þeye tâlik ederse ikinci milkde bulunmak þartýyla muallak talâk vâki olur. Aksi takdirde olmaz." dediði yerde gelecektir.

«Hîlesi ilh...» sözü "Aksi takdirde olmaz." cümlesi üzerine tefri´edilmiþtir.

«Þartýn vücudunda» yaný aslýnda yahut tehakkuk edip etmediðinde ihtilâf ederlerse demektir. Nitekim Mecma´ þerhinde: "Yani asýl tâlikýn þarta baðlanmasý yahut tâlik yapýldýktan sonra þartýn tehakkuk edip etmemesi hususunda ihtitâf ederlerse" denilmiþtir. Bezzâziye´de þu ifade vardýr: "Erkek istisna veya þart iddia ederse söz kendinindir. Nesefî´nin bildirdiðine göre ise koca istisna eder, kadýn bunu inkârda bulunursa söz kadýnýndýr. Beyyinesiz kocanýn iddiasý tasdik edilmez. Koca talâkýn þarta tâlik edildiðini, kadýn ise tâliksýz yapýldýðýný iddia ederse söz kocanýndýr." Ýstisna dâvâsýndaki ihtilâfý musannýf ileride söyleyecektir. Nesefî´den nakledilenin zâhirine bakýlýrsa þart dâvâsýnda ihtilâf yoktur.

Bahýr´da Kýnye´den naklen þöyle denilmektedir: "Kadýn kocasýnýn kendini þartsýz boþadýðýný iddia eder, kocasý ise ben onu þartla boþadým ama þart bulunmadý derse burada beyyine kadýna düþer. Kadýn kocasý aleyhine beni dövmeyeceðine yemin etti diye dâvâ eder, kocasý ise kabahatsýz dövmeyeceðime yemin etmiþtim derse, her ikisi beyyine getirdikleri takdirde her iki iddia sâbit olur. Kadýn hangisiyle olsa boþ düþer."

«Tâ ki yokluða aid olana da þâmil olsun.» Misâli bugün þu haneye girmezsen sözüdür.

«Söz kocanýndýr.» Ancak þartýn vücudunu kadýndan baþka bilecek yoksa o takdirde söz kendi nefsi hakkýnda kadýnýn olur. Nitekim gelecektir.

«Çünkü o talâký inkâr etmektedir.» Yani talâkýn vukuunu inkâr etmektedir. Böyle demek "Çünkü o aslý iddia etmektedir ki, o da þart bulunmamasýdýr." diye ta´lilden daha iyidir. Çünkü bu ta´lil: "Seninle hayzýn, esnasýnda cima etmedimse" gibi sözlere þâmil deðildir. Burada söz cima´da bulunduðunu iddia eden erkeðindir. Halbuki zâhir iki vecihle kadýna þâhiddir. Birincisi aslen ârýz bulunmamasý, ikincisi de hörmetin cima için erkeðe mâni olmasýdýr.

«Söz adamýndýr.» Sonra bil ki, metinlerin zâhiri þunu iktiza eder: o adam karýsýnýn nafakasý bir ay eline geçmemesi sebebiyle talâkýný tâlik eder de sonra nafakanýn eline geçtiðini iddiada bulunur, kadýn bunu inkâr ederse boþamadýðýna dair söz erkeðin, nafaka eline geçmediðine dair söz ise kadýnýndýr...

«Nafaka kadýna ulaþmýþtýr.» Yani muayyen günler geçtikten sonra nafaka kadýna ulaþmýþtýr iddiasýnda bulunursa demektir. Nitekim Kýnye ve Zahîre´de böyle denilmiþtir.

«Kýnye sahibi kesin olarak buna kâildir.» Bahýr ve Nehir´de böyle denilmiþtir. Lâkin benim Kýnye´de gördüðüm Ûyûn´a ve Asýl´a iþaretle: "Söz kadýnýndýr." demiþ olmasýdýr. Sonra Muntekâ´ya iþaret ederek bunun aksini söylemiþ, yani "Söz erkeðindir." demiþtir.

«Bahýr ve Nehir sahibleri de bunu tasdik etmiþlerdir.» Bahýr sahibi emrin elinde olmasý faslýnda þunlarý söylemiþtir: "Bazýlarý söz erkeðindir demiþlerdir. Çünkü o vukuu inkâr etmekte, lâkin nafakanýn kadýna eriþtiðini isbat etmemektedir. Esah olan burada ve erkeðin hak ödediðini iddia, kadýnýnsa inkâr ettiði her yerde söz kadýnýndýr." Bahýr sahibi burada: "Galiba vuku kadýnýn nafaka eline geçmediði hususundaki sözünü kabul etmekle onun zýmnýnda sâbit olmuþtur." diyor. Hayreddin-i Remlî dahi bu kavlin sahihlendiðini Feyz ve Fûsul´den nakletmiþtir. Sonra bilmelisin ki Câmiu´l-Fûsuleyn´de Fevâid-i Sadr-ý Ýslâm iþaretiyle zikredildiðine göre nafaka meselesinde Sadr-ý Ýslâm: "Kadýn kocasýndan kaçar da müddet geçerse boþ düþmemesi gerekir. Çünkü kaçýnca nafaka hakký kalmamýþtýr." demiþtir.

«Bu söz metinlerin tahsisini gerektirer.» Yani mutlaký mukayyede hamlederek metinleri "Mal eline ulaþmýþtýr dâvâsýný tezammun etmezse söz erkeðin olur." diye tahsisi gerektirir.

METÝN

Lâkin musannýf þöyle demiþtir: "Üstadýmýz Fetâvâ´sýnda kesinlikle metin ve þerhlerin ifadelerine kâil olmuþtur. Çünkü mezhebi nakil için yazýlanlar bunlardýr. Nitekim gizli deðildir." Ancak kadýn beyyine getirirse iþ deðiþir. Çünkü þart üzerine beyyine kabul edilir. Velevki nefy olsun. Meselâ: bu akþam dünürüm gelmezse karým boþ olsun der de iki þâhid dünürünün gelmediðine þâhidlik ederlerse kabul edilir ve kadýn boþ düþer. Minah. Tebyîn´de þöyle denilmiþtir: "Seninle hayzýn esnasýnda cima etmezsem sen sünnet üzere boþ ol derde sonra ben seninle cima´da bulundum derse kadýn hayýzlý bulunduðu takdirde söz erkeðindir. Çünkü o inþaallahâya mâliktir. Aksi takdirde erkeðin deðildir."

ÝZAH

«Üstadýmýz» yani Bahýr sahibi Zeyn b. Nüceym kendisine: Bir kimse alacaklýsýna borcunu muayyen vaktinde ödeyeceðine dair talâka yemin ederse ne buyurursun? diye sorulduðunda: "Talâk vâki olmadýðýna nisbetle borcunu ödediðine dair sözü tasdik olunur. Ama borçtan sýyrýlmýþ olmaz. AIacaklýya hakkýný almadýðýna dair yemin verdirilir." cevabýný vermiþtir.

Ben derim ki: Bunun bir benzeri de þudur: Borcumu ver diye kendisine emrolunan kimse emredenin malýndan verdiðini iddia ederse kendi nefsinin beraati hakkýnda tasdik olunur. Ama emredenin beraati hakkýnda tasdik olunmaz. Þu da var ki biz Kýnye ile Bahýr sahibinden bu meselede yalnýz iki kavil bulunduðunu nakletmiþtik. Bu kavillerin biri tafsilâta gitmekte, diðeri talâk ile malýn eline geçmediði hakkýnda söz kadýnýn olduðunu bildirmektedir. Her iki meselede sözün erkeðe aid olacaðýný söyleyen yoktur. Hayreddin-i Remlî bunun hilâfýný tevehhüm etmiþtir. Kezâ Nûru´l-Ayn sahibi Câmiu´l-Fûsuleyn´den bunu tevehhüm etmiþ: "Söz erkeðindir. Çünkü o hükmü inkâr etmektedir." demiþtir. Daha sonra da söz kadýnýn olduðunu zikretmiþ, esah kavil budur demiþtir. Sonra tafsilâtý Zahîre´ye iþaretle göstermiþtir. Bundan da kavillerin üç olduðu vehmine düþülmüþtür. Halbuki "Malý kadýna veya alacaklýya verdiðine dair asla söz erkeðindir." demek mümkün olamaz. Zira bunun hiç bir vechi yoktur. Hem bundan borcunu vermek istemeyen her borçlunun bunu kendisine hile ittihaz etmesi lâzým gelir. Muayyen bir vakitte borcunu ödemezse karýsý-nýn talâkýný tâlik eder, sonra da ödedim diye iddiada bulunur. Bunun me-tin ve þerhlerden anlaþýlmasý þöyle dursun câiz olacaðýný söyleyen tek kimse» yoktur. Böylece anlaþýlýr ki, Câmiu´l-Fûsuleyn sahibinin son hikâye ettiðinden murad ilk söylediðidir. "Çünkü o hükmü inkâr etmektedir." sö-züyle yaptýðý ta´lil de bunu gösterir. Hükümden murad tâliktir. O da þart bulunduðu zaman yeminin bozulmasýdýr.

«Ancak kadýn beyyine getirirse...» Kezâ baþkasý beyyine getirirse iþ deðiþir. Çünkü talâk için kadýnýn dâvâ etmesi þart olmadýðý gibi beyyine getirmesi de þart deðildir. Çünkü cariyenin âzâd edildiðine ve kadýnýn boþandýðýna þâhidlik dâvâsýz olarak ALLAH rýzasý için kabul edilir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Her ikisi beyyine getirirlerse, zâhire göre söz erkeðin ise kadýnýn beyyinesi tercih edilir. Erkeðin beyyinesi hükümsüz kalýr.

«Velevki nefy olsun.» Çünkü o sureten nefye hakikaten talâký isbata delâlet eder. Ýtibar surete deðil maksadlaradýr. Nasýl ki iki þâhid bir ada-mýn müslümanlýðý kabul edip inþaallah dediðine, diðer iki þâhid de müs-lümanlýðý kabul edip inþaallah demediðine þâhidlik etselerikincisi kabul edilir. Velevki bunda nefy bulunsun. Çünkü þâhidlerin maksadý o kimse-nin müslüman olduðunu isbattýr. Bu izaha göre yeminler bahsinde gele-cek mesele müþküldür. Orada þöyle denilmektedir: "Bir kimse bu sene haccetmezsem kölem hür olsun der de iki þâhid o kimsenin Kûfe´de kur-ban kestiðine þâhidlik ederlerse kölesi âzâd olmaz. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Çünkü bu þehâdet manen nefydir. Bu adam bu sene haccetmedi mânâsýnadýr. Bu gösterir ki, nefye þehâdet þart üzerine kabul edilmez. Onun için Fetih sahibi Ýmam Muhammed´in kavli daha yerindedir demiþtir. Lâkin; "Âzâd olmamanýn illeti kölenin âzâdýnda þâhidlik için dâvâ þart olmasýdýr." denilmiþtir. Buna göre köle yerine cariye olursa bilittifak âzâd olur. Çünkü cariyenin dâvâsý þart deðildir. O zaman da iþkâl kalmaz. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Çünkü o inþaallahâya mâliktir.» Yani talâk icadýna mâliktir. Binaenaleyh itham olunmaz. Ama kadýn temizse erkeðin sözü tasdik olunmaz. Çünkü zâhiren vâki bir hükmü iptal etmeye çalýþmaktadýr. Sünnet vakti mevcud-dur. Kendisi de sebebi itiraf etmiþtir. Çünkü muzaf halin sebebidir. Zeylaî.

Ben derim ki: Bu müþkildir. Çünkü sebebi itiraf ancak þart sâbit olursa sübut bulur. Halbuki adam þartý inkâr etmiþtir. Evet, tâlik yapmaksýzýn:"Sen sünnet için boþsun." dese bu zâhir olur. Bahýr´da Kâfî´den naklen þöyle denilmiþtir: "Bir kimse cima´da bulunduðu karýsýna: Sen sünnet için boþsun derse talâk ancak boþamadan hali bir temizlik devresinde vâki olur. Hayýzdan sonraki cima talâk ve cima´dan halidir. Kadýn hayzýný görüp" temizlendimi kocasýnýn hayýz halinde cima veya talâk iddiasý sünnî talâký men etmek için kabul edilmez. Çünkü muzaf hal için sebeb olmuþtur. Onun yalnýz hükmî gecikir. Ondan sonra talâk ve cima dâvâsý mâni dâvâsýdýr. Binaenaleyh kocasýnýn talâkýn temizlik devresinde vuku bulduðunu men eden sözü kabul olunamaz. Lâkin talâký ikrar etmesi sebebiyle baþka bir talâk meydana gelir. Hayýzda ise kocasý talâk veya cima´ý o hayýzlý iken yaptýðýný iddia ederse tasdik olunur.

Karýsýna: Seninle hayzýn esnasýnda cima etmedimse sen boþsun diyerek hayýz içinde cima´ý iddiada bulunursa kadýn boþ olmaz. Çünkü talâký açýk þarta tâlik etmiþtir. Þarta tâlik edilen þey ancak mâlum olursa þart bulununca sebeb olur. Koca þartý inkâr edince sebebi inkâr etmiþ olur ve sözü kabul edilir. Kezâ "Vallahi sana dört ay yaklaþmayacaðým." diye yemin eder de müddet geçtikten sonra o müddette kadýna yaklaþtýðýný iddia ederse kabul olunmaz. Çünkü îlâ hal hakkýnda sebebtir. Lâkin talâkýn vukuu müddet bitinceye kadar gecikir. Müddet de bitmiþtir. Talâk da zâhiren vâki olmuþtur. Binaenaleyh kadýna yaklaþtým dâvâsý mâniî dâvâdýr, kabul edilemez. Müddet geçmeden kadýna yakýnlýk ettiðini iddiada bulunursa sözü kabul edilir. Çünkü henüz talâk vâki olmamýþtýr. Bu adam inþaallahâsýna mâlik olduðu bir þeyi haber vermiþtir, onun için sözü kabul edilir. "Sana dört ay içinde yaklaþmadýmsa senboþsun." dedikten sonra müddet geçer ve kadýna müddet içinde yaklaþtýðýný iddiada bulunursa talâk vâki olmaz. Çünkü talâký açýk þarta tâlik etmiþtir. Ne zaman þartý inkâr ederse sebebi de inkâr etmiþ ve sözü kabul edilir." Bu da gördüðün gibi Zeylaî´den naklen geçen ifadeye muhâliftir.

METÝN

Ben derim ki: þu halde geçen mesele de gelecek mesele de mutlak deðillerdir. Vücudu ancak kadýn tarafýndan bilinen bir þey hususunda kadýn istihsanen yemin verdirilmeksizin hassaten kendi nefsi hakkýnda tasdik olunur. Bunu inceleme yaparak Nehir sahibi söylemiþtir. Mürâhika (bülûða yaklaþan kýz) bâliða gibidir. Esah kavle göre ihtilam olmak da hayýz gibidir.

ÝZAH

«Geçen mesele» den murad karý-koca þartýn bulunduðunda ihtilâf ederlerse ilh...» meselesidir. Gelecek meseleden murad da þârihin orada beyan ettiði gibi "Hayzýný görürsen..." dediði meseledir. En iyisi gelecek meseleyi "Vücudu ancak kadýn tarafýndan bilinen ilh..." sözüyle tefsir etmektir.

«Mutlak deðillerdir.» Birinci mesele kocasý talâk inþaallahâsýna mâlik ise diye, gelecek mesele de talâk inþaallahâsýna mâlik deðilse diye kayýdlanacaktýr. Bu mânâ burada zikredilen tafsilden alýnmaktadýr. Þârihin söylediði ise Ýbn-i Kemal´in Islâh þerhindeki sözüne uyularak söylenmiþtir. Fakat söz götürür. Þöyle ki; evvela bu tafsil Kâfî´den naklettiðimize muhâliftir. ikincisi buradaki ihtilaf hayýzda deðil cima´dadýr. Cima vücudu ancak kadýn tarafýndan bilinen þeylerden deðildir. Onu erkek de bilir. Çünkü kendi fiilidir. Üçüncüsü bu tafsili bu meselede teslim edersek bundan o iki meselenin kayýdlanmasý lâzým gelmez. O meseleler ki, iki kaide olup içlerinde kendi cüz´î meseleleri bulunmaktadýr. Bunlarýn bazýsý mutlak ifade edilmiþ, bazýsý bu tafsile muhâlif olarak açýklanmýþtýr. Nitekim bunu nafaka meselesinde muayyen günler geçtikten sonra nafakanýn eline geçtiði dâvâsýnda Zahîre ile Kýnye´den nakletmiþtik. Ve nitekim bunu az yukarýda da "Sana dört ay içinde yaklaþmazsam" sözünde Kâfî´den nakletmiþ, dâvâ müddet geçtikten sonradýr, ama koca talâk inþaallahâsýna mâlik olmamakla beraber yine sözü kabul edilir demiþtik.

«Vücudu ancak kadýn tarafýndan bilinen» diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü o þeyi kadýndan baþkasý da bilirse vuku ya kocanýn tasdikine yahut beyyineye baðlý kalýr. Haneye girmek ve konuþmak gibi ki, bilittifak bu ikiden birine baðlýdýr. Talâký kadýnýn doðurmasýna tâlik ederse ne hüküm verileceði hususunda ulemamýz ihtilâf etmiþlerdir. Ýmameyn´e göre talâk ebe kadýnýn þâhidliði ile vâki olur. Ýmam Âzâm´a göre ise mutlaka iki erkeðin veya bir erkekle iki kadýnýn þâhidlikleri lâzýmdýr. Cevhere. Bu þuna þâmil olmaz. Erkek: senin izninolmaksýzýn sarhoþ eden bir içki içersem emrin elinde olsun diyerek içki içer, sonra ihtilâf ederlerse söz erkeðindir. Çünkü talâkýn vukuunu inkâr etmektedir. Halbuki izin ancak kadýndan alýnmaktadýr. Lâkin buna sözle muttali olunur. Hayýz ve sevgi bunun hilâfýnadýr.

«Ýstihsanen» kýyasa göre söz erkeðin olmak gerekir. Çünkü kadýn kocasý üzerine yeminin bozulma þartýný ve talâkýn vukuunu iddia, kocasý ise bunu inkâr etmektedir. Böyle olunca söz erkeðin olmak ve kadýnýn sözü sair þartlarda olduðu gibi ancak huccetle tasdik edilmek gerekirdi. Ýstihsanýn cevhi þudur: Bu iþ ancak kadýn tarafýndan bilinir. Üzerine de þer´î bir hüküm terettüb etmiþtir. Binaenaleyh kadýnýn haber vermesi vâcip olur. Tâ ki harama düþmesin. Çünkü haramdan kaçýnmak þer´an her ikisine vâcibtir. Haramdan kaçýnmanýn yolu vâcib olur ki, o da haber ver-mektir. Bunun için kadýn teayyün etmiþtir. Binaenaleyh kadýn vâcibin mesuliyetinden kurtulmak için sözünün kabulü vâcib olur. Zeylaî.

«Ýnceleme yaparak Nehir sahibi söylemiþtir.» Asýl incelemeyi yapan kardeþi Bahýr sahibidir ve þöyle demiþtir: "Zâhirine bakýlýrsa yemin yoktur. Buna ulemanýn þu sözleri delâlet eder: talâk kadýnýn haber vermesiyle muallaktýr ve mevcuddur. Yemin verdirmekte bir fayda yoktur. Çünkü talâk kadýnýn sözüyle vâki olmuþtur. Yemin verdirmek caymak ümidinden dolayýdýr. Kadýn haber verir de sonra ben yalan söylemiþtim derse talâk ortadan kalkmaz. Çünkü kadýn çeliþkiye düþmüþtür." Lâkin Miskin hâþiyelerinde beyan edildiðine göre Hamevî Makdisî iþaretiyle naklen bu kadýna bilittifak yemin verdirileceðini söylemiþtir. Çünkü bu ulemanýn: "Sözü kabul edilen herkese yemin düþer." sözünden istisna edilen yerlerden deðildir.

Ben derim ki: Bunun söz götürdüðü kimseye gizli deðildir. Biliyorsun ki yemin verdirmekte bir fayda yoktur. Ýstihsanýn vechini de gördün. Bu-nun müstesnalar arasýnda zikredilmemesi müstesnalardan olmadýðýna delâlet etmez. Nice kaideler vardýr ki kendisinden bir çok þeyler istisna edilmiþ, diðerleri kalmýþtýr. Çünkü bu istisna edenin hatýrýna gelene göredir. Bahusus vechinin anlaþýlmasýna göredir.

Evet, kazaen bu zâhirdir. Fakat diyaneten hayýzla sevgi arasýnda fark gerekir. Zira talâkýn kadýnýn haber vermesiyle hem kazaen hem diyâ-neten muallak olmasý ancak sevgi hakkýndadýr. Hayýz hakkýnda diyaneten kadýn boþ olmaz. Meðerki doðru söylemiþ olsun. Nitekim yakýnda bile-ceksin.

«Mürâhika bâliða gibidir.» Hayýz görmeyen küçük kýzýn ve hayýzdan kesilen kadýnýn hükmüne gelince: Nehir sahibi: "Ben bunu görmedim. Ama hayýzdan kesilenin sözü kabul edilmek, küçük kýzýn sözü kabul edilmemek gerekir." diyor.

«Esah kavle göre ihtilam olmak da hayýz gibidir.» Nehir sahibi diyor ki; "Bir kimse kölesine ihtilam olursan sen hürsün der de köle ihtilam olduðunu söylerse mesele ihtilâflýdýr, Hiþam´ýn rivâyetine göre tasdik olunmaz. Esah kavle göre tasdik olunur. Çünkü hayýz gibi ihtilâmý dabaþkasý bilmez." Muhit´te de böyle denilmiþtir.

METÝN

Erkeðin karýsýna: Hayzýný görürsen sen boþsun. fülan kadýn da; yahut sen ALLAH´ýn azabýný seversen boþ ol, kölem de hür olsun demesi böyledir. Kadýn hayzýmý gördüm der hayýz da mevcud olursa, kesildiði takdirde sözü kabul edilmez. Zeylaî ve Haddâdî.

ÝZAH

"Hayzýný görürsen sen boþsun ilh..." Bilmiþ ol ki talâký sevgiye tâlik hayza tâlik gibidir. Ancak iki þeyde ayrýlýrlar. Birincide sevgiye tâlik meclise münhasýrdýr. Çünkü muhayyer býrakmaktan ibarettir. Hatta kadýn ayaða kalkarak seni seviyorum derse boþ olmaz. Talâký hayza tâlik ise sair tâlikler gibi ayaða kalkmakla bâtýl olmaz. Ýkincide kadýn verdiði haberde yalan söylerse sevgiye tâlik meselesinde boþ düþer. Hayza tâlikde ise kendisiyle ALLAH Teâlâ arasýnda boþ düþmez. Zeylaî.

Bu izahýn bir misli de Fetih ve diðer kitaplardadýr. Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde þöyle denilmektedir: "Erkek karýsýnýn sevdiðini bildiði veya ölüm ve azab gibi sevmediðini bildiði bir þey için filan þeyi seversen sen boþsun der de kadýn ben onu severim cevabýný verirse, meclisinde bulunduðu müddetçe söz kadýnýndýr. Kezâ hayat ve zenginlik gibi karýsýnýn sevdiðini bildiði bir þey için: Filan þeyden tiksinirsen ilah... der de kadýn: Ben ondan tiksinirim cevabýný verirse boþ düþer. Kocasý: Filan þeyi seversen sen üç defa boþsun der de kadýn yalandan: Ben onu sevmem cevabýný verirse talâk vâki olmaz. Kezâ bunu ben seversem sen üç defa boþsun der de sonra yalandan: Ben onu sevmem derse karýsý karýsýdýr. Kendisiyle ALLAH Teâlâ arasýnda o kadýný cima´ý haram olur. Tiksinme üzerine yemin de böyledir. Kezâ: Sen talâký kalbinle seviyorsan veya onu arzu ediyorsan yahut onu diliyorsan yahut dilinle deðil de kalbinle iþtiyak duyuyorsan üç defa boþ ol der de kadýn: Dilemiyorum, sevmiyorum, arzu etmiyorum, iþtiyak duymuyorum cevabýný verirse o adamýn karýsýdýr. Bundan sonra aksini söylerse tasdik edilmez. Eðer bulunduðu mecliste ise yahut susar da ayaða kalkýncaya kadar bir þey söylemezse o adamýn karýsýdýr. Velevki kalbinde gizlediði baþka olsun. Kendisiyle ALLAH Teâlâ arasýnda o adamla beraber bulunmasý câizdir. Bu, Ebû Hanife ile Ebû Yusuf´a göredir. Ýmam Muhammed´e göre diliyle açýkladýðý baþka, kalbinde gizlediði baþka ise o adamla beraber yaþamasý câiz deðildir."

Bahýr´da zikredildiðine göre: "Ben filan þeyi seversem ilah..." meselesinde Þemsü´l-Eimme þunlarý söylemiþtir: "Bu müþkildir. Çünkü kadýnýn kalbinde ne olduðu bilinmese de erkek kendi kalbinde ne olduðunu hakikaten bilir. Lâkin bu iþin yolu söylediðimiz gibidir. Hüküm zâhire göre verilir. O da vücuda dair olsun, yokluða dair olsun ihbardýr. Kâdîhân´ýn bildirdiðine göre bir adam karýsýna: Seni sevindirirsem sen boþsun der de arkacýðýndan onudöverse kadýn: Bu beni sevindirdi dediði takdirde ulema boþ olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü onun yüzde yüz yalan söylediðini biliyoruz."

Kâdîhân demiþtir ki: "Bunda iþkâl vardýr. O da þudur: Sevinç bilinmeyen þeylerdendir. Binaenaleyh talâk kadýnýn haber vermesine teallûk etmek gerekir ve onun bu husustaki sözü kabul edilmelidir. Velevki yalan söylediðini yüzde yüz bilelim. Nitekim kocasý: Eðer ALLAH´ýn seni cehennem ateþiyle azab etmesini seversen sen boþsun dese, kadýn: Severim cevabýný verdiðinde talâk vâki olur."

Bahýr sahibi diyor ki: "Bu söz kabul edilemez. Çünkü Hidâye sahibi kadýnýn yalan söylediði yüzde yüz kestirilemez. Zira kocasýna çok kýzdýðý için azabla ondan kurtulmayý sevebilir demiþtir." Bu suretle anlaþýlýr ki, talâký kalb iþlerinden birine tâlik eder de kadýn o iþi haber verirse, kadýnýn yüzde yüz yalan söylediðini bildiðimiz takdirde talâk vâki olmaz. Aksi takdirde olur.

Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: "Eðer cennetten hoþlanmazsan sözü kadýnýn hoþlanmadýðýný haber vermesine teallûk eder. Halbuki kadýn cennetten hoþlanmayacak bir hale varmaz. Böylece onun yüzde yüz yalan söyledlðini biliriz. Þöyle de denilebillr; Kadýn dünya hayatýný çok sevdiði için cennetten hoþlanmayabilir. Çünkü cennete ancak ölümle ulaþabilecektir. Kadýnsa ölümden hoþlanmaz. Binaenaleyh yüzde yüz yalan söylediðini kestiremeyiz. Ulemanýn buradaki sözlerinin zâhirinden anlaþýlýyor ki, kadýn: Ben cehennem azabýný severim, cennetten de hoþlanmam demekle kâfir sayýlmaz. Nehir sahibi bu meseleyle sevinme meselesi arasýnda fark görmüþ:" Kadýnýn dövülmekten duyduðu elem yalan söylediðine açýk delildir. Mücerred azabý sevmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü onda yalan söylediðini yüzde yüz kestirmeye bir delil yoktur." demiþtir.

Ben derim ki: Lâkin "Ben fülan þeyi seversem..." meselesinde erkek kalbindekinin hilâfýný haber verirse iþkâl bâkidir. Çünkü yalan söylediði yüzde yüz mâlumdur. Hüküm Þemsü´l-Eimme´den naklen yukarýda geçtiði gibi verilen habere göre cereyan ederse bu vârid deðildir. Lâkin sevinme meselesinde Kâdîhân´ýn iþkâli vâriddir. Meðerki þöyle cevap verilsin: hükmün haber vermeye teallûk etmesi haber verenden baþkasý onun yalan söylediðini yüzde yüz bilmediðine göredir. Böylece hem Þemsü´l-Eimme´nin iþkâli, hem de Kâdîhân´ýnki defedilmiþ olur,

T E N B Ý H :
Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Kadýnýn sevmesiyle kayýdlamasý þundandýr: Çünkü talâký baþkasýnýn sevmesine tâlik etse Muhît´in zâhir ibâresinden anlaþýldýðýna göre mutlaka kocasýnýn tasdiki lâzýmdýr. Çünkü Muhît sahibi þöyle demiþtir: Annen bunu sevmezse sen boþsun derse arkacýðýndan anne ben sevmem cevabýný verir, koca da onu yalanlarsa kadýn boþ düþmez. Koca onu tasdik ederse mâlum olduðu üzere boþ düþer. Ýbn-i Rüstem´in ÝmamMuhammed´den rivâyetine göre bir adam: Eðer filan adam mü´min ise sen boþsun derse kadýn boþ düþmez. Çünkü bunu o adamdan baþka kimse bilmez. Baþkasý aleyhine o adamýn sözü de tasdik edilmez. O kimse müslümanlardan olup namaz kýlar haccederse, baþka birine benim sana bir hâcetim var, onu bana bitiriver dediðinde o da eðer senin hâcetini bitirmezsem karým boþ olsun cevabýný verirse, bu sefer o da benim hâcetim senin karýný boþamandýr dediðinde o kimse tasdik etmeyebilir. Karýsý da boþ düþmez. Çünkü bu söz doðruya ve yalana ihtimallidir. Binaenaleyh baþkasý aleyhine tasdik edilmez." Hayreddin-i Remlî diyor ki: "Bu fer´lerden anlaþýldýðýna göre bir kimse talâký baþkasýnýn fiiline tâlik ederse o baþkasýnýn sözü tasdik edilmez. Ýster ondan baþka kimsenin bilmeyeceði bir þey olsun; ister olmasýn fark etmez. Her iki surette de ya kocanýn tasdiki yahut beyyineyle sâbit olan þeylerdense beyyine mutlaka lâzýmdýr."

"Sözü kabul edilmez." Çünkü bu zaruridir. Binaenaleyh bunda þartýn bulunmasý þarttýr. Zeylai. Yani kadýnýn sözünü kabul etmek onun sözünde þer´î hüküm terettüb etmesi zaruretinden dolayýdýr. Tamamý gelecektir.

METÝN

Yahut kadýn severim cevabýný verirse kocasý yalanladýðý takdirde yalnýz kendisi boþ olur. Kocasý tasdik eder yahut kadýnýn hayýzlý bulunduðu bilinirse her iki kadýn boþ olurlar. Haddâdî. "Hayzýný görürsen.." sözünde kaný görmekle talâk vâki olmaz. Çünkü kanýn istihâza (hastalýk kaný) olmasý ihtimali vardýr. Üç gün devam ederse kaný gördüðü andan itibaren talâk vâki olur. Meydana gelen talâk da bid´îdir. Kadýn cima edilmemiþ olup üç gün zarfýnda baþka bir kocaya varýrsa sahih olur. Bu müddet zarfýnda ölürse mirâsý ilk kocasýna aid olur. Ýkinciye aid deðildir. Ve kadýn kendisi hakkýnda tasdik olunur, ortaðý hakkýnda tasdik edilmez. Bir hayýz görürsen veya bir hayzýn yarýsýný yahut üçte birini veya altýda birini görürsen demekle o hayýzdan temizlenmedikçe hiç bir talâk vâki olmaz. Çünkü hayýz parçalanmaz. Hayýz kelimesi tam bir hayzýn ismidir. Sonra kadýnýn sözünün kabul edilmemesi baþka bir hayýz görmediði müddetçedir.

ÝZAH

"Yalnýz kendisi boþ olur." Yani filan kadýn boþ olmaz. Çünkü þer´an kadýn hakkýnda bakýlacak þey verdiði haberdir. Kadýn kendisi hakkýnda emindir. Ortaðý hakkýnda ise müttehemdir. Bu hususa þehâdeti de tek þâhidliktir. Bir insanýn kendisi hakkýnda sözü kabul edilip baþkasý hakkýnda kabul edilmemesi uzak görülemez. Meselâ mirâsçýlardan biri ölenin bir borcunu ikrar ederse bu ikrar öteki mirâsçýlar tasdik etmediði takdirde yalnýz kendi hissesine münhasýrdýr. Tamamý Bahýr´dadýr.

"Yahut kadýnýn hayýzlý bulunduðu bilinirse" sözü yukarýda geçen "Kadýndan baþka kimseninbilmediði ilah..." sözüne aykýrý deðildir. Çünkü yukardaki söz hali bilinmediði zamana mahsustur. Buradaki ise bilindiðine göredir. Meselâ kocasýna ve ortaðýnca mâlum olan iddeti zamanýnda haber vermiþ olur. Kendisinden kan geldiði görülür de þüphe kalmaz. Düþün! Remlî.

"Hayzýný görürsen ilah..." cümlesi evvela mücmel býraktýðýný izah ve beyandýr.

"Kaný gördüðü andan itibaren talâk vâki olur." Çünkü devam etmekle ibtidadan hayýz olduðu anlaþýlýr. Artýk müftüye o adama yardým ederek "Kadýn kaný gördüðü andan itibaren boþ olmuþtur." demek icab eder. Bu istinad bâbýndan deðil beyan kabîlindendir. Onun için kaný gördüðü andan itibaren demiþtir. Meselenin tam izahý Bahýr´dadýr. Yine Bahýr´da Kâfî´den naklen: "Hayzýný görürsen kölem hür olsun, ortaðýn da boþ olsun meselesinde kadýn kaný görür de ben hayýz oldum der kocasý da kendisini tasdiklerse, kan devam etmeden kocasý cima´dan men edilir. Köle de kullandýrýlmaz. Çünkü kanýn devam etmek ihtimali vardýr." denilmiþtir.

"Meydana gelen talâk da bid´îdir." Çünkü hayýz esnasýnda yapýlmýþtýr. Bir hayýz görürsen ilah... demesi bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir. Bu beyanýn semeresidir ve þurada da zâhir olur: Hayza tâlik edilen þey köle âzâdý olur da köle bir cinayet iþler yahut kadýn kaný gördükten sonra köleye bir cinayet iþlenirse kan devam etmekle bu cinayet hür kimselerin cinayeti olur. Bu hayzýn iddetten hesap edilmemesi hususunda da zâhir olur. Çünkü þart kaný görmek olunca vukuun bir kýsmýný gördükten sonra olmasý lâzým gelir. Onun için bid´î olur dedik.

"Kadýn cima edilmemiþse" sözü "Kaný gördüðü andan itibaren talâk vâki olur." cümlesi üzerine tefri edilmiþtir. Þârih bununla cima edilenden ihtirâz etmiþtir. Velevki kendisiyle halvet yapýlan kadýn gibi hükmen cima edilmiþ olsun. Çünkü bu kadýnýn üç gün içinde baþka bir kocayla evlenmesi mümkün deðildir. Ýlk kocasýndan vâcib olan iddeti vardýr.

"Mirâsý ilk kocasýna aid olur." Çünkü bunun hayýz olup olmadýðý bilinemez. Bahýr. Yani talâkýn vukuu þartý tahakkuk etmemiþtir. Kadýn o kocanýn ismetinde bâkidir. Bunun muktezasý da ikinci kocanýn onu nikâh etmesi bâtýl olmaktýr. Onun için mehir lâzým gelmez.

"Ve kadýn kendisi hakkýnda tasdik olunur." Yani kocasý onun ve ortaðýnýn talâkýný hayýz görmesine tâlik ettiði zaman kadýnýn sözü kendisi hakkýnda tasdik edilir. Musannýfýn yukarýda geçen: "Yalnýz kendisi boþ olur." sözü buna hâcet býrakmamýþtý. Bahýr´da Mecma þerhinden naklen þöyle denilmiþtir: "Kocasý üç günde kan kesildi der de kadýn ve köle bunu inkâr ederlerse söz kadýnla kölenindir. Çünkü koca zâhiren âzâdlýðýn þartý bulunduðunu ikrar etmiþtir. Zira vaktinde kaný görmek hayýz olur. Onun için de kadýna namaz ve orucu býrakmasý emrolunur. Sonra bir arýza iddia etmiþtir ki, bu görülen kaný hayýz kaný olmaktançýkarýr. Binaenaleyh tasdik edilmez. Kendisini kadýn tasdik eder de üç günün içinde köle yalanlarsa söz yine ikisinindir. Üç gün geçtikten sonra olursa artýk söz sadece kölenindir.

"Bir hayýz görürsen ilah..." sözünün misli sen hayzýnla birlikte boþsun yahut hayzýnýn içinde boþsun demesidir. Bahýr.

"Çünkü hayýz parçalanmaz." sözü hepsinin illetidir. Zira parçlanmayý kabul etmeyen bir þeyin bir cüz´ünü zikretmek hepsini zikretmek gibidir. Nehir´de Cevhere´den naklen þöyle denilmiþtir: "Sen hayzýnýn yarýsýný görürsen boþsun, diðer yarýsýný da görürsen boþsun derse hayzýný görüp temizlenmedikçe bir þey vâki olmaz. Temizlendiðinde iki talâk vâki olur."

"O hayýzdan temizlenmedikçe hiç bir talâk vâki olmaz." Bu temizlenme de ya kanýn on günde kesilmesi yahut yýkanmak veya onun yerini tutan namazýn boynuna borç olmasý gibi bir þeyle olur. Nehir.

"Tam bir hayzýn lamidir." Yani tam hayýz ancak ondan temizlenmekle olur. Kadýn hayýzlý bulunursa temizlenip tekrar hayýz görmedikçe boþ düþmez, Ama kocasý bu hayýzdan meydana gelen günleri niyet ederse o da niyetine göredir. Gebe kalýrsan derse yine böyledir. Þu kadar var ki burada kadýnýn içinde bulunduðu gebelik halini niyet ederse yemini bozulmaz. Çünkü gebelik muhtelif parçalardan meydana gelmiþ deðildir. Hayýz bunun hilâfýnadýr. Bunu Haddâdî söylemiþtir. Nehir.

"Baþka bir hayýz görmediði müddetçedir." Bu da kendisi hayýzlý iken yahut hayýzdan temizlendikten sonra haber vermekle olur. Baþka bir hayýz gördüðünde haber verirse sözü ancak diðer bir hayýzdan temizlendikten sonra kabul edilir. Erkeðin hayzýný görürsen deyip bir hayýz kelimesini söylememesi bunun hilâfýnadýr. Zira þart hayýz varken haber vermesidir. Ondan sonra haber vermesi kabul edilmez. Nitekim geçti.

Fetih sahibi diyor ki: "Çünkü bu zaruridir. Onun için þartýn bulunmasý þarttýr. Sen bir hayýz görürsen demesi bunun hilâfýnadýr. Kadýn o hayýzdan sonraki temizlik devresinde kabul edilir. Daha önce ve sonra kabul edilmez. Hatta bir müddet sonra hayzýmý gördüm ve temizlendim, þimdi ben baþka bir hayýz içindeyim dese sözü kabul edilmez. Talâk da vâki olmaz. Çünkü þartý þart yokken haber vermiþtir. Onun için talâk vâki olmaz. Ancak bu hayýz sona erdikten sonra temizlendiðini haber verirse o zaman talâk vâki olur. Çünkü kadýn hayýz ve temizlik gibi þeyleri haber vermek hususunda bunlara teallûk eden hükümleri yerine getirmek zaruretinden dolayý þer´an güvenilir kabul edilmiþtir. Binaenaleyh bu hükümlerin bulunmadýðý halde güvenilir kabul edilemez. Çünkü kocasý yalanladýðýnda hâcet kalmaz." Bu sözün mefhumu þudur: Kadýn diðer hayýzdan mücerred temizlenmekle boþ düþmez. Mutlaka haber vermesi lâzýmdýr. Zira evvelce geçtiði vecihle ancak kadýn tarafýndan bilinenþeyler onun haber vermesiyle muallak olurlar. "Kocasý yalanlarsa" sözünden anlaþýlýyor ki, tasdik ederse talâk vâki olur. Velevki ikinci hayýzdan temizlenmemiþ olsun.

METÝN

Bir gün oruç tutarsan sen boþsun sözünde kadýn o günün orucundan sonra güneþ battýðý vakit boþ olur. Sadece oruç tutarsan demiþse bunun hilâfýnadýr. Çünkü oruç bir saata da denilebilir. Kocasý karýsýna: "Oðlan doðurursan bir defa boþsun. Kýz doðurursan iki defa boþsun." der de kadýn ikisini de doðurur ve hangisini evvel doðurduðu bilinmezse kazaen bir talâk, tenezzühen yani ihtiyatan iki talâk lâzým gelir. Çünkü kýzýn önce doðmuþ olmasý ihtimali vardýr. Ýddet ikinciyle biter. Onun için ikinciyle bir þey vâki olmaz. Zira iddetin bitmesiyle beraber yapýlan talâk vâki deðildir.

Birinci bilinirse söz yoktur. Ýhtilâf ederlerse söz kocanýndýr. Çünkü inkâr eden odur. Her iki çocuðun beraberce doðduklarý tehakkuk ederse üç talâk vâki olur ve kadýn kur´larla (hayýz müddetleriyle) iddet bekler. Kadýn bir oðlanla iki kýz doðurur da evvel doðan bilinmezse kazaen iki talâk, tenezzühen ise üç tatâk vâki olur. Ýki oðlan bir kýz doðurursa kazaen bir talâk, tenezzühen üç talâk vâki olur. Erkeðin: "Hamlin oðlansa sen bir talâk boþsun. Kýzsa iki talâk boþsun." deyip de kadýnýn bir oðlanla bir kýz doðurmasý bunun hilâfýnadýr. Kadýn boþ düþmez. Çünkü kadýnýn hamli hepsinin ismidir. Doðanlarýn hepsi oðlan veya hepsi kýz olmadýkça kadýn boþ düþmez. Kezâ kocasý karnýndaki oðlansa derse mesele de haliyle olursa hüküm yine budur. Çünkü Arapçada mâ edatý umum bildirir. Karnýnda oðlan varsa demesi mesele yine haliyle olmak þartýyla bunun hilâfýnadýr. Üç talâk vâki olur. Çünkü burada umum edatý yoktur.

ÝZAH

"Bir gün oruç tutarsan ilah..." sözünün benzeri eðer oruç tutarsan demesidir ve ancak bir günün tamamlanmasýyla talâk vâki olur. Çünkü oruç mi´yarla (ölçüyle) takdir edilmiþtir. Fetih.

"Sadece oruç tutarsan demiþse bunun hilâfýnadýr." Yani bu söz þeriatta oruç adý verilen þeye teallûk eder. Bu da bir saat tutmakla, rüknüyle, þartýyla bulunmuþtur. Onun için bu sözle talâk vâki olur. Velevki sonradan bozmuþ olsun. Kezâ "bir günde veya bir ayda oruç tutarsan" derse hüküm yine budur. Çünkü tamamlanmasýný þart koþmamýþtýr, "Bir namaz kýlarsan þöyle olsun." derse iki rekât kýlmakla "namaz kýlarsan" derse bir rekât kýlmakla boþ olur. Fetih.

"Kadýn ikisini de doðurursa" yani arka arkaya doðurursa demektir. Mehir. Bununla neden ihtiraz ettiði aþaðýda gelecektir.

"Tenezzühen iki talâk lâzým gelir." Yani haramdan uzaklaþmak için iki talâk boþ olmasý lâzým gelir. Nehir. Kuhistânî´de tenezzühen kelimesi diyaneten yani o kimseyle ALLAH Teâlâarasýnda diye tefsir edilmiþtir. Nitekim musannýf ve baþkalarý bunu zikretmiþlerdir.

Ben derim ki: Bunun muktezasý þudur: Erkek aleyhine bir talâk daha vâki olunca diyaneten o kadýndan ayrýlmasý vâcib olur. Bu ihtiyat ve haramdan uzaklaþmak içindir. Velevki hâkim buna hüküm vermemiþ olsun. Müftü buna fetva verir. Vâcib olduðuna musannýf ve diðer zevâtýn lâzým gelir demeleri delâlet etmektedir. Lâkin Hidâye´de "Evla olan tenezzüh ve ihtiyat için iki talâkla amel etmektir." denilmiþtir.

Kazaen iki talâk lâzým gelmemesi bunlarýn vukuu muhakkak olmadýðýndandýr. Helâllýk yüzde yüz sâbit idi. Binaenaleyh ihtimalle ortadan kalkamaz. Bazýlarý: "Tenezzühen bir talâk daha lâzým gelir dese daha iyi olurdu." demiþlerdir. Çünkü ibâreden ikinin birden ayrý olduðu vehmi doðmaktadýr. Ýhâm olmadýðý teslim edilse bile tenezzüh ancak bir talâkla olur. Diðer talâk kazaendir.

"Ýddet ikinciyle biter." sözü talâkýn ric´î olmadýðýna, mirâsçý da olamayacaðýna iþarettir. Bahýr.

"Söz yoktur." Yani muallak tâlak birinciyle vâki olur. Ýkinci çocukla bir þey vâki olmaz.

"Çünkü inkâr eden odur." Yanl ziyade talâký inkâr eden odur. Bu mesele musannýfýn: "Karý-koca þartýn bulunup bulumadýðýnda ihtilâf ederlerse ilah..." sözünün fer´lerindendir.

"Her iki çocuðun beraberce doðduklarý tehakkuk ederee ilah...» Bu meseleyi musannýfýn zikretmemesi âdeten imkânsýz olduðu içindir. Nehir. Kadýn hünsa doðurursa bir talâk vâki olur ve ikinci talâk hünsanýn hali belli oluncaya kadar tevakkuf eder. Bunu Hindiyye sahibi Bahr-ý Zâhir´-den nakletmiþtir. T.

"Kazaen iki talâk ilah..." vâki olur. Çünkü oðlan evvela yahut ikinci olarak doðarsa kadýn üç talâk boþ olur. Bunlarýn biri oðlanla ikisi ilk doðan kýzlardýr. Çünkü karnýnda çocuk kaldýkça iddet bitmez. Oðlan son olarak doðduysa birinci kýzla iki talâk vâki olur, ikinci doðanla bir þey vâki olmaz. Çünkü kýza yaptýðý yemin birinciyle çözülmüþtür, oðlanla bir þey vâki olmaz. Zira iddet bittiði zaman doðmuþtur. Böylece mesele üçle iki arasýnda tereddüt edince kazaen en azýyla, tenezzühen en çoðu ile hüküm verilir. Fetih.

"Kazaen bir talâk" vâki olur. Çünkü iki oðlan ilk defa doðarsa birincisiyle bir talâk vâki olur. Ýkinci oðlanla ve ondan sonra doðan kýzla bir þey vâki olmaz. Zira iddet bitmiþtir. Kýz evvela veya ortada doðarsa onunla iki talâk meydana gelir. Ondan sonra veya ondan önce doðan oðlanla da bir talâk meydana gelir. Böylece talâk üçle bir arasýnda tereddüt eder.

"Mesele de haliyle olursa" yani kadýn bir oðlan bir kýz doðurursa demektir.

"Çünkü Arapçada mâ edatý umum bildirir." Yani bir veya iki talâk vukuunun þartý karnýndakilerin hepsinin oðlan veya hepsinin kýz olmasý gerektiðini bildirir. Bunun bir misli de Fetih´deki þu ifadedir: "þu çuvaldaki buðdaysa kadýn boþ olsun, unsa yine boþ olsun der de hem buðday hem un çýkarsa kadýn boþ olmaz."

"Çünkü burada umum edatý yoktur." Söz de her ikisine sâdýktýr. Yani hem kýz hem oðlan için kadýnýn karnýndaydý denilebilir. Câmi´de þöyle denilmiþtir: "Bir adam karýsýna: Bir çocuk doðurursan sen boþsun. Ama doðurduðun oðlan çýkarsa iki defa boþsun der de kadýn oðlan doðurursa üç talâk vâki olur. Çünkü iki þartýn ikisi de bulunmuþtur. Zira mutlak mukayyedin içinde mevcuddur. Ýmam Mâlik´le Þafiî´nin kavilleri de budur."



radyobeyan