Hanefi Fýkhý
Pages: 123
Ynt: Talak By: neslinur Date: 09 Mart 2010, 20:04:18

METÝN

FER´Ý MESELELER:
Bir adam karýsýnýn talâkýný gebeliðine tâlik ederse yemin vaktinden itibaren iki seneden fazlada doðurmadýkça boþ düþmez.

Karýsýna: Bir çocuk doðurursan sen boþsun yahut cariyesine bir çocuk doðurursan hürsün der de ölü doðurursa kadýn boþ düþer, cariye âzâd olur.

Bir adam ümmüveledine: Doðurursan hürsün derse onunla iddet biter. Cevhere.

ÝZAH

"Ýki seneden fazlada doðurmadýkça boþ düþmez." Çünkü talâký yeminden sonra meydana gelecek gebeliðe tâlik etmiþtir. Gebeliðin yeminden öncede iki seneye kadar meydana gelmesi beklenebilir. Bu suretle yapýlacak talâkda þübhe vâki olmuþtur. Þübheyle talâk vâki olmaz. Muhît´te böyle denilmiþtir. Bahýr. Ýddet çocuðun doðmasýyla biter. Nitekim Hâkim´in Kâfî´sinde böyle denilmiþtir. Bu açýk gösterir ki, talâk doðduktan sonra olmamýþtýr. Aksi takdirde iddet doðumla bitmezdi. Bilâkis talâk doðumdan önce yeminden sonraki nebelikle olmuþtur. Çünkü üzerine tâlik yapýlan þey odur.

"Doðurmadýkça" demesinin mânâsý þudur: Yeminden itibaren iki seneden fazlada doðurmakla anlaþýlmýþtýr ki talâk gebeliðin ilk anlarýnda vâki olmuþtur. Doðumun yemin vaktinden iki seneden fazla olmasý gebeliðin yeminden sonra meydana geldiði tehakkuk etsin diyedir. Çünkü bundan azda olursa yeminden önce gebe kalmýþ olmasý ihtimali vardýr. Þübheyle talâk vâki olmaz. Sonra kadýn doðurmakla talâkýn gebelik zamanýnda yapýldýðý anlaþýlýnca gebelik vakti meçhûl kalýr. Binaenaleyh talâkýn vukuu vakti bilinmez. Meðerki þöyle denilmiþ olsun: Talâk doðumdan altý ay önce olmuþtur. Çünkü bu müddette gebelik yüzde yüz mâlumdur. Daha önce þübhelidir. Binaenaleyh þübheyle talâk vâki olmaz. Halebî böyle incelemiþtir.

TENBÝH : Bu yemin cima´ý haram kýlmaz. Lâkin istibrâ yapmadan o kadýnla cima´da bulunmamasý müstehab olur. Çünkü gebeliðin zuhuru tesavvür edilebilir. Nitekim Bahýr´da Muhît´ten naklen böyle denilmiþtir. istibrânýn vâcib olmamasý cima´ýn helâllýðý asýl olduðundandýr. Gebeliðin zuhuru ise mevhumdur. Nitekim bunu Halebî ifade etmiþtir.

«Onunla iddet biter.» Bu ibârede düþüklük vardýr. Aslý þöyledir: "Ümmüveled âzâd olur. Çünkü doðan çocuktur. Onunla iddet biter." Cevhere´nin ibâresi þu þekildedir: "Bir adamkarýsýna: Bir çocuk doðurursan sen boþsun der de kadýn ölü doðurursa boþ düþer. Kezâ cariyesine bir çocuk doðurursan sen hürsün derse hüküm yine böyledir. Çünkü mevcud olan þey doðmuþtur ve hakikaten çocuktur. Þeriatta da çocuk sayýlýr. Hatta onunla iddet biter. Ondan sonra gelen kan nifastýr. Annesi ümmüveleddir. Böylece þart tehakkuk etmiþtir ki, o da çocuðun doðmasýdýr." Cevhere´nin "Hatta iddet onunla biter" sözü "Þeriatta da çocuk sayýlýr." ifadesinin gâyesidir. Bu sözün mânâsý þerhden anlaþýldýðý gibi "Ümmüveled onunla iddetten çýkar." demek deðildir. Çünkü iddet hürriyetin arkacýðýndan vâcib olur. Hürriyet ise doðuma tâlik edilmiþtir. Binaenaleyh ondan sonra vâki olur. Yani doðum iddetin vücubundan iki mertebe öncedir. Þu halde iddet nasýl doðumla biter! Nitekim bunu Halebî ifade etmiþtir.

METÝN

Azâdlýðý veya talâký velevki üç olarak iki þeye tâlik ederse, ister hakikaten þartýn tekerrürü ile olsun ister olmasýn ikinci þart milkde bulunursa muallak vâki olur. Meselâ Zeyd ve Bekir gelirse sen þöyle ol, sözü þartýn tekerrürü ile deðildir. Aksi takdirde talâk vâki olmaz. Çünkü yeminin bozulmasý halinde milk þarttýr. Mesele dörtlüdür.

ÝZAH

«Þartýn tekerrürü ile» olmasý bir þartý diðerine atýfla olur. Ceza cümlesini sonraya býrakýr. Meselâ: Filan gelirse ve filan gelirse sen boþsun derse, ikisi de gelmedikçe talâk vâki olmaz. Çünkü bu adam hâlis bir þartý hükümsüz bir þart üzerine atfetmiþ, sonra ceza cümlesini getirmiþtir. Binaenaleyh talâk iki þarta birden teallûk eder ve iki þart bir olur. Talâk da ancak onlarýn bulunmasýyla vâki olur. Ama þartlarýn biriyle talâk vukuunu niyet ederse ceza cümlesini ondan önce söylemek þartýyla niyeti sahih olur. Bu aðýr söylemek olur yahut atýfsýz þart edatýný tekrarlamakla olur. Meselâ yersen, giyersen sen boþsun demesi böyledir. Kadýn evvelâ giyip sonra yemezse boþ olmaz. Yani sonra zikrettiðini evvel yapar. Bu söz "Giyersen ve yersen sen boþsun." takdirindedir. "Her evlendiðim kadýn filancayla konuþursam boþ olsun." demesi de böyledir. Sonra zikrettiði öne alýnýr, ve: "Eðer filanla konuþursam her evlendiðim kadýn boþ olsun." takdirinde olur. Bu izaha göre bir adam: "Sana verirsem, sana va´d edersem, benden istersen boþsun." dese, evvela kadýn ondan isteyip sonra ona va´d ederek daha sonra vermedikçe boþ düþmez. Çünkü bu adam vereceði þeyde va´di þart koþmuþtur. Va´din içinde de istek vardýr. Sanki þöyle demiþ gibidir: "Sen benden istersen, ben sana va´d edersem, sana filan þeyi verirsem boþsun." Fetih´de böyle denilmiþtir.

Ama bu ikinci þart âdeten birincinin üzerine terettüb etmediðine göredir. Ceza cümlesi de ya her iki þarttan sonra ya her ikisinden öncedir. Aksi takdirde her þart kendi yerinde itibaredilir. "Yersen, içersen sen hürsün." gibi ki, evvela içer de sonra yerse âzâd olmaz. Kezâ "Beni çaðýrýrsan, sana icabet edersem yahut hayvana binersem, bana gelirsen..." gibi sözlerde her þart kendi yerinde býrakýlýr. Çünkü þartlar örfen birbiri üzerine tertip edilmiþ bulunursa aralarýnda bir gizli sonra kelimesi var farzedilir. Kezâ ceza cümlesi iki þart arasýna girerse her þart kendi yerinde býrakýlýr. Çünkü iki þartýn arasýna ceza cümlesi vasýl edatý olan fâ ile yapýlmýþtýr. Binaenaleyh birincisi yeminin mün´akid olmasý için þart, ikincisi bozulmasý için þart olur.

Meselâ: Eve girersen sen boþsun fülanla konuþursan demesi böyledir. Birinci þart zamanýnda milkin bâki olmasý þarttýr. Çünkü yeminin mün´akid olmasý için þart yapmýþtýr ve sanki eve girerken: "Filanla konuþursan sen boþsun." demiþ gibi olur. Yemin ancak milkde, yahut milke muzaf olarak münakid olur. Þayet kadýn eve girerken o kimsenin milkindeyse söze tâlik ettiði yemin sahih olur. Kadýn konuþtumu boþ düþer. Milkinde deðilse meselâ boþanýp iddetini bitirdikten sonra girerse konuþsa bile sahih olmaz. Kadýn iddet içinde o haneye girer de orada konuþursa boþ düþer.

Hâsýlý adam þart edatýný atýfsýz tekrarlarsa talâkýn vukuu her iki þartýn bulunmasýna baðlý kalýr. Lâkin ceza cümlesini iki þarttan önce söyler yahut sona býrakýrsa sonuncuda milk bulunmak þarttýr. Takdim ve tehir üzere söylenen ilk odur. Onu ortaða söylerse her iki þartta milk bulunmak lâzýmdýr. Atýfla söylerse ceza cümlesini evvel veya ortada söylesin talâk iki þarttan birine tevakkuf eder. Ceza cümlesini sona býrakýrsa talâk her iki þarta baðlý olur. Þart edatýný tekrarlamazsa her iki þeyin mutlaka bulunmasý lâzým gelir. Ceza cümlesini onlardan önce veya sonra söylemesi fark etmez. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr. Tamamý oradadýr.

«Ýster olmasýn» sözü "hakikaten" üzerine mütuftur. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Ýkinciye yani hakikaten þart olmayan tâlika gelince: Bu þöyle olur: Bir fiil iki þeye teallûku cihetiyle mütealliktir. Meselâ: Þu haneye ve þuna girersen demesi böyledir. Yahut ben Ebû Amr´la ve Ebû Yusuf´la konuþursam þöyle olsun der. Bunlarýn ikisi bir þarttýr. Meðerki talâk vukuunu biriyle niyet etsin. Bu halde vuku için sonuncuda milk bulunmasý þarttýr. Kezâ bir fiil olup iki þeyle kaimse meselâ: Zeyd ve Amr gelirse þöyle olsun derse hüküm yine böyledir. Zira þart ikisinin gelmesidir.

«Ýkinci þart milkde bulunursa» cümlesi birinci þarta göre ihtirazdýr. Çünkü o bildiðin gibi tafsilâtlýdýr. Tâlikýn aslýna gelince: Onun sahih olmasý için ya milk yahut milke izafet þarttýr. Nitekim bâbýn baþýnda geçti. Sözümüz tâlik sahih olduktan sonraya aiddir.

«Mesele dörtlüdür.» Çünkü ya her iki þart milkde bulunurlar yahut milkin dýþýnda bulunurlar. Yahut yalnýz birincisi milkde veya yalnýz ikincisi milkde bulunur. Ýkinci þart milkde bulunursabirincisi milkde bulunsun bulunmasýn talâk vâki olur. Ýkincisi milkin dýþýnda bulunursa birincisi milkde bulunsun bulunmasýn talâk vâki olmaz. H. Þu halde Zeyd ve Bekir geldiði vakit sen boþsun dediðinde Zeyd´le Bekir geldikleri vakit kadýn milkinde ise yahut onu boþamýþ da iddeti bitmiþ sonra Zeyd gelmiþse, sonra kadýnla evlenip Bekir de gelmiþse kadýn boþ düþer. Her ikisi iddetten sonra evlenmeden önce gelirlerse yahut Zeyd iddet içinde, Bekir iddetten sonra evlenmeden gelmiþ olursa kadýn boþ düþmez.

METÝN

Bir kimse üç talâký yahut cariyesinin âzâd olmasýný tâlik ederse, sünnet mahallerinin birbirine kavuþmasýyla yemini bozulur. Ama âletini ferce soktuktan sonra orada durmakla her iki meselede kendisine ukr vâcib olmaz. Çünkü durmak cima deðildir. Onun için de tatâk-ý ric´îde onunla karýsýna dönmüþ sayýlmaz. Meðerki çýkarýp sonra tekrar hakikaten veya hükmen soksun. Hükmen sokmak kendisini hareket ettirmekle olur. Ýkinci hareketle o adam dönmüþ olur ve ukr icab eder. Meclis bir olduðu için had vâcib olmaz. Erkeðin eski karýsýna: Ben filan kadýný senin üzerine nikâh edersem boþ olsun demesiyle bâin talâk müddetinde o kadýný nikâh ettiði takdirde yeni kadýn boþ olmaz. Çünkü þart kasm hususunda o kadýna ortak olmasýydý. Bu yoktur. Ric´î talâkýn iddetinde nikâh ederse yahut senin üzerine nikâh edersem demediyse yeni kadýn boþ olur. Bunu Molla Miskin zikretmiþtir. Nehir sahibi talâký inceleme neticesi kadýna dönmek isterse diye kayýdlamýþtýr. Aksi takdirde kadýna kasm hakký yoktur. Nitekim geçmiþti.

ÝZAH

«Ukr vâcib olmaz.» Yalnýz ukr lâzým gelmediðini söylemekle âletinin fercte durmasýyla hörmet sâbit olacaðýna iþaret etmiþtir. Çünkü o kimseye vâcib olan derhal âletini çýkarmaktýr. Ukr þübheyle cima edilen kadýnýn mehridir. Bu kelime akr þeklinde okunursa yara mânâsýna gelir. Nitekim Sýhah´da beyan edilmiþtir. Bahýr. Onun hakkýnda mehir bâbýnda söz geçmiþti.

«Çünkü durmak cima deðildir.» Cima ferci ferce sokmaktýr. Onun devamý yoktur ki, devamý için ibtida hükmü verilsin. Nasýlki bir adam içinde bulunduðu bir hane için þu haneye girmem diye yemin ederse, orada durmakla yemini bozulmaz. Bahýr.

«Karýsýna dönmüþ sayýlmaz.» Bu Ýmam Muhammed´e göredir. Zira yaptýðý iþ bir fiildir. Sonu için ayrýca bir fiil hükmü yoktur. Ebû Yusuf´a göre o adam karýsýna dönmüþ olur. Çünkü þehvetle dokunmak mevcuddur. Kýyas da budur. Nehir. Bahýr sahibi diyor ki: "Musannýfýn kesin olarak Ýmam Muhammed´in kavlini söylemesi muhtar kavil o olduðuna delildir. Bazýlarý þehvetle dokunmak mevcud olduðu için bütün imamlarýmýzca o kimsenin karýsýna dönmüþ sayýlmasý gerekir demiþlerdir. Mi´râc´da böyle denilmiþtir. Ama Ebû Yusuf kavlinin sahih kabul edilmesi gerekir. Çünkü onun delili daha zâhirdir."

«Talâk-ý ric´îde» yani cima´a muallak olan talâk ric´î ise karýsýna dönmüþ sayýlmaz.

«Hakikaten veya hükmen ilh...» sözünü sonra tekrar sokarsa sözüne ta´mim yapmak doðru deðildir. Çünkü âletini çýkardýktan sonra ikinci defa hakikaten sokmadan kendisini hareket ettirmesi mümkün deðildir. Þu halde hareketle deðil ikinci defa sokmakla karýsýna dönmüþ sayýlýr. Böylece bu sözü "çýkarýr da sonra sokarsa" cümlelerinin mecmuu için ta´mim yapmak teayyün eder. Ne olursa olsun "ikinci hareketle o adam dönmüþ olur" ifadesini ikinci diye kayýdlamanýn bir vechi yoktur. Þu kadar var ki, meselenin tesavvuru âletini sokarak seninle cima edersem boþsun dediðine göredir. Zira bu adam Bahýr sahibinin dediði gibi âletini çýkarmaz, hareket de etmez de menîsi inerse karýsý boþ olmaz. Kendini hareket ettirirse kadýn boþ olur. Adam da ikinci hareketiyle kadýna dönmüþ sayýlýr.

«Ve ukr icab eder.» Yani üç talâký yahut cariyesinin âzâdlýðýný tâlik etmiþse ukr vermesi lâzýmdýr. T. Çünkü cima muhteremdir. Ukrdan veya akrdan (yaralamaktan) hali deðildir. Bahýr.

«Meclis bir olduðu için» yani ikinci defa âletini sokmakla had vâcib olmaz. Velevki cima sayýlsýn. Çünkü maksadýn bir olmasýna bakarak bunun bir cima olmasý þübhesi vardýr. Maksad bir meclisde þehvetini kaza etmektir. Bunun evveli haddi icab etmiyordu. Öyleyse sonu da icab etmez. Velevki erkek ben bu kadýnýn bana haram olduðunu zannettim demiþ olsun. Bu izahatla þu þekildeki itiraz def edilmiþ olur: "Köle âzâdýnda had vâcib olmak gerekir. Çünkü bu bir cima´dir. Fakat ortada ne milk vardýr ne de milk þübhesi, yani iddet. Talâk bunun gibi deðildir. Onda iddet vardýr." Bu itirazý Mi´râc sahibi yapmýþtýr. Lâkin Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre bir kimse bir kadýnla zinâ eder de sonra zinâ halinde iken onunla evlenirse, o þekilde durup âletini çýkarmadýðý takdirde iki mehir vâcib olur. Bunlarýn biri cima´la vâcib olur. Yani akidle had vurmak sâkýt olduðu için mehir vermesi gerekir. Bir mehir de akidle vâcib olur. Velevki âletini yeniden sokmuþ olmasýn. Çünkü akidden sonra o cima´a devam etmesi halvetin üstündedir.

Nehir sahibi diyor ki: "Bu yukarýda geçenin karþýsýnda müþkildir. Çünkü orada bu fiilin sonuna baþlý baþýna bir hüküm verilmiþti." Halebî Hamevî´ye uyarak buna þu cevabý vermiþtir: "Bu kavil Ýmam Muhammed´den rivâyet olunmuþtur. Oradaki ise kendi sözüydü. Binaenaleyh çeliþki yoktur." Buna da Tahtâvî Bahýr´da bu meselenin arkacýðýndan zikredilen þu sözle itiraz etmiþtir: "Bu rivâyeti Ýmam Muhammed´e tahsis etmek hilâf bulunduðuna delâlet etmez. O bunun yalnýz Ýmam Muhammed´den rivâyet olunduðunu, baþkalarýndan rivâyet edilmediðini gösterir."

Ben derim ki: Ýþkâli aslýndan söküp atan cevap þudur: Burada fiilin sonunu itibara almak onun mehri yerli yerine oturtan bir halvet olmasý cihetindendir. Hatta ondan da üstündür. Cima olmasý cihetinden deðildir. Haddi icab etmek ve ric´atýn sübutu için bunu itibara almak mümkün deðildir. Çünkü halvet bunu icab etmez.

«Çünkü þart ilh...» Bahýr´ýn ibâresi þöyledir: "Çünkü þart bulunmamýþtýr. Kadýnýn üzerine evlenmek, yataðýný paylaþmak ve kasm hususunda ona karþý çýkacak birini getirmektir. Böyle bir þey yoktur."

«Kayýdlamýþtýr.» Yani ric´î talâk iddetinde kadýný nikâh ederse talâký kadýna dönmek isterse diye kayýdlamýþtýr. Bunu ta´lilin mefhumundan alarak þöyle demiþtir: "Bu itiraz musannýfa yani Kenz sahibine vâriddir."

Ben derim ki: Þöyle de denilebilir: "Kasm hususunda karþýsýna çýkacak hükmen mevcuddur. Velevki boþarken kadýna dönmeyi murad etmesin. Çünkü iradesinin sonradan deðiþmesi ihtimali vardýr. Nasýlki kadýnla yolculuðu esnasýnda yahut birinci karýsýnýn kaçaklýðý devresinde evlenirse böyle olur. Çünkü burada zâhir olan evlenirken hakiki muhâlif bulunmasa da talâkýn vukuudur.

"Nitekim geçmiþti." Yani kasm bâbýnda geçmiþti. H.


ÝSTÝSNA VE DÝLEMEK MESELELERÝ



METÝN


Bir adam karýsýna sözleri birbirine ekli olarak: Sen inþaallah boþsun der de bu söz bir kimse kulaðýný aðzýna yaklaþtýrmýþ olsa iþitilecek þekilde olursa talâk vâki olmaz. Çünkü þübhe vardýr. Ancak soluk almak, öksürmek, geðirmek, aksýrmak, dilinin aðýrlýðý, aðzýnýn baþkasý tarafýndan tutulmasý yahut te´kid, tekmil, had vurma, talâk ve çaðýrma gibi mânâlar ifade eden fasýlalar müstesnadýr. Meselâ: Sen boþsun ey fahiþe yahut ey tâlik inþaallah derse istisna sahih olur. Bezzâziye ve Hâniyye. Hükümsüz fasýla bunun hilâfýnadýr. Meselâ; Sen ric´î olarak boþsun inþaallah derse talâk vâki olur ve bâin olarak derse talâk vâki olmaz. Ric´î veya bâin derse bâin niyetiyle talâk vâki olur, ric´i niyetiyle olmaz. Kýnye. Nehir sahibi bunu kuvvetli bulmuþtur. Ýþitilecek þekilde olursa dediðine göre saðýrý istisna etmek sahih olur. Hâniyye.

ÝZAH


"Bir adam karýsýna ilah..." Musannýf burada istisna meselelerine baþlamaktadýr. Hidâye sahibi bunlar için ayrýca bir fasýl yapmýþtýr. Fetih sahibi diyor ki: "Ýstisnayý tâlika katmasý bunlarýn ikisi de bir sözü mûcebini isbattan men etmek hususunda ortak olduklarý içindir. Þu kadar var ki þart bütün sözü, istisna ise bir kýsmý men eder. Ýnþaallah meselesini öne almasý bütün sözü men etmek hususunda þarta benzediði içindir. Bunda tâlik edatý da zikredilir. Lâkin usulünce deðildir. Çünkü bu sýnýrsýz olarak men eder. Þart ise tehakkuk edinceye kadar men eder. Onun için musannýf onu tâliklar bahsinde zikretmemiþtir. Ýstisna sözü tevkîfi bir isimdir. Yani rivâyete dayanýr. Teâlâ Hazretleri: "Ýstisna da etmezler." buyurmuþtur. Bundan murad inþaallah demediklerini anlatmaktýr. Ýsimde de ortaklýk olduðundan onu istisna faslýnda zikretmek münasip olmuþtur. Ýstisnanýn hükmü haber sîgalarýnda sâbit olur. Velevki kendisi inþâ olsun. Emir ve nehyde istisna yoktur.

Bir kimse: "Ben öldükten sonra inþaallah kölemi âzâd edin!" dese buradaki istisnanýn bir tesiri yoktur, mirâsçýlar köleyi âzâd edebilirler. "Þu kölemi sat inþaallah." dese emrettiði kimse köleyi satabilir. Hulvânî´den nakledildiðine göre talâk ve satýþ gibi dille yapýlan her þeyi istisna ibtal eder. Dile mahsus olmayan oruç gibi bir þey bunun hilâfýnadýr. Ýstisna onun hükmünü kaldýramaz. Bir kimse: Yarýn oruç tutmaya niyet ettim inþaallah dese bu niyetle o orucu eda edebilir. Fetih´de böyle denilmiþtir. Tevkîfîn mânâsý lügatta da kullanýlmýþtýr. Yalnýz ýstýlahan sâbit olmakla kalmamýþtýr demektir. Hatacî´nin Beyzâvî hâþiyesinde Kehf Sûresinde þöyle denilmektedir: "Ýstisna lügat ve kullanýþda þartla kayýdlamaya verilen addýr. Nitekim Seyrafî kitabýn þerhinde bunu söylemiþtir. Râgýb´ýn beyanýna göre istisna geçen bir umumun gerektirdiðini kaldýrmaktýr. Hadîsde: "Bir kimse bir þeye yemin eder de arkacýðýndan inþaallah derse istisna yaptý demektir, buyurulmuþtur." Ýstisnanýn ibtal mi yoksa tâlik miolduðu hususundaki hilâf ileride gelecektir.

«Sözleri birbirine ekli olarak...» ifadesi sözleri birbirinden ayrýlmýþ olandan ihtiraz içindir. Bu ayýrma zaruret yokken susmak veya mânâsýz bir söz söylemek gibi þeylerle olur. Nitekim gelecektir. Fetih sahibi susmayý çok olursa diye kayýdlamýþtýr. Hâniyye´de þöyle denilmektedir: "Bir adam karýsýna: Sen boþsun der de susar, sonra üç defa derse bakýlýr: Susmasý nefesi kesildiði içinse kadýn üç defa boþ olur, deðilse bir defa boþ olur." Bezzâziye´nin yeminler bahsinde dahi þu ibâre vardýr: "Bir kimseyi vali çaðýrýr da billahi der o kimse de ayný þeyi söylerse, sonra cuma günü mutlaka geleceksin derse, adam da bunu söylediði takdirde cuma günü gelmezse yemini bozulmaz. Çünkü hikâye ve sükût ile AIIah Teâlâ´nýn adýný yemininden ayýrmýþtýr. Talâka yemin de böyledir."

«Ýþitilecek þekilde olursa...» Bu þart Hinduvânî´ye göredir. Sahih olan da budur. Nitekim Bedâyi´de belirtilmiþtir. Kerhî´ye göre böyle bir þart yoktur. Þârih: "Kulaðýný aðzýna yaklaþtýrmýþ olsa ilh..." sözüyle o sözün iþitilebilen cinsten olmasýna iþaret etmiþtir. Velevki seslerin çok olmasý dolayýsýyla söyleyen kendisi iþitmemiþ olsun.

«Çünkü þübhe vardýr.» Yani Allah Teâlâ´nýn talâký dileyip dilemediðinde þübhe vardýr. Onu kimse bilemez. H.

«Ancak soluk almak» yani soluk almadan söylemeye imkâný olsa bile demek istiyor. Fakat nefes alacak kadar susar da sonra inþaallah derse istisna sahih olmaz. Çünkü oraya fasýla girmiþtir. Fetih´de böyle denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, nefes almadan nefes alacak kadar susmak çoktur. Nefes almak için susmak ise zaruret olmasa bile zarar etmez.

«Aðzýnýn baþkasý tarafýndan tutulmasý» yani tutan adam elini kaldýrýr kaldýrmaz inþaallah derse istisna sahihtir.

«Te´kid...» Sen boþsun boþsun inþaallah diyerek bununla te´kid kasdetmektir. Zira kinâyelerden önce fer´î meselelerde geçmiþti ki, talâk sözünü tekrarlarsa hepsi vâki olur. Ama bunlarla te´kidi niyet ederse diyâneten kabul olunur. Bir adamýn kölesine: "Sen hürsün hürsün inþaallah" demesi de böyledir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. H. Bu hususta sözün tamamý ileride gelecektir.

«Tekmil...» Sen bir ve üç defa boþsun inþaallah gibi sözlerle olur. "Üç ve bir defa inþaallah." derse bunun hilâfýna olur. Yani üç talâk meydana gelir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Çünkü üçten sonra biri zikretmek hükümsüzdür. Aksi bunun hilâfýnadýr.

«Sen boþsun ey fahiþe yahut ey tâlik inþaallah...» sözleri iki misâldir. Biri haddi, diðeri talâký icab eder. Bahýr sahibi diyor ki: "Bezzâziye´de þu ifade vardýr: Sen üç defa boþsun ey fahiþe inþaallah derse talâk vâki olur, istisna vasfa verilir. Kezâ sen boþsun ey boþ inþaallah; ve sen boþsun ey sabiyye inþaallah sözleri de böyledir. Ýstisna hepsine sarfedilir ve talâk vâkiolmaz. O adam sanki ey fülane demiþ gibidir. Ýmam-ý ´zam´a göre kaide þudur: Cümlenin sonunda zikredilen sözle talâk vâki olur veya o kimseye had lâzým gelirse -ey boþ, ey fahiþe sözlerinde olduðu gibi- istisna hepsine sarfedilir." H.

Ben derim ki: Bu ibârede tahrif ve düþüklük vardýr. Tahrif yani deðiþtirme "Kezâ sen boþsun ey sabiyye" ifadesindedir. Doðrusu þudur: "Sen boþsun ey sabiyye demiþ olsa ilh..." Nitekim Zahîre´de böyledir. Çünkü bu daha önce geçenin hükmüne muhâliftir. Düþüklük de "Kaide þudur ilh..." sözündedir. Zira ondan sonraki "Ýstisna hepsine sarfedilir." sözü ondan önceki "Talâk vâki olur ve istisna vasfa verilir." sözüne muhâliftir. Yani talâk "sen boþsun" sözüyle olur, istisna vasfa verilir. Bundan murad "ey boþ veya ey fahiþe" diye kadýna yaptýðý vasýtfýr. Bu vasýfla talâk olmaz, had vurmak da lâzým gelmez.

O halde iþin doðrusu Zahire´nin þu sözüdür: "Kaide þudur ki: Cümlenin sonunda zikredilen sözle talâk vâki olur veya had vurmak icab ederse istisna ona verilir, mesela; ey fahiþe, yahut ey boþ sözleri böyledir. O sözle had vurmak vâcib deðil talâk da vâki olmuyorsa istisna bütününe verilir. Ey habîse sözünde böyledir." Sonra bil ki bu tafsilâtý Zahîre sahibi þu sözüyle nakletmiþtir:

«Ebu´l-Velid´in Nevâdir´inde Ebû Yusuf´tan naklen denilmiþtir ki ilh...» Bundan önce Zahîre sahibi zâhir rivâyetten naklen istisnanýn tafsilâtsýz olarak bütün cümleye sarfedileceðini söylemiþ: "Sahih olan budur." demiþti. Telhisü´l-Câmi´ þerhinde dahi bunun bir misli vardýr. Þu halde Bezzâziye sahibinin tuttuðu yol sahihin hilâfýdýr. Nitekim biz bunu cima edilmeyen kadýnýn talâký bâbýnýn baþýnda izah etmiþtik. Þârihin burada: "Ýstisna sahih olur." demesi ona uymaktadýr. Zira o ibâreden hatýra gelen istisnanýn bütününe yani hem talâka hem vasfa sarfedilmesidir. Yalnýz vasfa sarfedilmesi deðildir. O zaman talâk da vâki olmaz, harf ve liân da lâzým gelmez. Lâkin bu Bezzâziye sahibinin tuttuðu yola muhâliftir: Nitekim gördün. Binaenaleyh þârihin meseleyi Bezzâziye´ye nisbet etmesi münasip deðildir.

«Sen ric´î olarak boþsun inþaallah derse talâk vâki olur.» Burada fasýlanýn hükümsüz kalmasý þundandýr: Çünkü ric´î sözünü zikretmekten bir fayda hâsýl olmaz. O zaten sîga itibariyle þer´an lâfzýn medlulüdür. T. Acaba bunu niçin te´kid veya tefsir saymamýþtýr? Bir düþün! Ulema "Hürsün hürsün..." sözünü te´kid, "Hürsün ve âzâdsýn..." sözünü tefsir saymýþlardýr.

«Nehir sahibi bunu kuvvetli bulmuþtur.» Bilmelisinki Kýnye´de þöyle denilmiþtir: "Bir adam karýsýna: sen ric´î veya bâin boþsun inþaallah derse niyeti sorulur. Ric´îyi kasdetmiþse talâk vâki olmaz. Bâini kasdetmiþse talâk vâki olur, istisnanýn bir tesiri kalmaz." Bahýr sahibi diyor ki: "Doðrusu þudur: Ric´îyi kasdetmiþse talâk vâki olur. Çünkü fasýla bulunduðu için istisna sahih deðildir. Bâini kasdetmiþse talâk vâki olmaz. Zira istisna sahihtir." Nehir sahibi þöyledemiþtir: "Ben derim ki: Bilâkis doðrusu Kýnye´nin sözüdür. Çünkü o adamýn sözünün mânâsý: Sen bu ikiden biriyle boþsun demektir. Bu sözle ric´î hükümsüz kalamaz. Velevki hükümsüz kalmasýný niyet etsin. Bâini niyet etmesi bunun hilâfýnadýr. Bâine gelince: O hiç bir halde hükümsüz kalmaz.

Ben derim ki: Bu ifadedeki bozukluk ve tam çeliþki gözden kaçýmamaktadýr. Þöyle ki: "Bâine gelince: O hiç bir halde hükümsüz kalmaz." sözü talâk vâki olmamasýný gerektirir. Çünkü istisna sahihtir ve bu söz ric´îye müsavîdir. Ric´î hakkýnda kendisi "Niyet etse bile hükümsüz kalmaz." demiþti. O zaman her iki surette talâk vâki olmaz demektir ki, Kýn-ye´deki ifadenin hilâfýnadýr ve onun sözüyle çeliþki halindedir. Bâini niyet etmiþse bunun hilâfýnadýr.

Onun içindir ki Halebî: "Hak olan Bahýr´ýn sözüdür. Çünkü o adam ric´îyi niyet ederse sen boþsun sözü zaten bunu ifade eder. Binaenaleyh ric´î olsun bâin olsun dediði bu ikiden biri mânâsýna gelen sözü hükümsüz kalýr. Bâini niyet etmiþ olmasý bunun hilâfýnadýr. Zira bu cümle onu ifade etmez. Binaenaleyh ric´î veya bâin sözü hükümsüz kalmaz. "Bâini niyet edince ric´î sözü hükümsüz kalýr. Çünkü sen bâin olarak boþsun demesi yeterdi." dersen ben de derim ki: Bu lügaten ve þer´an sahih bir terkibdir ve iki karýmdan biri boþtur sözü gibidir. Maksadý bâin olduðuna ve sen boþsun sözü de talâk-ý bâin ifade etmediðine göre bu adam: Sen ric´î veya bâin olarak boþsun diyerek bâini niyet etmekle sen bâin olarak boþsun demek arasýnda muhayyerdir.

METÝN

Velevki kadýn o inþaallah demeden ölmüþ olsun. Fakat adam ölürse talâk vâki olur. Burada kasid þart olmadýðý gibi talâkla istisnayý söylemek de þart deðildir. Talâký söyler de ona bitiþik olarak istisnayý yazarsa yahut bunun aksini yaparsa veya istisnayý yazdýktan sonra silerse talâk vâki olmaz. Ýmâdiyye. Mânâsýný bilmek dahi þart deðildir. Hatta bilmeyerek ve kasidsiz olarak inþaallah dese talâk vâki olmaz. Þâfiî buna muhâliftir. Þâfiîlerden Þeyh Remlî bir þeye sahih olduðunu zannederek talâkla yemin eden hakkýnda sorana talâk vâki olmadýðýna fetva vermiþtir.

Ben derim ki: Bunu bizim ulemamýzdan birinin söylediðini görmedim. Allahu a´lem. Ýki þâhid buna þâhidlik eder de o adam hatýrlamazsa bakýlýr. Eðer bu adam öfkesinden aðzýndan ne çýktýðýný bilmez bir halde ise o þâhidlerin sözüne itimad etmesi câizdir. Aksi takdirde câiz olmaz. Bahýr.

ÝZAH

«Velevki kadýn o inþaallah demeden ölmüþ olsun.» Çünkü geçen söz tâliktýr, boþama deðildir. Kadýnýn ölmesi talika aykýrý deðildir. Çünkü tâlik ibtal eder. Ölüm de öyledir. Binaenaleyh bunlar birbirine zýd deðildir ve isnisna sahihtir. Kadýna talâk vâki olmaz. Tebyîn´de böyle denilmiþtir. H.

«Adam ölürse talâk vâki olur.» Yani kocasý boþamak isteyerek inþaallah demeden ölürse talâk vâki olur. Çünkü sözüne istisna bitiþmemiþtir. Adamýn niyeti mâlumdur. Meselâ boþamadan önce bunu birine söylemiþtir. Nehir´de böyle denilmiþtir. H.

«Burada kasid þart» deðildir. Mezhebin zâhir olan kavli budur. Çünkü istisna ile birlikte yapýlan talâk talâk deðildir. Þeddâd b. Hâkim (R.) -ki altmýþ sene bugünün öðleni için aldýðý abdestle ertesi gününün öðlenini kýlmýþtýr- þöyle demiþtir: "Bana bu meselede sofu Halef b. Eyyüb muhalefet etti. Derken rüyamda Ebû Yusuf´u görerek ona sordum. Benim dediðim gibi cevap verdi. Kendisinden delil istedim, bana þu cevabý verdi: Ne dersin! Sen boþsun diyecekken aðzýndan yahut boþ deðilsin sözü çýkýverse talâk vâki olur mu? Hayýr dedim. Bu da öyledir dedi." Bezzâziye ve Fetih. ´

«Yahut bunun aksini yaparsa» yani talâký yazar da istisnayý söylerse demek istiyor.

«Veya istisnayý yazdýktan sonra silerse ilh...» sözüyle þârih dördüncü bir kýsma iþaret etmektedir ki, o da her ikisini yazmasýdýr. Bu da sahih olur. Velevki istisna yazýldýktan sonra silinmiþ olsun.

«Mânâsýný bilmek dahi þart deðildir.» Bu bâkirenin susmasý gibi olur. Babasý onu kocaya verir, bâkire sükûtun rýza olduðunu bilmeyerek susar, böylece akid aleyhine geçerli olur. Fetih.

«Þeyh Remlî ilh...» Bilmelisin ki bu mesele Þâfiîlerce bir kimseye itimad ederek onun sözüyle amelde bulunmak yemini bozmaz kaidesine mebnîdir. Buna tefri´ ederek demiþlerdir ki: Bir kimse bir müftünün yeminin bozulmaz diye verdiði fetvaya itimad ederek üzerine yemin ettiði þeyi yapsa doðru söylediðine kanaat hâsýl ettiði takdirde yemini bozulmaz. Velevki fetva ehlinden olmasýn. Çünkü hüküm galebe-i zannýn bulunup bulunmamasýna göredir, ehliyete göre deðildir. Onlar bu kabilden olmak üzere þunu da söylemiþlerdir: Bir kimse yemin ettikten sonra baþka biri illa enyeþâallah dese, sonra baþkasýnýn inþaallah demesi ona fayda vereceðini söylese, o da bu habere itimad ederek üzerine yemin ettiði iþi yapsa yemini bozulmaz.

«Ben derim ki ilh...» Bize göre karar kýlmýþ kaide þudur: Bir kimse üzerine yemin ettiði iþi yaparsa yemini bozulur. Velevki zorla veya hataen, unutarak, yanýlarak veya baygýn yahut deli olarak yapsýn. Zorla yaptýrýldýðý halde ve benzerlerinde yemini bozulursa bozulmaz zannýyla kasden yaptýðýnda nasýl bozulmaz! Evet, ulemanýn yeminler bahsinde açýkladýklarýna göre bir adam doðru söylediðini zannederek gecmiþ bir iþ veya hal üzerine yemin etse üç þeyden baþkasýnda muahaze olunmaz. Bu üç þey: kadýn boþamak, köle âzâdý ve adaktýr. Þârih orada þöyle demiþti: "Binaenaleyh hilâfý anlaþýlýnca galib-i zanna göre talâkvâki olur. Þâfiîlerden bunun hilâfý þöhret bulmuþtur.»

«Bilmez bir halde ise ilh...» Ýtimad edebilir. Fakat bu halde deðilse onlarýn sözüne itimad edilmez. Nitekim Fetih ve diðer kitablarda beyan edilmiþtir.

Ben derim ki: Bu fer´in muktezasý þudur: Bir kimse öfkesinden ne söylediðini bilmez hale gelmiþse talâký vâkidir. Aksi takdirde istisna yaptý diyen iki þahidin sözüne itimada muhtaç olmazdý. Halbuki talâk bahsinin baþýnda: "Medhuþun talâký vâki deðildir. Efkârlý ve kýzgýn bir kimsenin talâký hakkýnda Hayreddin-i Remlî bununla fetva vermiþtir. Çünkü medhuþ delilik kýsýmlarýndan biridir. Þübhesizki ne söylediðini bilmez bir hal alan kimse deli hükmündedir." diye geçmiþti. Orada biz de cevap vererek þöyle demiþtik: Buradakinden murad: Ne söylediðini bilmez bir hale gelmesi, kasidsiz konuþmasý mânâsýný anlamamasý, uyuyan ve sarhoþ olan kimseler gibi olmasý deðildir. Maksad zihnini öfke kapladýðý için bazen ne söylediðini unutur demektir."

METÝN


Mezhebin sahibinden rivâyet edilen kavlin zâhirine göre koca istisna iddia eder karýsý inkârda bulunursa, kocasýnýn sözü kabul edilir. Bazýlarý beyyinesiz sözünün kabul edilmeyeceðini söylemiþlerdir, itimad bunadýr. Fesad galebe çaldýðý için ihtiyatan fetva da buna göredir. Bazýlarý: "Bu adam iyi halli tanýnmýþsa söz onundur." demiþlerdir.

ÝZAH

«Koca istisna iddia eder karýsý inkârda bulunursa, kocasýnýn sözü kabul edilir.» Þart da bunun gibidir. Nitekim Fetih ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Karýsýnýn inkârý ile kayýdlanmasý hilâf yeri olduðu içindir. Çünkü bu adamla münazaada bulunan biri olmamýþ olsa söz onun olacaðýnda iþkâl yoktur. Nitekim Fetih sahibi bunu açýklamýþtýr.

Ben derim ki: Lâkin Tatarhâniyye´de Mültekât´tan naklen: "Kadýn talâký iþitir de istisnayý iþitmezse cima´ için kocasýna imkân vermesi câiz deðildir." denilmiþtir. Yani kadýn iþitmezse kocasýyla münazaada bulunmasý lâzým gelir demektir. Bahýr sahibi diyor ki; "Þâhidler bu adamýn istisna yapmadan boþadýðýna veya hul´ yaptýðýna yahut istisna yapmadýðýna þâhidlik ederlerse kabul olunur. Bu mesele nefy üzerine beyyine kabul edilen yerlerden biridir. Çünkü bu mânâ itibariyle vücudî bir þeydir. Zira mûcibi söyledikten sonra hemen dudaklarý kapamaktan ibarettir. Þâhîdler: Boþadý ama biz hul´ kelimesinden baþka bir þey duymadýk derler de koca istisna iddia ederse söz kocanýndýr. Zira onu söyleyip de þâhidlerin iþitmemiþ olmasý câizdir. Câmi-i Saðîr´den bilindiðine göre þart olan kocanýn iþitmesidir, þâhidlere iþittirmesi deðildir." Nehir sahibi bu sözün akabinde þöyle demiþtir: "Þemsü´l-Ýslâm´ýn Fevâid´inde bu adamýn kavli kabul edilmeyeceði bildirilmiþtir. Fûsul´de sahih olan da budur denilmiþtir."

Ben derim ki: Kezâ bedeli ve emsalini teslim almak gibi hul´un sahih olduðunu gösteren bir delil bulunursa yine erkeðin sözü kabul edilmez. Nitekim Câmiu´l-Fûsuleyn´de belirtilmiþtir. Tatarhâniyye sahibi: "Murad bedelin zikredilmesidir, teslim almanýn hakikati deðildir." diyor. Bu izaha göre talâk ve hul´ vaktinde bedeli zikrederse kazaen istisna dâvâsý tasdik edilmez.

Minah hâþiyesinde Hayreddin-i Remli: "Kocasýnýn sözü yeminiylemi kabul edilecektir, yeminsizmi bundan bahsetmemiþtir." diyor. Bahýr ve Nehir sahibleriyle Kemâl de böyle demiþlerdir. Ben bundan kimsenin bahsettiðini görmedim. Ama mu´temed kavle göre karýsý inkâr ederse kocasýnýn kavli yeminiyle birlikte kabul edilmek gerekir. Karýsý inkâr etmezse ona zaten yemin verdirilmez. Meðerki hâkim itham etmiþ olsun.

«Bazýlarý beyyinesiz sözünün kabul edilmeyeceðini söylemiþlerdir." Hayreddin-i Remlî þöyle demiþtir: "Her iki kavil hakkýnda hilâf ve tercih bulunduðuna göre zâhir rivâyete baþvurmak vâcib olur. Zira ondan baþkasý bizim ulemamýzýn mezhebi deðildir. Bir de fesad erkeklerde galib olduðu gibi kadýnlarda da galibdir. Kadýn buna zorlanmýþ olabilir de bundan kurtulmak için kocasýna iftira atabilir. Binaenaleyh müftü zâhir rivâyetle -ki mezheb odur- fetva verir, iþin bâtýn ve hakikatini Allah Teâlâ´ya havale eder. Düþün ve kendine insaf et!"

Ben derim ki: Fesad her iki fýrkada mevcud ise de avam takýmýnýn ekserisi istisnanýn yemini bozduðunu bilmezler. Bunu bir hîle olmak üzere ancak bazý Allah´dan korkmazlar bilir. Þu da var ki kocanýn dâvâsý zâhirin hilâfýnadýr. Çünkü o istisna dâvâ etmekle mûcibi itiraf ettikten sonra onun ibtalini dâvâ etmektedir. Yukarýda geçen: "Kadýnýn haneye girmesi gibi þartýn bulunmasýnda söz erkeðindir." sözü bunun hilâfýnadýr. Çünkü kocasý sen þu haneye girersen boþsun dedikten sonra bu söz ancak kadýn haneye girdikten sonra talâký mûcib olur. Kocasý ise bunu inkâr etmektedir. Zâhir de kocasýna þâhiddir. Burada ise zâhir kocasýnýn sözüne muhâliftir. Fesad umumileþtiði vakit zâhire müracaat gerekir. Fetih sahibi diyor ki: "Necmeddin-i Nesefî´nin Þeyhülistâm Ebu´l-Hasen´den naklettiðine göre ulemamýz talâkta istisna dâvâsýnda kocanýn beyyinesiz tasdik edilmemesi cevabýný vermiþlerdir. Çünkü zâhirin hilâfýnadýr. Ýnsanlarýn hali bozulmuþtur."

«Bazýlarý: Bu adam iyi tanýnmýþsa ilh...» Bu söz Fetih sahibinindir. Yukarýda kendisinden naklettiðimiz ifadeden sonra þöyle demiþtir: "Bence bakýlmalýdýr. Eðer o adam iyilikle meþhursa þâhidler de nefye þehâdet etmediklerine göre Muhît´in kavliyle amel ederek sözünü tasdik için talâk vâki deðildir demelidir. O adam fâsýk diye bilinir veya hali mâlum olmazsa sözü tasdik olunmaz. Çünkü bu zamanda fesad galibdir."

Ben derim ki: Þübhesiz bu müftâbih olan ikinci kavli tahkiktir. Çünkü ulema zamanýn fesadýyla onu illetlendirmiþlerdir. Yani koca müttehem olur. Kendisi iyi insansa töhmet ortadan kalkar ve sözü kabul edilir. Bu söz üçüncü bir kavil deðildir.

METÝN

Ýnsan, cin, melek, duvar ve eþek gibi dileði bilinmeyen þeylerin zikri geçen hususatta hükmü de böyledir. Ýki nev´i ortak zikretmesi de böyledir. Meselâ Allah dilerse, Zeyd ve dilerse demesi bu kabîldendir ki asla talâk vâki olmaz. "Ýlla , inlem, iza, mâ, mâlemyeþe´" kelimeleri de in gibidirler. "Baban olmasa sen boþsun. güzelliðin olmasa sen boþsun, seni sevmem olmasa sen boþsun." gibi sözler de istisnadan sayýlýr. Bunlarla talâk vâki olmaz. Hâniyye. Sübhanallah sözü de istisnadan sayýlýr. Bunu Kemâl b. Hümam Fetva´sýnda zikretmiþtir. Bir adam karýsýna: Sen üç defa boþsun ve üç defa inþaallah yahut kölesine: Sen hürsün ve hürsün inþaallah derse karýsý üç defa boþ olur. Ýmam-ý A´zam´a göre köle de âzâd olur. Çünkü ikinci söz hükümsüzdür. Onu te´kid yapmaya da imkân yoktur. Çünkü ve edatýyla ayrýlmýþtýr. Hürsün hür yahut hür ve âzâdsýn demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü te´kid ve atf-ý tefsir olur. Bu suretle istisna sahih olur.

Ýlla: Meðer ki, Ýnlem: -madý ise, Ýza: Vakitte, Mâ:Eðer, Mâlemyeþe: Dilemedikçe demektir.

ÝZAH

«Dileði bilinmeyen þeylerin hükmü ilh...» ifadesi tahsisden sonra ta´mimdir. Çünkü Allah Teâlâ Hazretleri dilediði bilinmeyenlerdendir. Musannýf bu misâllerle muradý insan gibi dilemesi olanlarla duvar gibi aslâ dilemesi olmayan þeylere ta´mim etmek istemiþtir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Zikri geçen hususatta» yani dilemeye tâlik hususunda hükmü de böyledir. Yani Allah´ýn dilemesine tâlik gibidir. H.

«Ýki nev´i ortak zikretmesi de böyledir.» Meselâ Allah dilerse ve Zeyd dilerse demesi bu kabîldendir.

«Aslâ talâk vâki olmaz.» Yani Zeyd dilese bile talâk vâki olmaz. Bahýr.

«Ýllâ» yani kocasý meðerki Allah dilemiþ olsa derse inþaallah demiþ gibi olur. Bu illânýn þart mânâsýna gelen in ile nefy mânâsýna gelen lâ´dan mürekkep olmasý ihtimali de vardýr.

TENBÝH: Valvalciyye´de zikredildiðine göre bir adam: "Ben fülanla ancak unutarak konuþurum" der de, unutarak konuþursa, sonra bilerek konuþtuðunda yemini bozulur. "Meðerki unutmuþ olayým." demesi bunun hilâfýnadýr. Bu sefer yemini bozulmaz. Fark þudur: Birincide bu adam sözünü mutlak býrakmýþ; yalnýz unutarak konuþmasýný istisna etmiþtir. Ýkincide ise yemini unutmakla sýnýrlandýrmýþtýr.

«Ýnlem» yani Allah dilemediyse demektir. Bir adam: Allah Teâlâ dilerse sen bir talâk boþsun; ve Allah Teâlâ dilemezse iki talâk boþsun." derse hiç bir þey vâki olmaz. Birinci sözde bir þey olmamasý istisnadan dolayýdýr. Ýkincide ise talâk vâkidir desek Allah Teâlâ´nýn onu dilediðini biliriz. Çünkü vuku dilemeye delildir. Her þey Allah Teâlâ´nýn dilemesiyle olur. Halbuki bu adam talâký Allah Teâlâ´nýn dilemesine deðil dilememesine tâlik etmiþtir. Binaenaleyh bizzarure talâkýn îkâ´ý bâtýl olur. Bahýr. Bu mesele üzerine sözün tamamý Telvîh´de zarf mânâsýna gelen fî bahsindedir.

«Mâ» yani mâþâallah sözüyle talâk vâki olmaz. Mâ kelimesini masdariyet mânâsýna alýrsak talâk vâki olmayacaðý zâhirdir. Çünkü þübhe ifade eder. Bu kelimeyi ism-i mevsul mânâsýna alýrsak yine talâk vâki olmaz. Çünkü "Sen Allah´ýn dilediði talâkla boþsun." mânâsýna gelir. Allah´ýn dileyip dilemediði ise bilinmez. Zira ismet yakînen sâbittir, þekle zâil olmaz. Bunu Nehir sahibi söylemiþtir.

«Mâlemyeþe´»in mânâsý: Allah senin talâkýný dilemediði müddetçe sen boþsun demektir .Bununla talâk vâki olmamasýnýn vechi inlemde geçen gibidir. T.

«Baban olmasa ilh...» ifadesinin istisna olmasý þundandýr: Olmasa sözü cezanýn yani talâkýn meydana gelememesi þart bulunduðundandýr. Þart da babadýr yahut kadýnýn güzelliðidir.

«Fetva´sýnda zikretmiþtir.» Her halde þârih bunu Ýbn-i Hümam´a nisbet edilmiþ bir fetvada görmüþ olacak. Çünkü biz onun fetva kitabý olduðunu iþitmedik. Zâhire bakýlýrsa bu rivâyet ondan sâbit deðildir. Zira Fethü´l-Kadir´de zikrettiðine muhâliftir. Orada þöyle demiþtir: "Az bir zikirle sözü birbirinden ayýrmakta hilâf olduðu görülüyor. Çünkü Neyâzil´de: Bir adam vallahi fülanca ile konuþmam. Ýnþaallah Allah´dan istiðfar ederim dese diyâneten istisna yapmýþ sayýlýr, kazaen sayýlmaz denilmiþ, Fetâvâ´da ise: Bir adama yemin verdirmek ister de gizlice istisna yapacaðýndan korkarsa ona yemin ettirir, yeminin sonunda bitiþik olarak sübhanallah demesini veya baþka birþey söylemesini emreder." denilmektedir. En güzeli "zikirle fâsýla yapýlarak istisna sahih olmaz" demektir. Görüyorsunki bu sübhanallah gibi kelimelerin yeminin akabinde fâsýla sayýlacaðý ve istisnayý bozacaðý hususunda açýktýr. Bunun istisna olduðunu ise kimse söylememiþtir.

«Çünkü te´kid» sözü hürsün hür ifadesine râci´dir. Fetih sahibi diyor ki: "Bunun kýyasý ve edatý olmaksýzýn üç defa tekrarlanýrsa onun gibi olmaktýr." Atf-ý tefsir sözü de hür ve âzâdsýn ifadesine râci´dir. Yani ibârede lef ve neþr-i müretteb vardýr. Hür ve hürrü atf-ý tefsir yapmamasý atf-ý tefsir baþka lâfýzla olduðu içindir. Nitekim Fetih´de belirtilmiþtir.

METÝN

Kezâ Allah dilerse sen boþsun sözüyle talâk vâki olur. Zira bu söz Tarafeyn´e göre tatlîk, Ebû Yusuf´a göre tâliktir. Çünkü bozan kýsým icaba bitiþmiþtir. Onun için talâk vâki olmaz. Nitekim sona býraksa talâk vâki olmazdý. Hilâfýn bunun aksine olduðunu söyleyenler de vardýr.

ÝZAH

«Bu söz Tararfeyn´e göre tatlîktýr ilh...» Bilmelisinki Allah Teâlâ´nýn dilemesini tâlik Ýmam-ý A´zam´la Ýmam Muhammed´e göre ibtaldir. Yani sâbýk icabýn hükmünü kaldýrmaktýr. EbûYusuf´a göre ise tâliktýr. Onun için de sair þartlarda olduðu gibi bitiþik bulunmasýný þart koþmuþtur. Tarafeyn´in delili þudur: Allah Teâlâ´nýn dilediðini bilmeye yol yoktur. Binaenaleyh bu ibtaldir. Geri kalan þartlar bunun hilâfýnadýr. Ne olursa olsun sen boþsun inþaallah gibi sözlerle talâk vâki olmaz.

Evet, hilâfýn semeresi bazý yerlerde kendini gösterir. Bunlardan biri þartý önce zikredip cevabýný fâ edatýyla baðlamamaktýr. Meselâ inþaallah sen boþsun demek böyledir. Tarafeyn´e göre talâk vâki olmaz. Çünkü ibtaldir, deðiþmez. Ebû Yusuf´a göre talâk vâki olur. Çünkü tâlik vâcib olan yerde fâ edatý olmaksýzýn yapýlamaz. Biri de bir kimsenin talâka yemin etmemeye yemin etmesi ve bunu söylemesidir. Tâlik olduðuna göre yemini bozulur, ibtal olduðuna göre bozulmaz. Nitekim gelecektir.

Zeylaî, Ýbn-i Hümam ve diðerlerinin anlattýklarý budur. Mevahibü´r Rahmân metninde de bunun misli vardýr. Orada þöyle denilmiþtir: "Ebû Yusuf inþaallahý tâlik saymýþ, Tarafeyn ise ibtal için olduðunu söylemiþlerdir. Bununla fetva verilir. Fâ edatýný kullanmadan inþaallah sen þöylesin derse birinciye göre talâk vâki olur, ikinciye göre hükümsüz kalýr." Lâkin Mecma´ metninde bunun aksi zikredilmiþtir. Onun ifadesi þudur: "Ýnþaallah sen boþsun sözünü Ebû Yusuf tâlik, Tarafeyn ise boþamak saymýþlardýr. Bahýr sahibi onu yukarýda geçene yorumlamýþtýr. Ama söz götürür.

Çünkü tâlik ile tatlîký karþýlaþtýrmak Ebû Yusuf´un kavline göre talâk olmamayý iktiza eder. O tâlika kâildir. Talâk vukuu Tarafeyn´in kavline göredir. Halbuki bunu Mecma´ sahibi þerhinde açýklamýþtýr. Þübhesiz ev sahibi daha iyi bilir. Bunu Dürerü´l-Bihâr þârihi dahi açýklamýþ, evvela Ebû Yusuf´un bunu tâlik saydýðýný söylemiþtir. Çünkü ibtal eden kýsým icaba bitiþince onun hükmünü ibtal eder. Sonra Tarafeyn´in bunu tenciz saydýklarýný belirtmiþtir. Çünkü iki cümleyi birbirine baðlayan fâ edatý bulunmayýnca sen boþsun sözü müneccez olarak kalýr.

Tatarhâniyye´de þöyle denilmektedir: "Ýnþaallah sen boþsun der de fâ edatýný zikretmezse bu söz Ebû Hanife´yle Ebû Yusuf´un kavline göre sahih bir istisnadýr. Valvalciyye sahibi biz bununla amel ederiz demiþtir. Muhît´te beyan edildiðine göre Ýmam Muhammed: Bu istisnanýn münkatý olduðunu söylemiþtir. Kazaen talâk vâkidir. Bu sözle istisnayý murad etmiþse diyâneten de tasdik olunur. Bu vecihle hilafý Kudûrî de zikretmiþtir. Hâniyye´de ise Ebû Yusuf´un kavline göre boþ olmaz. Ýmam Muhammed´in kavline göre boþ olur. Fetva Ebû Yusuf´un kavline göredir denilmektedir." Bunun bir misli de Zahîre´dedir. Hâniyye´de bundan önce tâlik bâbýnýn baþýnda Zeylaî´den ve diðerlerinden naklettiðimiz gibi sözler zikredilmiþtir.

Hâsýlý Ýmam Ebû Yusuf dilemek tâliktýr demektedir. Lâkin onun kavline göre tahriçde ihtilâf edilmiþ, bazýlarý sair þartlarda olduðu gibi cevabda fâ lâzým olacaðýný söylemiþ; fâ bulunmazsa talâk vâkidir demiþlerdir. Bazýlarý cevabda fâ lâzým gelmiyeceðine kâil olmuþtur. Binaenaleyh talâk vâki deðildir. Ýmam Muhammed bunun ibtal olduðuna kâildir. Onun kavline göre dahi tahriç muhteliftir. Bazýlarý cevabda fâ edatý bulunarak rabt sahih olursa o zaman ibtaldir. Þayet fâ´nýn vâcib olduðu yerde fâ atýlýrsa müneccez olarak talâk vâkidir demiþlerdir. O zaman boþamak için kullanýlmasýnýn mânâsý budur. Birtakýmlarý bu Ýmam Muhammed´e göre mutlak surette ibtal içindir. Binaenaleyh ibâreden fâ düþse bile talâk vâki olmaz demiþlerdir.

Ebû Hanife´ye gelince: Bazýsý onun Ebû Yusuf´la bazýsý da Ýmam Muhammed´le beraber olduðunu söylemiþlerdir. Bu izahtan anlaþýlýr ki, Bahýr´deki "Tâliktýr denildiðine göre fâ zikredilmezse talâk vâki olmaz. Fetih sahibinin tevehhümü buna muhâliftir. O talâk vâki olacaðýný söylemiþtir." ifadesi söz götürür. Çünkü gördün, tahriç muhteliftir. Kezâ anlaþýldýki Fetih´deki: "Ebû Yusuf onun ibtal için olduðuna kâildir. Hâniyye sahibi bunu açýklamýþtýr." ifadesi iþittiklerine muhâliftir. Þu da var ki benim Hâniyye´de gördüðüm bu sözün ona göre tâlik için olmasýdýr. Kezâ oradaki Mecma´ þerhinin sözü yanlýþtýr ifadesi de öyledir. Nehir sahibi de ona uymuþtur. Bu söz ihtimalden uzaktýr. Biliyorsun ki o bir çok muteber kitablara muvafýktýr. Kudûrî de bunu açýklamýþtýr. Olsa olsa bu iki kavlin biridir. Burasý Fetih, Bahýr ve Nehir sahibleriyle diðerlerine gizli kalmýþtýr. Bu makamýn izahýný ganimet bil. Zira burada bir çok ayaklar kaymýþtýr.

«Çünkü bozan kýsým icaba bitiþmiþtir.» ifadesi tâliktir sözünün illetidir. Nitekim Dürerü´l-Bihâr þerhinden naklen yukarýda geçti. Bozandan murad inþaallah sözüdür. Çünkü bu sahih bir istisnadýr. Velevki cevabýndan fâ edatý düþmüþ olsun. Nitekim Tatarhâniyye´den naklen geçti. Binaenaleyh icab hükümsüz kalýr. Ýcab "sen" sözüdür ve vâki olmaz. Bahýr sahibi bunu müþkül görerek: "Tâlikýn muhtezasý fâ bulunmadýðý vakit talâkýn vukuudur. Çünkü rabt edatý yoktur." demiþtir. Remlî kendisine Valvalciyye´nin þu sözüyle cevap vermiþtir: "Bundan maksad tâliký deðil hükmü yok etmektir. Yok etmekte ceza harfine hâcet yoktur. Þu haneye girersen sen boþsun sözü bunun hilâfýnadýr. Zira ondan maksad tâliktýr. Böylece birbirlerinden ayrýlýrlar."

Ben derim ki: Bu tahriçden biridir. Mecma´ ve diðer kitablarda tutulan yol budur. Diðer tahrice göre tâlikýn fâ´sýz sahih olmamasýdýr -ki Zeylaî ve baþkalarýndaki budur- Bununla talâk vâki olur. Nitekim yukarýda geçti.

«Hilâfýn bunun aksine olduðunu söyleyenler de vardýr.» Yani hilâf dilemeye tâlik ibtal midir tâlik midir meselesindedir. Metnin meselesinde deðildir. Bazýlarý bu Ebû Yusuf´a göre ibtal, Ýmam Muhammed´e göre tâlikdýr demiþlerdir. Böyle diyenler Ebû Hanife´den bahsetmemiþlerdir. Ama metnin meselesindeki hilâfý murad etmiþ olmasý ihtimali vardýr. Yanibazýlarýna göre Ebû Yusuf´a göre talâk vâkidir. Tarafeyn´e göre vâki deðildir. Nitekim Zeylaî ile diðer ulemadan naklen yukarýda geçti.

METÝN

Herhalde müftâbih olan kavil dileði evvel söyler de (Arapçada) fâ´yý zikretmezse talâk vâki olmamaktýr. Fâ´yý zikrederse bilittifak talâk vâki olmaz. (Bittabi bu Arapçaya mahsustur.) Nitekim Bahýr, Þürunbulâliyye, Kuhistânî ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Bellenilmelidir. Bunun semeresi talâka yemin etmemeye yemin eden de bunu söyleyen kimsede zâhir olur ki, tâlik diyene göre yemini bozulur, ibtaldir diyene göre bozulmaz. Sen Allah´ýn meþietiyle veya iradesiyle veya mahabbetiyle yahut rýzasiyle boþsun sözüyle kadýn boþ olmaz. Çünkü (ile diye tercüme ettiðimiz) bâ edatý ilsak (yani hükmü yapýþtýrmak) için kullanýlýr. Binaenaleyh cezayý þarta ilsaka benzer. Bunu yani meþiet ve diðer kelimeleri köleye izafe ederse temlîk olur ve meclise münhasýr kalýr. Nitekim geçmiþti. Sen Allah´ýn emriyle veya hükmüyle yahut kazasýyla veya izniyle veya ilmiyle yahut kudretiyle boþsun derse derhal talâk vâki olur. Allah Teâlâ´ya veya kula izafe edilmiþ olmasý birdir. Zira böyle bir sözle örfen tenciz kasdedilir. Sen hâkimin hükmüyle boþsun demesi bu kabîldendir. Bu sözü (Arapçada) bütün vecihlerde lâm ile söylerse hepsinde talâk vâki olur. Çünkü lâm ta´lil bildirir. (Arapçada) fi edatýyla söylerse Allah Teâlâ´ya izafe ettiðinde bütün vecihlerde talâk vâki olmaz. Çünkü fi edatý þart mânâsýnadýr. Ancak ilim kelimesinde derhal talâk vâki olur. Kudret kelimesiyle aczin zýddýný niyet ederse onunla da derhal talâk vâki olur. Çünkü ilim gibi Allah Teâlâ´nýn kudreti de kesin olarak mevcuddur. Bu kelimeleri kula izafe ederse ilk dördünde ve heva ve rü´yet gibi bunlarýn mânâsýndaki kelimelerde temlîk, diðerlerinde tâlik olur ki, bunlar altýdýr.

ÝZAH

«Herhalde» yani ister tâlik veya ibtal Ebû Yusuf´un kavli olsun, ister baþkasýnýn kavli olsun fetva talâk yoktur diye verilir. Musannýfýn tuttuðu yol müftabih kavlin hilâfýnadýr.

«Bilittifak talâk vâki olmaz.» Çünkü o zaman tâlikin sahih olduðunda þübhe yoktur.

«Bunun semeresi ilh...» Buradaki zamirin þârihin sözünde mercii yoktur. Çünkü zamir þartý geriye býrakýr da sen boþsun inþaallah derse yahut þartý öne alýr da cevabýný fâ ile zikrederse oraya râci´dir. Bu Tarafeyn´e göre ibtal, Ebû Yusuf´a göre tâlik olur. Yukarýda arzetmiþtik ki hilâfýn semeresi bir kaç yerde zâhir olur. Onlardan biri metindeki meseledir. Yani þartý öne alýr, cevabýnda da fâ zikretmezse meselesidir. Nitekim izah etmiþtik. Biri de bu meseledir. Bunun beyaný Hâniyye´deki ifadedir: Orada þöyle denilmiþtir: "Koca senin talâkýna yemin edersem sen boþsun der de sonra kadýna sen boþsun inþaallah cümlesini söylerse EbûYusuf´un kavline göre karýsý boþ olur. Ýmam Muhammed´in kavline göre boþ olmaz. Çünkü Ebû Yusuf´un kavline göre sen boþsun inþaallah sözü þart ve ceza bulunduðu için yemindir. Ýmam Muhammed´in kavline göre yemin deðildir." Yani ona göre bu söz ibtal içindir. Fetvanýn buna göre olduðunu arzetmiþtik. Bu söylediklerimizden anlaþýlýr ki. "onu söylerse" cümlesindeki zamir þartý geriye býraktýðý zamana râci´dir. Sen boþsun inþaallah demiþtir yahut öne alýp rabt fâ´sý getirdiðine göredir.

Râfii diyor ki: Bilâkis zamirin mercii vardýr. O da birinci ihtimale göre hilâftýr. Ýkinci ihtimale göre cümleden anlaþýlan mânâdýr. Halbuki Ebu Yusuf tâlik olur desede bunda yine ibtâl olduðunu kabul etmektedir. Þârihin ta´lil yaparken: "Ýbtâl eden kýsmý icaba bitiþdiði için ilh..." demesi buna delildir.

«Rizasiyle...» Riza failine itiraz etmemektir. Velevki onunla birlikte sevgi olmasýn. T.

«Çünkü bâ ilsak içindir.» Yani bu edatýn hakiki mânâsý yapýþtýrmaktýr. Þu halde bu dört kelimeden birine talâkýn vukuu yapýþýr. Ama bunlar gaibtir, bilinmezler. Onun için kadýn þübheyle boþ düþmez. T.

«Meclise münhasýr kalýr.» Yani öðrendiði meclise münhasýr kalýr. O mecliste dilerse kadýn boþ düþer, dilemezse emir elinden çýkar. «Nitekim geçmiþti.» Yani meþiet faslýnda geçmiþti. H.

«Örfen tenciz kasdedllir.» Binaenaleyh ben tâliki kasdetmiþtim þeklindeki iddiasý tasdik olunmaz. Fakat zâhire göre diyâneten tasdik olunur.

«Bu sözü» yani bu on sözden birini demektir.

«Çünkü lâm ta´lil bildirir.» Yani talâk îkâ´ýnýn illetini bildirir. Meselâ sen þu haneye girdiðin için boþsun der. Fetih. Talâk îkâ´ý ise illetinin bulunmasýna baðlý deðildir. Nitekim geçmiþti. Binaenaleyh "Dilemek ve benzerleri bilinen þeyler deðildir. Allah Teâlâ´nýn talâký sevmesi de yoktur." þeklinde bir itiraz vârid olamaz.

«Çünkü fi edatý þart mânâsýnadýr.» Binaenaleyh bilinemeyen bir þeye tâlik olur. Deniliyor ki: "Þart mânâsýnadýr sözünde onun hâlis þart olmadýðýna iþaret vardýr. Hâlis þart olsa talâk ondan sonra olurdu. Halbuki birlikte olmaktadýr." Bu sözün semeresi þurada görülür: Bir adam ecnebî bir kadýna sen nikâhýnda boþsun der de o kadýnla evlenirse kadýn boþ olmaz. Nasýlki nikâhýnla birlikte dese boþ olmazdý. Ama seninle evlenirsem demesi bunun hilâfýnadýr. Telvîh. Çünkü talâk ancak nikâhtan sonra olur.

«Derhal talâk vâki olur.» Çünkü bunu hiç bir halde Allah Teâlâ´dan nefy etmek sahih deðildir. O olmuþu da bilir, olacaðý da. Binaenaleyh bu söz mevcud bir þeye tâlik olur, îkâ´ sayýlýr. Zeylaî.

«Aczin zýddýný niyet ederse» yani kelimenin hakikatini niyet ederse demek istiyor. Çünkükudret aczin zýddý olan bir sýfattýr. Binaenaleyh mevcud bir þeye tâlik olur. Ama bu kelimeyle takdir mânâsýný niyet ederse talâk vâki olmaz. Çünkü Allah Teâlâ bir þeyi takdir eder, bazen etmez.

«Rü´yet...» Ekseriyetle gözle görmek mânâsýna kullanýlan bir masdardýr. Kalb gözüyle görmenin masdarý rey, uyku gözüyle görmenin masdarý da rüyadýr. Bunlarýn her biri diðerinin mânâsýnda kullanýlýr. Burada da bu kabîldendir. Çünkü kadýnýn talâkýný görmek gözle deðil kalble olur.

METÝN

Sonra bu on kelime ya Allah´a izafe edilir yahut kula. Böylece yirmi olur. Bunlar da ya bâ yahut lâm veya fi edatlarýyla zikredilir ve altmýþ olurlar. Bezzâziye´de: "Bir kimse talâký yazar da yazýyý istisna ederse sahih olur." denilmiþtir. Ýmâdiyye´den naklen yukarýda geçtiðine göre bunlarýn mecmuu 180 olur. "Allah nasýl dilerse sen öyle boþsun." sözü ile kadýn ric´î talâkla boþ olur. Sen üç defa boþsun yalnýz biri müstesna sözüyle iki talâk: üç defa boþsun ikisi müstesna sözüyle bir talâk; üç defa boþsun üçü müstesna sözüyle üç talâk vâki olur.

ÝZAH

«Bunlar da ya bâ ilh...» Þârih (in) edatýný taksimden düþürmüþtür. Nitekim musannýf da onun hakkýnda söylenecek sözlerin bakiyyesini terketmiþtir. Ýn´in hükmü kýsaca þudur: Bu kelime diðer on kelimenin içinde Allah Teâlâ´ya izafe edilirse ya ibtal yahut tâlik içindir. Kula izafe edilirse temlîktir. Bahýr sahibi diyor ki: "Hâsýlý in edatýný zikrederse hiç birinde talâk vâki olmaz." Yani Allah´a izafe edilirse demek istiyor. Þu halde kýsýmlar seksen olur. H.

Ben derim ki: musannýfýn da baþkalarý gibi zikrettiðine göre ilk dört kelime temlîk içindir. Bunu bâ ve fi edatlarýyla birlikte zikretmiþse de lâkin onlar þart mânâsýna gelir. Þart edatlarýnýn aslý in´dir. Binaenaleyh geriye kalan altý kelime asla temlîk için olamaz. Sonra gördüm ki Zeylaî bunu açýklamýþ ve þöyle demiþtir: "Hâsýlý bu lâfýzlar ondur. Dördü temlîk ifade eder. Onlar da meþiet kelimesiyle arkadaþlarýdýr. Altýsý temlîk için deðildir. Onlar da emir ve arkadaþlarýdýr." Bu izaha göre bu kelimeler þart edatý olan in ile kula izafe edilirlerse ilk dördü temlîk ifade eder ve meclise baðlý kalýr. Kalan altýsý tâlik içindir. Meclise baðlý kalmaz.

Demek oluyor ki Bahýr sahibinin: "Hiç birinde talâk vâki olmaz." sözü Allah Teâlâ´ya izafe edilirse asla vâki olmaz. Kula izafe edilirse derhal vâki olmaz mânâsýnadýr. Anla! Lâkin Bahýr sahibine Tahtâvî´nin dediði gibi þu itiraz vârid olur: Bu musannýfýn: "Ýlim Allah Teâlâ´ya izafe edilirse" sözüne aykýrýdýr. Çünkü burada talâk vâki olur. Musannýf bunun illetini gösterirken: "Bu mevcud bir þeye tâlik yapmaktýr. Binaenaleyh tenciz olur." demiþtir.

«Ýmâdiyye´den naklen yukarýda geçtiðine göre» yani "Talâk kelimesini söyler de ona bitiþik olarak istisnayý yazarsa yahut bunun aksini yaparsa veya istisnayý yazdýktan sonra silersetalâk vâki olmaz." diye geçmiþti.

«Bunlarýn mecmuu 180 olur.» Bu hesap yanlýþtýr. Doðrusu 240 olur. Çünkü Bezzâziye´de zikredilen bir surettir. O da talâk ve istisnayý beraberce yazmaktýr. Ýmâdiyye´deki de üç surettir. Altmýþý dörtle çarparsak 240 eder. Hatta bundan da ziyadedir. Þöyle ki: Bu on kelime ya Allah Teâla´ya ya dilediði bilinen kuluna yahut dilediði bilinmeyen bir þeye izafe olunur. Bunlarýn üçüne birden veya ikisine izafe edildiði de olur. Þu halde yedi suret meydana gelir. Yediyi onla çarpýnca yetmiþ olur. Bunlarýn her birinde in, bâ, lâm veya fi edatlarýndan biri kullanýlýr ki, böylece yetmiþ adedi dört ile çarpýlýnca ikiyüz seksene bâlið olur. Bunlarýn her birinde talâk ve istisnayý veya mânâsýný söyler yahut ikisini de yazar yahut yazdýktan sonra ikisini de siler veya talâký yahut istisnayý siler. Yahut talâký söyler ötekini yazar veya bunun aksini yapar, yahut bütün yazdýklarýný siler. Böylece suretlerin sayýsý olan 280 sekizle çarpýlýnca 2240 eder.

«Kadýn ric´î talâkla boþ olur.» Çünkü Allah Teâlâ´nýn meþietine izafe edilen talâkýn hal ve keyfiyyetidir. Yani bir mi, fazla mý, ric´î mi, bâin mi olacaðýdýr. Aslý deðildir. Binaenaleyh en azý vâki olur. Çünkü kesin olarak bilinen odur. O da bir talâk-ý ric´îdir.

«Sen üç defa boþsun yalnýz biri müstesna...» ifadesiyle musannýf ta´tilî istisnadan sonra tahsîli istisnaya baþlýyor. Nitekim Kuhistânî zikretmiþtir. Bahýr´da þöyle denilmektedir: "Ýstisna iki nev´îdir. Biri örfî olup yukarýda geçen dilemeye tâlik meselesidir. Biri de vaz´îdir. Burada murad odur. Vaz´î istisna: Arapçada illâ ve arkadaþlarý olan diðer istisna edatlarýndan biriyle illâdan sonra zikredilen kýsmýn cümlenin baþýndan murad olmadýðýný beyandýr. Bu beþ þeyle bâtýl olur. Bunlar: Kasden susmak, müstesna minhe ziyade etmek, ona müsavî olmak, bir talâkýn bazý kýsýmlarýný istisno etmek ve bir kýsmý ibtal etmektir.

Meselâ sen iki talâk boþsun iki daha boþsun ancak üç müstesna sözü böyledir. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiþtir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Demek istiyor ki iki tane ikinin birinden üçü çýkarmak hükümsüzdür. Fetih´de Müntekâ´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Sen üç talâk boþsun ve üç daha ancak dördü müstesna derse Ýmam-ý A´zam´a göre üç talâk boþ olur. Çünkü ve üç daha sözü fâsýladýr, hükümsüzdür. Ýmameyn´e göre ise iki talâk vâki olur. Bu adam sen altý talâk boþsun ancak dördü müstesna demiþ gibidir. "Sen üç defa boþsun yalnýz biri veya ikisi müstesna" derse sözünü açýklamasý istenir. Açýklamadan ölürse kadýn bir talâk boþ olur. Sahih olan budur. Bir rivâyete göre iki talâk boþtur."

«Üç defa boþsun ikisi müstesna sözüyle bir talâk» vâki olur. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre böyle demesi sahih deðildir. Lisan ulemasýndan bir taifenin kavilleri de budur. Ýmam Ahmed de buna kâildir. Tahkîký Fetih´dedir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 19:46:28
HASTANIN TALÂKI BÂBI



METÝN


Musannýfýn bu ünvaný vermesi hastalýk olduðu içindir. Buna fâr (kaçan) da derler. Çünkü kadýnýn mirâsçý olmasýndan kaçmaktadýr. Binaenaleyh kadýnýn iddeti tamam oluncaya kadar kasdettiði þey kendisine tatbik edilir. Bazen kaçaklýk kadýndan olur. Nitekim gelecektir. Bir kimsenin haline hastalýk veya baþka bir sebeble helâk galebe çalarsa, meselâ hastalýk bîtap düþürerek onun sebebiyle evinin dýþýndaki içlerini görmekten âciz kalýrsa yahut kendinden daha kuvvetli bir adamla mübâreze eder veya kýsâs yahut recm için öldürülmeye gönderilir yahut geminin bir tahtasý üzerinde kalýr veya yýrtýcý bir hayvanýn pençesine düþüp aðzýnda kalýrsa, o kimse karýsýný boþamakla mirâs kaçýran sayýlýr.

ÝZAH

Hastalýk ârizi þeylerden olduðu için musannýf onu geriye býrakmýþtýr.

«Bu ünvaný vermesi hastalýk asýl olduðu içindir.» Yani baþlýkta hastayý zikretmekle yetinmesi hastalýk asýl olduðu içindir. Yoksa "Bir kimsenin haline hastalýk veya baþka bir sebeble helâl galebe çalarsa ilh..." demesi hasta olmayan hakkýnda da hükmün bu olduðunu açýk açýk göstermektedir. Ancak bu bâbta asýl olan hastadýr. Hasta hükmünde olan baþkalarý ona katýlýrlar. Bazýlarý: "Hastadan murad mecazen helâk hâli galebe çalandýr. Binaenaleyh baþkasýna da þâmildir. demiþlerdir.

«Çünkü kadýnýn mirâsçý olmasýndan kaçmaktadýr.» Yani görünürde bundan kaçmaktýr. Velevki bazen kaçmayý kasdetmemiþ olsun.

«Kasdettiði þey kendisine tatbik edilîr.» sözü kadýnýn ona mirâsçý ol-masýnýn vechini beyandýr. Bu hüküm mûrisini öldürene kýyasen verilir. Zira her ikisinin yaptýklarý iþ fâsid bir maksadla iþlenen haramdýr. Meselenin tam izahý Fetih´dedir. Bundan dolayýdýr ki Bahýr sahibi: "Ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre hasta kocanýn karýsýný boþamasý câiz deðildir. Çünkü kadýnýn hakký onun malýna teallûk etmiþtir. Meðerki kadýn boþanmaya razý olsun." demiþtir.

Nehir sahibi ise þöyle demektedir: "Bu söz götürür. Çünkü þeriat sahibi o kimsenin kasdýný kendisine iade edince ancak ibtal suretini yapabilir, yoksa hakikatini deðil. Düþün!" Þöyle denilebilir: Bu kasid haram olmasa þeriat sahibi onu kendisine iade etmezdi. Nasýl ki mirâsýný hemen almak için mûrisini öldürene öyle yapmýþtýr. Sonra Mültekât´tan naklen Tatarhâniyye´de þunu gördüm: "Ýmam Muhammed demiþtir ki; hastalanan bir adam karýsýyla zifaf olmuþsa karýsýný boþamasý mekrûhtur. Zifaf olmadan önce boþamasý mekrûh deðildir."

«Kadýnýn iddeti tamam oluncaya kadar...» Çünkü mirâs ya neseb yahut sebeble alýnýr. Sebeb karý-koca olmak ve kölenin âzâd edilmesidir. Birbirlerinden ayrýlmakla karý-kocalýk sona erer. Bu Ýmam Mâlik´in hilâfýna iþarettir.

«Nitekim gelecektir.» Yani musannýfýn: "Kadýn hasta olduðu halde ayrýlmanýn sebebine teþebbüs ederse ilh..." dediði yerde gelecektir. T.

«Ýþleri görmekten âciz kalýrsa ilh...» Fakat evinin içindeki abdest almak, helâya gitmek gibi iþlerini görebilirse mirâs kaçýran sayýlmaz. Hidâye sahibi bunu döþeðe düþen diye tefsir etmiþtir. Bundan murad saðlam kimselerin yaptýðý gibi ihtiyaçlarýný görememesidir. Bu birinciden daha sýký bir tariftir. Çünkü döþeðe düþmüþ olmak ev içindeki iþlerini görmekten âciz kalmayý, muteber saymayý gerektirir. Bunlara kâdir olursa mirâs kaçýrmýþ sayýlmaz. Fetih sahibi bunu sahih bularak þöyle demiþtir: "Ama ev içindeki iþlerini görür de dýþarýdaki iþleri göremezse sahih olan kavle göre o adam saðlamdýr."

Ben derim ki: Bütün bu sözlerin muktezasý þudur: Bu adam helâký galib bir hastalýða tutulmuþ fakat iþlerini görmekten âciz deðilse mirâs kaçýran sayýlmaz. Nasýl ki hastalýða ilk tutulduðunda hâli böyledir. Nuru´l-Ayn´da bildirildiðine göre Ebu´l-Leys: "Ölüm hastasý sayýlmak için döþeðe düþmüþ olmasý þart deðildir. Ýtibar galebeyedir. Bu hastalýktan ekseriyetle ölünürse o ölüm hastalýðýdýr. Velevki evinden çýkabilir olsun. Sadru´þ Þehid bununla fetva verirdi." demiþtir. Sonra Muhit sahibinden þunu nakletmiþtir: "Ýmam Muhammed Asýl nâmýndaki eserinde birtakým meseleler zikretmiþtir ki, bu meseleler döþeðe düþmenin deðil ekseriyetle helâl korkusunun þart olduðunu gösterirler." Tamamý ileride gelecektir.

"Yahut kendinden daha kuvvetli bir adamla mübareze ederse" cümlesi hasta hükmünde olan saðlam kimsenin hükmünü beyandýr ki, onun haline galebe çalan da helâktýr. Nitekim Nihâye ve diðer kitablarda beyan edilmiþtir. Daha doðrusu ekseriyetle helâkýndan korkulan demektir. Velevki helâk vukuu galib olmasýn. Zira mübârezede helâk galib deðildir. Meðerki kendi akranýndan olmayan biriyle mübârezeye çýktýðýný bilsin. Helâk korkusunun galebe çalmasý bunun hilâfýnadýr. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Bu ifadenin bir misli de Fetih´dedir.

Bunun muktezasý kendinden daha kuvvetli diye kayýdlamamanýn evla olmasýdýr. Onun için Kenz ve diðer kitablarda kayýdlanmamýþtýr. Þuna binaen ki burada muteber olan helâk korkusunun galebe çalmasýdýr. Helâkýn galebe çalmasý deðildir. Zira harp safýndan çýkarak bir adamla mübâreze yapan kimsede helâk korkusu gâlibdir. Velevki o adam kendisinden daha kuvvetli olmasýn. Ama helâk galib deðildir. Meðerki mübâreze yaptýðý þahsýn kendinden daha kuvvetli olduðunu bilmiþ olsun.

Musannýfýn tuttuðu yol Nihâye´nin sözüne mebnîdir. Nihâye´de muteber olan helâkýn galebe çalmasýdýr denilmiþtir. Nehir sahibi de bu yoldan yürümüþ ve "Onun içindir ki bazýlarý bu meseleyi mübârezeye çýkan kendi akranlarýndan olmadýðýný, bilâkis kendinden daha kuvvetli olduðunu bilirse diye kayýdlamýþlardýr." demiþtir. Bu izahatýmýzdan anlaþýlýr ki, kitabýmýzýnmetni Bahýr sahibinin ihtiyar ettiði kavle muhâliftir.

«Yahut geminin bir tahtasý üzerinde kalýrsa» sözü o adamýn fâr sa-yýlmasý için geminin parçalanmasýnýn þart olduðu zannýný vermektedir. Halbuki öyle deðildir. Mebsût´ta þöyle denilmektedir: "Dalgalar birbirine çarpar da boðulmaktan korkarsa o kimse hasta gibidir." Bedâyý´da da böyle denilmiþtir. Ýsbîcâbî ise bunu: "Bu dalgadan ölürse..." diye kayýdlamýþtýr. "Dalga sükûnet bulur da sonra ölürse karýsý mirâsçý olmaz." demiþtir. Bahýr.

Ben derim ki: Bu mübârezede ve diðerlerinde de þarttýr. Nitekim gelecektir,

«Aðzýnda kalýrsa» o kimse fâr sayýlýr. Fakat hayvan onu býrakýrsa helâkýný mûcib olacak þekilde yaralamadýkça saðlam hükmündedir. Nitekim geçen izahattan da anlaþýlmaktadýr.

"Mirâs kaçýran sayýlýr." Yani o haldeyken boþamakla karýsýný mirâsýndan mahrum etmek ister.

METÝN

«Evinin dýþýndaki iþlerini görmekten âciz kalýrsa» sözü en doðru tâbirdir. Fakîhin mescide çýkmaktan âciz kalmasý, pazarcýnýn dükkânýna gi-dememesi de böyledir. Kadýn hakkýnda gâlib olan helâk hâli evinin içindeki iþlerini görmekten âciz kalmasýdýr. Nitekim Bezzâziye´de bildirilmiþtir. Bu þunu ifade eder ki, kadýn yemek piþirebilir fakat terasa çýkamazsa hasta sayýlmaz. Nehir sahibi: "Zâhir olan budur." demiþtir.

Ben derim ki: Müctebâ´nýn vasiyetler bahsinin sonunda: "Muteber olan hastalýk bîtap düþürüp oturarak namaz kýlmayý mubah kýlandýr. Kötürüm, felçli ve veremlinin hastalýðý uzayýp döþeðe düþürmezse o kimse saðlam gibidir." denilmiþtir. Sanra (þh) remzi ile uzamanýn haddi bir sene olduðuna iþaret olunmuþtur. Kýnye´de: "Felçli, veremli ve kötürüm kimse hastalýðý arttýðý müddetçe hasta gibidir." denilmiþtir.

ÝZAH

«Sözü en doðru tâbirdir.» Zeylai onu sahihlemiþtir. Bazýlarý: "Ayakta namaz kýlamayandýr.", birtakýmlarý: "Yürüyemeyendir." demiþlerdir. "Hastalýðý artandýr." diyenler de olmuþtur. Bunu Kuhistânî´den naklen Tahtâvî söylemiþtir.

«Fakihin mescide çýkmaktan ilh...» Bu gibi þeylerden âciz kalmaktan murad herkesin mescide veya yakýn iþlerini görmek için dükkâna gidememesi olmak lâzým gelir. Yoksa aðýr bir sanatýn sahibi olur, meselâ sýrtýnda yük taþýyan hamal veya demirci yahut marangozluk yaparsa -ki bunlar az bir hastalýkla ifâ edilemez- mescide veya dükkâna çýkmaya kâdir olmakla beraber o iþi göremediði takdirde hasta sayýlmaz. Aksi takdirde dükkâna meselâ alýþ-veriþ için çýkamamak hastalýk sayýlmak icab eder.

Sonra bu ancak hasta olmazdan önce çýkmaya kudreti olan hakkýnda zâhirdir. Ýhtiyarlýk veya ayaklarýnda bulunan bir illet sebebiyle hastalýðýndan önce de dýþarý çýkamazsa öylesi hakkýnda zâhir deðildir. Onun hakkýnda helâk galebesi itibara alýnmak icab eder. O dayukarýda Ebu´l Leys´den rivâyet ettiðimizdir. Ona itimad gerekir. Çünkü Sadru´þ-Þehid´in onunla fetva verildiðini gördün. Ýmam Muhammed´in sözü de ona delâlet eder. Bir de hastalýktan önce âciz kalan hakkýnda muttariddir. Bunu þu da te´yid eder ki: Kendisine hasta hükmü verilen mubariz ve benzeri kimselerde sadece helâk galebesi itibara alýnmýþtýr. Çýkmaktan âciz kalmalarý itibar edilmemiþtir.

Þu da var ki bazý mide hastalarý hastalýk aðýr basmazdan önce iþlerini görmek için dýþarý çýkarlar. Halbuki bunlar zayýflýk ve baþ aðrýsý gibi hastalýklardan bîtâb düþen kimselerden daha ziyade helâke yakýndýrlar. Bu iki kavlin arasý þöyle bulunabilir: Bir kimse ekseriyetle öldürücü bir hastalýða yakalanmýþ da gün geçtikçe arttýðý biliniyorsa bu muteberdir. Öldürücü hastalýk olduðu bilinmezse iþlerini görmek için çýkmaktan âciz kalmasý muteber olur. Bana zâhir olan budur.

Ölüme bitiþen hastalýk ölüm hastalýðýdýr. Þu halde onun böyle tarifinde ne fayda vardýr? dersen ben de derim ki: faydasý þudur: Bazen hastalýk bir sene yahut daha fazla uzayabilir. Fakat ölüme bitiþse bile ona ölüm hastalýðý denilmez. Þu da var ki, bazen hasta baþka bir sebeble ölebilir. Meselâ öldürülür. Binaenaleyh üzerine hüküm binâ etmek için bir sýnýr koymak mutlaka lâzýmdýr.

«Nehir sahibi: zâhir olan budur demiþtir.» sözü Fetih sahibine reddiyedir. Çünkü o: "Kadýna gelince: terasa çýkmak imkâný yoksa o hastadýr." demiþtir. Zira bu söz terasa çýkmaktan âcizse hasta sayýlacaðýný yemek piþirmek gibi ondan daha aþaðý bir sebeble çýkmazsa hasta sayýlmayacaðýný iktiza eder. Halbuki Mültekâ ve diðer kitablardaki ifadeye muhâliftir. Onlarda muteber olan kadýnýn ev iþlerini görememesidir.

«Döþeðe düþürmezse» sözü uzun zaman devam edip de sonra halinin deðiþmesinden ihtirazdýr. Hali deðiþip de ölürse o kimsenin tasarrufu malýnýn üçte birinden olur. Nitekim Hulâsa´da bildirilmiþtir.

«Þýh remzi» Þemsü´l-Eimme Hulvâni´ye iþarettir. Hindiyye´de Timurtâþi´den naklen bildirildiðine göre ulemamýz hastalýðýn uzamasýný bir seneyle tefsir etmiþlerdir. Bu hal üzere bir sene devam etti mi o kimsenin bundan sonraki tasarrufu saðlamken yaptýklarý gibidir.

«Kýnye´de ilh...» Halebi Hindiyye´den naklettiðimizden alarak; "Bu öncekine aykýrý deðildir. Çünkü hastalýðýn artmasý yalnýz bir seneye kadar muteberdir." demiþtir. Bunun söz götürdüðü meydandadýr. Yine Hindiyye´de bildirildiðine göre kötürüm ile felçlinin dertleri ziyadeleþtiði müddetçe bunlar hasta gibidirler. Müzminleþir de artmazsa talâk ve diðer hususatta saðlam hükmünde olurlar. Kâfî´de de böyle denilmiþtir. Ulemadan bazýlarý bununla amel etmiþlerdir. Sadru´þ-Þehid ile Sadru´I-Kebîr bununla fetva verirlermiþ.

Hâsýlý þudur: Derdin üzerinden bir sene geçerde müzminleþir, fakat ziyadeleþmezse o kimsesaðlam hükmündedir. Sene geçmeden önce derdin arttýðý sýrada yahut daha sonra ölürse hasta hükmündedir.

METÝN

Mirâs kaçýran kimsenin teberruu ancak malýnýn üçte birinden olur. Kadýn mirâsçý olduðu halde -mirâsa ehil olduðu bilinsin bilinmesin, meselâ müslüman olmuþ yahut âzâd edilmiþ de henüz bilinmemiþ olsun- onu rýzasý olmadan kendiliðinden talâk-ý bâinle boþarsa kendisi de bu halde ölürse, gerek bu sebeble ölsün gerekse baþkasý tarafýndan öldürülsün veya cima´ ettiði karýsýnýn iddeti içinde daha baþka bir sebeble ölsün karýsý ona mirâsçý olur. Ama o karýsýna mirâsçý olamaz. Çünkü kendi hakkýný ýskat ettiði için buna razý sayýlýr.

Ýmam Ahmed´e göre kadýn iddetini bitirdikten sonra baþka kocaya varmadýkça bu adama mirâsçý olur. Kadýný boþamaya mecbur edilir veya kadýn buna razý olursa bu adama mirâsçý olamaz. Ama kadýn rýza göstermeye zorlanýr veya kocasýnýn oðlu tarafýndan zorla cima´ olunursa mirâsçý olur. Kocasý bu hastalýktan düzelir de sonra kadýnýn iddeti içinde ölürse kadýn mirâsçý olamaz.

ÝZAH

«Teberru ancak malýnýn üçte birinden olur.» Teberrudan murad mal vakfetmesi, satýþta kayýrma yapmasý, mehr-i misliden daha fazla vererek evlenmesi gibi þeylerdir. Bundan þu anlaþýlýr ki, hastalýðýn hükmü vasiyyet ile mirâstan kaçýrma hususlarýnda hep birdir. T. Teberruu ecnebîye olacaktýr. Mirâs dolayýsýyla olursa aslâ sahih deðildir.

«Talâk-ý bâinle boþarsa» bir talâk-ý bâin ile yahut daha fazlasýyla olsun fark etmez kadýn mirâsçý olur. Musannýf burada Kenz sahibinin yaptýðý gibi: "Yahut kadýný talâk-ý ric´î ile boþarsa..." dememiþtir. Çünkü Nehir sahibi: "Bence ric´î kelimesini bu bâbtan atmak gerekir. Çünkü kadýn talâk-ý ric´îde iddet devam ettikçe kocasýna mirâsçý olur. Velevki onu saðlamken boþamýþ olsun. Talâk-ý bâin böyle deðildir. Talâk-ý bâinde kadýn kocasýna mirâsçý olamaz. Meðerki onu hastalýðý esnasýnda boþamýþ olsun. Kudûri yalnýz bâini söylemekle ne iyi etmiþtir. Ben buna tenbih eden görmedim." demiþtir.

Tahtâvî diyor ki: "Talâk kayýd deðildir. Bülûð muhayyerliði sebebiyle veya kadýnýn annesini yahut kýzýný öpmekle ondan ayrýlmak da böyledir. Nitekim Bedâyý´da belirtilmiþtir." Galiba bu sözle Tahtâvî erkek tarafýndan gelen her ayrýlýða iþaret etmektedir. Lâkin bu Kenz sahibinin: "Kadýný boþarsa..." demesine nisbetledir. Musannýf: "Talâk-ý bâinle boþarsa..." demiþtir ki bu söz kinâye ve iþaret iddiasýna hâcet býrakmaz.

«Kendisi de bu halde ölürse» cümlesinden murad helâk halinin galebe çalmasýdýr. Musannýf bununla þundan ihtiraz etmiþtir: saðlamken boþar da sonra kadýnýn iddeti içinde hastalanarak ölürse kadýn ona mirâsçý olamaz. Bahýr. Meðerki talâk ric´i olsun. O zamanmirâsçý olur. Kezâ iddeti esnasýnda kadýn ölürse kocasý da ona mirâsçý olur.

Câmiu´l-Fûsuleyn´de þöyle denilmektedir: "Bir adam hastalýðý esnasýnda karýsýna: Ben seni saðlamken talâk-ý bâinle boþamýþtým yahut seninle þâhidsiz evlenmiþtim veya nikâhtan önce aramýzda süt meselesi vardý yahut seninle iddet içinde evlendim der de kadýn bunlarý inkâr ederse ondan talâk-ý bâinle boþ olur, mirâsýný da alýr. Fakat tasdik ederse mirâsçýsý olamaz."

«Cima´ ettiði karýsýnýn» sözünden murad hakiki cima´dýr. Halvette bu-lunduðu karýsý bundan hariçtir. Zira iddet ona da vâcib olmakla beraber o mirâsçý olamaz. Nitekim mehir bâbýnda halvetle clma´ arasýndaki farký beyan ederken geçmiþti. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Ýddeti içinde» kocasýnýn iddet bitmeden öldüðünü isbat hususunda söz yeminiyle beraber kadýnýndýr. Yeminden çekinirse mirâs alamaz. O ölmeden kadýn baþka biriyle evlenir de sonra benim iddetim bitmemiþti derse sözü kabul edilmez. Bu kadýn âzâd edilmiþ bir cariye olur da kocasý ölürse, kadýn sahibim beni onun saðlýðýnda âzâd etti diye iddia ettiði, mirâsçýlarsa öldükten sonra âzâd olduðunu söyledikleri takdirde söz mirâsçýlarýndýr. Sahibinin sözü muteber deðildir. Nitekim kadýn kocasýnýn hayatýnda müslüman olduðunu iddia eder de mirâsçýlar öldükten sonra müslüman oldun derlerse söz mirâsçýlarýndýr. Meselenin tamamý Hâniyye´den naklen Bahýr´dadýr.

«Ama o karýsýna mirâsçý olamaz.» Yani erkek hasta iken karýsýný talâk-ý bâinle boþar da iddeti bitmeden kadýn ölürse, karýsýna mirâsçý olamaz. Talâk-ý ric´îyle boþamasý bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir.

«Ýmam Ahmed´e göre ilh...» Ýmam Mâlik´ten bir rivâyete göre kadýn bir kaç kocaya varmýþ olsa yine mirâsçý olur. Þâfiî´ye göre hul´ olan kadýnla üç defa boþanan mirâsçý olamazlar. Bunlardan baþkalarý mirâsçý olurlar. Çünkü Þâfiî´ye göre kinâye sözlerle ric´î talâk meydana gelir. Dürr-ü Müntekâ.

«Kadýný boþamaya mecbur edilir.» sözü "kendiliðinden boþarsa" sözünün muhterezidir. Yani erkek karýsýný talâk-ý bâinle boþamaya mecbur edilir de boþarsa kadýn mirâsçý olmaz. Ama bu ölüm tehdidiyle zorlandýðýna göredir. Hapis yahut tutuklama tehdidiyle boþarsa mirâs kaçýran sayýlýr. Nitekim Attabîyye´den naklen Hindiyye´de beyan edilmiþtir.

Sonra bil ki Câmiu´l-Fûsuleyn´de bu mesele hakkýnda kitablarda rivâyet bulunmadýðý zikredilmiþtir. Onun hakkýnda ulemadan iki kavil nakledilmiþtir. Birinci kavle göre kadýn mirâsçý olur. Çünkü zorlamanýn talâka bir tesiri yoktur. Buna delil zorlanan kimsenin talâkýnýn muteber olmasýdýr. Ýkinci kavle göre zorlama olduðu için kadýnýn mirâsçý olmamasý gerekir. Çünkü bir adam mûrisini öldürmek için zorlanýrsa ona mirâsçý olur, Ama zorlayan kimse mirâsçýlardan ise mirâs alamaz, Velevki öldüren kendisi olmasýn.

Rahmetî birinci kavli daha zâhir bulmuþtur. Çünkü erkeðin hastalanmasýyla mirâsýnakarýsýnýn hakký teallûk etmiþtir. Kadýndan bu hakký ibtal edecek bir fiil de bulunmamýþtýr. Meðerki boþamaya zorlayan bizzat kadýn olsun. Bunu þu da teyid eder ki; bu kadýnla kocasýnýn oðlu zorla cima´ ederse kadýn mirâsçý olur. Halbuki ayrýlýk her ikisinin ihtiyariyle olmamýþtýr.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa ikinci kavli tercih gerekir. Onun için þârih Bahýr sahibine uyarak kesinlikle buna kâil olmuþtur. Çünkü hastalýðý esnasýnda boþadýðý kadýnýn mirâsçý olmasý maksadýný kendisine iade etmek içindir. Onun maksadý kadýnýn mirâsçý olmasýndan kaçmaktýr. Zorlama olunca mirâstan kaçmasý zâhir deðildir. Binaenaleyh talâk hükmünü icra eder, kadýn ona mirâsçý olamaz. Nasýl ki kâtilin mûrisine mirâsçý olamamasýnýn illeti acele mirâsýna konmak maksadýdýr. Binaenaleyh kasdý kendisine iade olunur. Zorla yaptýrýlýrsa bu kasýd zâhir olmaz ve o kimse mûrisine mirâsçý olur. Halbuki kati ona haramdýr. Talâk bunun hilâfýnadýr. Çünkü zorla kadýný boþamasý ona haram deðildir. Rahmetî´nin: "Yahut kocasýnýn oðlu kadýnla zorla cima´da bulunursa mirâsçý olur." sözü yanlýþtýr. Doðrusu mirâsçý olamaz demektir. Nitekim ileride buna tenbih edilecektir. Bu da bizim söylediklerimizi teyid eder.

«Veya kadýn buna razý olursa» sözü "rýzasý olmadan" ifadesinin muh-terezidir. Kadýnýn razý olmasýna misâl hul´ yapmasýdýr. Kadýn tarafýndan gelen her ayrýlýðýn hükmü de budur. Meselâ âleti kalkmayan bir adamýn karýsýnýn kendini ihtiyar etmesi böyledir. Kuhistânî T.

«Ama kadýn rýza göstermeye zorlanýrsa» yani talâkýný istemesi gibi rýzasýna delâlet eden bir þey söylerse demektir. Böyle diyeceðine þârih baþkalarýnýn yaptýðý gibi: "Kadýn talâk istemeye zorlanýrsa" dese daha iyi olurdu. T.

«Veya kocasýnýn oðlu tarafýndan zorla cima´ olunursa» sözü Nehir sahibinin bir incelemesidir. Hamevî de onu tasdik etmiþtir. Bahýr sahibinin Bedâyý´dan naklettiði ifade buna muhâliftir. Orada þöyle denilmektedir: "Karý-kocanýn birbirlerinden ayrýlmasý kocasýnýn oðlunun öpmesi sebebiyle olmuþsa kadýn gerek isteyerek gerek zorla cima edilsin mirâsçý olamaz. Birincisi hakkýnýn ibtaline razý olduðu içindir. Ýkincisi (yani zorla meselesi) kocasý tarafýndan kadýnýn mirâsa müteallik hakkýný ibtal edecek bir þey bulunmadýðýndandýr. Çünkü ayrýlýk baþkasýnýn fiiliyle olmuþtur." Hörmeti müsâhere meselesinde cima´da bulunmak öpmek gibidir. Bizim için nassa tâbi olmaktan baþka çare yoktur. T.

Ben derim ki: Câmiu´l-Fûsuleyn´de dahi" þöyle denilmektedir: "Kadýnla hasta kocasýnýn oðlu zorla cima´da bulunursa kadýn kocasýna mirâsçý olamaz. Meðerki babasý oðluna bunu emretmiþ olsun. O zaman ayrýlýk hususunda oðlunun fiili babasýna intikal eder ve babasý mirâs kaçýran olur. "Bu ifadenin bir misli de Asýl nam kitaba nisbet olunarak Zahire´de, kezâ Valvalciyye ve Hindiyye´de bulunmaktadýr. Rahmetî´nin burada nakledilene aykýrý düþen sözü vardýr ki makbul deðildir.

«Kocasý bu hastalýktan düzelir de» diyeceðine "Bu hal geçerse ilh..." dese daha iyi olurdu. H. Yani mübâreze yapan kimsenin harb safýna dönmesine, öldürülmek için çýkarýlan hapishaneye döndürülmesine ve dalgalar sükûnet bulup adamýn sonra ölmesi hallerine de þâmil olurdu. Böylesi hastalýðýndan iyileþen kimse gibi olur. Nitekim Bedâyý´da belirtilmiþtir.

Bunu Ýsbicâbî´den naklen evvelce arzettiðimiz þu tasrih de teyid eder: "Dalgalar sükûnet bulur da sonra ölürse kadýn mirâsçý olmaz." Lâkin Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Ölmeye yaklaþýr da karýsýný boþar sonra serbest býrakýlýr veya hapsedilirse, sonra öldürüldüðü veya öldüðü takdirde o kimse hasta gibidir, kadýn ona mirâsçý olur. Çünkü bu talâkla mirâs vermekten kaçtýðý anlaþýlýr. Sonra ölümü tertip üzere gelmiþ olur ki, baþka bir sebeble olmasýna aldýrýþ edilmez."

Bu ifadenin bir misli de Mi´râc-ý Dirâye´de olup ta´lilsizdir. Bahýr ve Nehir sahipleri de ona tâbi olmuþlardýr, ama müþkildir. Çünkü buna göre þu lâzým gelir: Hasta iyileþir de sonra ölürse karýsý ona mirâsçý olur. Zira adý geçen ta´lil buna sâdýktýr. Halbuki bu ulemanýn ittifak ettiklerine mumâliftir. Onlar hastanýn helâk galebe çaldýðý halde ölmesini þart koþmuþlardýr. Þüphesiz ki bu adam serbest býrakýldýktan veya hapse iade edildikten sonra ölürse galebe-i helâk halinde ölmüþ deðildir. Bilâkis helâk gâlib olmayan bir halde ölmüþtür. Onun için hapisdeyken öldürülmeye çýkarýlmadan önce kansýný boþamýþ olsa mirâs kaçýran sayýlmaz. Hapse iade edildikten sonra da öyledir.

Evet, Fetih sahibinin yaptýðý ta´lil hasta o haldeyken baþka bir sebeble ölürse, meselâ vurularak öldürülür veya öldürülmek için çýkarýlan þahýs bir yýrtýcý hayvan tarafýndan parçalanýrsa sahih olur. öyle görünüyor ki, Fetih´in ibâresinde nâsih tarafýndan yapýlmýþ kalem hatasý vardýr. Ýbârenin aslý þöyle olacaktýr: "O adam iyileþmiþ hasta gibi olur. Baþka bir sebeble ölmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn ona mirâsçý olur. Onun mirâs kaçýrdýðý meydana çýkmýþ olur ilh..."

METÝN

Kezâ ric´î talâk isteyen kadýn yahut sadece talâk isteyip de bir talâk-ý bâinle veya üç talâkla boþanan kadýn dahi mirâsçý olur. Çünkü talâk-ý ric´î, nikâhý yok etmez. Hatta o kadýnla cima´da bulunmak helâldýr. Ýddeti içinde mutlak surette birbirlerine mirâsçý olurlar. Ölüm vaktinde kadýnýn mirâsa ehil olmasý kâfidir. Bâin bunun hilafýnadýr. Keza kocasýnýn oðlunu öpen veya öpülmeye rýza gösteren bâinle boþanmýþ bir kadýn kocasýna mirâsçý olur. Çünkü hörmet kocasý bâin olduðu için gelmiþtir.

Hastalýðý esnasýnda karýsýna liân veya îlâ yapanýn hükmü de öyledir. Yani karýsý mirâsçý olur. Sebebi yukarýda geçti. Fakat saðlamken kadýna îlâ yapar da hastalýðýnda kadýn o îlâ sebebiyle bâin olursa yahut kadýný hasta iken bâin olarak boþar da sonra düzelir ve ölürseyahut kadýný talâk-ý bâinle boþar da kadýn dinden dönerek tekrar müslüman olur ve kocasý ölürse kocasýna mirâsçý olamaz. Çünkü içerisinde karýsýný boþadýðý hastalýðýn mutlaka ölüm hastalýðý olmasý lâzýmdýr. Ýyileþirse bunun ölüm hastalýðý olmadýðý anlaþýlýr. Talâk-ý bâinde dahi kadýnýn mirâsa ehliyeti mutlaka talâk vaktinden ölüm vaktine kadar devam etmelidir. Hatta talâk vaktinde kadýn kitabîyye veya cariye olur da sonra müslümanlýðý kabul eder veya âzâd edilirse mirâsçý olamaz.

ÝZAH

«Kezâ ric´i talâk isteyen kadýn» yani kocasýnýn hastalýðýnda talâk-ý ric´î ile boþanmak isteyen kadýn mirâsçý olur demek istiyor. Ric´î sözüyle musannýf bâinden ihtiraz etmiþtir. Kadýnýn isteði ile onu talâk-ý bâinle boþamasý az sonra gelecektir.

«Yahut sadece talâk Isterse» yani kocasýnýn hastalýðýnda kadýn beni boþa der de o da üç defa boþayarak sonra iddeti içinde ölürse kadýn ona mirâsçý olur. Çünkü bu yeni bir boþamadýr, kadýnýn mirâs hakkýný ibtal etmez. Nitekim kadýn beni talâk-ý ric´î ile boþa der de kocasý bâinle boþarsa hüküm budur. Câmiu´l-Fûsuleyn.

«Çünkû talâk-ý ric´i nikâhý yok etmez.» Yani iddet bitmeden nikâhý ortadan kaldýrmaz. Binaenaleyh kadýn hakkýnýn ýskatýna razý deðildir. Bâin talâký istemesi bunun hilâfýnadýr.

«Hatta o kadýnla cima´da bulunmak helâldýr.» Yani nikâh tazelemeye hâcet yoktur, Lâkin cima sözle mürâcaattan önce olursa bu müracaat mekrûhtur.

«Mutlak surette birbirlerine mirâsçý olurlar.» Yani kadýný saðlamken veya hastalýðýnda boþasýn, kadýnýn boþamaya rýzasý olsun olmasýn fark etmez. Nitekim Bedâyý´da belirtilmiþtir. Binaenaleyh iddet içinde hangisi ölürse diðeri ona mirâsçý olur. Ýddet geçtikten sonra iþ deðiþir. Çünkü nikâh kalmamýþtýr.

Az yukarýda arzetmiþtik ki, erkeðin iddet bitmeden öldüðünü isbat hususunda söz kadýnýndýr. Burada bir mesele kalýr ki, o dâ fetva vak´asýdýr. Bu mesele bana soruldu. Fakat onu açýk olarak bir yerde görmedim. Mesele þudur: Bir adam hasta olan karýsýný talâk-ý ric´î ile boþar da kadýn iki ay sonra ölürse ve kocasý ona mirâsçý olmak için iddetin bitmediðini iddia eder kadýnýn mirâsçýlarý bittiðini söylerlerse, kadýn ölmezden önce iddetinin bittiðini ikrar etmemiþ, hayýzdan kesilme yaþýna da varmamýþsa acaba söz kocasýnýn mý olur, mirâsçýlarýnýn mý? Bana öyle geliyor ki söz kocasýnýndýr. Çünkü mirâsýn sebebi olan karý-kocalýk muhakkak vardý. Ric´î talâk onu yok etmez. O ihtimalle de yok olmaz. Kadýn ölmezden önce iddetinin geçebileceði bir müddette iddetinin bittiðini iddia etse söz kendisinin olurdu. Çünkü bunu ondan baþka bilen yoktur. Mirâsçýlarý bunun hilâfýnadýr.

«Bâin bunun hilâfýnadýr.» Çünkü talâk-ý bâinle ehliyetin talâktan ölüm vaktine kadar devamý þarttýr. Nitekim musannýf az ileride bundan bahsedecektir.

«Bâinle boþanmýþ bir kadýn kocasýna mirâsçý olur.» Bu kaydý koymasýna sebeb þudur: Kadýn talâk-ý ric´î ile boþanýrsa mirâsçý olamaz. Nitekim bunu musannýf zikretmiþtir. Kezâ kocasýnýn oðlu öptüðü için bâin olursa hüküm yine böyledir. Velevki kadýn zorla öpülmüþ olsun.

«Çünkü hörmet kocasý bâin olduðu için gelmiþtir.» Yani mirâstan kaçmak onun tarafýndan gelmiþtir.

«Hastalýðý esnasýnda karýsýna liân» sözünü musannýf mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh kazfin saðlamken veya hasta iken yapýlmasýna þâmildir. Ýmam Muhammed´e göre kazfi saðlamken yapmýþ, liân hasta iken olmuþsa kadýn mirâsçý olamaz. Nehir.

«Veya ilâ yapanýn hükmü de böyledir.» Musannýf bu sözle îlâ müddetinin de hasta iken geçtiðini kasdetmiþtir. Bahýr

«Sebebi yukarýda geçti.» Yani ayrýlýk koca tarafýndan gelmiþtir. Hidâye sahibi diyor ki: "Bu yapýlmasý lâbud bir fiile tâlik kabîlindendir. Çünkü kepazeliði kendinden def için kadýn dâvâya vermeye mecburdur."

«Saðlamken kadýna ilâ yapar da ilh...» meselesinde kadýnýn mirâsçý olamamasýnýn vechi þudur: Ýlâ talâký cima´sýz dört ayýn geçmesine tâlik mânâsýndadýr. Tâlikla þartýn ikisinin de mutlaka erkeðin hastalýðý zamanýnda olmasý lâzýmdýr. Burada ise dönmek suretiyle bunun ibtali mümkünse de bu erkeðe lâzým gelen bir zararladýr. Bu zarar keffâretin vâcib olmasýdýr. Binaenaleyh imkân bulmuþ sayýlmaz. Bahýr.

«Ve ölürse» yani kadýnýn iddeti içinde ölürse demektir.

«Hastalýðýn ölüm hastalýðý olmasý lâzýmdýr ilh...» cümlesi ikinci meselenin ta´lilidir. T.

«Talâk-ý bâinde dahi kadýnýn ilh...» cümlesi üçüncü meselenin ta´lilidir. Yani dinden dönmek mirâs ehliyetini ortadan kaldýrýr demek istiyor. T.

METÝN

Nitekim kadýný talâk-ý ric´i ile boþar veya hiç boþamaz da kadýn kocasýnýn oðluna râm olur veya onu öperse kocasýna mirâsçý olamaz. Çünkü ayrýlýk kadýn tarafýndan gelmiþtir. Yahut kadýný onun emriyle bâin kýlar veya kocasýndan hul´ olur yahut kendini ihtiyar ederse velevki bülûð, âzâdlýk, âlet kesikliði ve kalkýnamamak sebeblerinden biriyle olsun kocasýna mirâsçý olamaz. Çünkü kadýn razýdýr.

Onun emriyle diye kayýdlamasý þundandýr: Zira kadýn kendisini talâk-ý bâinle boþar da kocasý razý olursa onun rýzasiyle amel ederek kadýn mirâsçý olur. Kýnye. Kocasý hapiste kapalý yahut harb safýnda bulunursa -tâun hastalýðýnýn salgýn hale gelmesi de bunun gibidir. Eþbâh.- veya evinin dýþýndaki iþleriyle meþgul olup bir elemden þikâyeti varsa yahut hummalý ise kýsas yahut recm sebebiyle hapsedilmiþse karýsý mirâsçý olamaz. Çünkü selâmet gâlibtir.

ÝZAH

«Veya hiç boþamaz da» yani talâk-ý ric´î ile hiç boþamamak arasýnda fark yoktur demek istiyor.

«Kocasýnýn oðluna râm olursa» ifadesindeki râm olmak yani itâat etmek bir kayýd deðildir. Çünkü kadýn o iþi zorla da yapsa yine mirâsçý olamaz. Zira kocasý tarafýndan hakký ibtal edilmemiþtir. Nitekim Bedâyý´dan naklen Bahýr´da izah edilmiþtir. Lâkin oðluna bunu babasý emrederse kadýn mirâsçý olur. Nitekim arzetmiþtik.

«Çünkü ayrýlýk kadýn tarafýndan gelmiþtir.» Binaenaleyh kadýn hakkýnýn sâkýt olmasýna razý demektir.

«Yahut kadýný onun emriyle bâin kýlar.» sözü kadýn bir talâk isteyip kocasýnýn üç talâkla boþamasýna da sâdýktýr. Binaenaleyh Bahýr sahibinin: "Ben bunun hükmünü görmedim." demesi açýk olarak görmedim mânâsýnadýr. Sonra þöyle demiþtir: "Bu kadýna mirâs verilmemek gerekir. Çünkü talâk-ý bâine razý olmuþtur."

«Veya kocasýndan hul´ olursa» diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü bu kadýný ecnebî bir kimse hasta olan kocasýndan hul´ ederse, kocasý iddet içinde öldüðü takdirde kadýn ona mirâsçý olur. Çünkü kadýn bu talâka razý olmamýþtýr. Kocasý mirâs kaçýran olur. Bunu Câmiu´l-Fûsuleyn´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ben derim ki: Ta´lil þunu ifade eder: Kadýný ecnebî birisi mehri mukabilinde kocasýndan hul´ yaparsa kadýn buna razý olduðu takdirde yine mirâsçý olur. Çünkü razý olmasý ayrýldýktan sonra vuku bulmuþtur. Binaenaleyh ayrýlýða bir tesiri yoktur. Onun yalnýz mehrinin sukûtunda tesiri vardýr. Böylece razý olmadan mirâs kaçýrma sâbit oldu demektir. Artýk razý olmakla bunun hükmü kalkmaz ve bu kadýn mirâsçý olmaz denilemez. Çünkü rýza delili ortadadýr. Muteber olan onun ayrýlmazdan önce bulunmasýdýr. Ayrýldýktan sonra bulunmasý muteber deðildir.

«Çünkü kadýn razýdýr.» Ayrýlýk onun ihtiyariyle olmuþtur. Zira sabredebilirdi. Bedâyý´.

«Onun rizasiyle amel ederek ilh...» Çünkü mirâs hakkýný ibtal eden onun razý olmasýdýr. Nehir sahibi buna itiraz ederek: "Talâk erkeðin hastalýðýnda olursa bunun bir faydasý yoktur. Çünkü onda rýza delili mevcuddur." demiþtir.

Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü kadýn kendi hakkýný ibtal etmeyen mevkuf bir talâka razý olmuþtur. Buna razý olmasýndan hakkýný ibtal edene de razý olmasý lâzým gelmez. Câmiu´l-Fûsuleyn´in ibâresi þöyledir: "Bu kadýnýn isteði ile yapýlan talâk gibi deðildir. Çünkü kadýn ibtal eden bir amele razý deðildir. Onun kendimi boþadým demesi ibtal edici deðildir. Yalnýz kocasýnýn razý olmasýna baðlýdýr. Kocasý hastalýðý esnasýnda razý olunca yeni bir talâk yapmýþ gibi olur ve mirâs kaçýrandýr."

«Kocasý hapiste kapalý ise...» Dürer-ü Müntekâ´da bunun ibâresi "bir kalede kapalýysa" þeklindedir. Baþka kitablarýn ibâreleri de öyledir. Bundan sonra harb safýnda bulunursa demesi mübâreze için saftan çýkmaktan ihtiraz içindir. Çünkü çýkarsa mirâs kaçýran olur. Nitekim geçti. Burada mirâs kaçýran sayýlmamasý þundandýr: UIema: "Kal´a düþmanýn zararýný def içindir." demiþlerdir. Nehir sahibi diyor ki: "Bunun mutlak ifade edilmesi birbirlerine nisbetle az veya çok olmalarýnýn farký olmadýðýný göstermek içindir. Ama ben bunu ulemanýn söylediklerini görmedim."

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa harb safýnda bulunduðu müddetçe fark yoktur. Ama birbirlerine karýþýrlarsa Mi´râc´tan naklettiðimizden biliyorsun ki hastalýk hükmündedir. Meðerki bir taraf gâlib gelmiþ olsun.

TENBÝH: Safta olanýn benzeri batma tehlikesi geçirmezden önce gemide bulunan yahut yýrtýcý hayvanlarýn veya düþmanýn bulunduðu yere giden gibidir. Bahýr.

«Tâun hastalýðýnýn salgýn hale gelmesi de bunun gibidir.» Fetih´de Þâfiîlerden naklen bildirildiðine göre bu hastalýk hükmündedir. Fetih sahibi: "Ama ben bunu bizim ulemamýz tarafýndan söylendiðini görmedim." demiþtir. Hanefîlerin kaideleri bu kimsenin saðlam gibi sayýlmasýný gerektirir. Hâfýz Askatânî Bezlü´l-Mâûn adlý kitabýnda þöyle demiþtir: "Hanefî ulemasýndan bir cemaatýn bana söyledikleri budur.

Eþbâh´da: Nihayet bu kimse harb safýnda bulunan gibidir. Binaenaleyh mirâs kaçýran sayýlmaz denilmektedir. "Ýmam Mâlik´e göre de sahih olan budur. Nitekim Dürr-ü Müntekâ´da belirtilmiþtir. Þürunbulûliyye sahibi diyor ki: "Bu teslim edilemez Çünkü harb safýndakilerle beraber bulunup müdafaa yapan kimseyle onlar gibi bir kavmin arasýnda bulunup atýþ kuvveti olmayan kimseler arasýnda tâun yayýldýðý zaman bir benzerlik yoktur."

Ben derim ki: Bir mahalleye veya beldeye tâun girerse ora halkýný helâk korkusu alýr ve harbin kýzýþtýðý hale benzer. Tâunun gîrmediði mahalle veya belde böyle deðildir. Binaenaleyh bu tafsilâta göre hareket gerekir. Biliyorsun ki itibar helâk korkusunun galebesinedir. Sonra gizli deðildir ki, bütün bu söylenenler yaralanmayan kimse hakkýndadýr.

«Çünkü selâmet gâlibtir» Zira kal´a düþmaný def için yapýlýr. Yýrtýcý hayvanlarýn yaþadýðý yerle hapisten de bir çaresi bulunup kurtulunabilir. Bunu Hindiyye´den naklen Tahtâvî söylemiþtir.

METÝN

Hâmile kadýn mirâs kaçýran olamaz. Ancak doðum sancýsýyla beraber olursa müstesnadýr. Çünkü kadýn o zaman hasta gibidir. Ýmam Mâlik´e göre ise altý ayýný tamamladýktan sonra hasta gibi olur.

Hasta olan bir kimse kadýnýn bâin talâkýný ecnebî birinin yani karý-kocadan baþka birinin-velevki kadýnýn o kocadan doðurduðu çocuðu olsun- fiiline yahut vaktin gelmesine tâlik eder de hem tâlik hem þart hastalýðýnda bulunursa yahut kadýnýn talâkýný kendi fiiline tâlik eder de tâlikle þartýn ikisi birden veya yalnýz þart hastalýkta bulunursa yahut kadýnýn talâkýný kadýnýn yemek gibi mutlaka lâzým olan tabiî veya anne-babasý ile konuþmasý gibi þer´î bir filline tâlik eder de her ikisi yahut yalnýz þart hastalýðýnda bulunursa kadýn mirâsçý olur. Çünkü kocasý mirâs kaçýrandýr.

Bedâyý´daki þu mesele de bu kabîldendir: "Bir kimse karýsýna: Seni boþamazsam yahut senin üzerine evlenmezsem sen üç defa boþsun der de bunu yapmadan ölürse karýsý mirâsçý olur. Ama karýsý ölürse kocasý ona mirâsçý olmaz.

ÝZAH

«Doðum sancýsý»nýn tefsirinde ihtilâf edilmiþtir. Bazýlarý kadýn doðuruncaya veya ölünceye kadar dinmek bilmeyen aðrýdýr demiþ; bazýlarý bazen dinse de ona yine doðum sancýsý denildiðini söylemiþlerdir. Çünkü sancý bazen sükûnet bulup bazen þiddetlenir. Birinci tarif daha güzeldir. Bunu Müctebâ´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Hasta olan bir kimse» yani hem tâliki hem þartý yahut bunlardan birini yaparken hasta bulunan bir kimse demek istiyor. Bu her ikisini yaparken saðlam bulunmaktan ihtirazdýr. Çünkü öylesi bu meselenin suretlerinden deðildir.

«Bâin talâkýný» diye kayýdlamasý mirâs kaçýrma hükmü ancak onunla sâbit olduðu içindir. Bahýr. Çünkü talâk-ý ric´îde mirâs kaçýrma yoktur. Velevki onu kadýnýn rýzasý cimadan hastalýðýnda yapsýn.

«Yahut vaktin gelmesine tâlik ederse» cümlesinden murad semavî yani Allah tarafýndan olan bir þeye tâlik etmektir. Buna tâlik demesi muzaf hükmün ona baðlý olmasý cihetinden þart mânâsýnda olduðu içindir. Nitekim Bahýr sahibi tâlik bâbýnda bunu tahkîk etmiþtir.

«Yalnýz þart» yani üzerine tâlik yapýlan þey ki þu haneye girersen boþsun cümlesinde o haneye girmesidir.

«Veya anne-babasý ile konuþmasý gibi» her zi-rahim akraba anne-baba gibidir. Oruç, namaz, borç ödemek ve ödenen borcu almak gibi þeyler de böyledir. Nehir. Tatarhâniyye´de þöyle denilmektedir: "Kadýnýn talâkýný anne-babasýnýn evine gitmesine tâlik eder de o da giderse koca-sýna mirâsçý olur. Çünkü onlarý ziyarete gitmek kadýnýn mutlak surette borcudur."

«Yahut yalnýz þart hastalýðýnda bulunursa» meselesinde Ýmam Muhammed muhâliftir. Ona göre tâliki saðlamken yaparsa kadýna mutlak surette mirâs verilmez. Bahýr sahibi diyor ki: "Ulema Ýmam Muhammed´in kavlini sahihlemiþlerdir." Nehir sahibi bu kavlin sahih kabul edildiðini Fahru´l-Ýslâm´dan nakletmiþtir.

«Çünkü kocasý mirâs kaçýrandýr.» Tâliký ecnebi birinin fiiline yahut vaktin gelmesine yapar daher ikisi hastalýk halinde bulunurlarsa mücerred tâlik ile mirâs kaçýrma kasdý tehakkuk etti demektir. Onun için hastalýk halinde yalnýz þart bulunursa bize göre kadýn mirâsçý olmaz. Ýmam Züfer buna muhâliftir. Tâliký kendi fiiline yapar da ikisi de yahut yalnýz þart hastalýkda bulunursa yine mirâs kaçýrmak tehakkuk eder. Çünkü ya hem tâlik hem þartla yahut yalnýz þartla kadýnýn hakkýný ibtal ve ona zarar kasdetmiþtir. Bu ise baþkasýnýn hakkýný ibtal etmez.

Nitekim mecburiyet halinde baþkasýnýn malýný telef etmek böyledir. Tâliký kadýnýn mutlaka yapmasý lâzým gelen bir iþine yapar da þart hastalýkta bulunursa yine mirâs kaçýrma tehakkuk eder. Çünkü ya dünyada helâk yahut âhirette azab korkusundan kadýn o iþi yapmaya mecburdur. Bu satýrlar kýsaltýlarak Nehir´den alýnmýþtýr.

«Bu kabildendir.» Yani mirâs kaçýrma kabilindendir ve kendi fiiline tâlikdýr. Kadýnýn burada mirâsçý olmasý þart bulunduðu içindir Þart boþamamak yahut ölümünden önce üzerine evlenmemektir ki, hastalýðý zamanýna rastlar. Binaenaleyh adam mirâs kaçýrandýr. Velevki tâlik saðlamken yapýlmýþ olsun. Erkeðin karýsýna mirâsçý olamamasý hakkýnýn sâkýt olmasýna rýza gösterdiði içindir. Zira þartý kadýnýn ölümüne kadar geciktirmiþtir.

Yine Bedâyý´da zikredildiðine göre bir adam karýsýna: "Basra´ya gelmezsem sen üç defa boþsun." der de ölünceye kadar Basra´ya gitmezse kadýn mirâsçý olur. Fakat kadýn ölürse kocasý ona mirâsçý olur. Çünkü karýsý iken ölmüþtür. Zira vukûun þartý yoktur. Bu adam Basra´ya karýsý öldükten sonra gidebilir. Yani kadýný boþamasý ve üzerine evlenmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn öldükten sonra bunlar mümkün deðildir.

TENBÝH: Þârihin talâký üç defa diye kayýdlamasý kadýnýn ölümü meselesinde lâzým deðildir. Çünkü talâk-ý ric´îyle boþar da kadýnýn son nefesinde olduðuna hükmedersek meydana gelen talâk yine bâindir. Çünkü iddet bekleme imkâný yoktur. Hiç cima edilmeyen kadýn gibi olur. Nitekim bunu Fetih´den naklen sarîh bâbýnda: "Seni boþamazsam sen boþsun." dediði yerde arzetmiþtik.

METÝN

Diðerlerinde kadýn mirâsçý olmaz. Bundan murad her ikisi saðlamken yahut yalnýz tâlik saðlamken yapýlan, yahut kadýnýn yapmayabileceði bir iþine tâliktir. Bunlarýn toplamý onaltý eder. Çünkü tâlik ya bir vaktin geçmesine, ya bir ecnebînin fiiline yahut kendi fiiline olur. Bunlarýn her birinin dört vechi vardýr. Zira tâlik ile þart ya saðlamken, ya hastayken yahut biri saðlam biri hastayken olur. Bunlarýn hükümlerini gördük.

Bir adam saðlamken karýsýna: "Ben ve filan dilersek sen üç defa boþsun." der de sonra hastalanýr ve hem koca hem ecnebî beraberce dilerlerse yahut evvela koca sonra ecnebî dileyerek koca ölürse kadýn mirâsçý olamaz. Evvela ecnebî sonra koca dilerse kadýn mirâsçý olur. Hâniyye´de böyle denilmiþtir. Fark gizli deðildir. Çünkü evvela ecnebîninin dilemesiyletalâk yalnýz onun fiiline muallak olmuþtur.

ÝZAH

«Yahut yalnýz tâlik saðlamken yapýlan» yani yalnýz tâlik ecnebî birinin fiiline yahut vaktin gelmesine yapýldýðý surettir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Bu evvelce metinden anlaþýlmýþtý. Demek ki burada tâlik umumuna yorumlanmaz. Hatta kendi fiiline þâmil deðildir. Zira yalnýz tâliký saðlamken kendi fiiline yapar da þart hasta iken olursa kadýn ona mirâsçý olur. Musannýf bunu metinde açýklamýþtýr. Binaenaleyh bunun umuma dahil olmasý doðru deðildir. Sâlhânî´nin elyazýsýyla böyle denilmiþtir.

«Yahut kadýnýn yapmayabileceði bir iþine tâliktýr.» Bu mutlaktýr. Yani ister tâlik ve þart hasta iken yapýlsýn, ister bunlardan yalnýz biri hasta iken yapýlsýn fark etmez. Tebyîn´de þöyle denilmiþtir: "Bunlardan yani bu zikrettiðimiz suretlerden baþka yerlerde kadýn mirâsçý olamaz. Bunlardan murad bütün vecihlerde tâlik ile þartýn saðlamken yapýlmasý yahut ecnebînin fiiline veya vaktin gelmesine tâlik ederse tâlikýn saðlamken yapýlmasý yahut kadýnýn yapmayabileceði bir iþine nasýl olursa tâlik yapmasýdýr ki, bu suretlerin hepsinde kadýn mirâsçý olmaz." H.

«Bunlarýn toplamý onaltý eder.» Hatta yirmisekize çýkarmak mümkündür. Çünkü tâliký kendi fiiline veya kadýnýn fiiline yahut ecnebî birinin fiiline yaptýðýnda bu fiil ya çaresiz yapýlacak fiillerdendir ya deðildir. Böylece altý suret meydana gelir. Bunlar þart ve tâlikýn dört vechiyle çarpýlýrsa yirmidört eder. Vakte tâlik ederse dört suret daha meydana gelr ve mecmuu yirmisekiz olur. Lâkin kendi fiiliyle ecnebînin fiili arasýnda yapýlmasý lâbud olanlarla olmayanlar hususunda fark yoktur. Kadýnýn fiiline tâlik etmesi bildiðin gibi bunun hilâfýnadýr. Sonra þurasý da gizli deðildir ki tâlikle þartýn her ikisinin saðlamken yapýlmasýnýn hastanýn talâkýnda bir tesiri yoktur. Onun için Bahýr sahibi bunu zikretmemiþtir. Binâenaleyh münasib olan onu atmaktýr. Böylece suretler yirmibir olur.

«Bir adam saðlamken karýsýna...» tâlik yaparsa metinde beyan edildiði gibi hüküm verilir. Fakat hasta iken tâlik yaparsa kadýn bütün suretlerde mirâsçý olur. Çünkü bu hem ecnebînin hem kendinin fiiline tâlik kabîlindendir. Buna delâlet eden suretler yukarýda görüldü. T.

«Fark gizli deðildir» Bahýr sahibi diyor ki: "Bunun hâsýlý þudur: Talâk her ikisinin dilemesine tâlik edilmiþtir. Beraberce dilerlerse koca tam bir illet teþkil etmez. Binaenaleyh mirâs kaçýran sayýlmaz. Kocanýn dilemesi sonra olursa iþ deðiþir. Çünkü o zaman onunla illet tamam olur." Yani bu iþ kendi fiiline tâlik kabîlinden olur ve yalnýz þartýn hastalýk halinde bulunmasý kâfidir. Ýlk iki vecih bunun hilâfýnadýr. Çünkü onlar ecnebînin fiiline tâlik kabîlindendir. Onda tâlik ile þartýn mutlaka hasta iken yapýlmasý lâzýmdýr. Halbuki biz tâlikin saðlamken yapýldýðýný farzediyoruz.

METÝN

Ölüm hastasý ile karýsý saðlamken üç talâk yapýldýðýnda ve iddetin bittiði hususunda birbirlerini tasdik ederler de sonra adam karýsýna bir borç veya ayn ikrar eder yahut kadýna bir vasiyyette bulunursa, kadýna onun yani ikrar veya vasiyyet ettiði þeyden ve mirâsdan hangisi az ise o verilir. Çünkü töhmet vardýr. Kadýn kocasýnýn ikrar ettiði vakitten itibaren iddet bekler. Bununla fetva verilir.

ÝZAH

«Ve iddetin bittiði hususunda» diye kayýdlamasý ;mameyn´in muhalefetini belirtmek içindir. Onlara göre erkeðin ikrar ve vasiyyeti câizdir. Zira iddet lâzým gelmediði için ortada töhmet yoktur. Nitekim Tebyîn´de böyle denilmiþtir. Bundan onlaþýlýr ki, karý-koca saðlamken üç talâk yapýldýðýnda birbirlerini tasdik eder de iddetin bittiðinde tasdik etmezlerse kadýn bilittifak az olaný alýr. H.

«Kadýna ikrar veya vasiyyet ettiði þeyin ve mirâsýn hangisi az ise o verilir.» Yani vasiyyet edilen þey mirâstan azsa kadýna o verilir. Mirâs vasiyyet edilenden azsa o verilir.

«Çünkü töhmet vardýr.» Bu töhmet kocasý kadýna alacaðý mirâstan ziyadesini versin diye karý-kocanýn birbirinden ayrýldýklarýný ve iddetin geçtiðini ikrar için anlaþmalarý töhmetidir ki, yalnýz ziyade hususundadýr. Biz bunu reddederiz. Ýmameyn ikrar ve vasiyyetin câiz olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü iddet olmadýðý için kadýn o adama ecnebî olmuþtur. Buna delil adamýn kadýn lehine þâhidliðinin kabul edilmesi, zekâtýný o kadýna verebilmesi ve kadýnýn baþka kocaya varabilmesidir. Cevap þudur: Âdeten zekât, þâhidlik ve kocaya varma hususunda anlaþma olmaz. Binaenaleyh töhmet de yoktur. Bu satýrlarý Bahýr sahibi kýsaltarak Hidâye ve þerhlerinden almýþtýr.

«Kadýn kocasýnýn ikrar ettiði vakitten itibaren ilh...» Hidâye´de böyle denilmiþtir. Hâniyye´nin iddet bâbýnda fetvanýn buna göre olduðu bildirilmiþtir. Hal böyle olunca yukarýda zikredilen hükümlerden hiç biri sâbit olamadýðý gibi kocasý bu kadýnýn kýzkardeþi ile ve ondan baþka dört kadýnla dahi evlenemez. Halbuki bu ulemanýn burada açýkladýklarýnýn hilâfýnadýr. Bununla Surûci´nin Gâye´de yaptýðý itiraz da defedilmiþ olur. O þöyle demiþtir: "Hâli hakem kýlmak gerekir. Bakýlýr: Karý-kocanýn arasýnda geçimsizlik zuhur etmiþ de kocasý hastayken kadýn onun hizmetini terketmiþse bu anlaþma yapmadýklarýna delildir. Töhmet de yoktur. Aksi takdirde sahih olmaz. Çünkü töhmet vardýr." Nehir sahibi de bunu ikrar etmiþtir.

Hâsýlý þudur: Ulemanýn burada kararlaþtýrdýklarý kocasýnýn bu kadýn lehine þâhidliðinin kabul edilmesi gibi hükümler iddetin talâk vaktinde baþlamasýný iktiza eder. Ýddet bâbýnda sahih diye kabul ettikleri iddet ikrar vaktinden vâcib olur. Sözü ise bu hükümlerin bulunmamasýný iktiza eder.

Ben derim ki: Ýddetin ancak talâk vaktinden vâcib olduðu gizli deðildir. Karý-koca iddetin geçtiðini ikrar ederlerse töhmet bulunmayan bir hususta doðru söylemiþ olurlar. Onun için ulema bu kadýna nafaka ve mesken verilmesi vâcib olmadýðýný açýklamýþlardýr. Bunu kocasý tasdik ettiði için yapmýþlardýr. Yukarýda geçen þâhidlik ve emsalinde töhmet yoktur. Çünkü âdeten onlarda anlaþma olmaz. Mirâs mikdarýndan ziyade vasiyyet bunun hilâfýnadýr. Onun hakkýnda Ebû Hanife´ye göre karý-kocanýn sözleri tasdik edilmez. O ziyadeyi ibtal için iddetin bitmediðini takdir etmiþtir. Çünkü töhmetin yeri budur. Þu halde murad sair hükümler hususunda iddetin bitmemesi deðildir. Murad sadece töhmet yeri hakkýnda onun bitmesidir.

Bu izahtan anlaþýlýr ki, her iki kavil yani gerek iddet talâk vaktinden baþlasýn, gerekse ikrar vaktinden baþlasýn umumu üzere deðildir. Onun için Fethü´l-Kadir sahibi iddet bâbýnda þöyle demiþtir: "Müteehhirinin fetvasý yani iddet ikrar vaktinden vâcib olur sözleri dört mezhebin imamlariyle sahabe ve tâbiinin cumhuruna muhâliftir. Onlarýn muhalefeti töhmetten dolayý olduðundan töhmet yerlerini ve kendilerinden anlaþma beklenen insanlarý araþtýrmak gerekir.

Onun için Ýmam Suðdî tafsilât vermiþ, Ýmam Muhammed´in Mebsûttaki: "Ýddetin ibtidasý talâk vaktinden baþlar." sözünü karý-koca talâkýn isnad edildiði vakitte ayrýldýlarsa diye yorumlamýþtýr. Ayrýlmadýlarsa her ikisinin yalan söyledikleri zâhirdir ve isnad hususunda tasdik edilmezler."

Bahýr sahibi iddet bâbýnda: "Ýþte arabulmak böyle olur." demiþtir. Yani mütekaddiminle müteehhirinin sözleri arasý böyle yatýþtýrýlýr demek istemiþtir. Bundan anlaþýlýr ki Surûcî´nin: "Hali hakem kýlmak gerekir." sözü dogrudur. Lâkin onun: "Geçimsizlik ve kocasýnýn hizmetini terk etmesi anlaþma olmadýðýna delildir." sözünü Fetih sahibi reddetmiþ, bunun zâhir olmadýðýný söylemiþtir. "Çünkü kocasýnýn kadýna alacaðý mirâstan daha fazlasýný vasiyyet etmesi, bu geçimsizliðin bir hileden ibaret olduðu hususunda açýktýr." demiþtir. Evet, Ýmam Suðdî´nin söylediði ayrýlma iþi bu adamýn karýsýna vasiyyeti sahih olmak, onun kýzkardeþiyle evlenmek ve ondan baþka dört kadýn alabilmek hususunda anlaþma olmadýðýnda zâhirdir.

TENBÝH: Bil ki kadýnýn aldýðý þey mirâsa benzemektedir. Taksim edilmeden terekeden bir þey zâyi olursa bütün terekeden sayýlýr. Tereke eþyadan ibaret olup kadýn para almak istese buna hakký yoktur. Kadýnýn aldýðý bir cihetten borca da benzer. Hatta mirâsçýlar onu terekeden baþka bir þeyden verebilirler. Kadýnýn kendi ifadesine göre aldýðýný borç sayarlar. Fethü´l-Kadir, Bahýr ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir.

METÝN

Ýkrar vaktinden itibaren iddet bittikten sonra koca ölürse bütün ikrar ve vasiyyet ettiði þeylerkadýna verilir. Ýmâdiyye. Birbirlerini tasdiklerl kocanýn ölüm hastalýðýnda deðilse kocanýn ikrar ve vasiyyeti sahihtir. Ama karýsý yalanlarsa ikrarý sahih olmaz.

Mecma´ þerhi, Fûsul´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn kocasýnýn kendini hasta iken talâk-ý bâinle boþadýðýný iddia eder de kocasý inkârda bulunursa ve hâkim kocasýndan yemin ister o da yemin ederse, sonra kansý kocasýný tasdik edip kocasý ölürse kadýn ölümünden önce onu tasdik ettiði takdirde kendisine mirâsçý olur. Ölümünden sonra tasdik ederse mirâsçý olamaz." Nasýlki kocasýnýn hastalýðýnda kadýn kendi isteðiyle üç defa boþanýr da sonra kocasý ona vasiyyette veya ikrarda bulunursa kadýna bunlarýn az olaný verilir. Saðlam bir adam iki karýsýna sizden biriniz boþ olsun der de sonra ölüm hastalýðýnda birisi hakkýnda talâký beyan ederse, bu beyanla mirâs kaçýran olur.

ÝZAH

«Bütün ikrar ve vasiyyet ettiði þeyler kadýna verilir.» Çünkü artýk kadýn ecnebî olmuþtur. Töhmet kalkmýþtýr. Bunun muktezasý þudur ki: Kadýnýn aldýðý þeyin mirâsa benzer yeri kalmaz.

«Ama karýsý yalanlarsa ikrarý sahih olmaz.» Vasiyyeti dahi sahih deðildir. Kadýna ifadesine göre muamale yapýlýr. O kendisinin bu adamýn karýsý ve mirâsçýsý olduðunu söylemektedir. Mirâsçýya vasiyyet yoktur. Ona ikrar da yapýlamaz. T. Ama bunu "Kocasý ölüm hastalýðýnda ikrarýndan itibaren karýsýnýn iddeti bitmeden yaparsa" diye kayýdlamak gerekir. Çünkü kocasý üç defa boþadýðýný ikrar edince onun ikrarýyla amel edilerek kadýn ondan bâin olur. Velevki karýsý yalanlamýþ olsun ve adam mirâs kaçýran olur. Hastalýðýndan düzelir de sonra iddet içinde ölürse yahut düzelmez de iddet geçtikten sonra ölürse kadýn ona mirâsçý olamaz. Ama kocasýnýn ona vasiyyeti ve mal ikrarý sahih olur. Kadýnýn talâk hakkýndaki sabýk yalanlamasý þimdi vâki olan talâka razý olmak sayýlmaz. Nitekim gizl deðildir. Bana zâhir olan budur.

«Ölümünden sonra tasdik ederse mirâsçý olamaz.» Ben derim ki: Bu ancak kadýn bâin talâkýn saðlamken yapýldýðýný iddia ederse zâhir olur. Çünkü kadýnýn dâvâsý o adamdan mirâsçý olmadýðýný itirafý tezammun eder. Adam mirâs kaçýran deðildir. Ama kadýn bâin talâkýn bu ölüm hastalýðýnda olduðunu iddia ederse zâhir deðildir. Çünkü kadýn arkasýndan kocasýna mirâsçý olabileceði bir talâk iddia etmektedir. Þu kadar var ki. bu adamdan bâin oldugunu söyleyince ondan ayrýlmasý icab ederdi. Kocasýna bu vâcibi iddia etmekle boþanmýþ olmasýna razý olmasý Iâzým gelmez. Nitekim gizli deðildir. Binaenaleyh ona mirâsçý olmasý icab eder. Bu hususta kadýnýn dâvâsýnda ýsrar etmesi veya ölümünden evvel yahut sonra kocasýný tasdikte bulunmasý fark etmez. Nitekim kadýnýn iddia ettiðini kocasý ikrarda bulunursa hüküm budur. Ben bundan bahseden görmedim. Galiba açýk olduðu için ulemabundan söz etmemiþlerdir.

«Nasýlki kocasýnýn hastalýðýnda ilh...» Birinci meselenin hükmünü buna benzetmesi bunda hilâf olmadýðý içindir. Bildiðin gibi birinci mesele bunun hilâfýnadýr.

«Kadýna bunlarýn az olaný verilir.» Yani ikrar veya vasiyyet ettiði þeyle mirâstan hangisi azsa o verilir.

«Saðlam bir adam» diye kayýdlamasý mirâstan kaçýrmasý beyanla olacaðý içindir. Hasta ise beyanla deðil o sözle mirâs kaçýran olur.

«Sizden biriniz boþ olsun.» Yani üç defa boþ olsun derse demek istiyor. Nitekim Kâfî´den naklen Fetih´in ibâresi böyledir. Maksad budur. Çünkü sözümüz erkeðin ne ile mirâs kaçýran olacaðý hususundadýr. Ric´î talâkla mirâstan kaçýlmaz.

METÝN

Kadýn da ona mirâsçý olur. Kâfî. Bu þunu ifade eder ki, bu adam saðlamken yemin eder de hasta iken yeminini bozarak onun kadýnlardan biri hakkýnda olduðunu beyan ederse mirâs kaçýran olur. Ama ben bunu bir yerde görmedim. Nehir.

Kocanýn karýsýnýn mirâsa ehil olduðunu bilmesi þart deðildir. Karýsýný hasta iken bâin olarak boþar da daha önce efendisi onu âzâd etmiþ bulunursa yahut kadýn kitabîyye iken müslüman olursa, kocasý bunu bilmezse mirâs kaçýran olur. Kadýn ondan mirâs alýr. Zahîriyye.

Bunun hilâfýna olarak bir kimse cariyesine: Sen yarýn hürsün der, kocasý da: Sen yarýndan sonra üç talâkla boþsun derse, kocasý efendisinin sözünü bildiði takdirde mirâs kaçýran olur, bilmezse kadýn mirâsçý olamaz. Hâniyye.

Talâký cariyenin âzâd olmasýna veya kendisinin hastalýðýna tâlik eder yahut kendisi saðlam iken talâka birini vekil eder de o kimse onun hastalýðý zamanýnda fakat kendisini azle kâdir olduðu halde boþarsa mirâs kaçýran olur.

ÝZAH

«Kadýn da ona mirâsçý olur.» Çünkü talâký kadýnýn hakký kendi malýna teallûk ettikten sonra beyan etmiþtir. Binaenaleyh yapmak istediði kendine iade olunur. Nasýlki yeni talâk yapmýþ olsa hüküm budur. Bunun mirâs hakkýnda yeni talâk sayýlmasý töhmetten dolayýdýr. Ýki kadýndan birisi adamdan önce ölür de ondan sonra adam ölürse kalan kadýn teayyün eder ve mirâsçý olamaz. Çünkü bu hükmen beyandýr. Erkekten töhmet kalkar. Meselenin tamamý Fetih´dedir.

Ben derim ki: "Bu beyanla mirâs kaçýran olur" sözü "Mübhem talâkda beyan talâký mânen beyan þartýyla tâliktir." sözünü teyid eder. Yani beyan zamanýnda talâkýn vukuu için hâlin sebebi olur ve beyan halinde talâk sabýk sözle vâki olur. Ama "Talâk halen kadýnlardanbirine gayr-i muayyen olarak vâkidir. Beyan hangisine olduðunu tâyindir." diyenlere göre bu adamýn mirâs kaçýran olmamasý gerekir. Çünkü talâk onun sýhhatli zamanýnda olmuþtur. Bedâyý´da böyle denilmiþtir. Bu hususta sözün tamamý da oradadýr.

«Saðlamken yemin eder de» meselâ talâký birinin fiiline tâlik ederek: Zeyd haneme girerse biriniz üç defa boþ olsun derse beyanla mirâs kaçýran olur. Fakat talâký kendi fiiline tâlik ederse beyanla deðil hastalýðýndaki fiiliyle mirâs kaçýran olur.

«Karýsýnýn mirâsa ehil olduðunu bilmesi þart deðildir ilh...» Hâsýlý adamýn mirâs kaçýran olmasý için karýsýnýn mirâsa ehil olmasý þarttýr. Kadýn cariye veya kitabîyye olur da kocasý hastalýðýnda onu talâk-ý bâinle boþarsa kocasýna mirâsçý olamaz. Çünkü ehliyeti yoktur. Lâkin kocasýnýn haberi yokken âzâd edilmiþ veya müslüman olmuþsa kocasý hasta iken onu talâk-ý bâinle boþadýðý takdirde mirâs kaçýran olur. Kadýn ondan mirâsýný alýr. Çünkü ayrýlýrken þart tehakkuk etmiþtir.

«Sen yarýndan sonra üç talâkla boþsun» derse cevap metinde beyan edildiði gibidir. Fakat: Sen yarýn dahi üç talâkla boþsun derse boþanmakla âzâdlýk beraber olur. Kadýna mirâs yoktur. "Sen âzâd edildiðin zaman üç talâkla boþsun." derse mirâs kaçýran olur. Zahîriyye´de böyle denilmiþtir. Çünkü muallak rnuallaku´n-aleyhi tâkip eder ve talâk vâki olmadan mirâs kaçýrma þartý teallûk eder. Önceki bunun hilâfýnadýr. Çünkü yarýna muzaf olan iki þey beraberce vuku bulurlar.

«Bilmezse kadýn mirâsçý olomaz» Çünkü bu adam tâlk vaktinde kadýnýn hakkýný ibtal etmek istememiþtir. Velevki kadýn talûk vâki olmazdan önce mirâsa ehil olsun ve tâlik zamanýnda hür olmasýn. Çünkü kadýnýn âzâdlýðý izafe edilmiþtir. Talâk vaktinde hür olmasý ve kocasýnýn bunu bilmemesi bunun hilâfýnadýr. Zira bu hükmî bir iþtir. Onu bilmek þart deðildir. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Daha doðrusu: "Çünkü bu sâbit bir iþtir." demelidir.

TENBÝH: Musannýfýn: "Mirâs kaçýran olur." demesi kadýnýn üzenine üç talâk vâki olmasýný iktiza eder. Aksi takdirde talâk ric´î olur. Çünkü kadýn hürre olmuþtur. Ric´î talâkda mirâstan kaçmak yoktur. Anla! Buna göre tâlik bâbýnda þart lâfýzlarýndan önce geçen: "Bir adam cariye olan karýsýna: Þu haneye girersen üç defa boþsun der de cariye âzâd edilir ve o haneye girerse ona ric´at edebilir." ifadesi müþkil kalýr. Bunun muktezasý burada iki talâk olmalýdýr ve o adam mirâs kaçýran sayýlmamalýdýr.

Fakat ulemanýn izafetle tâlik arasýnda söyledikleri farktan alarak þöyle cevap verilebilir: Muzâf hale sebeb olur, muallak bunun hilâfýnadýr. Hatta sen yarýn hürsün dese bugün onu satmaya mâlik deðildir. Ama yarýn geldiði vakit hürsün derse satabilir. Nitekim Eþbâh´ýn talâk bahsinde beyan edilmiþtir. Bizim meselemizde de cariyesine sen yarýn hürsün deyince hal için sebeb münakid olmuþtur. Kocasý: Sen yarýndan sonra üç defa boþsun deyincehürriyetin sebebi tehakkuk ettikten sonra talâk için sebeb münakid olmuþtur. Binaenaleyh üç talâk boþ olur. Tâlik meselesi bunun hilâfýnadýr. Zira bu adam tâlik vaktinde iki talâktan fazlasýna mâlik deðildir. O vakit hürriyetin sebebi de tehakkuk etmiþ deðildir. Þu halde mâlik olduðundan daha fazlasý vâki olamaz. Bana zâhir olanýn son haddi budur.

«Talâký cariyenin âzâd olmasýna» tâlik eder de hem tâlik hem þart hastalýðýnda bulunurlarsa demek istiyor. Çünkü bu ecnebî birinin fiiline tâliktir. T.

«Veya kendisinin hastalýðýna» tâlik ederek: Ben hasta olursam sen üç defa boþsun derse mirâs kaçýran olur. Çünkü yeminin bozulmasýnýn þartý olarak mutlak surette hastalýðý göstermiþtir. Mutlak hastalýk ekseriyetle ölümle neticelenen döþeðe düþmedir. Ölüm hastalýðý da budur. Valvalciyye´de böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi bu kavlin sahih kabul edildiðini Hâniyye´den nakletmiþtir.

Ben derim ki: Bunun muktezasý þudur: Bu adam önceden hastalanýp sonra düzelse kadýn boþ düþmez. Çünkü hastalýðý mutlak mânâsýna almýþtýr ki, kâmil olan demektir. O da kendisine ölüm bitiþen hastalýktýr. O halde murad mutlak hastalýk deðil maraz-ý mutlaktýr. Bunlarýn arasýnda ise mâl mutlak ile mutlak su arasýnda olduðu gibi açýk fark vardýr.

METÝN

Ayrýlýk sebebine hasta olduðu halde kadýn teþebbüs eder de iddet bitmeden ölürse kocasý ona mirâsçý olur. Nitekim aralarýndaki ayrýlýk bülûð ve âzâdlýk muhayyerliðinde kadýnýn kendini ihtiyar etmesiyle veya hasta olduðu halde kocasýnýn oðlunun onu öpmesiyle veya ona râm olmasýyla vuku bulursa hüküm budur. Çünkü ayrýlýk onun tarafýndan gelmiþtir. Bundan dolayý da talâk deðildir. Ayrýlmalarýna âletin kesilmesi, kalkýnamamak ve liân gibi bir þeyin sebeb olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu suretlerde kocasý ona mirâsçý olamaz. Hâniyye´de ve Câmi´den naklen Fetih´de bildirildiðine göre mezheb budur. Kâfî sahibi kesinlikle buna kâil olmuþ; Bahýr sahibi de mezhebin bu olduðunu söylemiþtir. Çünkü bu talâkdýr ve kadýna muzaftýr. Bu birincisi gibidir. Binaenaleyh kocasý ona mirâsçý olur diyenler de olmuþtur. -Bunu diyen Zeylaî´dir.- Kadýn dinden döner de sonra ölür yahut dar-ý harbe kaçarsa bakýlýr: Dinden dönmesi hastalýk esnasýnda olmuþsa kocasý istihsanen ona mirâsçý olur. Aksi halde yani saðlamken dinden dönmüþse ona mirâsçý olamaz. Kocasýnýn dinden dönmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu onun ölüm hastalýðý mânâsýndadýr. Binaenaleyh karýsý ona mutlak surette mirâsçý olur. Karý-koca beraberce dinden dönerler de sonra kadýn müslüman olursa kocasýna mirâsçý olur. Aksi câiz deðildir. Hâniyye.

ÝZAH

«Ayrýlýk sebebine kadýn teþebbüs eder de ilh...» sözü erkeðin nasýl mirâs kaçýran olacaðýný beyandan sonra kadýnýn nasýl mirâs kaçýran olacaðýný beyana baþlamaktýr. Þârih bâbýnbaþýndaki: "Mirâs kaçýrma bazen kadýndan da olur." sözü ile buna iþaret etmiþti.

«Kocasý ona mirâsçý olur.» Çünkü erkeðin ölüm döþeðinde iken malýna nasýl karýsýnýn hakký teallûk ederse kadýnýn ölüm döþeðinde de malýna kocasýnýn hakký teallûk eder. Bahýr.

«Veya ona râm olmasýyla» sözü zorla yapmasýndan itiraz içindir. Çünkü zorla yaparsa ayrýlýk sebebi kadýndan gelmediði için kocasý ona mirâsçý olamaz. Kadýný zorlamasý için babasý oðluna emretmiþse evleviyetle kadýna mirâsçý olamaz. Fakat erkek hasta olur da analýðýný zorlamasý için oðluna emrederse bunun hilâfýnadýr. O mirâs kaçýran olur, karýsý mirâsýna konar. Emretmezse mirâs kaçýran sayýlmaz. Nitekim yukarýda geçmiþti.

«Bundan dolayý» yani kadýn tarafýndan geldiði için talâk sayýlmayýp fesh olur. Çünkü kadýn boþamaya ehil deðildir.

«Kocasý ona mirâsçý olamaz.» Kadýn da kocasýna mirâsçý olamaz. Nitekim izahý musannýfýn "kocasýndan hul´ olur veya nefsini ihtiyar ederse" dediði yerde geçmiþti. Lâkin liânda kadýn kocasýna mirâsçý olur. Çünkü liânýn baþlangýcý erkek tarafýndandýr. Nitekim geçmiþti.

«Çünkü bu talâkdýr.» Binaenaleyh kocasý tarafýndan yapýlmýþ sayýlýr ve kadýn buradan muztar mevkide kaldýðý için mirâs kaçýran sayýlmaz. Liânda kendinden kepazeliði def için buna muztardýr, âlet kesildiðinde ve kalkýnamamada ise nikâhtan beklenen iffet hâsýl olmadýðý içindir. Binaenaleyh kadýnýn çaresiz yapmasý gereken bir fiiline tâlik gibi olur. Kocasýnýn hastalýðýnda kadýnýn talâk istemesi, onun da boþamasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn zaruret yokken hakkýnýn iskat edilmesine razý olmuþtur. Onun için kocasýna mirâsçý olamaz. Velevki kocasý tarafýndan yapýlmýþ talâk sayýlsýn.

Evet, kocasýnýn hastalýðýnda âleti kesik olduðu veya kalkýnamadýðý için kadýn kendini ihtiyar ederse kocasýna mirâsçý olamamasý müþkildir. Zira mirâsçý olamamasýnýn illeti kadýnýn razý olmasýdýr. Nitekim yukarýda geçti. Binaenaleyh bu muztar kalma dâvâsýna aykýrýdýr. Cevap þudur: Bu hakikaten muztar kalmak deðildir. Binaenaleyh aykýrýlýk yoktur. Kadýnýn hakikaten muztar kaldýðý teslim edilse bile bundan kocasýna mirâsçý olmasý lâzým gelmez. Çünkü ona mirâsçý olmasý ancak onun mirâs kaçýrdýðý sâbit olduðuna göredir. Böyle bir þey de sâbit olmamýþtýr. Binaenaleyh bu kadýn kocasýnýn oðlu tarafýndan zorla cima edilen kadýn gibidir. Ona mirâsçý olamaz. Meðerki babasý oðluna bunu emretmiþ olsun. Nitekim yukarýda geçti.

Þu halde kadýnýn muztar kalmasýndan kocasýnýn mirâs kaçýrýcý olmasý lâzým gelmez. Çünkü kocasýnýn ona bir cinayeti yoktur. Buradaki onun hilâfýnadýr. Zira kadýnýn muztar kalmasý bir özürdür. Çünkü kendi tarafýndandýr. Binaenaleyh burada muztar kalýþý tesirlidir. Erkeðin mirâs kaçýrmasý bunun hilâfýnadýr. O onun tarafýndan geldiði için kadýnýn iztýrarý ona tesir etmez. Zorlanan kimse gibi ki baþkasýnýn ölümü için zorlanmasý ancak kýsasý kendinden def için kendi fiilinde tesir eder, baþkasýnýn fiiline tesir etmez. Baþkasýndan murad zorladýðýkimsedir.

Bu söylediklerimizi Fetih sahibinin þu sözü de teyid eder: "Erkeðin hastalýðýnda karýsý ile ayrýlmalarýna âletinin kesikliði, kalkýnamamasý, bülûð muhayyerliði ve âzâdlýk gibi þeyler sebeb olursa karýsý ona mirâsçi olamaz. Çünkü kadýn hakkýný ibtal eden sebebe razýdýr. Velevki muztarý olsun. Zira iztýrarýn sebebi erkek tarafýndan gelmemektedir. Binaenaleyh ayrýlma hususunda erkek cinayet iþlemiþ deðildir." Burada bana zâhir olan budur.

«Kocasý istihsanen ona mirâsçý olur.» Çünkü kadýnýn mirâs kaçýrmak istediði anlaþýlmýþtýr. T. Kýyasa göre ona mirâsçý olamamasý gerekirdi. Çünkü müslümanla kâfir arasýnda mirâs muamelesi cereyan etmez. T.

«Saðlamken dinden dönmüþse ona mirâsçý olamaz.» Çünkü kadýn helâke yaklaþmadan dinden dönmekle bâin olmuþtur. Bu helâke yaklaþtýran dinden dönme deðildir. Zira kadýn öldürülmez. Fetih´de böyle denilmiþtir.

«Kocasýnýn dinden dönmesi bunun hilâfýnadýr ilh...» Çünkü dinsizliðinde devam ederse öldürülür. T.

"Mutlak surette mirâsçý olur." Yani saðlamlýðýnda ve hastalýðýnda mirâsçý olur. T.

"Karý-koca beraberce dinden dönerlerse ilah..." Burada Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: "Karý-koca beraberce dinden dönerler de sonra birisi müslüman olur ve sonra birisi ölürse müslüman olan öldüðü takdirde mürted ona mirâsçý olamaz. Mürted olarak ölen koca ise müslüman olan karýsý ona mirâsçý olur. Dinden dönen kadýn ölürse bakýlýr: Dinden dönmesi hastalýk esnasýnda olmuþsa müslüman olan kocasý mirâsýný alýr. Saðlamken olmuþsa kadýna mirâsçý olamaz. Hâniyye´de böyle denilmiþtlr."

METÝN


Bir adam evlendiðim son kadýn üç defa boþ olsun der de bir kadýn nikâh ederse, sonra bir kadýn daha nikâh edip koca ölürse evlendiði anda son kadýn boþ olur. Ve kocasý mirâs kaçýran olmaz. Ýmameyn buna muhâliftir. Çünkü ölüm bildiricidir. Evlenmenin son diye vasýflanmasý þart vaktinden itibarendir. Binaenaleyh müstenid olarak sâbit olur. Dürer.

FER´Ý MESELELER: Bir adam hastalýðýnda karýsýný talâk-ý bâinle boþar da sonra ona seninle evlenirsem üç defa boþsun der ve iddet içinde onunla evlenerek hastalýðý esnasýnda ölürse kadýn mirâsçý olamaz. Çünkü kadýn yeni bir iddet içindedir. Evlenme kadýnýn fiiliyle hâsýl olmuþtur. Binaenaleyh bu mirâs kaçýrma deðildir. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Hâniyye.

Kocasý öldükten sonra kendisini hastalýðý esnasýnda boþadýðýný iddia eden karýsýný mirâsçýlar yalanlarlarsa söz kadýnýndýr. Nasýlki kadýn kocam beni uyurken boþadý der de mirâsçýlar uyanýkken boþadýðýný söylerlerse söz yine kadýnýndýr. Valvalciyye.

Bir kimse hasta iken karýsýný boþar da iddeti bittikten sonra ölürse ev eþyasýndan müþkil olanlar kocanýn mirâsçýsýna verilir. Çünkü kadýn ecnebi olmuþtur. Ýddet içinde ölmesi bunun hilâfýnadýr. Câmiu´l-Fûsuleyn.

ÝZAH

"Son kadýn boþ olur." Sözünü Þârih Dürer sahibine uyarak ziyade etmiþtir. Bunu metnin ibâresini düzeltmek için yapmýþtýr. Kocasý mirâs kaçýran olmayýnca kadýn ondan mirâs alamaz. Kadýn zifaf olunmuþsa kendisine bir buçuk mehir verilir. Mehir þüpheyle zifaf için, yarý

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 19:52:27
Mehir þüpheyle zifaf için, yarýsý da cima´dan önce boþandýðý içindir. Kadýn iddetini hayýzla bekler yas tutmaz. Zeylai.

"Ýmameyn buna muhâliftir." Onlara göre talâk ölüm anýnda olur. Çünkü son diye tehakkuk eden vakit o vakittir ve adam mirâs kaçýran olur. Karýsý kendisinden mirâs alýr, bu kadýna bir mehir verilir ve talâkla vefat iddetlerinin hangisi uzunsa onu bekler. Ric´î talâkla boþanmýþsa vefat iddeti beklemesi gerekir, yas tutmasý da lâzýmdýr. Bunu Zeylaî söylemiþtir.

"Çünkü ölüm bildiricidir ilah..." Cümlesi Ýmam-ý A´zam´ýn kavlinin illetidir. Yani ölüm bu kadýnýn son kadýn olduðunu bildirir.

"Binaenaleyh müstenid olarak sâbit olur." Yani evlenme vaktine müstenid olarak sâbit olur. Nasýlki talâký kadýnýn hayýz görmesine tâlik etse kaný görmekle yemini bozulmaz. Çünkü kanýn kesilmesi ihtimali vardýr. Üç gün akarsa talâkýn hayzýn baþýnda vâki olduðu meydana çýkar. Zeylaî. Bunun muktezasý þudur: Bu adam evlendiði vakit hastaysa mirâs kaçýran sayýlýr ve karýsý kendisine mirâsçý olur.

"Kadýn mirâsçý olamaz ilah..." Bunun izahý þudur: Bu kadýnýn birinci iddeti evlenmekle bâtýl olur. Binaenaleyh hastalýðýnda boþanmasiyle kendisine sâbit olan mirâs hakký da bâtýl olur. Çünkü kadýn ona ancak iddeti içinde mirâsçý olur. Ýddet bitmiþtir. Kadýna ikinci talâk ile yeni bir iddet vâcib olmuþtur. Nitekim iddet bahsinde görülecektir ki, bir kimse iddet bekleyen karýsýný cima´ etmeden boþarsa o kadýna yeni bir iddet beklemek vâcib olur. Ýkinci talâktan sonra kadýnýn mirâsçý olmasýna imkân yoktur: Çünkü bunun þartý evlenmektir. O da hâsýl olmuþtur. Binaenaleyh kadýn üç talâkýn vukuuna razý demektir. Bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´e göre ise kadýn ona mirâsçý olur. Çünkü kadýna vâcib olan yalnýz birinci iddeti tamamlamaktýr. Binaenaleyh iddeti kaldýðý için mirâs kaçýrma hükmü de birinci talâkla bâkidir. Rahmetî.

"Mirâsçýlar yalanlarsa ilah..." Yani kadýn kocam beni ölüm hastasý iken bâin olarak boþadý ve iddetim içinde öldü diye iddia eder de mirâsçýlar: Hayýr saðlamken boþadý derlerse söz yeminiyle birlikte kadýnýndýr. Çünkü kadýn mirâsýn sukutunu inkâr etmektedir. Kadýn mirâsý iskat etmeyen bir talâký ikrar etmektedir.

"Ev eþyasýndan müþkil olanlar" dan murad: Hem erkeðe hem kadýna elveriþli olanlarýdýr. Yalnýz birine elveriþli olanlar hakkýnda söz elveren tarafýndýr. Bu meselede dâvâ bahsinin yeminleþme bâbýnda inþaallah tafsilât verilecektir.

"Çünkü kadýn ecnebî olmuþtur." Yani artýk zilyed deðildir. Zilyed mirâsçýlardýr. Söz ise zilyedindir.

"Ýddet içinde ölmesi bunun hilâfýnadýr." Yani kocasýnýn iddet içinde ölmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü Ebû Hanife´ye göre o zaman müþkül kadýnýn olur. Zira kadýn mirâsçýdýr, ecnebî deðildir. Sanki kocasý boþamadan ölmüþtür. Câmiu´l-Fûsuleyn. Allahu a´lem.






RÝC´AT BÂBI



METÝN


Ric´at kelimesi rac´at da okunabilir. Bazen müteaddi olur, bazen olmaz. Ric´at: Mevcut olan milki iddetin içinde karþýlýksýz olarak devam ettirmek istemektir. Ýddetten murad hakiki cima´ iddetidir. Çünkü halvet iddetinde ric´at yoktur. Ýbn-i Kemâl. Bezzâziye´de: "Bir adam zifaftan sonra cima´da bulunduðunu iddia eder de kadýn inkârda bulunursa ric´at edebilir. Bunun aksinde ric´at edemez." denilmiþtir. Ric´at zorla, þakayla oyun ve hata ile sahih olur.

ÝZAH

Musannýfýn ric´at bâbýný talâktan sonra getirmesi ric´at hem tab´an hem vaz´an talâktan sonra olduðu içindir. Nehir.

"Bazen müteaddi olur, bazen olmaz." Yani bazen geçerli olarak kullanýlýr, bazen geçersiz.

"Devam ettirmek istemektir." sözü reddetmektir mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Bundan murad ric´atdýr. Çünkü reddetmek deyince hatýra gelen mânâ elden gittikten sonra iade etmektir. Bu ise mevcud olmaya aykýrýdýr. Bir de burada reddetmek ibkâ mânâsýndadýr. Teâlâ Hazretleri: "Kocalarý onlarý redde daha lâyýktýr." buyurmuþtur. (Yani Kocalarý bu kadýnlarý ellerinde býrakmaya daha lâyýktýr demektir.) Buradaki red mevcud olan milki devam ettirmek ve tutmaktýr. Teâlâ Haz´retleri: "Müddetleri yaklaþtýðýnda onlarý mâruf vecihle tutun." buyurmuþtur. Nehir sahibi diyor ki: "Tutmak mevcudu devam ettirmektir. Elden gideni geri çevirmek deðildir. Onun için bu kadýna îlâ, zýhâr ve liân yapýlabilir. Kadýnlarým boþ olsun sözü bu kadýna da þâmildir. Ric´atta þahidler þart deðildir. Mal olarak kadýna bir þey vermek de vâcib deðildir."

"Karþýlýksýz olarak" yani mal vermek þart deðildir. Maksad yeni mehir koymanýn þart olmamasýdýr. Yoksa konmuþsa verilmeyecek mânâsýna deðildir. Þârih bunu milk bâkidir dâvâsýný tekid için zikretmiþtir. Çünkü milk bâki olmasa onu tekrar iade ederken karþýlýk vermek þart olurdu.

"Çünkü halvet iddetinde ric´at yoktur." Yani velevki halvet esnasýnda kadýna dokunmuþ, þehvetle bakmýþ olsun. Bunun vechi þudur: Cima´dan sonra iddetin meþru´ olmasýnda esas rahimin temiz olup olmadýðýný bilmektir. Bu da nesebler birbirine karýþmasýn diyedir. Cima´sýz halvetten sonra iddetin vâcib olmasý ihtiyattýr. Ama o iddet esnasýnda ric´atý sahih kabul etmek ihtiyattan deðildir. Rahmetî.

"Ýbn-i Kemal." Cima´dan sonra beklenen iddet hakkýnda þöyle demiþtir: "Bu kayýd mutlaka lâzýmdýr. Çünkü iddet bazen cima´ olmaksýzýn halvet´i sahiha ile de vâcib olur. Ama bu iddette ric´at sahih deðildir."

Ben derim ki: Mehir bâbýnda da geçtiði vecihle halvet-i sahiha ric´at hususunda cima´ gibi deðildir. Halvet-i sahiha böyle olunca halvet-i fâside evleviyetle cima´ gibi olmaz.

"Bezzâziye´de ilah..." cümlesini buradan atmak daha iyi olurdu. Çünkü ileride hem metinde hem þerhde gelecektir. Bu cümledeki "zifaftan sonra" ifadesinden murad halvettir. Halvetten sonra cima´ý iddia ederse demiþ olsa daha iyi ederdi. Nitekim ileride böyle diyecektir.

"Ric´at zorla ilah..." Bahýr sahibi diyor ki: "Ric´atýn hükümlerinden biri de ileride bir vakte izafesi ve bir þarta tâliký sahih olmamaktýr. Meselâ yarýnki gün gelirse sona müracaat ettim, þu haneye girersen sana müracaat ettim denilemez. Ama zorla, þakayla, oyun ve hata ile nikâh gibi bu da sahih olur. Bedayi´de böyle denilmiþtir. T." Kýnye´de. "Bir kimse fuzûlinin müracaatýný kabul etse bu sahih olur." denilmiþtir. Bahýr.

"Þaka ve oyun" kelimelerini kâmûs sahibi ciddiyetin zýddýdýr diye tefsir etmiþtir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

METÝN


Ric´at: Sana müracaat ettim, seni geri çevirdim ve seni tuttum gibi kelimelerle niyetsiz olarak yapýlýr. Çünkü sarîhtir. Fiille yapýlmasý kerâhetle câizdir. Hörmet-i musahereyi icab eden dokunmak gibi þeylerle de olur. Velevki bunlarý kadýn yapsýn ve bunlar ihtilas yoluyla yahut uyurken veya zorla yahut deli veya bunak olarak yapýlmýþ olsun. Elverir ki erkek kadýný bizzât veya o öldükten sonra mirâsçýlarý tasdik etsin. Cevhere. De

linin ric´atý fiille olur. Bezzâziye. Ric´at kadýnla iddeti içinde evlenmekle sahih olur. Bununla fetva verilir. Cevhere.

ÝZAH

"Sana müracaat ettim gibi kelimelerle ilah..." diyeceðine "Ric´at sözle olur." dese daha iyi olurdu. Çünkü az sonra fiille de olur diyecektir. Bu onun rüknünü beyandýr. Ric´atýn rüknü kavil veya fiildir. Kavlî ric´at iki kýsýmdýr. Biri mis´âlde gösterdiði gibi sarîhtir. Nikâh ve tezviç kelimeleri de sarîhten sayýlýrlar. Nitekim gelecektir. Musannýfýn iþe bundan baþlamasý hilâfsýz olduðu içindir. Diðeri kinâyedir ki, benim indimde sen eskisi gibisin, sen benim karýmsýn gibi sözlerle yapýlýr. Kinâyede niyetsiz müracaat sahih deðildir. Bunu Bahýr ve Nehir sahibleri söylemiþlerdir.

"Fiille yapýlmasý" sarîh veya kinâye deðildir. Çünkü sarîh veya kinâye olmak sözün halleridir. Evet, ulemanýn zâhir olan sözlerinden anlaþýldýðýna göre fiil sarîh hükmündedir. Çünkü delinin de fiille ric´atý sâbittir. Nitekim gelecektir.

"Kerâhetle câizdir." Zâhire bakýlýrsa buradaki kerâhet tenzihidir. Nitekim Bahýr sahibinin sözü de buna iþaret etmektedir. Fetih sahibinin sözü dahi bunu te´yid etmektedir. Fetih sahibi Þâfiî´nin cima´ haramdýr dediði yerde söz ederken: «Bize göre cima helâldýr. Çünkü milk her cihetten bâkidir. Milk ancak iddet bitince elden gider. Binaenaleyh iddet bitmezden önce helâllýk bâkidir." demiþtir. Buna: "Talâk-ý ric´i ile boþadýðý karýsýný sefere götürmesiharamdýr." diye itiraz edilemez. Çünkü o kýyasýn hilâfýna olarak nassla sâbit olmuþtur. Nitekim gelecektir. Bunu Fetih sahibinin: "Müstehab olan kadýna sözle müracaat etmektir." ifadesi dahi te´yid eder. Anla!

"Dokunmak gibi" sözünden murad þehvetle dokunmaktýr. Nitekim Minah´da belirtilmiþtir. "Hörmet-i musahereyi icab eden" ifadesi de bu mânâyý ifade etmektedir. H. Bahýr sahibi diyor ki: "Cima´ ve þehvetle öpmek de bunda dahildir. Öpmek aðýzdan, yanaktan, çeneden, alýndan, baþtan ve nereden olursa olsun mânisiz dokunmak yahut þehvetle harerete mâni olmayacak derecede ince bir perde arkasýndan dokunmak, þehvetle fercinin içine bakmak -ki bu kadýn dayanarak otururken olur- hep dahildir. Bu fiillerin þehvetsiz olarak yapýlmasý fercin içine velev dübürün halkasýna þehvetsiz bakmak ise hariçtir. Çünkü böylesi müracaat etmiþ olmaz .Lâkin mekrûhtur. Nitekim Valvalciyye´de belirtilmiþtir. Kýnye´de ise müracaat kasdý olmaksýzýn gözü þehvetle kadýnýn fercine dokunmakla ric´at etmiþ sayýlýr, denilmiþtir." Muhît´te þu ibâre vardýr: "Ric´at kasdýyla olmazsa öpmek ve þehvetsiz dokunmak mekrûhtur."

"Ýhtilas yoluyla" tâbirinden murad aniden yapmaktýr. Bahýr sahibi diyor ki: "Öpmek, dokunmak ve þehvetle bakmak gibi þeylerin erkek veya kadýndan olmasý fark etmez. Yeterki erkek kadýný tasdik etsin. Kadýnýn bunlarý erkeðin müsaadesiyle yapmasý ile ihtilasen yapmasý arasýnda fark olmadýðý gibi erkeðin uyanýk veya zorla yahut bunamýþ olduðu halde yapmasý arasýnda da fark yoktur. Ama bunlarý kadýn iddia eder de inkârda bulunursa ric´at sâbit olmaz."

"Elverirki erkek kadýný tasdik etsin ilah..." Fetih sahibi diyor ki: "Bu þehvet hususunda kocasý kadýný tasdik ettiðine göredir. Tasdik etmezse ric´at sâbît olmaz. Kezâ erkek ölür de kadýný mirâsçýlarý tasdik ederse hüküm budur. Þehveti isbat için getirilen beyyine kabul edilmez. Çünkü þehvet gaib bir þeydir. Hulâsa´da böyle denilmiþtir."

Ben derim ki: Lâkin nikâhý haram olan kadýnlar bahsinde kitabýmýzýn hem metninde hem þerhinde geçti ki, kadýn kocasýnýn veya oðlunun kendisini öpmesinde þehvet iddia eder de erkek inkârda bulunursa erkeðin sözü tasdik edilir, kadýnýn sözü tasdik edilmez. Meðerki kadýnýn yanýna âleti kalkmýþ olarak gelerek onu kucaklamýþ olsun. Çünkü burada yalan söylediðine karine vardýr. Yahut kadýnýn memesini tutsun veya kadýnla beraber vasýtaya binsin yahut onun fercine dokunsun veya aðzýný öpsün. Bu sözün muktezasý þudur: Kadýn kocasýnýn fercine dokunur veya aðzýný öperse kocasý yalanlasa bile kadýn tasdik olunur ve burada þehvet için getirilen beyyine kabul edilir. Çünkü þehvet olduðu eserleriyle bilinir. Meselenin tamamý ileride gelecektir.

"Delinin ric´atý fiille olur." Yani bir adam karýsýný talâk-ý ric´î ile boþar da sonra delirirse onunric´atý fiille olur. Fetih sahibi þöyle demektedir: "Delinin ric´atý fiilledir. Sözle ric´atý sahih olmaz. Bazýlarý bunun aksini söylemiþ, bazýlarý da her ikisine kâil olmuþlardýr." Bu sözün zâhiri birinciyi tercih ettiðini göstermektedir. Bezzâzî sade birinciyi söylemekle yetinmiþtir. Bahýr sahibi: "Her halde tercih edilen budur. Çünkü delinin sözlerinden deðil fiillerinden sorumlu olduðu mâlumdur. Sayrafiyye sahibi bunu rýza þart deðildir diye ta´lil etmiþtir. Onun içindir ki, fiille ric´ata zorlansa sahih olur." demiþtir.

"Bununla fetva verilir." Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Zâhir rivâyet budur. Bedâyý´da böyle denilmiþtir. Muhtar olan budur. Valvalciyye´de böyle denilmiþtir. Fetva buna göredir. Yenâbi´de böyle denilmiþtir. Binaenaleyh þârihlerin: Bu Ýmam-ý A´zam´a göre ric´at deðildir. Ýmam Muhammed muhâliftir demelerý zâhir olmayan rivâyete göredir. Nitekim gizli deðildir. Böylece anlaþýlýr ki nikâh lâfzý ric´at için istiare edilir. Ama ric´at lâfzý nikâh için istiare edilemez." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

METÝN

Kadýný dübüründen cima´ etmekle de mu´temed kavle göre ric´at yapýlýr. Çünkü bu da þehvetle dokunmaktan hâli deðildir. Ric´at kadýný bâin olarak boþamadýysa sahih olur. Bâinle boþadýysa sahih deðildir. Velevki kadýn kabul etmesin veya erkek: Sen benim ric´atýmý ibtal ettin yahut benim sana ric´atým yok desin. Bu adamýn karþýlýk vermeksizin ric´at etmeye hakký vardýr. Acaba yeni mehir koyarsa bu eski mehire ziyade sayýlýr mý sayýlmaz mý? Bu hususta iki kavil vardýr. Talâk-ý ric´i ile mehr-i müeccel peþine döner. Ama kadýna dönmekle müecceI mehir müeccel olmaz. Hulâsa. Sayrafiyye´de: "Ýddet geçinceye kadar peþin olmaz." denilmiþtir.

ÝZAH

"Mu´temed kavle göre" demesi fetva ona göre olduðundandýr. Nitekim Fetih ve Bahýr´da belirtilmiþti.

"Çünkü bu da þehvetle dokunmaktan hâli deðildir." Burada mu´teber olan þehvetle dokunmaktýr. Musâheret meselesi bunun hliâfýnadýr. Orada bundan fazla olarak çocuðun doðmasýna sebeb olan bir þehvet mu´teberdir. Onun için bu cima´ onu icab etmez. Nitekim dokunduktan sonra menîsini indirse hörmet-i musahere sâbit olmaz. Binaenaleyh burada ulemadan hiç biri dokunmak ve benzeri bir þeyden sonra menî gelmemesini þart koþmamýþtýr.

"Ric´at kadýný bâin olarak boþamadýysa sahih olur." Bu söz ric´atýn þartýný beyandýr. Ric´atýn beþ þartý vardýr ki düþünmekle bilinir. Þürunbulâliyye.

Ben derim ki: Bu beþ þart þunlardýr:

1) Hürrede talâk üç, cariyede iki olmayacaktýr.

2) Mal karþýlýðý bir talâk olmayacaktýr.

3) Ayrýlýk bildiren uzun veya þiddetli gibi bir sýfatla mevsuf olmayacaktýr.

4) Dað gibi boþsun diyerek benzetme yapýlmýþ olmayacaktýr.

5) Talâk-ý bâin ifade eden kinâye olmayacaktýr. Gizli deðildir ki þart birdir. O da talâkýn ric´i olmasýdýr. Bu saydýðýmýz beþ þey talâkýn ric´i olmasýnýn þartlarýdýr. Bunlardan biri bulunmazsa talâk bâin olur. Nitekim biz bunu talâk bahsinin baþýnda izah etmiþtik. Musannýf: "Ric´at kadýný bâin olarak boþamadýysa sahih olur." sözüyle bunlara hâcet býrakmamýþtýr. Musannýfýn bu sözü Kenz sahibinin: "Üç defa boþamadýysa" sözünden daha güzeldir. Lâkin Hayreddin-i Remlî þöyle demektedir: "Mevcud olan milki iddet içinde devam ettirmek istemektir. dedikten sonra buna hâcet yoktur. Çünkü talâk-ý bâinde her cihetten milk yoktur. Sözümüz bâinde deðil ric´îdedir. Ulemanýn çoðu burada gaflete düþmüþlerdir. "Lâkin fazla izah için ibârede biraz müsamaha göstermekte beis olmadýðý meydandadýr.

TENBÝH: Cariyede iki talâkýn, hürrede üç talâk gibi olmasýnýn þartý cariyeliði iki talâktan sonra onun ikrarý ile sâbit olmamasýdýr. Nehir´de Hâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Bulunan insan bir kadýn olur da erkek kendisini iki defa boþadýktan sonra cariye olduðunu ikrar ederse kocasý ona ric´at edebilir. Bir defa boþadýktan sonra ikrar ederse ric´ata hakký yoktur. Fark þudur: Bu cariye birinci defa ikrarýyla kocasýnýn sâbit bir hakkýný yani ric´atý ibtal etmektedir. Ýkinci defada böyle deðildir. Çünkü kocasý için hiç bir hak sâbit olmuþ deðildir."

"Velevki kadýn kabul etmesin." Yani kadýn öðrendikten sonra ister razý olsun ister olmasýn hiç bilmemesi hâli de böyledir. Ýnâye´de: "Gaib olan kadýna bildirmek þarttýr." denilmiþse de bu yanlýþtýr. Çünkü kadýna bildirmenin þart deðil sadece mendûb olduðu tekarrur etmiþtir. Nehir.

"Ric´at etmeye hakký vardýr." Çünkü bu þeriat tarafýndan verilmiþ bir hüküm olup kadýnýn rýzasýyla kayýdlý deðildir. Iskat etmekle de sâkýt olmaz, mirâs gibidir.

"Bu hususta iki kavil vardýr." Yani bazýlarý: Evet kadýn kabul ederse ziyade sayýlýr demiþlerdir. Bazýlarý ise arzettiðimiz gibi ziyade sayýlmayacaðýný söylemiþlerdir. Ýkinci kavlin vechi Cevhere´deki þu ifadedir: "Ric´î talâk milki yok etmez. Bir insana milkinn mukabilinde karþýlýk vermek vâcib deðildir.

"Talâk ric´î ile mehr-i müeccel peþine döner." Yani kadýný talâk-ý ric´î ile boþarsa zimmetindeki mehr-i müeccel peþine döner ve muaccel olur. Kadýn onu derhal isteyebilir. Velevki iddet geçmeden olsun. Ama iddet içinde kadýna müracaat ederse muaccel mehir müeccele dönmez. Bahýr sahibi mehir bâbýnda þöyle demiþtir: "Yoai te´cil talâka kadar ise böyledir. Fakat muayyen bir müddete kadarsa boþamakla muaccele dönmez."

"Sayrafiyye´de ilah..." Bahýr sahibi mehir bâbýnda þunlarý söylemiþtir: "Fetâvâ-iSayrafiyye´de talâk-ý ric´i ile mehr-i müeccelin mutlak surette muaccele döneceði veya iddet bitinceye kadar devam edeceði hususunda iki kavil zikredilmiþtir. Kýnye sahibi iddet bitinceye kadar helâl olmadýðýna kesinlikle hükmetmiþ, umumiyetle ulemanýn kavli budur demiþtir." Yani âdet mehrin milki gideren talâka yahut ölüme kadar te´cilidir, demek istemiþtir. Talâk-ý ric´î ise milki ancak iddet bittikten sonra elden çýkarýr.

Binaenaleyh ondan önce mehir peþine dönemez. Bu naklettiðimizle anlarsýn ki, Hulâsa´daki ifade iki kavilden biridir ve þârihin zikri ile yetindiði Sayrafiyye´nin ifadesinde müracaatla mehrin peþine döndüðüne dair bir þey yoktur. Velevki iddet müracaatla bâtýl olsun. Çünkü iddet geçmekle peþine döner sözü söylediðimiz gibi ayrýlýk ve milkin elden gitmesi sebebiyledir, iddetin bitmesi sebebiyle deðildir. Müracaat etmekle peþine dönmenin þartý olan iddetin bitmesi bulunmaz. Çünkü bu þartýn faydasý müracaatla peþine dönmemektir, peþine dönmek deðildir.

METÝN

Müracaat ettiðini kadýna bildirmek mendûbtur. Tâ ki kadýn iddetten sonra baþka kocaya varmasýn. Þayet baþkasýna nikâh olursa zifaftan sonra bile olsa aralarý ayrýlýr. Þûmunnî. Fiilen ric´attan sonra bile olsa iki âdil kimseyi þâhid tutmak mendûbtur. Kadýnýn izni olmaksýzýn kocasýnýn onun yanýna girmemesi dahi mendûbtur. Bu kadýn hazýrlansýn diyedir. Velevki ric´at maksadýyla girsin. Çünkü yukarýda geçtiði vecihle fiilen müracaat mekrûhtur. Erkek: Ben sana iddetin içinde müracaat etmiþtim diyerek iddet geçtikten sonra iddet içinde kadýna müracat ettiðini iddiada bulunur da kadýn kendisini tasdik ederse, birbirlerini tasdik etmeleri sebebiyle sahih olur. Aksi takdirde ric´at iddiasý bilittifak sahih olmaz.

ÝZAH

"Tâ ki kadýn baþka kocaya varmasýn." ifadesi Hidâye´nin: "Tâ ki kadýn günâha girmesin." sözünden daha güzeldir. Çünkü kadýn ric´atý bilmediði halde burada bir günâh yoktur.

"Aralarý ayrýlýr." "Yani erkeðin müracaatý beyyineyle sâbit olursa ikinci kocasý ile cima´da bulunsalar bile aralarý ayrýlýr. Fetih´de: "Birinci kocasý o kadýnla cima´ etmiþ bulunsun bulunmasýn." denilmiþse de bu herhalde kâtibin bir yanlýþlýðý veya kalem hatasý olacaktýr. Çünkü birinci kocasýyla cima´da bulunmayan kadýna ric´at yoktur. Bu âþikârdýr.

"Ýki âdil kimseyi þâhid tutmak mendûbtur." Bu hem birbirlerini inkârdan korunmak, hem de töhmet altýna düþmemek içindir. Çünkü halk bu adamý karýsýný boþadý bilirler. O kadýnla beraber kalýrsa itham olunur. Mamafih þâhid getirmese de olur. "Adâlet sahibi iki kiþiyi þâhid tutun." âyet-i kerîmesindeki emir nedib içindir. Zeylaî.

"Velevki ric´at maksadýyla girsin." Zira Bahýr´da Hâvi´l-Kudsî´den naklen þöyle denilmiþtir: "Karýsýna öpmek veya dokunmakla ric´at ederse, efdal olan ikinci defa þâhid getirerekmüracaat etmesidir." Yani karýsýna döndüðünü söylediðine þâhid getirir. Yoksa cima´a, dokunmaya veya þehvetle baktýðýna þâhid getiremez. Çünkü þâhidler bunu bilmez. Nitekim Zahîriyye´de buna iþaret edilmiþtir. Dürr-ü Müntekâ. Bahýr sahibi diyor ki: "Musannýf biri sünnî, biri bid´î olmak üzere ric´atýn iki nev´i olduðuna iþaret etmiþtir. Sünnî ric´at kadýna sözle müracaatta bulunmak ve ric´at ettiðine þâhid getirmek ve kadýný haberdar etmektir. Kadýna sözle müracaat eder de þâhid getirmezse yahut þâhid getirir de müracaatýný kadýna bildirmezse sünnete muhâlif hareket etmiþtir. Nitekim Tahâvî þerhinde beyan edilmiþtir."

Ben derim ki: Kadýna fiilen ric´at eder de ikinci defa þâhid çaðýrmazsa hüküm yine böyledir. Rahmetî: "Burada bid´îden murad mendûbun hilâfýdýr. Talâkda ise tahrimen mekrûhtur." demiþtir.

"Kadýnýn izni olmaksýzýn" diyeceðine "kadýna bildirmeden" dese daha iyi olurdu. Çünkü kadýn izin vermeden yanýna girmesi mekrûh deðildir. Kenz´in ibâresi: "Kadýna bildirmeden girmemesi" þeklindedir. Bahýr sahibi diyor ki: "Yani yanýna girdiðini kadýna bildirir. Bu ya ayak sesiyle; ya öksürmekle yahut seslenmekle olur."

"Velevki ric´at maksadýyla girsin." Hidâye ve diðer kitablarda buna muhâlif olarak "ric´at etmek istemezse" diye kayýdlanmýþtýr. Onun için Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Musannýf bunu mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh kadýna ric´atý kasdettiði ve etmediði hallere þâmildir. Ric´atý kasdederse bildirmesi mendûbtur. Çünkü kadýnýn fercini þehvetle görmeyeceðinden emin deðildir. Görürse bu þâhid çaðýrmadan fiilen ric´at olur ki, evvelce arzettiðimiz gibi iki cihetten mekrûhtur. Ric´atý kasdetmezse bildirmeden yanýna girmesi çok defa kadýnýn iddetini uzatmaya sebeb olur. Çünkü bakmak istemediði halde kadýný görür, bakmakla ric´at etmiþ sayýlýr. Sonra onu boþar. Bu ise kadýna zarardýr." Ýki cihetten mekrûhtur demesi biri fiilen ric´at, biri de þâhid çaðýrmadan ric´at olduðundandýr. Bunlarýn ikisinde de bildiðin gibi kerâhet tenzihîdir. Bununla Þürunbulâlî´nin itirazý def edilmiþ olur.

"Birbirlerini tasdik etmeleri sebebiyle sahih olur." Çünkü karý-kocanýn birbirlerini tasdikleriyle nikâh sâbit olur. Ric´atýn sâbit olmasý evleviyette kâlýr. Bahýr. Bu sözün zâhirine bakýlýrsa yalan bile söyleseler ric´atýn sâbit olmasýdýr. Fakat bunun mahkeme hükmüne göre olduðu gizli deðildir. Diyâneten ise hakliate göre hükmolunur.

"Aksi takdirde ric´at iddiasý bilittifak sahih olmaz." Çünkü o anda inþâsýna mâlik olmadýðý bir þeyi haber vermiþtir, kadýn bunu inkâr etmektedir. Binaenaleyh söz yeminsiz kadýnýndýr. Mâlumdur ki altý þeyde yemin aranmaz. Bahýr. Yani ileride gelecek dâvâ bahsinde musannýf: "Nikâh, ric´at, fey´, îlâ´, döl alma, kölelik, neseb, vela´, had ve liânda yemin ettirmek yoktur. Fetva yedi þeyde yemin ettirileceðine dairdir." diyecektir. Yani bunlarýn ilk yedisinde yemin verdirilmez. Bu Ýmameyn´e göredir. Son ikisinde ise bilittifak yemin verdirilmez.

METÝN

Kezâ iddet geçtikten sonra koca: Ben ona iddeti içinde müracaat etmiþtim yahut onunla cima´da bulunmuþtum diye beyyine getirirse ric´at olur. Sýrf dokunduðuna ve öptüðüne dair beyyine kabul edileceði evvelce geçmiþti. Bellenmelidir. Çünkü beyyine ile sâbit olan bir þey muayene ile sâbit gibidir. Bu en þaþýlacak meselelerden biridir. ikrarý ikrarýyla sâbit olmaz, beyyineyle sâbit olur. Nitekim iddet içinde: ben sana dün müracaat etmiþtim demiþ olsa sahih olur. Velevki kadýn kendisini yalanlasýn. Çünkü o anda inþâya mâliktir.

Kadýna inþâ kasdýyla: Ben sana müracaat ettim deyip de hemen arkacýðýndan kadýnýn ona: Benim iddetim bitti diye cevap vermesi bunun hilâfýnadýr. Ýmam-ý A´zam´a göre bu sahih olmaz. Çünkü iddetin bitmesiyle beraber olmuþtur. Kadýn susar da sonra cevap verirse bilittifak sahih olur. Nitekim kadýn geçen iddet hakkýnda yemin etmekten çekinirse bilittifak yemin verdirilir. Cariyenin kocasý iddet geçtikten sonra: Ben ona müracaat ettim der de cariyenin sahibi kendisini tasdik, cariye ise tekzib ederse beyyine de bulunmazsa yahut cariye iddetim bitti der de kocasýyla sahibi inkârda bulunurlarsa Ýmam-ý A´zam´a göre söz cariyenindir. Çünkü cariye emindir. Kocasýný cariyenin sahibi yalanlar da cariye tasdik ederse söz sahih kavle göre efendisinindir. Çünkü cariyeye mâlik olduðu anlaþýlmýþtýr. Bunu ibtal etmek cariyenin elinde deðildir.

ÝZAH

"Evvelce geçmiþti ilah..." Yani haram olan kadýnlar bahsinde geçmiþti. H. Orada þöyle denilmiþti: "Þehvetle dokunduðunu ve öptüðünü ikrar ettiðine þehadet kabul edilir. Kezâ sýrf dokunduðuna, öptüðüne ve avret yerine þehvetle baktýðýna þehâdet dahi muhtar kavle göre kabul edilir. Tecnis. Çünkü þehvet âletin kalkmasýyla ve eserleriyle bir dereceye kadar bilinen þeylerdendir." Biraz yukarýda arzetmiþtik ki, âleti kalkarak sarýlmak, fercine dokunmak ve aðzýný öpmek söz þehvet iddia eden tarafýndýr. Bu da þehvete þâhidliðin kabulünü te´yid etmektedir.

«Bu en þaþýlacak meselelerden biridir ilh...» Ulema bunu Ýmam Serahsî´nin Mebsût´undan nakletmiþlerdir. Þunun için þaþýlýr ki, sana bir adam þimdi bir þey ikrar etti diyorlar da ikrarý sâbit olmuyor ve o þeyi geçmiþte ikrar ettiðine beyyine getirilirse sâbit oluyor. Buna elbette þaþarsýn. Çünkü þimdiki ikrarý muayeneyle sâbit ve beyyineyle sâbit olan ikrarýndan daha kuvvetlidir. Beyyinenin yalancý olmak ihtimali vardýr. Onun içindir ki bir kimse birinde alacak malý olduðunu iddia eder de beyyine getirirse, sonra dâvâlý da ikrarda bulunursa beyyine bâtýl olur. Çünkü ikrar daha kuvvetlidir. Burada ise bunun aksini kabul etmiþlerdir. Vechi þudur: Bu adamýn iddet içinde ikrar etti diye þimdi ikrarda bulunmasý sýrf bir dâvâdan ibarettir, beyyinesiz sâbit olmaz. Sebeb meydana çýkýnca aceb bâtýl olur. Binaenaleyh bu enþaþýlacak þeylerdendir diye ulemaya dolu dizgin itirazda bulunmak terbiyesizlikten ileri gelir.

«Çünkü o anda inþâya mâliktir ilh...» Yani inþâya mâlik olan kimse haber vermeye de mâliktir. Vasî, mevlâ, satýþa vekil ve muhayyerlik sahibi böyledir. Bunu Telhisü´l-Câmi´den Bahýr sahibi nakletmiþtir.

«Ýnþâ kasdýyla» söylerse kabul edilmez. Fakat ihbar kasdýyla söylerse kadýnýn tasdikine müracaat edilir. T.

«Hemen cevap vermesi» sözüyle musannýf kadýnýn bunu hiç gecikmeden söylediðine iþaret etmiþtir. Nitekim bunun muhterezi az sonra gelmektedir. Bu sözle musannýf ilk konuþanýn koca olduðuna iþaret etmiþtir. Söze kadýn baþlar da: Benim iddetim bitti der, arkacýðýndan koca: Ben sana müracaat ettim derse söz bilittifak kadýnýn olur. Fetih´de: "Her ikisi beraber söylerse ric´atýn sâbit olmasý gerekir." denilmiþtir. Nehir.

«Ýmam-ý A´zam´a göre sahih olmaz ilh...» Þübhesiz bu müddetin bitmeye ihtimalli olmasýyla mukayyeddir. Müddet buna ihtimalli deðilse ric´at sâbit olur. Meðerki kadýn doðurduðunu iddia etsin de bu sübut bulsun. Ýmameyn´e göre ise sahihtir. Çünkü zâhiren iddet devam ederken yapýlmýþtýr. Ýmam-ý A´zam ise erkeðin konuþtuðu anda iddetin devamýný kabul elmemektedir. Çünkü kadýn iddetini haber vermekde emindir. Kadýnýn verdiði haberin havale edileceði en yakýn zaman kocasýnýn konuþtuðu zamandýr. Binaenaleyh ric´at iddet bitmesiyle beraber olur ve sahih kabul edilemez. Tamamý Fetih´dedir.

«Bilittifak sahih olur.» Çünkü sustuðu için kadýn müttehemdir. Fetih.

«Yemin etmekten çekinirse» Fetih sahibi þöyle demektedir; "Kadýn haber verdiði zaman iddeti geçmiþ olduðuna burada bilittifak yemin verdirilir. Bununla ric´at arasýnda Ebû Hanife´ye göre fark vardýr. Ric´atta adam karýsýna iddet içinde müracaat etmediyse ona göre yemin verdirilmez. Çünkü yemin ilzamýnýn faydasý yeminden çekinmektir. Bu ona göre bezl (harcama) dir. Altý þeyden ric´atý ve diðerlerini bezl ise câiz deðildir. Ýddet evlenmekten çekinmek, kocasýnýn evinde kendisini hapsettirmektir. Bunu bezlettirmek câizdir. Sonra kadýn burada yeminden caydý mý ric´at sâbit olur. Çünkü kadýnýn yeminden caymasýyla bizzarure iddet sâbit olur. Ric´at da ona bina edilir. Nasýlki neseb ebe kadýnýn þâhidliði ile sübut bulur. Bu onun doðuma yaptýðý þâhidliðe dayanýr." Lâkin Fetih sahibinin Zeylaî ile Mecma´ þerhine uyarak bahsettiði icma´a Bahýr sahibi itiraz etmiþ: "Zeylaî ile Mecma´ þârihinin mezheblerine göre burada ric´at sahihtir. Binaenaleyh onlara göre yemin verdirmek tasavvur olunamaz." demiþtir.

«Sahibi tasdik, cariye ise tekzib ederse» diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü her ikisi tasdik ederlerse bilittifak ric´at sâbit olur. Ýkisi de tekzib ederlerse bilittifak sâbit olmaz. Bunu Nehir´den Tahtâvî nakletmiþtir.

«Beyyine de bulunmazsa» söz cariyenindir. Beyyine getirirse ric´at sâbit olur. Nehir.

«Ýmam-ý A´zam´a göre söz cariyenindir.» Ýmameyn söz cariye sahibinindir demiþlerdir. Çünkü o hâlis kendi hakký olan bir þeyi ikrar etmiþtir. Onun için sözü kabul edilir. Nitekim cariye aleyhine nikâhý ikrar etse kabul olunur. Ýmam-ý A´zam´ýn delili þudur: Ric´at hükmünün sahih olup olmamasý iddetin bitip bitmediðine baðlýdýr. Bu hususta cariye emindir. Verdiði haber tasdik olunur. Sahibinin bu hususta sözü yoktur. Nikâh hakkýnda sözünün kabul edilmesi burada yalnýz olduðu içindir. Ric´at böyle deðildir. Nehir.

«Söz sahih kavle göre efendisinindir.» Yani bu hususta ulemamýz müttefiktir. Fetih sahibi: "Söz bilittifak efendisinindir." demiþtir. Þârihin "sahih kavle göre" demesi Yenâbî´in sözünden ihtiraz içindir. Orada bunun dahi ihtilâflý olduðu bildirilmiþtir.

«Çünkü cariyeye mâlik olduðu anlaþýlmýþtýr.» Nehir sahibi diyor ki: "Söz bilittifak cariye sahibinindir. Sahih kavle göre demesi Yenâbî´in sözünden ihtiraz içindir. Orada bu da ihtilâflýdýr denilmiþtir. Ýmam-ý A´zam´a göre bu meseleyle yukarýda geçen arasýnda fark þudur: Bu meselede iddet bitmiþtir. Efendisinin milkinin zâhir olmasý gerekir. Onun için cariyeinin ibtal hususundaki sözü kabul edilmez. Geçen mesele bunun hilâfýnadýr. Çünkü sahibinin ric´atý tasdik etmesi iddeti de ikrar sayýlýr. Binaenaleyh iddetle birlikte milki zâhir deðildir, ki sözü kabul edilsin." Bahýr sahibi: "Hâsýlý hükümde her iki mesele arasýnda fark yoktur. Hüküm ric´atýn sahih olmamasýdýr. Velevki izahý muhtelif yapýlmýþ olsun." diyor.

METÝN

Kadýn iddetim bitti der de sonra bitmediðini söylerse kocasýnýn ric´ata hakký vardýr. Çünkü kadýn kendi üzerindeki bir hak için yalan söylediðini haber vermiþtir. Þümunnî. Sonra müddet hayýzla olursa muteberdir. Çocuk düþürmekle mu´teber deðildir. Düþük çocuðun uzuvlarý belli olduðunda kocasýnýn ondan yemin istemeye hakký vardýr. Doðum için olursa ancak beyyineyle kabul edilir. Velevki kadýn hürre olsun. Fetih.

Kadýn son hayzýndan on günde temizlenirse mutlak surette ric´at hakký kesilir. Bu cariyeye de þâmildir. Velevki yýkanmýþ olmasýn. Daha azda temizlenirse yýkanmadan ric´at hakký kesilmez. Velevki eþek artýðý su ile yýkansýn. Mutlak su varken onunla yýkanmasý da câizdir. Çünkü temiz olmasý ihtimali vardýr. Ancak pis olmasý da muhtemel olduðundan ihtiyatan o temizlikle namaz kýlamaz, evlenemez. Yahut bir namazýn bütün vakti geçinceye kadar bekleyip namaz zimmetinde borç olmadýkça veya su bulunmadýðý vakit teyemmüm edip -velevki nafile olsun- tam bir namaz kýlmadýkça esah kavle göre ric´at hakký kesilmez. Kaný tekrar görürse on günü geçmediði takdirde kocasý ona ric´at edebilir.

ÝZAH

«Sonra müddet hayýzla olursa mu´teberdir.» Yani kadýnýn "iddetim bltti" sözünün kabuledileceði meselelerde ancak müddetin buna ihtimali varsa sözü kabul edilir. Bu da iddetini hayýzla beklediðine göredir. Ýddeti çocuk doðurmakla biterse velevki uzuvlarý belli olmuþ düþük bir çocuk doðursun müddet þart deðildir. Müddetin beyaný bâbýn sonunda gelecektir

«Bu cariyeye de þâmildir.» Çünkü cariyenin iddeti iki hayýzdýr." Son kelimesi ikinci hayýza da þâmildir. Böyle demek Hidâye´nin: "Üçüncü hayýza da þâmildir." sözünden daha iyidir.

«On günde temizlenirse» sözü temizlenmenin illetidir. Yani temizlenmek tamam olduðu için kan kesilsin kesilmesin ric´at hakký biter demektir. Nehir. Lâkin on günde kan kesilmez de kadýnýn bu hususta bir âdeti olursa ric´at hakký âdeti bittiði zaman sona erer. Nitekim Müntekâ´da Zeylaî ve diðer kitablardan böyle nakledilmiþtir.

«Ýhtiyatan» sözü hepsine râci´dir. Çünkü eþek artýðýnýn temizlemediði þübhelidir. Mutlak su varken onunla yýkanýrsa ihtiyat olan ric´at hakkýnýn kesilmesidir. Çünkü temizleme ihtimali vardýr. Kadýnýn namaz kýlamamasý, kocaya varamamasý onun temizlenmemesi ihtimalinden dolayýdýr.

«Yahut bir namazýn bütün vakti geçinceye kadar ilh...» Murad bir vaktin tamamiyle geçmesidir. Hayýz ondan önceki mühmel vakitte -kuþluk vaktinde- yahut vaktin evvelinde veya ortasýnda kesilsin fark etmez. Bu söz bir namaz sýðacak kadar vakit geçmesinden ihtiraz içindir. Bu kadarcýk vakit mu´teber deðildir. Mu´teber sayýlmak için bütün vakit çýkýp namaz kadýnýn boynuna borç olmalýdýr. Onun içindir ki kadýn vaktin sonunda temizlense fakat yýkanýp namaza niyetlenecek kadar zaman kalmasa ric´at hakký kesilmez. Birinci namazýn bütün vakti çýkacaktýr. O çýkmadýkça o namaz boynuna borç olmaz.

«Kaný tekrar görürse ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: "Hayzýn azý hakkýnda iki þeyden birinin þart kýlýnmasý þundandýr: Çünkü müddet bitmediði için kanýn tekrar gelmesi ihtimali olduðundan kanýn kesilmesi ya hakikaten yýkanmakla yahut temiz kadýnlara mahsus bir hüküm lâzým gelmekle mutlaka kuvvet bulmak icab eder. Kitabî kadýn bundan hariçtir. Çünkü onun hakkýnda fazla bir emare beklenemez. Kanýn kesilmesiyle yetinilir. Þârihler bunu böyle söylemiþlerdir.

Zâhirine bakýlýrsa ric´atý kesen kanýn dinmesidir. Lâkin bu muhakkak olmayýnca onun hakikatini meydana getiren þey þart kýlýnmýþtýr. Bu þunu ifade eder ki, kadýn yýkanýr da tekrar kan gelirse on günü de geçmemiþse kocasý ona ric´at edebilir. Böylece yýkanmakla ric´at hakkýnýn kesilmediði anlaþýlýr. On günden azda kan kesilerek yýkanmadan önce kadýn kocaya varýr da ondan sonra vakit biterse nikâhýn sahih olduðu anlaþýlýr.

Fethü´l-Kadir sahibi bunu böyle incelemiþtir. Bu inceleme metinlerin zâhirine muhâlif olsa da mânâ ona müsaiddir. Kaidelere de aykýrý deðildir." Yani metinlerin ibârelerinden anlaþýlýyor ki, ric´atý kesen ya yýkanmak yahut vaktin geçmesidir. Bizzat kanýn kesilmesi deðildir. Kankesilir de kadýn yýkanýrsa yahut vakit geçer de sonra kadýna ric´at ederse yahut kadýn kocaya varýr da kan tekrar galip on günü geçmezse metinlerin zâhirine göre evlenme sahihtir, fakat ric´at sahih deðildir. Kan kesilir de tekrar gelmezse kadýn da yýkanmadan baþka kocaya varýr ve vakit geçerse evlenme sahih deðildir. Ric´at hakký bâkidir. Þübhesiz ki bu Fetih sahibinin bahsettiðinden baþkadýr. Nehir sâhibinin anladýðýna muhâliftir. Ama þöyle denlebilir: Ulemanýn on günden azda kan kesilirse sözlerinden murad hakikaten kesilmesidir. Çünkü tekrar kan gelir de on günü geçmezse, anlaþýlýr ki kadýnýn yýkanmasý sahih olmamýþtýr, boynuna namaz da borç olmamýþtýr.

Binaenaleyh ric´at hakký bâkidir, kadýnýn evlenmesi doðru deðildir. Lâkin kadýna ric´at eder de yahut kadýn yýkanmadan evlenir de namaz vakti geçer ve tekrar kan gelmezse metinlerin muktezasýnca ric´at sahih, evlenme sahih deðildir. Bu te´vil götürmez. Binaenaleyh sýrf inceleme neticesi buna muhalefette bulunmak makbul deðildir. Ric´atý kesen bizzat kanýn dinmesi olursa bunun takviye eden bir þartla mevcud olmasý uzak görülemez. Bu da o kadýna temiz kadýnlar hükmüyle amel etmesi hususunda þeriatýn hükmüdür. Çünkü yýkanýrsa þeriat kendisine Kur´an okumayý, tavâf etmeyi ve emsalini câiz görmüþtür. Kezâ þeriat namazýn boynuna borç olduðuna hükmetmiþtir.

Kýyâsa bakýlýrsa tekrar kan gelebilecek bir müddet bulundukça kadýn hayýzlý sayýlmalýdýr. Þeriat kadýna temiz kadýnlara aid bir hüküm verince bu ondan hayýz kalktýðýna hüküm sayýlýr. Ama kan tekrar gelirse bu hüküm ortadan kalkar. Gelmezse hüküm bâkidir. O zaman kanýn kesilmesi ancak bu þartla iþ görür. Yani ric´at bu þartla kesilir. Baþka kocaya varmak bununla sahih olur. Kanýn tekrar gelmesiyle devam eden bu hüküm ortadan kalkarsa ameli bâtýl olur. Hüküm bâkiyse amel de bâkidir. AIIahu a´lem. Þârih zikri geçen bahsin yalnýz bir kýsmýný zikretmekle bunun için yetinmiþtir.

«Esah kavle göre ilh...» Bunun sahih olduðunu Fetih sahibi Mebsûttan nakletmiþtir. Tebyîn ile Mecma´ þerhinde de sahih olduðu bildirilmiþtir. Lâkin Cevhere´de Fetâvâ´dan nakledildiðine göre sahih olan kavil mücerred baþlamakla ric´at hakkýnýn kesilmesidir. Kadýn mushafa dokunur veya Kur´an okur yahut mescide girerse, Kerhî ric´at kesilir demiþ. Râzî kesilmeyeceðini söylemiþtir. Fetih´de böyledir. Þürunbulâliyye. Nehir saihibi diyor ki: "Musannýfýn namazla kayýdlamasý Râzî´nin kavlini seçtiðine iþaret etmektedir. Bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed mücerred teyemmümle ric´at kesilir demiþtir ki, kýyas da budur. Çünkü mutlak temizliktir. Fetih sahibi bunu tercih etmiþ, Bahýr ve Nehir sahibleri de bunu ikrarda bulunmuþlardýr.

METÝN

Kitabî kadýnda mücerred kanýn kesilmesiyle ric´at biter. Mültekâ. Çünkü o muhatab deðildir. Ben derim ki: Bunun ifade ettiði mânâ deli ve bunak kadýnlarýn da böyle olmasýdýr. Kadýn yýkanýr da bir uzuvdan daha az bir yerini unutursa rlc´at kesilir. Çünkü kurumak çabuk olur. Kadýn su ulaþmadýðýný kesin olarak bilir veya kasden yýkamayý terk ederse ric´at hakký kesilmez. Bir uzvu yýkamayý unutursa ric´at hakký kesilmez. Mazmaza ve istinþaktan her biri uzuvdan az mesabesindedir. Çünkü sahih kavle göre bunlarýn ikisi bir uzuvdur. Behensî. Bir kimse hamile olan karýsýný boþar da onunla cima´da bulunduðunu inkâr ederse, sonra doðurmadan ona ric´at eder ve kadýn talâktan altý aydan daha az bir müddette, nikâhtan altý ay veya daha fazlada çocuk doðurursa sâbýk ric´atý sahih olur. Sahih olduðunun anlaþýlmasý doðurmaya baðlý olmasý onun daha önce sahih, olmasýna aykýrý deðildir. Binaenaleyh Vikâye´nin sözünde müsamaha yoktur. l

ÝZAH

«Mücerred kanýn kesilmesiyle» yani yýkanmaya, namaz vaktinin geçmesine veya teyemmüme hâcet kalmaksýzýn hayýz kanýnýn kesilmesiyle ric´at hakký biter. Çünkü kitabîyye küfür halindeyken ibâdetin edasýyla mükellef deðildir.

«Ben derim ki...» diyen Nehir sahibidir.

«Bir uzuvdan daha az bir yerini» meselâ bir veya iki parmaðýný, pazý ve baldýrýnýn bir kýsmýný yýkamayý unutursa demektir. Bahýr. Unutmaktan murad þübhedir. Zira kuru bir yer bulur da oraya su isabet edip etmediðini bilemezse demektir. Bunu Rahmetî ve Tahtâvî söylemiþlerdir.

«Ric´at kesilir.» Bununla kayýdlamasý kocasýnýn onunla cima´ý helâl olmadýðý içindir. Unutulan yeri yýkamadýkça yahut yýkanmaya kudreti varken yýkanmadan üzerinden bir namaz vakti geçmedikçe baþka kocaya da varamaz. Bunu Ýsbîcâbî´den Bahýr sahibi nakletmiþtir. Yani fercler meselesinde ihtiyat göstermiþ olmak için bunu yapar. Nehir. Onun için ulema yýkanmada itibara aldýklarýný burada itibar etmemiþlerdir.

«Çünkü kurumak çabuk olur» Zâhirine bakýlýrsa zikredilen hüküm ýslaklýk kurumadan önce þübhe ettiðine göredir. Islaklýk kuruduktan uzun müddet sonra þübhe ederse zâhire göre þübhe tam bir uzuvda olsun, daha azýnda olsun itibara alýnmaz. Çünkü burada illet zâhir deðildir.

«Bir uzvu» meselâ elini veya ayaðýný unutursa ric´at hakký kesilmez. Bahýr.

«Bunlarýn ikisi bir uzuvdur.» Yani ikisi bir uzuv mesabesindedir. Ayrý ayrý ele alýnýrlarsa bir uzuvdan daha az hükmündedirler. Bu kavil Ýmam Muhammed´indir. Ýmam Ebû Yusuf´tan da bir rivâyettir. Diðer rivâyette bunlarý ayrýca terketmek bir uzvu terk etmek gibidir. Mültekâ sahibi birinci kavlin sahih kabul edildiðine iþaret etmiþtir. Çünkü onu evvel zikretmiþtir.

«Bir kimse hamile olan karýsýný» yani kadýn talâktan sonra altý ay geçmeden doðurmaksuretiyle boþandýðý zaman hamile olduðu anlaþýlýrsa demektir.

«Sonra doðurmadan ona ric´at ederse» sözünü musannýf Sadru´þ-Þeria´ya uyarak ziyade etmiþtir. Nitekim gelecektir. Çünkü doðurduktan sonra ric´ata hakký yoktur.

«Kadýn talâktan altý aydan daha az bir müddette, nikâhtan altý ay veya daha fazlada çocuk doðurursa..» Ekseri nüshalarda böyle denilmiþtir. Bazýlarýnda ise "Kadýn talâk vaktinden sonra altý aydan azda, nikâh vaktinden itibaren altý ay veya daha fazlada doðurursa" denilmiþtir ki, doðrusu da budur. Çünkü çocuðun talâktan önce ana rahmine düþtüðü bununla bilinir.

«Sâbýk ric´atý sahih olur.» Velevki kocasýnýn cima´ýný inkâr etmesi sahih olmamasýný gerektirsin. Çünkü kocasýnýn sözüne göre kadýna müracaatý cima´dan öncedir. Halbuki cima´ edilmeyen kadýna ric´at edilmez. Lâkin çocuðun nesebi kendisinden sâbit olunca koca þer´an yalanlanmýþ olur. Onun için de ric´atý sahihtir.

«Sahih olduðunun anlaþýlmasý ilh...» Bilmelisinki Vikâye´de þöyle denilmiþtir: "Bir adam hamileyi veya çocuklu kadýný boþar da cima´ etmedim derse ona dönebilir." Kenz, Hidâye ve diðer kitablarda da böyle denilmiþtir. Sadru´þ-Þeria kendilerine itirazda bulunarak þöyle demiþtir: "Hamile meselesinde iþkâl vardýr. Çünkü kadýnýn talâk vaktinde hamile olduðunu bilmek ancak o vakitten itibaren altý ay geçmeden doðurmakla bilinir. Doðurursa iddet biter. Þu halde ric´ata nasýl hakký olur? Doðurmadan ric´ata hakký vardýr mânâsý da kasdedilemez. Çünkü kocasý cima´ý inkâr edince þer´an tekzib olunmamýþ, ancak altý ay geçmeden doðurursa tekzib olunmuþtur. Þu halde sözün doðrusu: Bir kimse cima´da bulunduðunu inkâr ederek hamile olan karýsýný boþar da sonra ona müracaat ederse kadýn altý ay geçmeden doðurduðu takdirde ric´at sahih olur demektir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Musannýf metinde Sadru´þ-Þeria´ya tâbi olmuþ, þârih ise Vikâye nâmýna cevap vermeye iþaret ederek: "Sonra doðurmadan ona ric´at ederse" demiþtir ki, bunun mânâsý doðurmadan ric´at ederse ric´atý talâktan itibaren altý ay geçmeden doðurmasýna baðlý olarak sahihtir, demektir. Ric´atýnýn sahih olmasýnýn anlaþýlmasý doðurmasýna baðlanmak onun sahih olmasýna aykýrý deðildir. Lâkin ihtimalden uzak olmasý da gözden kaçmamaktadýr. Ama Bahýr sahibi ulemanýn tarafýný tutarak Sadru´þ-Þeria´nýn sözünü þöyle reddetmiþtir: "Hamilelik doðurmadan sâbit olur. Onunla neseb de sâbit olur. Çünkü ulemamn hýyar-ý ayb (kusur muhayyerliði) bâbýnda açýkladýklarýna göre satýlan cariyenin hamileliði doðurmadan meydana çýkmakla anlaþýlýr. Nesebin sübutu bâbýnda da: Bu açýk hamilelikle sâbit olur, denilmiþtir." Yani doðurmadan hamilelik sâbit olunca doðurmadan ric´at sahihdir diye de hüküm verilebilir demek istemiþtir. Ama Yâkub Paþa dahi hâþiyelerinde bunu iki vecihten reddetmiþtir. Biri Bahýr´dan naklettiðimizdir. Ýkincisi aþaðýdaki meselede görülecektir ki, karýsýna ric´at eder de sonra kadýn iki sene geçmeden doðurursa çocuðun nesebi sâbit olur. Yâkub Paþa: "Böylece anlaþýlýr ki gebelik altý aydan fazlada doðurmakla bilinir." demiþtir. Nehir sahibi de onu tasdik etmiþtir.

Ben derim ki: Birinci vecih nâmýna Allâme Makdisî cevap vermiþ ve þöyle demiþtir: "Sadru´þ-Þeria´nýn sözü bir tahkîktýr ve kabule þâyândýr. Onu reddederek: Gebelik doðurmadan sâbit olur, neseb de bununla sabit olur diyenin sözü reddedilir." Hýyar-ý ayb bâbýnda istidlal ettiði söze gelince: Bu söz Ýnam Muhammed´den nakledilen zayýf bir rivâyettir. Ona göre kadýnýn kusur var diye þâhidlik etmesiyle reddedilir. Ebû Yusuf´tan bu hususta iki rivâyet vardýr. Bunlarýn zâhir olanýna göre kadýnýn kavli ancak husumet ve dâvâ için kabul edilir, red için kabul edilmez.

Nesebin sübutu bâbýnda ulemanýn açýk gebelik hakkýnda: "Neseb ancak nikâhla, doðum ise kadýnýn sözüyle sâbit olur." sözlerine gelince: Oradaki hilâf mâlumdur. Ebû Hanife þöyle demektedir: "Koca didet bekleyen karýsýnýn doðurduðunu inkâr ederse, doðum ancak iki erkeðin veya bir erkekle iki kadýnýn þâhidlikleriyle sâbit olur. Meðerki gebelik açýk olsun. O zaman bir kadýnýn yani ebenin þehâdetiyle sâbit olur. Bu sözle hamileliðin sübutuna dair bir þey yoktur. Sadece hamileliðin anlaþýlmasý kadýnýn þehâdetini te´yid eder. Sübutu ise doðurmaya baðlýdýr. Nitekim Mebsût´ta kocasý: Gebe kalýrsan boþsun dediði yerde þu ifade vardýr: Kadýnla bir defa cima´da bulunduysa efdal olan ona yaklaþmamaktýr." Sonra þöyle demiþtir: "Bu sözü söyledikten sonra kadýn iki seneden fazlada. bir çocuk doðurursa talâk vâki olur ve çocuðun doðmasýyla iddet biter." Demek ki onu ancak vech-i mahsus üzere doðumla isbat etmiþtir. Gebeliðin zâhir olmasý sâbit olmasý demek deðildir. Sübuta baðlý olan bir þey zuhura terettüb etmez."

Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü Zeylaî´nin orada anlattýðý þudur: "Ortada açýk gebelik yahut mevcud nikâh veya koca tarafýndan gebeliðin zuhurunu itiraf varsa, doðum ebe kadýnýn doðurdun demesiyle sâbit olur. Hatta kadýnýn talâkýný doðurmasýna tâlik ederse Ebû Hanife´ye göre ebe kadýnýn doðurdun demesiyle talâk vâki olur. Ona göre ebe kadýnýn þâhidliði çocuðun tâyini için þarttýr. Ýmameyn´e göre ise çocuðun doðmasý ancak ebe kadýnýn þehâdetiyle sâbit olur. Bu suretle anlaþýlýr ki doðum Ýmam-ý A´zam´a göre gebeliðin zuhuru ile sâbit olur.

Allâme Kâsým orada demiþti ki: Gebeliðin zuhurundan murad emarelerinin görülmesidir. Öyle ki her gören galebe-i zanla bu kadýnýn hamile olduðunu anlar. Evet, bizim meselemizde olduðu gibi baþka bir þey muaraza etmezse zuhuru itibara alýnýr. Çünkü kocasýnýn cima etmedim diye ikrarý yalaný meydana çýkmadýkça ric´atýnýn sahih olduðuna aykýrýdýr. Altý aydan azda doðurursa yalaný meydana çýkar.

Bunun bir benzeri de þudur: Ýddetini bekleyen kadýn iddetinin bittiðini haber verir de sonra gebe olduðunu iddia ederse ulema gebeliðin zuhuruna bakmamýþ, yalnýz doðurmasýna bakmýþlardýr. Bu kadýn haber verdiðinden itibaren altý aydan daha azda doðururursa nesebi sâbit olur. Çünkü yalan söylediði kesindir. Altý aydan fazlada doðurursa neseb sâbit olmaz: Zira sözünde çeliþki vardýr demiþlerdir. Demek oluyor ki çeliþki olduðu yerde gebeliðin zuhuruna bakmamýþlardýr. Onlar ancak ilk haberin kesinlikle yalan olduðunu meydana çýkaran þeye bakmýþlardýr ki, bu da Sadru´þ-Þeria´nýn söylediðini te´yid eder.

Ýkinci vecih nâmýna verilen cevab da þudur: Aþaðýdaki meselede talâk kocasý o kadýnla halvette bulunduðunu ikrar ettikten sonra farzedilmiþtir. Halvetten sonra yapýlan talâk iddeti icab eder. Talâk-ý ric´î iddetini bekleyen bir kadýn iddetinin bittiðini ikrar etmez de bir çocuk doðurursa onun nesebi sâbit olur. Lâkin çocuðu iki seneden fazlada doðurursa yaptýðý doðum ric´at sayýlýr. Aksi takdirde sayýlmaz. Zira boþamadan ana rahmine düþmüþ olmasý câizdir. Nitekim iddet bahsinde gelecektir.

Çocuðun nesebi sâbit olunca kadýna da meselâ sözle ric´at etmiþse iki seneden azda doðurmak suretiyle bu ric´atýn sahih olduðu anlaþýlýr. Bizim meselemizde ise erkek halveti ikrar etmiþ deðildir ki kadýna lâzým gelsin. Bu kadýný boþarsa cima´dan önce boþadýðý zâhir olur. Binaenaleyh kadýna iddet yoktur. Talâk vaktinden itibaren altý aydan azda doðurursa talâkýn cima´dan sonra olduðu anlaþýlýr ve kadýn iddet beklemektedir. Ona doðurmadan ric´at etmiþse ric´atýn sahih olduðu anlaþýlýr. Çünkü kadýn iddet içindedir. Talâk vaktinden itibaren altý ay sonra doðurmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü ric´atýn iddet içinde olduðu bilinmez. Çocuðun nesebi de sâbit olmaz. Zira ulemanýn açýkladýklarýna göre kaide þudur: Kendisine iddet vâcib olmayan her kadýnýn çocuðunun nesebi kocasýndan sâbit olmaz. Meðerki yüzde yüz ondan olduðu bilinsin. Meselâ altý aydan azda doðursun. Bununla anlaþýlýr ki ric´atýn doðuma ve nesebin sübutuna baðlý olmasý hususunda iki meselenin arasýnda fark yoktur.

Bizim meselemizde neseb ancak talâk vaktinden itibaren altý aydan azda doðurmakla sâbit olur. Zira kadýnýn talâktan önce gebe kaldýðý ve iddet vâcib olmayan her kadýnýn çocuðunun nesebi kocasýndan sâbit olduðu kendisiyle halvet yapýlýp da üzerine iddet vâcib olan kadýn hakkýnda farz edilmiþtir. Binaenaleyh o altý aydan fazlada da doðursa ona ric´at sahihdir. Bir çok kimselerin ayaklarý kaydýðý bu makamýn izahýný ganimet bil! Selâm sana!

METÝN

Nasýlki boþanmadan önce doðuran kadýný cima´ýný inkâr ederek boþasa ric´at sahih olur. Çünkü þeriat çocuðu nikâha nisbet etmekle adamý yalanlamýþtýr. Binaenaleyh ikrarýna baþkasýnýn hakký teallûk etmedigi yerde sözü bâtýl olur. Kadýn talaktan sonra doðurursa ric´at yoktur. Çünkü müddet geçmiþtir. O kadýnla halvette kalýr da sonra cima´ý inkâr eder vesonra kadýný boþarsa ric´ata hakký kalmaz. Çünkü þeriat kendisini yalanlamamýþtýr. Cima´ý ikrar eder de onu karýsý inkârda bulunursa ric´ata hakký vardýr. Kadýnla halvet yapmamýþsa ric´ata hakký yoktur. Çünkü zâhir kadýna þâhiddir. Valvalciyye. Kadýný boþar da sonra kendisine ric´at ederse mesele de ayný halde olursa kadýn talâktan itibaren iki seneden azda çocuk doðurduðu takdirde sâbýk ric´atý sahih olur. Çünkü yukarda geçtiði vecihle kendisi yalanlanmýþ olur.

ÝZAH

«Boþanmadan önce doðuran kadýný» yani nikâhtan itibaren altý ayda veya daha fazlada doðuran karýsýný boþarsa ric´atý sahih olur.

«Ýkrarýna baþkasýnýn hakký teallûk etmediði yerde ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: "Burada Kâfi sahibinin itirazý vârid deðildir. O þöyle itiraz etmiþtir: Bir kimse bir köleyi baþkasýnýndýr diye ikrar eder de sonra onu satýn alýrsa, sonra hak sahibi çýkarsa bu haber ulaþtýðýnda o kimsenin köleyi ikrar edilen þahsa teslimi emredilir. Velevki þer´an yalanlanmýþ olsun. Çünkü ikrarýna baþkasýnýn hakký teallûk etmiþtir. Ric´at meselesi bunun hilâfýnadýr." H.

«Çünkü þeriat kendisini yalanlamamýþtýr.» Zira bu adam ric´ata yalnýz cima´ iddetinde mâliktir. Halvet iddetinde ric´ata hakký yoktur. Kendisi cima´ý inkâr etmiþti. Binaenaleyh kendisi hakkýnda sözü tasdik edilir. Ric´at da kendi hakkýdýr. Bu bâbta þeriat onu yalanlamamýþtýr. Yukarda geçenle aþaðýda gelen bunun hilâfýnadýr. Zira neseb sâbit olmakla adam þer´an yalanlanmýþ olur.

Burada "Halvetle mehir kuvvet bulur ve iddet vâcib olur." þeklinde bir itiraz vârid olamaz. Çünkü mehrin kuvvet bulmasý mübdelin teslimine baðlýdýr. Ýddet ise cima´ ihtimali olduðundan ihtiyatan vâcib olur. Bundan cima´ýn isbatý lâzým gelmez. Binaenaleyh inkâriyle þer´an yalanlanmýþ olmaz. Bahýr´dan anlaþýlan budur.

«Ric´ata hakký vardýr» Çünkü zâhir adama þâhiddir. Halvet cima´a delildir. Bahýr.

«Mesele de ayný halde olursa» yani kadýnla halvette kalmýþ, fakat cima´da bulunduðunu inkâr etmiþse sâbýk ric´atý sahih olur. Yani yaptýðý ric´atýn sahih olduðu anlaþýlýr.

«Kendisi yalanlanmýþ olur.» Yani ben bu kadýnla cima´da bulunmadým iddiasýnda yalancý olduðu meydana çýkar. Zira neseb sâbit olmakla talâktan sonra deðil önce cima´ ettiði anlaþýlýr. Velevki inkâr etsin. Çünkü kendisini yalancý çýkarmak zinâya yormaktan daha evlâdýr. Nehir. Biz bu meselenin tahkîkýný evvelce yapmýþtýk.

METÝN

Erkek karýsýna doðurursan sen boþsun der de kadýn doðurursa ve boþ düþerek iddeti içine girerse, sonra iki batýnda baþka bir çocuk doðurduðu takdirde -yani altý ay geçtikten sonra demek istiyor ki, iddetinin geçtiðini ikrar etmedikçe on seneden fazlada da doðurursa- ikincidoðan çocuk ric´at sayýlýr. Çünkü temizlik müddetinin uzamasý için ye´sten baþka bir sýnýr yoktur. Bu çocuðun ana rahminde kalmasý iddette yapýlan yeni bir cima´la sayýlýr. Ýkisinin bir batýnda doðmalarý bunun hilâfýnadýr. Sen her doðurdukça boþsun der de kadýn üç batýn çocuk doðurursa üç talâk vâki olur, ikinci çocuk birinci talâktan ric´at sayýlýr. Nitekim geçti ve onunla kadýn ikinci defa boþ olur. Nasýlki üçüncü çocuk da öyledir. Yani o da ikinci talâk hakkýnda ric´attýr ve onunla kadýn üç defa boþ olur. Bu "Her doðurdukça" sözüyle amel edilerek böyle olur. Kadýn üçüncü talâk için hayýzla iddet bekler. Çünkü hayýzdan kesilme yaþýna varmadýkça kendisi hayýzla iddet bekleyenlerdendir. O yaþa varýrsa aylarla bekler. Çocuklarýn üçü de bir batýndan doðarlarsa ilk ikisiyle iki talâk vâki olur, üçüncüyle talâk vâki olmaz. Çünkü onunla iddet biter. Fetih.

ÝZAH

«Yani altý ay geçtikten sonra» sözü iki batýnda doðurmanýn tefsiridir. Zira iki doðum arasýnda bundan daha az bir müddet geçerse, birinci çocuk doðmadan önce ikincinin mevcud olduðu teayyün eder ve iki çocuk bir batýnda beraber bulunmuþ olurlar. O zaman ikincinin doðmasý ric´at olamaz. Çünkü bu çocuk kesin olarak talâktan önce ana rahmine düþmüþtür.

«Ýkinci çocuk ric´at sayýlýr.» Yani ikinci çocuðun meydana geldiði cima" ric´at sayýlýr. Ric´atýn doðuma isnad edilmesi cima ancak onunla bilindiði içindir.

«Yeni bir cima´la» yani boþandýktan sonra iddet içinde yaptýðý bir cima´dan kalmýþ olur ki, karý-kocanýn hallerini iyiye yormak için bu adam onunla ric´at etmiþ sayýlýr. Zira kadýn iddetinin bittiðini ikrar etmemiþtir. Nitekim kadýný talâk-ý ric´î ile boþar da iki seneden fazla geçtikten sonra doðurursa çocuk kesinlikle yeni bir cima´dan kalmýþ demek olur. Ýki seneden azda doðurursa bunun hilâfýnadýr. Zira ric´at sayýlmaz. Talâktan önce kalmýþ olmasý ihtimali vardýr. Burada bu ihtimal sâkýttýr. Çünkü çocuklar iki batýndan olunca ikincisi mutlaka talâktan sonra yapýlan yeni bir cima´dan kalmýþ olur. Nitekim bunu Fetih sahibi söylemiþtir. Bununla Miskîn þerhindeki muhalefet dâvâsý defedilmiþ olur.

«Üç batýn çocuk doðurursa» yani her iki doðum arasýnda altý ay yahut daha fazla müddet bulunarak doðurursa demek istiyor.

«Nitekim geçti.» Yani ikinci çocuðun iddet içinde yapýlan yeni bir cima´dan kalmýþ olduðu yukarýda geçmiþti. "Burada nifas halinde cima´ etmiþtir hükmü vardýr. Bu ise haramdýr." diye bir itiraz vârid olamaz. Çünkü nifasýn azý için gün sayýsý yoktur. Kadýnýn hiç kan görmemesi ihtimali de vardýr. Nehir.

«Her doðurdukça sözüyle amel edilerek» ifadesi her iki yerde kadýnýn boþ olmasýnýn illetidir. Yani her kelimesi tekrar iktiza eder. Zira umum fiilleri ifade eder.

«Çocuklarýn üçü de bir batýndan doðarlarsa» meselâ her iki çocuðun arasýnda altý aydandaha az müddet bulunursa ilk ikisiyle iki talâk vâki olur.

«Çünkü onunla iddet biter.» Ve þart vakti olan doðum iddetin bittiði vakte rastlar. Binaenaleyh onunla bir þey vâki olmaz. Dürr-ü Müntekâ sahibi þöyle demiþtir: "Meðerki bir dördüncüyü doðursun. Yani o zaman üçüncü çocukla bir talâk meydana gelir. Üçüncüyü doðurmazsa ikinciyle boþ olmaz demek istemiþtir. Ýlk iki çocuk bir batýndan, üçüncüsü ayrý bir batýndan doðarlarsa ilk çocukla bir talâk vâki olur, ikinci çocukla iddet biter, üçüncü çocukla hiç bir þey vâki olmaz. Ýlk çocuk bir batýnda, ikinciyle üçüncü de bir batýnda olurlarsa birinci ve ikinci çocuklarla iki talâk vâki olur, üçüncü çocukla iddet biter ve bir þey vâki olmaz. Bunu Fetih´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 21:37:05
METÝN

Talâk-ý ric´î ile boþanan bir kadýn ric´at ümidi varsa evde olan kocasý için zînetlenir, ric´at ümidi yoksa zînetlenmez. Bunu Miskîn söylemiþtir. Kocasý evde yoksa zînetlenmez. Çünkü illet yoktur. Talâk-ý bâinde ve ölüm iddetinde zînetlenmek haramdýr. Kocasý ric´at ettiðine þâhid getirmedikçe kadýný evinden çýkaramaz. Velevki sefer müddetinden az bir yere götürmek için olsun. Çünkü nehy mutlaktýr. Ric´at ettiðine þâhid getirirse iddet bâtýl olur. Ama bu ric´at etmediðini açýk söylediðine göredir. Açýk söylemezse sefer delâleten ric´at sayýlýr. Bunu inceleme suretiyle Fetih sahibi söylemiþ, musannýf da ikrar etmiþtir. Talâk-ý ric´î cima´ý haram kýlmaz. Ýmam Þâfiî Radýyallahü Anh buna muhâliftir. Cima´da bulunursa ukr lâzým gelmez. Çünkü bu cima´ mubahdýr. Lâkin karýsýna dönmeye niyeti yoksa onunla baþbaþa kalmak tenzihen mekrûhtur. Aksi takdirde mekrûh deðildir. Karýsýna dönmeye niyeti varsa kadýn için kasm hakký sâbit olur. Aksi takdirde bu kadýna kasm yoktur. Bunu Bahýr sahibi Bedâyý´dan nakletmiþ ve: "Ulema zîneti terkettiðinden dolayý bir adamýn karýsýný dövebileceðini açýklamýþlardýr." demiþtir. Bu hal ric´î talâkla boþanan kadýna da þâmildir.

ÝZAH

«Talâk-ý ric´î ile boþanan kadýn zinetlenir.» Çünkü kocasýna helâldýr, nikâhý mevcuddur, ric´at müstehabdýr. Zînetlenmek ric´ata teþvik sayýlýr. Binaenaleyh meþru´dur.

«Çünkü illet yoktur.» Ýllet ric´ata teþviktir. T.

«Talâk-ý bâinde ve ölüm iddetinde zînetlenmek haramdýr.» Bâinde haram olmasý ric´at meþru olmadýðý ve o kadýna bakmak haram olduðu içindir. Vefat iddetinde ise yas tutmak vâcibdir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Çünkü nehy mutlaktýr.» Nehyden murad Teâlâ Hazretlerinin: "Onlarý evlerinden çýkarmayýn." âyet-i kerîmesidir. Bu âyet-i kerîme talâk-ý ric´î ile boþanan kadýn hakkýnda inmiþtir. Evden çýkarma yasaðý mutlaktýr, sefer müddetinden daha az bir mesafeye dahi þâmildir.

«Ric´at ettiðine þâhid getirmedikçe» cümlesinin yerine: "Ric´at etmedikçe kadýný evden çýkaramaz." dese daha iyi olurdu. Çünkü þâhid getirmek sadece mendûbtur. T. Yani þâhid getirmeyi evden çýkmanýn haram olmasýyla sýnýrlamak doðru deðildir. Çünkü haram olmak ric´atla mutlak surette sona erer. En güzeli mutlak surette sefere çýkarmak haramdýr demektir. Çünkü bu hususta nass mutlaktýr.

«Ama bu ilh...» ifadesindeki iþaret þâhid getirmedikçe cümlesinden anlaþýlan çýkarmanýn ric´at olmamasýnadýr. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Murad kadýna ric´at etmediðini açýklamýþ olmasýdýr. Þayet susarsa yolculuk delâleten ric´at sayýlýr. Nitekim Fetih´de Câmi-i Saðîr þerhinde Bedâyý´ ve Gâyetü´l-Beyân´da buna iþaret edilmiþtir. Bu kitablarda seferin delâleten ric´at sayýldýðý bildirilmiþtir. Böylece Zeylaî´nin: "Sefer delâleten ric´at deðildir." sözü def edilmiþ olur."

«Bunu inceleme suretiyle Fetih sahibi söylemiþtir.» Burada þöyle denilebilir: "Fetih sahibinin sözünde bunun kendi incelemesi olduðunu gösteren bir þey yoktur. Buna yukarýda zikredilen kitablarda iþaret edilmiþtir. Fetih´in ibâresi þudur: «Kadýný sefere götürmek bu nassla haram olduðu için ric´at sayýlmamýþtýr. Hatta ric´ata delâlet dahi olamaz diyenler vardýr. Çünkü sözümüz kadýna ric´at etmediðini açýkca söyleyen hakkýndadýr. Buna da þöyle itiraz edilmiþtir: Þehvetle öpmek ve benzeri þeyler bizzat ric´at sayýlýr. Velevki ric´at etmiyorum diye seslensin. Bu itirazýn cevabý haramla helâl arasýnda fark vardýr sözüdür." Yani öpmek helâldýr. Binaenaleyh ric´at sayýlýr. Sefere götürmek haramdýr, o ric´at olamaz. Ric´at etmediðini söyleyip dururken ric´ata delil de sayýlamaz. Fetih sahibinin: "Çünkü sözümüz ilh..." demesi gösteriyor ki, bu söz kendisinin bir incelemesi deðil ulemadan nakledilmiþtir.

«Þâfiî buna muhâliftir.» Hilâfýn esasý þudur: Bize göre ric´at mevcud milkin devamýný istemektir. Ona göre ise elden giden helâllýðýn yenilenmesidir. Binaenaleyh bize göre nikâh milki mevcud olduðu için cima´ her vecihle helâldýr. Nikâh milki ancak iddetin bitmesiyle elden gider.

«Çünkü bu cima´ mubahdýr.» ifadesinde müsamaha vardýr. Çünkü bu cima´ sünnete muhâlif olduðu için bize göre mekrûhtur. Nitekim izahý yukarýda geçti. Mubah Allah´ýn hitabýnýn bir þeyin fiil ve terkine müsavî olarak muhayyer býrakmak suretiyle teallûk etmesidir. Mekrûh velevki tenzihen olsun terki tercih edilen þeydir. Binaenaleyh mubah olamaz. Onun için "çünkü mubahdýr" diyeceðine "çünkü câizdir" dese daha iyi olurdu. Zira þer´an haram olmayan þeye câiz denilir. Velevki o þey vâcib veya mekrûh olsun. Nitekim Tahrîr´de belirtilmiþtir.

«Karýsýna dönmeye niyeti yoksa onunla baþbaþa kalmak mekrûhtur.» Çünkü halvet çok defaþehvetle dokunmaya vardýrýr. Böylece o adam istemediði halde ric´at etmiþ olur. Sonra kadýný tekrar boþar ve kadýnýn iddeti uzar. Bunu Bahýr´dan naklen Tahtâvî söylemiþtir.

«Kasm hakký sâbit olur iIh...» Bundan sonraki bâbta görüleceði vecihle ric´î talâkla boþanan bir kadýnýn kazaen ve diyâneten cima´ hakký yoktur. Onun için bu ka´dýna cima´dan baþka bir þeyle ric´at etmek müstehabtýr. O zaman kasm sohbette bulunmak içindir.

«Aksi takdirde ilh...» Yani ric´at etmeye niyeti yoksa bu kadýn için kasm hakký yoktur. Zira ric´ata niyeti yokken sâbit olursa çok defa iþ halvetle neticelenir ve az yukarýda söylediklerimiz lâzým gelir.

METÝN

Bir adam üçten aþaðý talâk-ý bâinle boþadýðý karýsýný iddeti içinde ve iddetten sonra bilicma´ nikâh edebilir. Ýddet içinde kocasýndan baþkasý men edilir. Çünkü neseb þübheye düþer. Sahih ve geçerli bir nikâhtan boþanan kadýn -ki tahkîkýný yapacaðýz- hürre ise üç talâkla, cariye ise iki talâkla boþanýrsa velevki cima´ etmeden boþansýn baþkasý tarafýndan geçerli nikâhla cima´ edilmedikçe nikâh olunamaz. Velevki o baþkasý cima´ edebilen mürahîk olsun. Þeyhülislâm bunu on yaþla takdir etmiþtir. Yahut enenmiþ veya deli yahut zimmîye için zimmî olsun. Müþkilât´ta beyan edilen bâtýldýr. Yahut evvelce geçtiði vecihle müevveldir.

ÝZAH

«Üçten aþaðý talâk-ý bâinle boþadýðý karýsýný nikâh edebilir ilh...» Musannýf talâk-ý ric´î ile gevþemiþ bulunan nikâh baðýnýn nasýl ekleneceðini beyandan sonra burada da talâk-ý bâinle kopan baðýn nasýl ekleneceðini anlatýyor. Fetih. Onun için Hidâye´de buna ayrýca bir fasýl yapýlmýþtýr.

«Bilicma´ nikâh edebilir.» sözü iddet içinde sözüne râci´dir. Bu bir sualin cevabýdýr. Sual þudur: Teâlâ Hazretleri: "Ýddet bitinceye kadar nikâh akdine giriþmeyin." buyurmuþtur. O halde bir adam boþadýðý karýsýyla iddeti içinde nasýl evlenebilir? Bu nass umumiyle onu men etmektedir. Cevap þudur: Kocasýnýn iddet içinde nikâhý bu âyetten bilicma´ tahsis edilmiþtir.

«Çünkü neseb þübheye düþer.» Yani kadýn gebe kalýr, fakat birinci kocasýndan mý yoksa ikinciden mi gebe kaldýðý bilinemez. Böylece neseb karýþýr. Esasen iddetin meþru´ olmasýnýn hikmeti budur. Burada zikredilmesinden murad kocanýn bilicma´ tahsisine mâni olmadýðýný beyandýr. Yoksa illetini beyan deðildir. Zira illetini beyan olsa küçük kýzla, hayýzdan kesilen kadýnla cima´dan önceki vefat iddetiyle sâbiden iddet bekleyen kadýnla, ikinci ve üçüncü hayýzlarla buna itiraz vârid olurdu. Çünkü bunlarda nesebin karýþmasý yoktur. Ama müddet içinde evlenmek baþka bir illetten dolayý câiz deðildir. O da mahallin ehemmiyetini göstermek veya teabbüdî (kulluk icabý yapýlan) bir hükümdür. Ýzahýn tamamý Fetih´dedir.

«Boþanan bir kadýn nikâh olunamaz.» cümiesindeki "nikâh oluna-maz" sözünü atýfmuktezasý olarak þârih takdir etmiþtir. Lâkin evlâ olan "Milk-i yeminle cima da edemez." cümlesini de ziyade etmektir. Çünkü o´ kadýný nikâh akdiyle almasý helâl olmadýðý gibi milk-1 yeminle cýma etmesl de helâl deðildir. Nitekim gelecektir. Âyet-i kerînlede olduðu gibi: "Boþa-nan býr kadýn helâl olmaz." deseydi ikisine de þâmil olurdu.

«Sahih ve geçerli bir nikâhtan» ifadesindeki sahih sözüyle fâsid nikâhtan ihtiraz etmiþtir. Meselâ þâhidsiz kýyýlan nikâh böyledir. Böyle bir nikâhýn cima´dan önce hükmü yoktur. Cima´dan sonra ise mehr-i misil vâcib olur. Bu nikahýn talâký talâk sayýsýný azaltmaz. Çünkü bir mütarekeden (birbirlerini býrakmaktan) ibarettir. Kadýný üç defa boþasa bir þey vâki olmaz. O kadýnla hulleye hâcet kalmaksýzýn evlenebilir. Nitekim sarîh bâbýnýn sonunda geçmiþti. Geçerli sözüyle de mevkûf nikâhtan ihtiraz etmiþtir. Fetâvâ-i Hýndiyye´nin kölelerin nikâhý bâbýnda Muhît´ten naklen þöyle denilmiþtir: "Köle veya mükâteb yahut müdebber veya ümmüveledin oðlu sahibinin izni olmaksýzýn evlenir de sonra sahibi cevaz vermeden üç defa boþarsa bu talâk iki tarafýn nikâhý terketmesinden ibarettir. Hakikatte talâk deðildir. Hatta talâkýn sayýsýndan bir þey azaltmaz. Köle sahibi bundan sonra nikâhý câiz kabul ederse onun cevaz vermesi bir iþe yaramaz. Bundan sonra evlenmesine izin verirse kölenin o kadýnla evlenmesi mekrûh olur. Ama ben bunlarýn arasýnda fark göremedim."

«Tahkîkýný yapacaðýz.» Tahkîkýný iddet bâbýnda yapacak ve: "Fâsid nikâhtaki halvet iddeti icab etmez. Oradaki talâk talâkýn sayýsýný azaltmaz. Çünkü feshtir." diyecektir. Musannýf orada mevkûftan bahsetmiþtir. Çünkü o fâsidin kýsýmlarýndandýr. Buradaki: "Tahkîkýný yapacaðýz." sözünden az ileride gelecek olan; "Fâsid ve mevkûf hariçtir ilh..." ifadesini kasdetmiþ de olabilir. Zira o söz muhallil hakkýnda olsa da boþayan hakkýnda da mu´teber olmadýðýný göstermektedir. Þârih bu sözle daha sonra gelecek olan: "Sonra bütün bunlar ilk nikâhýn sahih olmasýnýn fer´îdir ilh..." ifadesini kasdetmiþ deðildir. Çünkü o sözden muradý nikâhýn bütün mezheblere göre sahih olmasýdýr. Nitekim göreceksin. O bizim bahsettiðimiz mesele deðildir.

«Müþkilât´ta beyan edilen» þudur: "Bir kimse karýsýný cima´ etmeden üç defa boþarsa onunla hulle yapmadan evlenebilir. Teâlâ Hazretlerinin: Onu boþarsa artýk kadýn baþka bir kocaya varmadýkça ona helâl olmaz, âyet-i kerîmesi cima´ edilen kadýn hakkýndadýr."

«Bâtýldýr.» Yani Müþkilât´ýn ibâresini zâhirî mânâsýnda býrakmak bâtýldýr. Onun içindir ki Fetih sahibi þöyle demiþtir: "Bu büyük bir hata olup nass ve icma´a karþý gelmektedir. Bunu gören bir müslümanýn itibara almak þöyle dursun onu nakletmesi bile helâl olamaz. Çünkü onu nakletmek yaymak demektir. O zaman da buradaki emri hafife almak hususunda þeytanýn kapýsý açýlmýþ olur. Gizli deðildir ki böyle bir þeyde içtihad câiz deðildir. Çünkü içtihadýn þartý yoktur. Ýçtihadýn þartý kitap ve icma´a muhâlif olmamaktýr. Biz sapýklýk ve dalâletten Allah´asýðýnýrýz. Bu husustaki emir dinin zaruriyatýndandýr. Muhâlifinin tekfir edilmesi uzak görülemez."

Ben derim ki: Sakýn Zâhidî´nin Hâvî nam eserinin sonundaki hileler bahsinde söylediklerine aldanma! Zâhidî orada üç defa boþanan kadýnýn hilesi hakkýnda bir fasýl yazmýþ, orada bu meseleyi aþaðýda gelen te´vili kabul etmeyecek þekilde zikretmiþtir. Bir çok hileler zikretmiþtir ki, hepsi bâtýl olup aþaðýda reddi gelecek: "Cima´sýz akid kâfidir." esasýna mebnîdir.

«Yahut müevveldir.» Yani Allâme Buhârî´nin Gurarü´l-Ezkâr þerhinde söylediði þu sözle te´vil edilir: "Müþkilâtýn ifadesi müþkil deðildir. Çünkü onun üç talâktan muradý ayrý ayrý zamanlarda yapýlan üç talâktýr. Böyle te´vil edilir ki umumiyetle Hanefî kitablarýndakine uysun." Biz bu te´vili Müþkilât sahibinin âyetten dolayý verdiði cevabla te´yid etmiþtik. Âyette talâk ayrý ayrý zikredilmiþ, bununla beraber yine de helâl olmadýðý açýklanmýþtýr. Müþkilât sahibi buna: "O cima´ edilen kadýn hakkýndadýr." diye cevap vermiþtir. Anla! Meselenin evvelce geçtiði yer cima´ edilmeden boþanan kadýn bâbýnýn baþýdýr.

«Baþkasý tarafýndan geçerli nikâhla cima´ edilmedikçe» yani hakikaten veya hükmen cima´ olunmadýkça demektir. Nitekim kadýn âleti kesik veya deli bir kimseyle evlenir de ondan gebe kalýrsa hükmen cima´ vardýr. Bu gelecektir. Bu suret kadýný hayýzlý iken veya ihramlý olduðu halde cima´ etmesine þâmil olduðu gibi kadýný bir kaç kocanýn cima etmeden üçer defa boþamasý ve tekrar baþka kocaya varmasý hallerine de þâmildir. Kadýn bunlarýn hepsine helâl olur. Bahýr. Boþanan kadýn cima´ edilmiþse birinci kocasýnýn iddeti geçtikten sonra mutlaka nikâhla cima´ edilmesi gerekir. Musannýfýn bundan bahsetmemesi açýk olduðu içindir. Sonra bil ki cima´da bulunmak bilicma´ þarttýr. Mücerred akid kâfi deðildir.

Kuhistânî diyor ki: "Keþif ve diðer usul kitablarýnda bildirildiðine göre Saîd b. Müseyyeb´den maadâ bütün ulema cima´ýn þart olduðuna ittifak etmiþlerdir." Zâhidî´de bunun icma-i ümmetle sâbit olduðu, Münye´de Saîd´in Cumhur kavline döndüðü kaydedilmektedir. Artýk her kim onun kavliyle amel ederse yüzü kararýr ve rahmetten uzaklaþýr. Her kim onunla fetva verirse ta´zîr olunur. Sadru´þ-Þehid´e nisbet edilen sözün onun kitablarýnda eseri yoktur. Bilâkis zýddý vardýr. Hulâsa´da ondan nakledildiðine göre kendisi: "Her kim bu sözle fetva verirse Allah´ýn, meleklerin ve bütün insanlarýn lâneti onun üzerine olsun. Çünkü bu söz icma´a muhâliftir. Bir hâkimin onunla verdiði hüküm geçersizdir." demiþtir. Tamamý oradadýr.

«Mürâhîk olsun.» Mürâhîk bülûða yaklaþan çocuktur. Nehir. Bülûða erdikten sonra mutlaka kadýný boþamasý lâzýmdýr. Çünkü mürâhîkýn talâký vâki deðildir. Bunu Dürr-ü Müntekâ sahibi Tatarhâniyye´den nakletmiþtir.

«Cima´ edebilen» sözü mürâhîkýn tefsiridir. Bunu Câmi´ sahibi zikretmiþtir. Bazýlarý: "Mürâhîkâleti kalkan ve kadýnlarý arzulayandýr." demiþlerdir. Fetih´de de öyle denilmiþtir. Þübhesiz bu iki kavlin arasýnda zýddýyet yoktur. Nehir. Evla olan muhallilin hür ve bâlið olmasýdýr. Çünkü Ýmam Mâlik´e göre menî gelmesi þarttýr. Nitekim Hulâsa´da bildirilmiþtir. Evlâ olan iki mezhebin kavliyle de amel etmektir. Çünkü Ýmam Mâlik Ebû Hanife´nin talebesi gibidir. Onun için bazý ulemamýz zaruret icabý onun bazý kavillerine meyletmiþlerdir. Nitekim Musaffâ´nýn Dîbâcesi´nde belirtilmiþtir. Kuhistâni. Fettâl hâþiyesinde bildirildiðine göre Fakîh Ebu´l-Leys Te´sisü´n-Nezâir adlý kitabýnda "Ýmam-ý A´zam´ýn mezhebinde bir mesele hakkýnda kavil bulunamazsa Mâlik´in mezhebine müracaat edilir. Çünkü onun mezhebi kendi mezhebine en yakýn olandýr." demiþtir.

«Enenmiþ» den murad yumurtalarý kesilmiþ olan erkektir. Böylesinin hulle yapmasý âleti mevcud olduðu için câizdir. T.

«Veya deli» sözü yerine bazý nüshalarda "veya âleti kesik" denilmiþtir. Bundan murad sünnet mahallinde ferce sokacak bir þey kalmamýþ olan kimsedir. Lâkin bunun hullesi sahih olmak için kadýnýn ondan gebe kalmasý þarttýr. Nitekim gelecektir.

«Yahut zimmîye için zimmî olsun.» Yani velevki hulleyi kocasý müslüman olan bir kadýn için zimmî yapmýþ olsun, demektir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

METÝN

«Geçerli kaydýyla fâsid ve mevkûf nikâhlar hariç kalmýþtýr.» Kadýný sahibinin izni olmaksýzýn bir köle nikâh eder de efendisi cevaz vermeden cima´da bulunursa ona hulle yapmýþ sayýlmaz. Ondan sonra cima´da bulunmasý lâzým gelir. Lâtif hîlelerden biri kadýnýn iki þâhid huzurunda mürâhîk bir köleye nikâh edilmesidir. Aletini fercine soktuðunda köleyi kadýna temlîk eder, böylece nikâh bâtýl olur. Sonra kadýn bu köleyi baþka bir beldeye gönderir. Böylelikle iþi meydana çýkmaz. Lâkin Ýmam Hasan´ýn müftâbiha rivâyetine göre bu çocuk o kadýna hulle yapmýþ sayýlamaz. Çünkü kadýnýn velîsi varsa aralarýnda kefâet (denklik) yoktur. Velîsi varsa yukarýda geçtiði vecihle ona bilittifak hulle yapmýþ olur. Ýddeti de bitmelidir. Murad ikincinin iddetidir.

ÝZAH


«Geçerli kaydýyla fâsid ve mevkûf nikâhlar hariç kalmýþtýr.» Burada þöyle denilebilir: Fâsid sahihin karþýlýðýdýr, geçerlinin karþýlýðý deðildir. Çünkü geçerli akid demek akdi yapandan baþkasýnýn cevaz vermesine baðlý olmayan demektir. Binaenaleyh fâsid bir þartla yapýlan satýþ bu mânâya göre geçerlidir.

Evet, mevkûf hakkýnda ulemanýn iki tariký vardýr. Bazýlarý mevkûf sahihin bir kýsmýdýr demiþ; birtakýmlarý fâsidin bir kýsmý olduðunu söylemiþlerdir. Nitekim tahkîký inþaallah satýþlar bahsinde gelecektir. Ýkinci tarika göre lügat itibariyle her mevkûf fâsiddir, aksi yoktur. Þöylede denilir: Her sahih geçerlidir, ama aksi iki tarika göre de sahih deðildir. Anla! Bundan anlaþýlýr ki, musannýfýn "sahih bir nikâhla" tâbirini kullanmak hususunda Kenz ye diðer kitablara uymasý gerekirdi. Böylelikle fâsid ve kezâ iki tariktan birine göre mevkûf hariç kalýrdý. Buna þöyle cevap verilebilir: Sahih olan mutlak nikâhtýr. Onunla fâsid hariç kalýr.

"Ona hulle yapmýþ sayýlmaz." Yani velevki sonradan cevaz vermiþ olsun. Bunun vechi þu olsa gerektir: Nassla þart kýlýnan nikâhdan kâmil nikâh anlaþýlýr. Çünkü þer´an bilinen odur. Fâsid ve mevkûf bunun hilâfýnadýr. Yoksa ulemanýn açýkladýklarýna göre mevkûf nikâh halen sebeb olarak mün´akiddir. Yalnýz hükmü cevaz vaktine kadar gecikir. Cevaz verilince onunla helâllýk akid vaktinden meydana çýkar.

"Lâtif hilelerden biri ilah..." Yani kadýnýn hulleciden gebe kalmamasý ve hullecinin onu boþamaktan kaçýnmamasý, bir de hulle meselesinin halk arasýnda duyulmamasý için çare metinde beyan edildiði gibi hareket etmektir. Hullecinin hür ve bâlið olmasý bunun hilâfýnadýr.

"Lâkin ilah..." sözü bir hile üzerine yapýlan bir istidraktýr. Hâsýlý þudur: Bu hile zâhir mezhebe göre tamamdýr. Çünkü zâhir mezhebe göre nikâhta kefâlet þart deðildir. Fakat Ýmam Hasan´ýn rivâyetine göre -ki bununla fetva verilir- kefâlet þarttýr. Binaenaleyh köle hulleci olamaz. Zira kadýnýn velîsi var da bu iþe razý deðilse ona küf deðildir. Aksi halde yani kadýnýn hiç velisi yok yahut var da razý olursa köleden bilittifak hulleci olur. Nitekim kefâet bâbýnda geçmiþti. Bu Ýmam-ý Hulvânî´nin irad ettiði iki vecihten biridir. Ýkincisi Bezzâziye´de zikredildiði vecihle mürâhik hakkýnda hilâf vardýr. Olur da sahih deðildir diyenin mezhebinde bulunan bir hâkim huzurunda dâvâya çýkar da hâkim onu fesheder, meram da hâsýl olmaz.

"Ýddeti de biter." Þâfiîlerden biri bu iddeti ýskât için bir hile söylemiþtir. Hile þudur: Kadýn on yaþýna varmayan küçük bir çocuða nikâh edilir. Çocuk âleti kalkarak onunla cima´da bulunur ve bu nikâhýn sahih olduðuna bir Þâfiî hüküm verir. Sonra çocuk kadýný boþar ve Hanbelîlerden biri talâkýnýn sahih olduðuna hüküm verir. Bu kadýna iddet lâzým gelmediðini söyler. Çocuk on yaþýnda olursa Hanbelî´ye göre iddet lâzým gelir. Yahut bu iþde bir yarar görürse kadýný velîsi boþar ve Mâlikilerden biri buna hüküm verir. O adamýn cima´ýyla bu kadýna iddet vâcib olmadýðýný söyler. Sonra kadýn ilk kocasýyla evlenir ve Þâfiîlerden biri bu evlenmenin sahih olduðuna hüküm verir. Çünkü bütün þartlarý hâiz olarak dâvâ geçtikten sonra hâkimin hükmü hilâfý kaldýrýr ve kadýn ilk kocasýna helâl olur.

«Onun iddetinin de bittiðini haber verirse» rnurad sadece ikinci kocamdan iddetim bitti demesi deðildir. Bilâkis kocaya vardým, ikinci kocam benimle cima´da bulundu, sonra beni boþadý ve iddetim bitti diyecektir. Nitekim Hidâye´de belirtilmiþtir. Zira bu söylenenleri sadece iddetim bitti cümlesi ifade edemez. Ýddet halvetle de vâcib olur. Halbuki mücerred halvetle de kadýn helâl olmaz. Bundan dolayýdýr ki Nihâye sahibi þöyle demiþtir: "Hidâye´de kadýnýnverdiði haberden uzun uzadýya bahsedilmesi þundandýr: Bu kadýn ben sana helâl oldum der de o adamla evlenir, sonra hullenin þartlarýný bildiði halde ikinci kocam benimle cima´da bulunmamýþtý derse tasdik edilmez. Aksi takdirde tasdik olunur. Ama uzun uzadýya her þeyi söylediðinde hiç bir halde tasdik edilmez."

Serahsî´den rivâyet olunduðuna göre kadýna soruþturmadan o adamýn onunla evlenmesi helâl deðildir. Çünkü mücerred akidle helâl olup olmayacaðý hususunda ulema ihtilâf etmiþlerdir. Ýmam Fazlý´dan bir rivâyete göre kadýn: Benimle evlen. Çünkü ben senden baþkasýyla evlendim, iddetim de bitti der de sonra evlenmediðini söylerse, tasdik edilir. Meðerki ikinci kocasýnýn cima´ýný ikrar etmiþ olsun. Çünkü tezevvüç ettim sözünü akid mânâsýna almakla tezevvüç etmedim sözünü benimle cima´da bulunmadý mânâsýna almak birbirleriyle çeliþmez. Cima´da bulunduðunu ikrar edince çeliþki sâbit olur. Nitekim Fetih´de ifade edilmiþtir. Tamamý ileride gelecektir.

«Zann-ý galibine göre kadýn doðru söylemiþse» ifadesiyle musannýf kadýnýn adâleti þart olmadýðýna iþaret etmiþtir. Onun için Bedâyý´ sahibi þöyle demiþtir: "Hâkim´in Kâfî´si ile diðer kitablarda: Kadýn ona göre güvenilirse yahut doðru söylediðine kalbi yatarsa onu tasdikte bir beis yoktur denilmiþtir." Kezâ nikâhlý bir kadýn baþka bir adama: "Kocam beni boþadý ve iddetim bitti." derse, gönlü yattýðý takdirde kadýn âdil olsun olmasýn tasdiki câizdir. Kadýn: Benim ilk nikâhým fâsiddir derse âdil bile olsa tasdiki câiz deðildir. Bezzâziye´de böyle denilmiþtir. Bahýr.

«Onu tasdik etmesi câizdir.» Çünkü bu ya muâmelattandýr. Zira cima zamanýnda bud´un kýymeti vardýr yahut diyanet bâbýndandýr. Çünkü helâl olmak ona teallûk eder. Bunlarýn ikisinde de bir kiþinin sözü makbuldür. Dürer.

METÝN


Ýmam´ý A´zam´a göre hayýzla beklenen iddetin en az müddeti iki aydýr. Cariyenin ise bâbýn baþýnda geçtiði gibi çocuk düþürdüðünü iddia etmedikçe kýrk gündür. Buna ihtimali olan müddet geçtikten sonra kadýn evlenir de sonra iddetim bitmedi yahut ben baþka kocaya varmadým derse tasdik olunmaz. Çünkü evlenmeye özenmesi helâl olduðuna delildir. Serahsî´den rivâyet olunduðuna göre kadýna soruþturmadýkça onunla evlenmek helâl deðildir.

ÝZAH

«Ýmam-ý A´zam´a göre hayýzla beklenen iddetin en az müddeti iki aydýr.» sözü "müddet buna ihtimalli bulunursa" ifadesinin izahýdýr. Bundan daha aþaðý ihtimal yoktur.

«Hayýzla beklenen» sözüyle ayla iddet beklemekten ihtiraz etmiþtir. Çünkü aylarla iddet bekleyen kadýn hakkýnda azý çoðu yoktur. Hürre üç ay, cariye birbuçuk ay bekleyecektir.

«Ýki aydýr.» Yani Ýmam-ý A´zam´a göre altmýþ gündür. Çünkü kadýný temizlik müddetinin baþýnda boþanmýþ hesabeder. Bunu içinde cima bulunan temizlik müddetinde boþamýþ olmaktan korunmak için yapar. Zira bu takdirde üç temizlik müddetiyle kýrkbeþ gün ve üç hayýzla onbeþ güne muhtaç olur. Bu da temizlik müddetini en azýna, hayýz müddetini orta olana yorumlamakla olur. Çünkü bir müddette her ikisinin en az mikdarýnýn bir araya gelmesi nâdirdir. Bu hesap Ýmam-ý A´zam´ýn kavlini Ýmam Muhammed´in tahricine göredir. Ýmam Hasan´ýn tahricine göre ise kadýný iddetini uzatmaktan kaçýnmak için temizlik müddetinin sonunda boþanmýþ kabul eder. Böylece iki temizlik müddeti otuz gün ile üç hayýz otuz güne muhtaç olur. Bu da temizlik müddetini en azýna, hayýz müddetini en çoðuna yorumlamakla olur. Tâ ki ikisi denk gelsin ve ikinci kocanýn iddetinde kadýn bunun misliyle fazladan bir temizlik müddetine muhtaç olmasýn. Bu Hasan´ýn tahricine göredir ki, kadýn 135 gün hakkýnda tasdik olunur. Ýmam Muhammed´in tahricine göre ise 120 gün hakkýnda tasdik olunur. Bunu Halebî söylemiþtir.

Ben derim ki: Temizlik müddetinin ziyade edilmesinden murad ikinci kocanýn içinde evlenip de sonunda boþadýðý temizlik müddetidir. Lâkin bu tahrice göre talâkýn cima vâki olan temizlik müddetinde yapýlmýþ olmasý lâzým gelir. Çünkü cima mutlaka lâzýmdýr. Düþün! Bu da Ýmam Muhammed´in tahricini te´yid eder.

«Çocuk düþürdüðünü iddia etmedikçe» yani ilk kocasýndan çocuk düþürmedikçe demek istiyor. Çünkü çocuðu boþandýðý gün düþürmesi de mümkündür ve düþürmekle iddeti biter. Çocuðun ikinci kocasýndan oldu gunu iddia etmesine gelince: Mutlaka bir vakit geçmesi lâzýmdýr ki, o müddet zarfýnda çocugun bazý uzuvlarý belli olsun. Rahmetî.

Ben derim ki: Kezâ çocugun birinci kocasýndan olduðunu idd´a ederse onunla ilk akdin arasýnda mutlaka dört ay müddet geçmesi lâzým gelir.

«Müddet geçtikten sonra kadýn evlenir de ilh...» Fetih sahýbi diyor ki: "Daðýnýk meseleler meyanýnda beyan edildiðine göre bir adam kadýnla evlenir de ona sormazsa, sonra kadýn ben evlenmedim yahut benimle cima olunmadý derse tasdik olunur. Çünkü bu ancak kadýn tarafýndan biIinir. Þurasý müþkül görülmüþtür: Kadýnýn nikâha özenmesi onun sahih olduðunu itiraftýr. Binaenaleyh bu bir çeliþkidir, kabul edilmemek gerekir. Nitekim evlendikten sonra kadýn ben mecûsi idim yahut mürtedde, mu´tedde veya baþkasýnýn nikâhlýsýydým yahut nikah akdi þâhidsiz yapýlmýþtý demiþ olsa sözü kabul edilmez. Bunu Câmi-i Kebir sahibi ile baþkalarý zikretmiþlerdir. Kadýnýn iddetim geçmedi demesi bunun hilâfýnadýr. Sonra Hulasa´da adý geçen iþkâle uyan sözler gördüm. Ba faslýndaki fetvâlarda þöyle demiþ: Kadýn ilk kocasýna vardýktan sonra ben baþkasýyla evlenmedim der de ilk kocasý: Baþkasýyla evlendin ve seninle zifaf da oldu cevabýný verirse kadýn tasdik olunmaz." Fetih sahibinin sözü burada biter.

Ben derim ki: Ýþkâl þöyle de giderilebilir: Üç defa boþanan kadýnda üzerine akid yapmaya mâni vardýr. Bu mâni ancak helâllýk þartý bulunduktan sonra ortadan kalkar. O da kadýnýn ilk kocasýndan sonra baþka biriyle evlendiðini ve zifaf olduðunu, iddetinin bittiðini, müddetin buna ihtimalli olduðunu haber vermesiyle olur yahut yukarýda Nihâye´den naklen geçtiði gibi helâllýk þartlarýný bildiði halde kocasýna helâl olduðunu haber verir. Ýþte o zaman kadýnýn sözü kabul edilmez. Çünkü çeliþki vardýr. Fakat bu olmazsa kabul edilir. Burada çeliþki yoktur. Çünkü kadýnýn mücerred akidle helâl olacaðýný zannetmesi ihtimali vardýr. Bir de tefsir ve izahsýz nikâh akdine giriþmesiyle mâni ortadan kalkmaz. Bu itiraf sayýlmaz.

Onun için Serahsî: "Kadýna soruþturmak mutlaka lâzýmdýr." demiþtir. Yukarýda Fazlý´da nakletliðimiz de onu te´yid eder Bu kadýnýn: "Ben mecûsiyye idim ilh..." demesinin hilâfýnadýr. Çünkü akid zamanýnda kadýna nikâh akdi yapmaya bir mâni yoktu. Onun için akid sahih olurdu. Bu sebeble buna zýd olarak verdiði haberi kabul edilmez. Zira çeliþkiye düþer. Kadýnýn mücerred akde özenmesi bir mâni olmadýðýný itiraftýr. Sonra buma aykýrý olarak iddiada bulundumu kabul edilmez. Fetâvâ´dan yukarýda nakli geçen söz ulemanýn sözlerinin arasýný bulmuþ olmak için kadýn tefsir ve izahýný yaptýktan sonra evlendiðine yorumlanmýþtýr.

Bezzâziye´de þöyle denilmektedir: "Boþanan bir kadýn evlenir de sonra ikinci kocasýna: Sen beni iddet içinde aldýn derse nikâhla talâk arasýnda iki aydan az bir müddet bulunduðu takdirde Ýmam-ý A´zam´ýn kavline göre kadýn tasdik edilir ve ikinci nikâh fâsid olur. Ýki aydan çok müddet buýunursa tasdik olunmaz ve ikinci nikâh sahihtir. Nikâha giriþmek iddetin geçtiðini ikrardýr. Çünkü iddet birinci kocanýn hakkýdýr. Nikâh ise ikincinin hakkýdýr. Bunlar ikisi birarada bulunamazlar. Binaenaleyh nikâha giriþmek geçtiðine delâlet eder. Üç defa boþanan kadýn bir müddet sonra ilk kocasýyla evlenir de: Seninle ikinci kocamýn nikâhýndan önce evlendim derse bunun hilâfýnadýr. Bu giriþmesi ikinci kocanýn cima ve nikâhýna delil olmaz. Üç defa boþanan bir kadýn kocasýna: Senden baþkasýyla evlendim der de ilk kocasý onunla evlenir, sonra: Ben söylediðim sözde yalancýydým, evlenmiþ deðildim derse ikincinin cima´ýný ikrar etmedigi takdirde nikâh bâtýl olur. ikrar etmiþse kadýn tasdik edilmez." Bu da söylediðimiz farký ve arabulmayý te´yid etmektedir. Muvaffakiyet Allah´dandýr. Bu anlattýklarýmýzla þârihin sözündeki sakatlýk sana zâhir olmuþtur. Zâhire bakýlýrsa o bahsettiði hususatta Fetih sahibine tâbi olmuþtur.

METÝN

Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn: Kocam beni üç defa boþadý der de sonra kendini konuþtuðu adama nikâh etmek isterse, bu sözünde ýsrar etse de kendini yalanlasa da buna hakký yoktur." Bir kadýn kocasýndan kendisini boþadýðýný iþitir de onu kendinden menetmeye öldürmekten baþka bir þeyle kâdir olamazsa kýsas korkusuyla onu ilaçla öldürebilir, kendini öldüremez. Özcendî: "Mesele hâkime arzolunur. Erkek yemin eder beyyine de bulunmazsa günâh onun olur. Kadýn onu öldürürse ona da bir þey lâzým gelmez." demiþtir. Talâk-ý bâin üç talâk gibidir. Bezzâziye. Yine Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Ýki þâhid kocasýnýn bu kadýný üç defa boþadýðýna þâhidlik ederlerse, kocasý orada bulunmamak þartýyla kadýn hulle için baþka biriyle evlenebilir."

Ben derim ki: Diyâneten evlenebilir demek istiyor. Sahih olan câiz olmamasýdýr. Kýnye. Yine Kýnye´de bildirildiðine göre kocasý uzaklara gitmek suretiyle de bu kadýndan kurtulamazsa. yani kadýn onu büyüleyip kendine döndürürse kadýný öldürmesi helâl olamaz. O kadýnla uðraþmaktan vazgeçer. Bazýlarý kadýnýn kocasýný öldüremiyeceðini söylemiþlerdir -söyleyen Ýsbîcâbî´dir-. Bununla fetva verilir. Nitekim Tatarhâniyye´de ve Mültekât´tan naklen Vehbâniyye þerhinde beyan edilmiþtir. Yani yukarýda geçtiði gibi günâh erkeðindir. Kocasý karýsýný üç defa boþadýktan sonra bunlardan önce bir talâk vardý, kadýnýn iddeti de geçti der de kadýn da onu tasdik ederse müftâbih olan mezhebe göre ikisi de tasdik edilmezler. Nitekim kadýn erkeði tasdik etmese hüküm buydu. "Bu kadýný cima etmeden iki defa boþar da sonra bu iki talâktan önce ben onu bir talâkla daha boþamýþtým derse üç talâka hükmedilir." denilmiþtir.

ÝZAH

«Bezzâziye´de ilh...» Þârih Bahýr sahibine uyarak Bezzâziye´nin ibâresinin bir kýsmýný nakletmekle yetinmiþtir. Fakat yeterli deðildir. Onun ibâresinin tamamý þöyledir: "Süt bahsinde bildirildiðine göre kadýn: Bu benim süt oðlumdur der de bu sözünde ýsrar ederse o adam bu kadýnla evlenebilir. Çünkü, haram hükmünü vermek kadýnýn elinde deðildir. Ulema bütün vecihlerde bununla fetva verildiðini söylemiþlerdir." Bu sözün muktezasý þudur: Muftâbih olan kavle göre bu kadýn kendini o adama nikâh edebilir. Þârihin süt bahsinin sonunda: "Bunun ifade ettiði mânâ þudur ilh..." diyerek söylediði budur.

Evvelce arzetmiþtik ki þârihin orada söylediklerini Hulâsa sahibi Sadru´þ-Þehid´den þu ifadeyle nakletmiþtir: Bunda þuna delil vardýr: "Kadýn üç defa boþandýðýný iddia eder de kocasý inkârda bulunursa kadýnýn kendisini ona nikâh etmesi helâl olur." Nehir sahibi bunu ta´lil ederek: "Kadýn hakkýnda talâk gizli olan þeylerdendir. Çünkü onu müstakillen erkek yapar. Binaenaleyh kadýnýn dönmesi sahihtir." demiþtir. Yani hükümde sahihtir. Diyâneten ise kadýn talâký bildiði takdirde helâl olmaz. Bu anlattýklarýmýzla bilmiþ olursun ki þârihin söyledikleri nakledilmiþ hükümlerdir, kendi hükümleri deðildir.

«Kendini boþadýðýný iþitirse» ifadesinden murad üç defa boþadýðýný iþitmesidir. Çünkü üçten az olursa nikâhý tazelemek mümkündür. Meðerki kocasý inkâr etmiþ olsun.

«Onu ilaçla öldürebilir.» Muhît´te þöyle denilmiþtir: "Kadýnýn kendi malýndan fidye vererek kurtulmasý gerekir. Yahut kocasýndan kaçar. Bunu da yapamazsa kendisine yaklaþacaðýný bildiði an onu öldürür. Lâkin ilaçla öldürmesi gerekir. Kadýn kendini öldüremez. Kocasýný âletle öldürürse kýsas vâcib olur." Bahýr.

«Günâh onun olur.» Yani günâh yalnýz erkeðin olur demektir. Fakat bunu "kadýn fidye veremez veya kaçamazsa" diye kayýdlamak gerekir. «Kadýn onu öldürürse» sözü her iki fiilin mubah olduðunu gösterir. T.

«Orada bulunmamak þartýyla...» Bezzâziye´nin tam ibâresi þöyledir: "Kocasý orada ise kadýn evlenemez. Çünkü kocasý inkâr ettiði takdirde karý-kocanýn birbirlerinden ayrýlmalarýna hüküm vermek icab eder. Bu hüküm ise ancak kocanýn orada bulunmasýyla verilebilir."

«Sahih olan câiz olmamasýdýr.» Kýnye´de þöyle denilmiþtir: "Bedî´ diyor ki: Hâsýlý Þemsü´l-Eimme Özcendî´nin, Necmüddin-i Nesefî´nin, Seyyid Ebû Þucâ´ýn, Ebû Hâmid´in ve Serahsî´nin verdikleri cevaba göre bu kadýnýn baþka bir kocaya varmasý kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda (diyâneten) ona helâldýr. Geri kalan ulemanýn cevablarýna göre helâl deðildir." Fetâvâ-i Sirâciyye´de: "Güvenilir bir kimse kocasýnýn boþadýðýný kadýna haber verir de kocasý orada bulunmazsa kadýnýn iddet beklemesi ve evlenmesi câizdir." denilmiþ, diyânetle kaydedilmemiþtir. Vehbâniyye þerhinde de öyledir.

Ben derim ki: Bu adý geçen imamlarýn kavlini te´yiddir. Çünkü güvenilir bir kiþinin ihbarýyle kadýna evlenmek helâl olunca burada boþandýðýný iþittiði zaman veya boþandýðýna kadýnýn huzurunda iki âdil kiþi þâhidlik ettiðinde hulle yapmasý evleviyetle helâl olur. Hatta ulemanýn açýkladýklarýna göre kadýna kocasýndan mektup gelerek boþadýðýný bildirirse baþka kocaya varmasý helâl olur. Kadýnýn bu iþin doðruluðuna gönlü yatarsa velevki mektubu getiren güvenilir biri olmasýn. Sözün mutlak býrakýlmasýna bakýlýrsa kazaen de câizdir. Hatta bunu hâkim bilirse kadýný serbest býrakýr. Þu halde burada câiz olmadýðýný sahih kabul etmek müþkildir. Meðerki hâkimin hükmettiðine yorumlansýn. Velevki bu zâhirin hilâfýna olsun. Düþün! Evet. karýsýný boþar da karý-koca gibi yine birarada yaþarlarsa kadýn baþka kocaya gidemez. Çünkü o kocadan beklediði iddeti bitmemiþtir. Nitekim iddet bahsinde izahý gelecektir.

«Kadýný öldürmesi helâl olamaz.» Hilâfýn burada da bulunmasý gerekir. Hatta burada kadýný öldürebilir demek kadýn kocasýný öldürür demekten daha münasibtir. Çünkü kadýn sihir yapmýþtýr. Sihir yapan tevbe etse bile öldürülür.

«Bazýlarý kadýnýn öldüremiyeceðini söylemiþlerdir ilh...» Tatarhâniyye sahibi dahi kadýnýn kocasýný öldürebileceðini Þeyh Ebu´l-Kasým´dan ve Þeyhülislâm Ebu´l-Hasan Atâ´ b. Hamza´dan ve Ýmam Ebû Þücâ´dan naklettiði gibi Ýmam Muhammed b. Velid SemerkandîFetâvâ´sýndan da nakletmiþtir. O da Abdullah b. Mübarek´den, o da Ebû Hanife´den nakletmiþtir. Kezâ Tatarhâniyye sahibinin nakline göre Ýmam Necmüddin Ýmam Ebû Þücâ´nýn sözünü hikâye ederek: "O büyük adamdýr, onun büyük üstadlarý vardýr. Söylediðini ancak sahihse söyler. Binaenaleyh itimad onun kavlinedir." dermiþ. Bundan anlaþýlýr ki bu kavil de güvenilirdir.

«Kadýnýn iddeti de geçti.» demesi kadýn ecnebi olsun da kendisine üç talâk yapýlamasýn diyedir.

Ben derim ki: Bu iddetin bittiði bilinmediði vakittir. Çünkü þârihin iddet bahsinin sonunda yine Kýnye´den naklen beyan edeceðine göre karýsýný üç defa boþar da: Ben onu daha önce bir defa boþamýþtým, iddeti de bitmiþti derse, iddetinin bittiði halk tarafýndan bilindiði takdirde üç talâk vaki olmaz. Aksi takdirde olur. Kocasý inkâr ettikten sonra kansýný üç talâkta boþadýðýna beyyineyle hükmolunursa kadýný bundan bir müddet önce bir talâkla boþadýðýna getirdiði beyyine kabul olunmaz.

«Üç talâka hükmedilir.» Çünkü bu adamýn talâka özenmesi ismetin devamýna delildir. Onun ikrarýyla amel olunarak ihtiyatan kadýn üç defa boþ olur. T. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 21:53:42
ÝLÂ BÂBI



METÝN

Bunun beynunetle münasebeti netice itibariyledir. Lügaten îlâ yemin demektir. Þer´an ise müddeti içinde karýsýna yaklaþmayacaðýna yemin etmektir. Velevki zimmî olsun. Mûlî (îlâcý) o kimsedir ki, karýsýna yaklaþmasý ancak kendisine lâzým gelen meþakkatli bir þeyle mümkün olur. Bundan yalnýz küfür mâni´i müstesnadýr. Ýlânýn rüknü yapýlan yemindir.

ÝZAH

«Bunun beynunetle münasebeti netice itibariyledir.» Yani bu bâbýn ric´at bâbýndan sonra zikredilmesinin münasebeti Bahýr sahibinin söylediðidir. O: "ÎIâ ikinci halde talâk-ý ric´î gibi ayrýlmayý icab eder." demiþtir.

«Þer´an ise müddeti içinde karýsýna yaklaþmayacaðýna yemin etmektir.» ifadesi meþakkatli bir þeye yapýlan tâlika da þâmildir. Çünkü tâlik bâbýnda arzettiðimiz gibi buna da yemin denilir. Onun için Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: "Þeriatta îlâ: Karýsýna dört ay ve daha fazla yaklaþmayacaðýna Allah Teâlâ´ya yemin etmektir. Yahut ona yaklaþmayý güçleþtiren bir þeye tâlikla olur. Böyle demek Kenz sahibinin: "Karýsýna dört ay yaklaþmayacaðýna yemin etmektir." sözünden daha iyidir. Çünkü mücerred yemin: Seninle cima edersem Allah için iki rekât namaz kýlmak yahut gazaya gitmek boynuma borç olsun gibi sözlerle de tehakkuk eder. Ama o adam bununla îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü nefsine meþakkat veren þeylerden deðildir. Velevki korkaklýk ve tembellik gibi nefisden gelen çirkin bir ârýza dolayýsýyla ona güç gelsin." Bu söz musannýfa da vâriddir. Gerçi onun nâmýna Bahýr sahibi cevap vermiþse de Nehir ve Makdisî þerhinde onun cevabý reddedilmiþtir.

«Karýsýna yaklaþmayacaðýna» sözü halen mevcud karýsýna ve ileride evleneceði kadýna þâmildir. Meselâ ecnebî bir kadýna: "Seninle evlenirsem vallâhi sana yaklaþmam." derse îlâ olur. Çünkü muteber olan îlânýn yürürlüðe girdiði vakittir. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh Ýbn-i Kemâl´in: "Tarifte mutlaka nikâhta hâsýl olan veya nikâha muzaf olan demek lâzýmdýr." sözüne hâcet yoktur. Halbuki Nehir sahibinin dediði gibi bu þarttýr. Þartlarýn hâli ise tariften hariç býrakýlmaktýr. "Halen mevcud karýsý" sözünde ric´î talâk iddeti bekleyen kadýn dahildir. Þu da öyledir: Bir adam hür olan korýsýna îlâ yapar da sonra onu bir talâk-ý bâinle boþarsa, kadýn iddetlnl beklerken îlâ müddeti bittiði takdirde o kadýný bir daha boþayabilir. Nitekim gelecektir. Kuhistânî buna Hâniyye´nin þu ifadesiyle itiraz etmiþtir: "Bir kimse cariye olan karýsýna îlâ yapar da sonra onu satýn alarak îlâ müddeti geçerse talâk vâki olmaz."

Ben derim ki: Buna þöyle cevap verilir: Cariyeyi satýn almak akdi feshtir. Sanki o anda cariye onun karýsý deðilmiþ gibi olur. Yahut þöyle cevap verilir: Þart karý-kocalýðýn devamý veya iddet gibi onun eseridir. Burada ise iddet yoktur. Küçük kýz dahi dahildir. Velev ki cima olunmasýn.

«Yaklaþmayacaðýna» yani cima etmeyeceðine diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü baþka þeye yemin ederse meselâ: Vallâhi cildim senin cildine dokunmayacak yahut senin döþeðine yaklaþmayacaðým gibi bir söz söyler de cima´ý niyet etmezse îlâ yapmýþ olmaz. Nitekim gelecektir.

«Müddeti içinde» yani aþaðýda beyan edilecek müddeti demek istiyor.

«Velevki zimmi olsun.» sözü yaklaþmak mastarýnýn failini umumileþtirmektir. Yani îlâyý bir zýmmî de yapabilir demektir. Velev ki kendisine kefâret lâzým gelmesin. Nitekim ileride gelecektir.

«Ancak kendisine lâzým gelen meþakkatli bir þeyle mümkün olur» Þart hac ve benzeri gibi nefsine meþakkat vermesidir. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh gaza ve iki rekât namaz gibi meþakkatsiz þeyler tariften hariç kalýr. Velev ki korkaklýk veya tembellik gibi arýzî meþakkatler bulunsun. Meþakkatli þeylerden biri de kefârettir. Bahýr sahibi buna zýmmînin kefâret icab eden îlâsýyla itiraz etmiþtir. Meselâ zýmmî karýsýna vallâhi sana yaklaþmayacaðým derse Ýmam-ý A´zam´a göre kefâret lâzým gelmeksizin îlâ sahîhtir. Bir itirazý da þudur: Bir adam dört karýsýna vallâhi size yaklaþmayacaðým diye yemin ederse üçüne bir þey lâzým gelmeksizin yaklaþabilir. Birinci itiraza yine kendisi Kâfî´nin þu sözüyle cevap vermiþtir: Bozulmaktan hâli olan yemin o kimseye lâzýmdýr. Buna delil dâvâlarda billahilazîm diye yemin ettirilmesidir. Lâkin zýmmîye kefâret vâcip olmasýna mâni vardýr. O da kefâretin ibâdet olmasýdýr. Zýmmî ise ibâdete ehil deðildir.

Ben derim ki: Ýkinciye cevap da þudur: îlâ dört kadýnýn hepsine yapýlmýþtýr, bazýlarýna yapýlmýþ deðildir. Onun içindir ki bazýlarýna yaklaþmakla yemini bozulmaz. Çünkü o yaklaþtýðýna yemin etmiþ deðildir. O üzerine yemin edilenin bir cüz´üdür. Nitekim bunu Hidâye þârihleri anlatmýþlardýr. Þu halde bu söz: Zeyd ve Amr´la konuþmam demesi gibi olur ki, beraber olmadýkça yalnýz birisiyle konuþmasý yemini bozmaz. Bedâyý´da þöyle denilmiþtir: "Bir kimse karýsýna ve cariyesine vallâhi size yaklaþmayacaðým diye yemin ederse cariyeye yaklaþmadýkça karýsýna îlâ yapmýþ sayýlmaz." Yani yeminden dönmenin þartý her ikisine yaklaþmaktýr. Birisine yaklaþmakla yemini bozulmaz demek istemiþtir. Lâkin birine yaklaþtý mý yemininde durma þartý ikinciye yaklaþamamakla teayyun eder. Ýkincisi karýsýysa ona îlâ yapmýþ sayýlýr. Bunun muktezasý þudur ki: Yukarýdaki meselede üçüne yaklaþýrsa dördüncüsüne îlâ yapmýþ olur.

TENBÝH: Bir kimse karýsýna yaklaþmayacaðýna kölesinin âzâd olmasýyla yemin eder de sonra köleyi satarsa yahut köle ölürse îlâ sâkýt olur. Çünkü o adam karýsýna yaklaþmakla kendisine bir þey lâzým gelmeyecek hale dönmüþtür. Eðer satýldýktan sonra köle karýsýna yaklaþmadan tekrar onun milkine dönerse îlâ hükmü de döner. Bedâyý´.

METÝN

Þartý kadýnýn mahâl olmasýdýr. Îlâ yürürlüðe girdiðinde nikâhlýsý olacaktýr. "Seninle evlenirsem vallâhi sana yaklaþmayacaðým." sözü bundandýr. "Sen de boþsun." sözünü ziyade eder de sonra o kadýnla evlenirse, yaklaþtýðý için kefâret vermesi lâzým gelir. Terk ettiði için de talâk bâin olur. Kocanýn talâka ehil olmasý da þarttýr, Ýmameyn´e göre kefârete ehil olmasý þarttýr. Binaenaleyh zýmmînin ibâdet sayýlmayan bir þeyle îlâ yapmasý sahihtir. Bunun faydasý talâkýn vâki olmasýdýr. Îlânýn þartlarýndan biri de müddetinden noksan olmamasýdýr.

ÝZAH

«Nikâhlýsý olacaktýr.» Yani talâk-ý ric´î iddetini bekleyen kadýn gibi hükmen dahi olsa nikâhlýsý sayýlacaktýr. Nitekim arz etmiþtik. Bu îlâdan sonra karýsýný talâk-ý bâinle boþayýp da iddet içinde îlâ müddetinin geçmesi haline de þâmildir. Nitekim yukarýda görmüþtük. Bundan anlaþýlýr ki üç talâktan az olan bâin talâkla îIâ bâtýl olmaz. Bedâyý´da þöyle denilmiþtir: "Milki olmayan yerde ibtidaen îlâ mün´akid olmaz. Velev ki mülksüz îlâ devam etsin." Bu suretle ecnebî kadýn ve talâk-ý bâinle boþanan hariç kalýr: Nitekim gelecektir. Kezâ cariye, müdebbere ve ümmüveled de hariçtirler. Çünkü Teâlâ Hazretleri: «Kadýnlarýna îlâ yapanlar için ilh...» buyurmuþtur. Nikâh milkiyle milk sayýlan kadýn zevcedir. Nitekim Bedâyý´da bildirilmiþtir.

«Yaklaþmayacaðým sözü bundandýr.» Yani îlânýn yürürlüðe girdiði vakitte kadýnýn nikâhlýsý olmasýndandýr. Çünkü þarta muallak olan bir þey o þart bulunduðu vakit yürürlüðe konan gibidir. Yürürlüðe konduðu vakit kadýn onun nikâhlýsýdýr. H.

«Sonra o kadýnla evlenirse» yani muallak talâk vâki olduktan sonra evlenirse demek istiyor.

«Kefâret vermesi lâzým gelir.» sözünün mânâsý îlânýn hükmü sâbit olur ve îlâ tesirini gösterir demektir. Onun gösterdiði tesir müddeti içinde kadýna yaklaþmakla kefâret lâzým gelmesi, yaklaþmayý terk etmekle de talâk-ý bâin vâki olmasýdýr. Þöyle ki, bu adam îlâ ile talâký evlenmeye tâlik ettiði için sýra ile vâki olurlar. Kadýn bâin olmazdan önce îlâ meydana gelir, arkasýndan talâk vâki olur ve onunla kadýn kocasýndan ayrýlýr. Zira bu talâk cima´dan öncedir. Milkin elden gitmesi îlânýn hükmünü iptal etmez. Îlâ müddetinin içinde o kadýnla evlenirse îlâ amelini icra eder. Ama talâký îlâdan önce yaparsa Ýmam´ý A´zam´a göre hükmü bâtýl olur. Çünkü bâin olduktan sonra vuku bulur. Milkde yapýlmayan îlâ ise mün´akid olmaz. Nitekim Bahýr´da ta´lil bâbýnda belirtilerek þöyle denilmiþtir: "Seninle evlenirsem sen boþsun; sen bana annemin sýrtý gibisin; vallâhi sana yaklaþmayacaðým der de sonra o kadýnla evlenirse talâk vâki olur. Ýmam-ý A´zam´a göre zýhâr ile ilâ hükümsüz kalýr. Çünkü evvela talâk vâki olur. Onunla kadýn bâin sayýlýr. Ýmameyn´e göre ise beraberce vâki olurlar. Talâký sona býrakýr dakadýnla evlenirse talâk vâkidir. Zýhâr ile îlâ da sahihtir."

«Kocanýn talâka ehil olmasý da þarttýr.» cümlesi akýl ve bülûðun þart olduðunu ifade eder. Binaenaleyh çocuk ile delinin îlâlarý sahih olmaz. Çünkü bunlar talâka ehil deðillerdir. Kölenin mala taallûk etmeyen: Sana yaklaþýrsam üzerime oruç veya hac yahut umre borç olsun yahut karým boþ olsun gibi sözlerle îlâ yapmasý sahihtir. Yeminini bozarsa cezasý lâzým gelir yahut vallâhi sana yaklaþmayacaðým derse yeminini bozduðunda kendisine oruçta kefâret lâzým gelir. Mala taallûk eden þeyler bunun hilâfýnadýr. Meselâ köle âzâdý boynuma borç olsun yahut þu kadar sadaka vermek boynuma borç olsun derse îlâsý sahih olmaz. Çünkü kendisi mala ehil deðildir. Bedâyý´.

«Zýmmînin îlâ yapmasý sahihtir.» Yani Ýmam-ý A´zam´a göre sahihtir, Ýmameyn´e göre sahih deðildir. Lâkin her iki kavil alelýtlak deðildir. Çünkü zýmmînin hac gibi hâlis ibâdet olan bir þeyle îlâ yapmasý bilittifak sahih deðildir. Köle âzâdý gibi ibâdet olmasý lâzým gelmeyen bir þeyle îlâ yapmasý bilittifak sahihtir. Kefâret icap eden: Vallâhi sana yaklaþmam gibi bir sözle îlâ yapmasý Ýmam-ý A´zam´a göre sahih. Ýmameyn´e göre sahih deðildir. Nitekim Bahýr ve diðer kitaplarda bildirilmiþtir.

«Ýbâdet sayýlmayan» yani hâlis ibâdet olmayan bir þeyle îlâsý sahihtir. Þârih bununla bildiðin gibi hac, oruç ve emsalinden ihtiraz etmiþtir.

«Bunun faydasý ilh...» Yani zimmîye yeminini bozmakla kefâret lâzým gelmediði halde îlâsýnýn sahih olmasýnýn bir faydasý vardýr. O da müddet Içinde kadýna yaklaþmamakla talâkýn vukuudur.

«Îlânýn þartlarýndan biri de ilh...» Îlânýn bir mekânla mukayyed olmamasýdýr. Çünkü baþka bir yerde yakýnlaþmak mümkündür. Karýsýyla baþkasýný bir arada bulundurmamasý da þarttýr. Meselâ karýsýyla cariyesini veya ecnebî bir kadýný bir arada bulundurmayacaktýr. Çünkü karýsý yalnýz olursa kendisine bir þey lâzým gelmeksizin ona yaklaþmasý mümkündür. Nitekim geçti. Fakat zamanla mukayyed olmamasý þartý doðru deðildir. Çünkü zamanla îlâ müddeti murat edilirse bunun nefyi doðru deðildir. Ondan az bir müddet murat edilirse o da þârihin ziyade ettiðidir.

Evet, müddetin bir kýsmýný istisna etmemek þarttýr. Meselâ: Sana bir sene yaklaþmayacaðým, yalnýz bir gün müstesna dememelidir. Bu meselede tafsilât vardýr ki gelecektir. Îlâda yalnýz cima´dan men edilmiþ olmalýdýr. Zira Valvalciyye´de þöyle denilmiþtir: "Sana yaklaþýrsam yahut seni yataða dâvet edersem sen boþsun derse îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü kendisine bir þey lâzým gelmeksizin yaklaþmasý mümkündür. Meselâ kadýný yataða dâvet eder. Böylece yemini bozulur, sonra müddet içinde onunla cima eder."

METÝN

Îlânýn hükmü yemininde durur da cima etmezse, bir talâk-ý bâin vâki olmak ve cima´la yeminini bozarsa kefâret yahut muallak cezanýn lâzým gelmesidir. Îlâ müddetinin en azý hürre için dört ay, cariye için iki aydýr. Çoðu için sýnýr yoktur. Bu iki aydan daha aza yemin etmekle îlâ olmaz. Îlânýn sebebi talâk-ý ric´îdeki sebep gibidir.

ÝZAH

«Îlânýn hükmü»nden murat dünyevî hükmüdür. Uhrevî hükmü ise kadýna dönmediði takdirde günâha girmektir. Nitekim Teâlâ Hazretlerinin: "Eðer dönerlerse, bilsinler ki Allah çok baðýþlayan, çok acýyandýr." âyet-i kerîmesi bunu ifade etmektedir. Kuhistânî´nin Netif´ten naklen açýkladýðýna göre îlâ yapmak mekrûhtur. Yine ulema açýklamýþlardýr ki, müddetin geçmesiyle talâk vâki olmasý o kimsenin zulmünün cezasýdýr. Lâkin Fetih´de îlâ bâbýnýn baþýnda zikredildiðine göre îlâya günâh lâzým gelmez. Çünkü bazen kadýnýn rýzasýyla yapýlýr. Memede çocuðu varken hamile kalacaðýndan korkar, mizâcý uymaz ve benzeri þeylerden dolayý nefsin tama´ýný kesmek için karý-koca buna ittifak edebilirler.

«Cima etmezse» sözü yemininde durmanýn atf-ý tefsiridir. Cimadan murat hakikatýdýr. Yahut cimadan âciz ise söz gibi onun yerini tutan þeydir. Maksat üzerine yemin ettiði þeye dönmezse demektir.

«Cimayla yeminini bozarsa» ifadesinden murat hakikî cimadýr. Cimadan âciz ise sözle yeminden dönmesi ile îlâsý bozulmaz. Çünkü yemin söze yapýlmamýþtýr. Sözle yemini bozduktan sonra müddet içinde cimada bulunursa îlâsý bozulur. Nitekim gelecektir.

«Kefâret yahut muallak cezanýn lâzým gelmesidir.» Bazý nüshalarda Dürer´in ifadesine uygun olarak: "Kefâret ve muallak cezanýn lâzým gelmesidir." denilmiþtir. Musannýf þerhinde de öyledir. Ama o da yahut mânâsýndadýr. Çünkü maksad iki nev´ini beyandýr. Buna karine aþaðýda gelen: "Allah Teâlâ´ya yeminde kefâret vâcip olur, baþkasýna yeminde ise ceza vâciptir." sözüdür. Yani hac, köle âzâdý, talâk ve buna benzer üzerine tâlik yapýlan þeydir. Ve edatýný kendi mânâsýnda býrakmak da mümkündür. Çünkü: Vallâhi sana yaklaþmam ve sana yaklaþýrsam üzerime hac farz olsun gibi sözlerde kefâret ile ceza bir arada bulunabilir. Böyle denilmiþtir.

Þöyle diyenler de vardýr: "Burada iki îlâ vardýr. Yemin bozulmakla birisinde kefâret, diðerinde ceza lâzým gelir. Velevki yemininde durduðu takdirde bir talâk vâki olsun. Buna delil ulemanýn vallâhi sana yaklaþmayacaðým sözü tekrarlanýrsa bundan tekîd niyet etmediði takdirde üç yemin meydana gelir. Her biri için bir kefâret vâcip olur ve bununla bir talâk vâki olur sözleridir." Nitekim bâbýn sonunda gelecektir.

«Dört ay...» îlâ ayýn baþýnda yapýlýrsa müddetinin hilâli görmekle hesaplanacaðýnda hilâf yoktur. Ayýn içinde olursa nasýl hesaplanacaðýna dair Ýmam-ý A´zam´dan rivâyet yoktur. ÝmamEbû Yusuf´a göre günlerle hesap edilir. Züfer´den bir rivâyete göre o ayýn kalan kýsmý günlerle, ikinci ve üçüncü aylar hilâlle hesaplanýr ve birinci ayýn günleri dördüncü ayýn baþýndaki günlerle tamamlanýr. Bunu Bedâyý´dan naklen Nehir sahibi söylemiþtir.

«Cariye için iki aydýr.» Bu ifade cariyenin kocasýnýn hür olmasýna da þâmildir. Îlâ müddetinde cariye boþanýp âzâd olunursa hür kadýnlarýn müddetine intikal eder. Nehir. Bu ifadenin bir misli de Bedâyý´dadýr.

«Daha aza yemin etmekle îlâ olmaz» Yani talâk hakkýnda îlâ olmaz. Bedâyý´. Yemini bozulma hakkýnda olur. Bir kimse hür karýsýna: Vallâhi iki ay sana yaklaþmam diye yemin eder de bu müddet zarfýnda o kadýna yaklaþmazsa kadýn boþ düþmez. Fakat bu müddette ona yaklaþýrsa yemini bozulur.

«Talâk-ý ric´îdeki sebeb gibidir.» O da kavga etmeleri ve geçinememeleridir. Nehir. Dürerü´l-Bihâr þerhinde de böyle denilmiþtir. Galiba ric´îyi tahsis etmesi ileride ayrýlma hususunda îtâya daha çok benzediði içindir. Nitekim yukarýda geçmiþti.

METÝN

Îlânýn lâfýzlarý sarîh ve kinâyedir. Sarîhe misâl: Bir adamýn hayýzlý olmayan karýsýna: Vallâhi sana yaklaþmayacaðým demesidir. Kendisiyle yemin edilen her kelime de vallâhi gibidir. Bunu Sa´di söylemiþtir. Çünkü o zaman men´î yemine izafe etmek yoktur.

ÝZAH

«Ýlânýn lâfýzlarý sarih ve kinâyedir.» Üç olduðunu söyleyenler de vardýr. Onlara göre îlâ lâfýzlarý ya sarîh, ya sarîh yerine geçen yahut kinâye olur. Sarîh sözler ikidir: Cima ve nîk. Yaklaþmak, cima ve vat gibi kelimeler sarîh yerini tutan kinâyelerdir.

Fetih sahibi diyor ki: «Evla olan hepsini sarîhten saymaktýr. Çünkü sarahat kelime hakikat olsun mecaz olsun çok kullanýlmak sebebiyle mânânýn zihne gelivermesine baðlýdýr. Hakikatine baðlý deðildir. Aksi takdirde sarîhin yalnýz nîk sözü olmasý gerekir. Bedâyý´da bâkire hakkýnda bozmak tâbiri sarîh yerine geçer denilmiþtir." Kinâyenin lâfýzlarý ileride gelecektir.

Bahýr´da þöyle denilmektedir: "Sârîhte bir adam cimayý kastetmediðini iddia ederse kazaen tasdik olunmaz. Fakat diyâneten tasdik olunur. Kinâye; söylendiðinde zihne cima mânâsý gelivermeyen sözdür ki, baþka mânâya da ihtimali vardýr. Bu sözle niyetsiz îlâ olmaz. Ama kazaen sorumlu olur."

«Sarîhe misâl ilh...» þârih sarîhe dört misâl vermiþ, daha baþka sarîh kelimeler olduðuna da îþaret etmiþtir. Zira bir adamýn bâkireye seni bozmam diye yemin etmesi yukarýda geçtiði vecihle sarîhtendir. Müntekâ´da: "Seninle yatmam sözü niyetsiz olarak îlâdýr. Kezâ fercim fercine dokunmaz demesi de böyledir." denilmektedir. Bu Bedâyý´nýn ifadesine muhâliftir. Orada: "Seninle bir döþekte yatmam sözü kinâyedir." denilmektedir Cevamiu´l-Fýkh´ýn ifâdesine de muhâliftir. Orada: "Cildim cildine dokunmasýn derse îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü âletine bir bez sararak dokunmasý mümkündür." Denilmektedir. Bunu Fetih sahibi söylemiþtir. Cevami´deki sözün zâhiri onun sarîh ve kinâye olmadýðýný göstermektedir.

Ben derim ki: Müntekâ´nýn ifadesinden anlaþýlan her iki lâfzýn sarîhten olmasýdýr. Biliyorsun ki sarahat mânânýn zihne gelivermesine bâðlýdýr. Filan karýsýyla yattý sözünden zihne gelen mânâ cimadýr. Evet. onunla beraber bir döþeðe yattý dersen bu mânâ zihne gelivermez ve muhalefet dokunmak meselesinde kalýr. Onun söylediði imkân zihne gelivermeye aykýrý deðildir.

«Hayýzlý olmayan karýsýna...» Gâyetü´l-Beyân´da Þâmil´e nisbet edilerek þöyle denilmiþtir! "Bir adam hayýzlý olan karýsýna yaklaþmayacaðýna yemin ederse îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü hayýz sebebiyle karýsýna yaklaþmaktan men edilmiþtir. Binaenaleyh bu men yemine izafe edilemez. "Bu suretle anlaþýlýr ki sarîh her ne kadar niyete muhtaç deðilse de onunla bir þey oluvermez. Çünkü deðiþtiren bir þey vardýr. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Sürunbulâlî inceleme yaparak bunu kocasý karýsýnýn hayýzlý olduðunu bilirse diye kayýtlamýþtýr. Sa´di ise inâye hâþiyelerinde tafsilâta giderek Þamil´in sözünü sana yaklaþmayacaðým dediði surete yorumlamýþ ve onu müddetle kayýtlamamýþtýr. Fakat dört ay derse îlâ yapmýþ olur. Velev ki kadýn hayýzlý olsun. Þârihin buradaki hayýzlý olmayan sözünün mânâsý budur. Ondan sonraki sözü mukayyed hakkýndadýr. Velev ki hayýzlý için olsun. Nehir sahibi bunu þöyle izah etmiþtir: "Dört ayla kayýtlarsa bu men´in yemine izafe edildiðine karinedir."

Ben derim ki: Bütün bunlar Þâmil´in: "Kadýn hayýzlý iken" sözü kocanýn ifadesinden olmadýðýna göredir. Lâkin Makdisî´nin bildirdiðine göre bu söz yemin ederse fiilinin failinden deðil ona yaklaþýrsa fiilinin mefulünden haldir. Yani kocasýnýn sözündendir.

Ben derim ki: Bunu Hâkim´in Kâfî´sindeki þu sözü de ifade etmiþ olabilir: "Kadýn hayýzlý iken ona yaklaþmayacaðýna yemin ederse îlâ yapmýþ olmaz. Kadýna dört ay geçmeden yapabileceði bir iþi yapmadýkça yaklaþmayacaðýna yemin ederse îlâ yapmýþ olmaz. Bu iþin dört ay gecikmesi ona zarar etmez." Buradaki "yapmadýkça" sözü kesin olarak kocasýnýn ifadesindendir. Hayýzlý iken sözü de öyledir. Bunun illetini sonra söylemiþtir. O da: "Hayýz müddetinin dört aydan önce geçmesi mümkündür. Bu suretle îlâ yapmýþ olmaz. Velev ki üzerine ziyade etsin." ifadesidir.

Bunu Valvalcî´nin ta´lili de te´yid eder. O þöyle demiþtir: "Çünkü bu adam hayýz müddetinde o kadýna yaklaþmaktan kendini men etmiþtir. O da dört aydan azdýr." Eðer illet yukarýda geçen: "Koca hayýz sebebiyle cimadan men edilmiþtir ilh..." sözü olsaydý bunu îlânýn sýhhat þartlarý içinde zikretmek vâcip olur ve: Îlâ sahih olmak için kocanýn îlâ zamanýnda karýsýylacimadan men edilmiþ olmamasý þarttýr denilirdi. Buna þöyle itiraz olunur: Bu kadýnýn ihramlý, itikâflý, oruçlu ve namaz kýlar hallerde olmasýna þâmildir. Halbuki ileride göreceðiz ki kadýn ihramlý iken îlâ sahihtir. Velev ki kadýnla harem arasýnda dört aydan fazla zaman olsun. Erkeðin kadýna dönmesi de sözle deðil cimayla olur. Çünkü ihram þer´î bir mânidir. O kadýnýn cima hakkýný ýskât etmez. Ýþte îlâ sahih oldu demektir. Halbuki bu adam dört ay zarfýnda þer´an bu kadýna yaklaþmaktan memnu´ olduðunu bilmektedir. Öyleyse hayýz halinde evleviyetle sahih olur. Ýhram haline cevap olan þey hayýz haline de cevaptýr. Bu makamýn izahýný ganimet bil!

«Kendisiyle yemin edilen her kelime de vallâhi gibidir.» Bahýr sahibi diyor ki: "Vallâhi sözüyle yemin edilen kelimeleri murat etmiþtir. Tallâhi, azametillâhi, celâli hakký için, kibriyasý hakký için gibi ki, bunlarla yemine yaramayan? "AIIah´ýn ilmi hakký için sana yaklaþmam." gibi sözler hariç kalýr. Allah´ýn gazabý üzerime olsun, sana yaklaþýrsam Allah´ýn hýþmý üzerime olsun gibi sözler de böyledir. T.

«Sana yaklaþmayacaðým.» Yani ne kadar müddet olduðunu bildirmeden söylemesidir. Musannýf bunun da îlâ müddetiyle muvakkat olan söz gibi olduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü mutlak söz ebediyet bildiren söz gibidir. Ýlâ müddetinde meydana gelmesi umulmayan bir sýnýr koymasý da böyledir. Meselâ: Recep ayýnda karýsýna: Sana Muharremin orucunu tutuncaya kadar yaklaþmam demesi, aralarýnda dört aylýk veya daha fazla mesafe bulunan bir yer için çocuðunu filan yerde sütten kesinceye kadar diye yemin etmesi bu kabîldendir. Daha az olursa îlâ yapmýþ sayýlmaz. Güneþ battýðý yerden doðuncaya kadar, Dabbetü´l-Arz çýkýncaya kadar veya Deccal çýkýncaya kadar demesi de istihsanen böyledir. Çünkü örfe göre bu sözler ebediyet bildirmek için kullanýlýr. Îlâ müddetinde bulunmasý beklenebilen ancak nikâhýn onunla birlikte kalmasý tasavvur edilemeyen bir müddet söylemesi de böyledir. Meselâ: Sen ölünceye kadar yahut ben ölünceye kadar veya seni üç defa boþayýncaya kadar yahut ben sana mâlik oluncaya kadar diye yemin etmesi bu kabîldendir.

Nikâhýn kalmasý tasavvur edilen bir söz söylerse meselâ seni satýn alýncaya kadar derse îlâ yapmýþ sayýlmaz. Zira mutlak surette satýn almak nikâhý yok etmez. Onu baþkasý için satýn almýþ olabilir. Kendim için dese de hüküm yine böyledir. Çünkü satýþ fâsid olabilir de ancak teslim almakla mâlik olur. Hatta seni kendim için satýn alarak teslim alýncaya kadar diye yemin ederse îlâ yapmýþ sayýlýr. Bu takdirde sen nikâhýmda olduðun müddetçe sana yaklaþmayacaðým demiþ gibi olur. Kölemi âzâd edinceye kadar veya karýmý boþayýncaya kadar diye yemin ederse Ýmam-ý A´zam´la Ýmam Muhammed´e göre îlâ olur. Ebû Yusuf buna muhâliftir. Ben þu haneye girinceye kadar veya Zeyd´le konuþuncaya kadar diye yemin ederse bilittifak îlâ olmaz. Nitekim Nehir ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.

METÝN

Yahut sarîh vallâhi cünüplükten dolayý sana dört ay yaklaþmayacaðým, seninle cimada bulunmayacaðým, sana yakýnlýk etmeyeceðim, senin sebebinle yýkanmayacaðým gibi sözlerdir. Velev ki bunlarý müddeti tâyin için hayýzlý kadýna söylesin. Sana yaklaþýrsam üzerime hac farz olsun ve benzeri meþakkatli þeyler söylemek dahi böyledir. Ýki rekât namaz üzerime borç olsun demesi bunun hilâfýnadýr. Ýki rekâtta bir meþakkat olmadýðý için bu sözle îlâ yapmýþ sayýlmaz. Ama yüz rekât namaz boynuma borç olsun derse bunun hilâfýna olur. Buna kýyasen yüz hatim inmek veya yüz cenazeye gitmek gibi sözlerle îlâ yapmýþ sayýlmalýdýr. Fakat ben bunu bir yerde görmedim. Sana yaklaþýrsam sen boþ ol yahut kölem hür olsun demesi dahi böyledir.

Kinâyeye misâl; sana dokunmam, sana gelmem, seni sarmam, döþeðine yaklaþmam, yanýna girmem gibi sözlerdir. Dâbbetü´l-Arz çýkýncaya kadar, Deccal çýkýncaya kadar, güneþ battýðý yerden doðuncaya kadar sana yaklaþmam gibi sözler de müebbeddendir. Müddet içinde karýsýna yaklaþýrsa yemini bozulur. Velev ki deli olduðu halde yaklaþsýn. O zaman Allah´a yemin etmiþse kefâret, baþkasýna yemin etmiþse ceza vâcip olur ve îlâ sukut eder. Çünkü yemin sona ermiþtir. Müddet içinde kadýna yaklaþmazsa müddetin geçmesiyle kadýn bir talâk-ý bâin boþ olur. Kadýna müddet içinde yaklaþtýðýný müddet geçtikten sonra iddia ederse sözü ancak beyyineyle kabul olunur. Ve yemin muvakkat ise sâkýt olur. Velev ki iki müddetle muvakkat olsun. Çünkü ikinci müddetin geçmesiyle kadýn ikinciyle bâin olur ve îlâ sukut eder.

ÝZAH

«Müddeti tâyin için» yani müddeti zikretmek menin hayýz için deðil yemin için olduðuna karinedir. Müddeti zikretmemesi bunun hilâfýnadýr.

«Üzerime hac farz olsun ve benzeri» meselâ üzerime umre veya sadaka yahut oruç veya hedy kurbaný yahut itikâf veya yemin yahut kefâret farz olsun gibi sözler yahut sen boþ ol veya öteki karýsý için bu boþ olsun, kölem hür olsun veya belirsiz bir köle için âzâdý üzerime borç olsun, bir gün oruç tutmak boynuma borç olsun gibi sözlerdir.

Bu ayýn orucu boynuma borç olsun demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o ay geçtikten sonra kendisine bir þey lâzým gelmeksizin o kadýna yaklaþmasý mümkündür. Bir cenazenin arkasýndan gitmek veya secde-i tilâvet yahut Kur´an okumak veya bir tespih yahut, Beyt-i Makdis´de namaz kýlmak boynuma borç olsun derse îlâ yapmýþ sayýlmaz. Zahire´de Ýmam Muhammed´in muhâlif olduðu bildiriliyor. Çünkü ona göre nezirle bunlar lâzým gelir. Fetih´te de böyle denilmiþtir. Fetih sahibi Ýmam Muhammed´in kavline cevaba iþaretle: "Bu iþ nezrin sahih olmasýna deðil meþakkatli bir iþin lâzým gelmesine dayanmaktadýr. Aksi takdirde ikirekât namaza tâlik etmekle de îlâ yapmýþ olmasý lâzým gelirdi. Mezhebe göre namazý Beyt-i Makdis´den baþka bir yerde kýlmakla nezir sâkýt olur." demiþtir.

"Ýki rekâtta meþakkat olmadýðý için îlâ yapmýþ sayýlmaz." Velev ki yemini bozulunca bu namazý kýlmak lâzým gelsin. Zira iki rekât namazý nezretmek sahihtir. Þârih bununla tembellik gibi ârýzî meþakkatin muteber sayýlmayacaðýna iþaret etmiþtir. Nitekim gazaya gitmek boynuma borç olsun gibi sözde ârýz olan korkaklýða itibar yoktur.

"Buna kýyasen ilah..." Bu inceleme Nehir sahibine aittir. Fakat yerinde deðildir. Zira yukarýda geçti ki mûlî (îlâ yapan kimse) karýsýna yaklaþmasý ancak kendisine lâzým gelen meþakkatli bir þeyle mümkün olan kimsedir. Binaenaleyh mutlak lâzým olacak ve mutlaka meþakkatli olacaktýr. Kur´an okumak, cenaze namazý kýlmak, ölü kefenlemek gibi þeyleri nezretmek sahih olamaz. Nitekim Kuhistânî´nin yeminler bahsinde beyan edilmiþtir. Nezretmesi sahih olmayýnca kendisine hiç bir þey lâzým gelmeksizin kadýna yaklaþmasý mümkündür. Nasýl ki sana yaklaþýrsam bana bin abdest borç olsun dese îlâ yapmýþ olmaz.

"Sana yaklaþýrsam sen boþ ol yahut kölem hür olsun." sözünü "ve benzeri meþakkatli þeyler" ifadesinden önce zikretmesi gerekirdi. Kadýna yaklaþýrsa talâk-ý ric´î ile boþ olur, köle de âzâd olur. Zâhirine bakýlýrsa velev ki bu iþ meþakkat veren þeylerden olmasýn. Çünkü aslý itibariyle meþakkatlidir. Nitekim Tahtâvî ifade etmiþtir. Yukarýda arz etmiþtik ki, bu adam köleyi satarsa îlâ sâkýt olur. Köle tekrar milkine dönerse îlâ da döner. Oðlumu kesmek boynuma borç olsun derse îlâ sahih olur, yeminini bozmakla bir koyun kesmesi lâzým gelir. Nitekim Bedâyý´da bildirilmiþtir.

"Kinâyeye misâl ilah..." Kinâyelerden bazýlarý da seninle baþýmý bir yastýða koymam, sana dokunmam, seninle yatmam, seni kýzdýrýrým ve sana kötülük ederim gibi sözlerdir. Fetih. Fetih sahibinin bildirdiðine göre Bedâyý´da yaklaþmak sözüyle seninle uyumam sözü de kinâyelerden sayýlmýþtýr. Bu son kelime hakkýnda evvelce söz geçmiþti.

"Müebbeddendir ilah..." Çünkü bunlar örfen ebediyet bildirmek için söylenir. Bir de dört ay zarfýnda vuku bulmayacaklarýna delâlet eden sâbýk iþaretleri vardýr. Bu cümleyi musannýfýn aþaðýda gelen: "Yemin müebbed ise sâkýt olmaz." sözünün yanýnda zikretmesi münasip olurdu. Nitekim Fetih sahibi öyle yapmýþtýr.

"Veleyki deli olduðu halde yaklaþsýn." Çünkü ehliyet yemin ederken muteberdir, yemin bozulurken muteber deðildir.

"Kefâret vâcip olur." Yemini bozulmadan kefâret verirse muteber sayýlmaz. Bahýr.

"Ceza vâcip olur." Yeminler bahsinde görüleceði vecihle böyle bir hal karþýsýnda üzerine aldýðý nezri ifâ etmekle yemin kefâreti vermek arasýnda muhayyer býrakýlýr. Rahmetî. Yani Ýmam-ý A´zam´ýn da döndüðü sahih kavil budur. Þürunbulâliyye. Ama bu îlâ kaldýðýna göredir. Âzâdýna yemin edilen köle ölerek îlâ sâkýt olursa bildiðin gibi hiç bir þey vâcip olmaz.

"Ve ilâ sukut eder." Dört ay geçerse talâk vâki olmaz. Çünkü yemin bozulmakla bitmiþ gitmiþtir. Bu hususta dört aya yemin etmesiyle mutlak veya ilelebet yemin etmesi arasýnda fark yoktur. Bahýr.

"Bir talâk-ý bâin boþ olur." Bu sözle musannýf yeniden boþamaya veya ayrýlmalarýna hükmetmeye hâcet olmadýðýna iþaret etmiþtir. Þâfiî buna muhâliftir. Nitekim Hidâye´de bildirilmiþtir.

"Sözü ancak beyyineyle kabul olunur." Yani kadýnla müddet içinde cimada bulunduðunu ikrar ettiðine beyyine getirecektir. Bahýr. Çünkü müddet içinde kendisi inþâya mâliktir. Binaenaleyh ihbara da mâlik olur ve onun için þâhit getirmesi sahihtir. Ric´at bâbýnda bunun benzeri geçmiþ ve en þaþýlacak meselelerden biri olduðu bildirilmiþti.

«Velev ki iki müddeti» muvakkat olsun." Ýki müddet sekiz aya yemin etmekle olur. Nitekim Kuhistânî´ye uyarak Dürr-ü Müntekâ sahibi böyle demiþtir. Ama bu söz Kenz ve diðer kitaplardaki ifadeye muhâliftir. Onlar da; "Dört ay üzerine yemin ederse îlâ sâkýt olur." denilmiþtir ki bu iki müddete veya fazlasýna yemin etse sâkýt olmayacaðýný iktizâ eder. "Çünkü ikincinin geçmesiyle kadýn ikinciyle bâin olur." sözünün mânâsý budur. Lâkin þârihin muradý iki müddet geçtikten sonra sâkýt olur demektir.

"Ýkinciyle bâin olur." Yani onunla ikinci defa evlenirse demek istiyor. Yoksa bu söz müebbet hakkýnda aþaðýda gelen esah sözden baþkadýr. Çünkü aralarýnda görünen bir fark yoktur. Sonra gördüm ki Kuhistânî þöyle demiþ: "Ýkincide yani iki müddet meselesinde kadýn talâk-ý bâinle boþanýr da sonra o kocasýyla tekrar evlenir ve diðer dört ay geçerse diðer bir talâk-ý bâinle boþ olur, ilâ da düþer." Valvalciyye´de þöyle denilmiþtir: "Vallâhi sana bir sene yaklaþmam der de dört ay geçer ve kadýn bâin olarak onunla tekrar evlenir de dört ay daha geçerse yine bâin olur. Onunla üçüncü defa evlenirse talâk vâki olmaz. Çünkü evlendikten sonra seneden dört aydan daha az bir zaman kalmýþtýr."

METÝN

Yemin müebbet ve kadýn temiz ise yukarýda geçtiði vecihle sâkýt olmaz. Bunun üzerine musannýf þu sözü tefri´ etmiþtir: O kadýn ikinci ve üçüncü defa nikâh eder de her iki müddet rucu´suz yani kadýna yaklaþmadan geçerse, son iki müddetle bâin olur. Müddet evlenme vaktinden itibar edilir. Kadýn baþka kocadan ayrýldýktan sonra nikâh ederse boþ olmaz. Çünkü bu milk sona ermiþtir. Üç talâktan aþaðý îlâ yapmak suretiyle bâin olursa yahut geçerli talâkla bâin olarak boþadýktan sonra kadýn üç talâk hakkýyla dönerse, bunun hilâfýna îlâ ile talâk vâki olur. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Nitekim yýkma meselesinde geçmiþti. Baþka kocadan döndükten sonra o kadýnla cimada bulunursa kefâret verir. Çünkübozulmak için yemin bâkidir.

ÝZAH

"Yemin müebbet ise sâkýt olmaz." Yani îlâ sâkýt olmaz. Fetih sahibi diyor ki: "Müebbet yemin açýk olarak ebedî sözüyle yapýlandýr. Yahut mutlak býrakýlandýr. Bu takdirde sana yaklaþmam ancak hayýzlý olursan müstesna der ki, bununla aslâ îlâ yapmýþ sayýlmaz."

"Kadýn temiz ise..." Fetih sahibinin: "Ancak hayýzlý olursan müstesna." demesinin mânâsý budur. Yukarýda geçenlerden bunda olan sakatlýðý gördün.

"Bunun üzerine þu sözü tefri´ etmiþtir." Yani "Yemin müebbed ise sâkýt olmaz." sözünün üzerine: "Kadýný ikinci ve üçüncü defa nikâh ederse ilah..." sözünü tefri´ etmiþtir. Bu gösterir ki evlenmeden talâk tekerrür etmez. Çünkü kadýnýn hakkýna mâni olmak yoktur. Bazýlarý demiþlerdir ki: "Dört ayýn geçmesiyle kadýn îlâdan dolayý talâk-ý bâinle boþ olur da sonra iddet beklerken diðer dört ay geçerse ikinci bir talâk vâki olur. Ýddet içindeyken bir dört ay daha geçerse baþka bir talâk vâki olur." Ama esah olan birinci kavildir. Çünkü talâk vukuu zulmün cezasýdýr. Bâinle boþanmýþ bir kadýnýn ise hakký yoktur. Binaenaleyh boþayan zâlim olmaz. Nitekim Zeylaî´de böyledir. Fetih sahibiyle Bahýr ve Nehir sahipleri de ona uymuþlardýr. Metinler de buna göre yazýlmýþtýr.

"Müddet evlenme vaktinden itibar edilir." Evlenmenin iddet içinde yahut iddet bittikten sonra olmasý müsavîdir. Nehir sahibi diyor ki: "Müddetin baþýný itibar hususunda ihtilâf vardýr. Hidâye´de ve ona uyan Kâfî´de müddetin evlenme vaktinden itibar edileceði bildirilmiþtir. Nihâye sahibi ile Timurtâþî ve Merginânî´ye uyarak Ýnâye sahibi bunu evlenme iddet bittikten sonra olmuþsa diye kayýtlamýþlardýr. Þayet iddet içinde olursa iptida talâk vaktinden itibar edilir." Zeylaî: "Bu doðru deðildir. Ancak evlenmezden önce talâk tekerrür eder diyenin kavline göre doðru olur ki, bu kavlin zayýf olduðu yukarýda geçmiþti." demiþtir. Fetih sahibi: "Evlâ olan mutlak býrakmaktýr. Nitekim Hidâye sahibi öyle yapmýþtýr." demiþtir.

"Baþka kocadan ayrýldýktan sonra nikâh ederse" yani üç talâk ile milki sona eren îlâ sahibi nikâh ederse demek istiyor. H. Lâkin bu mesele aþaðýda gelen talâký yýkma meselesidir.

"Çünkü bu milk sona ermiþtir." Bu mesele "Kadýnýn talâkýný meselâ þu haneye girmesine tâlik edip de sonra müneccez olarak üç defa boþarsa ve kadýn baþka kocaya vararak tekrar birinci kocasýna döner ve o haneye girerse boþ olmaz." meselesinin fer´idir. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Kezâ kadýna îlâ yapar da sonra onu üç defa boþarsa îlâ bâtýl olur. Hatta iddetini beklerken dört ay geçerse talâk vâki olmaz. Züfer buna muhâliftir. O kadýnla baþka kocadan döndükten sonra müebbet îlâda evlenirse îlâ geri dönmez. Züfer muhâliftir. Fetih.

"Kadýn üç talâk hakkýyla dönerse" bu þöyle olur: Kadýn baþka kocaya gittikten sonra Þeyhayn´ýn kavline göre ikinci koca üç talâktan azýnýn da hükmünü yýkacaðýndan ilkkocasýyla evlenirse yeniden helâl olur. Ona üç talâk hakkýyla döner.

"Îlâ ile talâk vâki olur." Yani üç talâk vâki olur. Þöyle ki: Cimasýz olarak kadýnýn üzerinden her dört ay geçtikçe bir talâk-ý bâin boþ olur. Nihayet üç talâk meydana gelir. Fetih, Nehir ve Tebyîn´de böyle denilmiþtir.

Ben derim ki: Bunu mutlaka esah kavle göre her müddetten sonra tekrar onunla evlenirse diye kayýdlamak gerekir. Tâ ki talâk zulmün cezasý olsun. Nitekim geçmiþti. Galiba ulemanýn bunu mutlak býrakmalarý yakýnda geçtiði içindir.

"Ýmam Muhammed buna muhâliftir." Ona göre üç talâk vâki olmaz. Kalan bir veya iki talâk vâki olur. Çünkü ona göre ikinci koca üç talâktan aþaðýsýný yýkamaz. Nitekim bu bâbtan az önce geçmiþti. Onun kavline itimad edileceðini de görmüþtük.

"Çünkü bozulmak için yemin bâkidir." Yani talâk hakkýnda bâki olmasa da bozulmak hakkýnda yemin bâkidir ve sanki bir ecnebi kadýna sana yaklaþmam demiþ gibi olur. Bununla îlâ yapmýþ sayýlmaz. Ama kadýna yakýnlýk ederse keffâret icab eder. Zeylaî.

METÝN

Vallâh sana iki ay yaklaþmam "bu iki aydan sonra iki ay daha" sözü îlâ olur. Çünkü müddet tehakkuk etmiþtir. Bir gün durur da sonra vallâhi sana iki ay yaklaþmam derse îlâ yapmýþ olmaz. Burada günden murad mutlak zamandýr. Zira bir saat dahi böyledir. Bahýr. Ýlk iki aydan sonra desin demesin fark etmez. Çünkü müddet noksandýr. Lâkin bunu derse keffâret birleþir, demezse ayrý ayrý lâzým gelir.

ÝZAH

"Bu iki aydan sonra" sözü ittifâkî (tesadüfî) bir kayýddýr. Çünkü bu adam iki ay ve iki ay dese yine hüküm böyle olurdu. Nitekim Tebyîn´de açýklanmýþtýr. H. Bunun bir misli de Fetih ile Bahýr´dadýr.

"Çünkü müddet tehakkuk etmiþtir." Yani dört ay müddet mevcuddur. Onun için bir adam: Ben fülanla iki gün ve iki gün konuþmam dese onunla dört gün konuþmam demiþ gibi olur. Bu meselelerin cinsinde asýl olan þudur: Nefy edatý ve Allah´ýn ismi tekrarlanmadan atfedilirse bir yemin olur. Tekrarlanýrlarsa iki yemin meydana gelir. Fakat ikisinin müddeti içiçe girerler. Ýzahý þudur: Bir kimse ben Zeyd´le iki gün konuþmam, iki gün daha konuþmam derse, bu iki yemin olur. Ama iki yeminin müddeti birdir. Hatta Zeyd´le ilk gün veya ikinci gün konuþursa ikisinde de yemini bozulur. Kendisine iki keffâret lâzým gelir. Üçüncü gün konuþursa yemini bo-zulmaz. Çünkü yeminlerin müddeti geçmiþtir. Keza, vallâhi ben Zeyd´le iki gün konuþmam, vallahi ben Zeyd´le iki gün konuþmam derse hüküm yine budur. Ama, ben onunla iki gün ve iki gün konuþmam derse bir yemin olur ve bu yeminin müddeti dört gündür, Hatta iki gün zarfýnda Zeyd´le konuþursa kendisine bir keffâret vâcib olur.

Bu izaha göre; vallâhi ben onunla bir gün ve iki gün konuþmam derse bir yemin olur ve üç güne kadar devam eder. Hatta bu günler zarfýnda onunla konuþursa bir keffâret vâcib olur. Vallâhi ben onunla ne bir gün konuþurum ne iki gün derse yahut vallâhi ben onunla bir gün konuþmam, vallâhi ben onunla iki gün konuþmam derse iki yemin olur. Birincinin müddeti bir gün, ikincinin müddeti iki gündür. Hatta onunla ilk gün konuþursa kendisine iki keffâret vâcib olur. Ýkinci gün konuþursa bir keffâret kâfidir. Üçüncü gün konuþursa yemini bozulmaz. Çünkü her iki yeminin müddeti bitmiþtir. Bu izaha göre; vallâhi sana ne iki ay yaklaþýrým ne de iki ay der yahut vallâhi sana iki ay yaklaþmam, vallâhi sana iki ay yaklaþmam derse îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü bunlar iki yemin olup müddetleri birbirinin içine girer. Hatta iki ay geçmeden kadýna yakýnlýk ederse kendisine iki keffâret vâcib olur. Ýki ay geçtikten sonra yakýnlýk ederse hiç bir þey vâcib olmaz. Çünkü ikisinin de müddeti bitmiþtir. Zeylaî.

Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Nefy edatýnýn ve Allah isminin tekrarýyla yeminin müteaddid olduðuna hüküm verilir. Yemin müteaddid olursa müddet bir olur. Yani birinci yeminin müddeti ikincinin müddeti içine girmiþ olur. Ne zaman yemin bir olursa müddet müteaddid olur. Yani ikincinin müddeti ayný, birincinin müddeti ayrý olur. Bazen yemin müteaddid olmakla beraber müddet de müteaddid olur. Mesela; müddetin baþka olduðunu söyler; o zaman her müddete bir keffâret vâcib olur. Nitekim ikinci meselede gelecektir.

"Bir gün durur da" yani vallâhi sana iki ay yaklaþmam dedikten sonra durur da sonra ikinci cümleyi söylerse îlâ yapmýþ sayýlmaz.

"Ýlk iki aydan sonra desin demesin fark etmez." Yani burada zarfla kayýdlamasý ilk meselede olduðu gibi tesadüfîdir.

"Çünkü müddet noksandýr." Yani iki yeminin arasýný ayýran meselâ bir gün gibi bir fâsýla mikdarý noksandýr. Çünkü, birinci yeminde kadýna yaklaþmama müddeti iki aydýr. Ondan sonraki ikinci yeminde dahi iki ay vardýr. Bu iki yeminin arasýnda kadýna yaklaþmakla kendisine bir þey lâzým gelmeyecek bir müddet vardýr. Onu çýkardýmý îlâ müddeti tamam olmaz. Birinci mesele bunun hilâfýnadýr. Çünkü oradaki dört ayda fâsýla yoktur. Bu burada ilk iki aydan sonra dediðine göredir. Çünkü müddetin deðiþik olduðuna nassdýr. Velevki yemin müteaddid olsun. Bunu demezse müddet birleþir. Çünkü Allah Teâlâ´nýn ismini tekrarladýðý için müddetin teaddüdünü mûcib olmayacak þekilde yemin teaddüd eder. Binaenaleyh îlâ müddeti dahi yoktur.

"Lâkîn bunu derse ilah..." sözü zarfý söylemekle söylememek arasýnda fark görmemesi üzerine istidraktýr. Yani bu adamýn îlâ yapmýþ sayýlmamasýna bakarak zarfýn zikredilmesi ve edilmemesi arasýnda fark yoktur. Lâkin aralarýnda baþka cihetten fark vardýr. Bu farký Fetihsahibi ve baþkalarý söylemiþlerdir ki þudur: O adam bunu söylerse ikinci yeminin müddeti teayyün eder. Bahýr ve Nehir´de böyle denilmiþtir.

Yani ikinci yeminin müddeti birincinin içine girmeksizin ayniyle murad edilmiþ olur. Þârih bunu "keffâret birleþir" sözüyle ifade etmiþtir ki, kendisi de Fetih sahibinin bu suret hakkýndaki þu sözünden almýþtýr: "Eðer kadýna ilk iki ayda yaklaþýrsa kendisine bir keffâret lâzým gelir. Son iki ayda yaklaþýrsa yine öyledir. Çünkü iki ay içinde iki yemin toplanmamýþtýr. Bilâkis her iki ayda bir tek yemin vardýr. "Bunun üzerine Hidâye þârihleri:" Yakýnlýk ettiði için o adama iki keffâret lâzým gelir." diye itiraz etmiþlerse de Fetih sahibi bunun hata olduðunu söylemiþtir.

Nehir sahibi diyor ki: "Çünkü her yemin için yalnýz baþýna bîr müdet olunca iki müddet arasýnda içiçe girme yoktur ki, kendisine iki keffâret lâzým gelsin. Meðerki her ikisinin müddeti içinde yakýnlýk ettiði murad edilsin. Sa´diyye haþiyelerinde böyle denilmiþtir. Bence bu yorum yapýlmasý vâcîb bir þeydir."

Ben derim ki: Fetih´de beyan edilen ve Bahýr´da ona uyarak; "Lakin iki müddet içiçe girer. Kadýna ilk iki ayda yaklaþýrsa kendisine bir keffaret lâzým gelir ilah..." denilmesi bir kalem hatasýdýr. Doðrusu iki müddetin içiçe girmemesidir. Ben buna tenbihde bulunan görmedim. Lâkin mânâ ve sözün geliþi geçiþi buna delâlet etmektedir. Kezâ Nehir´den naklettiðimiz ibâre dahi açýkça buna delâlet etmektedir. Fakat o adam ilk iki aydan sonra demezse her ikisinin müddeti bir olur ve ikincisi birincisinden bir gün sonraya kalýr. Bahýr ve Nehir´de böyle denilmiþtir.

Þârih bunu "demezse ayrý ayrý lâzým gelir" sözüyle ifade etmiþtir.Yani bunu demezse ayrý ayrý keffâret lâzým gelir, demek istemiþtir ki bunu Fetih sahibinin þu ifadesinden almýþtýr: "Ýki müddet içiçe girdikleri için îlâ yapmýþ olmaz ve ikincinin müddeti birinciden bir gün yahut -iki yeminin arasýný ayýrmasýna göre- bir saat gecikir. Böylece bu iki yeminden iki ayla bir güne yahut -fâsýlaya göre- bir saatlik yemin meydana gelir."

Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Bu adam sana iki ay yaklaþmam deyip bundan meselâ bir gün sonra ayný sözü söylerse iki müddet bir olur. Çünkü, yukarda geçtiði vecihle yemin müteaddiddir. Lâkin iki yeminin arasýný ayýran bir gün birinci yeminde dahil ikincide dahil deðildir. Binaenaleyh ikinci yeminde iki ay üzerine bir gün ziyade etmekle iki ay tamamlamak lâzým gelir. Bu ziyade gün ikinci yeminde dahildir. Fasýla olan günün aksine birincide dahil deðildir. Bundan da zikri gecen iki günden maada iki müddetin içiçe girmesi lâzým gelir. Çünkü iki müddete iki yemîn toplanmamýþtýr. Kadýna bunlarýn birinde yakýnlýk ederse kendisine bir keffâret lâzým gelir. Müddetin kalaný bunun hilâfýnadýr. Çünkü o iki yeminde dahildir. Binaenaleyh onda keffâret müteaddid olur. Burada bana zâhir olan budur.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 21:57:59
METÝN

Yahut vallâhi sana bir sene yaklaþmam yalnýz bir gün müstesna derse îlâ yapmýþ olmaz. Bilâkis kadýna yakýnlýk eder de seneden dört ay yahut daha fazla zaman kalýrsa o zaman îlâ yapmýþ olur. Aksi takdirde olmaz. Sene sözünü atarsa kadýna yaklaþmadýkça îlâ yapmýþ olmaz, yaklaþýrsa îlâ yapmýþ olur. "Ancak içinde sana yakýnlýk ettiðim gün müstesna." ifadesini ziyade ederse ebediyyen îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü içinde kadýna yakýnlýk edeceði her günü istisna etmiþtir.

Bînaenaleyh ebediyyen men´i tasavvur edilemez. Yahut kendisi Basra´da olduðu halde: Vallâhi Mekke´ye girmem der de o halde kadýn Mekke´de bulunursa îlâ yapmýþ olmaz. Çünkü onu Mekke´den çýkararak kendisiyle cima´da bulunmasý mümkündür. Bir kimse talâk-ý ric´î ile boþadýðý karýsýna îlâ yaparsa sahih olur. Çünkü karý-kocalýk bâkidir. O iddetin geçmesiyle bâtýl olur.

ÝZAH

"Yalnýz bir gün müstesna..." Yalnýz bir saat müstesna demesi de böyledir. Bunu Tahtâvî Hamevî´den nakletmiþtir.

"Derhal îlâ yapmýþ olmaz." Çünkü belirsiz bir gün istisna etmiþtir. Binaenaleyh bu hakikat olarak senenin her gününe uyar ve o günde kadýna yaklaþmasý mümkün olur. Kendisine hiç bir þey de lâzým gelmez. Elverir ki bunu dört ay geçmeden önce yapmýþ olsun. Ýmam Züfer´in dediði gibi bunu senenin en son gününe vermek sözü hakikatinden çýkarmak olur. Zira hakikati belirsizliktir. Bu sefer hiç hâcet yokken onu tâyine çevirmiþ oluruz. "Bir gün noksan kalmasý müstesna" demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü noksan örf-ü âdete göre sondan olur. Sana hanemi bir sene icârâ verdim yalnýz bir gün müstesna yahut alacaðýmý erteledim yalnýz bir gün müstesna demesi dahi böyledir. Çünkü akdin sahih olmasý ve ödemenin geciktirilmesi için bu sözden son gün murad edilmesine ihtiyaç vardýr.

Vallâhi Zeyd´le bir sene konuþmayacaðým yalnýz bir gün müstesna sözü de böyledir. Zira buna sebeb olan dargýnlýk halen konuþmamayý iktiza eder ve konuþmak sonraya býrakýlýr. îlâ bazen gönül razýlýðý ile olur. Velevki dargýnlýktan dolayý olsun. Lâkin geciktiði takdirde iki mekrûhun lâzým gelmesi dargýnlýk cihetiyle karþýlaþýr ve her ikisi sâkýt olarak lâfzýn muktezasý olan belirsizlikle amel edilir. Bahýr ve Nehir´in ifadelerinin hülasasý budur.

"Bilâkis kadýna yakýnlýk eder de" yani bir günde yakýnlýk eder de ondan sonra yaklaþmazsa demek istiyor.

"Ýlâ yapmýþ olur." Yani sýrf yakýnlaþmakla deðil o gün güneþ kovuþmakla îlâ yapmýþ olur. "Bir sene yaklaþmam yalnýz bir defasý müstesna." demesi bunun hilâfýnadýr. Zira yakýnlýk ettiði an îlâ yapmýþ olur.

"Aksi takdirde olmaz." Yani dört ay kalmazsa îlâ yapmýþ olmaz.

"Yaklaþýrsa îlâ yapmýþ olur." Yani müebbeden îlâ yapmýþ olur. Çünkü müstesna olan günden sonrasý için sýnýr yoktur. Binaenaleyh ona yukarýda geçen müebbed îlâ hükmü verilir. "Bir gün müstesna" sözünü atar da sene sözünü býrakýrsa îlâ yapmýþ olur, bu sözle kadýn yalnýz iki talâk boþ olur. Nitekim Bahýr´da Valvalciyye´den naklen bildirilmiþtir ki ibâresini arzetmiþtik.

"Ebediyyen îlâ yapmýþ olmaz." Yani kadýna yakýnlýkta bulunsun bu-lunmasýn demek istiyor. Bahýr.

"Kendisiyle cima´da bulunmasý mümkündür." Yani müddet içinde ken-disine bir þey lâzým gelmeksizin mümkündür. Mümkün deðilse meselâ iki yer arasýnda sekiz aylýk mesafe varsa Cevamiu´l-Fýkýh´da bildirildiðine göre îlâ yapmýþ sayýlýr. Kâdîhân´ýn bildirdiðine göre itibar dört ayadýr. Bunun zayýf olduðu anlaþýlmaktadýr. Çünkü karý-kocadan her biri diðerinin yanýna giderek bundan daha az bir müddete karþýlaþmalarý mümkündür. Bahýr. Burada þöyle denilebilir: "Her iki kavle göre îlâ tehakuk etmez. Çünkü îlâ kadýna yaklaþmayacaðýna yemindir. Buradaki yemin ise girmeyeceðinedir." Cevabý þudur: Bu söz onun kinâyelerindendir. Binaenaleyh onunla îlâ yapmýþ olmak için niyet þarttýr. T.

"Çünkü karý-kocalýk bâkidir." Binaenaleyh Teâlâ Hazretlerinin: "Kadýnlarýna îlâ yapan erkekler için ilah..." âyet-i kerîmesi bu kadýna da þâmildir. Buna þöyle itiraz olunmuþtur: "îlâ kadýný cima hakkýndan men ettiði için erkeðe verilen bir zulüm cezasýdýr. Talâk-ý ric´îde kadýnýn ne kazâen, ne de diyâneten cima hakký yoktur. Hatta erkeðin ona cimasýz müracaat etmesi müstehaptýr. Binaenaleyh erkek zâlim olamaz." Bu itiraza Þemsü´l-Eimme Kerderî þu cevabý vermiþtir: "Nassan bildirilen bir þeyde hüküm mânâya deðil nassa izafe edilir." Tamamý inâye´dedlr. Fetih sahibi diyor ki: "Görmüyor musun kadýnýn cima hakký sâkýt olsa bile îlâ sâbittir. Bu gebe olduðu halde coçuk üzerine cima etmek veya baþka bir þey korkusundandýr. Böylece anlaþýlýr ki zulümle ta´lil etmek ekseriyete göre hüküm verme esasýna dayanýr."

"Ýddetin geçmesiyle bâtýl olur." Yani îlâ müddeti tamam olmadan iddetin geçmesiyle bâtýl olur. Fakat kadýn hayýz görenlerden olup temizlik müddeti uzarsa müddetinin geçmesiyle kadýn bâin olarak boþ düþer. Nehir.

METÝN

Bâinle boþadýðý karýsýna yahut îlâdan sonra nikâhladýðý ecnebî bir kadýna ilâ yapar da yukarýda geçtiði gibi onu milke izafe etmezse îlâ sahih olmaz. Çünkü mahalli yoktur. O kadýnla cimada bulunursa yemin bâki olduðu için kefâret verir. Evvela îlâ yapar da sonra kadýný talâk-ý bâinle boþarsa, kadýn iddet beklerken îlâ müddeti geçtiði takdirde baþka birtalâkla boþ düþer. Aksi takdirde bâin olmaz. Hâniyye.

Bir kimse kadýna cimadan ihram gibi hükmî aczle deðil de -çünkü îlâ erkeðin ihtiyariyledir- hakiki aczle meselâ ikisinden birinin hastalýðý yahut kadýnýn küçüklüðü veya fercinin yapýþýklýðý yahut erkeðin âletinin kesikliði ve kalkýnamamasý yahut îlâ müddetinde yürüyemeyeceði bir mesafe olmasý veya erkeðin hapsedilmesi sebebiyle âciz kalýr -yani hapishanede de kadýnla cimaya imkân bulamazsa demektir. Nitekim Gâye´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir- bir hak sebebiyle âciz kalmazsa -ben bunu baþkasýnýn söylediðini görmedim. Araþtýrmalýdýr. Kadýnýn hapsedilmesi ve itâatsizliði dahi böyledir- o kimsenin dönmesi diliyle kadýna döndüm veya sana müracaat ettim yahut îlâyý iptal ettim veya söylediðimden döndüm gibi sözlerle olur. Çünkü kendisi men sebebiyle ona eziyet etmiþtir. Þu halde vaat etmekle onu razý kýlacaktýr.

ÝZAH

"Bâinle boþadýðý karýsýna" sözüyle musannýf îlâdan sonra nikâhýn bâki olmasýnýn þart kýlýnmadýðýna iþaret etmiþtir.

"Aksi takdirde bâin olmaz." Yani îlâ müddeti iddet beklerken geçmez de iddetten sonra geçerse kadýn bâin olmaz. Hâniyye´de dahi: Kadýnla iddet bitmeden evlenirse îlâ hali üzere kalýr. Hatta îlâ müddetinden dört ay geçmeden iddet tamam olursa kadýn ikinci bir talâkla boþ olur. Ýddet geçtikten sonra evlenirse îlâ yapmýþ sayýlýr. Bunun müddeti evlenme vaktinden sayýlýr.

"Cimadan âciz kalýrsa" meselesinde musannýfýn yaptýðýna bakýlýrsa âcizlik îlâdan sonra meydana gelmiþtir. Halbuki aczin îlânýn baþýndan sonuna kadar devamý þarttýr. Nitekim bunun açýklamasý gelecektir. Þu halde buradaki aczden murat mevcut olandýr, sonradan ârýz olan deðildir. Sonra Hindiyye´de Fetih´ten naklen þöyle denildiðini gördüm: "Bu îlânýn baþýndan dört ay geçinceye kadar âciz kaldýðýna göredir ilah..." Bundan sonra þöyle devam edilmiþtir: "Velev ki îlâ þarta muallak olsun. Zira sýhhat ve hastalýk dille dönmenin câiz olmasý hususunda þartýn bulunmasý halinde muteberdir, tâlik halinde muteber deðildir."

"Hükmî aczle deðil de" yani kadýn ihramlýyken yahut kendisi ihramlý bulunduðu halde hac ile aralarýnda dört ay varken kadýna îâ yaparsa bu adamýn dönmesi ancak fiilen olur. Velev ki fiilinde âsî olsun. Tatarhâniyye´de Tahâvî þerhinden naklen böyle denilmiþtir. Fetih ve Bahýr´da bu: "Çünkü kendisi sebep olmuþtur. Kendisine lâzým gelen bir hususta haram bir yol tutmuþtur. Binaenaleyh hafiflik istemeye hakký yoktur." þeklinde ta´lil edilmiþtir.

"Kendisine lâzým gelen bir hususta" sözünden murat talâkýn vukuudur. Haram olan yol da îlâdýr. Çünkü îlâyý kendi ihtiyariyle yapmýþtýr. Binaenaleyh lâzým gelecek þeye kendisi sebep olmuþtur. Halbuki hakikî cimaya kudreti de bulunuyordu. Bu sebeple kadýnýn hakkýnývermeyerek zâlim olmuþtur. Bu bir kul hakkýdýr. Binaenaleyh sâkýt olmaz. Velev ki ihram sebebiyle ondan hükmen âciz kalsýn. Onun hükmen âciz kalmasý dille dönmek suretiyle hafifletmeye sebep olamaz. Çünkü kendisi haram bir iþi yapmakla hafifliðe müstahak olmamýþtýr. Buna ancak hakikî aczle müstahak olur. Zira talâkýn üstünde teklif yoktur. Þu halde seferiyle günâha giren gibi olur. Böylesi su bulamazsa kendisine teyemmüm mubah olurdu. Bana zâhir olan budur.

"Hakikî aczle" meselâ þer´an cimaya mâni bulunmamakla demek istiyor. Çünkü þer´an mâni olsa hakikatte ona kâdir, hükmen âciz sayýlýr. Nitekim Bedâyý´da böyle denilmiþtir.

"Çünkü îlâ erkeðin ihtiyariyledir." Ýhram öyle deðildir. Nitekim izahatýmýzdan anlamýþsýndýr. Bahusus kadýnýn ihramlý bulunduðu surette açýktýr. Bu da bizim söylediklerimizi teyit eder. Biz: "Kadýnýn hayzý îlânýn sahih olmasýna mâni deðildir." demiþtik. Çünkü o nihayet þer´î bir mânidir. Aksi takdirde ihram meselesinde de sahih olmamak lâzým gelir. Nitekim arz etmiþtik.

"Yahut kadýnýn küçüklüðü..." Erkeðin küçüklüðü ise îlânýn sahih olmasýna mânidir. Nitekim evvelce arz etmiþtik.

"Îlâ müddetinde" yani dört ayda veya daha fazlada demek istiyor. Nitekim Fetih´te ve Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde böyle denilmiþ ve þöyle devam edilmiþtir: "Dört aydan az olursa dönmek ancak cimayla câiz olur." Yani o adamý sultan yahut düþman men etse bile baþka çare yoktur. Çünkü bu nâdirdir.

"Erkeðin hapsedilmesi ilah..." Fetih´te þöyle denilmiþtir: "Hapis hakkýnda ihtilâf olunmuþtur. Bedâyý´ sahibi hapis sebebiyle dille dönmeyi sahihlemiþ, Tahâvî þerhinde ise bunun hilâfý ifade edilmiþtir. Rivâyetin cevabý da budur. Bunu Hâkim Kâfî´de söylemiþtir. Bedâyý´ sahibi Kâfî ile Tahâvî þerhinin sözlerini hapishanede kadýna yaklaþmaya imkân bulmaya yorumlamak suretiyle yatýþtýrma yapmýþ ve: «Kadýn onun yanýna girer de onunla cimada bulunur. Hak sebebiyle hapis dille dönmekte muteber deðildir. Bununla hapis ise muteberdir." demiþtir. Þârihin söylediði de bu yatýþtýrmadýr. Fetih sahibi: "Hak sebebiyle hapis ilah..." sözüyle bu hilâf ve yatýþtýrmanýn ancak zulüm sebebiyle hapsedildiði zamana mahsus olduðunu anlatmak istemiþtir. Hakkýyla hapis edilirse asla muteber deðildir. Çünkü hakkýný ödeyerek hapisten çýkmaya muktedirdir. Baþka bir arabulmaya da iþaret olabilir. Makdisî ona göre hareket etmiþtir.

"Araþtýrmalýdýr." Halebî diyor ki: "Biz bunu araþtýrdýk ve Fetâvâ-i Hindiyye´de Gâyetü´s-Surûcî´den nakledildiðini gördük."

Ben derim ki: þârih sözü uzaklara götürdü. Bu gördüðün gibi Fetih´te de zikredilmiþtir.

"Kadýnýn hapsedilmesi de böyledir." Yani ister hakkýyla ister zulmen hapsedilsin araþtýrmaya deðer. Çünkü özür erkekten gelmeyince erkek onu gidermeye imkân bulamaz. Rahmetî.

"Ve itâatsizliðin dahi böyledir." Bahýr sahibi diyor ki: "Kadýnýn erkeðe teslim olmamasý yahut kadýn kaçak olup kocasýnýn onun nerede olduðunu bilmemesi yahut üç talâkýn þehâdetiyle tezkiye yapmak için hâkimin aralarýna girmesi dahi aczden sayýlýr."

"O kimsenin dönmesi ilah..." Yani talâk hakkýnda îlâyý iptal eden dönüþü sözle olur. Yeminin bozulmasý itibariyle bâki sayýlmasý hakkýnda ise sözle olmaz. Hatta îlâ müddetinde sözle kadýna döndükten sonra onunla cimada bulunursa kefâret vermesi lâzým gelir. Çünkü yeminini bozduðu tahakkuk etmiþtir. Bahýr. Yemin ancak bozulmakla biter. Bozulmasý ise üzerine yemin edilen þeyin yapýlmasýyla olur. Söz, üzerine yemin edilen bir þey deðildir. Binaenaleyh yemin bitmez. Bedâyý´.

"Diliyle" diye kayýtlamasý hasta bir adam diliyle deðil de kalbiyle dönse muteber sayýlmayacaðý içindir. Bunu Hâniyye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Kadýn tasdik ederse muteber olur diyenler de olmuþsa da birinci söz daha yerindedir. Fetih.

"Gibi sözlerle olur." demesi sözlerin bunlardan ibaret olmadýðýný anlatmak içindir. Çünkü maksat döndüðünü anlatan sözdür. Anla!

METÝN

Þayet müddet içinde cimaya kâdir olursa onun dönmesi ferce cimayla olur. Çünkü asýl odur. Dübür gibi baþka bir yere cimada bulunursa bu dönmek olmaz. Bu aczin îlâ vaktinden müddetinin sonuna kadar devam etmesi þart olduðunu gösterir. Mültekâ´da bu açýklanmýþtýr. Hâvî´de þöyle denilmektedir: "Bir kimse saðlamken îlâ yapar da sonra hastalanýrsa onun dönmesi ancak cimayla olur."

ÝZAH

"Þayet cimaya kâdir olursa ilah..." sözü îlâ zamanýnda kâdir olup da sonra âciz kalmaya da þâmildir. Þu þartla ki, îlâdan sonra cima mümkün olacak bir zaman geçmelidir. Bu söz îlâ zamanýnda âciz olup sonra müddeti içinde muktedir olmasý haline de þâmildir. Müddeti içinde diye kayýtlamasý müddeti geçtikten sonra kâdir olursa bâtýl olmadýðý içindir. Bahýr.

"Çünkü asýl odur." Yani söz onun halefidir. Bedelle maksat hâsýl olmazdan önce aslýna kâdir olursa bedel bâtýl olur. Teyemmüm eden kimse gibi ki namaz kýlarken suyu görürse teyemmümü bâtýl olur. Bahýr.

"Baþka bir yere cimada bulunursa" kezâ kadýna hayýz halinde cimada bulunur veya onu þehvetle öper yahut dokunur, yahut fercine bakarsa hüküm birdir. Nitekim Hindiyye´de böyle denilmiþtir. T.

Ben derim ki: Lâkin Hindiyye´nin ibâresi hayýz meselesinde Tahtâvî´nin ondan naklettiðinin hilâfýnadýr. Ýbâresi þudur: "Îlâ yapan hasta karýsýyla fercden baþka bir yere yakýnlýk ederse bu onun tarafýndan dönmek deðildir. Ama kadýna hayýz halinde yakýnlýk ederse dönmek olur. Zahîriyye´de böyle denilmiþtir." Tatarhâniyye´den naklettiðimiz: "Ýhram halinde cimayla kadýna dönmek sahihtir." sözü de bunu teyit etmektedir. Zira þer´î mâni her ikisinde mevcuttur.

"Bu ilah..." Yani "Cimaya kâdir olursa ilah..." cümlesinin ifade ettiði mânâ sözle dönmek sahih olmak için aczin devamý þarttýr demektir.

Ben derim ki: Bu þartýn ifade ettiði mânâ da þudur: Acz ortadan kalkarsa sözle dönmek bâtýl olur. Velev ki müddet içinde baþka acz bulunsun. Çünkü Câmiu´l-Fusûleyn´de hastanýn talâký bahsinde þöyle denilmektedir: "Hasta bir adam karýsýna îlâ yapar da sonra o iyileþmeden karýsý hastalanýrsa, sonra kendisi iyileþerek karýsý müddetin sonuna kadar hasta kalýrsa böylesinin dönmesi bize göre cimayla, Züfer´e göre sözle olur. Bizim delilimiz þudur: Ruhsatýn sebebi muhteliftir. Zira her iki hastalýk o adamýn sözle dönmesinin câiz olmasýný gerektirir. Ruhsat sebeplerinin muhtelif olmasý ise birinci ruhsatý ikinciye tercih etmeye mânidir ve birinci ruhsat yok hükmüne girer. Yolcu gibi ki su bulamadýðý için teyemmüm eder de sonra kendisine yalnýz baþýna teyemmümü mubah kýlan bir has-talýða tutulursa. su bulamadýðý için yaptýðý teyemmümün hükmü kalmaz.

Burada kadýnýn hastaliðý dahi sözle dönmeyi mubah kýlar. Binaena-leyh onun hükmü kocasýnýn hastaiýðýna bina edilemez. "Þârih bu ibâreyi teyemmüm bâbýnda kýsaltmýþtýr. Lâkin Fetih ve Bedâyý´da þöyle denilmek-tedir: "Bir kimse hosta oiduðu halde müebbed îtâ yapar da müddet geç-mekle kadýn bâin olur ve sonra kendisi iyîleþerek o kadýnla hasta Iken evlenir ve sözle dönerse Ýmam-ý A´zam´la fmam Muhammed´e göre sahih ol-moz. Ebû YusuF´a göre sahih olur. Ulemanýn söylediklerine göre esah olan budur. Çünkü bu adam îlâyý hasta iken yapmýþtir. îtânýn hükmü de o has-ta iken dönmüþtür. O saðlamken kadýn talâk-ý bâinle boþanmýþtýr. Cima´a hokký yoktur. Binaenaleyh bu bâbdaki îlânýn hükmü geri dönmez. Ýmam-ý A´zam´la Ýmam Muhammed´in delilleri þudur: Bu adam ikinci müddette iyileþince hakikaten cimaya kâdir oldu demektir. Binaenaleyh bu müddette, sözle dönmenin itibarý sâkýt olur. Velev ki günâha girmeden onunla cimaya kâdir olamasýn. Nitekim ihramlý bulunursa dediðimiz yerde geçmiþti." Burada da ruhsatýn sebebi muhteliftir ve Ebû Yusuf´un kavline göre muteber deðildir.

Galiba cevap þöyle olacaktýr: Ruhsat sebeplerinin deðiþmesinin ilk ruhsatý hesaba katmaya mâni olmasý ancak iki sebep bir vakitte toplandýðý vakittir. O zaman birincisi muteber olur. Ýkincisi hükümsüz kalýr. Birincisi ortadan kalktý mý onun hükümsüz kaldýðý sâbit olduktan sonra ikincisi muteber deðildir. Birincisi ortadan kalktýktan sonra ikincinin bulunmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü ikinci meselede olduðu gibi onu hükümsüz býrakacak bir þey bulunmadýðýndan ikincisi amel ve tesirini gösterir. Buna þu da delâlet eder ki, ulemaTarafeyn´in ruhsat sebeplerinin deðiþmesi kavlini ta´lil etmemiþlerdir. Nitekim gördün. Bu izahý ganimet bil. Çünkü tektir!

"Mültekâ´da bu açýklanmýþtýr." Ben derim ki: Bedâyý´da da açýklanmýþtýr.

"Hâvî´de ilah..." Zikredilen þartýn fer´lerinden olmak üzere demek istiyor. Nitekim Bedâyý´da da öyledir.

"Sonra hastalanýrsa" yani saðlamken cima´ edebileceði bir müddet geçtikten sonra hastalanýrsa bu müddet kýsa olduðu için cima edemediyse o kimsenin dönmesi sözle olur. Çünkü cimayý terk hususunda ileri gitmemiþtir. Binaenaleyh ma´urdur. Bedâyý´.

METÝN

Üçüncü bir þart kalýr ki onu Bedâyý´ sahibi zikretmiþtir. O da sözle döndüðü vakit nikâhýn mevcut olmasýdýr. Þayet kadýný talâk-ý bâinle boþar da sonra sözle dönerse îlâ bâkidir. Bir kimse karýsýna: Sen bana haramsýn der ve buna benzer sen haramda benimle berabersin gibi bir söz söylerse, haram kýlmayý niyet ettiði veya hiç bir þeyi niyet etmediði takdirde bu söz îlâ olur. Zýhârý niyet ederse zýhâr, yalaný niyet ederse hükümsüz ve bâtýl olur. Ama bu diyâneten böyledir. Kazaen ise îlâdýr. Kuhîstânî.

ÝZAH

"Üçüncü bir þart kalýr." Yani yukarýda geçen acz ve aczin devamý þartlarýndan maada bir de nikâhýn devamý þartý vardýr. Kadýn talâk-ý bâinle boþanmamýþ karýsý olacaktýr. Bedâyý´.

"Ýla bâkidir." O kadýnla evlenir de müddet geçerse kadýn ondan talâk-ý bâinle boþ olur. Çünkü nikâh mevcut iken sözle kadýna dönmek ancak talâk hükmü hakkýnda îlâyý kaldýrýr. Çünkü onunla kadýnýn hakký ifâ edilmiþ olur. Bâin olduðu halde ise kadýnýn bir hakký yoktur. Cimayla dönmek bunun hilâfýnadýr. O bâinle ayrýldýktan sonra dahi sahihtir. Hatta îlâ bâki kalmayýp bâtýl olur. Çünkü o adam cimayla yeminini bozmuþtur. Yemin çözülüp bitmiþtir. Burada yeminden dönme yoktur. Îlâ da kalkmaz. Bedâyý´.

"Bir kimse karýsýna: Sen bana haramsýn der ilah..." Ben derim ki: Burada metinlerin ibâresi böyledir. Yeminler bahsindeki ibâresi ise: "Her helâl bana haram olsun." derse bu yiyecekle içeceðe yorumlanýr. Fetva niyetsiz olarak karýsýnýn bâin olacaðýna dairdir." þeklindedir. Hidâye´de yeminler bahsinde: "Bu söz örften dolayý yiyeceðe, içeceðe yorumlanýr. Çünkü âdeten yiyip içilen þeyler hakkýnda kullanýlýr. Binaenaleyh erkek yer içerse yemini bozulur. Niyetsiz olarak kadýna þâmil deðildir. Þayet kadýný niyet ederse îlâ olur. Ama yemin yenilen içilen þeylerden baþkasýna yorumlanmaz. Bunlarýn hepsi zâhîr rivâyetin cevabýdýr." denilmiþtir. Sonra müteehhirin ulemanýn niyetsiz olursa karýsý talâk-ý bâinle boþ düþeceðini ihtiyar ettikleri belirtilmiþtir.

Bunun hâsýlý þudur ki: Zâhir rivâyete göre örfen bu söz yiyeceðe, içeceðe yorumlanýr. Kadýnýharam kýlmayý niyet ederse ona mahsus kalmaz. Bilâkis hem ona hem yiyeceðe içeceðe þâmil olur. Bununla anlaþýlýr ki, buradaki kadýný haram kýlmak veya zýhâr yahut yalan veya talâk niyeti arasýndaki tafsilât söz umumî olmadýðý zamana mahsustur. Söz umumî olursa meselâ her helâl yahut Allah´ýn her helâli veya müslümanlarýn her helâli derse bunun hilâfýnadýr. Çünkü niyetsiz olarak örfen yiyeceðe içeceðe yorumlanýr. Kadýný niyet ederse ona da þâmil olur. Fetva müteehhirin ulemanýn kavline göredir. Yani söz umumî olsun hususî olsun talâk-ý bâine yorumlanýr. Bu izahý ganimet bil!

"Ve buna benzer" yani hususî lâfýzlarý söylerse demektir. Nitekim onlarý biliyorsun.

"Bu söz îlâ olur ilah..." Yani müebbet mânâsýnda mutlaktýr. Hükmü yukarýda geçmiþti. Dürer sahibi diyor ki: "Çünkü bu lâfýz mücmeldir. Binaenaleyh izahý onu söyleyene aittir. Ben bununla haram kýlmayý murat ettim yahut bir þey murat etmedim derse yemin olur ve bununla îlâ yapmýþ sayýlýr. Çünkü helâlý haram yapmak yemindir."

"Zýhârý niyet ederse zýhâr olur." Çünkü zýhârda haram olmak vardýr. Onun niyet ederse sahih olur. Zira ona ihtimali vardýr. Dürer.

"Yalaný niyet ederse bâtýl olur." Çünkü sözünün hakikatini niyet etmiþtir. Sözünün hakikati kadýný haram olmakla vasýflandýrmaktýr. Halbuki kadýn helâllikle vasýflýdýr. Binaenaleyh söylediði yalan olur. Buna þöyle itiraz olunmuþtur: Eðer sözünün hakikati bu olaydý niyetsiz ona yorumlanýrdý. Halbuki niyetsiz yemine yorumlanýr. Cevap þudur: Bu birinci hakikattir. Onun için ancak niyetle elde edilir. Yemin ikinci hakikattir, þöhret bulmasý vasýtasýyladýr. Bunu Fetih´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Hâsýlý birincisi lügaten hakikat, ikincisi örfen hakikattir.

"Kazaen ise îlâdýr." Yani kazaen yalan murat ettiði tasdik olunmaz. Çünkü helâlý haram kýlmak nassan yemindir. Bu kavil Þemsü´l-eimme Serahsî´nindir. Fetih sahibi: "Doðru olan budur. Amel ve fetva buna göredir. Nitekim ileride söyleyeceðiz. Birincisi Hulvânî´nin sözüdür. Zâhir rivâyet de odur. Lâkin fetva yeni çýkan örfe göredir." demiþtir.

Bunun hâsýlý þudur: Burada iki örf vardýr. Birisi aslî örftür ki, o da îlâ mânâsýna yemin olmasýdýr. Diðeri sonradan çýkan örftür. O da talâký murad etmektir. Þemsü´l-Eimme´nin: "Kazaen tasdik edilmez. Bilâkis îlâ olur." sözü aslî örfe göredir. Fakat fetva yeni örfe göredir. Çünkü her akit yapan, yemin eden ve benzeri iþler gören kimsenin sözü kendi örfüne yorumlanýr. Velev ki zâhir rivâyete muhâlif olsun.

Nitekim ulema: "Hâkim veya müftü örfü býrakýp da zâhir rivâyetle hüküm veya fetva veremez." demiþlerdir. Þu halde doðrusu Þemsü´l-Eimme´nin dediði gibi o adam kazaen tasdik olunmaz demektir. Lâkin bizim zamanýmýzda onu îlâya yorumlamak doðru deðildir. Doðru olan talâka yorumlamaktýr. Çünkü yeni ve müftâbih örf odur. Þu halde Fetih sahibinin: "Doðru olan budur. Amel ve fetva buna göredir." sözü yemini yani aslî örf olan îlâyý murat etmekten ihtirazdýr. Bu izah ile Bahýr ve Nehir sahiplerinin: "Bu söz götürür." demeleri sâkýt olur. Çünkü amel ve fetva ancak onun niyetsiz olarak talâka yorumlanmasý hususundadýr, yemin hususunda deðildir.

METÝN

Talâký niyet ederse bir talâk-ý bâin, üçü niyet ederse üç talâk olur ve bu bir talâk-ý bâindir diye fetva verilir. Velev ki ona niyeti olmasýn. Zira örf bu mânâda gâliptir. Onun içindir ki bununla ancak erkekler yemin eder.

ÝZAH

"Talâký niyet ederse" yahut hal buna delâlet ederse demektir. Nehir. Yani talâk müzakeresi halinde olursa bir talâk-ý bâin sayýlýr. Rýza veya öfke halinde olursa mutlaka niyet lâzýmdýr. Çünkü kinâyeler bahsinde geçtiði vecihle bu söz sitem mânâsýna da gelebilir. Anla! Talâk niyeti hürre hakkýnda bir ve ikiyi niyet etmesine þâmil olduðu gibi bir defa boþayýp da sonra sen bana haramsýn demesine ve bununla iki talâk niyet etmesine dahi þâmildir. Çünkü bununla üç talâk tamam olsa da haram sözüyle ancak bir talâk meydana gelir. Nitekim Bahýr´da da öyle denilmiþtir. Bu bâbýn sonundaki fer´î meselelerde Fetih sahiblnin: "Bununla hiç bir þey vâki olmaz." mânâsýný îham eden sözüne muhâlif mesele gelecektir.

"Üçü niyet ederse üç talâk olur." Çünkü evvelce görüldüðü vecihle bu söz kinâyelerdendir. Kinâyelerde üçü niyet sahihtir. Nehir. Ama ikiyi niyet sahih deðildir. Çünkü iki mahz-ý adettir. Nitekim evvelce geçti. Meðerki kadýn cariye olsun.

"Velev ki ona niyeti olmasýn." Bu kazaen böyledir. Diyâneten ise niyet etmedikçe talâk vâki olmaz. Talâký niyet etmemesi hiç bir þey niyet etmemeye sâdýk olduðu gibi zýhâr veya îlâya niyet etmeye de sâdýktýr. Bu adam kazaen tasdik edilmez. Nitekim bunu Zeylaî açýklamýþ: "Bundan dolayý baþkasýný niyet ederse kazaen tasdik edilmez." demiþtir. H.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa bu adam hiç bir þeyi niyet etmez diyâneten dahi vâki olur. Bahýr sahibi þöyle diyor: "Ýmam Zahîruddin´in beyanýna göre biz niyet þart deðildir demiyoruz. Lâkin o adam örfen niyet etmiþ sayýlýr." Fetih´te: "Binaenaleyh boþadýðýný söylemiþ gibi olur, kazaen tasdik edilmez. Fakat kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda tasdik edilir." denilmiþtir. Bizim söylediðimizde bu açýktýr.

"Zira örf bu mânâda gâliptir." ifadesi Bahýr´ýn þu sözüne iþarettir: "Talâk niyetsiz vâki olunca sarîh gibi olmasý gerekir ve onunla ric´î talâk olmalýdýr dersen, ben de derim ki: Bununla bâin yapmak örf olmuþtur. Bezzâziye´de böyle denilmektedir."

Ben de derim ki: Bu cevap söz götürür. Çünkü þunu iktiza eder: Bununla bâin talâk yapmak örf olmasaydý zamanýmýzdaki gibi ric´î talâk vâki olurdu. Zira þimdi örf-ü âdet haramkelimesinin talâk mânâsýnda kullanýlmasýdýr. Ýnsanlar bâini örf edinmek þöyle dursun ric´î talâk ile bâin arasýný bile ayýramýyorlar. Þu izaha göre "Örf bu mânâda gâliptir." diye ta´lil, onunla niyetsiz talâk meydana geldiði içindir. Bâin olmasýna gelince: Onu haram sözü iktiza eder. Çünkü talâk-ý ric´î iddet esnasýnda kadýný kocasýna haram kýlmaz. Kadýný haram sýfatýyla vasýflamak ancak bâin talâkla sahih olur. Kinâyeler bahsinde verdiðimiz izahatýn hâsýlý budur.

TEMBÝH: Hayreddin-i Remlî Minah hâþiyesinin yeminler bahsinde þunlarý söylemiþtir: "Ben derim ki: Memleketimizin ekseri avam tabakasý: Sen bana haram kýlýnmýþsýn yahut bana haramsýn veya seni kendime haram kýldým sözleriyle helâlin mukabilindeki cimanýn haram olmasý mânâsýndan baþka bir þey kastetmezler. Onun için birçoklarý kadýnýn haram olmasýna bir müddet koyarlar. O müddete kadar kesinlikle yalnýz cimanýn haram olmasýný kastederler. Þüphesiz ki bu îlâyý icap eden bir yemindir.

Bu meseleyi gerektiði vecihle tahkîk eden azdýr. Ulemanýn; "Biz niyet þart deðildir demiyoruz. Lâkin o adam örfen niyet etmiþ sayýlýr." demelerine bak! Bu söz örfün itibara alýnacaðý hususunda açýktýr. Örf böyle deðil de bilâkis müþterek olursa niyeti itibara alarak yemin sahibini tasdik etmek teayyün eder. Nitekim mütekaddimin ulemanýn mezhebi budur.

Fethü´l-Kadir´in yeminler bahsinde þöyle denilmektedir: Bezdevî Mebsût´unda: Bu hususta insanlarýn örfü benim için açýk deðildir, diyor. Yani her helâl bana haram olsun sözündeki örfü bilmediðini anlatmak istiyor. Çünkü evli bir adam yemin ettiði gibi karýsý olmayan da bununla yemin ediyor. Bu hususta örf gâlip olsaydý onu ancak evliler kullanýrdý. Binaenaleyh sahih olan: "Talâký niyet ederse talâk olur." dememizdir.

Delâletsiz olursa ihtiyat insanýn bunda tevakkuf etmesi (duraklamasý) ve mütekaddimin ulemaya muhalefet etmemesidir. Bilmelisin ki böyle bir söz memleketimizde örf olmamýþtýr. Bizde örf olan: Seninle konuþmak bana haram olsun ve benzeri yemek kezâ giymek gibi þeylerdir. Umumî sîga deðildir. Halkýmýz haram bana lâzým geliyor sözünü de örf-ü âdet edinmiþlerdir. Þüphesiz bununla muallak talâký kastederler. Çünkü bu sözden sonra "þöyle yapmam" ifadesini ziyade ederler. Bu talâktýr ve bunu onlarýn aleyhlerine geçerli saymak icap eder.

Hâsýlý Arapça olsun Farsça olsun bu sözleri yorumlarken muteber olan örfi mânâyý niyet etmemektir. Örf yoksa söyleyenin niyeti sorulur. Niyetsiz yorumlanan kelimelerde söyleyen kimse: Ben baþkasýný murat ettim derse diyâneten tasdik olunur, kazâen tasdik olunmaz." Fetih´in sözü burada sona erer. Bahýr sahibi de ona uymuþtur.

Ben derim ki: Bizim memleketimizde örf olan sadece: "Üzerime haram lâzým gelsin þu iþi yapmam" sözüyle talâký murad etmektir. Zikri geçen diðer lâfýzlarla talâk kastedilmez.

"Onun içindir ki bununla ancak erkekler yemin eder." Yani þu iþi yaparsam her helâl bana haram olsun derler.

METÝN

O adamýn karýsý yoksa yahut bu sözle kadýn yemin ederse yemin olur. Nitekim kadýn ölür veya iddetiz olarak talâk-ý bâinle boþanýr da sonra þart bulunursa o adamla evli bulunan karýsý boþ düþmez. Bununla fetva verilir. Zira bu yemin olur ve artýk talâka deðiþmez. Bunun bir misli de: "Haramda sen benimle berabersin, haram bana lâzým geliyor, senin haram olman üzerime borçtur, sen bana haram kýlýnmýþsýn veya bana haramsýn." gibi sözlerdir. Ýsterse "bana" demesin. Kezâ "ben sana haramým, sona mahremim, kendimi sona haram kýldým veya sen bana eþek gibisin, sen bana domuz gibisin." gibi sözlerdir. Bezzâziye.

ÝZAH

"O adamýn karýsý yoksa..." Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Talâkýn haram lâfzýyla olduðu yerlerde adamýn karýsý yoksa yemini bozulduðu takdirde kendisine kefâret lâzým gelir. Nesefî lâzým gelmediðine kâildir." Bu ibârenin bir misli de Bahýr´dadýr.

Ben derim ki: Zahîriyye´de ikisinin arasýný bulmaya yarayan sözler vardýr. Zira þöyle denilmiþtir: "Bu sözle yapmýþ bulunduðu bir iþ için: Ben o iþi yapmadým diye yemin ederse, karýsý da yoksa kendisine bir þey lâzým gelmez. Çünkü talâkla yemin yapmýþtýr. Bunu Allah Teâlâ´ya yemin saysak yemin-i gâmus olur. Ýleride olacak bir þeye yemin eder de o þeyi yapmazsa karýsý da bulunmadýðý takdirde kefâret vermesi icap eder. Çünkü helâli haram kýlmak yemindir." Binaenaleyh Nesefî´nin sözü gelecekten baþka bir þeye yemin ettiðine yorumlanýr. Bu izahatýmýzdan anlarsýn ki, Nihâye sahibinin Nevâzil´den naklen yeminler bahsindeki: "Karýsý yoksa kefâret vermesi lâzým gelir." sözünün mânâsý: Ýleride bir þey yapmayacaðýna yemin ederse fiilen yeminini bozduðu takdirde demektir. Yoksa Bahýr sahibinin yorumladýðý gibi yer içerse mânâsýna deðildir. Bahýr sahibi: "Çünkü karýsý yoksa bu söz yemeye içmeye yorumlanýr." demiþtir. O sözün bu mânâya yorumlanmasý örf deðiþip haram lâfzýndan talâk murat edilmezden önceydi. Örf deðiþtikten sonra ise karýsý bulunmadýðý zaman yemin mânâsýna gelir. Nitekim ulemanýn sözlerini iþittin. Bunun bir misli de yakýnda gelecektir.

"Yahut bu sözle kadýn yemin ederse..." Bahýr sahibi diyor ki: "Koca diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü karýsý kocasýna: Ben sana haramým yahut seni haram kýldým derse yemin olur. Hatta kadýnla isteyerek veya istemeyerek cimada bulunursa kadýnýn yemini bozulur." "Kadýn isteyerek veya istemeyerek" sözü Fetih sahibinin: "Kocasýna imkân verirse kadýnýn yemini bozulur ve kefâret verir." demesinden daha iyidir.

"Nitekim kadýn ölür ilah..." Burada Bezzâziye´nin ibâresi þöyledir: "Adam yemin ederkenkarýsý var da þartý söylemeden kadýn ölürse yahut iddet lâzým gelmeksizin ondan bâin olursa sonra sahih þartý yaptýðý takdirde evli bulunan karýsý boþ düþmez. Fetva buna göredir. Çünkü o adamýn yemini vücut vaktinde Allah´a yemin olur. Artýk talâka dönüþemez. Bu ibâreyi Bahýr sahibi Bezzâziye´den böyle nakletmiþtir. Gizli deðildir ki ta´lil üst tarafýna münasip deðildir. Ýbârede düþüklük vardýr. Buna Halebî´nin Hâniyye´den naklettiði þu ibâre delildir: "Yemin vaktinde o adamýn karýsý var da þarttan önce kadýn ölür veya iddet gerekmeksizin boþ olursa sonra adam þartý yaptýðýnda kendisine yemin kefâreti lâzým gelmez. Çünkü onun yemini vücut zamanýnda talâka deðiþmiþtir. Yemin zamanýnda karýsý yok da bir kadýnla evlenir, sonra þart yaparsa, bu hususta ulema ihtilâf etmiþlerdir. Fakîh Ebû Ca´fer: "Evli kadýn bâin olur," demiþ, baþkalarý boþ olmadýðýný söylemiþlerdir. Fetva da buna göredir. Çünkü o adamýn yemini mevcut olduðu an Allah´a yemin olmuþtur. Artýk bundan sonra talâk olamaz."

Ben derim ki: Bunun bir mislini de Bahýr sahibi yeminler bahsinde Zahîriyye´den nakletmiþtir. Demek oluyor ki, Bezzâziye´nin ibâresinden "sonra þartý yaparsa" cümlesi ikinci defa "sonra þartý yaparsa" deyinceye kadar düþmüþtür.

"Bunun bir misli de" yani sen bana haramsýn sözünün bir misli de haramda sen benimle berabersin sözüdür. Evlâ olan bu cümleyi meselenin baþýnda zikretmekti. Nitekim Nehir sahibi öyle yapmýþtýr.

"Ýsterse bana demesin." sözü Hýzânetü´l-Ekmel sahibine ret cevabýdýr. O bunu þart koþmuþtur. Nitekim Kýnye´den naklen Bahýr´da izah olunmuþtur. Kinâyeler bahsinde Bahýr´dan nakletmiþtik ki, erkek haram olmayý veya bâinliði kadýna izafe ederek sen bâinsin yahut sen haramsýn derse kendine izafe etmeksizin talâk vâki olur. Kendine izafe ederek ben haramým yahut ben bâinim derse kadýna izafe etmeden talâk vâki olmaz. Kadýný muhayyer býrakýr da kadýn hörmet ve beynunet kelimeleriyle cevap verirse mutlaka iki izafeti bir araya getirerek: Sen bana haramsýn yahut ben sana haramým. Sen benden bâinsin veya ben senden bâinim demesi lâzým gelir.

"Kendimi sana haram kýldým." sözünde sana demesi þarttýr. Nehir. Çünkü hörmeti kendi nefsine izafe etmiþtir. Bezzâziye sahibi diyor ki: "Hatta kendimi haram kýldým der de sana demezse talâký niyet de etse vâki olmaz."

"Sen bana eþek gibisin ilah..." Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Kocasý: Sen bana eþek ve domuz gibisin der veya ayn´ý haram olan bir þey söylerse bu söz sen bana haramsýn demek gibidir. Niyet etmezse acaba bu yemin olur mu? Ulema burada ihtilâf etmiþlerdir." Bunun muktezasý talâký niyet etmezse talâk olmamaktýr. Çünkü örf yoktur. Sen bana haramsýn sözü bunun hilâfýnadýr. Çünkü buradak" örf niyet yerine geçer. Nitekim görmüþtük.

METÝN

Adamýn dört karýsý var da mesele de hali üzere ise kadýnlardan her birine bir talâk-ý bâin vâki olur. Bazýlarý onlardan biri boþ olur, beyan etmek kocaya düþer demiþlerdir. Nitekim sarih bahsinde geçmiþti ki, bu daha zâhir ve daha güzeldir. Bunu Zeylaî, Bezzâzî ve diðerleri söylemiþlerdir. Kemâl ise; "Bence daha güzeli birincisidir." demiþtir. Bahýr sahibi de Fetâvâ´sýnda kesinlikle buna kâil olmuþ, Cevâhirü´l-Fetâvâ sahlbi bu kavli sahihlemiþ, musannýf da þerhinde bunu kabul etmiþtir. Lâkin Nehir´de þöyle denilmiþtir: "Zeylaî´nin mesele hali üzere ise sözünün mânâsý yani haram kýlmak metinde olduðu gibi bir kadýna hitap ederek: Sen bana haramsýn kaydýyla olmamak icap eder. Bilâkis o takdirde talâk yalnýz muhatap kadýna olmak gerekir."

Ben derim ki: Yani Allâh´ýn helâli veya müslümanlarýn helâli demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o umumidir ve bununla arabulma hâsýl olur. Bellemelidir.

ÝZAH

"Mesele de hali üzere ise" cümlesinin izahý Nehir´den naklen ileride gelecektir.

"Nitekim sarih bahsinde geçmiþti." Yani cima edilmeyen kadýnýn talâký bâbýnda þöyle geçmiþti: "Sarîh sözle boþar da karým boþtur derse, dört karýsý bulunduðu takdirde her birine bir talâk vâki olur." Hilâftan bahsetmemiþti. Biz de orada izahýný yapmýþtýk.

"Kemâl ise..." Kemâl´in ibâresi þöyledir: "Fetâvâ´da bildirildiðine göre bir adam karýsýna: Sen bana haramsýn yahut Allah´ýn helâli bana haram olsun derse bu üç vecihledir ilah..." Bundan sonra þöyle demiþtir: "Dört karýsý varsa her biri bir talâk boþ olur. Özcendî ile Ýmam Mes´ud Keþânî´nin fetvasýna göre bir talâk vâki olur, beyan kocaya düþer. Zahîre ve Hulâsa´da bunun daha münasip olduðu söylenilmiþtir. Bence dahâ güzeli Fetâvâ´nýn sözüdür. Çünkü Allah´ýn helâli veya müslümanlarýn helâli sözü her zevceye þâmildir. Þayet orada talâk hususunda örf varsa bu sözle kadýnlarýn hepsi boþ olsun demiþ gibi olur. Çünkü Allah´ýn helâli bütün kadýnlara bedel yoluyla deðil istiðrak yoluyla þâmildir. Nitekim sizden biriniz boþtur, sözünde de öyledir. "Görüyorsun ki onun ta´lili hilâf ve tercih yeri sen bana haramsýn gibi hâs deðil âm söz olduðuna göre açýktýr. Velev ki bu Fetâvâ´nýn ibâresinde zikredilmiþ olsun. Zira kimseye gizli deðildir ki, sen bana haramsýn sözünde muhatap kadýndan baþkasý dahil deðildir. Onun hakkýnda niza yoktur. Nitekim Nehir´den naklen gelecektir. Buna þu da delâlet eder ki, Zahîre´de mezkûr hilâf: "Müslümanlarýn helâli bana haram olsun." sözü hakkýnda da hikâye edilmiþtir. Bezzâziye´de de böyle denilmiþtir.

"Lâkin Nehir´de þöyle denilmiþtir..." Bu söz Zeylaî´nin yukarýda geçen "mesele de hali üzere ise" sözüne istidraktýr. Çünkü o söz Kenz´de daha önce zikredilen sen bana haramsýn meselesinin murat edildiði zannýný vermektedir. Halbuki onda hilâf cereyaný mümkündeðildir. Binaenaleyh muradýn þöyle açýklanmasý gerekirdi: "Haramdýr. Lâkin bir kadýna hitap ederek deðil." Allah´ýn helâli bana haram olsun yahut müslümanlarýn helâli bana haram olsun sözlerinde olduðu gibi umumî yapýlmasý gerekirdi. Zira niza yeri budur. Nitekim Kemâl´in ibâresinden de anlaþýlmýþtýr.

"Ben derim ki" sözü Nehir´in ifadesinin beyanýdýr. Hâsýlý þudur: Zeylaî´nin muradý hususi lâfýz deðil dediðimiz gibi umumîdir.

"Bununla arabulma hâsýl olur." Yani Nehir´in ifadesiyle arabulunmuþ olur. Þöyle ki: Kadýnlardan her biri boþ olur diyenin sözü lâfýz umumî olduðu zamana; yalnýz birisi boþ olur diyenlerin sözü de lâfýz hâs olduðu zamana yorumlanýr. Þârihin sözünden anlaþýlan budur. Ama söz götürdüðü meydandadýr. Çünkü Zeylaî hilâfý zikretmiþtir. Biz onun sözünü "Muradý lâfýz umumî olduðu zamandýr. Binaenaleyh onda hilâf vardýr." diye yorumladýk. Fetih, Zahîre ve Bezzâziye´nin sözleri de bildiðin gibi açýkça böyledir. Þu da var ki sen bana haramsýn sözünde nasýl olur da bu söz dört kadýndan birine vâki olur. Beyan etmek kocasýna düþer denilebilir Bilâkis talâk yalnýz muhatap olan kadýna aittir.

Þârihin zifaf olunmayan kadýnýn talâký bâbýndaki sözlerine gelince: O Zeylaî´nin sözünü karým bana haramdýr gibi bir mânâya yorumlamýþ, bununla karým boþtur sözü arasýnda fark bulmuþtu. Zikredilen hilâfý da birinciye vermiþ, ikincide hilâf olmadýðýný söylemiþti ve orada bu sözü musannýfa nispet etmiþti. Biz de orada bunun musannýfýn sözüne muhâlif olduðunun söylemiþtik. Çünkü musannýf Zeylaî´nin sözünü müslümanlarýn helâli mânâsýna yorumlamýþtý. Orada biz karým haramdýr sözüyle karým boþtur sözleri arasýnda fark olmadýðýný tahkik etmiþ, bunlarýn ikisiyle de bir kadýn boþ olacaðýný beyanýn kocaya ait olduðunu tahkîk etmiþtik. Çünkü karým sözünün umumu bedel yoluyla kadýnlarýn her birine sâdýktýr, tâyin yoluyla deðildir. Müslümanlarýn helâli sözünün umumu ise istidrak yoluyladýr. Hepsine bir defada þâmil olur. Karým boþtur sözünde yalnýz bir kadýnýn boþ olacaðý hususunda hliâf olmayýnca karým haramdýr sözünde de onun misli söylenir. Bunlarýn birinin sarîh, diðerinin kinâye olmasý aralarýnda fark bulunmasýný icap etmez. Kim fark iddia ederse ona beyan düþer.

Hâsýlý sen bana haramsýn sözünün muhatap kadýna mahsus olduðunda ve her helâl bana haram olsun sözünün de dört kadýna þâmil bulunduðunda hilâf yoktur. Çünkü bunda umum edatý açýktýr. Karým haramdýr yahut boþtur sözüyle muayyen olmamak þartýyla bir kadýn boþ düþer. Hilâf ancak Allah´ýn helâli yahut müslümanlarýn helâli gibi sözlerdedir. Bazýlarý müfred suretine bakarak bununla muayyen olmamak þartýyla bir kadýn boþ düþer demiþlerdir. En güzeli hepsine þâmil olmasýdýr. Bu hususta sözün tamamýný orada arz etmiþtik. Anla! Bu yegâne izahý ganimet bil ve taklit gerdanlýðýný kendinden at!

METÝN

FER´Ý MESELELER:
Sen bana bin defa haramsýn sözüyle bir talâk vâki olur. Bir kimse karýsýný bir defa boþar da iki niyet ederek sen haramsýn derse bir talâk vâki olur. Sözünü iki defa tekrarlar da birinci ile talâk, ikinci ile yemin niyet ederse sahih olur.

Bir adam üç defa þöyle yaparsam Allah´ýn helâlý bana haram olsun der de þart bulunursa üç talâk vâki olur. Ýki karýsýna siz bana haramsýnýz der de birisinin üç talâk, diðerinin bir talâk boþ olmasýný niyet ederse niyet ettiði gibi olur. Bununla fetva verilir. Tamamý Bezzâziye´dedir.

Her ikiniz bana haramdýr diyen bir adam her biriyle cimada bulunmakla yeminini bozmuþ olur. Vallâhi sizin ikinize yaklaþmam derse ikisiyle cimada bulunmadýkça yemini bozulmaz. Fark gizli deðildir. Cevhere´de þöyle denilmiþtir: "Bir kimse bir mecliste vallâhi sana yaklaþmayacaðým sözünü üç defa tekrarlarsa, tekrarý niyet ettiði takdirde ikisi birleþirler. Aksi takdirde îlâ bir, yemin üç olur. Meclis müteaddit ise îlâ da yemin de müteaddit olur.

ÝZAH


"Bir talâk vâki olur." Zahîre ile Bezzâziye´de böyle denilmiþtir. Bunun vechi þudur: bu ifade bu sözü bin defa tekrarlamaktan ibarettir. Tekrarlamýþ olsa yalnýz birinci talâk vâki olurdu. Çünkü bâin talâka bâin lahîk olmaz. Cima edilmeyen kadýnýn talâký bâbýndan az önce gecen; "Bir kimse cima ettiði karýsýna; sen defalarca boþsun yahut binlerce boyun derse üç talâk vâki olur." Ýfadesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o sarîhtir. Sarîh tekrarlanýrsa sarîha lahîk olur. Onun için de cimada bulunduðu karýsýna diye kayýtlamýþtýr. Zira iddet bâkidir. Nitekim orada izah etmiþtik.

"Sonra iki niyet ederek" yani sen haramsýn sözüyle iki talâký niyet ederse bir talâk vâki olur. Çünkü iki kelimesi mahz-ý adettir. Haram sözünün ona ihtimali yoktur. Meðerki kadýn cariye olsun. Çünkü cariye hakkýnda iki itibarî ferddir. "Bir talâk vâki olur." sözü Fetih sahibinin "Hiç bir þey vâki olmaz." sözüne rettir. Çünkü onun sözü kalem hatasýdýr. Ulemanýn ibârelerinde vâki olan ikiyi niyetin sahih olmamasýdýr. Üçü niyet etmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü sahihtir ve üçü tamamlamak için iki talâk vâki olur. Nitekim Hâniyye ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Nehir sahibi ise; "Hiç bir þey vâki olmaz." sözünü lâfzýyla olsa da niyetiyle bir þey olmaz þeklinde cevaplandýrmýþtýr. Düþün! Burada Cevhere´nin: "Birinci ile niyet ederse iki talâk vâki olur." sözüne ret cevabý vardýr. Nitekim þârih bunu sarîh bâbýnýn baþýnda söylemiþ, biz de bunun üzerine orada söz etmiþtik.

"Ýkinci ile yemin" yani îlâ niyet ederse niyet ettiði sahih olur. Çünkü bunda kendi nefsine þiddet gösterme vardýr. Zira bu sözle bir talâký niyet etse yahut onu mutlak býrakýp talâkayorumlansa -nitekim müftâbih olan da budur- bir þey vâki olmazdý. Çünkü bâindir. Bâin ise kendi misline lahîk olamaz. Nitekim geçmiþti. Anla!

"Üç talâk vâki olur." Çünkü muallak olursa bâin bâine lahîk olur. Zira o zaman ikinciyi birinciden haber yapmak doðru olamaz. Nitekim bâbýnda geçmiþti.

"Tamamý Bezzâziye´dedir." Ýbâresi þöyledir: "Bir adam iki karýsýna: siz bana haramsýnýz der de birinin üç, diðerinin bir talâk boþ olmasýný niyet ederse Ýmam-ý A´zam´a göre niyeti sahih olur. Fetva buna göredir. Bu adam ikisinden birisi hakkýnda talâký, diðeri hakkýnda yemini niyet ettim derse Ebû Yusuf´a göre kadýnlarýn ikisi de boþ düþer. Ýmam-ý A´zam´a Ýmam Muhammed´e göre ise niyetine göre olur. Bir adam üç karýsýna: siz bana haramsýnýz der de birinci kadýnýn üç talâkla boþ olmasýný ikinci hakkýnda yemini, üçüncüsü hakkýnda yalaný niyet ederse kadýnlar üç talâkla boþ olurlar. Bazýlarý bu kavlin Ýmam Ebû Yusuf´a ait olduðunu söylemiþlerdir. Ýmam-ý A´zam´la Ýmam Muhammed´e göre ne niyet ettiyse o olmak gerekir.

"Her biriyle cimada bulunmakla yeminini bozmuþ olur." Yani her ikisine îlâ yapmýþ sayýlýr. Ama fetva buna göre deðildir. Müftâbih kavle göre kadýnlarýn her biri bir talâk-ý bâinle boþ olur. H. Yani bu söz örfte talâktýr demektir.

"Fark gizli deðildir." Ve þudur: Allah Teâlâ´nýn ismi hörmetini çiðnemek ancak her ikisiyle cimada bulunmakla tahakkuk eder. Her ikiniz bana haramsýnýz sözünde îlâ tahrim kelimesinin mânâsý itibariyledir ve bu ikisinde de mevcuttur. Muhît´ten naklen Fetih´te böyle denilmiþtir. Bahýr ve diðer kitaplarda da bunun gibidir. Halebî diyor ki: "Fark þudur: bu adam her ikiniz bana haramdýr sözüyle kadýnlarý kendisine haram kýlmýþtýr. Ýkisini de haram kýlmak her birini ayrý ayrý haram kýlmaktýr. Ýkinize de yaklaþmam sözünde ise kendini ikisine birden yaklaþmaktan men etmiþtir. Binaenaleyh ikisiyle birden cima etmezse yemini bozulmaz. Bu farký Nehir sahibi yeminler bahsinde açýklamýþtýr."

"Tekrarý niyet ettiði takdirde" yani te´kidi niyet ederse birleþirler ve bir îlâ ile bir yemin meydana gelir. Hatta müddet içinde kadýna yaklaþmazsa kadýn bir talâk boþ olur. Yaklaþýrsa erkeðe bir kefâret lâzým gelir.

"Aksi takdirde" yani hiç bir þey niyet etmez yahut güçlük ve aðýrlaþtýrma niyet ederse -ki bu tekrar deðil yeniden baþlamaktýr- bir îlâ ile üç yemin hâsýl olur. Fetih´te böyle denilmiþtir. Kýyasa göre îlânýn da üç olmasý gerekir. Ki Ýmam Muhammed´in kavli de budur. Hatta dört ay geçer de kadýna yaklaþmazsa kadýn bir talâk bâin olur, sonra onun arkasýndan bir daha, sonra bir daha bâin olur. Meðerki kadýn cima edilmemiþ olsun. O zaman yalnýz bir talâk boþ olur. Ýstihsana göre ki Þeyhayn´ýn kavli de budur îlâ birdir. Binaenaleyh yalnýz bir defa vâki olur. Çünkü müddet birleþmiþ olunca men dahi birleþmiþ olur. Binaenaleyh îlâ tekerrüretmez ve kadýna yaklaþmakla bilittifak üç kefâret lâzým gelir. Çünkü bir þart bir çok yeminlere kâfidir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 22:14:18
HUL BÂBI



Hul´ lügatta gidermek mânâsýna gelir. Evliliði gidermek mânâsýnda bu þekilde kullanýlmýþ, baþka mânâlarda hal´ þeklinde kullanýlmýþtýr. Þer´an Bahýr´da belirtildiði gibi nikâh milkini kadýnýn kabulüne baðlý olarak hul´ lafzýyla veya o mânâda bir sözle gidermektir. Nikâh milkini kaydýyla fâsid nikâhtaki hul´, talaký bâinden ve dinden döndükten sonra yapýlan hul´ hariç kalmýþtýr. Çünkü hükümsüzdür. Nitekim Fûsul´de beyan edilmiþtir. Kadýnýn kabulüne baðlý olan kaydýyla talâký niyet ederek seni hul´ ettim demesi hariç kalýr. Çünkü talâk bâin olarak meydana gelir. Hukuku ýskat etmez. Çünkü hukuk buna baðlý deðildir. Ama mufâale bâbýndan kullanarak seni muhâlea ettim yahut emirle muhâlea ol der de mal söylemezse kadýn kabul ettiði takdirde bu hul´ olur, haklarý ýskat eder. Hatta kadýn bedeli almýþsa onu iade eder. Hâniyye.

Hul´ lafzýyla kaydý mal vermek þartýyla talâký tariften çýkarýr. Çünkü mal vermek þartýyla talâk hak ýskat etmez. Fetih. Veya o mânâda bir söz kaydýný ziyade etmesi mubâree sözü tarife girsin diyedir. Zira o da hukuku ýskat eder. Nitekim gelecektir. Bir de alýþ-veriþ sözleri tarife girsin diyedir. Zira bunlar da öyledir. Nitekim Suðra sahibi bunu sahihlemiþtir. Hâniyye sahibi ise muhâliftir. Böylece tarif talâk-ý ric´î ile boþanan bir kadýnýn hul´u sahih olacaðýný ifade etmiþtir.

ÝZAH

Musannýfýn hul´u îlâdan sonraya býrakmasý îlâda mal olmadýðý için o talâka daha yakýn sayýldýðýndandýr. Hul´ bunun hilâfýnadýr. Çünkü onda kadýn tarafýndan muaveza (bedel verme) manâsý vardýr. Bir de îlânýn esasý erkek tarafýndan gelen geçimsizliktir. Hul´ ise ekseriya kadýn tarafýndan gelen geçimsizlikle olur. Bu sebeple musannýf erkekten geleni kadýndan gelene tercîhan önce zikretmiþtir. Ýnâye.

"Hul´ lügatta gidermektir ilah..." Araplar hala´tün-na´le derler. Ayakkabýný çýkardým mânâsýna gelir. Kadýn kocasýna fidye vererek ayrýlýrsa buna muhâlea denir. Ýsim hul´dur. Bu kelime elbiseyi çýkarmaktan istiare edilmiþtir. Çünkü karý-kocadan her biri diðerinin elbisesi mesabesindedir. Hul´u yapýnca sanki her biri elbisesini çýkarmýþ gibi olur. Bunu Bahýr sahibi Misbah´dan nakletmiþtir.

"Çünkü hükümsüzdür." Zira fâsid nikâh milk-i müt´a ifade etmez. Talâk-ý bâinle ve dinden dönmekle ondan önce giderme iþi olmuþtur. Hul´da giderme kalmamýþtýr. Bahýr sahibi diyor ki: "Mehir sâkýt olmaz. Hul´dan sonra erkeðin dinden dönme halinde kadýný nikâha zorlama hakký kalýr. Nitekim Bezzâziye´de bildirilmiþtir."

Ben derim ki: Bu mutlak sözün zâhiri fâsid nikâhta mehrin sâkýt olmadýðýný gösterir. Velev ki cima´dan sonra olsun. Lâkîn Câmiü´l-Fûsuleyn´de þöyle denilmiþtir: "Kadýný nikâhý fâsidle alýr da onunla cima´da bulunursa mehri karþýlýðýnda hul´ yaptýðýnda bazýlarý mehrin sâkýtolduðunu söylemiþlerdir. Çünkü hul´ ibrâdan kinâye sayýlýr. O ibrâ için vaz´ edilmîþtir. Birtakýmlarý mehir sâkýt olmaz demiþlerdir. Çünkü hul´ hükümsüz kalýr. O ancak mevcud nikâhta sahihtir. Bahýr´da dahi þöyle denilmektedir: "Kadýný mal karþýlýðýnda muhâlea eder de sonra iddet îçinde hul´ yaparsa sahih olmaz. Nitekim Kýnye´de bildirilmiþtir." Lâkin þu iki mesele arasýnda fark göstermeye muhtaçtýr. Kadýný hul´dan sonra muhâlea ederse sahih olmaz. Hul´dan sonra mal mukabilinde boþarsa sahih ve vâkî olur. Ama mal vâcib olmaz. Biz bunu kinâyeler bahsînin sonunda zikretmîþtik.

Ben derim ki: Orada biz farký göstermîþtik. Fark þudur: Hul´ talâk-ý bâîndir. Bâin îse kendi gibi bâine lahîk olmaz. Mal karþýlýðýnda talâk sarîhtir. Binaenaleyh o hul´a lahîk olur. Burada mal vermek vâcîb olmamasý þundandýr: Çünkü mal kadýn kendisini ancak onunla kurtaracaksa o zaman lâzým gelir. Onun içindir ki hul´la talâký bâin meydana gelir. Kadýný hul´dan sonra mal karþýlýðýnda boþarsa bu talâk kadýnýn kendisîni kurtarmasýný ifade etmez. Zîra kurtulma iþi bundan önce hul´la olmuþtur. Onun içindir ki kadýný mal karþýlýðýnda boþar da sonra hul´ yaparsa malý vermesî lâzým gelir. Biz bu husustaki sözün tamamýný orada arz etmiþtik.

"Kadýnýn kabulüne baðlý olarak..." Bahýr sahibi diyor ki: "Mal vermek þartýyla yahut muhâlea sözüyle yapýlan hul´da kadýnýn kabulü mutlaka lâzýmdýr." Tatarhâniyye´de dahi þöyle denilmiþtir: "Bir adam karýsýna: Þu haneye girersen seni bin dirheme muhâlea ettim der de kadýn o haneye girerse bin dirheme talâk vâki olur. Bu sözle kadýn girerken kabul ettiyse demek istemiþtir." Bundan anlaþýlan þarttan önce kabulün sahih olmamasýdýr. Nitekim ileride söyleyeceðiz.

"Seni hul´ ettim demesi hariç kalýr ilah..." Yani seni hul´ ettim deyip mal zikretmezse hul´ olmaz. Çünkü hul´ ne zaman mal þartýyla yapýlýrsa kadýnýn kabul etmesi lâzým gelir. Nitekim az yukarýda söyledik.

"Talâký nîyet ederek" Diye kayýdlamasý zâhir rivâyete göredir. Çünkü bu kinâyedir. Onun için ya niyet yahut halin delâleti lâzýmdýr. Lâkin göreceðiz ki bu söz çok kullanýlmakla sarîh gibi olmuþtur.

"Hukuku ýskat etmez." Yani evliliðe aid haklarý ýskat etmez. Bunlarýn beyaný gelecektir.

"Seni muhâlea ettim ilah..." Yerine zikredilmesi veya "Seni muhâlea ettim demesi bunun hilâfýnadýr" Cümlesini kullansa daha iyi olur ve tarîfin hukuku ýskat eden hul´a mahsus olduðunu gösterirdi. Mal zikretmeksizin kadýna seni hul´ ettim demesine þer´an hul´ adý verilemez. O bir talâk-ý bâindir, kadýnýn kabulüne baðlý deðildir. Beraberinde mal zikretmesi yahut hul´un mufâale bâbýndan veya emirle yapýlmasý bunun hilâfýnadýr. Zira kadýnýn mutlaka kabul etmesi lâzýmdýr. O kadýn tarafýndan bir muâvezadýr. Nitekim gelecektir.

Zâhire bakýlýrsa mufâale bâbýndan seni muhâlea ettim demesî ancak mehrin sukutu içinkabule baðlýdýr. Bu sözle talâk vâki olmak için kabule baðlý deðildir. Zira talâkýn vukuu hususunda seni muhâlea ettim sözüyle seni hul´ ettim sözü arasýnda fark görülmemektedîr. Ýleride bunu te´yîd eden sözler gelecektir. Düþün! Mal vermek þartýyla talâk da hul´ hükmündedir. Binaenaleyh onda da kabul þarttýr. Velevki hul" adý verilmesin. Bu izahtan anlaþýlýr ki, mal zikredilirse seni hul´ ettim ile seni muhâlea ettim sözleri arasýnda fark yoktur ve kadýnýn kabulüne baðlý olan her þeye hul´ denilmez. Hul´ lafzýyla yapýlan her þey kabule baðlý deðildir, haklarý ýskat etmez.

T E N B Ý H : - Tatarhâniyye´de ve diðer kîtablarda þöyle denilmektedir: "Mutlak olan hul´ lafzý bedel vermek þartýyla talâka yorumlanýr. Hatta bir adam baþkasýna: Benim karýmý hul´ et der de bedelsiz hul´ ederse sahih olmaz."

"Muhâlea ol ilah..." Karýsýna kendini hul´ et derse dört vecih meydana gelir.

1) Ya kendini þu kadara hul´ et der de kadýn hul´ eder. Bu sarîhtir. Velev ki kocasý sonunda cevaz verdim yahut kabul ettim demesin. Muhtâr kavil budur.

2) Yahut kendini malla hul´ et der mikdarýný söylemez. Yahut dilediðin kadarla der. Kadýn da kendimi þu kadara hul´ ettim þeklinde cevap verir. Zâhir rivâyete göre burada kocasý kabul etmezse hul´ tamam olmaz.

3) Yahut hul´ ol der baþka bir þey söylemez. Kadýn da hul´ yapar. Bu Ebû Yusuf´a göre hul´ olmaz. Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre bedelsiz olarak boþ düþer. Ulemadan bir çoklarý bu kaville amel etmiþlerdir.

4) Yahut malsýz hul´ yap der kadýn da yapar. Burada kadýnýn sözüyle hul´ tamam olur. Meselenin tamamý Câmiu´l-FûsuIeyn´dedir. Bir misli de Hâniyye´dedir.

Gizli deðildir ki, þârihin söylediði üçüncü vecihdir. Hâniyye sahibi geçen hilâfý zikretmiþ ve bir çok ulemanýn Ýmam Muhammed´in kavliyle amel ettiklerini söylemiþtir. Þu halde Hâniyye´deki ifade þârihin ona nisbet ettiðinden baþkadýr. Evet, Hâniyye´de þöyle denilmîþtir: "Erkek seni muhâlea ettim der de kadýn bunu kabul ederse kadýna borcu olan mehirden beraet eder. Kadýna verecek mehir borcu yoksa kadýn ondan aldýðýný kendisine iade eder." Hâkim-i Þehid de böyle demiþtir. Ýbnü´l-Fadl da bununla amel etmiþtir. Bu bizim imam Ebû Yusuf´tan naklettiðimiz: "Hul´ ancak bedelle olur." sözünü te´yid eder. Lâkin söz götürür. Bundan sonra bahsedeceðiz.

"Çünkü mal vermek þartýyla talâk hak ýskat etmez." Yani mu´temed kavle göre mehri ýskat etmez. Nitekim bunu musannýf söyleyecektir. Evet, nafakayý ýskat eder. Velev ki takdir edilmiþ nafaka olsun. Nitekim gelecektir.

"Nitekîm gelecektir." Bu musannýfýn: "Hul´ ve mubaree her hakký ýskat eder ilah..." dediði yerde gelecektir.

"Zira bunlar da öyledir." Yani bunlar da hukuku ýskat eden hul´dur. Bahýr. Ýmâdiyye´de þöyle denilmiþtir: "Mültekaf´ta beyan edildiðine göre bir kimse karýsýna nefsini sana sattým der de mal zikretmezse kadýnýn satýn aldým demesiyle aldýðý mehir karþýlýðý talâk vâki olur. Kadýn bu mehri kocasýna iade eder. Mehrinî almamýþsa kocasýnýn zimmetindeki borç sâkýt olur."

"Hâniyye sahibi muhâliftir." O þöyle demiþtir: "Sahih olan þudur: Alýþveriþ lafzýyla yapýlan hul´ mehirden berâet icab etmez Meðerki zikredilsin." Bu söz götürür ki biz ondan ileride bahsedeceðiz.

METÝN

Hâcet zamanýnda yani karý-koca anlaþamayýp geçimsizlik zuhurunda mehir olmaya yarayan malla hul´ yapmakta bir beis yoktur. Burada aksikülli yoktur. Çünkü on dirhemden aþaðý malla, kadýnýn elindeki parayla, koyununun karnýndaki kuzu ile hul´ yapmak sahihtir. Aynî aksikülliyi câiz görmüþtür. Hul´un þartý talâkýn þartý gibidir. Sýfatýný musannýf þu sözüyle ifade etmiþtir. Hul´ erkek tarafýndan yemindir. Çünkü talâký mal kabulüne tâlikten ibarettir. Binaenaleyh kadýnýn kabulünden önce erkeðin bundan dönmesi sahih deðildir.

ÝZAH

"Geçimsizlik zuhurunda..." Kuhistânî´de Tahâvî þerhinden naklen þöyle denilmektedir: "Sünnet þudur: Karý-koca arasýnda geçimsizlik oldu mu her ikisinin aileleri toplaþarak onlarýn aralarýný bulmalýdýrlar. Uzlaþmazlarsa talâk ve hul´ câiz olur." T. Âyette zikredilen hüküm de budur. Fetih sahibi bunu bâbýn sonunda izah etmiþtir.

"Mehir olmaya yarayan malla" sözü hul´da bedel þarttýr mânâsýný îham etmektedir. Halbuki biliyorsun bir adam karýsýna: Seni muhâlea ettim der de kadýn kabul ederse hul´ tamam olur. Bedel zikri þart deðildir. Bahýr sahibi bununla Fetih sahibine itirazda bulunmuþtur. Çünkü Fetih sahibi tarifte bedeli zikretmiþ, sonra þöyle demiþtir: "Meðerki kadýnýn hul´la sâkýt olan mehri bedeldir. Binaenaleyh hul´ bedelden hâli deðildir denilsin." En iyisi Kenz ve diðer kitablardaki gibi: "Mehir olmaya yarayan her þey hul´ bedeli de olabilir." demektir. Çünkü bunun mânâsý hul´da mehir olmaya yarayan bir bedel zikredilirse sahih olur demektir. ileride göreceðiz ki hul´da verilen karþýlýk mal bâtýl olursa kadýn meccanen talâký bâinle boþ olur.

"Burada aksi külli yoktur." Binaenaleyh mehir olmaya yaramayan her þey hul´ bedeli de olamaz, denilemez. Çünkü bazý mehir olmaya yaramayan þeyler hul´ bedeli olabilir. Nitekim kitabýmýzýn misâllerinden anlaþýlýyor. Þu halde külli kazýyye doðru deðildir. Evet, aksi mûcibe-i cüz´iyye olarak sâdýktýr. Meselâ hul´ bedeli olabilen þeylerin bazýsý mehir olur denilebilir.

"Aynî aksi külliyi câiz görmüþtür." 0 bu hususta Gâyetü´l-Beyân´ýn þu sözüne uymuþtur: "Bu kaide müttariddir, külli olarak in´ikâs eder. Çünkü küllinin muttarid olmasýndan maksad kýymeti haiz mal olmasý ve tamamlanmasý gereken bilinmez tarafý bulunmamasýdýr. On dirhemden az mal ise bu mesabededir. Aksi küIIinin bir þekli de kýymeti haiz olmayan mal yahut tamamlanmasý gereken bilinmez tarafý bulunandýr. On dirhemden az olan mal kýymeti haizdir, bilinmeyen tarafý yoktur. Binaenaleyh ne tard-ý külliye ne de aksine sual vârid olamaz." Nehir sahibi diyor ki: "Þüphesiz mutlak salahiyet kâmil olandýr. Kemmiyyetten hali kýymeti haiz mutlak malýn mehir olabilmesi ise memnu´dur. Onun için de muhakkýk âlimler külli olarak in´ikâsýný kabul etmemiþlerdir."

"Talâkýn þartý gibidir" ki, o da kocanýn ehliyeti kadýnýn müneccez veya milke muallâk talâka mahal olmasýdýr. Hul´un rüknü ise Bedâyý´da denildiði gibi mal karþýlýðýnda yapýlýyorsa icab ve kabuldür. Çünkü bedel þartýyla talâk akdidir. Kabul bulunmaksýzýn ayrýlýk vâki olmadýðý gibi bedel de hak edilmez. Ama kocanýn seni muhâlea ettim deyip bedeli zikretmemesi ve bununla talâk niyet etmesi bunun hilâfýnadýr. Kadýn kabul etmese de talâk vâki olur. Çünkü bu bedelsiz talâkdýr. Kabule ihtiyacý yoktur . Þürunbulâliyye´de dahi bâbýn sonunda Hâniyye´den naklen böyle denilmîþtir. Zâhirine bakýlýrsa mal zikredilmediði takdirde kabule baðlý olmamasý hususunda seni muhâlea ettim sözüyle seni hul´ ettim sözü birbirine müsavîdir. Bu yukarýda gecenin zâhirine muhâliftir. Meðerki þöyle denilsin Mufaale bâbýndan kullanýlan sözün kabule baðlý olmasý haklarý ýskat etmek için þarttýr. Seni hul´ ettîm demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bir þey ýskat etmez. Velevki kabulle beraber olsun.

Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Erkek seni muhâlea ettim der de kadýn kabul ederse talâk-ý bâin vâki olur. Kadýn kabul etmese dahi öyledir. Çünkü talâk seni muhâlea ettim sözüyle meydana gelir." Yine Haniyye´de þu ifade vardýr: "Seni þu kadara muhâlea ettim der de ma´lum bir mal söylerse kadýn kabul etmedikçe talâk vâki olmaz. Nitekim seni bin dirheme boþadým dese hüküm budur." Yani bu kabule muallaktýr demek istiyor. Ama mal zikretmezse ma´nen kabule muallak olmaz ve kadýn kabul etmese de talâk vâki olur.

"Çünkü talâký mal kabulüne tâlîktan ibarettir." Bedâyý´da böyle açýk-lanmýstýr. Onun için Hânîyye sahibi: "Seni þu kadara muhalea ettîm der de ma´lum bir mal söylerse, kadýn kabul etmedikçe talâk vâki olmaz. Nitekîm seni bin dîrheme boþadým derse kadýn kabul etmedikçe talâk vâki olmaz." demiþtir. Bâbýn sonunda gelecek ilk fer´î mesele bunun üzerine teferru´ etmektedir. Onu orada izah edeceðiz.

"Erkeðin bundan dönmesî sahih deðildir ilah..." Yani hul´a kocasý baþlayarak seni bin dirheme muhâlea ettim derse bundan dönmeye hakký yoktur. Kezâ bunu feshe ve kadýný kabulden men etmeye dahi hakký yoktur. Ama þarta tâlika ve bir vakte izafe etmeye hakký vardýr. Meselâ Zeyd gelirse seni þu kadara muhâlea ettim yahut seni yarýn veya ay baþýndanþu kadara muhâlea ettim diyebilir. Kadýnýn bunu Zeyd geldikten sonra veya izafe ettiði vakit geldikten sonra kabule hakký vardýr. Çünkü bu söz þart veya vakit bulunduðu an boþamaktýr. Kadýnýn bundan önce kabul etmesi hükümsüz olur. Bedâyý´.

METÝN

Kendisine muhayyerlik þartý koymasý dahi sahih deðildir. Hul´ meclise yani erkeðin meclisine münhasýr deðildir. Ama kadýnýn kabulü hul´u duyduðu meclise münhasýrdýr. Kadýn tarafýndan malla muâveza (bedel verme) dýr. Binaenaleyh erkek kabul etmeden kadýnýn sözünden dönmesi sahihtir. Kadýnýn kendisi için muhayyerliði þart koþmasý da sahihtir. Velev ki üç günden fazla olsun. Bahýr. Satýþ gibi hul´ da meclise münhasýrdýr.

ÝZAH

"Hul´ meclise münhasýr deðildir." Binaenaleyh kadýn kabul etmeden er-keðin meclisinden kalkmasýyla bâtýl olmaz. Bedâyý´.

"Ama kadýnýn kabulü ilah..." Burada þöyle denilebilir: Bu mesele hul´un kadýn tarafýndan muâveza olmasýnýn fer´lerindendir. Þu halde evlâ olan bunu oraya býrakmaktý. Bedâyý´ýn ibâresi þöyledir: "Kadýnýn mevcud olmasý þart deðildir. Bilâkis hul´ meclisten öteye baðlýdýr. Hatta kadýn gaibte olur da kulaðýna gelirse kabul edebilir. Lâkin bulunduðu mecliste kabul edecektir. Çünkü onun tarafýndan hul´ muavezadýr."

"Kadýn tarafýndan muâvezadýr." Cümlesi "Erkek tarafýndan yemindîr." Cümlesinin üzerine mâtuftur. Yani kadýn talâka mâlik deðildir. Talâk erkeðin milkidir. O da onu þarta talik etmiþtir. Talâkýn tâlika ihtimali vardýr. Fakat dönmeye ve muhayyerlik þartýna ihtimali yoktur. Þart bâtýl olur, talâk bâtýl olmaz. Meclisle de mukayyed deðildir. Fakat kadýn tarafýndan hul´ mal muâvezasýdýr. Çünkü malý bedel karþýlýðýnda temlîktir. Binaenaleyh satýþ ve emsali gibi bunda da mal muâvezasý hükümlerine riayet olunur. Nitekim Bedâyý´da bildirilmîþtir.

"Kadýnýn sözünden dönmesi sahihtir." Yani hul´a kadýn baþlamýþ meselâ kendimi senden þu kadara hul´ ettim demiþse, kocasý kabul etmeden bu sözden dönebilir. Kadýnýn ve keza kocasýnýn meclisten kalkmasiyle de hul´ bâtýl olur. Meclisin ötesine tevakkuf etmez. Meselâ kocasý gaib ise duyduðu anda kabul etse sahih olmaz. Tâlik ve izafesi de sahih deðildir. Bedayý´.

"Kadýnýn kendisi için muhayyerliði þart koþmasý da sahihtir." Meselâ erkek üç gün muhayyer olman þartýyla seni þu kadara muhâlea ettim der de kadýn kabul ederse Ýmam-ý A´zam´a göre þart câizdir. Hatta bu müddet zarfýnda kadýn kendini ihtiyar ederse talâk vâki, mal vâcib olur. Reddederse talak da vâki olmaz, mal da icab etmez. Ýmameyn´e göre muhayyerlik þartý bâtýldýr. Talâk vâki, mal da lâzým olur. Bedâyý´. Bahýr sahibi diyor ki:

"Muhayyerlik þartýyla kayýdlamasý þundandýr: Zira hul´da ve feshe ihtimali olmayan herakîdde görme muhayyerliði sâbit olmaz. Nitekim Fusul´de belirtilmiþtîr. Fakat hul´un bedelinde kusur muhayyerliði fazla kusurda sâbittir. Fazla kusurdan murad o malýn derecesini iyiden ortaya indîren, ortadan da kötülüðe düþürendir. Az olan kusurda görme muhayyerliði yoktur.

"Velev ki üç günden fazla olsun." Yani satýþýn hilâfýnadýr demek istiyor. Çünkü satýþta muhayyerlik þartý kýyasa muhâliftî. Zira o temlîklerdendir. Meselenin tamamý Keþif´den naklen Bahýr´dadýr. Karý-koca hul´u mutlak olarak yaparlar, yani müddet zikretmezlerse, sadece kadýnýn bulunduðu mecliste muhayyerlik hakký olmasý gerekli. Bu hüküm satýþta mutlak býraktýklarý halden çýkarýlýr. Bahýr. Ama söz götürür. Çünkü Bahýr sahibi mutlak muhayyerliði söylemek istiyorsa þöyle denilir: Onun satýþta sâbit olmasý akidden sonra olmasý ile mukayyeddir. Akid esnasýnda ise satýþ fâsîd olur. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. O zaman kadýnýn hul´u kabulünden sonra zikredilmesinin bir faydasý yoktur. Çünkü hul´ tamam olduktan sonra artýk feshe ihtimali yoktur. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Muhayyerliði kabulden önce zikrederse satýþa kýyas sahih olmaz. Çünkü onda sâbit deðildir. Meðerki þöyle denilsin: Satýþda sabit deðildir. Çünkü o fâsid þartlarla bozulmaz. Hul´ bunun hilâfýnadýr. Lâkin satýþda sâbît olsa meclise münhasýr olarak sâbit olurdu. Nitekim akidden sonra sâbît olursa hüküm budur. Hul´da da öyledir. Meclisi aþmaz. Düþün!

"Hul´ da meclise münhasýrdýr." Binaenaleyh hem kadýnýn hem erkeðin meclisten kalkmalarýyla bâtýl olur. Nitekim yukarýda geçti.

METÝN

F A i D E:
- Kadýnýn kabul ederken hul´u mânâsýyle bilmesi þarttýr. Çünkü muâvezadýr. Talâk, köle âzâdý ve tedbir bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunlar ýskattýr. Iskat bilmeden de sahih olur. Mal þartiyle âzâd meselesinde köle tarafý talâkda kadýn tarafý gibidir.

Hul´; Alýþ-veriþ, talâk ve mubâree sözleriyle olur. Senin nefsini veya talâkýný sattým yahut seni þu kadara boþadým veya seninle mubâree yaptým yani senden ayrýldým gibi sözler ki, kadýn kabul ederse hul´ sahih olur.

ÝZAH

"Mânâsýyle bilmesi þarttýr ilah..." Kocasý Arapça olarak: Senden mehirle ve iddet nafakasýyla hul´ oldum demeyi kadýna dikte eder de kadýn bunun mânâsýný bilmezse yahut seni iddet nafakasýndan ibrâ ettim dîye söylemesini dikte ederse, esah kavle göre câiz olmaz. Çünkü tefvîz tevkil gibidir. Tevkil âncak vekilin ilmiyle tamam olur. Nafaka iddeti ile mehirden ibrâ ýskat olsa da feshe ihtimali olan ýskattýr. Binaenaleyh bunda satýþ þübhesi vardýr. Satýþda ve bütün muâvezalarda bilmek mutlaka lâzýmdýr. Bu suret çok defa vâki olur. Fetih.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa murad hul´un sahih olmasý, bedelin lâzým gelmemesidir. Çünkü kadýnýn hul´un mânâsýný bilmemesi hakkýnýn sâkýt olmamasý hususunda özürdür. Bundan kabul ederse boþ düþmemesi de lâzým gelmez. Düþün! Þu da var ki zamanýmýzýn ekseri kadýnlarý hul´un mûcebi hukuku ýskat olduðunu bilmezler. Kadýn kocasýndan kendisini hul´ etmesini ister de kocasý seni muhalea ettim cevabýný verir ve kadýn buna razý olursa acaba sýrf bununla kadýnýn mehri sâkýt olur mu olmaz mý? Bunu açýklayan görmedim. Ulemanýn bülûð muhayyerliðinin sukûtu hakkýnda söylediklerine bakýlýrsa kadýn bilmemekle mâzûr sayýlmaz. Þirket bâbýnda göreceðiz ki mufâveza ancak mufâveza lafzýyla sahih olur. Velev ki mânâsýný ikisi de bilmesinler.

"Iskat bilmeden de sahih olur." Yani sadece kazaen sahih olur. Nitekim bunu talâk bâbýnda söylemiþti. Rahmetî.

"Köle tarafý ilah..." Nikaye´de ve onun Kuhistânî þerhinde þöyle denilmiþtir: "Âzâd olma meselesinde köle ile cariye hul´da kadýn gibidirler. Köle sahibi koca mesabesindedir. Hatta köle sahibine: Kendimi senden þu kadara satýn aldým derse sahibi kabul etmeden bu sözden dönebilir. Fakat sahibi nefsini sana þu kadara sattým derse dönmeye hakký yoktur. Sen muhayyerlik þartýný ve meclise mahsus olma iþini de buna kýyas et!" T. Bunun hâsýlý þudur: Mal karþýlýðýnda köle âzâdý köle tarafýndan muâvezadýr ve kadýn tarafýndan hul´ gibidir. Binaenaleyh köle tarafýndan muâveza hükümleri itibar olunur. Sahibinin tarafý bunun hilâfýnadýr. O koca mesabesindedir. Binaenaleyh onun hakkýnda bu hükümler aksine olur.

"Talâkta kadýn tarafý gibidir." sözünden murad hul´dur. Çünkü sözümüz hul´dadýr. Þârihin buna talâk demesi kinâye ile talâk olduðu içindir.

"Hul´ ilah..." Cevhere´de þöyle denilmiþtir: "Hul´un lâfýzlarý beþ olup onlar da: Seni muhâlea ettim, seni bâin kýldým, seni mubaree ettim, senden ayrýldým ve kendini bin dirheme boþa sözleridir." Musannýfýn söylediði alýþ-veriþ sözleri de bunlara ziyade edilir.

"Senin nefsini sattým." Suðra´dan naklen yukarýda geçmiþti ki, bu sözün hukuku ýskat ettiði sahihlenmiþtir.

"Veya talâkýný sattým." Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Erkek: Sana talâkýný mehrin mukabilinde sattým der de kadýn kendimi boþadým cevabýný verirse, mehri mukabilinde ondan bâin olur. Bu söz satýn aldým demesi gibidir. Bazýlarý talâkýn ric´î olacaðýný söylemiþlerdir. Fakat birinci kavil esahdýr. Kocasý sana bir talak sattým der de kadýn satýn aldým cevabýný verirse meccanen bir talâk-ý ric´î meydana gelir. Çünkü bu söz sarîhtir." Hâniyye sahibi ikinciyi bedeli zikretmediyse diye kayýdlamýþ, sonra þunlar söylemiþtir: "Nefsini sana sattým der de kadýn satýn aldým cevabýný verirse bir talâk-ý bâin meydana gelir. Çünkü talâký satmak onu temlik etmektir. Bedeli zikretmeyince seni boþadým demiþ gibi olur ve talâk-ý ric´î meydana gelir. Ama kadýnýn nefsini satmak nefsi kadýna temlîk olur. Nefse mâlik olmak ise ancakbâinle hâsýl olur. Böylece talâk-ý bâin meydana gelir." Bu gösterir ki sana bir talâký þu kadara sattým sözüyle dahi bir talâk-ý bâin meydana gelir.

"Yahut seni þu kadara boþadým." Bu söz mal mukabilinde talâk mehri ýskat ettiðine göredir. Ama mutemed olan kavil bu deðildir. Nitekim ileride gelecektir. H. Yani "Yukarýda geçti ki murad hul´un haklarý ýskat etmesidir. Mal karþýlýðýnda talâk ise bu kabîlden deðildir." diyecektir.

METÝN

Hul´un hükmü: Onunla vâki olan talâkýn velev ki malsýz yapýlsýn kezâ sarîh sözle mal karþýlýðýnda yapýlan talâkýn bâin olmasýdýr. Bunun semeresi bedelin bâtýl olduðu yerdir. Nitekim gelecektir. Hul´ kinâye lâfýzlardandýr. Binaenaleyh kinâyelerde muteber olan talâk karineleri onda da muteberdir. Lâkin fesh olduðuna hüküm verilirse geçerli olur. Çünkü içtihad götüren bir yerdir. Bazýlarý içtihad götürmeyen yerlerden olduðunu söylemiþlerdir. Bir kimse karýsýna hul´ yapar da sonra ben bununla talâký niyet etmedim derse, bedel zikrettiði takdirde kazaen dört surette tasdik olunmaz. Aksi takdirde hul´ ve mubâree lâfýzlarýyla yapýlmýþsa tasdik edilir. Çünkü bu iki lâfýz kinâyedirler. Karine de yoktur. Satýþ ve talâk lâfýzlarý böyle deðildir. Çünkü zâhirin hilâfýnadýr. Burada niyetin þart kýlýndýðýna iþaret vardýr ki, zâhir rivâyet de o dur. Þu kadar var ki ulema burada niyetin þart olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü çok kullanýlmak suretiyle bu kelime sarîh gibi olmuþtur. Nitekim Muhît´in talâkýn daðýnýk meselelerinden naklen Kuhistânî´de böyle denilmiþtir.

ÝZAH

"Velev malsýz yapýlsýn." Bu hul´ lâfzýyla yahut nefsini sattým lâfzýyla yapýldýðýna göredir. Talâký yahut talkayý sattým der de bedel zikretmezse bunun hilâfýnadýr. Çünkü yukarýda gördüðün gibi bununla bir talâk-ý ric´î meydana gelir.

"Mal karþýlýðýnda yapýlan talâk" dan murad ibraya da þâmildir. Hatta kadýn: Beni boþaman þartýyla seni sende olan alacaklarýmdan ibrâ ettim der de boþarsa kendisi berî olur, kadýn da talâk-ý bâinle boþ düþer. Ama kadýnýn: Sende olan alacaðýmý tehir etmem þartýyla beni boþa demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü tehir etmek mal deðildir. Mâlum bir sýnýrý varsa ona tehir sahihtir, yoksa sahih olmaz. Talâk mutlak surette ric´î olur. Bunu Bezzâziye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Fetih´de bu bâbýn sonunda þöyle denilmektedir: "Bir adam karýsýna: Beni kadýnlarýn adamlar üzerinde olan bütün haklarýndan ibrâ et der de kadýn ibrâ eder arkacýðýn´dan kocasý: Seni boþadým derse, kadýn da cima" edilmiþse bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü bedel karþýlýðýdýr. Kadýn kocasýnda olan her hakkýna karþý onunla hul´ yaparsa iddet içinde kendisine nafaka vardýr. Zira hul´ halinde kadýnýn hakký yoktu. Böylece anlaþýlýr ki, kadýnýn erkekteki bütün alacaklarý ve kadýnlarýn erkekler üzerindeki bütünalacaklarý nâmýna yapýlan hul´ sahihtir. Bu söz kadýnýn o andaki haklarýna yorumlanýr."

Ben derim ki: Evet, kadýn hul´dan önce ve sonra kadýnlarýn erkekler üzerindeki bütün haklarýndan derse nafaka sâkýt olur. Nitekim Bezzâziye´de belirtilmiþtir. Tamamý ileride gelecektir. Kadýna çocuk nafakasýndan ibrâ etmesi þartýyla yapacaðý hul´ dahi ileride gelecektir.

"Bunun semeresi" yani talâký mal karþýlýðý diye kayýdlayýp hul´u kayýd-lamamasýnýn semeresi bedelin bâtýl olduðu yerde kendini gösterecektir. Nitekim göreceðiz ki kadýný þarab veya domuz yahut ölü eti karþýlýðýnda boþarsa hul´da talâk-ý bâin, talâkda talâk-ý ric´î meydana gelir. Bedel bâtýl olduðu için bunlarýn ikisi de meccanen vâki olurlar. Bedel bâtýl olunca hul´ lâfzý kalýr. Onunla da bir talâk-ý bâin meydana gelir. Veya talâk lâfzý kalýr, onunla talâk-ý ric´î vâki olur. Çünkü sarîhtir. Hul´la deðil de talâkla bâin vaki olmasýndan mal zikretmek þart olmasaydý onunla kayýdlamanýn bir semeresi olmazdý. Lâkin semereyi anlatýrken sözü sadece bedelin bâtýl olmasýna münhasýr býrakmak söz götürür. Çünkü bedeli hiç zikretmemek dahi bunun gibidir. Düþün! Hul´un bütün haklarý ýskat etmesine, mal karþýlýðýnda talâkýn ise ýskat etmemesine gelince: Bu malla kayýdlamanýn semeresi deðildir.

"Hul´ kinâye lâfýzlardandýr." Çünkü elbiseden veya hayýrdan yahut nikâhtan soyunma mânâlarýna ihtimallidir Mubâree de onun gibidir. Inâye.

"Binaenaleyh kinâyelerde muteber olan..." Onda da muteberdir. Yani bir talâk-ý bâin meydana gelir. Üçü niyet ederse üç talâk da olur. Ýkiyi niyet ederse bir talâk-ý bâin meydana gelir. Hâkim´in Kâfisi.

"Talâk karineleri" talâk müzakeresi ve talâký istemek gibi þeylerdir Dürr-ü Müntekâ´da: "Mal koymak kýymeti hâiz olmasa da karinelerdendir." denilmiþtir. T.

"Fesh olduðuna hüküm verilirse..." Nitekim Hanbelîlerin kavli budur Onlara göre hul´ ile talâk vâki olmaz. O feshtir. Talâký niyet etmemek þartýyla onun sayýsýný azaltmaz. Bahýr.

"Çünkü içtihad götüren bir yerdir." Yani sahih bir içtihadýn yeridir. Þu mânâya ki onda içtihad etmek câizdir. Çünkü kitap ve meþhur sünnete muhâlif olmadýðý gibi icma´a da muhâlif deðildir. Zira müçtehidin reyince bunlardan birine muhâlif olursa içtihad götüren yer olmaz. Hatta câiz olduðuna kâil olan bir hâkim onunla hükmetse geçerli olmaz. Nitekim yerinde anlatýlmýþtý. Bundan sonraki bâbýn baþýnda Fetih´den naklen bunun izahý gelecektir. Þüphesiz ki geçerli olur sözünden murad meselemizde Hanbelî bir hâkimin hükmüdür. Hanefî hâkimin hükmü deðildir. Çünkü onun mezhebine muhâlif hüküm vermesi bir kavle göre sahih ise de bu zamanda bil ittifak sahih olmaz. Çünkü sultan hakimlerini mezhebimizin sahih hükümleriyle kayýdlamýþtýr. Binaenaleyh muhâlif mezheb þöyle dursun zayýf bir kaville verdiði hüküm bile geçerli olamaz.

"Kazaen tasdik olunmaz." Ama diyaneten tasdik olunur. Çünkü Allah Teâlâ onun kalbini bilir. Ancak kadýnýn o adamla beraber yaþamasý câiz deðildir. Çünkü kadýn hâkim gibidir. O adamýn yalnýz zâhirini bilir. Bunu Mebsût´tan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Dört surette" Yani hul´, alýþ-veriþ, talâk veya mubâree sözleriyle ya-pýldýðýnda tasdik olunmaz.

"Satýþ ve talâk lâfýzlarý böyle deðildir." Çünkü onlar sarîhtirler. Lâkîn satýþ kelimesinin sarîh olmasý, meselâ nefsini sattým veya talâkýný sattým demesi kelimenin bu mânâya delâleti kesindir, ondan ayrýlmaz mânâsýnadýr. Çünkü burada satýþ milki yeminin elden gitmesidir. Bundan da kesinlikle milki müt´anýn elden gitmesi lâzým gelir. Nitekim musannýf bunu Minah´da söylemiþtir. Düþün! Talâkýn sarîh olmasý ise zâhirdir. Velev ki hükmü ancak mal zikredildiði takdirde hul´ hükmü olsun. Çünkü sözümüz mal karþýlýðý olmadýðý zaman bununla talâk-ý ric´î meydana gelmesindedir. Kelime sarîh olduðu için ben bununla talâk, murad etmedim demesi tasdik edilmez.

"Burada niyetin þart kýlýndýðýna iþaret vardýr." Yani diyâneten bu sözle talâk vâki olmak için niyetin þart kýlýndýðýna iþaret vardýr. Mal zikretmek gibi bir karine yoksa kazaen vâki olmasý için de þarttýr. Nitekim diðer kinâyelerde hüküm budur.

"Burada" Yani hul´ lafzýnda niyet þart olmadýðýný söylemiþlerdir. Bahýr´da Bezzâziye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Mubâree dahi böyle olursa yani talâk mânâsýnda daha çok kullanýlýrsa niyete muhtaç olmaz. Velev ki kinâyelerden sayýlsýn. Aksi takdirde onda ve diðer kinâyelerde niyet aslý üzere þart olarak kalýr." Bu sözde mubâree kelimesinin örfen talâk mânâsýnda daha fazla kullanýlmadýðýna iþaret vardýr. Hul´ böyle deðildir. O havas olsun avam olsun herkesçe meþhurdur.

METÝN

Geçimsizlik erkekten geliyorsa hul´ karþýlýðýnda bir þey almak tahrimen mekrûh olur. Kadýnýn kocasýndaki alacaklarýndan onu ibrâ etmesi de buna ilhak edilir. Fakat geçimsizlik kadýndan gelirse bir þey almasý mekrûh olmaz. Velev ki erkekten de gelsin. En muvafýk kavle göre velevki kadýna verdiðinden daha çok alsýn. Fetih. Þümunnî fazla almanýn mekrûh olduðunu sahihlemiþtir. Mültekâ sahibinin beis yoktur tâbirini kullanmasý kerâhetin tenzihî olduðunu ifade eder. Bununla iki kavlin arasý bulunmuþ olur. Kadýný hul´ yapmaya kocasý zorlarsa mal lâzým gelmeksizin boþ olur. Çünkü malýn lâzým gelmesi ve sukutu için rýza þarttýr. Hul´ bedeli teslim etmeden kadýnýn elinde helâk olur veya sahibi çýkarsa bedel kýyemiyattan olduðu takdirde kýymetini, misliyattan olduðu takdirde mislini vermek kadýna borç olur. Çünkü hul´ fesh kabul etmez.

ÝZAH

"Bir þey almak tahrimen mekrûh olur." Yani az olsun çok olsun almasý mekrûhtur. Hak þudur ki, geçimsizlik erkektense almak kesin olarak haramdýr. Çünkü Teâlâ Hazretleri: "Ondan bir þey almayýn." buyurmuþtur. Þu kadar var ki, alýrsa o mala haram bir sebeple mâlik olur. Tamamý Fetih´dedir. Ancak Bahir sahibinin Su´yûtî´nin Dürr-ü Mensûr´undan naklettiðine göre Ýbn-i Cerir bu âyet hakkýnda Ýbn-i Zeyd´den, sonra ruhsat vererek: "Eðer karý-kocanýn Allah´ýn emirlerini tutamayacaklarýndan korkarsanýz kadýnýn fidye vermesinde ikisine de günâh yoktur." buyurdu. Böylece bu âyet ötekini neshetti. dediðini tahriç etmiþtir. Bu rivâyet kadýn razý olduðu takdirde ondan bir þey almanýn mutlak surette helâl olacaðýný iktiza etmektedir. Yani geçimsizlik gerek erkekten, gerek kadýndan, gerekse her ikisinden olsun kadýndan bir þey alabilir. Lâkin burada þöyle denilebilir: Bahýr´da evvela Fetih´den naklen bildirildiðine göre birinci âyet geçimsizlik yalnýz erkekten geldiðine göredir. Ýkinci âyet erkekten gelmediðine göredir. Binaenaleyh aralarýnda çeliþki yoktur. Aralarýnda çeliþki olsa bile haksýz yere mal almanýn haram olduðu icma´la ve Teâlâ Hazretlerinin: "Kadýnlarý zulmetmek için onlarýn zararýna elinizde tutmayýn." Âyet-i kerîmesiyle sâbittir. Kadýný isteyerek deðil de onun zararýna yani kurtuluþu mukabilinde malýný almak için elinde tutmak kat´î delile muhâliftir.

"Buna ilhak edilir." Yani malýný almak hükmündedir.

"Velev ki erkekten de gelsin." Çünkü Teâlâ Hazretlerinin: "Kadýnýn fidye vermesinde ikisine de günâh yoktur." âyet-i kerîmesi nassan gösteriyor ki. geçimsizlik iki taraftan olursa kadýnýn mal vermesi mubahdýr .Geçimsizlik yalnýz kadýn tarafýndan ise mal vererek kendini kurtarmasý nassýn delâletiyle yani evleviyetle mubahdýr.

"Bununla iki kavlin arasý bulunmuþ olur." Yani Fetih sahibinin tercih ettiði: Fazlayý almakta kerâhet yoktur sözü -ki Câmi-i Saðîr´in rivayetidir- Þümünnî´nin tercih ettiði: Kerâhet vardýr sözünün arasý bulunmuþ olur. Þümunnî´nin tercih ettiði söz Asýl´ýn rivâyetidir ve birinci rivâyet kerâheti tahrimiyye olmadýðýna, ikinci rivâyet kerâheti tenzihiye olduðuna yorumlanýr. Bu suretle yatýþtýrma Fetih´de açýklanmýþtýr. Zira Fetih sahibi meselenin sahabe arasýnda ihtilâflý olduðunu bildirmiþtir. Ýki tarafýn delillerini göstermiþ, sonra tahkîkda bulunarak: "Bu izaha göre Câmi-i Saðîr´in rivâyeti daha münasib görünmektedir. Evet, ziyadeyi almak evlânýn hilafýnadýr. Câiz olmamak evlânýn hilâfýnadýr diye yorumlanýr." demiþtir. Bahýr sahibi dahi bu yoldan yürümüþtür.

"Hul´ yapmaya kocasý zorlarsa" Yani beni muhâlea et demeye zorlarsa demektir. Bahýr´da: "Kabule zorlarsa" denilmiþtir ki, bu söze kocasý baþlayarak seni muhâlea ettim demekle olur.

"Mal lâzým gelmeksizin boþ olur." Yani hul´ lâfzýyla söylerse bir talâk-ý bain, mal karþýlýðý talâklâfzýyla olursa bir talâk-ý ric´î vâki olur. Nitekim geçmiþti ve yine gelecektir.

"Malýn lâzým gelmesi içîn rýza þarttýr." Yani kadýnýn mal vermesi ki hul´da söylenen bedeldir.

"Malýn sukûtu" ndan murad mehrin kocasýndan sukûtudur.

"Veya sahibi çýkarsa" Yani biri çýkýp da bu mal benimdir diye iddia ve isbat ederse demektir. Bu ibârenin bir misli de Hakim´in Kâfî´sinden naklen Fetih´de þöyledir: "Bedel kaný helâl bir köle olur da erkeðin elindeyken öldürülürse kýymetini kadýndan alýr. Kezâ elini kesmek vâcib olur da onun yanýnda iken kesilirse köleyi iade ederek kýymetini olabilir."

METÝN

Kadýný þarab veya domuz yahut lâþe gibi mal olmayan bir þey mukabilinde hul´ eder veya boþarsa hul´da bir talâk-ý bâin, ondan baþkasýnda bir talâk-ý ric´î vâki olur, ikisi de meccanîdir. Çünkü bedel bâtýldýr ki, yukarýda geçtiði vecihle semere de budur. Kadýn helâl bir þey adý söyler meselâ þu sirke der de þarab çýkarsa, kocasý þayet bilmezse kadýndan mehrini geri alýr. Aksi takdirde kendisine bir þey verilmez. Meselâ þu elimdeki ile beni muhâlea et der de kadýnýn elinde bir þey bulunmazsa, mal tesmiye etmediði için meccanen talâk-ý bâin vâki olur. Aksi de böyledir. Lâkin erkeðin elinde kadýnýn bir mücevheri bulunur da kadýn kabul ederse, kadýn bilsin bilmesin o erkeðin olur. Kadýn mal veya dirhemler sözünü ziyade ederse birincide þayet almýþsa mehrini kocasýna idde eder. Almamýþsa bir þey vermesi lâzým gelmez. Cevhere. Yahut ikincide üç dirhem iade eder. Elindeki paralar üç dirhemden azsa onlarý tamamlar. Ama kadýn dirhem der de elinde altýnlar çýkarsa ne olacaðýný görmedim!

ÝZAH

"Mal olmayan" Kan ve hür insan gibi bir þey mukabilinde hul´da bir talâk-ý bâin vâki olur. Çünkü hul´ vuslatý kesmek mânâsýna gelen kinâyelerdendir. Binaenaleyh onunla bir talâk-ý bâin vâki olur. Fakat bu kadýn kabul ederse talâk vâki olur mânâsýnadýr. Bahýr.

"Ýkisi de meccanidir." Yani her iki surette bir þey vermek lâzým gelmez. Meccanî: Bir þeyi bedelsiz vermek manâsýnadýr. Fetih sahibi þöyle demiþtir: "Yani kocaya bir þey vâcib olmaksýzýn talâk vâki olur. Çünkü nikâh milki elden çýkarken kýymeti hâiz deðildir. Onun için talâkta bir þey lâzým gelmez." Ýmam-ý Züfer´e göre kadýnýn mehrini kocasýna iade etmesi vâcib olur. Nitekim Muhît´te beyan edilmiþtir. Ama mehir henüz kocasýnýn zimmetinde ise sâkýt olur. Çünkü yukarýda geçtiðine göre seni muhâlea ettim sözü haklarý ýskat eder. Velev ki ivezle olmayan haklardan olsun.

"Kadýn helâl bir þey adý söyler ilah..." Fetih sahibi diyor ki: "Mâlikîlerin kitablarýnda bildirildiðine göre kocasý kadýný bir helâlla bir haram üzerine meselâ þarabla bir mal üzerine hul´ etse sahih olur. Fakat yalnýz malý vermek vacib olur. Derler ki bizim ulemamýzýnkavillerine kýyasen dahi böyledir. Sahih olan da budur."

"Kadýndan mehrini alýr." Yani kadýn mehrini teslim almýþsa kocasý onu geri alýr. Teslim almamýþsa erkeðin zimmetinden mehir borcu düþer. Ama bu Ýmam-ý Azam´a göredir. Ýmameyn´e göre orta bir sirkeden mislini vermek vacib olur. Çünkü mal tesmiyesiyle erkek kadýn tarafýndan aldatýlmýþtýr. H.

"Kadýnýn elinde bir þey bulunmazsa" Meccanen talâk-ý bâin vâki olur. Fakat elinde bir þey varsa velevki az olsun kocasýna verilir. Bahýr.

"Aksi de böyledir." Meselâ erkek: Seni þu elimdeki þeyle muhâlea ettim der de elinde bir þey bulunmazsa hüküm yine budur. Bahýr. Bu evleviyet yoluyla anlaþýlýr.

"Lâkin ilah..." Birinci meselede bir þey lâzým gelmemesi kadýn tarafýndan aldatma vâki olmadýðý içindir. Mücevher meselesinde de kadýndan aldatma olmadýðýna bakarak erkeðin onu hak etmediði zannedilebilir. Onun için þarih lâkin sözüyle istidrak yaparak bunun erkeðe verileceðini anlatýyor. Çünkü kadýn hul´u kabul etmekle onun elinde ne olduðunu bilmezden önce kendi aleyhine zararý kabul etmiþtir. Binaenaleyh bu istidrak yerindedir.

"Mal veya dirhemler sözünü ziyade ederse" Yani elimdekine beni muhâlea et dedikten sonra mala veya dirhemlere sözünü de ilave ederse, elinde bir þey olmadýðýna göre "Birincide mehrini iade eder" Yani beni elimdeki mal karþýlýðýnda muhâlea et dediðinde mehrini kocasýna iade eder;

Mal yerine metâ, veya mehir malý tâbirlerini kullanmak da böyledir. Kezâ cariyemin veya koyunumun karnýndaki yavruya demek dahi böyledir. Çünkü kadýn mal tesmiye edince kocasý boþamaya ancak bedelle razý olur. Tesmiye edileni veya kýymetini verdirmeye imkân yoktur. Çünkü meçhuldür. Mehri misli verdirmeye de imkân yoktur. Çünkü milk-i müt´a elden çýkarken kýymeti hâiz deðildir. Þu halde kocasýndaki olacaðý mehr-i müsemma veya mehri misli ona iade etmesi teayyün eder. Nehir.

"Ýkincide üç dirhem iade eder." Yani kadýn elimdeki dirhemler mukabilinde beni muhâlea et derse dirhemleri belirli veya belirsiz söylesin kocasýna üç dirhem iade eder. Çünkü cem´ sîgasý kullanmýþtýr. Cem´in çoðu için sýnýr yoktur. Azý ise üçtür. Onun için üç dirhem iade eder. Kadýn þuradaki koyunlar veya atlar yahut katýrlar, eþekler veya elbiseler mukabilinde beni muhâlea et derse kocasýna yine üç dirhem iade etmesi gerekir. Diraye´de böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi: "Elbiseler söz götürür. Çünkü bilinmez." demiþtir.

Ben derim ki: Her birinden orta olaný vermesi icab eder. Ve bununla Bahýr sahibinin itirazý def edilmiþ olur. Nehir.

Ben derim kî: Bu da söz götürür. Çünkü elbisenin cinsi meçhûldür. Nasýl ki hayvan ve köle dese cinsleri meçhûldür. Katýr ve eþek demesi bunun hilâfýnadýr. Onun için kadýný bir elbiseveya bir köle mukabilinde almýþ olsa mehr-i misil vâcib olur. Bir at veya Herat kumasý mukabilinde alýrsa ortasý vâcib olur. Bu izaha göre mutlak söylenen elbîsede birincide olduðu gibi mehrini iade etmesi gerekir. Sonra Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde þu ibâreyi gördüm: "Kadýn tartý ve ölçü ile satýlan þeylerden ve elbiselerden vasfýný bildirdiði bir þeyle kocasýndan hul´ olursa bu câizdir. Ama nev´î bildirilmeyen bir elbiseyle yahut yine böyle bîr hane ile ondan muhâlea olursa kocasý kadýna verdiði mehri alýr. Hayvan dediyse yine böyledir."

"Elindeki paralar üç dirhemden azsa onlarý tamamlar." Üçten çoksa hepsini kocasýna verir. Bunu Dürer sahibi Nihâye´den nakletmiþtir.

"Ne olacaðýný görmedim." Nehir sahibi diyor ki: "Kadýn dirhem olduðunu söyler de elindekiler altýn çýkarsa kocasýnýn dirhemden baþkasýný almaya hakký yoktur. Ama ben bunu bir yerde görmedim." H.

Ben derim ki: Bizim örfümüze göre altýnlarý vermesi lâzým gelir. Çünkü dirhem sözü örfen her ikisine þâmildir. Hâsýlý kadýn mehirden baþka bîr þey üzerine hul´ olursa bunun bir çok vecihleri vardýr.

Birincisi tesmiye edilen mal þarab ve lâþe gibi kýymeti hâiz olmayan maldýr. Bu takdirde meccanen talâk vâki olur.

Ýkincisi mal olmaya da olmamaya da ihtimallidir. Meselâ kadýn evimdeki veya elimdeki þeylere karþýlýk beni muhâlea et der. Zira þey kelimesi mala da, mal olmaya da þâmildir. Koyununun veya cariyesinin karnýndakine dediyse hüküm yine budur. Çünkü karnýndaki þey bazen yel olabilir. Þayet tesmîye edilen þey çýkarsa kocasýna onu verîr. Çýkmazsa talâk meccanen vâki olur.

Üçüncüsü ileride olacak maldýr. Meselâ kadýn hurmalarýmýn yemiþi veya bu sene koyunlarýmýn kuzularý yahut bu sene kendi kazancý üzerine hul´ ister. Bu takdirde bu söyledikleri bulunsun bulunmasýn aldýðý mehri kocasýna iade eder.

Dördüncüsü maldýr. Lâkin mikdarý belli deðidir. Meselâ kadýn evimdeki eþya yahut hurmalýðýmdaki meyva veya koyunlarýmýn karnýndaki kuzu mukabilinde der. Bu söylediði bulunursa kocasýna onu verir. Bulunmazsa almýþ olduðu mehri ona iade eder.

Beþincisi mikdarý belli mal olur. Meselâ elimdeki dirhemler mukabilinde der. Bunlarýn en azý üçtür. Þu halde mikdarý belli demektir. Kocasýna üç dirhem veya daha fazla verir.

Altýncýsý kadýn mal tesmiye eder de mal olmayan bir þeye iþarette bulunursa, meselâ þu sirke mukabilinde beni muhâlea et der de þarab çýkarsa, erkek bunun þarab olduðunu bildiði takdirde kendisine bir þey verilmez. Bilmezse kadýna verdiði mehri geri alýr. Zahîre´de bildirilenin hülasasý budur.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 22:23:00
METÝN

Ev, sandýk, cariyenin karný -altý ayda doðurmazsa-, koyunun karný ve aðacýn yemiþi el gibidir. Eli zikretmesi misâldir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Hulâsa ve diðer kitablarda bunun kaydedilmesi bilmediði içindir. Hulâsa sahibinin söylediðine göre eðer koca evde eþya olmadýðýný yahut mehri mukabilinde hul´ yaparken kadýnýn kendisinde alacak mehri olmadýðýný bilirse kadýnýn bir þey vermesi lâzým gelmez. Çünkü kocasýný tamahlandýrmamýþtýr. Kocasý da aldatýlmýþ olmamýþtýr. Kocasý mehir borcu olduðunu zanneder de sonra borcu olmadýðýný hatýrlarsa kadýn aldýðý mehri iade eder. Kadýn kaçak bîr kölesinî vermek üzere muhâlea olur da onu ödemekten beraetini þart koþarsa berî olmaz. Ele geçirirse köleyi teslim etmesi, geçiremezse kýymetini ödemesî gerekir. Çünkü nikâh gibi hul´ da fâsid þartla bâtýl olmaz. Kadýn beni bin dirheme yahut bin dirhem vermem þartýyla üç defa boþa der de kocasý bir defa boþarsa, bulunduðu mecliste boþadýðý takdirde birincide onun yani binin üçte biri mukabilinde bir talâk-ý bâin vâki olur. Aksi takdirde talâk meccanen vâki olur. Fetih. Hâniyye´de: "Kadýný ikî defa boþadýysa kendisîne binin tamamý verilir." denilmiþtir. îkincide meccânen bîr talâk-ý ric´î vâki olur. Çünkü (þartýyle diye tercüme ettiðimiz) alâ edatý þart bildirir. Ýmameyn onun (yapýþtýrma bildiren) bâ harfi gibî olduðunu söylemiþlerdir.

ÝZAH

"Altý ayda doðurmazsa" Cümlesi bir þey vâcib olmamak icin kayýddýr. Altý ayda doðurursa mevcudiyeti tehakkuk ettiði için çocuk erkeðin olur. Bunu koyunun karnýndan sonra söylese daha iyi olurdu. Zira zâhire göre yine altý ay itibar olunur.

FAÝDE:
- Cevhere´nin ikrar bahsinde: "Hayvanlarýn koyundan maadasýnda en az hamil müddeti altý aydýr. Koyunun en az hamil müddeti ise dört aydýr." denilmiþtir.

"Hulâsa ve diðer kitablarda bunun kaydedilmesi" cümlesini "Kadýn mehrini iade eder yahut üç dirhem verir." Dedikten sonra zikretmek münasib olurdu. Nitekim Bahýr sahibi öyle yapmýþtýr. Tâ ki zamirin mercii zikredilen iade olduðu anlaþýlsýn. Hulâsa´nýn ibâresi þöyledir: "Fetâvâ´da bildirildiðine göre «bir adam karýsýna mehirden borcu kaldýðýný sanarak ona olan mehir borcu mukabilinde hul´ yapar da sonra ona verecek mehir borcu kalmadýðýný hatýrlarsa, talâk kadýna mehri mukabilinde vâki olur ve þayet mehrini almýþsa onu kocasýna iade etmesi vâcib olur. Ama kocasý ona mehir borcu kalmadýðýný bilirse, meselâ kadýn mehrini baðýþlamýþsa hul´ sahih olur, kocasýna hiç bir þey iade etmez. Nasýl ki kadýna þu evdeki eþyaya diye hul´ yapar da o evde eþya olmadýðýný bilirse hüküm yine budur." Kezâ kadýnýn elindeki mala diye hul´ yapar da elinde bir þey olmadýðýný bilirse kadýnýn ona bir þey iade etmesi gerekmez. Nitekim Müctebâ´da bildirilmiþtir.

"Ödemekten berâetini þart koþarsa" Cümlesinin mânâsý þudur: Köleyî bulursa teslim eder. Bulamazsa bir þey ödemesî gerekmez. Ama bedelîndeki bir kusurundan berâeti þart koþmuþsa þart sahihtir. Bahýr.

"Çünkü nikâh gibi ilah..." Yani hul´ sahih, þart bâtýl olur. Kadýný, çocuðunu vermemek yahut mehri çocuðunun olmak veya bir ecnebîye verilmek þartýyla hul´ yapmasý da bu kabîldendir. Uygun þart bunun hilâfýnadýr. Meselâ izinname yazmak þartýyla yahut kadýnýn kumaþlarýný iade etmek þartýyla hul´ yapar da erkek bunu kabul ederse muhâlea haram olmaz. Ýzinnamenin yazýlmasý ve kumaþlarýn iadesî o meclîste lâzým gelir. Nitekim fer´î meselelerde gelecektir. Tamamý Bahýr´dadýr.

"Beni bîn dirheme üç defa boþa" der de kocasý bir defa boþarsa bir talâk-ý bâin meydana gelir. Fakat benî bin dirheme bir defa boþa der de kocasý üç defa boþarsa, bin dirheme dediði, kadýn da kabul ettiði takdîrde üç talâk vâki olur. Kadýn kabul etmezse hîç bir þey vâki olmaz. Erkek mal zikretmezse imam-ý Azam´a göre kadýn bir þey vermek lâzým gelmeksîzîn üç talâk boþ olur. Ýmameyn´e göre ise bin dirheme bir talâk, bir þey lâzým gelmeksizîn de ikî talâk vâki olur. Nitekim ayrý ayrý söyleyerek: Sen bîr talâk boþsun, bîr daha ve bîr daha derse bütün imamlarýmýza göre hüküm budur. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir.

"Kocasý bir defa boþarsa..." iki defa boþamasý da öyledir. Þilbî. Fakat üç defa boþarsa gerek üçünü bir lâfýzla, gerekse bir mecliste ayrý ayrý söylesin bin dirhemin hepsi erkeðin olur. Bahýr.

"Bulunduðu mecliste boþadýðý takdirde" Metinde beyan edildiði gibi olur. Meclisinden kalkar da boþarsa hiç bir þey lâzým gelmez. Nehir. Bunun vechi þudur: Bu talâk kadýn tarafýndan muâvezadýr. Onun için erkeðin bulunduðu mecliste kabulü þarttýr. Nitekim satýþý kabul meselesi de öyledir. Rahmetî. Söze erkek baþlar da seni bin dirheme muhâlea ettim derse, erkeðin deðil kadýnýn meclisi mu´teber olur. Erkek gittikten sonra kadýn bulunduðu mecliste kabul ederse sahih olur. Bunu Cevhere´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Kadýný iki defa boþadýysa" Yani kadýn ona: Beni boþa Ýlh.. demezden önce iki defa boþar da sonra kadýn bu sözü söyledikte bir daha boþarsa erkek bin dirhemi alýr. Çünkü maksad hâsýl olmuþtur. Onun için Hulâsa sahibi þöyle demiþtir: "Kadýn: Beni bin dirheme dört defa boþa der de kocasý üç defa boþarsa bu bin dirhem karþýlýðýnda olur. Bir defa boþarsa binîn üçte biri karþýlýðýndadýr." Tamamý Bahýr´dadýr.

"Çünkü atâ edatý þart bildirir." Meþrut þartýn cüzlerine taksim edilmez. Bu kadýný bir meclis de ayrý ayrý üç defa boþarsa kadýnýn bin dirhem vermesi lâzým gelir. Çünkü birinci ile ikinci talâklar Ýmam-ý A´zam´a göre ric´îdir. Üçüncü talâký yaparken kadýn nikâhlýdýr. Onun için kocasýna bin dirhem verilir. Ayrý ayrý üç mecliste olursa Ýmameyn´e göre binin üçte biri verilir. Ýmamý A´zam´a göre bir þey verilmez. Bunu Muhît´ten naklen Bahýr sahihi söylemiþtir.

T E N B Ý H: - Derler ki, atâ kelimesi isti´la (yüksek görmek) mânâsýnda hakikat, þart mânâsýnda mecazdýr. Gerçek þudur ki, o hissî cisimlere bitiþîrse isti´la mânâsýnda hakikattir. Teras üzerinde durdum sözü böyledir. Baþka yerlerde hâlis þart mânâsýna sâdýk olan lüzum mânâsýnda hakikattir. Nitekim "Kadýnlar sana þirk koþmamak þartýyla bey´at etsinler, þu eve gîrmen þartýyla sen boþsun." Misâllerinde böyledir. Bana bunu bin dirheme sat mîsâlinde olduðu gibî bazen sýrf þer´î muâveza mânâsýnda, bazen de örfî muâveza mânâsýnda kullanýlýr. Sana Zeyd´în yanýnda þefâatçi olmam þartýyla bunu yap demek bu kabîldendir. Bahis mevzuumuz olan alâda lüzumun iki mânâsý da sahihtir. Çünkü talâk hem hâlis þarta, hem de bedelli þarta tâlik edilen þeylerdendir. Mal zikretmek ikincîyi tercih ettirmez. Çünkü malý hâlis þart yapmak sahihtir. Hatta cüzleri mukabilinin cüzlerine taksim edilmez. Nitekîm taksimi kabul eden bedel yapmak da sahihtir. Binaenaleyh þüpheyle mal vâcib olmaz. Bu izaha göre alâ sözü îsti´la ile lüzum mânâlarý arasýnda müþterektir. Çünkü ikisinde de hakikat delili vardýr. Mücerred söylenince hatýra gelen de budur. Mecazýn müþterekten daha hayýrlý olmasý tereddüt hâsýl olduðu zamandýr. Lügat ulemasýnýn: Alâ isti´la içindir demeleri buna yorumlanýr. Çünkü içtihad sahibleri dil âlimleridir. Meselenin tam tahkiki Fetih´dedir. Bahýr´da bildirildiðine göre Tahrîr´de: "Mal zikredilirse bedel mânâsýna kullanýlmasý tercih olunur." denilmiþtir. Çünkü bu mânâ asýldýr.

METÝN

Erkek karýsýna kendini bin dirhemle yahut bin dirhem þartýyla üç defa boþa der de kadýn kendini bir defa boþarsa hiç bir þey vâki olmaz. Çünkü erkek ayrýlýða ancak binin bütününü vermek þartýyla razý olmuþtur. Yukarýda geçen bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn ona bin dirhemle razý olmuþtur. Onun bir kýsmý ile ise evleviyetle razý olur. Bir adam karýsýna: Sen bin dirheme yahut bin dirhem vermek þartýyla boþsun der de kadýn bulunduðu mecliste kabul ederse bini vermesi lâzým gelir. Bu evvelce geçtiði vecihle kadýn zorlanmýþ olmamak ve ileride geleceði vecihle sefîh ve hasta bulunmamak þartýyledir. Çünkü ya ta´viz yahut tâliktir. Bahýr´da Tatarhâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Bir adam iki karýsýna: Biriniz bin dirheme, diðeriniz yüz dinara boþ olsun der de kadýnlar kabul ederlerse bir þey lâzým gelmeksizin boþ olurlar." Bir kimse karýsýna: "Sen boþsun, bin dirhem de boynuna borçtur." Yahut kölesine: Sen hürsün, bin dirhem de boynuna borçtur derse kadýn meccanen boþ, köle de meccanen âzâd olur. Velevki kabul etmesinler. Çünkü "Bin dirhem de boynuna borçtur" sözü tam bir cümledir. Ýmameyn´e göre her ikisi kabul ederlerse sahih olur ve mal lâzým gelir. Ýmameyn vav´ýn hâliyye olmasýyla amel etmiþlerdir. Hâvî´de: "Ýmameyn´in kavliyle fetva verilir." denilmiþtir. Bir kimse karýsýna: Ben seni dün bin dirhem þartýyla boþadým amasen kabul etmedin der de, kadýn kabul ettim cevabýný verirse söz yeminiyle beraber erkeðindir. Erkeðin: Sana talâkýný dün bin dirhem vermem þartýyla sattým ama sen kabul etmedin deyip karýsýnýn kabul ettim cevabýný vermesi bunun hilâfýnadýr. Burada söz kadýnýndýr. Kezâ kölesine böyle derse hüküm yine böyledir.

ÝZAH

"Onun bir kýsmý ile ise evleviyetle razý olur." Burada söz vardýr. Çünkü kadýnýn üç talâk da gözü olabilir. Bunu kocasýna pek kýzdýðý için dönmesine imkân býrakmamak için yapar. Birisîni kendini kocasýna dönmeye teþvik edeceðinden korkar. Bu arzusu ise ancak üç talâkla tamam olur. Makdisî. Burada þöyle denilebilir: Kadýn kendi nefsine malik olmakla maksad yerini bulunca buna bakýlmaz. Þu da var ki, kocasýna dönme imkâný hulleye yormakla da hâsýl olur.

"Kadýn bulunduðu mecliste kabul ederse bini vermesi lâzým gelir." Fa-

kat o meclisten sonra kabul ederse mal vermesi lâzým gelmez. Çünkü bu kadýn tarafýndan mubadeledir. Nitekim yukarýda geçmiþti. Bir de muallak yahut muzaf olmayacaktý. Aksi takdirde þart bulunduktan sonra dahi kabul mu´teber olur. Nitekim Bedayý´dan naklen arzetmiþtik. Bu ifadenin bir misli de Bahýr´dadýr.

"Evvelce geçtiði vecihle" Yani musannýfýn: "Kocasý karýsýný hul´ için zor-larsa mal lâzým gelmeksizin kadýn boþ olur " Dediði yerde geçmiþti.

"Sefih ve hasta bulunmamak þartýyledir." Kadýn sefîh (akýlsýz) olursa mal lâzým gelmez. Hasta olursa malýnýn üçte birinden itibar olunur. Nitekim izahý ileride gelecektir.

"Çünkü ya ta´viz yahut tâliktir." Sen bin dirheme boþsun demiþse ta´ viz, sen bin dirhem vermen þartýyle dediyse tâliktir. Zeylaî diyor ki: "Kadýnýn mutlaka kabul etmesi lâzýmdýr. Çünkü bu ya bir muâveza akdi yahut þarta tâliktir ve ne muâveza akdi kabulsüz olur, ne de muallak olan þart bulunmaksýzýn vâki olur. Çünkü rýzasý olmadýkça karý-kocanýn birbirlerine ilzam etmeye haklarý yoktur. Vâki olan talâk bâindir. Çünkü kadýn ancak kendini kurtarmak için mal vermeyi iltizam etmiþtir. Bu ise talâkýn bâin olmasýyla mümkündür."

"Bir þey lâzým gelmeksizin boþ olurlar." Çünkü adam onlarýn talâklarýný kabullerine baðlamýþtýr. Kabul de vardýr. Kadýnlarýn her birine ne lazým geldiði malum deðildir. Çünkü her biri bana sadece dirhem lâzýmdýr diyebilir. Adam da her ikisinin dirhem vermesine razý olursa bunun lâzým gelmesi gerekir. Kadýnlarýn ikisi de bir þey lâzým gelmeden boþ olunca meydana gelen talâk ric´î olur. Çünkü sarîh lâfýzla yapýlmýþtýr. Rahmetî. Bazýlarý her iki kadýnýn mehirleri vermeleri lâzým gelir, demîþlerse de bu doðru deðildir. Çünkü sarîh talâk velevki mal þartiyle yapýlsýn mu´temed kavle göre mehri ýskat etmez. Nitekim metinde gelecektir.

"Tam bir cümledir." Yani üst tarafýyla ancak halin delaleti vasýtasýyle baðlanýr. Zira cümlede asýl olan müstakil bulunmasýdýr. Burada delâlet de yoktur. Zira talâkla âzâd maldan ayrýlabilirler. Satýþla icare bunun hilâfýnadýr. Onlar maldan ayrýlamazlar. Dürer.

"Ýmameyn vav´ýn hâliyye olmasýyla amel etmiþlerdir." Sanki bu adam sen bana bin dirhem verecekli olduðun halde boþsun demiþ gibidir. Bu ise ancak kabulle tehakkuk eder ve kabulle mal lâzým gelir. Nehir.

"Kezâ kölesine böyle derse" Yani kölesine: Ben seni dün bin dirhem vermen þartýyla âzâd ettim ama sen kabul etmedin yahut dün nefsini sana bin dirheme sattým ama kabul etmedin derse hüküm yine böyledir. Bahýr.

METÝN

Nasýl ki baþkasýna þu köleyi dün sana bin dirheme sattým ama kabul etmedin der de, müþteri kabul ettim cevabýný verirse söz müþterinin olur. Aralarýndaki fark þudur: Mal vermek þartýyla talâk erkek tarafýndan yemindir. Kadýn onun yeminini bozduðunu iddia etmekte, kocasý ise inkârda bulunmaktadýr.

Satýþa gelince: Adamýn onu ikrar etmesi kabulü ikrardýr. Ýnkârý ise dönmektir. Ona kulak verilmez. Her ikisi beyyine getirirlerse kadýnýn beyyinesi ele alýnýr. Tatarhâniyye. Erkek mal þartýyla hul´u iddia eder de kadýn inkârda bulunursa ikrarýyla talâk vâki olur. Mal hakkýnda dâvâ hali üzere kalýr ve söz kadýnýn olur. Çünkü inkâr eden odur. Aksinde ise nasýl olursa olsun bir þey vâki deðildir. Bezzâziye.

ÝZAH

"Erkek tarafýndan yemindir." Bu tamam olmuþ bir akiddir. Binaenaleyh onu ikrar etmek kadýnýn kabulünü ikrar sayýlmaz. Satýþ bunun hilafýnadýr. Çünkü o kabul olmadan satýþ deðildir. Bahýr.

"Kadýnýn beyyinesî ele alýnýr." Yani kabul ettiðine dair getirdiði beyyine ele alýnýr. Çünkü asýl þudur: Dâvâda söz kiminse o beyyineye muhtaç deðildir. Çünkü beyyine zâhirin hilâfýný isbat içindir. Zâhir ise söz hakký olanýndýr. Burada söz hakký olan kocadýr ki, yeminin bozulma þartý olan kabulü inkâr etmektedir. Zâhirin hilâfý da kadýnýn sözüdür. Binaenaleyh ikisi karþýlaþýnca kadýnýn beyyinesi tercih edilir. Bir de onun beyyinesi daha çok isbat eder. Zira o talâký isbat etmektedir. Gerçi bazýlarý: "Kadýnýn beyyinesi isbata yöneliktir, erkeðin beyyinesi îse nefyedir. Onun için de kabul edilmez." demiþlerse de buna þöyle cevap verilir: Yeminin bozulma þartýnda nefye beyyine kabul edilir. Nitekim talik bahsinde geçmiþti.

"Ýkrarýyla talâk vâki olur." Yani talâk-ý bâin vâki olur. Velev ki mal sâbit olmasýn. Çünkü ikrar yaptýðý hul´ lâfzý bakidir. O kinâye olduðu için talâk-ý bain meydana gelir. Nitekim geçti.

"Hali üzere kalýr." Yani dâvâlarda malum olan hal üzere kalýr ki, söz inkâr edenin, beyyinedâvâcýnýn olur.

"Aksinde ise" Yani hul´u kadýn iddia ederse onun dâvâsýyla bir þey olmaz. Çünkü kadýnýn talâk îkâ´ýna hakký yoktur. Rahmetî.

"Nasýl olursa olsun." Yani kadýn mal iddia etsin etmesin kendisinin mal vermesi lâzým gelmez. Çünkü o malý hul´ mukabilinde ikrar etmiþdi. Hul´ sâbit olmayýnca mal da sâbit olmaz. Bir de kocasý inkârda bulunmakIa kadýnýn mal ikrarýný reddetmiþtir. Rahmetî.

FER´Î MESELE:
- Karý-koca hul´un kaç defa olduðunda ihtilâf ederler de erkek iki kadýn üç defa olduðunu söylerse, ulemadan bazýlarýna göre söz erkeðindir. Bazýlarýna göre evlendikten sonra ihtilâf ederler de kalýn: "Bu evlenme câiz deðildir. Çünkü üçüncü hul´dan sonra oldu." derse kocasý inkâr ettiði takdirde söz onundur. Ýddette yahut iddet geçtikten sonra ihtitâf ederler de erkek: Bu iddet ikinci hul´un iddetidir, der kadýn üçüncü hul´un iddeti olduðunu söylerse söz kadýnýndýr" ve nikâh helâl deðildir. Câmiu´l-Fûsuleyn.

METÝN

FER´Î MESELELER:
- Erkek hul´u inkâr eder veya bir þartý yahut istisnayý iddia eder yahut aldýðý malýn borç verdiði maldan olduðunu söylerse; yahut karý-koca zorla veya gönüllü olduðunda ihtilâf ederler ise söz erkeðindir. Kadýn hul´ bedelsizdi derse söz onun olur.

ÝZAH

"Veya bir þartý yahut istisnayý iddia ederse" Meselâ sen bin dirheme boþsun der de kadýn kabul eder sonra: "Ben þu haneye girersen demiþtim yahut inþaallah demiþtim." Þeklinde iddiada bulunur. Câmiu´l-Füsuleyn´de þöyle denilmiþtir: "Bir kimse karýsýný boþar veya hul´ yapar da sonra istisnada bulunduðunu iddia ederse, hul´ bedelini zikretmediði takdirde tasdik edilir. Zikrederse yani seni þu kadara hul´ ettim derse tasdik edilmez. Ýstisna yaptýðýný iddia ederek: "Benim senden aldýðým sende olan alacaðým idi." Der, kadýn da: "Ben onu sana hul´ bedeli olarak verdim." derse söz erkeðindir. Çünkü hul´un sahih olduðunu inkâr edince kadýnca hul´ bedelinin vâcib olduðunu da inkâr etmiþ, kadýnda iki deðil bir mal alacaðý olduðunu ikrarda bulunmuþtur. Kadýn ise onun kendisinde baþka bir mal alacaðý olduðunu ikrar etmektedir. Binaenaleyh koca tasdik edilir. Erkek istisna iddia etmezse bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn´da hul´ bedeli alacaðý olduðunu ikrar etmiþ sayýlýr. Temlîk eden kadýndýr. Onun için onun sözü kabul edilir. Fakat bu söz götürür."

Bu ifadenin hülasasý þudur: Adamýn istisna dâvâsý makbuldür. Ancak hul´ bedelle yapýlmýþsa o zaman kabul edilmez. Zira bedel hul´ kasdýna karinedir. Binaenaleyh istisna suretiyle onun ibtali dâvâsý kabul edilmez. Meðerki erkek aldýðý malýn hul´ bedeli deðil baþka bir hak karþýlýðý olduðunu iddia etsin. O zaman söz erkeðin olur. Çünkü istisnayý dâvâ etmekle hul´un sahih olduðunu ve bedelin vücubunu inkâr etmiþ olur.

Ben derim ki: Lâkin burada þöyle itiraz edilebilir: Ýstisna dâvasýnýn sahih olmasýna mâni hul´ akdinde bedel zikretmektir. Akidden sonra bedeli aldýðýný zikretmek deðildir. Madem ki bedeli zikretmiþtir istisna dâvâsý da kabul edilmez. Binaenaleyh hul´un sahih ve bedelin vâcib olduðunu inkârý kabul olunmaz. Bilâkis hul´ bedelli olarak kalýr. Bu adam bundan sonra aldýðý malýn baþka bir hak olduðunu iddia etmektedir. Kadýn ise:

Hayýr, o hul´ bedeliydi demektedir. Onun için söz kadýnýn olur. Çünkü malý veren kadýndýr. Söz ise malý verenindir. Þu halde istisnayý iddia etmekle etmemesi arasýnda bir fark kalmaz. Söz götürür dediði yer bu olsa gerektir. Allahu a´lem.

Tâlik bâbýnda geçmiþti ki, fetva istisna ve þart dâvâsýnda erkeðin sözü kabul edilmeyeceðine dairdir. Çünkü zaman bozulmuþtur. Bu bâbta orada söz geçmiþti.

"Yahut aldýðý malýn borç verdiði maldan olduðunu söylerse..." Bezzâzi-ye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn hul´ bedelini verir de kocasý onu baþka bir hak karþýlýðý aldýðýný söylerse Ýmam-ý Zahîruddin söz kocasýnýn olur diye fetva vermiþtir. Bazýlarý: "Söz kadýnýndýr, Çünkü temlîk eden odur." demiþlerdir.

Ben derim ki: Zâhir olan ikincisidir. Onun için de gördüðün gibi Câmiu´l-Fûsuleyn sahibi kesinlikle buna kâil olmuþtur. Bu ayrý bir meseledir. Esasý karý-kocanýn hul´ bedeli üzerinde anlaþýp teslim cihetinde ihtilâf etmelidir. Onun için de þârih onu yahut diyerek atfetmiþtir ve edatýyla atfý da sahihdir. O zaman evvelki meselenin tetimmesi olur. Lâkin gördüðün gibi söz götürür diye itiraz edilir.

"Zorla ve gönüllü olduðunda ihtilâf ederlerse" Yani gönüllü veya zorIa kabul ettiðinde anlaþamazlarsa demektir. Hul´un zorla yapýlmasýna gelince o sahihtir. Nitekim ileride görülecektir. T.

"Söz onun olur." Çünkü hul´un sahih olmasý bedel icab etmez. Böylece kadýn inkâr etmiþ olur ve söz kendisinindir. Bahýr.

METÝN

Kadýn kocasýnýn kendini boþadýðýný, binaenaleyh mehir ve iddet nafakasýný iddia eder, kocasý ise hul´ iddiasýnda bulunursa beyyine olmadýðý takdirde mehir hakkýnda söz kadýnýn, nafaka hakkýnda kocasýnýndýr.

Bir adam iki karýsýný bir köle karþýlýðý hul´ yaparsa, kölenin kýymeti kadýnlarýn mehr-i müsemmalarýna taksim olunur.

Bir adam karýsýna seni kölem üzerine hul´ ettim derse, kadýnýn kabulüne baðlý olur, bir þey vâcib olmaz. Bahýr.

ÝZAH

"Kocasý hul´ iddiasýnda bulunursa" sözünü kocasýnýn iddet nafakasý hul´ bedelindendir, diyeiddia ettiði zamana yorumlamak gerekir. Bahýr.

"Mehir hakkýnda söz kadýnýn, nafaka hakkýnda kocasýnýndýr." Çünkü mehir daha önceden kocasýnýn üzerinde sâbit idi. Binaenaleyh onun sukûtunu dâvâ etmek makbul deðildir. Ýddet nafakasý ise önceden vâcib deðildi. Kadýn talâkla bunu hak ettiðini iddia, kocasý ise inkâr etmektedir. Þu halde söz kocasýnýndýr. Ama bu mesele müþkildir. Çünkü nafakanýn istihkak sebebi hususunda karý-koca ittifak etmiþlerdir. Zira hul´ ile talâkýn ikisi de iddet nafakasý icab ederler. O halde nafaka nasýl sâkýt olur? Bahýr.

Ben derim ki: Bunu asýl müþkil gören Câmiu´l-Fûsuleyn sahibidir. Nuru´l-Ayn sahibi kendisine itiraz etmiþ; Sözünün iki nefy edatýyla sâkýt olduðunu söylemiþtir.

Burada Câmiu´l-Fûsuleyn sahibi: "Ben derim ki: Yukarýdaki izaha binaen söz nafaka hakkýnda dahi kadýnýn olmak gerekir." demiþtir, Nuru´l-Ayn sahibi de ona þöyle itirazda bulunmuþtur "Gerekmemek gerekir. Çünkü bunu o hata olduðunu göstermek için söylemiþtir. Hakikatte inkâr eden kocadýr. Zira nafakanýn kendisine vâcib olduðunu inkâr etmektedir..." Tahrîrat-ý Rafiî. "Ýki nefy edatýyla sâkýt" sözünden muradý Nuru´l-Ayn sahibinin: "Gerekmemek gerekir." sözüdür. A.D.

"Kölenin kýymeti kadýnlarýn mehr-i müsemmalarýna taksim olunur." Kölenin kýymeti otuz dirhem, kadýnlardan birinin mehri iki yüz dirhem, diðerininki yüz dirhem olursa; Birinci kadýnýn yirmi, ikincinin yüz dirhem vermesi lâzým gelir. Yarý yarýya taksim edilmez. Bu meselenin yeri köle baþkasýnýn olduðu zamandýr yahut köle kadýnlarýn olup mehirleri birbirinden farklý olduðuna göredir. Kadýnlarýn mehirleri birbirine müsavî olur da yarý yarýya ikisine taksim edilirse köle hul´ bedeli olur. T. Bu meseleyi Hâkim Kâfî´de: "Bir adam iki karýsýný bin dirheme hul´ yaparsa..." Þeklinde farzetmiþtir.

"Kadýnýn kabulüne baðlý olur." Müctebâ sahibi diyor ki: "Zâhire bakýIýrsa bununla talâkýn vukuunu kasdetmiþtir. Bu zamanda bu meseleyi bilmek en mühim meselelerdendir. Çünkü insanlar kadýn mehrini kocasýna baðýþladýktan sonra hul´u kocasýnýn malýna izafe etmeyi âdet edinmiþlerdir. Bu izahla anlaþýlýr ki, kadýn kabul ederse talâk vâki olur, fakat kocaya bir þey vâcib olmaz. Münyetü´l-Fukaha´da bildirildiðine göre bir adam karýsýna: Seni sende olan alacaðým mukabilinde hul´ ettim der de kadýn kabul ederse talâk vâki olmasý gerekir. Fakat vâcib olan bir þey yoktur. alacak bâtýl olur." Müctebâ´nýn ibâresi burada sona erer. Þârih bu bâbýn sonunda hul´ bedelinin kocaya ödettirilmesi sahih olduðunu söyleyecektir. Tamamý ileride gelecektir.

METÝN

Sahih nikâhta velev alýþ-veriþ lâfzýyla kýyýlmýþ olsun nitekim Ýmâdî ve baþkalarý buna itimad etmiþlerdir hul´ ve mubâre´e yani iki tarafýn birbirlerini ibrâ etmeleri, karý-kocanýn o vakitbirbirleri üzerinde bu nikâha aid olan her hakkýný ýskat eder. Hatta kadýný bâin olarak boþar da sonra yeni bir mehirle alýrsa kadýn mehri mukabilinde ondan hul´ olduðu takdirde ikinciden berî olur birinciden berî olmaz. Müt´a da bunun gibidir. Bezzâziye. Yine Bezzâziye´de bildirildiðine göre kadýn birbirlerinden dâvâcý olmamak þartýyla kocasýndan hul´ olur da sonra kocasý þu kadar pamuk alacaðý olduðunu iddia ederse sahihtir. Çünkü berâet nikâh haklarýna mahsustur.

ÝZAH

"Sahih nikâhta" sözünü þârihin zikretmesi vakýý beyan içindir. Yoksa fâsid nikâhý bâbýn baþýnda: "Nikâh milkini gidermektir." Sözü ile çýkarmýþtý. Bunu Tahtâvî söylemiþtir. Fâsid nikahta cima´dan sonra mehrin sukûtu hakkýnda iki kavil bulunduðunu evvelce arzetmiþtik. Yine geçmiþti ki, bir adam karýsýný talâk-ý bâinle boþar da sonra mehri mukabilinde hul´ yaparsa mehir sâkýt olmaz. Fûsul sahibi: "Çünkü hul´dan sonra kadýnýn eline bir þey geçmemiþtir. Kadýn dinden döner de kocasý onu hul´ ederse hüküm yine böyledir." demiþtir.

"Nitekim Ýmâdî ve baþkalarý" Yani el-Fetâvâ´s-Suðra sahibi gibileri buna itimad etmiþlerdir. Çünkü Fetâvâ sahibi hul´ ve mubâre´e gibi mehrin de sâkýt olacaðýný sahihlemiþ, Hâniyye sahibi ise mehrin ancak zikredilirse sâkýt olacaðýný sahihlemiþtir. Bu kavli Câmiu´l-Fûsuleyn sahibi dahi sahih bulmuþtur. Þu halde sahihlemeler muhtelif demektir. Þârih bâbýn baþýnda "Hâniyye´ye muhâlif olarak" Demiþ, bu hususta Bahýr sahibine uymuþtu. Kâdîhân ise bunun hilâfýný açýklamýþtý. Birinci sahihlemeyi ikinciye tercih etmenin vechi ne olduðu bence zâhir deðildir. Halbuki Kâdýhân tashihine güvenilecek en büyüklerden biridir derler.

"Mubâre´e" Kelimesi mufâale bâbýndan olup berâetten alýnmýþtýr. Mubâre´e kocanýn karýsýna senin nikâhýndan þu kadar mal mukabilinde berî oldum demesidir. Bunu Sadru´þ-Þeria söylemiþtir. Fetih´de ise þöyle denilmiþtir: "Mubâre´e kocanýn karýsýna: Seni bin dirhem karþýlýðýnda berî kýldým diyerek kadýnýn kabul etmesidir. Nehir."

Ben derim ki: Feth´in ibâresi daha uygundur. Çünkü Hâkim´in Kâfî´sinde þöyle denilmiþtir: "Sonra Nehir´de denilmiþtir ki, musannýfýn kadýna mubâre´e yaparsa diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü kocasý kadýna senin nikahýndan berî oldum derse talâk vâki olur. Ama bu sözle bir þey sâkýt olmamak gerekir." Yani berâet sözünü mufâale bâbýndan kullanmazsa bedel de zikretmediði takdirde kadýnýn kabulüne baðlý olmaz. O sözle hemen bir talâk-ý bain meydana gelir ve bir hak ýskat etmez. Seni hul´ ettim demiþ gibi olur. Mufâale bâbýndan kullanmasý yahut bedel zikretmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kabule baðlýdýr. Hem de ýskat edicidir. Bu izahtan anlaþýlýr ki evvela Sadru´þ-Þeria´dan naklettiði bedel zikredilen ifâdeyle sonradan zikrettiði söz arasýnda aykýrýlýk yoktur.

T E N B i H : - Nehir´de bu bâbýn baþýnda Feth´in ibâresinden alýnarak zikredildiðine göremubâre´e kelîmesi hul´ lâfýzlarýndandir.

Ben derim ki: Biz Cevhere´nin bunu açýkladýðýný arzetmiþtik. Lâkin Bez-zâziye´den naklen evvelce geçmiþti ki, hul´ lâfzý kinâyelerdendir. Þu kadar var ki, ulema çok kullanýldýðý için onun sarih gibi olduðunu söylemiþlerdir. Binaenaleyh niyete muhtaç deðildir. Mubâre´e lâfzý da bu mânâda çok kullanýlýrsa onun gibi olur. Yine geçmiþti ki, hul´la vâki olan talâk bâindir. Biri veya ikiyi niyet etsin müsavîdir. Fakat üçü niyet ederse üç talâk vâki olur. Bunu para karþýlýðýnda yapmýþsa, bununla talâký murad etmediði iddiasýnda tasdik edilmez. Hâkim Kâfî´sinde: "Bütün bu hususatta mubâre´e hul´ gibidir." demiþtir.

"Ýki tarafýn birbirlerini ibrâ etmeleri..." Kadýnýn kocasýna bana mubâre´e yap demesi, kocasýnýn da ona seni mubâre´e ettim diye cevap vermesiyle olur. Yahut bunu kocasý söyler, kadýn da kabul ettim cevabýný verir. Nitekim Manzume þerhinde böyle denilmiþtir. Þu halde murad iki taraftan birinin ibrâ yapmasýna, öteki tarafýn da kabulüne þâmildîr. T.

"Her hakkýný" Sözü mehre, konulmuþ nafakaya, geçmiþ nafakaya ve elbiseye þâmildir. Kezâ müt´a dahi zikredilmeksizin sâkýt olur. Bundan müstesna olan þudur: Kadýný mehri mukabilinde yahut mehrinin bir kýsmýna mukabil hul´ yapar da, mehri de ödemiþ bulunursa Kadýn onu iade eder, berî olamaz. Halbuki fukahanýn mutlak olan sözleri berâeti iktiza eder. Yalhul´ bedelidir. Binaenaleyh kadýn ondan berî olamaz. Nitekim baþka bir hul´ bedelidir. Binaenaleyh kadýn ondan berî olamaz. Nitekim baþka bir mal olsa beri olamazdý. Bahýr. Bu kavil Ýmam-ý A´zam´ýndýr. Ýmam-ý Muhammed´e göre hul´ ve mubâre´ede karý-kocanýn söylediklerinden baþkasý sâkýt olmaz. Ýmam-ý Ebû Yusuf mubâre´ede Ýmam-ý A´zam´la, hul´da Ýmam-ý Muhammed´le beraberdir. Mültekâ. Sonra bilmelisin ki bu meselenin vecihlerinin hâsýlý þudur: Bedel ya hiç söylenmemiþtir, ya nefy edilmiþtir yahut kocaya veya mehrinin bütünü, bir kýsmý yahut baþka bir mal karþýsýnda kadý-na isbat edilmiþtir. Bu altý kýsmýn her biri iki vecihle olur. Ya mehir teslim alýnmýþtýr yahut alýnmamýþtýr. Böylece kýsýmlar on iki olur. Bu on iki kýsým dahi ya cima´dan önce veya sonradýr. Bedel söylenmemiþse bu hususta iki rivâyet vardýr. Bunlarýn esah olanýna göre karý-kocadan her biri mehirden berî olur, baþkasýndan berî olmaz ve kadýn aldýðýný iade etmez. Kocasý da kalaný istemez. Bu hususta sözün tamamý musannýfýn: "Üzerinde mehri müeccel varsa ondan berî olur." dediði yerde gelecektir. Menfî olursa meselâ karýsýna nefsini benden bir þeysiz hul´ et der de kadýn bunu yaparsa kocasý kabul ettiði takdirde bir þeysiz sahih olur. Çünkü bu söz mal lâzým gelmemesi ve talâkýn bâin olmasý hususunda açýktýr. Binaenaleyh karý-koca birbirlerinin haklarýndan berî olmazlar. Kocanýn üzerinde muayyen ise bâbýn sonunda gelecektir. Hul´ bütün mehir karþýlýðýnda yapýlmýþsa teslim edildiði takdirde karýsýndan bütün mehri alýr. Aksi takdirde mutlak surette kocadan sakýt olur. Yani cima´dan önce veya sonra olmasý farketmez. Kadýný hul´ bedelini çocuðuna veya ecnebî birine vermesi þartýyla hul´ yaparsa câiz olur. Mehir kocanýndýr. Mehrin tamamý yirmi dirhem olurda onun bir kýsmýna meselâ onda birine hul´ yaparsa, kadýn mehrini aldýðý takdirde cima´dan sonra ise kocasýna iki dirhem iade eder. Geri kalaný kadýnýndýr. Cima´dan önce ise kocasý bir dirhem alýr. Çünkü yarýsýnýn onda biri bir dirhem eder. Mehir teslim edilmemiþ bulunursa mutlak surette hepsi sâkýt olur. Mehr-i müsemmanýn sukûtu þart hükmünce, kalanýn sukûtu da hul´ lâfzý hükmüncedir. Þayet mehirden baþka bir malla yapýlmýþsa kocasý mehr-i müsemmayý alýr. Diðer hallerin hepsinde karý-koca berî olurlar. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr, Nehir ve Gurarü´l-Ezkâr´dan alýnmýþtýr. Lâkin sonuncudan murad malum ve halen mevcud mal olduðuna göredir. Aksi takdirde altý vecih meydana gelir ki biz bunlarý Zahîre´den naklen arzetmiþtik.

"O vakit" Yani hul´ ve mubâre´e vaktinde demektir. Musannýf bununla iddet nafakasý ve mesken gibi sonradan sâbit olan haklardan ihtiraz etmiþtir. Nitekim þârih buna iþarette bulunmuþtur.

"Birinciden beri olmaz." Çünkü birinci bu nikâhýn hakkýnda deðil ilk nikâhýn hakkýdýr.

"Müt´a da bunun gibidir." Müt´a da bundandýr dese daha iyi olurdu. Yani müt´a da sâkýt olan haklardandýr. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Müt´aya gelince: Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: Kadýný cima´dan önce muhâlea eder ve mehir koymamýþ bulunursa müt´a zikredilmeden sâkýt olur." Müt´a da bunun gibidir sözünden müt´a da mehir gibidir mânâsýný kasdetmiþ olmasý da muhtemeldir. Binaenaleyh þârihin yorumladýðý gibi önceki nikâhýn müt´asý deðil de bu nikâhýn müt´asý ise sâkýt olur. H.

"Sahihtir ilh..." Bahýr sahibi diyor ki: "Umumî ibrânýn muktezasý sahih olmamaktýr. Galiba hul´un zýmnýnda olduðu için nikâha aid haklarla tahsis edilmiþtir.

METÝN

Bundan yalnýz iddet nafakasý ile mesken müstesnadýr. Onlar sâkýt olmazlar. Meðerki hul´u yaparken nassan beyan etmiþ olsun. O zaman nafaka sâkýt olur, mesken sâkýt olmaz. Çünkü mesken þeriatýn hakkýdýr.

ÝZAH

"Meðerki nassan beyan etmiþ olsun." Yani hul´ yaparken nafakanýn sâkýt olacaðýný söylemiþ olsun. Söylemez de kadýn hul´ olur, sonra bu nafakayý ýskat ederse nafaka sâkýt olmaz. Çünkü bu takdirde kadýn vâcib olmayan bir þeyi kasden ýskata kalkýþmýþ olur. Zira nafaka ancak yavaþ yavaþ vâcib olur. Bu zimnî ýskat onun hilafýnadýr. Çünkü o hul´ zamanýnda kadýnýn naklettiðine göre sâkýt olur. Kalaný hul´un zýmnýnda tâbi olarak sukût eder. Fetih. Zahîre´nin nafaka bahsinde þöyle denilmiþtir: "Kadýn kocasýna: Ben senin karýn olduðum müddetçe sen benim nafakamdan ebediyyen berîsin dese sahih olmaz. Çünkü ibrânýn sahiholmasý vücuba yahut sebebi vücubun bulunmasýna dayanýr. Burada bunlar yoktur. Çünkü nafakanýn sebebi vücubu ileride olacaktýr ki, o da ileride kadýnýn kendisini kocasý için onun evine kapamasýdýr. Halen bu mevcud deðildir." Zahîre sahibi bundan sonra sözüne þöyle devam etmiþtir: "Nafaka kocasýnýn zimmetinde borç olmadan kadýn onu ibrâ ederse bil-ittifak sahih olmaz. Ama hul´da þart kýlarsa sahih olur. Çünkü mal karþýlýðý ibrâ olur ve hakkýnda beraet yapýlan þeyi tamamiyle almak olur. Zira ivez onun yerini tutar. Vâcib olmadan almak ise bil-ittifak sahihtir." Kýnye´de: "Nafaka vâcib olmasa da sebebi mevvuddur. Onun için ondan ibra sahihtir." denilmiþtir. Yani hul´ iddet nafakasýnýn vücubuna sebebtir, demek istemiþtir. Bedâyý´da: "Ýddet nafakasýna gelince: O iddet zamanýnda vâcib olur. Binaenaleyh nafaka üzerine hul´ yapmak onun vâcib olmasýna mânidir." Sözünun mânâsý budur. Yani hul´dan önce veya sonra kadýnýn nafakadan ibrâ yapmasý bunun hilâfýnadýr demek istiyor. Zira bu sahih deðildir. Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Bazýlarý sahih olduðunu söylemiþlerdir. Bu daha münasibtir."

Ben derim ki: Lâkin umumiyetle kitablarda zikredilen sahih olmamasýdýr. Onun için Fetih´de Tahâvî þerhinde, Bedâyý´da, keza Hâniyye ve diðer kitablarda kesinlikle sahih olmadýðý ifade edilmiþtir. Hatta biliyorsun ki bu bil-ittifaktýr. Valvalciyye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn kocasýnda olan her hakký karþýlýðýnda ondan hul´ olursa iddeti içinde kendisine nafaka verilir. Çünkü hul´ yapýlýrken bu nafaka henüz onun hakký deðildi." Bahýr´da dahi Bezzâziye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Kadýn hul´dan önce ve sonra kadýnlar için erkeklere vâcib olan her hak mukabilinde bir talâk-ý bâinle hul´ olur da mehri ve iddet nafakasýný anmazsa, bunlarýn ikisinden de berâet sabit olur. Çünkü mehir hul´dan önce sâbittir. Nafaka da hul´dan sonra sâbit olur."

T E N B Ý H:
- Bir hâdise oldu. Bana sordular: Dediler ki: "Bir kadýn kocasýnýn mehrinden ve malum olan ayn mallardan berî kýlmak þartýyla kocasýnýn kendisini boþamasýný ister de, o da razý olur ve kadýn kendisini bunlardan ibrâ kýlarsa, sonra kocasý: Senin ibrâ yapman doðruysa sen boþsun dese boþ olur mu olmaz mý?" Ben bu kadýn boþ olmaz diye cevap verdîm. Çünkü ulema aynlardan berâet sahih deðildir demiþlerdir. Kocanýn muradý bedelin hepsi kendinin olsun diye talâký hepsinden beraetin sahih olmasýna tâliktir. Bana öyle gelmiþdi. Bu cevabý verdikten sonra Fetâvâ-i Kâze-runî´de Allâme Abdurrahman Mürþidî´nin Fetâvâ´sýndan naklen þöyle denildiðini gördüm: Kendisine çok vuku bulan, þu meseleyi sormuþlar: Kadýn kocasýna seni mehirden ve iddet nafakasýndan ibrâ ettim der de kocasý senin talâkýn ibranýn sahih olmasýyladýr, cevabýný verirse talâk vâki olur mu? Mürþidî olmaz diye cevap vermiþ. Diyor ki: "Bana zamanýmýzýn bazý Hanefî âlimleri muvafakat etti, bazýlarý da üstadýmýz Carullah b. Zâhirâ talâk vâki olur diye fetva verirdi. Çünkü ulema iddet nafakasýadý söylenirse sâkýt olur demiþlerdir, þeklinde huccet getirerek bir þey diyemediler. Bunun üzerine ben de derim ki: Bu bizim meselemizden uzaktýr. Çünkü nafaka talâkla azar azar vâcib olur. Mevcud olmayan bir þeyden ibrâ ise bâtýldýr. Ona muallak olan da öyledir. Çünkü cüz´ü olmayýnca üzerine tâlik yapýlan þey de yoktur.

Hul´ bâbýnda zikredilene gelince; Ondan murad mubâre´edir ki, o da kadýnýn mecliste kabulüne baðlý olan hul nev´indendir. Hul´, mehir ve iddet nafakasý karþýlýðýnda yapýlmýþsa ona tebean nafaka sâkýt olur. Burada ise sýrf talik yapýlmýþtýr. Binaenaleyh üzerine tâlik yapýlan þeyin bir kýsmý bâtýl olunca o da vâki olmaz." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Sonra gördüm ki, Eþbâh þerhinde Bîrî Ýbn-i Zâhirâ´nýn fetvasýný doðru bulmuþ, Mürþidî´ye red cevabý vermiþtir,

Ben derim ki: Doðrusu eðer ibrâ talâk isteðine binaen yapýlmamýþsa nafaka sâkýt olmaz. Velevki kadýný isteðin akibinde boþasýn. Çünkü bu nikâhýn devamý halindedir. Talâk isteðine binaen yapýlmýþsa sâkýt olur. Velevki nikâhýn devamý halinde olsun. Çünkü o zaman bedelle karþýlýk vermiþ olur. Zahîre, Hâniyye ve diðer kitablarda þöyle denilmektedir: "Kadýn kocasýndan talâkýný ister de kocasý beni her hakkýndan ibrâ et ki seni boþayayým der, bunun üzerine kadýn: Seni kadýnlarýn kocalarý üzerinde olan her hakkýmdan ibrâ ettim cevabýný verirse, kocasý da hemen arkacýðýndan seni bir talâkla boþadým derse, kadýn cima´ edilmiþ olmak þartýyla bir talâk-ý bâinle boþ olur. Çünkü bu bedelle boþamaktýr ki, o da delâleten ibrâdýr." Fetih´de nafakanýn bununla sâkýt olmayacaðý bildirilmiþtir. Çünkü hak o anda kadýnýn mevcud hakkýna yorumlanýr.

Evet, az yukarýda arz ettik ki, kadýn kocasýný hul´dan önce veya sonra her haktan ibrâ ederse nafaka sâkýt olur. Keza kocasý onu boþamak için açýk olarak kendisini mehir ve nafakadan ibrâ etmesini ister de o da ibrâ eder ve kocasý hemen boþarsa ibrâ sahih olur. Çünkü bu ibrâ bedellidir. Bedel kadýnýn kendine mâlik olmasýdýr. Þu halde sanki kadýn bedelini almak suretiyle nafakasýný almýþ gibidir. Vâcib olmadan almak sahihtir. Nitekim kocasý kadýna bir aylýk nafakasýný verse sahih olur. Bu izaha göre þartlý ibrâ olur. Kocasý onu boþamazsa berî olmaz. Hâniyye´de açýklandýðýna göre kadýn kocasý kendini boþamak þartýyla onu bütün alacaklarýndan ibrâ etse kocasý boþarsa berâet câizdir, boþamazsa câiz deðildir. Kocasýný kendi üzerine evlenmemesi þartýyla ibrâ etmesi bunun hilâfýnadýr. O zaman berâet sahih olur, þart sahih olmaz. Çünkü birincinin karþýlýðýnda para vermek sahihtir, ikincide sahih deðildir. Binaenaleyh onun þartý bâtýl olur. Zûhidî´nin Hâvî nâmýndaki kitabýnda þöyle denilmiþtir: "Kadýn kendini boþasýn diye kocasýný ibrâ eder de kocasý ayaða kalkar, sonra boþarsa meclisin hükmü kesilmedikçe berî olur. aksi takdirde berî olmaz." Bunu öðrendikten sonra anlarsýn ki, bu berâetin sahih olmasý hemen boþamaya baðlýdýr. Yani o meclisteboþayacaktýr. Karýsýna: Senin talâkýn ibrânýn doðruluðu iledir derse, talâký berâetin sahih olmasýna tâlik etmiþ olur. Bu da onun önceden sahih olmasýnýn tehakkukunu iktiza eder. Nitekim þartýn muktezasý budur. Üzerine tâlik edilen þey yoktur. Binaenaleyh talâk da vakî olmaz. Talâký halen yapmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü vaki olur ve onunla berâet sahih olur. Böylece anlaþýlýyor ki, hak Mürþidî´nin sözüdür. Fukahanýn þartla nafaka sâkýttýr þeklindeki açýklamalarý buna aykýrý deðildir. Biliyorsun ki nafakanýn sukûtu talâk veya hul´a baðlýdýr. Ondan önce berâet yoktur. Hem de berâet müneccez olan talâk veya hul´ ile olur. Sahih olmasýna muallak yapýlanla olmaz. Burada bana zâhir olan budur. Bu mesele çok vuku bulur. Onun zabtýný ganîmet bil! Allahu a´lem.

"Çünkü mesken þeriatýn hakkýdýr." Zira kadýný boþandýðý evden baþkasýnda oturtmak günahtýr. Bunu Fetih´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

METÝN


Meðerki kocasýný mesken külfetinden ibrâ etmiþ olsun! O zaman sahihtir. Fetih. Bizim söylediklerimizle bu söze hâcet kalmaz. Çünkü nafaka ve mesken o vakitte vâcib olmuþ deðillerdir. BiIâkis sonra vâcib olmuþlardýr. Mal vermek þartýyla talâk hul´ gibi mehri ýskat eder, diyenler olmuþsa da mu´temed olan kavil ýskat etmemesidir. Bunu Bezzâzî söylemiþtir. Seni AIIah ibrâ etsin sözüyle erkek berî olmaz. Bunu Behensî söylemiþtir. Kocasý çocuk nafakasýndan berâeti þart koþarsa bakýlýr: Sene gibi bir vakit koydularsa sahih ve lâzýmdýr. Aksi takdirde sahih olmaz. Bahýr.

ÎZAH

"Meðerki kocasýný mesken külfetinden ibrâ etmiþ olsun." Meselâ kadýn kendi evinde oturur yahut ev kirasýný kendi malýndan verirse, bu suretle iltizamý sahihtir. Fetih. Lâkin bunun muktezasý kira masrafýnýn mutlaka açýkça söylenmesidir. Halbuki Fetih ve diðer kitablarda yas tutma faslýnda beyan edildiðine göre kadýn mesken istememek þartýyla hul´ olursa, mesken masrafý kocasýndan sâkýt olur. Kadýna kocasýnýn evinde kira ile oturmasý lâzým gelir. O evden çýkmasý helâl olmaz.

"Bu söze" Yani musannýfýn: "Bundan yalnýz iddet nafakasý ile mesken müstesnadýr ilah..." Demesine hâcet kalmaz. Binaenaleyh bunu terk etse daha îyi olurdu.

"Mehri ýskat eder." Diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü Bahýr sahibî: "Vikâye þerhinde, Hulâsa´da, Bezzâziye´de ve Cevhere´de açýklandýðýna göre mahkeme tarafýndan konulan nafaka talâkla sâkýt olur. Bu zevat bunu mutlak söylemiþlerdir. Binaenaleyh mal karþýlýðý talâka ve baþkasýna þâmildir." demiþtir. Ama söz götürür ki, nafaka bahsînde gelecektir.

"Bunu Bezzâzî söylemiþtir." Ýfadesi þudur: "Fetva buna göredir. Bunun bir misli de Fûsul ve diðer kitablardadýr. Bahýr´da bunun zâhir rivâyet olduðu kaydedilmiþtir. Þârihler ve Kâdîhânbunu sahihlemiþlerdir."´

Ben derim ki: Kadihân´ýn sözünün hülasasý þudur: Mal karþýlýðý talâkýn hükmü Ýmameyn´e göre hul´un hükmü gibidir. Yani mehri ýskat etmez. Bir rivâyette Ýmam A´zam Ýmameyn´le beraberdir. Sahih olan da budur. Diðer bir rivâyette ona göre ýskat etme hususunda hul´a benzer. Biz hul´ hakkýndaki hilâfý Mültekâ´dan naklen arz etmiþtik. Böylece Nehr´in ibâresindeki îhamý anlamýþ olursun. Bu îham baþkalarýný hataya düþürmüþtür.

"Bunu Behensî söylemiþtir." Talebesi Bâkânî de Mültekâ þerhinde ona tâbi olmuþtur. Hayreddin-i Remlî dahi bununla fetva vermiþtir. Lâkin Tahtâvî´nin Allâme Makdisî´den naklettiðine göre o bununla berâetin sahih olduðuna örften dolayý fetva vermiþtir.

Ben derim ki: KaarIü´l-Hidâye ile Ýbn-i Þilbî dahi: "Çünkü bunun Ýbrâ olduðuna örf vardýr." Diye ta´lil ederek bununla fetva vermiþlerdir. Nâsýr Lekkânî ile Þeyhülislâm Hanbelî´nin de bunun gibi yazdýklarýný söylemiþlerdir. Kezâ Muhibbiyye manzumesi sahibi bunu zikretmiþ, Hâmidiyye sahibi dahi bununla fetva vermiþtir. Sâihânî bunu Bezzâziye´nin: "Bir adam karýsýna: Senî ALLAH boþadý yahut cariyesine: Seni ALLAH âzâd etti dese talâk ve atak vâki olur." Sözü ile te´yid etmiþtîr. Cevhere sahîbi buna "Niyet etsîn etmesin" Sözünü ziyade etmiþtir.

"Çocuk nafakasýndan" Sözü ana karnýndaki çocuðu da þâmildir. Doðduktan sonra onun nafakasýndan berâetini þart koþabilir. "Çocuk nafakasý"ndan murad süt emen çocuðun masraflarýdýr. Fetih´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtîr. Bu sözün bir misli de Kifaye ve ihtiyar´dadýr.

METÝN


Müntekâ ve diðer kitablardan naklen Bahýr´da bildirildiðine göre çocuk süt emerse, vakit koymasalar bile sahih olur. Kadýn çocuðu iki sene emzirir. Memeden ayrýlan çocuk bunun hilâfýnadýr. Bu kadýnla evlenir veya kadýn kaçar yahut ölürse veya çocuk ölürse bu adam kalan çocuk ve iddet nafakasýný kadýndan geri alýr. Meðerki kadýn berâetini þart koþmuþ bulunsun. Kadýn bu adamdan çocuðun gîyeceðini isteyebilir. Ancak bunun üzerine de hul´ yaptýysa memeden ayrýlmýþ bile olsa ücretli süt annede olduðu gibi sahihtir.

ÝZAH


"Bahýrda bildirildiðine göre ilah..." Ýfadesinin zâhirine bakýlýrsa bu baþka bir rivâyettir. Bunu Hulâsa´nýn þu sözü de te´yid etmektedir: "Çocuðu sütten kesmek þartýyla berâetin sahih olmasý ancak müddeti beyan ettiði zamandýr. Müddeti beyan etmezse çocuk ister emer bulunsun, ister memeden ayrýlsýn sahih olmaz..."

Ben derim ki: Galiba birinci rivâyetin vechi þu olacaktýr: Hul´ süt emerken çocuðun nafakasýný vermeye veya kesmeye yapýlýrsa bunun sonu kavgaya varýr. Çünkü kadýn meselâben onun bir aylýk nafakasýný istedim der, kocasý daha çok dediðini söyler. Ýkinci rivâyetin vechi de þu olsa gerektir: Çocuðun meme emer bulunmasý süt müddetini kasdettiðine karinedir. Hâniyye ve Bezzâziye sahibleri kesin olarak bu rivâyeti tercih etmiþlerdir.

"Memeden ayrýlan bunun hilâfýnadýr." Çünkü çocuðun annesinin yanýnda kalma müddeti oðlanýn kendi iþlerini kendi görmeðe baþlamasý, kýzýn da hayýz görmesidir. Bu ise meçhûldür.

Ben derim ki: Ben bu ta´lili baþka kimsenin yaptýðýný görmedim. Eðer hul´ hadâne müddetinde çocuðun annesinin yanýnda kalmasý þartýyla yapýlmýþsa bu zâhirdir. Halbuki mu´temed kavle göre yine zahir deðildir. Çünkü mu´temed kavle göre hadâne müddeti erkek çocuk için yedi, kýz içîn on senedir. Bilâkis zâhir olan þudur: Onun muradý hul´ çocuk nafakasý þartýyla yapýlmýþsa ve çocuk süt emiyorsa nafakadan emzirme masraflarý kasdedilir. Çünkü çocuðun nafakasý onu emzirmekten ibarettir. Bunun vakti ise þer´an sýnýrlýdýr. Binaenaleyh ona yorumlanýr. Çocuðun memeden ayrýlmasý bunun hilâfýnadýr. O zaman mutlaka vakit koymak lâzýmdýr. Çünkü nafakasý yemek içmekle olur. Bunun ise hususî bir zamaný yoktur. Zira ömrü boyunca yiyecektir. Binaenaleyh vakit koymaksýzýn tesmiye sahih deðildir. Zira meçhûldür.

Zahîre´de þöyle denilmiþtir: "Ebû Süleyman Ýmam Muhammed´den, o da Ebû Hanife´den naklen rivâyet etmiþtir ki: Kocasýndan olan çocuðunun yaþadýklarý müddet nafakasýyla ondan hul´ olan bir kadýn kocasýndan aldýðý mehri ona iade edecektir." Yani bu mesele kadýnýn evindeki eþya karþýlýðýnda onunla hul´ yapýp da evde hiç bir þey bulunmamasý gibidir.

"Bu kadýnla evlenirse" Yani onunla iddet ve çocuk nafakasý üzerine hul´ yapmýþken evlenirse demektir. T. Evlenmek müddet tamam olmadan vuku bulmuþtur.

"Yahut kaçarsa" Yani kadýn çocuðu kocasýna býrakarak kaçarsa demektir. Bahýr. Kezâ kadýnla iddet nafakasý üzerine hul´ yapar da kadýn boþandýðý evde oturmayarak nafakasý sâkýt olursa kocasý nafakayý ondan geri alýr. Nitekim bunu Bahýr sahibi incelemiþtir.

"Veya çocuk ölürse" Kezâ çocuk doðurursa onu iki seneye kadar emzirmek þartýyla hul´ yapar da kadýnýn karnýnda çocuk bulunmazsa, kadýn süt masrafýný kocasýna iade eder. Kadýn on sene derse kocasý ondan iki senelik süt masrafý ile kalan senelerin nafakasýný alýr. Fetih.

"Kalan çocuk nafakasýný geri alýr." Meselâ iki seneden biri geçmiþse bir senelik emzirme masrafým kadýn ona iade eder. Nitekim Fetih´de beyan edilmîþtîr.

"Ve iddet nafakasýný" Yani iddet nafakasý üzerine hul´ yaptýysa onun kalanýný kadýndan geri alýr.

"Meðerki kadýn berâetîni þart koþmuþ bulunsun." Yani hul´ yaparken çocuðun veya kadýnýn ölmesiyle berâetini þart koþmuþ olsun. Nitekim Fetih´de böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: "Kadýnýn berâeti için hîle: Kocasýnýn; seni çocuk nafakasýndan iki seneye kadar berî olmam þartýyla muhâlea ettim. Çocuk bu müddetten önce ölürse senden bir þey istemeyeceðim demesidir. Hâniyye´de böyle denilmiþtir. Bir sene müddetle þu kadara diyerek ücretle süt ana tutar da sene geçmeden öldüðü takdirde ücretin yine kadýna verileceðini þart koþarsa bunun hilâfýnadýr. Bu icare fâsiddir. Hulâsa´nýn icareler bahsinde böyle denilmiþtîr. Bezzâziye´de: "Çünkü baþkasýnda câiz olmayan bir þey hul´da câiz olur." denilmiþtir.

"Kadýn bu adamdan çocuðun giyeceðini isteyebilir." Yani giyecek meselesi ancak konuþulmak þartýyla dahil olur. Fetih´de þöyle denilmiþtir:

"Kadýn çocuðun giyeceðini kocasýndan isteyebilir. Meðerki onun nafakasýyla giyeceðine de hul´ yapmýþ olsun, o zaman isteyemez. Giyecek meçhûl de olsa ve çocuk emer veya memeden ayrýlmýþ da olsa fark etmez." Bu ifadenin bir misli de Hulâsa´dadýr. Çocuðun tamiminde ne fayda olduðunu araþtýr. Þu da var ki, bugün kadýnla onun çocuða kefaleti þartýyla hul´ yapmak örfü âdet olmuþtur. Bunun mânâsý çocuðun bütün iþlerinî annesi görecek, müddet bitinceye kadar babasýndan bir þey istemeyecek demektir. Zâhire bakýlýrsa bu söz giyecek yerini de tutar. Çünkü örf olan bir þey þart kýlýnmýþ gibidir. Düþün!

"Ücretli süt annede olduðu gibi sahihtir." Bezzâziye sahibi diyor ki:

"Kadýnla çocuðunu bir sene emzirmek ve sütten ayrýldýktan sonra on sene çocuðun nafakasýný vermek þartýyla muhâlea yaparsa sahih olur. Burada bilinmemek mâni deðildir. Nasýl ki yiyeceðini ve elbisesini vermek þartýyla süt ana kiralasa Ýmam-ý A´zam´a göre sahih olur. Çünkü âdet süt analara biraz geniþ davranmaktýr. Burada bütün imamlarýmýza göre sahihtir. Çünkü çocuðunun nafakasý için bir kimse, velevki alçak olsun münakaþa etmez."

METÝN

Kadýn fakir olduðu halde kocasýyla çocuðunun meselâ bir ay nafakasýný vermek þartýyla muhâlea olur da kocasýndan nafaka isterse, kocasý vermeye mecbur edilir. Ýtimad bu kavledir. Fetih. Yine Fetih´de beyan edildiðine göre kadýn çocuðu bülûða erinceye kadar elinde tutmak þartýyla hul´ yaparsa kýz çocuðu hakkýnda sahih olur, erkek çocuðu hakkýnda olmaz. Kadýn evlenirse kocasý çocuðu alabilir. Velevki býrakacaðýna ittifak etmiþ olsunlar. Çünkü bu çocuðun hakkýdýr. Babasýnýn ecr-i misil almasý için bu müddette geçer ecr-i mislin ne olduðuna bakýlýr ve baba bunu anneden alýr. Baba küçük kýzý nâmýna onun malý veya mehriyle hul´ yaparsa esah kavle göre kýz boþ olur. Nasýl ki kýz mümeyyiz iken (kârý-zararý ayýracak yaþta) kendisi kabul etse boþ olur ve mal vermek lâzým gelmez. Çünkü buteberru´dur. Büyük kýzýn hükmü de böyledir. Ancak o kabul ederse mal vermesi lâzým gelir. Bedeli Ýltizam etmedikçe annenin hul´ yapmasý sahih olmadýðý gibi küçük oðlan üzerine hul´ da asla sahih deðildir.

ÝZAH

"Kocasý vermeye mecbur edilir." Çünkü hul´un bedeli kadýnýn borcudur. Kocasýnýn kadýndakî alacaðý iIe çocuðun nafakasý sâkýt olmaz, Nitekim kadýnda baþka bîr alacaðý olsa kadýn bunu ödeyemediði takdirde çocuðun nafakasý o adamdan sâkýt olmaz, itimad bu kavledir. Sair fetva verenlerin "Sâkýt olur." kavline deðildir. Kýnye ve Hâvî´de böyle denilmiþtir. Fetih ve diðer kitablarda da böyledir. Bu þunu ifade eder ki, .kadýn zenginledikten sonra baba verdiði nafakayý ondan geri alabilir.

"Kýz çocuðu hakkýnda sahih olur, erkek çocuðu hakkýnda olmaz." Çünkü erkek çocuðu erkeklerin âdâb ve ahlâkýný öðrenmeye muhtaçtýr. Annesinin yanýnda uzun zaman kalýrsa kadýnlarýn ahlâkýný alýr. Bunda ise ne derece fesad olduðu meydandadýr. Fetâvâ´l-Hindiyye´de böyle denilmiþtir. Makdisî diyor ki: "Kýz çocuðunda sahîh olur demesi söz götürür. Çünkü bugün fetva verilen kavle göre kýz çocuðu bülûð zamanýna kadar annenin yanýnda kalmaz.

" Ben derim ki: Ýllet çocuðun hakkýnýn zâyi olmasýdýr. Kýz çocuðunu bülûða erinceye kadar annesinin yanýnda býrakmakta îse zâyiat yoktur. Evet, bülûð müddeti meçhûldür diye bir itiraz vârid olabilir. Ama umulur ki, bu cehalet affedilir. Çünkü ekseriyetle bülûð on beþ yaþýnda olur.

"Çünkü bu çocuðun hakkýdýr." Zira çocuðu kadýnýn ecnebî olan kocasýnýn yanýnda býrakmak ona zarardýr. Onun için de kadýnýn hadâne (çocuða bakma) hakký sâkýt olur. Bu ifadenin bir misli de Hâniyye´dedir. Orada þöyle denilmiþtir: "Kadýnla çocuðun mâlum seneler baba yanýnda kalmasý þartiyle hul´ yaparsa hul´ sahih, þart bâtýl olur. Çünkü küçük çocuðun annesinin yanýnda bulunmasý çocuðun hakkýdýr. Anne babasýnýn ibtaliyle bâtýl olmaz.

"Kýz boþ olur." Yani hul´ lâfzýyla yaptýysa kýz talâk-ý bâinle boþ olur. Nitekim geçmiþti, ileride de gelecektir.

"Esah kavle göre" Kýz boþ olur. Bazýlarý boþ olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü talâk mal lâzým gelmesine muallaktýr. Mal ise yoktur. Esah olmasýnýn vechi talâkýn babanýn kabulüne muallak olmasýdýr. Bu mevcuddur. Bezzâziye.

"Nasýl ki kendisi kabul etse..." Nasýl ki sözüyle þârih meselenin ittifâkî olduðuna iþaret etmiþtir. Anla! Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Bu yani zikredilen hilâf baba kabul ettiðine göredir. Kýz kabul eder de aklý baþýnda olup nikâhýn menfaat celbettiðini, hul´un ise menfaati selbettiðini akýl ederse bil-ittifak talâk vâki olur. Mal da lâzým gelmez."

Ben derim ki: Çok defa vâki oluyor ki, adam karýsýný mehrini baðýþlamak mukabilinde boþuyor. Zâhire bakýlýrsa bu talâk ric´îdir. Çünkü mehir sâkýt deðildir. Sonra Câmiu´l-Fûsul´de þöyle denildiðini gördüm: "Bir vaka´da adam çocuk yaþtaki karýsýna: Sen mehrin karþýlýðýnda boþsun der de kadýn kabul ederse ric´î olarak boþ düþmesi ve mehrin sâkýt olmamasý gerekir." Ýleride Vehbâniyye þerhinden naklen bunu te´yid eden ibâre gelecektir.

"Mal vermek lâzým gelmez." Yani Ýbni Seleme´nin kavline göre mal vermek kadýna da, babasýna da lâzým gelmez. Yine ondan bir rivâyete göre lâzým gelir. Velevki üzerine almýþ olmasýn. Üzerine almýþsa vermesi lâzým geldiðinde söz yoktur. Metinde aþaðýda gelecek dediði mesele budur.

Bahýr sahibi diyor ki: "Ýmam Mâlik´in mezhebine göre baba hul´un kýzý için daha hayýrlý olduðunu bilirse, meselâ kocasý geçimsizse kýzýnýn mehri üzerine hul´ yapmasý sahihtir. Buna bir hâkim hüküm verirse hükmü geçerli olur." Beziâziye´de de böyle denilmiþtir. Hâkimden murad Mâlikî mezhebinde olan hâkimdir.

"Büyük kýzýn hükmü de böyledir ilh..." Yani ondan izin almadan babasý onun nâmýna hul´ yaparsa kýzýn mal vermesi evleviyetle lâzým gelmez. Çünkü babasý onun hakkýnda ecnebî gibidir. Fûsuleyn´de þöyle denilmektedir: "Mal vermeyi baba veya ecnebî biri garanti ederse hul´ vaki olur. Sonrâ kadýn razý olursa bu hul´ aleyhine geçerli olur. Kocasý da mehir vermekten kurtulur. Razý olmazsa onu kocasýndan alýr. Kocasý da hul´u yapandan alýr. Garanti etmezse hul´ kadýnýn razý olmasýna baylýdýr. Razý olursa câizdir ve kocasý mehirden berâet eder. Aksi takdirde câiz deðildir. Zahîre´de kadýn boþ olmaz denilmiþtir. Baþkalarý boþ olmasý gerekir. Çünkü talâk kabule muallaktýr. Bu da mevcuddur demiþlerdir." Yani hul´u yapanýn kabulüne muallaktýr demek istemiþlerdir. Bezzâziye´de bildirildiðine göre baba garanti etmezse mal hakkýnda talâk kadýnýn kabulüne baðlýdýr. Bezzâziye sahibi: "Bu talâk vâki olduðuna delildir. Bazýlarý talâkýn ancak kadýnýn rýzasiyle vâki olacaðýný söylemiþlerdir." demiþtir.

"Annenin hul´ yapmasý ilh..." Bahýr sahibi diyor ki: "Baba ile kayýdlamasý þundandýr: Çünkü hul´ küçük kýzýn kocasýyla annesi arasýnda cereyan ederse, annesi bedeli kendi malýna izafe ettiði yahut ödemeyî üzerine aldýðý takdirde ecnebîde olduðu gibi hul´ tamamdýr. Aksi takdirde ne olacaðýna dair rivâyet yoktur. Sahih þudur ki; talâk vâki deðildir. Baba bunun hilâfýnadýr."

"Küçük oðlan üzerine hul´ asla sahih deðildir." Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Kýz diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü küçük oðlunu hul´ etmesi sahih olmaz. Küçük oðlanýn hul´u velîsinin rýzasýna da baðlý deðildir. Hâsýlý küçük kýzda talâk vâki olmakla beraber mal vermek lâzým deðildir. Küçük oðlanda ise asla talâk vâki olmaz.

METÝN

Nitekim kadýn reþid olmayarak bununla yani kendi malý veya mehriyle muhâlea yaparsa hüküm budur. Yani boþ olur, mal vermek lâzým gelmez. Hatta talâk lâfzýyla yapýlmýþsa her iki meselede ric´î talâk meydana gelir. Vehbâniyye þerhi. Kadýn nâmýna mal vermek þartýyla babasý muhâlea yaparak vereceðini garanti ederse, yani kefil olarak deðil de vermeyi iltizam ederse hul´ sahihtir, mal da babaya lâzým gelir. Zira kadýna mal vermek vâcib deðildir. Ecnebî biriyle hul´ yapmak gibi olur ki, baba bu hususta evlâdýr. Mehir sâkýt olmaz. Çünkü o babanýn velayetine dahil deðildir. Bunun sukûtuna bir çare de hul´ bedelini mehir mikdarý bir ecnebîye þart koþmasý, sonra koca bunu ondan almak için velayeti olan birine havale etmesidir. Bezzâziye.

ÝZAH

"Kadýn reþid olmayarak..." Rüþd: Bir þahsýn kendi malýnda yararlý hareket etmesidir. Velevki fâsýk olsun. Nitekim hýcr bahsinde gelecektir. Ulemanýn orada zikrettiklerine göre sefahet dolayýsiyle yapýlan hýcr Ebû Yusuf´a göre borç sebebiyle yapýlan gibi hâkim hükmüne muhtaçtýr. Ýmam-ý Muhammed mücerred sefahetle sâbit olacaðýný söylemiþtir. Sefahet maIý meþruun hilâfýna har vurup harman savurmaktýr. Vehbâniyye þerhini zâhirine bakýlýrsa ikinciye itimad etmiþtir. Çünkü Mebsût´tan naklen þöyle demiþtir: "Kadýn müfsid olarak bülûða erer de mal mukabili kocasýnda." hul´ olursa, hul´ câizdir. Çünkü hul´da talâkýn vâki olmasý kabule dayanýr. Bu da kadýndan tehakkuk etmiþtir. Ama mal vermesi lâzým gelmez. Çünkü kadýnýn bunu iltizam etmesi mal karþýlýðý da deðil, görünen bir menfaat için de deðildir. Binaenaleyh kadýn küçük kýz hükmünde tutulur. Kocasý onu bu mal üzerine bir talâkla boþadýysa ona dönmeye hakký vardýr. Çünkü talâkýn sarîh sözle yapýlmasý bâin olmasýný icab etmez. Ancak bedel verilirse bâin olur. Hul´ lâfzýyla yapýlmasý bunun hilâfýnadýr." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

"Yâni boþ olur ilh..." Sözü küçük kýzla reþid olmayan kadýn meseleleri arasýndaki benzerliði açýklamaktýr.

"Kadýn nâmýna" Yani küçük olan kadýn nâmýna mal vermeyi demek istiyor ki, bu mal mehre de þâmildir.

"Kadýna mal vâcib deðildir." Binaenaleyh kefalet tehakkuk etmemiþtir. Çünkü kefalet; isteme hususunda kefilin zimmetini asilýn zimmetine katmaktan ibarettir. Asilden isteme yoktur. T.

"Ecnebî biriyle hul´ yapmak gibi" Yani fuzûlî ile hul´ yapmak gibi olur. Bunun hülasasý þudur: Baba koca ile konuþur da bedeli garanti ifade edercesine kendi nefsine izafede bulunur yahut onu kocaya bu þekilde temlîk ederse, meselâ kýzýmý benim nâmýma bin dirheme muhâlea et yahut ben ödemem þartýyla veya benim þu bin dirhemim yahut þu kölem üzerinemuhâlea et der de o da bunu yaparsa sahih olur ve bedel babaya borçtur. Þayet bedel için bir hak sahibi çýkarsa kýymetini vermesi lâzým gelir. Kadýnýn kabulüne baðlý deðildir. Bu sözü geliþigüzel söyler meselâ bin dirheme yahut þu köleye muhâlea et derse, kadýn kabul ettiði takdirde köleyi veya âciz kaldýðý takdirde kýymetini teslim etmesi tâzým gelir. Baba bunun baþkasýna izafe eder, meselâ fülanýn kölesi ile hul´ et derse, o fülanýn kabulü mu´teber olur. Kadýnla kocasý konuþur yahut kocasýna bunu kadýn söylerse, kadýnýn kabulü mu´teber olur. Bedel geliþigüzel söylensin yahut kadýna veya ecnebîye izafe edilsin müsavîdir. Hul´a vekil olan kimseden bedel istenmez. Meðerki ödemeyi üzerine almýþ olsun. Bu takdirde ödediðini kadýndan alýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

"Baba evlâdýr." Çünkü kýzýnýn hem nefsinde hem malýnda tasarrufa mâliktir. Fetih.

"Mehir sâkýt olmaz." Yani hul´ ister mehir mukabilinde, ister meselâ bin dirheme yapýlmýþ olsun fark etmez. Lâkin mehir mukabilinde yapýlýrsa kadýn onu kocasýndan geri alabilir. Kocasý da kadýnýn babasýndan alýr. Çünkü o garanti etmiþtir. Fakat hul´ bin dirhem karþýlýðýnda yapýlmýþsa kadýn mehrini kocasýndan geri aldýktan sonra kocasý kadýnýn babasýndan onu alamaz. Çünkü o mehri garanti etmemiþtir. O bini ödeyeceðine söz vermiþtir. Fetih sahibinin sözü bu tafsilâta yorumlanýr. Nitekim Nehir´de ve Makdisî þerhinde belirtilmiþtir. Bahýr sahibinin anlayýþý bunun hilâfýnadýr. O Fetih sahibinin aleyhine hata etmiþ diye hüküm vermiþtir.

"Bunun sukûtuna bir çare de" Yani mehrin kocadan sâkýt olmasýna bir çare de þudur diyor ki, bununla daha baþka çareler de olduðuna Ýþaret ediyor. Onlardan biri yukarýda arz ettiðimiz Mâlikî bir hâkimin sahihtir diye hüküm vermesidir. Bir çare de babanýn kýzýnýn mehri ile iddet nafakasýný aldým diye ikrar etmesidir. Çünkü bunu babanýn ikrarý sahihtir. Sair velîler onun hilâfýnadýr. Sonra kocasý kadýný talâk-ý bâinle boþar. Lâkin zâhire göre berî olur. ALLAH Teâlâ indinde berî olmaz. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Câmiu´l-Fûsuleyn sahibi bu zevata itiraz ederek: "Bunda yalaný öðretmek ve kocanýn zimmetini meþgul etmek vardýr." demiþ, Makdisî kendisine þu cevabý vermiþtir: "Kocasý kadýna zarar verdiði, baþka kurtuluþ yolu da bulunmadýðý vakit bu zarar etmez."

"Þart koþmasý" Yani kocanýn þart koþmasýdýr. Bir nüshada her ikisinin yani koca ile babanýn þart koþmalarý denilmiþtir.

"Sonra bunu" Sözünden murad mehirdir. Yani koca ecnebîye havale edecektir. Bazý nüshalarda bu mevcuddur.

"Velayeti olan birine havale etmesidir." Sözünden murad babadýr. Baba mevcudsa bunu o yapacak, deðilse hâkim bir vasî tâyin edecektir. Meselenin sureti þudur: Mehir meselâ bin dirhem ise koca ecnebî biriyle kendi malýndan bin dirheme muhâlea yapar. Sonra kocababayý veya vasîyi mehri almak için o ecnebîye havale eder. Ama kabul þarttýr, ecnebînin de kocadan daha zengin olmasý lâzýmdýr. O zaman koca mehirden kurtulmuþ olur, borç ecnebînin zimmetine geçer. Lâkin bunda ecnebî için zarar vardýr. Onun için "Sonra baba onu ibrâ eder yahut ondan aldýðýný ikrarda bulunur." denilmiþtir. Ama zâhire göre bu tekellüfe hâcet kalmaksýzýn babanýn baþtan ikrarý kâfidir. Nitekim az yukarýda arz ettik. Bazý nüshalarda:

"Sonra koca onu bunu kendisinden^almaya velayeti olana havale eder." denilmiþtir. Bu ayrý bir hîledir. Onu Bahýr sahibi Bezzâziye´den nakletmiþtir. Bu sözün mânâsý o ecnebî kimse kocayý hul´ bedeli .olan bin dirhemi almak için babaya yahut vasîye havale eder, demektir. Bu suretle ecnebî bedelden kurtulur; borç babanýn zimmetine geçer. Lâkin babanýn bu tekellüfe hâcet kalmaksýzýn baþtan bedeli üzerine almasý bu ikinci hîleye hâcet býrakmaz.

METÝN

Eðer koca ödemeyi kadýna yani küçük olan karýsýna þart koþar da, o da buna ehil olarak kabul ederse bir þeysiz boþ olur. Ehil olmaktan murad nikâhýn menfaati celb, hul´un onu selb ettiðine aklý ermesidir. Bir þeysiz boþ düþmesi borçlanmaya ehliyeti olmadýðýndandýr. Þayet kabul etmez veya akýl etmezse boþ düþmez. Esah kavle göre velevki baba kabul etmiþ olsun. Zeylaî. Kadýn bülûða erer de babanýn kabulüne razý olursa bu câizdir. Fetih. Koca karýsýna: Seni muhâlea ettim der de kadýn kabul eder ve maldan bahsetmezlerse kadýn boþ olur. Çünkü icab ve kabul mevcuddur ve koca mehr-i müeccelden þayet varsa berî olur. Mehr-i müeccelden borcu yoksa kadýn ona aldýðý mehr-i muacceli iade eder. Çünkü yukarýda geçti ki, bu bir muâvezadýr. Binaenaleyh mümkün olduðu kadar itibara alýnýr.

ÝZAH

"Eðer koca ödemeyi" Sözünden murad ödeneni demektir. Tâ ki Feth´in: "Yani koca bin dirhemi kadýna þart koþarsa onun kabulüne baðlý olur ilh..." sözüne uygun olsun. Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Hul´ karýkoca arasýnda cereyan ederse kabul etmek kadýna aiddir. Bedel geliþigüzel söylensin yahut mutlak býrakýlýr veya kadýna yahut ecnebîye izafe edilsin. Ýzafet milk veya garanti izafeti olsun fark etmez." Bunun misâlleri beni þu köleye hul´ et, beni bir köleye hul´ et. beni þu köleme hul´ et, beni falanýn kölesi karþýlýðýnda hul´ et sözleridir.

"Boþ olur." Çünkü þart mevcuddur. O da kadýnýn kabulüdür. Hul´la talâk-ý bâin meydana gelmesi kabule dayanýr, mal lâzým gelmesine dayanmaz. Nitekim kadýn þarab ve benzeri bir þey söylerse hüküm budur. Fetih.

"Velevki baba kabul etmiþ olsun." Çünkü kadýnýn kabulü þarttýr. ´Bu niyabet kabul etmez. Fetih.

"Esah kavle göre" Demesi bir rivâyette sahih olduðu içindir. Çünkü hâlis menfaattýr. Kadýn o adamýn elinden mal vermeden kurtulmaktadýr. Fetih.

"Koca karýsýna: Seni muhâlea ettim." Ýfadesinde hul´u mufâale bâbýndan kullanmasý þundandýr: Çünkü seni hul´ ettim dese bu söz kabule baðlý deðildir, koca berâet etmiþ olmaz. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Bâbýn baþýnda da geçmiþti. Bu mesele bülûða ermiþ kadýn hakkýndadýr.

"Ve koca mehr-i müeccelden berî olur..." Hulâsa ve Bezzâziye´de zik-redildiðine göre bu surette Ýmam-ý A´zam´dan iki rivâyetin birine göre karý-koca birbirlerinden berî olurlar. Sahih olan da budur. Þayet kocanýn üzerinde mehir borcu yoksa kadýnýn aldýðý mehri ona iade etmesi gerekir. Çünkü mal hul´u zikretmekle örfen zikredilmiþ sayýlýr. Fetih´de de böyledir.

Bahýr sahibi diyor ki: "Ýbârenin evvelinden anlaþýldýðýna göre mehir alýnmýþsa kocanýn dönüp istemeye hakký vardýr. Hâniyye sahibi de bunu açýklamýþtýr, O zaman karý-koca birbirlerinden berî olmuþ sayýlmazlar. Bana öyle geliyor ki, berâetin yeri mehr-i muacceli kadýna verdikten sonra onunla muhâlea yapmasýdýr. Zira böyle olursa kadýn mehr-i muaccelden, kocasý da mehr-i müeccelden berî olur. Onun içindir ki, Muhît sahibi: Sahih kavle göre mehir sakýt olur. Kadýnýn aldýðý kendinin olur, kocasýnýn zimmetinde kalan da sâkýt olur, demiþtir."

Ben derim ki: Bunu Hâniyye´nin "Her biri berâet eder" demesi, bilâkis "Koca kadýnýn onda alacaðý olan mehirden berî olur" demesi de te´yid eder. Hâniyye sahibi: "Kadýnýn kocasýnda alacak mehri yoksa kocasýnýn verdiðini iade etmesi lâzým gelir." demiþtir. Bunu Hâkim-i Þehid ile Ýbn-i Fadl da böyle zikretmiþlerdir. Hülasasý þudur: Koca kadýna olan mehir borcundan kurtulur. Kadýn ise ancak bir kýsmýndan kurtulur. Bütün mehrini almýþsa iade etmesi lâzým gelir. Bu izahla musannýfýn: "Mehr-i müeccelden borcu yoksa kadýn ona aldýðý mehr-i muacceli iade eder." Sözündeki îham meydana çýkar. Zira bu söz kadýn bütün mehrini almýþsa mehr-i müecceli iade etmesi lâzým gelmez. mânâsýný îham etmektedir. Ýfadenin hakký: "Aksi takdirde mehri iade eder." demekdi. Ancak þöyle cevap verilebilir: Kadýn bütün mehrini alýnca mehrin hepsi muaccel olur.


Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 22:27:56
Sonra bilmelisin ki bunlarýn hepsi Feth´in ibâresine muhâliftir. Fetih´de: "Hul´ ve mubare´e her hakký ýskat eder Ýlh." denildiði yerde þu ifade vardýr: "Bedelden söz edilmemiþse bu hususta üç rivâyet vardýr. Bunlarýn esah olaný karý-kocadan her birinin yalnýz mehirden berâet etmesidir. Cima´dan önce olsun sonra olsun mehir alýnmýþ veya alýnmamýþ olsun artýk karý-koca birbirlerinden onu isteyemezler. Hatta kadýn mehrini almamýþsa kocasýndan bir þey isteyemediði gibi hepsini almýþsa kocasý da ondan bir þey iade etmesini isteyemez ilh..." Bu ifadenin bir misli de Zeylaî ile Vehbâniyye þerhinde, Makdisî ve Þürunbulâliyye´dedir. Kâdîhân´ýn Câmi-i Saðîr þerhinde þöyle denilmektedir. "Kadýna hul´ yapar da bedel zikretmezse, Ýmameyn´e göre karý-koca birbirlerine nikâhla vâcib olan mal borcundan berâet etmezler. Ebû Hanife´den iki rivâyet vardýr, Sahih olan rivâyet birbirlerinden berâet etmeleridir."

Muhtar metninde de þu ifade vardýr: "Mubâre´e de hul´ gibidir. Bunlarýn ikisi de karý-kocanýn nikâha müteallik haklarýný ýskat ederler. Hatta cima´dan önce ise ve kadýn mehrini almýþsa kocasý ondan hiç bir þey geri alamaz. Kadýn kocasýndan bir þey almamýþsa ondan hiç bir þey alamaz. "Bu ifadenin bir misli de Mültekâ metnindedir. Dürerü´l-Bihâr þerhi ile Mecmâ´ þerhinde: "Karý-koca hiç bir mal sözü etmedilerse birbirlerinden berâet ederler. Kadýn mehrini almýþ olsun olmasýn, kocasý onunla cima´da bulunsun bulunmasýn fark etmez." denilmiþtir.

Ben derim ki: Bundan anlaþýldýðýna göre Fetâvâ´dan naklen yukarýda geçen söz baþka bir kavildir. Þerh ve metinlerde sahihlenmemiþtir. Böylece musannýfýn sözünde bozukluk olduðu iki vecihten anlaþýlmýþtýr. Bunlarýn birisi sahihin hilâfýna yol tutmasý, ikincisi de kadýnýn yalnýz mehr-i muacceli iade edeceðini îham etmesidir. Halbuki buna kâil olan yoktur. Hilâf ancak bütün mehri almýþsa onun iadesi hakkýndadýr.


HASTA KADININ HUL´U



METÝN


Hasta kadýnýn hul´u malýn üçte birinden itibar olunur. Çünkü bu bir teberru´dur. Binaenaleyh üçte birden çýktýðý takdirde kocasý mirâsla hul´ bedelinden hangisi azsa onu alýr. Çýkmazsa mirâsýn azýný alýr. Kadýn iddet içinde ölürse üçte biri, iddetten sonra yahut cima´dan önce ölürse, üçte birden çýktýðý takdirde kocasý bedeli alýr. Meselenin tamamý Fûsûleyn´dedir. Mükâtebe hul´ olursa âzâd edildikten sonra mal vermesi lâzým gelir. Velevki sahibinin izniyle olsun. Çünkü kendisi teberru´dan men edilmiþtir. Cariye ile ümmüveled sahiplerinin izniyle hul´ olurlarsa halen malý ödemeleri lâzým gelir. Cariye satýlýr, ümmüveled ile müdebbere çalýþarak öderler. Ýzinsiz muhâlea olmuþlarsa âzâd edildikten sonra öderler. Cariyeyi rakabesi karþýlýðýnda sahibi hul´ yaparsa, kocasý hür olduðu takdirde hul´ meccanen sahih olur. Kocasý mükâteb veya köle yahut müdebber olursa sahihtir ve cariye sahibinin olur, nikâh da bozulmaz. Fakat hür ise cariyeye mâlik olduðu takdirde nikâh bâtýl olur, hul´ da bâtýldýr. Binaenaleyh bunu sahihlemek demek onu ibtal olur. Ýhtiyar.

ÝZAH

"Hasta kadýnýn hul´u"ndan murad ölüm hastasýdýr. Çünkü o hastalýk´tan iyileþirse kocasý bedelin hepsini alýr. Zira iki taraf buna razý olmuþlardýr. Nasýl ki kocasýna bir þey hibe eder de sonra hastalýðýndan iyileþirse hüküm budur. Velevki iddet içinde ölmüþ olsun.

"Çünkü bu bir teberru´dur." Tekarrur etmiþ bir kaidedir ki. nikâh elden çýkarken kýymeti hâiz deðildir. Þu halde kadýnýn hul´ bedeli diye harcadýðý mal teberru´dur, mirâsçýya verilmesi sahih olmaz. Ecnebî için de üçte birden geçerlidir. Ancak anlaþma töhmetini defy için azý verilir. Nitekim erkeðin ölüm hastalýðýnda karýsýný boþamasý meselesinde geçmiþti.

"Hangisi azsa onu alýr Ýlh..." Bu þöyle izah olunur: Bu adamýn kadýndan mirâsý elli dirhem, hul, bedeli altmýþ dirhem olup malýn üçte biri yüz ederse mirâsla bedel üçte birden çýktý demektir. Þu halde az olaný yani elliyi alacaktýr. Eðer üçte biri kýrk ise bununla mirâsýn hangisi daha azsa onu alacaktýr ki, o da kýrk dýr . Hâsýlý bu adam mirâsla hul´ bedelinden ve malýn üçte birinden hangisi azsa onu alacaktýr. Câmiu´l-Fûsuleyn´e uyarak böyle dese daha kýsa ve daha zâhir olurdu.

"Üçte birden çýktýðý takdirde kocasý bedeli alýr." Bu þunu ifade eder ki. burada mirâsa bakýlmaz. Çünkü kadýn iddetten sonra veya cima´dan önce ölürse mirâs yoktur. O halde bedele ve üçte bire bakýlýr ve hangisi azsa o verilir. Lâkin Tatarhâniyye´de bildirildiðine göre cima´dan önce olursa ve hul´ mehir karþýlýðýnda yapýlmýþsa kadýný boþamakla yarýsý sâkýt olur, kalan yarýsý da mirâsçý olmayan þahsa vasiyettir. Kadýnýn bundan baþka malý yoksa adama bu yarýnýn üçte biri verilir.

"Çünkü kendisi teberru´dan men edilmiþtir." Yani velevki izinle olsun. Hibe etmesi gibi ki, âzâd edildikten sonraya býrakýlmasýnýn illeti budur.

"Halen malý ödemeleri lâzým gelir." Çünkü hýcr efendisinin izniyle kalkmýþ ve onun hakkýnda diðer borçlar gibi olmuþtur. Bahýr.

"Cariye satýlýr." Meðerki fidyesini efendisi versin. Câmiu´l-Fûsuleyn.

FER´ÝBÝR MESELE:
- Cariye kocasýndan hul´ olan akýllý küçük hürreden þurada ayrýlýr: Hürre bülûða erdikten sonra kendisinden hul´ bedeli istenilmez. Nitekim halen de istenilmez. Zahîre´de bildirilmiþtir. Câmiu´l-Fûsuleyn´de þöyle denilmiþtir: "Küçük kýzý mal karþýlýðýnda boþarsa talâk ric´î olur. Cariyede ise bâindir. Zira cariyede mal karþýlýðý talâk sahihtir. Ancak te´cil edilir. Küçük kýzda ise aklý erer bile olsa malsýz vâki olur.

"Rakabesi karþýlýðýnda" Yani sahibi kocasýna hul´ bedeli olarak cariyenin kendisini vermek þartýyla hul´ yaparsa demektir. T.

"Hul´ meccanen sahih olur." Zâhirine bakýlýrsa mehir sâkýt olmaz. Halbuki sâkýt olacak gibi görünürdü. Çünkü tesmiye bâtýldýr. Þarab ve domuzu bedel yapmak gibiydi.

"Cariye sahibinin olur." Sözünden murad mükâtebden gayrý kocanýn efendisinin olur, demektir.

"Nikâh da bozulmaz." Çünkü cariye kocasýnýn malý olmaz. Kocasýnýn sahibinin malý olur. Mükâtebe gelince: Onun cariyede milk hakký sâbit olur. Milk hakký ise nikâhýn devamýna mânideðildir. Onun için nikâhý bozulmaz. Bunu Câmi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Minah´da: "Milk mükâtebin sahibinindir." denilmiþtir. Bu söz metni mutlak býrakmasýný iktiza etmiþtir. Ama te´vili mümkündür. "Mükâteb sahibinin de cariyede hakký vardýr. Mükâteb aciz kalýrsa cariye efendisinin olur." denilir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

"Binaenaleyh bunu sahihlemek demek onu ibtal olur." Yani böyle olan bir þey ise bâtýldýr. Murad muâvezanýn bâtýl olmasýdýr. Mutlak surette bâtýl demek deðildir. Çünkü bâbýn baþýnda görmüþdük ki, hul´ koca tarafýndan yemin, kadýn tarafýndan muâvezadýr. Muâveza ciheti bozulunca öteki ciheti kalýr. Fetih´de: "Lâkin bir talâk-ý bâin meydana gelir. Çünkü bedel bâtýl olmuþ, hul´ lâfzý kalmýþtýr. Bu ise bir talâk-ý bâindir." denilerek buna iþaret olunmuþtur.

METÝN

FER´Ý MESELELER:
- Bir adam karýsýna: Seni bin dirheme muhâlea ettim der ve bunu üç defa tekrarlar da kadýn kabul ederse üç binle boþ olur". Çünkü kocasý bunu onun kabulüne tâlik etmiþtir.

Müntekâ´da þöyle denilmektedir; "Sen bin dirheme dört defa boþsun der de kadýn kabul ederse üç defa boþ olur. Üçü kabul ederse boþ olmaz. Çünkü kocasý bunu karýsýnýn dört talâký kabulüne tâlik etmiþtir."

Sen þu haneye girmen üzerine boþsun sözü kabule tevakkuf eder. þu haneye girmen þartýyla derse girmeye tevakkuf eder.

Ben derim ki: Bunlarýn arasýnda ne fark vardýr diye sorulur: Çünkü Arapçada üzerine "en" edatý giren fiil-i muzarî masdar mânâsýnadýr.

Bir kimse karýsýna: Sen bin dirheme bir defa boþsun der de karýsý: Ben senden ancak üç talâk istemiþtim. Üçte biri senin olsun cevabýný verirse söz kadýnýndýr.

ÝZAH


"Üç binle boþ olur." Yani kadýn üç defa üç bin dirhemle boþ olur. Nitekim Bahýr sahibi bunu Muhît´ten naklen açýklamýþ ve þöyle demiþtir:

"Çünkü kadýnýn kabulü olmazsa hiç bir þey vâki deðildir. Talâk hul´da kadýnýn kabulüne tealluk eder. Þu halde kadýn kabul edince üç talâk birden üç binle vâki olur."

Ben derim ki: Bu mal karþýlýðý boþamadadýr. Böyle olmazsa muâveza sayýlmaz ve talâk kabule de baðlý kalmaz. Birincisi hemen vâki olur, geri kalanlarý hükümsüz kalýr. Çünkü bâin bâine lahîk olmaz. Onun için Câmiu´l-FûsuIeyn´de þöyle denilmiþtir: "Karýsýna seni hul´ ettim der de bununla talâký murad ederek üç defa tekrarlarsa bir talâk-ý bâin meydana gelir. Ama seni bende alacaðýn olan mehir karþýlýðýnda hul´ ettim diyerek bu sözü üç defa tekrarlar kadýn da kabul ederse, üç defa boþ olur. Çünkü talâk ancak kadýnýn kabulüyle vâki olur. Kezâ kendimi senden bin dirheme hul´ ettim der ve bu sözü üç defa tekrarlar da kocasý razýoldum yahut câiz kýldým cevabýný verirse, üçer bin dirheme üç talâk meydana gelir. Ama bu Fetâvâ´l-Idde´deki ibâreye muhâliftir. Onun ibâresi sahihtir."

Ben derim ki: Ýdde´nin ifadesi þudur: "Mehr-i müsemma karþýlýðýnda bir talâk vaki olur ve muâvezâtta olduðu gibi birinci ikinci ile ikinci de üçüncü ile bâtýl olur. "Bunun vechi þu olsa gerektir: Hul´ erkek tarafýndan yemin sayýldýðýna göre söze erkek baþladýðý zaman talâk kadýnýn kabulüne muallak olur. Söze kadýnýn baþlamasý bunun hilafýnadýr. Çünkü onun tarafýndan hul´ muavezadýr. Binaenaleyh kocasýnýn kabulüne talik sayýlmaz. Kocasý kabul etti mi üçüncü akdi kabul etmiþ sayýlýr. Ýkinci onunla hükümsüz kalýr. Birinci de ikinci ile hükümsüz kalýr. Bana zâhir olan budur. Yine Câmiu´l-Fûsuleyn´de þöyle denilmektedir: "Bir kimse seni bin dirhem karþýlýðýnda boþadým, seni üç bin dirhem karþýlýðýnda boþadým der de kadýn kabul ederse, bu söz her iki mala þâmildir. Mal þartýyla köle âzâdý da bunun gibidir. Satýþ ise bunun hilâfýnadýr. Çünkü satýþta bu söz son fiyata yorumlanýr. Zira satýþda kabulden evvel dönmek sahihtir. Köle âzâdý ve talâk bunun hilâfýnadýr." Zâhire bakýlýrsa söze kadýn baþlar da böyle söyler ve kocasý kabul ederse yalnýz son malla bir talâk meydana gelir. Çünkü kadýnýn dönmesi sahih, erkeðin dönmesi sahih deðildir. Nitekim babýn baþýnda geçmiþti. Bu da: "Hul´ erkek tarafýndan yemin, kadýn tarafýndan muâvezadýr." sözümüze binaendir.

"Üç defa boþ olur Ýlh..." Yani biner dirheme üç defa boþ olur. Fetih. Fetih´de Hutâsa´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Ebu Yusuf´tan rivâyet edildiðine göre kadýn beni bin dirheme dört defa boþa der de kocasý üç defa boþarsa bu üç talâk bin dirheme olur. Bir defa boþarsa binin üçte biriyle olur." Yani söze kadýn baþladýðý vakit tâlik deðil mûaveza olur. Kocasýnýn söze baþlamasý bunun hilâfýnadýr. Nitekim söylemiþtik.

"Bunlarýn arasýnda ne fark vardýr diye sorulur ilh..." Kezâ bu sözle bana þu kadar dirhem vermen þartýyla sözü arasýnda ne fark vardýr ki, þu haneye girmen üzerine boþsun sözünde olduðu gibi bu da kabule tevakkuf eder. Bahýr sahibi bu üç meselenin farkýný sormuþ, fakat bir fark görülmemiþtir. Nehir sahibi de onun sözünü nakletmiþ, fakat bir þey söylememiþtir. Dürr-ü Müntekâ sahibi Lübâb þerhinden naklen sarîh masdarla müevvel masdar arasýnda fark olduðunu söylemiþ, müevveli cüsseye yorumlamak sahihtir. Birinciyi sahih deðildir demiþtir. Yani Arapçada "Zeydün Ýmma enyekûme ve Ýmma enyek´ûde" demek sahihtir. Fakat "Zeydün imma kýyâmün ve Imma ku´udün" demek sahih deðildir. Lâkin bizim meselemizde Tahtâvî´nin dediði gibi fark zâhir deðildir.

"Söz kadýnýndýr." Çünkü kadýn binin üçte birinden ziyadesini inkâr et-mektedir. Binaenaleyh tasdik olunur. Bahýr sahibi: "Yeminiyle beraber tasdik olunur. Her iki taraf beyyine getirirlerse kocanýn beyyinesi tercih olunur." demiþtir.

METÝN

Bir kimse karýsýna mehri çocuðunun veya bir ecnebînin olmak yahut çocuðu kendi yanýnda býrakmak þartýyla hul´ yaparsa hul´ sahih, þart bâtýl olur.

Kadýn: Ben senden hul´ oldum der de kocasý ona: Ben seni boþadým cevabýný verirse talâk-ý bâinle boþ olur. Talâk-ý ric´î ile boþ olduðunu söyleyenler de vardýr. Kadýn talâk-ý ric´î þartýyla seni mehirden ibrâ ettim der de kocasý onu talâk-ý ric´î ile boþarsa, ne hüküm verileceði hususunda rivâyet yoktur. Lâkin Ziyâdât´ta: "Sen bugün ric´î olarak boþsun ve yarýn ric´î olarak bin dirheme diðer bir talâk boþsun derse, bedel iki talâkýn olur ve her iki talâk bâindir. Lâkin milkine dönmezse yarýnki talâk bir þeysiz vâki

olur.´" denilmiþtîr.

ÝZAH

"Hul´ sahih olur." Çünkü o fâsýd þartla bozulmaz. Nitekim geçmiþti.

"Þart bâtýl olur." Yani mehir çocuðun veya ecnebînin olmaz, kocasýnýn olur. Nitekim Bezzâziye ve diðer kitablarda belirtilmiþtir. Kocasýnýn çocuðu kendi yanýnda tutmaya hakký yoktur. Çünkü çocuðun annesinin yanýnda kalmasý hakkýdýr. Karý-kocanýn bozmalarýyla bu hak bozulmaz. Nitekim biz bunu Hâniyye´den naklen arz etmiþtik.

"Talâk-ý bâinle boþ olur ilh..." Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn kocasýna beni bin dirheme hul´ et der de kocasý sen boþsun cevabýný verirse bazýlarýna göre bu cevap olur ve hul´ tamamdýr. Bazýlarý: "Hayýr, bu talâkdýr." demiþlerdir. Muhtar olan kavil birincisidir. Çünkü o zâhiren cevabdýr. Ama kocasý ben bununla cevabý kasd etmedim derse tasdik edilir ve bir þeysiz talâk vâki olur. Kezâ kadýn ben senden hul´ oldum der de kocasý ben seni boþadým cevabýný verirse bazýlarý: "Bu cevabdýr ve hul´ tamamdýr." demiþ, birtakýmlarý: "Hayýr, bilâkis talâk-ý ric´îdir." mutaleasýnda bulunmuþlardýr. Bazýlarý da: "Kocasýna niyeti sorulur. Birinci meselede dahi sorulmak gerekir demiþlerdir." Bezzâziye´nin ifadesi þudur: "Muhtar olan kavle göre kocasý bu sözle cevabý kasdediyorsa cevap olur ve sanki hul´la boþsun demiþ gibi sayýlýr. Çünkü cevap olarak aðzýndan çýkmýþtýr. Binaenaleyh hul´dur, kocasý mehri vermekten berâet eder."

"Rivâyet yoktur ilh..." Bunu Kýnye sahibi haklarýnda rivâyet olmayan ve müteahhirin ulema tarafýndan yeterli cevap verilemeyen meseleler bâbýnýn sonunda zikretmiþ ve þöyle demiþtir: "Acaba malla karþýlaþtýrýldýðý için Ziyâdât´ýn meselesi gibi talâk bâin mi olur yoksa rlc´î midir? Ve sure-i bâresinî; "Kadýna mal lâzým gelir." sözünden az önce nakletmiþtir. Ben ten þart bulunduðu içîn koca berâet eder mi etmez mî?" Bahýr sahibi onun ibaresini; "Kadýna mal lâzým gelir" sözünden az önce nakletmiþtir. Ben bunun üzerine yazdýðým hâþiyede þöyle dedim: "Kýnye sahibi Hâvî nâmýndaki eserinde Esrar´dan naklen cevabý þöyle zikretmiþtir: Vâki olan talâk ric´îdir. Koca da berâet eder. Çünkü her ikisi ric´i talâk vukûuna razý olmuþlardýr. Talâký malla karþýlaþtýrmak onu ric´î vasfýndan deðiþtirmez. Ziyâdât´ýn meselesi ise baþkadýr. O kadýn kocasýndan bin dirheme iki talâk-ý bâin istediði zamandýr. Binaenaleyh malla karþýlaþtýrmak onun ric´î vasfýný deðiþtirir ve bu vasýf hükümsüz olur. Çünkü kadýn nikâh kalmakla beraber bin dirhem vermeye razý olmamýþtýr." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Ben derim ki: Bu cevap ancak karýsý ondan iki talâk-ý bâin istedikten sonra kocasý bunu söylemiþse zâhir olur. Söze kocasý baþlayarak bunu söylemîþ kadýn da kabul etmiþse, bu sözle bir talâk-ý ric´î olmak lâzým geIir. Çünkü ikisinîn de buna rýzalarý vardýr. Halbuki nakledilen þekil buna muhâliftir. Zahîre´de talâkýn altýncý bâbýnda þöyle denilmektedir: "Sen þu saatte bir talâk boþsun. Yarýn da bin dirheme bir daha boþsun der de kadýn kabul ederse, o anda bînin yarýsýyla bir talâk, yarýn bir þeysiz baþka bir talâk vâki olur. Çünkü talâkta bedelin vâcib olmasýnýn þartý onunla milkin elden gitmesîdir. Birincî talâkla milk elden gitmiþtir. Lâkîn yarýndan önce o kadýnla evlenirse, yarýn binin yarýsýyla bir talâk daha boþ olur. Çünkü milk onunla elden gider. Cima´da bulunduðu karýsýna: Sen þimdi bir talâk-ý ric´î iIe boþsun, yarýn da bin dirhemle bir daha boþsun der de kadýn kabul ederse o anda kadýn bir þeysiz bir talâk boþ olur. Çünkü onu bedele aykýrý bir þeyle vasfetmîþtir. Bedelle talâk ric´i olmaz. Ertesi gün bin dirheme bîr talâk daha boþ olur. Zira milk onunla elden gider. Birinci talâk rîc´îdir, o milki elden çýkarmaz. Þayet sen bugün bîr talâk-ý bâin boþsun. Yarýn bin dirheme bir daha boþsun derse derhal bir þeysiz bir talâk-ý bâin meydana gelir. Çünkü bâin sarîh ibane sözüyle olmuþtur. ´Mukabilinde bir þey yoktur. Yarýn bir daha bir þeysiz vâki olur. Çünkü birinci talâkla milk elden gitmiþtir. Meðerki o kadýnla yarýndan önce evlenmiþ olsun. O zaman bin dirheme ikinci bir talak vâki olur. Çünkü milk onunla elden gîder. Bu adam sen þimdi bir talâk-ý ric´î ile boþsun. Yarýn da bîn dirheme baþka bir talâk-ý ric´î ile boþsun derse bedel iki talâka verilir. Kezâ sen þimdi üç talâkla boþsun. Yarýn da bin dirheme baþka bir talâk-ý bâinle boþsun derse yahut þimdi bir þeysiz bîr talâk boþsun, yarýn da bir þeysiz diðer bir talâk bin dirhemle boþsun derse bin dirhem her ikisîne verilir ve talâklarýn ikisi de bâin olurlar. Çünkü ya aykýrý vasfý yahut bedeli hükümsüz býrakmak mutlaka lâzýmdýr. Birinciyi hükümsüz býrakmak daha iyidir. Çünkü sonuncusu onu nesheder ve o onda binin yarýsý iIe bir talâk, yarýn meccanen baþka bîr talâk meydana gelir. Ancak yarýndan önce o kadýnla evlenirse ikinci defa binin yarýsý ile bir talâk vâki olur. Bu adam: Sen bugün bir talâk boþsun, yarýn da bîn dirheme baþka bir talâk-ý ric´î boþsun dese bedel yine iki talâka verilir. Çünkü ikinciyî zýddý ile vasýflandýrmýþtýr. Binaenaleyh bedel iki talâka verilir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Fetih sahibi bunun bir kaidesini zikretmiþtir ki, o da þudur: Ne zaman iki talâk söyler dearkalarýndan mal zikrederse o mal ikisîne mukabil olur. Ancak birincîyi mala münafi bir vasýfla zikrederse o zaman mal ikincîye mukabil olur ve mal lâzým gelmek için onunla talâk-ý bâin hâsýl olmak þarttýr.

"Ancak birinciyi mala münafi bir vasýfla zîkrederse" Sözü yalnýz bîrinciye mahsustur. Her ikisini yahut yalnýz îkînciyi münafi vasýfla zikrederse yahut hiç birini münafi vasýfla zikretmezse mal ikisine mukabil olur. Geçmiþ talâk-ý bâin ârýzasýyla ikincî talâkla, bir þey vâcib olmamasý zarar etmez. Çünkü bu ârýza giderildiði vakit yine mal vâcib olur. Nitekim îkinciyi talâkýn vakti gelmeden o kadýnla evlenirse ârýza giderilmiþ olur. Böylelikle bu meselelerin anlaþýlmasý kolaylaþýr.

"Lâkin Ziyâdât´ta ilh..." Kýnye ile Hâvî´nin Ziyâdât´tan naklettikleri ibârede ric´î lâfzý iki yerde deðil yalnýz birincidedir. Ama münasib olan þârihin yaptýðý gibi iki yerde zikretmekdir. Tâ ki yukarýda söylediðimize uysun. Çünkü Kýnye´deki ifadeye göre bedel iki talâka deðil yalnýz ikinciye verilir. Çünkü milk onunla ortadan kalkar. Nitekîm bunun Zahîre ile Feth´in ibârelerinde açýklandýðý yukarýda geçmiþti.

"Lâkin milkine dönmezse ilh..." Ýfadesi Kýnye´de nakledilen Ziyâdât ibâresinde yoktur. Olmasý münasib de deðildir. Sebebini biliyorsun. Evet, þârihin söylediðine göre sahih odur. Zahîre´nin bu meseledeki ibâresinde bunun açýk söylendiði yukarýda geçti. Anla! Tahtâvî diyor ki: "Yani birinci gün 500 dirhem mukabilinde bir talâk-ý bâin ve yarýndan önce o kadýnla evlenirse, yarýn dahi 500 dirhem karþýlýðýnda bir talâk vâki olur. Aksi takdirde ikinci talâk bir þeysiz olur."

METÝN

Zahîriyye´de þu Ýbâre vardýr: "Bir kimse küçük olan karýsýna: Senden dört ay uzak kalýrsam beni mehirden ibrâ ettikten sonra emrin elinde olsun der de þart bulunur kadýn da onu ibrâ ederek kendini boþarsa mehir sâkýt olmaz, bir talâk-ý ric´î meydana gelir." Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Kocasý 20 dirhem veya þu kadar batman pirinç vermek þartýyla kadýn mehrîyle hul´ olursa sahihtir. Ödeme yerini bildirmesi þart deðildir. Çünkü hul´ satýþtan daha geniþtir."

Ben derim ki: Bunun ifade ettiði mânâ hul´ bedelini kocasýna vâcib kýlmanýn sahih olmasýdýr. BeIlenmelidir! Kýnye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýn huccet yazmak þartýyla yahut kocasý kumaþlarýný iade etmek þartýyla hul´ olur da kocasý kabul ederse haram olmaz. Kocasýnýn o mecliste hucceti yazmasý ve kumaþlarý iade etmesi þarttýr." Allahu a´lem!

ÝZAH

"Zahîriyye´de þu ibâre vardýr." Ben Zahîriyye´de onu bulamadým. Bahýr sahibi onu Valvalciyye´den þu ifadeyle nakletmiþtir: "0 halde emrin elinde olsun ve ne zaman dilersen kendini boþa." Câmîu´l-Fûsuleyn´de de bunun misli vardýr. Orada: "Boþ olman içîn." lâfzýiledir. Þârih bu sözü zikretmemîþtir. Fakat mutlaka lâzýmdýr. Çünkü ondan sonra ric´î talâk vâki olur demektedir. Zira üst tarafýný izah için sarîh lâfzý zikretmezse talâk bâin olur. Emrin elindedir sözüyle yapýlan tefvîz kinâyelerdendir. Onunla talâk-ý bâin meydana gelîr. Velevki kadýn kendimi boþadým desin. Çünkü itibar kocasýnýn tefvîzýnadýr. Kadýnýn îkâ´ýna deðildir. Nîtekim yerinde geçmiþti. Ondan sonra sarîhi söylerse buradaki gibi mu´teber olur. Zahîre´de:

"Bir boþama hususunda emrin elindedir sözü ric´î talâk ifade eder." denilmiþtir. Onun için Bahýr sahibi: "Mehir sâkýt olmaz. Çünkü küçüðün ibrâsý sahih deðildir. Talâk rîc´i olur. Çünkü kocasý ona þart bulunduðu zaman sen þu kadar mala boþsun demiþ gibi olur. Onun hükmü söylediðimîz gibidîr." demîþtir. Bu ifadenîn bir mîsli de Câmiu´l-Füsuleyn´dedir.

"Çünkü hul´ satýþdan daha geniþtir." Yani selemden daha geniþtir demek istiyor. Çünkü yerini bildirmek selemde þarttýr. T.

"Bunun ifade ettiði mânâ ilh..." Ýfadesi; Hul´ ve mubâre´e her hakký ýskat eder ilh..." sözünden az önceki "Seni kölemi vermen þartýyla hul´ ettim derse kadýnýn kabulüne baðlý kalýr ve bir þey vâcib olmaz." Ýfadesine muhâliftir. Orada Müctebâ´dan naklen bunu te´yid eden þeyler arz etmiþtik. Lakin Bahýr´da o meselede Bezzâziye´den þu ifade nakledilmiþtir: "Kadýn kocasý ile ona mehrini ve iddet nafakasýný vermek þartýyla hul´ olur, kocasýnýn kendisini 20 dirhem iade etmesini þart koþarsa sahih olur. Kocasýnýn 20 dirhem vermesi lâzým gelir. Bunun delili Asýl´da zikredilen: Kadýn kocasý kendisine içinde þuf´a bulunmayan bin dirhem iade etmek þartýyla bir hane üzerine muhâlea yaparsa... meselesidir. Bu delâlet eder ki, hul´ bedelini kocaya vâcib kýlmak sahihtir. Kudûrinin sulh bâbýnda þöyle denilmektedir: Kadýn kocasý aleyhine nikâh iddia eder de, o da karýsýna mal vererek onunla uzlaþýrsa câiz olmaz. Bazý nüshalarda câiz olur denilmiþtir. Birinci rivâyet öncekine muhâliftir. Aralarý þöyle bulunur: Kadýn bedel mukabilinde hul´ yaparsa bedeli kocasýna da vâcib kýlmak câizdir ve bu hul´ bedeline mukabil olur. Hul´da iddet nafakasý zikredilmediði vakit dahi böy-ledir. Ýddet nafakasý takdir edilmiþ sayýlýr Fakat iddet nafakasý üzerine hul´ olur da baþka bir bedel zikretmezse hul´ bedelinin kocasýna vacib olmamasý gerekir." Bahýr sahibinin Bezzâziye´den naklettiði ifade burada sona erer. Bu son derece güzeldir. Nehir.

Hâsýlý kocaya bedeli vâcib kýlmanýn bir vechi yoktur. Çünkü hul´ kadýn tarafýndan muâvezadýr. Kadýn verdiði malla kendi nefsine mâlik olur, Onun için de mal þartýyla yapýlan talâk bâin olur. Hatta daha önce talâk-ý bâinle boþarsa mal vâcib olmaz. Çünkü mukabilinde bir þey yoktur. O zaman kadýný mal karþýlýðý hul´ eder yahut zimmetinde bulunan mehir borcuna karþýlýk hul´ yapar da kadýna bir þey vermeyi kendine þart koþarsa bu hul´ bedelinden istisna sayýlýr. Ondan fazla olur veya hic bedel buîunmazsa iddet nafakosýnýtakdir sayýlýr. Meðerki bu nafaka üzerine de hul´ yapýlmýþ olsun. O zaman ziyadesl vâcib olmaz. Allahu a´lem.

Lâkin Bezzâziye´nin baþka bir yerinde zikredildiðine göre ki bunu Bahýr sahibi de kabul etmiþtir muhtar olan kavil hul´ üzerine bedelin câîz olmasýdýr. Bunun yolu mehir borcu varsa mehirden istisnaya yormaktýr. Bor Onun içinde mal þartýyla yapýlan talâk bâin olur. Hatta daha önce talâk-ý dar kadýnýn mehrine ziyade olunmuþ da sonra hul´ yapýlmýþ gibi sayýlýr. Bu hul´u mümkün mertebe sahihlemek îçindîr. Nafakadan istisnadýr sözünûn mânâsý kadýný nafakasý karþýlýðý hul´ ettiðine göredir. Aksi takdirde o nafakayý takdirdir. Nitekim geçti. Câmiu´l-Füsuleyn´de bu uzun söze hâcet yoktur. Ziyade satýþta olduðu gibi akdin aslýna katýlýr." denilmîþtir.

"Huccet yazmak þartýyla hul´ olursa" Yani kocasý bir huccet yazýp içînde bu eþyayý zikretmek þartýyla hul´ olursa demektir.

"Haram olmaz." Yani mücerred kocasýnýn kabulüyle kadýn kendisine haram oluvermez. Hucceti yazmasý ve kumaþlarý iade etmesi mutlaka lazýmdýr. Bunlarýn o mecliste yapýlmasý dahi lâbüddür. H. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 22:33:19
ZIHÂR BÂBI



METÝN


Lügaten zýhâr zâhera fiilinin masdarýdýr. Kocasý karýsýna: Sen bana annemin sýrtý gibisin. dediði zaman Araplar "Zâhera min imraetihi" derler. (Karýsýna sýrtýný döndü mânâsýnadýr.) Þer´an bir müslümanýn karýsýný velev kitabîyye veya küçük yahut deli olsun yahut kadýnýn bütününü ifadeye yarayan uzuvlarýndan birini veya cüzü þâyý´ýný kendine ebediyyen haram olan birine zevali mümkün olmayan bir vasýfla benzetmektir. Bize göre zimmînin zýhârý yoktur.

ÝZAH

Bu bahsin hul´la münasebeti zâhiren her ikisinin geçimsizlikten meydana gelmeleridir. Hul´u evvela zikretmesi haram kýlýnma hususunda daha mükemmel olduðu içindir. Çünkü hul´ nikâh baðýný kesmekle haram kýlmaktýr. Zýhâr ise nikâh bâkî olmakla beraber haram kýlmaktýr. Fetih.

"Lügaten ilh..." Bu zýhârýn lügat mânâlarýndan biridir çünkü zâhera fiili zahýrdan alýnmýþtýr. Sýrt sýrta verdiði zaman Araplar zâhertehu derler. Bahýr´da Misbâh´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Hassaten zahýr kelimesiyle zikredilmesi sýrt mânâsýna gelen zahýr hayvanýn binilecek yerî olduðu içindir. Cima´ halinde kadýna binilir. Binaenaleyh anneye binmek hayvana binmekten istiare edilmiþtir. Sonra bir kimsenin karýsýna binmesi yasak olan anneye binmeye benzetilmiþtir. Burada lâtif bir istiare vardýr. Sanki erkek karýsýna: Sana nikâh için binmek bana haramdýr demiþ gibidir."

"Þer´an bîr müslümanýn karýsýný ilh..." Ýfadesi sarîh ve zimmî teþbihe þâmildir. Zimmî teþbihe misâl kocasýndan zýhâr olmuþ bir kadýný niyet ederek karýsýna: Sen bana filân kadýn gibisin, demektir. Kezâ bir kimse karýsýna zýhâr yapar da ikinci karýsýna: Seni bunun zýhârýna ortak kýldým yahut sen bana bunun gibisin derse zýmnen ona zýhâr yapmýþ olur. Velevki o kadýn öldükten veya zýhâr için keffâret verdikten sonra olsun. Çünkü bu söz "Sen bana annemin sýrtý gibisin" manâsýný tezammun etmektedir. Ve hem muallaka, hem gün veya ay gibi muvakkat olana þâmildir. Nitekim gelecektir. Bahýr. Müslümandan murad âkýl bâlið olandýr. Velevki hükmen olsun. Binaenaleyh deli, çocuk, bunak, çýldýrmýþ, birsamlý, baygýn ve uyuyan kimselerin zýhârý sahih deðildir. Ama sarhoþun, zorlanan kimsenin, hata edenin ve mâlum iþaretiyle dilsizin zýhârý sahihtir. Zýhâr yapar da sonra dinden dönerse Ýmam-ý Azam´a göre zýhârý bâkîdir, Ýmameyn´e göre deðildir.

"Karýsýný" tâbiri cariyeye de þâmildir. Ama mâlik olduðu cariye ile ecnebî kadýn tariften hariçtir. Meðerki milkin sebebine izafe etmiþ olsun. Nitekim gelecektir. Bir talâk-ý bâinle veya üç talâkla boþanan kadýn da tariften hariçtir. Bahýr sahibi þöyle demektedir: "Hatta zýhârý bir þarta baðlar da sonra kadýný talâk-ý bâinle boþar ve sonra þart iddet içinde bulunursa zýhâryapmýþ sayýlmaz. Çünkü þartýn bulunduðu vakitte o kimse teþbihinde sâdýktýr. Muallak talâk-ý bâin bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun faydasý sayýyý azaltmaktýr.

"Velev kitabîyye" Yerine "Velev kâfire" dese daha iyi olur, mecûsîyye de þumulü bulunurdu. Bahýr´da Muhît´ten naklen þöyle denilmîþtir:

Mecûsî bir kadýnýn kocasý müslüman olur da kadýna müslümanlýðý arz etmeden önce ona zýhâr yaparsa sahih olur. Çünkü kendisi keffârete ehildir. Ferci yapýþýk, cima edilmiþ ve edilmemiþ kadýn bunda dahildir. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.

"Uzuvlarýndan" Baþ ve boyun gibi birini benzetmesidir.

"Cüz-ü þâyý´ýný benzetmektir." Senin yarýn, üçte bîrin ve benzeri sözlerle olur.

"Kendine ebediyyen haram olan bîr kadýna" Yani kendisine gerek ne-seben gerekse sýhriyyet ve süt dolayýsýyla haram olan bir kadýnýn bakýlmasý haram bir uzvuna benzetmektir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Yahut o kadýnýn bütününe benzetmekle yapýlýr. Meselâ "Sen bana anam gibisin" der. Çünkü, bunda sýrtýna benzetmek ve daha fazlasý vardýr. Nitekim gelecektir. Lâkin bu kinâyedir. Mutlaka nîyet etmesi lâzýmdýr. Bu da gelecektir. Anlaþýlýyor ki, kendisine benzetilen kadýnýn bakýlmasý haram bir cüz´üne benzetmesi lâzýmdýr. Aksi takdirde zýhâr sahih olmaz. Velevki bütününü ifadeye yarayan bir uzvu olsun. Meselâ, annemin baþý veya annemin yüzü gibisin demiþ olsun. Benzetilen zevce bunun hilâfýnadýr. Zira onun bütün vücudu ifadeye yarayan bir cüz´ünü zikretmesi kâfidir. Velevki o cüz´e bakmak haram olmasýn. Meselâ senin baþýn desin. Buna dikkat et! Kendine haram kýldýðý kadýn tâbiriyle îkinci Karýsý ve carîyesi hariç kalýr.

Fetih sahibi diyor ki: "Bu uzvun sýrt ile bakýlmasý helâl olmayan baþka bir uzuv olmasý arasýnda fark yoktur. Buna zýhâr isminin tahsis edilmesi sýrt kelimesini taðlib suretiyledir. Çünkü Araplarýn dilinde asýl olan bu kelimedir." Nihâye sahibi haram kýlmayý zinâ ettiði kadýnýn anasýyla kýzýndan ihtiraz için, bil-ittifak ise diye kayýdlamýþtýr. Zira karýsýný bunlara ben zetmekle zýhâr yapmýþ olmaz. O bu sözü Tahavî þerhine nisbet etmiþtir. Lâkin bu kavil Ýmam Muhammed´indir. Ebû Yusuf´a göre zýhâr yapmýþ sayýlýr, Ýmam-ý Azam´ýn kavli de budur. Kaadi Zahîruddin: "Sahih olan da budur." demiþtir. Lâkin Ýmâdî, îmam Muhammed´in kavlini tercih etmiþtir. Nehir. Fetih sahibi diyor ki: "Bu hilâf hâkimin o kadýnýn nikâhý helâldýr veya deðildir diye verdiði hükmün geçerliliðine mebnîdir. Yoksa evvela hürmetin ittifâký olup olmadýðýna mebnî deðildir. Hatta burada içtihad câiz midir deðil midir meselesine mebnîdir..."

"Bîze göre zimmînin zýhârý yoktur." Çünkü keffâret ehlinden deðildir. Fakat Ýmam Þâfiî´ye göre sahihtir. T.

"Zevali mümkün olmayan bir vasýfla" Annelik, kýz kardeþlik velev süt cihetinden olsun ve musaheret zevali mümkün olmayan vasýflardandýr.

METÝN

Karýsýnýn kýz kardeþine yahut üç talâkla boþadýðý kadýna benzetmesi bu tariften hariçtir. Mecûsîyyeye benzetmesi de öyledir. Çünkü, müslüman olmasý câizdir. Haram olan biri tâbiri erkek ve kadýna þâmil olan þahsýn sýfatýdýr. Binaenaleyh kadýný babasýnýn veya akrabasýndan birinin fercine benzetse zýhâr yapmýþ olur. Bunu musannýf Bahýr sahibine uyarak söylemiþtir. Fakat Nehir sahibi bunu Bedayý´ýn þu ifadesiyle reddetmiþtir:

"Zýhârýn þartlarýndan bîri kendisiyle zýhâr yapýlanýn kadýnlar cinsinden olmasýdýr. Hatta bir adam karýsýný babasýnýn veya oðlunun sýrtýna benzetse sahih olmaz. Çünkü bu ancak þeriatla bilinen bir þeydir. Þeriat ise kadýnlar hakkýnda vârid olmuþtur.

Evet, Hâniyye´nin þu ifadesi vârid olabilir: "Sen bana kan, þarab, domuz, gýybet, koðuculuk, zina, ribâ, rüþvet ve müslümaný öldürmek gibi sin" der de talâk veya zýhârý niyet ederse, sahih kavle göre niyetiyle olur. Sen bana anam gibisin sözü böyledir. Çünkü anaya teþbih ziyadesiyle onun sýrtýna benzetmektir. Bunu Kuhistânî Muhît´e nisbet ederek söylemiþtir. Zýhârý milke veya milkin sebebine izafe etmek de sahihtir. Meselâ; "Seni nikâh edersem þöyle olsun" der. Hatta, "Seninle evlenirsem sen bana yüz kerre annemin sýrtý gibi ol" dese her defasý için bir keffâret vermesi icab eder. Tatarhâniyye.. Kadýnýn erkeðe zýhâr yapmasý hükümsüzdür. Ona hürmet ve keffâret yoktur. Bununla fetva verilir. Cevhere. Ýbn-i Þihne yemin keffâreti lâzým geleceðini tercih etmiþtir.

ÝZAH


"Çünkü müslüman olmasý câizdir." Kitabîyye olmasý da öyledir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Þu halde onun ebedî haram olmasý mecûsîlik vasfýnýn devamýna bakaraktýr. Bu vasýf ortadan kalkarsa ebedîliði kalkar. T.

"Fakat Nehir sahibi ilh..." Ben derim ki: Bu ifadenin bir misli de Ha-niyye´nin þu sözüdür: "Erkeðe benzetmek hangi erkeðe olursa olsun zýhâr deðildir." Bu sözün benzeri de Tehzib´den naklen Tatarhâniyye´de ve keza Zahîriyye´de mevcuddur. Sonra bunu açýkça Hâkim´in Kâfî´sinde dahi gördüm. Bu Muhît sahibinin eleþtirme yaparak: "Zýhâr yapmýþ sayýlmasý gerekir." demesine aykýrýdýr. Nehir sahibi diyor ki: "Bununla Bahýr´ýn sözü defedilmiþ olur. Bahýr sahibi Muhît´in ifadesini kesin olarak kabul etmiþ, fakat inceleme yaparak nakletmemiþtir.

"Evet, Hâniyye´nin þu ifadesi vârid olabilir ilh..." Nehir´de böyle denilmiþ ise de bu söz reddedilmiþtir. Çünkü Hâniyye´nin ifadesi bunun hilâfýnadýr. Nassý þudur: "Bir kimse karýsýna: Sen bana lâþe, kan ve domuz eti gibisin, derse bu hususta muhtelif rivâyetler vardýr. Sahih olan rivâyete göre bir þey niyet etmemiþse îlâ olmaz. Talâký niyet etmiþse talâk olur. Zýhârý niyet etmiþse zýhâr olmaz." Tatarhâniyye ile Þürunbulûliyye´de dahi Hâniyye´yenisbet edilerek böyle denilmektedir. Binaenaleyh anlaþýlýyor ki, zýhâr olmaz sözü Nehir sahibinin nüshasýndan düþmüþtür. Bununla Bedâyý ve diðer kitablarýn ifadeleri te´yid edilmiþ olur. Anla!

"Çünkü anaya teþbih" Sözü bir itirazýn cevabýdýr. Ýtiraz: "Burada mahreminin bakýlmasý haram bir uzvuna benzetme yoktur." þeklindedir.

"Muhît´e nisbet ederek söylemiþtir." Benim Kuhistânî´de gördüðüm bunu sahihlemekten bahsetmeksizin Nazm´a nisbet etmesidir. Bu sadece Hâniyye´de zikredilmiþtir. Lâkin gördüðün gibi þârihin söylediðinin aksinedir.

"Seni nikâh edersem þöyle olsun." Sözü milkin sebebine misâldir. Milke misâl ise: Benim karým olursan þöyle olsun demesidir.

"Þöyle olsun" Sözünden murad: Sen bana annemin sýrtý gibi ol demektir. "Ve sen boþsun" Sözünü ziyade eder de sonra muallak talâk yerini buldukta o kadýnla tekrar evlenirse zýhârýn hükmü bâkîdir. Meðer ki bunu öne alarak: Sen boþsun ve bana annemin sýrtý gibisin demiþ olsun. Bu takdirde kadýn talâk ile evvela bâin olur. Çünkü cima´dan önce boþanmýþtýr. Ýmam-ý A´zam´a göre bu iþ vuku hususundaki tertibe göredir. Ýmameyn buna muhâliftir. Nitekim Dürr-ü Müntekâ´da bu bâbýn sonunda beyan edilmiþtir. Biz onu tâlikta ve îlâ bâbýnýn baþýnda arz etmiþtik.

"Yüz kerre" Sözü haldir. Cümlenin mef´ulüne de hal olabilir. cevabý þarta da. Mef´ulün hali dersek: "Bu sözü yüz defa tekarlayarak söylerse, mânâsýna gelir. Cevabý þarta hal olmasý daha yakýndýr ve mef´ulün tamamlamasý olur. Her iki ihtimale göre de zýhar ve keffâret tekerrür eder. Birinci ihtimale göre bu zâhirdir. Ýkinciye göre de öyledir. Çünkü: Sen defalarca yahut binlerce boþsun." demiþ gibi olur. Böyle dese kadýn üç talâkla boþ olur. Nitekim cima edilmeyen kadýnýn talâký bâbýndan az önce geçmiþti. "Sen bana bin defa haramsýn" Sözünü cima ettiði karýsýna söylerse bunun hilâfýna yalnýz bir defa boþ olur. Bunu orada arz etmiþtik. îlâ bâbýnýn sonunda da geçmiþti ki, bu iki sözün arasýndaki fark þudur: Yüz defa dediðinde o sözü yüz defa söylemiþ gibi olur. Haram sözünü defalarca tekrarlarsa onunla yalnýz bir talâk hâsýl olur. Çünkü o bâindir. Talak sözü onun hilâfýna olarak sarîhtir. Sarîh sarîhe lahîk olur. Zýhâr dahi zýhâra lahîk olur. Nitekim metinde gelecektir. Anla!

"Kadýnýn erkeðe zýhâr yapmasý hükümsüzdür." Yani kadýn kocasýna:

"Sen bana annemin sýrtý gibisin" yahut "Ben sana annenin sýrtý gibiyim" derse bu söz hükümsüz kalýr. Çünkü kadýnýn haram kýlmaya hakký yoktur. T.

"Ona hürmet yoktur." Sözü hükümsüz kaldýðýný beyandýr. Yani bu kadýnýn cima için kocasýna imkân vermesi haram deðildir. Zýhâr ve yemin keffâreti vermesi de lâzým gelmez. T.

"Bununla fetva verilir." Bu kavlin mukabili Þürunbulâlî´nin Vehbâniyye þerhinde Hasan b. Ziyad´dan nakledilmiþtir ki, ona göre kadýnýn zýhârý sahihtir, zýhâr keffâreti vermesi icab eder. Bu kavil Ýmam Ebû Yusuftan da rivâyet olunmuþtur. T.

"Yemin keffâreti lâzým geleceðini tercih etmiþtir." Binaenaleyh yemin bozulunca bu keffâret vâcib olur. Bazýlarý zýhâr keffâreti vacib olacaðýný söylemiþlerdir. Bu söz tâlik suretiyle söylenmiþse keffâret kadýn o adamIa evlendiði vakit vâcib olur. Kadýn halen nikâhýnda iken söylenmiþse derhal vâcib olur. Çünkü kadýna kocasýný cima´dan men etmek için kesin olarak direnmek helâl deðildir. Bunu Ýbn-i Vehbân´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

METÝN

Bu yani zýhâr: Sen bana annemin sýrtý gibisin yahut annenin sýrtý gibisin -söylemeyip bana kelimesini söylemese de hüküm böyledir. Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir.- yahut senin baþýn annemin sýrtý gibidir ve benzeri sözlerle olur. Meselâ, boyun gibi bütün insaný ifade eden kelimelerle yahut senin vücudunun yarýsý -cüzü þâyý´ý da öyledir- annemin sýrtý gibidir yahut annemin karný gibidir veya annemin uyluðu gibidir yahut annemin ferci gibidir veya kýz kardeþimin sýrtý gibidir, halamýn sýrtý gibidir, annemin ferci gibidir, kýzýmýn ferci gibidir gibi sözlerle olur. Þerhin nüshalarýnda böyle denilmiþtir. Bundaki tekrar gözden kaçmamaktadýr. Metnin nüshalarýnda ise: "Yahut babamýn ferci veya akrabamýn ferci gibisin." denilmiþtir. Bunun reddedildiðini gördün. Bu gibi sözlerle o kimse niyetsiz zýhâr yapmýþ olur. Çünkü söz sarîhtir. Artýk keffâret verinceye kadar o kâdýnla cimada bulunmak ve cima´ýn mukaddimeleri kendisine haram olur. Çünkü temastan men edilmiþtir. Bu hepsine þâmildir. Kezâ kadýnýn cima için kocasýna imkân vermesi de haramdýr. Ama bakmak haram olmaz. Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre adam yoldan gelirse þefkat için karýsýný öpmesi caizdir. Velevki kadýn ona milki yeminle yahut baþka kocayla evlendikten sonra dönmüþ olsun. Çünkü zýhârýn hükmü bâkîdir.

ÝZAH

"Sen bana..." Bahýr sahibi diyor ki: "Sen benden, sen bence ve sen benimle sözleri de bunun gibidir."

"Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir." Yani Nehir sahibi Bahýr sahibinin yaptýðý incelemeye muhâlif olarak bana kelimesini söylemeden "Sen annemin sýrtý gibisin." demekle zýhâr yapmýþ olmasý lâzým geleceðini söylemiþtir. Hayreddin-i Remlî diyor ki: "Bununla zýhârý niyet etmedikçe zýhâr olmaz. Çünkü zarf mâlum olduðu vakit onu cümleden atmak câizdir. Onu niyet etmesi sahih olur. Düþün!" Bu izaha göre o zýhârýn kinâyesi demek olur ki, niyete baðlýdýr. Çünkü sözün "Benden baþkasýna annemin sýrtý nasýlsa sen de öylesin." mânâsýna ihtimali vardýr."

"Ve benzeri ilh..." Bahýr sahibi diyor ki: "Talâkýn izafe edilmesi sahih olan her þeyle zýtlâryapmýþ olur. Binaenaleyh el, ayak ve benzerleri bundan hariçtir."

"Annemin sýrtý gibidir ilh..." Yani mahreminden ebediyyen bakmasý helâl olmayan her uzvu böyledir. Nitekim yukarýda geçti. Bununla bakmasý helâl olan el, ayak ve yan gibi uzuvlar hariç kalýr. Bunlarla zýhâr olmaz. Hâniyye´de bildirildiðine göre: Sen bana annemin dizi gibisin dese kýyasda zýhâr yapmýþ olur. Senin uyluðun annemin uyluðu gibidir dese zýhâr yapmýþ olmaz. Senin baþýn annemin baþý gibidir sözü de böyledir. Yani ikincide müþebbeh tarafýndan þart yoktur. Üçüncüde ise müþebbehüm bih tarafýnda þart bulunmamaktadýr.

"Bundaki tekrar gözden kaçmamaktadýr." Zira annenin ferci iki defa zikredilmiþtir. Tahtâvî buna cevap vererek: "Yahut annemin ferci yahut kýzýmýn ferci sözünden murad bunu ikisinin arasýnda tereddütlü söylediðine göredir." demiþtir.

"Metnin nüshalarý"ndan murad þerhsiz yazýlan nüshalardýr. "Niyetsiz zýhâr yapmýþ olur." Yani bunlarla yalnýz zýhâr meydana gelir. Talaký niyet ederse sahih olmaz. Çünkü nesh edilmiþtir. onu yapamaz. Hidâye´de böyle denilmiþtir. Bu söz zýhârýn vaktiyle Ýslâm´da talâk sayýldýðýný gerektirir. Tâ ki neshle vasýflansýn. Halbuki Hidâye sahibi evvela zýhârýn cahiliyyet devrinde talak sayýldýðýný söylemiþtir. Bu söz zýhârýn nâsih olmamasýný gerektirir. Bahýr. Cevap þudur: Zýhâr hem cahiliyyet devrinde, hem Ýslâm´ýn ilk devirlerinde talâk idi. Buna delil Peygamber (S.A. V.)´in: "Seni ancak ona haram olmuþ görüyorum." buyurmasýdýr. Bunun üzerine "Kaa semia" âyeti inmiþtir.

"Çünkü söz sarîhtir." Ulemanýn sözlerinden zâhir olan þudur ki, sarîhten murad uzuv zikredilendir. Dürr-ü Müntekâ. Kinâye lâfýzlarýný musannýf ileride bildirecektir. Tahtâvî diyor ki: "Þaka yapanýn zýhârý sahihtir. Zýhâr talâkýn sayýsýný azaltmaz. Talâk-ý bâin mânâsýna da gelmez. Velev ki müddet uzasýn." Hindiyye.

"Ve cima´ýn mukaddimeleri" Öpmek, sýkmak, fercine þehvetle bakmak gibi þeylerdir. Þehvetsiz dokunmak ise bil ittifak bundan hariçtir. Nehir.

"Çünkü temastan men edilmiþtir ilh..." Yani Teâlâ Hazretlerinin:

"Karý-koca birbirlerine temas etmezden önce..." âyet-i kerîmesiyle temastan men edilmiþtir. Bu hem cima´a, hem onun mukaddimelerine þâmildir. Ayeti mecaza hamletmek için bir sebeb yoktur. Mecaz mânâsý cima´dýr. Çünkü hakikat mânâsý mümkündür. Binaenaleyh bunlarýn hepsi nass ile haram kýlýnmýþtýr. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtir.

Ben derim ki: Þehvetsiz dokunmanýn bilicma hariç kalmasý mecaza yorumlamayý mûcib deðildir. Bahýr´ýn ifadesi buna muhâliftir.

"Ama bakmak haram olmaz." Yani kadýnýn sýrtýna, karnýna, saçlarýna ve göðsüne bakmak haram deðildir. Bahýr. Yani þehvetle baksa bile haram deðildir demek istiyor ki, þehvetle fercine bakmak bunun hilafýnadýr. Nitekim geçti.

"þefkat için" tâbiri gösteriyor ki, öpmek ancak þehvetle olursa haramdýr. Bunu aðzýndan öpmezse diye kayýdlamak gerekir, Çünkü aðýzdan öpmek mutlak surette hürmeti musahereyi icab eder. Düþün!

"Keffâret verinceye kadar" Ýfadesi haramdýr sözünün gayesidir. Ama bu zýhâr muvakkat olmadýðýna göredir. Muvakkat olursa vaktin geçmesiyle sakýt olur. Nitekim gelecektir.

"Ona dönmüþ olsun ilh..." Nehir sahibi diyor ki: "Musannýf gaye ile yani "keffâret verinceye kadar" demekle þunu ifade etmek istemiþtir ki, bu adam karýsýný üç defa boþar da kadýn tekrar ona dönerse zýhârla döner. Keza kadýn cariye olur da onu satýn alýr ve akid bozulursa yahut kadýn hurre olur da dinden dönerek darý harbe kaçar ve esir edilerek sonra kocasý onu satýn alýrsa. keffâret vermedikçe kadýn ona helâl olmaz."

METÝN

Liân da öyledir. Keffaret vermeden cima´da bulunursa tevbe ve istiðfar eder ve yalnýz zýhâr için keffâret verir. Bazýlarý cima için ayrý keffâret vermesi lâzýmdýr demiþlerdir. Ýkinci defa cima´da bulunursa keffâret vermeden karýsýna dönemez. Âyette zikredilen dönmesinden murad kadýnla cima´da bulunmanýn mubah olduðuna kuvvetle azmetmesidir. Azmeder de sonra cima´da bulunmamaya karar verirse keffâret vermesi vâcib deðildir. Yani âyetteki avdet ederlerse tâbirinden murad söylediklerinden dönerler de cima´da bulunmak isterlerse demektir, Ferrâ diyor ki: "Avdet rucu´ demektir. Buradaki (li) edatý (an) mânasýnadýr." (Yani limâ kâlû cümlesinin mânâsý söylediklerine dönerler demek deðil, söylediklerinden dönerlerse mânâsýnadýr demek istiyor.) Kadýnýn kocasýndan cima istemeye hakký vardýr. Çünkü buna hakký teallûk etmiþtir. Ama keffâret verinceye kadar kocasýný kendisinden istifadeden men etmesi gerekir. Hâkime vâcib olan da adamý keffâret vermeye zorlamaktýr. Bu kadýndan zararý defy içindir ki, ya keffâret verinceye yahut boþayýncaya kadar o adamý hapset-mek veya döðmekle olur. Keffâret verdim derse yalancýlýkla mâruf olmamak þartýyle tasdik edilir. Zýhârý bir vakitle kayýdlamýþsa o vaktin geçmesiyle zýhâr sâkýt olur. Zýhârý Allah´ýn dilemesine tâlik etmek onu ibtal eder. Filanýn dilemesine tâlik etmesi bunun hilâfýnadýr.

ÝZAH

"Liân da öyledir." Yani onun da hürmeti ebedî kalýr. Velevki kadýn baþka kocaya gittikten sonra tekrar ilk kocasýna dönsün. Kadýn tasdik edinceye veya erkek kendini yalanlayýncaya yahut her ikisi veya birisi lian ehliyetinden çýkýncaya kadar hürmet bâkîdir. Nitekim izahý gelecektir. Þübhesiz kadýnýn cariye olmasý veya dinden dönmesi kendisini liâna ehil olmaktan çýkarýr. Binaenaleyh meselenin bu ikisiyle tasviri dahi sahih deðildir.

"Tevbe ve istiðfar eder." Bahýr sahibi diyor ki: "Ýstiðfar Muvatta´da Ýmam Mâlik´in kavli olmak üzere nakledilmiþtir. Bundan murad o günâhtan tevbe etmektir. Adý geçen günâh keffâretvermeden cima´da bulunmanýn haram olmasýdýr." Bu ifade bu hususta hadîs sâbit olmadýðýný gösterir. Nitekim Fetih´de de kaydedilmiþtir. Lâkin Nûh Efendi´nin Allâme Kâsým´dan naklettiðine göre bunu Ýmam Muhammed Asýl nâmýndaki kitabýnda zikretmiþ ve þöyle demiþtir: "Bize Resûlüllah (S.A.V.)´den nakledildi ki, bir adam karýsýna zýhâr yapmýþ ve keffâret vermeden onunla cima´da bulunmuþ. Peygamber (S.A.V.) bunu duyunca o adama Allah Teâla´dan istiðfarda bulunmasýný ve keffâret vermedikçe bu iþi bir daha yapmamasýný emir buyurmuþ." Ýmam Muhammed´in tebligatý, senedlidir. Bunu da oruç bahsinde senedli olarak zikretmiþtir.

"Bazýlarý cima için ayrý keffâret vermesi lazýmdýr demiþlerdir." Bu sö-

zün zâhirine bakýlýrsa söyleyen bizim mezhebimizdendir. Halbuki öyle deðildir. Çünkü Fetih´de þöyle denilmektedir: "Ýki keffâret vâcib olmaz. Nitekim Amr b. Âs´dan Kâbisâ, Saîd b. Cübeyr, Zührî ve Kûtâde´den iki keffâret lazým geldiði nakledilmiþtir. Hasan-ý Basri ile Nehaî´den rivâyet edildiði gibi üç keffâret dahi lâzým gelmez."

"Karýsýna dönemez ilh..." Dönerse yine tevbe ve istiðfar eder. Çünkü keffâret vermeden hürmet hâla bâkîdir.

"Keffâret vermesi vâcib deðildir." Çünkü kuvvetli azim yoktur. Bazýlarýnýn dediði gibi nefsi azim ile keffâret vâcib olur da sonra sukut eder demek deðildir. Çünkü keffaret sâkýt olduktan sonra ancak yeni bir sebeble icab eder. Bunu Bedâyý´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Lâkin Bedâyý´da bundan sonraki bâbta: "Azmeder de sonra kadýný talâk-ý bâinle boþarsa keffâret sâkýt olur." denilmiþtir. Buna þöyle cevap verilebilir:

"Vâcib deðildir diyecekken müsamaha göstererek sâkýttýr kelimesini kul-lanmýþtýr."

"Kadýnla cima´da bulunmanýn mubah olduðuna" Ýfadesindeki mubah olduðuna kaydý þunun için yapýlmýþtýr: Bahýr sahibi: "Ulemanýn kadýnla cima´da bulunmaya azmetmesidir sözlerinden muradlarý o kadýnla cima´da bulunmanýn mubah olduðuna azmetmesidir. Yoksa cima´ýn kendisine azmetmesi deðildir. Çünkü demiþlerdir ki, âyet-i kerîmedeki sonra dönerlerse tâbirinden murad söylediklerini bozmak ve kaldýrmak için dönerlerse mânâsýnadýr. Bu ise ancak o kadýnýn cima´ý haram olduktan sonra onu mubaha döndürmekle olur. Çünkü mubah haramýn zýddýdýr, Yoksa cima´ýn kendisi deðildir." demiþtir.

"Söylediklerinden dönerlerse ilh..." sözü "Avdet ederlerse"nin tefsiridir. Burada münasip olan "Yani âyetteki" diyeceðine "Yahut ayetteki" tâbirini kullanmasýydý. Çünkü avdeti cima´ý mubah görmeye azmetmek diye tefsirde bulunmak âyette muzaf takdir edildiðine göredir. Yani söylediklerinin zýddýna dönerlerse demektir. Nitekim yukarýda geçmiþti. Þârihin bahsettiði ise naklettiðine mebnî baþka bir tefsirdir.

"Adamý keffâret vermeye zorlamaktýr." Bu söze þöyle itiraz edilmiþtir:

Keffaret vermeye zorlamaktan fayda ancak cima´dýr. Cima ise erkeðe ancak ömründe bir defa hükmolunur. Nitekim kasm bâbýnda geçmiþti. Onun içindir ki, kadýnla bir defa cima´da bulunduktan sonra âleti kalkmaz olsa te´cil edilmez.

Hamevi diyor ki: "Bu meseleyi zýhârdan önce hiç cima´da bulunmadýðýna göre farz etmek ihtimalden uzaktýr. Þöyle denilebilir: Keffârete zorlamanýn faydasý günâhý kaldýrmaktýr." Yani zýhâr bir mâsiyettir. Erkeði üzerine diyâneten vâcib olan kadýnýn cima hakkýna mâni olmaya sevk eder. Onun için bu mâsiyeti yok etmesini emreder ki, kadýn kendisine helâl olsun. Nasýl ki îlâ yapan kimseye müddeti içinde karýsýna cima´da bulunmasý emrolunur. Cima´da bulunmazsa kadýndan zararý defy için kadýn talâk-ý bâinle boþ olur.

"Hapsetmek veya döðmekle olur." Yani evvela hapseder, yine inadýnda devam ederse onu döðer. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

"Zýhân bir vakitle kayýdlamýþsa ilh..." 0 vakit içinde kadýna yaklaþmak isterse keffâret vermeden câiz olmaz. Zâhire bakýlýrsa vakit dört ay yahut fazla olduðu takdirde îlâ sayýlmaz. Çünkü rüknü yoktur. Ýlânýn rüknü yemin etmek yahut meþakkatli bir iþe tâlikta bulunmaktýr. T. Bu zâhirdir. Zeylaî´de buradan baþka bir yerde þöyle denilmiþtir: "Zýhâr yemindir diyenin sözü fâsiddir. Çünkü zýhâr münker bir söz ve hâlis bir yalandýr. Yemin ise meþru ve mubah bir tasarruftur." Sonra Hâkim´in Kâfîsi´nde þöyle denildiðini gördüm: "Zýhar yapan kimseye îlâ dahil deðlidir. Velevki kadýnla dört ay cima´da bulunmasýn."

"Filanýn dilemesine ilh..." Çünkü bu zýhârý ibtal etmez. O filan meclisde dilerse zýhâr olur. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir. H.

METÝN

Sen bana annemin mislisin yahut annem gibisin -kezâ bana kelimesini atarak sen annemsin- sözüyle iyilik yahut zýhâr veya talâk niyet ederse niyeti sahihtir, niyet ettiði þey olur. Çünkü bu kinâyedir. Hiç bir þey niyet etmez veya gibi edatýný atarsa hükümsüz kalýr ve en azý olan iyilik yani keramet teayyün eder. Ama sen anamsýn veya ey kýzým, ey kýz kardeþim gibi sözler mekrûhtur. Sen bana anam gibi haramsýn sözü ile niyet ettiði zýhâr veya talâk sahih olur. Haram sözünü ziyade ettiði için bu keramet mânâsýný murad etmeye mânidir. Hiç bir þey niyet etmezse en aþaðýsý sâbit olur ki, o da esah kavle göre zýhârdýr. Sen bana annemin sýrtý gibi haramsýn sözüyle yalnýz zýhâr sâbit olur. Çünkü bu söz sarîhtir.

ÝZAH

"Niyet ederse ilh..." Cümlesi zýhârýn kinâyelerini beyandýr. Musannýf bununla iþaret ediyor ki, sarîh sözde mutlaka uzvu zikretmek lâzýmdýr. Bahýr.

"Çünkü bu kinâyedir." Yani zýhâr ve talâkýn kinâyelerinden biridir. Bahýr sahibi diyor ki: "Bununla talâký niyet ederse haram lâfzýnda olduðu gibi talâk-ý bâin meydana gelir. Ýlâyý niyetederse Ebû Yusuf´a göre îlâ, Ýmam Muhammed´e göre zýhârdýr. Sahih kavil hepsine göre îlâ olmasýdýr. Çünkü teþbihle te´kid edilmiþ bir haramdýr." Fetih sahibi buna itirazla:

"Bu ancak sen bana annem gibi haramsýn sözünde doðrudur. Halbuki bizim sözümüz mücerred sen anamsýn dediðine göredir." demiþtir. Yani haram sözünü söylemediði zaman demek istemiþtir.

Ben derim ki: Þöyle cevap verilebilir: Hürmet açýk olarak söylenmese de murad edilmiþtir. Þu da var ki Hayreddin-i Remlî: "Kezâ mücerred hürmeti niyet ederse zýhâr olmasý gerekir. O kimsenin ben iyiliði niyet ettim demesi þayet kavga ve talâk müzakeresi halindeyse kazaen tasdik edilmemelidir." demiþtir.

"Veya gibi edatýný atarsa" Yani sen anamsýn derse hükümsüz kalýr. Bunu Zeyd arslandýr cümlesinde olduðu gibi istiare saymak kötü zandan sayýlýr. Bunu Kuhistânî´den naklen Dürr-ü Müntekâ sahibi söylemiþtir.

Ben derim ki: Fetih´den nakledeceðimiz; "Edatý açýkça söylemek mutlaka lâzýmdýr." sözü de buna delâlet eder.

«Hükümsüz kalýr.» Çünkü teþbih hakkýnda mücmeldir. Hususî bir maksad anlaþýlmadýkça bir þeye hüküm edilemez. Fetih.

«Mekrûhtur ilh...» Þârih Bahýr ile Nehir´e uyarak mekrûh olduðunu kesin söylemiþtir. Fetih´in ibâresi ise þöyledir: "Sen annemsin derse zýhâr yapmýþ olmaz. Ama mekrûh olmasý gerekir. Ulemanýn açýkladýklarýna göre bir adamýn karýsýna ey kýz kardeþim demesi mekrûhtur. Bu hususta Ebû Dâvûd´un rivâyet ettiði bir hadîs vardýr: "Rasûlüllah (s.a.v.) bir adamý karýsýna: Ey kýz kardeþim derken iþitti de bunu kerîh gördü ve bundan nehy buyurdu." denilmektedir. Nehyin mânâsý teþbih sözüne yakýnlýðýdýr. Bu hadîs olmasa bu zýhârdýr denilebilirdi. Çünkü sen anamsýn sözündeki teþbih edatý da zikredilince ondan daha kuvvetlidir. Ey kýz kardeþim sözü þüphesiz istiaredir. O da benzetmeye binaen söylenir. Lâkin hadîs onda nehy ve kerâhetten baþka bîr hüküm beyan etmediðlne göre onun zýhâr olmadýðýný göstermiþtir. Binaenaleyh anlaþýlýyor ki, þer´an zýhâr olmasý için teþbih edatýný açýk olarak söylemek mutlaka lâzýmdýr.

«Niyet ettîði zýhâr olur.» Çünkü kadýný hürmette anasýna benzetmiþtir. Halbuki bu adam karýsýný anasýnýn sýrtýna benzetse zýhâr yapmýþ olurdu. Anasýnýn bütününe benzetmekle bilevla zýhâr yapmýþ olur. Nehir.

«Veya talâk sahih olur.» Çünkü bu söz kinâyelerdendir. Kinâyelerle ise ya niyet yahut halin delâleti bulunmak þartýyla talâk vâki olur. Sen annem gibisin sözü hürmeti te´kiddir. Talâk murad ettiðine delil bulunursa meselâ karýsý talâký istediyse kocasý ben zýhârý niyet ettimdediði takdirde ne hüküm verileceðini bir yerde görmedim. Nehir.

Ben derim ki: Tasdik edilmemesi gerekir. Çünkü kinâyeler bâbýnda halin delâleti acýk bir karine olarak niyete tercih edilir. Binaenaleyh en aþaðýsýný niyet ettim iddiasýnda tasdik edilmez. Çünkü bunda kendine tahfif vardýr. Þu da var ki, bu meselede îlâyý yahut mücerred haram kýlmayý niyet ederse ne hüküm verileceði beyan edilmemiþtir. Tatarhânîyye´de Muhît´ten naklen þöyle denilmektedir: "Sadece haram kýlmayý nîyet ederse niyeti sahihtir." Yine orada Hâniyye´den naklen: "Talâký veya zýhârý yahut îlâyý hiyet ederse niyetine göre olur." denilmektedir.

Hayreddîn-i Remlî diyor kî: "Haram kýlma niyeti sahihtir dersek bu Ebû Yusuf´a göre îlâ, Ýmam Muhammed´e göre zýhâr olur. Yukarýdaki sahihlemesine göre bil-ittifak zýhâr olur. Çünkü teþbihle te´kîdlenmiþ bir tahrimdir. Bunu söylememiz memleketimizde çok vuku bulduðu içindir."

Ben derim ki: Hâkim´in Kâfîsi´nde: "Haram kýlmayý murad eder de talâký niyet etmezse zýhâr olur." denilmektedir.

«En aþaðýsý sâbit olur» Çünkü uzun zaman geçse de nikâh milkini gi-dermemiþtir. T.

«Esah kavle göre...» Çünkü yukarýda geçtiði gibi bu söz teþbihle te´kid edilmiþ bir tahrimdir. Hâniyye´de: "Ebu Hanife´den bir rivâyete göre îlâ olur. Ama sahih olan birincisidir." denilmiþtir.

«Çünkü bu söz sarihtir.» Zira sýrt kelimesi açýk söylenmiþtir. Binaenaleyh o kimse talâký da, îlâyý da niyet etse veya hiç niyeti olmasa zýhâr yapmýþ olur. Bahýr. Ýmameyn´e göre talâk veya îlâyý niyet ederse niyetine göre olur. Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre bu sözle talâký murad ederse talâk lâzým gelir. Zýhârý ibtal iddiasý tasdik edilmez. Kezâ bununla yemini murad ederse hem îtâ hem zýhâr yapmýþ sayýlýr. Tatarhâniyye.

METÝN

Bir kimsenin cariyesine ve izni olmadan aldýðý karýsýna zýhâr yapmasý, sonra kadýnýn razý olmasý sahih deðildir. Çünkü ortada karý-kocalýk diye bir þey yoktur. Siz bana annemin sýrtý gibisiniz sözü bil-ittifak bütün kadýnlarýna zýhârdýr ve her biri için keffâret verir. Ýmam Mâlik´le Ýmam Ahmed:

"Ýlâda olduðu gibi bir keffâret vermesi kâfidir." demiþlerdir. Bir kimse bir meclisde veya ayrý ayrý meclislerde karýsýna birkaç defa zýhâr yapsa her zýhâr için bir keffâret vermesi lâzým gelir. Bu sözleriyle tekrar ve te´kîdi niyet etmîþse bakýlýr: Bir meclisde ise kazaen tasdik olunur, deðilse mu´temed kavle göre tasdik olunmaz. Kezâ zýhârý nikâhýna tâlik ederse hüküm yine budur. Nitekim Tatarhâniyye´den naklen geçmiþti.

FER´Î MESELELER: Sen bana her gün annemin sýrtý gibisin sözünde zýhâr bir olur. Ama senbana her günün içinde diyerek söylerse zýhâr yenilenir. O adam geceleyin karýsýna yaklaþabilir. Þayet bugün annemin sýrtý gibisin ve her gün geldikçe derse, îlk zýhâr bakî kalmak þartýyla her gün geldikçe ayrý bîr zýhâr yapmýþ olur. Her ne zaman zýhâr tekerrür eden bir þarta tâlik ederse zýhâr da tekerrür eder. Bütün ramazanda ve bütün recebde annemin sýrtý gibisin derse istihsanen bir olur ve recebde keffaret vermesi sahih olur, þabanda sahih olmaz. Bu adam zýhâr yapýp da meselâ cuma gününü istisna eden kimse gibi olur. Ýstisna ettiði gün keffâret verirse câiz olmaz aksî takdirde câiz olur. Tartarhâniyye ve Bahýr.

ÝZAH

«Bir kimsenin cariyesine» Ýbtidaen zýhâr yapmasý sahih deðildir. Ama bakâen yani sonradan zýhârý sahih olur. Yukarýda geçmiþti ki, cariye olan karýsýna zýhâr yapar da sonra onu satýn alýrsa zýhâr bâkîdir. Çünkü zýharýn hürmeti yerine tesadüf ettimi ancak keffâretle gîderilir. Nitekim Nehîr´de beyan edilmiþtir.

«Sonra kadýnýn razý olmasý» Yâni kadýnýn sonradan nikâha razý olmasý ile zýhâr sahih olmaz. Zýhârýn bâtýl olmasý þundandýr: Bu adam kadýn razý olmazdan önce yaptýðý teþbihde sâdýktýr. Zýhârý iradeyle razý olmaya baðlý deðildir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

"Ýlâda olduðu gibi" Zira bu adam kadýnlarýn hepsine îlâ yaparsa geçerli olur ve kendisine bir keffâret lâzým gelir. Bize göre burada fark þudur: Zýhârda keffâret haram hükmünü kaldýrmak içindir. Kadýnlar bir kaç olunca bu hüküm de müteaddid olur. îtâda ise keffâret Allah Teâlâ´nýn ismi çiðnendiði içindir. Bu birdir, müteaddid deðildir. Bunu Bahýr sahibiyle baþkalarý söylemiþlerdir.

«Bir meclisde ise kazaen tasdik olunur ilh...» Ben derim ki: Fethü´l-Kadir´de bu ibare þöyledir: "Zýhârý bir kadýna bir meclisde yahut muhtelif meclislerde iki defa veya daha fazla tekrarlarsa keffâret de tekrarlanýr. Meðerki ilk söylediðinden sonraki sözlerle te´kid kasdetmiþ olsun. O zaman her ikisinde kazaen tasdik edilir. Bazýlarýnýn dediði gibi bir meclisde olur, ayrý meclislerde olmaz deðildir." Bu ibârenin bir misli de Sirâc´dan naklen Þürunbulâliyye´dedir. Bahýr sahibi diyor ki: "Bazý kitablarda bir meclisle çok meclis arasýnda fark görülmüþtür. Ama mu´temed olan birincisidir." Bununla anlaþýlýyor ki, musannýf ve þârih meseleyi karýþtýrmýþlardýr. Sonra Tahtâvî´nin buna tenbihde bulunduðunu gördüm.

«Kezâ» Yani zýhârý kadýnýn nikâhýna tekrar ifade eden bir kelimeyle tâlik ederse zýhâr ve keffâret tekerrür eder. Nitekim yukarýda "Seninle evlenirsem sen bana yüz defa annemin sýrtý gibî ol." dediði yerde geçmiþtî. Tekerrür eden bir þarta tâlik etmesi de böyledir. Nitekim az ileride gelecektir.

«Zýhar bir olur.» Ve bir keffâret vermekle bozulur. Hindiyye Karýsýna geceleyin yakýnlaþamaz. T. Yani keffâret vermeden yakýnlaþamaz. Çünkü bu müebbed zýhârdýr.

«Zýhâr yenilenir.» Yani her gün ayrý ayrý zýhâr yapmýþ olur. Karýsýna geceleyin yakýnlaþabilir. Bahýr. Çünkü zarfda þart mânâsý vardýr. T. Gündüzün kadýna yakýnlýk etmek isterse o günün keffâretini vermesi lâzým gelir. Geçmiþin keffâreti gerekmez. Çünkü o bâtýl olmuþtur. Nitekim zâhirdir.

«Ve her gün geldikçe derse ilh...» Bu ibârede düþüklük vardýr. Bunu Bahýr´ýn þu ifadesi gösterir: "Sen bana bugün annemin sýrtý gibisin ve her gün geldikçe derse o gün kadýna zýhâr yapmýþ olur. O gün geçtimi bu zýhâr batýl olur. Karýsýna geceleyin yaklaþabilir. Ertesi gün baþka bir zýhâr yapmýþ olur ki, bu zýhâr muvakkat deðil daimîdir. Kezâ her gün geldikçe ayrý bir zýhar yapmýþ olur, ilk zýhâr da bâkîdir." Bu ifadenin muktezasý ilk gün istediðini yaparsa onun keffâretini vermesidir. Ondan sonra azmettiði her günün keffâretini verir. Çünkü her günün zýhârý bâkîdir. Ondan sonraki günde de yenilenecektir. Çünkü her geldikçe sözü fiillerin tekrarýný ifade eder. Sadece "her" sözü böyle deðildir. O ferdlerin umumunu ifade eder. Yani yukarýdaki meselede her gün sözünde olduðu gibi günlerin umumunu ifade eder.

«Tekerrür eden bir þarta tâlik ederse» meselâ þu haneye her girdikçe sen bana annemin sýrtý gibi ol derse;.girmek tekrarlandýkça zýhâr da tekerrür eder. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Recebde keffâret vermesi sahih olur.» Ramazanda vermesi de anla-þýlýyor ki öyledir. Hatta evlâdýr,

«Þabanda sahih olmaz.» Çünkü þabanda kadýnla cima´da bulunmasý keffâretsiz câizdir. Bu zýhâr müddetinde dahil deðildir. Keffâret þer´an yasak olan cima´ý mubah gördüðünde onu yapmaya azmettiði zaman vâcib olur. Daha önce vâcib olmaz. Zâhire bakýlýrsa bu hususta receb ayýnda cima etmesiyle etmemesi arasýnda fark yoktur. Çünkü keffâret vermeden Önce cima etmekle kendisine ancak tevbe ve istiðfar lâzým gelir. Keffâret cima´a azmettiði zaman lâzýmdýr. Keffâretin lüzumu cima´la deðil sâbýk zýhârladýr. Binaenaleyh müddeti içinde olmadýkça keffâret sahih deðildir. Müddetten önce veya sonra olmasý müsavîdir. Anla! AIIahu a´lem!

Ynt: Talak By: neslinur Date: 10 Mart 2010, 22:50:14
KEFFÂRET BÂBI



METÝN


Keffâretin sebebinde ihtilâf edilmiþtir. Cumhura göre sebeb zýhâr ve kadýna dönüþtür. Lügatta keffâret "Kefferallahu anhu´z-zenbe" cümlesinden alýnmýþtýr. AIlah onun günâhýný imha etti demektir. Þer´an ise cima etmeden bir köleyi hürriyetine kavuþturmaktýr. Yani keffâret niyetiyle onu âzâd etmektir. Bir kimse keffâret niyetiyle babasýný mirâs olarak alsa câiz olmaz.

ÝZAH

«Keffâretin sebebinde ihtilâf edilmiþtir.» Yani vücubunun sebebinde ihtilâf vardýr. Meþru olmasýnýn sebebine gelince: O tevbenin vücubuna sebeb olan þeydir ki, bu da müslüman olmasý ve Allah Teâlâ´ya isyan etmeyeceðine söz vermiþ bulunmasýdýr. Allah´a isyan ederse tevbekâr olur. Çünkü bu tevbenin tamamýndandýr. Zira tekfir için meþru kýlýnmýþtýr. Bahýr.

«Cumhura göre sebeb zýhâr» yani cumhura göre sebeb iki þeyden mürekkebdir. Bazýlarý:. "Sebeb yalnýz zýhârdýr, kadýna dönmek þarttýr. Zira keffâretin sebebi izafe edildiði þeydir." demiþlerdir. Bunun aksini söyleyenler de olmuþtur. Birtakýmlarý: "Keffâretin sebebi cima´ý mubah kýlmaya azimdir." demiþlerdir ki, bir çok ulemamýzýn kavlý budur. Bu hususta sözün tamamý Fetih´de geçen bâbýn baþýndadýr. Bahýr´da sebebin zýhâr olduðunu te´yid eden sözler vardýr.

Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Et-Tarikatü´l-Muîniyye´de bildirildiðine göre mâsiyeti ibâdete sebeb yapmakta imkânsýzlýk yoktur. Elverir kî o ibâdetin hükmü keffâret olsun ve günâh giderilsin. Hele de o keffârette men etmek mânâsý maksud olursa! îmkânsýz olan ancak cennete götürecek ibâdete mâsiyeti sebeb yapmaktýr." Yine Bahýr´da bu ihtilâfýn bir semeresi olmadýðý kaydedilmiþtir.

«Ýmha etti.» tâbiri Misbâh´dan alýnmýþtýr. Daha doðrusu örttü tâbirini kullanmaktýr. Bahýr´da Muhît´ten naklen þöyle denilmiþtir: "Keffâret lügatta örtmek mânâsýna gelir. Çünkü kefr kelimesinden alýnmýþtýr. Kefr örtmek demektir." Bundan alarak çiftçiye kâfir denilir. (Çünkü tarlayý sürerek tohumlarý örter.) Bunun zâhirine bakýlýrsa mâsiyet amel defterinden imha edilmez, sadece örtülür. Yerinde kalmakla beraber ondan dolayý muâheze edilmez. Bu husustaki iki kavilden biri budur. Keffâretle günâh tevbesiz de sâkýt olur. Tarikat-ý Muîniyye´den yukarýda nakledilen söz buna iþaret etmektedir. Lâkin yine yukarýda Bahýr´dan naklettiðimiz: "0 tevbenin tamamýndandýr." sözü buna muhâliftir. Zâhir olan da odur.

TENBÝH: Keffâretin rüknü: Fill-i mahsusdur ki, köle âzâd etmek, oruç tutmak ve fakir doyurmak gibi þeylerdir. Keffâret vacib olmak için ona kudret þarttýr. Keffâretin sahih olmasý için de fiiliyle beraber niyet þarttýr.´ Sonraki niyet mu´teber deðildir. Keffâretin verileceði yerler zekâtýn verileceði yerlerdir. Ancak keffâret zimmîye de verilebilir, harbîye verilemez Buhususta ileride söz gelecektir.

Keffâretin sýfatý: Vücub itibariyle ceza, edâ itibariyae ibâdet olmasýdýr.

Hükmü: Vâcibin zimmetten sukutu ve günâhlara keffâret olmayý gerektiren sevâbýn hâsýl olmasýdýr. Sahih kavle göre keffaret terâhi ile (yanî mühletli olarak) vâcibdir. Binaenaleyh imkân bulduðu ilk vakitten geciktirmekle sahibi günâhkâr olmaz. Borcunu kaza deðil edâ etmiþ sayýlýr. Ama insanýn son ömründe vakti daralýr. Edâ etmeden ölürse günâhkâr olur. Malýnýn üçte birinden verilmesini vasiyet etmezse ölenin terikesinden alýnmaz. Ama mirâsçýlar onu teberru ederlerse câiz olur. Yalnýz köle âzâdý ile oruçta câiz olmaz. Tamamý Bahýr´dadýr.

Ben derim ki: Lâkin yukarýlarda geçtiðine göre zýhâr yapan kimse keffâretini vermeye zorlanýr. Bunun muktezasý gecikirse günâha girmiþ olmaktýr. Þu da var ki, keffâret tevbenin tamamýndan olduðuna göre hemen verilmesi icab eder.

«Bir köleyi hürriyetine kavuþturmaktýr.» KöIe mutlaka kendisine zýhâr yapýlandan baþkasý olacaktýr. Çünkü Zâhîriyye iIe Tatarhâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Bir adamýn nikâhýnda bir cariye bulunur da ona zýhâr yapar, sonra cariyeyi satýn alarak zýhârý içîn âzad ederse Tarafeyn´e göre câiz olmaz denilmiþtir. Ýmam Ebû Yusuf buna muhâliftir. Bahýr." Yine Bahýr´da Tatarhânîyye´den naklen bildirildiðine göre âzâd eden kimsenin mutlaka saðlam olmasý lâzýmdýr. O hastalýðýndan ölür de köle malýnýn üçte bîrinden çýkmazsa câiz deðildir. Velevki mirasçýlar razý olsunlar. Hastalýðýndan iyileþirse câizdir.

«Cima etmeden» sözü sahih olmanýn kaydý deðil, vâcib olmanýn ve hürmetin giderilmesinin kaydýdýr. Cima´ýn mukaddimeleri de cima mânâsýndadýr.

«Keffâret niyetiyle» Yani niyet âzâdla beraber yahut akrabasýný satýn alýrken mevcud olacaktýr. Nitekim gelecektir.

«Mirâs olarak alsa» sözü "âzâd etmektir" sözü üzerine tefri´dir. Çünkü âzâd etmek sözü âzâd etme iþini mutlaka yapmak lâzým geldiðini ifade etmektedir. Mirâs ise cebrî´dir, yapmakla olan iþ deðildir. Babasýna mirâsçý olmasýnýn sureti babaya oðlunun teyzesi gibi zîrahim akrabadan birinin mâlik olmasý, sonra ölmesidir. Teyzesi ölürken oðlu keffâreti niyet ederse câiz olmaz. Ama babasýný satýn alýrken keffâreti niyet etmesi bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir.

METÝN

Velevki köle meme emen küçük bîr çocuk veya katli mubah bir kafir yahut rehin edilmiþ köle veya borçlu yahut kaçak bir köle olsun da sað idiði bilinsin yahut dinden dönmüþ kadýn olsun. Dinden dönen erkekle serbest býrakýlan harbî hakkýnda hilâf vardýr. Yahut saðýr olup baðýrýlýrsa iþitsin baðýrýlmazsa iþitmesin veya enenmiþ yahut âleti kesilmiþ veya ferci yapýþýkyahut ferci boynuzlu yahut kulaklarý kesik, kaþlarý ve baþýnýn saçlarýyla sakalý týraþ edilmiþ, burnu veya dudaklarý kesilmiþ olup yemek yiyebilsin. Aksi takdirde câîz olmaz. Yahut bir gözü kör veya gözleri zayýf yahut ellerinden biriyle ayaklarýndan biri çaprazlamaya kesilmiþ olsun yahut mükâteb olup bir þey ödememiþ bulunsun. Ve kendisi mirâsçý deðil de sahibi âzâd etsin.

ÝZAH

«Küçük bir çocuk Ýlh...» sözü köleyi ta´mimdir. Çünkü köle Hidâye´de de belirtildiði gibi zâttan ibarettir. Yani her cihetten memlNktur. Binaenaleyh sayýlanlarýn hepsine þâmildir. "Yani her cihetten" sözü köleye mutealliktir. Zira köleliðin mükemmel olmasý þarttýr, milkîn kemali þart deðildir. Onun için bir þey ödememiþ mükâtebden keffâret câiz olur, müdebberden olmaz. Ýnâye. Ana karnýndaki çocuk bundan hariçtir. Velevki altý aydan azda doðurmuþ olsun. Çünkü o bir vecihle köle, bir vecihle annesinin bir cüz´üdür. Hatta annesinin azâd edilmesiyle o da âzâd olur. Nitekim Muhît´ten naklen Bahýr´da belirtilmiþtir. Yaþlý köle velevki geçkin yaþta olsun dahil olduðu gibi iyileþmesi umulan basta ve gasbedilen köle ele geçirilirse dahildir. Bahýr. Lâkin Hindiyye´de Sûrûcî´nin Gâye´sinden naklen: "Âciz ihtiyar kâfi deðildir." denilmiþtir.

«Katli mubah» sözünü Bahýr sahibi Câmiu´I-Cevâmi´a nisbet etmiþ, ondan önce Ýmam Muhammed´in: "Ýdamýna hükmedilir de sonra onu zýhârý için âzâd eder, sonra affolunursa câiz olmaz." dediðini söylemiþtir. Bu sözün bir benzeri de Fetih´dedir. Birinci kavlin zâhiri affedilmese de câiz olduðunu göstermektedir. Araþtýrmalýdýr.

«Yahut rehin edilmiþ...» Bahýr´da Bedâyý´dan naklen þöyle denilmiþtir:

"Kezâ rehin edilmiþ bir köleyi âzâd eder de köle borcunu ödemek için çalýþýrsa bu köle keffâret nâmýna câizdir. Para efendisinden alýnýr. Çünkü çalýþmak köleliðin bedeli deðildir."

«Veya borçlu...» Velevki alacaklýlar çalýþtýrýlmasýný istesin. Çünkü borcun kölenin bütününü kaplamasý ve köleyi çalýþtýrmak köleliði ve milki ihlal etmez. Zira çalýþtýrmak hürriyetten çýkarmayý icab etmez Binaenaleyh her vecihle bedelsiz olarak âzâdlýk vâki olur. Bunu Muhît´te naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Dinden dönmüþ kadýn olsun.» Yani bu hilâfsýzdýr. Çünkü dinden dönen kadýn öldürülmez. Fetih´de de böyle denilmiþtir.

«Dinden dönen erkekde ilh...» Hilâf vardýr. Biliyorsun ki, katli mubah olan hakkýnda da hilâf vardýr. Binaenaleyh onu da burada zikretmek münasib olurdu. Feth´in zâhirine bakýlýrsa dinden dönen erkek hakkýnda cevazý tercih etmiþtir. Çünkü þöyle demiþtir: "Kâfirede dinden dönen erkekle kadýn dahildir. Dinden dönen kadýn hakkýnda hilâf yoktur. Çünkü o öldürülmez. Zâhirine bakýlýrsa dinden dönen erkek hakkýnda illet öldürülmesidir."

Nehir´de de þöyle denilmiþtir: "Dinden dönen erkek hakkýnda hilâf vardýr. Kerhî câiz olduðuna kâildir. Nasýl ki öldürülmeyecek bir köle azâd edilse câiz olur. Câiz olmadýðýný söyleyene göre dinden dönmekle o kimse harbî olur. Ona keffâret vermek câiz deðildir." Yani onu âzâd etmek keffareti ona vermek hükmündedir. Bu ta´lilin muktezasý harbî âzâd edilirse bil-ittifak ondan keffâret câiz olmamaktýr. Onun için Fetih sahibi kifayet etmez sözünü mutlak býrakmýþtýr. Lâkin Bahýr´da Tatarhâniyye´den naklen: "Bir kimse dar-ý harbde harbî bir köleyi âzâd eder de yolunu serbest býrakmazsa câiz olmaz. Serbest býrakýrsa burada ulemanýn ihtilâfý vardýr. Bazýlarý câiz olmadýðýný söylemîþlerdir." denilmiþtir.

«Baðýrýlýrsa iþitir, baðýrýlmazsa iþitmez.» Hidâye´de de böyle denilmiþtir. Böylelikle zâhir rivâyetle Nevâdir rivâyetinin arasý bulunmuþ olur. Zâhir rivâyette câiz olur, Nevâdir rivâyetinde ise câiz olmaz denilmiþtir. Nevadir rivâyeti saðýr doðana yorumlanmýþtýr. Fetih.

«Veya enenmiþ» den "yahut ferci boynuzluya" kadar sayýlanlarda menfaat cinsi kalmamýþsa da kölede bu maksud deðildir. Zira onda maksud erkek olsun kadýn olsun hizmet ettirmektir. Hatta cariye ile cima´da bulunmak ve onu hizmetinde bulundurmak kabîlindendir derler. Cima´ý mümkün deðilse kullanýþý noksan demektir, yok deðildir. Rahmetî.

«Yahut kulaklarý kesik» yani iþitmesi bâkî demek istiyor. Bahýr. Çünkü bu meselelerde mevcud olmayan þey zînettir. O da kölede maksud deðildir. Fakat yemekten âciz kalýrsa iþ helâkýna varýr ki, onda yemek menfaati maksuddur. Binaenaleyh iyileþmesi umulmayan hasta gibi hükmen helâk olmuþ sayýlýr. Rahmetî.

«Yahut mükâteb olup bir þey ödememiþ bulunsun.» Çünkü mükâtebin köleliði kâmildir. Velevki onun üzerinde milk nâkýs olsun. Keffâret nâmýna azâdlýðýn câiz olmasý köleliðin kemaline dayanýr, milkin kemaline dayanmaz. Ama bir þey verirse keffâret yerine geçmez. Nitekim gelecektir. Bahýr.

«Mirâsçý deðil de sahibi âzâd etsin.» Yani onu mirâsçý kendi keffâreti için âzâd ederse câiz olmaz. Çünkü mükâteb sahibi öldükten sonra vârisin milkine intikal etmez. Sahibi öldükten sonra kitabet bâkîdir. Mirâsçýnýn onda milki yoktur. Sahibi bunun hilâfýnadýr. Mirâsçýnýn âzâdý câiz olmasý kitabet bedelinden ibrâyý tezammun ettiði içindir. Bu da âzâd etmeyi gerektirir. Bahýr.

METÝN

Kezâ yakýnýný satýn almak keffâret niyetiyle olursa keffâret yerine geçer. Çünkü bu onun fiili iledir. Mirâs böyle deðildir. Kölesinin yarýsýný âzâd edip sonra kalan kýsmýný keffâret için cimadan önce âzâd etmek de istihsanen câizdir. Müþterek bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir.

Kendisinde menfaat cinsi kalmayan köle keffâret için yeterli deðildir. Çünkü hükmen helâkolmuþtur. Kör ve akli gelmeyen deli böyledir. Ayýlan deliyi ayýldýðý halde âzâd etmek yeterlidir. Ýyileþmesi umulmayan hasta; diþleri düþmüþ kimse, elleri veya baþ parmaklarý yahut her elinin üç parmaðý veya ayaklarý kesilmiþ yahut bir taraftan bir elle bir ayaðý kesilmiþ. bunak ve felçli de yeterli deðildir. Müdebber, ümmüveled ve bedelinin bir kýsmýný ödeyen fakat kendisi aciz kalmayan mükâteb dahi yeterli deðildir. Âciz kalýr da onu âzâd ederse câiz olur. Mükâteb bir þey ödedikten sonra câiz olmasýnýn hîlesi budur.

ÝZAH

«Yakýnýný satýn almak» yani kölenin yakýnýný satýn almak demek istiyor. Bundan murad onun zîrahmi mahremleridir. Satýn almaktan murad kendi fiiliyle mâlik olmasýdýr ki, bunda hibe, sadaka ve vasiyet dahildir.

«Keffâret niyetiyle olursa» Beraber olursa mânâsýnadýr. Niyet satýn almadan sonra olursa yeterli deðildir. Nitekim geçti. Bahýr sahibi diyor ki:

"Hâniyye´de akrabayý âzâd bâbýnda: Zýhârýndan bir ay sonra babasýný satýn aldýrýp âzâd etmek için bir adama vekâlet verir de vekil onu satýn alýrsa satýn aldýðý gibi âzâd olur ve emredenin zýhârý nâmýna kâfidir denilmiþtir ki, bunun esasý bir aydan sonra sözünü hükümsüz býrakmaya dayanýr. Çünkü meþru´a muhâliftir. Meþru olan mahrem kimsenin satýn alýndýðý an âzâd olunmasýdýr.

«Mirâs böyle deðildir.» Yani mûrisi öldüðünde köleyi keffâreti nâmýna âzâd etmek isterse yeterli olmaz. Çünkü mirâs cebrîdir. Nitekim geçmiþti.

«Ýstihsanen câizdir.» Kýyâsa göre Sahih olmaz. Çünkü yansýný âzâd etmekle kalan kýsmýnda noksanlýk yer etmiþtir ve ortak köleden kendi hissesini âzâd edip de ortaðýna onun hissesini ödemiþ gibi olur. Ýstihsanýn vechi þudur: Bu noksan keffâret milkinde olmasý sebebiyle birinci âzâdýn eserlerindendir. Böylesi mâni deðildir. Bu kurban etmek için koyunu yatýrýp da býçak hayvanýn gözüne rastlayarak çýkarmaya benzer. Ortak köle bunun hilâfýnadýr. Nitekim izahý gelecektir. Bu Ýmam-ý Azam´a göredir. Ýmameyn´e göre köle âzâdý parçalanmayý kabul etmez. Kölesinin yansýný âzâd edip yarýsýný etmese Ýmameyn´e göre câizdir. Çünkü kölenin bütünü âzâd olur. Mýnah.

«Kendisinde menfaat cinsi kalmayan» Yani görmek, iþitmek, konuþmak, tutmak, çalýþmak ve akýl gibi menfaatler kalmayan köle yeterli deðildir. Kuhistânî. Murâd menfaatin tamamiyle yok olmasýdýr. T. Yani köleden beklenen menfaatin tamamýdýr. Binaenaleyh enenmiþ ve benzeri kölelerde nesil menfaati kalmamasý ile itiraz edilemez.

«Ýyileþmesi umulmayan hasta» hükmen ölüdür. Bahýr. Ama bunu o hastalýðýndan ölürse diye kayýdlamak gerekir.

«Diþleri düþmüþ kimse» Çiðnemeye kâdir olamadýðý için yetersizdir. Bunu Valvalciyye´dennaklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Lâkin burada þöyle denilebilir: Bu hal menfaat cinsini tamamiyle yok etmez, sadece azaltýr. Yukarýda geçmiþti ki, geçkin ihtiyarý ve küçük çocuðu âzâd etmek câizdir. Fetih´in ibâresi þöyledir: "Diþleri düþmüþ yemekten âciz kimseden olmaz." Bunun zâhirine bakýlýrsa yemekten tamamiyle âciz kalan demektir ki, bu takdirde iþkâl yoktur.

«Elleri kesilmiþ...» Elleri veya ayaklarý kurumuþ, felç olmuþ, bir tarafý ve mak´adý tutulmuþ ve hiç bir þey iþitmeyen saðýr dahi muhtar kavle göre bunun gibidir. Nitekim Valvalciyye´de beyan edilmiþtir. Bahýr.

«Baþ parmaklarý» yerine iki elinin baþ parmaklarý dese daha iyi olurdu .Çünkü ayaklarýnýn baþ parmaklarý kesilirse mâni teþkil etmez. Nitekim Sirâc´da bildirilmiþtir. Þürunbulâliyye.

«Yahut her elinin üç parmaðý...» Çünkü ekseriyet için bütün hükmü vardýr. Fetih.

«Bir taraftan bir elle bir ayaðý» kesilmiþse keffâret olmaya yeterli deðildir. Çapraz kesilmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü yukarda geçtiði vecihle bu câizdir. Saðlam eliyle sopayý tutarak saðlam ayaðýnýn üzerinde yürümek mümkündür.

«Müdebber ve ümmüveled» yeterli deðildir. Çünkü bunlar bir cihetten hürriyeti hak etmiþlerdir. Binaenaleyh kölelikleri noksandýr. Keffâret nâmýna âzâd ise satýþta olduðu gibi tam köleliðe dayanýr. Onun için bu ki nev´i köleyi satmak caiz olmaz. Bahýr.

«Âciz kalýr da âzâd ederse câiz olur.» Çünkü âciz kalmakla kitabet akdi bâtýl olur.

METÝN

Ortak bir kölenin yarýsýný âzâd edip ödedikten sonra kalan kýsmýný âzâd etmek dahi câiz deðildir. Çünkü eksiklik yer etmiþtir. Kölesinin yarýsýný keffâreti nâmýna, kalan yarýsýný da zýhâr yaptýðý karýsýyla cima ettikten sonra âzâd etmesi dahi câiz deðildir. Çünkü köle âzâdý temastan önce emredilmiþtir. Zýhâr yapan kimse âzâd edecek köle bulamazsa -velevki elinde olup da hizmeti veya borcunu ödemek için muhtaç olsun. Zira hakikaten bulmuþtur. Bedayý- iki ay oruç tutar. Hilâl hesabýyla ise velev elli sekiz gün; deðilse altmýþ gün oruç tutar. Cevhere´deki: "Bir kimsenin hizmet için bir kölesi bulunursa oruç tutmasý câiz deðildir. Meðerki kötürüm olsun." Ýfadesinden murad köledir. Tâ ki ulemanýn sözleri birbirlerine muvafýk olsun. Ama "kötürüm olsun" cümlesindeki zamirin köle sahibine aid olmasý ihtimali de vardýr. Ancak bu nakle muhtaçtýr. Köle sahibinin evi mu´teber deðildir. Malý olur da o kadar da borcu bulunursa, borcu ödediði takdirde oruç tutmasý yeterlidir. Aksi takdirde iki kavil vardýr. Gâibde malý varsa onu bekler. Üzerinde iki keffâret, milkinde ise bir köle bulunur da birisi için oruç tutar sonra diðeri için köleyi âzâd ederse câiz olmaz. Aksini yaparsa câiz olur.

ÝZAH


«Çünkü eksiklik yer etmiþtir.» Kölenin üzerinde köleliði devam ettirmek imkânsýz olduðu için arkadaþýnýn hissesindeki milki de eksilmiþtir. Sonra eðer bu adam zenginse Ýmam-ý Azam´a göre arkadaþýnýn hissesi ödemek suretiyle ona geçer. Fakir ise ve köle kalan kýymetini ödemek için çalýþýrsa bu suretle tamamý âzâd olduðunda efendisinin keffâreti nâmýna bil-ittifak kâfi gelmez. Çünkü ,bu mal karþýlýðý âzâddýr. Ýmameyn´e göre ise sahibi zengin olduðu takdirde kâfidir. Çünkü kölenin bir kýsmýný âzâd etmekle bütünü âzâd olur. Bu, âzâd Ýmam-ý Azam´a göre parçalanmayý kabul ettiði, Ýmameyn´e göre etmediði esasýna binaendir.

«Çünkü köle âzâdý temastan önce emredilmiþtir.» Yani mutlak surette helâl olmak için cima´dan önce bütün kölenin âzâd edilmesi þarttýr. Bu bulunmamýþtýr ve o cimayla günâh tekarrur etmiþtir. Sonra bu yarýyý þarttan saymak mümkün deðildir ki, onunla birlikte kalan yarýyý azâd etmesi kâfi gelsin. Çünkü bu takdirde mecmuu temastan önce olmuþ sayýlamaz. Bilâkis birazý temastan önce, birazý sonra olmuþ olur. Halbuki þart bu deðildir ve mecmu´dan sonra hürmet te þart bulununcaya kadar eskisi gibi kalýr. Þart bütün kölenin ikinci cima´dan önce âzâd edilmesidir. Tâ ki o cimayla ondan sonrakiler helâl olsun. Tamamý Fetih´dedir. Sonra bu Ýmam-ý Azam´a göredir. Ýmameyn´e göre ise cima´dan önce kölenin yarýsýný âzâd etmek bütününü âzâd demektir. Nitekim geçti.

«Bulamazsa» Yani vücub vaktinde deðil edâ vaktinde bulamazsa demektir. Bahýr. Bu fer´î meselelerde de gelecektir.

«Velevki hizmeti için muhtaç olsun.» cümlesi mefhum üzerine mubâle-gadýr. Sanki þöyle demiþtir: "Ama bulursa âzâdý teayyün eder. Velevki hizmetine muhtaç olsun."

«Veya borcunu ödemek için ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: "Bedâyý´da bildirildiðine göre o adamýn milkinde keffârete elveriþli bir köle bulunursa onu âzad etmesi vâcib olur. Borcu olsun olmasýn müsavîdir. Çünkü hakikaten köle bulmuþtur." Hasýlý þudur ki: Borç elinde mevcud olan köleyi âzâd etmeye mâni deðildir. Ama bir kavle göre malla köle satýn almasýnýn vücubuna mânidir.

«Murad köledir.» Yani "meðerki kötürüm olsun" cümlesindeki zamir köleye râci´dir. Bu te´vili yapan Bahýr sahibidir. Nehir, Minah ve Þürunbulâliyye sahibleri de ona uymuþlardýr

«Köle sahibine; aid olmasý ihtimali de vardýr.» Hatýra gelen zaten budur. Çünkü kölenin hizmet için bulundurulmasý kötürüm olmasýna aykýrýdýr

«Ancak bu nakle muhtaçtýr.» Yani Cevhere´nin ifadesi ihtimallidir. Tatarhâniyye´nin ibâresi ona aykýrýdýr. Orada: "Bir kimse bir köleye mâlik olursa azad etmesi lâzým gelir. Velevki ona muhtaç olsun." denilmektedir. Bedâyý´nýn yukarýda geçen sözü de öyledir. Orada da: "Çünkü hakikaten bulmuþtur." denilmiþtir. Yani nass köle bulamazsa oruç tutmasýnýn kâfi geleceðine delâlet etmektedir. Bu köle bulmuþtur demek istemiþtir. Eðer "Muhtaç olunan þeyyok gibidir. Bu sebeble susuzluk için muhtaç olunan su varken teyemmüm câiz olmuþtur. Halbuki teyemmümün kâfi gelmesi âyette su bulunmamasý üzerine tertib edilmiþtir." dersen ben de derim ki: Fetih´de bildirildiðine göre bizce fark þudur: Suyu susuzluðu için tutmasý emredilmiþtir. Onu kullanmak kendisine yasaktýr. Hizmetçi bunun hilâfýnadýr. Tahtâvî´nin Hamevî´den nakline göre o: "Köle sahibi kötürüm olup âzâd ettiði takdirde kendine hizmet edecek kimse bulamazsa oruç câizdir, denilse bu sözün güzel bir vechi olur," demiþtir.

Ben derim ki: Bu zahirdir. Çünkü azâd ettirirsek bu adama kaldýramayacaðý yükü yüklemiþ olmak lâzým gelir. Nasýl ki köle kazanýp da onu geçindirir ve benzeri þeyler yaparsa bunlarla beraber onu âzâd etmesi vâcibdir demek þeriat kaidelerine muhâlif olur. Binaenaleyh hâssaten naklî delile muhtaç deðildir. Nitekim âþikardýr

«Köle sahibinin evi mu´teber deðildir.» Yani onunla köle azâdýna kâdir sayýlamaz ve köleyi satmak. köle almak teayyün edemez. Bilâkis oruç tutmak kâfi gelir. Çünkü bu onun elbisesi ve ailesinin elbisesi gibidir. Hýzâne. Ulemanýn meskeni diye kayýdlamalarý gösteriyor ki oturduðu evden, baþka bir evi olursa onu satmasý lâzým gelir Dürr-ü Müntekâ´da: "Kendisine lâzým olan elbisesi itibarcý alýnmaz." denilmiþtir ki, bunun ifade ettiði mâna muhtaç olmadýðý eþyasýnýn satýlmasý lüzumudur. T.

«Malý olur da Ýlh...» Yani elinde bir kölenin kýymeti bulunur da zarurî ihtiyaçlarýndan artarsa demektir. Çünkü zarurî ihtiyaçlarý mikdarýný sarfedecektir. Bu yok hükmündedir. Sanat sahibi ise günlük yiyeceði de onlardandýr. Sanat sahibi deðilse bir aylýk yiyeceði hesap edilir. Bahýr.

Hâsýlý bu meselenin üç vechi vardýr. Kölesi varsa onun hizmetine muhtaç olsa bile keffâret için oruç kâfi deðildir. Baþka bir köle bulur da ev gibi aslî bir hacetiyle meþgul olursa o da yok hükmündedir. Çünkü o vâcibin ayný deðildir. Onu ödemek için hazýrlanmýþ da deðildir. Ödemeye yarayan dirhem ve dinar gibi þeyler bulur da kendisi aslî ihtiyaçlarý ile meþgul ise bunlarý ihtiyaçlarýna sarfettiði takdirde oruç tutmak kâfi gelir. Çünkü aczi tehakkuk etmiþtir. Aksi takdirde iki kavil vardýr. Bunlarýn birine göre bulamamýþ hükmündedir. Çünkü ona muhtaçtýr. Ýkinci kavle göre ödemeye yarayan þeye mâliktir ve hükmen köle bulmuþ sayýlýr. Bunu Rah-meti söylemiþtir. Adý geçen iki kavle Ýmam Muhammed´in sözü iþaret etmektedir. Nitekim bunu Bahýr sahibi izah etmiþtir.

"Gâibde malý varsa onu bekler." Yani onunla âzâd etmek için bekler. Oruç tutmasý kâfi gelmez. Kezâ iyileþmesi umulan bir hastalýða tutulursa oruç tutmak için iyileþmesini bekler. Bahýr: Ýyileþmesi umulmayan hastalýk olursa bunun hilâfýnadýr. O zaman fakirleri doyurur. Nitekim gelecektir. Bahýr´da Muhît´ten naklen þöyle denilmiþtir: "Eðer alacaðý olur da borçlusundan alamazsa ona oruç kâfidir, alabilirse kâfi gelmez. Kezâ kadýna keffâret vâcib olur da onunla mehri bir köle olmak üzere evlenmiþ ve istenildiði zaman buna kâdir olursahüküm yine böyledir."

"Câiz olmaz." Yani birincisi için oruç câiz deðildir. Köle âzâdý ise mutlak surette câizdir. Sonra bunu Bahýr sahibi inceleyerek zikretmiþ, Nehir sahibi ile Makdisî de onu kabul etmiþlerdir. O bunu Muhît´in þu sözünden almýþtýr: "iki keffâret borcu olur da elinde yalnýz birine yetecek yiyecek bulunursa, birisi için oruç tutup öteki için yiyecek verdiði takdirde orucu câiz deðildir. Çünkü mal ile keffâret vermeye kâdir iken yiyecek vermiþtir." H.

"Hilâl hesabýyla ise velev elli sekiz gün" Yani oruca ayýn baþýndan itibaren baþlarsa iki ay oruç kâfidir. Bu iki ay tam olsun, nâkýs olsun yahut biri tam biri nâkýs olsun fark etmez.

"Deðilse altmýþ gün oruç tutar." Yani oruca ayýn baþýnda hilâli görerek baþlamamýþsa altmýþ gün oruç tutar. Hâkim´in Kâfîsi´nde þöyle denilmiþtir: "Hilâli görerek bir ay oruç tutar da bu yirmi dokuz gün olursa ondan önce on beþ gün, sonra da on beþ gün oruç tutarsa kâfi gelir."

METÝN

Son günün sonunda köle âzâdýna kudret bulursa âzâd etmesi lâzým gelir. Oruç gününü tamamlamasý da mendûb olur. Bozarsa kaza lâzým gelmez. Velevki nafile olsun. Bu iki ay oruç arka arkaya tutulacak, cima´dan önce olacak, araya ramazan ve orucu yasak edilen günler girmeyecektir. Kezâ arka arkaya tutulmasý þart olan hiç bir oruç araya girmeyecektir. Sefer ve nifâs gibi bir özürden dolayý orucunu bozarsa -hayýz bunun hilâfýnadýr. Meðerki hayýzdan kesilsin,- yahut özürsüz olarak oruç tutmazsa yahut zýhâr yaptýðý karýsý ile bu iki ayda mutlak olarak cima´da bulunursa- yani gece veya gündüz, kasden veya unutarak cima ederse demektir. Nitekim Muhtar´da ve baþkalarýnda böyle denilmiþtir. Ýbn-i Me-lek geceyi kasden diye kayýdlamýþsa da bu hatadýr. Bahýr. Lâkin Kuhistânî´de ona muhâlif sözler vardýr. Kýnye.- oruca yeniden baþlar. Fakirleri doyurduðu sýrada cima´da bulunmuþsa fakir doyurmaya yeniden baþlamaz. Çünkü doyurmak hususunda nass mutlak, köle âzâdý ile oruç hususunda mukayyeddir. Fakat zýhâr yaptýðý karýsýndan baþkasýyla orucu bozmayacak þekilde cima´da bulunursa bil-ittifak zarar etmez. Katl keffâretindeki cima gibi olur.

ÝZAH

"Köle âzâdýna kudret bulursa ilh..." Demesinden anlaþýlýyor ki, bula-mamaktan murad iki ay bitinceye kadardýr. Bahýr.

"Âzâd etmesi lâzým gelir." Kezâ fakirleri doyurduðu son günde oruç tutmaya kâdir olursa oruç tutmasý tâzým gelir. Verdiði yiyecekler nafileye inkilab eder. Þürunbulâliyye.

"Velevki nafile olsun." Çünkü bu oruç iltizam ederek deðil ýskat için meþru olmuþtur. Minah. Yani mâlumdur ki, zan üzerine oruç tutan kimseye hemen orucunu bozarsa o günü tamamlamak lâzým gelmez. Ama biraz durursa velevki az olsun nafileye baþlamýþ gibi olur. Artýk onu tamamlamasý lâzým gelir. Rahmeti. Lâkin oruçlu durduðu vaktin niyet vaktinde olmasý þarttýr. Zira zevalden sonra olursa oruca baþlamak mümkün deðildir. Onun için devama niyet etmesi baþlamýþ gibi sayýlmaz. Nitekim oruç bahsinde izah etmiþtik.

"Araya ramazan girmeyecektir Ýlh..." Çünkü saðlam ve mukîm bir kimse hakkýnda ramazana vaktin farzýndan baþka oruç sýðmaz. Yolcuya gelince: O baþka bir vâcib için niyetlenebilir. Hasta hakkýnda iki rivâyet vardýr. Nitekim usûl-ü fýkýh ilminde emir bahsinde görülebilir. Yasak günlerden murad bayram ve teþrik günleridir. Çünkü yasak edildiði için o günlerde oruç tutmak nakýs olur. Nakýsla kamil ödenmez. Bu þunu gösterir ki, bu günlerin içinde adak orucu bulunmamak þart deðildir. Çünkü muayyen olan adak orucu gününde baþka bir vâcibe niyet ederse câiz olur. Ramazan orucu bunun hilâfýnadýr. Bahýr.

"Arka arkaya tutulmasý þart olan hiç bir oruç ilh..." Katl keffareti, iftar ve yemin oruçlarý gibidir. Bahýr´da Fetih´den naklen: "Arka arkaya tutulmasý þart kýlýnan muayyen veya mutlak oruçlar böyledir. Bu þarttan hali olan muayyen nezir bunun hilâfýnadýr. Onun arka arkaya tutulmasý tâzým ise de -meselâ receb gibi- onda bir gün orucu terk ederse ona yeniden baþlamaz. Çünkü o ramazandan fazla deðildir. Hükmü de söylediðimiz gibidir." denilmiþtir.

"Orucunu bozarsa" Demesi gösteriyor ki, unutarak yerse zarar etmez. Nitekim Kâfî´de belirtilmiþtir.

"Hayýz bunun hilâfýnadýr." Çünkü o kadýnýn katl ve iftar keffâretlerini kesmez. Zira kadýn hayýzdan hali iki ay bulamaz. Yemin keffâreti bunun hilâfýnadýr. Kadýn hayzýný bitirdikten sonra orucunu geçmiþ günlere ekleyebilir. Ama bundan sonra bir gün oruç tutmazsa yeniden baþlar. Çünkü zaruret yokken arka arkaya tutmayý terk etmiþtir. Nifâs ise her keffâretin orucunda tetabua (arka arkaya tutmayý) keser. Tamamý Bahýr´dadýr.

"Meðerki hayýzdan kesilsin." Mesela bir ay oruç tuttuktan sonra hayzýný görür sonra hayýz´dan kesilirse oruca yeniden baþlar. Çünkü arka arkaya tutmaya kudret kazanmýþtýr. Artýk bu ona lâzým gelir. Bunu Müntekâ´dan Bahýr sahibi nakletmiþtir. Yani orucu bitirmeden tetabua kudret bulmuþtur. Bitirdikten sonra bulmasý bunun hilâfýnadýr. Bahýr sahibi bundan sonra Muhît´den þunu nakletmiþtir: "Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre kadýn ikinci ayda gebe kalýrsa tuttuðu günler üzerine bina eder."

"Muhtar´da ve baþkalarýnda" Bedâyý, Tûhfe, Gâyetü´l-Beyân, Inâye ve Fetih´de böyledir.

"Ýbn-i Melek ilh..." Burada þöyle denilebilir: "Kasden kaydý ekseri kitablarda vardýr. Ýbn-i Melek´in hatasý onu unutmaktan ihtiraz içýn yapmasýdýr. Bilâkis o tesadüfî bir kayýddýr. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

"Kuhstânî´de ona muhâlif sözler vardýr." ibâresi þudur: "Kezâ kadýnla yani zýhâr yaptýðý karýsý ile kasden cima´da bulunursa oruca yeniden haþlar. Nitekim Mebsût, Nazým, Hidâye, Kudûrî, Muzmerât, Zâhidî, Netf ve diðer kitablarda da böyle denilmiþtir. Sýrf Ýsbîcâbî´nin Tahâvî þerhinde: "Geceleyin kasden veya unutarak" Demesiyle kasden sözünü Kifâye sahibi ve ona uyanlarýn yaptýklarý gibi tesadüfî bir kayda yorumlamak doðru deðildir. Nihâye sahibinin ona iltifat etmemesi de bunu te´yid eder.

Ben derim ki: Þöyle denilebilir: Ýsbicâbî´nin ifadesi sarihtir. Binaenaleyh mefhuma tercih edilir. Nasýl ki yerinde tekarrur etmiþtir. Onun için de Muhtar ve diðer kitablarda bildiðin gibi bu yoldan yürünmüþtür. Allâme Ýbn-i Kemâl Paþa dahi yazdýðý metinde bu yoldan yürümüþ þerhin hâmiþinde:

"Buradan anlaþýlýr ki, geceleyin kasden diyen iyi etmemiþtir. Çünkü geceleyin cima´da kasid ve hata musavîdir." demiþtir. Fetih ve inâye´de dahi: "Kadýnla geceleyin kasden veya unutarak cima´da bulunmak birdir. Çünkü hilâf orucu bozmayan cima´dadýr." denilmiþtir. Yani Ebû Yusuf´la Tarafeyn arasýndaki hilâf demek istemiþtir. Ebû Yusuf´a göre zýhâr yaptýðý karýsý ile cima´da bulunmak ancak orucu bozarsa tetabuu keser. Tarafeyn´e göre mutlak surette tetabuu keser. Çünkü keffâretin temastan önce verilmesi nassla þart kýlýnmýþtýr. Meselenin tam izahý Fetih´dedir. Onun için Ya´kubiyye hâþiyelerinde: "Zâhire göre hata ile kasid arasýnda fark bulunmamak Ebû Hanife´yle Ýmam Muhammed´in delili muktezasýdýr." denilmiþtir.

"Nass mutlak ilh..." Bizim kaidelerimizden biri de þudur: Mutlak ile mukayyed iki hükümde iseler hâdise bir olsa bile biz mutlaký mukayyede hamletmeyiz. Fakirleri doyurmazdan önce cima´a mâni olan ancak haram kýlýnmýþ olmasýdýr. Çünkü o adam köle âzâdý ile oruca muktedir olabilir ve bunlar fakir doyurmadan sonra olurlar. Fukaha böyle söylemiþlerdir. Ama söz götürür. Çünkü fakirlik, ihtiyarlýk ve düzelmesi umulmayan hastalýk sebebiyle acizlik meydanda iken muktedir olmasý mevhum bir þeydir. Mefhum þeyler itibariyle ibtidaen hüküm sâbit olmaz. Sadece istihbab sâbit olur. Nehir. Bu mesele Fetih´den alýnmýþtýr.

"Orucu bozmayacak þekilde" Mesela geceleyin mutlak olarak, gündüzün unutarak kadýnla cima´da bulunursa bu cima oruç bozan cima deðildir. Hindiyye´de böyle denilmiþtir. Fakat kadýnla gündüzün kasden cima´da bulunursa orucu bozulur. T.

"Katl keffâretindeki cima gibi olur." Çünkü katl keffaretinde unutarak cima ederse oruca yeniden baþlamaz. Zýhar keffâretinde cima´dan men edilmesi oruca mahsus olan bir mânâdan dolayýdýr. Bunu Cevhere´den Nehir sahibi nakletmiþtir. Fakat "Çünkü nass orucu birbirleriyle temastan önce þart koþmuþtur," diye ta´lil etmek daha iyidir.

METÝN

Köleye velev mükâteb olsun veya çalýþtýrýlsýn kezâ sefaheti sebebiyle hacredilen hür kimseye mu´temed kavle göre adý geçen oruçtan baþkasý kâfi gelmez. Köle hakkýnda orucunyarýya bölünmemesi bunda ibâdet mânâsý olduðu içindir. Sahibi onu bundan men edemez. Velevki onun nâmýna sahibi köle âzâd etsin veya fakir doyursun. Velevki bunlarý onun emriyle yapsýn. Çünkü kölede temellûk ehliyeti yoktur. Bundan ancak hacda mahsur kalmasý rnüstesnadýr. O zaman onun nâmýna sahibi fakir doyurur. Bazýlarý bunun mendûb, bazýlarý da vâcib olduðunu söylemiþlerdir. Oruçtan düzelmesi umulmayan bir hastalýk veya ihtiyarlýk sebebiyle âciz kalýrsa altmýþ fakir doyurur. Yani onlara velev hükmen yiyecek temlîk eder. Mürahîk çocuktan baþkasý kâfi gelmez. Bedâyý.

ÝZAH

"Köleye velev mükâteb olsun." Yalnýz oruç kâfi gelir. Çünkü köle mâlik deðildir. Mâlik olsa bile âzâd etmek ve doyurmak ancak temlîk edebilen tarafýndan sahih olur. Mükâtebin milki tam deðildir. Bilâkis elinden gidiverecek gibidir.

"Veya çalýþtýrýlsýn." Çalýþtýrýlandan murad bir kýsmý âzâd edilen köledir. Bu köle kalan kýsmýný ödemek için mal kazanmaya çalýþýr. Bu Ýmam-ý A´zam´a göredir. Ýmameyn´e göre bütünü âzâd olur. O köle artýk borçlu hürdür. Binaenaleyh onu âzad etmek ve doyurmak suretiyle keffâret vermek sahihtir. Rahmeti.

"Mu´temed kavle göre" Sözünden murad: Hür fakat sefih olan kimseye hacr muamelesinin yapýlmasýdýr. Bu kavil Ýmameyn´indir. Böyle bîr kimse keffâret için kölesini âzâd ederse, köle kýymeti hususunda çalýþýr. O adamýn keffâreti nâmýna câiz olmaz. Hýzânetü´l-Ekmel ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Nehir. Bahýr´da bildirildiðine göre bu mesele hakkýnda luðz yapýlarak: "Hür bir adamýmýz var, oruçtan baþka keffâreti yok." denilir.

"Orucun yarýya bölünmemesi" Sözü bir sualin cevabýdýr. Sual þudur: Köleye nasýl oluyor da iki ay oruç lâzým geliyor. Halbuki kölenin hakký bir çok hükümlerde hürrün yarýsýdýr. Neden iki ayýn yarýsý lâzým gelmiyor? Cevap: Yarýya bölünmemesi keffârette ibâdet mânâsý bulunduðu içindir. Köle hakkýnda ibâdet yarýya bölünmez. Yarýya bölünen ancak had vurmak gibi ceza ve nikâh gibi nimettir.

"Sahibi onu bundan men edemez." Yani bu keffâretin orucundan men edemez. Çünkü ona kadýnýn hakký geçmiþtir. Sair keffâretler bunun hilâfýnadýr. Onlarda sahibi oruçtan men edebilir. Çünkü onlara kul hakký geçmemiþtir. Bahýr.

"Velevki bunlarý onun emriyle yapsýn." Yani sahibinin emriyle yapsýn. Çünkü teklif edilen bir þeyi yapmak için mutlaka ihtiyar þarttýr. Bu cümle "Velev sahibi bunu kölenin emriyle yapmýþ olsun." mânâsýna da gelebilir.

"0 zaman onun nâmýna sahibi fakir doyurur." Ýbâresinde müsamaha vardýr. Feth´in ibâresi þöyledir: "Ancak ihsarda kalmasý müstesnadýr. Çünkü sahibi onun nâmýna ihramdan çýkmak için birini gönderir. Âzâd olduðu zaman bir hacc ve bir ömre yapmasý icab eder."

"Bazýlarý da vâcib olduðunu söylemiþlerdir." Hilâf vâcib olup olmadý-ðýndadýr. Bahýr´da Bedâyý´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Sahibinin izniyle ihrama girdikten sonra ihsarda kalýrsa, bazýlarýna göre sahibinin hedy kurbaný göndermesi lâzým deðildir. Çünkü köle için sahibine bir hak vacib olmaz. Âzâd edilirse kendisine vâcib olur. Bazýlarý lâzým olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü bu kurban sahibinin izniyle, mübtela olan kölenin baþýna gelen bir beladan dolayý vâcib olmuþtur. Binaenaleyh nafaka gibidir. "Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Tahtâvî diyor ki:" Þöyle de denilebilir:

"Vâcib olmadýðýný söyleyen mendûb deðildir demiyor. Bilakis diðer kavle riayet ederek mendûb olduðunu söylüyor."

"Düzelmesi umulmayan bir hastalýk sebebiyle âciz kalýrsa 60 fakir do-yurur." Fakat iyileþirse oruç tutmasý vâcib olur. Rahmetî.

"Yiyecek temlîk eder." Yiyecek vermek hassaten temlîkle olmaz. Nitekim gelecektir. Lâkin burada ondan murad temlîktir. Bundan sonra zikredilenden murad ise ibahadýr. Onun için Bedâyý sahibi: "Temlîk etmek isterse fitrede olduðu gibi yiyecek verir. Ýbahayý murad ederse fakirleri sabah-akþam doyurur." demiþtir.

"Velev hükmen" Yani fakir de bunun gibidir demek istemiþtir. Kuhistânî diyor ki: "Fakir kaydý tesadüfîdir. Çünkü diðer zekât verilecek yerlere vermesi câizdir." Hükmen sözü altmýþ fakir tâbirinde mubâleða için söylenmiþ de olabilir. Tâ ki altmýþ fakir yerine bir fakiri altmýþ gün doyurmasýna da þâmil olsun. Ama musannýfýn aþaðýda gelecek tasrihi buna hâcet býrakmamýþtýr.

"Mürahîk çocuktan baþkasý kâfi gelmez." Yaný aralarýnda bülûða yak-laþmamýþ küçük çocuk varsa kâfi gelmez. Ulema bu hususta ihtilâf etmiþlerdir. Hulvani Kenz´in: "Þart olan doyurucu iki sabah yemeði veya iki akþam yemeðidir." dediði yerde caiz olmadýðna meyil göstermiþ, yine Kenz´in Bedâyý´dan naklen: "Bu köle âzâd etmekten ibarettir." dediði yerde:"Keffâret yerine küçük çocuða yiyecek vermek ise temlîk yoluyla câizdir, ibaha yoluyla câiz deðildir." demiþtir. Bundan dolayýdýr ki, onu burada zikretmesi doðru deðildir. Velevki Nehr´in ifadesinde geçmiþ olsun. Çünkü burada sözümüz temlîk hakkýndadýr. Küçüðe temlîk de sahihtir. Doðru hareket çocuðu "Fakirlere sabah yemeði veya akþam yemeði yedirirse ilh..." dediði yerde zikretmektir. Nitekim Bahýr ve kezâ Minah´da böyle yapýlmýþ: "Yemek verdiklerinin arasýnda memeden ayrýlmýþ bir çocuk varsa câiz olmaz. Çünkü o mu´tad yemeði tam yiyemez." denilmiþtir.

Tatarhâniyye´de þu ifade vardýr: "Birtakým fakirleri çaðýrýr da içlerinde memeden ayrýlmýþ veya daha büyücek bir çocuk bulunursa kâfi gelmez. Asýl´da böyle zikredilmiþtir. Mücerred nam kitabda ise: Kendilerine güvenilir çocuklar olursa câizdir, denilmiþtir." Bu izahtan daanlaþýlýr ki, memeden ayrýlmýþ ve mürahîk olmayan tâbirlerinden murad mu´tad yemeði yeyip bitiremeyendir.

METÝN

Keffâret; mikdar ve verilecek yer itibariyle fitre gibidir. Yahut nassan bildirilmeyen þeylerden bunun kýymeti verilir. Çünkü atýf mugayeret içindir. Eðer ibahayý murad eder de fakirlere sabah ve akþam yemeði verirse yahut sabah yemeðini yedirir de akþam yemeðinin kýymetini verir veya bunun aksini yaparsa yahut iki sabah yemeði veya iki akþam yemeði yahut bir akþam yemeði ile bir sahur vererek karýnlarýný doyurursa, arpa ve mýsýr ekmeði katýklý olmak þartýyla câizdir. Buðday ekmeði katýk istemez. Nasýl ki bir fakiri altmýþ gün doyursa, câiz olur. Çünkü hacet yenilenir.

ÝZAH

"Fitre gibidir." Yani buðdaydan yarým, kuru hurma ve arpadan bir sâ´dýr (1040 dirhem) verilir. Bunlarýn unlarý da asýllarý gibidir. Kavrulmuþ unlan dahi böyledir. Sadaka-i fýtýrda olduðu gibi unla kavrulmuþu hakkýnda ölçek mi yoksa kýymetimi itibara alýnacaðý hususunda ulema ihtilâf etmiþlerdir. Bahýr. Tatarhâniyye´de: "Arpa veya kavrulmuþ un verirse kâfidir. Lâkin söylenildiðine göre burada ölçeðin tamamý mu´teberdir. Bu da buðday unundan yarým sâ´dýr, arpa unundan bir sâ´dýr. Kerhî ile Kudûri buna meyletmiþlerdir. Bazýlarý kýymetle verileceðini söylemiþlerdir. O halde ölçeðin tamamý itibara alýnmaz." denilmiþtir. Demek oluyor kî, Bahýr sahibinin: "Her birinin unu aslý gibidir." Sözü birinci kavle göredir.

Bahýr sahibi diyor ki: "Bir kýsmýný buðdaydan, bir kýsmýný da arpadan verse vâcib mikdarýný doldurduðu takdirde câiz olur. Meselâ buðdaydan çeyrek sâ´, arpadan yarým sâ´ verebilir. Çünkü maksad birdir. O da fakir doyurmaktýr. Ama kýymetle tekmil câiz deðildir. Meselâ yarým sâ´ iyi cins kuru hurma orta cins hurmadan bir sa´a müsavîdir, hesabiyle tekmil edilemez.

"Verilecek yer itibariyle" Fitre gibidir. Binaenaleyh bir kimse aslýna, fer´ine keffâret veremediði gibi karý-koca birbirine ve kölesine, hûþimîye dahi veremez. Zimmîyi doyurmak câizdir. Harbîyi ise pasaportlu bile olsa doyurmak câiz deðildir. Bahýr. Remlî diyor ki: "Hâvî´de bildirildiðine göre bir kimse zimmîlerin fakirlerini doyursa câiz olur. Ebû Yusuf câiz olmadýðýný söylemiþtir. Biz onunla amel ederiz."

Ben derim ki: Hatta Hâkim Kâfî´de câiz olmadýðýný açýklamýþ, burada hilâf zikretmemiþtir. Bununla anlaþýlýr ki, bütün imamlardan zâhir rivâyet budur.

"Çünkü atýf mugayeret içindir." Zira kýymet kelimesini fitre gibidir sözünden anlaþýlan mansus üzerine atfetmek kýymetin mansus sayýlmamasýný gerektirir. H. Nehir´de: "Bu söz götürür. Çünkü kýymet nassan bildirilenle bildirilmeyenin kýymetlerine þâmildir." denilmiþse de bu söz götürür. Biz bunu Bahýr üzerine yazdýðýmýz hâþiyede belirttik.

Hâsýlý kýymetini vermek ancak keffâret nassan bildirilmeyen þeylerden verildiði zaman câizdir. Nassan bildirilenlerden câiz deðildir. Meðerki verilen þer´an mukadder olan kemmiyeti doldurmuþ olsun. Yarým sâ´ buðday kýymetinde olan yarým sâ´ kuru hurmayý vermiþ olsa câiz deðildir. Keffâreti verdiði kimselere o cinsten mukadder olan mikdarý tamamlamasý gerekir. Aynen o kimseleri bulamazsa yeniden baþkalarýna verir. Tamamý Bahýr´dadýr.

"Sabah yemeðini yedirir de akþam yemeðinin kýymetini verirse" câiz olur. Yani ibaha ile temlîki bir yere getirmek câizdir. Çünkü o kimse ayrý ayrý câiz olan iki þeyi bir araya getirmiþtir. Kezâ otuz kiþiye temlîkde bulunur, otuzunu da doyurursa yine câiz olduðu gibi birini diðerinden tamamlamak da câizdir. Hâkim´in Kâfîsi´nde: "Her fakire yarým sâ´ kuru hurma ve bir müd (takriben 260 dirhem) buðday verse kâfi gelir." denilmiþtir.

"Veya iki sabah yemeði" Verir de doyurursa câiz olur. Ýki akþam yemeði de öyledir. Bunlarýn bir günde olduðu zâhirdir. Yemeðin birini bir gün, diðerini ertesi gün verirse kâfi gelmez. Lâkin bâbýn sonundaki fer´î meselelerde buna muhâlif sözler gelecektir.

"Karýnlarýný doyurursa" Yani yedikleri þey az da olsa karýnlarýný do-yurmasý lâzýmdýr demek istiyor. Nitekim Vikâye´de belirtilmiþtir. Þu halde ibaha yemeðinde þart her fakiri doyurucu iki öðün yemektir. Fakirlerin içinde birisi tok bulunur yahut bülûða yaklaþmamýþ küçük çocuk olursa câiz deðildir. Ýleride bu da gelecektir. Yukarýda arz etmiþtik ki, doðru hareket çocuðu temlîkde deðil burada zikretmektir.

"Katýklý olmak þartýyla ilh..." Tâ ki doyuncaya kadar yemeleri mümkün olsun. Ýki kavilden biri budur. Kerhî buna meyletmiþtir. Ýkinci kavle göre doyurmak ancak buðday ekmeði ile câiz olur. Çünkü Ýmam Muhammed Ziyâdât´ta buðdayý nassan bildirmiþtir. Nitekim Bahýr´da zikredilmiþtir. Tatarhânîyye´de: "Müstehab olan fakirleri yanýnda katýk bulunan ekmekle sabah ve akþam doyurmaktýr." denilmiþtir.

"Bir fakiri doyurmuþ olsa" Sözü hem temlîke hem ibahaya þâmildir. Kenz´de burada temlîke mahsus olan "Verirse" kelimesi kullanýlmýþtýr. Doðrusu mezhebimize göre fark yoktur. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Yine Bahýr´da: "Yemin keffâretinde giyecek yiyecek gibidir. Hatta bîr fakire on gün zarfýnda on elbise verse câiz olur. Yemin keffâretinde bir kiþiyi yirmi gün doyursa kâfi gelir." denilmiþtir.

Ben derim ki: Bunun muktezasý bir kiþiyi yüz yirmi gün doyurursa zýhâr keffâreti nâmýna kâfi gelir demektir. Sonra bunu açýkca gördüm. Tatarhâniyye´de þöyle deniliyor: "Hasan b. Ziyad tarîkýyla Ebû Hanife´den rivâyet olunduðuna göre bir kiþiyi yüz yirmi gün doyurursa kâfi gelir."

"Çünkü hâcet yenilenir." Maksad muktacýn ihtiyacýný gidermektir. Ýhtiyaç ise her günyenilenir. Ýhtiyaç tekerrür ettikçe hükmen fakir de tekerrür eder ve hükmen müteaddid olur.

METÝN

Bir fakire bütün yiyeceði bir günde birden verirse bil-ittifak yalnýz o gün nâmýna kâfi gelir. Kezâ esah kavle göre yiyeceði bir günde bir kaç defada temlîk ederse yalnýz o gün nâmýna kâfi gelir. Bunu Zeylaî söylemiþtir. Çünkü hakikaten ve hükmen teaddüd yoktur. Bir kimse kendi zýhârý nâmýna yiyecek vermesini baþkasýna emreder, o da verirse sahih olur. Acaba verdiðini ondan olabilir mi? Benden alman þartýyla dediyse alýr. Bir þey demediyse borç meselesinde bil-ittifak alýr. Keffâret ve zekâtta mezhebe göre alamaz. Nasýl ki keffâret yiyeceklerinde katl keffâretinden baþkalarýnda ve oruç fidyesinde hacc cinayetinde doymak þartýyla ibaha sahihtir ve ibahayla temlîki bir araya getirmek câizdir. Sadakalarla öþürde bu câiz deðildir.

Kaide þudur: Yedirmek ve yiyecek sözleriyle meþru olan þeyde ibaha câizdir. Vermek ve edâ etmek sözüyle meþru olan þeyde temlîk þarttýr. Bir kimse bir veya iki kadýna yaptýðý iki zýhârdan dolayý iki köle âzâd eder de birer birer tâyin etmezse her ikisi nâmýna sahih olur. Sahih olma hususunda dört ay oruçla yüz yirmi fakir doyurmak da bunun gibidir. Zira cins birdir. Cins muhtelif olursa bunun hilâfýnadýr. Meðerki her biriyle bunlardan her birini niyet etmiþ olsun. O zaman sahih olur.

ÝZAH

"Çünkü hakikaten ve hükmen teaddüd yoktur ilh..." Sözü her iki me-selenin illetidir. Minah´da: "Çünkü fakirin o günlük ihtiyacý görülünce sonraki gün kendisine verilen yemek yemiþ bulunan bir insana yemek yedirmek olacaðýndan câiz deðildir. T." denilmiþtir.

"Baþkasýna emreder de ilh..." Emirle kayýdlamasý emirsiz doðurduðu takdirde câiz olmayacaðý içindir. Yiyecekle kayýdlamasý þundandýr: Çünkü keffâreti nâmýna köle âzâdýný emrederse Tarafeyn´e göre câiz olmaz. Ebû Yusuf buna muhâliftir. Ama adýný söylediði bir bahþiþle olursa bil-ittifak câizdir. Mirâsçýnýn fakir doyurmakla keffâret vermesi câizdir. Yemin keffâretinde giyecekle dahi câizdir. Köle âzâdý bunun hilâfýnadýr. Onun için de katl keffâretinde teberru´u mümkün deðildir. Nitekim Muhît´da belirtilmiþtir. Nehir.

"Sahih olur." Çünkü manen ondan temlîk istemiþtir. Fakir evvela onun nâmýna sonra kendisi için almýþ olur. Nehir.

"Borç meselesinde" Yani borcunu ödemesini emrettiyse kezâ nafakasýný ver diye emir verdiyse bil-ittifak alýr. Bezzâziye.

"Keffâret ve zekâtta" Yani ona benim keffâretimi ver yahut malýmýn zekâtýný ver derse mezhebe göre alamaz. Kezâ benim hibemin yahut filanýn hibesinin bedeli benim nâmýma bin dirhem ver derse sonra benden alýrsýn diye þart koþmadýkça bir þey alamaz. Demek oluyorki, her ne zaman kendisine mal verilen kimse o mala sahip olmak için karþýlýðýnda mal verirse, emredilen þahýs þart koþmaksýzýn verdiðini âmirden alýr. Mal mukabilinde mâlik olmazsa þart koþmadýkça âmirinden bir þey alamaz. Bezzaziye. Bu meseleler hakkýnda sözün tamamýný biz Tenkihü´l-Hâmidiy-ye´de zikrettik.

"Nasýl ki keffâret yiyeceklerinde" Diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü yemin keffâretinde giyecekde ibaha câiz olmaz. Meselâ on fakire emaneten birer elbise giydirse câiz olmaz. Bahýr.

"Katl keffâretinden baþkalarýnda" Zira katlde yiyecek vermek yoktur. Binaenaleyh ibaha da yoktur. Þârihin bunu zikretmesi Aynî´ye reddiye olsun diyedir. Çünkü Aynî: "Yani zýhâr, yemin, oruç ve katl keffâretleri" demiþtir,

"Oruç fidyesinde" Ýbahanýn sahih olmasý zâhýr rivâyettir. Ýmam Hasan´ýn rivâyetine göre bunda mutlaka temlîk lâzýmdýr. Bahýr.

"Hacc cinayeti" Týraþ olmak, özürden dolayý elbise giymek gibi þeylerdir ki, ya hayvan kesmek, ya fakir doyurmak yahut oruç tutmakla ödenir.

"Sadakalarda" Yani zekâtta ve sadaka-i fýtýrda câiz deðildir .

"Kaide ilh..." Ýzahý þudur: Keffâretlerle fidye hakkýnda vârid olan emir fakir doyurmaktýr. Doyurmak yemeye imkân vermek mânâsýnda hakikattir. Temlîkin câiz olmasý ancak imkân vermesi itibariyledir. Zekat hakkýnda vermek sadaka-i fýtýr hakkýnda eda etmek emrolunmuþtur; Bunlarýn ikisi de hakikaten temlîk ifade ederler. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Sahih olma hususunda ilh..." Ben derim ki: Kezâ hem köle âzâd eder hem oruç tutar ve hem fakir doyurursa sahih olur. Hâkim´in Kâfîsi´nde þöyle denilmektedir: "Bir kimse dört karýsýna zýhâr yapar da bir köle âzâd eder elinde baþkasý bulunmazsa, sonra arka arkaya dört ay oruç tutar, sonra hastalanýr ve altmýþ fakir doyurursa, bu yaptýklarýndan hiç biriyle muyyen bir kadýn niyet etmezse istihsanen bütün kadýnlar nâmýna kâfi gelir."

"Zira cins birdir." Yani muayyen niyete hâcet yoktur. Hidâye. Bunun beyaný aþaðýdaki kaidede gelecektir.

"Cins muhtelif olursa bunun hilâfýnadýr." Meselâ üzerinde bir yemin keffâreti, bir zýhâr keffareti ve bir katl keffareti bulunur da keffâretler için diyerek bir kaç köle âzâd ederse keffâret nâmýna kâfi gelmez. Ama her köleyi gayrý muayyen bir keffâret için niyet ederse bilicme câiz olur. Neye keffâret olduðunun bilinmemesi zarar etmez. Muhît´de böyle denilmiþtir. Bahýr. "Ama her köleyi gayrý muayyen ilh..." sözünü þârih "Meðerki her biriyle bunlardan her birini niyet etmiþ olsun," ifadesiyle anlatmýþtýr Velevki ifadesi muradýn hilâfýný îham etsin.

METÝN

Ýki zýhar için bir köle azad eder veya ikisi için iki ay oruç tutarsa tayini ile biri nâmýna sahih olur. Keffâretini verdiði kadýnla cima´da bulunmaya hakký vardýr. Öteki ile cima´da bulunamaz. Biri zýhâr diðeri katl keffareti için olursa kâfir bir cariye âzâd etmedikçe sahih olmaz. Sebebi yukarýda geçti. Kâfir cariye istihsanen zýhâr nâmýna âzâd edilebilir. Çünkü onun öldürülmeye salâhiyeti yoktur. Bir kimse iki zýhâr için bir defada altmýþ fakir doyurur ve her birine bir sâ´ yiyecek verirse yukarýda geçtiði vecihle biri nâmýna sahih olur. Þerhin nüshalarýnda böyle denilmiþtir. Metnin nüshalarýnda ise sahih olmaz, yani ikisi nâmýna sahih olmaz, denilmiþtir. Ýmam Muhammed buna muhâliftir. Kemâl de bunu tercih etmiþtir. Biri iftar biri zýhâr için olursa bil-ittifak her ikisi nâmýna sahih olur. Kaide þudur:

Sebebi bir cinsten olanlarda tâyini niyet hükümsüzdür. Sebebi muhtelif olanlarda ise faydalýdýr.

FER´Ý MESELELER: Zenginlik ve fakirlikte mu´teber olan keffâret verme zamanýdýr. Bir kimse yüz yirmi fakiri doyursa ancak fakir doyurmanýn yarýsý yerine câiz olur. Onlardan altmýþ fakiri sabah veya akþam olmak üzere tekrar doyurur. Velevki baþka bir günde olsun. Çünkü mikdarla beraber sayý da lâzýmdýr. Sütten ayrýlan çocuðu ve tok fakiri doyurmak câiz deðildir.

ÝZAH

"Sebebi yukarýda geçti." Bundan murad metindeki: "Cins muhtelif olursa bunun hilâfýnadýr." sözüdür.

"Çünkü onun öldürülmeye salâhiyeti yoktur." Âyet-i kerime katl keffâretinde kölenin mutlaka mü´min olmasý lazým geldiðini beyan etmiþtir. Bunun bir eþi de bir kadýnla kýzýný veya kýz kardeþini bir araya getirip nikâh etmesidir. Ýkisi de evli deðilse ikisine de akid sahih deðildir. Biri evliyse evli olmayanýn akdi sahih olur. Bunu Bedâyý´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Bir sâ" dan murad buðdaydýr Çünkü kuru hurma veya arpadan olsa iki sâ´ demesi gerekirdi, Bahýr.

"Bir defada" Olursa biri nâmýna yeter. Fakat bir kaç defada olursa bil-ittifak câizdir. Nitekim Kafî´de beyan edilmiþ: "Çünkü ikinci defada baþka bir fakir gibidir." denilerek illeti gösterilmiþtir. Bahýr.

"Biri nâmýna sahih otur." Çünkü sayýdan eksik býrakmak câiz deðildir. Ýki zýhârda vâcib olan yüz yirmi fakiri doyurmaktýr. Binaenaleyh vâcibi bundan azýna vermek câiz olamaz. Nasýl ki otuz fakire birer sâ´ yiyecek verse bir zýhâr nâmýna kâfi gelmez. Bedâyý´da: "Kezâ iki yemin için on fakire birer sâ´ yiyecek verse hüküm bu hilâfa göredir." denilmiþtir. Bahýr.

"Ýmam Muhammed buna muhâliftir." Ona göre ikisi nâmýna sahihtir. "Kemâl de bunu tercih etmiþtir." Etkânî dahi Gâyetü´l-Beyân´da bunu tercih etmiþtir.

"Kaide þudur ilh..." Niyet ancak cinsleri birbirinden ayýrmak için mu´-teberdir. Çünkü cinslerin deðiþmesine göre maksadlar da deðiþir. Bir cinsde ise niyete hâcet yoktur. Zira ona göre maksadlar deðiþmez. Binaenaleyh niyet mu´teber deðildir. O halde bir cinsde mutlak olarak zýhâr niyeti kalýr. Mücerred onunla da birden ziyadesi lâzým gelmez. Her fakire yarým sâ´dan fazla verilmiþ olmasý fazlalýðý gerektirmez. Çünkü yarým sâ" en az mikdardýr. Ondan fazlasý verilemez diye deðildir. Bilâkis daha azý verilemez diyedir. Ayrý ayrý zamanlarda vermesi yahut cinslerin baþka olmasý bunun hilâfýnadýr. Þöyle denilebilir: Niyetin mu´teber olmasý ayýrmaya ihtiyaç olduðu içindir. Bu adam ayrý cinslerde olduðu gibi bir cinsin þahýslarýnda da buna muhtaçtýr. Bu itibarýn eseri ulemanýn açýkladýklarý þu meselede meydana çýkar: Ýki zýhârdan biri için tâyin ederek bir köle âzâd ederse tâyini niyet sahih olur, niyeti hükümsüz kalmaz. Hatta tâyin ettiði cariye ile cima´ý helâl olur. Fetih. Yukarýda geçen "Þöyle denilebilir ilh..." Sözü imam Muhammed´in kavlinin tercih edildiðini beyandýr. Bahýr sahibi evvela onu kabul etmiþ, sonra þöyle demiþtir: "Nihâye sahibi muradý itiraz götürmez bir þekilde anlatarak þöyle demiþtir: O bununla niyetle cinsin tâmimini murad etmiþtir. Görmüyor musun ikiden birinin zýhârýný tâyin ederse sahih ve ona yakýnlýk etmesi helâl oluyor. Fevaid-i Zahîriyye´de böyle denilmiþtir."

Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Tâyinden murad cinsin bütün ferdlerinin tâyinini hükümsüz býrakmaktýr, hususi bir ferdin tâyinini hükümsüz býrakmak deðildir. Sonra bil ki cinsin bir olmasý sebebinin birliði ile, cinsin ayrýlýðý da sebebinin baþka baþka olmasýyla bilinir. Onun içindir ki ramazan orucu birinciden, namaz ikinci kabîlinden sayýlmýþtýr. Ýki ramazandan iki günün orucu dahi böyledir. Tamamý Bahýr ve Nehir´dedir.

Keffâret verme zamanýdýr." Hatta zýhâr vaktinde zengin keffâret verdiði

vakit fakir bulunursa oruç tutmasý kâfi gelir. Bunun aksi kafi deðildir Tatarhâniyye.

"Yüzyîrmi fakiri doyursa" Yani her birine bir öðün yemek verse demektir.

"Onlardan altmýþ fakiri" Yani yüz yirmiden altmýþýný sabah veya akþam tekrar doyurur. Sabah yemeðini yedirdiklerinde ortadan kaybolurlarsa onlarýn gelmesini beklemesi gerekir yahut baþkalarýna tekrar sabah ve akþam yemeklerini yedirir. Bahýr. Yemek yediren vasî ise beklemesi vâcib olmak gerekir. Meðerki bulunmadýklarý kanaatýna varsýn. O zaman doyurma iþine yeniden baþlar. Nehir

"Sayý da lâzýmdýr." Sayý altmýþdýr. Mikdar ise ibahada doyurmak þartýyla iki öðün yemek, temlîkde bir veya yarým sâ´ yiyecektir.

"Sütten ayrýlan çocuðu ve tok fakiri doyurmak câiz deðildir." Bu hususta yukarýda söz geçmiþti. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 11 Mart 2010, 12:09:53
LÝÂN BÂBI



METÝN


Liân lügatta lâane fiilinin masdarýdýr. Kaatele gibidir, la´ndan alýnmýþtýr. La´n koðmak ve uzaklaþtýrmaktýr. Buna gadab deðil de liân adý verilmesi kadýndan daha evvel erkek kendine lanet ettiði içindir. Öncelik tercih sebeblerindendir.

Þer´an liân: Zinâ þahidleri gibi dört þehâdet olup yeminlerle te´kidli ve erkeðin þehâdeti la´nla, kadýnýn þehâdeti gadabla birliktedir. Çünkü kadýnlar lânet sözünü çok kullanýrlar. Binaenaleyh kadýn hakkýnda gadab daha önleyicidir. Erkeðin þehadetleri kendi hakkýnda kazf haddi yerine, kadýnýn þehâdetleri de kendi hakkýnda zinâ haddi yerine geçer. Yani lânetleþtikleri vakit erkekten kazf haddi, kadýndan da zinâ haddi sâkýt olur. Çünkü Allah adýyla þehadette bulunmak had gibi, hatta ondan daha da þiddetli olarak helâk edicidir.

Liânýn þartý: Evliliðin devamý ve nikâhýn fâsid deðil sahih olmasýdýr.

Sebebi: Erkeðin ecnebî bir kadýn hakkýnda olsa haddi icab edecek þekilde karýsýna zinâ isnadýnda bulunmasýdýr. Kadýnýn bununla tahsis olunmasý isnad kendisine yapýldýðý içindir. Böyle olunca ihsanýn þartlarý kendisinde tamam olur.

ÝZAH

"Lâane fiilinin masdarýdýr." Yani semâi (iþitmekle bilinen) bir masdardýr. Kýyasa göre mülââne denilmeliydi. Lakin bir çok nahiv ulemasýnýn beyanlarýna göre bu kelime kýyasî masdar olarak da kullanýlýr. Nehir.

"Buna gadab deðil de liân adý verilmesi" Yani erkek tarafýndan lânete þâmil olduðu gibi kadýn tarafýnda da gadaba þâmil olduðu halde demek istiyor.

"Zinâ þâhidleri gibi" Yani liâný zinâ þâhidlerine benzetiriz. Lian yapan adam kendine þâhid olduðu için þâhidliði dört defa tekrarlar. Bu Mültekâ þerhinde belirtilmiþtir. T.

"Yeminlerle te´kidi" Yani eþhedü biilâh diyerek yapýlýr. Nitekim gelecektir.

"Erkeðin þehâdeti la´nla" Yani dördüncü þehâdetten sonra lânet kelimesini söyleyerek yapýlýr. Kadýnýnki böyle ise de lânet yerine o gadab kelimesini kullanýr.

"Çünkü kadýnlar lânet sözünü çok kullanýrlar." Nitekim bir hadîsde;

"Kadýnlar lâneti çok kullanýrlar, kocalarýna küfrederler." buyurulmuþtur. Ýnâye sahibi diyor ki: "Binaenaleyh dillerine çok doladýklarý için kadýnlar olabilir lânet kelimesini söylemek cür´etinde bulunurlar. Bu kelimenin tesiri onlarýn kalblerinden silinmiþtir. Ýþte buna cür´etten onlarý men etmek için kadýnlar tarafýnda liânýn rüknü gadab kelimesiyle deðiþtirilmiþtir."

"Kendi hakkýnda" Yani yalan söylediði takdirde kazf haddi yerine geçer. Bu mutlak sözün zâhiri erkeðin þehâdetinin ebediyyen kabul edilmemesini gerektirir. Aynî Ýhtiyarýn ifadesine uyarak burada kesinlikle buna kâil olmuþtur. Zeylaî ise kazf bâbýnda kabul edileceðini söylemiþtir. Nehir.

"Kadýn hakkýnda zinâ haddi yerine geçer." Yani kocasý doðruyu söylediði takdirde bu liân kadýn hakkýnda zinâ haddi yerine geçer. Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir. H.

"Helak edicidir." Yani erkek yalan söylemiþse yaptýðý þâhidlik kendisini müdhiþ helâk eder. Çünkü haddin helâk etmesi dünyevîdir. Allah´ýn adýný anmak cür´etinin ise ihlâki uhrevîdir. Âhiret azabý elbette daha þiddetlidir.

"Liânýn þartý evliliðin devamýdýr." Binaenaleyh fâsid nikâhla evlendiði yahut talâk-ý bâinle boþadýðý karýsýna -velevki bir talâkla boþasýn- zinâ isnad etmekle liân yapýlmaz. Talâk-ý ric´î ile boþadýðý bunun hilâfýnadýr. Ölmüþ olan karýsýna zinâ isnad etmekle dahi ilân yoktur. Liân için hürriyet, akýl bülûð, islâm, dili söylemek, kazf haddi yememiþ olmak dahi þarttýr. Bu þartlar karý-kocanýn ikisine de râci´dir. Hassaten kazfi yapanýn doðruluðuna beyyine getirememesi þart olduðu gibi kazf olunan kadýnýn da hassaten zinâyý inkâr etmesi ve bundan iffetli bulunduðunu söylemesi þarttýr. Kazfin açýk olarak zinâ kelimesiyle yapýlmýþ olmasý ve islâm memleketinde olmasý dahi þarttýr Bahýr´da Bedâyý´dan nakledilen ifadenin hülasasý budur. Çocuk benden deðildir demek açýk zinâ mesabesindedir. Bu þartlarýn ekserisi musannýfýn sözleri arasýnda gelecektir.

"Ecnebî bir kadýn hakkýnda olsa haddi icab edecek" Yani kadýnýn muhsana olmasýdýr.

"Kadýnýn bununla tahsis olunmasý" Yani kadýnýn muhsana olmasýnýn þart koþulmasý demek istiyor. Bu sözün hâsýlý Fetih´de de beyan edildiði vecihle þudur: Kazfedilen erkek deðil kadýndýr. Onun için de kendisine kazf edene had vurulan kadýnlardan olmasý þartý kadýna mahsustur. Tabii þehâdet ehlinden olmasý da þarttýr. Erkek bunun hilâfýnadýr. Çünkü ona kazf (zinâ isnadý) yapýlmamýþtýr. O þâhiddir. Binaenaleyh þehâdete ehil olmasý þarttýr. Kendisine kazf edene had vurulanlardan olmasý þart koþulmamýþtýr. Burada Nihâye´nin: "Liânda erkeðin dahi muhsan olmasý þarttýr." sözünü red vardýr. Zeylaî ve baþkalarý Nihaye sahibinin hata ettiðini söylemiþlerdir.

"Ýstihsanýn þartlarý kendisinde tamam olur." Yani zinâ isnadý erkeðe deðil kadýna yapýldýðýna göre kadýnda ihsanýn beþ þartýnýn tamam olmasý lâzýmdýr. Bunlar: Zinâdan iffetli, âkýl, bâlið, hür ve Müslüman olmasýdýr.

METÝN

Rüknü: Yemin ve lânetle te´kidli þehâdetlerdir.

Hükmü: Lânetleþtikten sonra velevki aralarý ayrýlmadan önce olsun cima ve istifadenin haram olmasýdýr. Çünkü hadîs-i þerifte: "Liân yapan iki kiþi ebediyyen biraraya gelemezler." buyurulmuþtur. Liânýn ehli müslüman aleyhine þehâdete ehil olan kimsedir. Ýmdi kim Ýslâm diyarýnda diri olan sahih nikâhlý -velev talâk ric´î iddetinde olsun- zinâ fiilinden ve töhmetinden iffetli olan karýsýna açýk zinâ sözüyle isnadda bulunursa ve karý-kocamüslüman aleyhine þâhidlik yapmaya elveriþli iseler lânetleþirler. Zinâ töhmetinden iffetli olmak demek haram yoluyla velev bir defa þübheyle olsun cima´da bulunmamak, fûsid nikâhla evlenmiþ olmamak ve babasýz çocuðu bulunmamakdýr. Þahidlik yapmaya elveriþli iseler kaydýyla köle ve küçük çocuk tariften hariç kalýrlar. Ama kör ve fâsýk tarifde dahildirler. Çünkü onlar edâ ehlindendirler.

ÝZAH

"Lânetleþtikten sonra" Yani liânýn hükmü bâkî kaldýðý müddetçe demektir. Her ikisi veya biri liâna ehil olmaktan çýkarsa o kadýnla evlenebilir. Nitekim gelecektir. Zikri geçen hadîs böyle yorumlanmýþtýr. Teâlâ Hazretlerinin: "Çünkü kâfirler size gâlib gelirlerse ya sizi recm ederler yahut kendi dinlerine çevirirler. O zaman ebediyyen felâh bulamazsýnýz." Âyet-i kerîme´sin deki ebediyyen kaydý buna aykýrý deðildir. Çünkü mânâ onlarýn dininde devam ettiðiniz müddetçe demektir. Nitekim Bedâyý´da beyan edilmiþtir. Hadîs üzerinde sözün tamamý Fetih´dedir.

"Ve istifadenin haram olmasýdýr." Yani cima´ýn mukaddimelerini yapmak suretiyle istifade haramdýr. Liânýn hükümlerinden biri de karý-kocayý birbirinden ayýrmanýn vücubudur. Bu ayrýlýkla bir talâk-ý bâin meydana gelir. Bahýr. T.

"Þehâdete ehil olan kimsedir." Yani müslüman aleyhine þehadeti edâya ehil olan demektir, tahammülüne deðildir. Binaenaleyh iki kâfir arasýnda liân yoktur. Velevki birbirleri aleyhine þâhidlikleri kabul edilsin. Ýki memlûk arasýnda veya bir memlûk yahut küçük çocuk veya deli yahut kazf haddi vurulmuþ veya kafir olan karý-koca arasýnda liân yoktur. Ýki âmâ ve iki fâsýk arasýnda ise sahihtir. Çünkü bunlar edâya ehildirler. Þu kadar var ki âmâ temyize kâdir olamadýðý için fâsýkýn da fýskýndan dolayý þâhidlikleri kabul edilmez. Ölüm, nikâh ve neseb gibi iþitmekle sâbik olan þeylerde âmânýn þâhidliði makbuldür. Tamamý Bahýr ve Nehir´dedir. Lâkin Dürr-ü Müntekâ sahibi þöyle demektedir: "Ben derim ki: Esah olan kabul edilmemektir. Nitekim gelecektir. Evet, Kuhistânî ehliyeti umumileþtirmiþtir. Velevki hâkimin hükmüyle sâbit olsun. Çünkü bunlarýn þehâdetleriyle mahkeme hükmü geçerli olur." Yani maksad geçerliliktir. Velevki hâkimin bunu yapmasý câiz olmasýn. Lâkin buna kazf haddi vurulanla itiraz olunur. Ýbn-i Kemâl Paþa diyor ki: "Kazf haddi vurulana gelince: Onun þehâdetiyle hüküm, vermek aslâ câiz deðildir. Evet, bu þehadetle hüküm vermiþse geçerli olur. Lâkin sözümüz câiz olup olmamasýndadýr. Çünkü bu geçerliliðin ötesinde bir iþtir."

Ben derim ki: Buna fâsýkla itiraz olunur. Çünkü onun þehâdetiyle verilen hüküm geçerlidir. Halbuki þâhidliði câiz deðildir. Ýhtimal câiz deðildir demekten muradý sahih olmadýðýný anlatmak, geçerlilikle muradý da Þâfiî gibi cevazýna kâil olan birinin sahihtir diye verdiði hükmün geçerliliðidir. Fâsýkýn þehâdetiyle hüküm vermek sahihtir. Ýþitmekle sâbit olanþeylerde âmânýn þâhidliði sahihtir diyenin sözüne göre âmâ da öyledir. Kazf haddi vurulan bunun hilâfýnadýr.

"Diri olan" Tabirini kullanmasý ölen kadýnýn zevceliði kalmadýðý içindir. Bir de onun tarafýndan liân tasavvur olunamaz. Bir adam ölmüþ karýsýna zinâ isnadýnda bulunur da nesebine dokunulan þahýs -kazf edenin çocuklarýndan olmamak þartýyla- kazf haddi isterse beyyine getiremediði takdirde kazf haddi vurulur. Ama kazf edenin çocuklarýndan biri isterse had sâkýt olur. Çünkü bir adama çocuðu için had vurulamaz.

"Sahih nikâhlý" Sözü evlilik kaydýnýn izahýdýr. Çünkü fâsid nikâhla alýnan kadýn zevce deðildir. Velev ki onunla cima´da bulunsun. Ýffetli de deðildir. Ona zinâ isnadýnda bulunana had vurulmaz. Rahmeti.

"Velev talâk-ý ric´î iddetinde olsun." Bu kayýd talâk-ý bâinle boþanan kadýný hariç býrakýr. Bâinle boþanan kadýn hakkýnda liân yoktur. Lâkin ecnebi gibi erkeðe had vurulur. Bunu Tahâvî þerhinden Kuhistânî nakletmiþtir. T.

"Ýffetli" Kadýndan murad þeriatta haram cima´dan ve töhmetten berî olan kadýndýr. Kuhistâni.

"Karýsýna" Sözü cima etmediði karýsýna da þâmildir. Nitekim Dürr-ü Müntekû´da ve baþka kitablarda belirtilmiþtir.

"Açýk zinâ sözüyle" Yani ey zâniye veya ey zani diyerek isnadda bu-lunmaktýr. Çünkü ey zâni sözü terhimdir. "Ben senin cesedinle evlenmezden önce sen zinâ ettin" sözünün kýsaltýlmýþýdýr. Yahut senin nefsin zâni mânâsýnadýr. Bununla kinâye ve ta´riz hariç kalýr. Ta´rizdan murad: "Zinâ eden ben deðilim" gibi sözlerdir. Bunu Kuhistânî söylemiþtir. Zinâ sözüyle livâta hariç kalmýþtýr. Ýmam-ý Azam´a göre livâtada liân yoktur. Ýmameyn´e göre vardýr. Bahýr´da böyle denilmiþtir. T. Kezâ kadýnla cima eden bir adam görmesi de bundan hariçtir. Çünkü cima zînâyý iltizam etmez Bahýr.

"Þâhidlik yapmaya elveriþli iseler" Sözünden murad þâhidliðin edâsýdýr, tahammülü deðildir. Nitekim yukarýda geçmiþti. Zira küçük çocuk þâhidliðin tahammülüne ehil, edâsýna ehil deðildir.

"Cima´da bulunmamak ilh..." Sözü þer´î iffetin beyanýdýr. "Haram yoluyla" Demek aynen haram ise demektir. Hayýz gibi ârizî haram olan deðildir. Bu da sahih olarak milki nikâhýnda bulunmayan kadýndýr. Milkinde olup da hayýz ve benzeri bir ârýzadan dolayý haram olan bunun hilâfýnadýr. Burada zinâdan murad haddi icab eden cima deðildir. Onun içinde þârih "Velev bir defa þübheyle olsun" demiþtir. Bundan murad talâk-ý bâinle boþadýðý karýsý ile veya helâl sandýðý kadýnla cima´da bulunmaktýr.

"Fâsid nikâhla evlenmiþ olmamak" Cümlesini yahut harfiyle atfederek "Veya fâsid nikâhlaevlenmiþ olmamak" dese daha iyi olurdu. Çünkü bu da haram cima´dandýr.

"Köle ve küçük çocuk hariç kalýrlar." Ýfadesinden murad þâhidliði sahih olmayan herkestir. Karý-kocadan birine kazf haddi vurulmuþ olmasý veya birinin kâfir olmasý bu kabîldendir. Nitekim geçmiþti. Yalnýz kocanýn kâfir olduðu suret Bedâyý´da þöyle gösterilmiþtir: "Karýsý müslüman olur da kocasýna müslümanlýk arz olunmazdan önce karýsýna zinâ isnadýnda bulunur." Yani kocasý onun aleyhine zinâ þahidliðinde bulunmuþ demektir; Halbuki kâfirin müslüman aleyhine þâhidliði makbul deðildir. Bu söz Kuhistânî´nin þu ifadesini reddeder: "Liân halinde þehâdete ehil olmak þarttýr. Kazf halinde þart deðildir." Zira bu îfadeye göre Müslüman olduktan sonra kâfir karý-kocanýn arasýnda ve azâd edildikten sonra memlûk karý-koca arasýnda ilân cereyaný lazým gelir. Halbuki zahire göre her iki halde ehliyet þarttýr. Musannýf da söyleyecektir ki, kazf halinde ihsan mu´teberdir.

METÝN

Yahut bir adam çocuðun nesebini kendinden veya baþkasýndan nefy eder de kadýn veya nefy edilen çocuk bunu yani kazfin mûcebi olan haddi hâkim huzurunda isterse -velev ki af ettikten veya zaman geçtikten sonra olsun. Zira zamanýn geçmesi kazf, kýsas ve kul haklarýnda hakký ibtal etmez. Cevhere. Kadýn içîn efdal olan gîzlemektîr. Hâkim için efdal olan da kadýna bunu emretmektir.- liânlaþýr. Yani zinâ isnadýnda bulunduðunu ikrar eder veya isnadý beyyineyle sâbit olursa hüküm budur. Ýnkâr eder de kadýnýn da beyyinesi bulunmazsa yemin ettirilmez, liân sâkýt olur. Bu adam ilâna razý olmazsa, ya ilâna razý oluncaya yahut kendisini yalanlayýp kazf için had vuruluncaya kadar hapsolunur. Liânlaþýrsa ondan sonra kadýn da liân yapar. Çünkü dâvâcý kocasýdýr. Hâkim kadýnýn liânýndan iþe baþlarsa sonra kadýn tekrarlar. Ama tekrarlamadan aralarýný ayýrýrsa sahihtir. Çünkü maksad hâsýl olmuþtur. ihtiyar. Kadýn Iiâný kabul etmezse, ya liâný kabul yahut kocasýný tasdik edinceye kadar hapsolunur. Bununla liân defedilmiþ olur ve kadýna had vurulmaz. Velev ki kocasýný dört defa tasdik etmiþ olsun. Çünkü bu kasden ikrar deðildir

ÝZAH

"Yahut bir adam çocuðun nesebini nefy ederse" Sözünü musannýf mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh zinâyý açýk söyleyip söylemediði suretlere þâmildir. Hidâye sahibi ile Zeylaî bunu tercih etmiþlerdir ki, hak olan da budur. Muhît ve Mübtegâ´nýn ifadeleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü her vecihten nesebi kesmek zinâyý istilzam eder. Çocuðun þübheyle cima´ dan doðmasý ihtimali bilicma sakýttýr. Þu da var ki, sen babanýn oðlu deðilsin diyen kimse onun anasýna kazfetmiþ olur. Hatta kendisine kazf haddi lâzým gelir. Halbuki bu ihtimal onda da vardýr. Tamamý Bahýrda´dýr.

T E N B Ý H : Zahîre´de þöyle denilmektedir: "Âleti kesik, enenmiþ ve çocuðu olmayan kimsehakkýnda çocuk ondan deðildir diye liân yapmak meþru deðildir. Çünkü böylesine çocuk ilhak edîlmez." Fakat bu ifade söz götürür. Çünkü âleti kesik olan kimse sürtmek suretiyle menîsini indirir ve muhtar kavle göre çocuðunun nesebi sâbit olur. Fetih´de böyle denilmiþtir.

"Kadýn bunu isterse" Diye kayýdlamasý istemediði takdirde liân yapýlmadýðý içindir. Çünkü liân kepazeliði kendinden def için kadýnýn hakkýdýr. Musannýfýn muradý sarîh zinâ sözüyle kazf ettiði zaman kadýnýn had istediðini anlatmaktýr. Çocuðu nefy etmek suretiyle kazf de bulunmuþsa haddi istemek kocasýnýn da hakkýdýr.

"Veya nefy edilen çocuk isterse" Sözü kalem hatasýdýr. Ben baþkasýnýn bunu söylediðinî görmedim. Ýbârenin doðrusu: "Yahut çocuðu nefy eden kimse isterse" þeklindedir. Feth´in îbâresi þöyledir: "Kadýnýn istemesi þarttýr. Kazf çocuk nefy edilmekle yapýlmýþsa bunun hilâfýnadýr. Zira þart erkeðin istemesidir, Çünkü çocuðu ondan olmadýðýný nefy edecek bir þahsa muhtaçtýr."

Zeylaî´nin ibâresi: "Kadýnýn mutlaka istemesi lâzýmdýr. Meðer ki kazf çocuðun nefyi ile yapýlmýþ olsun. Çünkü erkeðin istemeye hakký vardýr ilh..." þeklindedir. Bunun bir misli de az yukarýda Bahýr´dan naklen zikrettiðimizdir. Þübhesiz ki "istemesi" kelimesindeki zamir çocuða deðil kazf edene râcidir. Evet, çocuk kazf edenin oðlu deðilse anne de ölmüþse kazf haddi vâcib olmak için çocuðun istemesi þarttýr. Aksi takdirde kadýnýn istemesi þarttýr. Nitekim bâbýnda gelecektir. Sözümüz Iiânýn vücubunun þartý olan isteme hususundadýr. Kadýn öldükten sonra bu olmaz. Bu açýktýr. Sonra gördüm ki Rahmetî bu söylediklerimîzin bazýsýna iþarette bulunmuþtur.

"Velevki af ettikten sonra olsun." Yani affetmekle sâkýt olmaz. Lâkin afla beraber had vurulmaz. Bu af sahih olduðu için deðil istek terk edildiði içindir. Hatta kazf edilen kimse döner de kazfeden için had isterse hâkim ona afv ile birlikte had vurur. Nitekim Bahýr´da kazf haddi bâbýnda buna tenbih olunmuþtur.

"Kazf, kýsas ve kul haklarýnda hakký ibtal etmez." Geri kalan hadler bunun hilâfýnadýr. Kaza bahsinde inþaallah gelecektir ki, sultan hâkimi on beþ sene sonra dâvâ dinlemekten nehy ederse sahih olur ve dâvâyý o hâkimin dinlemesi sahih olmaz. Ama bu hasým inkâr ettiðine ve terk bir özürden dolayý yapýlmadýðýna göredir. Aksi takdirde sahih olur. Þübhesiz ki o dâvâyý dinlemekten yasak etmesi hakký ýskât etmez. Bilâkis hak dünyada ve âhirette bâkîdir. Onun için sultan bundan sonra dâvânýn dinlenmesine izin verirse hak sâbit olur.

"Yani zinâ isnadýnda bulunduðunu ikrar eder ilh..." Sözü liânlaþýr ifadesinin kaydýdýr. Ayný zamanda bu söz Kocasýnýn ýsrarýyla, kadýnýn zinâsýna veya zinâyý ikrarýna yahut kocasýný tasdikine beyyine getirmekten âciz kalmasýyla da kayýdlýdýr. Tamamý Bahýr´dadýr.

"Veya isnadý beyyineyle sâbit olursa hüküm budur." Beyyine iki erkektir, bir erkekle iki kadýn deðildir. Bahýr. Hâkim Kâfîsi´nde bunu: Çünkü hadlerde kadýnlar için þâhidlik hakký yoktur. Bu da þâhidliklerdendir." þeklinde ta´lil etmiþtir. Þu halde Nehir´in ve ona uyarak Dürr-ü Müntekâ´nýn: "Yahut bir erkekle iki kadýndýr." ifadeleri kalem hatasýdýr.

"Yemîn ettirilmez." Çünkü bu kâfi bir haddir. Yani yemin ettirmenin faydasý yeminden yüz çevirmektir. Bu da manen ikrardýr,sarîh deðildir. Bunda þübhe vardýr. Þübheyle had vurulmaz.

"Hapsolunur ilh..." Ýbn-i Kemâl diyor ki: "Burada ikinci bir sýnýr vardýr ki, hapis onunla nihayet bulur. O da kadýnýn talâk veya baþka bir þeyle o adamdan bâin olmasýdýr. Bunu Serahsî Mebsût´ta zikretmiþtir." Bu mânâ musannýfýn evvelce: "Liânýn þartý evliliðin devamýdýr." demesinden anlaþýlmýþtý. Þürunbulâliyye.

"Had vuruluncaya kadar" ifadesinde mücerred kabul etmemekle had vurulmayacaðýna delâlet vardýr. Ulemadan bazýlarý þazz olarak buna muhalefet etmiþlerdir. Nehîr.

"Çünkü dâvâcý kocasýdýr." Sözü kadýnýn sonra lian yapmasýnýn illetidir.

"Sonra kadýn tekrarlar." Tâ ki liân meþru tertibi üzere yapýlmýþ olsun. Bunu Bahýr sahibi Ýhtiyar´ dan nakletmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa bu vâcibtir. Lâkin baþka yerde þöyle demiþtir: "Gâye´de bildirildiðine göre tekrarý vâcib deðildir. Yalnýz sünnette hata etmiþtir. Fetih sahibi vecih budur diyerek bunu tercih etmiþtir. Ýmam Mâlik´in kavli de budur." Bu ifadenin bir misli de Þürunbulâliyye´dedir.

"Kadýna had vurulmaz." Kudûrî´nin bazý nüshalarýnda kadýna had vurulur denilmiþse de yanlýþtýr. Çünkü bir defa ikrarla bile had vâcib olmaz. O halde bir defa tasdikle nasýl vâcib olabilir! Bahýr ve Zeylaî.

Ben derim ki: þöyle cevap verilebilir: Kudûrî´nin tasdikten muradý zinâyý ikrardýr. Mücerred kadýnýn tasdik ettim sözü deðildir. Bâbýnda anlattýklarýna güvenerek tekrar etmemiþtir. Hâkim´in Kâfî´deki þu sözü de ona iþaret etmektedir: "Kadýn hâkimin yanýnda kocasýný tasdik ederek doðru söyledi der ve ben zinâ ettim demezse, bunu dört ayrý meclisde dört defa tekrarladýðý takdirde kendisine zinâ haddi vurulmaz. Lîân da bâtýl olur. Bundan sonra ona zinâ isnadýnda bulunana da had vurulmaz."

METÝN


Neseb de nefy edilmiþ olmaz. Çünkü o, çocuðun hakkýdýr. Onu ibtal hususunda karý-koca tasdik edilmezler. Ýkisi de kabul etmezlerse hapsolunurlar. Bahýr sahibi bunu kadýnýn affetmediði surete yorumlamýþtýr. Nehir sahibi îse kocasý kabul etmedikten sonra kadýnýn hapsedilmesini müþkil görmüþtür. Çünkü o takdirde kadýna vâcib deðildîr. Koca köleliðinden veya küfründen dolayý þâhidliðe yaramaz da kazf için ehil olursa yani âkýl bâliðve dili söylerse kendisine had vurulur.

Kaide þudur: Erkek tarafýndan gelen bir mânâdan dolayý liân sâkýt olursa kazf sahih olduðu takdirde had vurulur. Aksi takdirde ne had vardýr ne de liân. Koca þâhid olmaya yarar fakat kadýn yaramaz veya kendisine kazfte bulunanlara had vurulmayanlardansa kocasýna had yoktur. Ona ecnebî bîri kazfetmiþ gibi olur. Liân da yoktur. Çünkü liân haddin halefidir. Lâkin bu kapýyý kapamak için ta´zir olunur. Bu söz mefhumu tasrihtir.

ÝZAH

"Neseb de nefy edilmiþ olmaz." Çünkü neseb ancak liânla nefyedilir. O da bulunmamýþtýr. Bununla anlaþýlýr ki Vikâye ve Nikaye þerhlerindeki: "Kadýn kocasýný tasdik ederse neseb nefyedilmîþ olur." sözü doðru deðildir. Nitekim Dürer ve Gurer þerhinde tenbih edilmîþtir. Bahýr. Ýleride gelecektir ki nefyin þartlarý altýdýr. Onlardan biri de liândan sonra hâkimîn ayýrmasýdýr.

"Çünkü o takdirde kadýna vâcib deðildir." Yani kocasý kabul etmeyince kadýna vâcib olmaz. Zira kadýna ancak kocasýnýn liânýndan sonra vâcib olur. Ondan önce vâcib olan bir haktan kaçýnmak sayýlmaz. Nehir. Tahtâvî buna þöyle cevap vermiþtir: "Karý-koca dâvâya çýktýktan sonra liâný yürütmek þeriatýn hakký olmuþtur. Kadýn affetmeyip imtina gösterince hapsedilir. Yalnýz kocasýnýn imtina etmesi bunun hilâfýnadýr. O zaman kadýn hapsedilmez. "Rahmetî de þu cevabý vermiþtir: "Maksad karý-kocanýn bir anda imtina etmeleri deðildir. Bilâkis murad erkeðin istenildikten sonra imtina´ý, kadýnýn da erkeðin liânýndan sonra imtina´ýdýr." Böylece Rahmetî meseleyi metindeki þekline çevirmiþtir. Doðrusunu Allah bilir.

"Koca köleliðinden" Yahut kazf haddi vurulduðundan dolayý þâhidliðe yaramazsa demektir. Bahýr.

"Veya küfründen dolayý..." Bu evvela kadýn müslüman olup kocasý kendisine müslümanlýk arzolunmadan ona kazfetmekle olur. Bahýr

"Ve dili söylerse ilh..." had vurulur. Fakat küçük çocuk, deli veya dilslz olursa had ve liân yoktur. Minah. Çünkü böylesinin kazfý sahih deðildir.

"Erkek tarafýndan gelen bir mânâdan dolayý" Meselâ erkek köleliðinden dolayý veya benzeri bir sebeble þâhidliðe yaramazsa demektir. Fakat kadýn tarafýndan gelen bir mânâdan dolayý liân sâkýt olursa, cevabý musannýfýn ifadesinde gelen: "Ne had vardýr ne lian.." sözüdür. Þimdi liânýn her ikisi tarafýndan gelen bir mânadan dolayý sukûtu meselesi kalýr. Meselâ karý-koca kazf haddi yemiþlerse bu mesele birincîsi gibi olur. Çünkü liân koca tarafýndan gelen bir mânâdan dolayý sâkýt olmuþtur. Zira baþlamak kocadan olmuþtur. Onunla birlikte kadýn tarafý mu´teber deðildir. Nitekim Cevhere´de beyan edilmiþtir. Tamamý az ileride gelecektîr.

"Kazf sahih olduðu takdirde" Meselâ erkek âkýl bâlið ve konuþur olursa had vurulur.

"Ne had vardýr ne de liân..." Liânýn nefyi te´kid içindir. Çünkü sözümüz liânýn sukûtu hakkýndadýr.

"Fakat kadýn yaramazsa" Yani þâhidlik için yaramazsa demektir. Þârihin bu kelimeyi ziyade etmesi kazf haddi vurulan kadýna da þâmil olsun diyedir. Musannýfýn "Çünkü bu kadýn kazf edenine had vurulanlardan deðlidir." Sözünde o dahil deðildir. Bahýr sahibi böyle demiþtir. Eðer bu ziyade olmasaydý musannýfýn sözünden kadýna had vurulur mânâsý anlaþýlýrdý. Halbuki vurulmaz. Nitekim beyaný gelecektir.

"Kocasýna had yoktur." Çünkü had vurmanýn þartý ihsandýr. (Ýhsan lügatta: muhkem yapmak, kal´a gibi oturtmak mânâsýnadýr.) Ýhsan kadýnýn Müslüman, hür, âkýl bâlið ve afif olmasýdýr. Nitekim geçmiþti. Liânýn þartý ihsan ve þâhidliðe ehil olmakdýr. Kadýn muhsane (ihsanlý) olmazsa ne had vardýr ne liân! Çünkü ortada ihsan yoktur. Ama muhsane olup kendisine kazf haddi vurulmuþsa liân yoktur. Çünkü þâhidliðe ehliyet kalmamýþtýr. Had dahi vurulmaz. Çünkü liân kadýn tarafýndan gelen bir mânâ sebebiyle sâkýt olmuþtur. Hâsýlý kadýn kâfir, cariye, küçük veya deli olursa ihsan olmadýðý için had vurulmadýðý gibi yine bu mânâdan dolayý bir de þâhidliðe ehliyeti olmadýðýndan Iiân da yoktur. Kadýn iffetli deðilse ihsan olmadýðý için yine liân sâkýttýr. Bir de erkek sözünde sâdýktýr. Kadýn iffetli ve had vurulmuþ ise bildiðin sebeble had ve liân sâkýttýr. Bu yeri böyle izah gerekir.

"Ecnebi biri kazfetmiþ gibi olur." Bu had vurulan iffetliden baþkasý hakkýndadýr. Had vurulan iffetli hakkýnda ise kazfedilen ecnebîye had vurulur. Nitekim Þürunbulâlîyye´de belirtilmiþtir. Bir sebebten dolayý kocadan haddin sukutu ecnebîde mevcud deðildir.

"Çünkü liân haddin halefidir." Dürer´de böyle denilmiþtir. Fakat doðru ta´lil yukarýda arz ettiðimizdir. Zira bu had vurulan iffetli kadýnda zâhir deðildir. Onun hakkýnda liân hadde tâbi olarak sukut etmiþ deðil aksinedir. Meðerki þöyle denilsin: Çünkü o sözündeki zamir hadde; halefidir sözündeki zamir de liâna râcidir. Þuna binaen ki, kocanýn kazfinde asýl vâcib olan liândýr. Had vurmak onun halefidir. Yani liân sâkýt olursa mâni bulunmadýðý takdirde had vâcib olur, Ýbn-i Kemâl´in sözünde bu te´vile delâlet vardýr.

"Ta´zir olunur." Yani ta´zir vâcibdir. Çünkü kocasý kadýna eziyet etmiþ, onun namusunu lekelemiþtir. Bahýr´da böyle denilmîþtir. Bunun zâhirine bakýlýrsa iffetli olmayan kadýn hakkýnda tazir vâcibdir. Bunu Ebus-sûud söylemiþtir. Þöyle de denilebilir: Kadýnýn namusunu lekeleyen kadýnýn kendisidir. T.

Ben derim ki: Kadýn bunu âþýkârelemiþse bu zâhirdir. Aksi takdirde adam kadýnýn isteði ile ta´zir olunur. Çünkü kötülüðü meydana çýkarmýþtýr.

"Mefhumu tasrihtir." Yani "Ecnebî kadýn hakkýnda haddi icab eden kazf" sözü ile "Karý-kocaþehâdeti edâya yararlarsa" sözlerinin mefhumunu tasrihtir. Çünkü þehâdete yararlarsa sözü iffetli olmayan kadýndan ve bir de þehâdeti edâya yaramayan kocadan ihtirazdýr. Yahut bunun aksidir.

TETÝMME: Bahýr sahibi diyor ki: "Musannýf karý-kocanýn ikisi de þehâdeti edâya yaramazlarsa meselesine açýkça temas etmemiþtir. Ama evvela liân yoktur diye þart koþmasýndan anlaþýlmýþtýr.

Hadde gelince: Karý-koca ikisi de küçük veya deli yahut kâfir yahut memlûk olurlarsa had vâcib olmaz. Ýkisi de kazf haddi yemiþlerse vâcibdir. Çünkü liân erkek tarafýndan gelen bir mânâdan dolayý imkânsýzdýr. Kezâ kocasý köle, karýsý had vurulanlardan ise yine vâcib olur. Çünkü iffetli kadýna kazfte bulunmak haddi mûcibtir. Velev ki kadýn had vurulanlardan olsun.

METÝN

Ýhsan kazf zamanýnda mu´teberdir. Kadýn cariye veya kâfir iken ona kazfeder de sonra Müslüman olur veya âzâd edilirse had ve liân yoktur. Zeylai. Liân vâcib olduktan sonra talâk-ý bâinle sukut eder ve artýk kadýn baþka kocaya varsa da liân dönmez. Çünkü sâkýt olan bir þey geri dönmez. Kezâ kadýnýn zinâ etmesiyle, þübheyle cima ve dinden dönmesiyle de sâkýt olur. Bir daha müslüman olsa da geri dönmez. Kazf þâhidinin ölümü ve kaybolmasý ile de sâkýt olur. Fakat þâhidin kör veya fâsýk yahut mürted olmasýyla sukût etmez. Bir adam karýsýna sen küçük kýz iken zinâ ettin yahut deli iken zinâ ettin der de delilik mâlum olursa liân yok-tur. Çünkü liâný yerine isnad etmemiþtir. Sen zimmî iken veya cariye iken zinâ ettin veya kadýnýn yaþý daha küçük olduðu halde sen kýrk sene evvel zinâ ettin demesi bunun hilâfýnadýr, lânetleþirler. Çünkü liân münhasýrdýr. Fetih. Liânýn þer´î sýfatý kîtab ve sünnetten nassýn vasfettiði gibidir. Karý-koca lânetleþirlerse velevki ekserisini yapsýnlar kadýn hâkimin ayýrmasý ile kocasýndan bâin olur. Huzurunda liân yapýlan hâkim ayýrmadan karý-koca birbirlerine mirâsçý olurlar.

ÝZAH


"Ýhsan kazf zamanýnda mu´teberdir." Bu sözden ve "Kezâ kadýnýn zinâsý ile sâkýt olur." Demesinden anlaþýlýr ki, kazf zamanýndan lânetleþme yapýlýncaya kadar ihsanýn devam etmesi þarttýr. T.

"Talâk-ý bâinle sukût eder." Beynunetle sukût eder deseydi talâk veya fesh yahut ölümle ayrýlma hallerine þâmil olurdu. Hâkim´in Kâfîsi´nde þöyle denilmektedir: "Bir adam karýsýna kazfeder de sonra kadýn ondan talâk veya baþka bir sebeble ayrýlýrsa o adama had ve liân yoktur. Çünkü onun haddi liân idi. Ayrýldýktan sonra liân kalmadýðý için had vurulmaya da dönüþmez. Adam kendini yalanlasa da had vurulmaz. Sen üç defa boþsun ey orospu derse ona had vurulur. Ama ey orospu sen üç defa boþsun derse had ve liân lâzým gelmez." Yaniayrýlýk lian vâcib olduktan sonra hâsýl olduðundan bir þey lâzým gelmez demek istiyor.

"Kazf þâhidinin ölümü ile ilh..." Yani þâhid bu adam zinâ isnadýnda bulundu diye þâhidlik edip hâkim de doðruladýktan sonra ölür veya kaybolursa, hâkim o þehâdetle hüküm vermez. Fetih ve Câmide þöyle denilmiþtir: "iki þâhid doðrulandýktan sonra ölür veya kaybolurlarsa liânla hüküm verilmez. Malda ise hüküm verilir. Þâhidlerin kör veya fâsýk olmalarý, dinden dönmeleri bunun hilâfýnadýr. Karý-koca arasýnda Iiân yapýlýr."

Ben derim ki: Farkýn vechi þu olsa gerektir: Had þübheyle vurulmaz. Hâkimin hükmünden önce þahîdin þehâdetinden dönme ihtimali vardýr ki, bu bir þübhedir. Þâhid hayatta ve hazýr olduðu müddette bu ihtimal mevcuddur. Ne zaman hâkim onun þehâdetiyle hüküm verîr de þâhid de dönmezse ihtimal ortadan kalkar. Hâkimin hükmünden sonra bu ihtimal yersiz kalýr. Çünkü hak mahkeme kararýyla kuvvet bulmuþtur. Fakat þâhid ölür veya kaybolursa hâkim onun þehâdetiyle hüküm veremez. Çünkü þahid hayatta ise mahkeme kararýndan önce dönüp gelmesi ihtimali vardýr. Þu da var ki, had vurmak için iki þâhid bulunmasýný þart koþmak söz götürür. Bundan Þürunbulâliyye´nin hýrsýzlýk haddi bâbýnda bahsedilmiþtir. Oraya müracaat edebilirsin. O bâbta inþaallah kitabýmýzda da gelecektir.

"Liân yoktur." Had de vurulmaz. Çünkü ihsan yoktur. "Çünkü liâný yerine isnad etmemiþtir." Yani o adam zinâ isnadýnda bulunmuþtur. Zinânýn mahalli ise âkýl bâlið olan kadýndýr, Feth´in ibâresi: "Halen kazf sayýlmaz. Çünkü kadýnýn fiili zinâ ile vasýflanmaz." þeklindedir.

"Çünkü liân münhasýrdýr." Yani liân konuþma zamanýna münhasýr olarak vâkidir Geçmiþe istinad edemez. Çünkü kadýn zimmîyye veya carîye iken zinâ ile vasýflanabilir. Bu suretle kendisine kepazelik lahîk olur. Kýrk sene evvel demesi de böyledir. Velevki kadýnýn yaþý daha küçük olsun! Çünkü bu söz zinânýn eskiliðînden mubalegadýr.

"Kitab ve sünnetten" Sözü nass-ý þer´îyi beyandýr. Bununla Bahýr´ýn þu ifadesine hâcet kalmamýþtýr: "Zâhire bakýlýrsa sýfatla rüknü yani mahiyeti kasdetmiþtir. Çünkü sünnet vecihle sýfatýný nass beyan etmemiþtir." Liân þöyle yapýlýr: Hâkim karý-kocayý karþý karþýya durdurur ve kocaya liân yap der. O da: Eþhedübillâh (Allah´a þehâdet ederim ki) ben bu kadýna isnad ettiðim zinâda doðruyu söyleyenlerdenim der. Beþinci defa tekrarladýðýnda: Eðer ona isnad ettiðim zinâda yalan söyleyenlerden isem Allah´ýn lâneti üzerime olsun! der ve sözünün her defasýnda kadýna iþaret eder. Sonra kadýn da dört defa: "Allah´a þehâdet ederim ki, bu adam bana isnad ettiði zinâda yalancýlardandýr." der, beþinci defasýnda: "Eðer bana isnad ettiði zinâda doðru söyleyenlerden ise Allah´ýn gazabý üzerime olsun." ifadesini söyler. Nehir´de böyle denilmiþtir. H.

T E N B Ý H : Liânýn meþru olmasý muayyen bir yalancýya bedduâda bulunmanýn câiz olmasýný gerektirir. Çünkü kocanýn: "Yalancýlardan isem Allah´ýn lâneti üzerime olsun" Sözüyalan söylediði takdirde kendi aleyhine lânet duâsýdýr. Sözünü yalancýlardan isem diye tâlik etmesi o adamý muayyen olmaktan çýkarmaz.

Evet, þöyle denilir: Liânýn meþru olmasý o odamýn doðru söylediðine göredir. Yalan söylerse lânet etmesi helâl deðildir. Bahýr´da câiz olduðuna delâlet eden sözler vardýr. Þu sebeble ki, Gâyetü´l-Beyân´ýn iddet bahsinde: "Bizim zamanýmýzda mubâhele meþru´dur. Mubâhele liân yapmaktýr. Eskiden insanlar bir þeyde ihtilâf ettiler mi: "Hangimiz yalan söylediyse Allah´ýn behlesi (lâneti) onun üzerine olsun." derlermiþ. Biz bu hususta ric´at bâbýnda söz etmiþtik.

"Hâkimin ayýrmasý ile" Yaný Tarafeyn´e göre hâkimin ayýrmasiyle bir talâk-ý bâin meydana gelir. Ebu Yusuf: "Bu ebediyyen haram kýlmaktýr." demiþtir. Hidâye.

"Birbirlerine mirâsçý olurlar." Çünkü hâkim ayýrmadýkça kadýn o adamýn karýsýdýr. Kâfî. Evet, cima ve mukaddimeleri ayýrmadan da haram olur. Nitekim geçmiþti. Ýleride de gelecektir. Sonra bu mesele mefhum üzerine tefridir. Mefhum þudur: Hâkim ayýrmadan önce sýrf liân ile ayrýlýk olmaz. Sa´diyye´de Kifâye´den nakledilen þu mesele dahi bunun fer´lerindendir: "Kocasý kadýný bu haldeyken boþarsa bir talak-ý bâin meydana gelir ve kezâ kendini yalanlarsa nikâh tazelemeden cimada bulunmasý helâl olur." Ýmam Þâfiî´ye göre ise liânýn kendisiyle olur. Þâfiî ile bu husustaki sözümüz Fetih´de yeterince beyan edilmiþtir. Bu mesele hâkimin hükmü þart kýlýnan yerlerden biridir. Bunlarý Minah sahibi manzum þekilde sýralamýþtýr. Talâk bahsinde geçmiþti.

METÝN

Karý-koca ayrýlmaya razý olmasalar bile hâkim onlarý ayýrýr. Þümunnî. Liân ehliyeti ortadan kalkarsa bakýlýr: Þayet delilik gibi geçmesi ümidi varsa aralarý ayrýlýr. Aksi takdirde ayrýlmaz. Karý-koca liân yaparlar da birisi kaybolur ve ayýrmak için vekâlet verirse aralarý ayrýlýr. Tatarhâniyye. Bundan þu anlaþýlýr ki, tevkil etmezse beklenir. Hâkim aralarýný ayýrmaz da makamýndan azledilir veya ölürse ikinci hâkim lianý yeniler. Ýmani Muhammed buna muhâliftir. Ýhtiyar. Karý-kocadan her biri liânýn ekserisini yaptýktan sonra hâkim hata ederek aralarýný ayýrýrsa sahih olur. Azýný yaptýktan yani bir veya iki defa söyledikten sonra ayýrýrsa sahih olmaz. Erkek liâný yaptýktan sonra kadýn liânýný yapmadan aralarýný ayýrýrsa hükmü geçerli olur. Çünkü bu içtihad götüren meselelerdendir. Tatarhâniyye. Bahýr sahibi bunu Hanefî olmayan hâkim diye kayýdlamýþtýr. Hâkim Hanefî ise hükmü geçerli deðildir. Liândan sonra hâkim ayýrmadan o ka dýnla cimada bulunmak kocasýna haramdýr. Sebebi yukarýda geçti. Kadýna iddet nafakasý vardýr. Kocasý hayatta olan bir çocukla kazf yapmýþsa hâkim o çocuðun nesebini babasýndan silerek annesinin üzerine yazar. Ama bunun için nikâhýn sahih olmasý ve liân cereyan ettiði zaman çocuðun ana rahminde olmasý þarttýr. Hatta kadýn cariye veya kitabîyye iken gebe kalýr da sonra âzâd edilir veya Müslüman olursa lânetleþmeolmadýðý için çocuðun nesebi silinmez. Nesebi nefyetmenin altý þartý vardýr ki bunlar Bedayý´da sýralanmýþlardýr. Kitabýmýzda da ileride gelecektir.

ÝZAH

"Liân ehliyeti ortadan kalkarsa ilh..." Bu mesele dahi hâkim ayýrmadan ayrýlma olmayacaðýnýn fer´lerindendir.

"Aralarý ayrýlýr." Çünkü ihsanýn dönmesi ümidi vardýr. Fetih.

"Aksi takdirde ayrýlmaz." Yani liân ehliyeti geçmesi ümid edilmeyen bir þeyle ortadan kalkar, meselâ adam kendini yalanlar yahut karý-kocadan biri bir insana kazfte bulunarak kendisine kazf haddi vurulursa yahut kadýn haram olarak cima edilirse veya karý-kocadan biri dilsiz olursa oralarý ayrýlmaz. Fetih.

"Beklenir." Çünkü aralarýný ayýrmak bir hükümdür. Gaib aleyhine sahih olamaz. Rahmeti.

"imam Muhammed buna muhâliftir." Ona göre yenilemez. Çünkü liân had yerine geçer ve hakikaten had vurmuþ gibi olur. Buna ise hâkimin azli veya ölümü tesir etmez. Þeyhayn´ýn delilleri þudur: Geçerliliðin tamamý ayýrmakta ve iþe son vermektedir. Bundan önce o iþ son bulmaz. Binaenaleyh yeniden yapýlmasý icab eder. Ýhtiyar´ da böyle denilmiþtir. Bundan þu anlaþýlýr ki, karý-kocayý birbirinden ayýrmadan önce cima haram olmaz. Bunun hilâfý da gelecektir. Ondan anlaþýlan da kadýnýn ikinci hâkimin huzurunda mutlaka liân istemesi lâzým gelmesidir» Araþtýrýlmalýdýr.

"Ekserisini yaptýktan sonra" Meselâ her biri üçer defa lânet ettikten sonra ayýrýlýrsa sahih olur. Yalnýz sünnette hata etmiþtir. Kâfî.

"Çünkü bu içtihad götüren meselelerdendir." Ýmam Þâfiî (R.) yalnýz kocanýn liâniyle aralarý ayrýlabileceðine kâildir. Nehir´de böyle denilmiþtir. H.

Ben derim ki: Biz hul´da ve zýhâr bâbýnýn baþýnda içtihad götüren kelimesinin manâsýný arzetmiþtik. Bunu düþünürsen anlarsýn ki, sýrf müçtehidlerin arasýnda hilâf vuku bulmakla meselenin içtihad götürmesi sâbit olmaz.

"Hanefî olmayan hâkim diye..." Hanefî olmayan hâkimden murad ya kendi içtihadýyla câiz görendir yahut Þâfiî gibi bir müçtehidi taklid edendir.

"Hâkim Hanefî ise hükmü geçerli deðildir." Yani mu´temed kavle binaen geçerli olmaz demek istiyor. Mu´temed kavil hâkimin kendi mezhebi hilâfýna hüküm verememesidir. Bahusus zamanýmýzýn hâkimleri ki, Ebû Hanife´nin en sahih kavliyle hüküm vermeye memurdurlar.

"Cima´da bulunmak" Kezâ cima´ýn mukaddimeleri haramdýr. T.

"Sebebi yukarýda geçti." Yani hadîs-i þerifte: "Liân yapan karý-koca ebediyyen biraraya gelemezler." buyurulmuþtur. H.

"Kadýna iddet nafakasý vardýr." Yani liân yaparak kocasýndan ayrýlan kadýna iddet nafakasýve mesken vardýr. iki seneye kadar bir çocuk doðurursa nesebi o adama lâzým gelir. Kadýnýn üzerinde iddet yoksa altý aya kadar nesebi ondan sâbit olur. Nitekim Kâfî´de bildirilmiþtir.

"Hayatta olan bir çocukla" Kazf ederse çocuk annesinin üzerine yazýlýr. Fakat çocuk öldükten sonra benden deðildir diye nefy ederse liân yapar. Nesebi babasýndan kesilmez. Kezâ kadýn biri ölü biri diri iki çocuk doðurur da kocasý bunlarý nefy ederse yahut çocuklardan biri liândan önce ölürse hüküm yine budur. Nitekim gelecektir.

"Hâkim o çocuðun nesebini babasýndan siler." Yani hâkimin aranýzý ayýrdým dedikten sonra mutlaka: "Bu çocuðun nesebini bu adamdan kesdim." demesi lazýmdýr. Nitekim bu imam Ebu Yusuf´tan rivâyet olunmuþtur. Mebsût´ta: Sahih olan budur. Çünkü ayýrmaktan zaruri olarak nesebini nefy etmek lâzým gelmez. Nasýl ki ölümden sonra aralarý ayrýlýr fakat neseb nefy edilmez." Bunu Nihâye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Annesinin üzerine yazar." Nefy için bu lâzým deðildir. Bu söz te´kid makamýnda söylenmiþtir. Bunu Nehir sahibi Nihâye´den nakletmiþtir.

"Nikâhýn sahih olmasý..." Bu þartla bundan sonrakini Bahýr sahibi Bedâyý´da zikredilen altý nefy þartý üzerine ziyade etmiþtir. Þârihin bu iki þartý altý þartla beraber saymamasý bunlarýn asaleten þartlarýdýr. Nitekim Nehir sahibi söylemiþtir. Þu halde bunlar vasýta ile nefyin þartlarýndandýr. Lâkin ikincisi birinciye hâcet býrakmaz.

"Lânetleþme olmadýðý için çocuðun nesebi silinmez." Çünkü hâkim çocuðun nesebini ana rahminde kalma vaktine istinad ederek silmiþtir. Halbuki annesi o vakit liân ehlinden deðildir. Liânsýz ise neseb nefy edilmez.

"Altý þartý vardýr." Bunlar:

1) Karý-kocayý ayýrmak,

2) Doðum zamanýnda veya doðumdan bir yahut iki gün sonra olmak,

3) Erkeðin önceden çocuðu velev delâleten ikrar etmemesi,

4) Karý-koca ayrýlýrken çocuðun hayatta olmasý,

5) Ayýrdýktan sonra kadýnýn bir batýndan diðer bir çocuk doðurmamasý.

6) Çocuðun þer´an sübutuna hüküm verilmemîþ olmasýdýr. Meselâ kadýn bir çocuk doðurur da kocasý meme emen o çocuðun üzerine yuvarlanarak çocuk ölür, diyeti babanýn âkýlesine hükmedilir. Sonra baba çocuðun nesebini nefyederse hâkim karý-koca arasýnda liân yaptýrýr ve çocuðun nesebini kesmez. Çünkü diyetini babanýn âkýlesi ödeyecek diye hüküm vermek çocuðun ondan olduðuna hükümdür. Bundan sonra çocuðun nesebi kesilmez. Tamamý Bahýr´dadýr,

"Ýleride gelecektir." Musannýfýn: "Hayatta olan çocuðu nefy ederse ilh..." dediði yerde gelecektir. Fakat orada zikredilenler hepsi deðil ekserisidir.

METÝN


Koca kendini yalanlarsa -nefyedilen çocuk mal býrakýp da babasý nesebini iddia etmek suretiyle- velev delâleten olsun kazf için had vurulur. Kendini yalanladýktan sonra had vurulsun vurulmasýn o kadýný nikâh edebilir. Baþka kadýna kazfte bulunur da kendisine had vurulursa yahut kadýn kendisini tasdik ederse veya kadýn zinâ ederse kendisine had vurulmasa bile onunla evlenmesi câizdir. Çünkü iffet gitmiþtir. Hâsýlý karý-koca yahut ikisinden biri liân ehliyetinden çýkarsa kocasý o kadýnla evlenebilir. Liân yapýldýktan sonra ayrýlmazdan önce karý-koca veya birisi dilsiz olursa liân yoktur. Dilsizlik sonradan ârýz olursa hüküm yine budur. Artýk ayýrma ve had vurma yoktur. Çünkü þübheyle had vurulmaz. Halbuki rükün de yoktur. Rükün þehâdet ederim sözüdür. Onun için yazý ile lânetleþme olmaz. Nitekim hamli nefy etmekle liân yapýlmaz. Çünkü kazf zamanýnda mevcud olduðu yüzde yüz bilinmez.

ÝZAH

"Koca kendini yalanlarsa had vurulur." Yani liândan sonra yalanlarsa hüküm budur. Liândan önce yalanlarsa bakýlýr: Yalanlamadan önce kadýný boþamýþsa hüküm yine budur. Kadýný talâk-ý bâinle boþamýþ da sonra kendini yalanlamýþsa had ve lian yoktur. Zeylai. Yani talâk-ý bâinle ayrýldýktan sonra liâna yer kalmamýþtýr. Binaenaleyh Kâfî´den naklettiðimiz gibi hadde dönmez. Þürunbulâliyye sahibi diyor ki: "Musannýfýn kendini yalanlarsa sözü ya liân yapýncaya yahut kendisini yalanlayarak had vuruluncaya kadaf hapsolunur, sözünün yanýnda tekrar sayýlmaz. Çünkü oradaki sözü liândan önceye aiddi. Buradaki ise liândan sonraya aiddir."

"Velev delâleten olsun." Yani yalanlama ister kendi itirafýyla, ister beyyineyle ve isterse delâleten olsun demek istiyor. Nehir.

"Nesebini iddia etmek suretiyle" Yani neseb ve mirâs hususunda tasdik edilmez, kendisine had vurulur. Eðer ölen çocuk erkek veya kýz bir çocuk býrakýrsa nesebi iddia edenden sâkýt olur, baba da ondan mirâsçý olur. Kâfî.

"Kazf için had vurulur." Yani liân kelimelerinin tezammun ettiði ikinci kazf için had vurulur. Meselâ zinâ þâhidleri þâhidlikten dönerlerse kendilerine had vurulur. Fakat bu birinci kazf için deðildir. Çünkü onun mûcebi yapýlmýþtýr. O liândýr. Nitekim Bahýr sahibi bunu söylemiþtir. Rahmetî´nin beyanýna göre bu adam kendini yalanladýktan sonra liânýn yerinde yapýlmadýðý anlaþýlýr. O kazf haddi yerini tutacaktý. Binaenaleyh asla döneriz. Asýl birinci kazfle haddin lâzým gelmesidir.

"Had vurulsun vurulmasýn" Kaydýyla þârih Bahýr sahibinin: "Zeylaî´nin had ile kayýdlamasý tesadüfîdir." sözüne iþaret etmiþtir.

"Kadýn zinâ ederse kendisine had vurulmasa bile" ifadesiyle zinâdan haram cima´ý kasdetmiþtir. Velevki þer´an zinâ sayýlmasýn, Nitekim Ýsbîcâbî bunu söylemiþtir. Bahýr. Sonra Hidâye ile Kenz´in ibâreleri: "Yahut kadýn zinâ eder de kendisine had vurulursa" þeklindedir.

Fetih sahibi diyor ki: "Bazýlarý bunun doðru olmadýðýný söylemiþler dir, Çünkü kadýna had vurulunca onun haddi recmdir. Binaenaleyh kocasýna helâl olmasý tasavvur edilemez. Bilâkis mücerred zinâ etmekle ehil olmaktan çýkar. Bazýlarý da zinâ ederse mânâsýna gelen "zenet" kelimesini nun´un þeddesi ile "zennet" okumuþlardýr ki, baþkasýný zinâya nisbet etti mânâsýna gelir. Kazfin mânâsý da budur. O zaman kadýnýn ilk kocasýna helâl olmasýnýn ona had vurulmasýna baðlý olmasý doðru olur. Çünkü bu kazf haddidir. Kelimenin zenet þeklinde okunduðuna göre izahý kazf ve liânýn o kadýnla cima etmezden önce yapýlmasý, sonra kadýnýn zinâ ederek kendisine had vurulmasý þeklinde olur ki, o zaman kadýnýn haddi recm (taþla öldürme) deðil dayaktýr. Çünkü muhsane deðildir." Kuhistânî´nin beyanýna göre cima edilmiþ olan kadýnda zinâ tasavvur edilebilir. Nitekim Muzmerat´ta buna iþaret edilmiþtir. Þöyle olur: Kadýn dinden dönerek dar-ý harbe kaçar, sonra esir alýnarak bir adamýn milki olur. Adam da ona zinâ eder. Yine Kuhistânî´de bildirildiðine göre liân ehliyeti zinâ ile deðil dinden dönmekle ortadan kalkmýþtýr. Bahýr sahibi rivâyetin "zenet" þeklinde olduðunu söylemiþtir. Onun için musannýf had vurmaktan bahsetmemiþtir. Þarih de: "Had vurulmasa da" diyerek hadle kayýdlamanýn mefhumu zenet rivâyetine göre mu´teber olmadýðýna iþaret etmiþtir. Zennet rivâyeti bunun hilâfýnadýr. Nitekim bunu Nehir sahibi açýklamýþtýr.

"Çünkü iffet gitmiþtir." Ýfadesi kadýn kocasýný tasdik ettiði veya kadýn zinâ ettiði vakit nikâhýn helâl olmasýnýn illetidir. Fakat erkek kendini yalanlar da kendisine had vurulmazsa yahut kazften sonra had vurulursa iffet gittiði için deðil liânýn yerinde yapýlmadýðý anlaþýldýðý içindir. Nitekim yukarýda arzettik.

"Liân ehliyetinden çýkarsa evlenebilirler." Çünkü ne hakikaten ne de hükmen liân halleri kalmamýþtýr. Hakikaten kalmamýþtýr. Çünkü lânetleþmenin hakikatý liân vaktidir. Hükmen de kalmamýþtýr. Çünkü ehliyet kalmamýþtýr. Lânetleþme hükmen ehliyetle bâkî idi. Binaenaleyh yukarýda geçen hadîse münafi deðildir.

"Çünkü þübheyle had vurulmaz." Bu þübhe birbirlerini tasdik etme ihtimalidir.

"Halbuki rükün de yoktur." Yani dilsizlik liândan önce ârýz olduysa liânýn rüknü olan söz ortada yoktur.

"Onun için" Yani rükün bulunmadýðý yahut þübhe bulunduðu için -ki bu daha zâhirdir- yazý ile lânetleþme olmaz. Çünkü yazý talâk ve emsalinde söz yerini tutar. Lâkin dilsizin iþaretinde olduðu gibi bunda da þübhe vardýr. Binaenaleyh onunla had vurulmaz.

"Yüzde yüz bilinmez." Fetih sahibi diyor ki: "Zira þiþkinlik veya su olmasý ihtimali vardýr. Bana ailemden birinin yakýnlarýndan birinden naklen haber verdiðine göre kadýnda hamilelik zuhur etmiþ ve dokuz ay sürmüþ. Kadýnlar bundan þübhe etmemiþler. Hatta kadýn çocuk elbisesi hazýrlamýþ, sonra kadýný doðum sancýsý tutmuþ ve ebe kadýn yanýna oturarak sýkmaya baþlamýþ, her sýktýkça su döküyormuþ, fakat hiç bir þey doðmamýþ. Kadýn bomboþ kalkmýþ gitmiþ. Gebelikle mirâs ve vasiyet meselelerine gelince: Bunlar ancak çocuk yerinden ayrýldýktan sonra haml için deðil çocuk için sâbit olurlar. Âzâd etmek þarta tâliký kabul eder. Çocuðun âzâdlýðý ma´nen muallaktýr. Satýlan cariyenin hamille iadesine gelince: Burada gebelik zâhirdir. Bunun yel olmasý þübhedir. Þübheden dolayý kusurlu malý iade etmek yasak deðildir. Ama þübheyle liân yasaktýr. Çünkü liân hadler kabîlindendir. Neseb þübheyle sâbit olur, fakat kusura kýyas edilmez."

METÝN


Kadýn az müddette doðurmak suretiyle hamlin yüzde yüz çocuk olduðunu anlarlarsa kocasý sen hamile isen þöyle olsun demiþ gibi olur. Kazfin þarta tâliki sahih deðildir. Koca sen zina ettin, bu hamil de ondandýr derse lânetleþirler. Çünkü bu açýk kazftir. Hâkim hamli nefy etmez. Çünkü doðmadan onun aleyhine hüküm verilemez. Peygamber (S. A.V.)´in hilâlin çocuðunu nefy etmesi vahy ile bildiði içindir. Diri çocuðu tebrik zamanýnda -ki müddeti adeten yedi gündür- ve doðum âleti satýn alýrken nefyetmek sahihtir. Ondan sonra sahih deðildir. Çünkü delâleten onu ikrar etmiþ sayýlýr. Kocasý yokken doðurmuþsa kocasýnýn bildiði hali kadýnýn doðurduðu hal gibidir. Sahih olsun olmasýn ikisinde de liân yapar. Çünkü kazf mevcuddur. Çocuðu nefyetmekle liân tehakkuk eder. Ama nesebi nefyedilmez. Þu halde musannýfýn yukarda geçen: "Hâkim nesebini nefy eder." sözü ýtlaký üzere deðildir. Ýki ikizden birinciyi» nefy eder de ikinciyi ikrarda bulunursa dönmediði takdirde kendisine had vurulur. Çünkü kendi yalanlamýþtýr. Aksini yaparsa dönmediði takdirde liân yapar. Çünkü çocuðu nefy etmekle kadýna kazfte bulunmuþtur.

ÝZAH

"Yüzde yüz çocuk olduðunu anlarsa ilh..." Sözü Ýmameyn´in kavline cevabdýr.

"Vahy ile bildiði içindir." Yani Peygamber (S.A.V.) kadýnýn hamile ol-duðunu Allah´tan gelen vahy ile bilmiþtir. Maksad Ýmameyn´in kavillerine cevap vermektir. Onlar: "Kadýn hamlin az müddetinde doðurursa liân yapýlýr." demiþlerdir. Bu söz þâfiî´ye de cevabdýr. Ona göre doðurmazdan önce liân yapýlýr. Ama bu cevap hilalin karýsýna: "Hami benden deðildir." diye kazfte bulunduðu teslim edildiðine göredir. Halbuki imam Ahmed b, Hanbel bunu kabul etmemiþtir. Ona göre Hz. Bilâl karýsýna zinâ isnadýnda bulunmuþ ve: "Þerik b. Sahmâ´yý karnýnýn üzerinde onunla zinâ ederken buldum." demiþtir. Þu da var ki, onlarýn doðumdan önce liân yapmalarý Sahiheyn´deki rivâyete aykýrýdýr. Sahiheyn´de doðurduktan sonra liânyaptýklarý bildirilmektedir. Binaenaleyh deliller çatýþtýðý için muayyen olarak biriyle istidlal edilemez. Tamamý Fetih´dedir. Lâkin orada Peygamber (S.A.V.)´in çocuðu doðmadan nefy ettiði zikredilmemiþtir. Þârihin sö-zü Nehir´e tebean nefyini iktiza etmektedir. Fetih´de olan þudur: "Rasûlüllah (S.A.V.): Kadýna bakýn. Çocuðu þöyle doðurursa Bilâl´indir, böyle doðurursa Þerik´indir, buyurdu. Kadýn doðurdu ve çocuk annesine verildi. Onu Þerik´e en ziyade benziyen bir insan olarak doðurmuþtu."

"Müddeti âdeten yedi gündür." Sözüyle bunun muayyen bir zamaný olmadýðýna iþaret etmiþtir. Nitekim zâhir rivâyet de budur. Ýmam-ý Azam´dan bir rivâyete göre üç günle, imam Hasan´ýn rivâyetine göre yedi günle takdir edilmiþtir. Ama Serahsî bunu zayýf bulmuþ: "Reyle mikdar tâyini câiz olmaz." demiþtir. Þürunbulâliyye. Ýmameyn´e göre ise tebrik müddeti nifâs müddetiyle ölçülür. Fetih.

"Doðum âleti" Beþik ve benzeri þeylerdir.

"Ondan sonra sahih deðildir." Yani tebriki kabulden veya doðum âletlerini satýn alýrken sustuktan sonra nefyi sahih deðildir. Bu vaktin geçmesi koca tarafýndan ikrar sayýlýr. Minah. Fetih sahibi diyor ki: "Bu sükütün rýza sayýldýðý yerlerden biridir. Yalnýz Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre cariyenin çocuðu tebrik edilir de sahibi susarsa kabul sayýlmaz. Çünkü bu çocuðun nesebi ancak bendendir diye iddia ile sâbit olur. Susmak iddia deðlidir. Nikâhlý kadýnýn doðurduðu çocuðun nesebi ise kocasýndan sâbittir. Onun susmasý nefy hususundaki hakkýný ýskat eder." Ümmü Veledin çocuðu nikâhlý kadýnýn çocuðu gibidir. Çünkü onun firâþý (kadýnlýðý) vardýr. Cariye böyle deðildir. Onun firâþý yoktur. Cevhere.

"Kocasýnýn bildiði hali kadýnýn doðurduðu hal gibidir." Ve sanki çocuðu þimdi doðurmuþ gibi sayýlýr. Ebû Hanife´ye göre tebrik kabul edilecek günler müddetinde çocuðu nefy edebilir. Ýmameyn´e göre ise geldikten sonra nifâs müddeti mikdarýnca nefy edebilir. Fetih´de böyle denilmiþtlr. Þürunbulâliyye.

"Itlaký üzere deðildir." Bilâkis yukarýda geçen altý þartla meþruttur. "Ýkizden" Murad doðum müddetleri arasýnda altý aydan az vakit geçen iki çocuktur. Bahýr.

"Dönmediði takdirde" Diye kayýdlamasý ikinciyi ikrardan döndüðü takdirde liân yapýlacaðý içindir. H. Rahmetî´nin beyanýna göre bu kayýd Bahýr, Nehir, Dürer, Minah ve diðer kitablarda zikredilmediði gibi Mültekâ þerhinde de yoktur. Galiba kâtib tarafýndan yapýlma bir hata olacaktýr. Çünkü ikinci çocuðu ikrar etmekle birinciyi nefy etmesi hususunda kendini yalanlamýþtýr. Zira çocuklarýn ikisi de bir menîdendir. Binaenaleyh kazfetmiþ olur. Dönmesi haddi ýskat etmez.

"Çünkü kendi kendini yalanlamýþtýr." Yani ikinciyi ikrar etmekle kendini yalanlamýþ olur. Bu söz had vurulur sözünün illetidir.

"Aksini yaparsa" Yani birinciyi ikrar edip ikinciyi nefyde bulunursa dönmediði takdirde liân yapýlýr. Dönerse Iiân yapýlmaz, had vurulur. H. Çünkü kendini yalanlamýþtýr. Bu sahihtir. Yukarda geçene ve yakýnda gelecek olana muvafýktýr.

"Çünkü çocuðu nefy etmekle kadýna kazfte bulunmuþtur." Cümlesi liân olunur sözünün illetidir. H. Fetih sahibi diyor ki: "Birinci çocuðun nesebinin sübutu ikinciyi nefy ettikten sonra muteber ve vâkidir. Onun þer´an bâkî olduðuna bakarak bu adam ikinciyi nefy ettikten sonra kendini yalanlamýþ olur. Bu ise haddi icab eder, denilemez. Çünkü biz þöyle diyoruz: Hakikat nesebin kesilmesidir. Sâbit sayýlmasý hükmî bir þeydir. Haddin isbatý hususunda ihtiyat gösterilmez. Binaenaleyh burada hükmîyi deðil hakikati itibara almak teayyün eder."

"Bu ise haddi icab eder." sözü Halebî´nin: "Dönerse had vurulur." sözünü te´yid eder. Bahýr sahibinin Fetih´den naklettiði: "Ýkinci çocuðu nefy ettikten sonra onlarýn ikisi de benim oðlumdur yahut ikisi de benim oðlum deðildir derse her ikisinde had vurulmaz." ifadesi buna aykýrý deðildir. Çünkü birincide dönmek, ikincide ise kazf yoktur. Fetih´de þöyle denilmiþtîr: "Bundan sonra onlarýn ikisi de benim çocuklarýmdýr derse kendisine had vurulmaz. Çocuklarýn nesebleri sâbit olduðu için doðru söylemiþ olur. Kendini yalanlamak bulunmadýðýndan dönmek de sayýlmaz. Ben kadýna yalan söyledim demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü döndüðünü açýklamaktýr. Onlar benim iki çocuðum deðildir, derse çocuklar onun oðullarý olur. Ama kendisine had vurulmaz. Çünkü hâkim birini nefy etmiþtir. Bu iki ikizi nefy demektir. Binaenaleyh bir vecihten çocuklarý deðildir ve kadýna mutlak surette kazfetmiþ sayýlmaz, bir vecihle kazfetmiþ olur."

METÝN


Her iki çocuðun nesebi sâbittir. Çünkü ikisi de bir menîdendir. Kadýn bir batýnda üç çocuk doðurursa kocasý ikinciyi nefy edip birinci ile üçüncüyü ikrarda bulunduðu takdirde liân yapýlýr. Çocuklarýn üçü de onun oðullarýdýr. Birinci ile üçüncüyü nefy eder de ikinciyi ikrarda bulunursa kendisine had vurulur. Çocuklar onundur. Birisi ölmüþ gibi olur. Þümunnî. Liân çocuðu ölür de adamýn baþka çocuðu bulunur ve liâncý onu iddia ederse, liân çocuðu erkek olduðu takdirde nesebi icmaen sâbit olur. Kýz ise sâbit olmaz. Çünkü kýzýn oðlu babasýnýn nesebiyle müstaðnî sayýlýr. Ýmameyn buna muhâliftir. Ýbn-i Melek.

ÝZAH

"Liân yapýlýr." Fetih ve Bahýr´da böyle denilmiþtir. Bu ifadenin bir misli de Vecîz´den naklen Cevhere´dedir. Nehr´in ifadesî ise had vurulacaðýný iktiza etmektedir. Nehir sahibi bunu Fetih´e nisbet etmiþtir. Halbuki vâkiin hilâfýnadýr. Anla! Evet, Rahmetî: "Buradaki müþkildir. Çünkü bu adam üçüncü çocuðu ikrar etmekle ikinciyi nefy hususunda kendisini yalanlamýþ olur. Binaenaleyh had vurulmak gerekir. Zira yalanlamadan sonra lânetleþmeye mâhalkalmamýþtýr." diyor.

Ben derim ki: Cevap þudur: Bu adam birinci çocuðu ikrar edince hepsini ikrar etmiþ sayýlýr. Üçüncüyü ikrar etmesi ilk ikrarýný te´kiddir. Binaenaleyh dönmek sayýlmaz. Çünkü o bu sözde sâdýktýr. Nitekim az yukarýda geçmiþti. Onun için Fetih sahibi meseleyi þöyle ta´lil etmiþtir: "Çünkü hamlin bir kýsmýnýn nesebi sâbit olduðunu ikrar etmek hepsini ikrardýr. Onun eli veya ayaðý bendendir diyen gibi olur. Bir çocukda da öyledir. Onu ikrar eder de sonra nefy, sonra tekrar ikrar ederse liân yapýlýr ve çocuðun nesebi kendisine lâzým gelir."

"Had vurulur." Çünkü birinciyi nefy edince ona liân lâzým gelir. Ýkinciyi ikrar etmekle kendinî yalanlamýþ olur. Bu sefer had lâzým gelir. Ondan sonra dönmesi kabul edilmez.

"Birisi ölmüþ gibi olur." Fetih sahibi diyor ki: "Çocuklarýn ikisini de nefy eder ve biri ölürse yahut liândan önce öldürülürse nesebi ona Iazým gelir. Çünkü ölüyü nefy mümkün deðildir. Ölümle nefy sona ermiþtir, ona hâcet kalmamýþtýr. Ama diri olan çocuk nefyedilmiþ olmaz. Çünkü ondan ayrýlmaz ve Ýmam Muhamed´e göre kazf bulunduðu için aralarýnda liân yapýlýr. Liân çocuðu nefyden ayrýlýr. Ebû Yusuf´a göre liân yapýlmaz. Çünkü kazf nesebi kesen bir la´n icab etmiþtir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Ben derîm ki: Hâkim Kâfî´de hilâf zikretmeden birinciden bahsetmekIe yetinmiþtir. Böylece anlaþýlýr ki, bütün imamlardan zâhir rivâyet budur. Þârihin de: "Birisi ölmüþ gibi olur." sözünü birinci meseledeki "Liân yapar, çocuklar onundur." Sözünün arkasýndan zikretmeliydi ki, teþbih nesebin sübûtu ile Iiâna olsun. Onun söylediðine göre ise liâna gerek yoktur. Halbuki bu zâhir rivâyetin hilâfýnadýr ve haddin vücubunu iktiza eder ki söz götürür. Çünkü liân yoktur kavline göre zâhir olan haddin de olmamasýdýr. Zira liân erkek tarafýndan gelmeyen bir mânâ sebebiyle sâkýt olmuþtur.

"Nesebi sâbit olur." Yani liân çocuðunun nesebi sâbit olur. Bahýr sahibi: "Baba ona bil ittifak mirâsçý olur. Çünkü ikinci çocuðun nesebinin sâbit olmasýna ihtiyaç vardýr. Onun bâkî oluþu birincinin bâkî olmasý gibidir." demiþtir.

"Müstaðni sayýlýr." Yani kýzýn çocuðu babasýnýn nesebiyle yetinerek baþka bir þeye muhtaç olmaz. Zira kýzýn çocuðu babasýna nisbet edilir. Bahýr sahibi diyor ki: "Kadýnýn ölmesiyle yani nefy edilen kadýnýn ölmesiyle kayýdlamasý bu kadýn sað olmuþ olsa çocuðunun iddiasýyla bil ittifak nesebi sâbit olacaðý içindir."

"Ýmameyn buna muhâliftîr." Onlara göre çocuðun nesebi o adamdan sâbit olur. Bahýr.

METÝN

FER´î MESELELER:
Kendisinden olmayan çocuðu ikrar etmek haramdýr. Kendinden olmayan çocuðun nesebini kendine katmak isteyene karþý sükût gibidir. Bahýr. Bahýr´da beyan edildiðine göre her ne zaman liân bir vecihle sâkýt olur yahut neseb ikrarla yahuthüküm yoluyla sübut bulursa çocuðun nesebi ebediyyen nefy edilemez. Çocuðu nefy eder de liân yapmaz, nihayet kadýna bir ecnebî çocukla kazfederek kendisine had vurulursa, çocuðun nesebi sâbit olur. Ondan sonra da nefy edilemez.

Ýki ikiz çocuðun nesebini nefy eder de sonra biri ölüp öteki ikiz, annesi ve anne bir kardeþi kalýrsa mirâs farz olarak üçte bir hesabýyla taksim edilir. Red olarak da anneye altýda bir, iki kardeþe üçte bir verilir. Kalaný kendilerine reddedilir. Bundan anlaþýlýr ki, nefy etmesi onu asabe olmaktan çýkarýr. Ulema diyorlar ki: "Neseb kesilmiþken imamlarýmýzýn bütün hükümlerde nesebinin bâkî olduðunu açýklamalarý kadýnýn firâþý bâkî olduðu içindir. Yalnýz iki hükümde yani yalnýz mirâsla nafakada bâkî deðildir. Hatta nefy edenden baþkasýnýn bendendir diye iddiasý sahih olmaz. Velevki çocuk kendisini tasdik etsin."

Ben derim ki: Behensî: "Meðerki böylesinden bir çocuk doðabilsin yahut çocuðu liâncýnýn öIümünden sonra iddia etsîn." demiþtir. Bellenmelidir.

ÝZAH

"Ýkrar etmek haramdýr ilh..." Liân ayeti inince Peygamber (S.A.V.): "Herhangi bir kadýn bir kavmin üzerine onlardan olmayan birini getirirse Allah indinde hiç bir yeri yoktur. Allah onu aslâ Cennetine koymaz. Ve herhangi bir adam yüzüne bakýp dururken çocuðunu inkar ederse kýyâmet gününde Allah ondan perde arkasýna gizlenir ve onu gelmiþ geçmiþ bütün insanlarýn karþýsýnda rezil eder." buyurmuþlardýr. Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile Nesaî rivâyet etmiþlerdir. Sahihayn´da Peygamber (S.A.V.)´den þu hadîs rivâyet olunmuþtur: "Her kim babasý olmadýðýný bîle bile Ýslâm´da babasýndan baþka bir baba iddia ederse ona Cennet haramdýr." Fetih´de böyle denilmiþtîr.

"Bir vecihle" Meselâ ikisinden birinin þâhidliðe yoramamasý yahut muhsan olmamasý gibî bir vecihle sâkýt olursa nesebî ebediyyen nefy edilemez.

"Çocuðun nesebi sabit olur." Bu sübût zýmnendir. Çünkü kadýna kazf yapan kimseye had vurmak çocuðun nesebinîn babasýndan sübutunu tezammun eder.

"Üçte bir hesabýyla taksim edilir." Burada söylediði Bahýr ile Nehir sahiblerinin Telhîz þerhînden naklen kesin olarak bildirdikleridir. Bahýr sahibî bunu daha önce Câmi´in þehadetler bahsine nisbet etmiþtir. Ama bu îfade þarihin feraiz bahsinde söyleyeceklerine muhâliftir. Orada: "ikiz kardeþinden anne-baba bir kardeþîn mirasýný alýr." diyecektir. Bu ifadenin bîr misli de ihtiyar´a nisbet edilerek Sekbü´l-Enhür adlý kitaba alýnmýþtýr. Lâkin Serahsî Mebsût´ta birinci kavli bîzim ulemamýza, ikincîyi Ýmam Malik´e nisbet etmiþtir. Bu hususta sözün tamamý inþaallah feraiz bahsinde gelecektir.

"Kendilerine reddedilir." Yani hisseleri mikdarýnca taksim edilir ve her birine üçte bir verilir. Þu halde farz meselesi altýdan, red meselesi üçten olur. T.

"Bundan anlaþýlýr ki ilh..." Bahýr´da þöyle denilmiþtir: "Bu gösterir ki, nesebin kesilmesi ikizlerde de cereyan eder. Çünkü ikiz kardeþinden nesebi kesilmese asabe olur, üçte ikiyi alýrdý. Ýkiz kardeþinden nesebinin kesilmesi babalarýna tâbi olduklarýndandýr. Tamamý Telhîz þerhindedir."

"Bütün hükümlerde kadýnýn firâþý bâkî olduðu içindir." Binaenaleyh çocuk ile liân yapan arasýnda þehâdet, zekât, kýsas, nikâh ve nesebi baþkasýna katmama hususunda neseb bâkîdir. Hatta biri diðeri lehinde þâhidlik edemez. Biri diðerine zekâtýný veremez. Oðlunu öldürmekle babaya kýsas vâcib olmaz. Liân yapan kadýnýn oðlunun oðlu kocasýnýn baþka kadýndan olan kýzýyla evlenemez. Biri o çocuðun kendinin olduðunu iddia ederse çocuk tasdik etse bile kabul edilmez. Bunu Zahîre´den Fetih sahibi nakletmiþtir.

"Fîrâþý bâki" Sözünden murad doðurduðu vakit karýsý bulunmasýdýr. Misbâh´da beyan edildiðine göre Arapçada karý-koca birbirlerine firâþ derler. Nitekim libâs da denilir. Bahýr sahibi diyor ki: "Çünkü liân yapmakla nefy aslýn hilâfýna þer´an sâbit olmuþtur. Bu kocanýn zannýna binaendir. Halbuki çocuk onun firâþýnda doðmuþtur. Peygamber (S.A.V.):

Çocuk firâþa aiddir, buyurmuþtur. Binaenaleyh baþka hükümler hakkýnda zâhir deðildir."

"Ýddiasý sahih olmaz." Nefy edenin iddiasý ise mutlak surette sahihtir. Velevki nefy ettiði þahýs büyük olup nesebinin ondan geldiðini inkâr etsin. Bahýr.

"Behensî ilh..." Behensî´nin Mültekâ üzerine yazdýðý þerhde ben bunu böylece kimseye nisbet edilmemiþ olarak gördüm. Halbuki bunu Fetih sahibi dahi inceleyerek söylemiþtir. O yukarýda Zahîre´den nakledilen ibareyi zikrettikten sonra þunlarý söylemiþtir: "Ýddia eden þahsýn âdeten böyle bir çocuðu doðabilecekse ve iddiasýný liâncý öldükten sonra yaparsa nesebin sübûtu hakkýnda bu müþkildir. Çünkü neseb isbatý hususunda ihtiyat gösterilen þeylerdendir. Halbuki bunun baþkasýndan nesebi kesilmiþtir. Liân yapandan sübûtuna ümid kalmamýþtýr. Annesinden sâbit olmasý buna aykýrý deðildir." Yani þübheyle cima edilmiþ olmasý mümkündür. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 15:36:59
ÝNNÝN VE BAÞKALARI



METÝN


Lügaten innîn cimaya kâdir olamayan kimsedir. Fi´îl vezninde mef´ul mânâsýnadýr. "Unun" þeklinde cem´lenir. Þer´an karýsýnýn fercine cimaya kâdir olamayan demektir ki, yaþlýlýk veya sihir gibi erkek tarafýndan bir mâniden ileri gelir. Ferci yapýþýk kadýnýn muhayyerliði yoktur. Çünkü mâni ondan gelmektedir. Hâniyye. Kadýn kocasýný âleti ve yumurtalýklarý kesik yahut sadece âleti kesik veya pek küçük düðme gibi bulursa, hürre bâliða olup ferci yapýþýk ve boynuzlu olmamak, nikâhtan önce kocasýnýn halini bilmemek, nikâhtan sonra da razý olmamak þartýyla hâkim kadýnýn isteðiyle derhal aralarýný ayýrýr. Velevki aleti kesilen koca küçük olsun. Çünkü te´cýlde bir fayda yoktur. Ama âleti kýsa olup fercin içine sokmak mümkün olmazsa kadýnýn ayrýlýk istemeye hakký yoktur. Bahýr. Fakat bu söz götürür. Burada þöyle denilebilir: Aleti kesik kimse âleti kalkmayan gibidir. Bundan ancak iki mesele müstesnadýr ki, onlar da te´cil ve çocuk doðmasý meseleleridir.

ÝZAH

Musannýf burada nikâha teallûku olan bir hastalýða tutulan kimsenin halini beyana baþlýyor. Ýnnîn ve baþkalarý diyeceðine innîn ve benzerleri dese daha iyi olur ve karýsý ile cimaya kadir olamayan âleti kesik, enen miþ, büyülenmiþ, geçkin ihtiyar ve þekkâz gibiler dahil olurdu. Þekkâz;

kadýnla konuþtuðunda cimaya baþlamadan hemen menîsi gelen kimsedir. Kâmûs.

"Cima´a" Yani gerek karýsý ile gerek baþkasýyla cimaya kâdir olamayan demektir ki, bu mânâ innînin þer´î mânâsýndan eamdýr.

"Karýsýnýn fercine cima´a kâdir olamayan" Yani âleti mevcud olup kalksýn kalkmasýn cima edemeyen demektir. Bu tarif dübürü hariç býrakýr. Aleti dübüre girmekle bir adam innîn olmaktan kurtulamaz. Hanbelîlerden Ýbn-i Akîl buna muhâliftir. Mi´râc. Zira dübüre sokmak daha zor ise de bazen sihir sebebiyle ferce sokamaz. Kendi karýsýyla cimaya kâdir olamayýp baþkalarýyla cimaya kâdir olan yahut bâkireyle cima edemeyip bâkire olmayan kadýnla cima eden dahi tariften hariçtir. Mi´râc´da þöyle denilmektedir: "Yalnýz sünnet mikdarýný sokabilen innîn sayýlmaz. Sünnet mikdarý kesilmiþse âletin kalan kýsmýný mutlaka sokmak gerekir." Bahýr´da da: Âleti kesilmiþse kesilen yer kadarýyla yetinmek gerekir. Zekeri kesilmiþse hükmü ne olacaðýný görmedim. Ama mecbûb (âleti kesik) kelimesi mutlak olarak buna þâmildir. Ancak ulemanýn kadýn buna razýysa muhayyerliði yoktur, sözleri buna aykýrýdýr. Bunun iki benzeri vardýr. Biri kiracýnýn haneyi harap etmesi, ikincisi satýcýnýn malý teslim etmeden itlafýdýr." denilmektedir. Yani hane sahibi icareyi feshedemez. Mûþteri de verdiði parayý geri alamaz demek istemiþtir.

"Veya sihir gibi..." Bahýr sahibi diyor ki: "Kadýna yakýnlýk edememek hususunda sihirli kimseinnîn gibidir. Çünkü kadýn hakkýnda maksad hâsýl deðildir. Zira bize göre sihrin vücudu ve tasavvuru haktýr. Eseri de zâhir olur. Nitekim Muhît´ta belirtilmiþtîr."

"Yahut sadece âleti kesik..." Nehir sahibi diyor ki: "Ulema bunu zik-retmemiþlerdir. Ama zâhire bakýlýrsa bu hüküm verilir." Bunda þübhe yoktur.

"Erkek tarafýndan bîr mâniden" Kaydýyla kadýn tarafýndan veya karý ile kocanýn her ikisinden gelen bir mâni hariç kalmýþtýr. Nitekim gelecektir. T.

"Hürre bâliða olursa" Kocasýndan ayrýlmayý isteyebilir. Fakat cariye olursa muhayyerlik sahibîne aid olur. Nitekim metinde gelecektir. Kadýn küçük ise mecbûb ve innînde bülûða ermesi beklenir. Çünkü bu hallere razý olmasý ihtimali vardýr. Akýl þart deðildir. Deli kadýnýn velîsinîn isteðiyle aralarý ayrýlýr. Yahut velî yerine hâkim birini nasbeder, ayrýlmalarýný o ister. Nitekim Fetih´de beyan edilmiþtir. Kitabýmýzda da gelecektir.

"Ferci yapýþýk ve boynuzlu olmamak þartýyla" Demesi yapýþýk ve boynuzlunun muhayyerliði olmadýðý içindir. Çünkü mâni kendilerindendir. Nitekim yukarýda geçti. Bir de böylelerin cimaya hakký yoktur. Bahýr´da Tatarhâhiyye´den naklen: "Karý-koca fercin yapýþýk olup olmadýðýnda ihtilâf ederlerse hâkim onu kadýnlara gösterir" denilmiþtir.

"Kocasýnýn halini bilmemek þartýyla" Demesi mezhebe göre bilirse muhayyerlik olmadýðý içindir. Nitekim gelecektir. Kadýn nikâhtan sonra buna razý olursa yine muhayyerliði yoktur.

"Kadýnýn isteðiyle hâkim derhal aralarýný ayýrýr." Fakat bu istek derhal deðil mühletle meþrudur. Nitekim beyaný gelecektir. Bu ayýrmanýn hükmü innînde olduðu gibi talâk-ý bâindir. Hâniyye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Kadýn bütün mehrini alýr. Þayet kendisiyle halvette kaldýysa iddet beklemesi de icab eder. Ýmameyn´e göre kadýna mehrinin yarýsý verilir. Nasýl ki halvet yapmamýþsa hüküm budur. Bedâyý.

"Velavki âleti kesilen koca küçük olsun." Âleti kesik diye kayýdlamasý þundandýr: Ýnnîn küçük olursa bülûða ermesi beklenir. Bu mutlak söz deliye de þâmildir. Bahýr´da Fetih´den naklen þöyle denilmiþtir: "Karý-kocadan biri deli olursa âleti kesikle kalkýnamayaný âkýl bâlið oluncaya kadar tehir etmez. Zira bunda bir fayda yoktur. Âleti kesik olaný derhal karýsýndan ayýrýr. Kalkýnamayaný îse te´cil müddeti geçtikten sonra ayýrýr. Çünkü delilik þehveti yok etmez."

Nehir´de de þöyle denilmektedir: "Koca bazen delirir bazen ayýlýrsa ayýlmasý beklenir mi beklenmez mi?Bu meseleyi bir yerde görmedim. Söylenmesi gereken þudur: Deliren koca ise beklenmez, kadýnsa beklenir. Çünkü ayrýlýðýnda bu hale razý olmasý ihtimali vardýr. Nasýl ki bülûða ermemiþ olsa beklenirdi." Bedâyý´da sahih olarak kabul edildiðine gön deliye te´cil yoktur. Çünkü talâka mâlik deðildir. Lâkin Bahýr´da Mi´râc dan naklen þöyle denilmektedir: "Küçük çocuk burada âlet keslkliði meselesinde talâka ehil sayýlmaktadýr. Çünkü baþkasýtarafýndan kendi aleyhine hak edilir. Nitekim akrabasýný âzâd hususunda da ehil sayýlýr. Ulemadan bazýlarý bunu talâksýz ayrýlma saymýþlardýr. Ama esah olan birincisidir."

T E T i M M E : Karý-koca aletin kesik olup olmadýðýnda ihtilâf ederlerse bakýlýr: Elbise dýþýndan yoklamakla bilinmezse hâkim emin bir adama onun avretine bakmasýný emreder. O da bakarak halini haber verir, çünkü zarurette bu mübahdýr. Hâniyye.

"Ama bu söz götürür." Bununla þârih Þürunbulâlî´nin Vehbâniyye þer-hindeki þu ifadesine iþaret etmiþtir: "Ben derim ki: Bu halde olan kimse innînin halinden daha aþaðýdýr. Çünkü innînin kalkýnmamasý düzelebilir ve kadýna yaklaþýr. Burada ise bu imkânsýzdýr. Binaenaleyh bunun hükmü âleti kesik olanýn hükmü gibidir. Þundan dolayý ki, kýsa olan âletini fercin içine sokmasý mümkün deðildir. O halde bundan kadýna hâsýl olacak zarar âleti kesilenin zararýna müsavîdir. Onun için kadýn ayrýlýk isteyebilir. Bununla anlaþýlýr ki, ayýrmak yoktur demek mânâsýzdýr. Bunu Kýnye sahibi söylemiþtir ki teslim edilemez."

Ben derim ki: Lâkin bu sözü yalnýz Kýnye sahibi söylememiþtir. Onu Fetih ve Bahýr sahibleri de Muhît´ten nakletmiþlerdir. En iyisi þöyle cevap vermektir: Fercin dahilinden murad âdeten ulaþýlabilen sonudur. Onun için Bahýr sahibi: "Zâhirine göre âletini sokmak hiç mümkün deðilse o kimse âleti kesilen gibidir. Çünkü dahille kayýdlomuþtur." demiþtir. Biz sünnet mikdarýnýn girmesi þart olduðunu açýkça arzetmiþtik.

"Te´cil ve çocuk doðmasý meseleleridir." Yani âleti kesik kimse te´cil edilmez. Derhal karýsý ondan ayrýlýr. Karýsý ayrýldýktan sonra doðurursa bu ayýrma bâtýl olmaz. Nitekim gelecektir. Bahýr´da iki mesele daha ziyade edilmiþtir ki, onlar da erkek hasta olursa bülûðunun beklenmemesi ve iyileþmesinin beklenmemesi meseleleridir.

METÝN

Erkek kadýna bir defa yakýnlýk ettikten sonra delirir veya innîn olursa aralarý ayrýlmaz. Çünkü bir defa cimayla kadýnýn hakký yerine gelmiþtir. Âleti kesik kimsenin karýsý bir çocuk doðurur do akid zamanýnda aletinin kesik olduðunu bilmez bulunursa ve kocasý çocuk bendendir diye iddia edip nesebi sâbit olduktan sonra kadýn aletinin kesikliðini öðrenirse ayrýlýk istemeye hakký vardýr. Tatarhâniyye. Hâkim aralarýný ayýrdýktan itibaren iki seneye kadar doðurursa çocuðun nesebi sâbit olur. Çünkü sürtmek suretiyle menîsini indirmiþtir. Alet kesikliði bâkî olduðu için ayýrma hükmü de hali üzere bâkîdir. Ama kocasý innîn ise ayýrma hükmü bâtýl olur. Çünkü çocuðun nesebi sâbit olmakla onun kalkýnamamazlýðý ortadan kalkmýþtýr. Nitekim aralarýný ayýrmadan cimayý kadýnýn ikrar ettiðine beyyine bulunursa ayýrma hükmü batýl olur. Ayýrdýktan sonra diye beyyine bulunursa bâtýl olmaz. Çünkü töhmet vardýr. Böylece Zeylaî´nin itirazý sâkýt olur.

ÝZAH

"Kadýnýn hakký yerine gelmiþtir." Fazlasý diyaneten kadýnýn hakkýdýr, kazaen hakký deðildir. Bunu Kâdîhân´ýn Câmi´inden Bahýr sahibi nakletmiþtir. Erkek cimaya kudreti varken inadýna diyâneti terk ederse günâha girer. T.

"Âletin kesik olduðunu bilmez bulunursa" Diye kayýdlamasý kadýna muhayyerlik sabit olmak içindir.

"Ýddia edip nesebi sabit olduktan sonra" Ýfadesi Tatarhâniyye´de "Kocasý çocuðun nesebini iddia ve hâkim çocuðun nesebini isbat ederse" þeklindedir. Burada da atýfla ifade etse rekâket (eksiklik) kalmazdý. Tahtâvî diyor ki: "Dâvâ ile kayýdlamasý kocasý iddia eder de karýsý açýkça iddiasýný teslim ederse hakký sâkýt olur, þeklindeki tevehhümü gidermek içindir. Yoksa nesebin kocasýndan sâbit olmasý dâvâya baðlý deðildir. Nitekim Hindiyye´nin ibâresi de bunu ifade etmektedir."

Ben derim ki: Az ileride Tatarhâniyye´den nakledeceðimiz ibâre de bunu ifade etmektedir. Bahýr sahibinin Hâkim´in Kâfîsi´nden naklen iddet bâbýnda bildirdiðine göre çocuk ve iddet hakkýnda enenmiþ kimsenin hükmü saðlam gibidir. Menîsi gelirse âleti kesilenin hükmü de böyledir. Menîsi gelmezse çocuk ona aid olmaz ve o kimse çocukla iddet hakkýnda sabî mesabesindedir.

"Çocuðun nesebi sâbit olur." Yani onunla halvette kalmýþsa demek istiyor. Tatarhâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Koca âleti kesik çýkar da hâkim aralarýný ayýrýrsa, bundan sonra kadýn altý ay geçmeden bir çocuk doðurduðu takdirde o kadýnla halvette kalsýn kalmasýn çocuk kendisine aid olur. Bu Ebû Yusuf´a göredir. Ebû Hanife halvette kalmýþsa iki seneye kadar çocuðun o adama aid olacaðýný söylemiþtir. Ayýrmanýn hükmü hilâfsýz geçerlidir."

"Ayýrdýktan sonra diye" Yani hâkim aralarýný ayýrdýktan sonra kadýn cimayý ikrar ederse ayýrma hükmü bâtýl olmaz. Bahýr. Binaenaleyh kocanýn burada beyyine getirmesine hâcet yoktur.

"Çünkü töhmet vardýr." Yani kadýnýn yalan söylemiþ olmasý ihtimali vardýr. Hatta kadýn bununla çeliþkiye düþmüþtür. Fetih.

"Zeylaî´nin itirazý sâkýt olur." Zeylaî´nin itirazý þudur: "Hâkimin ayýrmasiyle talâk meydana gelmiþtir. Hem bu talâk bâindir. O halde nesebin sübutu ile nasýl bâtýl olur? Görmüyor musun kadýn ayrýldýktan sonra ikrar etse de bana yakýnlýkta bulunmuþtu dese ayýrma hükmü bâtýl olmaz." Cevabý þudur: Aleti kesik olandan nesebin sübutu sürterek menî indirdiðine göredir. Karý-kocanýn arasýný ayýrmak ise âletin kesikliði itibariyledir. Bu mevcuddur. Ýnnînden nesebinin sâbit olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü çocuk doðmakla o kimsenin innîn olmadýðý anlaþýlýr. Aralarýný ayýrmak da buna göredir. Zeylaî´nin istiþhad ettiði ikrar meselesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü mahkeme hükmünü ibtal hususunda kadýn müttehemdir. Zira yalansöylemiþ olmasý ihtimali vardýr. Bu suretle anlaþýlýr ki, inceleme hakikatten uzaktýr. Nitekim Fethü´I-Kadir´de beyan edilmiþtir. Bahýr.

Ben derim ki: Lâkin innînin kalkýnamamasý devam etmekle beraber yine sürtüþmekle yahut uðraþarak sokmakla nesebin kendisinden sâbit olmasý bunu yaklaþtýrýr. Kalkýnamamazlýðýnýn bununla giderilmiþ olmasý lâzým gelmez. Meðerki þöyle denilsin: Âletin mevcud olmasý çocuðun cimayla hâsýl olduðuna delildir. Çünkü asýl ve gâlib olan budur. Zaruret yokken nâdire bakýlmaz.

METÝN

Kadýn kocasýný innîn veya enenmiþ, âleti kalkmaz halde bulursa bir sene te´cil edilir; Ýnnîn hastalýktan veya yaþlýlýktan yahut sihirden dolayý kadýnlara yakýnlýk edemeyen kimsedir. Buna baðlý da derler. Vehbâniyye. Enenmiþin âleti kalkarsa kadýn muhayyer olmaz. Bahýr. Bu izaha göre bu kelime hâssý âm üzerine atýf kabîlindendir. Çünkü gizlilik vardýr. Velevki yahut edatýyla atfetmiþ olsun. Çünkü fukaha bu hususta müsamaha gösterirler. Nehir. Bir sene te´cil edilmesi sene dört mevsime þâmil olduðu içindir. O yerin hâkiminden baþkasýnýn te´ciline itibar yoktur. Mezhebe göre sene kamerî aylarla itibar edilir ki, üç yüz elli dört gün ve küsur eder.

ÝZAH

"Kadýn kocasýný" Yani hür olup ferci yapýþýk bulunmayan kadýn demek istiyor. Nitekim âleti kesik kimsenin karýsý hakkýnda yukarýda geçmiþti. Kocasý bunak ise onun nâmýna bir dâvâlý tâyin edilerek huzurunda te´cil yapýlýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Halen te´cil edilmek için kocanýn balið veya mürâhik (büluða yaklaþmýþ) ve saðlam olmasý, ihramlý bulunmamasý þarttýr. Nitekim gelecektir. Bu þuna da þâmildir: Kadýna bir defa yakýnlýk eder de sonra talak-ý bâinle boþarsa ve sonra tekrar onunla evlenip ikinci nikâh esnasýnda kadýna cimada bulunamazsa kadýnýn yine dâvâ hakký vardýr. Çünkü akid yenilendikçe kadýnýn cima isteme hakký da yenilenir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.

"Kadýnlara yakýnlýk edemeyen kimsedir ilh..." Bu, kelimenin lügat mânâsýdýr. Þer´î mânâsýna gelince -ki burada murad odur- hastalýðýndan dolayý aleti olduðu halde karýsýnýn fercine cima edemeyen kimsedir. Tahtâvî´nin dediði gibi bu cümleyi ibâreden atmak daha iyidir.

"Hastalýkdan" Murad kalkýnamama hastalýðýdýr. Bu hastalýk beden saðlam olmakla beraber hassaten cima âletine ârýz olur. Binaenaleyh aþaðýda gelecek olan: "Hastaya iyileþinceye kadar te´cil yoktur." sözüne aykýrý deðildir. Çünkü o hastalýktan murad uzuvlarý zayýflatan hastalýktýr ki, bu sebeble âlette de gevþeklik hâsýl olur.

"Yahut sihirden..." Ýnâye´de buna "Yahut asýl hilkatindeki zayýflýktan veya baþka sebebten" ifadesi ziyade edilmiþtir.

FAÝDE: Tahtâvî´nin Tebyinü´l-Mahârim´den, o da Vehb b. Müneb-bih´in kitabýndan naklen beyanýna göre büyülenmiþ ve baðlý kimseye þu ilaç fayda verir: Yedi tane yeþil sidr (nebk) yapraðýný iki taþ arasýnda ezerek su ile karýþýtrýlmalý ve o suyu üzerine serpmeli, kalaný ile de yýkanmalýdýr. Allah Teâlâ´nýn izniyle bir þey kalmaz.

"Veya enenmiþ´den murad yumurtalarý çýkarýlmýþ da âleti kalmýþ kimsedir.

"Bu izaha göre ilh..." Yani âleti kalkmazsa diye kayýdlandýðýna göre hâssý âm üzerine atýf kabîlindendir. Maksad Bahýr sahibinin itirazýna cevap vermektir. Bahýr sahibi: "Bu kelimeyi innîn üzerine atfetmeye hâcet yoktur. Çünkü enenmiþ innînde dahildir." diye itiraz etmiþtir. Þârih ona cevaben bunun hâssý âm üzerine atýf kabîlinden olduðunu söylüyor. Lâ´ kin bu attýn mutlaka bir nüktesi olmalýdýr. Nitekim ayeti kerimede Cibril´in melekler üzerine atfedilmesi þerefinin ziyadeliðindendir. Bu nükteyi þârih: "Çünkü gizlilik vardýr." sözüyle beyan etmiþtir. Yani enenmiþin innînde dahil olmasýnda gizlilik vardýr demek istemiþtir. Çünkü buna ayrý isim verimiþtir. Hâssý âm üzerine atýf meselesinde meþhur olan âdet vav ve hatta edatlarýyla yapmaktýr. Nitekim; insanlar öldü, hatta peygamberler, cümlesinde böyledir. Yahut mânâsýna gelen "ev" edatýyla atýf yapýlmaz. Þârih buna cevaben bu fukahanýn bir müsamahasýdýr, diyor. Müsamaha alâka ve karine olmaksýzýn bir kelimeyi baþka kelimenin yerinde kullanmaktýr. Lâkin buna þöyle itiraz edilebilir: Sahih hadîsde yahut edatý kullanýlmýþtýr. Peygamber (S.A.V.): "Her kimin hicreti dünya Ýçin olursa ona isabet eder yahut bir kadýn içinse onunla evlenir." buyurmuþtur. Muhakkýk ulemadan bazýlarý bu atfý sonra mânâsýna gelen "sümme" edatýyla dahi câiz görmüþlerdir. Nitekim bir hadîsde: "Hayvan kestiðiniz vakit kesmeyi iyi becersin. Sonra kesen kimse kestiði hayvaný rahatlatsýn. Býçaðýný da keskinletsin." buyurulmuþtur.

"Dört mevsime þâmil olduðu içindir." Çünkü cimaya kâdir olamamak ya ârizî bir hastalýk yahut aslî bir âfet dolayýsiyledir. Ârizî bir hastalýk dolayýsiyle ise ya sýcaklýðýn ya soðukluðun ve ya rutubetin yahut kuru havanýn galebe çalmasýndan ileri gelir. Sene dört mevsime þâmildir. Yaz sýcak ve kuru, güz soðuk ve kurudur. Mevsimlerin en kötüsü budur. Kýþ soðuk ve rutubetli, bahar sýcak ve rutubetli olur. O kimsenin hastalýðý bunlardan birinden ise ilacý ona zýd olan mevsimde tamam olur. Ýkisinden ise iki zýd mevsimin geçmesiyle tamam olur. Böylece sene tam olarak hali bildiren mi´yar olmuþtur. Sene geçer de cimaya kâdir olamazsa hastalýðýnýn aslî bir afet olduðu anlaþýlýr. Ama bu söz götürür. Çünkü arizî hastalýðý bir adam senelerce çekebilir. Nitekim büyülenmiþ kimse böyledir. Hak söz ´þudur: Karý-kocayý birbirinden ayýrmak ya erkek kötürüm olduðu için hastalýðý geçmeyeceði kanaatine varmakla yahut aslî afet sebebiyle olur. Senenin geçmesi bunun mûcibidir. Yahut mûcib kadýnýn hakkýný ödeyememektir. Sene sabýr ve ibtila için þer´an sýnýr konulmuþtur. TamamýFetih´dedir.

"Baþkasýnýn teciline itibar yoktur." Çünkü bu ancak hâkim huzurunda olacak iþin baþlangýcýdýr ki, o da ayrýlmaktýr. Onun baþlangýcý da öyledir. Valvalciyye. Binaenaleyh kadýnýn ve baþkalarýnýn tecili muteber deðildir. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir. Hâkimden baþkasýnýn -kim olursa olsun- te´cili de mu´teber deðildir. Fetih. Zâhirine bakýlýrsa velevki hakem tâyin edilmiþ olsun. Bahýr´da: "Hâkim te´cil ettikten sonra azl olunursa yerine gelen ilk te´cilin üzerine bina eder." denilmiþtir.

"Kamerî aylarla itibar edilir." Bunun vechi þudur: Hz. Ömer ve baþkalarý gibi ashabdan sene ismi sâbit olmuþtur. Þeriat ulemasý ise ay ve seneleri ancak hilâlla bilirler. Sene denilince hilâfý açýklanmadýkça bu anlaþýlýr. Fetih.

"Küsur" Günden murad sekiz saat kýrk sekiz dakikadýr. Kuhistânî. Bu bir günün üçte biriyle onda birinin üçte biri eder.

METÝN

Bazýlarý günlerle þemsî sene itibar edileceðini söylemiþlerdir. Bu ötekinden on bir gün fazladýr. Bununla fetva verildiði söylenmiþtir. Ayýn içerisinde tecil yapýlýrsa bil ittifak günlerle hesap edilir. Ramazan ve kadýnýn hayýz günleri kezâ erkeðin haccý ve kaybolduðu günler seneden sayýlýr. Kadýnýn hacc müddeti ile kaybolduðu günler erkeðin ve kadýnýn mutlak surette hastalýklarý sayýlmaz. Bununla fetva verilir. Valvalciyye. Koca sabî veya hasta yahut ihramlý olmadýkça dâvâ vaktinden itibaren tecil edilir. Aksi takdirde sabî bulûða erdikten, hasta iyileþtikten, ihramlý ihramdan çýktýktan sonra tecil olunurlar. Zýhâr yapmýþ olup köle azadýna kudret bulamýyorsa bir sene Ýki ay te´cil olunur. Ondan sonra bir defa ci-mada bulunursa ne âlâ. Aksi takdirde kocasý boþamaya razý olmazsa hâkimin ayýrmasý ile kocasýndan bâin olur.

ÝZAH

"Günlerle þemsi sene itibar edileceðini söylemiþlerdir." Bu kavli Þem-sü´l-Eimme Serahsî, Kâdîhân ve Zahîruddin ihtiyar etmiþlerdir. Ýmam Hasan´ýn Ebû Hanife´den rivâyeti budur. Fetih. Ýmam Muhammed´den bir rivâyete göre itibar sayý hesabýna göredir ki, bu üç yüz altmýþ gündür. Kuhistâni.

"On bir gün fazladýr." Beþ saat elli beþ dakika yahut kýrk dokuz dakika da fazlasý vardýr. Tamamý Kuhistânî´dedir.

"Bil ittifak günlerle hesap edilir." Bu mutlak sözün zâhirine bakýlýrsa sayý itibariyle senenin her ayý otuz gün olacaktýr ve birinci ayýn otuzuncu günü ertesi aydan tamamlanmayacaktýr. Kalan aylar hilâl hesabiyle olacaktýr. Nitekim Ýmameyn´in icare hakkýndaki kavli budur. Ulema Ýmam-ý Azam´la Ýmameyn arasýndaki bu hilâfý iddette de yürütmüþlerdir. Bazýlarý iddette bilittifak günler muteber olacaðýný, hilâfýn sadece icareye mahsus olduðunu söylemiþlerdir. Musannýfýn iddet bahsindeki mutlak sözünün gereði de budur.

"Hayýz günleri" Kezâ nifâsý seneden sayýlýr. Bunu Bahýr´dan naklen Tahtâvî söylemiþtir. Lâkin ben bunu Bahýr´da göremedim. Baþka nüshasýna bakmalýdýr.

"Seneden sayýlýr." Yani kocanýn aleyhine seneden sayýlýr. Yerine bedel kabul edilmez.

"Haccý ve kaybolduðu günler" dahi böyledir. Çünkü acz erkeðin fiiliyle gelmiþtir. Kadýný beraberinde sefere çýkarmasý yahut hacc ve gaybeti tehir etmesi mümkündür. Fetih. Hacc fevri (mühletsiz) vâcib olur diyenlere göre ve kadýný beraberinde götürmeye imkân bulamazsa mazur görülür denilemez. Çünkü hacc Allah Teâlâ´nýn hakkýdýr. Onunla kulun hakký sâkýt olmaz.

"Kadýnýn hacc müddeti ile kaybolduðu günler sayýlmaz." Yani erkeðin aleyhine hesab edilmez. Çünkü acz kadýndan gelmiþtir. Bu bir özürdür, bedeli verilir. Kezâ koca hapsedilirse velev ki kadýnýn mehrine karþýlýk olsun, kadýn da hapishaneye razý olmazsa yine bedel verilir. Kadýn hapishaneye gitmekten çekinmez de kocasýnýn orada bir halvet yeri bulunursa aleyhine hesap edilir. Fetih.

"Erkek ve kadýnýn hastalýklarý"ndan murad cimaya mâni olan hastalýktýr. Fetva buna göredir. Bunu Hýzâne´den naklen Kuhistânî söylemiþtir.

"Mutlak surette" Yani ister bir ay olsun ister daha az veya daha çok olsun hesaba katýlmaz. Nitekim Valvalciyye´nin sözüne müracaatla anlaþýlýr. Bahýr sahibi diyor ki: "Hâniyye´de sahih kabul edildiðine göre bir ay hesaba katýlmaz, daha azý katýlýr. Muhît´ta esah rivâyet Ebû Yusuf´un kavli olduðu bildirilmiþtir ki, o da yarým aydan fazla olan müddetin hesaba katýlmamasýdýr."! Bu mutlak sözde kocanýn hastalýðý cimaya mâni olsun olmasýn dahildir, demek doðru deðildir. Çünkü cimanýn mümkün olduðu hastalýk günlerini hesaba katmamanýn bir mânâsý yoktur. Zira bunun kusurudur. Þu halde bunlarýn yerine nasýl bedel verilebilir. Anla! Zâhire bakýlýrsa Kuhistânî´nin yukarýda geçen "fetva buna göredir" sözü Hâniyye ile Muhît´ta zikredilen tafsilâtýn mukabilidir. Þu halde meselede fetva ihtilâfý yoktur. Ýhtilâf sadece sahiplemededir. Zâhire göre þârihin söylediði tercih olunur. Çünkü fetva sözü tercih kelimelerinin en kuvvetlisidir. Binaenaleyh Hâniyye ve Muhît´in ifadelerine tercih olunur. Hidâye, Mültekâ, Vikâye ve diðer metinlerin mutlak olan sözleri de bunu iktiza eder,

"Sabî olmadýkça" Yani cimaya kâdir olmayan sabî deðilse demek istiyor. Çünkü Fetih´de Kâdîhân´dan naklen þöyle denilmiþtir: "On dört yaþýna varan çocuk karýsýna yakýnlýk edemez de baþkasýna yakýnlýk ederse tecil olunur." Düþün!

"Bir sene iki ay..." Evlâ olan iki aydan sonra bir sene te´cil edilir demektir. Yani oruç için te´cil edilir mânâsýnadýr. Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Kocasý kendisine zýhâr yapmýþken kadýn onudâvâya verirse kocasý köle âzâdýna kâdir olduðu takdirde müddet dâvâ zamanýndan itibar olunur. Âciz ise hakim ona keffâretin iki ayý için mühlet verir. Sonra tecil eder. Bu suretle tecili bir sene iki ayý bulur. Tecilden sonra zýhâr yaparsa buna bakýlmaz. Müddetin üzerine de ziyade edilmez." Kadýn onu ramazanda dâvâya vermiþse ramazanla ondan sonra iki ay mühlet vermesi gerekir. Çünkü bu müddette keffâret orucunu tutmasý mümkün deðildir.

"Hâkimin ayýrmasý ile kocasýndan bâin olur." Çünkü bu ayrýlýk hakikî cimadan öncedir. Binaenaleyh talâk-ý bâin olur. Kadýna mehrinin tamamý verilir. Halvet-i sahiha bulunduðu için iddet beklemesi de vâcib olur. Bahýr. Çünkü iyilikle nikâhýnda tutmaktan âciz kalýnca tatlýlýkla ayrýlmak kocasýna vâcibdir. Buna razý olmazsa zâlim sayýlýr ve yaptýðýna tevbe eder. Fiili kendisine izafe olunur. Bazýlarý kadýnýn kendisini ihtiyar etmesi kâfidir. Mahkeme kararýna hâcet yoktur. Bu âzâdlýk muhayyerliði gibidir demiþlerdir ki, esah kavlin bu olduðu söylenir. Gayetü´l-Beyân´da böyle denilmiþtir. Mecmâ´da birinci kavil Ýmam-ý Azam´ýn ikincisi Ýmameynin olduðu bildirilmiþtir. Nehir. Bedâyý´da Muhtasar-ý Tahâvî þerhinden naklen ikinci kavlin zâhir rivâyet olduðu bildirilmiþ, sonra Bedâyý sahibi: "Bazý yerlerde zâhir rivayet hakkýnda söylenen Ýmameyn´in kavli olduðu bildirimiþtir." demiþtir.

METÝN

Ayýrmak kadýnýn isteði ile olur. Bu bütün fiillere taallûk eder. Binaenaleyh yukarýda geçtiði gibi âleti kesik kimsenin karýsýna da þâmildir. Kadýn deli olursa velîsinin isteði ile veya hâkimin nasbettiði þahsýn isteði ile olur. Kadýn cariye ise muhayyerlik efendisinindir. Çünkü çocuk onundur. Bu yani bu muhayyerlik fevrî (hemen) deðil terahi (mühlet) iledir, Kadýn kocasýný innîn veya mecbûb bulur da bir zaman dâvâ etmezse hakký bâtýl olmaz. Kezâ dâvâya verir de sonra bir müddet býrakýrsa ayrýlýk istemeye hakký vardýr. Velev ki bu günler zarfýnda kocasýyla beraber yatmýþ olsun, Hâniyye. Nasýl ki kocasýný bir hâkime dava eder de o da bir sene tecil ettikten sonra sene geçer ve kadýn bir zaman dâvâcý olmazsa hakký bâtýl olmaz. Zeylaî, Kocasý cimayý iddia eder de karýsý inkârda bu-lunursa güvenilir bir kadýn -iki kadýn olmasý daha ihtiyattýr- bu kadýn bâkiredir derse yahut fercine, bir yumurta içi sokulursa bulunduðu mecliste muhayyer býrakýlýr. Bâkireliði duvara bevletmekle bilinir.

ÝZAH

"Kadýnýn istegi ile olur." Bundan murad ikinci isteðidir. Birincisi tecil için, ikincisi de ayrýlmak içindir. Kadýn bulunmadýðý vakit vekilinin istemesi kendi istemesi gibidir. Yalnýz burada hilâf vardýr. Ama bunu imam Muhammed zikretmemiþtir. Bahýr.

"Bu bütün fiillere teallûk eder." Bunlardan murad birbirlerinden ayrýlmalarý kocanýn tecili ve kadýnýn bâin olmasýdýr. Bunu Halebî Nehir´den nakletmiþtir.

"Yukarýda geçtiði gibi" Sözünden murad musannýfýn: "Kadýnýn isteði ile hâkim ayýrýr." sözüdür. H..

"Velisinin isteði ile" Demesi gösteriyor ki, kadýn akýllansýn diye iþi sonraya býrakmaz. Çünkü bu iþ için malum bir sýnýr yoktur. Küçük kýz bunun hilâfýnadýr. Hâkim o bulûða erinceye kadar tehir eder. Çünkü kocasýnýn o haline razý olmasý ihtimali vardýr. Nitekim yukarda geçmiþti. Evet, Nehir sahibinin bahsettiði vâriddir. O: "Bazen ayýlýrsa tehir eder." demiþti. Nitekim arz etmiþtik. Anla!

"Hâkimin nasbettiði þahýs" Yani kadýnýn velîsi yoksa hâkim onun yerine kadýna hasým olacak birini tâyin eder ve ayrýlmalarýný o ister. Nitekim Fetih´de bildirilmiþtir.

"Muhayyerlik efendisinindir." Yani azlde olduðu gibi burada da hak efendisinindir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre kadýnýndýr. Onun azl hakkýnda dahi kavli budur. Ama fetva birinci kavle göredir. Valvalciyye.

"Çünkü çocuk onundur." Bu talilin muktezasý þudur: Çocuðun hür olmasý þart kýlýnýrsa efendisinin muhayyerlik hakký yoktur. Lâkin Bedâyý sahibinin bundan sonra þöyle bir ta´lili vardýr: "Bir de ayrýlmayý istemek veya kocasýyla kalmak kadýn tarafýndan kendisi hakkýnda bir tasarruftur. Halbuki kendisi ve bütün cüzleri efendisinin milkidir. Binaenaleyh tasarruf velâyeti efendinindir."

"Yani bu muhayyerlik" Sözüyle yaptýðý iþaret bu bâbýn yani innîn ve benzerlerinin kadýnlarýnýn muhayyerliðidir. Þârih bununla bulûð muhayyerliðinden ihtiraz´´etmiþtîr. Zira o fevrîdir. Öyle olunca müddetten evvel de sonra da isteme muhayyerliðine þâmildir. Nitekim metinde açýkça mevcuddur. Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Müddetten önce dâvâya vermeyi geciktirmekle kadýnýn ayrýlýk îsteði hakký sâkýt olmaz. Tecilden sonra sene geçmekle dahi ne kadar gecikirse geciksîn hakký bâtýl olmaz. Çünkü bu bazen razý olduðu için deðil de denemek ve cîmayý ummak için yapýlabilir. Binaenaleyh þübheyle kadýnýn hakký bâtýl olmaz." Ama bu hâkimin kadýna muhayyerlik vermesinden öncedir. Sonra olursa fevrîdir. Nitekim izahý gelecektir. Anla!

"Hakký bâtýl olmaz." Yani onunla beraber kalmaya razýyým demedikçe kadýnýn hakký bâkîdir. Tatarhâniyye sahibi Muhît´ten naklen bunu burada ve aþaðýda gelen: "Nasýl ki kocasýný bir hâkime dâvâ eder de ilh..." dediði yerde böyle kayýdlanmýþtýr.

"Sonra bir müddet býrakýrsa" Yani dâvâ etmeden ve te´cil yapýlmadan önce býrakýrsa demektir.

"Kocasý cima´ý iddia eder de ilh..." Sözü te´cilden önceye ve sonraya þâmildir. Lâkin þârihin aþaðýda gelen: "Bulunduðu mecliste" sözü ikinciyi tâyin etmektedir. Hâsýlý Mültekâ ve diðer kitablarda da beyan edildiði vecihle karý-koca tecilden önce cima olup olmadýðýnda ihtilâf ederlerse bakýlýr: Evlendiði zaman kadýn dul yahut bâkire olup kadýnlar þimdi duldur derlersesöz yeminiyle beraber kocasýnýndýr. Bâkiredir derlerse tecil edilir. Kezâ koca yemînden çekinirse hüküm yine budur. Tecilden sonra ihtilâf ederler de kadýn dul veya bâkire olup kadýnlar duldur derlerse söz kocasýnýndýr. Bâkiredir derler veya koca yemin etmezse kadýn muhayyer býrakýlýr. Hülasasa Bahýr´da da belirtildiði gibi kadýn dulsa söz baþýnda yeminiyle kocasýnýndýr. Baþýnda yeminden çekinirse tecil edilir. Sonunda yeminden çekinirse ayrýlmak için kadýn muhayyer býrakýlýr. Kadýn bâkire ise baþýnda tecil yapýlýr, sonunda aralarý ayrýlýr.

"Güvenilir bir kadýn" Sözüyle musannýf Kâfî´nin "Adâleti þarttýr." ifadesine iþaret etmektedir. Düþün!

"Ýki kadýn olmasý daha ihtiyattýr." Bedâyý´da bunun yerine "Daha gü-venilir.", Isbîçâbî´de ise "efdal" tâbirî kullanýlmýþtýr. Bahýr.

"Yumurta Ýçî sokulursa ilh..." Yani fercine yumurta sokmakla deneme yapýlýr. Yumurta girmezse kadýn bâkiredir.

"Bulunduðu mecliste muhayyer olur." Bahýr sahibi diyor ki: "Fetva buna göredir. Nitekim Muhît ve Vâkýat´ta böyle denilmîþtir. Bedâyý´da Ýse zâhir rîvâyete göre meclise baðlý olmadýðý bildirilmiþtir." Fetih sahibi birinci kavle göre hareket etmiþtir. Sonra bilmelisin ki, yukarýda geçen "Kadýnýn muhayyerliðî mühletlidir, ani deðildir." sözü buradakine aykýrý deðildir. Çünkü o söz te´cilden önceki muhayyerlik hakkýndaydý. Yahut et´cilden sonra dâvâdan önce idi. Buradaki ise te´cilden ve ikinci dâvâdan sonraki hakkýndadýr. Yanî kadýn kocasýný innîn bulursa ona bir sene mühlet vermesi içîn hâkime dâvâ açabilir. Uzun müddet susarsa bakýlýr: Hâkim tecil eder de sene geçerse kadýn onu ikînci defa dâvâya vererek aralarýnýn ayrýlmasýný isteyebilir. Sene geçtikten sonra ikinci defa dâvâya vermeden uzun müddet susarsa hâkime dâvâ edip de kocasýnýn bu kadýna yakýnlýk edemedîði sâbit olursa hâkim kadýný muhayyer býrakýr. Kadýn o meclisde kendini ihtiyar ederse hâkim kocasýna onu boþamasýný emreder. Bedâvý´da þöyle deniliyor: "Hâkim kadýný muhayyer býrakýr da kadýn onunla kalýr ve gönül rýzasýyla yatar kalkarlarsa, bu razý olduðuna delildir. Fakat kadýn bunu müddet geçtikten sonra hâkim muhayyer býrakmadan yaparsa rýza sayýlmaz. Kerhî´nîn Ebû Yusuf´tan rivâyetine göre hâkim kadýný muhayyer býrakýr da kadýn bulunduðu mecliste ihtiyar etmeden önce kalkarsa yahut hâkim kalkarsa veya kadýný bulunduðu meclisten hâkimin yardýmcýlarý kaldýrýr da kadýn bir þey söylemezse muhayyerliði yoktur. Kaadî´nin bildirdiðine göre bu zahir rivâyette meclise mün-hasýr deðildîr." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Bu açýk gösteriyor ki, bizim dediðimiz gibi kadýna hâkîmin muhayyer býrakmasýndan önce sabit olan muhayyerlik terahi üzerinedir (mühletlidir). Kocasýyla yatýp kalkmakla bâtýl olmaz. Fakat hâkim muhayyer býraktýktan sonra yatýp kalkmak gibi þeylerle bâtýl olur. Kezâ ayrýlýðý ihtiyar etmeden meclisten kalkmasýyla da bâtýl olur ki, fetva bunun üzerinedir. Ben bunu naklinigörmeden önce böyle anladým. Hamd Allah´a mahsustur. Sen de anla!

"Muhayyer býrakýlýr." Yani söz kadýnýn olur. Hâkim onu muhayyer býrakýr. Nehir sahibi: "Sözünün zâhirine bakýlýrsa hâkim ona yemin de ettirmez." demiþtir.

Ben derim ki: Bedâyý sahibi Tahâvî þerhinden naklen bunu açýk söylemiþ ve þöyle talil etmiþtir: "Bu kadýnda bekâret asýldýr. O kadýnlarýn þehâdetiyle yok olur. Fetih´de bildirildiðine göre kadýn kendini ihtiyar etti mi hâkim kocasýna onu boþamasýný emreder. Boþamazsa aralarýný ayýrýr."

"Duvara bevletmekle bîlinîr ilh..." Fetih´de þöyle denilmiþtir: "Bâkire olduðunu bilmenin yolu fercine en küçük tavuk yumurtasý sokmakla olur. Kolayca girerse kadýn duldur, girmezse veya kýrýlýrsa bâkiredir. Yahut yumurta kýrýlarak fercine akýtýlýr. Girerse dul, girmezse bâkiredir. Bazýlarý: Duvara bevledebilirse bâkiredir, edemezse duldur, demiþlerdir."

METÝN

Kadýn duldur yahut dulmuþ derse kocasý yeminiyle tasdik edilir. Baþtan yeminden cayarsa tecil edilir. Sonunda cayarsa kadýn muhayyer býrakýlýr. Nasýl ki kadýn dul çýkar da bekâretinin onun cima´ýndan baþka bir sebeble meselâ parmaðý ile bozulduðunu söylerse tasdik olunur. Çünkü zâhir budur. Asýl olan baþka sebeblerin bulunmamasýdýr. Mirâc. Kocasýný ihtiyar ederse -velev delâleten olsun- kadýnýn hakký bâtýl olur. Nasýl ki kadýndan ayrýlmaktan vazgeçtiðini gösteren bir delil bulunursa meselâ meclisinden kalkar veya kendisini hâkimin memurlarý kaldýrýrsa yahut kadýn bir þey ihtiyar etmeden hâkim kalkarsa kadýnýn hakký bâtýl olur. Bununla fetva verilir. Vâkýât. Çünkü kalkarken ihtiyar mümkündür. Ayrýlýðý ihtiyar ederse kocasý onu boþar yahut hâkim ayýrýr. Bu adam ilk karýsý ile yahut onun halini bilen baþka bir kadýnla evlenirse müftâbih mezhebe göre kadýna muhayyerlik yoktur. Bunu Bahýr sahibi Muhît´ten nakletmiþtir. Hâniyye´nin sahihlemesi bunun hilâfýnadýr. Karý-kocadan biri diðerinîn kusuru ile muhayyer býrakýlmaz. Velev ki delilik, cüzâm, baras, ferc yapýþýklýðý ve boynuz gibi aþýrý olsun. Üç mezhebin Ýmamlarý kocada olursa bu beþ þeyde muhalefet etmiþlerdir. Ýadesine hüküm verilirse sahih olur. Fetih.

ÝZAH

«Yahut dulmuþ» yaný evlenirken dulmuþ derse kocasý yeminiyle tasdik edilir. Yani cima´da bulunduðuna yemin ettirilir. Çünkü ayrýlma istihkakýný inkâr etmektedir. Asýl olan selâmettir.

«Baþtan» yani tecilden önce cayarsa demektir.

«Çünkü zâhir budur.» Yani zahir bekâretinin cimayla bozulmasýdýr. Baþka bir sebeble bozulmasý aslýn hilâfýnadýr. Þimdi bu kalýr: Kocasý bekâretini parmaðý ile bozduðunu ikrar eder de cima´ýna da kâdir olduðunu ve cima ettiðini iddiada bulunursa acaba kadýnýn muhayyerlîði kalýr mý kalmaz mý? Zâhir olan kalmamasýdýr. Çünkü maksad hâsýl olmuþtur. Velev ki kocasýnýn bu hareketi memnu olsun. Zira cinayetlerde küçüklerin ahkamý bahsinde bildirildiðine göre kocasý karýsýnýn bekâretini parmakla bozsa ödemez. Ama tâzir olunur.

«Kocasýný ihtiyar ederse» yani sene tamam olduktan ve hâkim muhayyer býraktýktan sonra demek istiyor. Buna karine bundan sonraki sözüdür. Hâkim muhayyer býrakmazdan önce ise tecilden önce veya sonra olsun açýkça razý olmadýkça kadýnýn hakký bâtýl olmaz. Meclisle mukayyed de deðildir. Nitekim izahý geçmiþti.

«Velev delâleten olsun» Yani ihtiyar etmeyi meclisten kalkýncaya veya kaldýrýlýncaya kadar geciktirmek suretiyle olsun demektir. Ýnâye. Bu ifadenin bir misli de Bahýr ve Nehir´dedir.

«Ayrýlmaktan vazgeçtiðini gösteren bir delil bulunursa ilh...» Sözü delâleten ihtiyarý beyandýr. Zira ayrýlmaktan vazgeçtiðini gösteren delil kocasýný seçtiðine delîldir.

«Yahut hâkîm ayýrýr.» Yani kocasý boþamazsa hâkim ayýrýr.

«Onun halini bilen» sözü baþka kadýnýn kaydýdýr. Birinci kadýnýn onun halini bildiði mâlumdur. H.

«Hâniyye´nin sahihlemesi bunun hilâfýnadýr.» Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: "Hâkim innîn ile karýsýný birbirinden ayýrýr da sonra adam kendi halini bilen baþka bir kadýnla evlenirse bu hususta rivâyetler muhteliftir. Sahih olana göre ikinci kadýnýn husumet hakký vardýr. Çünkü bir Ýnsan bazen bir kadýnla cima´dan âciz olur da baþka kadýnla cimadan aciz olmayabilir." H. Rahmetî Hâniyye´nin sözünü daha zâhir görerek: "Birincil kadýna yakýnlýk edememesi yalnýz ona karþý sihirlendiðinden olabilir." demiþtir.

Ben derim ki: Müftâbýh kavlin vechi þudur: Kadýn bunun aczi tahakkuk ettiðini bilip aczinin birinci karýsýna mahsus olduðunu bilmezse onunla evlenmeye razý olur. Onunla birleþmek istemesi rýzasýný te´kid eder.

«Muhayyer býrakýlmaz ilh...» Yani Þeyhayn´a göre karý-kocadan birine diðerinin kusuru sebebiyle nikâhý fesh etme hakký yoktur. Atâ, Nehaî, Ömer b. Abdilaziz, Ebû Ziyad, Ebû Kýlâbe, Ýbn-i Ebi Ceyla, Evzâi, Sevrî, Hattâbî, Dâvûd-u Zâhiri ve ona tâbi olanlarýn kavli budur. Mebsût´ta bunun Hz. Ali ile Ýbn-i Mes´ud (R.A.)´nýn mezhebleri olduðu kaydedilmiþtir. Fetih.

«Cüzâm» bir hastalýktýr ki, ondan cild çatlar ve kokar, et parçalanýr. «Baras cildde zâhir olan beyaz lekelerdir (ki, buna dilimizde abraþ denir.) Bu kötüye yorumlanýr. Kuhistânî.

«Boynuz» fercte zekerin gireceði yerde bulunan gudde bir et parçasýdýr. Bazen kemik olur. Misbah.

«Kocada olursa...» Burada ibârede bozukluk vardýr. Çünkü üç mezheb imamlarýna göre bu beþ þey kadýnda olursa kocanýn muhayyer olmamasýný iktiza etmektedir. Halbuki vâki bunun hilâfýnadýr. Zâhire göre ibârenin aslý þöyle olacaktýr: "Üç mezhebin imamlarý bu beþ þeyde mutlak surette muhalefet etmiþlerdir. Ýmam Muhammed ise kocada olursa ilk üçündemuhaliftir." Nitekim Bahýr ve diðer kitablardan anlaþýlmaktadýr. H.

Ben derim ki: Bir nüshada: "Ýmam Muhammed´e göre þayet kocada olursa" denilmiþtir. Lâkin buna "Ferc yapýþýklýðý ve boynuz kocada bulunmazlar" diye itiraz edilir. Fetih sahibi üç imamýn ve Ýmam Muhammed´in istidlallerini söz götürmez bir þekilde reddetmiþtir.

«Ýadesine hüküm verilirse sahih olur.» Yani bunu caiz gören bir hâkim hüküm verirse demektir ki, bu meselenin ictihad götüren meselelerden olduðunu ifade eder. Bahýr sahibi bu meseleyi zikretmiþse de Fetîh´de ben onu görmedim. Ancak "bu sahihtir. Yalnýz" Ýmam Ahmed´den bir rivâyete göre sahih olmaz. Liân ayrýlýðý gibi bu karý-koca bir yere gelemezler. Fakat bu rivâyet bâtýldýr, aslý yoktur. Bunu Mi´râc´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

METÝN

Ýnnîn ile karýsý ayrýldýktan sonra ikinci nikâha razý olurlarsa bu sahihtir. Bir adam cariyesinin yapýþýk fercini yardýrabilir. Karýsýnýn fercini de yardýrýr. Acaba kadýn buna mecbur edilebilir mi? Zâhire bakýlýrsa evet edilir. Çünkü kadýna vâcib olan teslim iþi bunsuz mümkün deðildir. Nehir.

Ben derim ki: Behensî´nin ifadesine göre bu adam karýsý ile evlenirken kendisinin hür veya sünnî yahut mehir ve nafakaya kâdir olduðunu söyler de aksi çýkarsa yahut damad filan oðlu filandýr der de bulma yahut zinâ dölü çýkarsa kadýn için muhayyerlik vardýr. Bellenmelidir.

ÝZAH

«Karýsýnýn fercini de yardýrýr.» Lâkin bu ibâre nakledilmemiþtir. Nakledilen sadece yapýþýklýk kusurundan dolayý muhayyerlik olmadýðýný ta´lil ederken: "Çünkü yarmak mümkündür." ifadesidir. Bu ise kocanýn buna hakký olduðuna delâlet etmez. Onun içindir ki Bahýr sahibi zikri geçen talili naklettikten sonra: "Lâkin zorla yarýlýr mý yarýlmaz mý bunu bir yerde görmedim." demiþtir.

«Çünkü kadýna vâcib olan teslim iþi ilh...» Burada þöyle denilebilir:

Teslimin vâcib olmasýndan bu meþakkatýn irtikâbý lâzým gelmez. Meþakkatten dolayý namazda kýyam sakýt olmuþtur. Emzikli kadýn kendisinin veya çocuðunun telef olacaðýndan korkarsa oruç sâkýt olur. Bunun benzerleri çoktur. Fakat "Bu kullar tarafýndan isteyeni bulunan bir vâcibtir." diye fark yapýlabilir. T.

«Kadýn için muhayyerlik vardýr.» Yani kefâet (denklik) bulunmadýðý için kadýn muhayyer olur. Buna bazý üstadlarýmýzýn üstadlarý itiraz etmiþ:

"Muhayyerlik asabenin hakkýdýr." demiþtir.

Ben derim ki; Bu söz þârihin kefâet bâbýnýn baþýnda söyledlkierine uygundur. Þârih orada: "Kefâet velinin hakkýdýr, kadýnýn hakký deðildir." demiþdi. Lâkin biz orada yaptýðýmýz tahkîkda kefâetin her ikisinin hakký olduðunu bildirmiþ, Zahîriyye´den þunu nakletmiþtik: "Kocasý kadýna kendi nesebinden baþka bir neseb söyler de aksi çýkar ve küfü olmadýðý anlaþýlýrsa her birine fesh hakký sâbittir. Küf´ü çýkarsa fesh hakký yalnýz kadýnýn olur. Velîlere yoktur. Kadýna haber verdiðinden daha âlâ çýkarsa hîç birinin feshe hakký kalmaz. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre kadýnýn fesh hakký vardýr. Çünkü ihtimal onunla beraber kalmaktan âciz olur. Meselenin tamamý oradadýr. Lâkin bana þimdi zahir olduðuna göre kadýna fesh hakký sâbit olmasý aldatýldýðý içindir, kefâet yok diye deðildir. Þu delil ile ki, kocasý küf´ çýkarsa kadýna fesh hakký sâbit olur. Çünkü kadýný aldatmýþtýr. Velîlere bu hak sâbit olmaz. Zira aldatma onlara olmamýþtýr. Onlarýn hakký kefâettedir. O da mevcuddur. Bu Ýzaha göre bu meselelerde kadýna muhayyerlik sabit olmasýndan kocasýnýn küf´ü çýkmamasý lazým gelmez. Allahu a´lem.

Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:18:05
ÝDDET BÂBI



METÝN


Ýddet lügatta saymak mânâsýna gelir. Kelime uddet þeklinde okunursa bir þeye hazýrlanmak mânâsýný ifade eder. Þer´an sebebi bulunduðu vakit kadýna veya erkeðe lâzým gelen bir bekleyiþtir. Erkeðin beklediði yerler yirmi olup Hýzâne´de bildirilmiþtir. Bunlarýn hepsi: "Bir mâniden dolayý kadýný nikâh etmek mümkün deðilse o mâniyi gidermek lâzým gelir." kaidesine râcidir. Mâni karýsýnýn kýz kardeþini nikâh etmek ve karýsýndan baþka dört kadýnla evlenmek gibi þeylerdir.

ÝZAH

Ýddet vücudda bütün nev´ileriyle ayrýlmaya terettüb ettiði için musannýf onu hepsinden sonraya býrakmýþtýr. Bahýr.

«Þer´an bir bekleyiþtir ilh...» Yani evlenme müddetinin bitmesini bek-lemektir. Bunun hakikatý evlenmeyi ve þer´an lâzým olan zîneti þer´an tâyin edilen bir müddette terk etmektir. Ulema: "Ýddetin rüknü ayrýlýk anýnda sâbit olan birtakým haram hükümleridir." demiþlerdir. Bu izaha göre tarifte: "Beklemenin lüzumudur." demek icab eder ki, rüknünün birtakým haram hükümler olmasý sahih çýksýn. Çünkü bu haram hükümler birtakým lüzumlardýr. Yoksa bekleyiþ onlarý yapmaktýr. Haram olan þeyler AIIah Teâlâ´nýn hükümleridir. Binaenaleyh bekleyiþin kendi olamaz. Tamamý Fetih´dedir.

Ben derim ki: Þârihin "kadýna lâzým gelen´ sözünün yanýnda lüzum kelimesini takdir etmek zayýf düþer. Bekleyiþten evlenmek ve dýþarý çýkmaktan çekinmek gibi bir mânâ kasdetmeye ne mâni vardýr! Haram olan þeylerden murad da bu çekinmeler olur. Þu delil ile kî iddet kadýnla meydana gelen þer´î bir sýfattýr. Binaenaleyh onun rüknü mutlaka kadýnla meydana gelmek lâzýmdýr. Bu izaha göre Sa´diyye hâþiyelerindeki þu Ýfadeye hâcet yoktur: "Ýddetin rüknü haram fiiller olunca onu bekleyiþ diye tarif etmek lazým ile tarif olunur." Bedâyý sahibi iddeti þöyle tarif etmiþtir: "Nikâhýn eserlerinden kalanýn bitmesi için konulmuþ bîr müddettir." Bedâyý sahibi diyor ki: "Þâfiî´ye göre iddet bekleme fiilinin ismidir ki, imtina ve çekinmeden Ýbarettir."

Ben de derim ki; Sýhâh ve diðer lügat kitablarýndan naklen yukarýda geçene muvafýk olan da budur. Fetih sahibinin tahkýký da budur. O: "Ýddet bekleyen kadýn þübhe ile cima edilirse" dediði yerde þunlarý söylemiþtir: "Hakikatý ALLAH Teâlâ´nýn kitabý ifade eder ki. o: "Kadýnlarýn iddeti üç aydýr." buyurmuþtur. Bu hususi müddetin kendisi olup haram fiiller bu müddete teallûk etmiþ; bununla kayýdlanmýþlardýr. Yoksa bu müddetin içinde sâbit olan haram fiiller deðildir. Ýmtina´ýn bulunmasý ve bekleyiþ de deðildir." Kendisine haram fiillerin rükün olmasý müþkül gelmez. Çünkü onu men edebilir. Bundan dolayýdýr ki bazýlarý bu fiilleri iddetin hükmü saymýþlardýr. Her iki tarife göre en zâhir olan da budur.

Nehir sahlbi diyor ki: "Bedâyý´ýn tarifi küçük kýzýn iddetine þamildir. Musannýfýn tarifi bunun hilâfýnadýr. Ulemanýn ekserisi kadýna vâcibtir sözünü kullanmamýþlardýr. Onlar kadýn îddet bekler deyip geçmiþlerdir. Vûcub ancak velîye râcidir. Iddeti bitinceye kadar kadýný kocaya vermez. Þemsü´l-Eimme´nin söylediðine göre iddet mücerred müddetin geçmesidir. Onun kadýn hakkýnda sabit olmasý þeriatýn hitabýný kadýna tevcihine müeddi olmaz. Müsemmasýnýn müddet olmasý velîye kadýný evlendirmemek için hitab bulunmamasýný gerektirmez; dersen ben de derîm ki: Böyle olunca iddet Ýçinde sâbit olan evlenmenin sahih olmamasýdýr. Bir kimseye hitab deðildir. Bilâkis þârih evlenme iþinî yaparsa bunun sahih olmadýðýný vazetmiþtir." Bu Ýfade Fetih´den kýsaltýlmýþtýr. Hâsýlý küçük çocuk hitablý vaz´îye ehildir. Bu da ondandýr. Nitekîm çocuk telef ettiði þeyleri ödemekle de mükelleftir. Bu Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Veya erkeðe ilh...» Fetih sahibi diyor ki: "Karýsýnýn kýz kardeþiyle evlenmenîn haram olmasý iddetten deðil kadýnýn iddeti hükmündendir. Þübhesiz ki onun da iddette olmasýnýn mânâsý budur. Çünkü îddetîn mânâsý evlenmekle vâcib olan bekleyiþtir. O da müddetin geçmesidir. Ýddette bu böyledir. Þu kadar var ki, ýstýlahta îddet ismi erkeðin deðil kadýnýn bekleyiþine mahsustur."

«Erkeðin beklediði yerler yirmi olup» þunlardýr: "Karýsýnýn kýz kardeþini, halasýný, teyzesini, kardeþi kýzýný, kýz kardeþi kýzýný nikâh etmek istediðinde, beþinci kadýný almak istediðinde, hürrenin üzerine cariye ile evlenmek istediðinde, nikâh-ý fâsidde cima edilen kadýnýn kýz kardeþini yahut akid þübhesiyle cima edilenin kýz kardeþini nikâh etmek istediðinde ki, dördüncü kadýnýn nikâhý da böyledir. Yani adamýn üç karýsý var da dördüncüyü nikâh-ý fâsidle veya akid þübhesiyle cima etmiþse cima´da bulunduðu kadýnýn iddeti geçmedikçe dördüncü bir kadýnla evlenemez. Ecnebî birinden iddet bekleyen bir kadýný nikâh için de bekler. Yani kendi boþadýðý kadýnýn ve üç talâkla boþanan kadýnýn hulle yapmadan nikâhý bunun hilâfýnadýr. Satýn alýnan cariye ile istibrâ yapmadan cima´da bulunmak, zinâdan hamile kalan bir kadýnla doðurmadan evlenmek, dar-ý harbde Müslüman olup da Ýslâm memleketine hicret eden harbîyye hamile ise doðurmadan onunla evlenmek isteyen adam iddet bekler. Esir alýnan ka-dýn hayýz görünceye veya küçüklük büyüklük sebebiyle hayýz görmezse bir ay geçinceye kadar cima edilmez, mükâtebenin ya âzâd olunca veya âciz kalýncaya kadar sahibi tarafýndan nikâh ve cima´ý putperest, murted ve mecûsî kadýnýn nikâhý Müslüman oluncaya kadar caiz deðildir." Bu satýrlar izah edilerek Bahýr´dan alýnmýþtýr.

«Beþinci kadýný» sözünden murad ihtimal dört kadýnla evli olup da beþinciyi almak isteyendir. Böylesi dört kadýndan birini boþamadýkça beþinciyi almaktan men edilir ve ihtimal dört karýsýndan birini boþayýp da beþinciyi almak isteyendir. Böylesi boþadýðý kadýnýn iddetibitmedikçe beþinci kadýný almaktan men edilir. Bu meseleden önce geçen beþ meselede de söylenecek söz budur. Hürrenin üzerine cariye ile evlenmek isteyenin hükmü de budur.

«Bir mâniden dolayý» meselâ gerek akid gerek iddet suretiyle olsun baþkasýnýn hakký geçmek, cariyeyi hürrenin üzerine almak dört kadýndan fazla ile evlenmek, haram kadýnlarý bir nikâhda toplamak birer mânidir.

METÝN


Istýlahta iddet; nikâh veya þübhesi ortadan kalktýðý vakit kadýna veya küçük kýzýn velisine lazým gelen bir bekleyiþtir. Zinâda iddet yoktur. Nikâh þübhesi fâsid nikâh ve kocasýndan baþkasýnýn yanýna kapanan kadýn gibidir. "Veya þübhesi" sözüne "veya benzeri" kelimesini ilave etmeli ki, Ümmüveledin iddetine de þamil olsun. Sebeb-i vücubu teslim ve onun yerini tutan ölüm veya halvet-i Sahiha ile kuvvet bulan nikâh akdidir. Binaenaleyh ferci yapýþýk kadýnla halvette bulunmakla iddet lâzým gelmez.

ÝZAH

«Istýlahta» Yani fukahanýn ýstýlahýnda demektir ki, bu yukarýda geçen þer´î mânâdan daha hususidir. Biliyorsun ki iddet ismi erkeðin deðil kadýnýn bekleyiþine tahsis edilmiþtir.

«Küçük kýzýn velîsine» iddet þu mânâya vâcibdir ki, ona bekletecektir. Yani onu iddet bekleyen kadýnlarýn sýfatý ile vasýflandýracaktýr. Çünkü iddet kadýnýn sýfatýdýr, velîsinin sýfatý deðildir. Kadýn boþanýr veya kocasý ölürse velîsinin iddet beklemesi vâcib olur demek doðru deðildir. Yukarýda geçti ki ulema: Kadýn iddet bekler, vücub ancak velîsine aiddir. Onu iddeti bitinceye kadar kocaya vermeyecektir demiþlerdir. Düþün! Deli kadýn küçük kýz gibidir.

«Nikâh ortadan kalktýðý vakit» ifadesine þöyle itiraz olunmuþtur: Talâk-ý ric´îde nikâh ancak iddetin bitmesiyle ortadan kalkar. Binaenaleyh evlâ olan tarif Bedâyý´ýn yukarýda naklettiðimiz tarifidir. Küçük kýzla yapýlan itiraz ondan def edilir. Çünkü onda lüzum zikredilmemiþtir. Ýbn-i Kemâl´in tarifi ondan daha da güzeldir. O þöyle demiþtir: "Ýddet bir müddetin ismidir ki, bu müddet nikâhýn eserlerinden kalaný yok etmek için konulmuþtur. Yahut firâþýn eserlerinden demeli, tâ ki Ümmüveledin iddetine þâmil olsun. T.

«Zinâda iddet yoktur.» Kendisiyle zinâ edilen kadýný hamile bile olsa almak câizdir. Lâkin doðuruncaya kadar cima´dan men edilir. Aksi takdirde istibrâ yapmak mendûb olur. T. Babýn sonunda gelecektir ki, bir kimse baþkasýnýn karýsýyla evlenir de bildiði halde onunla cima´da bulunursa kocasýna o kadýnýn cima´ý haram olmaz. Çünkü yaptýðý zihâdýr.

«Veya þübhesi» ifadesi nikâh üzerine deðil zevali üzerine mâtuftur. Çünkü nikâh üzerine mâtuf olsa iddetin ancak þübhe ortadan kalktýðý vakit vâcib olmasý gerekir. Halbuki öyle deðildir. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Muradý Fetih sahibinin sözünü reddetmektir. Zira o bu kelimenin nikâh üzerine atfedildiðini söylemiþtir.

Ben derim ki: Erkeðin sýfatý olan þübhe sâbýk cima olup kendisinden ayrýlmaz. Zira ayrýlsa onunla had vâcib olur. Evet, onu meydana getirenin ortadan kalkmasý kasdedilirse yahut þübhesini sözünü nikâh üzerine atýf sahih olur. Sebebi aþaðýda gelecektir ki, fâsid nikâhta iddetin baþý hâkim tarafýndan aralarý ayrýldýktan veya birbirlerini terk ettikten sonradýr. Fâsid nikâh olan iddet menþei bununla ortadan kalkar. Þüpheyle cima´da ise cima sona ermesiyle ve hal anlaþýlmakla baþlar.

«Ümmüveledin iddetine de þâmil olsun.» Çünkü onun da hürre gibi firâþý vardýr. Velev ki hürrenin firâþýndan daha zayýf olsun. Âzâd olmakla bu ortadan kalkmýþtýr. Bahýr.

«Nikâh akdidir.» Yani velevki fâsid olsun. Bahýr.

«Teslim» den murad cimadýr.

«Ve onun yerini tutan» cümlesi teslim üzerine atfedilmiþtir. Evlâ olan veya kelimesiyle atfetmektir. Çünkü kuvvet bulmak ikiden biriyle olur. Bu sahih nikâha mahsustur. Nikâh-ý fâsidde ise iddet ancak cimayla vâcib olur. Nitekim mehir bâbýnda geçmiþti. ileride de gelecektir.

Ben derim ki: Teslim yerini tutan þeylerden biri kadýnýn erkek menîsini fercine sokmak istemesidir. Nitekim Bahýr sahibi bunu incelemiþtir. Bâbýn sonundaki fer´î meselelerde de gelecektir.

«Halvet-ý sahiha ile» ifadesi söz götürür. Çünkü mehir bâbýnda geçtiðine göre mezheb halvet-i sahiha veya fâside ile iddetin vâcib olmasýdýr. Kudûrî demiþtir ki: "Fesad oruç gibi þer´î bir mâniden ileri gelirse iddet vâcib olur. Ferc yapýþýklýðý gibi hissî bir mâniden ileri gelirse vâcib olmaz. Þu halde þârihin sözü bu iki kavilden hiç birine uymamýþtýr." H.

Ben derim ki: Onu ikinci kavle yorumlamak mümkündür. Þer´î mâni yokmuþ gibi sayýlýr, onu bozmaz ve onunla iddet sahih olur. Bozan sadece hissî mânidir. Ferci yapýþýk kadýnla yapýlan halvete iddet yoktur demesi bunu gösterir.

METÝN

Ýddetin þartý ayrýlmak, rüknü; onunla sâbit olan evlenmenin ve dýþarý çýkmanýn haram olmasý gibi haram fiiller ve iddet içinde talâkýn sahih olmasýdýr. Hükmü; karýsýnýn kýz kardeþiyle evlenmenin haram olmasýdýr. Nev´ileri; hayýz, aylar ve doðurmaktýr. Nitekim musannýf bunlarý þöyle ifade etmiþtir: Ýddet hayýz gören hürre hakkýnda Müslümanýn nikâhý altýnda olmak þartýyla, velev ki kitabîyye olsun talâk -velev ric´î olsun- veya bütün sebebleriyle fesh için -ki kocasýnýn oðlunun öpmesiyle hâsýl olan ayrýlma da bundandýr. Nehir.- hakikaten veya hükmen cimadan sonra ise tam üç hayýzdýr. Çünkü bir hayýz parçalanmaz. Musannýf þerhde hakikaten veya hükmen sözünü atmýþ, aþaðýda gelen "kadýn cima edilmiþse"sözünün hepsine râci olduðuna kesinlikle hükmetmiþtir.

«Þartý ayrýlmak» Yani nikâh veya nikâh þübhesinin ortadan kalkmasýdýr. Nitekim Fatih´de bildirilmiþtir.

«Rüknü haram fiillerdir.» Yani Fetih´den naklen yukarýda geçtiði gibi birtakým lüzumlardýr. Haram kýlmanýn kendisi deðildir. Yani kadýna lâzým gelen birtakým þeylerdir ki, bunlarý yapmak kadýna haram olur. Onunla sabit olan sözünde mukadder muzaf vardýr. Yani onun sebebiyle þartý bulunduðu vakit sâbit olan demektir. Aksi takdirde bir þeyin kendi kendine» sübutu lâzým gelir. Zira bir þeyin rüknü onun mahiyetidir.

«Evlenmenin» yani kadýna baþkasýyla evlenmenin haram olmasý gibi ki, bu kadýna haramdýr. Erkeðin o kadýnýn kýz kardeþiyle veya ondan baþka dört kadýnla evlenmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu erkeðin üzerine haramdýr. Binaenaleyh iddetten deðil onun hükmünden sayýlýr. Nitekim Fetih´de ifade edilmiþtir.

«Dýþarý çýkmanýn» yani kadýnýn boþandýðý evden dýþarý çýkmasýnýn haram olmasý gibi þeylerdir. Geri kalan haram fiiller yas tutma faslýnda gelecektir.

«Ýddet içinde talâkýn sahih olmasýdýr.» Bunu iddetin rüknü saymanýn bir mânâsý yoktur. O iddetin hükümlerindendir. Nitekim Dürer sahibi bu yoldan yürümüþtür. Þu da var ki bâinden sonraki bâin iddetinde ve üç talâk iddetinde bu tehakkuk etmez. Binaenaleyh onu burada zikretmek bir kalem hatasýdýr. Zâhire bakýlýrsa musannýfýn muradý iddetin hükmü bir takým haram fiillerdir ilh... demektir. Fakat bir kalem hatasý olarak onun rüknü deyivermiþtir. Onunla sâbit olan tâbirini kullanmasý bunu gösterir. Çünkü sâbit olmak rükne deðil hükme münasibtir. Bu haram fiilleri Dürer sahibine ve baþkalarýna uyarak hüküm saymak rükün saymaktan daha zâhirdir.

«Hükmü karýsýnýn kýz kardeþiyle ilh...» Yani hükümlerinden biri budur. Kýz kardeþten murad kadýnýn bütün zîrahm-ý mahrem akrabalarýdýr, Erkeðin müddet beklediði meselelerden bir çoðu da iddetin hükümlerindendir. Bunlardan biri de bildiðin gibi iddet içinde talâkýn sahih olmasýdýr.

«Velev kitabiyye olsun» üç tam hayýzdýr. Çünkü kitabîyye de Müslüman kadýn gibidir. Hürresi hürre gibi cariyesi de Müslüman cariyesi gibidir. Bahýr. Musannýf bu sözle zimmîyyenin zimmî nikâhýnda bulunmasýndan ve iddete inanmamasýndan ihtiraz etmiþtir. Nitekim bâbýn sonunda metinde gelecektir

«Talâk veya fesh için...» Velî bâbýnda manzum olarak hangi nikâh ayrýlmalarýnýn fesh, hangilerinin talâk sayýldýðý geçmiþdi.

«Bütün sebebleriyle» ifadesinden murad bulûð ve âzâdlýk muhayyerliði ile nikâhýn feshedilmesi, kefâet bulunmamasý ile, karý-kocadan birinin diðerine mâlik olmasýyla, bazý suretlerde dinden dönmekle, nikâh fâsidden ayrýlmakla ve þübheyle cima´dan ayrýlmaklanikâhýn feshedilmesidir. Lakin sonuncusu fesh deðildir. Bu mutlak söze memleketlerinin birbirine zýd olmasýyla, esir edilen kadýnýn nikâhýnýn feshi ve Müslüman yahut zýmmî olarak Ýslâm diyarýna hicret eden kadýnýn nikâhýnýn feshi ile itiraz olunur. Zira hamile kalmadýkça bunlardan birine iddet yoktur. Nitekim musannýf babýn sonunda söyleyecektir. Þürunbulâliyye sahibi karý-kocanýn birbirlerine mâlik olmalarý sözünü: "Kadýn kocasýna mâlik olursa" diye kayýdlamýþ, bundan kocasý karýsýna mâlik olursa suretini çýkarmak istemiþtir. Lâkin Zeylaî yas tutma faslýnda ve neseb bahsinde buna muhâlif beyanda bulunmuþtur. Muhammed Ebussûud ikisinin arasýný bularak: "Kocasý karýsýna mâlik olursa kadýn onun için iddet beklemez, baþkasý için olursa bekler. Bir de kadýn kocasýna mâlik olur da onu âzâd ederek evlenirlerse, ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre bu kadýna yine iddet yoktur." demiþtir.

Ben derim ki: Bahýr´da þu ifade vardýr: "Bir kimse cimadan sonra karýsýný satýn alýrsa kadýna bu adamdan iddet yoktur. Baþkasý için iddet bekler. Ama kadýn iki hayiz görmedikçe onu baþka kocaya veremez. Bundan dolayýdýr ki, kadýný bu iddetin içinde sahibi boþasa talâk vâki olmaz. Çünkü kadýn baþkasý için îddet beklemektedir. Onun için kadýn ona milk-i yeminle helâl olur." Tamamý oradadýr.

«Öpmesiyle hâsýl olan ayrýlma da bundandýr ilh...» ifadesi Ýbn-i Kemâl´in sözünü red içindir. O: "Talâk için yahut fesh veya ref için" diyerek ref kelimesini ziyade etmiþ ve þunlarý söylemiþtir: "Bilmiþ ol ki nikâh tamam olduktan sonra bize göre feshi taþýmaz. Ýmdi nikâh tamam olmazdan önce bulûð veya âzâd muhayyerliði yahut kefâet bulunmamak gibi talâksýz her ayrýlýk feshtir. Tamam olduktan sonra ise karý-kocadan birinin diðerine mâlik olmasý yahut kocasýnýn oðlunun öpmesi gîbi sebeblerle ayrýlmalar ref´dir. (Nikâhýn hükmünü kaldýrmaktýr.) Bu fenden nasibi olan bir kimse için bu açýktýr. "Nehir sahibi diyor ki:" Bu taksimi mu´temed ulemanýn yaptýðýný görmedik. Söz sahiblerinin söylediði þudur: Taksim ikilidir ve öpmek suretiyle ayrýlmak evvelce orz ettiðimiz gibi feshten sayýlýr."

«Veya hükmen» sözünden murad halvettir. Velev ki fâsid olsun. Nitekim geçmiþti ve gelecektir.

«Hepsi râci olduðuna» yani gerek hayýzla, gerek aylarla iddet bekleyenlerin hepsine râci olduðuna kesinlikle hükmetmiþtir. Bunun mutlaka hükmen cima´a þâmil olduðunu iddia etmek gerekir ki, "veya hükmen" sözüne hâcet kalmasýn.

TENBÝH: -Kadýnýn kaný kesilir de ilâç sürer ve hayýz günlerinde sarý renkte akýntý görürse ulemadan bazýlarý bununla iddetin bittiðini söylemiþlerdir. Nitekim hayýz bâbýnda Sirâç´tan naklen arz etmiþtik.

«Çünkü bir hayýz parçalanmaz.» sözü üç tam hayzýn illetidir. Hatta kadýn hayýz esnasýndaboþanýrsa o hayzý dördüncü hayzýn bir kýsmýyla tamamlamasý icab ederdi. Lâkin parçalanmayý kabul etmeyince tamamýný nazar-ý itibara ´ alýrýz. Nitekim usül kitablarýnda beyan edilmiþtir. Dürer. Lâkin metinde gelecektir ki, boþandýðý hayýz sayýlmaz. Bunun muktezasý iddetin ondan sonraki hayýzdan baþlamasýdýr. Parçalanmamaya münasib olan da budur. Tâ ki üç hayýz tam olsun.

METÝN

Birinci hayýz rahimin boþ olduðunu anlamak içindir. Ýkincisi nikâh haram olmak için, üçüncüsü de hürriyetin fazileti içindir. Sahibi ölen veya kendisini âzad eden Ümmüveledin iddeti de böyledir. Çünkü hamile olmadýkça veya hayýzdan kesilmedikçe yahut o kimseye haram olmadýkça Ümmüveledin de hürre gibi firâþý vardýr. Sahibi ile kocasý ölürler de hangisi önce öldüðü bilinmezse dört ay on gün yahut iki müddetin uzununu iddet bekler. Bahýr. Kocasýnýn öldüðü gün hür olup olmadýðý tehakkuk etmediði için ona mirâsçý olamaz. Cariye ve müdebbereye cima etmekle iddet yoktur. Zira bunlarla firâþ yoktur. Cevhere.

ÝZAH

«Birinci hayýz ilh...» Sözü üç olmasýnýn hikmetini beyandýr. Halbuki iddetin meþru olmasý rahimin boþ olduðunu anlamak içindir. Bu ise bir hayýzla anlaþýlýr. Onun için þârih ikinci hayzýn hikmetini beyanla hürmet ve itibarýný göstermek için olduðunu bildirmiþtir. Yani nikâhýn eseri gerek hürrede gerekse cariyede bir hayýzla sona ermez. Hürrede üçüncü bir hayzýn ziyade edilmesi ise onun faziletinden dolayýdýr.

«Ümmüveledin iddeti de böyledir.» Yani hayýz görenlerdense iddetin tam üç hayýz olmasý hususunda hürre gibidir. Dürer ve diðer kitablar.

«Çünkü hamile olmadýkça...» þayet hamile ise iddeti doðurmakla biter. Bahýr. Hayýzdan kesilmiþse iddeti üç aydýr. Bahýr. 0 kimseye haram ise iddet lâzým gelmez. Çünkü fýrâþý kalmamýþtýr. Kuhistânî. 0 kimseye haram olmasýnýn sebebleri üçtür: Baþkasýna nikâhlanmak, baþkasýnýn iddetini beklemek ve efendisinin oðlunun öpmesidir. Binaenaleyh efendisinin ölmesiyle veya oðlu öptükten sonra âzâd etmesiyle bu kadýna iddet yoktur. Nitekim Hâniyye´de beyan edilmiþtir. Bahýr.

«Ümmüvledin de firâþý vardýr.» Yani bu firâþ ortadan kalkmakla Iddet vâcib olmuþtur. Binaenaleyh nikâh iddetine benzer. Bizim burada imamýmýz Hz. Ömer (R.A.) dýr. Çünkü o; "Ümmüveledin iddeti üç hayýzdýr." demiþtir. Hidâye´de de böyledir. Bir de Ümmüveledin firâþý vardýr. Efendisi susmakla doðurduðu çocuðun nesebi ondan sâbit olur. Ancak hürrenin firaþýndan daha zayýftýr. Onun için mücerred çocuk benden deðildir demekle nesebi nefyedilmiþ olur, liana hâcet kalmaz. Derler ki Þemsü´l-eimme hapisten çýkarýldýktan sonra zamanýn sultaný Ümmüveledlerini hür olan hizmetçilerine nikâhlamýþ. Ulema bunu hoþgörmüþler. Fakat Þemsü´l-eimme: "Her hizmetçinin bir hür karýsý var. Bu hürre üzerine cariyeyi almaktýr." diyerek yapýlan iþin hata olduðunu söylemiþ. Bunun üzerine sultan: "Ben onlarý azâd eder ve akdi tazelerim." demiþ. Ulema bu sözü beðenmiþler. Fakat Þemsü´l-eimme bunun da hata olduðunu söyleyerek:

"Azad edildikten sonra bu kadýnlara iddet lâzýmdýr." demiþ. Hatta hapsine sebeb budur derler. Hapsolunmasýný hâkim teþvik etmiþ, talebesi derse gelmekten vazgeçmedikleri için Þemsü´l-eimme´ye kitablarýný vermemiþler, o da Mebsût´u talebesine ezberden yazdýrmýþ.

«Sahibi ile kocasý ölürler de ilh...» Yani sahibi onu âzâd ettikten sonra ölürlerse demek istiyor. Bilmelisin ki bu meselenin üç veçhi vardýr.

Birincisi: Sahibi ile kocasýnýn ölümleri arasýnda iki ay beþ günden az olduðu bilinirse bu cariyenin dört ay on gün iddet beklemesi icab eder. Çünkü sahibi evvel öldüyse kocasý o hürre olduktan sonra ölmüþ demektir. Sahibinin ölümüyle bir þey lâzým gelmez. Vefat iddeti olan dört ay on günü bekler. Evvela kocasý ölmüþse kadýn cariyedir, iki ay beþ gün beklemesi lâzým gelir. Sahibinin ölmesiyle ona bir þey lâzým gelmez. Çünkü kocasýnýn iddetini beklemektedir. Demek ki bir hale göre dört ay on gün, bir hale göre bunun yarýsýný beklemek lâzým geliyor. Onun için ihtiyatan fazla olaný beklemesi lâzým gelir. Ýkinci ihtimale göre iddeti intikal etmez. Çünkü ölümde iddetin intikal etmediðini söylemiþtik.

Ýkincisi: Sahibiyle kocasýnýn ölümleri arasýnda iki ay beþ gün veya daha fazla olduðu bilinir. Bu takdirde dört ay on gün bekler. Bu müddette ihtiyatan üç hayýz da bulunmalýdýr. Çünkü ilk ölen sahibi ise cariyenin iddet beklemesi lâzým gelmez. Zira nikâhlýdýr. Kocasý öldükten sonra dört ay on gün beklemesi gerekir. Çünkü hürredir. Ýlk ölen kocasý ise iki ay beþ gün beklemesi lâzým gelir. Ondan olan iddeti de bitmiþtir. Çünkü ikisinin ölümü arasýnda bu müddet veya daha fazlasý tasavvur olunmuþtur. Ondan sonra sahibinin ölmesi ile cariyeye üç hayýz beklemek vâcib olur. Binaenaleyh ihtiyatan bunlarýn ikisi bir araya getirilir.

Üçüncüsü: Kocasý ile efendisinin ölümleri arasýnda ne kadar vakit geçtiði ve hangisinin evvel öldüðü bilinmez. Bu takdirde Ýmam´ý Azam´a göre meselenin cevabý birincisi gibidir. Ýmameyn´e göre ise ikincisi gibidir. Mi´râc ve diðer kitablarda böyle denilmiþtir. Bahýr. Üçüncünün izahý Bahýr´dan naklen Halebi´de zikredilmiþtir. Ona müracaat edebilirsin. Þârihin sözünde bu üç veche iþaret vardýr. Birinci ile üçüncüye "Dört ay on gün iddet bekler." diyerek iþaret etmiþ, üçüncüye de "Yahut iki müddetin uzun olanýyla" ifadesiyle iþarette bulunmuþtur.

«Cariye ve müdebbereye cima etmekle iddet yoktur.» Yani sahibleri ölür veya kendilerini âzâd ederse bil ittifak iddet beklemezler. Bahýr. Musannýf: "Ümmüvled de böyledir." sözüyle bundan ihtiraz etmiþtir.

METÝN

Kezâ þübheyle cima edilen meselâ kocasýndan baþkasýnýn yanýna zifaf olunan yahut muvakkat nikâh gibi fâsid nikâhla cima olunan kadýnýn hükmü de ölüm ve ayrýlmada böyledir. Ýki surete birden teallûk eder. Hürre olsun ümmüveled olsun dokuz yaþýna varmayan küçük kýz yahut hayýz dan kesilme çaðýna varan yaþlý kadýn veya yaþça bulûða ermiþ ve hayzýný görmemiþ kadýn hakkýnda iddet ay baþýnda ise hilâl hesabýyla üç aydýr. Deðilse günlerledir. Bahýr ve diðer kitablar. Hayzýný görmemiþ kaydýyla temizlik müddeti uzayan genç kadýn hariç kalmýþtýr. Meselâ hayzýný görür de sonra temizlik müddeti uzar gider. Böylesi hayýzdan kesilme çaðýna varýncaya kadar hayýzla iddet bekler. Cevhere ve diðer kitablar. Vehbâniyye þerhinde bunun iddeti dokuz ayda biter denilmesi garip olup bütün rivâyetlere muhâliftir. Onunla fetva verilmez. Nasýl verilsin ki Hulasa´nýn nikâh bahsinde þöyle denilmektedir: "Bir Hanefiye filan meselede Ýmam þâflî´nin mezhebi nedir denilse, Ebû Hanife þöyle demiþtir þeklinde cevap vermesi icab eder.

Evet, Mâlikî bir hâkim bununla hüküm verirse geçerli olur. Nitekim Bahýr ve Nehir´de bildirilmiþtir. Bunu üstadýmýz Hayreddin-ý Remlî tenkidden salim bir þekilde nazma çekerek þöyle demiþtir: "Temizlik müddeti uzun süren kadýn için Mâlikî bir hâkim dokuz ay iddet takdir ederse yeter. Ondan sonra bozmaya yol yoktur. Böyle denilir. Tenkid ve itiraz yapýlmaz." Hayzý uzayan kadýna gelince: Fethü´l-Kadir´in hayýz bâbýnda beyan edildiði gibi müftâbih kavil onun temizlik müddetini iki ayla takdir etmektir. Böylece altý ay temizlik müddeti, ihtiyat´ûn bir ay da üç hayýz müddeti olmuþ olur.

ÝZAH

«Kezâ þübheyle cima edilen yani gerek þübheyle cima edilenin, gerekse fâsid nikâhla cima edilenin iddetleri üç hayýzdýr. Musannýf bu meseleyi bir daha tekrarlayacaktýr. Biz de onun üzerinde o zaman söz edeceðiz.

LATÝFE:
-Mebsût´ta hikâye edildiðine göre bir adam iki oðluna iki kýz nikâhlamýþ. Ama kadýnlar yanlýþlýkla bir kardeþin karýsýný öteki kardeþin yanýna zifaf etmiþler. Ulemaya soruldukta: Gelinler zifaf edildikleri þahýslarýn yanýndan alýnarak iddet beklerler ve sonra kocalarýna verilirler, þeklinde cevap vermiþler. Ebû Hanife (R.A.) ise: "Her biri cima´da bulunduðu gelinden razý ise karýsýný boþar, cima ettiði ile nikâhlanýr ve derhal onunla zifaf olur. Çünkü iddetin sahibi odur." demiþ. Bunun üzerine damadlar onun dediðini yapmýþ, ulema da onun cevabýna dönmüþler.

«Ölüm ve ayrýlmada böyledir.» Ölüm iddeti vâcib olmamasý þundandýr: Ölüm iddeti ancak ölünceye kadar beraber yaþadýðý kocasýna üzüldüðünü göstermek için vâcib olmuþtur. Burada ise karý-kocalýk yoktur. Bahýr.

«Ýki surete birden teallûk eder» Yani ölüm ve ayrýlmada ifadesi hem þübhe ile cima hem de nikâh-ý fâsid suretlerine baðlýdýr.

«Hürre olsun ümmüveled olsun.» Musannýf burada iddet nev´ilerinin ikincisine baþlýyor ki, o da aylarla iddet beklemektir. Aylarla beklemek hususunda hürre ile ümmüveled arasýnda fark yoktur. Görülecektir ki, bunlarýn her ikisi üç ay iddet beklerler. Yalnýz bu sahibi ölen veya kendisini âzâd eden ümmüveled hakkýndadýr. Þayet nikâhlý olursa onun iddeti gerek ölümde gerekse talâkda hayýz görsün görmesin hürre iddetinin yarýsýdýr. Nitekim gelecektir. Sonra ümmüveled ancak büyük olur. Musannýfýn "küçük kýz için" sözü hürreye mahsustur. "Yaþlý kadýn" tâbiri her ikisine þâmildir. Nitekim âþikârdýr.

«Dokuz yaþýna varmayan...» Bazýlarý: Yedi yaþýna varmayan küçük kýz demiþlerdir. Fetih´de birinci kavlin esah olduðu bildirilmiþtir. Bu bir kýzýn bulûða erebileceði en az yaþý beyandýr. Þârihin bununla kayýdlamasý Fetih, Bahýr ve Nehir´e uyarak olmuþtur. Bundan dokuz yaþýný geçip de yaþla bulûða ermeyen kýzýn hükmü anlaþýlmamaktadýr. Böylesine mürâhika derler. Fetih´de zikredildiðine göre onun iddeti dahi üç aydýr. Þârih küçük kýz sözünü mutlak býrakarak yaþça bâlið olmayan diye tefsir etse mürâhikaya ve daha küçük yaþta olana þâmil olurdu. Ama þöyle denilebilir: Onun muradý kasden mürâhikayý çýkarmaktýr. Çünkü Bahýr sahibi: "Ýmam Fazlý´dan rivâyet edildiðine göre küçük kýz mürâhik ise iddeti ayarla geçmez. O cima´dan gebe kalýp kalmadýðý anlaþýlýncaya kadar durulur. Gebe kaldýðý anlaþýlýrsa doðurmakla iddeti biter. Aksi takdirde iddetini aylarla bekler. Fetih sahibi diyor ki: "Durulup beklendiði zaman onun iddetinden sayýlýr. Çünkü bu onun hali anlaþýlsýn diye idi. Gebelik zuhur etmeyince iddetinden sayýlýr." demiþtir.

Ben derim ki: Yani gebe olmadýðý anlaþýlýnca geçen üç ayla iddetinin bittiðine hükmolunur. Ondan sonraki bekleme hükümsüz kalýr. Hatta o zaman evlenirse akdi sahih olur. Fethü´l-Kadir´in nafakalar bahsînde þu fer´î mesele vardýr: "Hulâsa´da beyan edildiðine göre küçük kýzýn iddeti üç aydýr. Meðerki mürâhika olsun. Bu takdirde rahminin boþ olduðu anlaþýlmadýkça ona nafaka verir. Muhît´ta böyle denilmiþtir. Yani hilâf zikredilmeksizin beyan edilmiþtir ki güzeldir." Fetih´in sözü burada sona erer. Lâkîn bu fetvayý ihtiyaten akidden önce vermek gerekir. Yani beklemeden akdi yapmamalý. Fakat ulema gebeliðin anlaþýlacaðý bekleme müddetinîn ne kadar olacaðýný söylememiþlerdir. Hâmidiyye´de Bezzâziye´nin satýþlar bahsinden naklen bildirildiðine göre bir rivayette carîyeyi satýn aldýktan dört ay on gün geçmiþse o kimsenin gebelik dâvâsý tasdîk edilir. Daha az geçmiþse tasdik edilmez. Diðer bir rivâyette iki ay beþ gün geçmiçse tasdik edilîr. Halk bununla amel ederler. Hâmîdiyye sahibi bu son söze göre hareket etmiþtir, ama söz götürür. Çünkü bizim meselemizde murad üç ay geçtikten sonra durup beklemekdi. Binaenaleyh birinci rivâyetleamel evlâdýr. Dört ay on gün geçer de gebelik zuhur etmezse, anlaþýlýr ki üç ay geçmekte îddet bitmîþtir.

«Hayýzdan kesilme çaðý» nýn takdiri metinde gelecektir. Bu hususta sözün tamamý da orada görülecektîr.

«Yaþca bulûða ermîþse» yani on beþ yaþýna varmýþsa demektir. Bunu Nihâye´den naklen Tahtâvî söylemiþtîr. Bu müddetten önce menîsi gelmek suretiyle bulûða eren de bunun gibidir.

«Hayzýný görmemiþ» sözü hiç hayýz görmeyene ve hayzýný görüp de müddeti tamam olmadan kesilene þamildir. Bahýr´da Tatarhânîyye´den naklen þöyle denîlmîþtir: "Kýz bülûða ererek bîr gün kan görür de sonra kesilir ve aradan bir sene geçerse bundan sonra kocasý onu boþadýðýnda aylarla iddet bekler." Sârihin Bahýr´dan naklen zikredeceðîne göre otuz yaþýna varýr da hâlâ hayýz görmezse hayýzdan kesildiðîne hükmolunur. Beyaný ileride gelecektir.

«Deðilse günlerledir.» Muhît´ta þöyle denilmiþtir: "Talâk ve ölüm iddetî ay baþýna rastlarsa aylar hilâl itibariyle sayýlýr. Velev kî sayýca noksan olsun. Ayýn ortasýna rastlarsa aylar hilâl itibarîyle sayýlýr. Velev ki sayýca noksan olsun. Ayýn ortasýna rastlarsa imamý Azam´a göre günlerle itibar edilir ve talâkda doksan gün, ölümde yüz otuz gün iddet bekler. Ýmameyn´e göre ise birincinin noksanýný sonuncudan tamamlar. Ýkisinin arasýný hilâl hesabýyla Ýtibar eder. Ýlâ ve fülanla konuþmayacaðým diye yemin müddeti dört aydýr. Ýcare müddeti ayýn ortasýnda ise bir senedir. Ay içinde doðan bir kimsenin yaþý ile ay Ýçinde oruca baþlayan kimsenin oruç keffâreti bu hilâfa göredir." Müctebâ´dan naklen arzetmiþtik ki, innînin te´cili ay ortasýnda ise bil ittifak günlerle mu´teberdir. Bahýr. Bahýr sahibi bundan sonra þöyle demiþtir: "Suðra´da beyan edildiðine göre iddetin günlerle itibar edilmesi bil ittifaktýr. Hilâf yalnýz icarededir. Kuhistânî bunu müþkil görmüþ, Muhît. Hâniyye, Mebsût ve diðer kitablarda birincinin zikredildiðini söylemiþtir."

«Hayzýný görür de» meselâ üç gün hayýz görür de sonra temizlik müddeti uzarsa demek istiyor ki, bu bir sene veya daha fazla olabilir. Bahýr.

«Dokuz ayda biter.» Bunun altý ayý hayýzdan kesilme müddeti, üç ayý da iddet içindir, denilmiþtir. Üstadlarýmýzýn üstadý Sâihânî´nin el yazýsýyla gördüm ki, Mâlikîlerce mu´temed olan kavle göre iddet bitmek için mutlaka tam bir sene lâzýmdýr. Bunun dokuz ayý hayýzdan kesilme müddetî için, üç ayý da iddetin bitmesi içindir.

Ben derim ki: Onun için Mecma´da sene tâbiri kullanýlmýþtýr.

«Onunla fetva verilmez.» Ýtiraz bu kavil Mâlik´indir diye yapýlmaktadýr. Taklid telfik yapýlmamak þartýyla câizdîr. Nitekim Hasan-ý Þürunbulâlî bunu bir risalede beyan etmiþtir. Hatta telfikle bile câizdir. Nitekîm Molla Ýbn-i Ferruh bunu bir risalede beyan etmiþtîr.

«Ben derim ki: Ýbn-i Ferruh´un sözünü Seyyidî Abdülgânî hususi bir risalede reddetmiþtir. Taklid þartýný haiz oldukta câizse de kendisi amel etmek icindir. Baþkasýna fetva veren için câîz deðildîr. Binaenaleyh kendi mezhebinde tercih edilmeyen bir kavilde fetva verilemez. Çünkü þarih Resmü´l-Müftî´de þöyle demiþdi: "Þeyh Kâsým´ýn sahîh kabul ettiði kavil hakkýnda söylediklerinin hâsýlý þudur: Müftü iIe hâkim arasýnda fark yoktur. Þu kadar var ki müftü bir hükmü haber verir. Hâkim îse o hükmü ilzam eder. Terkedilmiþ bir kaville hüküm ve fetva vermek cehalettir, icma´a karþý gelmektir. Müleffak (karma) hüküm bil ittifak bâtýldýr. Amel ettikten sonra taklidden dönmek de bil ittifak bâtýldýr IIh..." Bunun üzerine biz de orada söz etmiþtik.

«Ebû Hanife þöyle demiþtir, þeklinde ilh.,.» Bu ifade bazý usulü fýkýh ulemasýnýn: "Daha iyisi varken terk edilen kavil taklid câiz deðildir." sözüne mebnîdir. Yine bu söze binaen: "Bîr kimsenin mezhebinî doðru ama hataya Ýhtimalli olduðuna, baþkasýnýn mezhebinin hata fakat doðruya ihtimalli olduðuna itikad etmesi vâcibdir. Bir hüküm sorulursa ona ancak kendince doðru olan cevabý verir. Baþkasýnýn mezhebiyle cevap vermesi câiz olmaz." demiþlerdir. Biz kitabýn baþýnda bu husustaki sözün tamamýný arz etmiþtik.

«Mâliki bir hâkim bununla hüküm verirse geçerli olur.» Çünkü ictihad götüren bir yerdir. Bütün bunlar Bezzaziye´nin ifadesine reddiyedir. Allâme diyor ki: "Bizim zamanýmýzda fetva Mâlik´in kavline, bir de Câmiu´l-Fûsuleyn´in ifadesine göredir. Orada: "Kadýnýn dokuz ay geçtikten sonra iddetinin bittiðine bir hâkim hükmederse geçerli olur." denilmektedir. Çünkü mu´temed kavle göre hâkim kendi mezhebinden baþkasýyla hüküm veremez. Bahusus zamanýmýzýn hâkimleri bunu yapamazlar.

«Ondan sonra bozmaya yol yoktur.» Yani Mâlikî hâkimin bu mikdarla hüküm vermesinden sonra Hanefî bir hâkim onun hükmünü bozamaz. Çünkü bu ictihad götürür bir fasýldýr. Onun hükmü hilâfý kaldýrýr. H. Bazý nüshalarda Mâlikî hâkim ikrar olunur denilmiþtir. Lâkin biliyorsun ki Mâlikîlerce mu´temed olan kavîl müddetin bir seneyle takdiridir. Bunu Bahýr sahibi dahi Mâlik´e nisbet eden Mecma´dan nakletmiþtir.

«Böyle denilir.» Yani tenkid ve itirazdan hali olan bu söz gibi söylemek gerekir. Bazýlarýnýn dediði gibi: "Bununla zarurette fetva verilir." dememelidir. H.

Ben derim ki: Lâkin bu söz Mâlikî bir hâkimin hüküm vermesi veya hakem kýlýnmasý mümkün olan yerde zâhirdir. Fakat hüküm verecek Mâlikî bulunmayan yerlerde zaruret tahakkuk etmiþtir. Bezzâziye ile Câmîu´l-Fûsuleyn´den yukarýda nakledilenin vechi de buydu. Binaenaleyh Nehir sahibinin: "Hüküm verecek bir Mâlikînin huzurunda dâvâ imkâný varken bizim itikadýmýzca onun mezhebi hatadýr amma doðruya ihtimali vardýr, diye fetva vermeyebir sebeb yoktur." sözü vârid deðildir. Onun içîndir ki Zâhidî: "Bazý ulemamýz zaruretten dolayý bu meselede Ýmam Mâlik´in kavliyle fetva verirlerdi." demiþtir. Sonra gördüm ki, benim bahsettîðimi aynen Miskîn hâþiyecisi Hamevî´den naklen zikretmiþtir. Bu meselenin bîr eþi kaybolan kimsenin karýsý bahsinde gelecektir. Orada þöyle denilmiþtir: "îmam Mâlik´in kavliyle fetva verilir ve kadýn dört sene geçtikten sonra vefat iddeti bekler denilir.

"Hayzý uzayan kadýna gelince..." Evlâ olan burada kan görmesi yahut istihazasý uzun süren demekdi. Bundan murad âdetini unutan mütehayyire (þaþýrmýþ kadýn) dýr. Fakat kaný devam eder de kadýn âdetini bilirse âdetine döner. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir.

"Müftâbih kavil ilh..." Ýfadesinin hâsýlý þudur: Bu kadýnýn iddeti yedi ayla biter. Üç ayla biteceðini söyleyenler de olmuþtur.

METÝN


Bunlarýn hepsinde kadýnýn cima edilmiþ olmasý þarttýr. Velev ki halvet gibi hükmen olsun. Velev ki halveti fâside olsun. Nitekim geçmiþti. Erkek memede bile olsa iddet vâcibdir, mehir vâcib olmaz. Kýnye. Ölüm için iddet ay baþýnda ise sahih nikâhýn ölünceye kadar devamý þartýyla mutlak surette dört ay on gündür. Yani cima edilsin edilmesin, velev kadýn küçük yahut kitabîyye olsun fark etmez. Yeter ki köle bile olsa bir Müslümanýn nikâhýnda bulunsun. Bundan yalnýz hamile hariç kalýr. Ben derim ki: Musannýfýn sözü emzikli kadýn gibi temizlik müddeti uzayana da þamildir. Bu fetva vakasýdýr. Ama þimdiye kadýn onu bir yerde görmedim. Sen araþtýr.

ÝZAH

"Bunlarýn hepsinde" Yani yukarýda geçen bütün hayýzla iddet ve aylarla iddet meselelerinde cima edilmiþ olmak kaydý þarttýr.

"Velev ki "halvet-i fâside olsun." Sözü mutlaktýr. Binaenaleyh halvetin fesadý hissî veya þer´î bir mâniden ileri gelme hallerine þâmildir. Hak olan budur.

"Nitekim geçmiþti." Yani mehir bâbýnda geçmiþti. Bu bâbta geçmemiþtir. Zira bu bâbta geçen halvetin sahih kaydýyla kayýdlanmasýdýr. T.

"Erkek memede bile olsa ilh..." Sözünde müsamaha vardýr. Çünkü sözümüz cima edilen kadýn hakkýndadýr. Meme emen çocuktan karýsý ile cima tesavvur edilemez. Onun için evlâ olan: "Velev ki mürâhik olmasýn." demekti. Kýnye´nin ibâresi: "Sabi-i mürâhik olan kocasýnýn cima etmesiyle iddet vâcib olur." þeklindedir. Cürcânî´nin Âhâd´ýnda: "Ebû Hanife´yle Ebû Yusuf´un kavline göre mehir ve iddet sahibinin cima´ýyla vâcib olurlar. Ýmam Muhammed´in kavline göre ise iddet vâcib olur, mehir vâcib olmaz." denilmektedir. Cürcânî bundan sonra þunlarý söylemiþtir: "îmamlar arasýnda hilâf yoktur. Çünkü Þeyhayn gebe býrakmasý tesavvur olunan mürâhik hakkýnda, Ýmam Muhammed ise tesavvur olunmayan hakkýnda cevapvermiþlerdir. Çünkü Ýmam Muhammed onu çocuðun parmaðýnýn hükmünde zikretmiþtir." Bahýr´da bundan önce bildirildiðine göre ulema çocuðun halveti fâsid olduðunu, fakat çocuðun halvetine de þamil olan halvet-i fâside ile iddet lâzým geldiðini, nikâh-ý fâsid ile cima ederse iddet vâcib olacaðýný açýklamýþlardýr. Sahihi ile vâcib olmasý Ise evleviyette kalýr. Bundan sonra Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Hâsýlý sahih ve fâsid nikâhlarda, þübheyle cimada, ölümde, talâkda ve ayrýlmada, çocuk doðurmada sabi bulûða ermiþ gibidir. Nitekim gizli deðildir. Bellenmelidir." Sabinin karýsý ermiþ gibidir. Nitekim gizli deðildir. Bellenmelidir." Sabinin karýsý çocuk doðurursa iddetinin ne olacaðý meselesi az ileride gelecektir. Cima´dan sonra iddet beklemesini icab eden talâkýn sureti kocasý zimmî olup karýsýnýn Müslümanlýðý kabul etmesi, velîsinin de çocuðun Müslüman olmasýna karþý gelmesidir. Yahut küçük olduðu halde kadýnla halvette bulunmasý ve kadýný büyüdükten sonra boþamasýdýr. Ayýrmanýn sureti de kadýna fâsid akidle cimada bulunmasýdýr.

"Ölüm için îddet..." Bundan murad hür kadýnýn kocasýnýn ölmesidir. Cariyenin hükmü biraz sonra gelecektir.

"Sahih nikâhýn ölünceye kadar devamý þartýyla..." Çünkü fâsid nikâhda iddet gerek ölüm gerek baþkasý için olsun üç hayýzdýr. Nitekim yukarýda geçti. Bahýr sahibi diyor ki: "Onun için demiþtik ki, mükâteb karýsýný satýn alýr da sonra ödeyerek ölürse vefat iddeti vâcib olmaz. Onunla cima´da bulunmadýysa hiç iddet lâzým deðildir. Bulundu da kadýn ondan doðurduysa iki hayýz iddet bekler. Çünkü ölümden önce nikâh fâsid olmuþtur. Ödeyecek mal býrakmazsa kadýn vefat iddeti olarak iki ay beþ gün bekler. Çünkü karý koca ikisi de sahiblerinin memlûkudur. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiþtir."

"Dört ay on gündür." Tabii ki geceleri ile beraberdir. Nitekim Müctebâ´da açýklanmýþtýr. Gurarü´l-Ezkâr´da: "Yani beþinci aydan günleriyle beraber on gecedir. Evzâî´den nakledildiðine göre burada on gece mukadderdir." Kadýn onuncu gün evlenebilir.

Biz deriz ki: "Günlerle gecelerin hepsinin lafzan veya takdiren cem sîgasýyla zikredilmesi istikranýn hizasýna geleni dahil olmasýný gerektirir." denilmiþtir. Bunun bir misli de Fetih´dedir. Evzâî´den nakli geçen ifadeyî Hâniyye sahibi Ýbnü´I-Fadl´a nisbet etmiþ ve: "Bu daha ihtiyattýr. Çünkü bir gece fazlalýðý vardýr." demiþtir. Yani fecir doðmazdan önce ölse onuncu günden sonra mutlaka bir gecenin geçmesi lâzýmdýr demek istemiþtir. Umumun sözüne göre ise güneþin batmasýyla biter. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Ama söz götürür. Bilâkis umumun sözüne müsavîdir. Biliyorsun ki takdir on gün on geceyledir. Güneþ battýktan sonra öldüðü farzedilirse umumun kavlinden azalýr bile. Binaenaleyh ihtiyat Evzâî´nin deðil umumun kavlindedir.

"Velev kadýn küçük" Diyeceðine evlâ olan "velev ki büyük olsun" demekdi. Çünkü muradölüm iddetinin dört ay on gün olmasýdýr. Velev ki kadýn hayýz görenlerden olsun. Aylarla hesap edilenlerden olursa evleviyette kalýr.

"Köle bile olsa" Yani hürrenin kocasý köle bile olsa demektir.

"Bir Müslümanýn nikâhýnda bulunsun." Kâfirin nikâhýnda bulunursa dinlerinde iddet yoksa iddet beklemez. Nitekim bunu musannýf söyleyecektir.

"Bundan yalnýz hamile hariç kalýr." Çünkü hamilenin ölüm için iddeti çocuðunu doðurmasýdýr. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Bu karýsý hamile iken kocasý öldüðüne göredir. Kocasý öldükten sonra iddet içinde hamile kalýrsa sahih kavle göre deðiþmez. Nitekim yakýnda gelecektir.

"Temizlik müddeti uzayana da þâmildir ilh..." Zâhire bakýlýrsa bu me-selenin yeri temizlik müddeti uzayan genç kadýn meselesidir. Yani talâk için aylarla deðil de hayýzla iddet beklemesi hususunda bu onun gibidir. Burada onun zikrine yer yoktur. Çünkü kan gören kadýn ölüm için dört ay on gün bekler. Kan görmeyen ise aylarla bekler. Hayýzlarla beklemiyeceði evleviyette kalýr. Çünkü hayzýn vefat iddetinde tesiri yoktur. Bir de "Bundan yalnýz hamile hariç kalýr." sözü bu hususta açýktýr. Sonra gördüm ki Rahmetî bunun bir kýsmýný ifade etmiþ. Biz evvelce Sirâc´dan naklen þârihin bahsettiklerini anlatan sözler arz etmiþtik ki þunlardýr: Emzikli bir kadýn ilaçla hayýz görse hayýz günlerinde sarý renkli akýntýyý gördümü onunla iddet biter. Bu gösterir ki, emzikli kadýnýn hayýz görmesi mutlaka lâzýmdýr. Velev ki ilâç kullanmakla olsun. Bundan daha açýðý Müctebâ´nýn þu sözüdür: "Ulemamýzýn söylediklerine göre boþanan bir kadýnýn hayzý ârýzî yahut baþka bir sebeble gecikirse ya hayzýný görünceye yahut hayýzdan kesilme çaðýna ulaþýncaya kadar iddetli kalýr."

METÝN

Hayýz gören cariye hakkýnda talâk veya fesh için îddet iki hayýzdýr. Zira hayýz parçalanmayý kabul etmez. Hayýz görmeyen veya kocasý ölen cariye hakkýnda talâk veya fesh için iddet hürrenin yarýsýdýr. Çünkü yarýlanmayý kabul eder. Hamile hakkýnda mutlak surette velev cariye yahut kitabîyye veya zinâdan doðma olsun -meselâ zînâdan gebe kalan bir kadýn evlenir de kocasý onunla cimada bulunduktan sonra ölür veya onu boþarsa doðurmakla iddeti biter. Cevahiru´l-Fetâvâ- Karnýndakinin hepsini doðurmasýdýr. Çünkü hamil bütün karnýndakinin adýdýr. Bahýr´da: "Çocuðun ekserisinin çýkmasý bütününün çýkmasý gibidir." denilmiþtir.

ÝZAH

"Cariye hakkýnda" Sözü mutlaktýr. Binaenaleyh Ýmam-ý Azam´a göre hâlis cariye olan karýsýna, ümmüvelede, müdebbereye, mükâtebeye ve çalýþtýrýlan cariyeye þâmildir. Cariye hakkýnda cima kaydý mutlaka lâzýmdýr. Bundan yalnýz kocasý ölen müstesnadýr. Bahýr. Karýsýdiye kayýdlamasý milk-i yeminle cima edilirse iddet lâzým gelmeyeceði içindir. Yalnýz ümmüveled olup efendisi ölür veya âzâd ederse onun iddeti üç hayýzdýr. Nitekim yukarýda geçti.

"Zira hayýz parçalanmayý kabul etmez." Yani kölelik yarýlayýcýdýr. Bunun muktezasý cariyeye bir buçuk hayýz iddet lâzým gelmesidir. Lâkin hayýz bölünmeyi kabul etmediðinden iki hayýz beklemesi icab eder.

"Talâk yeya fesh içîn..." Veya nikâh-ý fâsid veya þübheyle cima için iddet hürrenin yarýsý kadardýr. Yani talâk ve benzerlerinde "bir buçuk ay ölümde iki ay beþ gündür.

"Hamile hakkýnda" Yani nikâhtan ise velev ki fâsid nikâhtan olsun ço- cuðunu doðurmasýdýr, Zinâdan hamile kalan kadýna ise asla iddet yoktur Bahýr.

"Mutlak surette" Yani iddet ister talâktan, ister ölümden ve ister birbirlerini býrakmaktan ister þübheyle cimadan lâzým gelsin fark etmez. Nehir.

"Velev cariye" Yani nikâhlý kadýn ister hâlis cariye, ister müdebbere veya mükâtebe yahut ümmüveled yahut çalýþtýrýlan cariye olsun fark etmez. Bunu Tahtâvî Hindiyye´den nakletmiþtir. Nikâhlýnýn benzeri sahibi ölen veya kendisini âzâd eden ümmüveleddir. Nitekim Hâkim´in Kâfîsi´nde belirtilmiþtir.

"Yahut kitabiyye olsun." Burada yukardaki gibi Müslümanýn nikâhýnda dememiþtir. Çünkü burada Müslümanýn nikâhýnda olmakla zýmmînin nikâhý altýnda olmasý arasýnda fark yoktur. Nitekim metinde gelecektir.

"Veya zinâdan doðma olsun ilh..." Hamlin iddette olmasý da bunun gibidir. Nitekim Kuhistâni ile Dürr-ü Müntekâ´da beyan olunmuþtur. Zâhidî´nin Hâvîsi´nde þöyle denilmektedir: "Ýddet bekleyen kadýn hamile kalýr da doðurursa iddeti onunla biter. Ýddeti boþayandan olsun, zinâdan olsun fark etmez. Ondan bir rivâyete göre de zinâdansa doðurmakla iddeti bitmez. Gebeliði fâsid nikâhtan ise birbirlerini býraktýktan sonra doðurduðu takdirde doðurmakla iddeti biter. Terk etmeden önce ise bitmez." Lâkin az ileride geleceði vecihle sabi olan kocasý öldükten sonra hamile kalan kadýn ölüm iddeti bekleyecektir. Þu halde "Ýddet bekleyen kadýn hamile kalýrsa" sözünden murad talâk iddeti bekleyen kadýndýr. Buna karine sözün bundan sonrasýdýr. Sonra Nehir´de aþaðýda gelen mirâs kaçýran meselesinde gördüm ki þöyle denilmiþ: "Bilmiþ ol iddet bekleyen kadýn iddeti içinde hamile kalýrsa Kerhî´nin söylediðine göre onun iddeti çocuðunu doðurmasýdýr. Kerhî tafsilât vermemiþtir. Ýmam Muhammed´in söylediðine göre bu talâk iddetindedir. Vefat iddetinde ise hamille deðiþmez. Sahih kavil budur. Bedâyý´da böyle denilmiþtir." Þübheyle cimadan dolayý iddet bekleyen kadýn iddet içinde gebe kalýr da sonra doðurursa iddeti biter." Yine Bahýr´da Hâniyye´den naklen: "Kocasý ölen bir kadýn ölümden itibaren iki seneden fazlada doðurursa doðumdanaltý ay veya daha ziyade önce iddeti geçtiðine hükmolunur ve sanki bu kadýn iddeti bittikten sonra baþka bir kocaya varmýþ da ondan gebe kalmýþ gibi tutulur." denilmiþtir.

"Meselâ zinâdan gebe kalan bir kadýn evlenirse ilh..." Ýfadesi gösteriyor ki, iddet zinâ için lâzým gelmez. Zira zinâdan hamile kalana aslâ iddet olmadýðýný evvelce görmüþtük. Ýddet ancak kocanýn ölümü veya boþamasý sebebiyle vâcih olur. Rahmeti diyor, ki: "Hamlin zinâdan olduðu kadýnýn akidden itibaren altý ay geçmeden doðurmasýyla bilinir."

"Cimada bulunduktan sonra" Sözü kocasý ölmeyenin kaydýdýr. Zira yukarýda geçmiþti ki, ölüm iddeti için cima þart deðildir. Kadýna zifaf ya halvetle yahut haram olmakla beraber cimayladýr. Zira zinâdan gebe kalan kadýnýn nikâhý câiz ise de cima´ý helâl deðildir. Rahmeti. Bu meseleyi Bahýr sahibi Bedâyý´dan cima Kaydý olmaksýzýn nakletmiþlerdir.

"Doðurmakla iddeti biter." Yani müddet takdiri yoktur. Ýster talâktan sonra doðursun ister ölümden bir gün veya bir günden daha az sonra doðursun fark etmez. Cevhere. Hamilden, murad bazý uzuvlarý veya bütün âzâsý belli olan çocuktur. Bazýsý belli olmazsa iddet geçmez. Çünkü hamil deðiþen menînin adýdýr. Kan pýhtýsý veya et parçasý olmakla deðiþmez. Yüzde yüz deðiþmiþ olduðu ancak bazý uzuvlarýnýn belli olmasýyla bilinir. Bunu Muhît´ten Bahýr sahibi nakletmiþtir. Yine Bahýr´da belirtildiðine göre azânýn belli olmasý ancak yüz yirmi günde olur. Yine Bahýr´da Müctebâ´dan naklen: "Bazý uzuvlarý belli olan çocukta muteber olan müddet dört aydýr. Uzuvlarýnýn tam yaratýlmasý altý ayda olur." denilmiþtir. Hayýz bâbýnda Bahýr sahibinin bunu müþkil saydýðýný ve: "Müþahedeyle bilinen, âzânýn dört aydan önce meydana gelmesidir. Zâhire bakýlýrsa murad can verilmesidir. Çünkü daha önce bu olmaz." dediðini ve meselenin tamamýný arz etmiþtik.

"Çünkü hamil ilh..." Ýfadesi bütün kelimesini takdir için illettir. Kadýn doðurur da karnýnda bir çocuk daha kalýrsa iddeti kalanýn doðmasý ile biter. Bazý uzuvlarý belli olan bir çocuk düþürürse onunla iddeti biter. Çünkü düþen çocuktur. Uzuvlarý belli olmamýþsa iddeti bitmez.

"Çocuðun ekserisinin çýkmasý bütününün çýkmasý gibidir." Bu söz

"Karnýndakinin hepsini doðurmasýdýr" ifadesine aykýrýdýr. Meðerki hepsini kelimesinden bütün cüzler deðil de bütün ferdler kasdedilmiþ olsun. Burada þöyle denilebilir: "Ancak kadýnýn kocalara helâl olmasý hususunda müstesnadýr." sözü çocuðun ekserisinin çýkmasýyla iddetinin bitmemesini iktiza eder. Yine burada þöyle denilebilir: Ýddeti bitmemiþ olsa çocuðun kalan kýsmý çýkmadan kadýna ric´at sahih olurdu. Þu halde murad bir vecihten iddet biter, bir vecihten bitmez demek olur. Onun için Bahýr sahibi þöyle demiþtir: "Hâruniyat´ta beyan edildiðine göre çocuðun ekserisi çýkarsa ric´at sahih olmaz. Ama kadýn kocalara helâl olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü ekserisinin çýkmasý ric´atýn kesilmesihakkýnda ihtiyatan bütünü hükmünde tutulmuþtur. Kocalara helâl olmasý hakkýnda ihtiyatan bütünü hakkýnda sayýlmamýþtýr."

METÝN

Bu bütün hükümler hakkýnda böyledir. Ancak kocalara helâl olmasý hakkýnda ihtiyatan ekserisinin çýkmasý bütünü yerini tutmaz. Baþýn çýkmasýna itibar yoktur. Velev ki az kýsmýyla beraber olsun. Binaenaleyh baþý kesmekle kýsas yoktur. Talâk-ý bâinle boþanan kadýnýn doðurduðu çocuðun baþý iki seneden azda, geri kalan uzuvlarý iki seneden fazlada çýkarsa nesebi sâbit olmaz. Kadýnýn ölen kocasý mürâhik olmamýþ küçük çocuk dahi olsa, onun ölümünden itibaren yarým seneden azda doðurursa esah kavle göre doðurmakla iddet biter. Çünkü hamileler âyeti umumîdir. Sabi öldükten sonra hamile kalan ve yarým senede veya daha fazlada doðuran hakkýnda bil ittifak ölüm iddeti vardýr. Çünkü ölüm anýnda hamilelik yoktur. Her iki halinde de neseb sâbit olmaz. Çünkü sahibinin menîsi yoktur. Evet, mürâhik sabiden ihtiyatan nesebin sâbit olmasý gerekir. Çocuk kadýnýn karnýnda ölürse dýþarý çýkýncaya kadar yahut kadýn hayýzdan kesilme haddine varýncaya kadar iddetinin kalmasý gerekir. Nehir.

ÝZAH

"Bu bütün hükümler hakkýnda böyledir." Yani ric´atýn kesilmesinde ko-dýnýn doðurmasýna muallak talâk veya âzadlýðýn vukuunda ve kadýnýn nifâslý olmasýnda böyledir. Sözün mutlak olmasý bunu gerektirir.

"Velev ki az kýsmýyla beraber olsun." Bazý nüshalarda az kýsmýyla beraber dahi muteber deðildir, denilmiþtir ki doðurusu da odur. Bahýr´ýn ibâresi: "Yalnýz baþýn çýkmasý yahut bedenin az kýsmýyla birlikte çýkmasý muteber deðildir." þeklindedir. Bu cümleden önce Bahýr sahibi Nevâdir´den naklen bedeni; budlardan omuzlara kadar olan kýsýmdýr, diye tefsir etmiþ. Yalnýz baþla ve yalnýz ayaklarla beden sayýlmayacaðýný söylemiþtir.

"Baþý kesmekle kýsas yoktur." Ama diyet vardýr. Bahýr.

"Nesebi sâbit olmaz." Nesebinin sâbit olmasý için baþýyla bedeninin yarýsý iki seneden azda çýkmalýdýr. Bahýr.

"Mürâhik olmamýþ" Yani on iki yaþýna varmamýþ demektir. Kuhistânî.

"Esah kavle göre" ifadesinin mukabili Ýmam Ebû Yusuf´tan þazz olarak rivâyet edilen ölüm iddeti bekler sözüdür. Nehir.

"Her iki halinde" Yani çocuðun ölümünün her iki halinde yahut hamileliðin çocuðun ölümünde bulunup bulunmamasý hallerinde demektir.

"Çünkü sabinin menîsi yoktur." Binaenaleyh ondan gebe kalmasý ta-savvur olunamaz. Doðulu bir adamýn batýlý bir kadýndan çocuðunun nesebi sâbit olmasý akid gebelik yerinetutulduðu içindir. Çünkü hakikaten tasavvur edilebilir. Sabî bunun hilâfýnadýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir.

"Evet ilh..." Burada Feth´in ibâresi þöyledir: "Sonra bu çocuðun mürâhik olmamasý icab eder. Mürâhik olursa ondan nesebin sâbit olmasý gerekir. Meðerki akidden itibaren altý aydan azda doðurmak suretiyle mümkün olmasýn." Bahýr sahibi: "Onun için Hâkim-i Þehid Kâfî´de bu meseleyi çocuk süt emerse diye tasvir etmiþtir." diyerek teyidde bulunmuþtur. Þübhesizki rivâyetin mefhumu mu´teberdir.

"Hayýzdan kesilme haddine varýncaya kadar iddetinin kalmasý gerekir." Yani o zaman kadýn aylarla iddet bekler. Burada þöyle denilebilir: Bu söz Teâlâ Hazretlerinin: "Hamilelerin iddeti çocuk doðurmakla biter."âyet-i kerîmesine aykýrýdýr. H.

Ben derim ki: Þeyh Hayreddin´in Bahýr hâþiyesinde þöyle denilmektedir: "Çocuk varken iddet bitmiþtir demenin bir mânâsý yoktur. Çünkü rahim çocukla meþguldür." Þâfiîlerin kitablarýnda böyle denilmiþtir. Remlî Minhâc þerhinde þunlarý söylemiþtir: "Çocuk ölür de dört seneden fazla ana karnýnda kalýrsa onu doðurmadýkça iddet bitmez. Çünkü âyet umumîdir. Nitekim pederim de bununla fetva vermiþtir. Kadýnýn bundan zarar görmesine bakýlmaz." Ýbn-i Kâsým da þerhü´l-Menhec hâþiyesinde þöyle demiþtir: "Üstadýmýz Tablâvî diyor ki: Zamanýnýz ulemasý iddetin bitmesi çocuðun çýkmasýna baðlýdýr diye fetva verdiler. Ben diyorum ki: Çýkacaðýndan ümid kesilirse baðlý deðildir. Çünkü kadýn kocaya varmaktan men edilmekle zarar görecektir. Bizim kaidelerimizde Þâfiîlerin sözünü def eden bir þey yoktur. Bunu bil! Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Bununla anlaþýlýyor ki, "Hayýzdan kesilme haddine varýncaya kadar" sözünden murad çocuðun çýkmasýndan ümidi kesmektir. Acaba bundan hamilelik müddetinin sonu mu kasdediliyor -ki Þafiîlere göre dört, bize göre iki senedir- yoksa bundan daha umumî bir mânâ mý murad edilmektedir? Ýkisine de ihtimal vardýr. Cemaatýn kavliyle amel gerekir. Çünkü bu kavil âyetin sarahatýna uymaktadýr.

METÝN

Mirâs kaçýranýn karýsý hakkýnda talâk-ý bain için iddet -þayet kadýn iddet beklerken kocasý ölürse- ihtiyatan vefat iddetiyle talâk iddetinin uzun olanýdýr. Meselâ ölümden itibaren dört ay on gün bekler. Bunun içinde talâktan itibaren üç hayýz da vardýr. Þümunnî. Ama bu ifadede kusur vardýr. Çünkü kadýn bu muddet zarfýnda hayýz görmezse ondan sonra üç hayýz iddet bekler. Hatta temizlik müddeti uzun sürerse iddeti hayýzdan kesilme çaðýna kadar devam eder. Talâk-ý bâinle kayýdlamasý þundandýr: Çünkü talâk-ý ric´î ile boþanan kadýn için bil ittifak ölüm iddeti vardýr. Talâk-ý bâin ve ölüm iddetinde deðil de talâk-ý ric´î iddetinde âzâd edilen bir cariye hakkýnda iddet hürre iddeti gibi tamamlamasýdýr. Bunlardan birinde yani bâin veya ölüm iddetinde âzâd edilirse cariye iddeti gibi tamamlar. Çünkü talâk-ý ric´îde nikâh bâkîdir, diðerlerinde deðildir. Bazen iddet altýya intikal eder. Nikâhlý küçük cariye gibi ki, talâk-ý ric´î ile boþanýr da bir buçuk ay iddet bekledikten sonra hayzýný görürse iddeti iki hayýz olur. Ondan þonra âzâd edilirse üç hayýz olur. Sonra temizlik müddeti hayýzdan kesilme çaðýna kadar uzarsa iddeti aylarla olur. Tekrar kan görürse iddeti hayýzla olur. Sonra kocasý ölürse iddeti dört ay on gün olur.

ÝZAH

"Mirâs kaçýranýn karýsý hakkýnda" Sözünden murad ölüm hastalýðýnda karýsýnýn rýzasý olmadan onu talâk-ý bâinle boþamasýdýr. Böylesi mirâs kaçýran olur. Kendisi kadýnýn iddeti içerisinde ölürse Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed´e göre kadýn iki iddetin uzun olanýný bekler. Ebû Yusuf buna muhâliftir. Zira talâkla nikâh baðý hakikaten kesilmiþse de mirâs hakkýnda hükmen bâkîdir. Binaenaleyh talâk iddetiyle vefat iddeti ihtiyaten biraraya getirilir. Tamamý Fetih´dedir.

Ben derim ki: Bu adam hastalýðý esnasýnda karýsýný onun rýzasýyla bâin olarak boþarsa mirâs kaçýran olmayýp kadýn yalnýz talâk iddeti bekler. Bu açýktýr ve fetva vakasýdýr. Bellenmelidir. Þu suret dahi hariçtir: Bu adam saðlam Ýken karýsýný talâk-ý bâînle boþar da sonra ölürse kadýnýn iddeti intikal etmez ve bil ittifak ondan mirâsçý olamaz. Bunu Fetih sahibi açýklatmýþtýr. Çünkü bu adam mirâs kaçýran deðildir.

"Þayet kadýn iddet beklerken kocasý ölürse" Bu kocasý ölmeden üç hayýz görmediðine göredir. O ölmeden üç hayýz görürse iddeti bitmiþ olur ve bu meseleye dahil olmaz. Çünkü iddet bitmeden kocasý ölmezse kadýna mirâs yoktur. Bu mesele düþüncesizlikten dolayý zamanýmýzýn bazý Hanefilerine müþkül görünmüþtür. Bahýr.

"Bu ifadede kusur vardýr." Çünkü "Bunun içinde üç hayýz da vardýr." sözü üç hayzýn veya bir kýsmýnýn mutlaka dört ay on gün zarfýnda bulunmasýný iktiza eder.

"Ýddeti hayýzdan kesilme çaðýna kadar devam eder." Hayýzdan kesilme çaðýna vardýmý artýk iddetini aylarla bekler. Nitekim bunu da Fetih sahibi açýklamýþtýr.

"Talâk-ý bâinle kayýdlamasý þundandýr." Bu meselenin hâsýlý þudur:

Bir adam saðlam veya hastayken karýsýný boþar da kadýn iddet beklemeye baþlarsa, iddet içinde adam öldüðü takdirde kadýnýn iddeti bil ittifak ölüm iddetine döner. Çünkü kadýn onun karýsýdýr ve ona mirâsçý olur. Fakat iddet bitmiþse onun karýsý deðildir. Bu adamýn ölmesiyle kadýna bir þey vâcib olmaz. Ona mirasçý da olamaz. Kezâ saðlamken talâk-ý bâinle boþar da sonra kadýn iddet beklerken ölürse hüküm yine budur. Nitekim geçmiþti. Sonra aþikârdýr ki, bu kadýn hastalýðý esnasýnda talâk-ý bâinle boþayýp iddeti içinde öldüðü takdirde mirâs kaçýranýn karýsý olur. Talâk-ý ric´î ile boþamýþsa ona bu hüküm verilemez. Ýmdi musannýfýn Kenz ve diðer kitablara uyarak; "Talâk-ý ric´î ile boþanan kadýn Ýçin" sözünü "talâk-ý bâiniçin" sözü üzerine atfetmesi mirâs kaçýranýn karýsý bazen bâin, bazen ric´î talâkla boþ düþeceðini gerektirir. Halbuki talâk-ý bâinle boþanýrsa kadýn iki müddetin uzun olanýný iddet bekleyecektir. Bu yukarýda geçti. Buradaki ise ric´î talâkla boþanmasýnýn hükmüdür. Þübhesizki talâk-ý ric´î ile boþanan kadýna mirâs kaçýranýn karýsý denilirse bundan bir takým bâtýl lâzýmlar doðar. Bunlarý Þürunbulâlî zikretmiþ ve bu hususta bir risale telif ederek bu îhamýn bir çok kitablarda yapýldýðýný söylemiþ, onun hata olduðuna hüküm vermiþtir. Þübhesiz burada mirâs kaçýranýn karýsý üzerine atýfta müsamahadan baþka bir þey yoktur. Onu da musannýf anlaþýldýðýna itimad ederek kýsaltmak için yapmýþtýr. Ýddet içinde erkeðin ölümü kaydýný koymaktan kurtulmak istemiþtir.

"Hürre iddeti gibi tamamlamasýdýr." Sözüyle musannýf bu kadýna yeniden baþlayarak hürre iddeti vâcib olmadýðýna Ýþaret etmiþtir. Bilâkis onun iddeti hür kadýnlarýn jddetine intikal eder ve geçmiþin üzerine bina ederek üç hayzý yahut hayýz görmeyenlerdense üç ayý tamamlar.

"Ric´i iddetinde âzâd edilirse" Demesi gösteriyor ki, âzâd edilmesi kocasýnýn boþamasýndan sonradýr. Çünkü önce olsa kadýna baþtan hürre iddeti lâzým gelir ve bu iddet âzâdlýk iddeti deðil talâk iddeti olur. Zira bu kadýn onun ümmüveledi olup baþkasýnýn nikâhlýsý iken efendisi onu âzâd ederse iddet beklemesi gerekmez. Zira yukarýda da geçtiði gibi kendisine haramdýr. Ýddetin bâkî olduðunu da ifade eder. Zira efendisi onu iddeti bittikten sonra âzâd etse yahut ölse üç hayýz beklemesi lâzým gelir. Çünkü onun firâþýna dönmüþtür. Nitekim Cevhere´den anlaþýlmaktadýr.

"Cariye iddeti gibi tamamlar." Yani ya iki hayýz, ya bir buçuk veya iki ay beþ gün iddet bekler. Ýddeti hür kadýn iddetine dönmez. Kuhistânî.

"Çünkü talâk-ý ric´îde nikâh bâkîdir." Sözü farký beyandýr. Fark þudur: Talâk-ý ric´îden sonra nikâh her vecihle bâkîdir. Azad etmekle kocasýnýn onun üzerindeki milkini tamamlamýþ olur. Kâmil milkde iddet þeran üç hayýzla takdir edilmiþtir. Talâk-ý bâinden veya ölümden sonraki bunun hilâfýnadýr.

"Bazen iddet altýya intikal eder." Bunu altý yapmasý kendisinden intikal edeni itibara aldýðý içindir. Yoksa intikaller beþtîr. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

"Talâk-ý ric´î ile boþanýr da" Diye kayýdlamasý azâd edilmek ve ölmekle intikali mümkün olsun diyedir. Bu cihet Miskîn hâþiyecisine gizli kalmýþtýr. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

"Hayzýný görürse" Yani iddet tamam olmadan görürse demektir. Ondan sonrakiler hakkýnda dahi ayný þey söylenir. T.

"Üç hayýz olur." Yani hür kadýnlarýn iddetine intikal eder. Zira bildiðin gibi onun talâký ric´îdir.

"Ýddeti aylarla olur." Hayýz görmezden önce küçüklük halinde geçirdiði günler itibara alýnmaz. T.

"Tekrar kan görürse..." Gebe kalmasý da öyledir. Þârih bunu da söylemiþ olsaydý misâl iddetin bütün nevilerini içine almýþ olurdu. Ýddet hayýzla aylarla ve doðurmakla olmak üzere üç nevidir. Lâkin kocasý ölürse doðurmakla biten iddeti bâkîdir, aylara intikal etmez.

"Ýddeti hayýzla olur." Sözü aþaðýda gelen kavillerden birine mebnîdir.

"Ýddeti dört ay on gün olur." Çünkü talâk-ý ric´î iddetini beklemektedir. Böylesine ölüm iddeti vardýr. Nitekim geçmiþti.

Ben derim ki: Bu misâl küçük kýzýn, büyük kadýnýn, cariyenin, hürrenin, hayýz görenin, hayýzdan kesilenin, boþananýn, kocasý ölenin ve âzâd olanýn iddetlerine þâmildir. Bir de onuncu ziyade edilir ki, o da söylediðimiz vecihle gebenin iddetidir.

METÝN

Hayýzdan kesilen bir kadýn aylarla iddet bekler de sonra eski âdeti vecihle tekrar kan görür veya baþka bir kocadan gebe kalýrsa iddeti bâtýl, nikâhý fâsid olur. Yeniden hayýzla iddet bekler. Çünkü halef olmanýn þartý asýldan ümidin kesilmesidir. Bu ölüme kadar devam eden aczle olur. Zâhir rivâyet budur. Nitekim Gâye´de beyan edilmiþtir. Hidâye sahibi de bunu ihtiyar etmiþtir. Binaenaleyh onunla amel taayyün eder. Bunu Bahýr sahibi sahihlenen altý kavli hikâye ettikten sonra söylemiþ, musannýf da ikrar etmiþtir. Lâkin Behensî Þehid´in Ýhtiyar ettiðini tercih eylemiþtir ki þudur: Kadýn kaný dört ay tamamlamadan görürse iddete yeniden baþlar. Tamamladýktan sonra görürse baþlamaz.

Ben derim ki: Sadru´þ-Þeria´nýn ve Molla Hüsrev´le Bâkânî´nin ihtiyar ettikleri de budur. Musannýf hayýz bâbýnda bunu ikrar etmiþtir. Bu kavle göre nikâh câizdir. Kadýn gelecekte hayýzla iddet bekler. Nitekim Hulâsa sahibiyle baþkalarý bunu sahihlemiþlerdir. Cevhere ile Müctebâ´da beyan edildiðine göre sahih ve muhtar olan kavil budur. Fetva buna göredir. Kudûrî´nin Tashihi´nde: "Bu sahihleme Hidâye´nin sahihlemesinden daha iyidir." denilmiþtir. Nehir´de ise rivâyetlerin en doðrusu bu olduðu kaydedilmektedir. Tamamý Mültekâ üzerine yazdýðým hâþiyededir.


Ynt: Talak By: neslinur Date: 14 Mart 2010, 16:31:59
ÝZÂH

"Sonra tekrar kan görürse" Yani aylarla beklerken yahut aylar geçtikten sonra tekrar kan görürse demektir. Buna delil: "Yahut baþka bir kocadan gebe kalýrsa" demesidir. Çünkü baþka kocadan gebe kalmasý ancak aylar geçtikten sonra olur. Mukabili de buna delâlet eder. Bundan murad: "Lâkin Behensî ilh..." sözüdür. H.

"Sonra eski âdeti vecihle" Sözünün muktezasý âdetin kendisini itiba-ra almaktýr. Kavillerden biri bu ise de mu´temed deðildir. Böyle diyeceðine âdete göre dese daha iyi olurdu. Nitekim Hidâye sahibi öyle yapmýþtýr. Bahýr sahibi diyor ki: "Ulema âdete göre kaný görürse sözünün mânâsýn-da ihtilâf etmiþlerdir. Bazýlarýna göre bunun manâsý akýcý ve çok ise de-mektir. Bukadýnýn az bir ýslaklýk görmesinden ihtiraz içindir. Bir takýmla-rýna göre bu sözün mânâsý hem yukarda söylenen, hem de kanýn kýrmýzý veya kara olmasýdýr. Sarý, yeþil veya toprak rengi olmasý deðildir. Bu sözün mânâsý cari âdete göre olmaktýr diyenler de vardýr. Hatta hayýzdan kesilmezden önce kadýnýn âdeti sarý renkli görmek olur da yine böyle gö-rürse bozulur. Fetih´de böyle denilmiþtir." Mi´raçta fetvanýn birinci kavle göre olduðu açýklanmýþtýr. Sonuncusu þârihin söylediðidir.

"Çünkü halef olmanýn þartý" Yani aylarýn hayýza halef olmasý asýldan ümidin kesilmesiyledir. Asýlla amel imkâný kalmazsa halefe ancak o za-man gidilir. Geçkin ihtiyar hakkýnda fidye vermek bu kabîldendir. Bedele gelince: O mestler üzerine mesh gibidir ki, bu söylediðimiz onda þart de-ðildir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

"Sahihlenen altý kavil"den birincisi: Mutlak surette bozulmasýdýr. Hidâye sahibi bunu ihtiyar etmiþtir.

Ýkincisi: Mutlak surette bozulmamasýdýr. Ýsbîcâbî bunu ihtiyar etmiþtir.

Üçüncüsü: Aylarla iddet tamam olmadan kaný görürse bozulmasý, ta-mam olduktan sonra görürse bozulmamasýdýr, Sadru´þ-Þehid bununla fet-va vermiþtir. Müctebâ´da sahih ve fetva için muhtar olan budur denilmiþtir.

Dördüncüsü: Hayýzdan kesilmek için mukadder zaman yoktur rivâye-tine göre bozulmasýdýr. Zâhir rivâyet budur. Mesele ancak kadýnýn zanný-na göre sâbit olmuþtur. Hayýz görünce hata ettiði anlaþýlmýþtýr. Hayýzdan kesilmenin mukadder zamaný vardýr rivâyetine göre bozulmaz. Ýzâh sahibi bunu ihtiyar etmiþ, Hâniyye sahibi yalnýz bunu söylemekle yetinmiþ, Ku-dûrî ile Cessâs kesinlikle buna kâil olmuþlardýr. Bedâyý sahibi de bunlarla beraberdir.

Beþincisi: Kadýnýn hayýzdan kesildiðine hüküm verilmemiþse bozulur, verilmiþse bozulmaz diyenlerin kavlidir. Meselâ karý-kocadan biri nikâhýn fâsid olduðunu Ýddia eder de bunun sahih olduðuna hüküm verilirse bo-zulmaz. Muhammed b. Mukatil´in kavli budur. Ýhtiyar sahibi bunu sahih bulmuþtur.

Altýncýsý: Gelecek hakkýnda bozulur ve kadýn ondan sonra boþanýrsa ancak hayýzlarla iddet bekler. Geçmiþ hakkýnda bozulmaz. Binaenaleyh aylarla iddet bekledikten sonra yapýlan nikâhlar fâsid deðildir. Nevâzil sahibi bunu sahihlemiþtir.

"Bu kavle göre nikâh câîzdir." Çünkü ancak dört ay tamam olduktan sonra yapýlmaktadýr. Binaenaleyh þartý mevcud olduðu içîn muteber sayýlýr. Þartý hayýzdan kesilmektir. Sebebi de mevcuddur. Sebebi ekseriyetle hayzýn sona erdiði müddette kanýn kesilmesîdir. Bundan murad elli beþ yaþtýr. Kadýn gelecekte ancak hayýzlarla iddet bekler. Çünkü mutad kan tahakkuk etmiþtir. O da kanýn ferçten çýkmasý ve bir bozukluktan neþ´et etmeyip mutadvecihle gelmesidir. Her ne zaman hayýzdan kesilme tehakkuk ederse hükmü de tehakkuk eder. Hayýz tehakkuk ederse onun hükmü de tehakkuk eder. Kanýn kesilmesinîn bu halînde ölünceye kadar devamýný þart koþmak içîn ise bir delil yoktur. Bazen bir þeyden ümid kesildiði tehakkuk eder de sonra o þey bulunur. Tamamý Fetih´dedir. Gördüðün gibî bu dahi bu kavil tercihtir.

METÝN

Küçük bir kýz aylarla iddet tamam olduktan sonra hayýz görürse yeniden iddet beklemez. Meðerkî aylarla beklerken hayýz görmüþ olsun. O zaman yeniden hayýzla iddet beklemeye baþlar. Nasýl ki bîr veya Ýkî hayýz gören sonra hayýzdan kesilirse îddeti yenîden aylarla bekler. Bu asýlla bedeli bir yere getirmekten korunmak Ýçindir. Hayýzdan kesilmenin senesi rumîyye içîn olsun baþka kadýn için olsun Cumhura göre elli beþ senedîr. Fetva buna göredir. Bazýlarý fetvanýn elli sene üzerine olduðunu söylemiþlerdir. Nehîr. Bahýr´da Câmi´den naklen: "Küçük bîr kýz otuz yaþýna varýr da hayýz görmezse kesildiðine hüküm verilir." denilmiþtir.

ÝZAH

"Yeniden iddet beklemez." Çünkü hayýzla daha önceden kendisinin hayýz görenlerden olduðu anlaþýlmamýþtýr. Hayýzdan kesilen bunun hilâfýnadýr. T.

"Aylarla beklerken" Yani tamam olmadan velev bîr saat önce olsun hayýz görürse iddete yeniden hayýzla baþlar.

"Sonra hayýzdan kesilirse" Yani iki hayýz gördükten sonra kesilme Çaðýna varýr da kaný kesilirse demektîr. Fetih.

"Rumîyye için olsun baþka kadýn için olsun elli beþ senedir." Bazýlarý rumîyye için elli beþ, baþka kadýn için altmýþ sene olduðunu söylemiþlerdir. Mutlak surette altmýþ sene olduðunu söyleyenler olduðu gibi yetmiþ senedir diyenler de vardýr. Zâhir rivâyete göre bu hususta takdir yoktur. Kadýn emsalinin hayýz görmediði yaþa varmakla hayýzdan kesilmiþ olur. Bu çalýþmakla, bedenin terkibi hususunda birbirine benzemekle, semizlik ve zayýflýkla bilinir. Bunu Bahýr´dan Halebî nakletmiþtir. Kuhistânî´de otuz sene olduðunu söyleyenler de vardýr denilmiþtir.

"Bazýlarý fetvanýn elli sene üzerine olduðunu söylemiþlerdir." Kuhistânî: "Bugün bununla fetva verilir. Nitekim Mefatih´de belirtilmiþtir." demektedir.

"Bahýr´da Câmi´den naklen ilh..." Ýfadesi otuz seneyle takdir edilen kavle göre söylenmiþ olabilir. Lâkin hayýz görmemiþse demesi gösterîyor ki, evvelden hiç hayýz görmemiþtir. Böylesi yaþla bulûða eren genç kadýndýr. Hükmü evvelce geçmiþti. Bunu Tatarhâniyye´nin Yenâbi´den naklettiði þu ifade de te´yid etmektedir: "Bir kadýn meselâ otuz yaþýna varýr dahâlâ hayzýný görmezse, yalnýz bir gün kan görüp baþka görmeden kocasý boþadýðý takdirde bu kadýn hayýzdan kesilmiþ deðildir. Ebu Cafer aylarla iddet bekleyeceðini söylemiþ: "Çünkü bu kadýn hayýz görmeyenlerdendir. Biz bu kaville amel ederiz." demiþtîr.

T E N B ÝH:
Küçük bir kýz büyüdükten sonra: Ben bulûða erdim demekle sözü kabul edildiði gibi, ben hayýzdan kesilme çaðýna ulaþtým demekle acaba sözü kabul edilir mi, yoksa mutlaka beyyine mi lâzým gelîr? Ulemamýzdan bunu açýklayan kimse görmedim. Bir müddetle takdir edilir rivâyetine göre kabul edilmesi gerekir. Takdir edilmez rivayetine göre iþe muteber olan re´yin içtihadýdýr. Nitekim yukarýda geçti.

TETÝMME: Manzume-I Nesefiyye þerhi Hâkâyýk´ta imam Mâlik bâbýnda þöyle denilmiþtir: "Bize göre kadýn hayýzdan kesilme çaðýna varmadýkça aylarla iddet beklemez. Bunun haddi elli beþ senedir. Muhtar olan budur. Lâkin bu müddette hayýzdan kesildiðine hükmetmek için uzun bir müddet kanýn kesilmesi þarttýr. Esah kavle göre bu altý aydýr. Sonra acaba altý ay kesilmenin kesîlme müddetinden sonra olmasý mý þarttýr? Esah kavle göre bu þart deðildir. Hatta hayýzdan kesilme müddetinden önce kan gelmez olsa, sonra kesilme müddeti tamam olarak kocasý boþasa hayýzdan kesîldiðine hüküm olunur ve kadýn üç ay iddet bekler. Þifa´nýn hayýz bahsinde yazýlan budur. Bu bellenecek bîr Ýnceliktir." Bu ibareyi þihab Ahmed b. Yunus eþ-Þilbî Kenz üzerine yazdýðý þerhde Allâme Bâkir´in yazýsýndan nakletmiþ, fakat kîmseye nisbet etmemiþtîr. Tahtâvî onu Sey-yid Hamevî´den nakletmiþtir.

METÝN

müveledin hayýzdan kesilen ve hamile olanýndan maadasýnýn iddetleri ölüm müveledin hayýzdan kesilen ve hamile olanýndan maadasýnýn iddetleri ölüm yani cima edenin ölümü; ve ayrýlmak, birbirini terk etmek gibi ölümden baþkalarý için hayýzdýr. Çünkü böylelerin iddeti rahmin temizliðini bilmek içindir. Bu hayýzla olur ve ihtiyatan bir hayýzla iktifa edilmez. Bâtýl nikâhda ve kezâ icaze vermeden önce mevkuf nikâhta iddet yoktur. Ýhtiyar. Lâkin doðrusu iddet ve neseb sabittir. Bahýr. Baþkasýnýn karýsý ile onun halini bilmeden evlenmek þübheyle cimadan sayýlýr. Nitekim gelecektir. Þübheyle cima edilen kadýn ilk kocasýyla oturabilir. Ýddet içinde onun izniyle dýþarý çýkar. Çünkü aralarýnda nikâh mevcuddur, Yalnýz cima haram olmuþtur. Hatta kadýnýn nafakasý ve giyeceði o adama lâzýmdýr. Bahýr. Yani kadýn bilmez ve razý olmazsa demek istiyor. Nitekim gelecektir. Müdebbere ile âzâd edilen cariyeye iddet yoktur. Hayýzdan kesilenle hamilenin iddetleri ise birincinin aylarla, ikincinîn doðurmakla biter.

ÝZAH

"Fâsid nikâhla alýnan ilh..." Cümlesine hâcet yoktur. Çünkü musannýfýn evvelce geçen: "Kezâ efendisi ölen veya âzâd eden ümmüveledin, þübheyle yahut nikâh-ý fâsidle cimaedilen kadýnýn ölüm ve ayrýlma hallerinde iddetleri üç hayýzdýr." ifadesi buna hâcet býrakmamýþtýr. Þu da var kî, buradaki sözü nikâh-ý fâsidde velev ki cimadan önce olsun iddet vâcib olacaðý vehmini vermektedir. Halbuki öyle deðildir. Fâsîd nikâhta iddet ancak halvette hatta önden cimayla vâcib olur. Nitekim mehir bâbýnda geçmiþti.

Fâsid nikâh þahidsiz kýyýlan nikâhdýr. Evli olduðunu bilmeyerek baþkasýnýn karýsýný nikâh etmek, helâl olmadýðýný bildiði halde haram kadýnla evlenmek Ýmam-ý Azam´a göre fâsid, Ýmameyn´e göre fâsid deðildir. Fetih.

"Þübheyle cima edilen kadýn" Kocasýndan baþkasýnýn yanýna zifaf olunan ve geceleyin erkeðin döþeðinde bulup þübhe iddia ettiði kadýn gibidirler. Fetih´de böyle denilmiþtir. Nehir sahibinin inceleme neticesi ifade ettiðine göre fetvasý sorulan þu kadýn da bu nev´idendir: Bir kimse bir cariye satýn alýr da onunla cimada bulunur; sonra kadýn aslýnýn hürre olduðunu isbat ederse ne olur? Bu zâhirdir. Bir kimsenin boþayýp iddet beklemekte olan karýsýyla þübhe ederek cimada bulunmasý da bu kabîldendir ve ileride gelecektir. Þâfiî kitablarýndaki þu mesele de öyledir: Kadýn kocasýnýn veya efendisinin menîsi zannederek fercine bir menî akýtýrsa þübheyle cima edilen gibi iddet beklemesi lâzým gelir. Bahýr sahibi diyor ki "Ben bunu bizim ulemamýzdan bir yerde görmedim. Ama kaideler buna aykýrý deðildir. Çünkü iddetin vâcib olmasý rahimin temizliðini bilmek içindir."

"Cima edenin ölümü" Yani her üç meselede üç hayýzdýr. Hayýz gör-meyenlerdense aylarla yahut doðurmakla iddet bekler. Bu gösterir ki, yukarda arz ettiðimiz gibi cimasýz nikâh-ý fâsidde iddet yoktur. Son meseledeki cima edenden murad cariyenin ölen veya âzâd eden efendisidir. Fakat cimada bulunan kocasý ise iddeti nikâhlý cariye iddetidir.

"Çünkü böylelerin iddeti ilh..." Cümlesi bir suale cevabdýr. Sual þudur: Bunlarýn iddetleri neden hayýzla olmuþ da haklarýnda vefat iddeti itibara alýnmamýþtýr? T.

"Rahimin temizliðini bilmek içindir." Yani rahimde çocuk olmadýðýný bilmek îçindir. Yoksa nikâhýn hakkýný ödemek için deðildir. Zira sahih yoktur. Maruf olan hayýzdýr. Bir hayýzla yetinmemesi nikâh-ý fâsid ihtiyaten sahih nikâhla katýldýðý içindir.

"Bâtýl nikâhda Iddet yoktur." Burada þöyle denilebilir: Nikâhýn fâsîdi ile bâtýlý arasýnda fark yoktur. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Lâkin Bahýr´da Mücteba´dan naklen þöyle denilmektedir: "Þâhidsiz nikâhta olduðu gibi ulemânýn cevazýnda ihtilâf ettikleri her nikâhta cima iddet beklemeyi icab eder. Baþkasýnýn nikâhlýsýný ve iddet bekleyen karýsýný nikâh etmeye gelince: Burada þayet kadýnýn baþkasýna aid olduðunu bilirse cima iddeti icab etmez. Çünkü bunun câiz olduðunu söyleyen yoktur. Binaenaleyh asla mün´akid olmamýþtýr. Bu izaha göre iddet hususunda nikâhýn fasidi ile bâtýlý arasýnda fark vardýr. Onun içindir ki, haram olduðunu bilerek aldýysa had vurmak vâcib olur. Çünkü zinâdýr. Nitekîm Kýnye ve diðer kitabtardabildirilmiþtir."

Ben derim ki: Buna göre helâl olmadýðýný bilerek haram bir kadýnla evlenmek müþküldür. Bu bildiðin gibi fâsîddir. Bununla beraber Müslümanlardan hiç kimse caiz olduðunu söylememiþtîr. Mehir bâbýnda geçmîþti kî, fâsid nikâhta cima´ hem îddeti hem nesebin sübutunu icab eder. Bahýr sahibi orada buna misâl olarak þâhidsiz evlenmeyi, iki kýz kardeþi bir nikâhla olmayý, karýsýnýn iddetînde onun kýz kardeþiyle evlenmeyi, dördüncü kadýnýn iddeti içinde beþinci iIe evlenmeyi ve hür kadýn üzerine carîye ile evlenmeyi göstermiþdi.

"Ýhtiyar..." Bu sözün bir mîsli de Muhît´tedir. Orada: "Çünkü bunda neseb sabit olmaz. Zira mevkuftur. Onun hakkýnda mün´akid deðildir. Binaenaleyh milk þübhesinin tesiri yoktur." þeklinde illetlendîrilmiþtir.

"Lâkin doðrusu ilh..." Zeylaî nikâh-ý fâsidde þunu nakletmiþtir: "Aslýn dâvâ bahsinde zikrolunduðuna göre bir kadýn velisinin izni olmadan evlenir de kocasý kendisiyle cimada bulunarak altý ayda bir çocuk doðurursa çocuðu hem mevlâsý hem kocasý iddia ettiði takdirde çocuk kocasýnýn oðlu olur. Ýmam Muhammed bunu cima vaktinden deðil nikâh vaktinden saymýþtýr. Hilâftan da bahsetmemiþtir. Hulvânî bu meselede nikâh-ý fâsidde bizzat akidle firâþ mün´akid olduðuna delil olduðunu söylemiþtir. Bazýlarýnýn: Firâþ ancak cimayla mün´akid olur demeleri bunun hilâfýnadýr." Bu nikâh-ý fâsidde nesebin sübut bulacaðý hususunda açýktýr. Ýddetin vâcib olmasý da ona baðlýdýr. þu halde Muhît ve Ýhtiyar´ýn ifadeleri yanlýþtýr. Bahýr.

Ben derim ki: Lâkin bunun karþýsýnda ulemanýn: Nikâh-ý fâsidde ancak mehr-i misil ve iddet cimayla vâcib olur. Mücerred akid ve halvetle vâcib olmaz. Çünkü bu halvette cimaya imkân bulamadýðý içîn o fasiddir. Hayýzlý kadýnla halvette bulunmak gibidir, cima yerini tutamaz diye acýklamalarý müþkil kalýr. Nitekim bunu Fetih ve Bahýr sahibleriyle baþkalarý mehir bâbýnda açýklamýþlardýr. Meðerki firâþýn bizzat akidle mün´akid olmasý sadece nesebe nisbetledir. Çünkü çocuðu ihya için onun isbatýnda ihtiyat gösterilir, denilsin. Sonra bilmelisin ki, Bahýr´da zikredildîðine göre altý ay olan neseb müddeti îmam Muhammed´e göre cima vaktînden Ýtibar edilir. Fetva da buna göredir. Çünkü nikâh-ý fâsid cimaya sebeb deðildir. Akdi cima yerine saymak Ýse akid cimaya sebeb olduðu içindir. Þeyhayn´a göre sahih nikâha kýyasen müddetin baþý akid zamanýndan itibar olunur. Ulema Ýmam Muhammed´in kavliyle fetva vermiþlerdir. Çünkü zikrî geçen kýyas sahih deðildir. Hilâfýn faydasý kadýn akid zamanýndan itibaren altý ayda cima vaktinden ise altý aydan daha azda çocuk doðurduðu zaman görülür. Çünkü müftâbih kavle göre çocuðun nesebi sâbît olmaz. Bunu öðrendikten sonra ihtiyar ve Muhît´in ifadelerini Ýmam Muhammed´in kavline yorumlamak ve: "Nesebin sâbit olmamasýndan murad cima zamanýndan itibaren altý aydan daha azda doðurduðunagöredir. Velev ki akid vaktinden itibaren altý aydan fazla geçmiþ olsun." demek mümkündür. Yukarýda Zeylaî´den nakledilen söz de Þeyhayn´ýn kavline yorumlanýr. Buna delil meselenin evlendiðinden itibaren altý ayda doðurduðuna göre farz edilmesidir. Cima vakti itibara alýnmamýþtýr. Sözün tamamý buna karinedir. Þübhesiz ki aralarýný bulmak hatadan evlâdýr.

"Baþkasýnýn karýsý ile evlenmek þübheyle cimadan sayýlýr." Nehir sahibi diyor ki: "Semerkandî´nin þerhinde baþkasýnýn nikâhlýsý þâbheyle cima edilen kadýndan sayýlmýþtýr. Çünkü þöyle denilmiþtir: "Yani milk veya akid þübhesiyle cîma etmiþtir. Adamýn yanýna karýsýndan baþkasý zifaf edilmiþtir. O da onunla cîmada bulunmuþtur. Yahut baþkasýnýn nikâhlýsýyla evlenmiþ de kadýnýn halini bilmemiþtir. Bilirsin ki bu fâsid nikâhla alýnan kadýna hâcet býrakmamayý gerektirir. Çünkü þübhesiz bu kadýn da akid þübhesiyle cima edilmiþtir. Hatta o buna baþkasýnýn nikâhlýsýndan evlâdýr. Zira nikâhta þehâdetin þart kýlýnmasý ulema arasýnda ihtilâflýdýr. Baþkasýnýn nikâhýndan ayrýlmak bunun hilâfýnadýr." Bunu görünce anlarsýn ki, þârih Semerkandî þerhindeki ifadeye muhâlif deðil ona tâbi olmuþtur. Çünkü muhalefet kasdetse baþkasýnýn karýsý ile evlenmek meselesini nikâh-ý fâsidle alýnan kadýndan sonra zikretmesi lâzým gelirdi. Þübheyle cima edilenden sonra zikretmezdi. Ama Semerkandî nâmýna þöyle cevap vermek mümkündür: O nikâh-ý fâsidle almayý mahalliyyet bulunduktan sonra sýhhat þartý bulunmayan nikâha yorumlamýþtýr. Nasýl ki muvakkat nikâh ile þâhidsiz nikâh böyledir. Baþkasýnýn nikâhlýsýna gelince: O nikâha mahal deðildir. Çünkü bir þey üzerinde bir anda iki milkin bir araya gelmesi mümkün deðildir. O halde akid fâsid milke tesir etmemiþtir. O ancak þübhenin bulunmasýna tesir etmîþtir. Þârih Nehir sahibine çok tâbi olur. Ýhtimal burada bu söylediðimize iþaret için ona muhalefette bulunmuþtur.

"Nitekim gelecektir." Bâbýn sonunda metinde gelecektir.

"Yani kadýn bilmez ve razý olmazsa demek istiyor" Bu ifade dahi Ba- hýr´da mevcuddur. Bahýr sahibi buna Hâniyyenîn þu sözüyle þâhid getirmiþtir: "Nikâhlý bir kadýn bir adamla evlenir de onunla cimada bulunarak sonra aralarý ayrýlýrsa iddeti içinde nafakasý ilk kocasýna vâcib olmaz. Çünkü kadýna iddet vâcib olunca o kaçak sayýlýr." Nitekim fer´î meselelerden önce gelecektir.

"Müdebbere ile âzâd edilen cariyeye iddet yoktur" Âzâd edilen cariye yerine sadece cariye demesi münasip olurdu. Bahýr´da þöyle denilmiþtir:"Ümmüveled diye kayýdlamasý müdebbere ile cariyeye âzâd edildikleri veya sahibleri öldükleri vakit bil ittifak iddet olmadýðýndandýr. Nitekim bunu isbîcâbî söylemiþtir." Yani þârihin dediði gibi bunlarýn firâþý yoktur demek istemiþtîr.

METÝN

Ýçerisinde boþandýðý hayýzda bil ittifak iddet yoktur. Ýddet bekleyen bir kadýn- velevkiboþayanýn iddetinî beklesin- þübheyle cima edilirse ikinci bir iddet beklemesi vâcib olur. Çünkü sebeb yenilenmiþtir. Ama iki iddet iç içe girerler. Görülen hayýz her ikisinden sayýlýr. Birinci iddet biterse kadýnýn ikinciyi tamamlamasý gerekir. Aylarla yahut vefat iddetini bekler de hem aylarla hem hayýzla iddet beklerse hüküm yine budur. Musannýf; "Görülen hayýz her ikisinden sayýlýr." sözünü atsaydý hem her ikisine hem de hâile þâmil olurdu. Hâil (gebe olmayan kadýn) gebe kalýrsa iddeti çocuk doðurmakla biter. Bundan yalnýz vefat iddeti bekleyen müstesnadýr. O hamile kalmakla iddeti deðiþmez. Nitekim geçmiþti. Bedâyý sahibi bu kavli sahihlemiþtir.

ÝZAH

"Ýçerisinde boþandýðý hayýzda bil ittifak iddet yoktur." Çünkü boþanmadan önce gördüðü kan iddetten sayýlmaz. Bunun sebebi hayýzýn parçalanmayý kabul etmemesidir. Sayýlmýþ olsa dördüncü hayýzdan tamamlanmasý icab ederdi. Yine hayýz parçalanmadýðý için onun da bütünü vâcib olurdu. Nehir. Dürr-ü Müntekâ´dan: "Ýçinde ayrýlma vâki olan hayýzda dese daha þumüllü olurdu." denilmiþtir.

"Ýddet bekleyen bir kadýn" Talâktan dolayý olsun baþka bir sebeble olsun kezâ nikahlý kadýn þübheyle cima edilip de sonra kocasý boþasýn ikinci bir iddet beklerler ve iki iddet içice girerler. Nitekim Fetih ve diðer kitablarda bildirilmiþtir.

"Þübheyle cîmaya" Misâl üç talâkla boþandýktan sonra iddeti içinde kocasýnýn o kadýnla cimada bulunmasýdýr. Yahut nikâh bulunmaksýzýn erkek: Ben bu kadýný bana helâl sandým diyerek cima eder veya kadýný kinâye sözlerle boþadýktan sonra onunla cimada bulunur. Tamamý Fetih´dedir. Bundan þu anlaþýlýr ki, kadýný üç defa boþadýktan sonra iddeti içînde haram olduðunu bile bile onunla cimada bulunursa ikinci bir iddet lâzým gelmez. Çünkü bu zinâdýr.

Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: "Kadýný ûç defa boþar da haram olduðunu bildiði halde iddeti içinde onunla cimada bulunursa yeniden üç hayýz iddet beklemez. Ýkisi de haram olduðunu bilirler ve ihsan þartlarý da bulunursa recm edilirler. Erkek boþadýðýný inkâr ederse kadýnýn iddeti geçmez. Þübhe iddia ederse iddete yeniden baþlar. Nevâzii nam kitabta talâk-ý bâin üç talâk gibi sayýlmýþtýr. Sadr sahibi ise mal karþýlýðý talâký ve hul´u üç talâk gibi saymamýþ, kadýnla hul yapar veya mal karþýlýðý boþar da sonra haram olduðunu bildiði halde iddet içinde onunla cimada bulunursa kadýn her cima içîn yeni iddet bekler ve birinci iddet bitinceye kadar iki iddet içice girer. Ondan sonra ikinci ve üçüncü cima iddeti olur, talâk iddeti olmaz. Hatta o iddette baþka bir talâk vaki olmaz, nafaka da vâcib olmaz demiþtir." Sadr sahibinin sözü yukarýda Fetih´den nakletti-ðimizin aynýdýr. Kinâye sözlerle boþandýktan sonra yapýlan cimayý þübheyle cima saymýþtýr. Çünkü bazý Ýmamlar onlarla bain talâk vâkiolmayacaðýný söylemiþlerdir. Bu hilâf þübheye sebeb olmuþtur.

"Velevki boþayanýn iddetini beklesin." Burada evlâ olan: "Velev ki bo-þayanýn iddetini beklemesin." demekdi. Çünkü Fetih´de: "Cima eden boþayan ise Ýmam Þâfiî iki kavlinden birinde bizimle beraberdir." denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, hilâfýn yeri boþamayan kimsedir. Münasip olan bunu söylemekti. Tâ ki boþayan evleviyetle dahil olsun. Dürer´de þöyle denilmektedir: "Bilmiþ ol ki kadýna iki iddet vâcib olursa, bunlar ya iki adamdan yahut bir adamdandýr. Ýkincide þübhesiz iki iddet içice girerler. Birincide iddetler iki ayrý cinstendir, Meselâ kocasý ölen kadýn þübheyle cima edilir yahut ikisi bir cinsten olur. Boþanan kadýn iddeti içinde evlenir de ikinci kocasý onunla cimada bulunur. Aralarý ayrýldýðýnda bize göre iki iddet içice girer ve kadýnýn gördüðü hayýz her iki iddetten sayýlýr. Birinci iddet biter de ikincisi tamam olmazsa kadýnýn onu tamamlamasý icab eder.

"Göüilen hayýz her ikisinden sayýlýr ilh..." Sözü içice germenin beyaný dýr. Kadýn bir hayýz gördükten sonra cima edilirse birinci iddeti tamamlamak için iki hayýz daha görmesi lâzým gelir. Bu Ýki hayýz Ýkincî iddetten de sayýlýr. Onlardan sonra bir hayýz daha gördümü ikinci iddet dahi tamam olur. Nehir. Bahýr´da Cevhere´den naklen þöyle denilmektedir: "Sonra iki iddet içice girer de talâk-ý ric´î iddeti olurlarsa kadýna hiç birinden nafaka yoktur. Talâk-ý bâin iddeti iseler kadýnýn nafakasý birinciye aid olur."

Ben derim ki: Talâk-ý bâinde fark þundan olsa gerektir: Mâni ikîncinin iddetinden deðil birinci talâkýn bâin olmasýndan ileri gelir. Talâk-ý ric´î bunun hilâfýnadýr. Bunda cima edene nafaka vâcib olmamasý bu iddet cima iddeti olduðundandýr. Cima iddetinde nafaka yoktur.

TENBÝH: Ýki iddetin beraberce bitmeleri mümkündür. Meselâ aylarla vefat iddeti bekleyen bir kadýn o iddetin içinde þübheyle cima edilirse üç hayýz gördümü her iki iddet biter. îkinci iddetin birinciden önce bitmesi de mümkündür. Meselâ dört ay on sün geçmeden hayýz tamam oluverir. Ýkinci iddetin tamamiyle birinciden geri kalmasý da mümkündür. Meselâ aylarla beklediði iddet bittikten sonra hayýz görür.

"Aylarla" Ýddet beklemeye misâl hayýzdan kesilen bir kadýnýn aylarla iddet beklerken, þübheyle cima edilmesidir. Bu kadýn ikinci iddetini de aylarla tamamlar. Nehir.

"Hem aylarla hem hayýzla" îddet beklemenin misâli yukarki tenbihde söylediðimizdir. Burada "Yahut doðurmakla iddeti biter." cümlesini ziyade etse daha iyi olurdu ki, bu aþaðýda gelen hail meselesidir.

"Görülen hayýz her Ýkisinden sayýlýr sözünü atsaydý" demesi bu söz yalnýz hayza münhasýr kaldýðý içindir. Ama þöyle cevap verilebilir: Görülenden murad gözle görülen deðil bilinendir. T.

"Hem her ikisine" Yani hem iki iddeti aylarla bekleyene, hem de vefat iddetini aylarla, þübheyle cima iddetini hayýzlarla bekleyene þâmil olurdu.

"Eam da hâile þâmil olurdu." Hâil gebe olmayan kadýndýr. Ýddet içinde gebe kalýrsa onun iddeti doðurmakla biter. Ýddeti boþayan kocasýndan ve zinâdan yahut nikâh-ý fâsidden olsun fark etmez. Elverir ki nikâh-ý fâsidde birbirlerini terk ettikten sonra doðursun. Terk etmeden doðurursa iddeti bitmez. Nitekim Hâvî´den naklen arz etmiþtik.

"Bundan yalnýz vefat iddeti bekleyen müstesnadýr." Böylece anlaþýlýyor ki, hailden murad talâk veya feshten dolayý iddet bekleyen kadýndýr. Vefattan dolayý iddet bekleyen bunun hilâfýnadýr. Nehir sahibi þöyle demektir: "Hulâsa´da beyan edildiðine göre iddeti içinde hamile kalan her kadýnýn doðurmakla iddeti biter. Kocasý ölen kadýn ise o öldükten sonra hamile kalýrsa aylarla iddet bekler." Bunu Bedâyý´dan da nakletmiþtik. Biz onu hamilenin iddetinde musannýfýn "yahut zinâdan" dediði yerde yazmýþtýk. Orada musannýf: "Vefat iddetinde ise doðurmakla deðiþmez. Sahih olan budur." demiþdi. Yani onun iddeti dört ay on gün olarak kalýr demek istemiþli.

"Nitekim geçmiþti." Yani musannýfýn: "Ölüm için iddet mutlak surette dört ay on gündür." dediði yerde geçmiþti. Þârih orada: "Bundan yalnýz hamile hariç kalýr." demiþdi. Yani karýsý hamile iken kocasý ölürse demek istemiþdi. Bundan anlaþýlýr ki, kocasý ölürken kadýn hamile olmaz da sonra hâmile kalýrsa mutlak sözde dahildir. Onun iddeti deðiþmez, aylarla bekler. Lakin zâhire bakýlýrsa bu vefata bakarak týr. Kadýnýn gebe kaldýðý cima iddeti ise þübheyle yapýldýðý takdirde ancak çocuðu doðurmakla biter. Çünkü çocuðun nesebi sâbittir. Zinâdan gebe kalmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü zinâda asla iddet yoktur.

METÎN

Talâk ve ölümde iddetin baþlamasý fevrîdir (yani hemen baþlar). Kadýn bilmese bile bunlarla yani talâkla ölümle iddet biter. Çünkü iddet müddetten ibarettir. Onun geçtiðini bilmek þart deðildir. Koca talâký itiraf etsin etmesin müsavîdir. Bir kimse karýsýný boþar da sonra Ýnkâr ederse, bunun üzerine beyyine getirilip hâkim ayrýlmalarýna hüküm verdiði takdirde- Meselâ kadýn þevvalde iddia edip hâkim muharremde hüküm verdiðinde iddet talâk vaktinden itibar olunur. Hüküm vaktinden itibar olunmaz. Bezzâziye. Mübhem talâkta Ýse beyan vaktinden itibar olunur. Ýki þâhid kadýnýn boþandýðýna þehâdet eder de bir kaç gün sonra tezkiyeleri yapýlýp hâkim ayrýlmalarýna hüküm verirse iddet þehâdet vaktinden itibar olunur. Hüküm vaktinden itibar olunmaz. Kadýný geçmiþ zamanda boþadýðýný ikrar etmesi bunýun hilâfýnadýr. Zira fetvaya göre burada iddet mutlak surette ikrar vaktinden baþlar. Bu muvazaa töhmetini gidermek içindir.

ÝZAH

"Çünkü iddet müddetten ibarettir." Müddetin geçtiðini bilmek þart de-ðildir. H. Umumiyetlenüshalarda tesniye zamiri kullanýlarak: "Çünkü bunlarýn ikisi..." denilmiþtir. Bunlardan murad talâk iddetiyle ölüm iddetidir.

Ben derim ki: Bu Bedâyý sahibinin tarifine göredir. O iddeti: "Nikâhtan kalan eserlerin bitmesi için konulan bir müddettir." diye tarif etmiþtir. Biz bu tarifin tercih edildiðini söylemiþtik.

"Beyan vaktinden itibar olunur." Çünkü bir vecihten inþâdýr. Bahýr. Bu cümle "Talâk ve ölümde iddetin baþlamasý" sözünden istisna gibidir. H. Þürunbulâliyye´de þöyle denilmiþtir:" Ýddetin baþlamasý talâkla ölümün akibindedir sözünden karýsýný boþadýðýný beyan eden istisna edilir. Çünkü bu kadýnýn iddeti beyan vaktinden baþlar. Kocasýnýn: "Ýkinizden biri boþtur." sözünden baþlamaz. Beyan etmeden ölürse her iki kadýnýn ölüm iddeti beklemesi gerekir. Bu müddetin içinde üç hayzý da tamamlarlar. Nitekim. Bezzâziye´de bildirilmiþtir." Ýleride musannýfýn ifadesinde baþka meseleler de istisna edilecektir.

"Þehâdet vaktinden itibar olunur." Burada muzaf hazfedilmiþtir. Yani þehâdeti tahammül vaktinden itibar olunur. Þehâdetin edâ edildiði vakitten itibar olunmaz. Zira þâhidler muharrem ayýnda bu adamýn karýsýný þevvalde boþadýðýna þâhidlik ederlerse iddet þevvalden baþlar. H.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa þehâdet vakti zahirine göre murad olunur. Bu da þâhidliðin edâsý tehammül vaktinde olduðuna binaendir. Çünkü bu þehâdet sevâbýna yapýlýr. özürsüz geçiktirirse þâhid fâsýk olur ve kabul edilmez. Nitekim Bahýr sahibi buna iþaret etmiþtir.

"Mutlak surette ikrar vaktinden baþlar." Yani kadýn tasdik etsin etmesin yahut bilmiyorum desin müsavîdir. Bahýr sahibi diyor ki: "Ýmam Muhammed´in Mebsût´taki sözünün zâhiri ve Kenz´in ibâresi talâk vaktinden itibar edileceðini göstermektedir. Þu kadar var ki, müteehhirin ulema iddetin ikrar vaktinden vâcib olacaðýný tercih etmiþlerdir. Hatta o kadýnýn kýz kardeþiyle ve ondan baþka dört kadýnla evlenmesi helâl olmaz. Bu, kadýnýn talâkýný gizlemekten onu men etmek içindir. Muhtar kavil budur. Nitekim Suðra´da beyan edilmiþtir." Suðdî arabuluculuk yaparak Ýmam Muhammed´in sözünü talâký isnad ettiði vakitten itibaren ayrýldýklarýna yorumlamýþtýr. Beraber kalýrlarsa her ikisinin yalan söyledikleri zâhirdir ve isnadda tasdik edilmezler. Bahýr sahibi: "inþaallah böylelikle ara bulunmuþ olur." demiþtir. Fetih´de bildirildiðine göre müteehhirinin fetvasý dört mezhebin imamlarýna ve sahabe ile tâbiinin cumhuruna muhâliftir. Bunlarýn muhalefeti töhmetten dolayý olduðuna göre töhmetin yerleri ve adamlarý araþtýrýlmalýdýr. Onun için Suðdî yukarýda geçen sözüyle tafsilde bulunmuþtur. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr, Bahýr ve Nehir sahibleri de Fetih sahibinin sözünü tasdik etmiþlerdir.

"Bu muvazaa töhmetini gidermek içindir." Muvazaa anlaþma demektir. Yani hasta olankocanýn karýsýna borç ikrarý sahih olsun diye yahut kocasý karýsýnýn kýz kardeþi ile veya ondan baþka dört kadýnla evlenebilsin diye talâk vardýr, iddet bitmiþtir þeklinde anlaþma yapmalarýný önlemek içindir. Fetih.

METÝN

Lâkin kadýn bu isnadda kocasýný yalanlar veya bilmiyorum derse iddet ikrar vaktinden vâcib olur. Kadýna da nafaka ve mesken verilir. Kocasýný tasdik ederse hüküm yine böyledir. Þu kadar var ki, bu kadýnla cimada bulunursa ikinci bir mehir vermesi lâzým gelir. Ýhtiyar. Kadýna nafaka ve mesken de verilmez. Çünkü kadýnýn kendi aleyhindeki sözü kabul edilir. Hâniyye. Yine Hâniyye´de þu ibâre vardýr: "Kadýný talâk-ý bâinle boþar da sonra bir zaman onunla beraber yaþarsa talâkýný ikrar ederek yaþadýðý takdirde iddeti biter. Ýnkâr ederek yaþarsa bitmez. "Cevâhiru´l-Fetâvâ´nýn talâk bahsinin baþýnda þöyle denilmektedir" Karýsýný talâk-ý bâinle boþar da onunla beraber yaþarsa halk arasýnda boþadýðý þöhret bulduðu takdirde iddeti biter, þöhret bulmazsa bitmez." Kadýna hul´ yapmasý da böyledir. Halka bildirir ve hul´ yaptýðýna þâhid getirirse iddeti biter. Aksi takdirde bitmez. Sahih olan budur. Keza boþadýðýný gizlerse gizlemekten men etmek için iddet bitmez. O zaman iddetin baþlamasý sübut ve zuhur vaktinden itibarendir.

ÝZAH

"Lâkin ilh..." Sözü yukardaki söylediklerine istidraktýr. Çünkü yukarýda nafaka ve meskenden bahþetmedi. Zira burada tasdikle tekzib arasýnda fark vardýr. Kýsaca: "Zira fetvaya göre kadýn kocasýný yalanlarsa ilh..." dese daha iyi olurdu.

"Cimada bulunursa ikinci! bir mehir vermesi lâzým gelir." Sözünü üç talâktan aþaðý boþamýþsa diye yahut üç talâk iddetinde lâkin helâl zannederek diye kayýdlamasý gerekir. Zira Bezzâziye´den naklen arz etmiþtik ki, üç talâkla boþayýp haram olduðunu bildiði halde iddeti içinde cimada bulunursa bu zinâ olur. Þimdi cimalarýn tekerrürü ile mehrin tekrarlanýp tekrarlanmayacaðý kalýr. Bahýrýn mehir bâbýnda Hulâsa´dan naklen þöyle denilmiþtir: "Üç talâktan iddet bekleyen karýsý ile cimada bulunurda þübhe iddia ederse bir mehir vermesi mi yoksa her cima için ayrý mehir mi lâzým gelir? Bazýlarýna göre üç talâký birden yapar da bunlarýn vâki olmadýðýný zannederse bu yerinde bir zan olur ve bir mehir vermesi lâzým gelir. Talâklarýn vâki olduðunu fakat cimaýn da helâl olduðunu zannederse bu zan yerinde deðildir. Binaenaleyh her cima için ayrý mehir vermesi lâzým gelir."

"Kadýna nafaka ve mesken de verilmez." Yani geçen zaman iddete yeterse hüküm budur. Fakat iddetin bir kýsmý kalýrsa o müddet nafaka ve mesken vermesi vâcib olur. T.

"Çünkü kadýnýn kendi aleyhindeki sözü kabul edilir." Ve kendisi için kocasýna vâcib olan borç sâkýt olur. Bahýr sahibi diyor ki: "Hâsýlý kadýn isnadda kocasýný yalanlar yahutbilmiyorum derse iddet ikrar vaktinden baþlar. Tasdik ederse kadýn hakkýnda talâk vaktinden, Allah Tealâ hakkýnda ikrar vaktinden baþlar." Yine Bahýr´da beyan edildiðine göre mesken Allah Teâlâ´nýn hakkýndandýr. Bunun muktezasý kadýn kocasýný tasdik etse de mesken lâzým gelmesidir. T.

Ben derim ki: Bahýrýn ibâresinde mesken sözü yoktur. Onun ibâresi:

"Lâkin kocasýný tasdik ederse kadýna nafaka ve giyecek yoktur." þeklindedir. Nehir´de de böyledir. Meselenin aslý Hâniyye´dedir. Nitekim þârih de ona nisbet etmiþtir. Ýbâresi þöyledir: "Fetvaya göre kadýnýn ikrar vaktinden itibaren iddet beklemesi lâzým gelir. Boþamasýnýn eseri ancak nafakanýn ibtalinde görülür." Böylece anlaþýlýr ki, musannýfýn ifadesindeki mesken sözü sonradan katmadýr.

"Onunla beraber yaþarsa" Sözü mutlaktýr, cima edip etmediði hallere þamildir. T.

"Ýkrar ederek yaþadýðý takdirde ilh..." Yani iddeti talâktan baþlar. Zâhire bakýlýrsa buradaki Ýkrardan murad sadece kadýna deðil halk orasýnda ikrarda bulunmasýdýr. Bir de boþadýðý anda Ýkrar etmesidir. Böylece bu meseleyle metindeki mesele arasýnda fark anlaþýlmýþ olur. Çünkü metindeki mesele karýsýný boþadýðýný gizleyip de bir zaman sonra ikrar ettiðine göre farz edilmiþtir.

"Þöhret bulduðu takdirde ilh..."´ þöhret bulan bu talâktan sonra kadýný üç defa boþarsa bu üç talâk vâki olmaz. Nitekim fer´î meselelerde gelecektir.

"Kadýna hul´ yapmasý da böyledir." Bu söz talâk-ý bâinle boþarsa cümlesinde dahildir. Lakin talâk-ý bâin bazen kadýnýn haberi yokken de yapýlýr. Hul´ böyle deðildir. Þârih þöhretin þart kýlýnmasýnda kadýnýn bilmesiyle bilmemesi arasýnda fark olmadýðýna iþaret etmiþtir.

"Hul´ yaptýðýna þâhid getirirse" Sözüyle þöhret bulmanýn mutlaka halk arasýnda ikrar etmekle olacaðýna iþaret etmektedir. Baþkalarýndan iþitmeleri kâfi deðildir. Bunda ikrarýn iki adam huzurunda yapýlýrsa kâfi geleceði" ne de iþaret vardýr. Ekseriyetin huzurunda ikrar lâzým deðildir. Çünkü þehâdet bir þeyi meþhur etmektir. Nitekim ulema nikâh bahsinde Ýmam Mâlik´in þart koþtuðu ilân iki þâhidle hâsýl olur demiþlerdir.

"Kezâ boþadýðýný gizlerse gizlemekten men etmek için iddet bitmez."

Bu ta´lili Hâniyye sahibi yapmýþtýr. Bir ta´lif daha geçmiþti ki, o da muvazaa töhmetini gidermek için olmasýydý. Bu ta´lil Hidâye´de zikredilmiþtir. Mesele metindekiyle birlikte tekrar edilmiþtir. Hâsýlý boþadýðýný gizler de bir müddet geçtikten sonra haber verirse fetvaya göre o kimse isnad hakkýnda tasdik edilmez. Karýsý kendisini tasdik etsin etmesin iddet ikrar vaktinden vâcib olur. Gizlemez de vaktinde ikrar ederse halk arasýnda þöhret bulmadýðý takdirde hüküm yine böyledir. þöhret bulursa iddet talâk vukuundan itibaren vâcib olur ve zamaný geçmiþse iddet biter. Ama bu helâdýr zanniyle cima etmediðine göredir. Aksi takdirdecima´la ikinci bir iddet vâcib olur ve iki iddet içice girerler. Kezâ o kadýnla her cimada bulundukça ayrý bir iddet vâcib olur. Son cima´ýn iddeti bitmedikçe kadýnýn baþka kocaya gitmesi helâl olmaz. Cima þübhe üzerine yapýlmazsa bunun hilâfýnadýr. Çünkü hâlis zinâ olduðu için iddet icab etmez. Nitekim geçmiþti. Kadýn baþkasýyla evlenebilir. Bunu Tatarhâniyye sahibi talâkýn yirmi ikinci faslýnda açýklamýþtýr.

"O zaman iddetin baþlamasý sübut ve zuhur vaktinden itibarendir."

Yani bu tafsilâtý gördükten sonra anlarsýn ki, bu meseleler talâk þöhret bulmadýðýna göredir. O zaman iddet talâkýn sübut ve zuhuru vaktinden baþlar.

METÝN

Nikâh-ý fâsidde iddetin baþlamasý hâkim karý-kocanýn arasýný ayýrdýktan sonradýr. Bundan sonra o kadýnla cimada bulunursa kendisine had vurulur. Cevhere ve diðer kitablar. Bahýr sahibi bunu inceleyerek iddetten sonra diye kayýdlamýþtýr. Çünkü iddet bekleyen bir kadýna cima ile had lâzým gelmez. Yahut iddet mütarekeyle yani kocanýn kadýnla cima´ý terk edeceðine azim göstermesiyle meselâ diliyle seni cima etmeden býraktým demesi ve buna benzer bir þey söylemesiyle olur. Kadýnýn huzurunda olursa talâk ve nikâhý ikrar dahi bu kabîldendir. Huzurunda deðilse olmaz. Kadýnla cimada bulunmuþsa mücerred azim kâfi deðildir. Bulunmamýþsa bedenlerin birbirinden ayrýlmasý kâfidir. Nikâh-ý fâsidde halvet iddeti icab etmez. Burada talâk boþamanýn sayýsýný eksiltmez. Çünkü feshtir. Cevhere. Kadýn kocasýnýn evinde de iddet beklemez. Bezzâziye.

ÝZAH

"Nikâh-ý fâsidde iddetin baþlamasý ilh..." Ýmam Züfer´e göre son cimadan itibarendir. Çünkü iddeti icab eden sebeb cimadýr. Bize göre iddeti icab eden sebeb nikâh þübhesidir. Bu þübheyi ortadan kaldýrmak aralarýný ayýrmakla olur. Görmüyor musun ayýrmadan o kadýnla cimada bulunursa had vurmak vâcib deðildir. Ayýrdýktan sonra cimada bulunursa had vâcib olur. Þu halde ayýrmak süretiyle þübhe ortadan kalkmadýkça kadýn iddet beklemeye baþlamýþ olmaz. Nitekim Kâfî ve diðer kitablarda belirtilmiþtir. Sâihânî.

Ben derim ki: Akidsiz yapýlan þübheli cimada iddetin nereden baþlayacaðýný açýklayan görmedim. Ama þübhe ortadan kalkýnca son cimadan baþlamasý gerekir. Meselâ o kadýnýn kendi karýsý olmadýðýný, cima´ý helâl sayýlmayacaðýný öðrenir. Böylece þübhe ortadan kalkar. Çünkü burada akid yoktur. Binaenaleyh zikri geçen cimadan baþka iddet için bir sebeb kalmaz. Nitekim söylediklerimizden anlaþýlmýþtýr. Allahu a´lem.

"Hâkim ayýrdýktan sonradýr." Yani hemen akibinde iddet baþlar. Bu iddetin baþlamasýna zaman elveriþli olduðuna göredir. Binaenaleyh hayýz halinde ayýrmakla ortaya bir müþkil çýkmýþ olmaz. Çünkü iddet hayýzdan sonra baþlamýþ sayýlýr. Kadýnýn üç hayýz beklemesimutlaka lâzýmdýr. Bunu Kuhistânî söylemiþtir. Ayýrmaktan murad hâkimin ayrýlmalarýna hüküm vermesidir. Nitekim Ýnâye´den naklen Bahýrda bildirilmiþtir.

"Ýnceleyerek kayýdlamýþtýr ilh..." Ben derim ki: Eðer bu zevatýn maksadlarý cima iddetten sonraysa had vâcib olur demekse bunu söylemekte bir fayda kalmaz. Çünkü sahih nikâhýn hükmü de budur. Ondan fâsid nikâhýn hükmü evleviyetle anlaþýlýr. Allâme Makdisî bunu þöyle münakaþa etmiþtir: "Denilebilir ki, bu iddet bu hüküm hususunda baþkalarýna muhâliftir. Çünkü nikâh-ý fâsidin eseridir. Nitekim kocasýnýn evinde iddet beklememekle dahi baþkalarýna muhâliftir." Kezâ bunu Sâihânî dahi reddederek: "Bu incelemede bir çok zevat Bahýr sahibine tâbi olmuþsa da burada meselenin ta´lilini anlamaktan gaflet edilmiþtir. Ta´lil Ýmam Züfer´e verilen cevabda geçendir ki, o da þübhenin karý-kocayý birbirinden ayýrmakla ortadan kalkmasýdýr ilh..." demiþtir. Yani ayýrdýktan sonra had vurmayý def edecek bir þey kalmaz demek istemiþtir. Bunu Rahmetî dahi reddetmiþtir. Onun sözünün hülasasý þudur: Karý-kocayý ayýrmadan had vurulmamasý akid þübhesindendir. Ondan sonra iddet beklemek ise þübhenin þübhesi olur. Bu muteber deðildir. Sahih nikâhda helâl zannýyla cima ederse üç hayýz iddet lâzým gelmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü fiil þübhesidir. Kadýn o adamýn evinde mahpustur. Nafakasý da yürümektedir. Burada ise ne nafaka vardýr, ne de eve kapanmak!

Ben derim ki: Lâkin bu izaha göre Bahýr ve diðer kitablarda açýklanan þu mesele müþkül kalýr: Bir adam nikâh-ý fâsidle karýsýnýn kýz kardeþini alsa onun iddeti bitinceye kadar karýsý kendisine haram olur. Bu gösterir ki, bu adama nisbetle o nikâhýn bir eseri kalmýþtýr. Ama buna þöyle cevap verilebilir: O nikâhýn iddetle eseri kalmasý yaptýðý cima´ýn haddi icab eden zinâ olmasýna mâni deðildir. Nasýl ki üç talâkla boþadýðý karýsý iddet beklerken haram olduðunu bile bile onunla cimada bulunursa kendisine had vurulur. Çünkü bu zinâdýr. Halbuki nikâhýn eseri kesin olarak bâkîdir.

"Kocanýn" Diye kayýdlamasý þundandýr: Çünkü ulemanýn zâhir olan sözlerine göre mütareke kadýn tarafýndan olmaz. Bahýr sahibi diyor ki: "Biz mehir bâbýnda mütarekenin kadýn tarafýndan da olacaðýný tercih ettik. Onun için Molla Miskîn mütareke þekillerinden biri kadýnýn senden ayrýldým demesi olduðunu söylemiþtir." Bahýr sahibinin bunu tercih etmesi ulema: "Karý-kocadan her biri bu nikâhý fesh edebilir." diye ittifak ettiklerindendir. Fesh mütarekedir. Nehir sahibi: "Biz bunu def eden sözler söylemiþtik." demiþtir. Yani orada mütarekenin talâk mânâsýna geldiðini binaenaleyh yalnýz kocaya mahsus olduðunu söylemiþti. Fakat Hayreddin-i Remlî: "Nikâh-ý fâsidde talâk yoktur." diyerek bunu reddetmiþtir. Tamamý orada geçmiþti. Makdisî´nin Bahýr sahibine tâbi olduðunu da söylemiþtik.

"Ve buna benzer bir þey söylemesiyle" Meselâ Senin yolunu serbest býraktým veya sendenayrýldým demesiyle olur.

"Mücerred azim kâfi deðildir." Zira Ýnâye´de: "Azim kalb iþidir, bilinmez. Ama açýk delili vardýr. O da azmi haber vermektir." denilmiþtir.

"Bulunmamýþsa bedenlerin birbirinden ayrýlmasý kâfidir." Yani býrakmayý azmederek bedenlerin ayrýlmasý kâfidir. Bahýr sahibi diyor ki: Cima edilmeyen kadýna gelince: Onu terk etmek sözle tehakkuk eder. Bazýlarýna göre terk etmekle de olur. Bundan murad bir daha bu kadýna dönmemek kasdýyla ondan ayrýlmaktýr. Bazýlarýna göre ise cima edilsin edilmesin her iki surette mütareke ancak sözle olur.

"Nikâh-ý fâsidde halvet" Ýster sahih ister fâsid olsun iddeti icab etmez. H. Burada þöyle denilebilir: Fâsid nikâhta halvet ancak fâsid olur. Çünkü þer´an o kadýnla cimada bulunmak men edilmiþtir. Hayýzlý kadýnla halvette bulunmak gibi olur. Lâkin murad bu halvetin nikâhýn fesadýndan baþka bir mâniden dolayý fâsid olmasýdýr.

"Ýddeti icab etmez." Mehri de icab etmez. Çünkü bunlar ancak hakiki cima ile vâcib olurlar.

"Kadýn kocasýnýn evinde de iddet beklemez." Çünkü fâsid nikâhta akid mevcud iken bile erkeðin o kadýný evinde hapsetmeye hakký yoktur. Akid bozulduktan sonra evleviyetle hakký kalmaz. Lâkin bundan sonraki fasýlda bunun hilâfý gelecektir. Þu halde buradaki iki kavilden biri demektir. Tamamý gelecektir.

T E T Ý M M E : Bahýr´da beyan edildiðine göre bu iddetten murad mütareke iddetidir. Binaenaleyh adam ölmekle kadýna iddet vâcib olmaz. Yalnýz cimadan sonra hayzýný görmesi lâzýmdýr. Bu iddette yas tutmak ve nafaka da yoktur. Karýsýnýn kýz kardeþini nikâh-ý fâsidle alýrsa iddeti bitinceye kadar kendi karýsý haram olur. Bir de bu iddetin vâcib olmasý kazaendir. Diyâneten o kadýn son cimadan sonra üç hayýz gördüðünü bilirse ayýrma filan olmadan dahi baþka kocaya varmasý helâl olur. Râcih kavle göre kadýnýn mütarekeyi bilmesi þart deðildir.

METÝN

Kadýn iddetim bitti der de müddetin buna ihtimali bulunursa kocasý yalanladýðý takdirde yeminiyle beraber kadýnýn sözü kabul edilir. Müddetin buna ihtimali yoksa kabul edilmez. Çünkü güvenilen kimse ancak zâhire muhalefet etmediði vakit tasdik olunur. Sonra kadýn aylarla iddet bekleyenlerdense zikri geçen mukadder zamaný bekler. Hayýzlarla bekleyenlerdense en azý hürre için altmýþ gün, cariye için kýrk gündür. Fakat bu, kadýn çocuk düþürdüðünü iddia etmediðine göredir. Nitekim ricat bâbýnda geçmiþti. Bir de talâký doðurmasýna tâlik edilmediðine göredir. Tâlik edildiyse Ýmam-ý Azam nifâs için buna yirmi beþ gün ilave eder. Nitekim hayýz bâbýnda geçmiþti.

ÝZAH

"Kadýn iddetim bitti derse ilh..." Bilmelisin ki iddetin bitmesi yalnýz kadýnýn haber vermesine münhasýr deðildir. Bilâkis hem onun haber vermesiyle, hem de fiilen olabilir. Ýddetin geçebileceði bir müddetten sonra baþkasýyla evleniverir. Bundan sonra kadýn iddetinin bitmediðini söylerse tasdik olunmaz. Çünkü evlenmeye teþebbüs etmesi ikrarýn delilidir. Bunu Bedâyý´dan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Kocasý yalanladýðý takdirde" Kadýnýn sözü kabul olunur. Fakat iddetinin geçtiðini kocasý iddia eder de kadýn yalanlarsa ne hüküm verileceði fer´î meselelerin sonunda gelecektir.

"Aylarla iddet bekleyenlerdense ilh..." Bu sözle þârih geçebileceði en az müddeti beyana baþlýyor.

"Zikri geçen mukadder zamaný bekler." Bundan murad hürrenin üç ay, cariyenin ise onun yarýsý kadar yani bir buçuk ay iddet beklemesidir.

"En azý hürre için altmýþ gün" Yani kadýný temizlik devresinde (cimadan önce) boþamýþ farz edilir ve temizliðin en az müddeti olan on beþ gün farz edilir. Zira çoðu için sýnýr yoktur. Hayzýn ortasý beþ gündür. Çünkü en azýnýn iki defa bir arada bulunmasý nâdirdir. Þu halde üç temizlik müddeti kýrk beþ gün eder. Üç hayýz da on beþ gün eder. Mecmuu altmýþ gün olur. Bu hesab Ýmam-ý Azam´ýn kavlinin Ýmam Muhammed rivâyetine göredir. Ýmam Hasan rivâyetine göre ise kadýnýn iddetini uzatmaktan ihtiraz için kocasýnýn onu temizlik devresinin sonunda boþadýðý farz edilir ve temizlik devresinin en azý hayýz müddetinin en çoðu ele alýnýr ki, ikisinin ortasý bulunsun. Ýki temizlik müddeti otuz, üç hayýz müddeti dahi otuz gün eder. (Mecmuu altmýþ gün olur.) Ýmameyn´e göre hür kadýnýn tasdik edileceði en az müddet otuz dokuz gündür. Üç hayýz dokuz gün eder. Ýki temizlik müddeti de otuz gündür. (Mecmuu otuz dokuz olur.) Bunu Tahtâvî ifade etmiþtir.

"Cariye için kýrk gündür." Bu Ýmam Muhammed´in rivâyetine göredir. Ýki temizlik devresi otuz gün eder, bir hayýz da on gündür. (Mecmuu kýrk olur.) imam Hasan´ýn rivâyetine göre otuz beþ gündür. Bir temizlik devresi on beþ gün, iki hayýz da yirmi gün eder. (Mecmuu otuz beþ olur.) T. Bahýr´ýn bazý nüshalarýnda Ýmam Hasan´ýn rivayetine göre otuz gündür denilmiþse de yanlýþtýr. Doðrusu otuz beþ gündür. Nitekim Bedâyý´ ve diðer kitablarda belirtilmiþtir.

"Çocuk düþürdüðünü iddia etmediðine göredir." Bu söz hem hürre hem cariye hakkýnda söylenen müddetin þart kýlýnmasý için sýnýrlýdýr. Tahtâvî diyor ki: "Murad uzuvlarýnýn bazýsý belli olan düþüktür. Bunlar belli olacak kadar bir müddetin geçmesi mutlaka lâzýmdýr." Yani kadýný nikâh eder de meselâ bir aydan sonra boþarsa kadýnýn sözü kabul edilmez. Çünkü dört ay geçmeden karnýndaki çocuðun bazý uzuvlarý belli olmaz. Nitekim evvelce geçmiþti. Þârih þuna da iþaret ediyor ki, kadýn iddetinin bittiðini iddia eder de çocuk düþürdüðünü ikrarda bulunmazsa tasdik edilmez. Bazýlarý tasdik edileceðini söylemiþlerdir. Çünküihtimaldir. Nehir sahibi: "Zâhir olan birinci kavildir." demiþ, Remlî ikinci kavlin zayýf olduðunu söylemiþtir.

"Nitekim ricat bâbýnda geçmiþti." Orada þârih þöyle demiþti: "Sonra müddet ancak hayýzla olursa muteberdir. Çocuk düþürmeyle olursa muteber deðildir. Kocasý çocuðun uzuvlarý belli olduðuna kadýndan yemin isteyebilir. Doðurmakla olursa ancak beyyineyle kabul edilir. Velev ki kadýn hurre olsun. Fetih.." Bahýr sahibi diyor ki: "Bu söz götürür. Zira ulemanýn sübutu neseb bâbýnda açýkladýklarýna göre kadýnýn çocuk doðurduðunu ikrar etmesiyle iddeti biter. Velev ki doðum beyyineye baðlý olsun. Çünkü o ancak nesebin sübutu içindir."

"Nitekim hayýz bâbýnda geçmiþti." Orada þârih þöyle demiþti: "Nifâsýn azý için sýnýr yoktur. Meðerki iddet için buna ihtiyaç olsun. Meselâ kocasý: Doðurduðun vakit sen boþsun der, kadýn da iddetim bitti cevabýný verirse Ýmam-ý Azam bunu üç hayýzla birlikte yirmi beþ günle takdir etmiþtir. Ýmam Ebû Yusuf on bir günle, Ýmam Muhammed bir saatle takdir etmiþlerdir.

Ben derim ki: Bu izaha göre doðurduðunun akabinde boþanýrsa nifâs için mutlaka yirmi beþ gün geçmek gerekir. Sonra altmýþ gün iddet bekler. Nitekim geçmiþti. Þu halde Ýmam-ý Azam´a göre kadýnýn tasdik edileceði en az müddet seksen beþ gün olur. Bu Ýmam Muhammed´in rivayetine göredir. Ýmam Hasan´ýn rivâyetine göre ise müddetin en azý yüz gündür. Nifâs ve temizliði kýrk gün takdir edilir. Ebû Yusuf´un kavline göre müddetin en azý altmýþ beþ gündür. Çünkü nifâs için mutlaka on bir gün geçmek lâzýmdýr. Sonra kadýn on beþ günlük temizlik devresi geçirir. Ondan sonra otuz dokuz gün îddet bekler. (Mecmuu altmýþ beþ eder.) Ýmam Muhammedi´n kavline göre müddetin en azý elli dört günle bir saattir. Bi-naenaleyh nifâs için mutlaka bir saat, temizlik için de on beþ gün geçmesi lâzýmdýr. Sonra otuz dokuz gün iddet bekler. Tamamý hayýz bâbýnda geçmiþti.

Bir adam iddet bekleyen karýsýný -velev ki nikâh-ý fâsid iddeti olsun- sahih nikâhla alýr da -velev hükmen olsun- cimadan önce boþarsa tam mehir vermesi vâcib olur. Kadýna da yeni iddet beklemek lâzým gelir. Çünkü kadýn ilk cima ile adamýn elinde sayýlýr. Zira eseri bâkîdir. O da iddettir. Bu mesele on meselenin biridir ki, bunlarda birinci nikahdaki cima ikincide de cima sayýlýr. Ýmam Zufer´in kavline göre bu kadýna iddet yoktur. Kadýn derhal baþka kocaya helâl olur,

ÝZAH

"Ýddet bekleyen karýsýný" Yani üçten az olarak talâk-ý bâinle boþadýðý karýsýný demek istiyor. Dürr-ü Müntekâ. Çünkü kadýn ric´î talâk iddetini beklemiþ olsa ikinci akid ric´at olur. Üç talâkla boþanmýþ olsa baþka kocaya varmadýkça buna helâl olmaz.

"Velev nikâh fâsid iddeti olsun." Meselâ nikâh-ý fâsidle evlenir ve cimadan sonra aralarý ayrýlýr da sonra iddeti içinde sahih nikâhla tekrar evlenir. Bunun aksini yaparsa yani evvelâsahih nikâhla evlenir, cimadan sonra boþayarak iddeti içinde onu fâsid nikâhla alýrsa mehîr lâzým gelmez. Yeni iddet de icab etmez. Kadýn bil ittifak ilk iddetini tamamlar. Çünkü fâsid nikâh da cima imkâný yoktur. Hakikaten imkân olmayýnca hükmen de cima etmiþ sayýlamaz. Onun için nikâh-ý fâsidde iddet vâcib olmadýðý gibi halvetle mehir de lâzým gelmez. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

"Velev hükmen olsun cimadan önce boþarsa..." Hükmen cimadan murad halvettir. Musannýf cima ve halvetten önce boþarsa dernek istemiþ tir. H.

"Adamýn elinde sayýlýr ilh..." Yani bu da ikinci akidle eline geçmenin yerini tutar. Gâsp gibi ki, elinde bulunan gasp malýný satýn alýrsa mücerred akidle onu teslim almýþ sayýlýr. Böylece buradaki talâk cimadan sonra talâk sayýlýr. "Cimadan sonra boþamakla o adam ric´ata mâlik olur. Burada ise ric´at yoktur." denilemez. Çünkü ikinci akdin mehir ve iddet hakkýnda cima yerine tutulmasýndan ric´at hakkýnda da cima yerine tutulmasý lâzým gelmez. Halvet gibi ki mehir ve iddet hakkýnda cima yerine tutulur. Fakat ric´at hakkýnda milk yerine tutulmaz. Tamamý Minah´dadýr.

Ben derim ki: Þu da var: Birinci talâk bâindir. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. O halde onun iddetini beklerken ric´ata hasýl hakký olabilir? Velev ki ikincisi ric´i olsun.

"Bu mesele on meselenin biridir." On mesele þunlardýr: Bir adam sahih nikâhdan veya fâsid nikâhtan iddet bekleyen karýsý ile evlenirse iki mesele meydana gelir ki, bunlarýn izahý yukarýda geçmiþti.

Üçüncüsü: Kendisi hasta iken iddet bekleyen karýsýyla evlenir ve onu cima etmeden boþarsa mirâs kaçýran olur.

Dördüncüsü: Aralarýnda kefâet bulunmadýðý için cimadan sonra ayrýlýrlar ve iddeti içinde o kadýný nikâh eder de yine cima etmeden aralarý ayýlýr.

Beþincisi: Küçük bir kýzla veya cariyeyle evlenerek cimada bulunur, sonra onu talâk-ý bâinle boþar, sonra iddeti içinde onunla tekrar evlenir. Bu sefer küçük kýz bulûða erer yahut cariye azad olur ve cimadan önce kendini ihtiyar eder.

Altýncýsý: Küçük bir kýzla veya cariyeyle evlenir, cimadan sonra kýz bulûða ererek cariye de âzâd olarak kendini ihtiyar eder. Sonra iddeti içinde onunla evlenir ve cima etmeden boþar.

Yedincisi; Ýddet bekleyen karýsýyla evlenir ve cimadan önce kadýn dinden döner. Meselenin geri kalan suretleri Bahýr´da mükerrer olarak zikredilmiþtir. Hatta ilk iki sureti de birdir. Þu halde hakikatte bu meseleler altýdýr.

"Bunlarda birinci nikâhdaki cima ikincide sayýlýr." Bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´le Züfer´e göre ikincide cima sayýlmaz. Yeni iddet de lâzým gelmez. Mehrinin yarýsý vâcib olur. Lâkin Ýmam Muhammed´e göre ilk iddeti tamamlamak vâcib olur. Züfer´egöre vâcib olmaz. H. Yani kadýn baþka kocaya helâl olur ve böylece muhallil iddetini düþürmek için bir hile teþkil eder. Cimadan sonra kadýný boþar. Sonra tekrar nikâhlar, sonra cimadan önce boþar ve iddet beklemeden ilk kocasýna helâl olur.


radyobeyan