Kütübü Sitte
Pages: 12
Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:49:33
AÇIKLAMA:



1- Bu hadisin birinci paragrafý Buharî´de bab baþlýðý olarak kaydedilmiþtir ve mevkuf gözükmektedir. Ýkinci paragrafý ise Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ)´ýn merfu bir rivayetidir.

2- Hadiste, ölen kimse ile oðlundan hasýl torununun -arada baþka erkek çocuk olmamasý halindeki- miras durumu açýklanmaktadýr. Kendi öz oðlundan hasýl erkek torun bu durumda öz oðlu menzilesinde olmaktadýr.

3- Ýbnu Abbas´ýn sözünde (ikinci paragrafta) geçen feraizden -ki "miras paylarý" diye çevirdik- maksad Kur´an´da zikredilen paylardýr. Bu paylar: Yarým, yarýmýn yarýsý, yarýmýn yarýsýnýn yarýsý: üçte iki (sülüsan), bu ikinin yarýsý, bu ikinin yarýsýnýn yarýsý. Bunlardan da murad belirtilen hisselere nass-ý Kur´an´la hak sahibi olanlardýr. Nitekim bir baþka rivayette "Malý, Allah´ýn kitabýnda belirtildiði nisbetlere uygun olarak taksim edin" buyrulmuþtur.

4- "En yakýn erkeðe" tabiri, "ölene neseb itibariyle en yakýn olan erkek" demektir. Burada ehak manasýna deðildir. Buradaki hadiste söylenen mana (evlâ) kelimesi ile ifade edilmiþse de, bazý hadislerde اَدْنَى kelimesi kullanýlmýþtýr ki, "en yakýn" manasýný ifade eder. Hattabi bunun "asabede en yakýn erkek" manasýna geldiðini belirtir. Bu, "asabe arasýnda farz ehli -yani mirasa iþtirak edecekler- dýþýnda ölene en yakýn kim varsa hak sahibi olur. daha uzak olan deðil" diye açýklanmýþtýr. Eðer eþit uzaklýkta birden fazla kimse varsa, hepsi eþit þekilde o paya iþtirak ederler. Keza, bu hadiste ayrý anne ve ayrý babalardan gelenlerin kastedilmediði, -zira bunlar menzile itibariyle eþit olmalarý sebebiyle aralarýnda evla yoktur- kastedilen þeyin amca ile hala, oðlan kardeþin kýzý ile oðlan kardeþin oðlu; amcanýn oðlu ile amcanýn kýzý olduðu belirtilmiþtir. Buradan ayný annebabadan veya ayný babadan olan erkek kardeþle kýz kardeþ hariç tutulmuþtur. Zira bunlar þu ayet gereðince mirasa iþtirak ederler: "Eðer mirasçýlar erkek veya kýz kardeþler ise o zaman erkek için kýzýn iki hissesi vardýr..." (Nisa 176). Bundan annebaba bir kýz ve kýzkardeþle beraber olan erkek kardeþte olduðu gibi daha kuvvetliyle örtülen de istisna kýlýnýr. Keza þu ayet gereðince anne bir kýz ve erkek kardeþ de bundan hariç kalýr: "...Ve bir erkek veya kýz kardeþi varsa, onlardan herbiri için altýda bir hisse vardýr" (Nisa 12). Bundan muradýn, anne bir kardeþler olduðu hususunda icma nakledilmiþtir. [60]



ـ4735 ـ3ـ وعن عليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]وَقَدْ سُئِلَ عَنِ ابْنَيْ عَمٍّ أحَدُهُمَا أخٌ ‘مٍّ وَاŒخَرُ زَوْجٌ. فقَالَ: لِلزَّوْجِ النِّصْفُ، ولِ‘خِ مِنَ ا‘مِّ السُّدُسُ، وَمَا بَقِيَ بَيْنَهُمَا نِصْفَانِ[. أخرجه رزين .



3. (4735)- Hz. Ali (radýyallahu anh)´den biri anne bir erkek kardeþ, diðeri koca olan iki amca çocuðu hakkýnda sorulmuþtu. Þu cevabý verdi: "Koca için yarý, anne bir erkek kardeþ için altýda bir, geri kalan da aralarýnda ikiye bölünür." [Rezin tahric etmiþtir. (Buharî´de muallak olarak gelmiþtir: Feraiz 15).][61]



AÇIKLAMA:



Bu vak´a þöyle olmuþtur. Bir adam bir kadýnla evlenir. Kadýn buna bir oðlan doðurur. Sonra kadýn diðer biriyle evlenir, ona da bir oðlan doðurur. Sonra, ikinciden boþanan kadýný bunun erkek kardeþi alýr, buna da bir kýz doðurur. Bu kýz, ikinci oðlanýn anne bir kardeþi ve ayný zamanda amcasýnýn kýzýdýr. Bu kýz, birinci oðlanla evlenir. Bu oðlan, kýzýn amca oðludur. Ýþte bu kýz, iki amca oðulu býrakarak ölmüþ olan kýzdýr.

Hz. Ali´nin fetvasýndan çýkan husus þudur: Kocaya koca olmasý haysiyetiyle mirasýn "yarý"sý verilir. Diðerine, anne bir kardeþ olmasý sebebiyle altýda bir verilir. Geriye üçte bir kalýr, bu da asabe olmalarý haysiyetiyle ikisi arasýnda taksim edilir. Böylece birinci için üçte ikisi "farz" ve asabelik sebebiyle sahih olur, diðerine de farz ve asabelik sebebiyle üçte bir sahih olur.[62]



ـ4736 ـ4ـ وعن زَينبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]اشْتَكَى نِسَاءٌ مِنَ الْمُهَاجِرَاتِ الى رَسُولِ اللّهِ #: ضِيقَ مَنَازِلِهِنَّ. فأمَرَ # أنْ تُوَرَّثَ دُورَ الْمُهَاجِرِينَ النِّسَاءُ فَمَاتَ ابْنُ مَسْعُودٍ فوَرِثَتْهُ امْرَأتُهُ دَاراً بِالْمَدِينَةِ[. أخرجه أبو داود .



4. (4736)- Zeynep (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Muhacir kadýnlardan bir kýsmý Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a evlerinin darlýðýndan ve kendilerinin evlerden çýkarýldýklarýndan þikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kadýnlarýn muhacir evlerine varis kýlýnmalarýný emretti." [Ebu Davud, Harac 7, (3080).] [63]



AÇIKLAMA:



1- Fethu´l-Vedûd´da Sindî´nin kaydýna göre, "o zamanlar bir kadýnýn kocasý vefat edince evi varisler alýyor, kadýncaðýz diyar-ý gurbette iyice yalnýz kalýyor, baþýný sokacak bir mesken bulamýyor, sýkýntýya düþüyordu." Þu halde sadedinde olduðumuz hadis bu sýkýntýyý aksettirmektedir. Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm´ýn emriyle muhacir kadýnlar veraset yoluyla kocalarýnýn evlerine sahip oluyorlar, orada yerleþip kalýyorlardý. Muhacir kadýnlarý Medine´de yabancý olmalarý haysiyetiyle, Resûlullah, miras taksimi esnasýnda kocalarýnýn evlerini onlara vermeyi emretmiþ olmaktadýr. Hadis bunu ifade ediyor.

Hattabî, bir baþka açýklama sunar: Buna göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Medine´de muhacirlere ev tahsis etmiþ olmasýyla ilgili rivayet iki suretle tevil edilmiþtir.

* Bu tahsis arsa tahsisidir, ta ki o arsalara herkes oturacaðý evi yapsýn. Bu duruma göre, herkes verilen o arsa üzerinde inþa ettiði binanýn sahibidir.

* Muhacirlere ariyet olarak evler tahsis edildi. Bu durumda evlere sahip olmamalarý gerekir. Zira miras, ancak gerçek þekliyle malik olunan mal üzerinde caridir.

Bazý alimler, bir baþka ihtimale de yer vermiþtir: "Evler, hayatlarý müddetince bu kadýnlara verilmiþ olabilir. Bu tam bir temlik deðildir; týpký Aleyhissalâtu vesselâm´ýn evleri gibi. Ezvac-ý Tahirat, Efendimiz´in vefatýndan sonra hücrelerinde baki kaldýlar. Ama evler onlara miras olmadý. Nitekim Resûlullah "Biz miras býrakmayýz, bizden kalan sadakadýr" buyurmuþtur.[64]


Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:49:52
* VELA´NIN MÝRAS OLMASI



ـ4737 ـ1ـ عن عمر بن شُعيبٍ عن أبيه عن جَدِّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يَرِثُ الْوََءَ مَنْ يَرِثُ الْمَالَ[. أخرجه الترمذي.



1. (4737)- Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihi (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Mala kim varis olursa vela´ya da varis olur." [Tirmizî, Feraiz 22, (2115).][65]



AÇIKLAMA:



Vela, burada verasete sebep olan hükmî bir akrabalýk demektir. Bu akrabalýk karþýlýklý akidle teessüs edebileceði gibi köle azad etme sonucu da teessüs eder. Öncekine vela-i muvalat; sonuncuya da vela-i ataka denir.

Öyle ise hadiste denmek istenen þudur: "Erkek asabelerden kim mala varis olursa, ayný þekilde arada vela baðý olan kimsenin -mesela azadlýnýn- malýna da varis olur." Asabe´ye kadýnlar dahil olamayacaðý için, velaya kadýnlarýn varis olamayacaðý; ancak, köleyi kadýn azad etmiþse veya kadýnýn azad ettiði azad etmiþse, o takdirde varis olabileceði belirtilmiþtir.[66]



ـ4738 ـ2ـ وعن عمرو بن شعيبٍ عن أبيه عن جَدِّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: الْوََءُ لِ‘كْبَرِ مِنَ الذُّكُورِ، وََ يَرِثُ النّسَاءُ مِنَ الْوََءِ إَّ وََءَ مَنْ أعْتَقْنَ أوْ أعْتَقَ مَنْ أعْتَقْنَ[. أخرجه رزين .



2. (4738)- Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatýyor:

"Velâ, erkeklerden en büyüðe aittir. Kadýnlar, velaya (iki durum dýþýnda) varis olamazlar. Bu iki durum þudur: Bizzat azad ettikleri veya azad ettiklerinin azad ettikleri." [Rezin tahriç etmiþtir.][67]



AÇIKLAMA:



Önceki hadiste de geçtiði üzere, kadýnlar asabeye dahil olmadýklarý için vela sebebiyle doðacak mirasa varis olamýyor. Buna iki istisnai durum var: Köleyi bizzat azad etmiþse; bu takdirde velâ þahsýna aittir. Çünkü, daha önce geçtiði üzere velâ, azad edene aittir. Azad eden kadýnsa vela onundur, azadlýsýnýn býraktýðý -varissiz- malýna varis olur. Yahut da kadýnýn azad ettiði kimsenin azad ettiði kimse ayný durumda baþka varis býrakmadan ölürse bu mala o kadýn varis olabilir. [68]



ـ4739 ـ3ـ وعن أبِى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أرَادَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها أنْ تَشْتَرِيَ جَارِيَةً لِتَعْتَقَهَا فأبَى أهْلُهَا إَّ أنْ يَكُونَ لَهُمُ الْوََءُ. فَذَكَرَتْ ذلِكَ لِرَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: َ يَمْنَعُكِ ذلِكِ، فإنَّمَا الْوََءُ لِمَنْ أعْتَقَ[. أخرجه مسلم .



3. (4739)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ), azad etmek niyetiyle bir cariye satýn almak arzu etti. Ancak, kölenin sahibi velânýn kendilerine ait olmasýný þart koþdu. Hz. Aiþe durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a söyledi. Efendimiz:

"Bu þart sana mani olmasýn, (zira batýldýr); velâ, köleyi kim azad etmiþse ona aittir!" buyurdu." [Müslim, Itk 15, (1505).][69]


Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:50:14
AÇIKLAMA:



Velâ, yukarýda belirttiðimiz gibi azad edilenle azad eden arasýnda devam eden hukuki bað, bir akrabalýktýr. Ölüm halinde birbirlerine veraset hakký doðuran bir bað. Ýslam, bu baðýn köleyi satana deðil, azad edene ait olduðunu teþrî etmiþtir. Bu sebeple azad edilmek kaydýyla satýn alýnacak kölenin velâsýnýn kendine ait olacaðýný söyleyen ve bu þartla satmayý kabul eden köle sahibinin böyle bir þart koþmaya hakký olmadýðý Resûlullah tarafýndan belirtilmiþ olmaktadýr.[70]



ـ4740 ـ4ـ وعن أبى بكر بْنِ عبْدِالرَّحْمنِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ هِشَام قَالَ: ]إنَّ الْعَاصَ ابْنَ هِشَامٍ هَلَكَ، وَتَرَكَ ثَثَ بَنِينَ: اِبْنَانِ ‘ُمٍّ، وَآخَرُ لِعِلَّةٍ. فَهَلَكَ أحَدُ اللَّذَيْنِ ‘ُمٍّ، وَتَرَكَ مَاً وَمَوَالِىَ فَوَرَثَهُ أخُوهُ الَّذِى ‘ُمِّهِ الْمَالَ وَوََءَ مَوَالِىهِ، ثُمَّ هَلَكَ الَّذِى وَرِثَ الْمَالَ وَالْوََءَ وَتَرَكَ ابْنَهُ وَأخاً ‘بِيهِ. فقَالَ ابْنُهُ: أنَا أحْرَزْتُ مَا أحْرَزَ أبِى. فقَالَ ا‘خُ: لَيْسَ كَذلِكَ إنَّمَا أحْرَزْتَ الْمَالَ فَقَطْ، وأمَّا وََءُ الْمَوَالِى فََ، أرَأيْتَ لَوْ مَاتَ أخِى الْيَوْمَ ألَسْتُ أرِثهُ أنَا، فاخْتَصَمَا الى عُثْمَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فقَضَى بِالْوََءِ ‘خِى الْمَيِّتِ وَبِالْمَالِ “بْنِ الْمَيِّتِ[. أخرجه مالك.



4. (4740)- Ebu Bekr Ýbnu Abdirrahman Ýbni´l-Haris Ýbni Hiþam anlatýyor: "As Ýbnu Hiþam ölmüþ, geride üç oðlan býrakmýþtý. Bunlardan ikisi bir anadan, biri de bir baþka anadandý. Ayný anadan olan iki oðlandan biri daha öldü. Bu da mal ve azadlýlar býraktý. Ayný anadan olan kardeþi mala ve azadlýlarýn velâsýna varis oldu. Sonra da mal ve velaya varis olan kardeþ de öldü, geriye bir oðlanla, baba bir kardeþini býraktý. Oðlu: "Ben babamýn sahip olduðu þeylere sahibim!" dedi. Kardeþi de:

"Durum böyle deðil. Sen sadece mala sahip olursun, azadlýlarýn velasýna sahip lamazsýn! Bilmez misin, kardeþim bugün ölseydi, ben ona varis olmayacak mýydým?" dedi ve Hz. Osman (radýyallahu anh) nezdinde dava açtýlar. O, velanýn ölen kardeþe; malýn da ölenin oðluna ait olduðuna hükmetti." [Muvatta, Itk 22, (2, 784).][71]



* ASABE´NÝN MÝRASI



ـ4741 ـ1ـ عن أبِى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أنَا أوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أنْفُسِهِمْ. فَمَنْ مَاتَ وَعَلَيْهِ دينٌ وَلَمْ يَتْرُكْ وَفَاءً فَعَلَيْنَا قَضَاؤُهُ، وَمَنْ تَرَكَ مَاً فَلِوَرَثَتِهِ. وفي رِوايةٍ: وَمَنْ تَرَكَ مَاً فَلْيَرِثْهُ عَصَبَتُهُ مَنْ كَانُوا[. أخرجه الخمسة إَّ النّسَائِى .



1. (4741)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ben mü´minlere, kendi nefislerinden evlayým. Öyleyse kim üzerinde borcu olduðu halde ölür, bunu ödeyecek mal býrakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal býrakarak ölürse bu mal varislerine aittir. -Bir rivayette- Kim bir mal býrakmýþsa, buna, kim olursa olsun asabesi varis olur." [Buharî, Feraiz 4, 15, 25, Kefalet 5, Ýstikra 11, Tefsir, Ahzab 1, Nafakat 15; Müslim, Feraiz 16, (1619); Tirmizî, Feraiz 1, (2091); Cenaiz 69, (1070); Ebu Davud, Harâc 15, (2955).][72]



ـ4742 ـ2ـ وعن المِقْدَام رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ تَرَكَ كََّ فإلِيَّ، وَمَنْ تَرَكَ مَاً فَلِوَرَثَتِهِ، وَأنَا وَارِثُ مَنْ َ وَارِثَ لَهُ أعْقِلُ عَنْهُ وَأرِثُهُ وَالْخَالُ وَارِثُ مَنْ َ وَارِثَ لَهُ. يَعْقِلُ عَنْهُ، وَيَفُكُّ

عَلَيْهِ عَانِيَهُ وَيَرِثُهُ[. أخرجه أبو داود .



2. (4742)- Mikdam (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim külfet býrakýrsa yükü banadýr. Kim de mal býrakýrsa bu varislerinedir. Ben varisi olmayanýn varisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona varis de olurum. Dayý da varisi olmayanýn varisidir, ona bedel diyet de öder. Esirine de ona (fidye ödeyerek) kurtarýverir, ona varis de olur." [Ebu Davud, Feraiz 8, (2900).][73]



AÇIKLAMA:



1- Külfet diye çevirdiðimiz كَلَ hem "borç" ve hem de "evlad u iyâl" manasýna gelir. Öyleyse manasý: "Bakýma muhtaç kimseler býrakarak ölen kimse gamlanmasýn. Onlarýn bakýmý, himayesi bana aittir, bana sýðýnabilirler. Borç býrakmýþsa borcunu da öderim" demek olur. Bir rivayette "...banadýr" yerine "Allah ve Resûlüne´dir" þeklinde gelmiþtir.

2- Resûlullah, varisi olmayana varis olacaðýna ve varisine, hîn-i hacette terettüp edecek, diyetini vermek, esirinin esaretten kurtulmasýna maddi katkýda bulunmak gibi hizmetleri yerine getireceðini ifade ediyor. Bu ifadeler, Resûlullah´ýn devlet reisi þahsiyeti gözönüne alýndýkta, Ýslam devletinin, Müslüman vatandaþý karþýsýndaki hukuki vaziyetini ortaya koyar.

3- Dayýnýn verasetine gelince: Normal olarak dayý varis olamaz. Ancak, hadis hiçbir asabesi olmayana dayýnýn varis olacaðýný, diyetini ödeyeceðini belirtmektedir. Zevil erhamýn varis olacaðýný söyleyenler bu hadisle ihticac etmiþlerdir. Ancak hadisin zayýf olduðu, bu babta kavi bir hadis gelmediði kabul edilmiþtir. Ulemâ, Resûlullah´ýn, bu hadiste, baþka varis olmama hallerinde dayýya ikram (tu´me) nev´inden verdiðini, bunun bir miras olmadýðýný söylemiþtir. Aleyhissalâtu vesselâm´ýn, dayýya, malda noktalanacak þekilde ölüye halef kýlmasý ve buna miras demesi, mecaz nev´indendir. Týpký þu deyimlerde olduðu gibi; "Açlýk, yiyeceði olmayan kimsenin yiyeceðidir" sabýr, hilesi olmayanlarýn hilesidir."[74]



ـ4743 ـ3ـ وللترمذي عن عائشة مرفوعاً: ]الخَالُ وَارثُ مَنْ َ وَارِثَ لَهُ فقَطْ[. »الكَلُّ« العيال والثقل.



3. (4743)- Tirmizî´de Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den merfu olarak þu rivayet gelmiþtir: "Dayý, sadece varisi olmayana varis olur." [Tirmizî, Ferâiz 12, (2105).][75]



AÇIKLAMA:



Hadisi kaydeden Tirmizî, hadis hususunda Ashab´ýn ihtilaf ettiðini, bir kýsmýnýn dayý, teyze, hala ve amcayý varis kýldýðýný belirtir. "Ulemanýn çoðu bu hadisle amel ederek zevilerhamý ehl-i ferâiz ve asabenin bulunmamasý halinde varis kýldý" der. Zevil erham burada asabe ve ehl-i ferâiz dýþýndaki yakýnlar mânasýna gelir. Ashabýn çoðu (Hz. Ömer, Ali, Ýbnu Mes´ud, Ebu Ubeyde Ýbnu´l-Cerrah, Muâz Ýbnu Cebel, Ebu´d-Derda, Ýbnu Abbas ve baþkalarý) zevil erhamýn varis olacaðý görüþündedirler. Tâbiînden Alkame, Nehâî, Þureyh, Hasen, Ýbnu Sîrîn, Atâ, Mücâhid, Ebu Yusuf, Muhammed, Züfer vs. de bu görüþü benimsemiþlerdir. Ancak Zeyd Ýbnu Sabit ile sazz bir rivayette Ýbnu Abbâs: "Zevil erhama miras yoktur, ehl-i ferâiz ve asabe yoksa mal beytulmale konur" demiþlerdir. Tabiînden Said Ýbnu Müseyyeb ve Said Ýbnu Cübeyr bu görüþü benimsemiþtir. Ýmam Mâlik, Þâfiîde bunu tercih etmiþlerdir. Birinci görüþ sahipleri sadedinde olduðumuz hadisten baþka واُولُوا اَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلَى بِبَعْضٍ ayeti ile لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَك الْوَالِدَانِ وَاَقْرَبُونَ وَلِلنّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَك الْوَالِدَانِ وَاَقْرَبُونَ. ayetlerine dayanýrlar. Zira burada akrabalarýn terekedeki hakký mutlak olarak ifade edilmektedir.[76]



ـ4744 ـ4ـ وعن عائِشة رَضِيَ اللّهُ عَنْهَا قَالَتْ: ]مَاتَ مَوْلى لِرَسُولِ اللّهِ # وَتَرَكَ شَيْئاً وَلَمْ يَدَعْ حَمِيماً وََ وَلَداً. فَقَالَ #: أعْطُوا مِيرَاثَهُ رَجًُ مِنْ أهْلِ قَرْيَتِهِ[. أخرَجه أبو داود والترمذي. »الْحَمِيم«: القريب .



4. (4744)- Tirmizî´de Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den merfu olarak, þu rivayet edilmiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bir azadlýsý vefat etti ve mal býraktý. Geride ne evladý ne de bir yakýný yoktu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Mirasýný köyünden bir adama verin!" emretti." [Ebu Dâvud, Ferâiz 8, (2902); Tirmizî, Ferâiz 213, (2106).][77]



Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:50:37
AÇIKLAMA:



Ölen kimse, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn azadlýsý olmasý haysiyetiyle, geride hiçbir yakýnýný da býrakmayýnca, malýn Resûlullah´a kalmasý gerekir. Ancak, peygamberler miras býrakmadýklarý gibi hiç kimseye varis de olmazlar. Bu durumda malýn beytülmale gitmesi gerekir. Ancak Resûlullah, azadlý adýna bir sadaka olmasý düþüncesiyle, bir fakire verilmesini, bu fakirin de azadlýnýn köy halkýndan olmasýný uygun görmüþ olmalýdýr (el-Kâdî). Neylü´l-Evtar´da Þevkânî der ki: "Bunda, malum bir varisi olmayanýn mirasýný, kendi memleketinden birine vermenin cevazýna delil var."[78]



ـ4745 ـ5ـ وعن بريدة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَى رَجُلٌ رَسُولَ اللّهِ # فقَالَ: إنَّ عِنْدِى مِيرَاثَ رَجُلٍ مِنَ ا‘زْدِ، وَلَسْتُ أجِدُ أزْدِيّاً أدْفَعُهُ اليهِ. قَالَ: فاذْهَبْ فَالْتَمِسْ أزْدِيّاً حَوًْ. قَالَ: فأتَاهُ بَعْدَ الْحَوْلِ فقَالَ: لَمْ أجِدْ أزْدِيّاً أدْفَعُهُ اليْهِ. قَالَ: فاَنْطَلِقْ فَانْظُرْ أوَّلَ خُزَاعَيٍّ تَلْقَاهُ فَادْفَعْهُ إلَيْهِ. فَلَمَّا وَلّى قَالَ: عَليَّ بِالرَّجلِ. فَلَمَّا جَاءَهُ قَالَ: اُنْظُرْ كُبْرَ خُزَاعَةَ فَادْفَعْهُ إلَيْهِ[. أخرجه أبو داود.»الْكُبْرُ« بضم الكاف جمع ا‘كبر، وهم المشايخ، وقيل أراد به أقربهم الى الجلد اول، ولم يُرد كبر السن، وقد احتج بهذا الحديث قوم على توريث الرجل ممن يسلم على يده من الكفار، وخالفهم أكثر. الفقهاء، وجعلوا معنى الحديث ا“يثار بالبّر ورعي الذمام والصلة ونحو ذلك، وضعفوا هذا الحديث .



5. (4745)- Büreyde (radýyallahu anh) anlatýyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a geldi ve: "Bende Ezd´den birisinin mirasý var. Ben onu verecek bir Ezdli bulamýyorum (ne yapayým?)" dedi. Aleyhisselâtu vesselâm:

"Git bir yýl bir Ezdli ara!" emretti. Adam bir yýl sonra tekrar geldi ve "Mirasý verecek bir Ezdli bulamadým!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Git bak; karþýlaþacaðýn ilk Huzâî´ye malý ver!" buyurdu. Adam geri dönünce: "Adamý bana çaðýrýn" emretti. Adam çaðýrýldý. Gelince:

"Huzâa´nýn en yaþlýsýna bak, malý ona ver!" buyurdu." [Ebu Dâvud, Ferâiz 8, (2903, 2904).] [79]



AÇIKLAMA:



Ezd, Yemen´de bir kabile adýdýr. Kabilenin ecdadý Ezd Ýbnu Gavs´a dayandýðý için bu ismi almýþtýr. Ensarýn aslý da buna dayanýr.

Ezdli birisi olmayýnca, Huzâa´dan birinin tavsiye ediliþinin sebebi, Huzâanýn Ezd´in bir kolu olmasýndandýr.

Hadiste kavmin en yaþlýsý )كُنْر( ´ndan murad, en-Nihaye´de açýklandýðýna göre, kabilenin ceddine, diðer efrada nazaran en yakýn olan kimse demektir. Bir bakýma en büyük olan manasýna gelir.

Bazýlarý hadisten, kiþinin, küffardan Ýslam´a girmesine vesile olduðu kimseye varis olabileceði hükmünü çýkarmýþtýr. Ancak çoðunluk, hadisin zaafýna hükmederek bu istidlali benimsememiþtir.[80]



ـ4746 ـ6ـ وعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَاتَ رَجُلٌ وَلَمْ يَدَعْ إَّ غَُماً لَهُ كَانَ أعْتَقَهُ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: هَلْ لَهُ أحَدٌ قَالُوا: َ. إَّ غَُماً كَانَ أعْتَقَهُ. فَجَعَلَ # مِيرَاثَهُ لَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



6. (4746)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Bir kiþi ölmüþ, geride azad ettiði bir köleden baþka [varis] býrakmamýþtý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu adamýn geride býraktýðý bir adamý var mý?" diye sordu.

"Hayýr yok! Sadece azad etmiþ olduðu bir kölesi var!" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), mirasýný azadlýsýna verdi." [Ebu Davud, Ferâiz 8, (2905); Tirmizî, Ferâiz 14, (2107).][81]



AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn buradaki tavrý da 4743 numaralý hadistekinin aynýsý olmaktadýr; varisi olmayan kiþinin mirasýný beytülmale deðil, ona en yakýn kimseye vermektedir. Þurehy ve Tavus: "Azadlý"ya (baþka varis olmayýnca) "azad eden" varis olduðu gibi, "azadlý" da (baþka varis yoksa) "azad eden"e varis olur" demiþtir.[82]



ـ4747 ـ7ـ وعن عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]اَللَّقِيطُ حُرٌّ، وَمَالُهُ لِبَيْتِ الْمَالِ، وَكَذَا السَّائِبَةُ[. أخرجه رزين.



7. (4747)- Hz. Ömer (radýyallahu anh) anlatýyor: "Lakit (buluntu) hürdür (ölünce) malý da beytülmale aittir. Saibe de böyledir [hürdür]" buyurdu. " [Rezin tahric etmiþtir. (Hadisi Buhari mullak olarak kaydetmiþtir: Feraiz 19.)][83]



AÇIKLAMA:



Lakit, mükerrer sefer açýkladýðýmýz üzere sahipsiz olarak bulunan çocuklardýr. Cami veya kilise avlusuna, sokaða, kýra terkedilen çocuklar gibi. Bunlara devlet sahip çýkmak zorundadýr. Hukuken hürler ahkamýna tabidirler.

Saibe: Cahiliye Arabý, bazan köleyi azad ederken þöyle derdi: "Sen saibe olarak hürsün!" Bu þekilde azad edilen köle üzerinde hiçbir kimsenin vela hakký olmazdý. Saibe, lügat olarak, hayvanýn dilediði þekilde otlamasý manasýna gelen bir kökten gelir. Ýslam´da bu þartla aza etmek mekruh addedilmiþtir, ama batýl deðildir. Mübah diyen þaz kalmýþtýr. Velanýn varlýðý hususunda ihtilaf edilmiþtir. Teferruata girmeyeceðiz. [84]


Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:50:59
ÜÇÜNCÜ FASIL


RESÛLULLAH ALEYHÝSSALÂTU VESSELÂM VE GERÝDE BIRAKTIKLARININ MÝRASI




ـ4748 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]سَألَتْ فَاطِمَةُ أبَا بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أنْ يَقْسِمَ لَهَا مِيرَاثَهَا مِمَّا تَرَك رَسُولُ اللّهِ #. فقَالَ: إنَّ رَسُولَ اللّهِ # قَالَ: َ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ. فَغَضِبَتْ فَهَجَرَتْهُ. فَلَمْ تَزَلْ كذلِكَ حَتّى تُوُفِّيَتْ، وَعَاشَتْ بَعْدَ رَسُولِ اللّهِ # سِتَّةَ أشْهُرٍ إَّ لَيَالِىَ. ثُمَّ فَعَلَ ذلِكَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فأمَّا صَدَقَتُهُ بِالْمَدِينَةِ فَدَفَعَهَا عُمَرُ الى عَلِيٍّ وَعَبَّاسٍ، وَأمْسَكَ خَيْبَرَ وَفَدَكَ، وقال: هُمَا صَدَقَةُ رَسُولِ اللّهِ # كَانَتَا لِحُقوقِهِ الَّتِى تَعْرُوهُ وَنَوائِبِهِ، وَأمْرُهُمَا الى مَنْ وُلِيَ ا‘مْرُ بَعْدَهُ. قَالَ: وَهُمَا عَلى ذلِكَ الى الْيَوْمِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي، ولفظ البخاري مختصر .



1. (4748)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Hz. Fatýma (radýyallahu anhâ), Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh)´den, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn býraktýðý maldaki hissesini taksim edivermesini talep etti. Hz. Ebu Bekr, ona þu cevabý verdi:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bize varis olunmaz, býraktýðýmýz sadakadýr" buyurmuþtu."

Hz. Fatýma bu cevaba öfkelendi ve Hz. Ebu Bekr´e küstü, ölünceye kadar da konuþmadý. Zaten Aleyhissalâtu vesselâm´dan sonra altý ay kadar hayatta kalmýþ (ve rahmet-i Rahman´a kavuþmuþtu.)

Sonra Hz. Ömer (radýyallahu anh) bunu yaptý: Medine´deki sadakasýný Hz. Ali ve Abbas (radýyallahu anhümâ)´ya verdi. Hayber ve Fedek´teki (sadakasýný) kendi elinde tuttu ve: "Bu iki arazi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn karþýsýna çýkan haklarý ve hadiseleri içindi. (Þimdi) bu iki arazinin iþi, Resûlullah´tan sonra devlet iþini eline alan halifenin tasarrufuna kalmýþtýr" dedi. Ravi devam eder: "Bu iki yer, bugüne kadar ayný minval üzere devam etmiþtir." [Müslim, Cihad 52, (1759); Ebu Davud, Harac 18, (2968, 2969); Nesâî, Kasmu´l-Fey 1, (7, 132); Buharî, Ferâiz 4, -Buharî muhtasar olarak almýþtýr.][85]



ـ4749 ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَتْ فَاطِمَةُ الى أبى بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما فقَالَتْ: مَنْ يَرِثُكَ. فقَالَ: أهْلِى وَوَلَدِى. قَالَتْ: فَمَالِي َ أرِثُ أبِي؟ فقَالَ سَمِعْتُهُ يقُولُ: َ نُورَثُ، وَلكِنْ أعُولُ مَنْ كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَعُولُهُ، وَأُنْفِقُ عَلى مَنْ كَانَ يُنْفِقُ عَلَيْهِ[. أخرجه الترمذي .



2. (4749)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hz. Fatýma (radýyallahu anhâ), Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh)´in yanýna gelip:

"Sana kim varis olacak?" diye sordu.

"Ehlim ve çocuðum!" cevabýný alýnca: "Öyleyse ben niye babamýn býraktýðýna varis olamýyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn: "Bize varis olunamaz!" dediðini iþittim. Ancak ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn geçimini saðladýklarýnýn geçimlerini saðlarým. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn nafaka verdiklerine ben de nafakalarýný veririm!" dedi." [Tirmizî, Siyer 44, (1608).][86]



ـ4750 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]أرَادَ نِسَاءُ رَسُولِ اللّهِ # حِينَ تُوُفِّيَ أنْ يَبْعَثْنَ عُثْمَانَ الى أبي بكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما يَسْأَلْنَهُ مِيرَاثَهُنَّ. فقَالَتْ عَائِشَةُُ: ألَيْسَ قَدْ قَالَ رسُولُ اللّهِ #: َ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ[. أخرجه الثثة وأبو داود .



3. (4750)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hanýmlarý, Resûlullah vefat ettiði zaman Hz. Osman´ý, Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anhümâ)´e gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bize varis olunmaz, býraktýðýmýz sadakadýr!" demedi mi (nasýl miras talep edebilirsiniz?" dedim ve onlarý, bu niyetten vazgeçirdim.)" [Buharî, Feraiz 3; Müslim, Cihad 51, (1758); Muvatta, Kelam 27, (2, 993); Ebu Davud, Harac 19, (2976, 2977).][87]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sadedinde olduðumuz hadislerde, sadece kendisinin deðil, peygamberler cemaatinden hiçbirinin malýna varis olunmadýðýný, peygamberlerin býraktýðý bütün mallarýn sadaka olduðunu belirtiyor. Þu halde peygamberlerin mirasçýlarý olmamýþtýr.

2- Ulema, bunun hikmetini þöyle belirtir: "Peygamberlerin mallarý miras yoluyla helal olsaydý, mirasçýlarý arasýnda onlarýn ölmesini bekleyip mirasýna konmak isteyenler bulunabilir, hatta mirasçýlarýna mal topladýðýný zannedenler de çýkabilirdi. Bu suretle su-i zanda bulunanlarýn hali harap olur; insanlar da peygamberlerden nefret ederdi. Bu açýdan Neml suresinde geçen "Süleyman, Davud´a mirasçý oldu" (16. ayet) ifadesi müþkilat arzeder ise, de buradaki "miras"tan muradýn mal deðil peygamberlik, ilim ve hikmet olduðu belirtilmiþtir."

Resulullah´ýn varis olunamaz olmasýnýn hikmetleri meyanýnda, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn ümmetine "baba" gibi olmasý da gösterilmiþtir. Eðer ona varis olunsaydý bütün ümmet onun varisi durumunda olacaktý ki bu da o malýn umumi bir sadaka durumunda olduðu manasýný ifade eder. Birçok alim, Resûlullah´ýn varis olunamaz oluþunu onun hasaisinden addetmiþtir.

3- Hz. Fatýma´nýn Hz. Ebu Bekir´le miras hussundaki ihtilafý daha önce açýklandý.[88]



Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:51:23
* RESULULLAH´IN GERÝDE BIRAKTIGI MALLAR



ـ4751 ـ1ـ عن عمرو بْنِ الْحَارث الخزاعى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَا تَرَك رَسُولُ اللّهِ #: دِيناراً وََ دِرْهَماً وََ عَبْداً وََ أمَةً وََ شَيْئاً إَّ بَغْلَتَهُ الْبَيضَاءَ وسَِحَهُ، وَأرْضاً جَعَلَهَا ‘بْنِ السَّبِيلِ صَدَقةً[. أخرجه البخاري والنسائي .



1. (4751)- Amr Ýbnu´l-Haris el-Huzâî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (öldüðü vakit geride) ne dinar, ne dirhem, ne öle, ne cariye ne de baþka bir þey býraktý. Onun býraktýklarý beyaz katýrý, silahý ve yakýnlarý için tasadduk ettiði bir tarladan ibaretti." [Buhârî, Vesaya 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazî 83; Nisâî, Ahbas 1, (6, 229).][89]



ـ4752 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]مَا تَرَكَ رَسُولُ اللّهِ # دِيناراً وََ دِرْهماً وََ شَاةً وََ بَعِيراً وََ أوْصَى بِشَىْءٍ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .



2. (4752)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (öldüðü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve býraktý. Hiçbir vasiyette de bulunmadý." [Müslim, Vasiyyet 18, (1635); Ebu Davud, Vsaya 1, (2863); Nesâî, Vesaya 2, (6, 240).][90]



AÇIKLAMA:



1- Bu iki rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, ölünce parapul nevinden miras býrakmadýðýný ifade etmektedir. Býraktýðý þey, bir beyaz katýrla silahýdýr. Arazi de býrakmýþ ise de bunu yolcularýn ihtiyaçlarýna sarfedilmek üzere tasadduk etmiþtir.

2- Hadiste köle de býrakmadýðý belirtilir. Bu, Resûlullah´ýn hiç köle kullanmadýðý manasýna gelmez. Saðlýðýnda azad etmiþ olduðunu ifade eder.

3- Hz. Aiþe hadisinde, ilaveten Resûlullah´ýn herhangi bir vasiyette de bulunmadýðý belirtilir. Bu "vasiyet"ten maksadýn ne olduðu, hadisin Buharinin megazi bölümünün sonlarýnda da dercedilen veçhinde görülmektedir: Resûlullah´ýn Hz. Ali´ye hususi bir vasiyette bulunup bulunmadýðý Hz. Aiþe´ye sorulur. O da bu soruya cevap sadedinde, Resûlullah´ýn, son nefesini kendi kucaðýnda verdiðini, bu halde iken Ali´ye nasýl vasiyette bulunabileceðini söyleyerek reddeder.

Daha önce vasiyette bulunmuþ olabileceði iddiasýna karþý alimlerimiz: "Bu da olamaz. Çünkü bizzat Hz.Ali´nin, Resûlullah´tan Kur´an ve bir de kýlýcýnýn kabzasýna asmýþ olduðu bir tomar kaðýttan baþka hususi bir talime mazhar olmadýðýný itiraf eden beyanlar gelmiþtir" derler. Bu beyanlar pek çok rivayette te´yid ve te´kid edilmiþtir. Þu halde, böyle bir iddia Þia´nýn ifratkar iddialarýndan biri olmaktan öte bir deðer taþýmamaktadýr.

Hattabî, burada kastedilen vasiyetten bilhassa maddi þeyleri anlamak gerektiðine dikkat çeker. Resûlullah bu çeþitten mal ve bunlara müteallik vasiyet býrakmamýþtýr. Ama bunun dýþýnda bazý vasiyetlerde bulunmuþtur:

* Namazýn vaktinde kýlýnmasý.

* Kölelere iyi muamele edilmesi.

* Yahudi v e Hýristiyanlarýn Arabistan´dan çýkarýlmasý.

* Medine´ye taþradan gelen heyetlere hediye verilmesi.[91]



ـ4753 ـ3ـ وعن يُونُسِ بْنِ عُبَيْدِ مَوْلى مُحَمّد بْنِ القَاسم قال: ]بَعَثَنِى مُحَمّدُ بْنُ الْقَاسِمِ الى الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أسْألُهُ عَنْ رَايَةِ رَسُولِ اللّهِ # مَا كَانَتْ؟ فقَالَ: كَانَتْ سَودَاءَ مُرَبَّعَةً مِنْ نَمِرَةٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»النَّمِرة« بردة من صوف يلبسها ا‘عراب .



3. (4753)- Yunus Ýbnu Ubeyd Mevla Muhammed Ýbnu´l-Kasým anlatýyor: "Muhammed Ýbnu´l-Kasým, beni Bera Ýbnu Azib (radýyallahu anh)´e gönderip, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sancaðýnýn neden yapýlmýþ olduðunu sormamý emretti. (Ben de gidip sordum). Þu cevabý verdi:

"Sancaðý siyahtý. Kaplan alacasý þeklinde olacak bezden dört köþeli idi." [Ebu Davud, Cihad 76, (2591); Tirmizî, Cihad 10, (1680).][92]



ـ4754 ـ4ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ لِوَاءُ رَسُولِ اللّهِ # يَوْمَ دَخَلَ مَكَّةَ أبْيَض[. أخرجه الترمذي .



4. (4754)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Mekke´ye girdiði gün bayraðý beyaz renkliydi." [Tirmizî, Cihad 9, (1679); Ebu Davud, Cihad 76, (2592).][93]



ـ4755 ـ5ـ وعن ابْنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَتْ رَايَةُ رَسُولِ اللّهِ # سَوْدَاءَ وَلِوَاؤُهُ أبْيَضُ[. أخرجه الترمذي .



5. (4755)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bayraðý siyah, sancaðý beyazdý." [Tirmizî, Cihad 10, (1681).] [94]



ـ4756 ـ6ـ وعن سماكِ بْنِ حَرْب عن رجل من قومه عن آخر منهم قال: ]رَأيْتُ رَايةَ رَسُولِ اللّهِ # صَفرَاءَ[. أخرجه أبو داود .



6. (4756)- Simak Ýbnu Harb, -kavminden bir adamdan, bu da onlardan bir baþkasýndan naklen- anlattýðýna göre, adam: "Resulullah´ýn bayraðýný sarý gördüm!" demiþtir. [Ebu Davud, Cihad 76, (2593).][95]


Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:51:43
AÇIKLAMA:



Son üç rivayet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bayrak ve sancaklarý hakkýndadýr. Önce liva ve raye kelimelerini açýklayalým. Türbüþti: "Raye, harbin sorumlusunun taþýdýðý alemdir. Savaþý bunun altýnda yürütür, savaþanlar bunu merkez alýp ona yönelirler" der. Livayý da þöyle tarif eder: "Emir nereye giderse beraberinde giden birliðin alametidir." Müslim þerhinde Nevevî: "Raye küçük alemdir, liva büyük alemdir" der. Ýbnu´l-Arabî, livayý "Mýzraðýn ucuna baðlanan ve üzerinde olan þey; rayeyi de, rüzgarýn dalgalandýrmasýna terkedilmek üzere baðlanan þey" diye tarif eder. Ahteri, livayý sancak, rayeyi de sancak kelimesiyle karþýlar. Þu halde biri diðeri yerine kullanýlabilen iki kelimedir.

Kadý Ýyaz, "bayraðýn renginin siyah olmasý, uzaktan bakýnca galib ve hakim görüntünün siyah olmasýný ifade eder, halis, saf siyah olmasýný deðil" der. Delil olarak bir diðer rivayetteki nemire kelimesini gösterir. Bu, kaplan rengindeki alaca renkli kumaþ demektir. Yani kaplanda olduðu gibi siyah ve beyaz çizgilerin bulunduðu alaca renkli kumaþ. Kumaþ bu haliyle kaplana (nemr) benzediði için nemre denmiþtir.

Rivayetlerdeki farklýlýk, Ýbnu Hacer´e göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn farklý zamanlarda deðiþik renkli sancaklara yer verdiðini ifade eder. Rivayetler, (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Beni Süleym´e kýrmýzý, Ensar´a sarý bayrak baðladýðýný kaydeder. Bir rivayete göre Resûlullah´ýn bayraðýnýn üzerinde Lailahe illallah, Muhammedun Resûlullah yazýlýdýr. Sa´d Ýbnu Malik el-Ezdi´ye verdiði bayrak ise siyah renkli ve üzeri beyaz hilallidir. Bazý alimler Ýslam´ý temsil eden hilalin buradan geldiðini söyler.[96]



ـ4757 ـ7ـ وعن عاصم ا‘حْول قال: ]رَأيْتُ قَدَحَ رَسُولِ اللّهِ # عِنْدَ أنسِ بْنِ مَالِكٍ، وَكَانَ قَدِ انْصَدَعَ فَسَلْسَلَهُ بِفِضَّةٍ. قَالَ: وَهُوَ قَدَحٌ

عَرِيضٌ مِنْ نُضَارٍ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَالنُّضَارُ شَجَرٌ بِنَجْدٍ؛ وَقَالَ أنَسٌ: لَقَدْ سَقَيْتُ رََسُولَ اللّهِ # في هذا الْقَدَحِ مَاَ أُحْصِى. قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ سِيرِينَ رَحِمَهُ اللّهُ: وَقَدْ رَأيْتُ ذلِكَ الْقَدَحَ وَكَانَ فيهِ حَلْقَةٌ مِنْ حَدِيدٍ فأرَادَ أنَسٌ أنْ يَجْعَلَ مَكَانَهَا حَلْقَةً مِنْ فِضَّةٍ أوْ ذَهَبٍ. فقَالَ أبُو طَلْحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: َ تُغَيِّرْ شَيْئاً فَعََلَهُ رَسُولُ اللّهِ # فَتَرَكَهُ؛ وَقَالَ أنَسٌ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: لَقَدْ سَقَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # بِقَدَحِي هذَا الشَّرَابَ كُلّهُ: الْعَسَلَ، وَالنَّبِيذَ، وَالْمَاءَ، وَاللَّبْنَ[. أخرجه البخاري.»النُّضَارُ« قِيل: هو خشب أثل يكون بالغور .



7. (4757)- Asým el-Ahvel anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn su bardaðýný Enes Ýbnu Malik (radýyallahu anh)´in yanýnda gördüm; bardak çatlamýþtý. Enes onu gümüþ (halkalar) ile baðlayýp tutturmuþtu." Asým ilaveten dedi ki: "O nudâr aðacýndan yapýlmýþ geniþ, [güzel] bir bardaktý."

Ma´mer der ki: "Nudar, Necid´de yetiþen bir aðaç çeþididir."

Enes der ki: "Ben bu bardakla, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a sayamayacaðým kadar çok su verdim!"

Muhammed ibnu Sirin rahimehullah der ki: "Ben bu bardaðý gördüm. Onun demirden bir halkasý vardý. Enes onun yerine gümüþten veya altýndan bir halka koymak istemiþti. Ebu Talha kendisine:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yapmýþ olduðu bir þeyi deðiþtirme!" dedi. O da bundan vazgeçti.

Enes (radýyallahu anh) der ki: "Ben bu kadehimle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a her çeþit meþrubat içirdim: Bal, nebiz, su ve süt!" [Buharî, Eþribe 30, Humus 5, (Hadis bu veçhiyle Buhari´de mevcut olmayýp Ahmed Ýbnu Hanbel´in Müsned´inde gelmiþtir: 3, (247).][97]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadiste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þahsî eþyalarýndan olan tahta bir bardaðý mevzubahis edilmektedir. Arapçada kadeh olarak ifade edilen bu kap, dilimizde tahtadan olmasý haysiyetiyle çanak veya kap kelimeleriyle çevrilmesi daha uygun olabilir. Günümüzde, küçük çapta böylesi eþyalar ahþaptan mamul olduðu takdirde tahta çanak veya su kabý demeyi tercih ederiz. Bardak öncelikle camdan mamul olanlar için kullanýlýr.

2- Kurtubî, eski bir Buharî nüshasýnda Ebu Abdillah el-Buharî´nin: "Ben bu bardaðý Basra´da gördüm, ondan su içtim" dediði ve Nadr ve Ýbnu Enes´in mirasý arasýndan sekiz yüz bin dirheme satýn aldýðý notuna rastladýðýný kaydetmiþtir.

3- Hadiste bazý fevaid mevcuttur.

* Gümüþten sap, parça gibi kakma kullanýlmasý caizdir. Keza zincir, halka da kullanýlabilir. Ancak bu meselede ulemâ ihtilaf etmiþtir. Hattabi þu açýklamayý sunar:

** Sahabe ve tabiinden bir cemaat gümüþten mamul sap, halka vs. kakma kullanmayý mutlak olarak men etmiþtir. Ýmam Malik ve Leys bu görüþtedir. Malik merhumun, az bir gümüþün caiz olacaðýný söylediði de rivayet edilmiþtir.

** Ýmam Þafii mekruh addetmiþtir ve: "Gümüþ üzerinden içmiþ olmamasý için" demiþtir.

** Bazýlarý bu hadisten hareketle: "Kerahet, gümüþ kakmanýn su içerken aðza deðecek yerde olmasýna mahsustur" demiþtir. Hanefiler bu þekilde tasrihte bulunurlar. Ahmed, Ýshak ve Ebu Sevr de bu görüþtedir.

** Gümüþ kakmalý kabýn kullanýlmasýnýn caiz olduðuna inananlardan Ýbnu´l-Münzir: "Gümüþlenmiþ kap "gümüþ kap" deðildir" der.

** Þafii mezhebinde takarrur eden görüþ þudur: "Kaptaki kakma iri olur ve zinet maksadý taþýrsa haramdýr. Ama bir ihtiyaca mebni olursa mutlak surette caizdir."

** Bazý alimler bu meselede altýn kakma ile gümüþ kakmayý bir addederler. [98]



Ynt: Feraiz By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:52:08
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/300.

[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/301.

[3] Bu hadisin geniþ açýklamasý 4711 numaralý hadiste gelecek.

[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/301-302.

[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/302-303.

[6] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/303-304.

[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/304.

[8] Arapçada dâr: Ayný avlu etrafýnda kümelenen aile meskenleri mânâsýna gelir. Akrabalarýn meskenidir. Birçok ailelerin ayrý ayrý meskeni ayný avluya açýlarak dýþarýya karþý yekparelik arzeder. Bunu mahalle kelimesiyle karþýlamak daha muvafýk gözüküyor.

[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/304-308.

[10] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/308.

[11] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/308.

[12] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/309.

[13] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/309.

[14] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/309-310.

[15] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/310.

[16] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/310.

[17] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/311.

[18] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/312.

[19] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/312.

[20] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/313.

[21] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/313-314.

[22] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/314.

[23] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/315.

[24] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/315.

[25] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/315.

[26] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/315.

[27] Tîbî, "Altýda biri, yarýya izafe edince, onu üçte ikiye tamamlarsýn" der. Bu durumda geri kalan üçte bir olur.

[28] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/316.

[29] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/316-317.

[30] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/317-318.

[31] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/318.

[32] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/318.

[33] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/318-319.

[34] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/320.

[35] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/320.

[36] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/320.

[37] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/320.

[38] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/321.

[39] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/321.

[40] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/322.

[41] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/322.

[42] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/322.

[43] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/322-324.

[44] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/323.

[45] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/323-324.

[46] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/324-325.

[47] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/325-326.

[48] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/326.

[49] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/326-327.

[50] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/327.

[51] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/327-328.

[52] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/328.

[53] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/328-329.

[54] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/330.

[55] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/330.

[56] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/330.

[57] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/331.

[58] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/331-332.

[59] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/332.

[60] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/333.

[61] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/334.

[62] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/334.

[63] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/334.

[64] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/335.

[65] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/336.

[66] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/336.

[67] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/336.

[68] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/336.

[69] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/337.

[70] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/337.

[71] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/338.

[72] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/338.

[73] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/339.

[74] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/339.

[75] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/340.

[76] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/340.

[77] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/340.

[78] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/340-341.

[79] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/341.

[80] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/342.

[81] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/342.

[82] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/342.

[83] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/343.

[84] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/343.

[85] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/344-345.

[86] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/345.

[87] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/345-346.

[88] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/346.

[89] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/346-347.

[90] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/347.

[91] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/347-348.

[92] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/348.

[93] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/348.

[94] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/348.

[95] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/349.

[96] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/349.

[97] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/350.

[98] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 13/350-351.


radyobeyan