> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > Feraiz
Sayfa: 1 2 3 [4] 5   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Feraiz  (Okunma Sayısı 3197 defa)
13 Nisan 2010, 13:49:33
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #15 : 13 Nisan 2010, 13:49:33 »



AÇIKLAMA:



1- Bu hadisin birinci paragrafı Buharî´de bab başlığı olarak kaydedilmiştir ve mevkuf gözükmektedir. İkinci paragrafı ise İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´ın merfu bir rivayetidir.

2- Hadiste, ölen kimse ile oğlundan hasıl torununun -arada başka erkek çocuk olmaması halindeki- miras durumu açıklanmaktadır. Kendi öz oğlundan hasıl erkek torun bu durumda öz oğlu menzilesinde olmaktadır.

3- İbnu Abbas´ın sözünde (ikinci paragrafta) geçen feraizden -ki "miras payları" diye çevirdik- maksad Kur´an´da zikredilen paylardır. Bu paylar: Yarım, yarımın yarısı, yarımın yarısının yarısı: üçte iki (sülüsan), bu ikinin yarısı, bu ikinin yarısının yarısı. Bunlardan da murad belirtilen hisselere nass-ı Kur´an´la hak sahibi olanlardır. Nitekim bir başka rivayette "Malı, Allah´ın kitabında belirtildiği nisbetlere uygun olarak taksim edin" buyrulmuştur.

4- "En yakın erkeğe" tabiri, "ölene neseb itibariyle en yakın olan erkek" demektir. Burada ehak manasına değildir. Buradaki hadiste söylenen mana (evlâ) kelimesi ile ifade edilmişse de, bazı hadislerde اَدْنَى kelimesi kullanılmıştır ki, "en yakın" manasını ifade eder. Hattabi bunun "asabede en yakın erkek" manasına geldiğini belirtir. Bu, "asabe arasında farz ehli -yani mirasa iştirak edecekler- dışında ölene en yakın kim varsa hak sahibi olur. daha uzak olan değil" diye açıklanmıştır. Eğer eşit uzaklıkta birden fazla kimse varsa, hepsi eşit şekilde o paya iştirak ederler. Keza, bu hadiste ayrı anne ve ayrı babalardan gelenlerin kastedilmediği, -zira bunlar menzile itibariyle eşit olmaları sebebiyle aralarında evla yoktur- kastedilen şeyin amca ile hala, oğlan kardeşin kızı ile oğlan kardeşin oğlu; amcanın oğlu ile amcanın kızı olduğu belirtilmiştir. Buradan aynı annebabadan veya aynı babadan olan erkek kardeşle kız kardeş hariç tutulmuştur. Zira bunlar şu ayet gereğince mirasa iştirak ederler: "Eğer mirasçılar erkek veya kız kardeşler ise o zaman erkek için kızın iki hissesi vardır..." (Nisa 176). Bundan annebaba bir kız ve kızkardeşle beraber olan erkek kardeşte olduğu gibi daha kuvvetliyle örtülen de istisna kılınır. Keza şu ayet gereğince anne bir kız ve erkek kardeş de bundan hariç kalır: "...Ve bir erkek veya kız kardeşi varsa, onlardan herbiri için altıda bir hisse vardır" (Nisa 12). Bundan muradın, anne bir kardeşler olduğu hususunda icma nakledilmiştir. [60]



ـ4735 ـ3ـ وعن عليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]وَقَدْ سُئِلَ عَنِ ابْنَيْ عَمٍّ أحَدُهُمَا أخٌ ‘مٍّ وَاŒخَرُ زَوْجٌ. فقَالَ: لِلزَّوْجِ النِّصْفُ، ولِ‘خِ مِنَ ا‘مِّ السُّدُسُ، وَمَا بَقِيَ بَيْنَهُمَا نِصْفَانِ[. أخرجه رزين .



3. (4735)- Hz. Ali (radıyallahu anh)´den biri anne bir erkek kardeş, diğeri koca olan iki amca çocuğu hakkında sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Koca için yarı, anne bir erkek kardeş için altıda bir, geri kalan da aralarında ikiye bölünür." [Rezin tahric etmiştir. (Buharî´de muallak olarak gelmiştir: Feraiz 15).][61]



AÇIKLAMA:



Bu vak´a şöyle olmuştur. Bir adam bir kadınla evlenir. Kadın buna bir oğlan doğurur. Sonra kadın diğer biriyle evlenir, ona da bir oğlan doğurur. Sonra, ikinciden boşanan kadını bunun erkek kardeşi alır, buna da bir kız doğurur. Bu kız, ikinci oğlanın anne bir kardeşi ve aynı zamanda amcasının kızıdır. Bu kız, birinci oğlanla evlenir. Bu oğlan, kızın amca oğludur. İşte bu kız, iki amca oğulu bırakarak ölmüş olan kızdır.

Hz. Ali´nin fetvasından çıkan husus şudur: Kocaya koca olması haysiyetiyle mirasın "yarı"sı verilir. Diğerine, anne bir kardeş olması sebebiyle altıda bir verilir. Geriye üçte bir kalır, bu da asabe olmaları haysiyetiyle ikisi arasında taksim edilir. Böylece birinci için üçte ikisi "farz" ve asabelik sebebiyle sahih olur, diğerine de farz ve asabelik sebebiyle üçte bir sahih olur.[62]



ـ4736 ـ4ـ وعن زَينبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]اشْتَكَى نِسَاءٌ مِنَ الْمُهَاجِرَاتِ الى رَسُولِ اللّهِ #: ضِيقَ مَنَازِلِهِنَّ. فأمَرَ # أنْ تُوَرَّثَ دُورَ الْمُهَاجِرِينَ النِّسَاءُ فَمَاتَ ابْنُ مَسْعُودٍ فوَرِثَتْهُ امْرَأتُهُ دَاراً بِالْمَدِينَةِ[. أخرجه أبو داود .



4. (4736)- Zeynep (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Muhacir kadınlardan bir kısmı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a evlerinin darlığından ve kendilerinin evlerden çıkarıldıklarından şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kadınların muhacir evlerine varis kılınmalarını emretti." [Ebu Davud, Harac 7, (3080).] [63]



AÇIKLAMA:



1- Fethu´l-Vedûd´da Sindî´nin kaydına göre, "o zamanlar bir kadının kocası vefat edince evi varisler alıyor, kadıncağız diyar-ı gurbette iyice yalnız kalıyor, başını sokacak bir mesken bulamıyor, sıkıntıya düşüyordu." Şu halde sadedinde olduğumuz hadis bu sıkıntıyı aksettirmektedir. Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm´ın emriyle muhacir kadınlar veraset yoluyla kocalarının evlerine sahip oluyorlar, orada yerleşip kalıyorlardı. Muhacir kadınları Medine´de yabancı olmaları haysiyetiyle, Resûlullah, miras taksimi esnasında kocalarının evlerini onlara vermeyi emretmiş olmaktadır. Hadis bunu ifade ediyor.

Hattabî, bir başka açıklama sunar: Buna göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Medine´de muhacirlere ev tahsis etmiş olmasıyla ilgili rivayet iki suretle tevil edilmiştir.

* Bu tahsis arsa tahsisidir, ta ki o arsalara herkes oturacağı evi yapsın. Bu duruma göre, herkes verilen o arsa üzerinde inşa ettiği binanın sahibidir.

* Muhacirlere ariyet olarak evler tahsis edildi. Bu durumda evlere sahip olmamaları gerekir. Zira miras, ancak gerçek şekliyle malik olunan mal üzerinde caridir.

Bazı alimler, bir başka ihtimale de yer vermiştir: "Evler, hayatları müddetince bu kadınlara verilmiş olabilir. Bu tam bir temlik değildir; tıpkı Aleyhissalâtu vesselâm´ın evleri gibi. Ezvac-ı Tahirat, Efendimiz´in vefatından sonra hücrelerinde baki kaldılar. Ama evler onlara miras olmadı. Nitekim Resûlullah "Biz miras bırakmayız, bizden kalan sadakadır" buyurmuştur.[64]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Feraiz
« Posted on: 28 Nisan 2024, 08:31:42 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Feraiz rüya tabiri,Feraiz mekke canlı, Feraiz kabe canlı yayın, Feraiz Üç boyutlu kuran oku Feraiz kuran ı kerim, Feraiz peygamber kıssaları,Feraiz ilitam ders soruları, Feraizönlisans arapça,
Logged
13 Nisan 2010, 13:49:52
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #16 : 13 Nisan 2010, 13:49:52 »

* VELA´NIN MİRAS OLMASI



ـ4737 ـ1ـ عن عمر بن شُعيبٍ عن أبيه عن جَدِّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يَرِثُ الْوََءَ مَنْ يَرِثُ الْمَالَ[. أخرجه الترمذي.



1. (4737)- Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Mala kim varis olursa vela´ya da varis olur." [Tirmizî, Feraiz 22, (2115).][65]



AÇIKLAMA:



Vela, burada verasete sebep olan hükmî bir akrabalık demektir. Bu akrabalık karşılıklı akidle teessüs edebileceği gibi köle azad etme sonucu da teessüs eder. Öncekine vela-i muvalat; sonuncuya da vela-i ataka denir.

Öyle ise hadiste denmek istenen şudur: "Erkek asabelerden kim mala varis olursa, aynı şekilde arada vela bağı olan kimsenin -mesela azadlının- malına da varis olur." Asabe´ye kadınlar dahil olamayacağı için, velaya kadınların varis olamayacağı; ancak, köleyi kadın azad etmişse veya kadının azad ettiği azad etmişse, o takdirde varis olabileceği belirtilmiştir.[66]



ـ4738 ـ2ـ وعن عمرو بن شعيبٍ عن أبيه عن جَدِّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: الْوََءُ لِ‘كْبَرِ مِنَ الذُّكُورِ، وََ يَرِثُ النّسَاءُ مِنَ الْوََءِ إَّ وََءَ مَنْ أعْتَقْنَ أوْ أعْتَقَ مَنْ أعْتَقْنَ[. أخرجه رزين .



2. (4738)- Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatıyor:

"Velâ, erkeklerden en büyüğe aittir. Kadınlar, velaya (iki durum dışında) varis olamazlar. Bu iki durum şudur: Bizzat azad ettikleri veya azad ettiklerinin azad ettikleri." [Rezin tahriç etmiştir.][67]



AÇIKLAMA:



Önceki hadiste de geçtiği üzere, kadınlar asabeye dahil olmadıkları için vela sebebiyle doğacak mirasa varis olamıyor. Buna iki istisnai durum var: Köleyi bizzat azad etmişse; bu takdirde velâ şahsına aittir. Çünkü, daha önce geçtiği üzere velâ, azad edene aittir. Azad eden kadınsa vela onundur, azadlısının bıraktığı -varissiz- malına varis olur. Yahut da kadının azad ettiği kimsenin azad ettiği kimse aynı durumda başka varis bırakmadan ölürse bu mala o kadın varis olabilir. [68]



ـ4739 ـ3ـ وعن أبِى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أرَادَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها أنْ تَشْتَرِيَ جَارِيَةً لِتَعْتَقَهَا فأبَى أهْلُهَا إَّ أنْ يَكُونَ لَهُمُ الْوََءُ. فَذَكَرَتْ ذلِكَ لِرَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: َ يَمْنَعُكِ ذلِكِ، فإنَّمَا الْوََءُ لِمَنْ أعْتَقَ[. أخرجه مسلم .



3. (4739)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ), azad etmek niyetiyle bir cariye satın almak arzu etti. Ancak, kölenin sahibi velânın kendilerine ait olmasını şart koşdu. Hz. Aişe durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a söyledi. Efendimiz:

"Bu şart sana mani olmasın, (zira batıldır); velâ, köleyi kim azad etmişse ona aittir!" buyurdu." [Müslim, Itk 15, (1505).][69]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Nisan 2010, 13:50:14
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #17 : 13 Nisan 2010, 13:50:14 »

AÇIKLAMA:



Velâ, yukarıda belirttiğimiz gibi azad edilenle azad eden arasında devam eden hukuki bağ, bir akrabalıktır. Ölüm halinde birbirlerine veraset hakkı doğuran bir bağ. İslam, bu bağın köleyi satana değil, azad edene ait olduğunu teşrî etmiştir. Bu sebeple azad edilmek kaydıyla satın alınacak kölenin velâsının kendine ait olacağını söyleyen ve bu şartla satmayı kabul eden köle sahibinin böyle bir şart koşmaya hakkı olmadığı Resûlullah tarafından belirtilmiş olmaktadır.[70]



ـ4740 ـ4ـ وعن أبى بكر بْنِ عبْدِالرَّحْمنِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ هِشَام قَالَ: ]إنَّ الْعَاصَ ابْنَ هِشَامٍ هَلَكَ، وَتَرَكَ ثَثَ بَنِينَ: اِبْنَانِ ‘ُمٍّ، وَآخَرُ لِعِلَّةٍ. فَهَلَكَ أحَدُ اللَّذَيْنِ ‘ُمٍّ، وَتَرَكَ مَاً وَمَوَالِىَ فَوَرَثَهُ أخُوهُ الَّذِى ‘ُمِّهِ الْمَالَ وَوََءَ مَوَالِىهِ، ثُمَّ هَلَكَ الَّذِى وَرِثَ الْمَالَ وَالْوََءَ وَتَرَكَ ابْنَهُ وَأخاً ‘بِيهِ. فقَالَ ابْنُهُ: أنَا أحْرَزْتُ مَا أحْرَزَ أبِى. فقَالَ ا‘خُ: لَيْسَ كَذلِكَ إنَّمَا أحْرَزْتَ الْمَالَ فَقَطْ، وأمَّا وََءُ الْمَوَالِى فََ، أرَأيْتَ لَوْ مَاتَ أخِى الْيَوْمَ ألَسْتُ أرِثهُ أنَا، فاخْتَصَمَا الى عُثْمَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فقَضَى بِالْوََءِ ‘خِى الْمَيِّتِ وَبِالْمَالِ “بْنِ الْمَيِّتِ[. أخرجه مالك.



4. (4740)- Ebu Bekr İbnu Abdirrahman İbni´l-Haris İbni Hişam anlatıyor: "As İbnu Hişam ölmüş, geride üç oğlan bırakmıştı. Bunlardan ikisi bir anadan, biri de bir başka anadandı. Aynı anadan olan iki oğlandan biri daha öldü. Bu da mal ve azadlılar bıraktı. Aynı anadan olan kardeşi mala ve azadlıların velâsına varis oldu. Sonra da mal ve velaya varis olan kardeş de öldü, geriye bir oğlanla, baba bir kardeşini bıraktı. Oğlu: "Ben babamın sahip olduğu şeylere sahibim!" dedi. Kardeşi de:

"Durum böyle değil. Sen sadece mala sahip olursun, azadlıların velasına sahip lamazsın! Bilmez misin, kardeşim bugün ölseydi, ben ona varis olmayacak mıydım?" dedi ve Hz. Osman (radıyallahu anh) nezdinde dava açtılar. O, velanın ölen kardeşe; malın da ölenin oğluna ait olduğuna hükmetti." [Muvatta, Itk 22, (2, 784).][71]



* ASABE´NİN MİRASI



ـ4741 ـ1ـ عن أبِى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أنَا أوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أنْفُسِهِمْ. فَمَنْ مَاتَ وَعَلَيْهِ دينٌ وَلَمْ يَتْرُكْ وَفَاءً فَعَلَيْنَا قَضَاؤُهُ، وَمَنْ تَرَكَ مَاً فَلِوَرَثَتِهِ. وفي رِوايةٍ: وَمَنْ تَرَكَ مَاً فَلْيَرِثْهُ عَصَبَتُهُ مَنْ كَانُوا[. أخرجه الخمسة إَّ النّسَائِى .



1. (4741)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ben mü´minlere, kendi nefislerinden evlayım. Öyleyse kim üzerinde borcu olduğu halde ölür, bunu ödeyecek mal bırakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakarak ölürse bu mal varislerine aittir. -Bir rivayette- Kim bir mal bırakmışsa, buna, kim olursa olsun asabesi varis olur." [Buharî, Feraiz 4, 15, 25, Kefalet 5, İstikra 11, Tefsir, Ahzab 1, Nafakat 15; Müslim, Feraiz 16, (1619); Tirmizî, Feraiz 1, (2091); Cenaiz 69, (1070); Ebu Davud, Harâc 15, (2955).][72]



ـ4742 ـ2ـ وعن المِقْدَام رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ تَرَكَ كََّ فإلِيَّ، وَمَنْ تَرَكَ مَاً فَلِوَرَثَتِهِ، وَأنَا وَارِثُ مَنْ َ وَارِثَ لَهُ أعْقِلُ عَنْهُ وَأرِثُهُ وَالْخَالُ وَارِثُ مَنْ َ وَارِثَ لَهُ. يَعْقِلُ عَنْهُ، وَيَفُكُّ

عَلَيْهِ عَانِيَهُ وَيَرِثُهُ[. أخرجه أبو داود .



2. (4742)- Mikdam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu varislerinedir. Ben varisi olmayanın varisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona varis de olurum. Dayı da varisi olmayanın varisidir, ona bedel diyet de öder. Esirine de ona (fidye ödeyerek) kurtarıverir, ona varis de olur." [Ebu Davud, Feraiz 8, (2900).][73]



AÇIKLAMA:



1- Külfet diye çevirdiğimiz كَلَ hem "borç" ve hem de "evlad u iyâl" manasına gelir. Öyleyse manası: "Bakıma muhtaç kimseler bırakarak ölen kimse gamlanmasın. Onların bakımı, himayesi bana aittir, bana sığınabilirler. Borç bırakmışsa borcunu da öderim" demek olur. Bir rivayette "...banadır" yerine "Allah ve Resûlüne´dir" şeklinde gelmiştir.

2- Resûlullah, varisi olmayana varis olacağına ve varisine, hîn-i hacette terettüp edecek, diyetini vermek, esirinin esaretten kurtulmasına maddi katkıda bulunmak gibi hizmetleri yerine getireceğini ifade ediyor. Bu ifadeler, Resûlullah´ın devlet reisi şahsiyeti gözönüne alındıkta, İslam devletinin, Müslüman vatandaşı karşısındaki hukuki vaziyetini ortaya koyar.

3- Dayının verasetine gelince: Normal olarak dayı varis olamaz. Ancak, hadis hiçbir asabesi olmayana dayının varis olacağını, diyetini ödeyeceğini belirtmektedir. Zevil erhamın varis olacağını söyleyenler bu hadisle ihticac etmişlerdir. Ancak hadisin zayıf olduğu, bu babta kavi bir hadis gelmediği kabul edilmiştir. Ulemâ, Resûlullah´ın, bu hadiste, başka varis olmama hallerinde dayıya ikram (tu´me) nev´inden verdiğini, bunun bir miras olmadığını söylemiştir. Aleyhissalâtu vesselâm´ın, dayıya, malda noktalanacak şekilde ölüye halef kılması ve buna miras demesi, mecaz nev´indendir. Tıpkı şu deyimlerde olduğu gibi; "Açlık, yiyeceği olmayan kimsenin yiyeceğidir" sabır, hilesi olmayanların hilesidir."[74]



ـ4743 ـ3ـ وللترمذي عن عائشة مرفوعاً: ]الخَالُ وَارثُ مَنْ َ وَارِثَ لَهُ فقَطْ[. »الكَلُّ« العيال والثقل.



3. (4743)- Tirmizî´de Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´den merfu olarak şu rivayet gelmiştir: "Dayı, sadece varisi olmayana varis olur." [Tirmizî, Ferâiz 12, (2105).][75]



AÇIKLAMA:



Hadisi kaydeden Tirmizî, hadis hususunda Ashab´ın ihtilaf ettiğini, bir kısmının dayı, teyze, hala ve amcayı varis kıldığını belirtir. "Ulemanın çoğu bu hadisle amel ederek zevilerhamı ehl-i ferâiz ve asabenin bulunmaması halinde varis kıldı" der. Zevil erham burada asabe ve ehl-i ferâiz dışındaki yakınlar mânasına gelir. Ashabın çoğu (Hz. Ömer, Ali, İbnu Mes´ud, Ebu Ubeyde İbnu´l-Cerrah, Muâz İbnu Cebel, Ebu´d-Derda, İbnu Abbas ve başkaları) zevil erhamın varis olacağı görüşündedirler. Tâbiînden Alkame, Nehâî, Şureyh, Hasen, İbnu Sîrîn, Atâ, Mücâhid, Ebu Yusuf, Muhammed, Züfer vs. de bu görüşü benimsemişlerdir. Ancak Zeyd İbnu Sabit ile sazz bir rivayette İbnu Abbâs: "Zevil erhama miras yoktur, ehl-i ferâiz ve asabe yoksa mal beytulmale konur" demişlerdir. Tabiînden Said İbnu Müseyyeb ve Said İbnu Cübeyr bu görüşü benimsemiştir. İmam Mâlik, Şâfiîde bunu tercih etmişlerdir. Birinci görüş sahipleri sadedinde olduğumuz hadisten başka واُولُوا اَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلَى بِبَعْضٍ ayeti ile لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَك الْوَالِدَانِ وَاَقْرَبُونَ وَلِلنّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَك الْوَالِدَانِ وَاَقْرَبُونَ. ayetlerine dayanırlar. Zira burada akrabaların terekedeki hakkı mutlak olarak ifade edilmektedir.[76]



ـ4744 ـ4ـ وعن عائِشة رَضِيَ اللّهُ عَنْهَا قَالَتْ: ]مَاتَ مَوْلى لِرَسُولِ اللّهِ # وَتَرَكَ شَيْئاً وَلَمْ يَدَعْ حَمِيماً وََ وَلَداً. فَقَالَ #: أعْطُوا مِيرَاثَهُ رَجًُ مِنْ أهْلِ قَرْيَتِهِ[. أخرَجه أبو داود والترمذي. »الْحَمِيم«: القريب .



4. (4744)- Tirmizî´de Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´den merfu olarak, şu rivayet edilmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bir azadlısı vefat etti ve mal bıraktı. Geride ne evladı ne de bir yakını yoktu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Mirasını köyünden bir adama verin!" emretti." [Ebu Dâvud, Ferâiz 8, (2902); Tirmizî, Ferâiz 213, (2106).][77]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Nisan 2010, 13:50:37
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #18 : 13 Nisan 2010, 13:50:37 »

AÇIKLAMA:



Ölen kimse, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın azadlısı olması haysiyetiyle, geride hiçbir yakınını da bırakmayınca, malın Resûlullah´a kalması gerekir. Ancak, peygamberler miras bırakmadıkları gibi hiç kimseye varis de olmazlar. Bu durumda malın beytülmale gitmesi gerekir. Ancak Resûlullah, azadlı adına bir sadaka olması düşüncesiyle, bir fakire verilmesini, bu fakirin de azadlının köy halkından olmasını uygun görmüş olmalıdır (el-Kâdî). Neylü´l-Evtar´da Şevkânî der ki: "Bunda, malum bir varisi olmayanın mirasını, kendi memleketinden birine vermenin cevazına delil var."[78]



ـ4745 ـ5ـ وعن بريدة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَى رَجُلٌ رَسُولَ اللّهِ # فقَالَ: إنَّ عِنْدِى مِيرَاثَ رَجُلٍ مِنَ ا‘زْدِ، وَلَسْتُ أجِدُ أزْدِيّاً أدْفَعُهُ اليهِ. قَالَ: فاذْهَبْ فَالْتَمِسْ أزْدِيّاً حَوًْ. قَالَ: فأتَاهُ بَعْدَ الْحَوْلِ فقَالَ: لَمْ أجِدْ أزْدِيّاً أدْفَعُهُ اليْهِ. قَالَ: فاَنْطَلِقْ فَانْظُرْ أوَّلَ خُزَاعَيٍّ تَلْقَاهُ فَادْفَعْهُ إلَيْهِ. فَلَمَّا وَلّى قَالَ: عَليَّ بِالرَّجلِ. فَلَمَّا جَاءَهُ قَالَ: اُنْظُرْ كُبْرَ خُزَاعَةَ فَادْفَعْهُ إلَيْهِ[. أخرجه أبو داود.»الْكُبْرُ« بضم الكاف جمع ا‘كبر، وهم المشايخ، وقيل أراد به أقربهم الى الجلد اول، ولم يُرد كبر السن، وقد احتج بهذا الحديث قوم على توريث الرجل ممن يسلم على يده من الكفار، وخالفهم أكثر. الفقهاء، وجعلوا معنى الحديث ا“يثار بالبّر ورعي الذمام والصلة ونحو ذلك، وضعفوا هذا الحديث .



5. (4745)- Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a geldi ve: "Bende Ezd´den birisinin mirası var. Ben onu verecek bir Ezdli bulamıyorum (ne yapayım?)" dedi. Aleyhisselâtu vesselâm:

"Git bir yıl bir Ezdli ara!" emretti. Adam bir yıl sonra tekrar geldi ve "Mirası verecek bir Ezdli bulamadım!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Git bak; karşılaşacağın ilk Huzâî´ye malı ver!" buyurdu. Adam geri dönünce: "Adamı bana çağırın" emretti. Adam çağırıldı. Gelince:

"Huzâa´nın en yaşlısına bak, malı ona ver!" buyurdu." [Ebu Dâvud, Ferâiz 8, (2903, 2904).] [79]



AÇIKLAMA:



Ezd, Yemen´de bir kabile adıdır. Kabilenin ecdadı Ezd İbnu Gavs´a dayandığı için bu ismi almıştır. Ensarın aslı da buna dayanır.

Ezdli birisi olmayınca, Huzâa´dan birinin tavsiye edilişinin sebebi, Huzâanın Ezd´in bir kolu olmasındandır.

Hadiste kavmin en yaşlısı )كُنْر( ´ndan murad, en-Nihaye´de açıklandığına göre, kabilenin ceddine, diğer efrada nazaran en yakın olan kimse demektir. Bir bakıma en büyük olan manasına gelir.

Bazıları hadisten, kişinin, küffardan İslam´a girmesine vesile olduğu kimseye varis olabileceği hükmünü çıkarmıştır. Ancak çoğunluk, hadisin zaafına hükmederek bu istidlali benimsememiştir.[80]



ـ4746 ـ6ـ وعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَاتَ رَجُلٌ وَلَمْ يَدَعْ إَّ غَُماً لَهُ كَانَ أعْتَقَهُ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: هَلْ لَهُ أحَدٌ قَالُوا: َ. إَّ غَُماً كَانَ أعْتَقَهُ. فَجَعَلَ # مِيرَاثَهُ لَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



6. (4746)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir kişi ölmüş, geride azad ettiği bir köleden başka [varis] bırakmamıştı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu adamın geride bıraktığı bir adamı var mı?" diye sordu.

"Hayır yok! Sadece azad etmiş olduğu bir kölesi var!" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), mirasını azadlısına verdi." [Ebu Davud, Ferâiz 8, (2905); Tirmizî, Ferâiz 14, (2107).][81]



AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın buradaki tavrı da 4743 numaralı hadistekinin aynısı olmaktadır; varisi olmayan kişinin mirasını beytülmale değil, ona en yakın kimseye vermektedir. Şurehy ve Tavus: "Azadlı"ya (başka varis olmayınca) "azad eden" varis olduğu gibi, "azadlı" da (başka varis yoksa) "azad eden"e varis olur" demiştir.[82]



ـ4747 ـ7ـ وعن عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]اَللَّقِيطُ حُرٌّ، وَمَالُهُ لِبَيْتِ الْمَالِ، وَكَذَا السَّائِبَةُ[. أخرجه رزين.



7. (4747)- Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Lakit (buluntu) hürdür (ölünce) malı da beytülmale aittir. Saibe de böyledir [hürdür]" buyurdu. " [Rezin tahric etmiştir. (Hadisi Buhari mullak olarak kaydetmiştir: Feraiz 19.)][83]



AÇIKLAMA:



Lakit, mükerrer sefer açıkladığımız üzere sahipsiz olarak bulunan çocuklardır. Cami veya kilise avlusuna, sokağa, kıra terkedilen çocuklar gibi. Bunlara devlet sahip çıkmak zorundadır. Hukuken hürler ahkamına tabidirler.

Saibe: Cahiliye Arabı, bazan köleyi azad ederken şöyle derdi: "Sen saibe olarak hürsün!" Bu şekilde azad edilen köle üzerinde hiçbir kimsenin vela hakkı olmazdı. Saibe, lügat olarak, hayvanın dilediği şekilde otlaması manasına gelen bir kökten gelir. İslam´da bu şartla aza etmek mekruh addedilmiştir, ama batıl değildir. Mübah diyen şaz kalmıştır. Velanın varlığı hususunda ihtilaf edilmiştir. Teferruata girmeyeceğiz. [84]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Nisan 2010, 13:50:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #19 : 13 Nisan 2010, 13:50:59 »

ÜÇÜNCÜ FASIL


RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI




ـ4748 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]سَألَتْ فَاطِمَةُ أبَا بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أنْ يَقْسِمَ لَهَا مِيرَاثَهَا مِمَّا تَرَك رَسُولُ اللّهِ #. فقَالَ: إنَّ رَسُولَ اللّهِ # قَالَ: َ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ. فَغَضِبَتْ فَهَجَرَتْهُ. فَلَمْ تَزَلْ كذلِكَ حَتّى تُوُفِّيَتْ، وَعَاشَتْ بَعْدَ رَسُولِ اللّهِ # سِتَّةَ أشْهُرٍ إَّ لَيَالِىَ. ثُمَّ فَعَلَ ذلِكَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فأمَّا صَدَقَتُهُ بِالْمَدِينَةِ فَدَفَعَهَا عُمَرُ الى عَلِيٍّ وَعَبَّاسٍ، وَأمْسَكَ خَيْبَرَ وَفَدَكَ، وقال: هُمَا صَدَقَةُ رَسُولِ اللّهِ # كَانَتَا لِحُقوقِهِ الَّتِى تَعْرُوهُ وَنَوائِبِهِ، وَأمْرُهُمَا الى مَنْ وُلِيَ ا‘مْرُ بَعْدَهُ. قَالَ: وَهُمَا عَلى ذلِكَ الى الْيَوْمِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي، ولفظ البخاري مختصر .



1. (4748)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ), Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)´den, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bıraktığı maldaki hissesini taksim edivermesini talep etti. Hz. Ebu Bekr, ona şu cevabı verdi:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır" buyurmuştu."

Hz. Fatıma bu cevaba öfkelendi ve Hz. Ebu Bekr´e küstü, ölünceye kadar da konuşmadı. Zaten Aleyhissalâtu vesselâm´dan sonra altı ay kadar hayatta kalmış (ve rahmet-i Rahman´a kavuşmuştu.)

Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) bunu yaptı: Medine´deki sadakasını Hz. Ali ve Abbas (radıyallahu anhümâ)´ya verdi. Hayber ve Fedek´teki (sadakasını) kendi elinde tuttu ve: "Bu iki arazi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın karşısına çıkan hakları ve hadiseleri içindi. (Şimdi) bu iki arazinin işi, Resûlullah´tan sonra devlet işini eline alan halifenin tasarrufuna kalmıştır" dedi. Ravi devam eder: "Bu iki yer, bugüne kadar aynı minval üzere devam etmiştir." [Müslim, Cihad 52, (1759); Ebu Davud, Harac 18, (2968, 2969); Nesâî, Kasmu´l-Fey 1, (7, 132); Buharî, Ferâiz 4, -Buharî muhtasar olarak almıştır.][85]



ـ4749 ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَتْ فَاطِمَةُ الى أبى بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما فقَالَتْ: مَنْ يَرِثُكَ. فقَالَ: أهْلِى وَوَلَدِى. قَالَتْ: فَمَالِي َ أرِثُ أبِي؟ فقَالَ سَمِعْتُهُ يقُولُ: َ نُورَثُ، وَلكِنْ أعُولُ مَنْ كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَعُولُهُ، وَأُنْفِقُ عَلى مَنْ كَانَ يُنْفِقُ عَلَيْهِ[. أخرجه الترمذي .



2. (4749)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ), Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)´in yanına gelip:

"Sana kim varis olacak?" diye sordu.

"Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben niye babamın bıraktığına varis olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Bize varis olunamaz!" dediğini işittim. Ancak ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi." [Tirmizî, Siyer 44, (1608).][86]



ـ4750 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]أرَادَ نِسَاءُ رَسُولِ اللّهِ # حِينَ تُوُفِّيَ أنْ يَبْعَثْنَ عُثْمَانَ الى أبي بكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما يَسْأَلْنَهُ مِيرَاثَهُنَّ. فقَالَتْ عَائِشَةُُ: ألَيْسَ قَدْ قَالَ رسُولُ اللّهِ #: َ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ[. أخرجه الثثة وأبو داود .



3. (4750)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hanımları, Resûlullah vefat ettiği zaman Hz. Osman´ı, Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anhümâ)´e gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır!" demedi mi (nasıl miras talep edebilirsiniz?" dedim ve onları, bu niyetten vazgeçirdim.)" [Buharî, Feraiz 3; Müslim, Cihad 51, (1758); Muvatta, Kelam 27, (2, 993); Ebu Davud, Harac 19, (2976, 2977).][87]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sadedinde olduğumuz hadislerde, sadece kendisinin değil, peygamberler cemaatinden hiçbirinin malına varis olunmadığını, peygamberlerin bıraktığı bütün malların sadaka olduğunu belirtiyor. Şu halde peygamberlerin mirasçıları olmamıştır.

2- Ulema, bunun hikmetini şöyle belirtir: "Peygamberlerin malları miras yoluyla helal olsaydı, mirasçıları arasında onların ölmesini bekleyip mirasına konmak isteyenler bulunabilir, hatta mirasçılarına mal topladığını zannedenler de çıkabilirdi. Bu suretle su-i zanda bulunanların hali harap olur; insanlar da peygamberlerden nefret ederdi. Bu açıdan Neml suresinde geçen "Süleyman, Davud´a mirasçı oldu" (16. ayet) ifadesi müşkilat arzeder ise, de buradaki "miras"tan muradın mal değil peygamberlik, ilim ve hikmet olduğu belirtilmiştir."

Resulullah´ın varis olunamaz olmasının hikmetleri meyanında, Aleyhissalâtu vesselâm´ın ümmetine "baba" gibi olması da gösterilmiştir. Eğer ona varis olunsaydı bütün ümmet onun varisi durumunda olacaktı ki bu da o malın umumi bir sadaka durumunda olduğu manasını ifade eder. Birçok alim, Resûlullah´ın varis olunamaz oluşunu onun hasaisinden addetmiştir.

3- Hz. Fatıma´nın Hz. Ebu Bekir´le miras hussundaki ihtilafı daha önce açıklandı.[88]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 3 [4] 5   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes