Kütübü Sitte
Pages: 12
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:12:02
ÜÇÜNCÜ FASIL


YÝYECEK VE ÝÇECEKLERÝN ARTIP BEREKETLENMESÝ




ـ5591 ـ1ـ عن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ #، َوَحَانَتِ صََة الْعَصْرِ، فَالْتَمَسَ النَّاسُ الْوُضُوءَ فَلَمْ يَجِدُوهُ. فَأُتِي # بِوُضُوءٍ، فَوَضَعَ يَدَهُ فيهِ، وَأمَرَ النَّاسَ أنْ يَتَوَضَّئُوا مِنْهُ. قَالَ: فَرَأيْتُ الْمَاءَ يَنْبَعُ مِنْ تَحْتِ أصَابِعِهِ فَتَوَضَّأ الْنَّاسُ عَنْ آخِرِهِمْ[. أخرجه الستة إ أبا داود .



1. (5591)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý ikindi namazýnýn vakti girince gördüm. Halk abdest alacak su arýyordu, bulamadýlar. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a abdest suyu getirildi. Hemen elini içine koydu ve halka ondan abdest almalarýný emretti. Enes der ki: "Ben suyun parmaklarýnýn altýndan kaynadýðýný gördüm. Halk en sonuncuya varýncaya kadar abdestini aldý." [Buharî, Vüdu 32, Menakýb 25; Müslim Fezail 5, (2279); Muvatta, Taharet 32, (1, 32); Nesâî, Taharet 61, (1, 60); Tirmizî, Menakýb 12, (3635).][106]



ـ5592 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]عَطِشَ النّاسُ يَوْمَ الْحُدَيْبِيَةَ، فَأتَوْا رَسُولَ اللّهِ #؛ وَبَيْنَ يَدَيْهِ رَكْوَةٌ، فَتَوَضَّأَ، فَجَهَشَ النَّاسُ نَحْوَهُ. فَقَالَ: مَالَكُمْ؟ قَالُوا: لَيْسَ عِنْدَنَا مَا نَتَوَضَّأَ بِهِ وََ نَشْرَبُ إَّ مَا بَيْنَ يَدَيْكَ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللّهِ # يَدَهُ فِي الرَّكْوَةِ، فَجَعَلَ الْمَاءُ يَفُورُ مِنْ بَيْنَ أصَابِعِهِ كَأمْثَالِ الْعُيُونِ وَشَرِبْنَا. قِيلَ لِجَابِرٍ: كَمْ كُنْتُمْ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: لَوْ كُنَّا مِائَةَ ألْفٍ لَكَفَانَا؛ كُنَّا خَمْسَ عَشَرَةَ مِاَئَةً[. أخرجه الشيخان.



2. (5592)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hudeybiye günü, halk usandý, Aleyhissalâtu vesselâm´a geldiler. Resulullah´ýn önünde deriden mamul bir su kabý vardý, abdest aldý. Halk ona doðru sokuldu. Bunun üzerine:

"Neyiniz var?" diye sordu.

"Yanýmýzda abdest almaya ve içmeye önünüzdekinden baþka suyumuz kalmadý!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm, derhal ellerini kaba koydu. Derken parmaklarýnýn arasýndan su kaynamaya baþladý, týpký gözelerin kaynamasý gibiydi. Hepimiz ondan içtik."

Hz. Cabir´e:

"O gün kaç kiþiydiniz?" denildi.

"Eðer, biz yüz bin de olsak su yetecekti, ama biz bin beþ yüz kiþi idik." cevabýný verdi." [Buharî, Menakýb 25, Megazî 35, Tefsir Feth 5, Eþribe 31; Müslim, Ýmaret 67, (1856).][107]



ـ5593 ـ3ـ وعن الْبراء رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]تَعُدُّونَ أنْتُمُ الْفَتْحَ فَتَحَ مَكَّة، وَقَدْ كَانَ فَتَحَ فَتْحاً، وَنَحْنُ نَعُدُّ الْفَتْحَ بَيْعَةَ الرِّضْوَانِ يَوْمَ الْحُدَيْبِيَةِ، كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللّهِ #: أرْبَعَ عَشَرَةَ مِائَةً، وَالْحُدَيْبِيَةُ بِئْرٌ. فَنَزَحْنَاهَا فَلَمْ نَتْرُكْ فِيهَا قَطْرَةً، فَبَلَغَ ذلِكَ النَّبِىَّ #، فَأتَاهَا، فَجَلَسَ عَلى شَفِيرِهَا ثُمَّ دعَا بِإنَاءٍ مِنْ مَاءٍ، فَتَوضَّأ وَتَمَضْمَضَ وَدَعَا. ثُمَّ صَبَّهُ فِيهَا فَتَرَكْنَاهَا غَيْرَ بَعِيدٍ. ثُمَّ إنَّهَا أصْدَرَتْنَا مَا شِئْنَا نَحْنُ وَرِكَابُنَا[. أخرجه البخاري .



3. (5593)- Hz. Bera (radýyallahu anh)´dan rivayete göre demiþtir ki:

"Siz Fetih deyince Mekke´nin fethini anlýyorsunuz. Evet Mekke´nin fethi bir fetihtir. Ancak biz sahabiler, fetih deyince, Hudeybiye günündeki Bey´atu´r-Rýdvan´ý anlardýk. Biz o zaman, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn yanýnda bin dört yüz kiþi idik. Hudeybiye bir kuyu(nun adý)dýr. Biz o kuyunun suyunu tamamen aldýk, tek damla býrakmadýk. Bu durum Aleyhissalâtu vesselâm´a ulaþmýþtý. Derhal kuyunun yanýna geldi, kenarýna oturup bir kap su istedi. Elini yýkadý, aðzýna su alýp [kuyuya püskürttü] ve dua etti. Sonra suyu kuyuya döktü. ["Onu bir müddet terkedin" dedi.] Biz kuyuyu terkedip biraz uzaklaþtýk. Az sonra kuyu bize ve bineklerimize yetecek kadar su saldý." [Buharî, Enbiya 25, Megazî, 35.] [108]



ـ5594 ـ4ـ وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنَّا نَعُدُّ اŒيَاتِ بَرَكَةً، وَأنْتُمْ تَعُدُّونَهَا تَخْوِيفاً، كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ # في سَفَرٍ فَقَلَّ الْمَاءُ، فقَالَ: اطْلُبُوا فَضْلَةً مِنْ مَاءٍ فجَاءُوا بِإنَاءٍ فيهِ مَاءٌ قَلِيلٌ، فأدْخَلَ النَّبِىُّ # يَدَهُ فيهِ ثُمَّ قَالَ: حَىَّ عَلى الطَّهُورِ الْمُبَارَكِ، وَالْبَرَكَةُ مِنَ اللّهِ تَعَالَى. فَلَقَدْ رَأيْتُ الْمَاءَ يَنْبَعُ مِنْ بَيْنِ أصَابِعِهِ. وَلَقَدْ كُنَّا نَسْمَعُ تَسْبِيحَ الطَّعَامِ وَهُوَ يُؤْكَلُ[. أخرجه البخاري والترمذي والنسائي .



4. (5594)- Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mucizelerini bereket addederdik, siz ise onlarý bir korkutma vesilesi sayýyorsunuz. Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la birlikte bir seferde bulunuyorduk. Suyumuz azaldý.

"Bana (bir parça) artýk su arayýn!" buyurdular. Ýçerisinde azýcýk su bulunan bir kap getirdiler. Aleyhissalâtu vesselâm elini içine soktu ve:

"Haydi temiz, mübarek suya gelin. Bereket Allah Teala hazretlerindendir!" buyurdular. Yemin olsun, suyun parmaklarýnýn arasýndan kaynadýðýný gördüm. Vallahi biz, yenmekte olan taamýn tesbihini iþitirdik." [Buharî, Menakýb 25; Tirmizî, Menakýb 14, (3637); Nesâî, Taharet 61, (1, 60).][109]



ـ5595 ـ5ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ # في مَسِيرٍ فَنَفَذَتْ أزْوَادُ الْقَوْمِ، حَتّى هَمُّوا بِنَحْرِ بَعْضِ حَمَائِلِهِمْ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنه: يَا رَسُولَ اللّهِ! لَوْ جَمَعْتُ مَا بَقيَ مِنْ أزْوَادِ الْقَوْمِ. فَدَعَوْتَ اللّهَ عَلَيْهَا فَفَعَلَ فَجَاءَهُ ذُو الْبُرِّ بِبُرِّهِ، وَذُو التَّمْرِ بِتَمْرِهِ، وَذُو النَّوَاةِ بِنَوَاتِهِ. قِيلَ: مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ بِالنَّوَى؟ قَالَ: كَانُوا يَمُصُّونَهُ وَيَشْرَبُونَ عَلَيْهِ الْمَاءَ. فَدَعَا عَلَيْهَا حَتّى مَ‘َ الْقَوْمُ مَزَاوِدَهُمْ. ثُمَّ قَالَ عِنْدَ ذلِكَ: أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ وَأنِّي رَسُولُ اللّهِ، َ يَلْقَى اللّهُ بِهِمَا عَبْدٌ غَيْرُ شَاكٌّ فِيهِمَا إَّ دَخَلَ الْجَنَّةَ[. أخرجه مسلم.



5. (5595)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la beraber bir seferde idik. Derken bir ara halkýn azýðý tükendi. Bineklerinden bazýsýný kesmek istediler. Hz. Ömer, (Aleyhissalâtu vesselâm´a müracaat ederek):

"Ey Allah´ýn Resulü! Ben cemaatin geri kalan yiyeceklerini toplasam da sen onlar üzerine -bereketlenmeleri için- dua ediversen daha iyi olur, (bineklerimizi kesmeyiz)!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da öyle hareket etti. Buðdayý olan buðdayýný, hurmasý olan hurmasýný, (hurma) çekirdeði olan da çekirdeðini getirdi."

"Çekirdekle ne yapýyorlardý?" diye sorulunca açýkladý:

"Halk onu emiyor, üzerine de su içiyorlardý. Resulullah dua buyurdu. (Taam öylesine bereketlendi ki) herkes azýk kaplarýný yiyecekle doldurdu. Aleyhissalâtu vesselâm bu Ýlahî ikram karþýsýnda: "Þehadet ederim ki Allah´tan baþka ilah yoktur ve ben O´nun resulüyüm. Bu iki kaziyede þüpheye düþmeden Allah´a kavuþan cennete gidecektir" buyurdu." [Müslim Ýman 44, (27).][110]



ـ5596 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنَّا في حَفْرِ الْخَنْدَقِ فَرَأيْتُ بِرَسُولِ اللّهِ # خَمْصاً شَدِيداً، فَانْكَفَأْتُ الى امْرَأتِي، فَقُلْتُ: هَلْ عِنْدَكِ شَىْءٌ؟ فَاِنِّى رَأيْتُ بِالْنَّبِىِّ # خَمْصاً شَدِيداً؟ فَأخْرَجَتْ جِرَاباً فيهِ صَاعٌ مِنْ شَعِيرٍ وَلَنَا بُهَيْمَةٌ دَاجِنٌ فَذَبَحَتْهَا وطَحَنَتِ الشَّعِيرِ فَفَرَغَتْ الى فَرَاغِي وَقَطَّعْتُهَا في بُرْمَتِهَا ثُمَّ وَلَيْتُ الى رَسُولِ اللّهِ #. فَقَالَتِ امْرَأتِي: َ تَفْضِحْنِي بِرَسُولِ اللّهِ # فَجِئْتُهُ وَمَنْ مَعَهُ، فَسَارَرْتُهُ؛ فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ، ذَبَحْنَا بُهَيْمَةَ لَنَا وَطَحَنَّا صَاعاً مِنْ شَعِيرٍ كَانَ عِنْدَنَا. فَتَعَالَ أنْتَ وَنَفَرٌ مَعَكَ، فَصَاحَ بِأعْلَى صَوْتِهِ: يَا أهْلَ الْخَنْدَقِ إنَّ جَابِراً قَدْ صَنَعَ سُؤْراً فَحَيَّ هًَ بِكُمْ. ثُمَّ قَالَ َ تُنْزِلَنَّ بُرْمَتَكُمْ وََ تَخْبِزَنَّ عَجِينَكُمْ حَتّى أجِئَ، فَجِئْتُ وَجَاءَ رَسُولُ اللّهِ # يَقْدُمُ النّاسَ حَتّى جِئْتُ امْرَأتِي، فَقَالَتْ: بِكَ وَبِكَ. فَقُلْتُ: قَدْ فَعَلْتُ الّذِى قُلْتِ لِي. فَأخْرَجْتُ الْعَجِينَ فَبَصَقَ فِيهِ وَبَارَكَ ثُمَّ

عَمَدَ الى الْبُرْمَةِ فَبَصَقَ فيهَا وَبَارَكَ. ثُمَّ قَالَ: اِدْعِي خَابِزَةً فَلْتَخْبِزْ مَعَكَ، وَاقْدَحِي مِنْ بُرْمَتِكِ، وََ تُنْزِلِيهَا وَهُمْ ألْفٌ فَأُقْسِمُ بِاللّهِ ‘َكَلُوا حَتّى تَرَكُوا وَانْحَرَفُوا، وَإنَّ بُرْمَتَنَا لَتَغِلُّوا كَمَا هِيَ، وَإنَّ عَجِينَنَا يُخْبَزُ كَمَا هُوَ[. أخرجه الشيخان.»البُهِيمةُ« تصغير بهيمة، وهى ولد الضأن ذكراً كان أو أنثى.و»الدّاجنُ« الشاة التي تألف البيت وتتربى فيه.و»السُّؤْرُ« بالهمزة وهى كلمة فارسية، معناها الوليمة والطعام الذي يدعى إليه.قال ا‘زهرى في هذا: إن النبي # قد تكلم بالفارسية. ومعنى » حىَّ هً« تعالوا وعجلوا.و»غَطَّتِ« القدر: غلت، وغطيطها: صوتها .



6. (5596)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hendek´in kazýlmasý sýrasýndaydý. Aleyhissalâtu vesselâm´ýn çok acýktýðýný gördüm. Hanýmýma gelerek:

"Yanýnda yiyecek bir þey var mý, Aleyhissalâtu vesselâm´ý çok acýkmýþ gördüm" dedim. Ýçerisinde bir sa´ kadar arpa bulunan bir daðarcýk çýkardý. Bizim evcilleþmiþ bir koyuncuðumuz vardý. Zevcem koyunu kesti, arpayý da öðüttü. Ben iþimi bitirinceye kadar o da bitirdi. Koyunu onun çömleðine parçaladým. Sonra Ayhissalâtu vesselâm´ýn yanýna döndüm. Hanýmým:

"Sakýn beni Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a karþý mahcup etmeyesin!" dedi. Ben Aleyhissalâtu vesselâm ve beraberindekilerin yanýna geldim ve gizlice:

"Ey Allah´ýn Resulü! Bir hayvancýðýmýz vardý kestik, evde bulunan bir sa´ kadar arpayý da öðüttük. Haydi siz ve beraberinizdekiler bize buyurun!" dedim. Ama Resulullah yüksek sesle:

"Ey Hendek halký! Ca´bir size ziyafet hazýrlamýþ! Haydi buyurun!" diye baðýrdý. (Bana da):

"Ben gelinceye kadar tencereyi ocaktan indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayýn!" buyurdular. Ben (eve) geldim. Halktan önce Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) geldi. Ben hanýmýma uðramýþtým. Bana:

"Yaptýðýný gördün mü, (beni mahcup edeceksin), alacaðýn olsun" dedi. Ben de: "Senin söylediðini yaptým" dedim. Hemen hamuru çýkardým. Aleyhissalâtu vesselâm içine tükrüðünden koydu ve bereketle dua etti, sonra tencereye yöneldi, ona da tükrük koyup bereketle dua etti. Sonra zevceme:

"Ekmek yapacak bir kadýn çaðýr, seninle ekmek yapsýn! Tencereden de kepçeyle al, onu ocaktan indirme!" diye talimat verdi. Gelenler bin kadardý. Allah´a yemin olsun hepsi de (doyuncaya kadar) yedi ve sofradan ayrýldý. Tenceremiz, olduðu gibi kaynýyordu. Hamurumuz ise, ekmek yapýlýyor olduðu halde aynen (eksiksiz) duruyordu." [Buharî, Megazî 29, Cihad 188; Müslim, Eþribe 141, (2039).][111]



ـ5597 ـ7ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أتَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَوْماً بِتَمَراتٍ. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ #،اِدْعُ فِيهِنَّ بِالْبَرَكَةِ، فَضَمَّهُنَّ، ثُمَّ دَعَا لِي فِيهِنَّ بِالْبَرَكَةِ ثُمَّ قَالَ: خُذْهُنَّ فَاجْعَلْهُنَّ في مِزْوَدِكَ هذَا، وَكُلَّمَا أرَدْتَ أنْ تَأخُذَ مِنْهُ شَيْئاً أدْخِلْ يَدَكَ فيهِ وَخُذْهُ وََ تَنْثُرْهُ نَثْراً. فَفَعَلْتُ، فَلَقَدْ حَمَلْتُ مِنْهُ كَذَا وَكذَا وَسْقاً في سَبِيلِ اللّهِ فَكُنَّا نَأكُلُ مِنْهُ وَنُطْعِمُ، وَكَانَ َ يُفَارِقُ حِقْوِى حَتّى كَانَ يَوْمَ قُتِلَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنه انْقَطَعَ؛ زَادَ رَزِين: فَسَقَطَ فَحَزِنْتُ عَلَيْهِ[. أخرجه الترمذي.»المزادة« القربة والرواية.و»الحقو« شدّ ا“زار، فسمى به ا“زار .



7. (5597)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Bir gün, elimde birkaç hurma olduðu halde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yanýna geldim ve: "Ey Allah´ýn Resulü, þunlara bereketle bir dua ediverin!" dedim. Hemen onlarý biraraya getirip, sonra onlarýn bereketi için bana dua etti. Sonra:

"Bunlarý al, þu erzak kabýna koy. Her ne zaman bundan bir þey almak isteyince, elini içine daldýr ve al. Sakýn, içindekileri döküp daðýtma!" buyurdular. Ben de öyle yaptým. Ben bundan þu þu kadar vask miktarýnda Allah yolunda tasaddukta bulundum. Ayrýca biz ondan hem kendimiz yedik hem de baþkalarýna yedirdik. Onu belimden hiç ayýrmadým. Bu hal, Hz. Osman´ýn þehid edildiði güne kadar devam etti. O zaman koptu. (Rezin þu ilavede bulundu: "Ve düþtü, buna çok üzüldüm.)" [Tirmizî, Menakýb (3838).][112]

AÇIKLAMA:

Bu kaydettiðimiz örnekler, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn duasý hürmetine yiyecek ve içeceklerin bereket kazandýðýna ve miktarca arttýðýna delil olmaktadýr. Bu çeþitten baþka rivayetler de var. Bu hadiselerden bir tanesi ile ilgili rivayetlerin sayýsý, mütevatir denecek seviyeye ulaþmaz ise de, hepsinin toplamý ulaþýr ve böylece "Aleyhissalâtu vesselâm´ýn duasý ile yiyecek ve içeceklerin bereketlenmesi" hadisesi mütevatir olur ve ilm-i yakin ifade eder. Bu çeþit mütevatir hadislere manevî mütevatir denmektedir. [113]



Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:12:36
DÖRDÜNCÜ FASIL


RESULULLAH´IN DUASININ MAKBUL OLMASI




ـ5598 ـ1ـ عن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]بَيْنَا رَسُولُ اللّهِ # يُصَلِّى عِنْدَ الْبيْتِ وَأبُو جَهْلٍ وَأصْحَابُهُ جُلُوسٌ، وَقَدْ نُحِرَتْ جَزُورٌ بِا‘مْسِ. فَقَالَ أبُو جَهْلٍ: أيُّكُمْ يَقُومُ الى سََ جَزُورٍ بَنِى فَُنٍ، فَيْضَعَهُ بَيْنَ كَتِفَيْ مُحَمّدٍ إذا سَجَدَ؟ فَانْبَعَثَ أشْقَى الْقوْمِ فَأخَذَهُ، فَلَمَّا سَجَدَ النَّبِيُّ وَضَعَهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ. فَاسْتَضْحَكُوا، وَجَعلَ بَعْضُهُمْ يَمِيلُ عَلى بَعْضٍ، وَأنَا قَائِمٌ أنْظُرُ، لَوْ كَانَتْ لِى مَنَعَةٌ طَرَحْتُهُ عَنْ ظَهْرِهِ، وَالنَّبِيُّ # سَاجِدٌ مَا يَرْفَعُ رَأسَهُ، حَتّى انْطَلَقَ إنْسَانٌ فَأخْبَرَ فَاطِمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها، فَجَاءَتْ وَهِىَ جُوَيْرِيَةٌ، فَطَرَحَتْهُ عَنْهُ. ثُمَّ أقْبَلَتْ عَلَيْهِمْ تَشْتِمُهُمْ. فَلَمَّا قَضَى # صََتَهُ رَفَعَ صَوْتَهُ. ثُمَّ دَعَا عَلَيْهِمْ، وَكانَ إذَا دَعَا دَعَا ثََثَ مَرَّاتٍ، وَإذَا سَألَ سَألَ ثَثاً. ثُمَّ قَالَ: اللّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ ثَثاً. فَلَمَّا سَمِعُوا صَوْتَهُ ذَهَبَ عَنْهُمُ الضَّحِكُ وَخَافُوا دَعْوَتَهُ. ثُمَّ قَالَ: اللّهُمَّ عَلَيْكَ بِأبِى جَهْلِ بْنِ هِشَامٍ وَعُتْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ وَشَيْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ وَالْوَلِيدِ بْنِ عُتْبَةَ وأُمَيَّةَ بْنِ خَلَفٍ وَعُتْبَةَ بْنِ أبِى مُعَيْطٍ، وَذَكَرَ السَّابِعَ وَلَمْ أحْفَظْهُ. فَوَالّذِى بَعَثَ مُحَمّداً # بِالْحَقِّ لَقَدْ رَأيْتُ الّذِينَ سَمّى صَرْعَى يَوْمَ بَدْرٍ. ثُمَّ سُحِبُوا الى الْقَلِيبِ: قَلِيبِ بَدْرٍ[. أخرجه الشيخان والنسائي.»السَّ« هو الذي يكون فيه الولد في بطن أمه، وقيل هو الكرش .

و»الجزور« البعير ذكراً كان او أنثى إ أن اللفظة مؤنثة.و»المنعة« القوة والشدة التي يمتنع بها ا“نسان على من يريده بأذى أو غيره.و»القَليبُ« البئر التي لم تطو .



1. (5598)- Hz. Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ka´be´nin yanýnda namaz kýlarken, Ebu Cehl ve arkadaþlarý da orada oturuyordu. Bir gün öncesi bir deve kesilmiþti. Ebu Cehl arkadaþlarýna: "Falan ailenin kestiði devenin iþkembesini kim getirip, secdeye gidince Muhammed´in omuzlarý arasýna býrakacak?" dedi. Oradakilerin en bedbahtý fýrlayýp, iþkembeyi kaptýðý gibi, Aleyhissalâtu vesselâm secdeye kapanýnca iki omuzu arasýna býraktý. Buna hepsi güldüler, (keyflerinden) birbirlerinin üzerine eðilmeye baþladýlar. Ben (biraz uzaklarýnda) ayakta durmuþ onlara bakýyordum. Eðer bir destekcim olsaydý onu sýrtýndan atardým. Resulullah secdede idi, baþýný kaldýrmýyordu. Derken biri kalkýp Hz. Fatýma (radýyallahu anhâ)´ya haber verdi. O, henüz küçük bir kýzcaðýzdý, geldi, iþkembeyi sýrtýndan yere attý. Sonra onlara yönelip, hakaretler savurdu. Aleyhissalâtu vesselâm namazýný tamamlayýnca, sesini yükseltti ve hepsine bedduada bulundu. Resulullah dua etti mi üç kere tekrar ederdi, bir þey isteyince de üç kere isterdi. Namazý bitince:

"Allah´ým, Kureyþ(in helakini) sana havale ediyorum!" dedi ve üç kere tekrar etti. Resulullah´ýn sesi kulaklarýna gelince onlardan gülme gitti. Duasýndan korkuya düþtüler. [Beddua edince bu onlara çok aðýr geldi. Zira onlar bu beldede yapýlan dualarýn kabul edildiðini biliyorlardý.] Sonra Resulullah:

"Ey Allah´ým, Ebu Cehl Ýbnu Hiþam´ýn, Utbe Ýbnu Rebia´nýn, Þeybe Ýbnu Rebia´nýn, Velid Ýbnu Utbe´nin, Ümeyye Ýbnu Halef´in, Utbe Ýbnu Ebi Muayt´ýn helaklerini sana havale ediyorum" dedi. Bir yedinciyi de zikretmiþti, aklýmda tutamadým. Muhammed´i hak ile gönderen Zat-ý Zülcelal´e yemin olsun, Resulullah´ýn ismen zikrettiði bu adamlarý, Bedir günü hep yerlere serilmiþ gördüm. Bunlar, sonra da kuyuya, Bedir kuyusuna sürüklenip atýldýlar." [Buharî, Vudu 69, Salat 109, Cihad 98, Cizye 21, Menakýbu´l-Ensar 29, Megazî 7; Müslim, Cihad 107, (1794); Nesâî, Taharet 192, (1, 161).][114]



AÇIKLAMA:



Bu hadis birçok farklý meseleye þamil bulunmaktadýr:

* Müþriklerin, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a yaptýklarý hakaretin derecesi, görüldüðü üzere, secde ederken üzerine -iþkembe diye tercüme ettiðimiz, aslýnda hayvan yavrusunun içinde bulunduðu- torbayý atýyorlar. Bu büyük bir hakarettir. Resulullah bunlarý sabýrla geçiþtirir idiyse de, burada beddua ediyor.

* Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bedduasý ciddi bir korkuya sebep oluyor ve bu korku zaman zaman dile getiriliyor. Öyle ki, Resulullah´ýn beddua ettiklerinden Ümeyye Ýbnu Halef, Bedir Savaþý için Mekke´de hazýrlýk yapýlýrken, öldürülmekten korkarak gitmek istemez, ancak Ebu Cehl´in ýsrarýna karþý koyamaz, korktuðu zaman kolayca kaçabilecek en kaliteli bineði temin ederek yola çýkar. Hülasa, Mekke´nin hürmeti, orada yapýlan duanýn müstecab oluþu, müþrikler tarafýndan da kabul edilmektedir. Müþriklerin, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn duasýndan korkmalarý, onlarýn Resulullah´ýn sýdkýný te´yid ettiklerini gösterir. Buna raðmen Resulullah´a karþý çýkmalarý hasedle izah edilmiþtir.

* Resulullah´ýn ismen beddua ettiklerinin teker teker Bedir´de öldürülmeleri, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn peygamberliðine en büyük delillerden biridir.

* Müþrik cenazelerinin kuyuya atýlmalarý, onlarýn kokusundan insanlarýn rahatsýz olmalarýný önlemek içindir. Alimler, öldürülen harbîlerin cesedlerini gömmenin bir vecibe olmadýðýný belirtirler.

* Bedir kuyusunun sahipsiz, içmeye elveriþli suyu bulunmayan, kör kuyu denen çeþitten bir kuyu olduðu anlaþýlmaktadýr. Esasen kalib, eski kuyu demektir.

* Bazý rivayetlerde Ýbnu Mes´ud: "O güne kadar Resulullah´ýn beddua ettiðini görmedim" demiþtir. Bu hadisede bedduayý hak etmeleri, ibadet halinde iken o hakareti yapmalarý sebebiyledir.

* Duanýn üç kere tekrarý müstehabtýr.

* Selamý da üç kere yapmak müstehabtýr.

* Zalime beddua caizdir. Ancak bazýlarý: "Kâfir ise caizdir, Müslümansa onun için istiðfar etmek, affý için dua etmek müstehabtýr!" demiþtir. Þayet, "Bu hadiste, kâfire beddua etmeye de delil yok, zira Aleyhissalâtu vesselâm´ýn onlarýn imana gelmeyeceklerine muttali olduðu için bedduada bulunmuþ olma ihtimali var" denecek olursa, bütün canlýlar için hidayetleri için dua etmek evladýr.

* Hz. Fatýma´nýn çocukluðundan itibaren güçlü bir þahsiyet taþýdýðý görülmektedir. Kureyþ ulularýna hakaretten çekinmemiþ, üstelik onlar mukabele de edememiþtir.

* Bir kötülüðe (veya iyiliðe) bizzat mübaþeret etmek, sebep olmak ve yardýmcý olmaktan daha öncelikli bir durumdur. Zira, Ýbnu Mes´ud Ukbe hakkýnda kavmin en bedbahtý tabirini kullanmýþtýr. Halbuki aralarýnda küfür ve Resulullah´a eziyette en ileri olan Ebu Cehil var idi. Fakat bedbahtlýk burada zikredilen hadiseye nisbetledir. Öbürleri de bunu emrederek, rýza göstererek iþtirak etmiþlerdir. Ukbe ise bu iþe mubaþerette tek kalmýþ ve böylece onlarýn en bedbahtý olmuþtur.* Bir kimse namazda iken, bidayette, vukuu namaza mani olan bir hal zuhur etse namazý iptal etmez. Bu konuda bazý teferruat mevcuttur.

* Hadisten hareketle eti yenen hayvanýn tersinin namaza mani olmayacaðýna hükmedilmiþtir. Ancak bu hususta da teferruat ve münakaþa var, girmeyeceðiz.[115]



ـ5599 ـ2ـ وعن جابرِ بن عبداللّهِ ا‘نْصَاري رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ أبَاهُ تُوُفِّىَ وَتَرَكَ عَلَيْهِ ثَثِينَ وَسْقاً لِرَجُلٍ مِنَ الْيَهُودِ. فَاسْتَنْظَرَهُ جَابِرٌ رَضِيَ اللّهُ عَنه فأبَي أنْ يُنْظِرَهُ. فَكَلّمَ جَابِرٌ رَسُولَ اللّهِ # لِيَشْفَعَ إلَيْهِ. فَكَلَّمَهُ # لِيَأخُذَ ثَمَرَ نَخْلِهِ بِالّذِي لَهُ. فَأبَي؛ فَدَخَلَ # النّخْلَ وَمَشى فيهِ؛ ثُمَّ قَالَ لِجَابِرٍ: جُدَّ لَهُ فأوْفِ لَهُ، فَجَدَّ لَهُ فَأوْفَاهُ ثَثِينَ وَسْقاً، وَفَضَّلَتْ سَبْعَةَ عَشَرَ وَسْقاً. فَأتَى جَابِرٌ رَسُولَ اللّهِ # لِيُخْبِرَهُ، فَوَجَدَهُ يُصَلِّي الْعَصْرَ. فَلَمَّا انْصَرَفَ أخْبَرَهُ بِالْفَضْلِ. فَقَالَ: أخْبِرْ بِذلِكَ ابْنَ الْخَطّابِ. فَذَهَبْتُ إلَيْهِ فَأخْبَرْتُهُ. فَقَالَ عُمَرُ: لَقَدْ عَلِمْتُ حِينَ مَشى فِيهَا رَسُولُ اللّهِ # لِيُبَارَكَنَّ فِيهَا[. أخرجه البخاري وأبو داود والنسائي.»اِستنظارُ« طلب التأخير الى وقت آخر، وأنظرته: أخرته.و»الجدادُ« الصرام، وهو قطع ثمرة النخل .



2. (5599)- Hz. Cabir Ýbnu Abdillah (radýyallahu anh)´ýn anlattýðýna göre, "babasý öldüðü zaman bir Yahudiye otuz vask borç býraktý. Hz. Cabir (radýyallahu anh) Yahudiden, bu borcun ödenmesi için biraz müddet talep etti. Ancak Yahudi, te´hir kabul etmedi. Hz. Cabir Aleyhissalâtu vesselâm´a gelerek, Yahudi nezdinde þefaatçi olmasýný talep etti. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (bu otuz vasklýk) borca bedel bir hurmalýðýn meyvesini almasý için konuþtu. Yahudi kabul etmedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm hurmalýða girdi, içerisinde yürüdü. Sonra Cabir´e:

"Hurmayý kes, ona borcunu (tamamýyla) öde!" buyurdu. Cabir hurmayý kesti, Yahudiye otuz vask borcunu ödedi. Geriye on yedi vask hurma da arttý:

Cabir, durumu haber vermek üzere Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gitti. Aleyhissalâtu vesselâm ikindiyi kýlýyordu. Namazý bitince fazlalýðý haber verdi.

"Bunu Ömer Ýbnu´l-Hattab´a haber ver!" buyurdular. Ben de gidip ona söyledim Ömer: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) içinde yürüyünce hurmada bereket hasýl olacaðýný anlamýþtým" dedi." [Buharî, Büyu 51, Ýstikraz 8, 9, 18, Sulh 13, Vesaya 36, Menakýb 25; Megazî 18; Nesaî, Vesaya 4, (6, 245, 246); Ebu Davud, Vesaya 17, (2884).][116]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ilgi ve duasýyla hasýl olan berekete bir baþka örnek olmaktadýr. Þarihlerin (Ayni, Ýbnu Hacer..) rivayetlere dayanarak yaptýklarý açýklamaya göre, Hz. Cabir´in hurmalýðýndan elde edilecek mahsul, otuz vasklýk borcu[117] karþýlayacak durumda deðildi. Aleyhissalâtu vesselâm bu mahsulün -biraz eksiðiyle de olsa- ölçülmeden borca mukabil kabul edilmesi ricasýnda bulunur. Alacaklý taraf kabul etmeyince, Aleyhissalâtu vesselâm ertesi gün hurmalýða Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer´le birlikte gelip durumu bizzat gözden geçirir, içinde dolaþýp her aðacýn altýnda birer birer durup, bereketlenmesi için herþeye kadir olan Rabb Teala´ya dua eder. Resulullah gittikten sonra toplanan hurma, borca kâfi geldiði gibi, on yedi vask kadar da artar.

2- Ýslam´da esas itibariyle mücazefe denen göz kararý alýþveriþ yasaklanmýþtýr. Hassas ölçümlerle alýþveriþ yapýlmalý, ne alan ne de satan aldanmamalýdýr. Ancak burada, borcun zamanýnda ödenmesi, ahde vefanýn yerine getirilmesi gibi maslahatlara binaen tecviz edildiði belirtilmiþtir.

3- Bereket hadisesini Hz. Ömer´e söylemesinin emredilmesi, onun meseleyle daha yakýndan ilgilenmesiyle izah edilebilir. Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm dua için geldiðinde onu da beraberinde getirdiði, rivayetin bazý vecihlerinde belirtilmiþtir. Hatta bir veçhinde, Resulullah durumu Hz. Ebu Bekr ve Ömer´e haber vermesini Cabir´e emretmiþtir.[118]

4- Hadiste Görülen Bazý Fevaid:

* Borcun te´hir edilmesi talep edilebilir.

* Kendisinden ödenecek malýn maslahatý için alacaklýnýn alacaðýný te´hir etmesi caizdir.

* Ýmam, raiyyetinin borcuyla ilgilenmeli, þefaatçi olmalýdýr.

* Resulullah´ýn duasý bereketine azýn çoðaltýldýðý görülmekte ve bir mucizesi müþahede edilmektedir.[119]



ـ5600 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنْتُ أُدْعُو أُمِّى الى ا“سَْمِ، وَهِيَ مُشْرِكَةٌ فَتَأبَى عَلَيَّ، وَإنِّي دَعَوْتُهَا يَوْماً فَأسْمَعَتْنِي في رَسُولِ اللّهِ # مَا أكْرَهُ، فَأتَيْتُهُ وَأنَا أبْكِي؛ فَقَالَ: مَا يُبْكِيكَ؟ قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ. إنِّي كُنْتُ أدْعُو أُمِّى الَى ا“سَْمِ فَتَأبَى عَليَّ، وإنِّي دَعَوْتُهَا يَوْماً فَأسْمَعَتْنِي فِيكَ مَا أكْرَهُ. فَادْعُ اللّهَ أنْ يَهْدِىَ أُمَّ أبِي هُرَيْرَةَ. فَقَالَ: اللّهُمَّ اهْدِ أُمَّ ابِي هُرَيْرَةَ. فَخَرَجْتُ مُسْتَبْشِراً بِدَعْوَتِهِ #. فَلَمَّا أتَيْتُ أُمِّي قَصَدْتُ الْبَابَ فإذَا هُوَ مُجَافٍ، وَسَمِعَتْ أُمِّي خَشْفَ قَدَمَيَّ، قَالَتْ: مَكَانَكَ أبَا هُرَيْرَةَ. وَسَمِعْتُ خَضْخَضَةَ الْمَاءِ. فَاغْتَسَلَتْ وَلَبَسَتْ دِرْعَهَا وَعَجَّلَتْ عَنْ خِمَارِهَا، وَفَتَحَتِ الْبَابَ وَهِيَ تَقُولُ: أشْهَدُ أنْ َ إلَه إَّ اللّهَ وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ. قَالَ: فَرَجَعْتُ الَى رَسُولِ اللّهِ # وَأنَا أبْكِي مِنَ الْفَرَحِ. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ أبْشِرْ؛ فَقَدِ اسْتَجَابَ اللّهُ لَكَ دَعْوَتَكَ، وَهدَى أُمَّ أبِي هُرَيْرَةَ، فَحَمِدَاللّه تَعالى وَقَالَ خَيْراً[. أخرجه مسلم.قوله: »فإذا البابُ مُجَافٍ« أي مغلق.و»الخَشْفُ« والخشفة: الصوت والحركة.



3. (5600)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben müþrike annemi Ýslam´a davet ediyordum, fakat hep imtina ediyordu. Bir gün yine davette bulunmuþtum, bana Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm hakkýnda hoþuma gitmeyen sözler iþittirdi. Aðlayarak Aleyhissalâtu vesselâm´a gittim.

"Niye aðlýyorsun?" diye sordu.

"Ey Allah´ýn Resulü dedim, annemi Ýslam´a davet ediyordum, hep bana imtina etti. Bugün de ayný davette bulundum, bu sefer sizin hakkýnýzda hoþuma gitmeyen sözler sarfetti. Ebu Hureyre´nin annesine hidayet vermesi için Allah´a dua ediverin!" dedim.

Bu talebim üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allahým! Ebu Hureyre´nin annesine hidayet et!" buyurdular. Ben, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn duasýna sevinerek huzurlarýndan ayrýldým. Anneme geldiðim zaman, kapýya yöneldim. Kapý kapalýydý. Annem ayak seslerimi iþitti:

"Ebu Hureyre! Yerinde dur (içeri girme)!" diye seslendi. Ben su þýrýltýlarýný iþittim, yýkanýyordu. Yýkandý, entarisini giydi, alelacele baþörtüsünü koydu ve kapýyý açtý.

Þehadet ederim ki Allah´tan baþka ilah yoktur. Þehadet ederim ki Muhammed Allah´ýn elçisidir!" diyordu. Ben hemen Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a döndüm. Sevinçten aðlýyordum.

"Ey Allah´ýn Resulü! Müjde! dedim. Allah senin duaný kabul buyurdu. Ebu Hureyre´nin annesine hidayet nasip etti!"

Aleyhissalâtu vesselâm Allah´a hamdetti ve hayýrlý sözler söyledi." [Müslim, Fezailu´s-Sahabe 158, (2491).][120]



ـ5601 ـ4ـ وعن أبي زَيد بن أخطبٍ قال: ]مَسَحَ رَسُولُ اللّهِ # بِيَدِهِ عَلى وَجْهِي وَدَعَا لِي، قَالَ عُرْوَةُ: فَلَقَدْ رَأيْتَهُ بَعْدَ مَا عَاشَ مِائَةً وَعِشْرِينَ سَنَةً وَلَيْسَ في لِحْيَتِهِ إَّ شَعَرَاتٌ تُعَدُّ، بيضٌ[. أخرجه الترمذي .



4. (5601)- Ebu Zeyd Ýbnu Ahtab anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) eliyle yüzümü okþadý ve bana dua etti."

Urve der ki: "Ben onu yüz yirmi sene kadar yaþadýktan sonra gördüm, yüzünde sayýlabilecek kadar sayýda beyaz kýl vardý." [Tirmizî, Menakýb 10, (3633).] [121]



ـ5602 ـ5ـ وعن يزيد بن أبي عُبيد قال: ]رَأيْتُ أثَرَ ضَرْبَةٍ بِسَاقِ سَلَمَةَ بْنِ ا‘كْوَعِ رَضِيَ اللّهُ عَنه. فَقُلْتُ: مَا هذِهِ؟ فَقَال: أصَابَتْنِى يَوْمَ خَيْبَرَ. فَقَالَ النَّاسُ: أُصِيبَ سَلَمَةُ، فَأتَى بِى رَسُولَ اللّهِ #، فَنَفَثَ عَلَيْهَا ثََثَ نَفَثَاتٍ فَمَا اشْتَكَيْتُهَا حَتّى السَّاعَةَ[. أخرجه أبو داود. قلت: وأخرجه البخاري، وهو أحد ثثياته، واللّه أعلم .



5. (5602)- Yezid Ýbnu Ebi Ubeyd anlatýyor: "Ben, Seleme Ýbnu´l Ekva (radýyallahu anh)´ýn bacaðýnda bir darbe izi gördüm.

"Bu da ne?" diye sordum. Þu açýklamayý yaptý:

"Bana Hayber günü isabet etmiþti. Halk: "Seleme isabet aldý" diye baðýrdý. Sonra Resulullah´a götürüldüm. O yara üzerine üç kere nefes etti. Þu ana kadar hiç acý duymadým!" [Ebu Davud, Týbb 19, (3894).] [122]


Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:21:10
BEÞÝNCÝ FASIL


RESULULLAH´IN EZA´DAN KORUNMASI



ـ5603 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ أبُو جَهْلٍ: هَلْ يُعَفِّرُ مُحَمّدٌ وَجْهَهُ بَيْنَ أظْهُرِكُمْ؟ قَالُوا: نَعَمْ. قَالَ: وَالَّتِ وَالْعُزَّى لَئِنْ رَأيْتُهُ يَفْعَلُ ذلِكَ ‘طَأنَّ عَلى رَقَبَتِهِ أوْ ‘عَفِّرَنَّ وَجْهَهُ في التُّرَابِ. ثُمَّ إنَّهُ أتَى النَّبِيًّ # وَهُوَ يُصَلِّي لِيَطَأ عَلى رَقَبَتِهِ، قَالَ: فَمَا فَجَأهُمْ مِنْهُ إَّ وَهُوَ يَنْكُصُ عَلى عَقِبَيْهِ وَيَتَّقِي بِيَدَيْهِ. فَقِيلَ لَهُ: مَالَكَ؟ قَالَ: إنَّ بَيْنِي وَبَيْنَهُ لَخَنْدَقاً مِنْ نَارٍ وَهَوًْ وَأجْنِحَةً. فَقَالَ النَّبِيُّ #: لَوْ دَنَا ‘خْتَطَفَتْهُ الْمََئِكَةُ عُضْواً عُضْواً. فَأنْزَلَ اللّهُ تَعالى: كََّ إنَّ ا“نْسَانَ لَيَطْغى أنْ رَآهُ اسْتَغْنَى. الى قوله: كََّ َ تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ[. أخرجه مسلم.»التَّعفِيرُ« التمريغ في التراب.و»النُّكوصُ« الرجوع الى وراء، وهو القهقرى.و»ا‘خْتِطافُ« استب بسرعة .



1. (5603)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "(Bir gün) Ebu Cehl: "Muhammed, aranýzda, hâlâ yüzünü topraða sürtüyor mu?" dedi.

"Evet" cevabýný alýnca:

"Lat ve Uzza´ya yemin olsun! Onu böyle yaparken görürsem boynuna ayaklarýmla basacaðým -veya: Ben de O´nun yüzünü yere batýracaðým-" dedi. Sonra bir gün, Resulullah namaz kýlarken boynuna basmak üzere yaklaþtý. Fakat birdenbire O´nu býrakýp geri döndüðünü ve elleriyle korunduðunu gördüler.

"Sana ne oldu?" dediler.

"Benimle onun arasýnda ateþten bir hendek, korkunç bir þey ve birtakým kanatlar var!" cevabýný verdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:

"Eðer bana yaklaþsaydý melekler onu uzuv uzuv kapýp parçalayacaktý!" buyurdu. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri þu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Fakat insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgýnlaþýr. Dönüþ ancak Rabbinedir. Allah´ýn kulunu namaz kýlmaktan alýkoyaný gördün mü? Gördün mü o kâfiri? Eðer o doðru yol üzerinde olsa yahut kötülükten sakýnmayý tavsiye etse daha hayýrlý olmaz mýydý? Gördün mü o kâfiri? Eðer o yalanlayýp haktan yüz çeverirse, Allah´ýn kenisini gördüðünü bilmez mi? Andolsun ki, eðer o inkâr ve isyanýna son vermezse, biz onu alnýndan yakalayýp cehenneme sürükleriz. Zira o, pek yalancý ve günahkâr bir alýndýr. O kavmini yardýma çaðýrsýn. Biz de zebanileri çaðýracaðýz. Hayýr sen ona aldýrma, secde et ve Rabbine yaklaþ" (Alak 6-19).[123]



ـ5604 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]غزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللّهِ # قِبَلَ نَجْدٍ فأدْرَكْنَا رَسُولَ اللّهِ # في الْقَائِلَةِ في وَادٍ كَثِيرِ الْعِضَاهِ، فَنَزَلَ رَسُولُ اللّهِ # تَحْتَ شَجَرَةٍ، فَعَلَّقَ سَيْفَهُ بِغُصْنٍ مِنْ أغْصَانِهَا، وَتَفَرَّقَ النَّاسُ في الْوَادِي يَسْتَظِلُّونَ بِالشَّجَرِ. فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ رَجًُ أتَانِى وَأنَا نَائِمٌ، فأخَذَ السَّيْفَ فَاسْتَيْقَظْتُ وَهُوَ قَائِمٌ عَلى رَأسِي، والسَّيْفُ في يَدِهِ صَلْتاً، فَقَالَ: مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّى؟ قُلْتُ: اللّهُ. فَشَامَ السَّيْفَ، وَهَا هُوَ ذَا جَالِسٌ، ثُمَّ لَمْ يَعْرِضْ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #، وَكَانَ مَلِكَ قَوْمِهِ. فَانْصَرَفَ حِينَ عَفَا عَنْهُ وَقالَ: واللّهِ َ أكُونُ في قَوْمٍ هُمْ حَرْبٌ لَكَ[. أخرجه الشيخان.»العضاه« شجر الشوك كالسلم وغيره.و»السيفُ الصلتُ« المسلول من غمده.و»شَامَ السيف« أغمده واستله، فهو من ا‘ضداد.



2. (5604)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Necid istikametine gazveye çýktýk. Resulullah´a öðle vakti, sýk aðaçlý bir vadide yetiþtik. Derken Aleyhissalâtu vesselâm bir aðacýn altýna indi. Kýlýncýný da dallardan birine astý. Askerler vadi içerisinde daðýlýp aðaçlarýn gölgelerine sýðýndýlar.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bizi çaðýrdý. Yanýna gelince, anlattý):

"Ben uyurken yanýma bir adam geldi, kýlýncýmý aldý. Derken derhal uyandým. Herif tepemde dikilmiþti, elinde de kýnýndan sýyrýlmýþ kýlýnç vardý.

"Seni benden kim kurtarabilir?" dedi.

"Allah!" cevabýný verdim. Derhal kýlýncý kýnýna soktu. Ýþte o, þu oturan adamdýr!" buyurdular. Aleyhissalâtu vesselâm (intikam maksadýyla) adama dokunmadý. O, kavminin lideri idi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) affedince, adamlarýnýn yanýna döndü. Ayrýlýrken:

"Allah´a yemin olsun size karþý harb eden bir kavimle beraber olmayacaðým!" dedi. [Buhârî, Cihâd 87, 84, Megazî 31, 32; Müslim, Müsafirîn 311, (843).][124]



Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:22:10
AÇIKLAMA:



1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn eza ve diðer hayatî tehlikelerden korunmasýyla ilgili olarak iki hadis kaydedilmiþ bulunmaktadýr. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, birkaç kiþi dýþýnda herkesin kendine düþman, hem de azýlý düþman olduðu bir çevrede, aleyhine tezgahlanan her çeþit hile ve planlara, suikast tertiplerine raðmen, hayatýnýn korunmasý baþlý baþýna bir mucizedir. Bu korunma hadisesinin tesadüfî olmadýðýný "Allah seni insanlara karþý korur" (Maide 67) ayeti te´yid eder.

Ayetin tefsirinde Ýbnu Kesir, Resulullah´ýn bidayette, geceleri Ashab tarafýndan korunduðunu, koruma hizmetine katýlanlardan birinin amcasý Abbas (radýyallahu anh) olduðunu kaydeder. Müfessirimizin Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den kaydettiði bir hadise göre, "Aleyhissalâtu vesselâm bir gece uyuyamaz. Hz. Aiþe:

"Ey Allah´ýn Resulü neyiniz var, niye uyuyamadýnýz?" diye sorar.

"Keþke ashabýmdan salih biri beni bu gece korusa!" buyurur. Onlar bu halde iken, Hz. Aiþe bir silah sesi iþitir. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Kim o?" der. dýþardaki: "Ben! Sad ýbnu Malik!" deyince:

"Niye geldin?" diye sorar. Sa´d:

"Seni korumak için ey Allah´ýn Resulü!" der. Hz. Aiþe, Resulullah´ýn uyuduðunu ve uyuma sýrasýnda çýkardýðý horultuyu iþittiðini belirtir." Bu hâdisenin hicretten ve Hz. Aiþe ile evlilikten sonra cereyan etmiþ olacaðýna göre, en az hicretin ikinci yýlý içerisinde vukuu söylenebilir. Hz. Aiþe´den yapýlan diðer bir rivayette وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ ayeti ininceye kadar Resulullah Ashab tarafýndan korunmuþtur. Ancak o ayet nazil olunca Aleyhissalâtu vesselâm baþýný çadýrdan uzatýp: "Ey insanlar artýk daðýlýn, bizi aziz ve celil olan Allah korumaktadýr" buyurur.

Ýbnu Kesir, Allah´ýn Resulullah´ý korumasýnýn kesin bir hâdise olduðunu belirttikten sonra, örnekler verir:

* Mekke halkýndan -hasidlerinden, reislerinden, inadçýlarýndan mütref (ehl-i keyf zengin)lerinden, onlarýn bütün aþýrý ve þiddetli düþmanlýklarýna, gece ve gündüz harp halinde olmalarýna raðmen- kudret ve hikmetiyle yarattýðý ciddi sebeplerle korunmuþtur.

** Önce Ebu Talib´le korumuþtur. Ebu Talib Kureyþ içerisinde, kendisine itaat edilen büyük bir reisti. Allah onun kalbine þer´î olmayan fýtrî bir sevgi koydu. Eðer Ebu Talib Müslüman olsaydý, müþrikler saldýrýlarýnda cür´etkâr olurlardý. Fakat Ebu Talib´le onlar arasýnda küfür müþterekliði olunca, ona karþý heybet duydular ve hürmet gösterdiler.

* Ebu Talib ölünce, müþrikler az da olsa eziyet edebildiler. Ancak Allah ensarý devreye koydu ve Aleyhissalâtu vesselâm´a, Ýslam´a girmek ve memleketleri olan Medine´ye hicret etme üzerine biat ettiler. Aleyhissalâtu vesselâm aralarýna katýlýnca, kýrmýzýdan da siyahtan da korudular. Ehl-i Kitap veya müþriklerden biri kötülük yapmak isteyince Allah onlarýn hilelerini bozdu. Nitekim Yahudiler sihir yaptýlarsa da, O´nu onlardan korudu. Bu maksadla, sihre karþý bir ilaç olarak Muavvizeteyn sureleri indirildi.

* Yahudiler Hayber´de zehirli koyun eti yedirmeye çalýþtýlar ise de Allah bunu kendisine haber vererek O´nu korudu:

Ýbnu Kesir, bu ayetin tefsiri zýmnýnda "müfessirler pek çok örnek kaydeder" diyerek teferruatý onlara havale ettikten sonra, son olarak, sadedinde olduðumuz hadiste geçen hâdiseye yer verir.

Þu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn düþmandan korunmasý hâdisesi basit bir mesele olmayýp, pek çok örneklerle te´yid edilen bir mucizedir.

2- Sadedinde olduðumz hadiste zikri geçen hâdise, çok farklý teferruatlarla rivayet edilmiþtir. Hatta hâdisenin yeri ve yýlý bile ihtilaflýdýr. Daha ziyade korku namazý ile ilgili bahislerde tahlil edilir. Çünkü bu sefer sýrasýnda salat-ý havf (korku namazý) kýlýnmýþtýr. Mezkur seferin adý Zatu´r-Rikak´dýr. Ýbnu Ýshak, Resulullah´ýn uyumasý esnasýnda müþriðin aðacýn dalýnda asýlý olan kýlýncý alma hâdisesinde, burada kaydýný uygun gördüðümüz bir ziyadeye yer verir: Müþrik "Seni benim elimden kim kurtaracak? " diye sorunca, Aleyhissalâtu vesselâm "Allah!" cevabýný verir. Mezkur ziyade þöyle devam eder: "Cibril herifin göðsüne vurdu ve elindeki kýlýç yere düþtü. Kýlýncý alan Resulullah: "Seni benden kim koruyacak?" buyurdular. Adam, çaresiz, "kimse yok!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Kalk iþine git!" buyurdu. Adam gitmek üzere yönelince: "Sen benden iyisin!" dedi.

Bu korunma mucizesinin müþahadesi için Aleyhissalâtu vesselâm Ashab´ý çaðýrýr ve adamýn huzurunda hâdiseyi anlatýr. Bu adamýn ismi bazý rivayetlerde tasrih edildiði üzere Gavres Ýbnu´l-Haris´dir. Bu Müslüman olmuþ mudur? Rivayetler, olmadýðýný söyler. Ýbnu Hacer´in açýkladýðý üzere sadece Zehebî, benzer bir rivayetin kahramaný Du´sur Ýbnu´l-Haris´le bunu birleþtirerek Müslüman olduðuna hükmetmiþtir. Gavres adýnýn geçtiði rivayetlerde Müslüman olduðuna dair sarahat yok. Du´sur´ la ilgili bir rivayette -ki Üsdü´l-Gabe´de görmek mümkün- Du´sur´un Müslüman olduðu zikredilir. Hâdisenin benzerliði, iki þahsýn ayný kimse olduðuna hükmetmeye yeterli olduðu takdirde, Gavres´in de Ýslamýna hükmedilebilir. Ýbnu Hacer, bunun Müslümanlýðýna hükmedenlerin, bir rivayette geçen, Gavres´in adamlarýna sarfettiði: "Ben insanlarýn en hayýrlýsýnýn yanýndan geliyorum" cümlesini delil yaptýklarýný belirtir. [125]



Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:23:11
ALTINCI FASIL


RESULULLAH´A SORULANLAR




ـ5605 ـ1ـ عن ثَوْبان رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]جَاءَ حَبْرٌ مِنَ الْيَهُودِ الى رَسُولِ اللّهِ #. فَقَالَ: السََّمُ عَلَيْكَ يَا مُحَمّدُ. فَدَفَعْتُهُ دَفْعَةً كَادَ يُصْرَعُ مِنْهَا. فَقَالَ: لِمَ دَفَعْتَنِي؟ فَقُلْتُ: أَ تَقُولُ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ فَقَالَ: إنَّمَا أدْعُوهُ بِاسْمِهِ الّذِى سَمَّاهُ بِهِ أهْلُهُ. فَقَالَ #: إنَّ إسْمِي الّذِي سَمَّانِي بِهِ أهْلِي مَحُمّدٌ. قَالَ: جِئْتُ أسْألُكَ. قَالَ #: أيَنْفَعُكَ شَيْءٍ إنْ حَدَّثْتُكَ؟ قَالَ: أسْتَمِعُ بِأُذُنِي. فقَالَ #: سَلْ. فقَالَ: أيْنَ يَكُونُ النَّاسُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؛ يَوْمَ تُبَدَّلُ ا‘رْضُ غَيْرِ ا‘رْضِ وَالسَّمَواتُ؟ قَالَ: في الظُّلْمَةِ دُونَ الْجِسْرِ؛ قَالَ: فَمَنْ أوَّلُ النّاسِ إجَازَةً؟ قَال: فُقَرَاءُ الْمُهَاجِرِينَ. قَالَ: فَمَا تُحْفَتُهُمْ حِينَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ؟ قَالَ: زِيَادَةُ كَبِدِ الْحُوتِ. قَالَ: فَمَا غِذَاؤُهُمْ عَلى أثَرِهَا؟ قَالَ: يُنْحَرُ لَهُمْ ثَوْرُ الْجَنَّةِ الّذِي كَانَ يَأكُلُ مِنْ أطْرَافِهَا. قَال: فَمَا شَرَابُهُمْ عَلَيْهِ؟ قَالَ: مِنْ عَيْنِ فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيً. قَالَ: صَدَقْتَ. قَالَ: وجِئْتُ أسْألُكَ عَنْ شَيْءٍ َ يَعْلَمُهُ إَ نَبِيٌّ أوْ رَجُلٌ أوْ رَجَُنِ. قَالَ: أيَنْفَعُكَ إنْ حَدَّثْتُكَ؟ قَالَ: أسْمَعُ بِأُذُنِي. قَالَ: سَلْ. قَالَ: أسْألُكَ عَنِ الْوَلَدِ. قَالَ: مَاءُ الرَّجُلِ أبْيَضُ، وَمَاءُ الْمَرْأةِ أصْفَرُ فإذَا اجْتَمَعَا فَعََ مَنِيُّ الرَّجُلِ مَنَّي الْمَرْأةِ أذْكَرَا بِإذْنِ اللّهِ. وَإذَا عََ مَنِيُّ الْمَرْأةِ مَنِىَّ الرَّجُلِ أنَّثَا بإذْنِ اللّهِ قَالَ: صَدَقْتَ، واِنَّكَ لَنَبِيٌّ. ثُمَّ انْصَرَفَ فَقَالَ #: لَقَدْ سَألَنِي

هذَا عَنِ الّذِي سَألَنِي عَنْهُ، وَمَالِي عِلْمٌ بِشَىْءٍ مِنْهُ حَتّى أتَانِيَ اللّهُ تَعالى بِهِ[. أخرجه مسلم .



1. (5605)- Hz. Sevbân radýyallahu anh anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Yahudilerden bir âlim geldi.

"Ey Muhammed, Allah´ýn selâmý üzerine olsun!" dedi. Bunu der demez adamý öyle bir ittim ki, nerdeyse yere yýkýlayazdý.

"Beni niye ittin?" dedi.

"Niye ey Allah´ýn Resûlü! demiyorsun?" dedim.

"Ben O´nu, ailesinin kendine koyduðu isimle çaðýrýyorum!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ailemin bana koyduðu isim hakikaten Muhammed´dir!" buyurdu. Adam: "Size bir þey sormaya geldim" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sana söylediðim takdirde iþine yarayacak mý?" dedi. Adam:

"Kulaklarýmla dinlerim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sor!" buyurdular. Adam:

"Kýyamet günü, yer ve gökler baþka bir yer ve gök olup kýlýk deðiþtirdiði zaman, insanlar nerede olacaklar?" dedi. Resûlullah:

"Köprünün (sýratýn) önünde, karanlýkta" buyurdular. Adam:

"Köprüyü ilk geçen kim olacak?" dedi.

"Muhacirlerin fakirleridir" buyurdu.

"Cennete girince onlara ne armaðan edilecek?" dedi.

"Balýk ciðerinin ziyadesi!" buyurdu.

"Bunun arkasýndan ne yiyecekler?" dedi.

"Onlara cennetin etrafýnda otlayan cennet öküzü kesilecek!" buyurdular.

"Bunun üstüne ne içecekler?" dedi.

"Selsebîl denen cennetteki bir gözenin suyundan" buyurdular. Adam: "Doðru söyledin!" dedi ve ilave etti:

"Ben sana bir peygamber veya bir veya iki kiþiden baþka hiç kimsenin bilemeyeceði bir þey sormak için geldim" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Söylediðim takdirde sana faydasý olacak mý?" buyurdular.

"Kulaklarýmla dinlerim" dedi.

"Sor!" buyurdular.

"Sana çocuktan soracaðým" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Erkeðin suyu beyazdýr. Kadýnýn suyu ise sarýdýr. Ýkisi birleþir ve erkeðin menisi kadýnýn menisine üstün gelirse ( ع ) Allah´ýn izniyle çocuk erkek olur. Kadýnýn menisi erkeðin menisine üstün gelirse çocuk Allah´ýn izniyle kýz olur" buyurdular. Yahudi:

"Vallahi doðru söyledin! Sen gerçekten hak peygambersin" dedi ve ayrýldý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu adam bana soracaðýný sordu. Ben bunlardan birþey bilmiyordum. Tâki ki Allah onlarý bana bildirdi" buyurdular." [Müslim, Hayz 34, (315).][126]



AÇIKLAMA:



1- Zaman zaman Yahudilerin Aleyhissalâtu vesselâm´dan bir þeyler sorduklarý olmuþtur. Bu rivayette birkýsým sorular gözükmektedir. Yahudiler bunlarý Resûlullah´ý denemek maksadýyla sormuþ olabilirler. Cevaplarý "Doðru söyledin" diye tasdik etmesi, bu meseleleri öðrenmek için sormadýklarý, önceden cevaplarý da bildikleri kanaatini tasdik eder.

2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine Muhammed diye hitap edilmesini normal karþýlamýþtýr. Hele gayr-i müslim biri hitap etmiþse. Nitekim Hudeybiye Anlaþmasý yapýlýrken Mekkeli müþrikler Allah´ýn Resûlü tâbirini kabul etmemiþ, "Eðer Allah´ýn Resulü olduðunu bilsek seninle harb etmezdik" demiþlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm bu itirazý kabul ederek anlaþmaya bu ünvanla deðil, Abdullah oðlu Muhammed ismiyle kaydedilmiþti.

3- Yeryüzü ve semâ, kýyametten sonra deðiþecek ve tamamen farklý bir mahiyet kazanacaktýr. Yeryüzünün dümdüz, bembeyaz, her çeþit kan ve hata lekesinden berî olacaðý, ekmeðe dönüþüp mü´minin ayaðýnýn altýndan yiyebileceði rivayetlerde belirtilmiþtir. Bu deðiþme hadisesi ayet-i kerime ile tescil edilmiþtir. (Meâlen): "O gün yeryüzü de baþka bir þekle girer, gökler de. Sonra bütün varlýklar bir olan ve kudreti her þeye yeten Allah´ýn huzuruna çýkar" (Ýbrahim 48). Bu ayetle ilgili ilk sual bazý rivayetlere göre Hz. Aiþe´den gelmiþ. Resûlullah: "Bunu senden önce kimse bana sormadý" dedikten sonra, "Ýnsanlar köprülerinin üzerindedir" diye cevap vermiþtir.

4- Sýratý ilk defa muhacirlerin fakirlerinin geçeceði ifadesi, fakirliðin zenginliðe nazaran efdal olduðu anlayýþýna imkân tanýyor ise de, âlimlerin tahkiki, hakký verildiði, mala esir olunmadýðý takdirde zinginliðin fakirlikten üstün olduðu neticesini doðrulamýþtýr. Bu hususu daha önce incelediðimiz için burada tekrar etmeyeceðiz. Ancak þunu hatýrlatmak isteriz: Hiçbir zaman tek bir hadisle kesin hükme gidilemez. Çünkü Aleyhissalâtu vesselâm muhataba ve þartlara göre farklý beyanlarda bulunmuþtur.

5- Balýk ciðerinin ziyadesi, ciðerin kenarýndaki bir çýkýntýyý ifade eder. Bunun ciðerin en lezzetli kýsmý olduðu belirtilmiþtir. Cennetliklere ikinci safhada, önceden cennetlikler için hazýrlanan öküzün eti yedirilecek, meþrubat olarak da Selsebil adlý bir kaynaðýn suyu içirilecektir. Þunu hemen kaydetmek isteriz: Rivayetler âhirette yenilip içilecek þeylerin dünyadakilere sadece ismen benzediðini, mahiyetlerinin farklý olduðunu belirtir. Þu halde burada zikri geçen yiyecek ve içecekleri de "mahiyetleri sadece Allah tarafýndan bilinen..." diye kayýtlamak gerekir.

6- Hadiste dikkatimizi çeken bir husus Yahudi alimin tasdikleri ve sonunda: "Gerçekten sen hak bir peygambersin" sözüdür. Acaba bu kimse iman etmiþ sayýlýr mý sorusu hatýrýmýza gelmektedir. Alimler "Doðru söyledin", "Ýslamiyet yüce bir dindir", "Muhammed peygamberdir" gibi te´yidleri iman için yeterli addetmemiþ, bu gibi ifadelerde bulunan kimseye Müslüman dememiþtir. [127]

Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:26:58
AÇIKLAMA:



1- Resulullah´a ifritin musallat olma hâdisesi muhtelif rivayetlerde gelmiþtir. Abdürrezzak´ýn rivayetinde "Bir kedi suretinde geldiði" belirtilir. Müslim´in bir rivyetinde "yüzüme koymak için ateþten bir þihab ile geldi" denilir. Nesai´nin Hz. Aiþe´den gelen rivayetinde "Ben onu yakalayýp yere yýktým ve boðdum. Öyle ki elimin üstünde dilinin serinliðini hissettim" buyrulmuþtur.

2- Cinlerin varlýðý çok sayýda ayet ve hadislerle sabittir. Ehl-i Sünnet ulemasý bu meselede ihtilaf etmez. Ancak cinlerle ilgili bazý meselelerde farklý görüþler ileri sürülmüþtür.

* Bakillâni, Mu´tezile´den bazýlarýnýn: "Cin, rakik, basit cesedlerden ibarettir" dediðini belirtir ve rivayet olduðu takdirde, bunun mümteni (aklen kabul edilemez) olmadýðýný belirtir. Ebu Ya´la Ýbn´l-Ferra ise "Cinlerin basit deðil müellef cisimler olduðunu, temessül eden (þekillenen) þahýslar olduðunu" söylemiþ, rakik de kesif de olabileceðini belirtmiþtir. Burada Mu´tezile´ye muhalefet eder, çünkü onlar rakik olduklarýna inanmýþlardýr. Ýbnu´l-Ferra devamla "rikkatleri sebebiyle onlarý görmemiz mümkün deðildir" iddiasýnýn yanlýþ olduðuna dikkat çeker. "Zira, rikkat (incelik) rü´yete mani deðildir. Hatta kesif cisimlerden bir kýsmýnýn, Allah bizde onlarý idrak etme kapasitesi yaratmadýðý için, rüyetimiz dýþýnda kalmasý caizdir" der.

Beyhakî´nin rivayetine göre Ýmam Þafii hazretleri: "Kim cinleri gördüðünü iddia ederse, onun þahitliðini iptal ederiz, çünkü cinleri sadece peygamberler görebilir" demiþtir.

Ýbnu Hacer der ki: "Bu söz, "cinlerin yaratýldýklarý suret-i asliyesinde gördüðünü iddia edene hamledilir. Ancak herhangi bir hayvan suretinde olarak onlardan bir þey gördüðünü iddia eden kimse bu sebeple reddedilmez." Onlarýn farklý suretlere girdiklerine dair çok sayýda haber varid olmuþtur. Bu meselede kelamcýlar ihtilaf etmiþtir:

* Bir kýsmý: "Bu bir hayallemeden ibarettir, hiçbir þey aslî suretini deðiþtirmez" demiþtir.

* Bir kýsmý: "Þekil deðiþtirebilirler, ancak bu onlarýn bu iþe olan güçlerinden ileri gelmez. Bilakis, sihir gibi bir nevi fiille bu olur, o fiil iþlenince bir suretten baþka bir surete intikal eder" demiþtir ki, bu görüþ öncekine rücu eder. Bu meselede Hz. Ömer´den bir rivayet var: Ýbnu Ebî Þeybe´de sahih bir senedle geldiðine göre, "Hz. Ömer´in yanýnda Gaylan´dan söz edilmiþti. Dedi ki:

"Hiçbiri Allah´ýn üzerine yarattýðý sureti deðiþtirmeye muktedir deðildir. Ancak onlarýn sihirbazlarý vardýr, týpký sizin sihirbazlarýnýz gibi. Bunu görünce ezan okuyun."

3- Cin ve þeytanýn varlýðý sabit olunca, asýllarý hususunda ihtilaf edilmiþtir. "Asýllarý Ýblis´in çocuðudur, böylece bunlardan kim kâfir ise, þeytan denir" denmiþtir. Bir diðer görüþe göre: "Sadece þeytanlar Ýblis´in çocuklarýdýr. Bunlarýn dýþýnda kalanlar onun çocuklarý deðildir." Ýbnu Abbas (radýyallahu anhüma)´dan gelen bir rivayet, cin ve þeytanýn ayný asýldan tek bir nev teþkil ettikleri görüþünü te´yid eder: "Kâfir olanýna þeytan, olmayanýna cinnî denmektedir."

4- Mükellef olmalarý meselesine gelince, çoðunlukla alimler, cinlerin, insanlar gibi mükellef yani þeriatten sorumlu olduklarýný söylemiþtir. Bazýlarý "Fiillerinde muzdardýrlar, mükellef deðillerdir" demiþtir. Mükellef olduklarýný söyleyenler, delil olarak Kur´an´da þeytanlarýn zemmedilmelerine, onlarýn þerrinden kaçýnmaya, onlara vaadedilen azaba dair ayetleri gösterirler. Bu hasletler, ancak emre muhalefet eden, yasaðý iþleyen, bununla beraber bunlarý yapmamaya iktidarý olan kimselere aittir. Bunlara delalet eden ayet ve hadisler cidden çoktur.

5- Ýmdi, onlar mükellef addedilince þu meselede ihtilaf edilmiþtir: "Onlar arasýnda kendilerinden bir peygamber var mýdýr?" Dahhak Ýbnu Müzahim´den gelen bir habere göre "cinlerin kendilerinden peygamberleri vardýr, Allah cin ve insten kendilerine peygamberler gönderdiðine dair ayette, cinnî peygamberlerden maksad insî peygamberler olsaydý, bunun aksi de caiz olurdu, bu ise fasiddir, öyleyse bu iddia geçersizdir." Burada zikri geçen ayet mealen þöyledir: "O gün Allah sorar: "Ey cinler ve insanlar topluluðu! Size ayetlerimi anlatan ve bugüne eriþeceðinizi bildirip sakýndýran peygamberler gelmedi mi?" Onlar da: "Biz kendi aleyhimize þahidlik ederiz" derler. Onlarý dünya hayatý aldatmýþtýr.." (En´am 130).

Cinnîlerin kendilerinden peygamberi yoktur. Onlar insî peygamberlere tabiidirler görüþünde olan cumhur, yukarýdaki mülahazayý þöyle cevaplandýrýr ve reddeder: "Ayetin manasý þöyle olmalýdýr: "Ýnsanlarýn peygamberleri kendilerine Allah tarafýndan gönderilmiþtir. Cinnî peygamberlere gelince: Allah onlarý yeryüzüne daðýttý, böylece insî peygamberlerin sözlerini iþitme fýrsatý buldular ve kendi kavimlerine bunu teblið ettiler. Bu sebeple onlarýn bir sözcüsü: "Biz Hz. Musa´dan sonra indirilmiþ bir kitap iþittik" (Ahkaf 30) demiþtir."

Ýbnu Hazm, bazý rivayetleri deðerlendirerek cinnîlere, insî peygamber gönderilmediðini, buna sadece Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´in istisna teþkil ettiðini, zira O´nun risaletinin umumî, cinnîlere de insîlere de þamil olduðunu, bunda ittifak edildiðini söyler. Ýbnu Abdilberr der ki: "Alimler, Aleyhissalâtu vesselâm´in inse ve cinne gönderildiði hususunda ihtilaf etmezler. Bu husus, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn diðer peygamberlere üstün kýlýndýðý yönlerden birdir. Ýbnu Abbas´tan rivayete göre, Gafir suresinde geçen: "Andolsun ki, size, daha önce, Yusuf da apaçýk deliller getirmiþti!" (Gafir, 34) mealindeki ayet hakkýnda þöyle demiþtir: "O cin peygamberidir, bu da zikridir." Ýmamu´l-Harameyn, el Ýrþad nam kitabýnda, Hýristiyanlar hakkýnda söz ederken der ki: "Zarureten biliyoruz ki, Aleyhissalâtu vesselâm sakaleyn´e (ins ve cinne) gönderildiðini belirtmiþtir." Ýbnu Teymiye: "Sahabe, Tabiin ve Müslümanlarýn imamlarýndan müteþekkil selef ulemasý bu meselede müttefiktirler" demiþtir.

Ýbnu Hacer, Resulullah´ýn ins ve cinne gönderildiðini ifade eden bazý hadisleri kaydettikten sonra der ki: "Cinnîlerin de mükellef olduklarý kesinleþince, onlarýn tevhid ve Ýslam´ýn rükünleriyle mükellef olduklarý söylenebilir. Bunlar dýþýndaki fürû ahkâmý hususunda alimler ihtilaf etmiþtir. Bu ihtilafta dayanaklarý mayýs ve kemiðin cinnîlerin azýðý olmalarý gerekçesiyle taharette kullanýlmalarýyla ilgili yasaktýr. Mezkur hadis, mayýsýn, insanlara haram olmasýna raðmen, cinlere helal olduðuna delildir."

6- Cinler yiyip içer, evlenirler mi? meselesi de ihtilaflýdýr. "Yerler!" diyen olduðu gibi "yemezler!" diyen de olmuþtur. Bunlara göre, þeytanýn çiðnemek ve yutmaklý yeyiþleri yoktur, koklama gibi bir fiille bu ihtiyaçlarýný görürler. Fakat þeytanýn sol eliyle yeyip sol eliyle içtiði, besmele çekmeden yenen yemeðe þeytanýn da iþtirak ettiði... gibi rivayetler onlarýn da insanlar gibi yeyip içtiðine hükmetmeye sevketmiþtir. Vehb Ýbnu Münebbih´ten gelen bir rivayet bu iki görüþü de birleþtirir: Cinlerin farklý sýnýflarý vardýr. Bir kýsmý yer içerse de, bir kýsmý yeyip içmez.. Merfu bir rivayet "Cinler üç sýnýftýr: Bir sýnýf kanatlýdýr, havada uçarlar; bir kýsmý yýlanlar, akreplerdir; bir sýnýf da hesabý ikabý bilenlerdir" buyurur. Onlarýn evlendiðini söyleyenler: "..Onlara daha önce ne bir insan, ne de bir cin deðmiþ deðildir" (Rahman 56) mealindeki ayetle: "Þimdi siz, beni býrakýp da düþmanýnýz olduðu halde onu ve neslini dost edinir misiniz?" (Kehf 50) mealindeki ayetleri esas alýrlar. Ayette geçen nesil kelimesi sebebiyle, onlarýn evlendiðinin burada sarih olduðu söylenmiþtir.

7- Cinlerle ilgili olarak ihtilaf edilen bir mesele de onlarýn sevap kazandýðý kazanmadýklarý hususudur. Mevkuf bir rivayette: "Cennet ehli cennete, ateþ ehli cehenneme girdikleri vakit, Allah Teala hazretleri mü´ min cinler ve insî olmayan diðer ümmetlere: "Toprak olun! diyecek. Ýþte bu sýrada kâfirler "Keþke ben de toprak olsaydým" (Nebe 40) diyecekler" buyrulmuþtur. Bazý alimler: "Cinnînin sevabý, ateþten kurtarýlýp sonra da; "Toprak olun" denmesidir. Ebu Hanife merhumdan da benzer bir kavl rivayet edilmiþtir. Ancak cumhur, cinlerin itaate mukabil sevab kazanacaklarý" görüþündedir. Þafii, Ahmed Malik, Evzai, Ebu Yusuf, Ýmam Muhammed rahimehullah vs. baþkalarý hep bu görüþtedirler. Bu hükme giderken bazý alimler, yukarýda kaydettiðimiz En´am suresinin 130. ayetini delil gösterirken, diðer bazýlarý: "Öyleleri, kendilerinden önce gelip geçen cin ve insan topluluklarý içinde azabý hak etmiþ kimselerdir. Onlar hüsrana uðramýþlardýr" (Ahkaf 18) mealindeki ayeti delil göstermiþlerdir. Keza bazýlarý: "Herkes için iþlediklerinden dolayý derece derece karþýlýklar vardýr ve Rabbin, onlarýn iþlediklerinden habersiz deðildir" (En´am 132) mealindeki ayeti delil olarak göstermiþtir. Ýmam Malik, cinlere ve inslere, ikab ve sevabýn varlýðýna, Rahman suresinde geçen "Rabbinin makamýndan korkana iki cennet vardýr" ayetinden delil çýkarmýþ ve arkadan gelen: "Rabbinizin hangi nimetini inkar edersiniz?" ayetindeki tesniye olan muhataptan ins ve cinnin murad olduðunu belirtmiþtir. (Rahman 46-47). Ayet, onlar içinde mü´minin varlýðýný tesbit eder. Mü´minin þe´ni de Rabbinden korkmadýr. Öyle ise onlar için de cennet vardýr.

8- Bir diðer ihtilaf: Cinler insanlarýn girdiði yere mi girecek meselesindedir. Dört görüþ ileri sürülmüþtür:

* Çoðunluk "evet!" demiþtir.

* Ýmam Malik ve bazýlarý: "Cinler cennetin kenarýndadýr (içinde deðil)" demiþtir.

* Cinler ashabu´l-a´raftýr denmiþtir.

* Bu hususta cevaptan kaçýnmýþlardýr.

Cinlerle ilgili bir kýsým meselelere daha önce temas ettiðimiz için (3. cilt, s. 229), burada tekrar etmeyeceðiz. [134]



Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:28:50
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/340-341.

[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/342.

[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/342.

[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/343.

[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/343.

[6] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/344-345.

[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/345-346.

[8] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/346.

[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/347.

[10] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/347.

[11] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/347.

[12] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/348.

[13] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/348.

[14] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/348.

[15] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/348-351.

[16] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/353.

[17] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/354.

[18] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/354-355.

[19] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/355.

[20] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/358.

[21] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/358-359.

[22] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/359-360.

[23] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/361.

[24] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/361.

[25] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/361.

[26] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/361-362.

[27] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/363-364.

[28] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/364.

[29] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/364.

[30] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/364.

[31] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/365.

[32] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/365.

[33] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/365.

[34] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/365-366.

[35] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/366.

[36] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/366-367.

[37] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/367.

[38] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/367-368.

[39] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/368.

[40] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/368-369.

[41] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/369.

[42] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/369.

[43] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/370.

[44] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/370.

[45] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/371.

[46] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/373-374.

[47] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/374-375.

[48] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/376.

[49] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/376-377.

[50] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/377.

[51] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/377-378.

[52] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/378.

[53] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/378.

[54] Ýbnu Ebi Kebne´den murad Aleyhissalâtu vesselâm´dýr. Ebu Kebþe, Resûlullah´ýn ecdadýndan biridir. Araplar bir insanýn deðerini düþürmek için ecdadýndan tanýnmayan birine nisbet ederlerdi. Bir kavle göre de bu zât, puta tapmada Kureyþ´e muhalefet eden Huza adlý birisidir.

[55] Asfer sarý demektir. Benî Asfer´le Rumlar kastedilmiþtir. Dendiðine göre Rum Ýbnu Ays ismindeki cedleri, Habeþ kralýnýn kýzýyla evlenir. Çocuklarý beyazla siyah arasý bir renk taþýr ve buna Asfer derler. Bir baþka görüþe göre, Rumlarýn, büyükanneleri olan Sâre -ki Hz. Ýbrahim´in zevcesidir- cedleri olan Rum Ýbnu Ays´ý altýnla tezyin ettiði için, böyle tesmiye edilmiþlerdir.

[56] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/382-385.

[57] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/385-386.

[58] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/386.

[59] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/389-390.

[60] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/391.

[61] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/392.

[62] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/392.

[63] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/392-393.

[64] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/393-397.

[65] Buharî, Bed´ü´l-Halk: 6, Enbiya: 22, 43, Menakýbu´l-Ensar: 42; Müslim, Ýman: 264 (164); Tirmizî, Tefsir Ýnþirah: (3343); Nesâî, Salat: 1, (1, 217-218); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/401-406.

[66] Nesaî, Salat: 1, (1, 223-224); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/406-407.

[67] Buharî, Menakýbu´l-Ensar: 41, Tefsir, Ýsra: 3; Müslim, Ýman: 276, (170); Tirmizî, Tefsir: Benî Ýsrail, (3132); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/407.

[68] Müslim Fezail: 164, (2375); Nesâî, Kýyamu´l-Leyl: 15, (3, 215); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/407.

[69] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/407-415.

[70] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/416.

[71] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/416-417.

[72] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/418-419.

[73] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/419-420.

[74] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/420.

[75] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/421.

[76] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/422.

[77] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/422-423.

[78] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/423.

[79] Burada gayemiz, tasvirin cevâzý veya adem-i cevâzý husûsundaki münâkaþayý tekrar etmek deðildir. Bu konuyu etraflýca inceleyen Kâmil Miras, ülemânýn, aðaç, dað, taþ gibi eþyâ ve manzara fotoðraflarýnýn ibâhasý ile, vesîkalýk fotoðraf gibi tâmmülhilka olmayarak bedenin bir kýsmýna 3Ait canlý resimlerinin imâl ve istimâlinincevâzýnda ittifak ettiklerini, tâmmülhilka olanlarýn vesile-i tâzim olmaksýzýn istimâlinde ihtilâf ederek bâzýlarýnýn câiz, bâzýlarýnýn gayr-i câiz gördüklerini ifade eder (Tecrid 6,s.421). Kezâ bak. Aynî 11, 224,22,69; Kâri, Mirkât 4, 485-86; M. M. Ammâre (Münziri´nin el-Tergib´inin dipnotu) 1, 148; M. Sabri, Meseleler(Sebil Yayýnevi, Ýstanbul, 1974), s.63-87; O. Þekerci, Ýslâm´da Resim ve Heykel´in Yeri, Ýstanbul, 1974, daha çok cevâzýna mütemâyil yeni görüþlere dayanan bu sonuncuda deðiþik kaynaklarý topluca bulmak mümkündür. Tasvirin cevaz sýnýrlarýyla ilgili bazý teferruat bu kitabýmýzda daha önce farklý vesilelerle geçmiþtir.

[80] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/424-427.

[81] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/427.

[82] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/427.

[83] Hadisin aslýnda bir rekâbet mevzubahis. Kadý Ýyaz´ýn teklif ettiði þekli esas alarak tercüme ettik.

[84] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/428.

[85] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/428.

[86] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/428.

[87] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/429.

[88] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/429.

[89] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/430-431.

[90] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/431-432.

[91] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/432.

[92] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/432.

[93] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/432-433.

[94] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/433.

[95] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/433-437.

[96] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/438.

[97] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/438.

[98] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/439.

[99] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/440.

[100] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/440.

[101] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/441.

[102] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/441.

[103] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/441-442.

[104] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/442.

[105] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/442.

[106] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/443.

[107] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/444.

[108] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/444.

[109] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/445.

[110] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/446.

[111] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/447-448.

[112] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/448-449.

[113] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/449.

[114] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/451.

[115] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/451-453.

[116] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/453-454.

[117] Bir vask 60 sa´dýr. Bir sa´ý Irakî 1040 dirhem olunca 30x60=180x1040=187.200 dirhem yapar. bunun bugünkü gram cinsinden karþýlýðý 6.002.324 gram yani 6 ton.

[118] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/454-455.

[119] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/455.

[120] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/456.

[121] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/456.

[122] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/457.

[123] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/458-459.

[124] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/460.

[125] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/460-462.

[126] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/464-465.

[127] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/465-466.

[128] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/467.

[129] Buharî, Menakýb: 27, Menâkýbu´l-Ensâr: 36, Tefsîr, Ikterebetu´s-Sâ´a: 36; Müslim, Münâfýkûn: 44, (2800); Tirmizî, Tefsir, Kamer, (3281, 3283); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/467.

[130] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/467-468.

[131] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/468-469.

[132] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/469-470.

[133] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/470.

[134] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 15/471-474.


radyobeyan