> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > Hz.Peygamber sav
Sayfa: 1 2 3 [4] 5   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz.Peygamber sav  (Okunma Sayısı 5211 defa)
06 Nisan 2010, 15:12:02
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #15 : 06 Nisan 2010, 15:12:02 »



ÜÇÜNCÜ FASIL


YİYECEK VE İÇECEKLERİN ARTIP BEREKETLENMESİ




ـ5591 ـ1ـ عن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ #، َوَحَانَتِ صََة الْعَصْرِ، فَالْتَمَسَ النَّاسُ الْوُضُوءَ فَلَمْ يَجِدُوهُ. فَأُتِي # بِوُضُوءٍ، فَوَضَعَ يَدَهُ فيهِ، وَأمَرَ النَّاسَ أنْ يَتَوَضَّئُوا مِنْهُ. قَالَ: فَرَأيْتُ الْمَاءَ يَنْبَعُ مِنْ تَحْتِ أصَابِعِهِ فَتَوَضَّأ الْنَّاسُ عَنْ آخِرِهِمْ[. أخرجه الستة إ أبا داود .



1. (5591)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı ikindi namazının vakti girince gördüm. Halk abdest alacak su arıyordu, bulamadılar. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a abdest suyu getirildi. Hemen elini içine koydu ve halka ondan abdest almalarını emretti. Enes der ki: "Ben suyun parmaklarının altından kaynadığını gördüm. Halk en sonuncuya varıncaya kadar abdestini aldı." [Buharî, Vüdu 32, Menakıb 25; Müslim Fezail 5, (2279); Muvatta, Taharet 32, (1, 32); Nesâî, Taharet 61, (1, 60); Tirmizî, Menakıb 12, (3635).][106]



ـ5592 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]عَطِشَ النّاسُ يَوْمَ الْحُدَيْبِيَةَ، فَأتَوْا رَسُولَ اللّهِ #؛ وَبَيْنَ يَدَيْهِ رَكْوَةٌ، فَتَوَضَّأَ، فَجَهَشَ النَّاسُ نَحْوَهُ. فَقَالَ: مَالَكُمْ؟ قَالُوا: لَيْسَ عِنْدَنَا مَا نَتَوَضَّأَ بِهِ وََ نَشْرَبُ إَّ مَا بَيْنَ يَدَيْكَ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللّهِ # يَدَهُ فِي الرَّكْوَةِ، فَجَعَلَ الْمَاءُ يَفُورُ مِنْ بَيْنَ أصَابِعِهِ كَأمْثَالِ الْعُيُونِ وَشَرِبْنَا. قِيلَ لِجَابِرٍ: كَمْ كُنْتُمْ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: لَوْ كُنَّا مِائَةَ ألْفٍ لَكَفَانَا؛ كُنَّا خَمْسَ عَشَرَةَ مِاَئَةً[. أخرجه الشيخان.



2. (5592)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hudeybiye günü, halk usandı, Aleyhissalâtu vesselâm´a geldiler. Resulullah´ın önünde deriden mamul bir su kabı vardı, abdest aldı. Halk ona doğru sokuldu. Bunun üzerine:

"Neyiniz var?" diye sordu.

"Yanımızda abdest almaya ve içmeye önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm, derhal ellerini kaba koydu. Derken parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı gözelerin kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik."

Hz. Cabir´e:

"O gün kaç kişiydiniz?" denildi.

"Eğer, biz yüz bin de olsak su yetecekti, ama biz bin beş yüz kişi idik." cevabını verdi." [Buharî, Menakıb 25, Megazî 35, Tefsir Feth 5, Eşribe 31; Müslim, İmaret 67, (1856).][107]



ـ5593 ـ3ـ وعن الْبراء رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]تَعُدُّونَ أنْتُمُ الْفَتْحَ فَتَحَ مَكَّة، وَقَدْ كَانَ فَتَحَ فَتْحاً، وَنَحْنُ نَعُدُّ الْفَتْحَ بَيْعَةَ الرِّضْوَانِ يَوْمَ الْحُدَيْبِيَةِ، كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللّهِ #: أرْبَعَ عَشَرَةَ مِائَةً، وَالْحُدَيْبِيَةُ بِئْرٌ. فَنَزَحْنَاهَا فَلَمْ نَتْرُكْ فِيهَا قَطْرَةً، فَبَلَغَ ذلِكَ النَّبِىَّ #، فَأتَاهَا، فَجَلَسَ عَلى شَفِيرِهَا ثُمَّ دعَا بِإنَاءٍ مِنْ مَاءٍ، فَتَوضَّأ وَتَمَضْمَضَ وَدَعَا. ثُمَّ صَبَّهُ فِيهَا فَتَرَكْنَاهَا غَيْرَ بَعِيدٍ. ثُمَّ إنَّهَا أصْدَرَتْنَا مَا شِئْنَا نَحْنُ وَرِكَابُنَا[. أخرجه البخاري .



3. (5593)- Hz. Bera (radıyallahu anh)´dan rivayete göre demiştir ki:

"Siz Fetih deyince Mekke´nin fethini anlıyorsunuz. Evet Mekke´nin fethi bir fetihtir. Ancak biz sahabiler, fetih deyince, Hudeybiye günündeki Bey´atu´r-Rıdvan´ı anlardık. Biz o zaman, Aleyhissalâtu vesselâm´ın yanında bin dört yüz kişi idik. Hudeybiye bir kuyu(nun adı)dır. Biz o kuyunun suyunu tamamen aldık, tek damla bırakmadık. Bu durum Aleyhissalâtu vesselâm´a ulaşmıştı. Derhal kuyunun yanına geldi, kenarına oturup bir kap su istedi. Elini yıkadı, ağzına su alıp [kuyuya püskürttü] ve dua etti. Sonra suyu kuyuya döktü. ["Onu bir müddet terkedin" dedi.] Biz kuyuyu terkedip biraz uzaklaştık. Az sonra kuyu bize ve bineklerimize yetecek kadar su saldı." [Buharî, Enbiya 25, Megazî, 35.] [108]



ـ5594 ـ4ـ وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنَّا نَعُدُّ اŒيَاتِ بَرَكَةً، وَأنْتُمْ تَعُدُّونَهَا تَخْوِيفاً، كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ # في سَفَرٍ فَقَلَّ الْمَاءُ، فقَالَ: اطْلُبُوا فَضْلَةً مِنْ مَاءٍ فجَاءُوا بِإنَاءٍ فيهِ مَاءٌ قَلِيلٌ، فأدْخَلَ النَّبِىُّ # يَدَهُ فيهِ ثُمَّ قَالَ: حَىَّ عَلى الطَّهُورِ الْمُبَارَكِ، وَالْبَرَكَةُ مِنَ اللّهِ تَعَالَى. فَلَقَدْ رَأيْتُ الْمَاءَ يَنْبَعُ مِنْ بَيْنِ أصَابِعِهِ. وَلَقَدْ كُنَّا نَسْمَعُ تَسْبِيحَ الطَّعَامِ وَهُوَ يُؤْكَلُ[. أخرجه البخاري والترمذي والنسائي .



4. (5594)- İbnu Mes´ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın mucizelerini bereket addederdik, siz ise onları bir korkutma vesilesi sayıyorsunuz. Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la birlikte bir seferde bulunuyorduk. Suyumuz azaldı.

"Bana (bir parça) artık su arayın!" buyurdular. İçerisinde azıcık su bulunan bir kap getirdiler. Aleyhissalâtu vesselâm elini içine soktu ve:

"Haydi temiz, mübarek suya gelin. Bereket Allah Teala hazretlerindendir!" buyurdular. Yemin olsun, suyun parmaklarının arasından kaynadığını gördüm. Vallahi biz, yenmekte olan taamın tesbihini işitirdik." [Buharî, Menakıb 25; Tirmizî, Menakıb 14, (3637); Nesâî, Taharet 61, (1, 60).][109]



ـ5595 ـ5ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ # في مَسِيرٍ فَنَفَذَتْ أزْوَادُ الْقَوْمِ، حَتّى هَمُّوا بِنَحْرِ بَعْضِ حَمَائِلِهِمْ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنه: يَا رَسُولَ اللّهِ! لَوْ جَمَعْتُ مَا بَقيَ مِنْ أزْوَادِ الْقَوْمِ. فَدَعَوْتَ اللّهَ عَلَيْهَا فَفَعَلَ فَجَاءَهُ ذُو الْبُرِّ بِبُرِّهِ، وَذُو التَّمْرِ بِتَمْرِهِ، وَذُو النَّوَاةِ بِنَوَاتِهِ. قِيلَ: مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ بِالنَّوَى؟ قَالَ: كَانُوا يَمُصُّونَهُ وَيَشْرَبُونَ عَلَيْهِ الْمَاءَ. فَدَعَا عَلَيْهَا حَتّى مَ‘َ الْقَوْمُ مَزَاوِدَهُمْ. ثُمَّ قَالَ عِنْدَ ذلِكَ: أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ وَأنِّي رَسُولُ اللّهِ، َ يَلْقَى اللّهُ بِهِمَا عَبْدٌ غَيْرُ شَاكٌّ فِيهِمَا إَّ دَخَلَ الْجَنَّةَ[. أخرجه مسلم.



5. (5595)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la beraber bir seferde idik. Derken bir ara halkın azığı tükendi. Bineklerinden bazısını kesmek istediler. Hz. Ömer, (Aleyhissalâtu vesselâm´a müracaat ederek):

"Ey Allah´ın Resulü! Ben cemaatin geri kalan yiyeceklerini toplasam da sen onlar üzerine -bereketlenmeleri için- dua ediversen daha iyi olur, (bineklerimizi kesmeyiz)!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da öyle hareket etti. Buğdayı olan buğdayını, hurması olan hurmasını, (hurma) çekirdeği olan da çekirdeğini getirdi."

"Çekirdekle ne yapıyorlardı?" diye sorulunca açıkladı:

"Halk onu emiyor, üzerine de su içiyorlardı. Resulullah dua buyurdu. (Taam öylesine bereketlendi ki) herkes azık kaplarını yiyecekle doldurdu. Aleyhissalâtu vesselâm bu İlahî ikram karşısında: "Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve ben O´nun resulüyüm. Bu iki kaziyede şüpheye düşmeden Allah´a kavuşan cennete gidecektir" buyurdu." [Müslim İman 44, (27).][110]



ـ5596 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنَّا في حَفْرِ الْخَنْدَقِ فَرَأيْتُ بِرَسُولِ اللّهِ # خَمْصاً شَدِيداً، فَانْكَفَأْتُ الى امْرَأتِي، فَقُلْتُ: هَلْ عِنْدَكِ شَىْءٌ؟ فَاِنِّى رَأيْتُ بِالْنَّبِىِّ # خَمْصاً شَدِيداً؟ فَأخْرَجَتْ جِرَاباً فيهِ صَاعٌ مِنْ شَعِيرٍ وَلَنَا بُهَيْمَةٌ دَاجِنٌ فَذَبَحَتْهَا وطَحَنَتِ الشَّعِيرِ فَفَرَغَتْ الى فَرَاغِي وَقَطَّعْتُهَا في بُرْمَتِهَا ثُمَّ وَلَيْتُ الى رَسُولِ اللّهِ #. فَقَالَتِ امْرَأتِي: َ تَفْضِحْنِي بِرَسُولِ اللّهِ # فَجِئْتُهُ وَمَنْ مَعَهُ، فَسَارَرْتُهُ؛ فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ، ذَبَحْنَا بُهَيْمَةَ لَنَا وَطَحَنَّا صَاعاً مِنْ شَعِيرٍ كَانَ عِنْدَنَا. فَتَعَالَ أنْتَ وَنَفَرٌ مَعَكَ، فَصَاحَ بِأعْلَى صَوْتِهِ: يَا أهْلَ الْخَنْدَقِ إنَّ جَابِراً قَدْ صَنَعَ سُؤْراً فَحَيَّ هًَ بِكُمْ. ثُمَّ قَالَ َ تُنْزِلَنَّ بُرْمَتَكُمْ وََ تَخْبِزَنَّ عَجِينَكُمْ حَتّى أجِئَ، فَجِئْتُ وَجَاءَ رَسُولُ اللّهِ # يَقْدُمُ النّاسَ حَتّى جِئْتُ امْرَأتِي، فَقَالَتْ: بِكَ وَبِكَ. فَقُلْتُ: قَدْ فَعَلْتُ الّذِى قُلْتِ لِي. فَأخْرَجْتُ الْعَجِينَ فَبَصَقَ فِيهِ وَبَارَكَ ثُمَّ

عَمَدَ الى الْبُرْمَةِ فَبَصَقَ فيهَا وَبَارَكَ. ثُمَّ قَالَ: اِدْعِي خَابِزَةً فَلْتَخْبِزْ مَعَكَ، وَاقْدَحِي مِنْ بُرْمَتِكِ، وََ تُنْزِلِيهَا وَهُمْ ألْفٌ فَأُقْسِمُ بِاللّهِ ‘َكَلُوا حَتّى تَرَكُوا وَانْحَرَفُوا، وَإنَّ بُرْمَتَنَا لَتَغِلُّوا كَمَا هِيَ، وَإنَّ عَجِينَنَا يُخْبَزُ كَمَا هُوَ[. أخرجه الشيخان.»البُهِيمةُ« تصغير بهيمة، وهى ولد الضأن ذكراً كان أو أنثى.و»الدّاجنُ« الشاة التي تألف البيت وتتربى فيه.و»السُّؤْرُ« بالهمزة وهى كلمة فارسية، معناها الوليمة والطعام الذي يدعى إليه.قال ا‘زهرى في هذا: إن النبي # قد تكلم بالفارسية. ومعنى » حىَّ هً« تعالوا وعجلوا.و»غَطَّتِ« القدر: غلت، وغطيطها: صوتها .



6. (5596)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hendek´in kazılması sırasındaydı. Aleyhissalâtu vesselâm´ın çok acıktığını gördüm. Hanımıma gelerek:

"Yanında yiyecek bir şey var mı, Aleyhissalâtu vesselâm´ı çok acıkmış gördüm" dedim. İçerisinde bir sa´ kadar arpa bulunan bir dağarcık çıkardı. Bizim evcilleşmiş bir koyuncuğumuz vardı. Zevcem koyunu kesti, arpayı da öğüttü. Ben işimi bitirinceye kadar o da bitirdi. Koyunu onun çömleğine parçaladım. Sonra Ayhissalâtu vesselâm´ın yanına döndüm. Hanımım:

"Sakın beni Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a karşı mahcup etmeyesin!" dedi. Ben Aleyhissalâtu vesselâm ve beraberindekilerin yanına geldim ve gizlice:

"Ey Allah´ın Resulü! Bir hayvancığımız vardı kestik, evde bulunan bir sa´ kadar arpayı da öğüttük. Haydi siz ve beraberinizdekiler bize buyurun!" dedim. Ama Resulullah yüksek sesle:

"Ey Hendek halkı! Ca´bir size ziyafet hazırlamış! Haydi buyurun!" diye bağırdı. (Bana da):

"Ben gelinceye kadar tencereyi ocaktan indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın!" buyurdular. Ben (eve) geldim. Halktan önce Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) geldi. Ben hanımıma uğramıştım. Bana:

"Yaptığını gördün mü, (beni mahcup edeceksin), alacağın olsun" dedi. Ben de: "Senin söylediğini yaptım" dedim. Hemen hamuru çıkardım. Aleyhissalâtu vesselâm içine tükrüğünden koydu ve bereketle dua etti, sonra tencereye yöneldi, ona da tükrük koyup bereketle dua etti. Sonra zevceme:

"Ekmek yapacak bir kadın çağır, seninle ekmek yapsın! Tencereden de kepçeyle al, onu ocaktan indirme!" diye talimat verdi. Gelenler bin kadardı. Allah´a yemin olsun hepsi de (doyuncaya kadar) yedi ve sofradan ayrıldı. Tenceremiz, olduğu gibi kaynıyordu. Hamurumuz ise, ekmek yapılıyor olduğu halde aynen (eksiksiz) duruyordu." [Buharî, Megazî 29, Cihad 188; Müslim, Eşribe 141, (2039).][111]



ـ5597 ـ7ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أتَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَوْماً بِتَمَراتٍ. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ #،اِدْعُ فِيهِنَّ بِالْبَرَكَةِ، فَضَمَّهُنَّ، ثُمَّ دَعَا لِي فِيهِنَّ بِالْبَرَكَةِ ثُمَّ قَالَ: خُذْهُنَّ فَاجْعَلْهُنَّ في مِزْوَدِكَ هذَا، وَكُلَّمَا أرَدْتَ أنْ تَأخُذَ مِنْهُ شَيْئاً أدْخِلْ يَدَكَ فيهِ وَخُذْهُ وََ تَنْثُرْهُ نَثْراً. فَفَعَلْتُ، فَلَقَدْ حَمَلْتُ مِنْهُ كَذَا وَكذَا وَسْقاً في سَبِيلِ اللّهِ فَكُنَّا نَأكُلُ مِنْهُ وَنُطْعِمُ، وَكَانَ َ يُفَارِقُ حِقْوِى حَتّى كَانَ يَوْمَ قُتِلَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنه انْقَطَعَ؛ زَادَ رَزِين: فَسَقَطَ فَحَزِنْتُ عَلَيْهِ[. أخرجه الترمذي.»المزادة« القربة والرواية.و»الحقو« شدّ ا“زار، فسمى به ا“زار .



7. (5597)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün, elimde birkaç hurma olduğu halde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yanına geldim ve: "Ey Allah´ın Resulü, şunlara bereketle bir dua ediverin!" dedim. Hemen onları biraraya getirip, sonra onların bereketi için bana dua etti. Sonra:

"Bunları al, şu erzak kabına koy. Her ne zaman bundan bir şey almak isteyince, elini içine daldır ve al. Sakın, içindekileri döküp dağıtma!" buyurdular. Ben de öyle yaptım. Ben bundan şu şu kadar vask miktarında Allah yolunda tasaddukta bulundum. Ayrıca biz ondan hem kendimiz yedik hem de başkalarına yedirdik. Onu belimden hiç ayırmadım. Bu hal, Hz. Osman´ın şehid edildiği güne kadar devam etti. O zaman koptu. (Rezin şu ilavede bulundu: "Ve düştü, buna çok üzüldüm.)" [Tirmizî, Menakıb (3838).][112]

AÇIKLAMA:

Bu kaydettiğimiz örnekler, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın duası hürmetine yiyecek ve içeceklerin bereket kazandığına ve miktarca arttığına delil olmaktadır. Bu çeşitten başka rivayetler de var. Bu hadiselerden bir tanesi ile ilgili rivayetlerin sayısı, mütevatir denecek seviyeye ulaşmaz ise de, hepsinin toplamı ulaşır ve böylece "Aleyhissalâtu vesselâm´ın duası ile yiyecek ve içeceklerin bereketlenmesi" hadisesi mütevatir olur ve ilm-i yakin ifade eder. Bu çeşit mütevatir hadislere manevî mütevatir denmektedir. [113]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz.Peygamber sav
« Posted on: 02 Mayıs 2024, 09:24:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz.Peygamber sav rüya tabiri,Hz.Peygamber sav mekke canlı, Hz.Peygamber sav kabe canlı yayın, Hz.Peygamber sav Üç boyutlu kuran oku Hz.Peygamber sav kuran ı kerim, Hz.Peygamber sav peygamber kıssaları,Hz.Peygamber sav ilitam ders soruları, Hz.Peygamber savönlisans arapça,
Logged
06 Nisan 2010, 15:12:36
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #16 : 06 Nisan 2010, 15:12:36 »

DÖRDÜNCÜ FASIL


RESULULLAH´IN DUASININ MAKBUL OLMASI




ـ5598 ـ1ـ عن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]بَيْنَا رَسُولُ اللّهِ # يُصَلِّى عِنْدَ الْبيْتِ وَأبُو جَهْلٍ وَأصْحَابُهُ جُلُوسٌ، وَقَدْ نُحِرَتْ جَزُورٌ بِا‘مْسِ. فَقَالَ أبُو جَهْلٍ: أيُّكُمْ يَقُومُ الى سََ جَزُورٍ بَنِى فَُنٍ، فَيْضَعَهُ بَيْنَ كَتِفَيْ مُحَمّدٍ إذا سَجَدَ؟ فَانْبَعَثَ أشْقَى الْقوْمِ فَأخَذَهُ، فَلَمَّا سَجَدَ النَّبِيُّ وَضَعَهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ. فَاسْتَضْحَكُوا، وَجَعلَ بَعْضُهُمْ يَمِيلُ عَلى بَعْضٍ، وَأنَا قَائِمٌ أنْظُرُ، لَوْ كَانَتْ لِى مَنَعَةٌ طَرَحْتُهُ عَنْ ظَهْرِهِ، وَالنَّبِيُّ # سَاجِدٌ مَا يَرْفَعُ رَأسَهُ، حَتّى انْطَلَقَ إنْسَانٌ فَأخْبَرَ فَاطِمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها، فَجَاءَتْ وَهِىَ جُوَيْرِيَةٌ، فَطَرَحَتْهُ عَنْهُ. ثُمَّ أقْبَلَتْ عَلَيْهِمْ تَشْتِمُهُمْ. فَلَمَّا قَضَى # صََتَهُ رَفَعَ صَوْتَهُ. ثُمَّ دَعَا عَلَيْهِمْ، وَكانَ إذَا دَعَا دَعَا ثََثَ مَرَّاتٍ، وَإذَا سَألَ سَألَ ثَثاً. ثُمَّ قَالَ: اللّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ ثَثاً. فَلَمَّا سَمِعُوا صَوْتَهُ ذَهَبَ عَنْهُمُ الضَّحِكُ وَخَافُوا دَعْوَتَهُ. ثُمَّ قَالَ: اللّهُمَّ عَلَيْكَ بِأبِى جَهْلِ بْنِ هِشَامٍ وَعُتْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ وَشَيْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ وَالْوَلِيدِ بْنِ عُتْبَةَ وأُمَيَّةَ بْنِ خَلَفٍ وَعُتْبَةَ بْنِ أبِى مُعَيْطٍ، وَذَكَرَ السَّابِعَ وَلَمْ أحْفَظْهُ. فَوَالّذِى بَعَثَ مُحَمّداً # بِالْحَقِّ لَقَدْ رَأيْتُ الّذِينَ سَمّى صَرْعَى يَوْمَ بَدْرٍ. ثُمَّ سُحِبُوا الى الْقَلِيبِ: قَلِيبِ بَدْرٍ[. أخرجه الشيخان والنسائي.»السَّ« هو الذي يكون فيه الولد في بطن أمه، وقيل هو الكرش .

و»الجزور« البعير ذكراً كان او أنثى إ أن اللفظة مؤنثة.و»المنعة« القوة والشدة التي يمتنع بها ا“نسان على من يريده بأذى أو غيره.و»القَليبُ« البئر التي لم تطو .



1. (5598)- Hz. İbnu Mes´ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ka´be´nin yanında namaz kılarken, Ebu Cehl ve arkadaşları da orada oturuyordu. Bir gün öncesi bir deve kesilmişti. Ebu Cehl arkadaşlarına: "Falan ailenin kestiği devenin işkembesini kim getirip, secdeye gidince Muhammed´in omuzları arasına bırakacak?" dedi. Oradakilerin en bedbahtı fırlayıp, işkembeyi kaptığı gibi, Aleyhissalâtu vesselâm secdeye kapanınca iki omuzu arasına bıraktı. Buna hepsi güldüler, (keyflerinden) birbirlerinin üzerine eğilmeye başladılar. Ben (biraz uzaklarında) ayakta durmuş onlara bakıyordum. Eğer bir destekcim olsaydı onu sırtından atardım. Resulullah secdede idi, başını kaldırmıyordu. Derken biri kalkıp Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ)´ya haber verdi. O, henüz küçük bir kızcağızdı, geldi, işkembeyi sırtından yere attı. Sonra onlara yönelip, hakaretler savurdu. Aleyhissalâtu vesselâm namazını tamamlayınca, sesini yükseltti ve hepsine bedduada bulundu. Resulullah dua etti mi üç kere tekrar ederdi, bir şey isteyince de üç kere isterdi. Namazı bitince:

"Allah´ım, Kureyş(in helakini) sana havale ediyorum!" dedi ve üç kere tekrar etti. Resulullah´ın sesi kulaklarına gelince onlardan gülme gitti. Duasından korkuya düştüler. [Beddua edince bu onlara çok ağır geldi. Zira onlar bu beldede yapılan duaların kabul edildiğini biliyorlardı.] Sonra Resulullah:

"Ey Allah´ım, Ebu Cehl İbnu Hişam´ın, Utbe İbnu Rebia´nın, Şeybe İbnu Rebia´nın, Velid İbnu Utbe´nin, Ümeyye İbnu Halef´in, Utbe İbnu Ebi Muayt´ın helaklerini sana havale ediyorum" dedi. Bir yedinciyi de zikretmişti, aklımda tutamadım. Muhammed´i hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal´e yemin olsun, Resulullah´ın ismen zikrettiği bu adamları, Bedir günü hep yerlere serilmiş gördüm. Bunlar, sonra da kuyuya, Bedir kuyusuna sürüklenip atıldılar." [Buharî, Vudu 69, Salat 109, Cihad 98, Cizye 21, Menakıbu´l-Ensar 29, Megazî 7; Müslim, Cihad 107, (1794); Nesâî, Taharet 192, (1, 161).][114]



AÇIKLAMA:



Bu hadis birçok farklı meseleye şamil bulunmaktadır:

* Müşriklerin, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a yaptıkları hakaretin derecesi, görüldüğü üzere, secde ederken üzerine -işkembe diye tercüme ettiğimiz, aslında hayvan yavrusunun içinde bulunduğu- torbayı atıyorlar. Bu büyük bir hakarettir. Resulullah bunları sabırla geçiştirir idiyse de, burada beddua ediyor.

* Aleyhissalâtu vesselâm´ın bedduası ciddi bir korkuya sebep oluyor ve bu korku zaman zaman dile getiriliyor. Öyle ki, Resulullah´ın beddua ettiklerinden Ümeyye İbnu Halef, Bedir Savaşı için Mekke´de hazırlık yapılırken, öldürülmekten korkarak gitmek istemez, ancak Ebu Cehl´in ısrarına karşı koyamaz, korktuğu zaman kolayca kaçabilecek en kaliteli bineği temin ederek yola çıkar. Hülasa, Mekke´nin hürmeti, orada yapılan duanın müstecab oluşu, müşrikler tarafından da kabul edilmektedir. Müşriklerin, Aleyhissalâtu vesselâm´ın duasından korkmaları, onların Resulullah´ın sıdkını te´yid ettiklerini gösterir. Buna rağmen Resulullah´a karşı çıkmaları hasedle izah edilmiştir.

* Resulullah´ın ismen beddua ettiklerinin teker teker Bedir´de öldürülmeleri, Aleyhissalâtu vesselâm´ın peygamberliğine en büyük delillerden biridir.

* Müşrik cenazelerinin kuyuya atılmaları, onların kokusundan insanların rahatsız olmalarını önlemek içindir. Alimler, öldürülen harbîlerin cesedlerini gömmenin bir vecibe olmadığını belirtirler.

* Bedir kuyusunun sahipsiz, içmeye elverişli suyu bulunmayan, kör kuyu denen çeşitten bir kuyu olduğu anlaşılmaktadır. Esasen kalib, eski kuyu demektir.

* Bazı rivayetlerde İbnu Mes´ud: "O güne kadar Resulullah´ın beddua ettiğini görmedim" demiştir. Bu hadisede bedduayı hak etmeleri, ibadet halinde iken o hakareti yapmaları sebebiyledir.

* Duanın üç kere tekrarı müstehabtır.

* Selamı da üç kere yapmak müstehabtır.

* Zalime beddua caizdir. Ancak bazıları: "Kâfir ise caizdir, Müslümansa onun için istiğfar etmek, affı için dua etmek müstehabtır!" demiştir. Şayet, "Bu hadiste, kâfire beddua etmeye de delil yok, zira Aleyhissalâtu vesselâm´ın onların imana gelmeyeceklerine muttali olduğu için bedduada bulunmuş olma ihtimali var" denecek olursa, bütün canlılar için hidayetleri için dua etmek evladır.

* Hz. Fatıma´nın çocukluğundan itibaren güçlü bir şahsiyet taşıdığı görülmektedir. Kureyş ulularına hakaretten çekinmemiş, üstelik onlar mukabele de edememiştir.

* Bir kötülüğe (veya iyiliğe) bizzat mübaşeret etmek, sebep olmak ve yardımcı olmaktan daha öncelikli bir durumdur. Zira, İbnu Mes´ud Ukbe hakkında kavmin en bedbahtı tabirini kullanmıştır. Halbuki aralarında küfür ve Resulullah´a eziyette en ileri olan Ebu Cehil var idi. Fakat bedbahtlık burada zikredilen hadiseye nisbetledir. Öbürleri de bunu emrederek, rıza göstererek iştirak etmişlerdir. Ukbe ise bu işe mubaşerette tek kalmış ve böylece onların en bedbahtı olmuştur.* Bir kimse namazda iken, bidayette, vukuu namaza mani olan bir hal zuhur etse namazı iptal etmez. Bu konuda bazı teferruat mevcuttur.

* Hadisten hareketle eti yenen hayvanın tersinin namaza mani olmayacağına hükmedilmiştir. Ancak bu hususta da teferruat ve münakaşa var, girmeyeceğiz.[115]



ـ5599 ـ2ـ وعن جابرِ بن عبداللّهِ ا‘نْصَاري رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ أبَاهُ تُوُفِّىَ وَتَرَكَ عَلَيْهِ ثَثِينَ وَسْقاً لِرَجُلٍ مِنَ الْيَهُودِ. فَاسْتَنْظَرَهُ جَابِرٌ رَضِيَ اللّهُ عَنه فأبَي أنْ يُنْظِرَهُ. فَكَلّمَ جَابِرٌ رَسُولَ اللّهِ # لِيَشْفَعَ إلَيْهِ. فَكَلَّمَهُ # لِيَأخُذَ ثَمَرَ نَخْلِهِ بِالّذِي لَهُ. فَأبَي؛ فَدَخَلَ # النّخْلَ وَمَشى فيهِ؛ ثُمَّ قَالَ لِجَابِرٍ: جُدَّ لَهُ فأوْفِ لَهُ، فَجَدَّ لَهُ فَأوْفَاهُ ثَثِينَ وَسْقاً، وَفَضَّلَتْ سَبْعَةَ عَشَرَ وَسْقاً. فَأتَى جَابِرٌ رَسُولَ اللّهِ # لِيُخْبِرَهُ، فَوَجَدَهُ يُصَلِّي الْعَصْرَ. فَلَمَّا انْصَرَفَ أخْبَرَهُ بِالْفَضْلِ. فَقَالَ: أخْبِرْ بِذلِكَ ابْنَ الْخَطّابِ. فَذَهَبْتُ إلَيْهِ فَأخْبَرْتُهُ. فَقَالَ عُمَرُ: لَقَدْ عَلِمْتُ حِينَ مَشى فِيهَا رَسُولُ اللّهِ # لِيُبَارَكَنَّ فِيهَا[. أخرجه البخاري وأبو داود والنسائي.»اِستنظارُ« طلب التأخير الى وقت آخر، وأنظرته: أخرته.و»الجدادُ« الصرام، وهو قطع ثمرة النخل .



2. (5599)- Hz. Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh)´ın anlattığına göre, "babası öldüğü zaman bir Yahudiye otuz vask borç bıraktı. Hz. Cabir (radıyallahu anh) Yahudiden, bu borcun ödenmesi için biraz müddet talep etti. Ancak Yahudi, te´hir kabul etmedi. Hz. Cabir Aleyhissalâtu vesselâm´a gelerek, Yahudi nezdinde şefaatçi olmasını talep etti. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (bu otuz vasklık) borca bedel bir hurmalığın meyvesini alması için konuştu. Yahudi kabul etmedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm hurmalığa girdi, içerisinde yürüdü. Sonra Cabir´e:

"Hurmayı kes, ona borcunu (tamamıyla) öde!" buyurdu. Cabir hurmayı kesti, Yahudiye otuz vask borcunu ödedi. Geriye on yedi vask hurma da arttı:

Cabir, durumu haber vermek üzere Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gitti. Aleyhissalâtu vesselâm ikindiyi kılıyordu. Namazı bitince fazlalığı haber verdi.

"Bunu Ömer İbnu´l-Hattab´a haber ver!" buyurdular. Ben de gidip ona söyledim Ömer: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) içinde yürüyünce hurmada bereket hasıl olacağını anlamıştım" dedi." [Buharî, Büyu 51, İstikraz 8, 9, 18, Sulh 13, Vesaya 36, Menakıb 25; Megazî 18; Nesaî, Vesaya 4, (6, 245, 246); Ebu Davud, Vesaya 17, (2884).][116]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ilgi ve duasıyla hasıl olan berekete bir başka örnek olmaktadır. Şarihlerin (Ayni, İbnu Hacer..) rivayetlere dayanarak yaptıkları açıklamaya göre, Hz. Cabir´in hurmalığından elde edilecek mahsul, otuz vasklık borcu[117] karşılayacak durumda değildi. Aleyhissalâtu vesselâm bu mahsulün -biraz eksiğiyle de olsa- ölçülmeden borca mukabil kabul edilmesi ricasında bulunur. Alacaklı taraf kabul etmeyince, Aleyhissalâtu vesselâm ertesi gün hurmalığa Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer´le birlikte gelip durumu bizzat gözden geçirir, içinde dolaşıp her ağacın altında birer birer durup, bereketlenmesi için herşeye kadir olan Rabb Teala´ya dua eder. Resulullah gittikten...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Nisan 2010, 12:21:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #17 : 07 Nisan 2010, 12:21:10 »

BEŞİNCİ FASIL


RESULULLAH´IN EZA´DAN KORUNMASI



ـ5603 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ أبُو جَهْلٍ: هَلْ يُعَفِّرُ مُحَمّدٌ وَجْهَهُ بَيْنَ أظْهُرِكُمْ؟ قَالُوا: نَعَمْ. قَالَ: وَالَّتِ وَالْعُزَّى لَئِنْ رَأيْتُهُ يَفْعَلُ ذلِكَ ‘طَأنَّ عَلى رَقَبَتِهِ أوْ ‘عَفِّرَنَّ وَجْهَهُ في التُّرَابِ. ثُمَّ إنَّهُ أتَى النَّبِيًّ # وَهُوَ يُصَلِّي لِيَطَأ عَلى رَقَبَتِهِ، قَالَ: فَمَا فَجَأهُمْ مِنْهُ إَّ وَهُوَ يَنْكُصُ عَلى عَقِبَيْهِ وَيَتَّقِي بِيَدَيْهِ. فَقِيلَ لَهُ: مَالَكَ؟ قَالَ: إنَّ بَيْنِي وَبَيْنَهُ لَخَنْدَقاً مِنْ نَارٍ وَهَوًْ وَأجْنِحَةً. فَقَالَ النَّبِيُّ #: لَوْ دَنَا ‘خْتَطَفَتْهُ الْمََئِكَةُ عُضْواً عُضْواً. فَأنْزَلَ اللّهُ تَعالى: كََّ إنَّ ا“نْسَانَ لَيَطْغى أنْ رَآهُ اسْتَغْنَى. الى قوله: كََّ َ تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ[. أخرجه مسلم.»التَّعفِيرُ« التمريغ في التراب.و»النُّكوصُ« الرجوع الى وراء، وهو القهقرى.و»ا‘خْتِطافُ« استب بسرعة .



1. (5603)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Cehl: "Muhammed, aranızda, hâlâ yüzünü toprağa sürtüyor mu?" dedi.

"Evet" cevabını alınca:

"Lat ve Uzza´ya yemin olsun! Onu böyle yaparken görürsem boynuna ayaklarımla basacağım -veya: Ben de O´nun yüzünü yere batıracağım-" dedi. Sonra bir gün, Resulullah namaz kılarken boynuna basmak üzere yaklaştı. Fakat birdenbire O´nu bırakıp geri döndüğünü ve elleriyle korunduğunu gördüler.

"Sana ne oldu?" dediler.

"Benimle onun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir şey ve birtakım kanatlar var!" cevabını verdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:

"Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu uzuv uzuv kapıp parçalayacaktı!" buyurdu. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Fakat insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgınlaşır. Dönüş ancak Rabbinedir. Allah´ın kulunu namaz kılmaktan alıkoyanı gördün mü? Gördün mü o kâfiri? Eğer o doğru yol üzerinde olsa yahut kötülükten sakınmayı tavsiye etse daha hayırlı olmaz mıydı? Gördün mü o kâfiri? Eğer o yalanlayıp haktan yüz çeverirse, Allah´ın kenisini gördüğünü bilmez mi? Andolsun ki, eğer o inkâr ve isyanına son vermezse, biz onu alnından yakalayıp cehenneme sürükleriz. Zira o, pek yalancı ve günahkâr bir alındır. O kavmini yardıma çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Hayır sen ona aldırma, secde et ve Rabbine yaklaş" (Alak 6-19).[123]



ـ5604 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]غزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللّهِ # قِبَلَ نَجْدٍ فأدْرَكْنَا رَسُولَ اللّهِ # في الْقَائِلَةِ في وَادٍ كَثِيرِ الْعِضَاهِ، فَنَزَلَ رَسُولُ اللّهِ # تَحْتَ شَجَرَةٍ، فَعَلَّقَ سَيْفَهُ بِغُصْنٍ مِنْ أغْصَانِهَا، وَتَفَرَّقَ النَّاسُ في الْوَادِي يَسْتَظِلُّونَ بِالشَّجَرِ. فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ رَجًُ أتَانِى وَأنَا نَائِمٌ، فأخَذَ السَّيْفَ فَاسْتَيْقَظْتُ وَهُوَ قَائِمٌ عَلى رَأسِي، والسَّيْفُ في يَدِهِ صَلْتاً، فَقَالَ: مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّى؟ قُلْتُ: اللّهُ. فَشَامَ السَّيْفَ، وَهَا هُوَ ذَا جَالِسٌ، ثُمَّ لَمْ يَعْرِضْ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #، وَكَانَ مَلِكَ قَوْمِهِ. فَانْصَرَفَ حِينَ عَفَا عَنْهُ وَقالَ: واللّهِ َ أكُونُ في قَوْمٍ هُمْ حَرْبٌ لَكَ[. أخرجه الشيخان.»العضاه« شجر الشوك كالسلم وغيره.و»السيفُ الصلتُ« المسلول من غمده.و»شَامَ السيف« أغمده واستله، فهو من ا‘ضداد.



2. (5604)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Necid istikametine gazveye çıktık. Resulullah´a öğle vakti, sık ağaçlı bir vadide yetiştik. Derken Aleyhissalâtu vesselâm bir ağacın altına indi. Kılıncını da dallardan birine astı. Askerler vadi içerisinde dağılıp ağaçların gölgelerine sığındılar.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bizi çağırdı. Yanına gelince, anlattı):

"Ben uyurken yanıma bir adam geldi, kılıncımı aldı. Derken derhal uyandım. Herif tepemde dikilmişti, elinde de kınından sıyrılmış kılınç vardı.

"Seni benden kim kurtarabilir?" dedi.

"Allah!" cevabını verdim. Derhal kılıncı kınına soktu. İşte o, şu oturan adamdır!" buyurdular. Aleyhissalâtu vesselâm (intikam maksadıyla) adama dokunmadı. O, kavminin lideri idi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) affedince, adamlarının yanına döndü. Ayrılırken:

"Allah´a yemin olsun size karşı harb eden bir kavimle beraber olmayacağım!" dedi. [Buhârî, Cihâd 87, 84, Megazî 31, 32; Müslim, Müsafirîn 311, (843).][124]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Nisan 2010, 12:22:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #18 : 07 Nisan 2010, 12:22:10 »

AÇIKLAMA:



1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın eza ve diğer hayatî tehlikelerden korunmasıyla ilgili olarak iki hadis kaydedilmiş bulunmaktadır. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, birkaç kişi dışında herkesin kendine düşman, hem de azılı düşman olduğu bir çevrede, aleyhine tezgahlanan her çeşit hile ve planlara, suikast tertiplerine rağmen, hayatının korunması başlı başına bir mucizedir. Bu korunma hadisesinin tesadüfî olmadığını "Allah seni insanlara karşı korur" (Maide 67) ayeti te´yid eder.

Ayetin tefsirinde İbnu Kesir, Resulullah´ın bidayette, geceleri Ashab tarafından korunduğunu, koruma hizmetine katılanlardan birinin amcası Abbas (radıyallahu anh) olduğunu kaydeder. Müfessirimizin Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´den kaydettiği bir hadise göre, "Aleyhissalâtu vesselâm bir gece uyuyamaz. Hz. Aişe:

"Ey Allah´ın Resulü neyiniz var, niye uyuyamadınız?" diye sorar.

"Keşke ashabımdan salih biri beni bu gece korusa!" buyurur. Onlar bu halde iken, Hz. Aişe bir silah sesi işitir. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Kim o?" der. dışardaki: "Ben! Sad ıbnu Malik!" deyince:

"Niye geldin?" diye sorar. Sa´d:

"Seni korumak için ey Allah´ın Resulü!" der. Hz. Aişe, Resulullah´ın uyuduğunu ve uyuma sırasında çıkardığı horultuyu işittiğini belirtir." Bu hâdisenin hicretten ve Hz. Aişe ile evlilikten sonra cereyan etmiş olacağına göre, en az hicretin ikinci yılı içerisinde vukuu söylenebilir. Hz. Aişe´den yapılan diğer bir rivayette وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ ayeti ininceye kadar Resulullah Ashab tarafından korunmuştur. Ancak o ayet nazil olunca Aleyhissalâtu vesselâm başını çadırdan uzatıp: "Ey insanlar artık dağılın, bizi aziz ve celil olan Allah korumaktadır" buyurur.

İbnu Kesir, Allah´ın Resulullah´ı korumasının kesin bir hâdise olduğunu belirttikten sonra, örnekler verir:

* Mekke halkından -hasidlerinden, reislerinden, inadçılarından mütref (ehl-i keyf zengin)lerinden, onların bütün aşırı ve şiddetli düşmanlıklarına, gece ve gündüz harp halinde olmalarına rağmen- kudret ve hikmetiyle yarattığı ciddi sebeplerle korunmuştur.

** Önce Ebu Talib´le korumuştur. Ebu Talib Kureyş içerisinde, kendisine itaat edilen büyük bir reisti. Allah onun kalbine şer´î olmayan fıtrî bir sevgi koydu. Eğer Ebu Talib Müslüman olsaydı, müşrikler saldırılarında cür´etkâr olurlardı. Fakat Ebu Talib´le onlar arasında küfür müşterekliği olunca, ona karşı heybet duydular ve hürmet gösterdiler.

* Ebu Talib ölünce, müşrikler az da olsa eziyet edebildiler. Ancak Allah ensarı devreye koydu ve Aleyhissalâtu vesselâm´a, İslam´a girmek ve memleketleri olan Medine´ye hicret etme üzerine biat ettiler. Aleyhissalâtu vesselâm aralarına katılınca, kırmızıdan da siyahtan da korudular. Ehl-i Kitap veya müşriklerden biri kötülük yapmak isteyince Allah onların hilelerini bozdu. Nitekim Yahudiler sihir yaptılarsa da, O´nu onlardan korudu. Bu maksadla, sihre karşı bir ilaç olarak Muavvizeteyn sureleri indirildi.

* Yahudiler Hayber´de zehirli koyun eti yedirmeye çalıştılar ise de Allah bunu kendisine haber vererek O´nu korudu:

İbnu Kesir, bu ayetin tefsiri zımnında "müfessirler pek çok örnek kaydeder" diyerek teferruatı onlara havale ettikten sonra, son olarak, sadedinde olduğumuz hadiste geçen hâdiseye yer verir.

Şu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın düşmandan korunması hâdisesi basit bir mesele olmayıp, pek çok örneklerle te´yid edilen bir mucizedir.

2- Sadedinde olduğumz hadiste zikri geçen hâdise, çok farklı teferruatlarla rivayet edilmiştir. Hatta hâdisenin yeri ve yılı bile ihtilaflıdır. Daha ziyade korku namazı ile ilgili bahislerde tahlil edilir. Çünkü bu sefer sırasında salat-ı havf (korku namazı) kılınmıştır. Mezkur seferin adı Zatu´r-Rikak´dır. İbnu İshak, Resulullah´ın uyuması esnasında müşriğin ağacın dalında asılı olan kılıncı alma hâdisesinde, burada kaydını uygun gördüğümüz bir ziyadeye yer verir: Müşrik "Seni benim elimden kim kurtaracak? " diye sorunca, Aleyhissalâtu vesselâm "Allah!" cevabını verir. Mezkur ziyade şöyle devam eder: "Cibril herifin göğsüne vurdu ve elindeki kılıç yere düştü. Kılıncı alan Resulullah: "Seni benden kim koruyacak?" buyurdular. Adam, çaresiz, "kimse yok!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Kalk işine git!" buyurdu. Adam gitmek üzere yönelince: "Sen benden iyisin!" dedi.

Bu korunma mucizesinin müşahadesi için Aleyhissalâtu vesselâm Ashab´ı çağırır ve adamın huzurunda hâdiseyi anlatır. Bu adamın ismi bazı rivayetlerde tasrih edildiği üzere Gavres İbnu´l-Haris´dir. Bu Müslüman olmuş mudur? Rivayetler, olmadığını söyler. İbnu Hacer´in açıkladığı üzere sadece Zehebî, benzer bir rivayetin kahramanı Du´sur İbnu´l-Haris´le bunu birleştirerek Müslüman olduğuna hükmetmiştir. Gavres adının geçtiği rivayetlerde Müslüman olduğuna dair sarahat yok. Du´sur´ la ilgili bir rivayette -ki Üsdü´l-Gabe´de görmek mümkün- Du´sur´un Müslüman olduğu zikredilir. Hâdisenin benzerliği, iki şahsın aynı kimse olduğuna hükmetmeye yeterli olduğu takdirde, Gavres´in de İslamına hükmedilebilir. İbnu Hacer, bunun Müslümanlığına hükmedenlerin, bir rivayette geçen, Gavres´in adamlarına sarfettiği: "Ben insanların en hayırlısının yanından geliyorum" cümlesini delil yaptıklarını belirtir. [125]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Nisan 2010, 12:23:11
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #19 : 07 Nisan 2010, 12:23:11 »

ALTINCI FASIL


RESULULLAH´A SORULANLAR




ـ5605 ـ1ـ عن ثَوْبان رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]جَاءَ حَبْرٌ مِنَ الْيَهُودِ الى رَسُولِ اللّهِ #. فَقَالَ: السََّمُ عَلَيْكَ يَا مُحَمّدُ. فَدَفَعْتُهُ دَفْعَةً كَادَ يُصْرَعُ مِنْهَا. فَقَالَ: لِمَ دَفَعْتَنِي؟ فَقُلْتُ: أَ تَقُولُ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ فَقَالَ: إنَّمَا أدْعُوهُ بِاسْمِهِ الّذِى سَمَّاهُ بِهِ أهْلُهُ. فَقَالَ #: إنَّ إسْمِي الّذِي سَمَّانِي بِهِ أهْلِي مَحُمّدٌ. قَالَ: جِئْتُ أسْألُكَ. قَالَ #: أيَنْفَعُكَ شَيْءٍ إنْ حَدَّثْتُكَ؟ قَالَ: أسْتَمِعُ بِأُذُنِي. فقَالَ #: سَلْ. فقَالَ: أيْنَ يَكُونُ النَّاسُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؛ يَوْمَ تُبَدَّلُ ا‘رْضُ غَيْرِ ا‘رْضِ وَالسَّمَواتُ؟ قَالَ: في الظُّلْمَةِ دُونَ الْجِسْرِ؛ قَالَ: فَمَنْ أوَّلُ النّاسِ إجَازَةً؟ قَال: فُقَرَاءُ الْمُهَاجِرِينَ. قَالَ: فَمَا تُحْفَتُهُمْ حِينَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ؟ قَالَ: زِيَادَةُ كَبِدِ الْحُوتِ. قَالَ: فَمَا غِذَاؤُهُمْ عَلى أثَرِهَا؟ قَالَ: يُنْحَرُ لَهُمْ ثَوْرُ الْجَنَّةِ الّذِي كَانَ يَأكُلُ مِنْ أطْرَافِهَا. قَال: فَمَا شَرَابُهُمْ عَلَيْهِ؟ قَالَ: مِنْ عَيْنِ فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيً. قَالَ: صَدَقْتَ. قَالَ: وجِئْتُ أسْألُكَ عَنْ شَيْءٍ َ يَعْلَمُهُ إَ نَبِيٌّ أوْ رَجُلٌ أوْ رَجَُنِ. قَالَ: أيَنْفَعُكَ إنْ حَدَّثْتُكَ؟ قَالَ: أسْمَعُ بِأُذُنِي. قَالَ: سَلْ. قَالَ: أسْألُكَ عَنِ الْوَلَدِ. قَالَ: مَاءُ الرَّجُلِ أبْيَضُ، وَمَاءُ الْمَرْأةِ أصْفَرُ فإذَا اجْتَمَعَا فَعََ مَنِيُّ الرَّجُلِ مَنَّي الْمَرْأةِ أذْكَرَا بِإذْنِ اللّهِ. وَإذَا عََ مَنِيُّ الْمَرْأةِ مَنِىَّ الرَّجُلِ أنَّثَا بإذْنِ اللّهِ قَالَ: صَدَقْتَ، واِنَّكَ لَنَبِيٌّ. ثُمَّ انْصَرَفَ فَقَالَ #: لَقَدْ سَألَنِي

هذَا عَنِ الّذِي سَألَنِي عَنْهُ، وَمَالِي عِلْمٌ بِشَىْءٍ مِنْهُ حَتّى أتَانِيَ اللّهُ تَعالى بِهِ[. أخرجه مسلم .



1. (5605)- Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Yahudilerden bir âlim geldi.

"Ey Muhammed, Allah´ın selâmı üzerine olsun!" dedi. Bunu der demez adamı öyle bir ittim ki, nerdeyse yere yıkılayazdı.

"Beni niye ittin?" dedi.

"Niye ey Allah´ın Resûlü! demiyorsun?" dedim.

"Ben O´nu, ailesinin kendine koyduğu isimle çağırıyorum!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ailemin bana koyduğu isim hakikaten Muhammed´dir!" buyurdu. Adam: "Size bir şey sormaya geldim" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sana söylediğim takdirde işine yarayacak mı?" dedi. Adam:

"Kulaklarımla dinlerim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sor!" buyurdular. Adam:

"Kıyamet günü, yer ve gökler başka bir yer ve gök olup kılık değiştirdiği zaman, insanlar nerede olacaklar?" dedi. Resûlullah:

"Köprünün (sıratın) önünde, karanlıkta" buyurdular. Adam:

"Köprüyü ilk geçen kim olacak?" dedi.

"Muhacirlerin fakirleridir" buyurdu.

"Cennete girince onlara ne armağan edilecek?" dedi.

"Balık ciğerinin ziyadesi!" buyurdu.

"Bunun arkasından ne yiyecekler?" dedi.

"Onlara cennetin etrafında otlayan cennet öküzü kesilecek!" buyurdular.

"Bunun üstüne ne içecekler?" dedi.

"Selsebîl denen cennetteki bir gözenin suyundan" buyurdular. Adam: "Doğru söyledin!" dedi ve ilave etti:

"Ben sana bir peygamber veya bir veya iki kişiden başka hiç kimsenin bilemeyeceği bir şey sormak için geldim" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Söylediğim takdirde sana faydası olacak mı?" buyurdular.

"Kulaklarımla dinlerim" dedi.

"Sor!" buyurdular.

"Sana çocuktan soracağım" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Erkeğin suyu beyazdır. Kadının suyu ise sarıdır. İkisi birleşir ve erkeğin menisi kadının menisine üstün gelirse ( ع ) Allah´ın izniyle çocuk erkek olur. Kadının menisi erkeğin menisine üstün gelirse çocuk Allah´ın izniyle kız olur" buyurdular. Yahudi:

"Vallahi doğru söyledin! Sen gerçekten hak peygambersin" dedi ve ayrıldı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu adam bana soracağını sordu. Ben bunlardan birşey bilmiyordum. Tâki ki Allah onları bana bildirdi" buyurdular." [Müslim, Hayz 34, (315).][126]



AÇIKLAMA:



1- Zaman zaman Yahudilerin Aleyhissalâtu vesselâm´dan bir şeyler sordukları olmuştur. Bu rivayette birkısım sorular gözükmektedir. Yahudiler bunları Resûlullah´ı denemek maksadıyla sormuş olabilirler. Cevapları "Doğru söyledin" diye tasdik etmesi, bu meseleleri öğrenmek için sormadıkları, önceden cevapları da bildikleri kanaatini tasdik eder.

2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine Muhammed diye hitap edilmesini normal karşılamıştır. Hele gayr-i müslim biri hitap etmişse. Nitekim Hudeybiye Anlaşması yapılırken Mekkeli müşrikler Allah´ın Resûlü tâbirini kabul etmemiş, "Eğer Allah´ın Resulü olduğunu bilsek seninle harb etmezdik" demişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm bu itirazı kabul ederek anlaşmaya bu ünvanla değil, Abdullah oğlu Muhammed ismiyle kaydedilmişti.

3- Yeryüzü ve semâ, kıyametten sonra değişecek ve tamamen farklı bir mahiyet kazanacaktır. Yeryüzünün dümdüz, bembeyaz, her çeşit kan ve hata lekesinden berî olacağı, ekmeğe dönüşüp mü´minin ayağının altından yiyebileceği rivayetlerde belirtilmiştir. Bu değişme hadisesi ayet-i kerime ile tescil edilmiştir. (Meâlen): "O gün yeryüzü de başka bir şekle girer, gökler de. Sonra bütün varlıklar bir olan ve kudreti her şeye yeten Allah´ın huzuruna çıkar" (İbrahim 48). Bu ayetle ilgili ilk sual bazı rivayetlere göre Hz. Aişe´den gelmiş. Resûlullah: "Bunu senden önce kimse bana sormadı" dedikten sonra, "İnsanlar köprülerinin üzerindedir" diye cevap vermiştir.

4- Sıratı ilk defa muhacirlerin fakirlerinin geçeceği ifadesi, fakirliğin zenginliğe nazaran efdal olduğu anlayışına imkân tanıyor ise de, âlimlerin tahkiki, hakkı verildiği, mala esir olunmadığı takdirde zinginliğin fakirlikten üstün olduğu neticesini doğrulamıştır. Bu hususu daha önce incelediğimiz için burada tekrar etmeyeceğiz. Ancak şunu hatırlatmak isteriz: Hiçbir zaman tek bir hadisle kesin hükme gidilemez. Çünkü Aleyhissalâtu vesselâm muhataba ve şartlara göre farklı beyanlarda bulunmuştur.

5- Balık ciğerinin ziyadesi, ciğerin kenarındaki bir çıkıntıyı ifade eder. Bunun ciğerin en lezzetli kısmı olduğu belirtilmiştir. Cennetliklere ikinci safhada, önceden cennetlikler için hazırlanan öküzün eti yedirilecek, meşrubat olarak da Selsebil adlı bir kaynağın suyu içirilecektir. Şunu hemen kaydetmek isteriz: Rivayetler âhirette yenilip içilecek şeylerin dünyadakilere sadece ismen benzediğini, mahiyetlerinin farklı olduğunu belirtir. Şu halde burada zikri geçen yiyecek ve içecekleri de "mahiyetleri sadece Allah tarafından bilinen..." diye kayıtlamak gerekir.

6- Hadiste dikkatimizi çeken bir husus Yahudi alimin tasdikleri ve sonunda: "Gerçekten sen hak bir peygambersin" sözüdür. Acaba bu kimse iman etmiş sayılır mı sorusu hatırımıza gelmektedir. Alimler "Doğru söyledin", "İslamiyet yüce bir dindir", "Muhammed peygamberdir" gibi te´yidleri iman için yeterli addetmemiş, bu gibi ifadelerde bulunan kimseye Müslüman dememiştir. [127]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 3 [4] 5   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes