Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:53:36
Hz.Peygamber(s.a.v.)
PEYGAMBERLÝK BÖLÜMÜ
UMUMÎ AÇIKLAMA
PEYGAMBERÝMÝZ ALEYHÝSSALÂTU VESSELÂM´A MAHSUS HÜKÜMLER
ALEYHÝSSALATU VESSELÂM´IN ÝSMÝ VE NESEBÝ
HZ. PEYGAMBER´ÝN DOGUMU VE YAÞI
HZ. PEYGAMBER´ÝN ÇOCUKLARI
ALEYHÝSSALÂTU VESSELÂM´IN SIFATLARI VE AHLÂKLARI
PEYGAMBERLÝK MÜHRÜ VE MÜTEFERRÝK ÞEYLER.
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN ALÂMETLERÝ
VAHYÝN BAÞLANGICI
ÝSRA.
HZ. PEYGAMBER´ÝN MUCÝZELERÝ VE PEYGAMBERLÝÐÝNÝN DELÝLLERÝ
GAYBTAN HABER VERMESÝ
Hane-i Saadette Ýþ Atölyesi
CANSIZLARIN RESÛLULLAH´A KONUÞMALARI, BOYUN EÐMELERÝ
YÝYECEK VE ÝÇECEKLERÝN ARTIP BEREKETLENMESÝ
RESULULLAH´IN DUASININ MAKBUL OLMASI
RESULULLAH´IN EZA´DAN KORUNMASI
RESULULLAH´A SORULANLAR
MÜTEFERRÝK MUCÝZELER.
PEYGAMBERLÝK BÖLÜMÜ
(Bu bölüm beþ babtýr)
BÝRÝNCÝ BAB
RESULULLAH´A MAHSUS HÜKÜMLER
(Beþ fasýldýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN ÝSMÝ VE NESEBÝ
ÝKÝNCÝ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN DOGUMU VE YAÞI
ÜÇÜNCÜ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN ÇOCUKLARI
DÖRDÜNCÜ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN SIFATLARI VE AHLAKI
BEÞÝNCÝ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN PEYGAMBERLÝK MÜHRÜ VS.
ÝKÝNCÝ BAB
HZ. PEYGAMBER ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN ALÂMETLERÝ
ÜÇÜNCÜ BAB
VAHYÝN BAÞLAMASI
DÖRDÜNCÜ BAB
ÝSRA
BEÞÝNCÝ BAB
HZ. PEYGAMBER´ÝN MUCÝZELERÝ VE PEYGAMBERLÝGÝNÝN DELÝLLERÝ
BÝRÝNCÝ FASIL
GAYBTAN HABER VERMESÝ
ÝKÝNCÝ FASIL
CANSIZLARIN ONA KONUÞTURULMASI VE ÝTAATLERÝ
ÜCÜNCÜ FASIL
YÝYECEK VE ÝÇECEKLERÝN BEREKET KAZANMASI
DÖRDÜNCÜ FASIL
RESULULLAH´IN DUASINA ÝCABET
BEÞÝNCÝ FASIL
EZADAN KORUNMASI
ALTINCI FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´A SORULANLAR
YEDÝNCÝ FASIL
MÜTEFERRÝK MUCÝZELER
UMUMÎ AÇIKLAMA
Ýnsanlýk tarihinin en mühim müessesesi peygamberliktir. Beþerin maddî ve manevî terakkisinin zenberek ve motorunu bu müessese teþkil eder. Peygamberliðin ehemmiyeti, sadece uhrevi saadet için deðil, ayný zamanda dünyevî saadet için de büyüktür. Peygamberlik olmadan insanlýðýn bu günlere, bu þartlarda gelebileceði düþünülemez bile, Ýnsanlar, dünyaya geliþte, hayvanlardan pek farklýdýrlar. Her hayvan hayat þartlarýný sanki öðrenmiþ olarak dünyaya gelir. Kýsa zamanda, tek baþýna hayata intibak edebilir, talime, terbiyeye, mektebe, hocaya, kitaba, kaleme, ustayý ihtiyacý yoktur. Halbuki insan, hayat þartlarýný, faydalý ve zararlýyý, mesleði vs. her muhtaç olduðu bilgi, beceri ve alýþkanlýklarý öðrenmek zorundadýr. Daha mühimmi hukuka, nizama muhtaçtýr.
Þu halde bidayetten beri, insanlýk, hayvanlara nazaran taþýdýðý eksiklik ve gerilikleri peygamberlerle karþýlamýþtýr. Bütün peygamberler, getirdikleri nizamla, kanunlarla, terbiye sistemleriyle, insanlara rehberlik ve hocalýk etmiþlerdir.
Her akýl sahibini meþgul edip yoran "Ýnsan nedir, nereden gelmiþtir, nereye gitmektedir, bu dünyadaki iþi nedir, kâinat nedir, sonu ne olacaktýr?" gibi suallere en mukni cevaplarý peygamberler vermiþtir.
* Peygamberlik müessesesi öncelikle, insanlara Rablerini, yaratýcýlarýný tanýtýr. O´nun þuunatýný, sýfatlarýný, isimlerini öðreterek zatý hakkýnda malumat verir.
* Ýkinci mühim gayesi insanlara Rablerine karþý vazifelerini öðretmektir.
* Üçüncü olarak yeryüzünde nasýl bir istikamet takip edecekler, birbirleriyle münasebetleri nasýl olacak, muamelatta takip edecekleri ahkâm nelerdir, öðretir.
* Dördüncü olarak ahlak esaslarýný tedris ve talim eder, iyi- kötü, hayýrþer, faydalýzararlý deðerlerini koyar. Bunlarý, insanlar kendi akýllarýyla koyacak olsalar kargaþa çýkar, anarþi olur. Günümüzde dünya çapýnda yaþanan anarþinin herkesi derinden düþündürüp, ýzdýraba sevkeden, cihanþümul buhranýn temelinde bu deðerlerin beþerîleþtirilme teþebbüsü yatmaktadýr. Rabbine karþý Firavunlaþan nesiller insanüstü deðer kaynaðýný (vahyi) reddederek kendi deðerlerini kendileri koymaya kalkmýþ ve bundan da fikirlerde teþeddüd, istikametlerde iðvicac ve çaprazlar, kesiþmeler ortaya çýkmýþtýr. Beþerî tevhid kaybolmuþtur, millî birlikler ciddi þekilde kýrýlmýþ, parçalanmýþtýr.
* Peygamberliðin beþinci misyonu uhrevî hedef göstermek, ölümden sonrasý hakkýnda bilgi vermek, insanlýðýn derin bir yarasýna, ebediyet arzu ve aþkýna merhem getirmektir. Peygamberliðe inanarak ölüm sonrasýnda ikinci ve ebedî hayatý görebilen bahtiyarlar ve dünyada daha mes´ud daha istikrarlý ve adaletli, daha ahlaki ve ölçülü bir hayat geçirmektedirler. Uhrevî sorumluluk duygusu her günde yaptýklarýna, harekeketlerine, her iþlerine, her kararlarýna müessir olmakta, yön vermektedir.
Ýslam´a göre, Peygamberlik ilk insan Hz. Adem aleyhisselam´la baþlar. Peygambersiz cemiyet yoktur. Hz. Nuh, Hz. Ýdris, Hz. Ýbrahim, Hz Musa, Hz. Ýsa vs. bütün peygamberler kendi cemiyetlerinin rehberleridir. Hadislerde 124 bin peygamberin geldiði söylenir. Bunlardan bir kýsmýna kitap gelmiþtir. Bir kýsmý önceki kitabýn ahkâmýný ihya etmiþlerdir. Bazý peygamberlere çok sayýda mü´min tabi olmuþtur. Bir kýsmýna birkaç kiþi tabi olmuþtur. Hadislerde kendisine tek kiþinin bile iman etmediði peygamberden söz edilmektedir.
Hz. Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) son peygamberdir. Önceki peygamberlerin her biri tek bir cemiyet için gönderildiði halde, Hz. Muhammed bütün insanlýðýn hidayeti için gönderilmiþtir. Onun risaleti kýyamete kadar hükümfermadýr. Dünyanýn hiçbir yerinde hiçbir zaman bir baþka peygamber gelmeyecektir. Kim nerede ve ne zaman peygamberlik iddiasýna kalkarsa o yalancýdýr.
Hz. Muhammed´in getirdiði kitap, Kur´an-ý Kerim her devirde ihtiyaçlara kafi gelecek mahiyette ve zenginliktedir. Din, beþerî geliþmelere paralel olarak geliþecek temel prensipler vazetmiþtir. Müçtehidler o esaslardan hareketle her yeni meseleyi hükme baðlamakla yetkili ve sorumludurlar. Müçtehid olmayanlarýn dinî meselelerde söz söylemeye, ahkam kesmeye yetkileri yoktur.
Ýslam dini, her þeye raðmen insanlýðýn zaman içinde sýk sýk haktan, sünnetten uzaklaþacaðýný kabul eder. Bu uzaklaþmalara dur diyecek, insanlarý asýl dinî mecraya iade edecek müceddidlerin geleceðini bildirir. Bir hadiste, dine giren batýllarý temizlemek, sünneti ihya etmek üzere, her asýrda müceddid geleceði bildirilmiþtir. Bir asýrda, mesleði, meþrebi, sýnýfý, memleketi farklý bir çok müceddid olabilir. Yani her asýrda geleceði müjdelenen müceddid tek bir þahýs deðildir. En son gelecek müceddide Mehdi denmiþtir. [1]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:54:12
BÝRÝNCÝ BAB
PEYGAMBERÝMÝZ ALEYHÝSSALÂTU VESSELÂM´A MAHSUS HÜKÜMLER
*
BÝRÝNCÝ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELÂM´IN ÝSMÝ VE NESEBÝ
ـ5525 ـ1ـ ذَكَر البخاري رَحِمَهُ اللّهُ في باب مَبْعَثِهِ # فقَالَ: ]هُوَ مَحُمّدٌ رَسُولُ اللّهِ # اِبْنُ عَبْدِاللّهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمِ بْنِ عَبْدِ مَنَافِ بْنِ قُصَيِّ ابْنِ كَِبِ بْنِ مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْنِ لُؤَيِّ بْنِ غَالِبِ بْنِ فِهْرِ بْنِ مَالِكِ بْنِ النَّضْرِ بْنِ كِنَانَةَ بْنِ خُزَيْمَةَ بْنِ مُدْرِكَةَ بْنِ إلْيَاسَ بْنِ مُضَرَ بْنِ نِزَارَ بْنِ مَعَدِّ بْنِ عَدْنَانَ[ .
1. (5525)- Buhârî merhum Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bi´setine (peygamber olarak gönderiliþine) tahsis ettiði babta der ki: "O, Allah´ýn elçisi Muhammed Ýbnu Abdillah Ýbni Abdilmuttalib Ýbnu Haþim Ýbni Abdi Menaf Ýbnu Kusayy, Ýbni Kilab Ýbni Mürre Ýbni Ka´b Ýbni Lüeyy Ýbni Galib Ýbni Fihr Ýbni Malik Ýbni´n-Nadr Ýbni Kinane Ýbni Huzeyme Ýbni Müdrike Ýbni Ýlyas Ýbni Mudar Ýbni Nizar Ýbni Maadd Ýbni Adnan´dýr." [Buhârî, Menakýbu´l-Ensâr 28.][2]
AÇIKLAMA:
Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn babasýndan sonra yirmi tane ceddi sayýlmaktadýr. Yine Buhârî, tarihinde Resulullah´ýn Adnan´dan sonra Hz. Ýbrahim´e kadar uzanan yedi ceddini daha sayar. Hz. Ýbrahim´den Hz. Adem´e kadar uzanan ecdad isimlerini serdeden rivayetler de mevcuttur. Adnan´a kadar olan isimlerde ihtilaf yoksa da Adnan´dan Hz. Ýbrahim aleyhisselam´a, Hz. Ýbrahim´den Hz. Adem aleyhiselam´a kadar olan isimlerde ihtilaf vardýr. Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ)´dan gelen bir rivayette, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) nesebini saydýðý zaman Maadd Ýbnu Adnan´dan ileri geçmez, orada dururmuþ. [3]
ـ5526 ـ2ـ وعن وَائلة بن ا‘سْقَع رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ اصْطَفَى كِنَانَةَ مِنْ وَلَدِ إسْمَاعِيلَ، وَاصْطَفَى قُرَيْشاً مِنْ كِنَانَةَ، وَاصْطَفى مِنْ قُرَيْشٍ بَنِي هَاشِمٍ، وَاصْطَفَانِي مِنْ بَنِي هَاشِمٍ[. أخرجه مسلم .
2. (5526)- Vaile Ýbnu´l-Eska´ (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri, Ýsmail´in evlatlarý arasýndan Kinane´yi seçti, Kinane´den Kureyþ´i seçti, Kureyþ´ten Benî Haþim´i seçti. Benî Haþim´den de beni seçti." [Müslim, Fezail 1, (2276).][4]
ـ5527 ـ3ـ وعن جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لِيَ خَمْسَةُ أسْمَاءَ: أنَا مُحَمّدٌ، وَأنَا أحْمَدُ، وَأنَا الْمَاحِي الّذي يَمْحَو اللّهُ بِيَ الْكُفْرَ، وَأنَا الْحَاشِرُ الّذِي يُحْشَرُ النَّاسُ عَلى قَدَمِي، وَأنَا الْعَاقِبُ، وَالْعَاقِبُ الّذِى لَيْسَ بَعْدَهُ نَبِيٌّ[. أخرجه الثثة، وانتهى حديث مالك الى قوله: وأنا العاقب. وأخرجه الترمذي الى قوله: ليسَ بَعْدَه نبىٌّ.قوله: »يُحْشَرُ النَّاسُ على قَدمِي« أي على أثري، وقيل على عهدي وزماني .
3. (5527)- Cübeyr Ýbnu Mut´im (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Benim beþ ismim var: Ben Muhammed´im, ben Ahmed´im, ben Allah´ýn benimle küfrü mahvedeceði el-Mâhî (mahvedici)yim. Ben Hâþir (toplayýcý)yým, insanlar benim arkamda haþredilecektir. Ben Âkýb (sondan gelen)im, benden sonra peygamber gelmeyecektir." [Buhârî, Menakýb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta Esmau´n-Nebi 1, (2, 1004); Tirmizî, Edeb 67, (2842).] [5]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Cenab-ý Hakk´ýn kendisine lutfettiði mümtaz yönlerini gösteren isimlere sahip olduðunu belirtmektedir.
Muhammed ve Ahmed en meþhur isimleridir. Muhammed ismi, Ahmed´den daha meþhurdur. Kur´an´da mükerreren geçer (Al-i Ýmran 144, Ahzab 40, Muhammed 2, Feth 29). Ahmed ismi Kur´an´da Hz. Ýsa´nýn sözünü hikâye zýmnýnda geçer (Saff 6).
* Muhammed, tef´il babýndan mübalaða ifade eder. Hamd kökünden gelir. Mahmud yani övülmüþ demektir. Mübalaða sigasýndandýr. Çokça övülmüþ demek olur. Tekrar tekrar övülmüþ manasýna geldiði gibi, kendisinde mahmud sýfatlar kemale ermiþ manasýna da gelir
* Ahmed ef´al-i tafdil sigasýndan olup, Ahmedu´lhamidîn, hamdedenlerin en çok hamdedeni manasýna gelir. Resulullah´ýn Ahmed diye isimlenmesinin sebebi þudur: Buhârî´de geldiðine göre Resulullah´a makam-ý Mahmud´dan Allah Teala hazretleri öyle hamdler ve öyle güzel senalar açýp ilham edecektir ki, böylesi daha önce kimseye açýlmamýþtýr. Resulullah bu hususi hamdlerle Rabb Teala´yý hiç kimseye nasib olmayan tarzda hamdedecektir.
Bu hususta yapýlan diðer bir açýklamaya göre: Bütün peygamberler hammad yani çok hamdeden insanlardýr, ama Resulullah onlar arasýnda ahmed yani hepsinden çok hamdedendir, hamd sýfatýnda hepsinden büyüktür, bu sebeple Ahmed denmiþtir.
Kadý Ýyaz der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Muhammed olmazdan önce Ahmed´di. Çünkü, Kütüb-ü Salifede (Tevrat.. Ýncil´de) Ahmed diye, daha dünyaya gelmeden tesmiye edildi. Halbuki Muhammed diye tesmiye Kur´an´da vaki olmuþtur. Bu da, onun Rabbini, insanlar onu övmezden önce övmüþ olmasýndan ileri gelir. Ahirette de, Rabbine hamd edecek, Allah da onun þefaatini kabul buyuracak, bundan sonra insanlar ona hamdedecektir. O, Hamd suresi, Livau´l-Hamd ve Makam-ý Mahmud´la mümtaz kýlýndý; yemek içmekten sonra, duadan sonra seferden dönüþten sonra hamdetmesi ona teþri edildi; ümmeti el-Hammâdûn diye tesmiye kýlýndý; onda hamd´ýn bütün çeþitleri ve manalarý cem´olundu."
* el-Mâhî, "mahv" kökünden gelir; mahveden, yokeden, ortadan kaldýran demektir. Küfrü kaldýran veya kendisine tabi olanlardan kötülükleri kaldýran yani, Allah ona tabi olanlarýn seyyiatýný yok eder manasýnda yorumlar yapýlmýþtýr.
* el-Haþir, toplayan demektir. Kýyamet günü önce, O diriltilecek, sonra geri kalan insanlar onun peþinden diriltileceklerdir. Bir baþka hadiste "Kendisinden arz ilk yarýlacak olan benim" buyurmuþtur. Yani kýyamet günü ilk dirilen O olacaktýr.
* el-Âkýb; hâtim, sonuncu demektir. Bazý rivayetlerde, "kendinden sonra peygamber olmayan" diye açýklama gelmiþtir. Nitekim, ayet ve hadisten gelen pekçok delil Aleyhissalâtu vesselâm´dan sonra peygamber olmayacaðýný, O´nun Hatemu´l-Enbiya olduðunu belirtmiþtir. Þu halde Âkýb ismi Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bu mümtaz yönünü belirtmektedir.
2- Resulullah´ýn baþka isimlerinin de bulunmasýna raðmen, sadedinde olduðumuz hadisin "beþ"le kayýtlamasý üzerine muhtelif yorumlar yapýlmýþtýr. Ýbnu Hacer bundan murad "Bana mahsus olan beþ ismim var, benden önce bu isimler eski milletlerde büyük ve meþhurlardan kimseye verilmemiþtir" demektir. Resulullah´ýn ismini sýnýrlamak deðildir" der. Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm Kur´an´da Rauf, Rahim, el-Mübeþþir, en-Nezir, el-Mübeyyin, ed-Dâi ila´llah, es-Siracu´l-Münir, el-Müzekkir, er-Rahmet, en-Nimet, el-Hadi, eþ-Þehid, el-Emin, el-Müzzemil, el-Müddessir gibi isimlerle tesmiye edilmiþtir. Hadiste geçen meþhur isimlerden bazýlarý þunlardýr: el-Muhtar, el-Mustafa, eþ-Þefi´, el-Müþeffa´, es-Sadýk, el-Masduk, vs... Resulullah´ýn isimlerini inceleyip müstakil te´lifler yapan alimler olmuþtur. Ýbnu Dýhye böyle bir te´lifinde, bir kýsým alimlerin; "Resulullah´ýn da, Allah´ýn esmau´lhüsnasý adedine denk sayýda doksan dokuz ismi var" dediðini kaydeder ve devamla: "Bu hususu ciddi bir araþtýran çýksa, üç yüz isim tesbit eder" der. Ýbnu´l-Arabî, Þerhu´t-Tirmizî´de sufilerden birinin "Allah´ýn bin ismi var, Resulü´nün de bin ismi var" dediðini kaydeder.
Ýbnu Hacer, beþle sýnýrlamanýn sebebi zýmnýnda þu yorumu da kaydeder. "Bu hadiste, Resulullah´ýn ismi hususunda beþ ile sýnýrlamadaki hikmet, bunlarýn diðerlerine nazaran daha meþhur olmasý, eski kitaplarda ve eski milletler arasýnda da bulunmasý sebebiyledir."[6]
ـ5528 ـ4ـ وعن أبي هَريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أَ تَعْجَبُونَ كَيْفَ يَصْرِفُ اللّهُ عَنِّي شَتْمَ قُرَيْشٍ وَلَعْنَهُمْ؟ يَشْتِمُونَ مُذَمَّماً، وَيَلْعَنُونَ مُذَمَّماً، وَأنَا مَحَمّدٌ[. أخرجه البخاري .
4. (5528)- Hz.Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri, Kureyþlilerin þetmlerini (hakaretamiz sözlerini) ve lanetlerini benden nasýl çevirdiðine hayret etmiyor musunuz? Onlar zemmedilen birine þetmediyorlar, zemmedilen birine lanet okuyorlar, ben ise (Muhammed´im) övülmüþüm." [Buhârî, Menakýb 17; Nesâî, Talak 25, (6, 159).][7]
AÇIKLAMA:
Þarihlerin belirttiði üzere, Kureyþ, Aleyhissalâtu vesselâm´a olan öfke ve nefretleri sebebiyle övgü ifade eden Muhammed ismiyle anmayýp, onun zýddý olan Müzemmem (kötülenmiþ, zemmedilmiþ) lakabýný takarak bu lakapla anýyorlardý. Faraza bir hakaret yapmak isteyince "Allah müzemmeme þöyle yapsýn" diye bedduada bulunuyorlardý. Böylece, Aleyhissalâtu vesselâm müzemmem olmadýðý için hakaret ve beddualarý ona gelmiyor, bu isme layýk olan kendilerine gidiyordu.
Alimler çoðunlukla bu hadisle istidlal edip, ta´riz yoluyla kazýfta bulunandan haddin düþmesine hükmetmiþtir. Ýmam Malik ise bu fetvada deðildir. [8]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:54:51
ÝKÝNCÝ FASIL
HZ. PEYGAMBER´ÝN DOGUMU VE YAÞI
ـ5529 ـ1ـ عن المطّلب بْنِ عَبداللّهِ بْنِ قَيْسِ بْنِ مَخْرَمَةَ عن أبيهِ عن جِدّهِ قال: ]وُلِدْتُ أنَا وَرَسُولُ اللّهِ # عَامَ الْفِيلِ[. أخرجه البخاري .
1. (5529)- Muttalib Ýbnu Abdillah Ýbni Kays Ýbnu Mahreme babasý vasýtasýyla ceddinden anlattýðýna göre ceddi þöyle demiþtir:
"Ben ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fil yýlýnda doðduk." [Tirmizî, Menakýb 4, (3623).][9]
ـ5530 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]تُوُفِّىَ رَسُولُ اللّهِ # وَهُوَ ابْنُ ثََثٍ وَسِتِّينَ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
2. (5530)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) altmýþ üç yaþýnda vefat etmiþtir." [Buharî, Menakýb 10; Müslim, Fezail 115, (2349); Tirmizî, Menakýb 28, (3655).][10]
ـ5531 ـ3ـ وعن ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أقَامَ رَسُولُ اللّهِ # بِمَكَّةَ ثَثَ عَشْرَةَ سَنَة يُوحَى إلَيْهِ، وتُوُفِّيَ وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّينَ[ .
3. (5531)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke´de, kendisine vahiy geldiði durumda on üç yýl ikamet etti. Altmýþ üç yaþýnda da vefat etti."[11]
ـ5532 ـ4ـ وفي رواية: ]أقَامَ بِمَكَّةَ خَمْسَ عَشْرَةَ سَنَةً يَسْمَعُ الصَّوْتَ وَيَرى الضَّوْءَ وََ يَرَى شَيْئاً سَبْعَ سِنِِينَ وَثَمَانَ سِنِينَ يُوحَى إلَيْهِ، وَأقَامَ بِالْمَدِينَةِ عَشْراً، وَتُوُفِّىَ وَهُوَ ابْنُ خَمْسَ وَسِتِّينَ سَنَةً[. أخرجه الشيخان والترمذي.
4. (5532)- Bir baþka rivayette de þöyle demiþtir: "Mekke´de ses iþitir ve ýþýk görür olduðu halde on beþ yýl ikamet etti. Bunun yedi yýlýnda ýþýktan baþka bir þey görmedi, sekiz senesinde vahiy aldý. Medine´de on yýl ikamet etti. Altmýþ beþ yaþýnda olduðu halde vefat etti."[12]
ـ5533 ـ5ـ وفي أخرى للشَّيْخَيْنِ: ]أُنْزِلَ عَلَيْهِ وَهُوَ ابْنُ أرْبَعِينَ، فَمَكَثَ ثَثَ عَشْرَةَ ثُمَّ أُمِرَ بِالْهِجْرَةِ، فَهَاجَرَ الى الْمَدِينَةِ فَمَكَثَ بِهَا عَشْرَ سِنِينَ ثُمَّ تُوُفِّيَ #[ .
5. (5533)- Sahiheyn´de gelen bir diðer rivayette þöyle demiþtir: "Vahiy Aleyhissalâtu vesselâm´a kýrk yaþýnda iken indirildi. Bundan sonra on üç yýl kaldý. Sonra hicretle emir olundu. O da Medine´ye hicret etti. Orada on yýl kaldý. Sonra vefat etti Aleyhissalâtu vesselâm." [Buharî, Megazî 85, Fezailu´l-Kur´an 1; Müslim, Feazail 117, 121, (2351, 2353); Tirmizî, Menakýb 28, (3652, 3653).][13]
ـ5534 ـ6ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قُبِضَ رَسُولُ اللّهِ # وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّىنَ، وَأبُو بَكْرٍ: وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّينَ، وَعُمَرُ: وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّىنَ[. أخرجه مسلم .
6. (5534)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) altmýþ üç yaþýnda vefat etti. Hz. Ebu Bekir de altmýþ üç yaþýnda vefat etti. Hz. Ömer de altmýþ üç yaþýnda vefat etti. (Radýyallahu anhüma)." [Müslim, Fezail 114, (2348).][14]
AÇIKLAMA:
1- Kaydedilen bu altý rivayet Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hayatýndaki mühim hâdiseleri tarihlemektedir.
Birinci hadise (5529) göre, Aleyhissalâtu vesselâm Fil yýlýnda doðmuþtur. Rivayetler, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn Fil yýlýnda, Rebiul-evvel ayýnýn bir pazartesi gününde doðduðu hususunda ittifak ederler. Ayýn kaçýncý gününde doðduðu ihtilaflýdýr. Dört farklý tarih söylenmiþtir:
* Ayýn ikinci gecesinde doðmuþtur.
* Ayýn sekizinde doðmuþtur.
* Ayýn onunda doðmuþtur.
* On ikisinde doðmuþtur.
2- Araplar o zamanlarda takvim kullanmadýklarý için, tarihlemeyi cereyan eden mühim hadiselere göre yaparlardý. Burada Fil yýlý denmiþtir. Bununla Kur´an-ý Kerim´de Fil suresinde temas edilen hâdise kastedilir. Ebrehe Ýbnu Sabbah el-Eþrem komutasýnda bir Habeþ ordusu Mekke´yi fethetmek üzere gelir. Ancak, Cenab-ý Hak, ebabil kuþlarý vasýtasýyla þehri korur. Deniz cihetinden gelen bu kuþlar, ordu üzerine havadan piþmiþ tuðladan yapýlmýþ taþlar atarlar. Bu taþlar deðdiði vücudu zehirliyor, çiçek hastalýðýna sebep oluyordu. Böylece kocaman ordu, (danesi) yenmiþ samana dönmüþ, periþan olmuþtu. Ordu ihtiva ettiði çok sayýdaki fillerle meþhurdu. Fillerden birinin adý Mamud´du.
Bu seferin asýl hedefi Ka´be´yi yýkma, Arap hacýlarýnýn yönünü San´a´ da inþa edilen Kul-Leys adlý kiliseye çevirmekti. Ayet-i kerimenin ihbarýyla, kuþlara yenik düþen ordu, geri döner. Bu hadise bi´set öncesi, Resulullah´la ilgili mucizevî vakalardan biridir. Henüz bi´set olmadýðý için buna mucize deðil irhas denir. Bazý alimler, Resulullah´ýn bu hâdise yýlýnda dünyaya geldiðini ve hatta hadisenin Resulullah´ýn doðumundan sonra olduðunu, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn mübarek vücudlarýna hürmeten Ka´be yýkýlmaktan, Mekke de yaðmalanmaktan korunduðunu söylemiþtir.
2- Resulullah doðunca, Arap âdeti üzere dili fasih olan Benî Sa´d kabilesinden Haris adýnda bir zatýn zevcesi Halime´ye verildi. Sütannesi Halime Aleyhissalâtu vesselâm´ý dört yýl boyu himaye etti, sütanneliði yaptý.
Resulullah bir yaþýna basmadan babasýný kaybetmiþti. Bir ara Medine´de bulunan dayýlarýný ziyarete götüren annesi Amine Hatun, Mekke´ye dönerken yolda, Ebva denilen yerde 20 yaþlarýnda iken vefat eder. Böylece annesinden de yetim kalan küçük Muhammed´i dadýsý Ümmü Eymen Mekke´ye getirerek dedesi Abdülmuttalib´e teslim eder. Bu sýrada altý yaþýnda olan Aleyhissalâtu vesselâm, iki yýl sonra da dedesini kaybederek amcasý Ebu Talib´in himayesine sýðýnacaktýr. Ebu Talib yeðenini çok sevecek, elinden gelen ilgiyi gösterecektir. Bir ara, küçük Muhammed´le birlikte Þam´a ticaret seyahatine çýkan Ebu Talib Busra´ya kadar onu getirecektir. Diðer bir amcasý Zübeyr de O´nu Yemen´e kadar beraberinde götürecektir. Bu sýrada 17 yaþlarýndadýr.
Resulullah bir ara Mekkeli zengin bir tüccar olan Hz. Hatice´nin kervanýnda çalýþtý, kervaný Busra´ya kadar götürdü. Bu sefer kârlý olmuþtu. Hz. Hatice Resulullah´ýn dürüstlüðüne hayran kalmýþtý.
Aleyhissalâtu vesselâm yirmi beþ yaþlarýnda iken mezkur Hatice ile ilk evliliðini yaptý. Bu sýrada Hz. Hatice kýrk yaþlarýnda idi. Resulullah´ýn nesli Hz. Hatice´den devam edecektir. Resulullah´ýn küçük yaþta ölen ve Mýsýrlý Mariye´den doðan Ýbrahim dýþýndaki bütün çocuklarý Hz. Hatice´den doðmuþtur. Hz. Hatice´den doðan ilk çocuðu Kasým´dý. Buradan Ebu´l-Kasým künyesini aldý. Sonra Abdullah, Zeyneb, Rukiye, Ümmügülsüm, Hz. Fatýma radýyallahu anhüm ecmain dünyaya geldiler. Kasým, Ýbrahim ve Abdullah daha çocuk iken öldüler. Hz. Resulullah´tan sonra hayatta kalan Hz. Fatýma idi, o da Resulullah´tan altý ay kadar sonra rahmet-i Rahman´a kavuþacaktýr. Fatýma´dan doðan Hasan ve Hüseyin (radýyallahu anhümâ), Aleyhissalâtu vesselâm´ýn nesebini devam ettireceklerdir.
Hz. Peygamber çocukluðundan itibaren ahlak yüceliði, sýdk, emanet gibi vasýflarýyla tanýnmýþ, Muhammedu´l-Emin lakabýný kazanmýþtý. Müþrik cemiyetin birkýsým ahlaksýzlýklarýndan nefret ediyordu. Allah onu küçüklüðünden itibaren cahiliye pisliklerinden korumuþtu. Kýrk yaþýna doðru bazý deðiþik haller hissetmeye baþladý. Zaman zaman "Ey Muhammed!" diye bir nida iþitiyordu. Yürüdüðü yollarda aðaçlar, taþlar kendisine selam veriyorlardý.Kýrk yaþýna yakýn, Mekke´nin bazý büyüklerince tatbik edilmiþ olan bir geleneðine uydu. Bir ay kadar hira maðarasýna çekilerek tefekkür hayatý yaþadý. Bu esnada þehre sadece tükenen erzakýný almak üzere iniyordu.
Kýrk yaþýna girince ilk altý ay boyu rüyada gördükleri gündüz aynen gerçekleþmek suretiyle deðiþik bir safha yaþadý. Bu suretle peygamberliðin mukaddimesi baþlamýþ, vahye mazhar olacak ruhî bir kemal kazanmýþtý. Derken mutad olarak gittiði hira maðarasýnda Alak suresinin ilk beþ ayeti nazil oldu.
Ýlk vahiy hadisesi, Hz. Peygamber´de korku ve endiþe hasýl etti. Durumu zevcesi Hz. Hatice´ye anlattý. O, Aleyhissalâtu vesselâm´ý teselli etmekle kalmayýp, bu mevzularda bilgi sahibi amcasýnýn oðlu Varaka´ya götürdü. O, iyice dinledikten sonra, Hz. Ýsa tarafýndan haber verilen peygamber olduðunu söyledi ve tebrik etti.
Hz. Peygamber henüz kendine gelen vahyi teblið etmekle memur olmasa da meselesi Mekke´de þüyu bulmuþtu.
Bu ilk vahiyden sonra vahiy kesildi. Melek de gelmez oldu. Buna fetretü´lvahy denir. Bu fetret döneminin müddeti ihtilaflý ise de üç yýl kadar sürdüðü çoðunlukla kabul edilmiþtir. Bu esnada Mekkeli müþrikler "Rabbi Muhammed´i terketti" diye istihzalara giriþtiler. Bilahare tekrar baþlayan vahiy Mekke hayatý boyunca aralýksýz devam etmiþtir.
Hicretten üç yýl önce Mirac hadisesi meydana gelmiþ, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ruh ve bedenleriyle Cenab-ý Hakk´ýn kurbiyetine mazhar olmuþtur. Bu hadisenin zamanýnda ihtilaf edilmiþtir. Hicretten bir yýl önce olduðu da söylenmiþtir.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Mekke´deki peygamberlik hayatý on üç yýldýr. Bazý rivayetlerde bunun "on yýl" olduðu zikredilmiþtir. Aradaki ihtilaf üç yýllýk fetret devrinin hesaba dahil edilip edilmemesinden kaynaklanýr. Fetret devresinde Ýslam´ýn teblið edilme emri gelmediði, asýl teblið iþine üç yýl sonra baþladýðý için bu devreyi risalet dýþý sayýp hesaba dahil etmeyenler olmuþtur. Ama ulema büyük çoðunluðu ile fetret devresini de peygamberliðe dahil etmiþtir.
Þu halde Aleyhissalâtu vesselâm, peygamberliðin on üçüncü yýlýnda Medine´ye hicret etmiþ, orada on yýllýk teblið hayatýndan sonra altmýþ üç yaþýnda olduðu halde, geride ordusu, maliyesi ve adliyesi ile mükemmel bir devlet býrakarak ebedî âleme irtihal buyurmuþtur. Aleyhi efdalu´ssalat ve´sselam.[15]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:56:00
ÜÇÜNCÜ FASIL
HZ. PEYGAMBER´ÝN ÇOCUKLARI
ـ5535 ـ1ـ عن ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما: ]أنَّ قُرَيْشاً تَوَاصَتْ بَيْنَهَا بِالتَّمَادِي في الْغَيِّ وَالْكُفْرِ، وَقَالَتِ: الّذِي نَحْنُ عَلَيْهِ أحَقُّ مِمَّا عَلَيْهِ هذَا الْصُّنْبُورُ الْمُنْبَتِرُ، فَأنْزَلَ اللّهُ تَعالى إنَّا أعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ الى آخِرِهَا؛ وَأتَاهُ بَعْدَ ذلِكَ خَمْسَةُ أوَْدٍ ذُكُورٌ: أرْبَعَةٌ مِنْ خَدِيجَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهَا: عَبْدُاللّهِ وَهُوَ أكْبَرُهُمْ، وَالْطَّاهِرُ، وَقِيلَ هُوَ عَبْدُاللّهِ فَهُمْ ثَثَةٌ؛ وَالطَّيِّبُ، والْقَاسِمُ، وَإبْرَاهِيمُ مِنْ مَارِيَة؛ وَكَانَ لِلنَّبِىِّ # أرْبَعُ بِنَاتٍ: مِنْهُنَّ زَيْنَبُ الّتِي كَانَتْ تَحْتَ أبِى الْعَاصِ بْنِ الرَّبِيعِ، وَرُقَيَّةُ، وأُمُّ كُلْثُومٍ كَانَتَا تَحْتَ عُتْبَةَ وعُتْبَةَ ابْنَيْ أبِي لَهَبٍ. فَلَمَّا نَزَلَتْ: تَبَّتْ يَدَا أبِي لَهَبٍ وَتَبَّ أمَرَهُمَا بِفِرَاقِهِمَا وَتَزَوَّجَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنه أوًَّ رُقَيَّةَ وَهَاجَرَتْ مَعَهُ الى أرْضِ الْحَبَشَةِ، وَوَلَدَتْ هُنَاكَ ابْنَهُ عَبْدَاللّهِ، وَبِهِ كَانَ يُكَنِّى؛ ثُمَّ مَاتَتْ، وَتَزَوَّجَ بَعْدَهَا أُمَّ كُلْثُومٍ. وَفَاطِمَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنهَا، وَكَانَتْ تَحْتَ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنه، وَوَلَدَتْ لَهُ حَسَناً وَحُسَيْناً وَمُحْسِناً. وَزَيْنَبَ، وَكَانَتْ تَحْتَ عَبْدِاللّهِ ابْنِ جَعْفَرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا، وَأُمَّ كُلْثُومٍ وَزَوَّجَهَا عَلَيٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنه مِنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنه[. أخرجه رزين.»الصُّنبور« في ا‘صل: النخلة التي تبقى متفرقة ويدق أصلها،
ويقال هي سعفات تنبت في جزع النخلة غير ثابتة في ارض لم يقلع منها، وأراد كفار قريش أن محمداً # بمنزلة صنبور في جذع نخلة فإذا قطع انقطع، يعنون أنه عقب له، وإذا مات انقطع ذكره ويأبي اللّه إ أن يُتمّ نوره ولو كره الكافرون .
1. (5535)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Kureyþliler, birbirlerine küfrün ve sapýklýðýn devamýný tavsiye ettiler ve aralarýnda:
"Bizim üzerinde olduðumuz þey var ya, bu, o köksüz sürgün (mesabesinde olan Muhammed)in üzerinde olduðu þeyden daha doðrudur!" dediler. Bunun üzerine, Allah Teala hazretleri Kevser suresini inzal buyurdu.
"Þüphesiz ki biz sana kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kýl ve kurban kes. Asýl arkasý kesik (nesilsiz) olan, sana düþmanlýk edenin ta kendisidir" (Kevser 1-3).
Bundan sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn beþ erkek çocuðu oldu. Dördü Hz. Hatice (radýyallahu anhâ)´den: Abdullah: Bu en büyükleri idi; Tahir -bunun Abdullah olduðu ve bunlarýn üç tane olduklarý da söylenmiþtir-; Tayyib, Kasým ve Mariye´den olan Ýbrahim.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn dört tane de kýzý vardý: Bunlardan Zeyneb, Ebu´l-As Ýbnu´r-Rebi´in nikahý altýnda idi. Rukiyye ve Ümmü Gülsüm: Bu ikisi, Ebu Leheb´in oðullarý olan Utbe ve Uteybe´nin nikahý altýnda idiler. "Ebu Leheb´in iki eli kurusun ve kurudu da..." (Tebbet 1-5) vahy-i þerifi nazil olduðu zaman, Ebu Leheb oðullarýna onlarý boþamalarýný emretti. Bunun üzerine Hz. Osman önce Rukiyye ile evlendi. Rukiyye onunla birlikte Habeþistan´a hicret etti. Orada Hz. Osman´ýn Abdullah adýnda bir oðlu dünyaya geldi. Hz. Osman ona izafeten (Ebu Abdillah diye) künye almýþtý. Sonra Rukiyye (radýyallahu anhâ) vefat etti. Ondan sonra Hz. Osman Ümmü Gülsüm (radýyallahu anhümâ) ile evlendi.
Hz. Fatýma (radýyallahu anhâ): Bu Hz. Ali (radýyallahu anhümâ)´nin nikahý altýnda idi. Hz. Ali´nin Fatma´dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlarýnda üç erkek çocuðu ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adlarýnda iki kýz çocuðu dünyaya geldi. Bunlardan Zeyneb, Abdullah Ýbnu Ca´fer (radýyallahu anhümâ)´in nikahý altýnda idi. Hz. Ali, Ümmü Gülsüm´ü de Hz. Ömer´e nikahlamýþtýr, radýyallahu anhüm ecmain." [Rezin tahric etmiþtir.] [16]
AÇIKLAMA:
Hadiste geçen sünbûr kelimesi lügat olarak ince köklü, tek baþýna kalmýþ bir hurma aðacý manasýna gelir. Yerde sabit olmayan hurma kütüðünden sürmüþ filize dendiði de söylenmiþtir. Münbetir de arkasý kesilmiþ, nesli kesilmiþ demektir. Þu halde müþrikler, Aleyhissalâtu vesselâm´ý -çocuðu olmadýðý için- arkasý gelmeyecek bir hurma filizine benzetmek suretiyle üzmeyi, alay etmeyi düþünmüþlerdi. Yani bu müstehzilere göre, Resulullah´ýn nesli, arkasý yoktu, öldüðü zaman dünyadan tamamen kopacaktý, nesli devam etmeyecekti.
Bazý alimler, sünbûr ile, erkek evladýnýn ölmelerini kasdetmiþ olmalarýnýn daha makul olacaðýný söylerler. "Çünkü derler, daha peygamberlik gelmezden önce Aleyhissalâtu vesselâm´ýn Hz. Hatice´den dünyaya gelmiþ bulunan çocuklarý vardý."
Cenab-ý Hak, bu itham karþýsýnda üzülen Resulullah´ý Kevser suresini inzal buyurarak teselli eder: "Asýl ebter olanlar onlardýr. Bilakis sana Kevser verilmiþtir." Kevser, ahirette ümmetin etrafýnda toplanacaðý büyük havzýn ismidir. Bolluk, çokluk manasýna da gelir. Öldükten sonra zikrin, yadedilmenin çokluðu Hz. Peygamber´den baþka kime nasib olmuþtu; âlemde ismi O´nun kadar çok zikredilen kim var?
Al-i Beyt´in çokluðu, ümmetin çokluðu, þeref ve yad-ý cemilin çokluðu, ümmete verilen ilmin, üstünlüðün çokluðu, þefaat ve rahmetin çokluðu vs. baþka kime verilmiþtir?[17]
ـ5536 ـ2ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #، لَمَّا مَاتَ وَلَدُهُ إبْرَاهِيمُ: أنَّهُ مَاتَ في الثَّدْيِ، وإنَّ لَهُ لَظِئْرَيْنِ يُكَمَِّنِ رَضَاعَهُ في الْجَنَّةِ فإنَّهُ ابْنِي[. أخرجه مسلم.»الظِّئْرُ« المرأة التي ترضع ولد غيرها .
2. (5536)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), oðlu Ýbrahim öldüðü zaman buyurdular ki:
"O daha memede iken öldü. Onun cennette iki sütannesi var. Bunlar onun sütünü (iki yýla) tamamlayacaklar. Çünkü o benim oðlumdur." [Müslim, Fezail 63, (2316).][18]
AÇIKLAMA:
Daha önce de açýkladýðýmýz gibi, hadis küçük çocuklarýn süt döneminde süt emmelerinin ehemmiyetini nazara vermektedir. Esasen ayet-i kerimenin bu meseleyi ele alarak: "Anneler çocuklarýný iki yýl emzirirler" (Bakara 233) buyurmasý, süt devresinin tam iki yýl devam etmesi gereðini te´yid eder. [19]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:56:32
DÖRDÜNCÜ FASIL
ALEYHÝSSALÂTU VESSELÂM´IN SIFATLARI VE AHLÂKLARI
ـ5537 ـ1ـ عن ابراهيم بن محمّد ولد علي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ عَلىٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنه إذَا وَصَفَ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: لَمْ يَكُنْ بِالطّوِيلِ الْمُمَّغِطِ، وََ بِالْقَصِيرِ الْمُتَرَدِّدِ، كَانَ رَبَعْةً مِنَ الْقَوْمِ، وَلَمْ يَكُنْ بِالْجَعْدِ الْقَطِطِ، وََ بِالسَّبْطِ، كَانَ جَعْداً رَجًِ وَلَمْ يَكُنْ بِالْمُطَهَّمِ وََ بِالْمُكَلْثَمِ، وَكَانَ أسِيلِ الْخَدِّ، أبْيَضَ مُشْرِباً بِحُمْرَةٍ، أدْعَجَ الْعَيْنَيْنِ، أهْدَبَ ا‘شْفَارِ ذَا مُسْرُبَةٍ، شَئْنَ الْكَفِّ وَالْقَدَمَيْنِ، جَلِيلَ الْمَشَاشِ وَالْكَتِدِ، إذَا الْتَفَتَ الْتَفَتَ مَعاً، وإذَا مَشى يَتَكَفّأُ تَكَفُّؤاً كَأنَّمَا يَنْحَطُّ مِنْ صَبَبٍ، بَيْنَ كَتَفَيْهِ خَاَتَمُ النُّبُوَّةِ. وَهُوَ خَاَتَمُ النَّبِيِّينَ. أجْوَدُ النَّاسِ صَدْراً، وأشْجَعُهُمْ قَلْباً، وَأصْدَقُهُمْ لَهْجَةً، وَألْيَنُهُمْ عَرِيكَةً، وَأكْرَمُهُمْ عِشْرَةً، مَنْ رَآهُ بَدِيهَةً هَابَهُ، وَمَنْ خَالَطَهُ مَعْرِفَةً أحَبَّهُ. يَقُولُ نَاعِتُهُ: لَمْ أرَ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وََ بَعْدَهُ، َ يَسْرُدُ الْحَدِيثَ سَرْداً، يَتَكَلَّمُ بِكََمٍ فَصْل يَفْهَمُهُ مَنْ سَمِعَهُ[. أخرجه الترمذي.»اَلْمُمَّغِطُ« بتشديد الميم الثانية وبالغين المعجمة: البائن الطويل، والمحدثون يشدون الغين.و»المُتردِّدُ« الداخل بعضه في بعض من القصر فهو مجتمع.و»الرَّبْعَةُ« معتدل القامة بين الطويل والقصير.و»القطيطُ« شديد الجعودة.
و»السبَّطُ« ضده.و»الرَّجْلُ« بينهما.و»المطهِّمُ« الفاحش السمن.و»الْمُكلثمُ« المستدير الوجه، و يكون إ مع كثرة اللحم.و»الخَدُّ ا‘سيلُ« المستطيل من غير ارتفاع.و»الدَّعجُ« شدة سواد العين.و»ا‘هدبُ« الذي طال شعر أجفانه وكثر.و»أشفارُ العيْن« منابت الشعر المحيطة بها.و»المسرُبةُ« الشعر النابت على الصدر نازً الى آخر البطن.و»الشَّئنُ« الغليظ، وهو مدح في الرجال ‘نه أشد لقبضهم وأصبر لهم على المراس.و»جَليلُ المُشاشِ« أى عظيم رؤوس العظام كالمرفقين والركبتين والمنكبين ونحو ذلك.و»المُشاشُ« رؤوس العظام اللينة التي يمكن بعضها.و»الكتِدُ« الكاهل.و»التَّكَفُّؤُ« التمايل في المشى الى قدّام كما تتكفأ السفينة في جريها.و»الصَّببُ« انحدار من موضع عال.و»اللّهِجةُ« اللسان.و»ألينَهم عريكةً« أى سهً منقاداً.
و»سَرَدْ الحديث« المسارعة في النطق به ومتابعته .
1. (5537)- Hz. Ali´nin evladlarýndan Muhammed´in oðlu Ýbrahim anlatýyor: "Hz. Ali (radýyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý vasfettiði zaman þöyle derdi: "Resulu-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz çok uzun boylu olmadýðý gibi, (azalarý) birbirine girmiþ kýsa boylu da deðildi, orta boylu bir insandý.
Saçlarý kývýrcýk deðildi, düz de deðildi, dalgalýydý. Þiþman deðildi, yuvarlak yüzlü de deðildi, yanaklarý uzuncaydý.
Rengi kýrmýzýya çalan, beyazdý. Gözleri siyah ve kirpikleri uzundu, göðsünde göbeðine kadar inen kýldan bir hat vardý. El ve ayaklarýnýn parmaklarý kalýncaydý. Eklem yerleri ve iki küreðin birleþme yeri olan omurga iri idi.
Bir tarafa dönünce (sadece baþýný çevirmez) bütün vücudunu çevirirdi. Yürüyünce, yamaçtan iniyormuþcasýna öne meylederek yürürdü.
Ýki omuzu arasýnda peygamberlik mührü vardý. O, peygamberlerin mührü (sonuncusu) idi. Ýnsanlarýn en iyi kalplisi, en þecaatlisi ve en doðru sözlüsü idi. O ahlakça herkesten yüce, muaþere yönüyle de en geçimlisi idi. Onu aniden gören ondan heybet duyardý; bilerek beraber olan, kalpten severdi. Onu vasfeden þöyle derdi: "Ben ne O´ndan önce, ne de O´ndan sonra O´nun gibisini görmedim."
Resul-i Ekrem çabuk konuþmazdý; her iþitenin anlayacaðý þekilde teker teker konuþurdu." [Tirmizî, Menakýb 19, (3642).][20]
ـ5538 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]كَانَ أهْلُ الْكِتَابِ يَسْدُلُون َ أشْعَارُهُمْ وَكانَ الْمُشْرِكُونَ يَفْرَقُونَ، وَكانَ رَسُولُ اللّهِ # تُعْجِبُهُ مُوَافقة أهْلُ الْكِتابِ فيمَا لَمْ يُؤْمَرْ بِهِ، فَسَدَلَ نَاصِيَتَهُ ثُمَّ فَرقَ بَعْدَهُ[. أخرجه الشيخان وأبو داود.»السَّدْلُ« ترك الشعر بغير فرق .
2. (5538)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Ehl-i Kitap saçlarýný düz salýnmaya býrakýrlar, müþrikler de ayýrýrlardý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise (vahiy yoluyla ) emredilmediði hususlarda Ehl-i Kitab´a uygun hareket etmekten hoþlanýrdý. Bu sebeple saçýný alnýndan serbest býraktý. Bilahare (bütün müþrikler Müslüman olduktan sonra) saçlarýný (alnýndan) ayýrdý." [Buhari, Libas 70, Menakýb 23, Fezailu´l-Ashab 52; Müslim, Fezail 90, (2336); Ebu Davud, Tereccül 10, (4188); Ýbnu Mace, Libas 36, (3632).][21]
AÇIKLAMA:
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) her hususta müstakil, yepyeni bir medeniyet kuruyor, þekillendiriyordu. Bundaki orijinalite ve istiklaliyet bütün deðer ve formlarýn beþerî dehadan ziyade Ýlahî hüdaya dayandýrmaya istinad ediyordu. Bu sebeple, vahyin irþadý altýnda teþriatýný yapýyordu. Vahiy gelmeyen hususlarda, Ýlahî bir þeriata dayanan Ehl-i Kitab´ý kazanmak ümidiyle onlarýn tarzýný kabul ediyor, müþriklerin takip ettiði tarzlara muhalefet etmeyi tercih ediyordu. Sadedinde olduðumuz hadis, bilhassa saç kýyafetindeki bu tutumu açýkça ifade etmektedir. Ma´mer´in rivayeti þöyle: "Eðer Resulullah herhangi bir emir gelmeyen hususta þekke düþecek olsa, Ehl-i Kitab´ýn yaptýðýný yapardý."
Zaman içinde, gerek yakýnýnda ve gerekse hariçte olan müþrikler Müslüman olduklarý halde, Ehl-i Kitap küfründe devam etmekteydi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, sistemindeki orijinalite gereði, Ehl-i Kitab´a muhalefeti esas aldý.
Muhalefet saç ayýrma meselesine münhasýr deðildir. Boyama meselesi de böyledir: Bir Buhârî hadisinde "Yahudiler ve Hýristiyanlar saçlarýný boyamazlar, (siz boyayarak) onlara muhalefet edin" buyrulmuþtur.
Aþura orucu da buna benzer, Aleyhissalâtu vesselâm, Ehl-i Kitap aþure orucunu tuttuðu için önce emretmiþ, sonra Ramazan farz kýlýnýnca, aþurenin farziyetini kaldýrmýþ, ayrýca aþure gününden bir gün önce veya sonra da tutmak suretiyle, Ehl-i Kitab´a muhalefeti emretmiþtir.
Kýblenin Kudüs´ten Ka´be´ye çevrilmesi bir diðer muhalefet emridir.
Yahudiler hayýz halinde kadýnlarla ihtilat etmezlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm ihtilatý (beraber yeyip içmeyi, beraber yatmayý) emretti ve: "Hayýzlý ile cima hariç her þeyde beraber olun" buyurdu. Hatta bu emir üzerine Yahudiler: "Bize muhalefet etmedik bir þey býrakmadý" demiþlerdir. Bazý rivayetlerde gelen "cumartesi ve pazar günleri oruç tutmak" emri bir baþka örnektir. Hadiste "Cumartesi ve pazar (Ehl-i Kitap) kâfirlerinin (haftalýk) bayram günleridir. Ben onlara muhalefeti severim" buyurmuþtur. Bir rivayette, Resulullah´ýn ölümüne doðru nafile oruçlarýn ekseriyetini cumartesi-pazar günleri tuttuðu ifade edilmiþtir. Aleyhissalâtu vesselâm "bayram günleri" tabiriyle cumartesinin Yahudiler, pazarýn da Hýristiyanlar için bayram günü olduðunu, bayram günlerinde oruç tutulmayacaðýný ifade etmiþ olmaktadýr. Öyleyse, oruç tutulunca onlara muhalefet hasýl olur.
Saçýn alýndan yanlara ayrýlýp alný açma meselesine gelince, bir kýsým alimler bunun vahiyle olma ihtimali üzerinde durmuþlardýr. Ýmam Malik ve cumhur saçý ayýrmanýn bir vecibe olmayýp müstehab olduðu kanaatindedir. Ashab´tan birkýsmýnýn, saçý ayýrýrken, diðer birkýsmýnýn ayýrmadýðýna dair rivayetler mevcuttur.
Alimler, Ehl-i Kitab´a her hususta mutlak muhalefet yerine, maslahatý gözönüne alarak muhalefete gitmek gerekeceðini söylemiþtir. Ýbnu Hacer: "(Rivayetler), Ehl-i Kitab´a muhalefet ve muvafakatýn maslahat yönünden þer´î bir hüküm olmasýnýn muhtemel olduðunu ifade eder" der. Nevevî, "ayýrma"nýn da "salýverme"nin de caiz olduðunu söyler. Nevevî þu açýklamayý da kaydeder: Alimler, hadiste geçen "Resulullah Ehl-i Kitab´a uygun hareket etmeyi severdi" sözünün manasýnda ihtilaf etmiþtir.
* Bazýlarý: "Onlarýn gönlünü kazanmak içindi" demiþtir.
* Bazýlarý: "Aleyhissalâtu vesselâm, kendisine vahiy gelmeyen hususlarda ve onlarýn deðiþtirmediði bilinen hususlarda onlarýn þeriatlarýna uymakla emrolunmuþtu" demiþtir. Bazýlarý bu hadisten hareketle "Bizden öncekilerin þeriatý, bizim þeriatýmýza muhalefeti varid olmadýkça bizim de þeriatimizdir" diye hükmetmiþtir.
* Bazý alimler de "severdi" kelimesini esas alarak, aksini söylemiþ, bu hadis, eski þeriatlerin bizim þeriatýmýz olmadýðýna delildir. Eðer, þeriatýmýz olsaydý "severdi" demezdi, daha kesin olarak uyulmasýný emrederdi demiþlerdir. Ýbnu Hacer, hadiste bu meseleye delil olmadýðýný, çünkü bunu söyleyen kimsenin, þeriatýmýzda gelmiþ olan meseleye münhasýr kaldýðýný, onun, þeriatýmýz olduðunu söylediðini, onlarýn Ehl-i Kitap´tan olacaklarýný söylemediðini, çünkü Ehl-i Kitab´ýn din diye naklettiklerine itimad edilmeyeceðini belirtir.
Kurtubî, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn, onlarýn gönlünü kazanma ihtimaline binaen onlara muvafakat ettiðinde cezmeder.[22]
ـ5539 ـ3ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّهُ سُئِلَ عَنْ شَيْبِ النَّبِىِّ #، فَقَالَ: مَا شَانهُ اللّهُ بِبَيْضَاءَ. وفي روايةٍ: أنَّهُ كَانَ يَكْرَهُ أنْ يَنْتِفَ الرَّجُلُ الشَّعْرَةَ
الْبَيْضَاءَ مِنْ رَأسِهِ وَلِحْيَتِهِ. قَالَ: ولَمْ يُخَضَب #، وَإنَّمَا كَانَ الْبَيَاضُ في عَنْفَقَتِهِ وفي الصُّدْغَيْنِ وفي الرَّأسِ نُبْذٌ[. أخرجه مسلم .
3. (5539)- Hz. Enes (radýyallahu anh)´in anlattýðýna göre, "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn saçýndaki aklardan sorulunca (Enes) þöyle cevap vermiþtir:
"Allah O´nu, beyazla çirkinleþtirmemiþtir."
Bir rivayette de þöyle demiþtir: "O, kiþinin baþýnda ve sakalýnda bulunan beyazlarý yolmasýný mekruh addederdi. Ve [Enes (radýyallahu anh)]: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) saçlarýný boyamadý. Beyaz kýl (onda nadirdi ve sadece) alt dudaðýnda, þakaklarýnda ve baþýnda bir nebzecik vardý" derdi." [Müslim, Fezail 104, 105, (2341).][23]
ـ5540 ـ4ـ وعن أبِى جُحَيْفَةِ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # فَرَأيْتُ بَيَاضاً تَحْتَ شَفَتِهِ السُّفْلَى، يَعْنِى الْعَنْفَقَةَ[. أخرجه الشيخان .
4. (5540)- Ebu Cuhayfe (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý gördüm, sadece alt dudaðýnda yani anfetesinde beyaz gördüm." [Buharî, Menakýb 23; Müslim, Fezail 106, (2342).][24]
ـ5541 ـ5ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # وَالْحََّقُ يَحْلِقُهُ وَأطَافَ بِهِ أصْحَابُهُ، فَمَا يُرِيدُونَ أنْ تَقَعَ شَعْرَةٌ إَّ في يَدِ رَجُلٍ[. أخرجه مسلم .
5. (5541)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý, berber onu týraþ ederken gördüm. Ashabý etrafýný çevirmiþti. Aleyhissalâtu vesselâm´ýn tek kýlýnýn yere düþmesini istemiyorlar, birinin eline düþsün istiyorlardý." [Müslim, Fezail 75, (2325).][25]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:57:03
AÇIKAMA:
1- Bu rivayetler, Resulullah´ýn saçlarýnda aðarmaolmadýðýný, çok az sayýda beyaz kýlýn bulunduðunu ifade etmektedir. Rivayetlerde bu az miktar farklý rakamlarla ifade edilmiþtir. En az on beþ diyen rivayet olduðu gibi, en ziyade otuz diyen de vardýr. Bu miktar saç, sakal, baþta bulunan beyazlýklarýn tamamýný ifade eder.
Bazý rivayetler, keza ihtilaflý olarak Resulullah´ýn saçýný boyamasýndan bahseder. Bazýlarýna göre boyamýþtýr, bazýlarýna göre ise, boyamamýþtýr. Kuvvetli rivayet Hz. Enes´ten gelen ve boyamadýðýný ifade edendir. Çoðunluk bunu esas almýþtýr. Bazý alimler bu zýt rivayetleri: "Resulullah koku sürerdi. Resulullah´ýn saça sürdüðü koku maddesini görüp bunu boya sanmýþtýr" diye te´lif cihetine gitmiþtir. Nevevî, Resulullah´ýn saçýný bazan boyadýðýný, ravilerden herbirinin kendi gördüðünü rivayet etmiþ olabileceðini söyler.
Ancak rivayetler, Aleyhissalâtu vesselâm, saçýný bizzat boyamamýþ olsa da, ümmetine, siyah boya olmamak kaydýyla saçlarýn boyanmasýna cevaz vermiþtir.
2- Son rivayet, Ashab´ýn Resulullah´a ne kadar alâka gösterdiðini ifade etme yönüyle ayrý bir ehemmiyet taþýr: Ashab, Resulullah´ýn berber tarafýndan kesilen kýllarýný bile yere düþürmeyip, teberrüken topluyorlar. Ashab´ýn bu ilgisi sadece saç kýllarýna müteveccih deðildir. Aleyhissalâtu vesselâm´ýn her bir maddî eseriyle teberrük ederlerdi: Abdest suyu, mübarek tükrükleri, terleri gibi. Bazý rivayetlere göre Ashab, soðuk günlerde bile su kaplarýný göndererek, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn o suya mübarek ellerini batýrývermesini isterlerdi, o da bu çeþit talepleri reddetmezdi.
Ashab´ýn maddî hatýralarýna gösterdiði bu aþýrý ilgi, onlarýn dünya ve ahiret saadetinin düsturlarý olan sünnet, söz ve irþadlarýna ne derece ehemmiyet vereceklerini anlamamýzý kolaylaþtýrýr. Aksi takdirde Ebu Eyyub el-Ensârî hazretlerinin kýsa bir hadiste düþtüðü tereddüdü gidermek için deve sýrtýnda Medine´den kalkýp Mýsýr´a gitme hadisesini veya bir tek harfteki tereddüdü izale için bir aylýk mesafeye seyahat etme hadiselerini anlamakta, kabulde zorlanýrdýk.
3- Bu sonuncu hadisten alimlerimiz, büyüklerin maddî eserleriyle teberrük edilebileceði hükmünü çýkarmýþlardýr. [26]
BEÞÝNCÝ FASIL
PEYGAMBERLÝK MÜHRÜ VE MÜTEFERRÝK ÞEYLER
ـ5542 ـ1ـ عن عبْدُ اللّهِ بن سَرْجِسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أكَلْتُ مَعَ رَسُولِ اللّهِ # خُبْزاً وَلَحْماً، وَقُلْتُ يَارَسُولَ اللّهِ غَفَرَ اللّهُ لَكَ. قَالَ: وَلَكَ. فَقِيلَ لَهُ: اِسْتَغْفَرَ لَكَ رَسُولُ اللّهِ #. فقَالَ: نَعَمْ وَلَكَ. ثُمَّ تََ: وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ اŒية: قالَ: ثُمَّ دُرْتُ خَلْفَهُ فَرَأيْتُ خَاتَمَ النُّبُوَّةِ بَيْنَ كَتِفَيْهِ عِنْدَ نَاغِض كَتِفِيهِ الْيُسْرى جَمْعاً، عَلَيْهِ خَيَنٌ كَأمْثَالِ الثَّآلِيلِ[. أخرجه مسلم.»نَاغَضُ الْكتِفِ« طرف العظم العريض.و»الجمعُ« قال الحميدي لعله عنى جمع الكف وهو جمعها وعطف أصابعها الى باطن الكف.و»الْخِيَنُ« جمع خال وهو الشامة .
1. (5542)- Abdullah Ýbnu Sercis (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte ekmek ve et yedim ve: "Ey Allah´ýn Resulü! Allah seni maðfiret buyursun!" dedim. Bana: "Seni de!" diye karþýlýkta bulundu."
Ravi der ki: "(Ýbnu Sercis´e): "Resulullah sana istiðfarda mý bulundu?" diye soruldu. O: "Evet, "Seni de!" dedi" diye cevap verdi ve sonra þu ayeti okudu. (Mealen): "Kendi günahýn için de, mü´min erkek ve mü´min kadýnlar için de Allah´tan af dile..." (Muhammed 19). Ýbnu Sercis devamla dedi ki:
"Sonra etrafýnda döndüm, iki omuzu arasýnda peygamberlik mührünü gördüm. Sol kürek kemiðinin geniþ tarafýnda idi, yumruk gibi ve üzerinde siðiller emsali benler vardý." [Müslim, Fezail 112, (2346).][27]
AÇIKLAMA:
Rivayetler, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn iki omuzu arasýnda bir peygamberlik mühründen haber verir. Müslim´in bir diðer rivayetinde bunun, keklik yumurtasý büyüklüðünde olduðu ifade edilir. Ancak sadedinde olduðumuz rivayet onu yumruya benzetmektedir. Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ), bu mührün Aleyhissalâtu vesselâm´ýn ölümüyle birlikte kaybolduðunu belirtir.
Kâdi Beyzavî, eski ümmetlerin kitaplarýnda bu mühürden bahsedilip, tavsif edildiðini, geleceði haber verilen peygamberin bilinmesinde bir alâmet olarak ondan bahsedildiðini söyler. Kâdi, bu mührün, nübüvveti gelebilecek arazlardan korumaya matuf olduðunu belirtir, týpký mühürle koruma altýna alýnan vesaik gibi.
Bu mührü, Aleyhissalâtu vesselâm doðuþtan mý getirdi, doðumla birlikte mi veya göðsü yarýlýnca mý veya peygamberlik gelince mi konulduðu hususlarýnda muhtelif görüþler var. Ýbnu Hacer, göðsün yarýlmasý anýnda konmuþ olma görüþünü daha sýhhatli bulur.[28]
ـ5543 ـ2ـ وعن جابِرِ بْنِ سَمُرَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ خَاتَمُ النُّبُوَّةِ بَيْنَ كَتِفِى رَسُولِ اللّهِ # غُدَّةً حَمْرَاءَ مِثْلَ بَيْضَةِ الْحَمَامِ[. أخرجه الترمذي .
2. (5543)- Cabir Ýbnu Semüre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn peygamberlik mührü, iki omuzu arasýnda idi. Týpký bir güvercin yumurtasý büyüklüðünde kýrmýzý bir yumru (gudde=bez) idi." [Tirmizî, 42, (3647).][29]
AÇIKLAMA:
Bu hadiste, nübüvvet mührü guddeye benzetilmiþtir. Gudde dilimizde bez kelimesiyle karþýlanýr. Vücutta, derinin altýnda hasýl olan yumruya denir. Üzerinden elle dokunulunca yerinde biraz oynar. Sözgelimi çýban yumrusu gibi sabit deðildir.[30]
ـ5544 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مَا رَأيْتُ أحْسَنَ مِنْ
رَسُولِ اللّهِ # كأنَّ الشَّمْسَ تَجْرِي في وَجْهِهِ، وَمَا رَأيْتُ أحَداً أسْرَعَ في مِشْيَتِهِ مِنْ رَسُولِ اللّهِ #. لَكَأنَّمَا ا‘رْضُ تُطْوَى لَهُ. كُنَّا إذَا مَشَيْنَا مَعَهُ نُجْهِدُ أنْفُسَنَا، وَإنَّهُ لَغَيْرُ مُكْتَرِثٍ[. أخرجه الترمذي .
3. (5544)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan daha güzelini hiç görmedim. Sanki güneþ mübarek yüzlerinde yürüyor gibiydi. Yürürken Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan daha hýzlý yürüyen kimse de görmedim. Sanki yer O´nun ayaðý altýnda dürülüyor gibiydi. Biz O´nunla beraber yürürken kendimizi zorlardýk. O ise, aldýrmazdý." [Tirmizî, Menakýb 26, (3650).][31]
ـ5545 ـ4ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُحَدِّثُ حَدِيثاً لَوْ عَدَّهُ الْعَادُّ ‘حْصَاهُ. كَانَ َ يَسْرُدُ الْحَدِيثُ كَسَرْدِكُمْ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .
4. (5545)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) konuþurken (aðýr aðýr konuþurdu. Öyle ki) eðer biri çýkýp, kelimeleri saymak istese sayardý. O, sözü sizin gibi peþ peþe getirmezdi." [Buharî, Menakýb 23; Müslim, Fezailu´s-Sahabe 19, (2493); Zühd 71; Tirmizî, Menakýb 20, (3643); Ebu Davud, Ýlim 7, (3654, 3655).][32]
ـ5546 ـ5ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُعِيدُ الْكَلِمَةَ ثَثاً لِتُعْقَلَ عَنْهُ[. أخرجه الترمذي .
5. (5546)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), söylediði bellensin diye kelamýný üç kere tekrar ederdi." [Tirmizî, Menakýb 21, (3644).][33]
ـ5547 ـ6ـ وعن عبداللّهِ بن سَمٍ قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا جَلَسَ يَتَحَدَّثُ يُكْثِرُ أنْ يَرْفَعَ طَرْفَهُ الى السَّمَاءِ[. أخرجه أبو داود .
6. (5547)- Abdullah Ýbnu Selam (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), oturup konuþtuðu zaman, (vahiy bekleyerek veya Mele-i A´la´ya iþtiyak duyarak) çok sýk nazarýný semaya çevirirdi." [Ebu Davud, Edeb 21, (4837).][34]
ـ5548 ـ7ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَتْ أُمُّ سُلَيْمٍ تبْسُطُ لِرَسُولِ اللّهِ # نِطْعاً فَيَقِيلُ عِنْدَهَا، فإذَا قَامَ أخَذَتْ مِنْ عَرَقِهِ وشَعْرِهِ فَجَمَعَتْهُ في قَارُورَةٍ، ثُمَّ جَعَلَتْهُ في سَكٍّ، فَلَمَّا حُضِرَ أنَسٌ رَضِيَ اللّهُ عَنه أوْصى أنْ يُجْعَلَ فِي حُنُوطِهِ مِنْ ذلِكَ السَّكِّ[. أخرجه الشيخان والنسائي. »السَّكُّ« شئ يتطيب به .
7. (5548)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "(Annem) Ümmü Süleym, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) için yere bir post serer, O da üzerinde kaylule (öðle uykusu) kestiridi. Aleyhissalâtu vesselâm uyanýnca annem O´nun terini ve kýllarýný toplardý. Bunlarý bir þiþede toplar, sonra onu sürünme maddesine katardý."
(Ravi devamla der ki: "Hz. Enes (radýyallahu anh) muhtazar (can çekiþme halinde) olunca kefenine sürülecek hanûta bundan katýlmasýný vasiyet etti." [Buharî, Ýsti´zan 41; Müslim, Fezail 84, (2331); Nesâî, Zinet 119, (8, 218).][35]
AÇIKLAMA:
1- Ýbnu Hacer, Resulullah´ýn saç kýllarýnýn toplanmasý ile terinin toplanmasýný, baþka rivayetlerdeki sarahate dayanarak, ayrý ayrý zamanlara hamleder: Sýcak mevsimde öðle uykusundaki terin toplanmasý ayrý bir hadisedir. Ümmü Süleym´e kocasý Ebu Talha´nýn Aleyhissalâtu vesselâm´ýn týraþýndan sonra elde ettiði saçlarý vermesi ayrý hadisedir. Rivayetten de anlaþýlacaðý üzere Ümmü Süleym bunlarý teberrüken biriktirmiþtir. Resulullah´ýn Haccetü´l-Veda´da, Mina´da týraþ olduðu gözönüne alýnýnca, hadiste mevzubahis olan kýssanýn Veda haccýnda sonra cereyan ettiði anlaþýlýr.
Hadisin bir baþka veçhinde, her toplama anýnda Aleyhissalâtu vesselâm´ýn uyandýðý ve: "Ey Ümmü Süleym! Nedir bu yaptýðýn?" diye sorduðu, "Bu terinizdir, bunu tîbýmýza (sürünme maddesi) koyuyoruz, bu bizim en güzel tîbýmýz oluyor" cevabýný aldýðý belirtilir. Diðer bazý rivayetlerde Aleyhissalâtu vesselâm´ýn, bu davranýþý tebessümle karþýladýðý ve te´yid ettiði tasrih edilmiþtir.
2- Hadis, büyüklerin, tanýdýðý kimselerin evlerinde kaylûle yapmasýnýn cevazýna delil olmaktadýr. Bu davranýþta sevginin te´yidi ve te´kidi vardýr. Ayrýca hadis, insan ter ve saçýnýn temiz olduðuna delil olmaktadýr.[36]
ـ5549 ـ8ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ فَزَعٌ بِالْمَدِينَةِ، فَاسْتَعَارَ رَسُولُ اللّهِ # فَرَساً مِنْ أبِي طَلْحَةَ يُقَالُ لَهُ الْمَنْدُوبُ، فَرَكِبَهُ! فَلَمَّا رَجَعَ قَالَ: مَا رَأيْنَا مِنْ شَىْءٍ، وإنْ وَجَدْنَاهُ لَبَحْراً[ .
8. (5549)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Medine´de bir panik olmuþtu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ebu Talha (radýyallahu anh)´dan el-Mendub denen (aðýr yürüyüþlü) atýný istiareten aldý ve bindi. Dönüþünde: "Bir þey görmedik. Ancak atý çok hýzlý bulduk" buyurdu."[37]
ـ5550 ـ9ـ وفي رواية: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # أحْسَنَ النَّاسِ، وَكَانَ أجْوَدَ النَّاسِ وَأشْجَعَ النّاسِ، وَلَقَدْ فَزِعَ أهْلُ الْمَدِينَةِ ذَاتَ لَيْلَةٍ. فَانْطَلَقَ نَاسٌ قِبَلَ الصَّوْتِ فَتَلَقَّاهُمُ النَّبِىُّ # رَاجِعاً، وَقدْ سَبَقَهُمْ وَاسْتَبْرأ الْخَبَرَ، وَهُوَ عَلى فَرَسٍ ‘بِى طَلْحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه عُرْيٍ، وَفي عُنُقِهِ السَّيْفُ، وَهُوَ يَقُولُ: لَنْ تُرَاعُوا، لَنْ تُرَاعُوا؛ وقَال: وَجَدْنَاهُ بَحْراً، وَكانَ فَرَساً يُبَطَّأُ[. أخرجه الخمسة إ النسائي.يقال: »فَرَسٌ بَحْرٌ« إذا كان واسع الجري.و»اسْتَبْرَأ الْخَبَرَ« كشفه وحققه .
9. (5550)- Bir baþka rivayette þöyle gelmiþtir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) insanlarýn en iyisi, en cömerdi ve en þecaatlisi idi. Nitekim bir gece, Medine halký umumi bir korku yaþamýþtý. Halk (korkusunun kaynaðý olan) sesin geldiði tarafa yöneldi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise, herkesten önce o cihete gitmiþ, haberi tahkik etmiþ ve geri dönmüþtü, onlarý yarý yolda karþýladý. Ebu Talha (radýyallahu anh)´nýn çýplak atý üzerinde idi. Boynunda kýlýncý asýlýydý. Þöyle diyordu:
"Korkulacak bir þey yok, korkulacak bir þey yok."
Sonra, "Bu atý pek hýzlý bulduk" dedi. Halbuki at, aðýr yürürdü." [Buharî, Cihad 46, 82; Müslim, Fezail 48, (2307); Ebu Davud, Edeb 87, (4988); Tirmizî, Cihad 14, (1685).][38]
ـ5551 ـ10ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]مَا خُيِّرَ رَسُولُ اللّهِ # في أمْرَيْنِ إَّ أخَذَ أيْسَرَهُمَا، مَا لَمْ يَكُنْ إثْماً، فإنْ كَانَ إثْماً كَانَ أبْعَدَ النّاس مِنْهُ، وَمَا انْتَقَمْ لِنَفْسِهِ مِنْ شَىْءٍ قَطُّ إَّ أنْ تُنْتَهَكَ حُرْمَةُ اللّهِ، فَيَنْتَقِمُ للّهِ[. أخرجه الثثة وأبو داود .
10. (5551)- Hz. Aiþe radýyallahu anhâ anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) iki iþ arasýnda muhayyer býrakýlýrsa, mutlaka en kolayýný tercih ederdi. Yeter ki bu günah olmasýn. Eðer bir iþ günah idiyse, günaha karþý insanýn en uzak duraný idi. Aleyhissalâtu vesselâm kendisi için hiç intikam aramadý. Ama Allah´ýn bir haramý ihlal edilince o zaman Allah için intikam alýrdý." [Buhârî, Menâkýb 234, Edeb 80, Hudud 10, 42; Müslim, Fezâil 77, (2327); Muvatta, Husnü´l-Hulk 2, (2, 903); Ebu Davud, Edeb 5, (4785).][39]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn ahlak-ý þeriflerinden mühim bir prensibi belirtmektedir: Günaha düþülmediði müddetçe kolayý tercih etmek. Tercih edilecek olan daha kolay, günah olacaksa onu tercih etmiyor, þiddetli ve zor da olsa, günah olmayaný arýyor. Hadiste, muhayyer býrakanýn kim olduðu belirtilmiyor, mübhem býrakýlýyor. Bu, hadisin anlaþýlmasýna vüs´at kazandýrýyor: Allah tarafýndan muhayyer býrakýlma da mümkün, insanlar tarafýndan muhayyer býrakýlma da mümkün. Ancak, Allah tarafýndan günahla sevap arasýnda muhayyer býrakýlmayacaðýna dikkat çekilmiþtir.
Þahsý için intikam almamýþ olmasýný, bazý alimler "mala müteallik meselelerde" diye kayýtlamýþlardýr. Bu hususu, hadisin bir baþka veçhi biraz daha açýk olarak þöyle ifade eder: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir Müslümanýn ismini sarih olarak zikredip hiç lanette bulunmadý, eliyle de asla vurmadý. Allah yolunda olunca o baþka. Keza kendisinden hiçbir talebi asla geri çevirmedi, yeter ki günah bir talep olmasýn. Hiçbir sebeple þahsý için intikam da almadý. Ancak Allah´ýn haramlarýný ihlal edenlerden, Allah için intikam aldý."
2- Hadis, kolayý varken zoru terketmeye ve kolay olaný almaya teþvik etmektedir. Muzdar kalýnmayan þeyde ýsrar etmeyip, terketmeye de teþvik var. Ayrýca hata olduðu zahir olmadýkça ruhsatla amelin mendub olduðu da görülmektedir. Bir de hukukullaha girmeyen hususlarda affetmeye teþvik var.[40]
ـ5552 ـ11ـ وعن جابرِ بن سَمُرَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]صَلَّيْتُ مَعَ رَسُولِ اللّهِ # صََةَ ا‘ولى، ثُمَّ خَرَجَ الى أهْلِهِ وخَرَجْتُ مَعَهُ، فَاسْتَقْبَلَهُ وُلْدَانٌ، فَجَعَلَ يَمْسَحُ خَدَّىْ أحَدِهِمْ وَاحِداً بَعْدَ وَاحِدٍ، وَمَسَحَ خَدِّى فَوَجَدْتُ لِيَدِهِ بَرْداً ورِيحاً كأنَّمَا أخْرَجَهَا مِنْ جُؤْنَةِ عَطَّارِ[. أخرجه مسلم.»جُؤْنَةُ الْعَطَّارِ« هى التي يعدّ فيها الطيب ويدخره .
11. (5552)- Cabir Ýbnu Semüre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resuulllah (aleyhissalâtu vesselâm)´la birlikte ilk namazý kýldým. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm ehline gitti. Onunla ben de çýktým. Onu bir kýsým çocuklar karþýladý. Derken onlarýn yanaklarýný bir bir okþamaya baþladý. Benim yanaðýmý da okþadý. Elinde bir serinlik ve hoþ bir koku hissettim. Elini sanki attar havanýndan çýkarmýþ gibiydi." [Müslim, Fezail 80, (2329).][41]
ـ5553 ـ12ـ وعن ابن أبي اَوْفى رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]كَانَ رَسُول ُاللّهِ # يُكْثِرُ الذِّكْرَ، وَيُقِلُّ اللَّغْوَ، وَيُطِيلُ الصََّةَ، وَيُقَصِّرُ الْخُطْبَةَ، وََ يَأنَفُ أنْ يَمْشِيَ مَعَ ا‘رْمَلَةِ وَالْمِسْكِينِ، فَيَقْضِي لَهُمَا الْحَاجَةَ[. أخرجه النسائي.»اللَّغوُ« الهذر من القول .
12. (5553)- Ýbnu Ebi Evfa (radýyallahu anhâ) anlatýyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), zikri çok yapar, laðvý (hoþ sözü) de az yapardý, namazý uzatýrdý, hutbeyi de kýsa yapardý. Dul ve miskinlerle beraber yürümekten ar duymazdý, onlarýn ihtiyaçlarýný mutlak yerine getirirdi." [Nesâî, Cuma 31, (3, 109).][42]
ـ5554 ـ13ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مَشَيْتُ مَعَ رَسُولِ اللّهِ # وَعَليْهِ بُرْدٌ نَجْرَانِىٌّ غَلِيظُ الْحَاشِيَةِ، فأدْرَكَهُ أعْرَابِىٌّ فَجَبَذَهُ جَبْذَةً شَدِيدَةً
حَتّى نَظَرْتُ الى صَفْحَةِ عُنُقِهِ، وَقَدْ أثَرَ فيهِ حَاشِيَةُ الْبُرْدِ مِنْ شِدَّةِ جَبَذَتِهِ. ثُمَّ قَالَ: يَا مُحَمّدُ، مُرْ لِي مِنْ مَالِ اللّهِ الّذِي عِنْدَكَ فَالْتَفَتَ إلَيْهِ وَضَحِكَ. ثُمَّ أمَرَ لَهُ بِعَطَاءٍ[. أخرجه الشيخان .
13. (5554)- Hz. Enes anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ la birlikte yürüdüm. Üzerinde kenarý sert necranî bir hýrka vardý. Ona bir bedevi arkadan yetiþerek hýrkadan tutup þiddetle çekti. Boynunun derisine baktýðýmýzda þiddetle çekilen hýrkanýn kenarýnýn zedeleyip iz býraktýðýný gördüm. Bedevi:
"Ey Muhammed! Yanýndaki Allah´ýn malýndan bana da verilmesini emret" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm ona yönelik baktý ve güldü. Sonra da bir ihsanda bulunulmasýný emretti." [Buharî, Libas 18, Humus 19, Edeb 68).][43]
ـ5555 ـ14ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا صَلّى الْغَدَاةَ جَاءَ خَدَمُ الْمَدِينَةِ بِآنِيَتِهِمْ فيهَا الْمَاءُ فَŒَ يَأتُونَهُ بِإنَاءٍ إَّ غَمَسَ فيهِ يَدَهُ، وَرَبَّمَا جَاءَهُ في الْغَدَاةِ الْبَارِدَةِ فَيَغْمِسُ يَدَهُ فيهِ[. أخرجه مسلم .
14. (5555)- Yine Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazýný kýlýnca, Medine´nin hizmetçileri ellerinde su bulunan kaplar olduðu halde kendisine gelirlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm da hiçbirini ihmal etmeden kaplara elini batýrýrdý. Bazan sabahlarý hava soðuk olurdu. Aleyhissalâtu vesselâm yine de elini suya batýrýrdý." [Müslim, Fezail 74, (2324).][44]
ـ5556 ـ15ـ وعن الخُدْرى رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]بَيْنَا رَسُولِ اللّهِ # يَقْسِمُ قِسْماً أقْبَلَ رَجُلٌ فَأكَبَّ عَلَيْهِ فَطَعَنَهُ # بِعُرْجُونِ كَانَ مَعَهُ كَانَ فَجَرَحَ وَجْهَهُ. ثُمَّ قَالَ لَهُ: تعالَ فَاسْتَقِدْ. قَالَ: بَلْ عَفَوْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ[. أخرجه أبو داود والنسائي.
15. (5556)- Hudrî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bir taksimde bulunduðu bir sýrada, bir adam gelerek üzerine eðildi. Aleyhissalâtu vesselâm da elindeki hurma dalýný adama dürtüp yüzünden yaraladý. Sonra da: "Gel! Kýsas yap!" buyurdu. Adam:
"Affettim ey Allah´ýn Resulü!" dedi." [Ebu Davud, Diyat 15, (4536); Nesâî, Kasame 20, (8, 32).] [45]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:58:05
ÝKÝNCÝ BAB
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN ALÂMETLERÝ
ـ5557 ـ1ـ عن عليّ بن أبي طالبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]حَدّثنِى أبِى قال خَرَجْنَا الى الشّام في أشْيَاخٍ مِنْ قُرَيْشٍ، وَكَانَ مَعِىَ مُحَمّدٌ #، فأشْرَفْنَا على رَاهِبٍ في الطَّرِيقِ فَنَزَلْنَا وَحَلَلْنَا رَوَاحِلَنَا فَخَرَجَ إلَيْنَا الرَّاهِبُ، وَكانَ قَبْلَ ذلِكَ َ يَخْرُجُ إلَيْنَا فَجَعَلَ يَتَخَلَّلَنَا حَتّى جَاءَ فأخَذَ بِيَدِ مُحَمّدٍ، وَقالَ: هذَا سَيِّدُ الْعَالَمِينَ. فَقَالَ لَهُ أشْيَاخُ قُرَيْشٍ: وَمَا عِلْمُكَ بِمَا تَقُولُ؟ قَالَ: أجِدُ صِفَتَهُ وَنَعْتَهُ في الْكِتَابِ الْمُنَزَّلِ، وَإنَّكُمْ حِينَ أشْرَفْتُمْ لَمْ يَبْقَ شَجَرٌ وََ حَجَرٌ إَّ خَرَّ لَهُ سَاجِداً، وََ تَسْجُدُ الْجَمَادَاتُ إَّ لِنَبِِيٍّ، وَأعْرِفُهُ بِخَاتَمِ النُّبُوَّةِ أسْفَلَ مِنْ غُضْرُوفِ كَتِفِهِ مِثْلُ التُّفَّاحَةِ. ثُمَّ رَجَعَ فَصَنَعَ طَعاماً فأتَانَا بِهِ، وَكانَ مُحَمّدٌ في رَعْيَةِ ا“بِلِ! فَجَاءَ وَعَلَيْهِ غَمَامَةٌ تُظِلِّهُ. فَلَمَّا دَنَا وَجَدَ الْقَوْمَ قَدْ سَبَقُوهُ الى ظِلِّ الشَّجَرَةِ، فَجَلَسَ في الشَّمْسِ، فَمَالَ فَىْءُ الشَّجَرَةِ عَلَيْهِ وَضَحَوْاهُمْ في الشَّمْسِ. فقَالَ: انْظُرُوا مَالَ فَىْءُ الشَّجَرَةِ عَلَيْهِ فَبَيْنَمَا هُوَ قَائِمٌ وَهُوَ يُنَاشِدُهُمُ اللّهَ تَعالى أنْ َ يَذْهَبُوا بِهِ الى الرُّومِ، وَيَقُولُ: إنْ رَأوْهُ عَرَفُوهُ بِالصِّفَةِ فَيَقْتُلُونَهُ فَبَيْنَا هُوَ يُنَاشِدُهُمُ اللّهَ في ذلِكَ إذِ الْتَفَتَ فإذَا بِسَبْعَةِ مِنَ الرُّومِ مُقْبِلِينَ نَحْوَ دِيْرِهِ، فاسْتَقْبَلَهُمْ وَقَالَ: مَا جَاءَ بِكُمْ؟ قَالُوا: بَلَغْنَا مِنْ أحْبَارِنَا أنَّ نَبِيّاً مِنَ الْعَرَبِ خَارِجٌ نَحْوَ
بَِدِنَا في هذَا الشَّهْرِ فَلَمْ يَبْقَ طَرِيقٌ إَّ بُعِثَ إلَيْهِ بِأُنَاسٍ، وَبُعَثْنَا الى طَرِيقِكَ هذَا. قَالَ: وَهَلْ خَلَفَكُمْ أحَدٌ خَيْرٌ مِنْكُمْ؟ قَالُوا: إنَّمَا أُخْبِرَنَا خَبَرَهُ بِطَرِيقِكَ هذا. قَالَ: أفَرَأيْتُمْ أمْراً أرَادَ اللّهُ تَبَارَكَ وَتَعالى أنْ يَقْضِيَهُ. هَلْ يَسْتَطِيعُ أحَدٌ مِنَ النَّاسِ أنْ يَرُدَّهُ؟ قَالُوا: َ. قَالَ: فَبَايِعُوا هذَا الرَّجُلَ فَإنَّهُ نَبِىٌّ حَقّاً، فَبَايَعُوهُ، وَأقَامُوا مَعَ الرَّاهِبِ، ثُمَّ رَجَعَ إلَيْنَا فَقَالَ: أنْشُدُكُمْ اللّهَ أيُّكُمُ وَلِيُّهُ؟ فَقَالُوا: هذَا يَعْنُونَنِى. فَمَا زَالَ يُنَاشِدُنِي حَتّى رَدَدْتُهُ مَعَ رِجَالٍ كَانَ فيهِمْ بَِلٌ بَعَثَهُ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما، وَزَوَّدَهُ الرَّاهِبُ كَعْكاً وَزَيْتاً[. أخرجه الترمذي. عن أبي موسى ا‘شعرى قال: خرج أبو طالب، وذكر نحو ما تقدم. وأخرجه رزين عن علي رَضِيَ اللّهُ عَنه عن أبيه باللفظ المتقدم.»غُضروف الكَتف« رأس لوحه.و»ضَحَوا في الشَّمْسِ« أي برزوا لها.و»ا‘حبارُ« جمع حبر بفتح الحاء وكسرها، وهو العالم .
1.(5557)- Hz. Ali Ýbnu Ebi Talib (radýyallahu anh) anlatýyor: "Babam anlatmýþ ve demiþti ki: "Kureyþ büyüklerinden bir grupla Þam´a gitmiþtik; beraberimde Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) de vardý. Yolda bir rahib(in manastýrýn)a yaklaþtýk ve yakýnýna konakladýk. Develerimizi çözmüþtük ki rahib yanýmýza geldi. Daha önceki geliþlerimizde yanýmýza hiç uðramamýþtý. Aramýzda dolaþmaya baþladý ve Muhammed´i (bulup) elinden tuttu ve:
"Bu âlemlerin efendisidir!" dedi. Kureyþ büyükleri ona:
"Bu söylediðini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam:
"Ben onun sýfat ve evsafýný bize indirilen kitapta bulmuþum! Nitekim siz yaklaþtýðýnýz zaman, O´na secde etmedik ne taþ, ne aðaç kaldý, hepsi de secde ettiler. Bu cansýz þeyler ancak bir peygambere secde ederler. Ben O´nu ayrýca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz baþýndaki düz kemiðin baþ kýsmýnýn aþaðýsýnda bulunur, elma büyüklüðündedir" dedi. Sonra bizden ayrýldý, yemek hazýrlayýp getirdi. Muhammed o sýrada, develeri gözetliyordu. Yanýmýza geldiðinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardý. Yaklaþýnca, halkýn kendinden önce aðacýn gölgesini kaptýklarýný gördü. O da güneþte oturdu. Aðacýn gölgesi, üzerine meyletti, onlar güneþte kaldýlar. Rahib:
"Bakýn, aðacýn gölgesi O´nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onlarýn yanýnda iken, bu çocuðu Allah aþkýna Rum (diyarýn)a götürmeyin diye ricada bulundu ve: "Eðer O´nu götürürseniz, taþýdýðý sýfatlarýyla O´nu tanýrlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah´ýn adýný vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafýna bir göz attý. Manastýrýna doðru gelen yedi rum gördü. Onlarý karþýladý ve:
"Niye geldiniz?" dedi.
"Rahiplerimiz bize Araplar arasýnda çýkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doðru gelmekte olduðunu söylediler. (Buralara giriþ saðlayan) her yola bir grup insan çýkarýldý. Biz de senin su yoluna gönderildik" dediler. Rahip: "Sizden daha hayýrlý birini geride býraktýnýz mý?" dedi. Onlar:
"O þahsýn senin yolunun üzerinde olduðu bize haber verildi!" dediler. Rahip: "Allah´ýn icra etmek istediði bir iþ hakkýnda ne dersiniz, insanlardan bunu geri çevirebilecek biri var mý?" diye sordu. Onlar: "Hayýr!" dediler. Rahip:
"Öyleyse þu kimseye biat edin. Zira bu , gerçek peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, rahiple birlikte orada kaldýlar. Sonra rahip bize döndü, ve:
"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?" dedi. Beni kastederek: "Þu" dediler. Rahib bana hususi þekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de O´nu içlerinde, Hz. Ebu Bekr´in gönderdiði, Bilal´in de bulunduðu bir grup kimse ile geri çevirdim. Rahip O´na kek ve zeytinyaðýndan azýk koydu."
Bu rivayeti Tirmizî, (Menakýb 5, (3624) Ebu Musa el-Eþ´arî (radýyallahu anh)´den tahric etmiþtir. Rivayete: "Ebu Talib Þam için yola çýktý..." diye baþlar ve yukarýda kaydedildiði þekilde zikreder. Yukarýdaki metni Rezin, Hz. Ali (radýyallahu anh)´nin babasýndan rivayet olarak, kaydedilen elfazla tahric etmiþtir.[46]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadiste zikri geçen rahibin adý bazý rivayetlerde Buhayra diye tasrih edilir. Ýçerisinde, bazý hatalý unsurlar varsa da, rivayet Aleyhissalâtu vesselâm´ýn nübüvvet öncesi hayatýndan bir sahneyi aydýnlatmaktadýr: Amcasý Ebu Talib´le yaptýðý Þam yolculuðu. Bu ticarî bir seyahatti. Mola verilen bu yerin Busra olduðu bazý rivayetlerde belirtilir.
Rahip, Þam´a gidildiði takdirde, orada Yahudiler tarafýndan, Muhammed´in beklenmekte olan peygamber olduðunun, kitaplarýnda mezkur olan alâmetlerle bilinerek öldürülebileceðinden korkuyor. Bu sebeple geri döndürülmesi için ýsrarla ricada bulunuyor. Ebu Talib meseleyi kavrayarak Busra´dan geri çeviriyor, kendisi seyahatýna devam ediyor.
2- Hadiste yadýrganan bazý unsurlar var denmiþti. O da Hz. Bilal ve Hz. Ebu Bekr´le ilgili pasajdýr. Bu hususla ilgili olarak el-Cezerî der ki: "Hadisin isnadý sahihtir. Ravileri, Sahiheyn veya birinin ravileri gibi sîkadýrlar. Hz. Ebu Bekr ve Hz. Bilal (radýyallahu anhümâ)´in zikredilmeleri mahfuz deðildir (yani hadisi zayýflatan bir durumdur). Bu sebeple imamlarýmýz bu kýsmý bir vehim addetiler. Bu gerçekten vehimdir. Zira, o sýrada Aleyhissalâtu vesselâm´ýn yaþý on ikidir. Ebu Bekir ise O´ndan iki yaþ küçüktür. Muhtemelen Bilal o vakit henüz doðmadý bile." Hz. Ebu Bekr ve Bilal´in zikri sebebiyle, Zehebi de hadisi zayýf addeder ve henüz o sýralarda Hz. Ebu Bekr´in Hz. Bilal´i satýn almadýðýna dikkat çeker. Hafýz Ýbnu Hacer, el-Ýsabe´de þunlarý söyler: "Bu hadisin ravileri sîkadýrlar. Hadiste bu lafýzlar dýþýnda reddi gereken bir husus yok. Muhtemelen o kýsým bir derctir, bir baþka hadisten alýnma bir parçadýr..." Ýbnu Hacer´in bu tahminini doðrulayan bir husus, hadisin Bezzar´ýn Müsned´inde gelen veçhidir. O vecihte, hadis aynen kaydedilir; fakat "amcasý onu Bilal´le geri gönderdi" denmez, "bir adamla" denir.
Baþta muhakkik bir zat olan Ýbnu Hacer olmak üzere alimlerimiz, hadisin muhtevasýný kabul edip buna siyer bahislerinde yer verirler.[47]
ـ5558 ـ2ـ وعن عَطاءِ بنِ يَسَارٍ. قال: ]لَقِيْتُ عَبْدَاللّهِ بْنَ عَمْرُو بْنِ الْعَاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنهما، فَقُلْتُ: أخْبِرْنِى عَنْ صِفَةِ رَسُولِ اللّهِ # في التَّوْرَاةِ. فقَالَ: أجَلْ وَاللّهِ إنَّهُ لَمَوْصُوفٌ في التَّوْرَاةِ بِبَعْضِ صِفَتِهِ في القُرْآنِ، يَا أيُّهَا النَّبِىُّ إنَّا أرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً، وَحِرْزاً لِ‘ُمِّيِّينَ، أنْتَ عَبْدِى وَرَسُولِى. سَمَّيْتُكَ الْمُتَوَكِّلَ. لَيْسَ بِفَظٍّ، وََ غَلِيظٍ، وََ صَخّابٍ بِا‘َسْوَاقِ، وََ يَدْفَعُ بِالسَّيِّئَةِ السَّيِّئَةِ، وَلَكِنْ يَعْفُو وَيَغْفِرُ. وَلَنْ يَقْبِضَهُ اللّهُ حَتّى يُقِيمَ بِهِ الْمِلَّةَ الْعَوْجَاءَ، وَيَفْتَحَ بِهِ أعْيُناً عُمْياً، وآذَاناً
صُمّاً، وَقُلُوباً غُلْفاً[. أخرجه البخاري.»ا‘مِّيون« العرب ‘نهم كانوا يحسنون الكتابة.و»الفظّ« القاسى القلب الغليظ الجانب.و»الصَّخبُ« بالصاد والسين الصياح والجلبة، يشير بذلك الى عدم منافسته في الدنيا وجمعها فيحضر ا‘سواق لذلك ويصخب معهم فيها.و»الغُلفُ« بضم الغين وسكون اّم جمع أغلف، وهو الذي عليه غف .
2. (5558)- Atâ Ýbnu Yesar rahimehullah anlatýyor: "Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ)´a rastladým ve: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Tevrat´ta zikredilen vasýflarýný bana söyle" dedim. Bunun üzerine hemen:
"Pekâla dedi ve devam etti: Allah´a yemin olsun! O, Kur´an´da geçen bazý sýfatlarýyla Tevrat´ta da mevsuftur (ve þöyle denmiþtir): "Ey Peygamber, biz seni insanlara þahid, müjdeleyici ve korkutucu (Ahzab 45) ve ümmiler için de koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve elçimsin. Ben seni mütevekkil diye tesmiye ettim. O, ne katý kalpli, ne de kaba biri deðildir. Çarþý pazarda rastgele baðýrýp çaðýrmaz. Kötülüðü kötülükle kaldýrmaz, bilakis affeder, baðýþlar. Allah, bozulmuþ dini onunla tam olarak ikame etmeden onunla kör gözleri, saðýr kulaklarý, paslanmýþ kalpleri açmadan onun ruhunu kabzetmez." [Buharî, Büyû 50, Tefsir, Feth 3.][48]
AÇIKLAMA:
1- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-As, sahabenin büyüklerindendir ve hadisleri, Resulullah´ýn bilgisi tahtýnda yazanlardan biridir. Burada bizi ilgilendiren yönlerden biri, alim bir zat oluþu ve Ehl-i Kitap´tan çok miktarda kitap elde ederek onlarý okumasýdýr. Bu sebeple Ýsrailiyatý ve Kitab-ý Mukaddes´in muhteviyatýný iyi bilmektedir. Binaenaleyh, kendisinden, Kütüb-ü Sabýka´da Resulullah´tan haber veren ayetler hakkýnda soru sorulmasý tesadüfi bir hâdise deðildir. Görülüðü üzere, soruya güzel bir örnek zikrederek müsbet cevap vermiþtir. Radýyallahu anh´ýn zikrettiði Tevrat ayetinin bir benzeri Kur´an´da aynen mevcuttur. Hele pasajýn yarýsý –ki oraya, Kur´andaki yerini belirten kayýt düþtük- týpa týp Kur´an´a uymaktadýr. Tevrat´tan zikredilen pasajýn ikinci kýsmýna uyan bir baþka ayet yine Kur´an-ý Kerim´de zikredilmiþtir (Mealen): "Sen Allah´tan bir merhamet sayesindedir ki, onlara yumuþak davrandýn. Eðer kaba, katý yürekli olsaydýn, onlar, etrafýndan herhalde daðýlýp gitmiþlerdi. Artýk onlarý baðýþla, günahlarýnýn maðfiret edilmesini iste. Ýþ hususunda onlarla müþavere et. Bir kerre de azmettin mi, artýk Allah´a güvenip dayan. Çünkü Allah kendine güvenip dayananlarý sever" (Al-i Ýmran 159). Tevrat´tan alýnan pasajýn en son kýsmýna benzeyen bir ayet de þöyledir (mealen): "Ne iyilik, ne de kötülük müsavi deðildirler. Sen (kötülüðü) en iyi olanla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasýnda düþmanlýk bulunan kimse bile, sanki samimi dostun olmuþtur" (Fussilet 34).[49]
ـ5559 ـ3ـ وعن عبداللّهِ بنِ سَم رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مَكْتُوبٌ في التَّوْرَاةِ صِفَةُ مُحَمّدٍ وَعِيسى ابْنُ مَرْيَمَ يُدْفَنُ مَعَهُ. قَالَ أبُو مَوْدُودٍ اَلْمَدَنِىُّ: قَدْ بَقِىَ في الْبَيْتِ مَوْضِعُ قَبْرٍ[. أخرجه الترمذي .
3. (5559)- Abdullah Ýbnu Selam (radýyallahu anh) anlatýyor: "Tevrat´ta Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´in sýfatý ve Ýsa Ýbnu Meryem´in de O´nunla birlikte defnedileceði yazýlýdýr.
Ebu Mevdud el-Medeni der ki: "(Resulullah´ýn kabrinin bulunduðu) hücrede bir kabir yeri var." [Tirmizî, Menakýb 3, (3621).][50]
AÇIKLAMA:
Hadis, Tevrat´ta yazýlanlar arasýnda Hz. Peygamber´in vasýflarý ile Hz. Ýsa´nýn, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn yanýna defnedileceðinin de yazýlý olduðunu belirtmektedir. Hz. Ýsa´nýn, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn yanýna gömüleceðine dair baþka rivayetler de vardýr. Hz. Aiþe´den gelen bir rivayete -ki zayýftýr- göre, Hz. Aiþe, Aleyhissalâtu vesselâm´a:
"Senden sonra hayatta kalýrsam yanýna gömülmek isterim!" diye bir arzu izhar edince, Aleyhissalâtu vesselâm, bunun mümkün olmayacaðýný belirtir ve: "Orada benim kabrim, Ebu Bekr ve Ömer´in kabirleri, bir de Hz. Ýsa Ýbnu Meryem´in kabri bulunacaktýr!" der. Bu hususu te´yid eden rivayetlerden biri yine Abdullah Ýbnu Amr´dan rivayet edilmiþtir: "Ýsa Ýbnu Meryem yeryüzüne iner, evlenir ve çocuklarý doðar. Kýrk beþ yýl böyle geçer. Sonra ölür ve benimle birlikte kabrime defnedilir." [51]
ـ5560 ـ4ـ وعن أبي مُوسى رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]سَمِعْتُ النَّجَاشِيَّ صَاحِبَ الْحَبَشَةِ رَحِمَهُ اللّهُ تَعالى يَقُولُ: أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ، وَأنَّهُ الّذِي بَشِّرَ عِيسى عَلَيْهِ السََّمُ، وَلَوَْ مَا أنَا فيهِ مِنَ الْمُلْكِ وَمَا تَحَمَّلَتُ مِنْ أُمُورِ النَّاسِ ‘َتَيْتُهُ حَتّى أحْمِلَ نَعْلَيْهِ[. أخرجه أبو داود .
4. (5560)- Ebu Musa (radýyallahu anh) anlatýyor: "Habeþistan´ýn sahibi (kralý) Necaþî merhumu iþittim, demiþti ki:
"Ben þehadet ederim ki Muhammed Allah´ýn resulüdür. O, Hz. Ýsa (aleyhisselâm)´nýn geleceðini müjdelediði zattýr. Eðer ben, þu saltanatýn baþýnda olmasaydým ve üzerimdeki insanlarla ilgili yük bulunmasaydý onun ayakkabýlarýný taþýmak üzere yanýna giderdim." [Ebu Davud, Cenaiz 62, (3205).][52]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:58:50
AÇIKLAMA:
Bu hadis, sarih bir þekilde Habeþ Kralý Necasî´nin Müslüman olduðunu ifade etmektedir. Ýbnu´l-Esir Necaþî´nin Resulullah´ýn saðlýðýnda Müslüman olduðunu, kendisine muhacir olarak iltica eden Müslümanlarý himaye edip onlara iyi davrandýðýný belirtir. Kendisine iltica eden Müslümanlarý Kureyþliler geri almak üzere heyet gönderirler, hediyeler verirler. Fakat Necaþî taleplerini reddeder ve Müslümanlarý himaye eder. Necaþî Mekke´nin fethinden önce vefat etmiþ, Resulullah da Medine´de onun cenaze namazýný kýldýrmýþtýr, (radýyallahu anh).[53]
ـ5561 ـ5ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]حَدَّثَنِى أبُو سُفْيَانَ بْنُ حَرْبٍ قَالَ: اِنْطَلَقْتُ في الْمُدَّةِ الّتِي كَانَتْ بَيْنِي وَبَيْنَ رَسُولِ اللّهِ # الى الشَّامِ. فَبَيْنَا أنَا بِهَا إذْ جِئَ بِكَتَابٍ مِنَ النَّبِيِّ # الى هَرَقْلَ، جَاءَ بِهِ دِحْيَةُ الْكَلْبِيُّ فَدَفَعَهُ الى عَظِيمِ بُصْرَى، فَدَفَعَهُ الى عَظِيمُ الرُّومِ هِرَقْلَ. فَقَالَ هِرَقْلُ: هَلْ هُنَا أحَدٌ مِنْ قَوْمِ هذَا الرَّجُلِ الّذِى يَزْعُمُ أنَّهُ نَبِيُّ؟ قَالُوا: نَعَمْ. فَدُعِيتُ في نَفَرٍ مِنْ قُرَيْشٍ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَأجْلَسَنَا بَيْنَ يَدَيْهِ. فَقَالَ: أيُّكُمْ أقْرَبُ نَسَباً مَعَهُ؟ فَقُلْتُ: أنَا. فَأجْلَسَنِي بَيْنَ يَدَيْهِ، وأصْحَابِي خَلْفِي؛
ثُمَّ دَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ: قُلْ لِهؤَُءِ: إنِّى سَائِلٌ هذَا عَنْ هَذا الرَّجُلِ الّذي يَزْعَمُ أنَّهُ نَبِيُّ فإنْ كَذَبَنِي فَكَذَّبُوهُ. قَالَ أبُو سُفْيَانَ: وَايْمُ اللّهِ لَوَْ أنْ يُؤْثَرَ عَليَّ الْكَذِبُ لَكَذَبْتُهُ. ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ: سَلْهُ، كَيْفَ نَسَبُهُ فِيكُمْ؟ قُلْتُ: هُوَ فِينَا ذُو نَسَبٍ. قَالَ: فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ؟ قُلْتُ: َ. قَالَ: فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أنْ يَقُولَ مَا قَالَ. قُلْتُ: َ. قَالَ: فَهَلْ يَتَّبِعُهُ أشْرَافُ النَّاسِ أمْ ضُعَفَاؤُهُمْ. قُلْتُ: بَلْ ضُعَفُاؤُهُمْ. قَالَ: أيَزِيدُونَ أمْ يَنْقُصُونَ؟ قُلْتُ: َ، بَلْ يَزِيدُونَ قَالَ: هَلْ يَرْتَدُّ أحَدٌ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أنْ يَدْخُلَ فيهِ سَخَطَةً لَهُ؟ قُلْتُ: َ. قَالَ: فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ. قَالَ: كَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إيَّاهُ؟ قُلْتُ: تَكُونَ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَاً، يُصِيبُ مِنَّا وَنُصِيبُ مِنْهُ، قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ؟ قُلْتُ: َ ، وَنَحْنُ مِنْهُ في هذِهِ الْمُدَّةِ مَا نَدْرِي مَا هُوَ صَانِعٌ. قَالَ أبُو سُفْيَانَ: فَوَاللّهِ مَا أمْكَنَنِي مِنْ كَلِمَةٍ أُدْخِلُ فيهَا شَيْئاً غَيْرَ هذِهِ. قَالَ: فَهَلْ قالَ هذَا الْقَوْلَ أحَدٌ قَبْلَهُ؟ قُلْتُ: َ. فَقَالَ لِتَرْجُمَانِهِ: قُلْ لَهُ إنِّي سَألْتُكَ عَنْ نَسَبِهِ فِيكُمْ فَزَعَمْتَ أنَّهُ فِيكُمْ ذُو نَسَبٍ، وَكذلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ في أنْسَابِ قَوْمِهَا؛ وَسَألْتُكَ هَلْ كَانَ في آبَائِهِ مَلِكٌ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ. فَقُلْتُ: لَوْ كَانَ في آبَائِهِ مَلِكٌ، قُلْتُ: رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ أبِيهِ، وَسَألْتُكَ عَنْ أتْبَاعِهِ: أضُعَفَاؤُهُمْ أمْ أشْرَافُهُمْ؟ فَقُلْتُ: بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ، وَهُمْ أتبَاعُ الرُّسُلِ؛ وَسأَلْتُكَ: هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أنْ يَقُولَ مَا قَالَ؟
فَزَعَمْتَ أنْ َ فَعَرَفْتُ أنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَدَعَ الْكَذِبَ على النَّاسِ وَيَكْذِبَ عَلى اللّهِ تعالى، وَسَأَلْتُكَ: هَلْ يَرْتَدُّ أحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أنْ يَدْخُلَ فيهِ سَخَطَةً لَهُ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ. فَكَذلِكَ ا“يمَانُ إذَا خَلَطَتْ بَشَاشَتُهُ الْقُلُوبَ؛ وَسَألْتُكَ: هَلْ يَزِيدُونَ أمْ يَنْقُصُونَ؟ فَزَعَمْتَ: أنَّهُمْ يَزِيدُونَ، وَكَذلِكَ أمْرُ ا“يمَانِ حَتّى يَتِمّ؛ وَسَألْتُكَ: هَلْ قَاتَلْتُمُوهُ؟ فَزَعَمْتَ أنَّكُمْ قَاتَلْتُمُوهُ، فَتَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَهُمْ سِجَاً، يَنَالُ مِنْكُمْ وَتَنَالُونَ مِنْهُ، وَكذلِكَ الرُّسُلُ تُبْتَلى، ثُمَّ تَكُونُ لَهُمُ الْعَاقِبَةُ، وَسَألْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ؟ فَزَعَمْتَ أنَّهُ َ يَغْدِرُ، وَكذلِكَ الرُّسُلُ َ تَغْدِرُ؛ وَسَألْتُكَ هَلْ قَالَ هذَا الْقَوْلَ أحَدٌ قَبْلَهُ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ. فَقُلْتُ: لَوْ قَالَ هذَا الْقَوْلَ أحَدٌ قَبْلَهُ، قُلْتُ رَجُلٌ اِئْتَمَّ بِقَوْلِ قِيلَ قَبْلَهُ؛ ثُمَّ قَالَ: بِمَ يَأمُرُكُمْ؟ قُلْنَا: بِالصََّةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّلَةِ وَالْعفَافِ. فقَالَ إنْ يَكُ مَا تَقُولُ حَقّاً فإنَّهُ نَبِيٌّ، وَقَدْ كُنْتُ أعْلَمُ أنَّهُ خَارِجٌ، وَلَمْ أكُنْ أظُنُّهُ مِنْكُمْ، وَلَوْ أعْلَمُ أنِّى أخْلُصُ إلَيْهِ ‘حْبَبْتُ لِقَاءَهُ، وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمَيْهِ، وَلَيَبْلُغَنَّ مُلْكَهُ مَا تَحْتَ قَدَمَيَّ، ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللّهِ #، فَقَرَأهُ فإذَا فيهِ: بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ، مِنْ مُحَمّدٍ رَسُولِ اللّهِ إلى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ، سََمٌ عَلى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى. أمَّا بَعْدَ فَإنِّي أدْعُوكَ بِدِعَايَةِ ا“سَْمِ. أسْلَمْ تَسْلَمُ يُؤْتِكَ اللّهُ أجْرَكَ مَرَّتَيْنِ، فَإنْ تَوَلّيْتَ فَإنَّ عَلَيْكَ إثْمَ ا‘رِيسِيِّينَ، وَيَا أهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا الى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أنْ َ نَعْبُدَ إَّ اللّهَ وََ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئاً وََ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّهِ
فَإنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا أشْهَدُوا بِأنَا مُسْلِمُونَ. فَلَمَّا فَرَغَ مِنْ قِرَأةِ الْكِتَابِ ارْتَفَعتِ ا‘صْوَاتُ عِنْدَهُ وَكَثُرَ اللُّغَطُ فَأمَرَ بِنَا فَأُخْرِجْنَا، فَقُلْتُ ‘صْحَابِي: لَقَدْ أُمِرَ أمْرُ ابْنِ أبِي كَبْشَةَ إنَّهُ لَيَخَافُهُ مَلِكُ بَني ا‘صْفَرِ. فَمَا زِلْتُ مُوقِناً بِأمْرِ رَسُولِ اللّهِ # أنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أدْخَلَ اللّهُ عَلَيَّ ا“سَْمَ؛ وَدَعَا هِرَقْلُ جَمْعَهُ فَجَمَعَهُمْ في دَارٍ لَهُ. فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ الرُّومِ، هَلْ لَكُمْ في الْفََحِ وَالرُّشْدِ الى آخِرِ ا‘بَدِ، وَأنْ يَثْبُتَ لَكُمْ مُلْكُكُمْ، فَحَاصَوا حَيْصَةَ حُمُرِ الْوَحْشِ الى ا‘بْوَابِ فَوَجَدُوهَا قَدْ أُغْلِقَتْ، فَدَعَاهُمْ، فقَالَ: إنَّمَا اخْتَبَرْتُ شِدَّتَكُمْ عَلى دِينِكُمْ، وَقَدْ رَأيْتُ مِنْكُمُ الّذِى أحْبَبْتُ، فَسَجَدُوا لَهُ وَرَضُوا عَنْهُ[. أخرجه الشيخان.قوله »يؤثرُ عليّ الكذبُ« أي يروى عني وينسب إلي.و»الغدرُ« ضد الوفاء وهو نقض العهد.و»البشاشةُ« إنشراح القلب بالشئ والفرح بقبوله.وتقول »الحربُ بينهم سجَالٌ« إذا كانت متماثلة، تارة لهؤء، وتارة لهؤء.و»الصِّلَةُ« صلة ا‘رحام، وهي كل ما أمر به اللّه أن يوصل الى ا‘قارب من أنواع البر وا‘حسان.و»العفافُ« الكفّ عما يحل لك.و»ا‘ريسيّين« الفحون، وقيل ا‘تباع.و»اللّغط« اختط ا‘صوات واختفها.وقوله »أُمِرَ أمْرُ ابن أبي كبشةَ« يعنى النبي #: أي كبر شأنه وعظم واتسع. وكانوا ينسبون النبي
# الى أبي كبشة الخراعى ‘نه خالف قريشاً في عبادة ا‘وثان، وعبد الشعرى: النجم المعروف. فلما خالفهم النبي # في عبادة ا‘صنام نسبوه إليه، وقيل كان جدّاً له # من قبل ا‘م، أرادوا أنه نزع إليه في الشبه.و»بنُو ا‘صفر« هم الروم، سموا بذلك لما يعرض ‘بدانهم من الصفرة في الغالب.»وَحاصَوا« نفروا وجالوا من جهة الى أخرى .
5. (5561)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Bana Ebu Süfyan Ýbnu Harb anlattý ve dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile aramýzda sulh(-u Hudeybiye) olduðu bir sýrada Þam´a gitmiþtim. Ben orada iken, Herakliyus´a, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan bir mektup getirildi. Mektubu Dýhyetu´l-Kelbî getirmiþti. Onu Busra emîrine teslim etti. O da, Rum Kralý Herakliyus´a ulaþtýrdý. Herakliyus:
"Peygamber olduðunu zanneden þu adamýn kavminden buralarda birileri var mý?" diye sordu. Ona "evet var!" dediler ve ben bir grup Kureyþliyle birlikte çaðýrýldým. Yanýna girdik. Bizi önüne oturttu.
"Ona nesebce en yakýn olan kimdir?" dedi. Ben atýldým:
"Benim!" dedim. Bunun üzerine beni, arkadaþlarým arkamda kalacak þekilde önüne oturttu. Sonra tercümanýný getirtti.
"Þunlara söyle, ben þuna, o peygamber olduðunu zanneden kimse hakkýnda soracaðým. Eðer cevaplarýnda bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!" dedi. Ebu Süfyan der ki:
"Allah´a yemin olsun. Eðer yalaným, aleyhime tesir hasýl eder korkusu olmasaydý, cevaplarým sýrasýnda yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanýna:
"Sor þuna! O zatýn aranýzdaki nesebi nasýldýr?" dedi. Ben:
"O, aramýzda asil bir nesebe sahiptir" dedim. O tekrar sordu:
"Onun ecdadý arasýnda kral var mý?"
"Yok!" dedim.
"Siz onu bu iddiasýndan önce hiç yalanla itham ettiniz mi?" dedi. Ben
"Hayýr!" dedim.
"Ona insanlarýn eþraf takýmý mý tabi oluyor, zayýflar takýmý mý?" dedi.
"Zayýflar takýmý!" dedim.
"Artýyorlar mý azalýyorlar mý?" dedi. Ben:
"Eksilmiyorlar, bilakis artýyorlar" dedim. O tekrar sordu:
"Dine girdikten sonra hoþnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?"
"Hayýr!" dedim.
"Onunla hiç savaþtýnýz mý?" dedi. Ben:
"Evet!" dedim.
"Onunla savaþýnýz nasýl oldu?" dedi.
"Harb onunla bizim aramýzda münavebeli oldu. O bize karþý kazandý, biz de ona karþý kazandýk!" dedim.
"Verdiði sözden caydýðý oldu mu?" dedi.
"Hayýr! Ancak, aramýzda bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!" dedim.
Ebu Süfyan der ki: "Allah´a yemin olsun o konuþmamýz esnasýnda, (aleyhte) bundan baþka bir þey söyleme imkaný bulamadým." Herakliyus sormaya devam etti:
"Muhammed´den önce bu sözü söyleyen bir baþkasý var mýydý?" dedi.
"Hayýr!" dedim. Bunun üzerine tercümanýna:
"Söyle ona! Ben sana "aranýzdaki nesebi" nden sordum, sen onun asaletli biri olduðunu söyledin. Ýþte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasýnda neseb sahiplerinden gönderilirler. Ben sana "ecdadý içinde kral var mý?" diye sordum "yok!" dedin. Ben de "eðer ecdadý arasýnda bir kral olsaydý bu ecdadýnýn kraliyetini arayan bir adam" diyecektim. Ben, "O´na tabi olanlar"dan sordum: "Cemiyetin zayýf takýmý mý yoksa eþraf kesimi mi?" diye. Sen "zayýflar!" dedin. Peygamberlere tabi olanlar iþte bunlardýr. Ben sana "bu iddasýndan önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?" diye sordum, sen "hayýr!" dedin. Böylece anladým ki o, ne insanlara ne de Allah´a yalan söyleyecek biri deðildir. Ben sana "dine girdikten sonra, hoþnut olmayarak dininden dönen oldu mu?" diye sordum, sen "hayýr!" dedin. Ýman böyledir, onun neþesi kalplere bir girdi mi, bir daha solmaz. Ben senden "onlar artýyorlar mý, eksiliyorlar mý?" diye sordum, sen arttýklarýný söyledin. Ýman iþi böyledir, tamamlanýncaya kadar artarlar. Ben sana "onlarla savaþtýnýz mý?" diye sordum, sen savaþtýðýnýzý, savaþýn aranýzda münavebetli cereyan ettiðini, onlarýn size, sizin de onlara galebe çaldýðýný söyledin. Peygamberler de böyledir, imtihandan geçirilir, sonunda akibet onlarýn olur. Ben sana "verdiði sözden döndüðü olur mu?" dedim, sen olmadýðýný söyledin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler. Ben, "bu iddayý ondan önce söyleyen oldu mu?" diye sordum. Sen "hayýr!" dedin. Ben "Eðer bu sözü ondan önce biri söylemiþ olsaydý, Ôbu adam, kendinden önce söylenmiþ bir sözü tamamlamaya çalýþan birisi´ diyecektim."
Herakliyus sonra: "Size ne emrediyor?" diye tekrar soru sordu. Biz:
"Namaz, zekat, sýla-i rahim ve iffet" dedik. Bunun üzerine Herakliyus dedi ki:
"Eðer, senin söylediklerin gerçekse, O peygamberdir! Ben onun çýkacaðýný biliyordum. Ancak sizin aranýzdan çýkacaðýný zannetmiyordum. Eðer, O´na kavuþabileceðimden emin olsam karþýlaþmayý çok isterdim. Yanýnda olsaydým, ayaklarýna su dökerdim. O´nun hakimiyeti, ayaklarýmýn altýnda olan þu diyarlara kadar uzanacaktýr."
Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mektubunu getirtti ve okuttu. Þöyle diyordu: "Bismillahirrahmanirrahim.
Allah´ýn elçisi Muhammed´den Rum´un büyüðü Herakliyus´a,
Selam hidayete tabi olanlara olsun.
Emma ba´d! Seni Ýslam´a çaðýrýyorum. Ýslam´a gir, selameti bul! Allah da ecrini iki kat versin. Yüz çevirirsen, bütün tebeanýn günahý üzerine olsun. "Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramýzda müþterek olan bir söze gelin: Allah´tan baþkasýna ibadet etmeyelim. Ona hiçbir þeyi ortak koþmayalým, Allah´ý býrakýp da birbirimizi Rabb edinmeyelim. Eðer onlar yüz çevirirse siz deyin ki: "Þahit olun, biz Müslümanlarýz" (Al-i Ýmran 64).
Herakliyus, mektubun okunuþunu tamamlayýnca, yanýnda sesler yükseldi ve gürültüler arttý. Bize emretti, çýkarýldýk. Ben arkadaþlarýma:"
Ýbnu Ebî Kebþe´nin iþi ciddidir.[54] Þu Benî Asfer´in (Rumlarýn)[55] kralý ondan korkuyor!" dedim. Allah Ýslam´ý bana nasib edinceye kadar onun galip geleceði inancýný taþýdým.
Herakliyus, ileri gelen cemaatini hep davet etti, kendine ait saraylarýn birinde toplandýlar. Onlara:
"Ey Rum cemaati! Ebedî bir kurtuluþunuz ve þu saltanatýnýzýn bekasýna ne dersiniz?" dedi. Bunun üzerine, hep birden vahþi eþekler gibi ürküp kapýlara koþtular. Ancak hepsini kapatýlmýþ buldular. Herakliyus onlarý geri çaðýrdý.
"Ben sizin dindeki salabetinizi imtihan ettim. Sizde gördüðüm durum hoþuma gitti!" dedi. Bunun üzerine, ona secde ettiler ve ondan razý oldular." [Buharî, Bed´ü´l-Vahy 1, Ýman 37, Þehadat 28, Cihad 11, 99, 102, 122, Cizye 13, Tefsir Al-i Ýmran 4, Edeb 8, Ýsti´zan 24, Ahkam 40; Müslim, Cihad 73, (1773); Tirmizî, Ýsti´zan 24, (2718).][56]
ـ5562 ـ6ـ وعن ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]كَانَ الْجِنُّ يَصْعَدُونَ الى السَّمَاءِ يَسْتمِعُونَ الْوَحْيَ! فإذَا سَمِعُوا كَلِمَةً زَادُوا عَلَيْهَا تِسْعاً وَتِسْعِينَ. فَأمَّا الْكَلِمَةُ فَتَكُونُ حَقّاً، وَمَا زَادُوهُ يَكُونُ بَاطًِ. فَلَمَّا بُعِثَ رَسُولُ اللّهِ # مُنِعَتِ الْجِنُّ مَقَاعِدَهَا مِنَ السَّمَاءِ بِالشُّهُبِ، وَلَمْ تَكُنِ النُّجُومُ يُرْمَى بِهَا قَبْلَ ذلِكَ. فَقَالَ لَهُم إبْلِيسُ: مَا هذَا إَّ ‘مْرٍ حَدَثَ. فَبَعَثَ جُنُودَهُ فَوَجَدُوا رَسُولَ اللّهِ # قَائِماً يُصَلِّي بَيْنَ جَبَلَيْنِ بِمَكَّةَ فَأتَوْهُ فَأخْبَرُوهُ. فَقَالَ: هذَا الْحَدَثُ الّذِي حَدَثَ في ا‘رْضِ[. أخرجه الترمذي .
6. (5562)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Cinler semaya yükselip, orada vahyi dinliyorlardý. Bir tek kelime iþitince, ona doksan dokuz tane de (kendilerinden) ilave ediyorlardý. O tek kelime hak, ilave edilenler batýldý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) gönderilince, semadaki yerlerine yükselmeleri þihablarla (göktaþlarý) önlendi. Bundan önce gökte þihablar (bu kadar çok) atýlmazdý. Ýblis onlara:
"Nedir bu? Herhalde mühim bir hâdise var!" dedi. Askerlerini gönderdi. Onlar Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý Mekke´de iki daðýn arasýnda namaz kýlyor buldular. Ýblis´e tekrar dönüp gördüklerini haber verdiler. O da
:"Arzda meydana gelen hâdise iþte bu! (Sizin semadan haber almanýz bu sebeple engelleniyor)" dedi." [Tirmizî, Tefsir, Cin (3321).][57]
AÇIKLAMA:
Cinle ilgili bahis daha önce (3. cilt 229) geçtiði gibi az ileride de geçecek (5609. hadis). Bu sebeple burada açýklama yapmayacaðýz. [58]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 14:59:23
ÜÇÜNCÜ BAB
VAHYÝN BAÞLANGICI
ـ5563 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]أوَّلُ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ اللّهِ # مِنَ الْوَحْىِ الرُّوْيَا الصَّالِحَةُ في النَّوْمِ، وَكَانَ َ يَرَى رُؤْيَا إَّ جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ، وَحُبِّبَ إلَيْهِ الْخََءُ فَكَانَ يَخْلُو بِغَارِ حِرَاءَ فَيَتَحَنَّثُ فيهِ ـ وَهُوَ التَّعَبُّدُ ـ اَللَّيَالِى ذَوَاتِ الْعَدَدِ قَبْلَ أنْ يَنْزِعَ إلى أهْلِهِ، وَيَتَزَوَّدُ لذلِكَ ثُمَّ يَرْجِعُ إلى خَدِيجَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها. فَيَتَزَوَّدُ لِمِثْلِهَا، حَتّى جَاءَهُ الْحَقُّ وَهُوَ في غَارِ حِرَاءَ. فَجَاءَهُ الْمَلَكُ فَقالَ: اِقْرأْ. فقَالَ: مَا أنَا بِقَارِئٍ. قَالَ: فَأخَذَنِي فَغَطَّنِي حَتّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدُ، ثُمَّ أرْسَلَنِى فَقَالَ: اِقْرأْ. فَقُلْتُ: لَسْتُ بِقَارِئٍ. فَغَطَّنِي الثَّانِيَةَ حَتّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدُ. ثُمَّ أرْسَلَنِي فقَالَ: إقْرَأْ. فَقُلْتُ: مَا أنَا بِقَارِئٍ. فَأخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّالِثَةَ حَتّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدُ. ثُمَّ أرْسَلَنِى فقَالَ: اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الّذِي خَلَقْ خَلَقَ ا“نْسَانَ مِنْ عَلَقٍ اِقْرَأْ وَرَبُّكَ ا‘كْرَمُ الّذِى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ عَلّمَ ا“نْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ. فَرَجَعَ بِهَا رَسُولُ اللّه # يَرْجُفُ فُؤَادُهُ، فَدَخَلَ عَلى خَدِيجَةَ، فَقَالَ: زَمِّلُونِِي زَمِّلُونِي. فَزَمَّلُوهُ حَتَّى ذَهَبَ عَنْهُ الرَّوْعُ. فقَالَ لِخَدِيجَةَ، وَأخْبَرَهَا الْخَبَرَ وقَالَ: لَقَدْ خَشِيْتُ عَلى نَفْسِي. قَالَتْ لَهُ خَدِيجَةُ: كََّ فَوَاللّهِ مَا يُخْزِيكَ اللّهُ أبَداً، إنَّكَ لَتَصِلُ الرَّحِمَ، وَتَصْدُقُ الْحَدِيثَ، وَتَحْمِلُ الْكَلَّ، وَتُكْسِبُ الْمَعْدُومَ، وَتَقْرِي الضَّيْفَ، وَتُعِينُ
عَلى نَوَائِبِ الْحَقِّ، ثُمَّ اَنْطَلَقَتْ بِهِ خَدِيجَةُ إلى وَرَقَةَ بْنِ نَوْفَلَ بْنِ أسَدِ ابْنِ عَبْدِالْعُزّى بْنُ قُصَيٍّ، وَهُوَ ابْنُ عَمَّ خَدِيجَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها، وَكَانَ اِمْرَأَ قَدْ تَنَصَّرَ في الْجَاهِلِيّةِ، وَكَانَ يَكْتُبُ الْعِبْرَانِيَّ فَيَكْتُبُ مِنَ ا“نْجِيلِ بِالْعِبْرَانِيّةِ مَا شَاءَ اللّهُ أنْ يَكْتُبَ، وَكانَ شَيْخاً كَبِيراً قَدْ عَمَى. فقَالَتْ خَدِيجَةُ: يَا ابْنَ عَمِّ، اسْمَعْ مِنْ ابْنِ أخِيكَ مَا يَقُولُ، فقَالَ لَهُ وَرَقَةُ: يَا ابْنَ أخِى مَاذَا تَرَى؟ فَأخْبَرَهُ رَسُولُ اللّهِ # خَبَرَ مَا رَأى. فقَالَ لَهُ وَرَقَةُ: هذَا النَّامُوسُ الّذِي أُنْزِلَ عَلى مُوسى يَا لَيْتَنِي فِيهَا جَذَعاً، لَيْتَنِي أكُونُ حَيّاً إذْ يُخْرِجُكَ قَوْمُكَ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أوْ مُخْرِجِيَّ هُمْ قَالَ: نَعَمْ لَمْ يَأتِ رَجُلٌ قَطُّ بِمِثْلِ مَا جِئْتَ بِهِ إَّ عُودِيَ، وَإنْ يُدْرِكْنِي يَوْمُكَ أنْصُرْكَ نَصْراً مُؤَزَّراً. ثُمَّ لَمْ يَنْشَبْ وَرَقَةُ أنْ تُوُفِّيَ وَفَتَرَ الْوَحْيُ[. أخرجه الشيخان.»غَطّهُ« إذا ضمه بشدة كما يغطه في الماء إذا بالغ في حطه فيه.و»الكَلُّ« العيال والحوائج المهمة.و»تكسبُ المعدومَ« أي تصل الى كل معدوم وتناله، و يتعذر عليك لبعده، وقيل تكسب المعدوم: أى تعطيه غيرك وتوصله الى كل من هو معدومٌ عنده.و»الناموس« صاحب سر الملك الذي يحضر إ بخير، وسمى به جبريل ‘نه مخصوص بالوحي والغيب الذي يطلع عليهما أحد من المئكة غيره.و»الجذع« هنا كناية عن الشباب أي ليتني أكون شابا عند
ظهورك ‘نصرك وأعينك.و»المؤزَّرُ« المؤكد .
1. (5563)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a vahiy olarak ilk baþlayan þey uykuda gördüðü salih rüyalar idi. Rüyada her ne görürse, sabah aydýnlýðý gibi aynen vukua geliyordu. (Bu esnada) ona yalnýzlýk sevdirilmiþti. Hira maðarasýna çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek baþýna kalýp, tahannüsde bulunuyordu. -Tahannüs ibadette bulunma demektir.- Bu maksadla yanýna azýk alýyor, azýðý tükenince Hz. Hatice (radýyallahu anha)´ye dönüyor, yine ayný þekilde azýk alýp tekrar gidiyordu. Bu hal, kendisine Hira maðarasýnda Hak gelinceye kadar devam etti. Bir gün ona melek gelip:
"Oku!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ben okuma bilmiyorum!" cevabýný verdi. (Aleyhissalâtu vesselâm hadisenin gerisini þöyle anlatýyor: "Ben okuma bilmiyorum deyince) melek beni tutup kucakladý, takatým kesilinceye kadar sýktý. Sonra býraktý. Tekrar:
"Oku!" dedi. Ben tekrar:
"Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni ikinci defa kucaklayýp takatým kesilinceye kadar sýktý. Sonra tekrar býraktý ve "Oku!" dedi. Ben yine: "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni tekrar alýp, üçüncü sefer takatým kesilinceye kadar sýktý. Sonra býraktý ve:
"Yaratan Rabbinin adýyla oku! O, insaný bir kan pýhtýsýndan yarattý. Oku, Rabbin kerimdir, o kalemle öðretti. Ýnsana bilmediðini öðretti" (Alak 1-5) dedi.
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu vahiyleri öðrenmiþ olarak döndü. Kalbinde bir titreme (bir korku) vardý. Hatice´nin yanýna geldi ve:
"Beni örtün, beni örtün!" buyurdu. Onu örttüler. Korku gidinceye kadar öyle kaldý. (Sükunete erince) Hz. Hatice (radýyallahu anhâ)´ye baþýndan geçenleri anlattý ve:
"Nefsim hususunda korktum!" dedi. Hz. Hatice de:
"Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, sýla-i rahimde bulunursun, doðru konuþursun, iþini göremeyenlerin yükünü taþýrsýn. Fakire kazandýrýrsýn, misafire ikram edersin, Hak yolunda zuhur eden hadiseler karþýsýnda (halka) yardým edersin!" dedi. Sonra Hz. Hatice, Aleyhissalâtu vesselâm´ý alýp Varaka Ýbnu Nevfel Ýbnu Esed Ýbnu Abdi´l-Uzza Ýbni Kusay´a götürdü. Bu zat, Hz. Hatice´nin amcasýnýn oðlu idi. Cahiliye devrinde Hýristiyan olmuþ bir kimseydi. Ýbranice (okuma) yazma bilirdi. Ýncil´den, Allah´ýn dilediði kadarýný Ýbranice olarak yazmýþtý. Gözleri âma olmuþ yaþlý bir ihtiyardý. Hz. Hatice kendisine:
"Ey amcaoðlu! Kardeþinin oðlunu bir dinle, ne söylüyor!" dedi. Varaka Aleyhissalâtu vesselâm´a:
"Ey kardeþim oðlu! Neler de görüyorsun?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm gördüklerini anlattý. Varaka da Ona:
"Bu gördüðün melektir. O, Hz. Musa´ya da inmiþtir. Keþte ben genç olsaydým (da sana yardým etseydim); keþke, kavmin seni sürüp çýkardýklarý vakit hayatta olsaydým!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Onlar beni buradan sürüp çýkaracaklar mý?" diye sordu. Varaka:
"Senin getirdiðin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, ona husumet edilmemiþ olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardýmda bulunurum!" dedi. Ancak çok geçmeden Varaka vefat etti ve vahiy de fetrete girdi (kesildi.)" [Buharî, Bed´ü´l-Vahy, Enbiya 21, Tefsir, Alak Tabir 1; Müslim, Ýman 252, (160); Tirmizî, Menakýb 13, (3636).][59]
ـ5564 ـ2ـ وعن يَحْيى بِنْ أبي كَثِيرٍ قال: ]سَألْتُ أبَا سَلَمَةَ بْنَ عَبْدِ الرَّحْمنِ عَنْ أوَّلِ مَا نَزَلَ مِنَ الْقُرآنِ. فَقَالَ: يَا أيُّهَا الْمُدَّثِّرُ. قُلْتُ: إنَّهُمْ يَقُولُونَ: اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الّذِى خَلَقَ. قَالَ أبُو سَلَمَةَ: سَألْتُ جَابِراً رَضِيَ اللّهُ عَنه عَنْ ذلِكَ فَقَالَ: َ أُحَدِّثُكَ إَّ مَا حَدَّثَنَا بِهِ رَسُولُ اللّهِ # قَالَ: جَاَوَرْتُ بِحِرَاءَ شَهْراً، فَلَمَّا قَضَيْتُ جِوَارِى هَبَطْتُ فَنُودِيتُ فَنَظَرْتُ عَنْ يَمِينِي فَلَمْ أرَ شَيْئاً، وَنَظَرْتُ عَنْ شِمَالِي فَلَمْ أرَ شَيْئاً، وَنَظَرْتُ خَلْفِي فَلَمْ أرَ شَيْئاً، فَرَفَعْتُ رَأسِى فَرَأيْتُ شَيْئاً فَلَمْ أثْبُتْ لَهُ. فَأتَيْتُ خَدِيجَةَ، فَقُلْتُ: دَثِّرُونِي. فَنَزَلَ: يَا أيُّهَا الْمُدَّثِّرُ، قُمْ
فَأنْذِرْ، وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ، وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ، وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ وذلِكَ قَبْلَ أنْ تُفرَضَ الصَّةُ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
2. (5564)- Yahya Ýbnu Ebi Kesir anlatýyor: "Ebu Seleme Ýbnu Abdirrahman´a Kur´an´dan ilk inenin ne olduðunu sordum.
"Ya eyyühe´l-Müddessir (ey örtüsüne bürünmüþ)! (suresi)dir!" dedi. Ben:
"Ýyi ama, baþkalarý ilk inenin Ýkra´ bismi Rabbikellezi halak (suresidir). diyorlar" dedim. Bunun üzerine Ebu Seleme:
"Ben bu hususta Hz. Cabir (radýyallahu anh)´e sormuþtum. O bana:
"Sana, Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm´ýn söylediðinden baþka bir þey söylemeyeceðim, Aleyhissalâtu vesselâm:
"Bir ay kadar Hira maðarasýna mücavir oldum (itikafa girdim). Mücaveretimi (itikafýmý) tamamlayýnca, daðdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Saðýma baktým, hiçbir þey görmedim. Soluma baktým, yine bir þey görmedim. Arkama baktým bir þey görmedim. Derken baþýmý kaldýrdým, bir þey gördüm, ama (bakmaya) dayanamadým. Hemen Hatice´nin yanýna geldim:
"Beni örtün!" dedim. Derken þu ayetler nazil oldu. (Mealen): "Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (insanlarý ahiretle) korkut! Rabbini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçýn.." (Müddessir suresi). Bu vahiy namaz farz kýlýnmazdan önceydi." [Buharî, Bed´ü´l-Vahy, Bed´ül-Halk 6, Tefsir, Müddessir; Tefsir, Alak, Edeb 118; Müslim, Ýman 257, (161).][60]
ـ5565 ـ3ـ وعن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا نَزَلَ عَلَيْهِ الْوَحْىُ يُسْمَعُ عِنْدَ وَجْهِهِ كَدَوِىِّ النَّحْلِ؛ فَأُنْزِلَ عَلَيْهِ يَوْماً فَمَكَثَ سَاعَةً. ثُمَّ سُرِّىَ عَنْهُ فَقَرَأَ: قَدْ أفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ الى عَشْرِ آيَاتٍ مِنهَا مِنْ أوَّلِهَا؛ وَقالَ: مَنْ أقَامَ هذِهِ الْعَشْرَ اŒيَاتَ دَخَلَ الْجَنَّةَ. ثُمَّ اسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ وَقالَ: اللّهُمَّ زِدْنَا وََ تَنْقُصْنَا، وَأكْرِمْنَا وََ تُهِنَّا، وَأعْطِنَا وََ تَحْرِمْنَا، وآثِرْنَا وََ تُؤْثِرْ عَلَيْنَا، اللّهُمَّ أرْضِنَا وَاَرْضَ عَنَّا[. أخرجه الترمذي.
3. (5565)- Hz. Ömer (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a vahiy indiði zaman, yüzünün yakýnlarýnda arý uðultusu gibi bir ses iþitilirdi. Bir gün, O´na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldý. Sonra o hal açýldý. O da Mü´minun suresinden ilk on ayeti okudu:
"Mü´minler kurtuluþa ermiþ, umduklarýna kavuþmuþlardýr. Onlar namazlarýný Allah´tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tâdil-i erkan ile kýlarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydasý dokunmayan her türlü þeyden yüz çevirirler. Onlar nail olduklarý her türlü nimetin zekatýný aksatmadan verirler. Onlar namuslarýný korurlar. Ancak hanýmlarýna ve cariyelerine karþý müstesna, bunlarla olan yakýnlýklarýndan dolayý kýnanmazlar Kim helal sýnýrýný aþarak bunlarýn ötesine geçmek isterse, iþte öyleleri haddini aþmýþ olanlardýr. O mü´minler ki, Allah´a ve kullara karþý olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarýný devamlý olarak, vaktinde ve þartlarýna riayet ederek kýlarlar. Ýþte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardýr" (Mü´minun, 1-11).
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer."
Sonra kýbleye yöneldi ve ellerini kaldýrýp:
"Allahým (hayrýmýzý) artýr, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaþtýrma. Bize ikram et, zillete düþürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et, (düþmanlarýmýzý) bize tercih etme. Allahým, bizi razý kýl, bizden de razý ol!" buyurdular." [Tirmizî, Tefsir, Mü´minun, (3172).][61]
ـ5566 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]آخِرُ آيَةٍ نَزَلَتْ عَلى رَسُولِ اللّهِ # آيَةُ الرِّبَا[. أخرجه البخاري .
4. (5566)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a inen en son ayet Riba ayetidir." [Buharî, Bakara 53.][62]
ـ5567 ـ5ـ وعن جابِرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَعْرِضُ نَفْسَهُ بِالْمَوْقِفِ، فَيَقُولُ: أَ رَجُلٌ يَحْمِلُنِي إلى قَوْمِهِ، فإنَّ قُرَيْشاً مَنَعُونِي أنْ أُبَلُّغَ كََمِ رَبِّي[. أخرجه أبو داود والترمذي .
5. (5567)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), hacc mevsiminde vakfe mahallinde kendini hacýlara arzediyor: "Beni kavmine götürecek bir kimse yok mu? Kureyþ, Rabbimin kelamýný teblið etmeme mani oldu" diyordu." [Ebu Davud, Sünnet 22, (4734); Tirmizî, Sevabu´l-Kur´an 24, (2926).][63]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisler Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a vahyin baþlamasýyla ilgilidir. Vahiy lügat olarak, gizlice bildirmek demektir. Yazma, yazýlan þey, gönderme (ba´s), ilham, emir, ima, iþaret, peþ peþe ses çýkarma manalarýna gelir.
Þer´î bir ýstýlah olarak þeriatýn bildirilmesi demektir. Vahy birçok durumda vahyedilen þey manasýnda ism-i mef´ul olarak kullanýlmaktadýr. Bu açýdan, Allah´ýn, Resul-i Ekrem´e indirilen kelamýna vahy denmektedir.
2- Ýlk hadis, (5563), vahyin Resulullah´a rüyayý sadýka þeklinde geldiðini belirtir. Bazý rivayetlerde rüyayý saliha denmiþtir. Bu rüya, uykuda görülenin sabahleyin aynen çýkmasý olarak tarif edilmiþtir. Karýþýklýk olmayan bir rüyadýr. Bu, uyanýklýk halinde görülecek þeylere bir alýþtýrma, hazýrlama safhasýdýr. Bunu, uyanýk halde ýþýk görme, ses iþitme hadiseleri, yolda yürürken, taþlarýn ve aðaçlarýn selam vermeleri takip etmiþtir. Beyhakî rüya döneminin altý ay sürdüðünü benimser. Ýbnu Hacer, "Kýrk yaþýný tamamlayýnca, doðduðu ay olan Rebiulevvel ayýnda, peygamberlik rüya ile baþlamýþ olmalý, ayný yýlýn Ramazanýnda da uyanýk haldeki vahiy baþlamalý" der.
3- Resulullah ilk safhada yalnýzlýk muhabbetinin sevkiyle Hira maðarasýna gitmiþ, tahannüsde bulunmuþtur. Tahannüs, tahannüf yani haniflik yapmak demektir. Kelime, tahannüfün sonundaki fe´nin se´ye kalbiyle ortaya çýkmýþtýr. Öyleyse kök manasýyla, hanifleri takip etmek, onlarýn yolunda gitmek demektir. Haniflik Hz. Ýbrahim aleyhisselam´ýn dininin adýdýr. Bazý rivayetlerde Zührî´nin derci olarak tahannüs´ün taabbüd olarak açýklandýðý görülür. Bu maðaraya çekilme safhasýnýn, bir ay kadar devam ettiði ve bunun Ramazan ayýnda vuku bulduðu bilinmektedir.
Resulullah bu safhada Hz. Cebrail´i Mekke-i Mükerreme´nin Ecyad nam kevkiinde görür. Cebrail aleyhisselam: "Ey Muhammed!" diye baðýrýr. Saða, sola, öne, arkaya, bakar fakat kimseyi göremez. Derken baþýný semaya kaldýrýr. Onu, semayý gözün alabildiðine kaplamýþ olarak bir kürsü üzerinde oturmuþ görür.
"Ey Muhammed ben Cibril´im, Cibril´im!" der. Aleyhissalâtu vesselâm bu manzaradan korkar, kaçýp, kalabalýða karýþýr ve bir þey görmez olur. Bilahare kalabalýktan çýkýnca ayný ses yine çaðýrýr. O da tekrar kaçar.
Bundan sonra Cibril aleyhisselam´ýn Hira´da görünmesi ve "Oku!" diye emretmesi hadisesi geliyor. Bazý rivayetler bu esnada Cibril´in iki kanadýyla göründüðünü zikreder, kanatlar gözleri kamaþtýracak þekildedir, yakuttandýr. Bu rivayet zayýftýr. Sahih rivayetler, heyet-i asliyesi ile Cebrail´i Resulullah´ýn iki sefer gördüðünü, bunun birinin, kendisinden yaratýldýðý suret üzere görmeyi talep etmesi üzerine vukua geldiði, ikincisinin de Mirac´ta cereyan ettiðini gösterir. Resulullah´ýn, Cebrail´i görmesiyle ilgili farklý rivayetlerin varlýðýný bilmede fayda var.
4- Ýlk vahiyden sonra Resululah´ýn hissettiði korkunun mahiyeti ne idi? Bu hususta Ýbnu Hacer, alimlerin on iki farklý tahminde bulunduklarýný kaydeder:
1 ) Cünun ve gördüklerinin kehanet olmasý. Çünkü kâhinler ahlaksýz insanlardý. Bu sebeple onlardan zaten hoþlanmýyordu.
2) Hâcis denen ve fikr-i sabit gibi insana musallat olan düþünceler.
3) Þiddetli korkudan ölme.
4) Hastalýk,
5) Hastalýðýn devamý,
6) Peygamberlik yükünü taþýmaktan acz,
7) Meleðe, korku sebebiyle bakmaktan acz,
8) Kavminin ezasýna sabredememe,
9) Öldürülmek,
10) Vatanýndan ayrýlma,
11) Yalanlanma,
12) Ayýplanma,
Ýbnu Hacer, bu görüþlerden üçüncüsünü ve ondan sonra gelen ikisini daha doðru, þüphelerden daha salim bulur, diðerlerine itiraz edildiðini söyler.
5- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn o korku hissettiði anlarda Hz. Hatice tarafýndan teselli edilmesi ve tesellide kullandýðý ikna edici delillerin, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn peygamberlikten önce izhar ettiði ahlaki kemalleri olmasý, üzerinde durulmasý gereken bir husustur. Ýlk Müslüman Hz. Hatice´yi Resulullah´ýn hak peygamber oluþuna inanmaya, iknaya sevkeden husus mucize deðil, O´nun önceden bilinen doðru sözlülüðü baþta olmak üzere, dile getirmiþ olduðu diðer ahlaki vasýflardýr. Nice mucize gördüðü halde inanmayanlara raðmen, mucizesiz olarak sözündeki doðruluk ve ahlakýndaki kemal sebebiyle iman... Bu daha selametli, daha içten bir iman olmalýdýr. Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bu cihetten ortaya koyduðu mucize, ehemmiyetçe Þakk-ý Kamer mucezisini geçmese de geri de kalmaz. Kur´an-ý Kerim´de her iki hususa da temas edilmiþtir (Kalem 4, Kamer 1).
Bu vak´adan hareketle, alimler, musibet ve sýkýntýya düþenleri, münasib sözlerle teselli etmenin müstehab olacaðýný, musibete düþen kimsenin de güvendiði kimselere halini açmasýnýn uygun olacaðýný söylemiþlerdir.
6- Resulullah´ýn Varaka´ya götürülmesi, vahyin baþlangýcýndaki hadiselerin mühimlerindendir. Onun Kütüb-i Sabýka´yý bilen biri olarak Aleyhissalâtu vesselâm´ýn risaletini te´yid etmesi, müjdelemesi, kavminin ileride Mekke´den çýkaracaðýný haber vermesi, Efendimiz´in o kitaplarda teferruatlý olarak tavsif edildiðini gösterir.
Varaka´yý daha önce tanýttýðýmýz için burada tekrar etmeyeceðiz.
7- Fetretu´l-Vahy, ilk vahiyden sonra araya giren fasýlayý ifade eder. Yani Hira daðýnda baþlayan vahiy belli bir sistemle devam etmemiþ, bilakis bir müddet kesilmiþtir. Bu kesilmenin Aleyhissalâtu vesselâm´ýn üzerinde ilk vahiyle hasýl olan korkunun gitmesi, vahyin gelmesine iþtiyak duymasý gayesini güttüðü belirtilmiþtir.
Bu fetretin müddeti ihtilaflýdýr. Birkaç gün diyen rivayetlerin yanýbaþýnda üç yýl diyenler de var. Umumiyetle üç yýl diyen rivayetler daha kavi bulunmuþ, diðerleri te´vil edilmiþtir. Suheylî, fetretü´lvahyin iki buçuk yýl olduðuna dair mevsuk rivayeti makul kabul eder. Buna altý aylýk rüya dönemini de ekleyerek üç yýla çýkarýr. Böylece reddedilmeyecek bir te´lif ve te´vilde bulunur.
Mekkedeki peygamberlik müddetinin 10 veya 13 yýl olduðuna dair ihtilafýn "fetretü´lvahy" meselesine dayandýðýný belirten Suheylî, 10 yýl diyenlerin, fetretü´lvahyi hesaba dahil etmemiþ olabileceklerine dikkat çeker.
8- Ýlk inen sure hususunda, kaydedilen rivayetlerde bir tearuz gözükmektedir. Birinci rivayet Alak suresini ilk inen sure olarak belirlerken, ikinci rivayette (5564) Müddessir suresinin ilk inen sure olduðu ifade edilmektedir. Bu ikinci rivayeti esas alanlardan ,ilk nazil olan surenin Müddessir olduðunu cezmen söyleyen de çýkmýþtýr. Buhârî´nin bir rivayetinde açýk olarak görüldüðü üzere, Müddessir suresi fetretü´lvahiyden sonra ilk inen suredir. Hz. Cabir (radýyallahu anh)´in bir rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm þöyle buyurmuþtur:
"Ben yürürken birden semadan gelen bir ses iþittim. Bakýþlarýmý (o tarafa) çevirdim. (Sesin sahibi) bana Hira´da gözükmüþ olan melekti, arz ve sema arasýna kurulmuþ bir kürsi üzerinde oturuyordu. O (manzara)dan korktum. Hemen (eve) döndüm ve:
"Beni örtün!" dedim. Allah Teala hazretleri: "Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve inzarda bulun..." diye Müddessir suresini "pislikten de kaçýn" ayetine kadar inzal buyurdu. Ondan sonra vahiy kýzýþtý da kýzýþtý."
Ýbnu Hacer, bu rivayetteki ziyade cümlelerde gelen tasrihten, bazýlarýnca ileri sürülen iþkalin kalkacaðýný belirtir.
9- Vahyin geliþ tarzýyla ilgili bir açýklama Hz. Ömer tarafýndan yapýlmaktadýr (5565). Hz. Ömer (radýyallahu anh), vahiy esnasýnda arý kovanýndan iþitilen uðultu nevinden bir sesin, Resulullah´ýn baþýndan iþitildiðini söyler. Vahyin geliþi hususunda bu bize bir bilgi verse de, mahiyetini tam olarak anlamak, anlatmak biraz zor bir iþ. Beþer-Ýlah arasýndaki bu muharebe irtibatý nasýl bir hâdisedir? Baþka rivayetlerde de gelmiþ olan birkýsým haricî tezahürler daha zikredilse de, vahiy hâdisesi, esas itibariyle harice kapalý olan bir hâdise, sadece vahye mazhar kiþi tarafýndan yaþanan bir hal olarak kalma durumundadýr.
Baþka rivayetlerdeki açýklamalara göre:
* Vahiy hali, Resulullah´a aðýr gelen bir durumdur, epeyce bir sýkýntý ve sýklet hali yaþatmaktadýr. Öyle ki, en soðuk günde bile buram buram terleme hasýl etmektedir. Deve üzerinde vahyin geldiði de olmuþ, o esnada deveye çöken aðýrlýk sebebiyle devenin karný yere deðecek þekilde bacaklarý yay gibi kavis yapmýþtýr. Zeyd Ýbnu Sabit, bir seferinde vahiy esnasýnda dizi Resulullah´ýn dizine deðdiði için, duyduðu sýklet sebebiyle bacaklarýnýn tamamen ezildiði, bir daha yürüyemeyecek hale geldiði zannýna düþtüðünü, ancak vahyin sona ermesiyle eski haline döndüðünü anlatýr. Vahiy hâdisesinin "aðýr"lýðý bizzat Kur´an ayetiyle tescil edilmiþtir (Müzzemmil 5).
* Vahiy geldiði sýrada Aleyhissalâtu vesselâm, üzerini örttürüyor, normal uyanýklýða benzemeyen bir halete giriyor. Bu halde kalbine tulû eden vahiyler, vahiy hali geçtikten sonra ezberlenmiþ bir halde hafýzada olduðu gibi kaydediliyordu. Resulullah savaþ sýrasýnda bile yanýndan ayýrmadýðý vahiy katibine vahyi imla (dikte) ettiriyor. Yazdýrdýðý vahyi bir de okutup, kontrol ederek yazma sýrasýnda bir hata olmuþ ise düzelttiriyordu. Bazý rivayetler, ilk sýralarda, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn gelen vahyi "unutabilirim" endiþesiyle vahyin gelmesi esnasýnda tekrar etmeye yeltendiðini, ancak ayet-i kerime ile müdahale edilerek, bu endiþe ve telaþýn yersiz olduðunun bildirildiðini belirtir. Þu ayet bu maksadla vahyolunmuþtur: "Ey habibim! Cebrail sana Kur´an´ý okurken, acele edip de dilini kýpýrdatma. Onu biraraya toplayýp okutmak bize aittir. Cebrail´e okuttuðumuzda sen onun okuyuþunu takip et. Sonra onu açýklamak yine bize aittir" (Kýyamet 16-19).
Bu hâdise bize, vahiy halinde, Resulullah´ýn tam bir þuur halinde olduðunu ifade etmesi bakýmýndan ehemmiyetlidir. Normal uyanýklýðýn dýþýnda bir hal yaþamýþ olmasý yanlýþ yoruma kabil bir durumdur. Bu Ýlahî müdahale ile anlýyoruz ki, vahiy hâdisesi sýrasýnda tam bir uyanýklýk ve þuur hali mevcuttur. Kendisine ilka olunaný Aleyhissalâtu vesselâm algýlayabilmekte, "kaybederim" endiþesini duymakta ve ezberleme arzusuyla tekrar edip dudaklarýný kýpýrdatmaktadýr. Yukarýda kaydettiðimiz vahiyden sonra Aleyhissalâtu vesselâm vahyin mekanizmasýný öðrenmiþ olarak ezberleme gayretini terketmiþtir.
* Vahiy Aleyhissalâtu vesselâm´a muhtelif þekillerde gelmiþtir:
** Çýngýrak sesi þeklinde gelme. Bu Hz. Peygamber´e en zahmetli olan çeþididir. Hariçten bunun arý uðultusu þeklinde hissedildiði belirtilir.
** Kalbine atýlmak suretiyle gelme.
** Rüyada öðrenmek suretiyle gelme.
** Miraçta olduðu üzere doðrudan doðruya Allah´tan vahyi telakki etmek suretiyle gelme. Bu tarz vahiyde melek arada elçi deðildir.
** Ýlham suretiyle gelme. [64]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:00:08
DÖRDÜNCÜ BAB
ÝSRA
ـ5568 ـ1ـ عن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه عَنْ مَالِكِ بْنِ صَعْصَعةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # حَدَّثَهُمْ عَنْ لَيْلَةِ أُسْرِيَ بِهِ. قَالَ: بَيْنَا أنَا في الْحَطِيمِ، وَرُبَّمَا قَالَ في الْحِجْرِ مُضْطَجِعاً، زَادَ في رِوَايَةٍ: بَيْنَ النَّائِمِ وَالْيَقْظَانِ إذْ أتَانِي آتٍ فَشَقَّ مَا بَيْنَ هذِهِ. يَعْنِى ثُغْرَةَ نَحْرِهِ الى شِعْرَتِهِ؛ قَالََ: فَاسْتَخْرَجَ قَلْبِي، ثُمَّ أُتِيتُ بِطِسْتَ مِنْ ذَهَبِ مَمْلُوءٍ إيمَاناً. فَغُسِلَ قَلْبِي، ثُمَّ حُشِيَ، ثُمَّ أُعِيدَ، ثُمَّ اُتِيتُ بِدَابَّةٍ دُونَ الْبَغْلِ وَفَوْقَ الْحِمَارِ أبْيَضَ، هُوَ الْبُرَاقُ. يَضَعُ خَطْوَهُ عِنْدَ أقْصى طَرْفِهِ، فَحُمِلْتُ عَلَيْهِ. فَانْلَطَقَ بِى جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السََّمُ حَتّى أتَى السَّمَاءَ الدُّنْيَا فَاسْتَفْتَحَ، فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ #. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ. فَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ، ففُتِحَ، فَلَمّا خَلَصْتُ فإذَا فِيهَا آدَمُ عَلَيْهِ السََّمُ؛ فقَالَ: هذَا أبُوكَ آدَمُ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ: فَرَدَّ عَليَّ السََّمَ، ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِاِبْنِ الصَّالِحِ؛ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ؛ ثُمَّ صَعِدَ بِي حَتّى أتَيْنَا السَّمَاءَ الثَّانِيَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَال: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ #. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ مَرْحَباً بِهِ وَلَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ. فَفُتِحَ، فَلَمَّا خَلَصْنَا فَإذَا أنَا بِيَحْيَى وَعِيسَى وَهُمَا ابْنَا الْخَالَةِ. قَالَ: هذَا يَحْيَى وَعِيسَى عَلَيْهِمَا السََّمُ فَسَلِّمْ عَلَيْهِمَا، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِمَا،
فَرَدَّا عَليَّ السََّمَ ثُمَّ قَاَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ ثُمَّ صَعِدَ بِي إلى السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ، فَاسْتَفْتَحَ فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ فَلَنِعْمَ الْمَجِيءُ جَاءَ، فَفُتِحَ لَنَا، فَلَمَّا خَلَصْنَا فإذَا يُوسُفُ عَلَيْهِ السََّمُ قَالَ: هذَا يُوسُفُ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ، فَرَدَّ عَلَيَّ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ؛ ثُمَّ صَعِدَ بِي حَتّى أتَى السَّمَاءَ الرَّابِعَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ. قِيلَ: أوَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ. قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ فَلَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ فَفُتِحَ، فَلَمَّا خَلَصْنَا فإذَا إدْرِيسُ عَلَيْهِ السََّمُ. قَالَ: هذَا إدْرِيسُ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ. فَرَدَّ عَلَيَّ ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ. ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتّى أتَى السَّمَاءَ الْخَامِسَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ # قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ. قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ فَلْنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ فَفَتَحَ، فَلَمَّا خَلَصْنَا فَإذَا هَارُونَ عَلَيْهِ السََّمُ. قَالَ: هذَا هَارُونَ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ عَلَيّ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ. ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتَّى أتَى السَّمَاءَ السَّادِسَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقيلَََ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ، فَلْنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ. فَفَتَحَ. فَلَمَّا خَلَصْنَا فَإذا مُوسى عَلَيْهِ السََّمُ، قَالَ: هذَا مُوسَى، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ، فَرَدَّ عَلَىَّ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيَّ الصَّالِحِ فَلَمَّا جَاوَزْتُهُ بَكَى. فَقِيلَ لَهُ: مَا يُبْكِيكَ؟ قالَ:
أبْكِى ‘نَّ غَُماً بُعِثَ بَعْدِي يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِهِ أكْثَرُ مِمَّنْ يَدْخُلُهَا مِنْ أُمَّتِي. ثُمَّ صَعِدَ بِي الَى السَّمَاءِ السَّابِعَةِ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمَّدٌ. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ مَرْحَباً بِهِ فَلَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ، فَفُتِحَ. فَلمَّا خَلَصْتُ فَإذَا إبْرَاهِيمُ عَلَيْهِ السََّمَ. قَالَ: هذا أبُوكَ إبْرَاهِيمُ، فَسَلّمْ عَلَيْهِ فَسَلّمْتُ عَلَيْهِ، فَرَدَّ السََّمَ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘بْنِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ. ثُمَّ رُفِعْتُ الى سِدْرَةِ الْمُنْتَهى، فإذَا نَبْقِهَا مِثْلُ قَِلِ هَجَرَ، وإذَا أوْرَاقُهَا مِثْلُ آذَانِ الْفِيلَةِ؛ قَال: هذِهِ سِدْرَةُ الْمُنْتَهى، وإذَا أرْبَعَةُ أنْهَارٍ: نَهْرَانِ بَاطِنَانِ وَنَهْرَانِ ظَاهِرَان؟ قُلْتُ: مَا هَذَانِ يَا جِبْرِيلُ؟ قَالَ: أمَّا الْبَاطِنَانِ فَنَهْرَانِ في الْجَنّةِ، وأمَّا الظَّاهِرَانِ فَالنِّيلُ والْفُراتُ، ثُمَّ رُفِعَ لِيَ الْبَيْتُ الْمُعْمُورُ. ثُمَّ أُتِيتُ بِإنَاءٍ مِنْ خَمْرٍ، وإنَاءٍ مِنْ لَبَنٍ، وإنَاءٍ مِنْ عَسَلٍ؛ فَأخَذْتُ الْلَّبَنَ. فَقَالَ: هِىَ الْفِطْرَةُ الّتِي أنْتَ عَلَيْهَا وَأُمَّتُكَ. قَالَ: ثُمَّ فُرِضَتِ عَلَىَّ الصََّةُ خَمْسُونَ صََةً كُلَّ يَوْمٍ. فَرَجَعْتُ فَمَرَرْتُ عَلى مُوسى عَلَيْهِ السَّمُ. فَقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ فَقُلْتُ بِخَمْسِينَ صََةً في الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ. فَقَالَ: إنَّ أُمَّتَكَ َ تَسْتَطِيعُ خَمْسِينَ صََةً كُلَّ يَوْمٍ، وإنِّي وَاللّهِ قَدْ جَرَّبْتُ النَّاسَ قَبْلَكَ وَعَالَجْتُ بَنِي إسْرَائِيلَ أشَدَّ الْمُعَالَجَةِ. فَارْجِعْ الى رَبِّكَ فَاسْأَلُهُ التَّخْفِيفَ ‘ُمَّتِكَ. فَرَجَعْتُ، فَوَضَعَ عَنِّي عَشْراً. فَرَجََعْتُ الى مُوسى. فَقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ؟ قُلْتُ: وَضَعَ عَنِّى عَشْراً. فَقالَ: اِرْجِعْ الى رِبِّكَ فَاسْأَلُهُ التَّخْفِيفَ ‘ُمَّتِكَ فَرَجَعْتُ، فَوَضَعَ عَنِّى عَشْراً
فَرَجَعْتُ الى مُوسى. فَقَال: مِثْلَهُ، فَلَمْ أزَلْ بَيْنَ رَبِّي وَمُوسى، حَتّى أُمِرْتُ بِخَمْسِ صَلَوَاتٍ، فَرَجَعْتُ الى مُوسى عَلَيْهِ السََّمُ فقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ؟ قُلْتُ: بِِخَمْسِ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ. فَقَالَ: إنَّ أُمَّتَكَ َ تَسْتَطِيعُ خَمْسَ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ فَارْجِعْ الَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ ‘ُمَّتِكَ. قُلْتُ؛ قَدْ سَأَلْتُ رَبِّي حَتّى اسْتَحْيَيْتُ، وَلَكِنَّ أرْضَى وَأُسَلِّمُ فَلَمَّا جَاَوَزْتُ مُوسى عَلَيْهِ السََّمُ نَادَى مُنَادٍ أمْضَيْتُ فَرِيضَتِي، وَخَفَفَّتُ عَنْ عِبَادِي. زَادَ روَايَةٍ: هُنَّ خَمْسٌ، وَهُنَّ بِخَمْسِينَ: َ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود، وهذا لفظ الشيخين .
1. (5568)- Hz. Enes (radýyallahu anh) Malik Ýbnu Sa´saa (radýyallahu anh)´dan naklen anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara, Mirac´a götürüldüðü geceden anlatarak demiþtir ki,
"Ben Ka´be´nin avlusundan Hatim kýsmýnda -belki de Hýcr´da demiþti- yatýyordum, -bir rivayette þu ziyade var: Uyku ile uyanýklýk arasýnda idim- Derken bana biri geldi, þuradan þuraya kadar (göðsümü) yardý. -Bu sözüyle boðaz çukurundan kýl biten yere kadar olan kýsmý kasdetti.- Kalbimi çýkardý. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altýndan bir kap getirildi. Kalbim [çýkarýlýp su ve zemzem ile] yýkandý. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katýrdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak´tý. Ön ayaðýný gözünün gittiði en son noktaya koyarak yol alýyordu. Ben onun üzerine bindirilmiþtim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasýna kadar geldik. Kapýnýn açýlmasýný istedi.
"Gelen kim?" denildi.
"Cibril!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)!" dedi.
"O´na Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoþ gelmiþler! Bu geliþ ne iyi geliþtir!" denildi.
Derken kapý açýldý. Kapýdan geçince, orada Hz. Adem aleyhiselam´ý gördüm.
"Bu babanýz Adem´dir! Selam ver O´na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamýma mukabele etti. Sonra bana:
"Salih evlad hoþ gelmiþ, salih peygamber hoþ gelmiþ!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapýyý çaldý.
"Bu gelen kim?" denildi
."Ben Cibril´im!" dedi."
Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"O´na Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoþ gelmiþler! Bu geliþ ne iyi geliþ!" dediler. Derken bize kapý açýldý. Ýçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. Ýsa aleyhimasselam ile karþýlaþtým. Onlar teyze oðullarýydý. Hz Cebrail:
"Bunlar Hz. Yahya ve Hz. Ýsa´dýrlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamýma mukabelede bulundular. Sonra:
"Hoþ geldin salih kardeþ, hoþ geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çýkardý. Kapýyý çaldý.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril´im!" dedi.
"Yanýndaki kim?" denildi.
"Muhammed´dir!" dedi.
"O´na Mirac daveti gitti mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoþ gelmiþler! Bu geliþ ne iyi geliþ!" denildi. Kapý bize açýldý. Ýçeri girince Hz. Yusuf aleyhiselam´la karþýlaþtýk. Cebrail:
"Bu Yusuf´tur! O´na selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Selamýma mukabele etti. Sonra:
"Salih kardeþ hoþ gelmiþ, salih peygamber hoþ gelmiþ!" dedi.Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çýkardý. Kapýyý çaldý.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril´im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac davetiyesi indi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoþ gelmiþler! Bu geliþ ne iyi geliþ!" dediler. Kapý açýldý. Ýçeri girdiðimizde, Hz. Ýdris aleyhisselam ile karþýlaþtýk. Hz. Cebrail:
"Bu Ýdris´tir, O´na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamýma mukabele etti. Sonra bana:
"Salih kardeþ hoþ geldin, salih peygamber hoþ geldin!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti. Beþinci semaya geldik. Kapýyý çaldý.
"Kim bu gelen?" denildi.
"Ben Cibril´im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"O´na Mirac daveti indirildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoþ gelmiþler! Bu geliþ ne iyi geliþ!" denildi. Kapý açýldý. Ýçeri girince, Harun aleyhisselam ile karþýlaþtýk. Cebrail aleyhisselam:
"Bu Harun aleyhisselam´dýr. O´na selam ver!" dedi. Ben selam verdim, o da selamýma mukabelede bulundu ve:
"Salih kardeþ hoþ geldin, salih peygamber hoþ geldin!" dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve altýncý semaya geldik. Kapýyý çaldý.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Ben Cibril!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"O´na Mirac daveti indirildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoþ gelmiþler! Bu geliþ ne iyi geliþ!" denildi. Ýçeri girince, Hz. Ýbrahim aleyhisselam ile karþýlaþtýk. Cebrail:
"Bu baban Ýbrahim´dir, O´na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamýma mukabele etti. Sonra:
"Salih oðlum hoþ geldin, salih peygamber hoþ geldin!" dedi
Sonra Sidretü´l-Münteha´ya çýkarýldým. Bunun meyveleri (Yemen´in) hecer testileri gibi iri idi, yapraklarý da fil kulaklarý gibiydi. Cebrail aleyhisselam bana:
"Ýþte bu Sidretü´l-Münteha´dýr!" dedi.
Burada dört nehir vardýr: Ýkisi batýnî nehir, ikisi zahirî nehir.
"Bunlar nedir, ey Cibril?" diye sordum. Hz. Cebrail:
"Þu iki batýnî nehir cennetin iki nehridir. Zahirî olanlarýn biri Nil, diðeri Fýrat´týr!" dedi. Sonra bana el-Beytü´l-Ma´mur yükseltildi. Sonra bana bir kapta þarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben sütü aldým. Cebrail aleyhisselam:
"Bu (aldýðýn), fýtrat(a uygun olan)dýr, sen ve ümmetin bu fýtrat (yaratýlýþ) üzeresiniz!" dedi.
Resulullah devamla dedi ki:
"Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kýlýndý. Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam´a uðradým. Bana:
"Ne ile emrolundun?" dedi.
"Gece ve gündüzde elli vakit namazla!" dedim.
"Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanlarý tecrübe ettim. Benî Ýsrail´e muamelelerin en þiddetlisini uyguladým (muvaffak olamadým). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!" dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam´a tekrar uðradým. Yine:
"Ne ile emrolundum?" dedi.
"Benden on vakit namazý kaldýrdý!" dedim.
"Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasýný iste!" dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldýrdý. Dönüþte yine Musa aleyhisselam´a uðradým. Ayný þeyi söyledi. Ben, beþ vakitle emrolunmama kadar bu þekilde Hz. Musa ile Rabbim arasýnda gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz. Musa´ya uðradým. Yine:
"Ne ile emredildin?" dedi.
"Her gün beþ vakit namazla!" dedim.
"Senin ümmetin her gün beþ vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!" dedi."
Rabbimden çok istedim. Artýk utanýyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beþ vakte razýyým. Allah´ýn emrine teslim oluyorum!" dedim. Musa aleyhisselam´ý geçer geçmez bir münadi (Allah adýna) nida etti: "Farzýný kesinleþtirdim, kullarýmdan hafiflettim de!"
Bir rivayette þu ziyade geldi:
"Namazlar (günde) beþtir. Ve onlar ellidir de. Ýndimde hüküm deðiþmez artýk!"[65]
ـ5569 ـ2ـ وفي رواية للنسائي: ]أنَّ النَّبِىَّ # لَمَّا رُدَّ بِخَمْسِ صَلَوَاتٍ، قَالَ لَهُ مُوسى: فَارْجِعْ الى رِبِّكَ فَاسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ فإنَّهُ فَرَضَ عَلى بَنِي إسْرَائِيلَ صََتَيْنِ فَمَا قَامُوا بِهِمَا، فَرَجَعْتُ الى رَبِّي عَزَّ وَجَلَّ فَسَأَلْتُهُ التَّخْفِيفَ! فَقَالَ: إنِّي يَوْمَ خَلَقْتُ السَّمَواتِ وَا‘رْضَ فَرَضْتُ عَلَيْكَ وَعَلى أُمَّتِكَ خَمْسِينَ صََةً، فَخَمْسٌ بِخَمْسِينَ، فَقُمْ بِهَا أنْتَ وَأُمَّتُكَ فَعَلِمْتُ أنَّهَا مِنَ اللّهِ تَبَارَكَ وَتَعالى صِرّى، فَرَجَعْتُ الى مُوسى. فَقَالَ: اِرْجِعْ فلَمْ أرْجِعْ[.»سِدْرَةُ الْمُنْتَهى« هى شجرة في أقصى الجنة إليها ينتهى علمُ ا‘ولين واŒخرين.و»السِّدرُ« شجر معروف.و»النّبْقُ« معروف، والمراد به ثمرة شجرة سدرة المنتهى.و»القِل« جمع قلة، وهى الحب يسع مزادة من الماء ونسب الى هجر ‘نها تعمل بها.و»صِرّى« بكسر الصاد المهملة وتشديد الراء وفتحها وكسرها مقصور: أى حتم واجب .
2. (5569)- Nesâî´nin bir rivayetinde þöyle gelmiþtir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), beþ vakit namazla gönderilince, Hz. Musa aleyhisselam kendisine:
"Rabbine dön! Daha da azaltmasýný talep et. Çünkü, Benî Ýsrail´e iki namaz farz etmiþti, onlarý kýlmadýlar!" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Rabbime tekrar dönüp daha da hafifletmesini istedim. Rabb Teala þu cevabý verdi:
"Semavat ve arzý yarattýðým zaman ben sana ve ümmetine elli vakit namaz yazmýþtým. Öyleyse elli olan beþtir. Sen ve ümmetin bunlarý kýlýn!" Böylece anladým ki, bu beþ vakit namaz Rabbim Teala´dan kesin bir emirdir. Hemen Hz. Musa´ya döndüm. O yine "Dön!" dedi. Fakat ben, artýk geri dönmedim."[66]
ـ5570 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَمَّا كَذَّبَتْنِى قُرَيْشٌ قُمْتُ في الْحِجْرِ فَجَلَّى اللّهُ لِى بَيْتَ الْمَقْدِسِ فَطَفِقْتُ أُخْبِرُهُمْ عَنْ آيَاتِهِ وَأنَا أنْظُرُ إلَيْهِ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
3. (5570)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kureyþ beni tekzib ettiði vakit, Hýcr´da doðruldum. Allah Teala hazretleri Beytu´l-Makdis´i bana tecelli ettirdi. Ben onlara onun alâmetlerini birer birer haber vermeye baþladým. Ben Beytu´l-Makdis´e bakýyor hem de haber veriyordum."[67]
ـ5571 ـ4ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أَتَيْتُ لَيْلَةَ أُسْرِىَ بِى عَلى مُوسى قَائِماً يُصَلِّى في قَبْرِهِ عِنْدَ الْكَثِيبِ ا‘حْمَرَ[. أخرجه مسلم والنسائي .
4. (5571)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ýsra gecesinde Hz. Musa´ya uðradým. Kýrmýzý kum tepesinin yanýndaki kabrinde namaz kýlýyordu."[68]
AÇIKLAMA:
1- Ýsra (veya Mirac) vak´asý Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hayatýnda cereyan eden mühim hâdiselerden biridir. Ýsra kelime olarak, geceleyin yürümek manasýna gelir. Geceleyin sefere çýkan askerî birliðe seriyye denir ki, ayný kökten gelir. Mirac ise yükselmek manasýna gelir.
2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayatýnda geçen bir hadise olarak Ýsra veya Mirac deyince hemen hemen ayný þey kastedilir. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bir gece, Mescid-i Haram denen Kâbe´den baþlayýp Mescid-i Aksa denen Kudüs´deki mabede kadar uzanýp, orada semavatý aþýp, Sidretü´l-Münteha´ya yani âlem-i imkan ile âlem-i vücub hududuna kadar ve daha ötesine ulaþan bir yolculuktur. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu yolculuða Ýlahî bir lütuf olarak mazhar kýlýnmýþtýr. Bu yolculuðu Aleyhissalâtu vesselâm ruh ve cesediyle birlikte ayný gecede, yakaza (uyanýklýk) halinde yapmýþtýr.
3- Miracla ilgili bazý teferruatta alimler arasýnda ihtilaf vaki olmuþ ise de hâdisenin Mekke´den Kudüs´e kadar olan kýsmý ayet-i kerimede sarih olarak ifade edildiði için, bu safhayý inkar eden kâfir olur. Ayet mealen þöyle: "Ayetlerimizden bir kýsmýný ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram´dan alýp, çevresini mübarek kýldýðýmýz Mescid-i Aksa´ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir..." (Ýsra: 17/1).
Ýþte bu safha, esra (yani geceleyin yürüttü) kelimesi ile ifade ediliði için kelimenin mastarý olan isra ile tesmiye edilmiþtir. Bu Nebevî seyahatin devamý olan semavata yükselme, Ýlahî kurbiyete erme iþine Mirac denir. Miracla ilgili bazý meselelere her ne kadar Necm suresinde temas edilmiþ ise de (1-17. ayetler) daha ziyade hadislerde sarih olarak teferruata kavuþturulmuþtur. Bu hadislerden biri sadedinde olduðumuz babýn birinci hadisidir (5568).
4- Mirac, Hz. Muhammed´in risaletinin umumiliðini ifade ve isbat eder. Ýlahî saltanatýn mülkü durumunda olan yedi kat semada O´nun gezdirilmesi, oralarýn ruhanî ahalisine onun gösterilmesi, Allah katýndaki makamýnýn yüceliðinin izharýdýr. Mahlukat içinde mükerrem kýlýnan insanlýðýn en müntehab, en seçkin ferdinin O olduðu böylece ifade edilmiþtir.
Bu seyahatin sonunda, Resulullah büyük melek Cebrail´in dahi ulaþmaya mezun olmadýðý bir yakýnlýða, Ýlahî kurbiyete ermiþ, Allah´ýn cemalini görmüþ, her çeþit vasýtadan, aracýdan mücerred olarak doðrudan Ýlahi kelama mazhar olmuþtur. Böyle bir yücelik, O´ndan baþka hiçbir mahluka nasib olmamýþtýr ve olmayacaktýr da. Biz böyle bir peygambere ümmet olmakla iftihar ediyor, bizi de Fahr-i Kâinat´a ümmet olma þerefine erdirdiði için Rabbimize þükranlarýmýzý, hamdlerimizi arzediyoruz.
Mirac hadisesinin mahiyet ve manasý üzerine alimlerimiz birçok deðerli tahlillerde, yorumlarda bulunmuþlardýr. Bunlar arasýnda Bediüzzaman´ýn Sözler adlý eserinin 31´inci sözündeki tahlilleri müstesna bir deðer taþýr, orijinal deðerlendirmeler ihtiva eder. Ayrýca Elmalýlý Hamdi Yazýr merhumun tefsirinden de mevzu üzerine teferruatlý bilgi elde edilebilir (4. cilt 3141-3152).
5- Mirac hadisesinin yýlý ve ayýný tesbitte rivayetler ihtilaflýdýr. Ondan fazla görüþ ileri sürülmüþtür. Alimler çoðunluk itibariyle bunun hicretten bir yýl veya on sekiz ay önce vuku bulduðuna dair rivayetleri benimsemiþtir. Ay olarak da Rebiü´l-evvel veya Receb aylarý üzerinde durulmuþtur.
6- Ka´bu´l-Ahbar, Mis´adu´l-Melaike denen sema kapýsýnýn Beytu´l-Makdis´in tam üstüne tekabül ettiðini rivayet etmiþ, bunu esas alan bazý alimler, Resulullah´ýn Mescid-i Haram´dan Mescid-i Aksa´ya getirilip, oradan semaya çýkarýlýþýný "seyahatin, eðrilikten berî ve düz olmasý için" diye açýklamýþtýr. Ancak, yine hadislerde: "Her semada bir Beyt-i Ma´mur var, dünya semasýndaki Beyt-i Ma´mur Kâbe´nin üst hizasýnda" þeklinde gelen rivayet gözönüne alýnýnca, mezkur yorumunun su götürdüðü anlaþýlýr. Zira, bu ikinci rivayet açýsýndan, Beyt-i Ma´mur´a iðvicac (eðrilik) yapmadan ulaþmanýn yolu Ka´be´den yola çýkmaktýr. Mescid-i Aksa´ dan deðil. Mirac´ta Aleyhissalâtu vesselâm, her bir semadan geçerek Beyt-i Ma´mur´a ulaþmýþtýr.
7- Mescid-i Haram´dan Mescid-i Aksa´ya gidiþin hikmeti üzerine zayýf da olsa baþka görüþler de ileri sürülmüþtür.
* Resulullah böylece iki kýblenin görülmesini de tahakkuk ettirmiþ, birleþtirmiþtir.
* Mescid-i Aksa, geçmiþ peygamberlerden çoðunun hicret yeridir. Dolayýsýyle Aleyhissalâtu vesselâm, pek çok fazileti cem´ etsin diye oraya seyahat ettirilmiþtir.
* Mescid-i Aksa, haþrin yapýlacaðý yerdir. Mirac gecesinde Aleyhissalâtu vesselâm´ýn karþýlaþtýðý durumlarýn çoðunluðu ahiret ahvaliyle ilgili olduðu için Mirac´ýn bu mahþer mahallinden olmasý daha uygundur.
* Gerek hissî ve gerekse manevî, çeþitli takdislerin Aleyhissalâtu vesselâm´a hasýl olmasýna tefaülendir.
* Bütün peygamberlerle toptan biraraya gelip görüþmek içindir.
* Ýbnu Ebi Cemre der ki: "Semaya uructan önce Beytu´l-Makdis´e götürülmesindeki hikmet, Hakký gizlemeye çalýþanlara karþý onu izhar etme gayesini güder. Zira, Mirac´a Mekke´den gitmiþ olsaydý hakký inkar eden düþmanlara beyan ve izah fýrsatý olmayacaktý. Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm, Beytu´l-Makdis´e geceleyin götürüldüðünü söyleyince, Beytu´l-Makdis´le ilgili parçalarý tarif etmesini istediler. Onlar gördükleri için bunlarý biliyorlardý ve yine biliyorlardý ki, Muhammed onu daha önce görmemiþti, bilemezdi. Sorularý üzerine, açýklayýp haber verince, Resulullah´ýn bir gecede Beytü´l-Makdis´e yaptýðýný söylediði diðer hususlardaki sýdký tahkik edilmiþ oldu. Bu husustaki haberi sahih olunca, diðer söylediklerinde de sadýk olduðunu tasdik etmek gerekir. Bu durum mü´minlerin imanýný artýrdýðý gibi, inkar edenlerin de þekavetini (zararýný) artýrýr."
8- Mirac meselesinde münakaþa edilen bir husus bunun rüya halinde mi, yakaza (uyanýklýk) halinde mi cereyan ettiðidir. Çok sayýda sahih rivayetlerin zahirini esas alan muhaddis, fakih ve mütekellim ulemadan müteþekkil cumhur bunun yakaza halinde, ruh ve cesetle berabar yapýlan bir seyahat olduðunu söylemekte ittifak etmiþtir.
Ancak rüya halinde cereyan ettiðini ifade eden sahih rivayeti de nazar-ý dikkate alan alimler, Mirac´ýn biri ruh ve cesedle uyanýk halde, diðeri de rüya halinde olmak üzere iki ayrý sefer vaki olduðunu söylemiþtir. Birincisi, uyku halinde cereyan etmiþ, uyanýk halde ruh ve cesedle yapýlacak ikinciye hazýrlama, alýþtýrma gayesini gütmüþtür.
Bazý alimler, bu mevzu üzerine varid olan zayýf rivayetleri de deðerlendirerek bi´setten önce de Mirac hadisesinden bahsetmiþtir.
9- Mirac iþitildiði zaman Mekke´de müþrikler arasýnda "böyle þey olur mu?" "Bir gecede Mescid-i Aksa´ya gidilip gelinebilir mi?" diye ciddi bir vaveyla ve istihza havasý hasýl edilir. Ýbnu Abbas´ýn bir rivayetinde bu açýk olarak görülür. Þöyle ki: "Resulullah´ýn Miraca gittiði gecenin sabahýnda Ebu Cehil, Aleyhissalâtu vesselâm´a uðrayarak:
"Yeni bir þey var mý?" diye sorar.
"Evet, bu gece Mescid-i Aksa´ya götürüldüm" cevabýný alýnca, müstehziyane sorar: "Sonra da aramýzda oldun!"
"Evet!"
"Kavmini çaðýrsam bu hikâyeni onlara da anlatýr mýsýn?"
"Evet!"
Ebu Cehil, þamata ve tehzil için fýrsatý yakalamýþtýr. Benî Ka´b Ýbnu Lüey´i hemen çaðýrýp Resulullah´a kýssayý anlattýrýr:
Duyduklarýndan þaþkýna dönerler:
"Bize Mescid´i tavsif edebilir misin?" derler. Resulullah bu teklif karþýsýnda son derece sýkýlýr ise de 5570 numaralý hadiste geçtiði üzere, Cenab-ý Hak Beytu´l-Makdis´i gözünün önüne tecelli ettirir, o da teker teker hususiyetlerini anlatýr.
Bu hadisenin Hz. Ebu Bekr´i ilgilendiren bir kýssasý þöyle: "Mirac hadisesiyle iyice þamata yapan müþriklerden bir grup Hz. Ebu Bekir (radýyallahu anh)´e gelip, onu da kendi istihzalarýna çekme ümidiyle meseleyi anlatýrlar. Fakat o:
"Ben þehadet ederim ki, o sadýktýr, doðru sözlüdür!" der.
"Yani, sen bir gecede O´nun Þam´a gidip sonra Mekke´ye geri geldiðine inanýyor, tasdik ediyor musun?" derler.
"Evet der, ben O´nun bundan daha öte söylediklerini zaten kabul etmiþim, ben O´nun semavi haberini kabul ettim, (bunu niye kabul etmeyeyim?)" buyurur. Bu hadise üzerine Hz. Ebu Bekr "es-Sýddîk" ünvanýný alýr.
Ýsra ile ilgili rivayetlerde farklý ziyadeler gelmiþtir:
* Þeddâd Ýbnu Evs rivayetine göre Aleyhissalâtu vesselâm, geceleyin yürütüldüðü zaman önce hurmalýklý bir araziden geçirilir. Hz. Cibril aleyhisselam: "Ýn ve namaz kýl!" der. Aleyhissalâtu vesselâm iner ve namaz kýlar. Cebrail aleyhisselam: "Burasý Yesrib (Medine) idi" der. Rivayetin devamýnda ayný tarzda, Aleyhissalâtu vesselâm, muhtelif yerlerde iner ve namaz kýlar. Arkadan Hz. Cebrail: "Burasý "Tur-u Sina, Allah´ýn Hz. Musa´ya konuþtuðu yer idi." Burasý "Hz. Ýsa´nýn doðduðu Beyt- Lahm idi." "Medyen idi" diye açýklama yapar.
Yine ayný rivayetin devamýnda, Resulullah´ýn dönüþ sýrasýnda, Mekke´ye gelmekte olan Kureyþ kervanýna rastlayýp onlara selam verdiðini, kervandakilerin birbirlerine "bu, Muhammed´in sesi" dediðini, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn hadiseyi reddedenlere bunu da anlatýp: "Kervanýnýz falanca gün gelecek" dediðini... görmekteyiz.
* Yezid Ýbnu Ebi Malik rivayetinde "...Sonra Beytu´l-Makdis´e girdim. Bana peygamberlerin hepsi toplandý. Cibril beni öne geçirdi, ben onlara imamlýk yaptým (namaz kýldýrdým)" ziyadesi var.
* Abdurrahman Ýbnu Haþim´in Hz. Enes´ten yaptýðý bir rivayette: "Resulullah giderken, yolun dýþýnda, kendini çaðýran birine rastlar. Cibril: "Yürü! der. Az sonra bir yaþlý kadýna rastlar. Cibril´e "Bu ne?" diye sorar. O: "Yürü" der. Derken bir cemaate rastlarlar. Cemaat bunlara selam verir. Cebrail aleyhisselâm: "Selama mukabele et!" der. Rivayetin sonunda Cibril açýklar: "Seni çaðýran Ýblis´ti, yaþlý kadýn da dünya idi, selam verenler de Hz. Ýbrahim, Hz. Musa ve Hz. Ýsa idi" diye açýklar.
* Ebu Hureyre´den gelen bir rivayette: "Aleyhissalâtu vesselâm´ýn, eken ve hasad yapan bir kavme rastladýðý, hasadý tamamlar tamamlamaz, olduðu gibi ekinin yerine geldiði, Hz. Cebrail´in: "Bunlar mücahidlerdir" haberini verdiði; Aleyhissalâtu vesselâm´ýn baþlarýný taþla ezen bir kavme rastladýðý, baþý ezildikçe eski haline döndüðü, Cibrîl aleyhisselâm´ýn: "Bunlar baþlarý namaza gitmeyen kimselerdir" dediðini; sonra avret yerlerinde bir yama ile hayvanlar gibi otlayan bir kavme rastladýðý, Hz. Cebrail´in: "Bunlar zânilerdir" dediði; sonra bir demet odun toplayan fakat taþýmayan bir adama rastladýðý, adamýn bir demete yeni ilaveler yaptýðý, Hz. Cebrail´in: "Bu nezdinde emânet olup, emaneti eda etmeyen, baþka emanet talep eden kimsedir" dediði; sonra dil ve dudaklarý kesilen ve her kesiliþte tekrar eski haline dönen bir kavme rastladýðý, Hz. Cebrail´in: "Bunlar insanlarý fitneye çaðýran kimselerdir" dediði; sonra küçük bir delikten çýkan büyük bir öküze rastladýðý, bu öküzün o delikten tekrar geri gitmek isteyip muktedir olamadýðý, Hz. Cebrail´in: "Bu, söz söyleyip piþman olan fakat, istediði halde sözünü geri alamayan kimse olduðu" belirtildiði kaydedilir.
* Hz. Ebu Hureyre´nin bir rivayetinde: "Aleyhissalâtu vesselâm´ýn Beytu´l-Makdis´te meleklerle namaz kýldýðý, buraya peygamberlerin ruhlarýnýn da getirildiði, Allah´a senâda bulunduklarý, Hz. Ýbrahim´in: "Allah, Muhammed´i, hepinize üstün kýldý" dediðini görmekteyiz.
10- Hadiste Resûlullah´ýn göðsünün yarýlmasý mevzubahistir. Bu hâdise muhtelif rivayetlerde te´yid edilmiþtir. Ancak hemen belirtelim ki, çocuklukta, sütannesi Halime´nin yanýnda iken vukûa gelen göðüs yarýlmasý ile bu yarýlma ayný hâdise deðildir. Þu halde þakk-u sadr hâdisesi Aleyhissalâtu vesselâm´ýn hayatýnda birkaç sefer vukua gelmiþtir. Çocukluktaki þakk´da bir kan pýhtýsýnýn çýkarýldýðý ve "bu þeytanýn sendeki nasibi" dendi
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:01:32
BEÞÝNCÝ BAB
HZ. PEYGAMBER´ÝN MUCÝZELERÝ VE PEYGAMBERLÝÐÝNÝN DELÝLLERÝ
* BÝRÝNCÝ FASIL
GAYBTAN HABER VERMESÝ
ـ5572 ـ1ـ عن جابر بن سَمُرَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا هَلَكَ كِسْرَى فََ كِسْرَى بَعْدَهُ، وَإذا هَلَكَ قَيْصَرَ فََ قَيْصَرَ بَعْدَهُ. فَوَالّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتُنْفَقَنَّ كُنُوزُهُمَا في سَبِيلِ اللّهِ تَعالى[. أخرجه الشيخان .
1. (5572)- Cabir Ýbnu Semüre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kisra ölünce, ondan sonra baþka kisra yoktur. Kayser de öldü mü ondan sonra kayser yoktur. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ý Zülcelal´e yemin olsun, siz her ikisinin de hazinelerini Allah yolunda harcayacaksýnýz." [Buharî, Menâkýb 25, Humus 8, Eyman 3; Müslim, Fiten 77, (2919).][70]
AÇIKLAMA:
Kisra kelimesi, eski Ýran´da devlet baþkanýnýn lakabýdýr. Osmanlýlarda padiþah, cumhuriyet Türkiyesinde reisicumhur dendiði gibi, Ýran´da da hep kisra denmiþtir. Ayný þekilde kayser de Rumlarda baþa geçen liderin lakabýdýr.
Hadis, Kisra ve Kayser´in ölümleriyle saltanatlarýnýn sona ereceðini ifade etmektedir. Halbuki fiiliyatta, Kisra´nýn memleketi devam etmiþ, sonuncu kisra, Hz. Osman zamanýnda öldürülmüþtür. Keza Rum hakimiyeti daha fazla baki kalmýþtýr. Dolayýsýyla hadisin hükmü fiilî durumu aksettirmediði için, hadiste müþkil olduðu söylenmiþtir. Ancak Ýslam alimleri bu muþkili: "Bundan murad Kisra´nýn Irak´da, Kayser´in de Þam´da hakimiyetinin kalmayacaðýdýr" diyerek halletmiþlerdir. Bu yorum Ýmam Þafii´den nakledilmiþtir. Ýlaveten der ki: "Hadisin vürud sebebi þudur: Kureyþliler Þam ve Irak´a tüccar olarak giderlerdi. Müslüman olunca onlara olan ticarî seferlerinin Ýslam´a girmeleri sebebiyle inkýtaya uðrayacaðýndan korktular. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, gönüllerini hoþ etmek, içlerini rahatlatmak ve o iki devletin hakimiyetlerinin o iki beldede sona ereceðini müjdelemek için böyle söyledi. Þu da söylenmiþtir: "Þam ve civarýndan kalkmýþ olmakla beraber Kayser´in saltanatýnýn devam etmesi, Kisra´nýn saltanatýnýn ise esas itibariyle yok olmasýndaki hikmet þudur: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mektubu geldiði vakit Kayser, onu hürmetle karþýlamýþ ve öpmüþ ve neredeyse Müslüman olacak noktaya gelmiþtir. Kisra ise, mektubu öfke ile karþýlamýþ ve yýrtýp atmýþtýr: Hadiseyi duyan Aleyhissalâtu vesselâm da mülkünün paramparça olmasý için beddua etmiþtir ve öyle olmuþtur." Hattâbî der ki: "Hadisin manasý: "Kayser´den sonra, onun gibi hakimiyeti olan kayser olmayacak" demektir. Nitekim, Kayser´in Suriye bölgesinde hakimiyeti vardý. Hýristiyanlarýn dinî menasiklerini tamamlayýcý temel unsurlarýndan biri olan Beytu´l-Makdis bu bölgede idi. Rumlar üzerinde hakimiyet kuranlar kaldýrýldý ve hazineleri ele geçirildi. Resulullah´ýn muhatabý olan Kayser´den sonra gelenlerden hiçbiri buralara bir daha hakim olamadý." Yine Buhârî´de gelen bir rivayet bu yoruma daha uygundur: "Kisra helak oldu mu ondan sonra kisra olmayacak, kayser de mutlaka helak olacak."
Bazý alimlere göre, "Resulullah bu sözü, kisra olan Hürmüz oðlu Þirviye´nin ölüp, yerine kýzý Bevran´ýn tahta geçtiði haberi kendisine gelince söylemiþtir. Kayser ise, Hz. Ömer zamanýna hicretin yirminci yýlýna kadar yaþamýþtýr." Bazý alimler de: "Kayser, Resulullah zamanýnda ölmüþtür. Suriye´de Müslümanlarla savaþan onun oðludur ve onun da lakabý Kayser´dir" demiþtir. Ýbnu Hacer, tahlili þöyle noktalar: "Hangi deðerlendirme esas alýnýrsa alýnsýn, bütün takdirlerde hadiste ifade edilen maksad kesin bir þekilde vaki olmuþtur. Çünkü gerek Kayser ve gerekse Kisra, her ikisinin de saltanatý, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanýndaki þekilde devam etmemiþtir."[71]
ـ5573 ـ2ـ وعن عَدِىِّ بْنِ حَاتِمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قاَلَ: ]بَيْنَا أنَا عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ # إذْ أتَاهُ رَجُلٌ، فَشَكَا إلَيْهِ الْفَاقَةَ، ثُمَّ أتَاهُ آخَرُ فَشَكَا إلَيْهِ قَطْعَ السَّبِيلِ. فَقَالَ: يَا عَدِيُّ! هَلْ رَأيْتَ الْحِيَرَةَ؟ قُلْتُ: لَمْ أرَهَا، وَقَدْ أُنْبِئْتُ عَنْهَا. فقَالَ: فَإنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ
لَتَرَيَنَّ الظَّعِينَةَ تَرتَحِلُ مِنَ الْحِيَرَةِ حَتّى تَطُوفَ بِالْكَعْبَةِ، َ تَخَافُ أحَداً إَّ اللّه. قُلْتُ: فِيمَا بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِي: فَأيْنَ دُعَّارُ طَىِّءٍ الّذِينَ صَعَّرُوا الْبَِدَ. وَلَئِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ لَتُفْتَحَنَّ كُنُوزُ كِسْرَى. قُلْتُ: كِسْرَى ابْنِ هُرْمُزَ؟ قَالَ: كِسْرَى بْنُ هُرْمُزَ. وَلَئِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ لَتَرَيَنْ الرَّجُلَ يَخْرُجُ مِلْءَ كَفِّهِ مِنْ ذَهَبٍ أوْ فِضَّةٍ يَطْلُبُ مَنْ يَقْبَلُهُ فََ يَجِدُ أحَداً يَقْبَلُهُ مِنْهُ، وَلْيَلْقَيَنَّ اللّهَ أحَدُكُمْ يَوْمَ يَلْقَاهُ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ حِجَابٌ وََ تَرْجُمَانٌ يُتَرْجِمُ لَهُ. فَلْيَقُولَنَّ: ألَمْ أبْعَثَ إلَيْكَ رَسُوً فَيُبَلِّغَكَ! فَيَقُولُ: بَلَى. فَيَقُولُ: ألَمْ أُعْطِكَ مَاً وَأُفْضِلْ عَلَيْكَ؟ فَيَقُولُ: بَلَى يَا رَبِّ. فَيَنْظُرُ عَنْ يَمِينِهِ فََ يَرى إَّ جَهَنَّمَ، وَيَنْظُرُ عَنْ يَسَارِهِ فََ يَرَى إَّ جَهَنَّمَ. قَالَ عَدِيٌّ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: فَاتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ، فَمَنْ لَمْ يَجِدْ شِقَّ تَمْرَةٍ فَبِكَلِمَةٍ طَيِّبَةٍ. قَالَ عَدِيّ رَضِيَ اللّهُ عَنه: فَرَأيْتُ الظَّعِينَةَ تَرْتَحِلُ مِنَ الْحِيَرَةِ حَتّى تَطُوفَ بِالْبَيْتِ َ تَخَافُ إَّ اللّهَ، وَكُنْتُ فِيمَنِ افَتَتَحَ كُنُوزَ كِسْرَى ابْنِ هُرْمُزَ، وَلَئِنْ طَالَتْ بِكُمْ حَيَاةٌ لَتَرَوُنَّ مَا قَالَ أبُو الْقَاسِمِ # يُخْرِجُ الرَّجُلُ مِلْءَ كَفِّهِ ذَهَباً أوْ فِضَّةً فََ يَجِدُ مَنْ يَقْبَلُهُ مِنْهُ[. أخرجه البخاري .
2. (5573)- Adiyy Ýbnu Hâtim (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yanýnda iken bir adam geldi ve fakirlikten þikayet etti. Derken biri daha gelip, o da yol kesilmesinden þikayet etti. Aleyhissalâtu vesselâm:"
Ey Adiyy dedi, sen Hire þehrini gördün mü?"
"Hayýr görmedim, ancak iþittim!" dedim. Bunun üzerine:
"Eðer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadýnýn Hire´den (tek baþýna) kalkýp Ka´be´yi tavaf edeceðini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah´tan baþka hiçbir þeyden korkmayacak!"
Adiyy der ki: "Ýçimden, kendi kendime, "memlekete dehþet saçan Tayy eþkiyalarý nereye gidecek?" dedim. Resulullah sözlerine devam etti:
"Eðer ömrün olursa Kisra´nýn hazinelerinin de fethedildiðini göreceksin!
"Kisra Ýbnu Hürmüz mü?" diye araya girdim.
"Evet Ýbnu Hürmüz olan Kisra!" buyurdu ve devam etti:
"Eðer hayatýn uzarsa mutlaka göreceksin: Kiþi eli altýn veya gümüþ parayla dolu olduðu halde bunu tasadduk etmek üzere fakir arayacak fakat kendinden onu kabul edecek bir tek adam bulamayacak. Her biriniz, mutlaka bir gün gelecek aranýzda herhangi bir perde, bir tercüman olmaksýzýn Allah´la karþýlaþacaksýnýz. O zaman Allah Teala hazretleri:
"Sana teblið getiren bir peygamber göndermedim mi?" diye soracak. Muhatabý: "Evet gönderdin!" diyecek. Rabb Teala:
"Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?" diye soracak, kul:
"Evet! Ey Rabbim verdin" deyip saðýna bakacak, cehennemden baþka bir þey görmeyecek, soluna bakacak cehennemden baþka bir þey görmeyecek."
Adiyy der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þöyle söylediðini iþittim:
"Bir hurmanýn yarýsý da olsa onu sadaka olarak vererek ateþten korunun! Kim yarým hurma bulamazsa güzel bir sözle korunsun!"
Yine Adiyy (radýyallahu anh) dedi ki:
"Ben Hire´den kalkýp, Beytullah´ý tavaf eden ve Allah´tan baþka kimseden korkmayan yaþlý kadýný gördüm. Kisra Ýbnu Hürmüz´ün hazinelerini fethedenler arasýnda ben bizzat bulundum. Eðer sizlerin ömrü uzun olursa mutlaka, Ebu´l-Kasým (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þu söylediðini de göreceksiniz: "Kiþi, eli altýn veya gümüþle dolu olarak çýkacak, onu kendinden (sadaka olarak) kabul edecek adam bulamayacak." [Buharî, Menakýb 25.][72]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:02:53
AÇIKLAMA:
1- Hadisin ravisi Adiyy, Tayy kabilesinden sehavetiyle meþhur Hatim-i Tai´nin oðludur. Kabilesinin reisidir. Tay kabilesi Irak´la Hicaz arasýnda yeralmaktadýr. Kendilerinden önceden izin almadan, bölgelerinden geçenlerin yollarýný kesmektedirler. Böylece eþkiyalýklarýyla þöhret kazandýklarý için, Adiyy, Hire´den kalkan bir kadýn kendi yurtlarýndan korkusuz nasýl Hicaz´a, Mekke´ye ulaþabilecek diye hayrete düþer. Adiyy´i hayrete düþüren diðer bir ifade "Kisra´nýn hazinelerinin fethi." O zaman için iki büyük devletten biri olan Kisra´nýn hazinelerini fethetmek ne demek?" Bir yanlýþ anlama olmasýn? Sorar: "(Yani þu Ýran Devleti´nin kisrasý olan) Ýbnu Hürmüz´ün hazineleri mi?" Resulullah "Evet! O kisra, Ýbnu Hürmüz olan kisra!" der.
2- Hadiste temas edilen diðer bir husus yol emniyetini getirecek adalet-i Ýslamiye´nin hasýl edeceði maddî refah seviyesiyle ilgili. Aleyhissalâtu vesselâm: "Zekat veya sadaka vermek kasdýyla evden çýkan kimsenin, bunu kabul edecek bir adam bulamadan evine döneceði" derecede refahýn artacaðýndan bahsediyor ki, bu adaletli idarenin tabii sonucudur.
Bazý alimler, baþka bazý hadisleri esas alarak, bu halin, Hz. Ýsa´nýn hakimiyeti sýrasýnda hasýl olacak bolluk devrine ait olacaðýný söylemiþ ise de, baþta Beyhakî, bir kýsým alimler hadiste Ömer Ýbnu Abdilaziz devrinde yaþanan duruma iþaret edildiðini belirtirler. Beyhakî´nin Delail´de kaydettiðine göre, "Kiþi Ömer Ýbnu Abdilaziz´in otuz aylýk hilafeti sýrasýnda, halife ölmezden önce, büyük miktarda para getirip "Bunu fakirlerden dilediðinize verin" derdi. Ancak "halký Ömer zenginleþtirdiði için" bunu verecek bir kimse bulamadan parasýyla geri dönerdi." Beyhakî, rivayeti kaydettikten sonra ilave eder: "Bunda Adiyy´in rivayet ettiði hadiste ihbar edilen durumun teyidi vardýr." Ýbnu Hacer der ki, "Bu ihtimal öncekinden daha kuvvetlidir, çünkü hadiste Adiyy´e: "Eðer ömrün uzun olursa göreceksin" denmiþtir.
3- Hadiste, bir kadýnýn tek baþýna hacca gidebileceði de ifade edilmektedir. Bu, ihtilaflý bir mevzu olmakla birlikte, alimlerimizden bir kýsmý vacib olan hacc için bunun caiz olduðunu söylemiþtir. Bu husus daha önce yeterince açýklandý.[73]
ـ5574 ـ3ـ وعن أبي ذَرٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: سَتَفْتَحُونَ مِصْرَ، وَهِيَ أرْضٌ يُسَمَّى فِيهَا الْقِيِراطُ. فَاسْتَوْصُوا بِأهْلِهَا خَيْراً. فإنَّ لَهُمْ ذِمَّةً وَرَحِماً[. أخرجه مسلم .
3. (5574)- Hz. Ebu Zerr (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizler Mýsýr´ý fethedeceksiniz. Orasý (paraya) "kirat" denilen yerdir. Oranýn halkýna hayýr tavsiye edin. Onlarýn bir zimmet, bir de rahim (hakký) vardýr." [Müslim, Fezailu´s-Sahabe 226, (2543).] [74]
AÇIKLAMA:
1- Mýsýr´da zikri geçtiði ifade edilen kirat, dinar ve dirhemin diðer paralarýnýn cüzlerinden birinin adýdýr. Orta büyüklükte beþ arpanýn aðýrlýðýna denk bir miktara tekabül eder. Ancak þarihler, bu kelimenin Mýsýr´da o devirde çok kullanýldýðýný, küfür ve hakaret olarak yaygýnca kullanýlan günlük bir kelime olduðunu; hadiste, bir sebeple kelimenin Mýsýr´da zikredildiðine dikkat çekildiðini belirtirler.
2- Mýsýr´da kirat kelimesinin hakaret manasýna çokça kullanýldýðýna dikkat çekildikten sonra hayýr tavsiye edilmesinin emri, onlarýn küfürbazlýðýna küfürle mukabele etmemek gerektiðine, onlarýn bu davranýþýnýn çok ciddiye alýnarak onlara kötü davranýlmasýnýn uygun olmayacaðýna bir uyarý olarak deðerlendirilmiþtir.
3- Zimmet, ahid ve eman manasýna gelir. Ýslam memleketinde yaþayanlara, sahip olduklarý eman hakký (zimmet) sebebiyle zýmmî denmiþtir. Rahimle, neseb akrabalýðý ifade edilmiþtir. Mýsýrlýlarla neseb akrabalýðýndan murad, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Mýsýr´lý cariyesi Mariye´dir. Aleyhissalâtu vesselâm´ýn Mariye´den Ýbrahim adlý oðlu dünyaya gelmiþtir.
4- Resulullah, Mýsýr´ýn fethedileceðini haber vermiþ, gerçekten de sahabeler devrinde orasý fethedilmiþ, böylece gaybtan ihbar sadedinde varid olan hadisin mucizesi görülmüþtür. Orada zimmet hakkýna sahip Hýristiyan zümrenin hâlâ varlýðý, hadiste görülen bir diðer mucize halidir.[75]
ـ5575 ـ4ـ وعن ثَوْبَانٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ زَوَى لِىَ ا‘رْضَ فَرَأيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَازُوِيَ لِيَ مِنهَا، وَأُعْطِيتُ الْكَنْزَيْنِ ا‘حْمَرَ وَا‘بْيَضَ، وَإنِّي سَألْتُ رَبّي أنْ َ يُهْلِكَ أمَّتِي بِسَنَةٍ عَامَّةٍ، وََ يُسَلِّطُ عَلَيْهِمْ عَدُوّاً مَنْ سِوَى أنْفُسِهِمْ فَيَسْتِبِيحَ بَيْضَتَهُمْ، وَإنَّ رَبِّي تَعالى قَالَ: يَا مُحَمّدُ إذاً قَضَيْتُ قَضَاءً فإنَّهُ َ يُرَدُّ، وإنِّى أعْطَيْتُكَ ‘ُمَّتِكَ أنِّي َ أُهْلِكُهُمْ بِسَنَةٍ عَامَّةٍ، وََ أُسَلِّطُ عَلَيْهِمْ عَدُوّاً مِنْ سِوَى أنْفُسِهِمْ يَسْتَبِيحُ بَيْضَتَهُمْ، وَلَوِ اجْتَمَعَ عَلَيْهِمْ مَنْ بِأقْطَارِهَا حَتّى يَكُونَ بَعْضُهُمْ يُهْلِكُ بَعْضاً[.
أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.»زَوى لِىَ ا‘رْضَ« أى جمعها لى وضمها اليّ.و»السَّنةُ« الجدب والشدة. و»الْعَامّةُ« التي تعم الكل.و»بيضةُ الناس« معظمهم.و»استباحتهم« جعلهم مباحاً بأخذهم أسراً وقتً يتصرف فيهم كيف شاء .
4. (5575)- Hz. Sevban (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri yeryüzünü benim için dürüp topladý, ben de doðusunu da batýsýný da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktýr. Bana iki hazine verildi: Kýrmýzý ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ümmetimi umumi bir kýtlýkla helak etmemesini, ümmetime kendi nefislerinden baþka bir düþman musallat edip çoðunluðu helak etmelerine meydan vermemesini talep ettim.
Rabbim Teala hazretleri bu isteklerime þöyle cevap verdiler:
"Ey Muhammed! Bir hüküm verdim mi artýk o geri alýnmaz. Ben senin ümmetine "Onlarý umumi bir kýtlýkla helak etmeyeceðim, kendileri dýþýnda, çoðunu helak edecek bir düþman da musallat etmeyeceðim, hatta yeryüzünün her tarafýnda bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama kendi aralarýnda birbirlerini helak edecekler." [Müslim, Fiten 19, (2889); Tirmizî, Fiten 14, (2177); Ebu Davud, Fiten 1, (4252).][76]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste Aleyhissalâtu vesselâm Ýslam´ýn doðubatý istikametinde yayýlacaðýna iþaret buyurmaktadýr. Gerçekten de öyle olmuþ, bu istikametlerdeki geliþme güneykuzey istikametlerindeki geliþmeye nisbetle çok fazla olmuþtur.
2- Aleyhissalâtu vesselâm´ýn ümmeti adýna Cenab-ý Hak´tan birkaç isteði olmuþ ve bunlardan ikisi kabul edilmiþtir.
* Ýslam ümmeti umumi bir kýtlýk afetiyle helak olmayacaktýr. Tarih boyunca, bu ifadeye aykýrý bir durum görülmüþ deðildir. Mevziî olan bazý küçük kýtlýklar umumi hükmü cerhetmez. Keza eski milletlerin maruz kaldýklarý nevden, bütün ümmete þamil helak edici sel, zelzele, salgýn, afetler de görülmemiþtir ve inþaallah görülmeyecektir de.
* Ýkinci bir garanti, ümmetin toptan gayr-ý müslim istilasýna uðramasýna karþýdýr. Þimdiye kadar böyle bir durum olmamýþtýr. Yer yer esarete düþen Ýslam beldeleri olmuþ ise de, tamamýna þamil bir esaret vaki olmamýþtýr.
Ancak hadis, ümmet arasýnda fitneler hususunda garanti vermiyor. Ümmetin bu fitnelerden zarar göreceðine dikkat çekiliyor. Þu halde Resulullah, dahilî fitnelerden kaçýnmamýz, her an çýkabilecek fitneye karþý müteyakkýz olmamýz gerektiðine bizleri uyarýyor. Nitekim bu hadislerinde: "Fitne uyumaktadýr. Onu uyandýrana lanet olsun!" buyurmuþtur. Ayet-i kerimede de: "Allah´ýn ipine sarýlmamýz, tefrikaya düþmememiz" irþad buyrulmuþtur (Al-i imran 103).[77]
ـ5576 ـ5ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: هَلْ لَكُمْ مِنْ أنْمَاطٍ؟ قُلْتُ: وَأنَّى تَكُونُ لَنَا ا‘نْمَاطُ؟ قَالَ: إنَّهَا سَتَكُونُ. فَكَانَتْ كَمَا قَالَ، فأنَا أقُولُ لَهَا، يَعْنِى امْرَأتَهُ: أخِّرِى عَنَّا أنْمَاطَكِ. فَتَقُولُ: ألَمْ يَقُلْ رَسُولُ اللّهِ #: سَتَكُونُ لَكُمْ أنْمَاط؟ فأدَعُهَا[. أخرجه الخمسة.»ا‘نْمَاط« جمع نمط، وهو نوع من البسط المعروف .
5. (5576)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün: "Halýnýz var mý?" diye sordular.
"Bizde halý da nasýl olsun?" dedim.
"Þurasý muhakkak ki o da olacak!" buyurdular. Nitekim dediði gibi oldu. Gün geldi ben hanýmýma (Ýsraf ve mekruh addettiðim için):
"Þu halýný benden bari uzak tut!" diye çýkýþtýðým vakit:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sizlerin de halýlarý olacak!" dememiþ miydi? diye karþýlýk verdi." [Buharî, Menakýb 25, Nikah 62, Mülim, Libas 39, Ebu Davud, Libas 45, (4145); Tirmizî, Edeb 26, (2775); Nesâî, Nikah 83, (6, 136).] [78]
AÇIKLAMA:
Alimler bu hadisten halý kullanmaya cevaz çýkarmýþlar ve evlerin bununla tefriþinde bir kerahet görmemiþlerdir. Baþka bazý rivayetler duvarlara halý getirilmesinin mekruh olduðunu ifade etmektedir. Bir rivayette, Hz. Aiþe, Aleyhissalâtu vesselâm bir gazvede iken halý temin ederek kapýya astýðýný, dönüþte duruma muttali olan Resulullah´ýn memnuniyetsizlik izhar etmekten baþka: "Allah bize ne taþ, ne de topraða elbise giydirmemizi emretmemiþtir" dediðini belirtir.
Hemen belirtelim ki, evlerin ve duvarlarýn örtüyle (halý vs.) kaplanmasýnýn cevazý ve adem-i cevazý ulema arasýnda ihtilaf mevzuu olmuþtur. Bir kýsmý "haram" derken, bir kýsmý "mekruh" ve hatta "caiz" demiþtir. Ýbnu Hacer Þafii ulemanýn cumhuru tarafýndan "mekruh" dendiðini belirtir.
Bu vesile ile Hz. Peygamber´in Sünnetinde Terbiye adlý çalýþmamýzda, evlerin tezyin ve tefriþi ile ilgili olarak yaptýðýmýz bir tahkiki aynen aþaðýya almayý, meseleye ilgi duyacak okuyucularýmýz için faydalý mülahaza ediyoruz:
"Sünnette üzerinde titizlikle durulmuþ olan diðer bir husus, içerisinde ikamet edilen meskenin dekorudur. Ev içerisinde yer alan herbir eþya ve eþyada tezahür eden telkin unsurlarý üzerinde, Hz. Peygamber hassasiyet göstermiþtir. Gerek kendi evinde, gerekse Ashab´ýn evlerinde Ýslam kültürüne muhalif düþen ve baþka kültürleri temsil eden unsurlarýn ve þekillerin varlýðýna muttali olunca ya sözle, ya fiille, yahut da ahvaliyle istikrahýný bildirerek müdahale etmiþtir.
Buhârî´nin Hz. Aiþe´den yaptýðý bir tahriçte Hz. Peygamer´in evde, üzerinde haç bulunan her eþyanýn, mutlaka haçýný bozduðu bildirilmektedir.
Yasak, sadece haç þekillerini ihtiva eden eþyalara münhasýr kalmayýp Allah´ý yaratma fiilinde taklid manasý taþýyan tasvirlere de þamil kýlýnmýþtýr. Aleyhissalâtu vesselâm bu manayý taþýyan tasvirlerin evde bulundurulma yasaðýný, "Tasvirin olduðu yere melek girmez", "En büyük azaba maruz kalacak kimseler musavvirlerdir", "Dünyada suret yapana kýyamet günü: "Haydi, yaptýðýna ruh üfle" denecek ve üfleyemeyecek" gibi þiddet ifade eden çeþitli tabirlerle dile getirmiþtir. Bu hususla ilgili rivayetlerden birinde Hz. Aiþe, þöyle bir vak´a anlatýr: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönmüþtü. (O´nun yokluðu esnasýnda) üzerinde [kanatlý at] timsalleri bulunan bir durnuku (eve) asmýþtým. Bana onu indirmemi emretti, indirdim (...)" Hadisin bir baþka veçhinde "Üzerinde timsaller bulunan bir kýramýmý sehve (denen duvardaki hücrenin) üzerine örtmüþtüm. Hz. Peygamber onu görünce çýkardý ve: "Kýyamet günü azabýn en þiddetlisine dûçar olacak kimseler Allah´ýn yarattýklarýný taklid edenlerdir" dedi. Ben de ondan bir veya iki yastýk yaptým." Bir baþka veçhinde: "Ýki nümruka (yastýk) yaptým, bunlar evdeydi ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzerinde oturuyordu" der.
Bu hadise müsteniden alimlerin, gölgesi olmayan tasvirlerin, üzerine oturmak, basmak gibi hakir durumlarda kullanýlan halý, döþek vs. eþya üzerinde bulunmasýna cevaz verdiði belirtilir. Nevevî bu görüþün Sahabe ve Tabiin´e mensub cumhur-u ulemanýn görüþü olduðunu belirttikten sonra, bu meyanda Sevrî, Malik, Ebu Hanife ve Þafii´nin ismini zikreder. Nesai´nin bir tahricinde Hz. Peygamber´in yanýna girmek için gelmiþ olan Cibril girmez ve: "Nasýl gireyim, evinde tasvirler ihtiva eden bir örtü var. Ya (suretlerin) baþýný kopar, ya örtüyü üzerine basýlan sergi yap. Biz melekler tasvirin bulunduðu bir eve girmeyiz" der.
Hz. Peygamber, Abdullah Ýbnu Ömer´in rivayetinde ziyaret için gelmiþ olduðu Sefine Ebu Abdirrahman´ýn rivayetinde de beraber yemek için vaki davet üzerine gelmiþ olduðu kýzý Fatýma´nýn evine, kapýya asýlmýþ olan nakýþlarla süslü perde sebebiyle girmeden geri döner.
Abdurrezzak´ýn bir tahricinde de yemeðe davet edildiði eve geldiði vakit, çeþitli renklerle tezyin edilmiþ olduðunu görür, kapýda durup renkleri saydýktan sonra: "Keþke tek renk olsaydý" diyerek girmeksizin geri döner. Aþaðýdaki misallerin de te´yid edeceði üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu davranýþýyla evin tezyininde sadeliðin esas olmasýný irþad buyurmuþtur.
Ýlim adamlarý bu rivayetlerden "içerisinde muharremat bulunan eve girmek ve davete icabe etmek için önce izalesine çalýþýlýr, muktedir olunmazsa girilmez, icabet edilmez" hükmünü vermiþlerdir. Ancak Hz. Peygamer´in son misalde "keþke tek renk olsaydý" dediði birinci misalde de geri dönüþ sebebini soran Hz. Ali´ye: "Dünya benim neyime, nakýþ benim neyime?" cevabýný verdiði, keza yukarýda zikrettiðimiz tasvirli perde vs.´yi kaldýrmasý için Hz. Aiþe´ye verdiði emirle ilgili hadisin bazý vecihlerinde: "Zira bu bana dünyayý hatýrlatýyor", "Zira üzerindeki tasvirler namaz esnasýnda dikkatimi daðýtýyor", "Zira eve her giriþimde bunu görüyorum, dünyayý hatýrlýyorum" vs. dediði tasrih edilmektedir ki, bunlar Hz. Peygamber´in yeni teblið etmiþ olduðu bir dinin tam yerleþmesine engel teþkil edebilecek sebepler hususunda titizliðinin derecesini göstermektedir.[79] O, istiyordu ki insanlar bütün himmetleriyle Kur´an´a yönelsin, onun hakikatlarýný anlamaya, yaþamaya çalýþsýn. Hatta bu sebeple kendisinden Kur´an dýþýnda bir þey yazmayý da yasaklamýþ, bir nevi cahiliye prestiþlerinden biri olan kabir ziyaretlerini de men etmiþti. Diðer taraftan "insanlarýn kalbi Allah´ýn iki parmaðý arasýndadýr, istediði gibi oynatýr" cümlesinde ifade ettiði beþer tabiatýndaki istikrarsýzlýk sebebiyle iman ve amellerine raðmen, müþrikliðe ait hatýralar sebebiyle eski sapýklýklarýnýn tekrar þu veya bu þekilde tezahüründen korkmakta idi. Bu sebeple o hususlarda Hz. Peygamber titizliði ileri götürmüþ, açýk kapý býrakmak istememiþtir. Halkýn espirisini nazara alýþýný gösteren en manidar misallerden biri Hz. Aiþe´ye, cahiliye devrinde yanlýþ temelde oturtulmuþ olan Ka´be´yi, yeniden aslî temeli üzere kurmaya teþebbüs etmeyiþinin sebebini izah sadedinde söylediði þu cümledir: "Kavmin cahiliye devrine yakýndýr. Bu sebeple, (yapacaðým tadilatýn) kalplerinde nefret uyandýracaðýndan korkuyorum."
Þu halde "Cahiliye devrine yakýn" olan insanlýðýn halet-i ruhiyelerini nazar-ý itibara alan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), o devre ait þirklere alâmet olan her þeye karþý amansýz bir mücadele açmýþtýr. Bu, put olabilir, putlarýn tasviri olabilir, o devreye ait bir yemin tarzý, selamlaþma þekli vs. olabilir, hepsi yasaklanmýþtýr.
Tasvirle ilgili yasaklarý, þarihlerin: "Kendisine ibadet edilen zîruhlarýn hürmet ifade eden tarzda konmasý haramdýr, ayak altýna atýlmasý mübahtýr" diye formüle etmesi sünnette gelen yasaðýn terbiyevî yönünü ifade eder. Bu yasaktan aðaç tasvirleri istisna edilmiþtir. Ancak Araplarýn o devirde takdis ettikleri aðaçlarý Hz. Peygamber´in yýktýrdýðýný rivayetler haber verir.
Hz. Peygamber´in Medine´yi baþtan ayaða kontrol ettirerek "putlarý kýrdýrdýðý, yüksek kabirleri düzlettiði, tasvirleri de iptal ettirdiði"ne dair rivayetler bu husustaki titizliðinin ne dereceyi bulduðunu gösterir. Bu rivayetlerden bazýlarýnda bu maksatla gönderilen Ensar´dan bir adamýn: "Ya Resulullah, ben kavmimin evlerine girmek istemiyorum" diye itirazý -ve bunun üzerine Hz. Ali´nin gönderilmesi- devletin, bu hususla ilgili olarak koyduðu yasaðýn uygulanmasýný takip için evleri kontrolden bile geçirdiðini göstermektedir.
Söylediklerimizi hülasa etmek gerekirse, evin dekor ve tezyininde yer alan tezyin unsurlarý ayný zamanda bir telkin vasýtasý kabul edilmektedir. Müslüman hayat görüþüne ters düþen unsurlarýn yer almamasý gerekmektedir. Son olarak þunu da kaydedelim: Dihlevi´ye göre duvar ve elbisenin resimlenmesi iki sebepten yasaktýr:
1- Fuzulî israf ve iftiharý önlemek,
2- Putperestlik kapýsýný açmamak."[80]
ـ5577 ـ6ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ يَبْعَثُ لهذِهِ ا‘ُمَّةِ عَلى رَأسِ كُلِّ مِائَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا[. أخرجه أبو داود .
6. (5577)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Muhakkak ki, Allah bu ümmet için, her yüz senenin baþýnda, kendisine dini tecdid edecek kimse(ler) gönderecektir." [Ebu Davud, Melahim 1, (4391).][81]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadis-i þeriflerinde kendinden sonra her asýrda çýkacak ve hayat-ý içtimaiye-i medeniyete soktuklarý bid´alarla dinden uzaklaþmýþ olan insanlarý tekrar Ýslam´ýn hakiki mecrasýna sokacak olan kimseleri haber vermektedir. Bu zatlara müceddid denmektedir. Bu mübarek zatlarýn mümeyyiz vasfý bid´ayý temizleyip sünneti ihyadýr. Ölümü hicrî 101 olan Ömer Ýbnu Abdilaziz´den bu yana ümmet böylesi insanlarla daima þerefyab olmuþtur. Daha önce, bir baþka hadis vesilesiyle geniþçe açýkladýðýmýz üzere, Resulullah´tan sonra geleceði belirtilen bu þahýslar her asýrda bir tane deðildir. Ayný anda her memlekette, farklý mezhep ve meþreplere göre her bir çevrede birçok insanlar, müceddid manasýnda tecdid hizmeti yapabilecektir. Alimlerin belirttiði üzere, kimlerin müceddid olduðu kesinlikle bilinemez, sünneti ihya, bid´atý imha, ilmi artýrma, insanlarý amel, ahval ve düþüncede Ýslam´a irca gibi karinelerle müceddid olduðuna zann-ý galible hükmedilir. Müceddidin, dini alimlerin zahir ve batýn her çeþidinde alim olacaðý belirtilmiþtir. Fakih, muhaddis, müfessir, lügavi her tabaka kendi imamlarýný "müceddid" görmüþlerdir.
2- "Yüzyýl baþý" nedir? Asrýn ilk yýllarý mý, son yýllarý mý ihtilaf edilmiþtir. Bu hadiste, yüzyýl baþý ile yüzyýlýn sonunun kastedildiði söylenmiþtir. [82]
ـ5578 ـ7ـ وعن حُذَيْفَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَامَ فِينَا رَسُولُ اللّهِ # مَقاماً فَمَا تَرَكَ شَيْئاً يَكُونُ مِنْ مََقَامِهِ ذلِكَ الَى قِيَامِ الْسَّاعَةِ إَّ حَدَّثَهُ، حَفِظَهُ مَنْ حَفِظَهُ، وَنَسِيَهُ مَنْ نَسِيَهُ. قَدْ عَلِمَهُ أصْحَابِي هؤَُءِ وَإنَّهُ لَيَكُونُ مِنْهُ الشَّىْءُ قَدْ نَسِيتُهُ فَأرَاهُ فَأذْكُرَهُ كَمَا يَذْكُرُ الرَّجُلُ وَجْهَ الرَّجُلِ إذَا غَابَ عَنْهُ. ثُمَّ إذَا رَآهُ عَرَفَهُ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .
7. (5578)- Huzeyfe (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) aramýzda doðrulup, o günden kýyamete kadar olacak her þeyden bahsetti. Onu belleyen belledi ve unutan da unuttu. Þu arkadaþlarým da bunu bilirler. (Resulullah´ýn haber verdiði ve fakat) unutmuþ olduðum o þeylerden biri vukua gelip görünce, öylesine canlý hatýrlýyorum ki, týpký, kiþinin gördüðü bir þahsýn yüzünü, o þahýs kaybolunca hatýrlamadýðý halde[83] bilahare karþýlaþýnca hemen tanýyývermesi gibi." [Buharî, Kader 4; Müslim, Fiten 23, (2891); Ebu Davud, Fiten 1, (4240).][84]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:04:16
AÇIKLAMA:
Hadisin ravisi Huzeyfe (radýyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn -baþkalarý tarafýndan bilinmeyen- sýrlarýna vakýf olan bir zattýr. Bu sebeple ona sahib-i sýr da denmiþtir. Hadisin bir veçhinde "Allah´a yemin olsun benimle kýyamet arasýnda vukua gelecek bütün fitneleri biliyorum.." der. Hadisin Ebu Davud´daki veçhinde, Resulullah´ýn kýyamete kadar gelip üç yüz ve daha fazla etbaý bulunacak her bir fitne baþýný ismiyle, babasýnýn ve kabilesinin ismiyle zikrettiðini belirtir.[85]
ـ5579 ـ8ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أخْبَرَنِى رَسُولُ اللّهِ # بِمَا هُوَ كَائِنٌ الى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَمَا مِنْهُ شَىْءٌ إَّ وَقَدْ سَألْتُهُ عَنْهُ، إَّ أنِّي لَمْ أسْألْهُ مَا يُخْرِجُ أهْلَ الْمَدِينَةِ مِنَ الْمَدِينَةِ[. أخرجه مسلم .
8. (5579)- Yine Huzeyfe (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kýyamete kadar gelecek her þeyi bana haber verdi. Onlardan her ne varsa Aleyhissalâtu vesselâm´a sordum. Sadece "Medine halkýný Medine´den kim çýkaracak?" bunu sormadým." [Müslim, Fiten 24, (2891).][86]
ـ5580 ـ9ـ وعن عَمْرِو بنِ أخْطَبِ ا‘نْصَارِىّ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]صَلّى بِنَا رَسُولُ اللّهِ # يَوْماً الْفَجْرَ وَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَخَطَبَنَا حَتّى حَضَرَتِ الظُّهْرُ. فَنَزَلَ، فَصَلّى، ثُمَّ صَعِدَ الْمِنْبَرَ، فَخَطَبَنَا حَتَّى حَضَرَتِ الْعَصْرُ. فَنَزَلَ فَصَلّى ثُمَّ صَعِدَ الْمِنْبَرَ فَخَطَبَنَا حَتّى غَرَبَتِ الشَّمْسُ فَأخْبَرَنَا بِمَا هُوَ كَائِنٌ الى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَأعْلَمُنَا أحْفَظُنَا[. أخرجه مسلم .
9. (5580)- Amr Ýbnu Ahtab el Ensarî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün bize sabah namazýný kýldýrýp minbere çýktý. Öðle vakti girinceye kadar hitap etti. Sonra minberden inip namaz kýldý. Tekrar minbere çýkýp ikindi vakti girinceye kadar bize hitap etti. Ýnip ikindiyi kýldý, sonra tekrar minbere çýktý, güneþ batýncaya kadar bize konuþtu. Bu konuþmalarda kýyamet gününe kadar olacak (hadisatý) bize haber verdi. Bunlarý en iyi bilenimiz, en belleyiþli olanýmýzdýr." [Müslim, Fiten 25, (2892).][87]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, 5578 numaralý hadiste belirtilen fitnecilerle ilgili bilgilerin bir gün içinde toptan verildiðini ifade etmektedir. Zaten o hadisten bazý alimler "Resulullah makamýndan hiç ayrýlmadan, ayný mecliste kýyamete kadar gelecek ve etbaý üç yüz ve daha fazla olacak fitneci baþlarýný isimleri, babalarýnýn isimleri ve kabilelerinin isimleri ile birlikte haber verdi" manasýný çýkarmýþlardýr.
Bunlarý en iyi bilenin kendisi olduðunu söylerken Hz. Huzeyfe, bu hutbeyi dinleyen diðerlerinin artýk hayatta kalmadýðýný ima etmektedir. Bu hadis, daha sarih bir þekilde fitnecilere müteallik bilginin bir sýr olarak sadece Huzeyfe´ye tevsi edilen bir bilgi olmayýp, herkese alenen öðretilen bir bilgi olduðunu ifade etmektedir. Her halükârda, bu mezkur hutbe dýþýnda, Hz. Huzeyfe´ye hususi bir talimde bulunmuþ olma ihtimalinin de varid olduðunu alimler belirtir.[88]
ـ5581 ـ10ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]لَمَّا فُتِحَتْ خَيْبَرُ أُهْدِيَتْ لِرَسُولِ اللّهِ # شَاةٌ فِيهَا سُمٌّ. فقَالَ #: اِجْمَعُوا لِي مَنْ ههُنَا مِنَ الْيَهُودِ، فَجُمِعُوا لَهُ. فقَالَ لَهُمْ: هَلْ أنْتُمْ صَادِقِىَّ عَنْ
شَيْءٍ إنْ سَألْتُكُمْ عَنْهُ؟ قَالُوا: نَعَمْ. فَقَالَ لَهُمْ: مَنْ أبُوكُمْ؟ قَالُوا: فَُنٌ. قَالَ: كَذَبْتُمْ، بَلْ أبُوكُمْ فَُنٌ. قَالُوا: صَدَقْتَ. قَالَ: هَلْ أنْتُمْ صَادِقِيٍّ كَمَا قَالَ أوًَّ. قَالُوا: نَعَمْ. وَإنْ كَذَبْنَاكَ عَرَفْتَهُ كَمَا عَرَفْتَهُ في أبِينَا. قَالَ: مَنْ أهْلُ النَّارِ؟ قَالُوا: نَكُونُ فيهَا يَسِيراً. ثُمَّ تَخْلُفُونَا فيهَا. قَالَ: اخْسَئُوا، واللّهِ نَخْلُفُكُمْ فيهَا أبَداً، ثُمَّ قَالَ: هَلْ أنْتُمْ صَادِقيٍّ عَنْ شَيْءٍ إنْ سَألْتُكُمْ عَنْهُ؟ قَالوُا: نَعَمْ. قَالَ: هَلْ جَعَلْتُمْ في هذِهِ الشَّاةِ سُمّاً؟ قَالُوا: نَعَمْ. قَالَ: فَمَا حَمَلَكُمْ عَلى ذلِكَ؟ قَالوُا: أرَدْنَا إنْ كُنْتَ كَاذِباً أنْ نَسْتِريحَ مِنْكَ، وَإنْ كُنْتَ صَادِقاً لَمْ يَضُرَّكَ[. أخرجه البخاري .
10. (5581)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hayber fethedildiði zaman, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a zehir katýlmýþ bir koyun (kýzartmasý) hediye edildi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Yahudilerden burada olanlarý bana toplayýn!" emrettiler ve derhal toplanýp getirildiler.
"Size bir þey sorsam doðru söyleyecek misiniz?" buyurdu. Onlar: "Evet!" deyince: "Babanýz kimdir?" buyurdu.
"Falancadýr!" dediler.
"Yalan söylediniz, bilakis babanýz falandýr!" buyurdu.
"Doðru söyledin!" dediler.
"Önceki gibi bana doðru söyleyecek misiniz?" diye tekrar sordu.
"Evet! Zaten biz sana yalan söylesek sen onu anlayacaksýn, týpký babamýz hakkýndakini anladýðýn gibi" dediler.
"Cehennem ehli kimdir?" dedi.
"Biz orada az kalacaðýz. Orada bize siz halef olacaksýnýz!" dediler.
"Defolun! Vallahi biz ebediyen size cehennemde halef olmayacaðýz!" buyurdu. Sonra da:
"Size bir þey sorsam bana doðru söyleyecek misiniz?" buyurdu.
"Evet!" dediler.
"Bu koyuna zehir koydunuz mu, koymadýnýz mý?" dedi.
"Evet, koyduk!" dediler.
"Pekiyi bunu niye yaptýnýz?" buyurdu.
"Yalancý (bir peygamber) isen, senden kurtulmayý arzu ettik. Hakiki bir peygamber isen, bu zehir sana asla zarar vermez!" dediler." [Buharî, Cizye 7.][89]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, Hayber´in fethinden sonra Zeyneb Bintu´l-Haris adýnda bir Yahudi kadýnýnýn ihanetini anlatmaktadýr. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn vefatýyla ilgili bahiste, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bu zehirin tesiriyle öldüðüne dair rivayeti kaydetmiþ idik.
Ýbnu Ýshak´ýn rivayetine göre, savaþtan sonra kadýn, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn koyunun neresini daha çok sevdiðini sorar. Kolunu sevdiði söylenir. Bu kýsma daha çok zehir koyarak, kýzartýlmýþ halde ikram eder. Aleyhissalâtu vesselâm kol kýsmýndan bir parça alarak aðzýnda çiðner, fakat yutmaz. Ancak beraberinde bulunan Biþr Ýbnu Bera lokmasýný yutmuþ bulunur ve zehirin tesiriyle vefat eder, (radýyallahu anh). Aleyhissalâtu vesselâm, yutmadan ashabýna: "Sakýn yemeyin, koyun zehirli!" diye durumu haber verir.
2- Bu ihaneti yapan Zeyneb´in akibeti hususunda rivayetler ihtilaf eder:
* Bazý rivayetler kadýnýn cezalandýrýlmadýðýný, kadýn Müslüman olduðu için serbest býrakýldýðýný belirtir. Müslüman olduðunu söyleyen bir rivayete göre, Aleyhissalâtu vesselâm koyunun zehirli olduðunu haber verince, kadýn: "Þimdi anladým ki, sen doðru sözlüsün. Seni ve burada bulunanlarý þahid kýlýyorum ki ben senin dinindeyim. Allah´tan baþka ilah yok. Muhammed de onun kulu ve elçisidir" der. Rivayet "Kadýn Müslüman olunca Aleyhissalâtu vesselâm kadýndan yüz çevirdi" diye not düþer.
* Bazý rivayetler öldürüldüðünü belirtir.
* Bazýlarý da Aleyhissalâtu vesselâm´ýn kadýný Biþr Ýbnu Bera´nýn velilerine teslim ettiðini, onlarýn kýsasen öldürdüðünü kaydeder.
* Beyhakî, ihtilaflarý þöyle te´lif eder: "Muhtemelen kadýn önce serbest býrakýldý ama Biþr (radýyallahu anh) zehirin tesiriyle ölünce, kýsasen kadýn öldürüldü. Meseleyi bu þekilde açýklayan Süheylî merhum ilave eder: "Aleyhissalâtu vesselâm kadýný önce terketti. Çünkü kendi þahsî meselesi için intikam almazdý, sonra kýsas olarak Biþr´e bedel öldürdü." Ýbnu Hacer önce terkediliþini "Müslüman olmasý" ile izah eder. "Öldürülmesini Biþr´in vefatýna kadar te´hir etti. Ama o ölünce, þartý ortaya çýktýðý için kýsas vacib oldu" diye açýklar.[90]
ـ5582 ـ11ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها: ]أن بَعْضَ أزْوَاجِ النَّبِيِّ # قُلْنَ: يَا رَسُولَ اللّهِ ، أيُّنَا أسْرَعُ بِكَ لُحُوقاً؟ قَالَ: أطْوَلُكُنَّ يَداً، فَأخَذْنَ قَصَبَةً يَذْرَعْنَهَا. فَكَانَتْ سَوْدَةُ أطْوَلَهُنَّ يَداً. فَعَلِمْنَا بَعْدُ أنَّمَا كَان َطُولُ يَدِهَا الصَّدَقَةَ، وَكَانَتْ تُحِبُّ الصَّدَقَةَ، وَكَانَتْ أسْرَعُنَا لُحُوقاً بِهِ[. أخرجه الشيخان والنسائي .
11. (5582)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hanýmlarýndan bazýlarý: "Ey Allah´ýn Resulü! Hangimiz sana daha çabuk kavuþacak?" diye sordular. O da:
"Kolu en uzun olanýnýz!" diye cevap verdi. Onlar da bir karýþ alýp kollarýný ölçtüler. En uzun kollusu Sevde idi. Bilahare anladýk ki, kolunun uzunluðu(ndan murad) sadaka imiþ. Zaten o sadaka vermeyi severdi. Ýlk önce o, Aleyhissalâtu vesselâm´a kavuþmuþtu." [Buharî, Zekat 11; Nesaî, Zekat 59, (5, 66, 67).][91]
ـ5583 ـ12ـ ولمسلم في أخرى: ]أسْرَعُكُنَّ لُحُوقاً بِى أطْوَلُكُنَّ يَداً. قَالَتْ: فَكُنَّ يَتَطَاوَلْنَ أيَّتُهُنَّ أطْولُ يَداً. فَكَانَتْ أطْوَلُنَا زَيْنَبَ، ‘َنَّهَا كَانَتْ تَعْمَلُ بِيَدِهَا وَتَتَصَدَّقُ[ .
12. (5583)- Müslim´in diðer bir rivayeti þöyledir: "Bana kavuþmada en çabuðunuz kolu en uzun olanýnýzdýr!"
Hz. Aiþe devamla der ki: "Kol yönüyle kim daha uzun diye uzunluk ölçüþmesi yaptýlar. En uzunumuz Zeyneb [Bintu Cahþ] idi. Çünkü o, eliyle çalýþýr ve kazandýðýný sadaka olarak fukaraya verirdi." [Müslim, Fezailü´s-Sahabe 101, (2452).][92]
AÇIKLAMA:
1- Bu iki hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn zevcelerinin, kendisine ahirete kavuþmada hangisinin erken davranacaðýný sorduklarýný görmekteyiz. Aleyhissalâtu vesselâm mucize olarak "kolu en uzun olanýnýz" der. Muhataplarý, zahire göre anlayarak kollarýný ölçerler. Halbuki Aleyhissalâtu vesselâm mecaz kasdetmiþtir. Buradaki kol uzunluðundan maksad cömertliktir, sehavettir. Allah yolunda yapýlan tasaddukun çokluðudur. Bu durum, Allah Resulü´nün vefatýndan sonra ilk vefat edenin Zeyneb Bintu Cahþ olmasýyla anlaþýlýr. Çünkü Zeyneb, deri ustasýdýr, hem iþliyor, hem de dikiyordu. Mamulatýný satýp kazandýðý parayý Allah yolunda tasadduk ediyordu.
Önceki rivayette, kolu en uzun olanýn Sevde (radýyallahu anhâ) olduðu zikredilmiþtir. Ancak alimler, bunda bir hata olduðunu, doðrusunun Zeyneb olmasý lazým geldiðini, hem erken ölme ve hem de cömertlik yönüyle vak´aya da bunun mutabýk olduðunu belirtirler.
2- Hadisin aslýnda "eli uzun" tabiri geçer. Biz, tercümeyi "kolu uzun" diye yaptýk. Aslýnda tam karþýlýðý "eli açýk" tabiridir. Ancak bu takdirde ifadeyi tamamen bozmak gerekecekti. Dilimizde eli uzun, hýrsýz demektir. Þu halde hükmü, lafza göre deðil, maksada göre vermek gerekir.[93]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:04:55
ÝSTÝDRAD:
Hz. Zeyneb´in burada mevzubahis edilen mesleðiyle ilgili bir tahkikimizi, günümüzün ortaya çýkardýðý bir probleme ýþýk tutma yönüyle arzettiði ehemmiyete binaen aynen kaydetmeyi uygun görüyoruz. Problem, kadýnlarýn çalýþmasý meselesidir. Dinimize göre kadýnýn çalýþma yasaðý diye bir problem yok, ama normal þartlarda kendisinin veya ailesinin nafakasý için çalýþma mecburiyeti de yok. Onun nafakasý kocasý üzerindedir. Ýlla da para getiren bir çalýþma yapacaksa, bunun Ýslamî þartlar çerçevesinde olmasý gerekir. Hz. Zeyneb (radýyallahu anhâ)´in verdiði örnek, kadýnýn evi dahilinde yapacaðý çalýþma ile ilgilidir. Ýslam cemiyeti, iþ hayatýný, çalýþmak isteyen kadýnlara, evlerinde çalýþabilme imkaný saðlayacak bir teþkilata kavuþturmaktadýr. Zikri geçen tahkikimiz Hane-i Sadette Ýþ Atölyesi adýný taþýr.[94]
Hane-i Saadette Ýþ Atölyesi:
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý Kur´an-ý Kerim: "Kendisinde her hususta en güzel örneði bulacaðýmýz rehber" (Ahzab 21) olarak tarif eder.
Evet Aleyhissalâtu vesselâm mü´minlere her hususta örneklerin en güzelini sunmuþtur. Namaz, oruç, tevbe, istiðfar, tazarru gibi, ibadetin her çeþidinde, cihad, ticaret, komþuluk münasebetleri, devlet reisliði, aile reisliði, arkadaþlýk gibi her çeþit beþerî ahvalde en güzel örnek O´ndadýr.
Ýþte bu örneklerden biri aile içi çalýþma düzeni ve ailevî iþ atölyesiyle ilgili. Tanýtacaðýmýz iþ atölyesinin ustasý veya iþçisi kendisi deðil, ama hanýmý, hanýmlarýndan biri ve hatta ikisidir. Þöyle ki:
Mü´minlerin annelerinden olan Zeyneb Bintu Cahþ (radýyallahu anhâ)´ýn hayatýna baktýðýmýz zaman onun menkibeleri arasýnda dindarlýk, cömertlik ve "san´atkârlýk" vasýflarýna da rastlarýz.
Mesela Ümmü Seleme (radýyallahu anhâ) onu; "Zeyneb Bintu Cahþ´ý Resulullah takdir eder, ondan sýkça bahsederdi, kendisi gerçekten saliha bir kadýndý. Çok oruç tutar, geceleri namaza kalkar, san´at sahibi, sanatýndan kazandýðýnýn tamamýný fakirlere tasadduk ederdi" diye tanýtýr.
Zeyneb Valide´nin sanatý bir baþka rivayette açýklanýr: "Zeyneb (radýyallahu anhâ) el sanatkârý idi, deri iþler, diker ve Allah yolunda tasadduk ederdi."
Þu halde, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ayný zamanda halasýnýn kýzý olan ve hicretin üçüncü yýlýnda Hz. Peygamber´le 35 yaþýnda iken evlenen Zeyneb Bintu Cahþ deri iþleme ustasýdýr. Ham deriyi, o devrin usulünce debbaðlayarak iþlemekte, sonra da ondan kullanýlacak eþyalar dikip satmaktadýr.
Baþka rivayetlerde rastladýðýmýz bazý açýklamalardan, bu iþ için, Hane-i Saadet´te bir de müstakil oda, bugünün tabiriyle bir iþ atölyesi bulunduðunu anlamaktayýz. Þöyle ki:
Bilindiði üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Ýslam´ýn teblið ve ahkâmýn teþrî yeri olan Medine hayatýnda, siyasî ve dinin neþrine dönük maksadlarla birçok kadýnla evlenmiþ ve her izdivacýnda yeni hanýmý için müstakil bir hücre inþa ettirmiþti. Böylece Mescid´in avlusunda, hanýmlarý adedinde hücreleri olmuþtu. Bunlar tek katlý, yan yana birbirleriyle bitiþik, önü mescidin avlusuna açýlan yapýlardý. Resulullah´ýn sýrf kendine mahsus baþka bir hücresi yoktu. Her gün sýrayla hanýmlarýndan birinin yanýnda kalýyor idi.
Bir ara hanýmlar arasýnda çýkan bir huzursuzluk sebebiyle, onlarý te´diben bir ay ayrý yaþamaya karar verdi. Îla da denen bu hâdiseyi anlatan rivayetler bu hücrelerden birinin üst kýsmýna inþa edilmiþ ziyade bir odadan bahsetmektedir. Bu oda bir ikinci kattýr; hurma kütüðünden yapýlmýþ merdivenle çýkýlmaktadýr. Buraya meþrübe denmektedir.
Sabah namazýndan sonra, her gün, mesidde kalýp kuþluk vaktine kadar ashabýyla sohbet eden Resulullah, o gün namazý kýlar kýlmaz, hiç bir kelam etmeden doðru meþrübeye çýkar. Ashab, haklý olarak, mühim bir hâdise var zannýyla telaþlanýr. Hz. Ömer, peþinden gitme cesaretini gösterir, fakat kapýda bekleyen hizmetçi Resulullah´ýn girme izni vermediðini belirtir. Hz. Ömer, birkaç kere gider gelir, izin ister, her seferinde reddedilir. Dördüncü müracaatta huzur-u risalet penahiye kabul edilir.
Hz. Ömer´in bu oda ile ilgili tasviri, Resulullah´la geçen konuþmalarý birçok teferruata þamildir. Bir kýsmý konumuzu ilgilendirmez. Ancak oradaki müþahedelerinden bazýlarý mevzumuz açýsýndan son derece ehemmiyet taþýr. Zira onlarýn tahlilinden burasýnýn mûtad olarak deri iþleme atölyesi olduðunu anlýyoruz.
Zira, Hz. Ömer bize, gördüðü eþyalar meyanýnda duvara asýlmýþ üç adet deriden (ühüb) ve deri iþlemede kullanýlan maddeden (karaz) bahsetmektedir. Þarihler ühüb kelimesinin ihhab´ýn cem´i (çoðulu) olduðunu söyler ve iþlenmemiþ deri manasýna geldiðini belirtir. Hatta bazan mutlak deri manasýna kullanýldýðý da olmuþtur. Buhârî Þarihi Ýbnu Hacer - bir baþka rivayette ühüb yerine efik kelimesinin kullanýlmýþ olmasýndan hareketle- þöyle der: "Görünen o ki, ihab´dan burada kastedilen þey debbaðlanmaða baþlamýþ fakat henüz iþlenmesi tamamlanmamýþ deridir. Nitekim Semmak Ýbnu´l-Velid´in rivayetinde efik kelimesi kullanýlmýþtýr, efik debbaðlanmasý tamamlanmamýþ deri demektir." Bu açýklamayý te´yid eden bir baþka karine, bazý rivayetlerde bu derilerin pis koku neþrettiklerine dair gelen teferruattýr.
Hele yerde bir sa´ miktarýnda arpa ve bir o kadar da, deri debbaðlamada kullanýlan karaz maddesinin bulunmasý, bu odanýn deri debbaðlamada kullanýlan bir atölye olduðunu ifadede tamamlayýcý bir delil olmaktadýr. Lügatler karazýn selem aðacýnýn yapraðý olduðunu, bu meyvenin deri debbaðlamada kullanýldýðýný belirtir.
Hz. Ömer´in tasvirlerinde Resulullah´ýn baþucunda asýlý olduðu belirtilen bu derilerin sathî bir nazarla "namaz postu" olduðunu söylemek veya bir miktar arpanýn da varlýðýný nazar-ý dikkate alarak o odayý "kiler" olarak tavsif etmek baþka rivayetlerde gelen tasrihata ters düþmekten baþka, burada belirtmeye çalýþtýðýmýz mühim bir ibreti gölgelemektedir.
Bu odanýn Zeyneb (radýyallahu anhâ)´in deri iþlediði yer olduðu açýktýr. Bugünün tabiriyle iþ atölyesi, yani deri iþleme iþinde usta olan ve pek çok rivayette, Resulullah´la evlendikten sonra da mesleðini icra ettiði teyid edilen Zevcat-ý Tahirat´tan Zeyneb Bintu Cahþ´ýn deri iþleme atölyesi.
Þunu da kaydetmede fayda var: Resulullah´ýn zevcelerinden Ümmü Seleme (radýyallahu anhâ) de deri iþlemektedir. Ahmed Ýbnu Hanbel´in bir rivayetinde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine evlenme teklifini yapmak üzere uðradýðý sýrada deri debbaðlamakta olduðunu, elindeki karaz bulaþýðýný yýkayarak Resulullah´ý içeri aldýðýný belirtir. Evlendikten sonra bunun meslek icra edip etmediðini bilmiyoruz. Ancak Zeyneb validemizin bu iþi devam ettirdiði rivayetlerde pek sarih.
Burada þu soru hatýra gelebilir: Ýslam fýkhýna göre, kadýnýn nafakasý kocasýna aittir, gelir getirecek bir iþle meþgul olmak mecburiyetinde deðildir. Aleyhissalâtu vesselâm da zevcelerinin nafakasýný temin etmekte idi.
Bunun cevabý þudur: Ýslam, kadýný çalýþmaya mecbur etmez; bu doðru, ama illa da çalýþmayacaksýn da demez. Kocasýnýn izni tahtýnda, kadýnýn çalýþmasýyla ilgili, Ýslam´ýn derpiþ ettiði þartlar çerçevesinde kadýnýn çalýþmasýna hiç bir dinî engel yoktur, çalýþabilir. Nitekim Hz. Zeyneb validemiz, nafakasýný temin için deðil, Allah yolunda harcamak için çalýþmýþ ve kazancýnýn tamamýný fakir fukaraya, dul ve yetimlere harcamýþtýr. Hz. Aiþe´nin onunla ilgili bir tasviri þöyle: "Ben Zeyneb kadar çok hayýr yapan, onunki derecesinde sadaka veren, öylesine sýla-i rahimde bulunan, Allah´a yaklaþtýran amellere onun kadar nefsini bezleden bir baþka kadýn bilmiyorum." Yine Hz. Aiþe´nin anlattýðýna göre bir gün Hz. Peygamber: "Ýçinizde bana en çabuk kavuþacak olan, kolu en ziyade uzun olanýnýzdýr" buyurur. Resulullah´ýn vefatýndan sonra hanýmlarý kim erken ölecek, bunu belirlemek üzere duvar üzerinde zaman zaman kollarýnýn uzunluðunu ölçerler. Hz. Zeyneb, cüsse itibariyle hepsinden küçük olduðu için bu ölçüþmede daima kaybeder. Ancak Hz. Aiþe der ki: "Zeyneb ölünceye kadar bu ölçüþmeyi yaptýk. Ne zaman ki aramýzda ayrýlýp Aleyhissalâtu vesselâm´a ilk kavuþanýmýz oldu, o zaman anladýk ki, Resulullah "uzun ellilik"le sadakayý kastediyormuþ. Çünkü, Zeyneb el sanatý icra eden bir kadýndý, deri debbaðlar, deriden eþya diker, (satar, parasýný) Allah yolunda sadaka yapardý." Ýbnu Sa´d bir rivayetinde, Hz. Zeyneb´in vefat ettiði zaman tek dirhem ve tek dinar býrakmadýðýný, bütün kazandýklarýný saðlýðýnda tasadduk etmiþ bulunduðunu bildirir ve Zeyneb´in fakirlerin (ve dullarýn) sýðýnaðý olduðunu belirtir. Buradaki "bütün kazandýklarý" içerisinde Hz. Ömer´in tahsisatý da var: Hz. Ömer (radýyallahu anh), Resulullah´ýn diðer zevceleri gibi ona da yýllýk 12 bin dirhem baðlamýþ idi. Bunu almak zorunda kalan Zeyneb validemiz, alýr almaz tamamýný yakýnlarý ve yetimleri arasýnda taksim eder ve "Allahým Ömer´in bir baþka ihsanýný nasip etme, bu fitnedir" diye duada bulunur ve makbul olan duanýn bereketine o yýl içerisinde Rahmet-i Rahman´a kavuþur. Kefenini kendi kazancýndan hazýrlamýþ olan Zeyneb (radýyallahu anhâ), Halife Ömer (radýyallahu anh)´in de kendisi için göndereceði kefenin tasadduk edilmesini vasiyet eder ve yerine getirilir.
Mü´minlerin muhterem annelerinden olan Hz. Zeyneb Bintu Cahþ´la ilgili olarak kaydedilen bu rivayetlerden çýkarýlacak birkaç mühim prensip var:
1- Ýslam kadýný, hiç bir maddî ihtiyacý olmasa bile boþ durmamalýdýr. Kazanmalý, Allah yolunda harcamalýdýr.
2- Kadýnýn evinde yapacaðý iþe, kocasý mani olmamalý, kolaylýk göstermeli, imkan hazýrlamalýdýr: Çünkü rehberimiz Fahr-i Âlem (aleyhissalâtu vesselâm) öyle yapmýþtýr. Zeyneb validemiz, Resulullah´ýn gýyabýnda, O´nun haberi olmadan bunu yapmasý mümkün deðildir. Hz. Zeyneb öylesine sünnete baðlý, ölümünden sonra bile olsa Resulullah´ýn emir ve irþadlarýna öylesine sadýktýr ki, aksini düþünmek mümkün deðil. Ebu Hureyre der ki: "Veda Haccý esnasýnda Aleyhissalâtu vesselâm, hanýmlarý için bu haccýn sonuncu hacc olmasý gerektiðini irþad buyurmuþtu. Resulullah´ýn vefatýndan sonra Sevde ile Zeyneb hariç hepsi hacc yaptýlar, ama onlar yapmadý. Bu ikisi: "Resulullah´ýn o sözünü iþittikten sonra bizi vallahi hiçbir hayvan hareket ettiremez" dediler ve Medine´den dýþarý çýkmadýlar."
3- Bu hadislerden çýkaracaðýmýz diðer bir prensip, Ýslam kadýný öncelikle evinde icra edebileceði iþ ve mesleklerde maharet kazanmalý, Ýslam cemiyet kadýnlarýna o istikamette formasyon vermelidir.
4- Çalýþmak ar deðildir. Kiþinin mevkii, makamý, maddî durumu ne kadar yüce olursa olsun, çalýþmak evladýr: Peygamber hanýmý bile, ihtiyacý olmadýðý halde çalýþmayý ihmal etmemiþtir, hem de deri iþlemek gibi nahoþ kokulu bir meslekte.
Ýçinde bulunduðumuz devrin gündemini iþgal eden kadýnýn çalýþmasý meselesinde Zeyneb Bintu Cahþ (radýyallahu anhâ) hadisesinden alacaðýmýz ibretler olmalýdýr.[95]
ـ5584 ـ13ـ وعن هَِلِ بْنُ عَمْرو قال: ]سَمِعْتُ عَلِيّاً رَضِيَ اللّهُ عَنه يَقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ # يَخْرُجُ مِنْ وَرَاءِ النَّهْرِ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ الْحَارِثُ، حَرَّاثٌ، عَلى مُقَدِّمَتِهِ، رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ مَنْصُورٌ يُوطَئُ أوْ يُمَكِّنُ Œلِ مُحَمّدٍ كَمَا مَكّنَتْ قُرَيْشٌ لِرَسُولِ اللّهِ #، وَاجِبٌ عَلى كُلِّ مُؤْمِنٍ نَصْرُهُ، أوْ قَال: إجَابَتُهُ[. أخرجه أبو داود .
13. (5584)- Hilal Ýbnu Amr anlatýyor: "Hz. Ali (radýyallahu anh)´yi dinledim. Demiþti ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Maveraunnehir´den bir adam çýkacak, ona el-Haris Harras (çiftçi) [el-Haris Ýbnu Harras] denecek. (Ordusunun) önünde Mansur denen bir adam olacak. Bu zat Al-i Muhammed için (malýyla, hazineleriyle, silahýyla zemin) hazýrlayacak, hilafeti mümkün kýlacaktýr. Týpký Kureyþ´in Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a mümkün kýldýðý gibi. Ona yardýmcý olmak her Müslümana vacib olmuþtur -veya ona icabet etmesi vacip olmuþtur dedi.-" [Ebu Davud, Mehdi 1, (2452).][96]
AÇIKLAMA:
1- Burada, Aleyhissalâtu vesselâm, istikbalde Maveraunnehir bölgesinden çýkacak salih bir kimseden ve onun îfa edeceði güzel hizmetlerden bahsetmekte, haber vermektedir. Çýkacak olan bu salih zat, imkanlarýyla Al-i Beyt´in hilafete geçmesi için zemin hazýrlayacak, yardýmcý olacaktýr. Al-i Muhammed´den maksad, ammeten Resulullah´ýn nesl-i mübareklerinin hepsidir. Þarihler, bundan maksadýn hassaten Muhammed Mehdi olduðunu söylerler. Öyleyse bu zatýn, Al-i Beyt´e yardýmcý olup, düþmanlarýna karþý destek vereceði, maddî ve manevî imkanlarýyla muavenet edeceði belirtilmektedir.
Kureyþ’in Resulullah´a desteði malum. Ancak "Kureyþ´ten inananlarýn" diye kayýtlamak gerekir. Ýnananlar dýþýnda sadece Ebu Talib, Resulullah´a destek vermiþtir.
2- Hadisin sonunda Al-i Beyt´e destek verecek olan el-Haris´e yardým etmenin Müslümanlara vacib olduðu bildirilmektedir. Ýfadenin zahiri yardýmýn el-Haris´e yönelik olduðunu ifade ederse de, onun komutaný durumundaki Mansur´a yönelik olmasý daha uygun gözükmektedir. Alimlerin çýkardýklarý mana nokta-i nazarýndan Mehdiye yardým vacib olmaktadýr.
3- Ravi, sonda bir þekk ifade etmektedir. Vacib olan yardým mý, yoksa davetine icabet mi? Gerçek her iki durumda da ayný neticeye ulaþýlmaktadýr: Bu salih kiþiye yardým edilmelidir.
Son olarak belirtelim ki, rivayet zayýftýr.[97]
ـ5585 ـ14ـ وعن ابن أبي كثِيرٍ قال: ]قَالَ أبُو سَهْمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: مَرَّتْ بِي امْرَأةٌ فَأخَذْتُ بِكَشْحِهَا ثُمَّ أطْلَقْتُهَا. فَأصْبَحَ رَسُولُ اللّهِ #
في الْمَدِينَةِ يُبَايِعُ النّاسَ فَأتَيْتُهُ. فَقَالَ: ألَسْتَ بِصَاحِبِ الْجَذْبَةِ بِا‘مْسِ؟ فَقُلْتُ: بَلَى. وَإنِّي َ أعُودُ يَا رَسُولَ اللّهِ فَبَايَعَنِي[. أخرجه رزين .
14. (5585)- Ýbnu Ebi Kesir anlatýyor: Ebu Sehm (radýyallahu anh) dedi ki: "Bana [Medine´de] bir kadýn uðramýþtý. Böðründen tuttum, sonra saldým. Sabahleyin Aleyhissalâtu vesselâm halktan biat almaya baþladý. Yanýna ben de gittim.
"Dün kadýný tutan deðil misin sen?" diye sordular.
"Evet! Ama bir daha yapmayacaðým ey Allah´ýn Resulü!" dedim. Benim biatýmý da aldý." [Rezin tahric etmiþtir. Hadis, Ahmed Ýbnu Hanbel´in Müsned´inde mevcuttur (5, 293).][98]
Ynt: Hz.Peygamber sav By: sumeyye Date: 06 Nisan 2010, 15:10:09
ÝKÝNCÝ FASIL
CANSIZLARIN RESÛLULLAH´A KONUÞMALARI, BOYUN EÐMELERÝ
ـ5586 ـ1ـ عن عَليٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنْتُ مَعَ رَسُولِ اللّهِ # بِمَكَّةَ فَخَرَجْنَا في بَعْضِ نَوَاحِيهَا، فَمَا اسْتَقْبَلَهُ شَجَرٌ وََ جَبَلٌ إَّ وَهُوَ يَقُولُ: السََّمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ[. أخرجه الترمذي .
1. (5586)- Hz. Ali (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la Mekke´de idim. Beraberce bir tarafýna gitmiþtik. O´nun karþýsýna çýkan her aðaç, her dað O´na selam veriyor ve: "Allah´ýn selamý üzerine olsun ey Allah´ýn Resulü!" diyordu." [Tirmizî, Menakýb 8, (3630).][99]
ـ5587 ـ2ـ وعن جابرِ بْنِ سَمُرَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # إنَّ بِمَكَّةَ حَجَراً كَان َيُسَلِّمُ عَلىَّ لَيَالِىَ بُعِثْتُ، إنّى ‘عْرِفُهُ اŒنَ[. أخرجه مسلم والترمذي .
2. (5587)- Cabir Ýbnu Semüre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Mekke´de bir taþ var, peygamberlik geldiði zaman günler boyu bana selam verdi, þu anda o taþý biliyorum." [Müslim, Fezail 2, (2277); Tirmizî, Menakýb 7, (3628).][100]
ـ5588 ـ3ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قل: ]جَاءَ أعْرَابِيٌّ الى رَسُولِ اللّهِ #، فَقَالَ: بِمَ أعْرَفُ أنَّكَ رَسُولُ اللّهِ؟ قَالَ: أنْ أدْعُوَ هذَا الْعِذْقَ مِنَ النَّخْلَةِ فَيَشْهَدُ لِي أنِّي رَسُولُ اللّهِ، فَدَعَاهُ، فَجَعَلَ الْعِذْقُ يَنْزِلُ مِنَ النَّخْلَةِ حَتّى سَقَطَ الى رَسُولِ اللّهِ #، وَقَال: السََّمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ؛ ثُمَّ قَالَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #: اِرْجِعْ الى مَوْضِعِكَ.
فَعَادَ الى مَوْضِعِهِ وَالْتَأَمَ، فَأسْلَمَ ا‘عْرَابِيُّ[. أخرجه الترمذي .
3. (5588)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Bir bedevi gelerek Aleyhissalâtu vesselâm´a:
“Senin Allah elçisi olduðunu ne ile bileyim?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Hurma aðacýndan þu salkýmý çaðýrmamla. O benim Allah´ýn elçisi olduðuma þehadet eder!" dedi ve onu çaðýrdý. Salkým, aðaçtan inmeye baþladý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yanýna düþtü ve: "Selam senin üzerine olsun ey Allah´ýn Rsulü!" dedi. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm ona:
"Haydi yerine dön!" emrettiler. Salkým, yerine döndü ve eski yerine kaynadý. Bedevi (bu manzara karþýsýnda) Müslüman oldu." [Tirmizî, Menakýb 9, (3632).][101]
ـ5589 ـ4ـ وعن مَعْنِ بْنِ عبدالرّحمنِِ قال: ]سَمِعْتُ أبِى رَحِمَهُ اللّهُ يَقُولُ: سَألْتُ مَسْرُوقاً مَنْ آذَنَ النَّبِىَّ # بِالْجِنِّ لَيْلَةَ اسْتَمَعُوا الْقُرآنَ؟ فَقَالَ: حَدَّثَنِي أبُوكَ، يَعْنِي ابْنَ مَسْعُودٍ أنَّهُ قَالَ: آذَنَتْ بِهِمْ شَجَرَةٌ[. أخرجه الشيخان .
4. (5589)- Ma´n Ýbnu Abdirrahman anlatýyor: "Babam merhumu dinledim. Diyordu ki:
"Mesruk´a sordum: "Kur´aný dinledikleri gece, cinleri(n geldiðini) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a kim haber verdi?" Bana þu cevabý verdi: "Baban, yani Ýbnu Mes´ud bana bildirdi ki: "Onlarýn yani cinlerin geldiðini bir aðaç haber verdi." [Buharî, Menakýbu´l-Ensar 32; Müslim, Salat 153, (450).][102]
AÇIKLAMA:
Daha önce de geçtiði üzere (3. cilt 229) Resulullah´ýn cinlerle görüþmesi mevzubahistir. Görüþtüðünü te´yid eden rivayetle birlikte bunu reddeden rivayet de vardýr. Teferruata girmeden þu kadarýný söyleyeceðiz: Rivayetlere göre, Resulullah´ýn cinlerle iki sefer görüþmesi vardýr: Biri hicretten üç sene evvele aittir. Mekke´dedir. Diðeri, hicretten sonraya aittir ve Medine´dedir. Ýbnu Hacer cinlerin birinci geliþini, gökten haber almalarýnýn þahaplarla önlenmesiyle izah ederken, ikinci geliþlerini Müslüman olmak maksadlarýyla açýklar.
Sadedinde olduðumuz rivayet, cinlerin Resulullah´ý gýyabýnda dinlediklerini, fakat aðaçlarýn bunu Aleyhissalâtu vesselâm´a haber verdiðini te´yid etmektedir.
Resulullah´ýn cinlerle mülakatý sýrasýnda yanýnda Ýbnu Mes´ud var mýydý, meselesi de münakaþa edilmiþtir. Bu rivayetin Müslim´de kaydedilen bir diðer veçhinde sarih olarak, Ýbnu Mes´ud´un o mülakatta hazýr bulunmadýðý ifade edilir. Esasen aksini ifade eden rivayet zayýf bulunmuþtur.[103]
ـ5590 ـ5ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]خَطَبَ رَسُولُ اللّهِ # الى لِزْقِ جِذْعٍ، فَلَمَّا صَنَعُوا لَهُ الْمِنْبَرَ فَخَطَبَ عَلَيْهِ حَنَّ الْجِذْعُ حَنِينَ النَّاقَةِ. فَنَزَلَ # فَمَسَّهُ فَسَكَنَ[. أخرجه الترمذي .
5. (5590)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hurma kütüðüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptýlar, onun üzerinde hutbe vermeye baþladý. Hurma kütüðü Aleyhissalâtu vesselâm´ýn kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyiþi gibi inleyip aðlamaya baþladý. Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) minberden inip kütüðü meshedip okþadý. Kütük inlemeyi býrakýp sükünet buldu." [Tirmizî, Menakýb 9, (3631).][104]
AÇIKLAMA:
Daha önce izahý geçtiði üzere, Mescid-i Nebevî´de cemaatýn artmasýyla arkada kalanlar Aleyhissalâtu vesselâm´ýn konuþmalarýný yeterince iþitemez olurlar. Bunun üzerine, hutbelerin yüksekçe bir yerden verilmesi zaruret haline gelir ve bir minber inþa edilir. Resulullah minberin inþasýndan sonra, daha önce hutbe sýrasýnda dayandýðý hurma kütüðünü terkederek minberin üzerinden hutbe vermeye baþlar.
Kütük bu ayrýlýðýn tesiriyle inler ve deve gibi ses çýkarýr. Hadisin Buhârî´de, Hz. Cabir´den gelen veçhinde kütüðün çocuk gibi baðýrdýðý ifade edilir. Bu vak´a, mescidde çok sayýda kimsenin huzurunda cereyan etmiþ olduðu için, pek çok sahabi tarafýndan rivayet edilmiþtir, lafzî mütevatirlerden biridir. Teysir, hadisin Tirmizî´de gelen Hz. Enes veçhini kaydetmiþtir.[105]