> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > Hz.Peygamber sav
Sayfa: [1] 2 3 4 5   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz.Peygamber sav  (Okunma Sayısı 5205 defa)
06 Nisan 2010, 14:53:36
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 06 Nisan 2010, 14:53:36 »



Hz.Peygamber(s.a.v.)




PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
UMUMÎ AÇIKLAMA
PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM´A MAHSUS HÜKÜMLER
ALEYHİSSALATU VESSELÂM´IN İSMİ VE NESEBİ
HZ. PEYGAMBER´İN DOGUMU VE YAŞI
HZ. PEYGAMBER´İN ÇOCUKLARI
ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM´IN SIFATLARI VE AHLÂKLARI
PEYGAMBERLİK MÜHRÜ VE MÜTEFERRİK ŞEYLER.
ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN ALÂMETLERİ
VAHYİN BAŞLANGICI
İSRA.
HZ. PEYGAMBER´İN MUCİZELERİ VE PEYGAMBERLİĞİNİN DELİLLERİ
GAYBTAN HABER VERMESİ
Hane-i Saadette İş Atölyesi
CANSIZLARIN RESÛLULLAH´A KONUŞMALARI, BOYUN EĞMELERİ
YİYECEK VE İÇECEKLERİN ARTIP BEREKETLENMESİ
RESULULLAH´IN DUASININ MAKBUL OLMASI
RESULULLAH´IN EZA´DAN KORUNMASI
RESULULLAH´A SORULANLAR
MÜTEFERRİK MUCİZELER.


PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
(Bu bölüm beş babtır)
BİRİNCİ BAB
RESULULLAH´A MAHSUS HÜKÜMLER
(Beş fasıldır)
BİRİNCİ FASIL
ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN İSMİ VE NESEBİ
İKİNCİ FASIL
ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN DOGUMU VE YAŞI
ÜÇÜNCÜ FASIL
ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN ÇOCUKLARI
DÖRDÜNCÜ FASIL
ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN SIFATLARI VE AHLAKI
BEŞİNCİ FASIL
ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN PEYGAMBERLİK MÜHRÜ VS.
İKİNCİ BAB
HZ. PEYGAMBER ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN ALÂMETLERİ
ÜÇÜNCÜ BAB
VAHYİN BAŞLAMASI
DÖRDÜNCÜ BAB
İSRA
BEŞİNCİ BAB
HZ. PEYGAMBER´İN MUCİZELERİ VE PEYGAMBERLİGİNİN DELİLLERİ
BİRİNCİ FASIL
GAYBTAN HABER VERMESİ
İKİNCİ FASIL
CANSIZLARIN ONA KONUŞTURULMASI VE İTAATLERİ
ÜCÜNCÜ FASIL
YİYECEK VE İÇECEKLERİN BEREKET KAZANMASI
DÖRDÜNCÜ FASIL
RESULULLAH´IN DUASINA İCABET
BEŞİNCİ FASIL
EZADAN KORUNMASI
ALTINCI FASIL
ALEYHİSSALATU VESSELAM´A SORULANLAR
YEDİNCİ FASIL
MÜTEFERRİK MUCİZELER

UMUMÎ AÇIKLAMA


İnsanlık tarihinin en mühim müessesesi peygamberliktir. Beşerin maddî ve manevî terakkisinin zenberek ve motorunu bu müessese teşkil eder. Peygamberliğin ehemmiyeti, sadece uhrevi saadet için değil, aynı zamanda dünyevî saadet için de büyüktür. Peygamberlik olmadan insanlığın bu günlere, bu şartlarda gelebileceği düşünülemez bile, İnsanlar, dünyaya gelişte, hayvanlardan pek farklıdırlar. Her hayvan hayat şartlarını sanki öğrenmiş olarak dünyaya gelir. Kısa zamanda, tek başına hayata intibak edebilir, talime, terbiyeye, mektebe, hocaya, kitaba, kaleme, ustayı ihtiyacı yoktur. Halbuki insan, hayat şartlarını, faydalı ve zararlıyı, mesleği vs. her muhtaç olduğu bilgi, beceri ve alışkanlıkları öğrenmek zorundadır. Daha mühimmi hukuka, nizama muhtaçtır.

Şu halde bidayetten beri, insanlık, hayvanlara nazaran taşıdığı eksiklik ve gerilikleri peygamberlerle karşılamıştır. Bütün peygamberler, getirdikleri nizamla, kanunlarla, terbiye sistemleriyle, insanlara rehberlik ve hocalık etmişlerdir.

Her akıl sahibini meşgul edip yoran "İnsan nedir, nereden gelmiştir, nereye gitmektedir, bu dünyadaki işi nedir, kâinat nedir, sonu ne olacaktır?" gibi suallere en mukni cevapları peygamberler vermiştir.

* Peygamberlik müessesesi öncelikle, insanlara Rablerini, yaratıcılarını tanıtır. O´nun şuunatını, sıfatlarını, isimlerini öğreterek zatı hakkında malumat verir.

* İkinci mühim gayesi insanlara Rablerine karşı vazifelerini öğretmektir.

* Üçüncü olarak yeryüzünde nasıl bir istikamet takip edecekler, birbirleriyle münasebetleri nasıl olacak, muamelatta takip edecekleri ahkâm nelerdir, öğretir.

* Dördüncü olarak ahlak esaslarını tedris ve talim eder, iyi- kötü, hayırşer, faydalızararlı değerlerini koyar. Bunları, insanlar kendi akıllarıyla koyacak olsalar kargaşa çıkar, anarşi olur. Günümüzde dünya çapında yaşanan anarşinin herkesi derinden düşündürüp, ızdıraba sevkeden, cihanşümul buhranın temelinde bu değerlerin beşerîleştirilme teşebbüsü yatmaktadır. Rabbine karşı Firavunlaşan nesiller insanüstü değer kaynağını (vahyi) reddederek kendi değerlerini kendileri koymaya kalkmış ve bundan da fikirlerde teşeddüd, istikametlerde iğvicac ve çaprazlar, kesişmeler ortaya çıkmıştır. Beşerî tevhid kaybolmuştur, millî birlikler ciddi şekilde kırılmış, parçalanmıştır.

* Peygamberliğin beşinci misyonu uhrevî hedef göstermek, ölümden sonrası hakkında bilgi vermek, insanlığın derin bir yarasına, ebediyet arzu ve aşkına merhem getirmektir. Peygamberliğe inanarak ölüm sonrasında ikinci ve ebedî hayatı görebilen bahtiyarlar ve dünyada daha mes´ud daha istikrarlı ve adaletli, daha ahlaki ve ölçülü bir hayat geçirmektedirler. Uhrevî sorumluluk duygusu her günde yaptıklarına, harekeketlerine, her işlerine, her kararlarına müessir olmakta, yön vermektedir.

İslam´a göre, Peygamberlik ilk insan Hz. Adem aleyhisselam´la başlar. Peygambersiz cemiyet yoktur. Hz. Nuh, Hz. İdris, Hz. İbrahim, Hz Musa, Hz. İsa vs. bütün peygamberler kendi cemiyetlerinin rehberleridir. Hadislerde 124 bin peygamberin geldiği söylenir. Bunlardan bir kısmına kitap gelmiştir. Bir kısmı önceki kitabın ahkâmını ihya etmişlerdir. Bazı peygamberlere çok sayıda mü´min tabi olmuştur. Bir kısmına birkaç kişi tabi olmuştur. Hadislerde kendisine tek kişinin bile iman etmediği peygamberden söz edilmektedir.

Hz. Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) son peygamberdir. Önceki peygamberlerin her biri tek bir cemiyet için gönderildiği halde, Hz. Muhammed bütün insanlığın hidayeti için gönderilmiştir. Onun risaleti kıyamete kadar hükümfermadır. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman bir başka peygamber gelmeyecektir. Kim nerede ve ne zaman peygamberlik iddiasına kalkarsa o yalancıdır.

Hz. Muhammed´in getirdiği kitap, Kur´an-ı Kerim her devirde ihtiyaçlara kafi gelecek mahiyette ve zenginliktedir. Din, beşerî gelişmelere paralel olarak gelişecek temel prensipler vazetmiştir. Müçtehidler o esaslardan hareketle her yeni meseleyi hükme bağlamakla yetkili ve sorumludurlar. Müçtehid olmayanların dinî meselelerde söz söylemeye, ahkam kesmeye yetkileri yoktur.

İslam dini, her şeye rağmen insanlığın zaman içinde sık sık haktan, sünnetten uzaklaşacağını kabul eder. Bu uzaklaşmalara dur diyecek, insanları asıl dinî mecraya iade edecek müceddidlerin geleceğini bildirir. Bir hadiste, dine giren batılları temizlemek, sünneti ihya etmek üzere, her asırda müceddid geleceği bildirilmiştir. Bir asırda, mesleği, meşrebi, sınıfı, memleketi farklı bir çok müceddid olabilir. Yani her asırda geleceği müjdelenen müceddid tek bir şahıs değildir. En son gelecek müceddide Mehdi denmiştir. [1]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz.Peygamber sav
« Posted on: 26 Nisan 2024, 10:33:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz.Peygamber sav rüya tabiri,Hz.Peygamber sav mekke canlı, Hz.Peygamber sav kabe canlı yayın, Hz.Peygamber sav Üç boyutlu kuran oku Hz.Peygamber sav kuran ı kerim, Hz.Peygamber sav peygamber kıssaları,Hz.Peygamber sav ilitam ders soruları, Hz.Peygamber savönlisans arapça,
Logged
06 Nisan 2010, 14:54:12
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #1 : 06 Nisan 2010, 14:54:12 »

BİRİNCİ BAB


PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM´A MAHSUS HÜKÜMLER



*



BİRİNCİ FASIL



ALEYHİSSALATU VESSELÂM´IN İSMİ VE NESEBİ



ـ5525 ـ1ـ ذَكَر البخاري رَحِمَهُ اللّهُ في باب مَبْعَثِهِ # فقَالَ: ]هُوَ مَحُمّدٌ رَسُولُ اللّهِ # اِبْنُ عَبْدِاللّهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمِ بْنِ عَبْدِ مَنَافِ بْنِ قُصَيِّ ابْنِ كَِبِ بْنِ مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْنِ لُؤَيِّ بْنِ غَالِبِ بْنِ فِهْرِ بْنِ مَالِكِ بْنِ النَّضْرِ بْنِ كِنَانَةَ بْنِ خُزَيْمَةَ بْنِ مُدْرِكَةَ بْنِ إلْيَاسَ بْنِ مُضَرَ بْنِ نِزَارَ بْنِ مَعَدِّ بْنِ عَدْنَانَ[ .



1. (5525)- Buhârî merhum Aleyhissalâtu vesselâm´ın bi´setine (peygamber olarak gönderilişine) tahsis ettiği babta der ki: "O, Allah´ın elçisi Muhammed İbnu Abdillah İbni Abdilmuttalib İbnu Haşim İbni Abdi Menaf İbnu Kusayy, İbni Kilab İbni Mürre İbni Ka´b İbni Lüeyy İbni Galib İbni Fihr İbni Malik İbni´n-Nadr İbni Kinane İbni Huzeyme İbni Müdrike İbni İlyas İbni Mudar İbni Nizar İbni Maadd İbni Adnan´dır." [Buhârî, Menakıbu´l-Ensâr 28.][2]



AÇIKLAMA:



Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın babasından sonra yirmi tane ceddi sayılmaktadır. Yine Buhârî, tarihinde Resulullah´ın Adnan´dan sonra Hz. İbrahim´e kadar uzanan yedi ceddini daha sayar. Hz. İbrahim´den Hz. Adem´e kadar uzanan ecdad isimlerini serdeden rivayetler de mevcuttur. Adnan´a kadar olan isimlerde ihtilaf yoksa da Adnan´dan Hz. İbrahim aleyhisselam´a, Hz. İbrahim´den Hz. Adem aleyhiselam´a kadar olan isimlerde ihtilaf vardır. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´dan gelen bir rivayette, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) nesebini saydığı zaman Maadd İbnu Adnan´dan ileri geçmez, orada dururmuş. [3]



ـ5526 ـ2ـ وعن وَائلة بن ا‘سْقَع رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ اصْطَفَى كِنَانَةَ مِنْ وَلَدِ إسْمَاعِيلَ، وَاصْطَفَى قُرَيْشاً مِنْ كِنَانَةَ، وَاصْطَفى مِنْ قُرَيْشٍ بَنِي هَاشِمٍ، وَاصْطَفَانِي مِنْ بَنِي هَاشِمٍ[. أخرجه مسلم .



2. (5526)- Vaile İbnu´l-Eska´ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri, İsmail´in evlatları arasından Kinane´yi seçti, Kinane´den Kureyş´i seçti, Kureyş´ten Benî Haşim´i seçti. Benî Haşim´den de beni seçti." [Müslim, Fezail 1, (2276).][4]



ـ5527 ـ3ـ وعن جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لِيَ خَمْسَةُ أسْمَاءَ: أنَا مُحَمّدٌ، وَأنَا أحْمَدُ، وَأنَا الْمَاحِي الّذي يَمْحَو اللّهُ بِيَ الْكُفْرَ، وَأنَا الْحَاشِرُ الّذِي يُحْشَرُ النَّاسُ عَلى قَدَمِي، وَأنَا الْعَاقِبُ، وَالْعَاقِبُ الّذِى لَيْسَ بَعْدَهُ نَبِيٌّ[. أخرجه الثثة، وانتهى حديث مالك الى قوله: وأنا العاقب. وأخرجه الترمذي الى قوله: ليسَ بَعْدَه نبىٌّ.قوله: »يُحْشَرُ النَّاسُ على قَدمِي« أي على أثري، وقيل على عهدي وزماني .



3. (5527)- Cübeyr İbnu Mut´im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Benim beş ismim var: Ben Muhammed´im, ben Ahmed´im, ben Allah´ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mâhî (mahvedici)yim. Ben Hâşir (toplayıcı)yım, insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Âkıb (sondan gelen)im, benden sonra peygamber gelmeyecektir." [Buhârî, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta Esmau´n-Nebi 1, (2, 1004); Tirmizî, Edeb 67, (2842).] [5]



AÇIKLAMA:



1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Cenab-ı Hakk´ın kendisine lutfettiği mümtaz yönlerini gösteren isimlere sahip olduğunu belirtmektedir.

Muhammed ve Ahmed en meşhur isimleridir. Muhammed ismi, Ahmed´den daha meşhurdur. Kur´an´da mükerreren geçer (Al-i İmran 144, Ahzab 40, Muhammed 2, Feth 29). Ahmed ismi Kur´an´da Hz. İsa´nın sözünü hikâye zımnında geçer (Saff 6).

* Muhammed, tef´il babından mübalağa ifade eder. Hamd kökünden gelir. Mahmud yani övülmüş demektir. Mübalağa sigasındandır. Çokça övülmüş demek olur. Tekrar tekrar övülmüş manasına geldiği gibi, kendisinde mahmud sıfatlar kemale ermiş manasına da gelir

* Ahmed ef´al-i tafdil sigasından olup, Ahmedu´lhamidîn, hamdedenlerin en çok hamdedeni manasına gelir. Resulullah´ın Ahmed diye isimlenmesinin sebebi şudur: Buhârî´de geldiğine göre Resulullah´a makam-ı Mahmud´dan Allah Teala hazretleri öyle hamdler ve öyle güzel senalar açıp ilham edecektir ki, böylesi daha önce kimseye açılmamıştır. Resulullah bu hususi hamdlerle Rabb Teala´yı hiç kimseye nasib olmayan tarzda hamdedecektir.

Bu hususta yapılan diğer bir açıklamaya göre: Bütün peygamberler hammad yani çok hamdeden insanlardır, ama Resulullah onlar arasında ahmed yani hepsinden çok hamdedendir, hamd sıfatında hepsinden büyüktür, bu sebeple Ahmed denmiştir.

Kadı İyaz der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Muhammed olmazdan önce Ahmed´di. Çünkü, Kütüb-ü Salifede (Tevrat.. İncil´de) Ahmed diye, daha dünyaya gelmeden tesmiye edildi. Halbuki Muhammed diye tesmiye Kur´an´da vaki olmuştur. Bu da, onun Rabbini, insanlar onu övmezden önce övmüş olmasından ileri gelir. Ahirette de, Rabbine hamd edecek, Allah da onun şefaatini kabul buyuracak, bundan sonra insanlar ona hamdedecektir. O, Hamd suresi, Livau´l-Hamd ve Makam-ı Mahmud´la mümtaz kılındı; yemek içmekten sonra, duadan sonra seferden dönüşten sonra hamdetmesi ona teşri edildi; ümmeti el-Hammâdûn diye tesmiye kılındı; onda hamd´ın bütün çeşitleri ve manaları cem´olundu."

* el-Mâhî, "mahv" kökünden gelir; mahveden, yokeden, ortadan kaldıran demektir. Küfrü kaldıran veya kendisine tabi olanlardan kötülükleri kaldıran yani, Allah ona tabi olanların seyyiatını yok eder manasında yorumlar yapılmıştır.

* el-Haşir, toplayan demektir. Kıyamet günü önce, O diriltilecek, sonra geri kalan insanlar onun peşinden diriltileceklerdir. Bir başka hadiste "Kendisinden arz ilk yarılacak olan benim" buyurmuştur. Yani kıyamet günü ilk dirilen O olacaktır.

* el-Âkıb; hâtim, sonuncu demektir. Bazı rivayetlerde, "kendinden sonra peygamber olmayan" diye açıklama gelmiştir. Nitekim, ayet ve hadisten gelen pekçok delil Aleyhissalâtu vesselâm´dan sonra peygamber olmayacağını, O´nun Hatemu´l-Enbiya olduğunu belirtmiştir. Şu halde Âkıb ismi Aleyhissalâtu vesselâm´ın bu mümtaz yönünü belirtmektedir.

2- Resulullah´ın başka isimlerinin de bulunmasına rağmen, sadedinde olduğumuz hadisin "beş"le kayıtlaması üzerine muhtelif yorumlar yapılmıştır. İbnu Hacer bundan murad "Bana mahsus olan beş ismim var, benden önce bu isimler eski milletlerde büyük ve meşhurlardan kimseye verilmemiştir" demektir. Resulullah´ın ismini sınırlamak değildir" der. Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm Kur´an´da Rauf, Rahim, el-Mübeşşir, en-Nezir, el-Mübeyyin, ed-Dâi ila´llah, es-Siracu´l-Münir, el-Müzekkir, er-Rahmet, en-Nimet, el-Hadi, eş-Şehid, el-Emin, el-Müzzemil, el-Müddessir gibi isimlerle tesmiye edilmiştir. Hadiste geçen meşhur isimlerden bazıları şunlardır: el-Muhtar, el-Mustafa, eş-Şefi´, el-Müşeffa´, es-Sadık, el-Masduk, vs... Resulullah´ın isimlerini inceleyip müstakil te´lifler yapan alimler olmuştur. İbnu Dıhye böyle bir te´lifinde, bir kısım alimlerin; "Resulullah´ın da, Allah´ın esmau´lhüsnası adedine denk sayıda doksan dokuz ismi var" dediğini kaydeder ve devamla: "Bu hususu ciddi bir araştıran çıksa, üç yüz isim tesbit eder" der. İbnu´l-Arabî, Şerhu´t-Tirmizî´de sufilerden birinin "Allah´ın bin ismi var, Resulü´nün de bin ismi var" dediğini kaydeder.

İbnu Hacer, beşle sınırlamanın sebebi zımnında şu yorumu da kaydeder. "Bu hadiste, Resulullah´ın ismi hususunda beş ile sınırlamadaki hikmet, bunların diğerlerine nazaran daha meşhur olması, eski kitaplarda ve eski milletler arasında da bulunması sebebiyledir."[6]



ـ5528 ـ4ـ وعن أبي هَريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أَ تَعْجَبُونَ كَيْفَ يَصْرِفُ اللّهُ عَنِّي شَتْمَ قُرَيْشٍ وَلَعْنَهُمْ؟ يَشْتِمُونَ مُذَمَّماً، وَيَلْعَنُونَ مُذَمَّماً، وَأنَا مَحَمّدٌ[. أخرجه البخاري .



4. (5528)- Hz.Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri, Kureyşlilerin şetmlerini (hakaretamiz sözlerini) ve lanetlerini benden nasıl çevirdiğine hayret etmiyor musunuz? Onlar zemmedilen birine şetmediyorlar, zemmedilen birine lanet okuyorlar, ben ise (Muhammed´im) övülmüşüm." [Buhârî, Menakıb 17; Nesâî, Talak 25, (6, 159).][7]



AÇIKLAMA:



Şarihlerin belirttiği üzere, Kureyş, Aleyhissalâtu vesselâm´a olan öfke ve nefretleri sebebiyle övgü ifade eden Muhammed ismiyle anmayıp, onun zıddı olan Müzemmem (kötülenmiş, zemmedilmiş) lakabını takarak bu lakapla anıyorlardı. Faraza bir hakaret yapmak isteyince "Allah müzemmeme şöyle yapsın" diye bedduada bulunuyorlardı. Böylece, Aleyhissalâtu vesselâm müzemmem olmadığı için hakaret ve bedduaları ona gelmiyor, bu isme layık olan kendilerine gidiyordu.

Alimler çoğunlukla bu hadisle istidlal edip, ta´riz yoluyla kazıfta bulunandan haddin düşmesine hükmetmiştir. İmam Malik ise bu fetvada değildir. [8]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 14:54:51
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #2 : 06 Nisan 2010, 14:54:51 »

İKİNCİ FASIL


HZ. PEYGAMBER´İN DOGUMU VE YAŞI



ـ5529 ـ1ـ عن المطّلب بْنِ عَبداللّهِ بْنِ قَيْسِ بْنِ مَخْرَمَةَ عن أبيهِ عن جِدّهِ قال: ]وُلِدْتُ أنَا وَرَسُولُ اللّهِ # عَامَ الْفِيلِ[. أخرجه البخاري .



1. (5529)- Muttalib İbnu Abdillah İbni Kays İbnu Mahreme babası vasıtasıyla ceddinden anlattığına göre ceddi şöyle demiştir:

"Ben ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fil yılında doğduk." [Tirmizî, Menakıb 4, (3623).][9]



ـ5530 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]تُوُفِّىَ رَسُولُ اللّهِ # وَهُوَ ابْنُ ثََثٍ وَسِتِّينَ[. أخرجه الشيخان والترمذي .



2. (5530)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) altmış üç yaşında vefat etmiştir." [Buharî, Menakıb 10; Müslim, Fezail 115, (2349); Tirmizî, Menakıb 28, (3655).][10]



ـ5531 ـ3ـ وعن ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أقَامَ رَسُولُ اللّهِ # بِمَكَّةَ ثَثَ عَشْرَةَ سَنَة يُوحَى إلَيْهِ، وتُوُفِّيَ وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّينَ[ .



3. (5531)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke´de, kendisine vahiy geldiği durumda on üç yıl ikamet etti. Altmış üç yaşında da vefat etti."[11]



ـ5532 ـ4ـ وفي رواية: ]أقَامَ بِمَكَّةَ خَمْسَ عَشْرَةَ سَنَةً يَسْمَعُ الصَّوْتَ وَيَرى الضَّوْءَ وََ يَرَى شَيْئاً سَبْعَ سِنِِينَ وَثَمَانَ سِنِينَ يُوحَى إلَيْهِ، وَأقَامَ بِالْمَدِينَةِ عَشْراً، وَتُوُفِّىَ وَهُوَ ابْنُ خَمْسَ وَسِتِّينَ سَنَةً[. أخرجه الشيخان والترمذي.



4. (5532)- Bir başka rivayette de şöyle demiştir: "Mekke´de ses işitir ve ışık görür olduğu halde on beş yıl ikamet etti. Bunun yedi yılında ışıktan başka bir şey görmedi, sekiz senesinde vahiy aldı. Medine´de on yıl ikamet etti. Altmış beş yaşında olduğu halde vefat etti."[12]



ـ5533 ـ5ـ وفي أخرى للشَّيْخَيْنِ: ]أُنْزِلَ عَلَيْهِ وَهُوَ ابْنُ أرْبَعِينَ، فَمَكَثَ ثَثَ عَشْرَةَ ثُمَّ أُمِرَ بِالْهِجْرَةِ، فَهَاجَرَ الى الْمَدِينَةِ فَمَكَثَ بِهَا عَشْرَ سِنِينَ ثُمَّ تُوُفِّيَ #[ .



5. (5533)- Sahiheyn´de gelen bir diğer rivayette şöyle demiştir: "Vahiy Aleyhissalâtu vesselâm´a kırk yaşında iken indirildi. Bundan sonra on üç yıl kaldı. Sonra hicretle emir olundu. O da Medine´ye hicret etti. Orada on yıl kaldı. Sonra vefat etti Aleyhissalâtu vesselâm." [Buharî, Megazî 85, Fezailu´l-Kur´an 1; Müslim, Feazail 117, 121, (2351, 2353); Tirmizî, Menakıb 28, (3652, 3653).][13]



ـ5534 ـ6ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قُبِضَ رَسُولُ اللّهِ # وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّىنَ، وَأبُو بَكْرٍ: وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّينَ، وَعُمَرُ: وَهُوَ ابْنُ ثَثٍ وَسِتِّىنَ[. أخرجه مسلم .



6. (5534)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) altmış üç yaşında vefat etti. Hz. Ebu Bekir de altmış üç yaşında vefat etti. Hz. Ömer de altmış üç yaşında vefat etti. (Radıyallahu anhüma)." [Müslim, Fezail 114, (2348).][14]



AÇIKLAMA:



1- Kaydedilen bu altı rivayet Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hayatındaki mühim hâdiseleri tarihlemektedir.

Birinci hadise (5529) göre, Aleyhissalâtu vesselâm Fil yılında doğmuştur. Rivayetler, Aleyhissalâtu vesselâm´ın Fil yılında, Rebiul-evvel ayının bir pazartesi gününde doğduğu hususunda ittifak ederler. Ayın kaçıncı gününde doğduğu ihtilaflıdır. Dört farklı tarih söylenmiştir:

* Ayın ikinci gecesinde doğmuştur.

* Ayın sekizinde doğmuştur.

* Ayın onunda doğmuştur.

* On ikisinde doğmuştur.

2- Araplar o zamanlarda takvim kullanmadıkları için, tarihlemeyi cereyan eden mühim hadiselere göre yaparlardı. Burada Fil yılı denmiştir. Bununla Kur´an-ı Kerim´de Fil suresinde temas edilen hâdise kastedilir. Ebrehe İbnu Sabbah el-Eşrem komutasında bir Habeş ordusu Mekke´yi fethetmek üzere gelir. Ancak, Cenab-ı Hak, ebabil kuşları vasıtasıyla şehri korur. Deniz cihetinden gelen bu kuşlar, ordu üzerine havadan pişmiş tuğladan yapılmış taşlar atarlar. Bu taşlar değdiği vücudu zehirliyor, çiçek hastalığına sebep oluyordu. Böylece kocaman ordu, (danesi) yenmiş samana dönmüş, perişan olmuştu. Ordu ihtiva ettiği çok sayıdaki fillerle meşhurdu. Fillerden birinin adı Mamud´du.

Bu seferin asıl hedefi Ka´be´yi yıkma, Arap hacılarının yönünü San´a´ da inşa edilen Kul-Leys adlı kiliseye çevirmekti. Ayet-i kerimenin ihbarıyla, kuşlara yenik düşen ordu, geri döner. Bu hadise bi´set öncesi, Resulullah´la ilgili mucizevî vakalardan biridir. Henüz bi´set olmadığı için buna mucize değil irhas denir. Bazı alimler, Resulullah´ın bu hâdise yılında dünyaya geldiğini ve hatta hadisenin Resulullah´ın doğumundan sonra olduğunu, Aleyhissalâtu vesselâm´ın mübarek vücudlarına hürmeten Ka´be yıkılmaktan, Mekke de yağmalanmaktan korunduğunu söylemiştir.

2- Resulullah doğunca, Arap âdeti üzere dili fasih olan Benî Sa´d kabilesinden Haris adında bir zatın zevcesi Halime´ye verildi. Sütannesi Halime Aleyhissalâtu vesselâm´ı dört yıl boyu himaye etti, sütanneliği yaptı.

Resulullah bir yaşına basmadan babasını kaybetmişti. Bir ara Medine´de bulunan dayılarını ziyarete götüren annesi Amine Hatun, Mekke´ye dönerken yolda, Ebva denilen yerde 20 yaşlarında iken vefat eder. Böylece annesinden de yetim kalan küçük Muhammed´i dadısı Ümmü Eymen Mekke´ye getirerek dedesi Abdülmuttalib´e teslim eder. Bu sırada altı yaşında olan Aleyhissalâtu vesselâm, iki yıl sonra da dedesini kaybederek amcası Ebu Talib´in himayesine sığınacaktır. Ebu Talib yeğenini çok sevecek, elinden gelen ilgiyi gösterecektir. Bir ara, küçük Muhammed´le birlikte Şam´a ticaret seyahatine çıkan Ebu Talib Busra´ya kadar onu getirecektir. Diğer bir amcası Zübeyr de O´nu Yemen´e kadar beraberinde götürecektir. Bu sırada 17 yaşlarındadır.

Resulullah bir ara Mekkeli zengin bir tüccar olan Hz. Hatice´nin kervanında çalıştı, kervanı Busra´ya kadar götürdü. Bu sefer kârlı olmuştu. Hz. Hatice Resulullah´ın dürüstlüğüne hayran kalmıştı.

Aleyhissalâtu vesselâm yirmi beş yaşlarında iken mezkur Hatice ile ilk evliliğini yaptı. Bu sırada Hz. Hatice kırk yaşlarında idi. Resulullah´ın nesli Hz. Hatice´den devam edecektir. Resulullah´ın küçük yaşta ölen ve Mısırlı Mariye´den doğan İbrahim dışındaki bütün çocukları Hz. Hatice´den doğmuştur. Hz. Hatice´den doğan ilk çocuğu Kasım´dı. Buradan Ebu´l-Kasım künyesini aldı. Sonra Abdullah, Zeyneb, Rukiye, Ümmügülsüm, Hz. Fatıma radıyallahu anhüm ecmain dünyaya geldiler. Kasım, İbrahim ve Abdullah daha çocuk iken öldüler. Hz. Resulullah´tan sonra hayatta kalan Hz. Fatıma idi, o da Resulullah´tan altı ay kadar sonra rahmet-i Rahman´a kavuşacaktır. Fatıma´dan doğan Hasan ve Hüseyin (radıyallahu anhümâ), Aleyhissalâtu vesselâm´ın nesebini devam ettireceklerdir.

Hz. Peygamber çocukluğundan itibaren ahlak yüceliği, sıdk, emanet gibi vasıflarıyla tanınmış, Muhammedu´l-Emin lakabını kazanmıştı. Müşrik cemiyetin birkısım ahlaksızlıklarından nefret ediyordu. Allah onu küçüklüğünden itibaren cahiliye pisliklerinden korumuştu. Kırk yaşına doğru bazı değişik haller hissetmeye başladı. Zaman zaman "Ey Muhammed!" diye bir nida işitiyordu. Yürüdüğü yollarda ağaçlar, taşlar kendisine selam veriyorlardı.Kırk yaşına yakın, Mekke´nin bazı büyüklerince tatbik edilmiş olan bir geleneğine uydu. Bir ay kadar hira mağarasına çekilerek tefekkür hayatı yaşadı. Bu esnada şehre sadece tükenen erzakını almak üzere iniyordu.

Kırk yaşına girince ilk altı ay boyu rüyada gördükleri gündüz aynen gerçekleşmek suretiyle değişik bir safha yaşadı. Bu suretle peygamberliğin mukaddimesi başlamış, vahye mazhar olacak ruhî bir kemal kazanmıştı. Derken mutad olarak gittiği hira mağarasında Alak suresinin ilk beş ayeti nazil oldu.

İlk vahiy hadisesi, Hz. Peygamber´de korku ve endişe hasıl etti. Durumu zevcesi Hz. Hatice´ye anlattı. O, Aleyhissalâtu vesselâm´ı teselli etmekle kalmayıp, bu mevzularda bilgi sahibi amcasının oğlu Varaka´ya götürdü. O, iyice dinledikten sonra, Hz. İsa tarafından haber verilen peygamber olduğunu söyledi ve tebrik etti.

Hz. Peygamber henüz kendine gelen vahyi tebliğ etmekle memur olmasa da meselesi Mekke´de şüyu bulmuştu.

Bu ilk vahiyden sonra vahiy kesildi. Melek de gelmez oldu. Buna fetretü´lvahy denir. Bu fetret döneminin müddeti ihtilaflı ise de üç yıl kadar sürdüğü çoğunlukla kabul edilmiştir. Bu esnada Mekkeli müşrikler "Rabbi Muhammed´i terketti" diye istihzalara giriştiler. Bilahare tekrar başlayan vahiy Mekke hayatı boyunca aralıksız devam etmiştir.

Hicretten üç yıl önce Mirac hadisesi meydana gelmiş, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ruh ve bedenleriyle Cenab-ı Hakk´ın kurbiyetine mazhar olmuştur. Bu hadisenin zamanında ihtilaf edilmiştir. Hicretten bir yıl önce olduğu da söylenmiştir.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Mekke´deki peygamberlik hayatı on üç yıldır. Bazı rivayetlerde bunun "on yıl" olduğu zikredilmiştir. Aradaki ihtilaf üç yıllık fetret devrinin hesaba dahil edilip edilmemesinden kaynaklanır. Fetret devresinde İslam´ın tebliğ edilme emri gelmediği, asıl tebliğ işine üç yıl sonra başladığı için bu devreyi risalet dışı sayıp hesaba dahil etmeyenler olmuştur. Ama ulema büyük çoğunluğu ile fetret devresini de peygamberliğe dahil etmiştir.

Şu halde Aleyhissalâtu vesselâm, peygamberliğin on üçüncü yılında Medine´ye hicret etmiş, orada on yıllık tebliğ hayatından sonra altmış üç yaşında olduğu halde, geride ordusu, maliyesi ve adliyesi ile mükemmel bir devlet bırakarak ebedî âleme irtihal buyurmuştur. Aleyhi efdalu´ssalat ve´sselam.[15]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 14:56:00
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #3 : 06 Nisan 2010, 14:56:00 »

ÜÇÜNCÜ FASIL


HZ. PEYGAMBER´İN ÇOCUKLARI




ـ5535 ـ1ـ عن ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما: ]أنَّ قُرَيْشاً تَوَاصَتْ بَيْنَهَا بِالتَّمَادِي في الْغَيِّ وَالْكُفْرِ، وَقَالَتِ: الّذِي نَحْنُ عَلَيْهِ أحَقُّ مِمَّا عَلَيْهِ هذَا الْصُّنْبُورُ الْمُنْبَتِرُ، فَأنْزَلَ اللّهُ تَعالى إنَّا أعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ الى آخِرِهَا؛ وَأتَاهُ بَعْدَ ذلِكَ خَمْسَةُ أوَْدٍ ذُكُورٌ: أرْبَعَةٌ مِنْ خَدِيجَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهَا: عَبْدُاللّهِ وَهُوَ أكْبَرُهُمْ، وَالْطَّاهِرُ، وَقِيلَ هُوَ عَبْدُاللّهِ فَهُمْ ثَثَةٌ؛ وَالطَّيِّبُ، والْقَاسِمُ، وَإبْرَاهِيمُ مِنْ مَارِيَة؛ وَكَانَ لِلنَّبِىِّ # أرْبَعُ بِنَاتٍ: مِنْهُنَّ زَيْنَبُ الّتِي كَانَتْ تَحْتَ أبِى الْعَاصِ بْنِ الرَّبِيعِ، وَرُقَيَّةُ، وأُمُّ كُلْثُومٍ كَانَتَا تَحْتَ عُتْبَةَ وعُتْبَةَ ابْنَيْ أبِي لَهَبٍ. فَلَمَّا نَزَلَتْ: تَبَّتْ يَدَا أبِي لَهَبٍ وَتَبَّ أمَرَهُمَا بِفِرَاقِهِمَا وَتَزَوَّجَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنه أوًَّ رُقَيَّةَ وَهَاجَرَتْ مَعَهُ الى أرْضِ الْحَبَشَةِ، وَوَلَدَتْ هُنَاكَ ابْنَهُ عَبْدَاللّهِ، وَبِهِ كَانَ يُكَنِّى؛ ثُمَّ مَاتَتْ، وَتَزَوَّجَ بَعْدَهَا أُمَّ كُلْثُومٍ. وَفَاطِمَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنهَا، وَكَانَتْ تَحْتَ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنه، وَوَلَدَتْ لَهُ حَسَناً وَحُسَيْناً وَمُحْسِناً. وَزَيْنَبَ، وَكَانَتْ تَحْتَ عَبْدِاللّهِ ابْنِ جَعْفَرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا، وَأُمَّ كُلْثُومٍ وَزَوَّجَهَا عَلَيٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنه مِنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنه[. أخرجه رزين.»الصُّنبور« في ا‘صل: النخلة التي تبقى متفرقة ويدق أصلها،

ويقال هي سعفات تنبت في جزع النخلة غير ثابتة في ارض لم يقلع منها، وأراد كفار قريش أن محمداً # بمنزلة صنبور في جذع نخلة فإذا قطع انقطع، يعنون أنه عقب له، وإذا مات انقطع ذكره ويأبي اللّه إ أن يُتمّ نوره ولو كره الكافرون .



1. (5535)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Kureyşliler, birbirlerine küfrün ve sapıklığın devamını tavsiye ettiler ve aralarında:

"Bizim üzerinde olduğumuz şey var ya, bu, o köksüz sürgün (mesabesinde olan Muhammed)in üzerinde olduğu şeyden daha doğrudur!" dediler. Bunun üzerine, Allah Teala hazretleri Kevser suresini inzal buyurdu.

"Şüphesiz ki biz sana kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Asıl arkası kesik (nesilsiz) olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir" (Kevser 1-3).

Bundan sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın beş erkek çocuğu oldu. Dördü Hz. Hatice (radıyallahu anhâ)´den: Abdullah: Bu en büyükleri idi; Tahir -bunun Abdullah olduğu ve bunların üç tane oldukları da söylenmiştir-; Tayyib, Kasım ve Mariye´den olan İbrahim.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın dört tane de kızı vardı: Bunlardan Zeyneb, Ebu´l-As İbnu´r-Rebi´in nikahı altında idi. Rukiyye ve Ümmü Gülsüm: Bu ikisi, Ebu Leheb´in oğulları olan Utbe ve Uteybe´nin nikahı altında idiler. "Ebu Leheb´in iki eli kurusun ve kurudu da..." (Tebbet 1-5) vahy-i şerifi nazil olduğu zaman, Ebu Leheb oğullarına onları boşamalarını emretti. Bunun üzerine Hz. Osman önce Rukiyye ile evlendi. Rukiyye onunla birlikte Habeşistan´a hicret etti. Orada Hz. Osman´ın Abdullah adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. Osman ona izafeten (Ebu Abdillah diye) künye almıştı. Sonra Rukiyye (radıyallahu anhâ) vefat etti. Ondan sonra Hz. Osman Ümmü Gülsüm (radıyallahu anhümâ) ile evlendi.

Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ): Bu Hz. Ali (radıyallahu anhümâ)´nin nikahı altında idi. Hz. Ali´nin Fatma´dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlarında üç erkek çocuğu ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adlarında iki kız çocuğu dünyaya geldi. Bunlardan Zeyneb, Abdullah İbnu Ca´fer (radıyallahu anhümâ)´in nikahı altında idi. Hz. Ali, Ümmü Gülsüm´ü de Hz. Ömer´e nikahlamıştır, radıyallahu anhüm ecmain." [Rezin tahric etmiştir.] [16]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen sünbûr kelimesi lügat olarak ince köklü, tek başına kalmış bir hurma ağacı manasına gelir. Yerde sabit olmayan hurma kütüğünden sürmüş filize dendiği de söylenmiştir. Münbetir de arkası kesilmiş, nesli kesilmiş demektir. Şu halde müşrikler, Aleyhissalâtu vesselâm´ı -çocuğu olmadığı için- arkası gelmeyecek bir hurma filizine benzetmek suretiyle üzmeyi, alay etmeyi düşünmüşlerdi. Yani bu müstehzilere göre, Resulullah´ın nesli, arkası yoktu, öldüğü zaman dünyadan tamamen kopacaktı, nesli devam etmeyecekti.

Bazı alimler, sünbûr ile, erkek evladının ölmelerini kasdetmiş olmalarının daha makul olacağını söylerler. "Çünkü derler, daha peygamberlik gelmezden önce Aleyhissalâtu vesselâm´ın Hz. Hatice´den dünyaya gelmiş bulunan çocukları vardı."

Cenab-ı Hak, bu itham karşısında üzülen Resulullah´ı Kevser suresini inzal buyurarak teselli eder: "Asıl ebter olanlar onlardır. Bilakis sana Kevser verilmiştir." Kevser, ahirette ümmetin etrafında toplanacağı büyük havzın ismidir. Bolluk, çokluk manasına da gelir. Öldükten sonra zikrin, yadedilmenin çokluğu Hz. Peygamber´den başka kime nasib olmuştu; âlemde ismi O´nun kadar çok zikredilen kim var?

Al-i Beyt´in çokluğu, ümmetin çokluğu, şeref ve yad-ı cemilin çokluğu, ümmete verilen ilmin, üstünlüğün çokluğu, şefaat ve rahmetin çokluğu vs. başka kime verilmiştir?[17]



ـ5536 ـ2ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #، لَمَّا مَاتَ وَلَدُهُ إبْرَاهِيمُ: أنَّهُ مَاتَ في الثَّدْيِ، وإنَّ لَهُ لَظِئْرَيْنِ يُكَمَِّنِ رَضَاعَهُ في الْجَنَّةِ فإنَّهُ ابْنِي[. أخرجه مسلم.»الظِّئْرُ« المرأة التي ترضع ولد غيرها .



2. (5536)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), oğlu İbrahim öldüğü zaman buyurdular ki:

"O daha memede iken öldü. Onun cennette iki sütannesi var. Bunlar onun sütünü (iki yıla) tamamlayacaklar. Çünkü o benim oğlumdur." [Müslim, Fezail 63, (2316).][18]



AÇIKLAMA:



Daha önce de açıkladığımız gibi, hadis küçük çocukların süt döneminde süt emmelerinin ehemmiyetini nazara vermektedir. Esasen ayet-i kerimenin bu meseleyi ele alarak: "Anneler çocuklarını iki yıl emzirirler" (Bakara 233) buyurması, süt devresinin tam iki yıl devam etmesi gereğini te´yid eder. [19]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 14:56:32
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #4 : 06 Nisan 2010, 14:56:32 »

DÖRDÜNCÜ FASIL


ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM´IN SIFATLARI VE AHLÂKLARI



ـ5537 ـ1ـ عن ابراهيم بن محمّد ولد علي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَانَ عَلىٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنه إذَا وَصَفَ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: لَمْ يَكُنْ بِالطّوِيلِ الْمُمَّغِطِ، وََ بِالْقَصِيرِ الْمُتَرَدِّدِ، كَانَ رَبَعْةً مِنَ الْقَوْمِ، وَلَمْ يَكُنْ بِالْجَعْدِ الْقَطِطِ، وََ بِالسَّبْطِ، كَانَ جَعْداً رَجًِ وَلَمْ يَكُنْ بِالْمُطَهَّمِ وََ بِالْمُكَلْثَمِ، وَكَانَ أسِيلِ الْخَدِّ، أبْيَضَ مُشْرِباً بِحُمْرَةٍ، أدْعَجَ الْعَيْنَيْنِ، أهْدَبَ ا‘شْفَارِ ذَا مُسْرُبَةٍ، شَئْنَ الْكَفِّ وَالْقَدَمَيْنِ، جَلِيلَ الْمَشَاشِ وَالْكَتِدِ، إذَا الْتَفَتَ الْتَفَتَ مَعاً، وإذَا مَشى يَتَكَفّأُ تَكَفُّؤاً كَأنَّمَا يَنْحَطُّ مِنْ صَبَبٍ، بَيْنَ كَتَفَيْهِ خَاَتَمُ النُّبُوَّةِ. وَهُوَ خَاَتَمُ النَّبِيِّينَ. أجْوَدُ النَّاسِ صَدْراً، وأشْجَعُهُمْ قَلْباً، وَأصْدَقُهُمْ لَهْجَةً، وَألْيَنُهُمْ عَرِيكَةً، وَأكْرَمُهُمْ عِشْرَةً، مَنْ رَآهُ بَدِيهَةً هَابَهُ، وَمَنْ خَالَطَهُ مَعْرِفَةً أحَبَّهُ. يَقُولُ نَاعِتُهُ: لَمْ أرَ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وََ بَعْدَهُ، َ يَسْرُدُ الْحَدِيثَ سَرْداً، يَتَكَلَّمُ بِكََمٍ فَصْل يَفْهَمُهُ مَنْ سَمِعَهُ[. أخرجه الترمذي.»اَلْمُمَّغِطُ« بتشديد الميم الثانية وبالغين المعجمة: البائن الطويل، والمحدثون يشدون الغين.و»المُتردِّدُ« الداخل بعضه في بعض من القصر فهو مجتمع.و»الرَّبْعَةُ« معتدل القامة بين الطويل والقصير.و»القطيطُ« شديد الجعودة.

و»السبَّطُ« ضده.و»الرَّجْلُ« بينهما.و»المطهِّمُ« الفاحش السمن.و»الْمُكلثمُ« المستدير الوجه، و يكون إ مع كثرة اللحم.و»الخَدُّ ا‘سيلُ« المستطيل من غير ارتفاع.و»الدَّعجُ« شدة سواد العين.و»ا‘هدبُ« الذي طال شعر أجفانه وكثر.و»أشفارُ العيْن« منابت الشعر المحيطة بها.و»المسرُبةُ« الشعر النابت على الصدر نازً الى آخر البطن.و»الشَّئنُ« الغليظ، وهو مدح في الرجال ‘نه أشد لقبضهم وأصبر لهم على المراس.و»جَليلُ المُشاشِ« أى عظيم رؤوس العظام كالمرفقين والركبتين والمنكبين ونحو ذلك.و»المُشاشُ« رؤوس العظام اللينة التي يمكن بعضها.و»الكتِدُ« الكاهل.و»التَّكَفُّؤُ« التمايل في المشى الى قدّام كما تتكفأ السفينة في جريها.و»الصَّببُ« انحدار من موضع عال.و»اللّهِجةُ« اللسان.و»ألينَهم عريكةً« أى سهً منقاداً.

و»سَرَدْ الحديث« المسارعة في النطق به ومتابعته .



1. (5537)- Hz. Ali´nin evladlarından Muhammed´in oğlu İbrahim anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı vasfettiği zaman şöyle derdi: "Resulu-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz çok uzun boylu olmadığı gibi, (azaları) birbirine girmiş kısa boylu da değildi, orta boylu bir insandı.

Saçları kıvırcık değildi, düz de değildi, dalgalıydı. Şişman değildi, yuvarlak yüzlü de değildi, yanakları uzuncaydı.

Rengi kırmızıya çalan, beyazdı. Gözleri siyah ve kirpikleri uzundu, göğsünde göbeğine kadar inen kıldan bir hat vardı. El ve ayaklarının parmakları kalıncaydı. Eklem yerleri ve iki küreğin birleşme yeri olan omurga iri idi.

Bir tarafa dönünce (sadece başını çevirmez) bütün vücudunu çevirirdi. Yürüyünce, yamaçtan iniyormuşcasına öne meylederek yürürdü.

İki omuzu arasında peygamberlik mührü vardı. O, peygamberlerin mührü (sonuncusu) idi. İnsanların en iyi kalplisi, en şecaatlisi ve en doğru sözlüsü idi. O ahlakça herkesten yüce, muaşere yönüyle de en geçimlisi idi. Onu aniden gören ondan heybet duyardı; bilerek beraber olan, kalpten severdi. Onu vasfeden şöyle derdi: "Ben ne O´ndan önce, ne de O´ndan sonra O´nun gibisini görmedim."

Resul-i Ekrem çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu." [Tirmizî, Menakıb 19, (3642).][20]



ـ5538 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]كَانَ أهْلُ الْكِتَابِ يَسْدُلُون َ أشْعَارُهُمْ وَكانَ الْمُشْرِكُونَ يَفْرَقُونَ، وَكانَ رَسُولُ اللّهِ # تُعْجِبُهُ مُوَافقة أهْلُ الْكِتابِ فيمَا لَمْ يُؤْمَرْ بِهِ، فَسَدَلَ نَاصِيَتَهُ ثُمَّ فَرقَ بَعْدَهُ[. أخرجه الشيخان وأبو داود.»السَّدْلُ« ترك الشعر بغير فرق .



2. (5538)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ehl-i Kitap saçlarını düz salınmaya bırakırlar, müşrikler de ayırırlardı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise (vahiy yoluyla ) emredilmediği hususlarda Ehl-i Kitab´a uygun hareket etmekten hoşlanırdı. Bu sebeple saçını alnından serbest bıraktı. Bilahare (bütün müşrikler Müslüman olduktan sonra) saçlarını (alnından) ayırdı." [Buhari, Libas 70, Menakıb 23, Fezailu´l-Ashab 52; Müslim, Fezail 90, (2336); Ebu Davud, Tereccül 10, (4188); İbnu Mace, Libas 36, (3632).][21]



AÇIKLAMA:



Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) her hususta müstakil, yepyeni bir medeniyet kuruyor, şekillendiriyordu. Bundaki orijinalite ve istiklaliyet bütün değer ve formların beşerî dehadan ziyade İlahî hüdaya dayandırmaya istinad ediyordu. Bu sebeple, vahyin irşadı altında teşriatını yapıyordu. Vahiy gelmeyen hususlarda, İlahî bir şeriata dayanan Ehl-i Kitab´ı kazanmak ümidiyle onların tarzını kabul ediyor, müşriklerin takip ettiği tarzlara muhalefet etmeyi tercih ediyordu. Sadedinde olduğumuz hadis, bilhassa saç kıyafetindeki bu tutumu açıkça ifade etmektedir. Ma´mer´in rivayeti şöyle: "Eğer Resulullah herhangi bir emir gelmeyen hususta şekke düşecek olsa, Ehl-i Kitab´ın yaptığını yapardı."

Zaman içinde, gerek yakınında ve gerekse hariçte olan müşrikler Müslüman oldukları halde, Ehl-i Kitap küfründe devam etmekteydi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, sistemindeki orijinalite gereği, Ehl-i Kitab´a muhalefeti esas aldı.

Muhalefet saç ayırma meselesine münhasır değildir. Boyama meselesi de böyledir: Bir Buhârî hadisinde "Yahudiler ve Hıristiyanlar saçlarını boyamazlar, (siz boyayarak) onlara muhalefet edin" buyrulmuştur.

Aşura orucu da buna benzer, Aleyhissalâtu vesselâm, Ehl-i Kitap aşure orucunu tuttuğu için önce emretmiş, sonra Ramazan farz kılınınca, aşurenin farziyetini kaldırmış, ayrıca aşure gününden bir gün önce veya sonra da tutmak suretiyle, Ehl-i Kitab´a muhalefeti emretmiştir.

Kıblenin Kudüs´ten Ka´be´ye çevrilmesi bir diğer muhalefet emridir.

Yahudiler hayız halinde kadınlarla ihtilat etmezlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm ihtilatı (beraber yeyip içmeyi, beraber yatmayı) emretti ve: "Hayızlı ile cima hariç her şeyde beraber olun" buyurdu. Hatta bu emir üzerine Yahudiler: "Bize muhalefet etmedik bir şey bırakmadı" demişlerdir. Bazı rivayetlerde gelen "cumartesi ve pazar günleri oruç tutmak" emri bir başka örnektir. Hadiste "Cumartesi ve pazar (Ehl-i Kitap) kâfirlerinin (haftalık) bayram günleridir. Ben onlara muhalefeti severim" buyurmuştur. Bir rivayette, Resulullah´ın ölümüne doğru nafile oruçların ekseriyetini cumartesi-pazar günleri tuttuğu ifade edilmiştir. Aleyhissalâtu vesselâm "bayram günleri" tabiriyle cumartesinin Yahudiler, pazarın da Hıristiyanlar için bayram günü olduğunu, bayram günlerinde oruç tutulmayacağını ifade etmiş olmaktadır. Öyleyse, oruç tutulunca onlara muhalefet hasıl olur.

Saçın alından yanlara ayrılıp alnı açma meselesine gelince, bir kısım alimler bunun vahiyle olma ihtimali üzerinde durmuşlardır. İmam Malik ve cumhur saçı ayırmanın bir vecibe olmayıp müstehab olduğu kanaatindedir. Ashab´tan birkısmının, saçı ayırırken, diğer birkısmının ayırmadığına dair rivayetler mevcuttur.

Alimler, Ehl-i Kitab´a her hususta mutlak muhalefet yerine, maslahatı gözönüne alarak muhalefete gitmek gerekeceğini söylemiştir. İbnu Hacer: "(Rivayetler), Ehl-i Kitab´a muhalefet ve muvafakatın maslahat yönünden şer´î bir hüküm olmasının muhtemel olduğunu ifade eder" der. Nevevî, "ayırma"nın da "salıverme"nin de caiz olduğunu söyler. Nevevî şu açıklamayı da kaydeder: Alimler, hadiste geçen "Resulullah Ehl-i Kitab´a uygun hareket etmeyi severdi" sözünün manasında ihtilaf etmiştir.

* Bazıları: "Onların gönlünü kazanmak içindi" demiştir.

* Bazıları: "Aleyhissalâtu vesselâm, kendisine vahiy gelmeyen hususlarda ve onların değiştirmediği bilinen hususlarda onların şeriatlarına uymakla emrolunmuştu" demiştir. Bazıları bu hadisten hareketle "Bizden öncekilerin şeriatı, bizim şeriatımıza muhalefeti varid olmadıkça bizim de şeriatimizdir" diye hükmetmiştir.

* Bazı alimler de "severdi" kelimesini esas alarak, aksini söylemiş, bu hadis, eski şeriatlerin bizim şeriatımız olmadığına delildir. Eğer, şeriatımız olsaydı "severdi" demezdi, daha kesin olarak uyulmasını emrederdi demişlerdir. İbnu Hacer, hadiste bu meseleye delil olmadığını, çünkü bunu söyleyen kimsenin, şeriatımızda gelmiş olan meseleye münhasır kaldığını, onun, şeriatımız olduğunu söylediğini, onların Ehl-i Kitap´tan olacaklarını söylemediğini, çünkü Ehl-i Kitab´ın din diye naklettiklerine itimad edilmeyeceğini belirtir.

Kurtubî, Aleyhissalâtu vesselâm´ın, onların gönlünü kazanma ihtimaline binaen onlara muvafakat ettiğinde cezmeder.[22]



ـ5539 ـ3ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّهُ سُئِلَ عَنْ شَيْبِ النَّبِىِّ #، فَقَالَ: مَا شَانهُ اللّهُ بِبَيْضَاءَ. وفي روايةٍ: أنَّهُ كَانَ يَكْرَهُ أنْ يَنْتِفَ الرَّجُلُ الشَّعْرَةَ

الْبَيْضَاءَ مِنْ رَأسِهِ وَلِحْيَتِهِ. قَالَ: ولَمْ يُخَضَب #، وَإنَّمَا كَانَ الْبَيَاضُ في عَنْفَقَتِهِ وفي الصُّدْغَيْنِ وفي الرَّأسِ نُبْذٌ[. أخرجه مسلم .



3. (5539)- Hz. Enes (radıyallahu anh)´in anlattığına göre, "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın saçındaki aklardan sorulunca (Enes) şöyle cevap vermiştir:

"Allah O´nu, beyazla çirkinleştirmemiştir."

Bir rivayette de şöyle demiştir: "O, kişinin başında ve sakalında bulunan beyazları yolmasını mekruh addederdi. Ve [Enes (radıyallahu anh)]: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) saçlarını boyamadı. Beyaz kıl (onda nadirdi ve sadece) alt dudağında, şakaklarında ve başında bir nebzecik vardı" derdi." [Müslim, Fezail 104, 105, (2341).][23]



ـ5540 ـ4ـ وعن أبِى جُحَيْفَةِ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # فَرَأيْتُ بَيَاضاً تَحْتَ شَفَتِهِ السُّفْلَى، يَعْنِى الْعَنْفَقَةَ[. أخرجه الشيخان .



4. (5540)- Ebu Cuhayfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı gördüm, sadece alt dudağında yani anfetesinde beyaz gördüm." [Buharî, Menakıb 23; Müslim, Fezail 106, (2342).][24]



ـ5541 ـ5ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # وَالْحََّقُ يَحْلِقُهُ وَأطَافَ بِهِ أصْحَابُهُ، فَمَا يُرِيدُونَ أنْ تَقَعَ شَعْرَةٌ إَّ في يَدِ رَجُلٍ[. أخرجه مسلم .



5. (5541)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı, berber onu tıraş ederken gördüm. Ashabı etrafını çevirmişti. Aleyhissalâtu vesselâm´ın tek kılının yere düşmesini istemiyorlar, birinin eline düşsün istiyorlardı." [Müslim, Fezail 75, (2325).][25]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3 4 5   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes