Hanefi Fýkhý
Pages: 123
Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 23:22:18
ÝHSÂR BÂBI



METÝN


Ýhsâr, lügatta men etmek demektir. Þeriatta iki rükünden men etmektir. Hacý, bir düþman veya hastalýk yahut mahreminin ölümü veya nafakasýnýn helâký sebebiyle haccdan mahsur kalýrsa, ihramdan çýkmasý helâl olur. O zaman ifrad haccý yapan, bir kurban veya kýymetini gönderir, bulamazsa buluncaya yahut bir tavafla ihramdan çýkýncaya kadar ihramlý olarak kalýr.

ÝZAH

Ýhsâr sebebiy´le ihramdan çýkmak, bir nevi cinayet olduðundan, musannýf onu cinayetlerden sonra zikretmiþtir. Sonra getirmesinin sebebi, ihsarýn temeli iztýrara; cinayetlerinse ihtiyârî fiillere dayandýðýndandýr. Nehir. Ýhsârýn cinayet olduðuna delil, kendisine lâzým gelen kurbandan yiyememesidir.

«Ýhsâr lügatta men etmek demektir.» Yani korku, hastalýk, acz gibi bir þeyle men edilmektir. Hapishaneye veya bir þehre kapamak suretiyle düþmaný kendisini men ederse, buna ´hasr´ denir. Nitekim Keþþâf ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. El-Muðrib´te, "Meþhur olan budur." denilmektedir. Tamamý Ýbn-i Kemâl´in þerhindedir.

«Þeriatta iki rükünden men etmektir.» Bunlar, vakfe ile haccda tavaftýr. Lâkin ileride göreceðiz ki umrede de ihsâr tahakkuk etmektedir. Halbuki onun bir rüknü vardýr. O da tavaftýr. Hâsýlý hasr, bir yerden çýkmayý men etmektir. Ýhsâr ise matluba eriþmeye hastalýk veya düþman sebebiyle mâni olmaktýr.

«Hacý, bir düþman veya hýrsýzlýk sebebiyle ilh...» Yani insan olsun, yýrtýcý mahlûk olsun bir düþman sebebiyle yahut yürümekle artan bir hastalýkla veya mahreminin ölümüyle haccýna devam edemezse demektir. Mahremden murad, kadýnla baþbaþa kalmasý haram olmayan kimsedir. Binaenaleyh kocasýna da þâmildir. Bunlarýn iptidaen bulunmamalarý, ölümleri hükmündedir. Kadýn mahremi veya kocasý olmadan ihrama girerse muhsaradýr. Nitekim Lübab ve Bahýr´da beyan edilmiþtir. Sonra bu kadýnla Mekke arasýnda sefer mesafesi bulunup, beldesi sefer mesafesinden daha az veya daha çok, lâkin bulunduðu yerde kalmasý mümkün olduðuna göredir. Aksi takdirde zâhire göre ihsâr yoktur.

«Nafakasýnýn helâký sebebiyle...» haccdan mahsur kalýrsa, ihramdan çýkmasý helâl olur. Nafakasý çalýnýrsa, yürüyebildiði takdirde muhsar deðildir, yürüyemezse muhsardýr. O anda yürümeye kâdir olur da yolun bir kýsmýnda yürüyemeyeceðinden korkarsa, ihramdan çýkmasý caiz olur. Lübab. UIemanýn bu sözlerinin zâhirine bakýlýrsa, nafakadan murad, konaða da þâmildlr.

TETÝMME: Lübab´da hacýnýn birtakým þeylerle muhsar olacaðý ilâve edilmiþtir ki, bazýlarý þunlardýr:

1) Ýddet. Kadýn hacca niyet eder de kocasý kendisini boþayarak iddet beklemesi lâzým gelirse muhsara olur. Ýster mukim, ister yolcu olup yanýnda mahremi bulunsun.

2) Bir kimse yolunu þaþýrýr da hedy kurbanýný gönderecek birini bulursa, o kimse kendisine yolu gösterir, bulamazsa muhsardýr. Hedy kurbanýný yerine göndermekten âciz kaldýðý için ihramdan çýkabilir. Fetih sahibi diyor ki: «O kimse hedy kurbaný gönderemeyen muhsar gibidir.»

3) Karýsý kocasýndan izinsiz nâfile hacc için ihrama girdiði vakit, kocasýnýn men etmesiyle; veya köleyi olsun, cariyeyi olsun sahibi men ettiði zaman muhsar olur. Kadýn izniyle ihrama girer yahut farz hacc için ihramlanýrsa, mahremi veya kocasý beraberinde olmak þartýyla muhsar deðildir. Kocasý kendisini men edemez, ihramdan çýkaramaz. Bu, hacc aylarýnda veya hacc aylarýndan önce beldesinin hacýlarý yola çýktýðý vakit veya ondan biraz önce farz hacc için ihrama girdiðine göredir. Aksi takdirde kocasý kendisini men edebilir. Memlûke gelince: Sahibi izin verdikten sonra onu ihramdan men etmesi mekruh olur. Cariyeye sahibi izin verdikten sonra kocasý mâni olamaz. Bilmelisin ki kul hakkýndan dolayý ihramýn mûcebini yapmaktan men edilen hacý hedy kurbaný göndermeden ihramdan çýkar. Kadýn veya köle izinsiz olarak ihrama girerlerse, kadýný kocasý, köleyi sahibi derhal ihramdan çýkarabilirler. Nitekim izahý hacc bahsinin sonunda gelecektir. Bu, kurbana baðlý deðildir. Kadýnýn hedy kurbanýný veya onun kýymetini Harem´e göndermesi icabeder. Þayet hacc için ihrama girdiyse, bir hacc ve umre borcu vardýr. Umre için ihramlandýysa, yalnýz umre yapacaktýr. Yolda kocasý veya mahreminin ölmesi bunun hilâfýnadýr. Böyle bir kadýn ancak hedy kurbanýyla ihramdan çýkar. Herhalde fark þu olsa gerektir: Bu kadýnýn ihsârý hakiki, birincinin ihsârý hükmîdir. Köle âzâd edildikten sonra ihsâr kurbaný götürerek bir hacc ve umre yapacaktýr. Bu satýrlar Lübab ve þerhinden kýsaltýlmýþtýr.

«Ýhramdan çýkmasý helâl olur.» cümlesi, bunun o kimse hakkýnda bir ruhsat olduðunu anlatýr. Tâ ki ihramý uzun zaman devam edip de ona meþakkat vermesin. Ama ihramýnda devam etmeye de hakký vardýr. Nitekim gelecektir.

«Ýfrad haccý yapan bir kurban gönderir.» Yani mücerret hacc veya umre yapan Harem´e bir kurban gönderir. Kuhistânî. Bunun izahý hedy kurbaný bâbýnda gelecektir. Ýki kurban gönderirse, birincisi ile ihramdan çýkar. Çünkü ikincisi tetavvudur. Nitekim Yenâbî´de beyan edilmiþtir. Kuhistânî.

«Yahut kýymetini gönderir.» Yani o parayla Harem´de bir koyun satýn alýnarak onun namýna kesilir. Hidâye. Burada kýymetin tasadduk edilmesi caiz olmadýðýna iþaret vardýr. Lübab þerhi.

«Bulamazsa buluncaya kadar» ihramlý kalýr. Bize göre kurban kesmedikçe ihramdançýkamaz. Nihâye. Oruç ve yiyecek sadakasý bunun yerini tutmaz. Bahýr. Ýhrama girerken ondan çýkmayý þart koþmak bir þey ifade etmez. Lübab. Lübab þarihi diyor ki: Mezhebin kitaplarýnda yazýlan budur. Kirmânî ile Surûcî Ýmam Muhammed´in þu kavlini nakletmiþlerdir:

«Ýhrama girerken mahsur kalýrsa, ihramdan çýkarým diye þart koþarsa, hedy kurbaný kesmeden ihramdan çýkmasý caiz olur.»

«Yahut bir tavafla ihramdan çýkýncaya kadar ihramlý olarak kalýr.»

Yani tavaftan sonra sa´y yapar ve týraþ olarak ihramdan çýkar. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den naklen söylemiþtir. Bu, Mekke´ye varmaya kudreti olduðuna göredir. Bundan ve hedy göndermekten âciz kalýrsa, ebediyyen ihramlý kalýr. Fetih sahibi, "Ma´ruf olan mezhep budur." demiþtir.

METÝN

Ýkinci Ýmamdan nakledildiðine göre, kurbana yiyecekle kýymet biçilir ve o yiyecek tasadduk edilir. Bunu da bulamazsa her yarým sâ´ için bir gün oruç tutar.

Kýrân hacýsý iki kurban gönderir. Bir gönderirse, ihramdan çýkamaz. Ne zaman ihramdan çýkacaðý belli olsun diye kurban keseceði günü tayin eder. Kurbaný Harem´de keser. Velev ki bayram gününden önce olsun. Ýmameyn buna muhaliftir. Bunu yapmaz da ihramdan çýkmadan ailesine döner ve korku geçinceye kadar ihramlý olarak sabrederse caizdir. Hacca yetiþebilirse ne âlâ, yetiþemezse umre ile ihramdan çýkar. Çünkü kurban kesmekle ihramdan çýkmak ancak zaruret için meþru olmuþtur. Tâ ki uzun müddet ihramda kalýp zahmet çekmesin. Zeylâî, Kurbaný kesmekle ihramdan çýkar. Velev ki týraþ olmamýþ veya saçýný kýsaltmamýþ bulusun. Tayinin faydasý budur. Kurban kestiðini zanneder de ihramsýz yaptýðý iþleri yapar, sonra kesmediði meydana çýkarsa; yahut Harem dýþýnda kestiði anlaþýlýrsa, yaptýðý bu cinayetin cezasý lâzým gelir.

ÝZAH

«Ýkinci Ýmamdan nakil...» edileni Fetih sahibi nassa muhaliftir diyerek reddetmiþtir.

«Kýrân hacýsý iki kurban gönderir.» Burada ancak iki kurbaný kesmekle ihramdan çýkabileceðine iþaret vardýr. Kurbanlarýn biri hacc, diðeri umre için diye tayin edilmesi þart deðildir. Kuhistânî. Kýrân hacýsý, iki haccý yahut iki umreyi birden yapan ve Mekke´ye varmadan mahsur kalan kimsedir. Mekke´ye vardýktan sonra mahsur kalýrsa bir kurban kesmesi gerekir. Lübab. Çünkü birini terketmiþ olur. Bahýr.

«Bir gün gönderirse ihramdan çýkamaz.» Hidâye´nin ibaresi þöyledir:

«Hacc ihramýndan çýkmak ve umre ihramýnda kalmak için bir hedy kurbaný gönderirse, hiçbirinin ihramýndan çýkamaz. Çünkü her ikisinin ihramýndan çýkmak, bir halde meþru kýlýnmýþtýr.» Lübab´da þu da ziyade edilmiþtir: Ýki kurban kýymetinin bir kýsmýný gönderir debu parayla Mekke´de yalnýz bir kurban bulunur ve onu keserse, her iki ihramdan çýkamadýðý gibi, birinin ihramýndan da çýkamaz.»

«Kurban keseceði günü tayin eder.» O gün keseceði saati dahi mutlaka tayin etmelidir. Tâ ki kurbaný kesmeden ihramdan çýkmýþ olmasýn. Meselâ zevâl vakti keseceðini tayin ederse, ondan sonra ihramdan çýkar. Aksi takdirde kurbaný ikindi vakti kesmesi, ihramdan ise daha önce çýkmasý ihtimali vardýr.

«Ýmameyn buna mühaliftlr.» Onlar þöyle demiþlerdir: «Haccdan mahsur kalan kimseye kurban gününden baþka bir zamanda kurban kesmek caiz deðildir. Ama umreden mahsur kalana ne zaman isterse caizdir.» Hidâye. Ýmameyn´ln kavline göre hacc Içln bayram gününü vakit tayinine hacet yoktur. Ancak bu tayini kurban günleri geçtikten sonra yaparsa, o zaman bütün imamlarýmýza göre umreden mahsur kalan kimse ona muhtaç olur. Bunu Lübab þarihi söylemiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu söz götürür. Çünkü Ýmameyn´e göre kurban bayramý günleriyle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Birinci gün diye tayin edilmemiþtir ki; birinci, ikinci veya üçüncü gün diye tayin va´dine muhtaç olsun. Denilebilir ki o adam üç gün geçinceye kadar sabredebilir de vade tayinine muhtaç olmaz.»

«Ve korku geçinceye kadar...» sözünden murad, mânidir. Bu mâni, korku veya baþka bir þey olabilir.

«Yetiþemezse...» Meselâ vakfeye yetiþememek suretiyle haccý kaçýrýrsa. T. Umreyle ihramdan çýkar. Bu, haccederken mahsur kaldýðýna göredir. Umre yaparken mahsur kalýrsa, ona muktedir olduðu an muhasara ortadan kalkar.

«Kurbaný kesmekle ihramdan çýkar.» Lübab´da, "Mücerret kurbaný kesmekle ihramdan çýkmýþ olmaz. Fiilen çýkmasý gerekir." denilmiþtir. Yani ihram yasaklarýndan velev týraþtan baþka bir þey yapmasý lâzýmdýr. Kârî.

Ben derim ki: Bu, musannýfýn ve dlðer ulemanýn sözlerine muhalîftir. Halbuki bir semeresi de görülmemektedir. Bu þunu ifade eder ki; kurban kesildikten sonra çalýnýrsa, kendisine bir þey lâzým gelmez. Çalýnmazsa onu tasadduk eder. Vekil zengin ise, yediðinin kýymetini öder. Ve onu fakirlere tasadduk eder. Nitekim Lübab´da böyle denilmiþtir.

«Velev ki týraþ olmamýþ veya saçýný kýsaltmamýþ bulunsun.» Lâkin bunu yaparsa iyi olur. Bu Ýmameyn´e göredir. Ebû Yusuf´tan iki rivayet vardýr. Bir rivayete göre, týraþla kýsaltmadan biri vâciptir. Bunu yapmazsa ceza kurbaný lâzým gelir. Diðer rivayete göre. yapmasý gerekir. Ama yapmazsa bir þey lâzým gelmez. Zâhir olan rivayet budur. Mebsut´tan naklen Hakâyýk´ta böyle denilmiþtir. O halde zâhir rivayete göre hilâf yoktur. Sirâc´da þöyle denilmiþtir: «Bu hilâf, Harem dýþýnda mahsur kaldýðýna göredir. Harem içinde mahsur kalýrsa, týraþ olmak vâciptir.» Þurunbulâliyye sahibi diyor ki: «Cevhere´de ve Kâfî´de böyle kesin ifade edilmiþtir. Bercendî ise onu Musaffâ´dan ´ denilmiþtir ´ sözüyle hikâye etmiþ ve þöyle demiþtir: Ýmameyn´ln kavline göre, týraþ vâcip olmamasý, Ýhsâr Harem´de olmadýðýna göredir. Harem´de olursa, týraþ olmasý vâciptir denilmiþtir.»

«Ýhramsýzýn yaptýðý iþleri yapar» Yani onun yaptýðý gibi týraþ olur, koku sürünür ve buna benzer þeyleri yaparsa demektir.

«Yaptýðý bu cinayetin cezasý lazým gelir.» Cinayet çoksa ceza da çok olur. T.

Ben derim ki: Bunu açýk söyleyen görmedim. Evet ulemanýn sözlerinden anlaþýlýyor. Ama bununla, yukarýda geçen "ihramlý bir kimse onu terk etmeyi niyet eder de, ihramsýzýn yaptýðýný yapar ve bununla ihramdan çýktýðýný zannederse, irtikâbettiði bütün yasak fiillere karþýlýk bir kurban kesmesi lâzým gelir. Çünkü hepsi bir kasta dayanýr." meselesinin arasýnda ne fark olduðu incelenmelidir. Ulema o meseleyi ta´lîl ederek, "Dünyevî ödemeleri defetmek için fâsit te´vîl muteberdir." demiþlerdir. ´Meselâ bir yankesici âdil bir insanýn malýný itlâf eder veya kendisini öldürürse, yaptýðý fâsit te´vîl kabul olunur. Þüphesiz ki meselemizde de bütün yasaklanmýþ fiiller bir kasta dayanmaktadýr. Onun için Zeylâî üzerine hâþîye yazanlardan biri, burada da taaddüt olmadýðýný söylemiþtir.

METÝN

O kimse haccýnýn ihramýndan çýkmýþsa - velev ki nâfile olsun - ona baþlamakla üzerine bir hacc vâcip olur. O sene haccetmezse, ihramdan çýktýðý için bir de umre yapmasý lâzým gelir. Umresinin ihramýndan çýkmýþsa bir umre; kýrânýn ihramýndan çýkmýþsa, bir hacc iki umre yapmasý lâzým gelir. Umrelerin biri ihramdan çýktýðý içindir. Hedy kurbaný gönderir de sonra muhasara kalkarsa, ve kurbanýyla haccýn ikisine de yetiþebilecekse, yola çýkmasý vâcip olur. Her ikisine yetiþemeyecekse, yola çýkmasý lâzým gelmez. Mesele dörtlüdür.

ÝZAH

«Velev kl nâfile olsun.» ifadesl, kaza vâcip olmasýnýn, farza, nâfileye, maznûna, müfside, baþkasý namýna haccedene, hür ve köleye þumulünü gösterir. Þu kadar var ki; kölenin kaza borcu, âzâd olunduktan sonraya kalýr. Lübab. Maznûndan murad, üzerine hacc farz olduðunu zannederek ihrama giren, sonra farz olmadýðý anlaþýlan ve muhasara edilen kimsedir. Pezdevî lle Keþif sahibi ona kaza lâzým gelmediðini söylemiþlerdir. Lâkin Surûcî Gâye adlý eserinde esah kavle göre vâcip olduðunu açýklamýþtýr. Nasýl ki ihsâr olmaksýzýn haccýný ifsat etse kaza etmesi lâzým gelir. Bunu Kârî söylemiþtir.

«Üzerine bir hacc vâcip olur.» Yani lâzým gelir. "Vâcip olur" tabiri "farz olur" mânâsýna da, ýstýlahî vâcip mânâsýna da þâmildlr. Meselâ farz haccý yaparken ihsâr vuku bulsa, o kimseye bir hacc vaciptir denildiði gibi; nâfile haccda ihsâr vaki olsa yine o kimseye bir hacc vâciptir denilir. Halbuki bu ikincisi ýstýlahî vâciptir. (Tercememizde biz bu kelimeyi ekseriyetle ´farzdýr´mânâsýnda kullandýk. Istýlahî vâcip mânâsýnda kullandýksa, ona tembihte bulunduk.)

«Baþlamakla...» Yani ona baþlamasý sebebiyle demektir. Burada þöyle bir itiraz yapýlabilir: «Bu ancak nâfilede zâhirdir. Farzda ise kaza baþlamakla deðil emirle vâciptir.»

«Ýhramdan çýktýðý için...» Çünkü o kimse hacca yetiþememiþ mânâsýndadýr. Umre fiilleriyle ihramdan çýkar. Onu eda edemeyince kaza eder. Nehir. Hâsýlý hacc için ihrama giren kimseye evvel emirde hacc lâzým gelir. Aciz kalýnca umre yapmasý gerekir. Ýkisini de yapamazsa, ikisini de kaza etmesi gerekir. Nitekim ikisi için ihrama girmiþ olsa, ikisinin de kazasý gerekirdi. Bu, Kâdýhan´ýn Câmi´inde beyan edilmiþtir.

«O sene haccetmezse ilh...» Fakat o sene haccederse. beraberinde umre yapmasý vâcip deðildir. Çünkü o kimse hacca yetiþemeyen gibi olmaz. Fetih. Bir de þu var ki, haccla birlikte umre ancak kurban keserek ihramdan çýktýðý vakit vâcip olur. Umre fiilleriyle ihramdan çýkarsa, kaza ederken kendisine umre lâzým deðildir. Lübab þerhi.

TEMBÝH : Hacc ile umreyi kaza ederken onlarý dilerse beraberce, dilerse ayrý ayrý yapar. Bilmelisin ki kaza niyeti, sene deðiþtiði vakit ihsârý nâfile haccda olmak þartýyla bilittifak lâzýmdýr. Ýhsân farz haccda olmuþsa, kaza niyeti lâzým deðildir. Çünkü bu hacc onun üzerinde bâkidir. Onu ödeyememiþtir ki, gelecek seneye tekkrar niyet etsin. Fetih.

«Umresinin ihramýndan çýkmýþsa bir umre...» Yani umre yaparken ihsâr vuku bulmuþsa, onu umre olarak kaza eder. Bu mesele, umrede ihsâr tahakkuk ettiðini gösteren fer´î bir meseledir. Diðer bir Ter´î de þudur: Belirsiz bir hacca niyetlenir de tayin etmeden ihsâr vuku bulursa, istihsanen bir hedy kurbaný gönderip umreyi kaza etmesi gerekir. Kýyasa göre ise ona bir hacc iIe umre lâzýmdýr. Tamamý Nehir´dedir.

«Kýrânýn ihramýndan çýkmýþsa, bir hacc iki umre yapmasý lazým gelir» Kaza ederken ifradla kýrân arasýnda muhayyerdir. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Bahýr sahibi de tahkik etmiþtir. Yani ya üçünüde ayrý yapar, yahut hacc ile umreyi beraberce yaparak sonra bir umre daha yapar. Nitekim Lübab þerhinde böyle denilmiþtir.

«Umrelerin biri ihramdan çýktýðý içindir.» þarih bu sözüyle, iki umre, ihsârýn vâki olduðu senede haccetmediði zaman lâzým olduðuna iþaret etmektedir. Çünkü kurban kestikten sonra ihsâr kalkar da o sene haccederse, sadece kýrân umresi lâzým gelir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Çünkü o kimse hacca yetiþemeyen gibi deðildir. Binaenaleyh ihramdan çýkma umresi lâzým gelmez.

Ben derim ki: Umre fiilleri ile ihramdan çýkarsa, bunun misli lâzým gelir. Nitekim yukarýda geçenlerden anlaþýlmýþtýr.

«Yola çýkmasý vâcip olur.» Çünkü bedelle maksut hâsýl olmadan aslý edaya imkân bulmuþtur. Nehir. Hedy kurbanýný nasýl isterse öyle yapar. Yani ister satar, ister hîbe veya sadaka verir. Lübab þerhi.

«Yola çýkmasý lâzým gelmez.» Ýkisine birden yetiþemeyecekse; yahut yalnýz hedy kurbaný kesmeye gücü yetecekse, mesele zâhirdir. Lâkin umre fiilleriyle ihramdan çýkmak için yola koyulursa caizdir. Çünkü ihramdan çýkmakta asýl olan budur. Bunda kendisinden umrenin sükutu da vardýr. Ama yalnýz haccý yapabilecek, hedy kurbanýný kesemeyecekse, ihramdan çýkmanýn caiz olmasý Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göredir. Ýstihsan da budur. Çünkü ihramdan çýkmasa malý nâhak yere zayi olacaktýr. Malýn hürmeti canýn hürmeti gibidir. Þu kadar var ki, yola çýkmasý efdaldir. Tamamý Nehir´dedir.

TEMBÝH: Yalnýz umre yapan hakkýnda umreye yetiþememek tasavvur edilemez. Çünkü umrenin vakti bütün ömürdür. Umre için dört suretin yalnýz ikisi vardýr. Ya hem umreye, hem hedy kurbanýna yetiþir. Yahut yalnýz umreye yetiþir. Her ikisinin hükümleri mâlûmdur. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Benzeri de Lübab´dadýr.

FER´Î MESELE:
Hedy kurbanýný gönderir de sonra ihsârý kalkarak baþka bir ihsâr vâki olursa, hedy kurbanýna yetiþeceðini bildiði ve onunla ikinci ihsârýný niyetlendiði caizdir. Onunla ihramdan çýkar, niyet etmezse caiz deðildir. Av cezasý olarak bir hedy kurbaný gönderir de sonra ihsâr vâki olur ve o kurbanýn ihsârý için olmasýna niyet ederse caizdir. Kendi yerine baþkasýný tayin etmesi gerekir. Lübab.

METÝN

Arafat´ta vakfeyi yaptýktan sonra ihsar yoktur. Çünkü artýk haccý kaçýrmayacaðýndan emindir. Haccdan men edilen kimse Mekke´de olup iki rükün yapmasýna mâni olunursa, esah kavle göre muhsardýr. iki rükünden birine kâdir olan muhsar deðildir. Vakfeye kâdir olan muhsar deðildir. Çünkü haccý onunla tamam olmuþtur. Tavafa kadir olan da muhsar deðildir. Çünkü onunla ihramdan çýkmýþtýr. Nitekim evvelce geçmiþti.

ÝZAH

«Vakfeyi yaptýktan sonra ihsâr yoktur.» Arafat´ta vakfeyi yaptýktan sonra kendisine bir mâni zuhur ederse, hedy kurbanýyla ihramdan çýkmaz. Bilâkis týraþ olmadýysa, yani vakti gelip týraþ olmadýysa, herþey hususunda ihramlý kalýr. Týraþ olduysa, yalnýz kadýnlar hakkýnda ihramlýdýr. Bu da tavafý ziyareti yapýncaya kadardýr. Mâni devam eder de kurban günleri geçerse, dört kurban kesmesi gerekir. Bunlarýn biri Müzdelife´de vakfeyi terk ettiði için, biri þeytan taþlamayý terk ettiði için, biri tavafý geciktirdiði, biri de týraþý geciktirdiði içindir. Nitekim Lübab. Zeylâî ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Bahýr sahibi bunu Ýmam Muhammed´in altý kitabýný -ki bunlar zâhir rivayettir- toplayan Hâkim´in Kûfî´sinden nakletmiþ. sonra müþkil görmüþ ve þöyle demiþtir: «Haccýn bir vâcibi bir özürden dolayý býrakýlýrsa birþey lâzým gelmez. Hattâ izdiham korkusuyla Müzdelife´de vakfeyi terk etse bir þey lâzým deðildir. Vetavaf-ý saderi terkeden hayýzlý kadýn gibi olur. Þüphesiz ki ihsâr da bir özürdür.» Sonra buna cevap vermiþ; buradaki ihsârý mutlak deðil, düþman muhasarasýna yorumlamýþtýr. Çünkü ihsâr hastalýk sebebiyle olursa semâvîdir (Allah´ tandýr). Vâcipleri terk hususunda özür sayýlýr. Kul tarafýndan geleni bunun hilâfýnadýr. Çünkü o Allah´ýn hakkýný ýskat etmez. Nitekim teyemmüm de öyledir. Nehir sahibi bunu nakletmiþ, Makdisî de Kenz þerhinde kesinlikle buna kail olmuþtur. Lübab þerhinin cinayetler bâbýnda bunun benzeri zikredilmiþtir.

Ben derim ki: izdiham korkusuyla vakfeyi terk etme meselesi vârit deðildir. Çünkü teyemmümde geçtiði vecihle, korku kulun tehdidinden neþet etmezse, o semâvîdir.

«Çünkü artýk haccý kaçýrmayacaðýndan emindir.» Burada þöyle denilebilir: Umre yapan da böyledir. Çünkü umrede ihsâr tahakkuk etmekle beraber, o bir vakitle sýnýrlý deðildir. Buna þöyle cevap verilmiþtir: Umre yapan kimseye ihramýn uzamasýyla iltizam ettiðinden daha fazla zarar lâzým gelir. Bayram günü týraþ olarak ihramdan çýkmasý da mümkün deðildir. Binaenaleyh özrü yokken hedy kurbanýyla ihramdan çýkmasýna hacet yoktur. Bunu Zeylâî söylemiþtir. Lâkin denilmiþtir ki: «O kimsenin Harem dýþýnda bulunduðu yerde týraþ olmaya hakký yoktur. Týraþýný tavafý ziyaretten sonraya býrakýr.» Bazýlarý buna hakký olduðunu söylemiþtir. Gâyetü´l-Beyân´da Attâbî´den naklen bunun daha zâhir olduðu bildirilmiþtir.

«Esah kavle göre...» sözünün mukabili, Ýmam-ý Âzam´dan rivayet edilen þu kavildir: «Bugün Mekke´de ihsar yoktur. Çünkü Ýslâm beldesidir.»

«Çünkü haccý onunla tamam olmuþtur.» Ulema demiþlerdir ki: «Baþkasý namýna hacca gönderilen bir kimse. Arafât´ta vakfeyi yaptýktan sonra tavafý ziyareti yapmadan ölürse kâfi gelir. Bahýr.» Biz bu hususta hacc bahsinin baþýnda söz etmiþtik.

«Tavafa kâdir olan da muhsar deðildir.» Buna, haccýn iki rüknünden biri demesi sureti itibariyledir. Yoksa rükün olan tavaf, vakfeden sonra yapýlandýr. Burada vakfe yoktur. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Çünkü onunla ihramdan çýkmýþtýr.» Çünkü hacca yetiþemeyen bununla ihramdan çýkar. Ýhramdan çýkma hususunda kurban kesmek bunun bedelidir. Binaenaleyh hedy kurbanýna hacet yoktur. Zeylâî. Lübab þerhinde ise, "0 kimse hacca yetiþemeyen mânâsýndadýr. Binaenaleyh vakfeyi kaçýrdýktan sonra umre fiilleriyle Ýhramýndan çýkar. Kendisine ceza kurbaný ve umre kazasý lâzým deðildir." denilmiþtir. Þu halde tavafý zikretmekle yetinmesi, umrenin rüknü olduðu içindir. Aksi takdirde mücerret tavafla ihramdan çýkýlmaz. Onunla birlikte mutlaka sa´y ve týraþ lâzýmdýr. Þarih, "Nitekim geçmiþtir." diyerek buna iþaret etmiþtir. Yani bu, musannýfýn ibaresinde, "Aksi takdirde umre ile ihramdan çýkar." cümlesiyle geçmiþtir. Keza kýrân bâbýndan önce geçmiþ ve orada," Arafat´ta vakfe yapmayan haccý kaçýrmýþtýr. O, tavaf ve sa´y yaparak ihramdan çýkar. Ve haccýný gelecek sene kaza eder." demiþtir. Bunun üzerine biz de orada söz etmiþtik.

TEMBÝH: Musannýf burada Kenz ve diðer kitaplarda zikredilen fevat (vaktini geçirme) bâbýný zikretmemiþtir. Çünkü kýran bâbýndan önce söylediklerini yeterli görmüþtür. Mâlûmdur ki haccýn kazasýný icabeden sebepler dörttür:

1 - Vaktini geçirmek,

2 - Vakfeden ihsâr (men edilmek). Bunlarýn arasýndaki fark, ihramdan çýkmanýn keyfiyetindedir.

3 - Cimâ´la ifsat. Velev ki fâsidine devam lâzým gelsin.

4 - Haccý rafd (terk) ve geçen bâbta zikredilen fer´leridir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 23:29:57
BAÞKASI NAMINA HACC BÂBI



METÝN


(Ýbadetin sevabýný baþkasýna hediye meselesi)

Asýl olan þudur ki: Bir ibadeti yapan kimse, onun sevabýný baþkasýna baðýþlayabilir. Velev ki onu yaparken kendisi için niyet etmiþ olsun. Çünkü delillerin zâhiri bunu göstermektedir.

ÝZAH

"Bir ibadet"ten murad, bilumum ibadetlerdir. Namaz, oruç, sadaka, Kur´an okumak, zikirde bulunmak, tavaf etmek, hacc, umre vesaire gibi ki, peygamberlerin kabirleriyle þehitlerin, evliyanýn ve sülehânýn kabirlerini ziyaret etmek, ölüyü kefenlemek ve bütün hayrât iþleri bunda dahildir. Nitekim Hindiyye´de beyan edilmiþtir. T.

Zekât bahsinde Tatarhâniyye´den naklen arzetmiþtik ki. nâfile bir ibadeti tasadduk etmek isteyen kimseye efdal olan, erkek-kadýn bütün müminleri niyet etmektir. Çünkü bu hediyye onlara hiç noksansýz ulaþýr. Bahýr sahibi þu incelemeyi yapmýþtýr: Ulemanýn bu bâbtaki mutlak sözleri, farza da þâmildir. Lâkin hediye etmekle farz tekrar zimmetine borç olmaz. Çünkü sevap bulunma/nasý zimmetten sükût etmemeyi (Yani ödenmemiþ olmayý) gerektirmez. Halbuki bildiðin gibi sevap tamamen yok olmaz. Ýleride göreceðiz ki bir kimse anne ve babasý namýna hacca niyetlense, "Bu onun farz haccý namýna kâfidir." denilmiþtir. Bu da Bahýr sahibinin bahsini te´yid eder. Yine Bahýr sahibinin tetkikine göre bir ibadeti yaparken kendi namýna niyet ederek sonra sevabýný baþkasýna baðýþlamakla. baþkasý namýna niyet etmek arasýnda fark yoktur. Çünkü ulemanýn sözleri mutlaktýr.

Ben derim ki: Bunun farza þâmil olduðunu söylemek yerindedir. Çünkü farza kendi namýna niyet eder. Sevabýný baþkasýna baðýþlamak sahih olunca,bu gösterir ki, sevabýnýn baþkasýna eriþmesi için bu fiili yaparken baþkasýný niyet etmek þart deðildir. Cenazeler bahsinin sonunda þehit bâbýndan az önce Hambelî Ýbn-i Kayyim´dan naklen arzetmiþtik ki, Hambelîlerce, filli yaparken baþkasýna niyetin þart olup olmadýðýnda ihtilâf edilmiþtir. Bazýlarý þart olmadýðýný söylemiþ; "Çünkü sevap kendisinindir. Onu istediðine teberru edebilir." demiþlerdir. Niyetin þart olduðunu söyleyenler de bulunmuþtur. Hattâ bu kavil evlâ görülmüþtür. "Çünkü fiil iþleyen namýna kabul edilince, baþkasýna intikal kabul etmez." denilmiþtir. Yine Ýbn-i Kayyým´dan naklen arzetmiþtik ki, sevabýn gönderilene eriþmesi için lâfzan hediye etmesi þart deðildir. Meselâ zekât niyetiyle bir fakire para vermek nasýl caizse, bu da caizdir. Çünkü sünnette bu þart kýlýnmamýþtýr. Ne baþkasý namýna yapýlan hacc hadisinde, ne de diðer benzerlerinde böyle bir þey yoktur. Evet fiili kendi için yapar da sonra sevabýný baþkasýna hediye ederse kâfi gelmez. Nitekim hîbe etmeyi, âzad veya tasaddukta bulunmayý niyet etmesi böyledir. Ama sevabýnýn yarýsýný veya dörtte birini niyet etmesi sahihtir. Bunu þu da izah eder ki: Bir kimse fiilinin bütün sevabýný dört kiþiye hediye etse, her biri için çeyrek sevap hâsýl olur. Tamamý oradadýr.

TEMBiH: Bahýr sahibi diyor ki: «Bir kimse ibadetinin karþýlýðýnda dünyalýk bir þey alsa hükmü ne olur görmedim. Ama bunun sahih olmamasý gerekir.» Demek istiyor ki: Bu dünyalýðý sâbýk bir ibadeti karþýlýðýnda alýrsa, onu satmýþ olur ki, bu kesin olarak bâtýldýr. Dünyalýðý alýp karþýlýðýnda ibadet yapmayý þart koþarsa, ibadet için kiralanmýþ olur ki, bu da bâtýldýr. Nasýl ki bütün metinlerde, þerhlerde ve fetva kitaplarýnda nassan bildirilmiþtir. Bundan yalnýz müteehhirin ulemanýn cevaz verdikleri okuma öðretmek, müezzinlýk ve imamlýk gibi þeyler için verilen ücret müstesnadýr. Onlar bunu zaruretle illetlendirmiþ, zamanýmýzda Beytülmal´dan bir þey verilmediði için dinin zayi olacaðý korkusunu da ilâve etmiþlerdir. Bundan anlaþýlýr ki, ölü namýna ücretle haccedecek birini göndermek caiz deðildir. Çünkü bunda bir zaruret yoktur. Nitekim bu bâbta beyan edilecektir. Yine zaruret olmadýðý için Kur´an okumak ve zikretmek için ücretle adam tutmak da caiz deðildir. Bu bâbta sözün tamamý, bizim. "Þifâü´l-Alîl...." adlý risalemizdedir.

«Sevabýný baþkasýna baðýþlayabilir.» Mutezile taifesi bütün ibadetlerde; Ýmam Mâlik ile Þâfiî ise namaz ve Kur´an okumak gibi sýrf bedenî ibadetlerde buna muhaliftirler. Mâlik ile Þâfiî bedenî ibadetlerin ölüye vâsýl olmayacaðýna kaildirler. Sadaka ve hacc gibi diðer ibadetler bunun hilâfýnadýr. Hilâf, bir kimse bunu yapabilir mi, yapamaz mý meselesinde deðil; onun yapmasýyla hediye olur mu olmaz mý meselesindedir. Onun hediye etmesiyle hediye olmazsa, hediye etmesi hükümsüz kalacaktýr. Bunu Fetih sahibi söylemiþtir. Yani hilâf, sevabýnýn vâsýl olup olmamasýndadýr, Baþkasý´ndan murad, ölüler de olabilir, diriler de. Bunu Bedâyi´ den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ben derim ki: ´Baþkasý´ tabirinin mutlak býrakýlmasý, Peygamber (s.a.v.)´e de þâmildir. Ama bizim imamlarýmýzdan bunu açýkça söyleyen görmedim. Diðer mezhepler ulemasý arasýnda bu hususta uzun münakaþa vardýr. Ýmam Sübkî ile Þafiîlerin müteehhirin ulemasýna göre caizdir. Nitekim cenazeler bahsinin sonunda izah etmiþtik. Oraya müracaat edebilirsin.

METÝN

«Ýnsana kazandýðýndan baþka bir þey yoktur.» âyetine gelince: Ondan murad, ancak biri ona hîbe ederse o zaman vardýr, demektir. Nitekim Kemâl tahkîkini yapmýþtýr. Yahut âyetteki ´lâm´ ´alâ´ manâsýnadýr. Nitekim "Onlara da lânet vardýr." âyeti kerimesindeki ´lâm´ ´alâ´ mânâsýnadýr.

ÝZAH

«Âyetine gelince...» O te´vil edilmiþtir, Yani ancak baðýþlarsa caiz olur denilmiþtir.

«Nitekim Kemâl tahkikini yapmýþ...» ve kýsaca þöyle demiþtir: «Âyeti kerîme, Mutezile taifesinin söylediði mânâda zâhir ise de. nesih veya takyîd edilmiþ o!masý ihtimali vardýr. Buneticeyi tesbit eden hadis sabit olmuþtur ki, o da Peygamber (s.a.v.)´in iki bakla koç kurban etmesidir. Bunlarýn birini kendi namýna, diðerini Ümmeti namýna kesmiþtir. Bu hadisi Sahabeden birçok kimseler rivayet etmiþ; hadis yaygýn bir hal almýþtýr. Binaenaleyh meþhur olmasý ihtimalden uzak deðildir. Meþhur hadisle ise, mutlak olan ayet takyîd edilebilir. Dârekutnî´nin rivayetine göre, biri Peygamber (s.a.v.)´e sormuþ; "Annem babam vardýr. Hayatlarýnda kendilerine itaat ederdim. Ölümlerinden sonra onlara ne iyilik edeyim?" demiþ. Rasulullah (s.a.v.); "ÖIdükten sonra hayýr namýna kendi namazýnla birlikte onlar için de namaz; orucunla birlikte onlar için de oruç tutmaklýsýn." buyurmuþtur. Hz. Ali´den dahi Rasulullah (s.a.v.)´den naklen þu hadis rivayet olunmuþtur: "Bir kimse kabristana uðrar da onbir defa ihlâs suresini okur ve sevabýný ölülere baðýþlarsa, kendisine ölülerin sayýsýnca sevap verilir." Enes´den de rivayet olunmuþtur ki: "Yâ RasusulIah! Biz ölülerimiz namýna sadaka veriyoruz. Onlar namýna haccediyor, duado bulunuyoruz. Acaba bu onlara vâsýl oluyor mu?" diye sormuþ. Rasulullah (s.a.v.), "Evet, onlara vâsýl olur ve onlar bundan, sizden birinize bir tabak hediye geldiði zaman nasýl sevinirse öyle sevinirler." buyurmuþtur. Bu hadisi Ebû Hafs Ükberî rivayet etmiþtir. Bir rivayete göre Peygamber (s.a.v.), "ölülerinize Yâsîn okuyun!" buyurmuþtur. Bu hadisi Ebû Dâvud rivayet etmiþtir. Bütün bunlar, ve sözü uzatýrýz korkusuyla býraktýklarýmýz arasýndaki kadir-i müþterek tevatür derecesini bulmaktadýr. Bu kadiri müþterekten murad, baþkasýnýn amelinden faydalanmaktýr. Kezâ Kur´an-ý Kerîm´de anneye babaya dua edilmesi emir buyrulmuþtur. Meleklerin müminlere istiðfarda bulunduklarý haber verilmiþtir ki, bunlar fayda hâsýl olduðunu göstermekte kesindir. Ve bunlar Mutezilenin istidlâl ettikleri âyetin zâhirine muhaliftir. Çünkü o âyetin zâhiri, bir kimsenin biri için istiðfarda bulunmasý hiçbir vecihle fayda vermeyeceðini gösterir. Çünkü bu kendi emeði deðildir. Biz, "Ayetin zâhiri murad deðildir." diyerek, onu kiþi hîbe etmezse diye kayýtladýk. Bu, mensuhtur demekten evlâdýr. Zira daha kolaydýr. Ýrade ettikten sonra bâtýl olma yoktur. Bir de bu âyet haber kabilindendir. Haberlerde nesih yoktur»

«Yahut âyetteki ´lâm´, ´alâ´ mânâsýnadýr.» Bu ikinci bir cevaptýr. Ama Kemâl onu reddetmiþtir. Çünkü âyetin zâhirinden ve geliþinden uzaktýr. Âyet, yüz çeviren ve cimrilik eden kimseye va´z ve nasihattir. Þu da var ki bu âyet, "Hiç kimse baþkasýnýn günahýný yüklenmez." âyetiyle tekerrür etmektedir. Daha baþka cevaplar da verilmiþtir ki, onlarý Zeylâî ve baþkalarý Sýralamýþtýr. Bazýlarý þunlardýr:

1- Bu âyet neshedilmiþtir.

2- Bu âyet Mûsa ve Ýbrahim (a.s.)´in kavimlerine mahsustur. Çünkü onlarýn sahifelerindekini hikaye etmektedir.

3- Bu âyetteki insandan murad kâfirdir.

4- Bu, adâlet yoluyla deðil, fakat fazi ve ihsan yoluyla olur demektir.

5- Ýnsana ancak emeðinin karþýlýðý vardýr. Lâkin bazan çalýþmasý esbaba tevessülle olur. Ýhvanýný çoðaltýr, îmâný tahsil eder. Peygamber (s.a.v.)´in, "Ademoðlu ölünce ameli kesilir. Ancak üç þeyden kesilmez..." hadisine gelince: Bu hadis, baþkasýnýn ameli kesildiðine delâlet etmez. Bizim sözümüz ise. baþkasýnýn ameli hakkýndadýr. Zeylâî.

«Kimse kimse namýna oruç tutamaz ve kimse kimse namýna namaz kýlamaz.» hadisi ise borçtan kurtulmak hususundadýr. Sevap hakkýnda deðildir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

METÝN


Yemin ederim ki Zahidî burada Mutezili olduðunu açýklamýþtýr. Hidayeti veren Allah´týr. Zekât ve kefaret gibi mâlî ibadetler, mükellef namýna mutlak surette niyabet kabul ederler. Yani kudreti olsun olmasýn caizdirler. Velev ki naip zýmmî olsun. Çünkü itibar, vekâlet verenin niyetinedir. Velev ki vekil verirken niyet etsin. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetler ise, mutlak surette niyabet kabul etmezler.

ÝZAH

«Zahidî Mutezili olduðunu açýklamýþtýr.» Çünkü Müctebâ´da Hidâye´nin ibaresini naklettikten sonra þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Adâlet ve tevhit ehlinin mezhebine göre, buna hakký yoktur ilh...» Böylece Hidâye´den ayrýlmýþ; kendi îtikadýnda olanlara adâlet ve tevhit ehli adýný vermiþtir. Çünkü onlar, "En iyiyi yaratmak Allah´a vâciptir. Bunu yapmazsa zulmetmiþ olur." derler. Bir de Allah´ýn sýfatlarýný kabul etmezler. Derler ki: «Allah´ýn kadîm sýfatlarý olsa, kadîmler çoðalýrdý. Halbuki kadîm birdir...» Onlarýn bu sapýk îtikadýnýn nasýl iptal edileceðini kelam kitaplarý beyan etmiþtir. Zahidî´nin sözünü Mi´racý Dirâye sahibi nakletmiþ, reddini de üzerine almýþtýr. Þeyh Mustafa Rahmetî dahi hâþiyesinde onu reddetmiþtir. Sözü uzun tutmuþ, fakat güzelce hatayý sevaptan ayýrmýþtýr.

«Hidayeti veren Allah´týr.» cümlesindeki güzel îham, akýl sahiplerinin gözünden kaçmamaktadýr.

"ibadet" kelimesi hakkýnda Ýmam Lameþî þunlarý söylemiþtir: «Ýbadet; tevazu ve tezellülden ibarettir. Tarifi þudur: Ancak Allah Teâlâ´nýn emrini ta´zim için yapýlan iþtir. Kurbet ise, ya sadece Allah´a yaklaþmak için yapýlan iþtlr; yahut kýþla ve mescit yapmak gibi insanlara da iyilik sayýlan þeylerle birlikte Allah´a yaklaþmak için yapýlan þeydir. Tâat ise Allah´tan baþkasýna da yapýlmasý caiz olan þeydir. Tâat emre uymak demektir. Allah Teâlâ, "Allah´a itaat edin, Peygambere itaat edin, sizden olan emir sahiplerine de itaat edin!" buyurmuþtur. Bu satýrlar Tahtâvî´nin Ebussuud´dan naklettiði ibareden kýsaltýlmýþtýr.

"Zekat´dan murad, malýn zekatý, yahut sadakayý fýtýr gibi canýn zekâtý; yahut öþür gibi yerinzekâtýdýr. Buradaki teþbihte nafakalar da dahildir. Þârih mâlî ibadetten murad; ya hâlis ibadet, ya nafaka mânâsýný taþýyan ibadet yahut ibadet manasýný taþýyan nafaka olduðuna iþaret etmiþtir. Bunlar usûl-i fýkýhtan öðrenilir.

"Kefaret" ten murad da; köle âzâdý, fakir doyurmak ve giydirmek gibi nevileridir. Bahýr.

«Nihayet kabul ederler.» Burada kaide þudur; Tekliflerden maksat, deneme ve meþakattýr. Bu, bedenî ibadette nefsi ve hususi fiillerle âzâyý yorarak yapýlýr. Naibinin yapmasýyla, bir insanýn kendisinin çekeceði meþakkat tahakkuk etmez. Onun için onlarda mutlak surette niyabet caiz deðildir. Yani âciz de olsa, kâdir de olsa caiz deðildir. Mâlî ibadetlerde ise maksat, nefsin sevdiði malý eksiltip fakire ulaþtýrmak suretiyle onu denemektir. Bu deneme, naibin yapmasýyla da hâsýl olur. Kýyasa bakýlýrsa, haccda niyabet caiz olmamalýydý. Çünkü haccda hem bedenî hem mâlî meþakkatlar vardýr. Bedenî ibadette naiple iktifa edilmez. Lâkin Allah Teâlâ sýrf tarafýndan bir rahmet ve fazîlet olmak üzere, ölüme kadar devam eden aczde hacc parasýný naibe vermek suretiyle, mâli meþakkatýn tahammülüne ve haccýn ýskatýna ruhsat vermiþtir. Bahýr.

«Velev ki vekil verirken niyet etsin.» Bu umumda þunlar dahildir:

1 - Müvekkil parayý vekile verirken niyet edebilir.

2 - Vekil parayý fakirlere verirken niyet edebilir.

3 - Vekille müvekkil kendi oralarýnda niyet ederler.

Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Þimdi þu kalýr: Parayý ayýrýr da vekile vermeden onunla zekâtý niyet ederse ne olur? Þarihin ibaresi buna da þâmildir. Zâhire göre caiz olur. Nitekim þu halde o paralarý bizzat kendisi bir fakire verse, ulema bunun caiz olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü verirken hükmen niyet vardýr. Bir de þu kalýr: Vekil paralarý fakire verdikten sonra, paralar fakirin elindeyken niyet etmiþ olsa, zâhire göre caiz olur: Nitekim paralarý bizzat kendisi fakire verse, ulema caiz olduðunu söylemiþlerdir.

"Oruç"un bedenî ibadet olmasýnýn mânâsý, onda beden amellerini terk etmek bulunduðundandýr. Bunu Nehir sahibi Sa´diyye hâþiyelerinden nakletmiþtir. "Oruç, iftar ettiren þeylerden kendini tutmaktýr" dese daha iyi olurdu.

METÝN

Farz olan hacc gibi her ikisinden mürekkep olan ibadet yalnýz acz halinde niyabet kabul eder. Lâkin aczin ölüme kadar devamý þarttýr. Çünkü hacc ömürde bir defa farz olur. Hattâ özrün kalkmasýyla iadesi lâzým gelir. Gönderen namýna hacca niyet etmesi de þarttýr. "Filan namýna ihrama girdim ve filan namýna telbiye ettim" diyecektir. Ýsmini unutur da, "gönderen namýna" diyerek niyet ederse sahih olur. Kalbin niyeti kâfidir. Bu, yani aczin ölüme kadar devamýnýn þart olmasý, acz, hapis ve düzelmesi umulan yani düzelmesi mümkün hastalýkgibi bir þey olduðuna göredir. Böyle deðil de körlük ve kötürümlük gibi olursa, baþkasýnýn onun namýna haccetmesiyle farz kendisinden sâkýt olur. Artýk mutlak surette, yani ister bu özür devam etsin, ister etmesin haccý tekrarlamak lâzým gelmez. Kendisi saðlam iken yerine birini hacca gönderir de sonra aciz olur ve aczi devam ederse, bu kâfi gelmez. Çünkü þartý yoktur.

ÝZAH

«Her ikisinden mürekkep olan ibadet» Gâyetü´s-Surûci sahibi diyor ki: «Mebsut´ta bildirildiðine göre, haccda mal vücûbun þartýdýr. Ve hacc bedenle maldan mürekkep deðildir.»

Ben derim ki: Bu söz doðruya daha yakýndýr. Onun için Arafat´ta yürümeye kâdir olan Mekkeli hakkýnda mal þart deðildir. Kâdýhân´da, "Hacc, oruç ve namaz gibi bedenî bir ibadettir." denilmektedir. Haccda kudretin þart kýlýnmasý, kudretin de azýk vasýtaya mâlik olmak diye tefsir edilmesinden haccýn malla bedenden mürekkep olmasý lâzým gelmez. Çünkü þart meþruttan baþkadýr. Bir þey meþrutundan mürekkep olamaz. Nasýl ki namazýn sahih olmasý için avret mahallini örtmek ve abdest için su þarttýr. Bunlarýn her ikisi malla olur. Ama hiçbir kimse namaz malla bedenden mürekkeptir dememiþtir. Hâþiye yazarlarýndan biri böyle demiþ;biz de hacc bahsinin baþýnda cevabýný vermiþtik.

Farz olan hacc gibi diyerek mutlak býrakýlan bu ibare, nezredilen hacca da þâmildir. Nitekim Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Þarih aczin ölüme kadar devam þartýna bakarak bu kaydý koymuþtur. Çünkü nâfile hacc - devamý þöyle dursun - acz bile þart koþmaksýzýn niyabet kabul eder. Nitekim gelecektir. T. Cihad dahi bu kýsýmdandýr. Yalnýz bedenî ibadet kýsmýndan deðildir. Hattâ haccdan da evlâdýr. Çünkü cihad için harp aleti lâzýmdýr. Hacc ise bazan malsýz da yapýlýr. Nitekim Mekkelinin haccý böyledir. Meselenin tam tahkîki Ýbn-î Kemâl´in þerhindedir.

«Çünkü hacc ömürde bir defa farz olur.» Bu cümle, aczin ölüme kadar devamý þartýnýn ta´lîlidir. Yani bunda kolan ömrü kaplayacak acz muteberdir. Tâ ki bedenle eda etmekten ümit kesilsin. Bunu Ýbn-i Kemâl Kâfî´den nakletmiþtir.

TEMBÝH:
Âciz namýna haccettirmenin vâcip olduðu yer, evvelâ hacca gitmeye kâdir olup da sonra âciz kalmaktýr. Ama bu, îmamý Âzam´a göredir. Ýmameyn´e göre o kimsenin malý varsa, onun namýna birini hacca göndermek vâcip olur. Evvela saðlamken üzerine hacc farz olmasý þart deðildir. Zeylâi. Hâsýlý saðlamken hacca gitmeye kâdir olup da sonra âciz kalan kimse namýna birini hacca göndermek bilittlfak lazýmdýr. Fakat hiçbir malý olmayýp bizzat eda etmekten âciz kalan hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Esasen vücup için Ýmamý Âzam´a göre bedenin saðlam olmasý þarttýr. Ýmameyn´e göre ise, bedenin saðlamlýðý eda vâcip olmak içinþarttýr. Hacc bahsinin baþýnda sahih kabul edilen kavillerin muhtelif olduðunu, mezhebin kavlinin Ýmamý Azam´ýnki olduðunu arzetmiþtik.

«Hattâ özrün kalkmasýyla...» Yani hapis ve hastalýk gibi kalkmasý umulan bir özür ortadan kalkmakla ladesi lâzým gelir. Körlük gibi özürler bunun hilâfýnadýr. Öyle bir özür yok olursa iade lâzým gelmez. Nitekim ileride göreceðiz.

«Ýsmini unutur da...» müphem olarak ihramlanýrsa, yani "hacca niyet ettim" der de, kimin namýna niyet ettiðini söylemezse, hacc fiillerine baþlamadan kendisinin veya baþkasýnýn tayin etmesi sahihtir. Nitekim Lübab ve þerhinde beyan edilmiþtir. Þarihi bu bâbta nass olmadýðýný Kâfî´den naklettikten sonra; "Tayinin bilittifak sahih olmasý gerekir. Þüphesiz ki icmanýn yeri, o kimsenin üzerinde farz hacc bulunmadýðý zamandýr. Aksi takdirde o kimsenin baþkasýný tayini caiz olmaz. Hattâ baþkasýný tayin etse, Þâflî´ye göre hacc baþkasý namýna olur." demiþtir.

«Hapis ve hastalýk gibi» sözü ile musannýf, özrün semâvî olmasýyla kuldan gelmesi arasýnda fark olmadýðýna iþaret etmiþtir. Bahýr´da Tecnîs´ten naklen þöyle denilmiþtir: Kendisi ile Mekke arasýnda düþman bulunduðu için yerine birini hacca gönderse, düþman yolun üzerinde dururken o kimse ölürse, vekilin haccý kâfidir. Aksi takdirde kâfi olmaz. Kalkmasý umulan aczin bir nevi de kadýnýn mahrem bulamamasýdýr. Böyle bir kadýn haccdan âciz kalacaðý bir zamana kadar, yani ihtiyarlayýncaya veya kör, kötürüm oluncaya kadar bekler. Artýk o zaman kendi namýna haccedecek birini gönderir. Bundan önce gönderirse caiz olmaz. Çünkü mahrem bulunmasý ihtimali vardýr. Ancak mahrem yokluðu ölünceye kadar devam ederse caiz olur. Nasýl ki hasta kendi namýna bir adamý hacca gönderir de hastalýðý ölünceye kadar devam ederse caizdir. Nitekim Bahýr´da ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.

«Artýk mutlak surette tekrarlamak lâzým gelmez.» Metinlerin mutlak olan ifadelerinden anlaþýldýðýna göre, þart olan daimi aczdir. Aczin, kalkmasý umulanla umulmayan arasýnda tekrarýn lüzumu hususunda fark yoktur. Fetih sahibi buna göre hareket etmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu doðru deðildir. Hak olan, tafsilât vermektir. Nasýl ki Muhit, Hâniyye ve Mi´râc´da açýklanmýþtýr.» Nehir sahibi de bunu kabul etmiþ, musannýf da ona uymuþtur. Þurunbulâliyye sahibi bunu tahkik etmiþ; Kâfî´den bunu açýkladýðýný nakletmiþtir.

«Sonra âciz olur ve aczi devam ederse...» Yani gönderilen vekil, haccý bitirdikten sonra âciz olursa demek istiyor. Vekil haccý bitirmeden gönderen âciz kalýrsa, aczi devam ettiði takdirde vekilin haccý kâfidir. Þarihin "Kâfi gelmez" sözünün mânâsý, farz yerine kâfi deðildir demektir. Yoksa nâfile olarak gönderen namýna sahihtir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Hamevî diyor ki: «Sultanlarýn, vezirlerin kendileri namýna baþkalarýný hacca göndermelerinin doðru olmadýðý bundan anlaþýlýr. Çünkü onlarýn aczleri ölüme kadar devam etmez.» Yahutesas itibariyle âciz deðillerdir. Maksat farz namýna sahih olmadýðýný anlatmaktýr. Yoksa nâfile olarak sahihtir. T.

Ben derim ki: Lâkin Lübab þerhinden - o do Þemsü´l-Ýslâm´dan naklen - arzetmiþtik ki, sultan ve sultan mânâsýndaki emirler mahpus hükmündedir. Binaenaleyh içinde kul hakký olmayan malýndan kendi namýna birini hacca göndermesi icab eder. Mezkûr þekilde aczi tahakkuk eder de ölünceye kadar devam ederse böyle yapýlýr.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:14:34
Baþkasý Namýna Hacca Gitmenin Þartlarý:



METÝN


Gönderen, kendi namýna hacca gitmesini emretmesi þarttýr. Binaenaleyh izni olmaksýzýn baþkasýnýn onun namýna haccetmesi caiz deðildir. Meðer ki mirasçýsý olup vârisi namýna haccetsin veya hacca göndersin. Çünkü burada delâleten emir vardýr, þartlardan nafaka kaldý. Nafakanýn bütünü veya ekserisi gönderenin malýndan olacaktýr. Gönderilen bizzat haccetmelidir. Gönderen tayin ettiyse, vekil taayyün eder. "Benim namýma filan kimse haccetsin, baþkasý deðil" derse, baþkasýnýn haccý caiz olmaz. "Baþkasý deðil" demezse caiz olur. Bu þartlarý Lübab sahibi yirmiye çýkarmýþtýr. Bunlardan biri de ücreti þart koþmamaktýr.

ÝZAH

«Baþkasýnýn onun namýna haccetmesi caiz deðildir.» Yani gönderen namýna haccetmiþ olmaz. Kendi namýna haccetmiþ olur. Sevabýný gönderene baðýþlayabilir. Bunun izahý gelecektir.

«Meðer ki mirasçý olup vârisi namýna haccetsin.» Bu inþaallah kafi gelir. Nitekim Bedâyi ve Lübab´da bildirilmiþtir. Ama bu mirasçý vasiyet etmediði zamandýr. Kendi namýna hacca gönderilmesini vasiyet ederse, onun namýna baþkasýnýn teberruu geçerli olmaz. Nitekim metinde gelecektir. Sonra bil ki, mirasçý diye kayýtlamaktan, ecnebinin buna uymadýðý anlaþýlýyor. Aksi takdirde bu þartý aslýndan kaldýrmak gerekir. Gariptlr ki Lübab sahibi bu þartý zikretmiþ, þarihi ise onu mirasçý olsun olmasýn bütün teberru sahiplerine teþmil etmiþtir. Yani teberru edilen hacc farz hacc yerine geçer. Surûcî´nin Menâsik´inde þöyle denilmektedir: «Bir kimse kendisine hacc farz olduktan sonra vasiyet etmeden ölürse, onun namýna biri haccettiði yahut babasýnýn veya annesinin yerine vasiyetleri olmaksýzýn farz hacc için oðlu gittiði takdirde, Ebû Hanife, "Ýnþaallah ona kâfi gelir." demiþtir. Vasiyetten sonra ise inþaallahsýz kâfi gelir.» Sonra Lübab þarihi bu meseleyý baþka bir yerde zikrederek þöyle demiþtir:«Ölen namýna mirasçý veya ecnebi biri haccederse, ona kâfi gelir ve farz olan hacc inþaallah sâkýt olur. Çünkü sevabý ulaþtýrmaktýr. Bu ise Kirmânî ile Surûcî´nin açýkladýklarýna göre uzak veya yakýn hiçbir kimseye mahsus deðildir." Tamamý ileride gelecektir. Zâhire bakýlýrsa, bu þart hususunda rivayet ihtilâfý vardýr. Ýkinci rivayete göre mirasçýyý zikretmekkayýt deðildir.

«Çünkü burada delâleten emir vardýr.» Zira mirasçý, ölenin malýnda onun halifesidir ve sanki onun borcunu ödemeye memur gibidir. Yahut þöyle denilebilir: Mirasçý kelimesi kayýt olmadýðýna göre, ölen kimse bu hususta herkese izin verir. Bedâyi sahibi bunu nassla dahi illetlendirmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa,bundan Has´amiyye hadisini kasdetmiþtir.

«Gönderilen bizzat haccetmelidir.» Gönderenin izni olmadýkça, vekil hasta bile olsa; ölen namýna baþkasýný hacca gönderemez. Nitekim metinde gelecektir.

«Baþkasýnýn haccý caiz olmaz.» Yani filan diye zikrettiði þahýs ölse bile, onun yerine baþkasý gidemez. Çünkü vasiyeti yapan, ondan baþkasýnýn haccýný kabul etmediðini açýk söylemiþtir. Nitekim bunu Lübab sahibi ile þarihi beyan etmiþlerdir.

«Baþkasý deðil demezse caiz olur.» Lübab sahibi diyor ki: «Baþkasýný kabul etmeyeceðini açýklamaz da, "benim namýma filan haccetsin" derse, o filan ölüp yerine baþkasýný gönderdikleri takdirde caiz olur.»

«Bu þartlarý Lübab sahibi yirmiye çýkarmýþtýr.» Þimdiye kadar bunlardan altýsý zikredilmiþ, yedinciyi de þarih söylemiþtir.

Sekizincisi; haccýn farz olmasýdýr. Fakir veya üzerine hacc farz olmayan biri farz namýna vekil gönderse, vekilin onun namýna haccý caiz olmaz. Velev ki bundan sonra hacc farz olsun.

Dokuzuncusu; hacca göndermezden önce özrün bulunmasýdýr. Saðlam bir kimse vekil gönderir de sonra sakatlanýrsa, vekilin haccý kâfi gelmez.

Onuncusu; hacca vasýtaya binerek gitmektir. Yürüyerek haccederse, velev ki emriyle gitsin nafakayý öder. Muteber olan, yolun ekseriyesinde vasýtaya binmektir. Ancak nafaka azalýr da yürüyerek haccederse caiz olur.

Onbirincisi; malýnýn üçte biri yettiði takdirde vatanýndan vekil gönderilir. Yetmezse yettiði yerden gönderilir. Nitekim izahý gelecektir.

Onikincisi; mikâttan ihrama girmektir. Vekile hacc yapmasýný emretmiþken, o umre yapar da sonra Mekke´den haccederse, caiz olmaz ve öder.

Onüçüncüsü; haccýný ifsat etmemekdir. Ýfsat ederse, gönderen namýna olmaz. Velev ki onu kaza etsin. Ýzahý ileride gelecektir.

Ondördüncüsü; muhalefet etmeyecektir. Gönderen ifrad haccý yapmasýný emreder de vekil kýrân veya temettu yaparsa, velev ki ölen biri için gitmiþ olsun onun namýna geçerli olmaz ve nafakayý öder. Nitekim gelecektir. Vekile umre yapmasýný emreder de o da umre yapar sonra kendi namýna haccederse; yahut vekile haccý emreder, o da hacceder sonra kendi namýna umre yaparsa caiz olur. Ancak kendi nâmýna yaptýðý hacc veya umre için orada kaldýðýgünlerin nafakasýný kendi malýndan öder. Bitirdiði zaman nafaka ölenin malýna avdet eder. Bunun aksini yaparsa caiz olmaz.

Onbeþincisi; bir hacc için ihrama girmektir. Bir gönderen namýna, bir de kendi namýna ihrama girerse caiz olmaz. Meðer ki ikinciyi terk etsin.

Onaltýncýsý; vekili iki kimse gönderirse, biri namýna hacca niyetlenmelidir. Ýkisi namýna niyetlenirse öder. Bu hususta sözün tamamý ileride gelecektir.

Onyedinci ve onsekizincisi; gönderenle vekilin müslüman ve akýllý olmalarýdýr. Nitekim ileride gelecektir. Müslümanýn kâfir için haccý sahih olmadýðý gibi; delinin de baþkasý için haccý sahih deðildir. Aksi de böyledir. Lâkin delirmeden hacc farz olursa, onun namýna vekil göndermek sahihtir.

Ondokuzuncusu; vekilin temyiz sahibi olmasý lâzýmdýr. Kârý - zararý ayýramayan küçük çocuðu vekil göndermek doðru deðildir. Ama mürahiký (bülûða yaklaþan çocuðu) vekil göndermek sahih olur. Nitekim gelecektir.

Yirmincisl; hacc vaktini kaçýrmamaktýr. Bu hususta söz ileride gelecektir. Lübab sahibi diyor ki: «Bu þartlarýn hepsi farz haccý hakkýndadýr. Nâfilede Ýslâm, akýl ve temyizden baþka hiçbir þart aranmaz. Ücretle göndermek de böyledir. Ama biz bunu nâfile haccda açýk olarak bir yerde bulamadýk. Lübab þarihi bunu kesinlikle söylemiþtir. Lâkin bu, "Hacc ölü namýna olmaz." sözüne binaendir. Burada, az sonra söyleyeceðimiz itiraz vardýr,

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:23:09
Hacc Ýçin Adam Kiralamak



METÝN


«Benim namýma þu kadar paraya haccetmen için seni kiraladým.» diyerek bir adam kiralasa, haccý caiz olmaz. Kira lâfý etmeksizin, "benim namýma hacca gitmeni sana emrediyorum" demelidir. O adam kendi malýndan harcar veya nafakayý kendi malýyla karýþtýrýr da hacceder ve bütün nafakayý yahut ekserisini harcarsa, caiz olur; ödemekten de kurtulur.

ÝZAH

«Haccý caiz olmaz.» Yani gönderen namýna haccetmiþ olmaz. Lübab´da böyle denilmiþtir. Lâkin Lübab þarihi þunlarý söylemiþtir: «Kifâye´de beyan edildiðine göre, Asl´ýn Ebû Hanife´den rivayetinde, hacc, gönderen namýna sahih olur.» Þemsü´l-Eimme Serahsî buna kail imiþ. Mezhep de budur. Hâniyye sahibi zâhir rivayetin cevaz olduðunu açýklamýþ, lâkin þunu da söylemiþtir: «Kiralanan kimseye de ecri misli vardýr.» Fethu´I-Kadir sahibi, ulemanýn; "Memurun harcadýðý ancak ölünün milkl hükmündedir." sözü karþýsýnda bunu müþkil görmüþtür. Çünkü milki olmuþ olsa, kiralanmýþ olur. Halbuki ibadetler için kiralamak caiz deðildir. Binaenaleyh düzeltilmiþ ibare, Hâkim´in, "Ona mislinln nafakasý verilir." sözüdür. Mebsut sahibi bunu izah ederken þunu da katmýþtýr: «O, bu nafakaya bedel yoluylahak kazanmýþ deðildir. Onu kifayet yoluyla hak eder. Çünkü kendisini kiralayanýn faydalanacaðý bir iþe vermiþtir. Onun namýna haccetmesi þunun için caizdir ki, icare bâtýl olunca, hacc emri kalýr. Bu sebeple kendisine emsalinin nafakasý verilir.»

Ben derim ki: Rahmetî´nin nakline göre, Kâfî´nin ibaresi þöyledir:«Bir adam kendi namýna haccetmek için birini kiralasa, kiralamak caiz deðildir. Ama o adama mislinin nafakasý verilir. Hapiste olan bir kimse oradan çýkmadan ölürse, onun namýna farz hacc caiz olur.» Bunun bir misli de isbicâbî´den naklen Bahýr´dadýr ki, þöyle denilmiþtir: «Haccetmek için adam kiralamak caiz deðildir. Ücreti verir de, o da haccederse, ölü namýna caiz olur. O kimseye yol masrafý kadar ücret verilir. Fazlasýný mirasçýlara iade eder. Meðer ki mirasçýlar teberru etsin; yahut ölen kimse, "artan para haccedenin olsun" diye vasiyet etsin.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Hâsýlý þarihin, "Haccý caiz olmaz." sözü, zâhir rivayete muhaliftir ve Hâniyye´nin, "Ona ecri misli vardýr." demesi, kiralamanýn fâsit olduðunu bildirir. Halbuki sair ibadetlerde olduðu gibi, burada da kiralamak bâtýldýr. Bazýlarý buna þöyle cevap vermiþtir: «Ecri misilden murad; mislinin nafakasý demektir. Nitekim Kâfi sahibi de bu tabiri kullanmýþtýr. Buna ´ ecr ´ demesi mecâzdýr.» Böyle demek, "Bu söz; ibadetler için adam kiralamak caizdir diyen müteehhirin mezhebine göre söylenmiþtir." demekten daha iyidir. Biliyorsun ki bâbýn baþýnda müteehhirinin bunu mutlak söylemediðini, zaruretten dolayý sadece Kur´an okutmak, müezzinlik ve imamlýk yapmak için adam kiralamanýn caiz olduðuna fetva verdiklerini, bunu bütün ibadetlere teþmil etmediklerini söylemiþtik. Aksi takdirde oruç tutmak ve namaz kýlmak için de odam kiralamanýn caiz olmasý gerekirdi. Halbuki buna kail olan yoktur. Hacc için adam kiralamaya zaruret de yoktur. Çünkü niyabet yoluyla ölenin malýndan olmak üzere kendisine harcamak için malý ona vermek mümkündür. Nitekim bunun Mebsut´ta ve metinlerde açýklandýðýný gördün. Onlarda hacc için adam kiralamanýn caiz olduðu zikredilmemiþtir. Bilâkis mezhebin bütün metin kitaplarýnda açýklanan; hacc için adam kiralamak caiz deðildir sözüdür. Kenz, Vikâye, Mecma, Muhtar, Mevahibü´r-Rahmân vesairede hep böyledir. Hattâ AIIâme Þurunbulâlî, Bütâgu´l-Erab adlý risalesinde, "Ulemamýzdan hiçbiri hacc için adam kiralamanýn caiz olduðunu söylememiþtir." demiþtir.

Ben derim ki: Caizdir denilirse, bundan birçok fer´î meselelerin yýkýlmasý lâzým gelir ki, yukarýda geçen, "Vekil ölenin mülkü hükmünce harcar, fazlasýný iade etmesi vâciptir ilh..." bunlardandýr.

«O adam kendi malýndan harcarsa...» Fetih sahibi diyor ki: «O adam masrafýn çoðunu veya hepsini kendi malýndan verir de, kendisine verilen mal haccýna yeterse, harcadýðýný o maldan alýr. Çünkü bazan kendi malýndan harcamak mecburiyetinde kalýr. Ansýzýn sarfetmeye hacetgörülür, verilen mal da yanýnda bulunmaz, binaenaleyh kendi malýndan vermesi caiz olur. Vasî ve vekilde olduðu gibi ki, vasî yetim için vekil de müvekkili için kendi parasýyla bir þey satýn alýr, sonra onu yetimin ve müvekkilin malýndan alýr.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bundan anlaþýldýðýna göre, ulemanýn, nafaka gönderenin malýndan olacaktýr diye þart koþmalarý, teberrudan korunmak içindir, mutlak deðildir.» Hâniyye sahibi de þöyle demiþtir: «Hacca memur olan kimse, verilen nafakayý kendi malýyla karýþtýrýrsa, Kudûrî´de ödeyeceði bildirilmiþtir. Ama hacceder de harcarsa caizdir, ödemekten kurtulur.» Bunu anladýktan sonra þarihin, "bütün nafakayý yahut ekserisinin harcarsa" cümlesindeki zamirler, gönderenin malýna aittir, Mânâ þudur: Hacca memur olan kimse kendi malýndan harcar da hacceder ve bu harcadýðý, gönderenin verdiði bütün mal kadar olur yahut o malýn ekserisi miktarýný bulursa caizdir. Keza hacc nafakasýný kendi malýyla karýþtýrýr da haccederse caiz olur. Bunu Halebî söylemiþtir.

«Ödemekten de kurtulur.» cümlesinin mânâsý, karýþtýrmakla hâsýl olan ödemeden kurtulur demektir. Ama bu, gönderenin izni olmadýðýna göredir. Hattâ Sâihânî´nin Zahîre´den naklettiðine göre, gönderenin izni olsun olmasýn vekil kendisine verilen nafakayý yol arkadaþlarýnýn paralarýyla karýþtýrabilir. Çünkü bu hususta örf ve âdet vardýr.

TEMBÝH: Ýleride söyleyeceðiz ki, ölen kimse kendi malýndan bin dirheme hacc vekili gönderilmesini vasiyet eder de, vasî onun malýndan almak üzere kendi malýndan bir vekil gönderirse, sonra ölenin malýndan bu parayý alamaz. Çünkü vasiyet sözle olmuþtur. Binaenaleyh vasiyet edenin sözü itibara alýnýr. O ise malý kendine izafe etmiþtir. Bu deðiþtirilemez. Bahýr.

Ben derim ki: Þu izaha göre malý kendi nefsine izafe ettiði zaman, vekil dahi vasî gibi o malý kendi malýyla deðiþtiremez. Meðer ki aralarýnda fark görülerek memur bazan buna mecbur kalýr denilsin. Nitekim yukarýda geçmiþti.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:29:50
Sarûrenin Haccý



METÝN


Zikredilen acz þartý farz hacc içindir. Nafile için deðildir. Çünkü onun kapýsý geniþtir. Mezhebin zâhirine göre, farz hacc gönderen namýna olur. Bazýlarý, "Hacc nâfile olarak gönderilen namýna; nafakanýn sevabý da nâfilede olduðu gibi gönderen namýna olur." demiþlerdir. Lâkin niyabet sahih olabilmek için, gönderilenin hacc fiillerinin sahih olmasýna ehliyeti þarttýr. Musannýf bunun üzerine þu meseleyi tefri etmiþtir: Binaenaleyh sarûrenin yani hiç hacca gitmemiþ kimsenin, kadýnýn - velev cariye olsun - kölenin ve köleden baþkasýnýn yani mürâhik gibilerinin haccý caizdir. Bunlardan baþkalarýnýn haccý ise evleviyetle caiz olur. Çünkü hilâf yoktur.

ÝZAH

«Acz þartý farz hacc içindir.» Çünkü Lübab´dan naklen yukarýda söylediklerimizden biliyorsun ki, þartlarýn hepsi farz hacc için þarttýr. Nâfile hacc için deðildir. Nâfile için Ýslâm, akýl ve temyizden baþka þart yoktur, Yukarýda beyan edildiði vecihle, kiralanmamýþ olmak da þarttýr.

«Çünkü onun kapýsý geniþtir.» Yani farzda gösterilmeyen müsamaha nâfilede gösterilir. Fetih sahibi diyor ki: «Nafile hacca gelince: Onda acz þart deðildir. Çünkü o kimseye iki meþakkatten yani beden meþakkatiyle mal meþakkatinden biri vâcip olmamýþtýr. Bunlarýn ikisini de terk etmeye hakký olunca, Rabbi Teâlâ´ya yaklaþmak için birini üzerine almaya da hakký vardýr. Sahih olarak bu bâbta vekil göndermeye de hakký vardýr.»

«Mezhebin zâhirine göre farz hacc gönderen namýna olur.» Mebsut´da da böyle denilmiþtir. Sahih olan da budur. Nitekim birçok kitaplarda böyle denilmiþtir. Bahýr. Sünnetten bazý eserler ve mezhepten bazý fer´î meseleler de buna þahittir. Fetih.

«Bazýlarý, "hacc, nâfile olarak gönderilen namýna olur" demiþlerdir.»

Müteehhirin ulemanýn ekserisi buna kail olmuþlardýr. Nitekim kitaplarda beyan edilmiþtir. Onlar bunun, imam Muhammed´den bir rivayet olduðunu söylerler. Ama bu iþ, semeresi olmayan bir ihtilâftýr. Çünkü bu zevat, farzýn gönderilenden deðil; gönderenden sâkýt olduðuna ve giden vekilin gönderen namýna niyetlenmesinin lâzým olduðuna ittifak etmiþlerdir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

Ben derim ki: Hacc, gönderen namýna olur denildiði takdirde dahi, giden memur sevaptan hâlî deðildir. Hattâ Allâme Nûh Efendi, Kâdî´nin Menâsik´inden naklen, "Bir insanýn baþkasý namýna yaptýðý hacc, farz olan haccý edadan sonra, kendi namýna yaptýðý haccdan daha faziletlidir. Çünkü onun faydasý baþkasýna geçer ve o baþkasýna geçmeyenden efdaldir." demiþtir.

«Nâfilede olduðu gibi...» sözünün muktezasý þudur. Nâfile bilittifak memur edilen vekil namýna olur. Gönderene ise, verdiði nafakanýn sevabý vardýr. Þarihlerden bazýsý bunu açýklamýþ; Lübab sahibi de buna göre hareket etmiþtir. Ama Efkânî Gâyetü´l-Beyân´da bunu redderek; "Bu, rivayetin hilâfýnadýr. Çünkü Hâkim-i Þehid Kâfi´de saðlam bir kimse namýna yapýlan nâfile haccýn sahih olduðunu söylemiþtir." demiþ, sonra Asýl nam kitapta, "Hacc, gönderen namýna olur." denildiðini söylemiþtir.

«Hacc fiillerinin sahih olmasýna ehliyeti þarttýr.» Burada hacc fiilleri "vâcip olmasýna" demeyip, "sahih olmasýna" tabirini kullanmasý, sabî-i mürâhika (yani bülûða yaklaþan çocuða) da þâmil olsun diyedir. Çünkü sabî-i mürâhik, fiilin sahih olmasýna ehildir; vâcip olmasýna ehil deðildir.

«Musannýf bunun üzerine...» Yaniþartýn ehliyet olduðuna, vekilin kendi namýna haccetmiþ olmasý, erkek, hür ve bâlið olmasý þart olmadýðýna aþaðýdaki meseleyi tefri etmiþtir.

«Yani hiç hacca gitmemiþ kimsenin ilh...» haccý caizdir. Kâmus´ta sarûre; hiç hacca gitmemiþ kimse demektir þeklinde izah edilmiþ; Fetih´te ise, "Sarûreden, kendi namýna haccetmeyen kasdedilir." denilmiþtir. Yani farz haccý yapmayan mânâsýna alýnmýþtýr. Çünkü Ýmam Þâfiî´nin muhalefefeti bunun hakkýndadýr. Bu mânâ lügat mânâsýndan daha þümullüdür. Binaenaleyh þarihin bunu söylemesi icabederdi. Çünkü hiç haccetmeyene, baþkasý namýna haccedene, kendi namýna nafile olarak haccedene veya nezir hacca yahut fâsit olan farza veya sahih olan farz haccý eda edip sonra dinden dönen, sonra yine müslüman olan kimselere þâmildir. Nitekim bunu Halebî söylemiþtir.

«Çünkü hilâf yoktur.» Yani Þâfiî´nin muhalefeti yoktur. Çünkü o, bu söylenenlerin haccýný caiz görmemektedir. Nitekim Zeylâî´de beyan edilmiþtir. H. Âþikârdýr ki, ta´lîl buradaki kerahetin keraheti tenzihiyye olduðunu gösterir. Çünkü hilâfa riayet etmek müstehaptýr. Fetih sahibi, kadýn hakkýndaki keraheti Mebsut´taki, "Onun haccý daha noksandýr. Çünkü kadýna ramel olmadýðý gibi, vadinin ortasýnda koþmak, telbiyeyi yüksek sesle almak ve týraþ olmak da yoktur." ifadesiyle illetlendirdiði gibi; köle hakkýndaki keraheti de Bedâyi´nin, "Çünkü o kendisi namýna farzý edaya ehil deðildir." sözüyle ta´lîl etmiþtir. Bedâyi sahibi köleyi hacca göndermenin sahih olduðunu mutlak olarak söylemiþtir. Binaenaleyh sahibinin izni olduðu ve olmadýðý suretlere þâmildir. Nitekim Mi´râc sahibi bunu açýklamýþtýr. Fetih sahibi þunu da söylemiþtir: «Efdal olan, hilâftan çýkmak için vekil gidenin kendisine farz olan haccý yapmýþ bulunmasýdýr. Yine efdal olan, hür ve kendi namýna haccettiðinden yapmýþ olduðu hacc ibadetlerini bilen bir kimseyi göndermektir. Bedâyi sahibi hacca gitmemiþ bir kimseyi vekil göndermenin mekruh olduðunu söylemiþtir. Çünkü o kimse farz olan haccý terketmiþtir.» Fetih sahibi uzun uzadýya delil getirdikten sonra þöyle demiþtir: «Ýstidlâl þunu gerektirir ki: Haccetmeyen birinin baþkasý namýna hacca gitmesi, þayet sýhhati yerinde olup hacc masraflarýna mâlýk bulunmak suretiyle kendisine hacc farz olduðu tahakkuk ettikten sonra ise bu, keraheti tahrimiyye ile mekruhtur. Çünkü hacc, imkân bulduðu senelerin ilkinde kendisine farz olur ve onu terketmekle günaha girer. Kendi namýna nafile hacc yapmýþ olmasý da böyledir. Mamafih yine de sahihtir. Çünkü buradaki nehy, yapýlan haccýn ayný için deðil: gayrý içindir ki o da haccý kaçýrmasýdýr. Çünkü bir sonede ölmek nâdirdir.» Bahýr sahibi diyor ki: «Doðrusu bu kerahet, keraheti tenzihiyye olup gönderene aittir. Çünkü ulema (efdal olan, kendi namýna farz haccý yapmýþ olmasýdýr ilh...) sözleriyle, kendisinde haccýn þartlarý mevcut olup da haccetmemiþ bulunan vekil, sarûrenin geciktirdiði için keraheti tahrimiyye iþlediðini bildirmiþlerdir.»

Ben derim ki: Bu söz Fetih sahibinin ifadesine aykýrý deðildir. Çünkü onun sözü vekil hakkýndadýr. Þarihin sözü de gönderene yorumlanýr ve Bahýr´ýn ifadesine uyar. Velev ki vekil hakkýnda keraheti tahrimiyye olsun.

TEMBÝH: Ýbn-i Hamza, Nehcü´n-Necât adlý eserinde Bahýr´ýn yukarýda geçen sözünü andýktan sonra þunlarý söylemiþtir: «Ben derim ki: Bu sözün zâhiri, fakir olan sarûreye Mekke´ye girmekle hacc farz olmayacaðýný gösterilmektedir. Bedâyi sahibinin, mutlak olan sözünden ise, kerahet anlaþýlmaktadýr. Yani "Sarûreyi hacca göndermek mekruhtur. Çünkü o, farz olan haccý terketmiþtir." sözüyle, Mekke´ye girdiðinde o kimsenin kendi namýna haccetmeye kâdir olduðunu anlatýyor. Velev ki vakti baþkasý namýna yaptýðý hacc ile meþgul olsun. Fetva vak´asý da budur.» Ben derim ki: O kimseye hacc, farz olur diye, Ýstanbul Müftüsü Allâme Ebussuud fetva vermiþ; Þekbü´l-Enhûr sahibi de ona ,tâbi olmuþtur. Keza Seyyid Ahmed Padiþah bu þekilde fetva vermiþ ve bu hususta bir risale yazmýþtýr. Abdülgâni Nablûsi ise bunun hilâfýna fetva vermiþ ve bu bâbta bir risale yazmýþtýr. Çünkü vekilin o sene kendi namýna haccetmesi mümkün deðildir. Onun seferi gönderenin malýyla olmuþtur. Onun namýna ihrama girmiþ; onun namýna haccetmiþtir. Kendi namýna gelecek seneye haccetmek için Mekke´de kalmasýný teklif etmek, çoluðunu çocuðunu memleketinde býraktýrmak ise büyük güçlüktür. Fakir olduðu halde memleketinden tekrar hacca gelmesini teklif dahi büyük güçlüktür.

Bedâyi´nin ifadesine gelince: Onun, keraheti mutlak söylemesi ve bundan keraheti tahrimiyye anlaþýlmasý, sözünun evvelden kendisine hacc farz olan sarûre hakkýnda olmasýný gerektirir. Nitekim Fetih´ten naklettiðimiz de bunu ifade etmektedir. Evet hacc bahsinin baþýnda Lübab ve þerhinden naklen arzetmiþtik ki; uzaklardan gelen fakir, mikâta eriþmekle Mekkeli gibi olur. Yürümeye kudreti varsa, kendisine hacc lâzým gelir. Fakirim, çünkü âfâkî iken bu hacc bana vâcip deðildi diye nâfileye niyet etmemelidir. Mekkeli gibi olunca, hacc kendisine farz olur. Hatta o hacca nâfile diye niyet ederse, ikinci defa hacca gitmesi lâzým gelir. Lâkin bu fakir, sarûrenin de böyle olduðuna delâlet etmez. Çünkü onun kudreti, söylediðimiz gibi baþkasýnýn kudretiyledir. Baþkasýnýn kudreti ise muteber deðildir. Kendi namýna haccetmek için fakir olarak yola çýkmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü mikâta eriþince, kendi kudretiyle kâdir olur ve hacc kendisine farz olur. Velev ki seferi baþtan tetavvu diye olsun. Eðer fakire sarûre bunun gibi olsaydý, Kemâl b. Hümâm´ýn keraheti tahrimiyyeyi kendisine haccýn farz olduðu tahakkuk ettikten sonra baþkasý namýna hacca gittiði zaman diye kayýtlamasý ve bu keraheti o kimsenin üzerine farzý daraltýr diye ta´lîlde bulunmasý sahih olmazdý.

METÝN

Bir zýmmîye veya deliye hacca gitmesini emrederse, sahih olmaz. Hacca gönderilen kimse yolda hastalanýrsa, malý baþkasýna vererek ölü namýna haccettiremez. Meðer ki kendisine bu hususta izin verilmiþ olsun. Meselâ parayý verirken, "nasýl istersen öyle yap" denilirse, hasta olsun olmasýn bunu yapmasý caiz olur. Çünkü mutlak surette vekil olmuþtur. Bir mükellef ´hacca´ diye yola çýkar da yolda ölürse ve kendisi namýna haccedilmesini vasiyet ederse, malý veya yerini tefsir ettiði takdirde, iþ onun tefsir ettiði gibi olur. Ama bunu vasiyet etmesi, farz olup da geciktirdikten sonra vâciptir. Farz olduðu yýl haccederse vasiyet vâcip olmaz.

ÝZAH

«Sahih olmaz.» Çünkü zikredilen ehliyet yoktur.

«Yolda hastalanýrsa...» Yani hastalýk ve hapis gibi girmesine mâni bir þey çýkarsa demektir. Bu söz, gönderenin tayin ettiði ye etmediði kimseye de þâmildir

«Ölü namýna...» sözünden murad; ölü olsun, diri olsun, namýna haccettiði kimsedir.

«Bir mükellef ´hacca" diye yola çýkarsa ilh...» Fakat hacca diye çýkmaz da, kendi namýna haccedilmesini vasiyette bulunursa, mutlak söyleyerek mal ve mekân tayini etmediði takdirde, onun namýna yeterse, malýnýn üçte birinden kendi beldesinden hacca vekil gönderilir. Çünkü ona vâcip olan, yaþadýðý beldeden hacca gitmektir. Yetmezse yettiði yerden bedel gönderilir. Hiçbir yerden göndermek mümkün deðilse, vasiyet bâtýl olur. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. Lübab þarihi diyor ki: «Ýhtimal yer, mikâtlardan önce olmakla kayýtlýdýr. Aksi takdirde mümkün olan en az bir þeyle onun namýna Mekke´den bedel gönderilir. Keza kendi namýna haccedilmesini vasiyette bulunarak bir meblâð gösterirse, hüküm yine budur. Yani memleketinden bedel göndermeye yeterse memleketinden yetmezse yettiði yerden bedel gönderilir.» ´Mükellef´ sözü ile þarih, mükellef olmayan çocuk ve deliden ihtiraz etmiþtir. Çünkü böylesinin vasiyetine itibar yoktur.

«Hacca diye çýkarsa...» sözüyle, ticaret ve benzeri bir þey için çýkýp da vasiyetle bulunmasýndan ihtiraz etmiþtir. Çünkü böylesi için bilittifak memleketinden bedel gönderilir. Mi´râc ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. "Kendisi çýkarsa diye kayýtlamasý baþkasýný gönderir de vekil yolda ölürse hükmün ne olacaðýný daha sonra söyleyeceði içindir.

«Yolda ölürse...» gözünden maksadý. Arafafta vakfe yapmazdan önce ölürse demektir. Velev kî Mekke´de olsun. Bahýr. Tecnîs´te beyan edildiðine göre, Arafat´ta vakfeden sonra ölürse, ölü namýna kifayet eder. Çünkü haccýn Arafat´tan ibaret olduðu nassan bildirilmiþtir. Haccýn farzlarý hakkýnda söz ederken bildirmiþtik ki, kendi namýna hacceden bir kimse haccýnýn tamamlanmasýný vasiyet ederse, bir deve boðazlamasý vacip olur.

«Ama bunu vasiyet etmesi farz olup da geciktirdikten sonra vâciptir.» Tecnîs´te de böyle denilmiþtir. Kemâl, "Bu güzel bir kayýttýr." demiþtir.

«Ýþ onun tefsir ettiði gibi olur.» Yani onun tayinine göre hareket edilir. Malý tefsir ettiyse, nereden yetecekse oradan bedel gönderilir. Mekâný tefsir ettiyse, onun dediði yerden gönderilir. H.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa, malýnýn üçte biri yettiði takdirde, memleketinden hacca gönderilecek birini vasiyet etmesi gerekir. Bundan azýný vasiyet ederse, yahut memleketinden baþka bir yeri tayin ederse günahkâr olur. Biliyorsun ki, ona vâcip olan, yaþadýðý memleketten hacca gitmektir.

METÝN

Malý veya yeri tefsir etmezse, kýyasen memleketinden onun namýna haccedecek biri gönderilir. Ýstihsanen gönderilmez. Bu bellenmelidir. Vasî onun yerine baþka beldeden birini hacca gönderirse sahih olmaz. Ama bu, malýnýn üçte biri memleketinden hacý göndermeye yettiðine göredir. Yetmezse istihsanen yettiði yerden gönderilir. Ölenin vasisi ile mirasçýsýnýn bedel giden kimseden ihrama girmemiþ olmak þartýyla, malý geri almaya haklarý vardýr. Sonra bu malý kendi hýyaneti sebebiyle çevirirse, dönme masrafý kendi malýndan olur. Aksi takdirde ölenin malýndan çýkarýlýr.

ÝZAH

«Kýyasen memleketinden gönderilir.» Þayet birkaç tane memleketi varsa, Mekke´ye on yakýn olanýndan gönderilir. Hiç memleketi yoksa, öldüðü yerden bedel gönderilir. Bir Horasanlý Mekke´de yahut Mekkeli Rey þehrinde vasiyet etse, onlar namýna vatanlarýndan bedel gönderilir. Rey´de ölen Mekkeli, kendisi için kýrân yapýlmasýný vasiyet ederse, onun namýna Rey´den kýrân hacýsý gönderilir. Lübab. Çünkü Mekke´de bulunan bir kimseye kýrân yoktur demek istiyor.

«Ýstihsanen gönderilmez.» Kýyâs Ýmam-ý Âzam´ýn kavli, istihsan îse Ýmameyn´in kavlidir. Hidâye sahibi, Ýmam-ý Âzam´ýn delilini sonra zikretmiþtir. Ýhtimal ki onu tercih etmiþtir. Çünkü umumiyetle suretlerin çoðunda istihsan tercih edilir. Ýnâye. Mi´râc sahibi de bunu kuvvetli bulmuþtur. Lâkin metinler kýyasa göre yazýlmýþtýr. Bunun sahih kabul edildiðini Allâme Kâsým vasiyetler bahsinde söylemiþtir. Bu mesele kýyasýn istihsana tercih edildiði yerlerden biridir. Þarih ´ bellenmelidir ´ demekle buna iþaret etmiþtir,

«Baþka beldeden birini hacca gönderirse sahih olmaz.» Yani kendi memleketinden hacca göndermek vacip iken, baþka memleketten birini gönderirse sahih olmaz ve nafakayý öder, hacc vasînin olur. Ölen için ikinci bir þahsý hacca gönderir. Çünkü muhalif hareket etmiþtir. Meðer ki o yer kendi memleketine yakýn olup, gündüz giderek akþam olmadan dönebilecek halde olsun. Nitekim Lübab ile Bahýr´da belirtilmiþtir.

«Malýnýn üçte biri...» Yani vasiyet eden kimsenin malýnýn üçte birinin, memleketinden hacýgöndermeye yeteceðine göredir. Eðer bu miktar vasýta ile hacca göndermeye yeter de, o yaya olarak gönderirse caiz olmaz. Malýnýn üçte biri memleketinden ancak yaya olarak birini göndermeye yeterse, Ýmam Muhammed, "bu, paranýn götüreceði yere kadar vasýtayla gönderilir" demiþtir. Ýmam-ý Âzam´dan bir rivayete göre gönderen, vasýta ile vasýtasýz gönderme arasýnda muhayyerdir. Malýn üçte biri bir haccdan fazlasýna yeterse, ölen kimse bir hacc diye tayin ettiði takdirde, artan mal mirasçýlarýn olur. Mutlak söylediyse, her sene ölen namýna bir hacc bedeli gönderilir; yahut bir senede birkaç hacý gönderilir. Vasiyeti acele yerine getirmiþ olmak için bu daha makbuldür. Çünkü ileride mal helâk olabilir. Ölen kimse her sene için bir hacc tayin ederse, mutlak söylemesi gibidir. Nitekim vasî bir adamý bu sene hacca gönderir de o adam gelecek seneye býrakýrsa, ölen namýna caiz olur. Ve ödemez. Çünkü seneyi zikretmesi acele ettiði içindir. Kayýt için söylenmiþ deðildir. Bahýr.

Ben derim ki: Ölen, "Benim namýma bin dirheme hacý gönderin." der de, bin dirhem birkaç hacc için yeterse, bu da üçte bir meselesi gibidir. Nitekim Lübab ve þerhinde beyan edilmiþtir.

«Yetmezse, istihsanen yettiði yerden gönderilir.» Lâkin yettiði yerden gönderir de, üçte birin bir miktarý da artar ve daha uzak yerden göndermeye yeteceði anlaþýlýrsa vasî öder. Ve ölü namýna malýn yeteceði yerden bedel gönderir. Ancak artan miktar az bir yiyecek veya giyecek olursa o zaman ödemez. Lübab þerhi. Fetih sahibi bunu Bedâyi´den nakletmiþtir.

«Ölenin vasîsi ile mirasçýsý...» diyeceðine, ölenin vasîsi veya mirasçýsý dese daha iyi olurdu. Nitekim Lübab sahibi öyle yapmýþtýr. Çünkü vasiyet ederse, vasiyet hakkýnda mirasçýnýn sözü yoktur. Evet, ölen hacca gidecek vekile parayý kendisi verir de, sonra ölürse; vâris hacca gidecek vekilin elinden o parayý geri alabilir. Velev ki ihrama girmiþ olsun. Nitekim fer´î meselelerde gelecektir Yani vasî mevcut bile olsa alabilir. Çünkü ölen vasiyet etmediði için, kalan mal miras olmuþtur.

«Ýhrama girmemiþ olmak þartýyla, geri almaya haklarý vardýr.» Ýhrama girmiþ bulunursa, geri alamazlar. Ýhramlý ihramýnda devam eder. Haccý bitirdikten sonra dahi ailesinin yanýna dönmedikçe geri alamaz. Tam malý almak istediði sýrada ihrama girerse, malý alabilir. O kimsenin ölen namýna ihramý tetavvu olur. Bunu Lübab þarihi Hýzanetü´l-Ekmel´den nakletmiþtir.

«Aksi takdirde...» Yani hýyanetten baþka bu hususta reyi zayýf olmak veya hacc ibadetlerini bilmemek gibi bir sebeple geri çevirirse, ölenin malýndan çýkarýlýr. Ama hiç sebepsiz geri çevirirse, masraf verenin malýndan çýkarýlýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Memurdan meydana gelen bir hýyanet dolayýsýyla malý geri alýrsa, masraf hassaten onun malýndan çýkartýlýr. Hýyanet ve töhmet olmayan bir sebeple geri alýrsa, masraf hassaten vasînin malýndançýkarýlýr. Rey zayýflýðý veya hacc fiillerini bilmemek gibi bir sebeple geri alýr da, ondan daha elveriþli birine vermek isterse, masrafý ölenin malýndan çýkarýlýr. Çünkü ölenin menfaati için geri almýþtýr.» Bunu Halebî söylemiþtir.

METÝN

Bir kimse haccý vasiyet eder de onun namýna biri nâfile haccederse kâfi gelmez. Velev ki ölen emretmiþ olsun. Çünkü o kimse bunun maksadýný yapmamýþtýr. Onun maksadý, harcadýðýnýn sevabýdýr^. Lâkýn ölen namýna masrafýný terkeden almak üzere oðlu haccederse, "benim malýmdan" dememiþ olmak þartýyla caizdir. Keza sonra almamak þartýyla birini hacca gönderirse caiz olur. Borç gibi ki, onu kendi malýndan öderse caizdir.

ÝZAH

«Bir kimse haccý vasiyet ederse...» diye vasiyetle kayýtlamasý þundandýr: O kimse vasiyet etmez de vârisi onun namýna teberruan bir hacc yapar veya yaptýrýrsa salih olur. Nitekim musannýf yukarýda söylemiþti. Yani ölen kimsenin farz haccý namýna inþaallah sahih olur. Onu biz de arzetmiþtik. Tahtâvî´nin Valvalciyye´den naklettiðine göre, buradaki meþiyet kabuledir, cevaza deðildir. Yani inþaallah kabul olunur demektir. Yine Lübab þerhinden nakletmiþtik ki, mirasçý olmak dabir kayýt deðildir. Ölen vasiyet etmemiþse; mirasçýnýn olsun, ecnebininolsun teberruu kâfidir. Bu hususta sözün tamamý ileride gelecektir.

«Onun namýna biri nâfile hacc ederse...» Musannýf nâfile haccedeni mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh mirasçýya da þâmildlr, Kâdýhân onu açýk söylemiþ; "Ölen kimse kendisi namýna malýndan haccedilmesini vasiyet eder de onun namýna bir mirasçý veya ecnebi teberru ederse caiz olmaz." demiþtir.

Ben derim ki: Ölenin farz haccý namýna caiz olmaz. Yoksa bu haccýn sevabý onun olur. Bunu Halebî Þurunbulâliyye´den nakletmiþtir. Onun için musannýf, "kâfi gelmez" tabirini kullanmýþtýr. Lâkin ileride göreceðiz ki, ölen kimseye sevabýn hâsýl olmasý, ancak hacceden kimse onu edadan sonra baðýþladýðý takdirdedir.

«Velev ki ölen emretmiþ olsun.» Yani ölen kimse kendi namýna haccedilmesini vasiyet eder de, "Benim yerime Zeyd hacca gitsin." derse, Zeyd onun namýna kendi malýndan hacca gittiði takdirde, ölen için caiz olmaz. Çünkü ölenin vasiyeti tutulmuþtur.

«Lâkin ölen namýna oðlu haccederse...» cümlesindeki ´oðlu´ kelimesi misal olarak zikredilmiþtir. Yoksa diðer mirasçýlarýn hükmü de böyledir. Lübab þerhi.

Ben derim ki: Hattâ vasî de öyledir. Nitekim az ileride Umdetü´l-Fetevâ´dan naklen açýklanacaktýr. Sonra bu istidrak, musannýfýn, "Onun namýna biri nâfile haccederse" sözündeki mutlak ifade üzerine yapýlmýþtýr ki, mirasçý veya vasî ecnebi gibi deðildir. O bir vecihle tetavvu yapar. Meselâ sonra terekeden olmak üzere kendi malýndan harcarsa caizolur. Ecnebi böyle deðildir. Çünkü mirascý ölenin halifesidir. Onun içindir ki terekeden olmak üzere ölenin borcunu kendi malýndan öderse caiz olur. Bahýr sahibi diyor ki: «Terekeden olmamak üzere haccetse, bu hacc ölen namýna caiz olmaz. Çünkü ölenin arzusunu yapmamýþtýr. Onun arzusu, harcananýn sevabýdýr.»

Ben derim ki: Yukarýda mirasçýnýn ölenin malýyla haccetmeye hakký olmadýðýný söylemiþtik. Meðer ki mirasçýlar büyük olup, bunu kabul etsinler. Çünkü bu mal teberru etmek gibidir. Zâhire bakýlýrsa, mirasçýnýn haccý burada da bununla kayýtlanýr.

«Benim malýmdan dememiþ olmak þartýyla... » Bahýr´da Sadru´s-Þehîd´in Umdetü´l-Fetevâ adlý kitabýndan naklen þöyle denilmiþtir: «Bir kimse kendi malýndan bin dirheme kendi namýna haccedilmesîni vasiyette bulunur da, vasî sonra terekeden almak üzere kendi malýndan haccetirirse, buna hakký yoktur. Çünkü vasiyet sözle olmuþtur. Vasiyet edenin sözü muteberdir. O ise malý kendine izafe ederek söylemiþtir. Binaenaleyh deðiþtirilemez.»

«Keza sonra almamak þartýyla birini hacca gönderirse caiz olur.»Bundan þu anlaþýlýr ki, sonra terekeden almak þartýyla birini hacca gönderse, evleviyetle caiz olur. Hâniyye sahibi her iki þýkký kaydederek þöyle demiþtir: «Bir kimse kendisi namýna hacca gönderilmesini vasiyet eder de, mirasçý sonra terekeden almak þartýyla kendi malýndan birini hacca gönderirse caiz olur. Ve sonra terekeden parasýný alabilir. Zekât ve kefaret dahi böyledir. Bunu ecnebi yaparsa, terekeden alamaz. Kendi namýna haccedilmesini vasiyette bulunur da, mirasçý terekeden almamak þartýyla kendi malýndan hacca gönderirse, farz hacc namýna ölen için caiz olur.» Lübab þarihi bunu naklettikten sonra: "Görülüyor ki bu söz götürür.» demiþtir. Demek istiyor ki, yukarýda geçtiði vecihle vasiyet varsa, baþkasý namýna hacc için o kimsenin malýndan harcamak þarttýr. Bu, teberrudan korunmak içindir. Binaenaleyh Hâniyye sahibinin terekeden olmamak þartýyla haccý caiz görmesi buna aykýrýdýr. Onun içindir ki terekeden almamak þartýyla mirasçý kendisi haccetse caiz olmayacaðýný kendisi söylemiþtir. Onlarýn arasýnda fark görünmemektedir. Biliyorsun ki ölen kimsenin vasiyetten maksadý, kendi malýndan harcamanýn sevabýdýr. Bu, mirasçýnýn sonra terekeden almak þartýyla onun namýna haccetmesi veya haccettirmesiyle hâsýl olmaktadýr. Almamak þartýyla haccader veya ettirirse, bu maksat hâsýl olmaz. Þurunbulâliyye sahibi bunu da müþkil görmüþtür. Aralarýnda fark görülerek; "Haccettirirse, malý vermek hususunda mirasçý ölenin yerini tutar. Sanki hacca giden vekil ölenin malýndan harcamýþtýr. Mirasçýnýn bizzat haccetmesi böyle deðildir. Çünkü onun tarafýndan mal verme yoktur. Hattâ onun yaptýðý sadece fiillerdir. Binaenaleyh terekeden almayý niyet etmedikçe caiz olmaz." denilmiþse de, bu fark açýk deðildir. Çünkü mirasçýnýn bizzat yaptýðý hacc dahi mutlaka harcamaya dayanýr.

METÝN

Bir kimse her iki müvekkili namýna haccederse, haccý kendi namýna olur, onlarýn mallarýný öder. Çünkü kendilerine muhalefet etmiþtir. Yaptýðý haccý birine tahsis edemez. Zira evleviyet yoktur. Ama ihramý mutlak yaparsa, tayininin sahih olmasý gerekir, ihramý müphem yaparsa, tavaf ve vakfeden önce birini tayin ettiði takdirde caiz olur.

ÝZAH

«Her iki müvekkili namýna haccederse...» Yani hacca niyetlenirse demektir. Çünkü amellere hacet kalmaksýzýn mücerret telbiye getirmekle muhalefet etmiþ olur. Bunu Halebî söylemiþtir.

Ben derim ki: Metindeki surete göre böyledir. Yoksa bazan hacca baþlamadýkça muhalif sayýlmaz. Nitekim göreceksin.

Ýki müvekkil, anne-babasý veya ecnebi olabilir. Nitekim Fetih´te açýklanmýþtýr. Þu halde Bahýr sahibinin, "Ýki müvekkil anne-babaya da þâmildir. Ama bunlarý çýkaracak söz aþaðýda gelecektir." demesi itiraz götürür. Çünkü aþaðýda gelecek olan anneyle babanýn emri olmaksýzýn onlar namýna ihrama girmek hakkýndadýr. Burada ise sözümüz iki müvekkil namýna ihrama girmek hususundadýr.

«Haccý kendi namýna olur.» Yani vekil için nâfile olur. Farz haccýnýn yerine geçmez. Bahýr ve Nehir. Ama bu söz götürür. Az ileride gelecektir.

«Çünkü kendilerine muhalefet etmiþtir.» Bu cümle, haccýn,kendi namýna olmasýnýn ve ödemesi gerektiðinin illetidir. Þöyle demek istiyor: Çünkü müvekkillerden her biri sýrf kendi parasýyla hacca gitmesini emretmiþtir. O ise bu parayý kendi haccýna sarfetmiþtir. Çünkü evleviyet olmadýðý için bu haccý onlardan birine tahsis edemez.

«Ama ihramý mutlak yaparsa tayinin sahih olmasý gerekir.» Meselâ, "Bir hacc için Lebbeyk" der de susarsa, ihram mutlak olur. Zeylâî diyor ki: «Kimin namýna haccettiðini muayyen veya müphem olarak söylemeksizin mutlak telbiye yapar da susarsa, Kâfî sahibi bu hususta bir nass bulunmadýðýný söylemiþtir. Ama muhalefet bulunmadýðý için burada bilittifak tayinin sahih olmasý gerekir.» Tayinin sahih olmasýndan muradý, tavaf ve vakfeden önce iki müvekkilinden birini tayin etmesidir. Nitekim müphem býraktýðý zaman da hüküm budur. Zeylâî bilittifak diyorsa da, bizim üstadýmýz, "Burada Ýmam Ebû Yusuf´un aþaðýda zikredilen ibham meselesindeki muhalefeti câri olmasýdýr. Çünkü aþaðýdaki meselenin illeti burada da câridir." demiþtir. H.

«Ýhramý müphem yaparsa.» Yani "iki müvekkilimden biri namýna hacc için lebbeyk" derse, tavaftan ve vakfeden önce birini tayin ettiði takdirde caiz olur. Buradaki tavaftan murad, tavafý kudûmdur. Nitekim bir kimse iki hacc için iki ihrama birden girer de sonra tavafý kudûma baþlarsa, Ebû Hanife´ye göre haccýn biri terkedilmiþ olur.

«Caiz olur» ifadesinden murad, Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed´e göre demektir. EbûYusuf´a göre bu hacca hiçbir þeye tevekkuf etmeksizin kendi namýna olur ve her iki müvekkilin paralarýný öder. Kýyas da budur. Çünkü müvekkillerden her biri, haccý kendisi için tayinini emretmiþti. Tayin etmeyince, emre emre muhalefet etmiþ olur. Tarafeyn´in kavli - ki istihsandýr - þöyle "izah olunur: Bu, ihramý müphem yapmaktýr. Halbuki ihram maksat deðildir. O ancak diðer fiillere vasýtadýr. Müphem tayin suretiyle vesile olabilir. Binaenaleyh þart olarak onunla yetinmiþtir. Bunu Halebî Zeylâî´den nakletmiþtir.

Ben derim ki: Hâsýlý müphem býrakma suretleri dörttür:

1 - Her iki müvekkili namýna bir hacc için telbiye getirmek. Metindeki mesele de budur.

2 - Ýki müvekkilden biri namýna müphem olarak.

3 - Bir hacc için mutlak þekilde tehlil getirmek.

4 - Hacca mý yoksa umreye mi ihramlandýðýný tayin etmeksizin iki müvekkilinden muayyen biri namýna ihrama girmektir. Þarih "dördüncüyü zikretmemiþtir. Çünkü o hilafsýz caizdir. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir. Orada beyan edildiðine göre, bu suretlerde cevabýn esasý þudur: Hacc, vekilin kendisi namýna vaki olunca, ondan sonra müvekkiline deðiþmez. Vekil müvekkilin parasýný kendisi için harcadýktan ve o parayý sarfedeceði yola gittikten sonra, ihramýn kendi namýna deðiþmesi, ancak muhalefet yahut þer´an tayinden acz tahakkuk ettiði vakit caiz olur. Ýmdi dört suretten birincide muhalefet ve tayinden acz tahakkuk etmiþtir. Buna aþaðýda gelen ebeveyn meselesiyle itiraz edilemez. Çünkü o meselede emir yoktur. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh tayini terk etmekle muhalefet tahakkuk etmez. Sonunda tayin etmesi de mümkündür. Çünkü onun hakikatý sevabý baðýþlamaktýr. Onun için ebeveyni kendisine haccý emretseler, hüküm ecnebi müvekkillerde olduðu gibidir. Dört suretten ikincide hacc amellerine baþlamadýkça, mücerret ihramla muhalefet tahakkuk etmez. Haccý ona tahsis de mümkün deðildir. Çünkü onu iki müvekkilinden birine ayýrmakla, kendinin olmaktan çýkarmýþtýr. Artýk kendinin olamaz. Meðer ki muhalefetin tahakkuku veya tayinden acz bulunsun. Böyle bir þey de tahakkuk etmemiþtir. Çünkü tayin etmesi mümkündür. Ancak hacc amellerine baþlarsa, velev bir þavtla olsun iþ deðiþir. Çünkü ameller tayin edilmeyen bir kimse için olamaz. Ve kendi namýna olur. Artýk o amelleri baþkasýna çevirmeye imkâný yoktur. Sadece sevabýný deðiþtirebilir. Nass olmasa sevabýný da deðiþtiremezdi. Üçüncü surette müvekkillerden birine muhalefet bulunmadýðý, tayin de imkânsýz olmadýðý âþikârdýr. Ama yukarýda söylediðimiz sebepten dolayý kendi namýna olmaz. Dördüncü suret hepsinden zâhirdir. Bu ibare kýsaltýlarak Fetih´ten alýnmýþtýr. Görüyorsun ki ikinci surette söylediði, iki müvekkilinden birini tayin etmezden önce hacc amellerine baþladýðý hususunda açýktýr. Muhalefet ve tayinden acz tahakkuk ettiði için hacc» kendinin olmuþtur. Birinci surette de evteviyetle kendinin olur. Zâhire bakýlýrsa, bu hacc farz olan haccýn yerinitutar Çünkü tayin ve itlak ile sahihtir. Bununla nâfileyi niyet ederse iþ deðiþir. Vekil bu haccý müvekkillerine yahut ikisinden birine tahsis ederek kendinin olmaktan çýkarmak istese de muhalefet tahakkuk edince bu tasarruf bâtýl olur. Aksi takdirde aslâ kendi namýna da vâki olmaz. O zaman boþtan kendi namýna ihramlanmýþ gibi olur. Nâfileye de niyet etse, farz hacc yerine geçer. Bundan dolayýdýr ki müvekkil haccý emreder de, vekil hacda birlikte kendisi için bir umre yaparak kýrâna çevirirse, Fetih sahibi dahi caiz olmadýðýný ve bilittifak ödemesi lâzým geldiðini söylemiþ; sonra þöyle demiþtir: Bu, kendi namýna farz hacc yerine de geçmez. Çünkü mutlak niyetle en azý vâki olur, o ise niyette bu haccý kendinden deðiþtirmiþtir. Ama bu söz götürür.» Zâhire bakýlýrsa, söz götürmesi bizim anlattýðýmýz gibi muhalefetin tahakkuk etmesi ve haccýn kendi namýna vâki olmasýdýr. Niyeti deðiþtirmesi bâtýl olur ve yaptýðý haccý farz hacc yerine geçer. Binaenalayh Bahýr sahibinin yukarýda geçen, "Vekil namýna nafile olur, onun namýna farz hacc yerine geçmez." ifadesi söz götürür. Gerçekten Bâkânî Mülteka þerhinde ve Mülteka þarihi dahi bununla farz haccý eda etmiþ olacaðýný açýklamýþlardýr. Bana zâhir olan budur.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:35:34
METÝN

Ebeveyni veya ecnebi iki kimse namýna teberru için hacca telbiye getirip, ondan sonra tayinde bulunmak bunun hilâfýnadýr. Bu caizdir. Çünkü sevabýný teberru etmiþtir. Onu her ikisine yahut birisine baðýþlayabilir.

ÝZAH


«Bunun hilâfýnadýr ilh...» Bu cümle, yukardaki "bir kimse her iki müvekkili namýna haccederse" cümlesine baðlýdýr.

«Bu caizdir» cümlesi, iki mesele arasýndaki muhalefetin vechini göstermek için getirilmiþ yeni bir cümledir. Çünkü birincide caiz deðildir, ikincisi onun hilâfýnadýr. Lâkin burada caiz olmasý, haccý emretmemiþ olmalarý þartýyladýr. Musannýfýn "ebeveyni veya ecnebi iki kimse namýna" demesi. Kenz´de geçen ´ebeveyn´ sözünün ihtirâzî bir kayýt olmadýðýna tembih içindir. Bunun faydasý, evlâdýn anne ve babasý için haccetmesi pek münasip ve mendup olduðuna iþarettir. Nitekim Nehir´de böyle denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, bu meselede ´ebeveyn´ diye kayýtlamasý, yukardaki meselede geçen iki müvekkilin ecnebi olduðuna delâlet etmez. Ebeveyn de emrederlerse, hüküm iki ecnebinin hükmü gibidir. Nitekim Fetih´ten naklen arzetmiþtik. Böylece anlaþýlýr ki, her iki meselede ebeveynle ecnebiler arasýnda fark yoktur. Ýtibar, emrin bulunup bulunmamasýnadýr. Yani açýk olarak emretmiþ olmasýnadýr. Nitekim yakýnda anlaþýlacaktýr. Ýki kiþi ayrý ayrý "benim namýma haccet" diye emreder de, her ikisi için bir hacca ihramlanýrsa, hacc kendi namýna olur. Onu ikisinden birine tahsis edemez. Ama emir olmaksýzýn ikisi namýna ihrama girerse, o haccý birine veyaher ikisine tahsis edebilir. Keza müphem olarak biri namýna ihrama girerse, sonradan tayini evleviyetle sahih olur. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir.

Fetih sahibi diyor ki: Bunun esasý þudur: Her ikisi için yaptýðý niyet emir bulunmadýðýndan dolayý geçersiz olur. O kimse teberru etmiþ olur, Binaenaleyh yaptýðý ameller kesin olarak kendinin olur. Ancak sevabýný onlara baðýþlar. Sevap terettübü edadan sonra olur. Binaenaleyh önceki niyeti hükümsüzdür. O sevabý, ikisinden birine yahut her ikisine tahsisi sahihtir. Her ikisi namýna yaptýðý bu hacc nâfile ise, meselede iþkâl yoktur. Anne-babasýndan birinin üzerinde farz hacc olup onu vasiyet ederse, mirasçýnýn kendi malýndan teberru suretiyle yaptýðý bu hata ödenmez. Ama vasiyet etmemiþ de, mirasçý teberruan onun namýna birini hacca göndermiþ veya bizzat kendisi haccetmiþ olursa, Ebû Hanîfe, "ona kâfi gelir inþaallah" demiþtir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Has´em kabilesinden bir kadýna, "Ne dersin, babanýn borcu olsa ödermiydin? ilh..." buyurmuþtur. Bundan, bu meseleyi ebeveynle kayýtlamanýn baþka bir faydasý daha olduðu anlaþýlýr. O da, vasiyet yoksa müphem býraktýktan sonra, tayin ettiði þahýstan farzýn sâkýt olmasýdýr. Lâkin þu müþkil ortaya çýkar: Emir bulunmayýnca, "anne-babasýna" diye yaptýðý niyet geçersiz kalýp, bütün hacc amelleri sýrf kendinin olunca, bunlarý ebeveyninden birine çevirmesi nasýl sahih olur. Yukarýda geçmiþti ki, hacc vekil namýna sahih olunca; onu müvekkiline çevirmek mümkün deðildir. Evet, yalnýz sevabýný çevirmek mümkündür. Bu bâbta nass vardýr. Nitekim yukarýda geçti. Allahu a´lem. Bunun için Fetih sahibi, "Ebeveyni namýna nâfile hacc yaptýrsa, bunda iþkâl yoktur." demiþtir. Yani nâfile ibadet yapan, nihayet sevabýný baþkasýna baðýþlayabilir demek istemiþtir ki, doðrudur. Fakat emri olmaksýzýn baþkasýnýn farzý yerine geçmesi müþkildir. Bunun cevabý þarihin sözünde geçmiþti: «Mirasçý, mûrisî namýna hacceder veya ettirirse caizdir. Çünkü burada delâleten emir vardýr. demiþti. Yani mirasçý onun tarafýndan memur edilmiþ gibidir demek istemiþtir. Bu izaha göre yapýlan ameller, yapan namýna deðil ölen namýna geçerli olur. Þu halde Fetih sahibinin, "Bunun esasý þudur: Her ikisi için yaptýðý niyet emir bulunmadýðýndan dolayý geçersiz olur ilh..." sözü, ebeveyninîn üzerinde vasiyet ettikleri farz hacc olmamakla tahsis edilmiþtir. Bunun nassla ta´lilini dahi Bedâyi´den nakletmiþtir ki, o da bildiðin Has´amiyye hadisi idi. Bununla mirasçý ecnebiden ayrýlýr. Lâkin Lübab þerhinden naklen biz ecnebinin de böyle olduðunu söylemiþtik. Evet, bu baþkasý namýna haccda emrin þart kýlýnmasýna muhaliftir. Ecnebi, ne sarahaten, ne delâleten hacca memur deðildir. Cevaben arzetmiþtik ki, bu mesele, bu þart hakkýndaki rivayetin muhtelif olmasýna dayanýr. Meþhur olan þart olmasýdýr. Mirasçýda delâleten bulunduðu bilinince, Kenz ve diðer kitaplarýn ebeveyni zikirle yetinmelerinin üçüncü bir faydasý meydana çýkar ki, o da delâlet yoluyla olan emrin her cihetçe hakiki emir hükmünde olmamasýdýr. Biliyorsun ki, ebeveyni okimseye hakikaten haccý emretmezse, müphem söyledikten sonra tayýn etmesi sahih olmazdý. Nitekim iki ecnebi hakkýnda sahih deðildir. Açýk olarak emretmezlerse, tayin sahih olur. Ulema bu meseleyi baþtan iki ecnebi hakkýnda farzetseler, ebeveynîn tayini sahih olmayacak sanýlýrdý. Çünkü delaleten emir vardýr. Binaenaleyh meseleyi ebeveyn hakkýnda farz ve tâhmin etmiþlerdir ki, delâleten emir bulunsa bile tâyinin sahih olduðu anlaþýlsýn. Bir de birinci meseledeki emirden murad, açýk emir olduðu anlaþýlsýn. Allahu a´lem.

TEMBÝH:
Bütün bu anlattýklarýmýzdan hâsýl olan þudur ki; bir kimse iki þahýs namýna hacca niyet ederse, her ikisi de haccý emrettikleri takdirde, yaptýðý hacc mutlaka kendisi için olur. Velev ki ondan sonra haccý birisine tahsis etsin. Ama hacc bittikten sonra sevabýný her ikisine yahut birisine baðýþlayabilir. Haccý emretmemiþlerse hüküm yine budur. Ancak mirasçý olur da ölenin vasiyet etmediði farz haccý bulunursa yaptýðý hacc ölünün farz haccý yerine geçer. Çünkü delâleten emir ve bir de nass vardýr. Vasiyet ederse iþ deðiþir. Çünkü maksadý, kendi malýndan harcananýn sevabýdýr. Binaenaleyh mirasçýnýn onun namýna teberruu sahih olmaz. Ecnebi ise mutlak surette bunun hilâfýnadýr. Çünkü emir yoktur.

«Çünkü sevabýný teberru etmiþtir.» cümlesi, müvekkiller meselesinde deðil, ebeveyn meselesinde tayinin sahih olmasýnýn vechini beyandýr. Yukarýda Fetih´ten naklettiðimiz, "Bunun esasý þudur: Her ikisi için yaptýðý niyet, emir bulunmadýðýndan dolayý geçersiz olur ilh..." ifadesinin mânâsý da budur. Þurunbulâliyye sahibi þöyle demiþtir: Bu meselenin ta´lîli, haccýn, yapan namýna olduðunu ifade eder. Bununla farz hacc sakýt olur. Velev ki sevabýný baþkasýna baðýþlasýn. Fetih sahibinin rivayet ettiði hadisler de buna delâlet etmektedir. O þöyle demiþtir: Bilmiþ ol ki evlâdýn bunu yapmasý pek yerinde ve menduptur. Çünkü Dârekutnî´nin Ýbn-i Abbas (r.a.)´dan, Onun da Peygamber (s.a.v.)´den naklen rivayet ettiði bir hadiste, ebeveyni için hacceden veya onlarýn borcunu ödeyen kiþi için bir olacak vardýr. O kýyamet gününde iyilerle beraber haþrolunacaktýr, buyrulmuþtur. Dârekutnî Câbir´den þu hadisi tahriç etmiþtir: Peygamber (s.a.v.), "Bir kimse babasý veya annesi namýna haccederse, onun hacc borcunu ödemiþtir. Ona, fazladanda on hacc sevabý verilir", buyurdu. Zeyd b. Erkam´dan da þunu tahriç etmiþtir: «Rasulullah (s.a.v.), "Bir adam ebeveyni namýna haccederse, haccý kendisi ve ebeveyni namýna kabul olunur. Ebaveyninin ruhlarý þâd olur. Kendisi de Allah indinde iyi kul yazýlýr," buyurdu.»

Ben derim ki: Bu anlattýklarýmýzdan anlamýþsýndýr ki, bir mirasçý ebeveyni namýna hacceder de onlardan birinin üzerinde vasiyet etmediði farz haccý bulunursa, o hacc ölen namýna geçer. Ýnþaallah bununla onun farz haccý sâkýt olur. Þu halde bununla hacceden kimseden dahi farzýn sâkýt olduðu nasýl iddia edilebilir. Bu adam onu baþkasýna sarfetmiþ, biz de onun bu tasarrufunu caiz görmüþüzdür. Evet, bu þurada zâhir olur: Ebeveyninden birininüzerinde vasiyet ettiði farz hacc olur. Yahut farz hacc hiç bulunmaz. Buna delil, Fetih sahibinin, "O ancak ebeveynine sevabýný baðýþlar. Bu da edadan sonra olur." sözüdür. Kâdýhân´ýn Câmi þerhindeki þu sözü de bunun gibidir: «O ancak fiilinin sevabýný ebeveynine baðýþlayabilir. Bu bize göre caizdir. Haccýnýn sevabýný baþkasýna baðýþlamak ise ancak haccý eda ettikten sonra olur. Böylece ihram hakkýndaki niyeti bâtýl olur, kendisi sevabýný hangisine isterse baðýþlayabilir.»

Bu açýk olarak gösteriyor ki, niyet, ebeveyn için yapýlmamýþtýr. Hacc amelleri kendi namýna olmuþtur. O þahýs edadan sonra sevabýný dilediðine baðýþlayabilir. Bu surette farzýn hacceden þahýstan sükutu iddia edilebilir. Nitekim biz bunu iki müvekkil namýna hacc meselesinde yazdýk. Bundan anlaþýlýr ki, insan farz haccýnýn sevabýný da baþkasýna baðýþlayabilir. Nitekim bâbýn baþýnda da zikretmiþtik. Ama ölenin üzerinde, vasiyet etmediði farz hacc bulunur da, onunla ölenin farzý sâkýt olursa, bundan hem niyetin, hem amellerin haccý yapan için deðil, ölen için yapýlmýþ olmasý lâzým gelir. Meðer ki ameller burada dahi yapana aittir, denilsin. Nitekim Fetih, Kâdýhân ve diðer kitaplarýn mutlak olan ibareleri bunu iktiza eder. Lâkin bununla Allah´tan bir fazilet olmak üzere ölenin farz haccý da sâkýt olur. Bunu nassla yani Has´em kabileli kadýnýn hadisiyle amel ederek söylüyoruz. Velev ki kýyasa muhalif olsun. Onun içindir ki Ebû Hanife ´inþaallah´ diyerek onu meþiete ta´lîk etmiþtir. Bu haccla hacceden kimsenin farzý dahi sâkýt olur. Bu hükmü. zikri gecen hadislerden alýyoruz. Onun için de bu hususta mirasçýnýn hükmü ecnebiye uymamýþtýr.

«Yukarýda delâleten emir bulunduðu için mirasçýnýn haccý caizdir.» þeklinde geçen ta´lîl, amellerin ölen namýna olacaðýný gerektirir. Çünkü açýk olarak emretseydi, þüphesiz onun namýna olurdu. Binaenaleyh Fetih ve diðer kitaplarýn mutlak olan sözlerinin muktezasý buna muhaliftir. Ve o zaman bununla farzýn haccedenden sükutu da mümkün deðildir, dersen: ben de þöyle derim: Biliyorsun ki delâleten emir, her yönden açýk emir gibi deðildir. Onun içindir ki sözünü müphem býraktýktan sonra ebeveyninden birini tayin etmesi sahih olur. Eðer açýk olarak emretseydi, iki ecnebi hakkýndaki gibi burada da sahih olmazdý. Nitekim evvelce arzettik. Eðer delâlet yoluyla "emir, amellerin ölen namýna olmasýný gerektirseydi, tayin sahih olmazdý. Bu sebeple biz de amellerin amel sahibine ait olduðunu söyledik. O amellerle onun farzý sâkýt olur. Keza zikri geçen hadislerle amel ederek, babanýn veya annenin farzý da sâkýt olur diyoruz. Allahu a´lem.

Bu müþkil meseleleri izah hususunda benim kýsa aklýmýn erebildiði son nokta budur. Öyle meseleler ki, onlarý böyle izah eden hiç görmedim. Hamd Allah´a mahsustur.

METÝN

Hadiste, "Her kim ebeveyni namýna haccederse, onun haccýný eda etmiþ olur. Kendisi için deon hacc fazlasý vardýr. Hem iyiler meyanýnda haþrolunur." buyrulmuþtur. Ýhsar kurbaný - baþkasý deðil - gönderenin malýndan kesilir. Velev ki ölmüþ olsun. Bazýlarý bunun üçte birden bazýlarý da bütün maldan verileceðini söylemiþlerdir. Sonra vekil bu haccý kendi iþlediði bir kusurdan dolayý kaçýrýrsa öder. Semâvî (Allah tarafýndan) bir âfetten dolayý kaçýrýrsa ödemez.

ÝZAH

"Hadiste" demesi, bunun bir hadis olduðu zannýný veriyor. Halbuki bu söylediði, bildiðin gibi bazý lâfýz deðiþiklikleriyle iki hadisten alýnmýþtýr. Çünkü sahih kavle göre bilen bir kimse hadisi mana itibariyle rivayet edebilir. H.

«Baþkasý deðil...» Yani ihsar kurbanýndan baþkasý deðil demektir ki murad, kýrân ve temettu´da kesilen þükür kurbaný ile cinayet kurbanýdýr. Bunlar, hacca gönderenin malýndan kesilmezler.

«Gönderen malýndan kesilir.» Bu, Ýmam-ý Âzam´la Ýmam Muhammed´e göredir. Kitap metinleri hep buna göre yazýlmýþtýr. Ebû Yusuf´a göre ise hacca memur olan kimsenin malýndan kesilir.

«Bazýlarý bunun üçte birden verileceðini söylemiþlerdir.» Çünkü hacc vasiyeti malýn üçte» birinden zzzzzzzz edilir. Bu da vasiyetin tâbîlerindendir.

Bazýlarý da bütün maldan verileceðini söylemiþlerdir. Çünkü bu hacca memur olan kimsenin ölen üzerinde sabit olmuþ bir hakkýdýr. Binaenaleyh bütün malýndan alýnýr. Nasýl ki ölen kimse kölesinin satýlmasýný ve parasýnýn tasadduk edilmesini vasiyet etse, vasî köleyi satarak parasýný kaybetse, sonra köle benim hakkýmdýr diyen biri çýksa, Ebû Hanife´nin son kavline göre müþteri parasýný vasîden, vasî de terekenin bütününden alýr. Bu satýrlar Kadýhan´ýn Câmi þerhinden alýnmýþtýr. Tahtavi birinci kavli, Rahmeti ise ikinciyi beðenmiþlerdir.

«Sonra vekil bu haccý ..» Yani hacca memur olan kimse kendi kusurundan dolayý hacca yetiþemezse demektir. Yetiþememeyi sarih mutlak zikretmiþtir. Binaenaleyh ihsar sebebiyle olsun, baþka bir sebeple olsun hacca yetiþememeye þâmildir. Zira ihsan´da kendi kusurundan ileri gelebilir, Kasten kendisini hasta eden bir ilaç alýr da bulunduðu yerde kalýr Bunu Halebî söylemiþtir. Þu da var ki, ulema sair hacca yetiþemeyenler gibi, bunun da gelecek seneye kendi malýyla haccetmesi lazým geldiðini açýklamýþlardýr. Nitekim Bahýr´da zikredilmiþtir. Bahýr sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «O kimse ihsarda kalýp hacca yetiþemeyince, onu kaza ettiðinde acaba haccý gönderen namýna mý olur, giden namýna mý? Ulema bu ciheti açýklamamýþlardýr. Gönderen namýna olursa, acaba gelecek seneye kendi malýyla hacca gitmeye mecbur edilir mi, edilmez mi? »

Ben derim ki: Bedâyi sahibi þunlarý söylemiþtir: «Hacca yetiþemezse, baþlayýp da haccýkaçýran kimsenin yaptýðýný yapar ve nafakayý ödemez. Çünkü haccý kendi kusuru olmaksýzýn kaçýrmýþtýr. O kimseye kendisi hakkýnda gelecek seneye hacc farzdýr. Çünkü hacc ona baþlamakla vacip olmuþtur. Binaenaleyh kazasý lâzým gelir. Bu Ýmam Muhammed´in kavline göre zâhirdir. Çünkü Ona göre hacc, haccedenin olur.» Bunu Nehir sahibi Sirâc´dan nakletmiþ, sonra þöyle demiþtir:«Ýmam Muhammed´den baþkalarýnýn kavline göre hacc gönderen namýna olur ki, kazanýn da namýna olmasý gerekir. Masrafý da onun vermesi lazýmdýr.»Bunu þu da te´yid eder: Lübab´da açýklandýðýna göre o kimse semavi bir afetten dolayý hacca yetiþememiþse, masrafý ödemez ve ölen namýna hacca yeniden baþlar. Yani Ýmam Muhammed´in kavline göre o kimseye kendisi için hacc lazýmdýr. Baþkalarýnýn kavline göre ise, ölen namýna haccedecektir. Zahirine bakýlýrsa, hacc o kimseye kendi malýndan vaciptir. Lakin Tatarhaniyye´de Münteka´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Ýmam Muhammed´e göre ölen namýna parasý yetiþirse, memleketinden hacceder. Yetiþmezse yetiþtiði yerden gider. Ýhramlý bir kimseye geçirdiði haccýn kazasý kendisi için lâzýmdýr. Yaptýðý sarfiyatý ödemez. Haccý kaçýrdýktan sonra da hacc nafakasý alamaz.»

Bu sözün muktezasý þudur: Ölen namýna hacc, ölenin malýndan olur. Hacca memur edilen kimsenin baþladýðýný kaza etmek için kendi malýndan bir hacc daha yapmasý gerekir. Buna yine Tatarhâniyye´de Tehzib´den nakledilen þu ifade muhaliftir: «Ýmam Ebû Yusuf demiþtir ki: Vakfeden önce haccý fâsit olursa, hacc nafakasýný ödemesi icabeder. Ýfsat ettiði haccý da kaza eder. Gönderen için bir umre ve bir hacc yapar. Haccý kaçýrýrsa ödemez. Çünkü kendisi güvenilir insandýr. Ama kaçýrdýðý haccý kaza etmesi. gönderen namýna da bir hacc yapmasý icabeder.»

«Ama kaçýrdýðý haccý kaza etmesi ilh...» ifadesi, o kimsenin kendi malýndan iki defa haccetmesini gerektirir. Meðer ki "gönderen namýna da bir hacc yapmasý icabeder" ifadesi meçhule çevrile. Yani mirasçýlara onun malýndan haccettirmek düþer mânâsýna alýna. Sonra anlaþýldýðýna göre bu söz, Ýmam Ebû Yusuf´un kavlindendir ve Nehir´den yukarýda naklettiðimize aykýrýdýr. Bunun üzerinde daha söz edilecektir.

METÝN

Kýrân ve temettu kurbanýyla cinayet kurbaný haccedene düþer. Ama hacca gönderenin kýrân ve temettua izin vermiþ olmasý þarttýr. Aksi takdirde muhalif sayýlýr ve öder. Vakfeyi yapmadan cima ederse, hacc masrafýný öder ve kendi malýyla haccý tekrar eder. Vakfeden sonra cima ederse ödemez. Çünkü maksat hâsýl olmuþtur. Hacca memur edilen kimse ölür veya vakfe yapmadan yolda hacc nafakasý çalýnýrsa, gönderenin evinden malýnýn kalan üçte biriyle bedel gönderilir. Yetmezse yeteceði yerden gönderilir. O vekil de ölür veya parasý ikinci defa çalýnýrsa, ondan sonra kalan (malýnýn üçte biriyle hacca bedel gönderilir. Böylecedefalarca tekerrür ederse, malýnýn üçte birinden hacca götürecek miktar kalmayýncaya kadar tekrarlanýr, nihayet vasiyet bâtýl olur.

ÝZAH

"Cinayet" kelimesini musannýf mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh cima kurbanýna av cezasý kurbanýna ve týraþ cezasýna dikiþli elbise, koku sürünme ve mikâtý ihramsýz geçme cezalarýna þâmildir. Bahýr.

«Haccedene düþerse» Yani bunlar hacca memur olan kimseye aittir. Kýrân ve temettu kurbaný iki ibadeti biraraya getirmek nasip olduðuna þükür içindir. Velev ki yaptýðý hacc gönderenin olsun. Çünkü bu þer´î bir vuku´dur; hakiki deðildir. Cinayetin cezasýna gelince: Bu da onun iþlediði cinayete taalluku itibariyledir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Muhalif sayýlýr.» Bu kavil Ebû Hanife´nindir. Vechi þudur: O kimse kendisine emredileni yapmamýþtýr. Çünkü gönderen ona yalnýz hacc için sefer etmesini söylemiþtir. O, bu emre muhalefet etmiþtir. Onun için öder. Bedâyi. Muhit´te þu ziyade vardýr: «Çünkü umre gönderen namýna olmamýþtýr. O bunu emretmemiþtir. Binaenaleyh sanki gönderen namýna haccetmiþ, kendi namýna umre yapmýþ olur ve muhalefet etmiþ sayýlýr. Gönderen hacc yapmasýný emreder de, o evvelâ umre yapar, sonra Mekke´den haccederse, muhalefet etmiþ sayýlýr. Çünkü kendisi mikâttan haccetmeye memurdur. Ama gönderen umre yapmasýný emreder de, o da bunu yapar sonra kendisi için haccederse, muhalefet etmiþ sayýlmaz. Evvelâ haccedip sonra umre yapmasý bunun hilâfýnadýr.» Ýhram bâbýndan az önce söylediklerimize bir bak!

«Hacc masrafýný öder» Kurban ise herhalde memurun vazifesidir. Bahýr.

«Kendi malýyla haccý tekrar eder.» Çünkü haccý ifsat ettiði vakit, emredilen fiil meydana gelmemiþtir. Olan, memur edilen namýna olmuþtur. Binaenaleyh kendi haccý için baþkasýnýn malýndan harcadýðý miktarý öder. Sonra gelecek sene o haccý sahih olarak kaza ettiðinde, ölenden hacc sakýt olmaz. Çünkü geçen sene haccý bozarak ona muhalefet edince, ihram kendi namýna vâki olur. Onun sebebiyle eda edilen hacc da kendi namýna olur. Ýbn-i Kemâl. Gönderen için bir hacc daha yapmasý gerekir. Nitekim az yukarýda Tatarhâniyye´den naklen arzettik. Yani kaza ettiði haccdan baþka bir hacc daha yapacaktýr. Esah olan budur. Nitekim Mi´râc´da bildirilmiþtir. Bununla Bahýr´ýn sözü karþýlanmýþ olur. Bahýr´da, "Haccýný ifsat ederse, gelecek sene kendi malýyla haccetmesi lâzým gelir." denilmiþtir. Bu ibarede haccýn gönderen namýna olmayacaðý tereddütlüdür.

«Vakfeyi yapmadan» diye kayýtlamasý, vakfeyi yaptýktan sonra tavaftan önce ölürse, gönderen namýna hacc caiz olacaðý içindir. Çünkü en büyük rüknünü eda etmiþtir. Hâniyye ve Fetih. Buna benzer bir ibareyi Tecnîs´ten nakletmiþtik. Bahýr sahibinin bahsettiði, "Büyüklük meselesi ondan sonra fesattan emin olduðu içindir. Kâfi geldiði için deðildir. Binaenaleyh gönderenin tekrar haccettirmesi gerekir." ifadesi nakledilene muhaliftir. Ama sað kalýr da haccý tamamlar, yalnýz ziyaret tavafýný yapamadan dönerse, Fetih sahibi böylesi hakkýnda, "Hacc masrafýný ödemez. Þu kadar var ki, o kimse kadýnlara haramdýr. Üzerinde kalaný kaza için kendi parasýyla haccadöner. Çünkübu surette kendisi cinayet iþlemiþtir." demiþtir.

«Gönderenin evinden...» Yani bir yer tayin etmemiþse, gönderenin evinden etmiþse, o yerden gönderilir. Nitekim geçmiþti.

«Ondan sonra kalan malýnýn üçte biriyle...» Yani nafaka helâk olduktan sonra kalanýn üçte birinden bedel gönderilir. Ulemanýn, "malýn kalan üçte birinden" sözünden muradlarý budur. Bu, Ýmam-ý Âzam´a göredir. Ebû Yusuf´a göre üçte birin kalanýyla, Ýmam Muhammed´e göre ise hacca memur edilen kimsenin elinde kalanla gönderilir. Misali þudur: Bir adam kendi namýna hacca bedel gönderilmesini vasiyet ederek ölür ve dörtbin dirhem býrakýrsa, vasî de hacca memur tayin ettiði kimseye bin dirhem verir de bu para çalýnýrsa, Ýmam-ý Âzam´a göre terekeden kalanýn üçte birinden hacca yetecek miktar alýnýr ki, bu da bin dirhemdir. Yine çalýnýrsa, kalan iki binin üçte birinden alýnýr. Böylece üçte biri hacca yetecek miktar kalmayýncaya kadar devam edilir. Ebû Yusuf´a göre birinci bin dirhem çalýnýnca, terekenin üçte biri namýna sadece üçyüzotuz dirhemle bir dirhemin üçte biri kalýr. Yeterse, hacca memur edilene bu para verilir. Baþka bir defa artýk para alýnmaz. Ýmam Muhammed´e göre ilk binden hacca götürecek kadar kalýrsa, onunla hacceder. Kalmazsa haccetmez. Umumiyetle ulema hilâfý böyle anlatmýþlardýr. Bazýlarý da, "Bu, malýnýn üçte birinden haccettirilmesini vasiyet ettiðine göredir. Yahut haccettirilmesini vasiyet edip, baþka bir þey söylemediðine göredir. Fakat malýnýn üçte biriyle haccettirilmesini vasiyet ederse, Ýmam Muhammed´in kavli Ebû Yuusuf´un kavli gibidir." demiþlerdir. Tamamý Kâdýhân´ýn Câmi´i ile Fetih´tedir. Bu ihtilâf, mal hacca memur edilenin elinde helâk olduðuna göredir. Mirasçýlar mirasý taksim ettikten sonra vasînin elindeyken helâk olursa, bilittifak kalan malýn üçte biriyle haccettirilir. Nitekim Tatarhââniyye´de beyan edilmiþtir.

METÝN

Ben derim ki: Zâhirine bakýlýrsa, memurun terekesine dönmek yoktur. Araþtýrýlmalýdýr. Memurun öldüðü yerden bedel gönderilmez. Ýmameyn buna muhaliftir. Onlarýn kavli istihsandýr.

FER´Î MESELELER: Hacca memur edilen kimse yukarýda geçtiði gibi kýrân veya temettu yapmakla âmirine muhalefet etmiþ olur. Ýlk seneden geciktirmekle tayin edilmiþ bile olsa muhalefet etmiþ sayýlmaz. Çünkü bu tayin kayýt için deðil, acele etmek içindir. Efdal olan, âmirinin evine dönmektir. Artan parayý çevirmesi icabeder. Onu kendisi için þart koþmuþsa, bu þart bâtýldýr. Meðer ki artanýný kendine hîbe etmeye onu tevkil etmiþ olsun. Yahut ölen kimse onun muayyen bir þahsa verilmesini vasiyet etmiþ bulunsun.

ÝZAH

«Zâhirine bakýlýrsa, memurun terekesine dönmek yoktur.» Bu ibareden murad; gönderenin mirasçýlarý hacca gönderilenin yanýnda kalan terekesinden bir þey olamaz demekse, bu pek uzak bir ihtimaldir. Çünkü memur edilen, bu mala mâlik deðildir. Hattâ haccý tamamlamýþ olsa, artan parayý çevirmesi vâcip olur. Nitekim ileride gelecektir. þu halde bu kalan miktara, âmirin malýdýr denilebilir. Ve üçte birden hesap edilir. Bunu Kuhistânî þu, sözüyle açýklamýþtýr: «Mirasçýlarýn ve hacca memur edilenin ellerinde kalanýn üçte biriyle haccettirilir.» Eðer murad mirasçýlar hacca memur olanýn ölmezden evvel harcadýklarýný yahut ondan çalýnaný alamazlar demekse, emre muhalefet etmediði yerde þüphesiz öyledir. Nitekim kendi taksiri olmaksýzýn hacca yetiþemediði yerde geçmiþti. Þayet murad, ikinci gönderilen hacc vekiline verilen parayý alamazlar demekse;

ulemanýn, "Malýndan kalan miktarýn üçte biriyle" yani gönderenin malýndan kalanýn üçte biriyle sözlerinden anlaþýlan budur. Zâhire bakýlýrsa, þarihin muradý da budur. O, bununla þuna tembihte bulunmuþtur: Kendi taksiri olmaksýzýn hacca yetiþemez de kaza etmesi lâzým gelirse, bu kaza bilittifak kendi namýna olur. Yukarýda arzettiðimiz, "Bu, Ýmam Muhammed´in kavline göre zâhirdir. Baþkalarýnýn kavline göre kaza haccý emreden namýna olur. Masrafý da memur edilen kimseye lâzým gelir." ifadesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü muktezasý þudur: Hacca memur edilen kimse yolda ölürse, gönderenin mirasçýlarý onun terekesinden mûrisleri namýna verdikleri parayý alabilir. Bu ise fukahanýn bu hilâfî meselede anlattýklarýna aykýrýdýr. Çünkü onlar ikinci defa bedel gönderirken paranýn, hacc emrini verenin bütün malýndan kalanýn üçte birinden yahut üçte birinin kalanýndan yahut hacca memur kimsenin elinde kalanýndan verileceðini söylemiþlerdir. Hacca memur edilen kimsenin malýndan verileceðini hiçbiri söylememiþtir. Binaenaleyh yukarýda Bedâyi. Sirac ve Nehr´in incelemelerinden naklettiklerimize aykýrýdýr. Aferin bu þarihe! ne kadar da uzak görüþlüymüþ!..

«Ýmameyn buna muhaliftir.» Yani hem ikinci defa verilen para hususunda, hem de ikinci defa nereden vekil gönderileceði hususunda muhaliftirler. Fetih.

«Onlarýn kavli istihsandýr.» Yani nereden gönderileceði hakkýndaki sözleri istihsandýr. Fakat ikinci defa verilecek para hakkýnda ulema istihsandan bahsetmemiþlerdir. Fetih´te beyan edildiðine göre, ikinci defa verilecek para hakkýnda Ýmam-ý Âzam´ýn kavli daha güzeldir. Burada da Ýmameyn´in kavli daha güzeldir. Onlarýn bu kavlinin tercih edildiðini biz Ýnâye ve Mi´râc´dan nakletmiþtik. Ama yine demiþtik ki: «Metinler Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göreyazýlmýþtýr. Bunu sahih kabul edildiðini Allâme Kâsým nakletmiþtir.»

«Kayýt için deðil, acele etmek içindir.» Çünkü hacc, senelerin geçmesiyle deðiþmez. Hangi senede yapýlsa o kimse namýna olur. Þüphesiz ki tayin edilen ilk senede yapýlmasý evlâdýr. Çünkü paranýn harcanacaðýndan veya haccýn menedileceðinden korkulur. T.

«Efdal olan, âmirinin evine dönmektir.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bir kimseyi hacca gönderir de, o da haccederek Mekke´de kalýrsa caizdir. Çünkü farz eda edilmiþ olur. Ama efdal olan, haccedip ailesinin yanýna dönmektir.»

«Artan parayý çevirmesi icabeder.» Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Hâsýlý hacca memur olan kimse aldýðý nafakaya mâlik olamaz. Onda; gönderen sað olsun, ölmüþ olsun ve miktarý muayyen olsun olmasýn, gönderenin milki olmak üzere tasarruf eder. Artaný kendisine ancak aþaðýda zikredilen þartla helâl olur. Artanýn çok veya az olmasý müsâvidir. Nitekim Zahîriyye´de açýklanmýþtýr.»

Ben derim ki: Bu da gösterir ki, hacc için ücretle adam tutmak müteehhirin ulemaya göre sahih deðildir. Nitekim evvelce bu hususta söz etmiþtik.

«Onu tevkil etmiþ olsun ilh...» Fetih sahibi diyor ki: «Artan paranýn memurun olmasýný isterse; ona, seni artanýný kendine hîbe etmeye ve kendin için kabul etmeye tevkil ettim, der. Þayet ölüm üzerine tevkil ederse; kalaný benden sana vasiyet olsun der.» Lübab´da þu da ziyade edilmiþtir: «Eðer haccý emreden belli bir adam tayin etmezse; vasîye, "Nafakadan kalaný dilediðine ver." der. Mutlak býrakýr da; nafakadan kalaný derse, kalan memurun olur, vasiyet bâtýldýr.» Çünkü meçhûle vasiyettir demek istiyor.

METÝN

Hacca memur olan kimse ihrama girmedikçe, ölenin vârisi malý ondan geri alabilir. Keza kendisi namýna vasîsi haccetsin diye mal verip ihrama girer de sonra âmir ölürse, hüküm yine budur. Vasî kendisi haccedebilir. Meðer ki haccý emreden, parayý baþkasýna vermesini söylemiþ olsun yahut mirasçý olup diðer vârisler razý olmasýnlar. Hacca memur olan kimse, ben haccdan men olundum der de, mirasçýlar kendisini yalanlarsa, tasdik edilmez. Meðer ki meydanda bir iþ olsun. Vekil, ben haccettim der de, mirasçýlar yalanlarsa, yeminiyle tasdik edilir. Ancak ölene borçlu olur da ödeyeceði borçtan harcamasý emrolunmuþsa, o zaman tasdik olunmaz. Mirasçýlarýn, bu adam kurban bayramý günü memlekette idi diye beyyineleri de kabul edilmez. Ancak haccetmediðini ikrarý üzerine beyyine getirirlerse, o zaman kabul edilir.

ÝZAH

«Vârisi malý ondan geri alabilir ilh...» Bu mesele. musannýfýn, "Üçte biri yeterse..." dediði yerde geçmiþti. Ancak iki yerde de birbirinden farklý ziyadelerle zikredilmiþtir. Ýkisini bir yerdesýralasa daha iyi olurdu. H.

«Keza kendisi namýna vasîsi haccetsin diye mal verip ihrama girer de sonra amir ölürse ilh...» cümlesi, mânâ itibariyle bozuktur. Bir nüshada, "Keza kendisi namýna vasiyetsiz olarak haccetmesi için mal verdiyse" denildiði görülmüþtür ki doðrusu da budur. Çünkü murad, kendi namýna hacý gönderilen kimse haccý vasiyet etmez, lâkin kendi namýna haccetsin diye para verir de sonra ölürse. mirasçýlara kalan parayý o adamdan geri alabilirler. Velev ki hacc için ihrama girmiþ olsun demektir. Nehir sahibi diyor ki: Emredenin kendi namýna haccý vasiyet etmesini kaydetmemiz, Muhit´te þöyle denildiði içindir: "Bir adama kendi namýna haccetsin diye mal verir de, o da hacca niyet eder, sonra, emreden ölürse, mirasçýlarý onun elinde kalan malý geri alabilirler. ÖIdükten sonra harcadýklarýný da ödettirirler. Çünkü hacc nafakasý, zevilerham (akraba) nafakasý gibidir, ölümle bâtýl olur."

«Vasî kendisi haccedebilir.» Fethu´l-Kadir sahibi diyor ki: ibadetler için ücretle adam tutmak caiz deðildir. Bundan dolayýdýr ki, bir kimse kendi namýna haccedilmesini vasiyette bulunur da. fazla bir þey söylemezse. onun namýna vasi kendisi haccedebilir diyoruz. Meðer ki mirasçý olsun yahut o malý haccetsin diye bir mirasçýya vermiþ olsun. Bu caiz deðildir. Ancak mirasçýlar büyük olur do rýza gösterirlerse caiz olur. Çünkü bu, mal teberru gibidir. Sair mirasçýlar razý olmadýkça. bir mirasçý bunu yapamaz. ölen kimse vasîye, "Þu malý benim namýma haccedecek birine ver." dese. vasî mutlak surette bizzat haccedemez.»

«Ben haccdan men olundum ilh...» derse, mirasçýlar yalanladýklarý takdirde, sözü tasdik edilmez ve ölenin malýndan harcadýðý miktarý öder. Meðer ki açýk bir iþ olup, doðru söylediðini göstersin. Çünkü ödetmenin sebebi meydandadýr. Bunu defetmek için ancak açýk açýk doðruluðunu gösteren bir þey lâzýmdýr. Fetih.

«Yeminiyle tasdik edilir.» Çünkü kendisi elindeki emanet borcundan kurtulduðunu iddia etmektedir. Fetih.

«Ancak ölene borçlu olursa ilh...» Yani o zaman ancak beyyineyle tasdik olunur demektir. Çünkü kendisi borcu ödediðini iddia etmektedir. Birçok kitaplarda bu mesele böyledir. Ýtimat da bunadýr. Hýzânetü´l-Ekmel´in ifadesi buna muhaliftir. Bahýr.

«Mirasçýlarýn beyyineieri kabul olunmaz ilh...» Çünkü bu, nefye þehadettir. Bahýr. Yani onlarýn maksadý onun haccýný kabul etmemektedir. Velev ki þahitlikleri sûreten isbat olsun. H.

«Ancak haccetmediðini ikrar üzerine beyyine getirirlerse kabul edilmez.» Çünkü ikrarý - ki bu cümleyi söylemesidir - isbattýr. H.

TETÝMME: Muhit´te Müntekâ´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Bir kimse bir adama bin; fakirlere bin ve farz haccý için bin dirhem vasiyette bulunsa, malýnýn üçte biri de ikibin dirhem etse, bu üçte bir aralarýnda üçte bir hesabýyla taksim olunur. Sonra fakirlerin hissesi hacca katýlýr. Haccdan artan da fakirlere verilir. Çünkü farzdan baþlamak daha mühimdir. O kimsenin üzerinde bir haccla zekât bulunur da, bir insana da vasiyet ederse, üçte biri paylaþýrlar. Sonra zekâtla hacca bakýlýr ve vasiyet eden hangisinden söze baþladýysa, ondan baþlanýr. Biri farz, biri nezir olursa, farzdan baþlanýr. Biri nâfile, biri nezir olursa, nezirden baþlanýr. Hepsi nâfile veya hepsi farz yahut vâcip olursa, ölenin söze baþladýðýndan iþe baþlanýr.» Bu meselenin izahý vasiyetler bahsinde gelecektir. Onu belle! Çünkü mühimdir, çok vuku bulur. Bu bâbtan birçok fer´î meseleler daha kalýr ki, Fetih iIe Lübab´dan öðrenilebilir. Allahu a´lem.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:43:39
HEDY BÂBI



METÝN


Hedy, lügatta ve þeriatta Harem-i Þerif´te kendisiyle ibadet edilmek için oraya hediye edilen hayvandýr ki, en aþaðýsý bir koyundur. Hedy deveden beþ yaþýnda, sýðýrdan iki yaþýnda ve koyundan bir yaþýnda olandýr. Tarifi vâcip deðildir. Yalnýz þükür kurbanýnda menduptur,

ÝZAH

Hedy kurbaný, geçen meseleler içinde kimi ibadet, kimi ceza olarak zikredildiði için açýklanmasý ve ona taallûk eden þeylerin beyanýna ihtiyaç görülmüþtür. Ýbn-i Kemâl.

«Hediye edilen hayvandýr.» Bu kelime, ´hedy´den daha umumi olan´ hediyye´den alýnmýþtýr. ´Hareme´ sözüyle musannýf ´Harem´den baþkasýna hediye edilen hayvan vesaireden ihtiraz ettiði gibi; ´hayvan´ sözüyle de Harem´e hediye edilen hayvandan baþka þeylerden ihtiraz etmiþtir. Fukahanýn yemin ve nezirler bâbýnda bundan baþkasýna ´hedy´ ismi vermeleri mecazdýr. Bahýr.

«Kendisiyle ibadet edilmek için» sözünden maksat, Harem´de kesilerek kaný akýtýlmaktýr. Bununla Harem-i Þerif´te bir adama hediye olmak üzere verilen hayvandan ihtiraz etmiþtir ve bununla velev delâleten olsun hedyde niyet lâzým olduðunu anlatmýþtýr. Bahýr´da Muhit´ten naklen þöyle denilmektedir: «Hayvanlardan biri ya açýk söylemekle yahut delâlet yoluyla hedy olur. Delâlet yoluyla hedy ya niyetle, yahut Mekke´ye bir deve götürmekle olur. Velev ki niyet etmesin istihsânen caizdir. Çünkü hedy niyeti örfen sabittir. Mekke´ye deve götürmek örfü adette binmek ve ticaret için deðil, hedy için olur.» Götürmekten muradý da, gerdanlýk taktýktan sonra götürmektir. Mücerret deveyi sevketmek deðildir.

«En aþaðýsý bir koyundur.» Yani en yukarýsý da bir deve veya sýðýrdýr. Bir devenin yedide biri hedyin en aþaðýsý hükmündedir. Lübab þerhi. Musannýf en aþaðýsýný beyan etmekle, bir kimse "AIIah için hedy göndermek boynuma borç olsun." diyerek birþey niyet etmese, bir koyun kesmesi lâzým geleceðine iþaret etmiþtir. Çünkü hedyin en aþaðýsý bir koyundur. Muayyen bir þey söylerse, onu göndermesi lâzým gelir. Bir rivayette kýymetini hediye etmesi de caizdir. Diðer rivayette caiz deðildir ki, tercih edilen de budur. Edilen nezir kaný akýtýlmayan menkul eþyadan olursa, arsa bile olsa kýymetini Harem´de veya Harem dýþýnda tasadduk edeceði hususunda söz yoktur. Çünkü bu nezir tasadduktan mecazdýr. Bunu Bahýr ve Lübab sahipleri söylemiþtir.

«Deveden beþ yaþýnda» olandýr. Bu, hedyde caiz olan en az yaþýn beyanýdýr. Hedyi caiz olacak deve beþ yaþýný bitirmiþ, altýsýna basmýþ ol-malýdýr. Sýðýrdan iki yaþýný bitirmiþ üçüne basmýþ koyundan bir yaþýný bitirmiþ ikisine basmýþ olandan caizdir. Lâkin bu söz, altý aylýk kuzudan hedy olmayacaðý zannýný vermektedir. Lübab sahibi diyor ki: «îki yaþýndan aþaðý, ancak tokludan caiz olur ki, o da senenin ekserisini geçiren hayvandýr ve ancak büyükolmak þartýyla caizdir.»

«Tarifi vâcip deðildir.» Tariften murad, ya Arafat´a götürmek, yahut gerdanlýk takarak sergilemektir. Bunu Bahýr´dan naklen Halebî söylemiþtir.

«Þükür kurbanýnda menduptur.» Yani þükür kurbanýnda her iki mânâda tarif menduptur. H. Lâkin koyuna gerdanlýk takmak mendup deðildir. Lübab´da, "Þükür devesine gerdanlýk takmak sünnettir. Kusur tamamlamak için boðazlanan cebir devesine gerdanlýk takmak sünnet deðildir. Þükür kurbanýný Arafat´a götürmek iyidir." denilmiþtir. Görülüyor ki, birincide koyun hariç kalsýn diye tabiri kullanýlmýþ, ikincide koyun dahil olsun diye hedy denilmiþtir. Birincinin sünnet, ikincisinin mendup olduðu da ifade edilmiþtir. Þarihin sözünde kýsalýk vardýr.

«Þükür kurbaný»ndan murad, kýran ve temettu kurbanýdýr. Tetavvu ve nezir kurbanlarýna da gerdanlýk takýlabilir. Ýhsar ve cinayet kurbanýna da takýlsa caizdir, beis yoktur. Nitekim gelecektir.

METÝN

Kurbanlýklar nelerden caiz olursa, hedy kurbanlarý da onlardan caiz olur. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh satýn alýnan bir deveye ibadet niyetiyle altý kiþinin iþtirak etmesi sahihtir. Velev ki ibadet cinsleri muhtelif olsun.

ÝZAH

«Kurbanlýklar nelerden caiz olursa...» ifadesi, Hidâye´de de bu þekildedir. Hidâye sahibi onun illetini göstererek, "Çünkü kurbanda olduðu gibi bu da kan akýtmaya taallûk eden bir ibadettir. Onun için her ikisi bir yere mahsus olmuþtur." demiþ; bunun muttarid mün´akis olduðuna iþaret etmiþtir. Yani kurbanda caiz olan burada da caiz; onda caiz olmayan bunda da caiz deðildir.

«Altý kiþinin iþtirak etmesi sahihtir.» Yani bu kurbanda caiz olduðu gibi burada da caizdir. Fetih sahibi Asýl ve Mebsut´tan naklen diyor ki: «Bir kimse meselâ temettu için bir deve satýn alýr da onu kendisine tahsis ettikten sonra altý kiþi iþtirak ederse caiz olmaz. Çünkü kendisine tahsis edince, devenin bütünü vâcip olmuþtur. Bunun bir kýsmý þeriatýn vâcip kýlmasýyla, bir kýsmý da kendi vâcip kýlmasýyla olmuþtur. Ortak kabul ederse, kýymetini tasadduk etmesi lâzým gelir. Ama o deveye altý kiþiyi ortak etmeyi niyetlenirse caiz olur. Çünkü onu satýn almakla bütününü kendine vâcip kýlmýþ deðildir. Satýn alýrken yok da, deveyi kendine vâcip kýlmadan altý kiþiyi ortak kabul ederse caiz olur. En iyisi, satýn almayý o altý kiþi yahut onlardan biri diðerIerinin emriyle yapmalýdýr. Tâ ki iþin baþýnda ortaklýk sabit olsun.» "Çünkü onu satýn almakla bütününü kendine vâcip kýlmýþ deðildir." sözü gösteriyor ki, kendisine vâcip kýlmanýn mânâsý, kendisi için satýn almasý yahut aldýktan sonra ibadetiniyet etmesidir. Bu ibarenin bir misli de Lübab þerhindedir. Orada, "Yani niyeti kendisi için tayin ve tahsis etmesidir." denilmiþtir. Bunu öðrendikten sonra bil ki suretler altýdýr:

1) O kimse deveyi ya hassaten kendisi için satýn alýr yahut

2) Niyetsiz satýn alýr da sonra kendisi için tayin eder.

3) Yahut niyetsiz satýn alýr, kendisi için tayin de etmez.

4) Yahut ortak olmak niyetiyle satýn alýr.

5) Yahut altý kiþiyle birlikte;

6) Veya onlarýn emriyle kendisi satýn alýr. Binaenaleyh þarihin, "Ýbadet niyetiyle satýn alýnan" demesi, mutlak þekliyle sahih deðildir. Bu söz, ilk iki suretten geri kalan þekillere mahsustur. Lâkin bu tafsilâtýn fakire yorumlanmasý gerekir. Çünkü zengine, satýn almakla o hayvaný kurban etmek vâcip olmaz. Buna delil, Bedâyi´nin kurban bahsinde Asýl´dan nakledilen þu sözdür: «Bir kimse kendi namýna kurban etmek için bir inek satýn alýr da, baþkalarýný ona ortak ederse, hepsine kâfi gelir. En iyisi bu ortaklýðý satýn almadan yapmaktýr.» Bedâyi sahibi, "Ulemanýn hepsine kâfidir sözü, zengine yorumlanmýþtýr. çünkü zengine bu hayvan taayyün etmemiþtir. Fakire gelince: O hayvana baþkasýný ortak etmesi caiz olmaz. Çünkü kurban etmek için satýn almakla onu kendisine vâcip kýlmýþtýr. O hayvan taayyün etmiþtir." diyor. Lakin Hâniyye sahibi kurban meselesinde zenginle fakir arasýnda fark göstermemiþtir.

«Velev ki ibadet cinsleri muhtelif olsun.» Fetih´te Asýl ile Mebsut´tan naklen þöyle denilmiþtir: «Hacc kurbanlarýndan bir kimseye ne vacip olursa, ona kendilerine kurban vâcip olmuþ altý kiþiyi ortak edebilir. Velev ki cinsleri muhtelif olsun da, kimisi temettu, kimisi ihsar, av cezasý vesaire için lâzým gelsin. Ama hepsinin bir cinsten olmasý daha makbuldür.» Bahýr´da da burada buna benzer bir ibare zikredilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, Bahýr sahibinin kýrân ve cinayetler bâblarýnda, "Cinayetlerde ortaklýk kâfi deðildir. Þükür kurbaný bunun hilâfýnadýr." demesi söz götürür. Biz buna cinayetler bâbýnýn baþýnda tembihte bulunmuþtuk.

METÝN

Haccda her þeyde bir koyun caizdir, yalnýz rükün tavafýný cünüp veya hayýzlý olarak yapana ve vakfeden sonra evvelce geçtiði vecihle týraþ olmadan cima edene kâfi gelmez. Tetavvu için götürdüðü hedy hayvaný Harem´e ulaþýrsa, ondan ve yalnýz temettu ile kýrân hayvanlarýndan yemesi caizdir. Hattâ kurbanda olduðu gibi menduptur. Baþka kurbanlardan yerse, yediðinin kýymetini öder.

ÝZAH


«Haccda her þeyde...» Yani hacca taallûk eden þükür, cinayet, ihsar ve nâfile gibi her kan için bir koyun caizdir. Nehir sahibi diyor ki: «Burada deve nezredene koyun kâfi deðildir diye itiraz vârit olamaz.»

«Yalnýz rükün tavafýný ilh...» istisna etmektedir ki, burada deve boðazlamak vâcip olur. Bu iki yerin üçüncüsü yoktur. Lübab. Lübab þârihi diyor ki: «Bu iddia söz götürür. Çünkü yukarýda geçti ki, bir kimse vakfeden sonra ölür de haccýnýn tamamlanmasýný vasiyet ederse, ziyaret tavafý için bir deve vâcip olur ve haccý caizdir. Keza Ýmam Muhammed´e göre devekuþu öldürene bir deve vâcip olur. Sonra haccda demesi, umreden ihtiraz içindir. Umrede rüknü olan tavaftan önce cima etmekle veya onun tavafýný cünüp, hayýzlý veya nifaslý olarak eda etmekle deve vâcip olmaz.»

«Evvelce geçtiði vecihle týraþ olmadan cima edene kâfi gelmez.»

Týraþ olduktan sonra cima ederse, vâcip olup olmayacaðý ihtilâflýdýr. Bir koyun vâcip olmasý tercih edilmiþtir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir. Mesele evvelce cinayetler bahsinde geçmiþti. H.

«Tetavvu için götürdüðü hedy hayvaný Harem´e ulaþýrsa...» Bunu Harem´e ulaþýrsa diye kaydetmesi, fakirlerden baþkasý ondan faydalanmak için hayvanýn Harem´e ulaþmasý þart olduðu içindir. Nitekim ileride gelecektir. Bahýr´da beyan edildiðine göre, bu kayda hacet yoktur. Çünkü o hayvan Harem´e ulaþmadan hedy deðildir. Binaenaleyh musannýfýn ibaresinde dahil deðildir ki, çýkarmaya hacet kalsýn. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Ýkisinin arasýnda fark þudur: Hayvan Harem´e ulaþýrsa, orada kurbet kan akýtmakla olur. Bu da olmuþtur. Þu halde yenilmesi kurbetten sonra demektir. Hayvan Harem´e ulaþmamýþsa, kurbet tasaddukla olur. Yemek buna aykýrýdýr.» Nehir sahibi, bu söz götürür demiþ, fakat bir þey söylememiþtir. Ýhtimal söyleyeceði þudur: Caiz olmamasý, Harem´e ulaþmadan hedy ismi verilemeyeceðindendir. Çünkü Teâlâ Hazretlerinin "Kâbe´ye ulaþan hedy..." buyurmasý, oraya ulaþmadan o hayvana hedy denilebileceðini göstermektedir. Bir de Harem´e ulaþmasýna baðlý olan hüküm o hayvandan yemenin ve zengine yedirmenin caiz olmasýdýr. Hedy olmasý deðildir. Onun içindir ki, zaruret olmadýkça yolda o hayvana binemez, sütünü saðamaz. Oraya varmadan hayvan helâk olur veya kusurlanýrsa onu boðazlar. Hörgücünün yan tarafýna kanýný bulaþtýrýr. Tâ ki onun fakirler için hedy olduðu bilinsin de zenginler yemesin. Nitekim beyaný gelecektir.

«Hattâ kurbanda olduðu gibi menduptur.» sözüyle þarih kurbaný üçe bölerek üçte birini tasadduk etmesi, üçte birini zenginlere yedirmesi, üçte birini de biriktirmesinin müstehap olduðuna iþaret etmiþtir. Bunu Bahýr´dan naklen Halebî söylemiþtir.

«Baþka kurbanlardan yerse...» Yani bu üçten geri kalan kefaret, nezir, hedy, ihsar ve Harem´e ulaþmayan tetavvu hayvaný gibilerinden yerse: keza zengine yedirirse, yenileni öder. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

METÝN

Müt´a ve kýrân hayvanlarýný kesmek için yalnýz kurban günü yani kurbanýn vakti olan üç gün taayyün eder ve ondan evvel kesmesi caiz olmaz. Ondan sonra caiz olursa da, bir ceza kurbaný lazým gelir. Kesilen hayvanlarýn hepsi için Mina deðil Harem taayyün eder. Bu onun fakiri için deðildir. Lakin onun fakirine vermek efdaldir. Hayvanýn çulunu ve yularýný tasadduk eder. Kasaba, yani kesen kimseye ücretini o hayvandan vermez. Verirse öder. Fakat ona tasadduk ederse caiz olur. Zaruret olmadýkça o hayvana mutlak surette binemez. Binmeye muztar kalýrsa, binmekle ve eþyasýný taþýtmakla noksanlaþan kýymetini öder. Onu fakirlere tasadduk eder. Þurunbulaliyye. Ondan zengine yedirirse kýymetini öder. Mebsut. Hayvaný saðmaz. Mezbah yakýnsa hayvanýn memelerine su serper, deðilse sütünü saðarak tasadduk eder.

ÝZAH

«Kurbanýn vakti» demekle, günden mutlak olarak vakit kasdedildiðine iþaret etmiþtir. Onun için bütün kurban günlerine þâmildir. Yahut kelime müfret muzaftýr; ve yine hepsine þâmildir. T.

«Yalnýz kurban günü...» Yani temettu ile kýrândan baþkasý o günlerde alettayin kesilmez. Meselâ tetavvu için gönderilen hedy hayvaný kir, Harem´e ulaþtýðýnda bir zamanla mukayyet olmaz. Sahih olan kavil budur. Velev ki onu da kurban günü kesmek efdal olsun. Nitekim bunu Zeylâi söylemiþtir. Kudûrî buna muhaliftir. Bahýr.

«Ondan sonra caiz olur.» Yani kurban günleri geçtikten sonra caiz olursa da, Ýmam-ý Azam´a göre vâcibi terk ettiði için gecikme cezasý hayvan kesmek lâzým gelir. Ýmameyn´e göre ise, geciktirmemek sünnettir. Hattâ týraþ olarak ihramdan çýktýktan sonra kesse bir þey lâzým gelmez.

«Kesilen hayvanlarýn hepsi için Mina deðil Harem taayyün eder. »

cümlesi, hedyin mekânla mukayyet olduðunu beyandýr. Ýster þükür, ister cinayet kurbaný olsun fark etmez. Çünkü daha önce geçmiþtir ki, hedy Harem-i Þerif´e hediye edilen hayvanýn ismidir. Onda nezredilen hedy dahildir. Nezredilen deve bunun hilâfýnadýr. Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed´e göre; o Harem´Ie mukayyet deðildir. Ebû Yusuf ise onu nezredilen hedye kýyas etmiþtir. Aralarýndaki fârk meydandadýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Hayvan kesmek icin Mina taayyün etmezse de, orada kesmek yine de sünnettir. Çünkü Mebsut´ta bildirildiðine göre, kurban günlerinde hedy hayvanlarý için sünnet olan yer Mina´dýr. Kurban günlerinden baþka zamanlarda ise Mekke´de kesmek evlâdýr. Lübab þerhi.

«Verirse öder.» Yani þart koþmadan verirse öder. Fakat þart koþarsa caiz deðildir. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. Lübab þarihi diyor ki: «Bunun izahý. Tarablusî´nin dediði gibidir. Yani kesen kimse ücretinin o hayvandan verilmesini þart koþarsa, hayvana ortak olur. Kendisi et maksadýyla kestiði için, artýk bütün hayvan kurban olarak caiz deðildir.»

Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü kesenin ortak olmasý. icarenin sahih olmasýna teferru eder. Fâsit icarede gelecektir ki, bir kimse yarýya dokunmak için birine iplik verir veya bir katýr kiralar da yiyecek yükletir, ücretini yiyecekten verirse; yahut deðirmene gitmek için öküz kiralar da ücretini buðdayýnýn unundan verirse. icare fâsit olur. Çünkü amelinin bir cüzü ile kiralamýþtýr. Ýcare fâsit olunca, para olarak ecr-i misil lâzým gelir. Nitekim ulema bunu da açýklamýþlardýr. Bu, kasaba da para olarak ecr-i misil ödemesi lâzým geldiðini gösterir. Etten hiçbir þeye hakký yoktur. Ona ortak da olmamýþtýr. Ben Mi´râc-ý Dirâye´de þunu gördüm: «Ücret olarak verilen et parçasý, deðirmencinin ölçeði yerinedir. Çünkü kendi amelinin menfaatlarýndandýr. Binaenaleyh ücret olamaz.» Sonra sözüne devamla, "O hayvanýn etinden kasaba tasadduk ederse caiz olur. Fakat kestiðine karþýlýk bir þey verirse onu öder." demiþtir. Böylece ilk sözünün, ücreti þart koþtuðu zamana; son sözünün, þart koþmadýðýna ait olduðu anlaþýlmýþtýr. Yani aralarýnda fark yoktur. Allahu a´lem.

«Mutlak surette binemez.» Yani ondan yemek caiz olsun olmasýn binemez demektir. Nehir. Muhit´te bunun haram olduðu açýklanmýþtýr.

«Onu fakirlere tasadduk eder» Bunu Þurunbulâliyye sahibi Cevhere, Bercendî ve Hidâye´den, Nesefî ile Hâkim´in Kâfî´lerinden nakletmiþtir. Bir misli de Lübab´dadýr. Þu halde Bahýr´da Nehir sahiplerinin, "Ulemanýn zâhir olan sözlerinden anlaþýldýðýna göre, hayvanýn kýymeti zaruretten dolayý bindiði için azalýrsa, ödemesi icabetmez." demeleri açýk olarak nakledilene muhaliftir.

«Ondan zengine yedirirse...» Yani ödediði noksanlýktan zengine yedirirse kýymetini öder. Çünkü zengine sadaka vermek caiz deðildir. Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: «Hayvana biner veya üzerine bir þey yükletir de noksanlaþýrsa, noksanýn kýymetini ödemesi icabeder ve onu fakirlere tasadduk eder. Zenginlere vermez. Çünkü zenginlerin ondan faydalanmasýnýn caiz olmasý, hayvanýn Harem´e ulaþmasýna baðlanmýþtýr.»

«Mezbah yakýnsa...» cümlesindeki ´mezbah ´tan murad, zaman ismidir. Yani kesme zamaný yakýnsa mânâsýnadýr. H. Bazý nüshalarda mezbah ´ yerine ´ zebh ´ (kesmek) kullanýlmýþtýr. Bu daha iyidir. Çünkü kesme zamanýna da, mekânýna da þamildir. Zira bazen Harem´de olur da vakti girmemiþtir. Vakti kurban bayramý günüdür. Bazen de Harem dýþýnda olur da vakti girmiþtir. Bir mimli mastar olan ´mezbah´ kelimesinden, hem zaman, hem mekân muradedilemez. Çünkü müþterek bir kelime, her iki mânâsýnda kullanýlamaz. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

«Tasadduk eder.» Yani fukaraya verir. Kendisi için býrakýrsa, yahut istihlâk eder veya bir zengine verirse kýymetini öder. Yani ya mislini, ya kýymetini tasadduk eder. Lübab þerhi.

METÝN

Vâcip olan hedy kurbaný helâk olur veya kurban olmasýna mâni bir þekilde sakatlanýrsa, onun bedeli olan kýymetini verir. Sakatlanan hayvaný nasýl isterse öyle yapar. Sakatlanan hayvan tetavvu ise, onu boðazlar ve gerdanlýðýný kanýyla boyar. Bunu fakirlere hedy olduðu bilinsin de yenilmesin diye kanlý gerdanlýðýyla hörgücünün yan tarafýna vurur. Zenginse, etinden yemez. Çünkü hayvan Harem´e ulaþmamýþtýr. Yalnýz tetavvu, temettu ve kýrân için boðazlanacak deveye gerdanlýk asmak menduptur. Nezir de tetavvudandýr. Çünkü ibadeti ilân etmek daha lâyýk; ibadet olmayaný gizlemek daha muvafýktýr. Þahitler vakfe yapýldýktan sonra, hacýlarýn vakfeyi vakti geçtikten sonra yaptýklarýna þahitlik etseler, bu þehadetleri kabul edilmez. Ýstihsanen vakfe sahihtir. Hattâ þahitlerin haccý da sahihtir. Çünkü bunda þiddetle güçlük vardýr.

ÝZAH

«Kýymetini verir ilh...» Çünkü vücup o kimsenin zimmetine taallûk etmiþtir. Bu, zengin olduðuna göredir. Fakir olursa o kusurlu hayvan kâfidir. Çünkü fakirin zimmetine vücup taallûk etmemiþtir. Vücup onun tayin ettiði hayvana taallûk eder. Sirâc. Acaba burada muayyen bir koyun nezreder de helâl olursa, vâcip zimmette deðil ayndadýr diye baþka bir koyun lâzým gelir mi gelmez mi? Bahýr. Zâhir olan lâzým gelmemesidir. Nitekim Sirâc´dan naklettiðimiz ve az sonra yine ondan nakledeceðimiz ibare bunu göstermektedir.

«Helâk olur veya sakatlanýrsa...» sözünden murad, Harem-i Þerif´e varmazdan önce yahut muayyen zamaný gelmeden sakatlanýrsa demektir. Lübab þerhi. Kurban olmasýna mâni sakatlýk topallýk ve körlük gibi þeylerdir. Bunu Kuhistânî´den naklen Tahtâvî söylemiþtir.

«Nasýl isterse öyle yapar.» Yani isterse satar, isterse hîbe eder. Fetih.

«Sakatlanan hayvan tetavvu ise onu boðazlar.» Sakatlanan diye ayrýca zikretmesi, helâk olanýn kesilmesi mümkün görülmediðindendir. Hidâye sahibi meseleyi helâk olan hayvan hakkýnda farz ettiði için, Fetih sahibi, "Birinci helâktan murad, hakikatidir. Ýkinciden murad, helâke yaklaþmasýdýr." demiþtir. Bu ibarenin bir misli de Bahýr´dadýr. Bu daha iyidir. Çünkü helake yaklaþan hayvanýn Harem´e ulaþmasý mümkün deðildir. Onu yolda boðazlar. Bu hale düþmeyen sakat hayvan bunun hilâfýnadýr. Çünkü götürülmesi mümkün olunca, Harem´den baþka bir yerde boðazlanmasýna sebep yoktur. Onu harem ´de keser. Binaenaleyh sakatlanan tabirinde iham vardýr.

"Boðazlar." Yani üzerine baþkasý vâcip olmaz. Çünkü borç zimmetine taallûk etmiþ deðildi. Nasýl ki bir kimse muayyen dirhemlere iþaret ederek, "Allah için þu dirhemleri tasadduk etmek boynuma borç olsun." dedikten sonra dirhemler telef olsa vücup sâkýt olur. O dirhemlerden baþkasýný vermesi lâzým gelmez. Sirâc.

«Zenginse etinden yemez.» Kendisi yer veya bir zengine yedirirse, yenileni öder. Lübab.

«Çünkü hayvan Harem´e ulaþmamýþtýr.» Hidâye sahibi diyor ki: «Çünkü yeme izni, hayvanýn yerine ulaþmasý þartýna baðlýdýr. Binaenaleyh ondan önce asla helâl olmamak gerekir. Þu kadar var ki, yýrtýcý hayvanlara yem olarak býrakmaktansa, Fakirlere tasadduk etmek daha faziletlidir. Hem bunda bir nevi tekarrup (Allah´a yaklaþma) vardýr. Maksat tekarruptur.»

"Deveye" diye kayýtlamasý, koyuna gerdanlýk asmak sünnet olmadýðýndandýr. Hem âdeten koyuna gerdanlýk asýlmaz. Bahýr.

«Nezir de tetavvudandýr.» Çünkü kulun vâcip kýlmasýyla vâcip olmuþtur. Yaný iptidaen Allah´ýn vâcip kýlmasýyla vâcip olmuþ deðildir. Bahýr. Burada musannýfýn "yalnýz" ifadesini kullanmasý, cinayet ve ihsar kurbanlarýnda gerdanlýk olmadýðýný anlatmak içindir. Çünkü bunlar tamamlamak içindir. O halde kendi cinslerine katýlýrlar. Nitekim Hidâye´de beyan edilmiþtir. Ama gerdanlýk takarsa zararý da yoktur. Bunu Mebsut´tan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

FER´Î BÝR MESELE:
Gerdanlýk takýlan her hayvan Arafat´ çýkarýlýr. Takýlmayan, çýkarýlmayarak Harem´de kesilir. Gerdanlýk takýlan hayvanýn tanýtýlmasý yapýlmasa zarar etmez. Sirâc.

«Þahitler ilh...» meselesi, Lübab´da þöyle beyan edilmiþtir: «Zilhicce hilâli görülemez de hacýlar zilkâdeyi otuz gün olarak tamamladýktan sonra vakfe yaparlarsa, sonradan þahitlik yoluyla o günün bayram günü olduðu anlaþýldýðý takdirde, hacýlarýn vakfesi sahihtir; hacclarý tamamdýr. Bu þahitlik kabul edilmez. »

«Hattâ þahitlerin haccý da sahihtir.» Velev ki onlarca o gün kurban beyandýr. Yani bunda umumî belva vardýr. Ondan korunmak mümkün demez. Ýmamla birlikte tekrar vakfe yapmalarý gerekir. Tekrarlamazlarsa, haccý kaçýrmýþ sayýlýrlar. Umre ile ihramdan çýkarak gelecek seneye o haccý kaza etmeleri lâzýmdýr. Nitekim Lübab ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.

«Çünkü bunda þiddet ve güçlük vardýr.» cümlesi, Ýstihsanýn vechini beyandýr. Yani bunda umumi belva vardýr. Ondan korunmak mümkün deðildir. Düzeltilmesi de kabil deðildir. Tekrarýný emir ise açýk acýk güçlüktür. Binaenaleyh þüphe hâsýl olduðu vakit bununla iktifa etmek vâciptir. Terviye günü vakfe yaparlarsa iþ deðiþir. Çünkü bunun tedariki kýsmen mümkündür. Þüphe arefe günü ortadan kalkabilir. Hidâye.

METÝN

Vakfeyi vaktinden evvel yaptýklarýna þahitlik ederlerse, geceleyin çoðunluklarýyla birlikte tedariki mümkün olduðu takdirde kabul edilir. Aksi takdirde kabul edilmez. Bir kimse ikinci veya üçüncü yahut dördüncü gün orta ve üçüncü cemrede taþlarýný atar da birinci cemrede atmazsa, kaza ederken hepsini tertip üzere atmasý iyi olur. Yalnýz birinciyi kaza etmesi decaizdir. Çünkü tertip sünnettir.

ÝZAH

«Vakfeyi vaktinden evvel yaptýklarýna þahitlik ederlerse...» þahitlikleri kabul edilir. Fakat musannýfýn, "tedariki mümkün olduðu takdirde" demesi söz götürür. Çünkü terviye günü vakfe yaptýklarýna þahitlik edince, þüphesiz arefe günü vakfe yaparak bunun tedariki mümkündür. Nitekim Ýbn-i Kemâl de böyle demiþ ve Hidâye sahibinin "Kýsmen ilh..." sözüne itirazla. "Buna hacet yoktur." demiþtir.

Ben derim ki: Lâkin onun itirazý sakýttýr. Çünkü Hidâye´nin, "Arefe günü þüphe ortadan kalkmak suretiyle" ifadesi, ´ kýsmen ´ sözünün izahýdýr ve mânâsý þudur: Þahitler arefe günü þahitlik yaparak þüphe ortadan kalkýnca vakfenin tedariki mümkündür. Bayram günü þahitlik etmeleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü artýk tedariki mümkün deðildir. Burada kýsmen, yani bazý suretlerde tedarik mümkün olunca, þahadet kabul edilir. Günü geçtikten sonra vakfe yaptýlar diye þehadette bulunmalarý bunun hilâfýnadýr. Çünkü tedariki aslâ mümkün deðildir. Onun için de kabul edilmez. Ýki mesele arasýnda zikredilen bu fark gereðince, þahitler vaktinden önce vakfe yapýldýðýna þehadet ederlerse kabul edilir. Velev ki tedariki mümkün olmasýn. Çünkü bazý suretlerinde tedarik mümkün olunca, þahitliðin kabulüne mahal vardýr ve mutlak olarak kabul edilir. Vakti geçtikten sonra vakfe yapýldýðýna þahitlik bunun hilafýnadýr. Zira burada aslâ tedarik mümkün olmadýðýndan kabulüne mahal yoktur. Sonra Kâdýhân´ýn Câmi þerhinde bunun açýklandýðýný gördüm. Birinci meselede kýyasý anlatýrken þöyle demiþ: «Onun içindir ki terviye günü vakfe yaptýklarý anlaþýlýrsa, bu kendilerine kâfi deðildir. Velev ki bunu ancak bayram günü anlamýþ olsunlar.» Bunun hâsýlý þudur: Orada kýyas, þahitliðin kabul edilmesi ve haccýn sahih olmamasýdýr. Velev ki tedariki mümkün olmasýn. Nitekim bu meselede de terviye günü vakfe yaptýklarýný ancak bayram günü anlarlarsa hüküm budur. Bu bizim söylediðimiz mânâda açýktýr. Hamd Allah´a mahsustur.

Bunu anladýktan sonra musannýfýn, "Tedariki mümkün olursa kabul edilir." sözünün doðru olmadýðý meydana çýkar. Bilâkis bu meselede þahitlik mutlak surette makbuldür. Evet ulema bu kaydý üçüncü bir meselede zikretmiþlerdir. Bahýr sahibi diyor ki: «Burada üçüncü bir mesele kalýyor. O da þudur: Þahitler terviye günü hacýlar Mina´da iken bugün arefedir diye þahitlik ederlerse, bakýlýr; eðer imamýn hacýlarla veya ekserisiyle birlikte gündüzün vakfe yapmasý mümkünse, hem kýyasen hem istihsanen þahitlikleri kabul edilir. Çünkü vakfe yapmaya imkan vardýr. Akþam üzeri vakfe yapmazlarsa, haccý kaçýrmýþ sayýlýrlar. Ýmamýn hacýlarla geceleyin vakfe yapmasý mümkünse, istihsanen hüküm yine budur. Eðer hacýlarýn ekserisiyle geceleyin vakfe yapmasý mümkün deðilse, þahitlikleri kabul edilmez. Ýstihsanen cemaata ertesi gün vakfe yapmalarýný emreder. Bu hususta þahitler baþkalarý gibidir. Nitekimarzetmiþtik. Zahîriyye´de, "imamýn bu bâbta bir veya iki kiþinin ve benzerlerinin þehadetini kabul etmesi gerekmez." denilmektedir. "Acaba musannýfýn sözünü tashih için bu meseleyi yorumlamak mümkün deðil midir?" dersen, ben de derim ki: Tekellüfle (zorlanarak) mümkündür. O da "vaktinden evvel" sözünü "þehadet ederlerse" cümlesine zarf yapmakla ve þehadet edilen þeyi hazfetmekle olur. Bu takdirde mânâ.

"Hacýlar vakfe yapmazdan önce þahitler bugün arefe günüdür diye þahitlik ederlerse, tedariki mümkün olduðu takdirde kabul edilir ilh..." þekline girer. Þarih yalnýz geceleyin tedarik imkânýný söylemekle yetinmiþtir. Çünkü gündüzün mümkün olduðu takdirde þehadetin kabul edileceði evleviyetle anlaþýlýr. Bu biricik izahý anla ve ganimet bil!

T E T Ý M M E: Lübab sahibi diyor ki: «Ýhtilâf-ý metalia itibar yoktur. (Yani hilâlin muhtelif yerlerde baþka baþka zamanlarda doðmasýna bakýlmaz.) Binaenaleyh batýlýlarýn görmesiyle doðululara da hilâlin sübûtu lâzým gelir. Zâhir rivayete göre bir þehirde hilal sabit olunca, sair insanlara da lâzým gelir. Bazýlarý, "Aralarýnda mesafe çoksa her beldede kendi hilâlinin doðmasý muteberdir." demiþlerdir. Bu çokluk, bir ayla takdir edilmiþtir.

Biz bu husustaki sözün tamamýný oruç bahsinde arzetmiþtik. Yine orada bildirmiþtik ki, ulemanýn buradaki sözlerinin zâhiri, ihtilâf-ý metalia Ýtibar edileceðini gösterir.

«Üçüncü yahut döndürücü gün» ifadesi, ikinci gün tabirinin tekerrüre misal olduðuna iþarettir. Bu birinci günden ihtiraz içindir. Çünkü ilk gün Cemre-i Akabe´den baþka þeytan taþlamak yoktur.

«Hepsini tertip üzere atmasý iyi olur.» Sonra bunlarý vaktinde atarsa, bir þey lazým gelmez. Ýkinci güne geciktirirse, bir cemreyi geciktirdiði için yedi sadaka vermesi icabeder. Çünkü o günün en az taþý yedidir. Hepsini geciktirirse, yahut bir günün ekserisini teþkil eden onbir taþý geciktirirse, Ýmam-ý Âzam´a göre bir kurban kesmesi gerekir. Ýmameyn´e göre bu gecikmeden dolayý bir þey lâzým gelmez. Rahmetî. Þeytan taþlama bahsinde arzetmiþtik ki, dördüncü günden maada her gün veya onu takip eden her gece taþ atmak eda sayýlýr. Ertesi güne kalýrsa. kaza sayýlýr. Cezasý da vardýr. Dördüncü günün kavuþmasýyla eda ve kaza vakti geçer. Artýk o kimseye ceza lazým gelir.

«Çünkü tertip sünnettir.» Muhtar olan Kavil budur. Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre vâciptir. Nitekim þeytan taþlama bahsinde arzetmiþtik.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:50:26
METÝN

Mükellef bir kimse yürüyerek hacca gitmeyi nezrederse, esah kavle göre evinden yürüyerek gitmesi vâciptir ve farz tavafý yapýncaya kadar yürür. Çünkü rükünler bununla biter. Bütün yolculukta veya ekserisinde vasýtaya binerse, kurban kesmesi lazým gelir. Yolun az bir kýsmýnda binerse, hesabýna göre sadaka verir. Ama Mescid-i Haram´a veya Medinemescidine yahut baþkalarýna yürümeyi nezrederse, bir þey lazým gelmez. Ýhramlý bir cariye satýn alýrsa, velev izinle ihrama girmiþ olsun onu ihramdan çýkarabilir. Bunda bir kerahet de yoktur. Çünkü vad´inden dönmüþ deðildir. Ýhramdan çýkarmasý, cariyenin saçýný kýsaltmak veya týrnaðýný kesmek yahut koku sürmekle olur. Sonra onunla cima eder. Bu þekil, cima Ýle ihramdan çýkarmaktan daha iyidir. Keza Ýhramlý hür bir kadýn nikâh ederse, ihramý nâfileye olduðu takdirde hüküm yine budur. Kadýnýn mahremi varsa, farz için ihramlanmasý bunun hilâfýnadýr. Mahremi yoksa o kadýn muhsaradýr; hedy kurbaný kesinceye kadar ihramdan çýkamaz. Bir kimse karýsýna nâfile ihram için izin verirse, artýk ondan dönemez. Çünkü kadýn menfaatlerine maliktir.

ÝZAH

"Vaciplik" sözü, "evinden yürüyerek gitmesi" cümlesine râcîdir. Esah kaye sözü ise, her ikisinde vâcip olduðuna râcidir. Birincinin mukabil aslý yani Ýmam Muhamed´in Mebsut´unun rivayetidir. Ona göre inmek, binmek ikisi arasýnda muhayyerdir. Ýmam-ý Âzam´dan rivayet edilen "Binek efdaldir." kavline de mukabildir. Ýkincinin mukabili,"Vücubun yeri, yürümeye mikattan baþlamaktýr." kavli ile. "ihrama girdiði yerden vacip olur." sözüdür. Çünkü haccýn baþý ihram, sonu tavaf-ý ziyarettir. Binaenaleyh iltizam ettiði kadarý kendisine lazým gelir. itimat edilen kavil, sahihlenen birinci kavildir. Zira Ebû Hanife´den rivayet olunduðuna göre, Baðdatlý biri, "Filân kiþiyle konuþursam yürüyerek haccetmek boynuma borç olsun." der de o kimseye Kûfe´de rastlayýp konuþursa, Baðdat´tan yürüyerek haccetmesi lâzým gelir. Tamamý Fetih ile Bahýr dadýr.

T E M B Ý H:
Ulemanýn buradaki açýk sözleri, yürüyerek haccýn binek haccdan efdal olduðunu göstermektedir. Þarihin hacc bahsinin baþýnda söyledikleri bunun hilâfýnadýr. Biz de ona söyleyeceklerimizi orada söylemiþtik.

«Ve farz tavafý yapýncaya kadar yürür.» Umreyi nezretmiþse bu, týraþ olmakla sona erer. Lübab. Lübab þarihi diyor ki: « Bunun haccda kýyasý, ihramýndan çýkmak için tavaftan önce veya sonra týraþ olmasýyla kayýtlamaktýr.»

Ben derim ki: Lâkin haccda mücerret tavaf, kadýnlardan baþka her þeyi helâl kýlar.

«Yolun az bir kýsmýnda binerse...» bindiði miktar için orta bir koyunun kýymeti üzerinden sadaka vermesi lâzým gelir. Bahýr.

«Bir þey lâzým gelmez.» Çünkü orada, bir ibadeti üzerine almak âdet olmamýþtýr. Bir de Medine mescidine ihramsýz girmek caizdir. Binaenaleyh ona yürümeyi nezretmekle ihramý nezretmiþ sayýlmaz. Nitekim Fetih ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir.

«Ýhramlý bir cariye satýn alýrsa.» Keza ihramlý bir köle satýn alýrsa, onu da ihramdan çýkarabilir. Bahýr.

«Velev izinle...» Yani satanýn izniyle ihrama girmiþ olsun. Onu ihram dan çýkarabilir.

«Çünkü va´dinden dönmüþ deðildir.» Yani müþteri va´dinden dönmüþ deðildir. Çünkü ona bir va´dde bulunmamýþtýr. Satýcýnýn izin vermesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü ona bu cariyeyi ihramdan çýkarmak mekruh idi. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Saçýný kýsaltmakla olur ilh...» ifadesi gösteriyor ki, ihramdan çýkarmak, "seni ihramdan çýkardým" demekle sabit olmaz. Bilâkis ya kendi fiili veya kendi emriyle cariyenin taranmasý gibi bir fiiliyle olur. Bahýr.

Ben derim ki: Bu þunu da ifade eder ki; cariyeyi ihramdan çýkarmak hacc fiillerine baðlý deðildir. O mücerret yasak bir fiili yapmakla ihramdan çýkar. Bunu ulemanýn açýkça söyledikleri þu sözle itiraz edilemez:

«Haccý fâsit olan kimse, Ýhramdan ancak fiillerle çýkar. O kimseye bunlarla ihramdan çýkmak lâzým gelir.» Nasýl ki Þurunbulâlî cinayetler bahsinde bunu tevehhüm etmiþtir. Çünkü terk etmeye memur olanla, kendisine yasak edilen arasýnda açýk fark vardýr. Görmüyor musun iki hacc için ihrama giren kimseye bunlardan birini terk etmesi ve týraþ olarak ihramdan çýkmasý lâzým gelir. Fiilleri lâzým deðildir. Düþman veya hastalýk sebebiyle ihsarda kalan da öyledir. Hedy kurbaný keserek ihramdan çýkar. Burada da öyledir. Çünkü cariye sahibinin hakkýndan dolayý hacca devam etmekten menedilmiþtir. Zevce de öyledir.

Haccý fâsit olana gelince: Cinayetler bahsinde tembih ettiðimiz gibi; o kimse fâsit haccýna devam etmeye memurdur. Musannýfýn bu sözü þunu da ifade eder ki; her ikisinin ihramdan çýkmalarý hedy kurbanýna baðlý deðildir. Velev ki üzerlerine vâcip olsun. Nitekim Lübab´da açýklanmýþtýr. Bunlara düþen, þayet ihramlarý hacc için ise, bir hedy göndererek gelecek yýl hacc ve umre yapmaktýr. Ýhramlarý umre içinse, sadece bir umre yapmaktýr. Köleyle cariye bunu âzâd olunduktan sonra yaparlar. Nitekim ihsar bâbýnýn baþýnda arzetmiþtik.

«Bu þekil daha iyidir.» Çünkü cima ihram yasaklarýnýn en büyüðüdür. Hattâ buna fesat taallûk eder. Bahýr. Bahýr sahibi bundan sonra þunu zikretmiþtir: «Cariye ile cima etmek, onun ihramlý olduðunu bilirse kendisini ihramdan çýkarmaktýr. Bilmezse ihramdan çýkarmak deðildir ve haccý fâsit olur.»

"Keza..." Yani kadýný ihramdan çýkarabilir ve ihramdan çýkarmasý hedy kurbanýný kesinceye kadar gecikmez. Bahýr.

«Kadýnýn mahremi varsa, farz için ihramlanmasý bunun hilâfýnadýr.» Çünkü bu takdirde kadýnda bütün vücup þartlarý mevcut demektir. Artýk kocasý ona mâni olamaz. H.

«Muhsaradýr.» Çünkü mahremi yoktur. Kocasý onu menedebilir. Zira kendisinin karýsýyla beraber gitmesi vâcip deðildir. Kadýn þer´an muhsaradýr.

«Hedy kurbaný kesinceye kadar ihramdan çýkamaz.» Yani nâfile haccda olduðu gibi, kocasýonu derhal ihramdan çýkaramaz. Ýhramdan çýkarmasý hedy kurbanýný kesinceye kadar gecikir. Bu, iki kavilden biridir. Bunu Mensik-i Kebir sahibi, Kerhî ile Mebsut´a nisbet etmiþtir. Kocasýnýn hedy kurbaný kesmeden ihramdan çýkabileceðini de Asýl adlý kitaba nisbet etmiþtir. Nitekim Lübab þerhinde belirtilmiþtir. Þu halde Asýl´ýn rivayetine göre, nâfile ile farz arasýnda fark yok demektir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:54:15
HACClN SADAKADAN EFDAL OLDUÐU; CUMA GÜNÜ VAKFENÝN FAZÎLETÝ VE HACC-l EKBER



METÝN


Mükâtep cariye de öyledir. Hâlis cariye bunun hilâfýnadýr. Meðer ki sahibi cariyesine izin vermiþ olsun. Bu takdirde kocasý ona mâni olamaz.

FER´Î MESELELER:

1)
Zenginin haccý fakirin haccýndan efdaldir.

2) Farz hacc, anneye-babaya itaattan evlâdýr. Nâfile hacc bunun hilâfýnadýr.

3) Kýþla yaptýrmak nâfile haccdan evlâdýr. Sadaka hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Bezzâziye´de haccýn efdal olduðu tercih edilmiþtir. Çünkü haccda hem mal, hem beden hususunda meþakkat vardýr. Ebû Hanife, haccettiði vakit meþekkatý gördüðünde bununla fetva vermiþtir.

4) Cuma günü yapýlan vakfe için yetmiþ hacc meziyeti vardýr. O vakfede her ferdin günahlarý vasýtasýz affolunur.

ÝZAH

«Mükâtep cariye de öyledir.» Çünkü bir vecihten hür olmuþ sayýlýr.T.

«Hâlis cariye bunun hilâfýnadýr.» Ona izin verdikten sonra dönebilir. Çünkü cariyeye menfaatlerini temlik etmiþtir. Menfaatler ise temlik edilemez. Binaenaleyh söz efendisinindir. T. Lâkin dönmesi mekruhtur. Nitekim geçmiþti.

«Kocasý ona mâni olamaz.» Çünkü cariye, evlendikten sonra dahi sahibinin tasarrufundadýr. Sahibi onu hizmetinde kullanabilir. Kocasýyla baþbaþa býrakmasý vâcîp deðildir. T.

«Zenginin haccý fakirin haccýndan efdaldir.» Çünkü fakir, farzý Mekke´den eda eder. Oraya gitmek hususunda gönüllü sayýlýr. Farzýn fazileti ise tetavvuun faziletinden daha çoktur. Bunu Halebî Minah´tan nakletmiþtir. Ama bu, Tahtâvî´nin dediði gibi ancak farz olan haccda, bir de her Ýkisi mikâttan ihrama girdiklerinde meydana çýkar. Ýkisi de memleketinde ihrama girerlerse, gitmenin vücubunda müsavi olmuþlardýr.

«Farz hacc anneye-babaya itaatten evladýr.» Çünkü Hâlik´a (Allah´a) ma´siyet olan yerde mahlûka itaat yoktur. Lâkin bu, onun yolculuðu sebebiyle helâk olmayacaklarýna göredir. Zira hacc bahsinin baþýnda beyan edildiðine göre, izin almasý vâcip olan bir kimseden izinsiz hacca gitmek mekruhtur. Ýzin almasý vâcip olanlar, kendi hizmetine muhtaç olan anne ve babasý gibi kimselerdir. Anne-baba bulunmadýðý zaman dedelerle ninelerin de onlar gibi olduðunu söylemiþtik.

«Nâfile hacc bunun hilafýnadýr.» Yani anneye-babaya itaat mutlak surette nâfile haccdan evlâdýr. Nitekim bunu Bahýr´dan nakletmiþtik.

«Bezzâziye´de haccýn efdal olduðu tercih edilmiþtir.» Bezzâziye sahibi þöyle demiþtir: «Sadaka nâfîle haccdan efdaldir. Ýmam-ý Âzam´dan böyle rivayet olmuþtur. Lâkin kendisihaccedip meþekkatý görünce, haccýn efdal olduðuna fetva vermiþtir. Onun muradý þudur: Nâfile haccederek bin dirhem harcarsa, bu parayý muhtaçlara sadaka vermek daha yerinde olur. Yoksa maksadý bir kuruþ sadaka vermek, Allah yolunda bin dirhem harcamaktan efdal demek deðildir. Haccda çekilen meþekkat hem mala, hem bedene ait olduðundan, muhtar kavle göre haccý sadakadan üstün görmüþtür.»

Rahmeti diyor ki: «Hak olan, tafsilâta gitmektir. Hangisine ihtiyaç daha çok ve menfaati daha þumüllü ise, o daha faziletlidir. Nitekim hadis-i þerifte, "Bir hacc on gazadan efdaldir", buyrulmuþtur. Bunun aksi de rivayet olunmuþtur. Binaenalyh hangîsi daha faydalýysa o daha fazîletlidir diye yorumlanýr. O kimse daha cesur ve harpte daha faydalýysa, cihadý haccýndan efdaldir. Bunun aksine ise haccý efdaldir. Kýþta yaptýrmak da öyledir. Ýhtiyaç varsa, sadakadan ve nâfile haccdan evlâdýr. Fakir muztar kalmýþsa, yahut salah ve takva ehlinden veya Peygamber (s.a.v.)´in sülalesinden ise, ona ikramda bulunmak, birkaç haccla umreden ve kýþla yaptýrmaktan efdal olur. Nitekim Müsâmerât´da hikâye edildiðine göre: bir adam hacca niyet ederek bin altýn hazýrlamýþ, giderken yolda bir kadýna rastlamýþ. Kadýn, "Ben Peygamber (s.a.v)´in sülalesindenim ve zaruret içindeyim." demiþ. Bunun üzerine elinde olan bütün parayý kadýna vermiþ. Memleketinin hacýlarý döndüðü vakit onlardan hangisine rastlarsa, buna "Allah senden kabul etsin." dermiþ. O da hacýlarýn böyle demesine þaþarmýþ. Derken rüyasýnda Peygamber (s.a.v.)´i görmüþ. O kendisine, "Sen hacýlarýn Allah senden kabul etsin demesine mi þaþýyorsun?" diye sormuþ. "Evet ya Rasulullah!" deyince þöyle buyurmuþlar: "Gerçekten Allah senin þeklinde bir melek yarattý. Senin yerine o haccetti. Benim sülâlemden nâçar kalan bir kadýna ikramda bulunduðun için, o melek senin namýna kýyamete kadar haccedecek." Þu zâtýn nâil olduðu ikrama bak!.. Buna, defalarca haccederek ve kýþlalar yaptýrarak nâil olmamýþtýr.»

«Cuma günü yapýlan vakfe için yetmiþ hacc meziyeti vardýr.» Þurunbulâliyye´de Zeylâî´den naklen þöyle denilmiþtir: «Günlerin en faziletlisi, cumaya rastlayan arefe günüdür. O, cumaya rastlanmayan yetmiþ haccdan daha faziletlidir. Bunu Rezîn b. Muâviye Tecrid-i Sýhah´ta rivayet etmiþtir.» Menâvi´nin bazý hâfýzlardan nakline göre bu hadis bâtýldýr, aslý yoktur. Evet Ýmam Gazâlî´nin Ýhya´da beyan ettiðine göre, Seleften biri, "Arefe günü cumaya rastlarsa, bütün Arafat´takilerin günahlarý affolunur." demiþtir. Dünyada en faziletli gün odur. Rasulullah (s.a.v.) Vedâ Haccýný o gün yapmýþtýr. Vakfe halinde iken (Size dininizi bugün ikmâl ettim ve size olan ni´metimi tamamladým...) âyeti inmiþtir. Bunun üzerine Ehl-i Kitap olanlar, "Bu âyet bize inseydi, mutlaka biz bu günü bayram ederdik." demiþler, Ömer (r.a.) de, "Ben þahidim! Gerçekten bu âyet, iki bayram olan bir günde, yani hem arefe hem cuma olan günde Rasulullah (s.a.v.)´e Arafat´ta vakfe esnasýnda indi." demiþtir.

«Vasýtasýz affolunur.» Sindî´nin Mensik-i Kebir´inde þöyle denilmektedir: Eðer, bütün vakfe yapanlarýn mutlak surette affolunacaðý rivayet edilmiþtir. Þu halde bunu cuma gününe tahsis etmenin vechi nedir? denilirse; þöyle cevap verilir: Çünkü cuma gününde vasýtasýz affedilir. Baþka günde ise vasýtayla baðýþlanýr. Bazýlarý, cuma gününün vakfesinde haccedenlere de, etmeyenlere de günahlarý affolunur. Baþka günlerde ise yalnýz hacýlarýn günahlarý affolunur demiþlerdir. Vakfe yerinde haccý kabul olunmayanlar da bulunabilir. Onun günahý nasýl affedilir? denilirse þöyle cevap verilir: Caiz ki günahlarý affolunur da hacc-ý mebrur sevabý verilmez. Maðfiret, kabulle kayýtlý deðildir. Bu þunu icabeder ki, bütün hadisler vakfe yapanlarýn günahlarý affolunur þeklinde rivayet olunmuþtur. Blnaenaleyh bu kayýt mutlaka lâzýmdýr. Allahu a´lem!

T E T Ý M M E: Allâme Nûh Efendi, hacc-ý ekberi tahkik için yazdýðý risalesinde þöyle demiþtir: «Söylenildiðine göre hacc-ý ekber (en büyük hacc) Rasulullah (s.a.v.)´ýn haccettiði senedir. Meþhur olan da budur. Bazýlarý cumaya rastlasýn rastlamasýn arefe günü olduðunu söylemiþlerdir. Ýbn-i Abbâs, Ýbn-i Ömer, Ýbn-i Zübeyr ve baþkalarý buna kaildirler. Birtakýmlarý, hacc-ý ekber kurban bayramý günüdür demiþlerdir. Hz. Ali (r.a.) ile Ýbn-i Ebi Evfâ ve Muðîre b. Þu´be´nin kavilleri budur. Bazýlarý da Mina günlerinin hepsi hacc-ý ekber olduðunu söylemiþlerdir. Mücahid ile Süfyan-ý Sevrî´nin kavillerl de budur. Mücahid, "Hacc-ý ekber kýrândýr, hacc-ý asgar (küçük hacc) da ifrâddýr." demiþ, Zührî ile Þa´bî ve Atâ, ekberin hacc; asgarýn umre olduðunu söylemiþlerdir.»

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:57:00
Haccýn Büyük Günahlarý Örtmesi



METÝN

5)
Yatsýnýn vaktiyle vakfe daralýrsa, namazý býrakýr ve Arafat´a gider. Çünkü güçlük vardýr.

6) Hacc büyük günahlarý örter mi örtmez mi? Bazýlarý buna evet cevabýný vermiþlerdir ve Müslüman olan harbî gibidir demiþlerdir. Birtakýmlarý insana taallûk etmeyen günahlarý örteceðini söylemiþlerdir ve Müslüman olan zýmmî gibidir demiþlerdir. Kadý iyâz diyor ki: Büyük günahlarý ancak tevbenin örteceðine Ehl-i Sünnet ulemasý ittifak etmiþlerdir. Borcun sâkýt olduðunu söyleyen yoktur. Velev ki namaz ve zekât gibi Allah Teâlâ´nýn hakký olan borç olsun. Evet uzatmanýn, namazý geciktirmenin ve benzerlerinin günahý sâkýt olur. Kefaret olur diyenlerce tekfirin mânâsý budur.

ÝZAH

«Yatsýnýn vaktiyle vakfe daralýrsa...» Meselâ yatsýyý kýlmak için yolda durmuþ olsa, Arafat´a varmadan fecir doðacaksa, yahut Arafat´a giderek vakfeyi yapsa, yatsýnýn vakti geçecekse namazý býrakýr. Sirâc sahibi bu yoldan yürümüþtür. Lübab þarihi ise aksini tercih etmiþtir. Çünkü bir özürden dolayý vakfeyi tehir etmek, hele de gelecek sene tedariki mümkünse caizdir. Fakat þeriatta baþka bir farzý yapmak için vakti gelmiþ farzý terk etmek yoktur. Naklî ve aklî delillerden zâhir olan ve akla gelen budur. Râfiî de bunu tercih etmiþtir. Þâfiî imamlarýndan Nevevi buna muhaliftir. Nuhbe sahibi diyor ki: «Caizdir diyenlerin kavline göre, yürürken îmâ ile namaz kýlar, sonra ihtiyaten onu kaza eder. Bu güzel bir sözdür ve iyi bir ara bulmadýr.»

«Bazýlarý evet cevabýný vermiþlerdir.» Çünkü Ýbn-i Mâce´nin Süneninde Abdullah b. Kinâne b. Abbas b. Mirdâs´tan, ona da babasý dedesinden naklen haber vermiþ olmak üzere rivayet edilen bir hadiste þöyle denilmektedir: «Rasulullah (s.a.v.) arefe günü akþam üzeri ümmeti için dua etti de kendisine, "Ben onlarýn zâlimden maada hepsinin günahlarýný affettim. Çünkü zâlimden mazlumun hakkýný alacaðým", diye cevap verildi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), "Ey Rabbim! Sen dilersen mazluma cenneti verir, zâlimi de affedersin." dedi. Arefe günü akþamý kendisine cevap verilmedi. Ertesi sabah Müzdelife´de bu duayý tekrarladý ve dileðî kabul edildi...»

Ýbn-i Hibbân, "Kinâne´nin kendisinden oðlunun rivayet ettiði hadis münkerdir. Oðul-baba her ikisiyle ihticac olunmaz." demiþtir. Beyhâkî de þunlarý söylemiþtir: «Bu hadisin birçok þahitleri vardýr. Biz onlarý Kitabü´þþüab´da zikrettik. Eðer hadis, þahitleriyle sahih ise, huccet teþkil eder. Deðilse, Allah Teâlâ, "Bundan aþaðýsýný dilediðine affeder" buyurmuþtur. Þirkten gayrý kullarýn birbirine zulmünü da baðýþlar.»

Ýbn-i Mübârek´in rivayet ettiðl bir hadiste Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: «Þüphesiz ki Allah Azze ve Cell Arafat´ta ve Meþ´ar-i Haram´da duranlarý affetmiþ, mes´uliyetleriniüzerine almýþtýr. Bunun üzerine Ömer kalkarak, "Ya Rasulallah! Bu yalnýz bize mi mahsus?" diye sormuþ. Rasulallah (s.a.v.), "Size ve sizden sonra kýyamet gününe kadar gelenleredir" buyurmuþ. Ömer (r.a.) de, "Rabbimizin hayrý çoktur." demiþtir. » Tamamý Fetih´tedir. Fetih sahibi baþka hadisler de rivayet etmiþtir. Hâsýlý Ýbn-i Mâce hadisi zayýf da olsa onu sahihleyecek þahitleri vardýr. Âyet dahî onu te´yîd etmektedir. Buhâri´nin merfu olarak rivayet ettiði þu hadis dahi ona þahittir: «Bir kimse hacceder de kötülük konuþmaz, fâsýklýk yapmazsa, günahlarýndan anasýnýn doðurduðu gün gibi döner.»

Müslim´in merfu olarak rivayet ettiði þu hadis da öyledir: «Ýslâm, kendinden öncekini yýkar hicret kendinden öncekini yýkar: hacc dahi kendinden öncekini yýkar.» Lâkin Ekmel´in Meþârik þerhinde bu hadisi þerhederken bildirdiðine göre; harbînin bütün günahlarý; Ýslâmiyet, hicret ve haccla sâkýt olur. Hattâ insan öldürürse, ve malýný alýp düþman memleketine götürse, sonra Müslüman olduðu takdirde kendisine hiçbir hesap sorulmaz. Bu izaha göre, maksadýný elde etmek için Müslüman olmasý kâfi idi. Lâkin Peygamber (s.a.v.) onun müjdesini te´kîd, bey´atýný tergib için hicretle haccý da zikretmiþtir. Zira hicret ile hacc, yapýlan zulümlere kefaret olmazlar. Onlarýn büyük günahlarý mahvettiði kesin söylenemez. Ancak küçük günahlarý örterler. Zýmmînin Müslüman olmasý gibi, kimsenin hukukuna temas etmeyen büyük günahlarý da mahvettikleri söylenebilir. Bu satýrlar Meþârik þerhinden kýsaltýlmýþtýr. Ýmam Tibî dahi þerhinden böyle zikretmiþ, þarihlerin buna ittifak ettiklerini söylemiþtir. Nevevî ile Kurtubî dahi Müslim þerhinden bunu söylemiþlerdir. Bahýr´da da mezkûrdur. Lübab þerhinde þöyle denilmiþtir: «Tîbî, "Hacc büyük günahlarý ve zulümleri yýkar." demiþtir. Hanefîlerden Emir Padiþah ile Þâfiîlerden Ýbn-i Hacer-i Mekkî arasýnda garip bir münakaþa olmuþtur. Emir Padiþah Tîbî´nin sözüne meyletmiþ. Ýbn-i Hacer ise Cumhur´un kavlini tutmuþtur. Ben bu meseleyi açýklamak için bir risale yazdým.»

Ben derim ki: Fetih sahibinin zâhir olan sözüne bakýlýrsa, o haccýn zulümlere de kefaret olduðuna meyletmektedir. Ýmam Serahsî dahi Siyer-i Kebir þerhinde bu yoldan yürümüþ; Allah için sabrederek ölen þehidi buna kýyas etmiþtir. Bunu Menâvî de Kurtubî´ye nisbet etmiþ ve þöyle demiþtir: «Bu büyük günahlara ve mes´uliyetlere þamildir. Kurtubî de buna kaildir. Kadý Ýyâz bu zulümlere nisbetle tevbe edip de icabýný yapmaktan âciz kalana yorumlanmýþtýr. demiþtir.» Tirmizî de bunun Allah Teâl´ânýn hakkýna müteallik günahlara mahsus olduðunu; kullarýn günahlarýna taallûku olmadýðýný söylemiþ ve, "Bizzat hak sâkýt olmaz. Bilâkis üzerinde namaz borcu olanýn namazý geciktirmekle günahý sâkýt olur. Ondan sonra bir daha geciktirecek olursa günah yenilenir." demiþtir. Bahýr´da da buna benzer bir ifade vardýr. Burhan-ý Lakkânî bunu Cevheratü´t Tevhid þerhinde tahkik etmiþ; «Peygamber (s.a.v.)´in, "Günahlarýndan çýkar." buyurmasý, Allah haklarýyla kullarýnýn haklarýna þâmildeðildir. Çünkü bunlar zimmette olup günah deðildirler. Günah olan onlarý uzatmaktýr. Düþen de sadece Allah Teâlâ´ya muhalefetten doðan günahtýr.» demiþtir.

Hâsýlý borç vesaireyi geciktirmekle ve Allah haklarýndan namaz ve zekât gibileri geciktirmekle sadece geciktirme günahý sâkýt olur. Asýllarý sâkýt olmaz. Ýleride geciktirilecek olanlar da sâkýt olmaz. Bahýr sahibi diyor ki: «Þu halde kefaret olmanýn mânâsý, birçok kimselerin zannettiði gibi, borcun o kimseden sâkýt olmasý deðildir. Keza namazýn, orucun ve zekâtýn da kazalarý sâkýt olmaz. Çünkü bunu hiçbir kimse söylememiþtir.» Bununla anlaþýlýr ki, þarihin, "Müslüman olan harbî gibi" sözü yersizdir. Çünkü Halebînin dediði gibi bizzat hakkýn sâkýt olmasýný gerektirir. Bildiðin gibi buna kail olan yoktur. Bilâkis bu hüküm, Ekmel´den naklettiðimiz gibi harbîye mahsustur.

Ben derim ki: Bazen bizzat hak sâkýt olur denilebilir. Kul hakký olsun Allah Teâlâ´nýn hakký olsun; edasýna imkân bulamadan ölür de ödeyecek malý bulunmazsa, bizzat hak da sâkýt olur. Çünkü geciktirmenin günahý sâkýt olur da, bir daha günah iþlemezse, bizzat hakkýn sâkýt olmasýna bir mâni yoktur. Allah Teâlâ´nýn hakkýnda bu zâhirdir.

Kul hakkýna gelince: Allah Teâlâ hasmýný ondan razý eder. Nitekim hadiste geçmiþtir. Zâhire bakýlýrsa, zulümlere de kefaret olur diyenlerin murada budur. Aksi takdirde onlarýn kefaret olmasýný söylemeye mahal yoktur. Þu da var ki, bizzat borcu vermeyip uzatmak dahi kul hakkýdýr. Çünkü bunda hakkýný geciktirmekle o kula cinayet vardýr. Madem ki ulema bunun sâkýt olduðunu söylemiþlerdir, acz halinde borcun kendisi de sâkýt oluversin. Nitekim Kadý Ýyâz´dan naklen yukarýda geçti. Lâkin iyâz´ ýn tevbe ve aczle kayýtlamasý zâhir deðildir. Çünkü tevbe bizzat kefaret olur. O ancak Allah´ýn hakkýný ýskat eder, kul hakkýný ýskat etmez. Binaenaleyh yukarýda geçen hadislerin iktizasýnca ýskat eden hacc olarak taayyün eder.

«Borcun sükutuna kail olan yoktur.» sözüne gelince: Biz de evet deriz. Ama bu, haccdan sonra ödemeye kâdir olduðuna göredir. Þarihlerin gecen sözleri buna yorumlanýr. O zaman þarihimizin "Müslüman olan harbî gibi" sözü bu itibarla sahih olur. Sonra bilmiþ ol ki, ulemanýn hicret ve haccýn büyük günahlara kefaret olduðunu caiz görmeleri, Kadý Ýyâz´ýn, "Büyük günahlara tevbeden baþka hiçbir þey kefaret olamayacaðýna icma vardýr." demesine aykýrýdýr. Bâhusus yapýlan zulümlere de kefaret-tir diyen kavle aykýrýdýr. Hattâ borcu uzatma ve namazý geciktirme günahýna da kefaret olduðunu bildiren kavil bile buna aykýrýdýr. Çünkü bu büyük bir günahtýr, hacc ona tevbesiz kefaret olmuþtur. Teâlâ Hazretlerinin, "Bundan aþaðýsýný dilediðine affeder." âyet-i kerimesine dahi aykýrýdýr. Ehl-i Hakkýn îtikadý þudur ki: Küfürden maada bütün büyük günahlarý ýsrarla iþleyerek ölen bir kimse þefaat sayesinde yahut sýrf Allah´ýn fadl-u keremiyle affolunur. Hâsýlý Bahýr´da denildiði gibi mesele zannîdir. Kul haklarý þöyle dursun, haccýn Allah haklarýnýn büyüklerine bile kefaret olacaðý kesinliklesöylenemez. Allah-u a´lem!


Kabeye Girmek, Kâbe Örtüsünü Kullanmak Ve Harem Dýþýnda Cinayet Ýþleyerek Harem´e Sýðýnmak



METÝN


Ýbn-i Mâce´nin rivayet ettiði, "Peygamber (s.a.v.)´in kanlar ve zulümler hakkýndaki duasý bile kabul olunmuþtur." hadisi zayýftýr.

7) Kendine veya baþkasýna eziyet vermeyecekse. Kâbe´nin içine girmek menduptur. Avam takýmýnýn Urvetü´l-Vüskâ dedikleri ve onun ortasýndaki dünyanýn göbeði adýný verdikleri çivinin aslý yoktur Kâbe örtüsünü Benî Þeybe kabîlesinden satýn almak caiz deðildir Bu, ya imamdan, yahut naibinden satýn alýnýr Alan kimse o örtüyü giyebilir Velev ki cünüp veya hayýzlý olsun.

Burasý Kâbe´nin duvarýnda yüksek bir yerdir.

8) Harem-i Þerif´te insan öldürülmez. Meðer ki kâtil orada insan öldürmüþ olsun.

ÝZAH

"Zayýftýr." Yani râvileri arasýnda Kinâne ile oðlu Abdullah bulunduðu için zayýftýr. Yukarýda geçtiði vecihle, bunlarýn ikisiyle ihticac olunmaz. Babasý Abbas b. Mirdâs Bahýr´da bildirdiði gibi zayýf deðildir. Çünkü sahabidir. Ashabýn hepsi âdildirler. Nitekim yerinde beyan edilmiþtir.

«Kâbe´nin Ýçine girmek menduptur.» Kâbe´nin içinde Peygamber (s.a.v.)´in namaz kýldýðý yere gitmek gerekir. Ýbn-i Ömer (r.a.) Kâbe´ye girdiði vakit yüzü istikametinde yürür, kapýyý arka tarafýnda býrakýrmýþ. Yüzü tarafýndaki duvara üç arþýn kaldý mý orada namaz kýlar. Peygamber (s.a.v.)´in namaz kýldýðý yeri ararmýþ. Ýki direk arasýndaki yeþil mozaik Peygamber (s.a.v.)´in namaz kýldýðý yer deðildir. Zikredilen duvara karþý namaz kýlýndýðýnda,yanaðýný o duvara sürerek hamd-ü senâ ve istiðfar etmeli, sonra direklere tehlil, tesbih, tekbir getirmeli, Allah´a hamd etmeli ve O´ndan dileðini istemelidir. Ýçi ile dýþarýya mümkün olduðu kadar edbe riyat etmelidir. Fetih.

«Eziyet vermeyecekse ilh...» Anlaþýldýðýna göre. girmek için rüþvet vermemek de bu kabildendir. Çünkü Lübab þerhinde. "Kâbe´ye girmek veya Makam-ý Ýbrahim´i ziyaret etmek isteyenden ücret almak Ýslam ulemasý ve cihan imamlarýn arasýnda hilâfsýz haramdýr. Nitekim Bahîr sahibi ve baþkalarý bunu açýklamýþlardýr." denilmiþtir. Ulemanýn açýkladýklarýna göre, almasý haram olan þeyin vermesi de haramdýr. Bundan ancak zaruret müstesnadýr. Burada ise zaruret yoktur. Çünkü Kâbe´nin içine girmek, haccýn ibadetlerinden deðildir.

«Caiz deðildir ilh... » Derler ki Mürþidî Tezkire´sinde þunu zikretmiþtir: «Allâme Kutbiddin Hanefî þöyle demiþtir: Bana öyle geliyor ki, eðer Kâbe örtüsü sultan tarafýndan Beytü´l-Malden gönderilmiþse, bu iþ sultana râcî´dir. Onu, Benî Þeybe´den olsun baþkalarýndan olsun, dilediðine verir. Sultanlarýn veya baþkalarýnýn evkafýndan ise, meselevakfeden zâtýn bu husustaki þartýna râci´dar. O kimi tayin ettiyse, Kâbe örtüsü ona verilir. Vâkýfýn bu husustaki þartý bilinmezse, bu hususta eskiden âdet ne ise ona göre hareket edilir. Nitekim sair vakýflarda hüküm budur. Kâbe-i Þerife´nin bugünkü örtüsü sultanlarýn vakýflarýndandýr. Bu husustaki þart da bilinmemektedir. Benî Þeybe kabîlesi âdet edinmiþtir. Kâbe´nin yeni örtüsü geldi mi, ekserisini kendilerine alýrlar. Allah-u a´lem.»

«Alan kimse... » Erkek olsun. kadýn olsun, o örtüyü elbise yapabilir. Yalnýz erkek için ipek olmamasý þarttýr. Nitekim Lübab þerhinde beyan edilmiþtir. Hâþiye yazarlarýndan biri, Sindi´nin Mensikk-i Kebir´inden naklen bunun, üzerinde yazý -bilhassa Kelime-i Tevhit - bulunmamasý ile kayýtlý olduðunu söylemiþtir.

«Meðer ki kâtil orada insan öldürmüþ olsun.» Mürted, yani dinden dönen de orada öldürülür. Evvelâ kendisine Ýslâm arzolunur, kabul ederse selâmet bulur, etmezse öldürülür. Þeyh Ýsmail´in þerhinde Müntekâ´dan naklen böyle denilmiþtir. Lâkin Lübab´ýn ibaresi þöyledir: «Bir kimse Harem dýþýnda bir cinayet iþler, meselâ adam öldürür veya dinden döner yahut zina eder, içki içer veya haddi icabedecek baþka bir þey yapar da Harem´e sýðýnýrsa, orada bulunduðu müddetçe kendisine dokunulmaz. Lâkin onunla alýþ-veriþte bulunulmaz. Beraber yemek yenilmez, oturulmaz ve himaye edilmez. Oradan çýkýp da kendisinden kýsas alýnýncaya kadar beklenir. O kimse Harem´de bu söylediklerimizden birini yaparsa, kendisine Harem´de had vurulur.

Harem-i þerif´e harbederek giren kimse orada öldürülür.» Keza metinde cinayetlerde kýsas bâbýndan az önce gelecektir ki, idama mahkûm bir kimse Harem´e sýðýnýrsa, orada öldürülmez. Öldürülmek için oradan çýkarýlmaz ilh... Þarih orada þu cümleyi de ziyade etmiþtir: «Ama can almaktan aþaðý bir cinayet iþlemiþse, Harem´de bilittifak kýsas edilir.» Lübab þarihi Netif´ten yukarýda Müntekâ´dan naklettiðimiz tafsilâtýn benzerini nakletmiþ ve, "Bu, zâhiri ile ulemanýn mutlak olan sözlerine muhaliftir." demiþ; sonra cevap vererek, ulemanýn mutlak olan öldürülmez sözleri kendisine Ýslâmiyet arzolunmadýðý, onun da Ýslâm´dan kaçýnmadýðý zamandýr diye kayýtlanýr demiþtir. Çünkü Ýslâm´dan yüz çevirmesi, Harem´de bir cinayettir. Lübab þarihi Hâniyye´den de þunu nakletmiþtir: «Ebû Hanife´den rivayet olunduðuna göre, Harem´de hýrsýzýn eli kesilmez. Ýmameyn buna muhaliftirler.»

Ben derim ki: Hâniyye´nin ibaresinin tamamý þöyledir: «Bunlardan birini Harem´de yaparsa, kendisine orada had vurulur.» Hâniyye´nin sözüyle Lübab´ýn yukarýda geçen ifadesi gösteriyor ki, Harem dýþýnda bir cinayet iþleyip de sonra Ona sýðýnan kimseye Harem´de had vurulmaz. Velev ki bu cinayet ölümden baþka olsun. Ama cinayet Harem´de iþlenirse bunun hilâfýnadýr. Bu izaha göre, had vurmakla kýsas almak arasýnda ölümden baþka yerlerde fark vardýr. Harem´de had vurulmaz. Meðer ki cinayet Harem´de iþlenmiþ olsun. Kýsas bununhilâfýnadýr. Farkýn vechi þu olsa gerektir: Ulemanýn açýkladýklarýna göre, kol ve bacaklara mal muamelesi yapýlýr. Mala cinayet iþleyip de Harem-i Þerif´e sýðýnan kimseden o mal alýnýr. Çünkü kul hakkýdýr. Bunun gibi kul ve bacaklar hususunda da kýsas alýnýr. Had vurmak bunun hilâfýnadýr. Çünkü o Allah Teâlâ´nýn hakkýdýr. ölüm hakkýnda kýsas da bunun hilâfýnadýr. Çünkü mal mesabesinde deðildir. Sahih-i Buhârî´de Peygamber (s.a.v.)´in Fetih yýlýnda Benî Mahzûm kabîlesinden bir kadýnýn elini Mekke´de kestiði bildiriliyorsa da, bu bizim söylediðimize aykýrý deðildir. Meðer ki kadýnýn Harem dýþýnda hýrsýzlýk ettiði sübut bulmuþ olsun. Allah-u a´lem!


Zemzem Suyu Ýle Taharetlenmenin Mekruh Olmasý, Mekke´nin Medine´den Efdal Oluþu,Peygamber (S.A.V.)´Ýn Kabrinin Fazileti



METÝN

Evde öldürürse, kendisi Harem´de öldürülmez

9) Zemzem suyu ile taharetlenmek mekruhtur; yýkanmak mekruh deðildir.

10) Bize göre Medine´nin Harem´i yoktur. Râcih kavle göre Mekke Medine´den efdaldir. Bundan yalnýz Peygamber (s.a.v.)´in mübarek nâþýnýn bulunduðu yer müstesnadýr. O, mutlak surette efdaldir. Hattâ Kâbe´den de, Arþ-u Kürsî´den de efdaldir.

ÝZAH

«Kendisi Harem´de öldürülmez.» Çünkü bunda Beyt-i Þerif´i kirletmek vardýr. Halbuki Allah Teâlâ onu temiz tutmayý emir buyurmuþtur. Mescidin diðer yerlerinde de hüküm budur. Çünkü oralarýný da pislikten temizlemek vâciptir. Rahmetî.

Ben derim ki: Eðer sebep ve illet buysa, bütün mescitlere þâmildir. «Zemzem suyu ile taharetlenmek mekruhtur.» Orada bedeninden veya elbisesinden hakiki pisliði gidermek de öyledir. Hattâ ulemadan bazýlarý bunun haram olduðunu söylemiþlerdir. Zemzemi memlekete götürmek müstehaptýr. Tirmizî´nin Aiþe (r.a.)´den rivayet ettiði bir hadiste, Hz. Aiþe´nin onu memleketine götürdüðü ve Rasulullah (s.a.v.)´in götürdüðünü haber verdiði bildirilmektedir. Tirmizî´den baþkalarýnýn rivayet ettiði bir hadiste. "Peygamber (s.a.v.) zemzemi memleketine götürür, onu hastalarýn üzerine serper ve onlara içirirdi. Hasan´la Hüseyin´in aðýzlarýna zemzemle tatlý çalmýþtý." buyrulmuþtur. Bu satýrlar Lübab ile þerhinden alýnmýþtýr.

T E M B Ý H : Harem´den taþ ve toprak çýkarmakta beis yoktur. Az olmak þartýyla Beyt-i Muazzam´ýn topraðýndan teberrük için almakta da bir beis olmadýðý söylenir. Öyle ki oradan toprak almakla yerin düzeni bozulmamalýdýr. Zahîriyye´de böyle denilmiþtir. Ýbn-i Vehban, "Beyt-i Þerifin topraðýný almak caiz deðildir." sözünü tasvip etmiþtir. Tâ ki cahiller ona musallat olup da iþ Beytullah´ýn harabýna varmasýn. (Allah´a sýðýnýrýz.) Çünkü çoktan alýnan az, çok olur. Musannýfýn Muînu´l-Müftî adlý kitabýnda böyle denilmiþtir.

«Bize göre Medine´nin Harem´i yoktur.» Diðer üç mezhebin imamlarýna göre vardýr. Kâfî sahibi diyor ki: «Çünkü biz burada avlanmanýn helâl olduðunu kesin nassla bildik. Binaenaleyh kesin bir delil bulunmadýkça naram olamaz. Böyle bir delil de yoktur.» Ýbn-i Münzir diyor ki: «Yeni mezhebinde Ýmam Þâfiî ve meþhur kavline göre Ýmam Mâlik ile rastladýðýmýz þehirler ulemasýnýn ekserisi, Medine´nin avýný vurana ve aðacýný kesene ceza olmadýðýna kaîldirler. Ceza tâzýmdýr diyen Ýbn-i Ebî Leylâ ile Ýbn-i Ebî Zi´b ve Mâlikîlerden Ýbn-i Nâfi´dir. Þâfiî´nin eski mezhebi de budur.» Nevevî de bunu tercih etmiþtir. Tamamý Mi´râc´dadýr.

«Râcih kavle göre...» sözü, burada mezhep imamlarý arasýnda hilâf olduðu zanným veriyor. Ben böyle bir þey görmedim. Lübab ile þerhinin sonunda þöyle denilmektedir: Ýttifak etmiþlerdir ki, Mekke ile Medine memleketlerin en faziletlisidirler. Allah þeref ve ta´zimlerini arttýrsýn. Bu Ýkisinden hangisinin efdal olduðunda ihtilâf edilmiþ; bazýlarý Mekke´nin efdal olduðunu söylemiþlerdir. Üç imamýmýzýn mezhepleri budur. Bu kavil, Sahabenin bazýlarýndan dahi rivayet olunmuþtur. Birtakýmlarý Medine´nin efdal olduðunu söylemiþlerdir. Bazý Mâlikîler ile Þâfiîlerin kavli budur. Bunun da bazý Ashabdan rivayet olunduðu söylenir. Bu herhalde Peygamber (s.a.v.)´in hayatýna mahsus olsa gerektir. Yahut Mekke´den hicret edenlere nisbetledir. Mekke ile Medine´nin faziletçe müsavi olduklarýný söyleyenler de vardýr. Fakat bu kavil meþhuldür. Naklî ve aklî delili yoktur.

«Bundan yalnýz Peygamber (s.a.v.)´in mübarek nâþýnýn bulunduðu yer müstesnadýr.» Lübâb sahibi diyor ki: «Hilâf, Kabr-i Þerif´ten ve Rasulullah (s.a.v.)´in mübarek uzuvlarýnýn bulunduðu yerden baþka yerlerdedir. Kabr-i Þerif bilittifak dünyanýn en faziletli yeridir.» Þarihi de þöyle demiþtir: «Keza, yani hilâf Beytullah´tan baþka yerler hakkýndadýr. Zira Kâbe Medine´den de efdaldir. Yalnýz Kabr-i Þerif müstesnadýr. Keza Kabr-i Þerif Mescid-i Haram´dan da faziletlidir. Kadý Ýyâz ve baþkalarý Kabr-i Þerf´in Kâbe´den dahi efdal olduðuna icma nakletmiþlerdir. Hilâf ondan baþkasý hakkýndadýr.» Hambelî Ýbn-i Ukayý´den nakledildiðine göre, Kabr-i Þerif´in yeri Arþ´tan da efdaldir. Bekrî Tarikatýnýn büyükleri de bu hususta Ona muvafakat etmiþlerdir. Tâc-i Fakihî´nin açýkladýðýna göre, yer göklerden efdaldir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) ondadýr. Bu kavli bazýlarý ekser-i ulemadan nakletmiþlerdir. Çünkü peygamberler topraktan yaratýlmýþ topraða defnedilmiþlerdir. Nevevî diyor ki: «Cumhur´a göre gökyüzü yerden faziletlidir. Ama ulemanýn sözlerinin orasýný bulmak için bundan peygamberlerin uzuvlarýnýn bulunduðu yerleri istisna etmek gerekir.»

METÝN


Peygamber (s.a.v.)´in kabrini ziyaret etmek menduptur. Hattâ vakti olana vâciptir diyenler vardýr. Farz haccý yapacak olan, iþe evvelâ hacc-dan baþlar. Nâfile hacc yapacak olan, Medine´ye uðramadýkça muhayyerdir. Oraya uðrarsa, iþe mutlaka Kabr-i Þerif´i ziyaretten baþlamasý gerekir. Haccla birlikte Peygamberimizin mescidini ziyareti de niyet etmelidir. Hadiste haber verildiðine göre; orada bir namaz, baþka yerdeki bin namazdan daha hayýrlýdýr. Bundan yalnýz Mescid-i Haram müstesnadýr.

ÝZAH

"Menduptur." Yani bunda Müslümanlarýn icmaý vardýr. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. Hambelîlerden Hâfýz Ýbn-i Teymiyye´nin, "Bu yasaktýr." dediði nisbet edilmiþse de, ulemadan bazýlarý bunun aslý olmadýðýný söylemiþ; onun sadece üç mescitten baþkasýna seferi yasak ettiðini; nefsi ziyarete, sair kabir ziyaretleri gibi muhalif olmadýðýný bildirmiþlerdir. Bununlaberaber Onun sözünü ulemadan birçoklarý reddetmiþlerdir. Ýmam Subkî´nin bu hususta güzel bir eseri vardýr.

Lübab þarihi diyor ki: «Acaba Peygamber (s.a.v.)´in kabrini ziyaret kadýnlara da müstehap mýdýr?» Sahih kavle göre evet bazý ulemanýn açýkladýðý þartlarla kerahetsiz caizdir. Mezhebimizin esah kavline göre, kabirleri ziyaret hakkýndaki ruhsat erkek ve kadýnlara toptan sabittir. Kerhî ve diðer ulemanýn kavilleri de budur. Ýþkâl yoktur. Baþkalarýnýn kavline göre de müstehap olduðunu söyleriz. Çünkü Ashab-ý Kiram mutlak haber vermiþlerdir. Doðrusunu Allah bilir.

«Hattâ vâciptir diyenler vardýr.» Bunu Lübab þarihi söylemiþ, Hayreddin-i Remlî dahi Minah hâþiyesinde Ýbn-i Hacer´den nakletmiþ ve, «Evet buna Lübab ile Feth´in ibareleri ve Muhtar þerhindeki, "vakti olana bu ziyaret vâcibe yakýndýr", sözü de yardým etmektedir.» demiþtir. Bu ziyaretin fazileti, keyfiyeti ve âdâbý hakkýnda vârit olan haberleri Fetih sahibi uzun uzadýya beyan etmiþtir. Muhtar ve Lübab þerhlerinde de öyledir. Ýsteyenler müracaat edebilirler.

«Evvelâ haccdan baþlar ilh...» Lübab þarihi diyor ki: «Ýmam Hasan´ýn Ebû Hanife´den rivayetine göre, farz hacc için en iyisi hacýnýn iþe hacc dan baþlayarak ziyareti sonra yapmasýdýr. Ama ziyaretten baþlamasý da caizdir.» Bu zâhirdir. Çünkü nâfileyi farzdan önce yapmak, farzý kaçýracaðýndan korkmazsa bilittifak caizdir.

«Medine´ye uðramadýkça muhayyerdir.» Þamlý´lar, gibi Medine´ye uðrayarak geçerse, mutlaka iþe Peygamber (s.a.v.)´in kabrini ziyaretten baþlamasý icabeder. Çünkü yakýnýna gelmiþken onu terketmesi kasavet ve þekavetten sayýlýr. O zaman ziyaret vesile mesabesinde ve namaz için kýblenin sünnet olmasý mertebesinde olur. Lübab þerhi.

«Ziyareti de niyet etmelidir ilh...» Kemâl b. Hümam diyor ki: «Ben âcizlerine göre evlâ olan, Peygamber (s.a.v.)´in kabrini ziyaret için ayrý niyet etmelidir. Sonra mescidi ziyarete geldiðinde yahut Allah´ýn fadlýný dilediðinde orada tekrar niyet etmelidir. Çünkü bunda Peygamber (s.a.v.)´e fazla tâzim ve iclâl vardýr. Buna zikrettiðimiz þu hadisin zâhiri de uymaktadýr: "Her kim beni ziyarete gelir de, bunu beni ziyaretten baþka bir þey için yapmazsa, kýyamet günü ona þefaatçi olmam boynuma borç olur."» H. Rahmetî´nin Molla Câmi´den naklettiðine göre, Câmi seferine bir maksat karýþmasýn diye ziyareti haccdan ayýrýrmýþ.

«Hadiste haber verildiðine göre ilh...» Bundan murad, Peygamber (s.a.v.)´in, "Benim þu mescidimde kýlýnan bir namaz, baþka mescitlerde kýlýnan bin namazdan efdaldir. Bundan yalnýz Mescid-i Haram müstesnadýr. Mescid-i Haram´da kýlýnan bir namaz, benim mescidimde kýlýnan yüz namazdan efdaldir." hadis-i þerifidir. Bu hadisi imam Ahmed ile Ýbn-i HibbânSahih´inde rivayet etmiþtir. Ýbn-i Abdi´l-Berr onu sahihlemiþ ve umumiyetle hadis ulemasýnýn mezhebi olduðunu söylemiþtir. Lübab þerhi. Biz bu katlamayý kýrân bâbýndan az önce arzetmiþtik. Müttefekun aleyh bir hadiste, "Üç mescitten baþkasý için yükler baðlanmaz (yolculuk edilmez). Bunlar Mescid-i Haram, benim þu mescidim ve Mescid-i Aksâ´dýr." buyrulmuþtur. Mânâ ihya´da beyan edildiði gibi, "Mescitlerden hiçbiri için sefer edilmez. Ancak þu üç mescit için edilir. Çünkü bunlarda katlama sevap vardir. Geri kalan mescitlerde bu yoktur. Onlar bu hususta müsavidir." demektir. Binaenaleyh, "Bundan baþka, akraba dolaþmak, ilim öðrenmek, Peygamberimizin ve Halilu´r-Rahman (a.s.)´ýn kabirlerini ziyaret gibi þeyler için de sefer edilebilir." diye bir itiraz vârit olamaz.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 00:58:37
Mekke Ve Medine´de Mücavirlik



METÝN


Geri kalan ibadetler de öyledir. Medine´de mücavir kalmak mekruh deðildir. Kendine güvenen için Mekke´de mücavir kalmak da öyledir.

ÝZAH

«Geri kalan ibadetler de öyledir.» Yani oruç, îtikaf, sadaka. zikir ve Kur´an okumak gibi ibadetlerin sevabý da katlanýr. Bâkânî Tahâvî´den naklen bu katlamanýn farzlara mahsus olduðunu söylemiþtir. Baþkalarýndan nâfilelerin de öyle olduðu nakledilmiþtir.

«Medine´de mücavir kalmak mekruh deðildir ilh...» Bazýlarý Mekke´de olduðu gibi burada da mücavir kalmanýn mekruh olduðunu söylemiþ;

birtakýmlarý bunun Ebû Hanife ile Ýmameyn arasýnda ihtilâflý olduðunu bildirmiþlerdir. Kýrân bahsinden az önce arzetmiþtik ki, Medine´de mücavir kalmak Mekke´dekinden efdaldir. Lübab sahibi bunu tercih etmiþ ve birçok yollardan te´yîdde bulunmuþtur. Þarihi Aliyyü´I-Kârî Fetih sahibinin sözünü tercih ederek bu hususta inceleme yapmýþtýr. Fetih sahibi Mekke´de mücavir kalmanýn faziletinden bahsetmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Lâkin bunda selâmetle muvaffak olan ekalli kalildir (azýn azýdýr). Binaenaleyh fýkýh onlarý itibara alarak bina edilemez. Onlarýn hali cevaz hususunda kayýt olarak zikredilemez. Çünkü nefislerin þâný yalancý dâvâda bulunmaktýr. Onlar yemin ettikleri vakit en ziyade yalan söylerler. Ýddiada bulunurlarsa nice olur!.. Bu izaha göre Medine-i Münevvere´de mücavir kalmak da öyle olmak gerekir. Çünkü orada her ne kadar kötülükler katlanmasa veya büyümese de, býkmak korkusu, vâcip olan tâzîm ve iclâli bozmaya vardýracak edep noksanlýðý mevcuttur.»

Halebî, "Bu güzeldir." demiþtir. Binaenaleyh þarihe yaraþan, keraheti söylemek, güvenme kaydýný terketmekti. Yani insanlarýn bilhassa þu zamanda ekseriyetle hallerine bakarak bu kaydý koymamalýydý. Yardým Allah´tandýr.

HATÝME: Hacý, ailesi nezdine dönmek istediði vakit Mescid-i Haram´a namazla veda etmesi, namazdan sonra dilediði duayý okumasý ve Peygamber (s.a.v.)´in kabrine giderek selâm vermesi, duada bulunmasý, Allah Teâlâ´dan kendisini sað salim çoluðuna çocuðuna kavuþturmasýný dilemesi müstehaptýr. Veda etmeyerek "Yâ Rasulallah!" demeli, gözyaþý dökmeye gayret etmelidir. Çünkü bu, kabul alâmetlerindendir. Peygamber (s.a.v.)´in civarýnda olanlara bir þeyler tasadduk etmesi, sonra Huzur-ý Nebevi´den ayrýldýðýna üzülerek aðlar vaziyette oradan ayrýlmalýdýr. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Yine orada beyan edildiðine göre, sünnetlerden biri de, yeryüzünde her yüksek yere çýktýkça tekbir getirmek ve,

"Dönüyoruz! Tevbekarlarýz! Abidleriz! Rabbimize secde ve hamd edenleriz! Allah va´dinde durmuþ; kuluna yardým etmiþ; hizipleri yalnýz baþýna kahretmiþtir!"demelidir. Bu hadis, Peygamber (s.a.v.)´den müttefekun aleyh olarak rivayet edilmiþtir.

Memleketine yaklaþtýðý vakit hayvanýný harekete geçirmeli ve yine "Ayibûn tâibûn ilh..." demelidir. Ailesine haberci göndermeli, ansýzýn yanlarýna varmamalýdýr. Çünkü bu yasak edilmiþtir. Memleketine vardýðýnda, iþe mescitten baþlamalý; kerahet vakti deðilse orada iki rekât namaz kýlmalýdýr. Sonra evine girerek orada da iki rekât namaz kýlmalý; ibadetini tamamlayarak selâmetle dönmeyi müyesser kýldýðý için Allah´a hamd-ü þükür eylemelidir. Artýk bu hamd-ü þükrü yaþadýðý müddetçe devam ettirmeli; kalan ömründe amellerini düþürecek þeylerden sakýnmalýdýr. Mebrûr (makbul) haccýn alâmeti, gittiðinden daha hayýrlý dönmesidir.

Bu, Allah Taâlâ´nýn þu zayýf kuluna müyesser kýldýðý ibadetler çeyreðinin tamamýdýr. Cömertliði umumi olan âlemlerin Rabbi Allah´tan dilerim ki, bana bu hususta ihlâs nâsib etsin! Eserimi kýyamet gününe kadar faydalý kýlsýn! çünkü O, dilediðine kâdir ve icabete lâyýktýr. DiIerim ki bu kitabý ihlâsla tamamlamayý müyesser kýlsýn! Dilerim faydasý bana ve ekseri memleketlerde bilumum kullara þâmil olsun! Evvelen ve âhiren, zâhiren ve bâtýnen hamd Allah´a mahsustur! Allah, Efendimiz Muhammed ile Al-ü Ashabýna salât-ü selâm eylesin! Bu kýsým, mahlûkatýn en fakiri ve toplayýcýsý hakir Muhammed Abidin´in eliyle sona ermiþtir. Allah onun, ebeveyninin ve bütün Müslümanlarýn günahlarýný af buyursun. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. Sene 1243.

Ynt: Hacc By: Sevgi. Date: 18 Nisan 2023, 16:09:09
Esselâmu Aleyküm Rabbim ilmimizi artýrsýn inþaAllah

radyobeyan