Hanefi Fýkhý
Pages: 123
Ynt: Hacc By: neslinur Date: 21 Mart 2010, 22:35:28
Dualarýn Kabul Edildiði Yerler



METÝN

Nehir sahibi bunlarý nazma çekerek þöyle demiþtir: «Halkýn duasý, Kâbe´de, Mültezem´de, Ýki vakfe yerinde, keza Hicýr´de, tavafta, sa´yde, iki Merve ile Zemzem´de, Makam´da, Mizab´da, þeytan taþladýðýn yerlerde muteberdir.» Lübab´da þu da ziyade edilmiþtir: «Kâbe´yi gördüðünde, Sidre aðacýnda, Rükn-ü Yemâni´de, Hicýr´de, Mina´da, Bedir gecesinin yarýsýnda makbuldür.» Güneþ batýnca me´zimler yoluyla Müzdelife´ye gelir. Bunun hududu, Arafat´ýn iki me´ziminden Muhassir´in iki me´zimine kadardýr, Buraya yürüyerek gelmesi, tekbir, tehlil getirmesi, hamdetmesi, zaman zaman telbiyede bulunmasý müstehaptýr. Müzdelife´nin Muhassir vâdisinden gayrý her yeri mevkýftir. Muhassir, Mina ile Mûzdelife arasýnda bir vâdidir. Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meþhur kavle göre caiz deðildir. Müzdelife´de Kuzah Daðýna yakýn bir yere iner. ´ Kuzah ´ kelimesi, ´ yüksek ´ mânâsýna gelen Kaazih´ten alýnmadýr. Esah kavle göre burasý Meþ´ar-i Haram´dýr. Bu daðýn üzerinde ateþ yakýlan bir yer vardýr ki, Hz Âdem´in ocaðý olduðu söylenir

ÝZAH

«Kâbe´de» sözünden murad bizzat Kâbe´nin içidir

«Ýki vakfe yeri» Arafat ile Müzdelife´deki Meþ´ar-i Haram´dýr

«Tavafta» Yani tavaf yerinde demek istemiþtir. ´ Metafta ´ dese daha iyi olurdu. Bu yer, Peygamber (s.a.v.) zamanýnda mescit idi. Yoksa tavaf caiz olur mânasýna Mescid-i Haram´ýn her yeri metaftýr. Lübab Þerhi.

"Sa´y" Yani Safa ile Merve arasýnda yapýlan sa´yde bilhassa iki direk arasýnda makbuldür. Lübab þerhi.

«Ýki Merve»den murad, Safa ile Merve´dir. Taðlib yoluyla ikisine birden Merve adý verilmiþtir. ihtimâl burada müennesi müzekker üzerine taðlibetmesi, ulemanýn iki kavlinden birine göredir. Bu kavle göre Merve Safa´dan efdaldir.

«Makam» yani Makam-ý Ýbrahim´in arkasýnda demektir. Nitekim Lübab´da böyle denilmiþtir.

(Mizab, Altýn oluðun altýdýr.)

«Þeytan taþlama» yerleri üçtür; bunlarla dualarýn kabul edildiði yerler on beþi bulur. Lâkin buna itiraz edilmiþ; "Cemre-i Akabe´de, hattâ birinci ve ikinci cemrelerde dua yoktur." denilmiþtir.

«Lübab´da» yani Þeyh Rahmetullah Sindî´nin Lübabü´l-Menâsik adlý kitabýnda ziyade edilmiþtir. Þeyh Rahmetullah, muhakkýk Kemâl b. Hümam´ýn talebesidir. Bu kitabý Mensik-i Kebir adlý kitabýndan kýsaltma yaparak telif etmiþtir. Bunu da kýsaltarak, daha küçük bir mensik meydana getirmiþtir.

«Sidre aðacýnda» Burada denilebilir ki: Lübab sahibi bu aðacý zikretmemiþtir. o, Þurunbulâliyye´de zikredilmiþtir. Sidre aðacý Arafat´ta idi. Bugün bilinmemektedir. Bunu, hâþiye yazarlarýndan biri Allâme Kutbî´nin Tarihi Mekke adlý kitabýndan naklen söylemiþtir. Üstadlarýmýzýn üstadlarýndan biri de bu sözü, Ýbn-i Zahirete´l-Hanefi´nin Fedai´l-i Mekke adlý kitabýna nisbet etmiþtir.

«Hicýr´da» Burada denilebilir ki: Hicýr, Mizab´ýn alfýndadýr. Nitekim Fetih´ten naklen Þurunbulâliyye´de böyle denilmiþtir.

«Bedir gecesi» zilhiccenin on dördüncü gecesidir. Þimdi hacýlar o gecede Mina´ya inerter. T.

Ben derim ki: Ben bu beþ yeri, manzum olarak Nehir sahibinin manzumesine kattým ve þöyle dedim: "Beyt´i görmek, sonra Hicýr ve Sidre;

Rükn-ü Yemâni ile kamerli gecede Mina."

«Güneþ batýnca ilh...» ifadesi, vâcibi beyan içindir. Hattâ güneþ batmadan yola çýkar da Arafat hududunu geçerse, ceza kurbaný lâzým gelir. Meðer ki güneþ batmadan geri dönüp de, battýktan sonra yola revan ola. Bu takdirde ceza kurbaný sakýt olur. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Ama güneþ battýktan sonra dönerse, hüküm bunun hilâfýnadýr. Ýmam Arafattan ayrýldýktan sonra hacý özürsüz olarak çok durursa, isaet etmiþ olur. Ýmam aðýr davranýr da gece oluncaya kadar Arafat´tan çekilmezse, hacýlar çekilirler. Çünkü imam sünnette hata etmiþtir. Bu satýrlar Bahýr´la Nehir´den alýnmýþtýr.

«Me´zimler yoluyla Müzdelife´ye gelir.» Gelen, imam ve hacýlardýr. Herbiri sükunet ve vakarla yürür. Aralýk bulursa, kimseye eziyet etmemek þartýyla hýzlýca yürür. Bazýlarý, zamanýmýzda eziyet çok olduðu için hýzlý gitmenin sünnet olmadýðýný söylemiþlerdir. Me´zim esas itibariyle iki dað arasýndaki dar geçittir. Fukahanýn maksatlarý, Arafat´la Müzdelife arasýndaki iki daðdan geçen yoldur. Ýsmail. Bazýlarý bu sözü Ýzz b. Cemâa´ya nisbet etmiþlerdir. O da Muhib Taberî´den nakletmiþtir. Bu kavil ile, Nevevî´nin, "Me´zimden murad, Harem´in hududu olan iki niþandýr." sözü reddedilmiþ ve bunun garip olduðu söylenilmiþtir.

«Buraya yürüyerek gelmesi» Yani Müzdelife´ye yaklaþýnca edep ve tevazu için oraya yürüyerek girer. Çünkü orasý, muhterem olan Haremdendir. Lûbab Þerhi.

«Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meþhur kavle göre caiz deðildir.» Urane vâdisinin Arafat´a yakýn olduðunu yukarýda söylemiþtik. Yani Muhassir´de vakfe yapmak, vâcip olan Müzdelife vakfesi yerine geçmediði gibi; Urane vâdisinde vakfe yapmak da, rükün olan Arafat vakfesinin yerini tutmaz. Meþhur olan kavil budur. Bedâyi´de buna ´ muhalif olarak her iki vakfenin caiz. olduðu kaydedilmiþtir. Fetih.

«Esah kavle göre burasý Meþ´ar-i Haram´dýr» Bazýlarý bütün Müzdelife´nin Meþ´ar-i Haram olduðunu söylemiþlerdir.

«Bu daðýn üzerinde ateþ yakýlan bir yer vardýr.» Söylendiðine göre, burasý yuvarlaktaþlardan yapýlmýþ boru þeklinde bir yermiþ. Çevresi yirmi dört, uzunluðu on iki arþýn imiþ. içinde yirmi beþ basamak varmýþ ve yüksek bir aðacýn üzerinde bulunuyormuþ. Hârun-u Reþid devrinde burada Müzdelife gecesinde mum yakýlýrmýþ. Daha önceleri burada odun yakýlýrmýþ, daha sonralarý büyük kandiller yakýlmaya baþlanmýþ.

METÝN

Ve akþamla yatsýyý, bir ezan bir kâmetle kýlar. Çünkü yatsý vaktinde kýlýnmýþ olur. Bildirmeye ihtiyaç yoktur. Nitekim burada Ýmama da hacet yoktur. Eðer akþamý ve yatsýyý yolda yahut Arafat´ta kýlarsa, fecýr doðmadýkça tekrarlar. Çünkü hadiste, "Namaz önündedir." buyrulmuþtur. Þu halde her iki namaz, zamanla, mekânla ve vakitle sýnýrlanmýþ demektir. Zaman, bayram gecesidir. Mekân, Müzdelife; vakit de yatsý vaktidir. Hattâ Müzdelife´ye yatsý vaktinden evvel varmýþ olsa, yatsýnýn vakti girmeden akþam namazýný kýlamaz. Binaenaleyh bu mesele birçok yönlerden luðs olabilir.

ÝZAH

«Ve akþamla yatsýyý ilh...» Yani yatsý vaktinin evvelinde kýlar. Kuhistanî. Namazý, yükünü indirmeden, hattâ devesini çöktürüp baðlamadan kýlmak gerekir. Bununla, iki namaz arasýnda - velev sünnet-i müekkede olsun - nâfile kýlýnmayacaðýna iþaret olunur. Sahih kavil budur. Þayet nâfile kýlarsa kâmeti tekrarlar. Meselâ iki namaz arasýnda baþka bir iþle meþgul olursa, tekrar kâmet getirir. Bahýr. Lübab þerhinde þöyle denilmiþtir: «Akþamýn ve yatsýnýn sünnetiyle vitir namazýný bundan sonra kýlar. Nitekim Mevlâna Abdurrahman Câmi (k.s.) mensikinde bunu açýklamýþtýr.» Gerçi þarih ezan bâbýndan az önce, "iki cem namazýndan sonra nâfile kýlmak mekruhtur." demiþti. Fakat bunun söz götürdüðünü orada anlatmýþtýk.

"Çünkü yatsý vaktinde kýlýnmýþ olur." Bu cümle, burada bir kâmetle yetinmenin illetidir. Arafat´taki cem bunun hilâfýnadýr. O iki kâmetle kýlýnýr. Çünkü oradaki ikinci namaz vaktinden sonra eda edilir. Bu sebeple ona baþlandýðýný bildirmek için ikinci bir kâmete ihtiyaç vardýr. Burada ise ikinci namaz vaktinde kýlýnmaktadýr. Ýlâný yenilemeye hacet yoktur. Yatsý ile beraber vitir namazýný kýlmaya benzer. Bedâyi.

«Nitekim burada imama da hacet yoktur.» Her iki namazý yalnýz baþýna kýlsa caiz olur. Bercendî´nin Nikâye þerhinde söylediði bunun hilâfýnadýr. Çünkü Onun sözü, mezhebimizde meþhur olana muhaliftir. Lübab Þerhi. Lübab´da beyan olunduðuna göre, buradaki cem´ide, namazý cemaatla kýlmak sünnettir. Bundan sonra Lübab sahibi þunlarý söylemîþtir: "Bu cem´in þartlarý, hacc için ihramlý olmak, vakfeyi cem´den önce yapmak, zaman, mekân, vakit ilahtýr..." Þarihi de der ki: "O halde hacc için ihramlý olmayana bu cem caiz deðildir. Mahbubî "bunda ihram þart deðildir" demiþse de doðru deðildir. Çünkü ulema buradaki cem´in, nüsuk cem´i (hacc ibadeti) olduðunu açýklamýþlardýr. Nüsuk cem´i ise ancak hacca ihramlaolur" Bununla anlaþýlýyor ki, Nehir sahibinin, "Akþam namazýný eda etmiþ sayýlmak için hacca ihramlý olmasý þart kýlýnmalýdýr." sözüyle yaptýðý inceleme sahihtir. Ve yine anlaþýlýyor ki, Nihaye ile Hindiyye´de "þart deðildir" denilmiþ olmasý, Mahbubî´nin sözüne binaendir.

«Eðer akþamý ve yatsýyý» Bazý nüshalarda "akþamý veya yatsýyý" denilmiþ, bazýlarýnda ise Kenz ve diðer kitaplara uyarak sadece akþam namazýný söylemekle yetinilmiþtir. Bu daha iyidir. Çünkü maksat, akþam namazýný mûtad vaktinden geciktirmenin vâcip olduðuna tembihte bulunmaktýr. Bundan, yatsýnýn da Mûzdelife´ye tehirinin vâcip olduðu evleviyetle anlaþýlýr. Evet Lübab´ýn ibaresi, "Eðer her iki namazý veya birini yolda kýlarsa...» þeklindedir.

«Tekrarlar» Yani kýldýðýný tekrarlar. Allâme Þehâvi, mensikinde þunlarý söylemiþtir: «Bu, Müzdelife´ye kendi yolundan gittiðine göredir. Mekke´ye Müzdelife yolundan baþka bir yolla giderse, yolda hiç durmaksýzýn akþam namazýný kýlmasý caizdir. Bunu Nihâye ve inâye sahiplerinden baþka kimþenin açýkladýðýný görmedim. Onlar bunu kaza namazlarý bâbýnda zikretmiþlerdir. Kenz þarihinin sözü dahi buna delâlet etmektedir. Bu büyük bir faydadýr» Binaye´de dahi ayný bâbda bu mesele açýklanmýþtýr. Hâþiye yazarlarýndan biri bunu, ulemadan birinin el yazýsýyla gördüðünü söylemiþtir.

Ben derim ki: Bu hüküm yukarýda geçtiði ve aþaðýda geleceði vecihle, bu cem´in sahih olmasý için mekân þart kýlýnmasýndan çýkarýlýr. Çünkü mekânýn þart kýlýnmasý, Mûzdelife´ye uðramazsa yolda akþam namazýný vaktinde kýlmak lâzým gelir mânâsýný ifade etmektedir. Zira þart yoktur. Arafat´ta gecelerse hüküm yine budur. Dikkatli ol!

«Namaz önündedir buyrulmuþtur.» Bu hadiste Peygamber (s.a.v.) Üsame´ye seslenmiþtir. Peygamber (s.a.v.) dað yolunda, inerek abdest bozduðu ve tazeledið zaman Üsame, "Namazý Ya Rasulallah..." demiþti. Hadisin manâsý, "Namazýn caiz olan vakti veya yeri ilerdedir" demektir. T. ´

"Mekan Müzdelife´dir." Buna Bahýr´da Muhit´ten nakledilen þu sözle itiraz edilebilir: «Her iki namazý Müzdelife´yi geçtikten sonra kýlsa caiz olur.» .´Lübab þerhinde bu söz Münteka´ya nisbet edilmiþtir. Lâkin bundan sonra þârih, "Bu söz Cumhur´un tuttuðu yola aykýrýdýr." demiþtir.

«Vakit» ile ´ zaman ´ arasýnda burada fark, zamanýn daha umumi mânâda kullanýlmasýdýr.

«Luðs oIabilir» Yani, "Kamet aranmayan farz hangi farzdýr?" diye sorulur ve, "Akþam namazý ile aralarýný ayýran bir fasýla bulunmazsa, Müzdelife´deki yatsý namazýdýr" diye cevap verilir. "Hangi namazdýr ki, vaktinde kýlýnmadýðý halde yine eda olur?" "Hangi namazdýr o ki, vaktinde kýlýnýrsa iadesi vâcip olur?" denilir. Buna, "Müzdelife´nin akþam namazýdýr" diye cevap verilir. "Hangi namazdýr o ki, hususi bir yerde kýlýnmasý icabeder?" denilir. Buna da "Müzdelife´de kýlýnan akþamla yatsýdýr" diye cevap verilir, Düþün! Daha baþka luðslarý Halebîçýkarmýþ, Tahtavî de þunu ziyade etmiþtir: "Hangi yatsýdýr ki, sahib-i tertip onu akþam namazýndan önce kýlar da yine eda olur?" Buna, "Müzdelife´de kýlýnan yatsý" diye cevap verilir. Rahmetî de þunu ziyade etmiþtir: "Hangi namazdýr o ki, vakti zaman zaman deðiþir?" Bunun cevabý, "Müzdelife"de kýlýnan akþam namazý"dýr. Bu namaz bayram gecesi kýlýnýrsa vakti baþka, sair günlerde kýlýnýrsa yine baþkadýr. "Hangi namazdýr o ki, bir halde vakti deðiþir?" Cevap, "iþte bu namaz"dýr. Hacc için ihram halinde vakti deðiþir. "Hangi fâsit namazdýr o ki, ondan sonraki namazýn vakti çýktýðýnda sahihe inkýlabeder?" "Hangi namazdýr o ki, sünneti ile kýlmak mekruh olur?" Cevap, "iþte bu namaz"dýr.


Bayram Gecesi Ýle Cuma Gecesi Zilhiccenin Onuncu Gecesi Ve Ramazanýn Onuncu Gecesi Arasýndaki Fark



METÝN


Fecir doðmadan tekrarlarsa cevaza döner; ama bu, yolda fecir doðacaðýndan korkmadýðýna göredir. Fecir doðacaðýndan korkarsa; her iki namazý kýlar. Müzdelife´de yatsýyý akþam namazýndan önce kýlarsa, akþam namazýný kýldýktan sonra yatsýyý tekrarlar. Tekrarlamâdan fecir doðarsa, yatsý cevaza döner. Akþam namazýna eda olarak niyet eder. Sünnetini býrakýr ve bayram gecesini ihya eder. Çünkü o, kadir gecesinden daha þereflidir. Nitekim Nehir sahibi ile baþkalarý buna fetva vermiþler; Buhârî þarihleri - bilhassa Kastalâni zilhiccenin onuncu gecesinin ramazanýn son on gecesinden efdal olduðuna kesinlikle hükmetmiþlerdir,

ÝZAH

"Cevaza döner." Yani kýlmýþ olduðu akþam, yahut Müzdelife´den önce bir vâkitte kýldýðý akþam ile yatsý caiz olur. Bunun mefhum-u muhalifi þudur: Fecir doðmazdan önce olsa kâfi gelmez. Bu Tarafeyn´in kavlidir. imam Ebû Yusuf. "Kâfi gelir amma isaet etmiþ olur" demiþtir. Hidâye. Yani yolda kýldýðý akþam namazý eðer sahih olmuþsa, gerek vakit içinde, gerekse çýktýktan sonra tekrar kýlmasý vâcip olmaz. Sahih olmamýþsa, vakit içinde de, çýktýktan da sonra da iadesi vâcip olur. Yani vakit içinde eda etmediyse, vakit çýktýktan sonra kazasý vâcip olur. Çünkü fâsit olan bir namaz; vaktin geçmesiyle sahihe dönmez. Buna þöyle cevap verilmiþtir: Bu fesat mevkuftur. Eseri ikinci halde meydana çýkar. Nitekim tertip meselesinde geçti. Ýnâye´de de böyledir.

Ben derim ki: Bu caiz olmamaktan murad, sahih olmamaktýr mânasýnda açýktýr. Helâl deðildir mânasýna gelmez. Bahýr sahibinin anlayýþý bunun hilâfýnadýr. Sözün tamamý, Bahýr üzerine yazdýðýmýz hâþiyededir.

"Bu" Yani Müzdelife yolunda kýldýðý namazýn caiz olmamasý mânasýnadýr.

«Her iki namazý kýlar.» Çünkü kýlmazsa kazaya kalýrlar.

"Yatsý cevaza döner." Zahîriyye sahibi diyor ki: "Bu mesele mutlaka bilinmesi gereken meselelerdendir. Bu, Ebû Hanife´nin öðle namazýný býrakýp da arkasýndan beþ vakit namaz kýlan kimse hakkýndaki sözü gibidir. O kimse terkettiklerini hatýrlarsa, Ebü Hanife´ye göre caiz olmaz. Ama altýncý namazý kýlarsa, kýldýklarý cevaza döner." Bu meselenin hükmünü Hayreddin-i Remlî müþkil görmüþ, "Bunda tertibi kaçýrmak vardýr. Halbuki tertip farzdýr, o elden giderse cevaz da gider. Bu, vitir namazýný yatsýnýn üzerine tertip gibidir. Meðer ki tertibi sâkýt olana; yahut o namazdan sonra beþ namaz kýlýnca cevaza döndüðüne yorumlana." demiþtir. Remlî´nin te´vili uzak bir te´vildir. Bilâkis zâhire göre burada tertip düþmektedir. Buna karine, Zahîriyye´de Ebû Hanife´nin sözünü nazire getirmesidir. Onun içindir ki Muhammed Ebussuud Efendi, "Bu hususta sahib-i tertip olanla olmayan arasýnda farkyoktur. Tertibin vücubunu ýskat eden þeylere bu da ilâve edilir." demiþtir.

"Akþam namazýna eda olarak niyet eder." Sirâc´dan naklen Nehir´de böyle denilmiþtir. ,Bu söz Bahýr´ýn "kazadýr" demesini reddeder. Halbuki Bahýr sahibi bundan sonra, o namazýn vaktinin, yatsý namazýnýn vakti olduðunu açýklamýþtýr.

«Sünnetini býrakýr.» Yukarýda Câmi´den naklen arzettiðimiz söze muvafýk olan sünnetini geciktirir demektir.

«Bayram gecesini ihya eder.» O gece veya o gecenin ekserisinde namaz kýlmak, Kur´an okumak, zikirde bulunmak ve þer´i bir ilim okumak gibi ibadetle meþgul olur.

«Çünkü o, kadir gecesinden daha þereflidir.» Halebî diyor ki: «Yani haddi zatýnda daha faziletlidir. Yoksa Müzdelife´de bulunan hakkýnda deðildir. »

«Nitekim Nehir sahibi ile baþkalarý buna fetva vermiþlerdir.» Nehir"in ibaresi þöyledir: «Bayram gecesinin cuma gecesinden daha þerefli olup olmadýðý hususunda sual soruldu. Ben buna meyledenlerden idim. Sonra Cevhere´de gördüm ki, bayram gecesi senenin bütün gecelerinden faziletli imiþ.» Görüyorsun ki, Nehir sahibinin sözü, bayram gecesinin cuma gecesinden daha faziletli olduðu hususundadýr. Kadir gecesinden efdal olduðu hususunda deðildir. Evet Cevhere´nin sözü kadir gecesine þâmildir. Lakin bu kadarcýðý, "Nehir sahibi bununla fetva vermiþtir" demeye kafi deðildir. H.

«Kesinlikle hükmetmiþlerdir.» cümlesi, önceki sözü te´yiddir. Þu elhetten ki, ekser-i ulemaya göre kadir gecesi ramazanýn son on gecesi zarfýndadýr. Zilhiccenin on gecesi bundan efdal olunca, kadir gecesinden de faziletli olmasý gerekir. Bayram gecesi on gecenin en faziletlisidir. þu halde kadir gecesinden de efdaldir. Tahtavî diyor ki: «Münavi, es-Saðýr þerhindeki "dünya günlerinin en faziletlisi on günlerdir" hadisi hakkýnda þöyle demiþtir: Çünkü baþlýca ibadetler onda toplanýr. Allah Teâlâ´nýn "fecre ve on geceye yemin olsun" diye kasem buyurduðu günler, bu günlerdir. Bunlar, þu hadisin iktizasýnca ramazanýn son on gününden efdaldirler. Bazýlarý bu kaville amel etmiþtir. Lâkin cumhur-u ulema aksini almýþlardýr.» Yine Münavi, el-Kebir þerhinde þunlarý söylemiþtir: «Bu hilâfýn semeresi þurada kendini gösterir. Bir kimse, talâk veya nezir gibi bir þeyi onlarýn veya günlerin efdaline ta´lîk etse, Ýbnü´l-Kayyim. "Doðrusu ramazanýn son on gecesi zilhiccenin gecelerinden efdaldir. Çünkü zilhicce ancak kurban bayramýnýn iki günü ile arefe için; ramazanýn son on gecesi ise ancak kadir gecesi için faziletlendirilmiþtir" demiþtir.»

Ben derim ki: Rahmetî, bazý ulemadan bu iki kavlin arasýný bulmayý ifade eden sözler nakletmiþtir ki þudur: Zilhiccenin on günü ramazanýn on gününden efdaldir. Ramazanýn geceleri için zilhiccenin gecelerinden daha faziletlidir. Çünkü ramazandaki en faziletli gece kadir gecesidir: Onun þerefi bununla artmýþtýr. Zilhiccenin þerefi ise, arefe günü ile artmýþtýr. Bu söz, yukarýda Ýbn-i Kayyim´den nakledilenle birlikte kadir gecesinin bayram gecesinden efdal olmasý hususunda açýk gibidir. Bundan, onun cuma gecesinden de faziletli olmasý lâzým gelir. Çünkü yukarýda Nehir´den naklen geçti ki, kurban bayramý gecesi cuma gecesinden faziletlidir.Bu izahatta Müslim´in rivayet ettiði "içinde güneþ doðan en hayýrlý gün cuma günüdür." hadisi ile itiraz olunamaz. Çünkü sözümüz, cumanýn gününde deðil, gecesindedir. Þarih cuma babýnýn sonunda Tâtarhâniyye´den nakletmiþdi ki, cumanýn günü gecesinden efdaldir. Yani cuma gecesinin fazileti, cuma namazýndan dolayýdýr. Cuma namazý ise gündüz kýlýnýr.

TEMBÝH: Mi´râc´da þöyle denilmektedir: «Peygamber (s.a.v.)´den sahih olarak rivayet edilmiþtir ki: "Günlerin en faziletlisi cuma gününe rastlayan arefedir. O gün, yetmiþ haccdan daha faziletlidir." buyurmuþtur. Bunu Tecrid-i Sýhah sahibi Muvatta alâmeti ile zikretmiþtir.» Haccýn sonunda bunun üzerine söz edilecektir. Tahtavî´nin bazý þâfiîlerden naklettiðine göre, gecelerin en faziletlisi, Peygamber (s.a.v.)´in doðduðu gecedir. Sonra kadir gecesi, sonra Ýsra gecesi ve Mi´rac, sonra Arefe gecesi, sonra Cuma gecesi, sonra þabanýn yarýsý gecesi, sonra bayram gecesi gelir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 16:37:28
Müzdelife´de Vakfe



METÝN


Vakfeden dolayý sabah namazýný alaca karanlýkta kýlar. Sonra Müzdelife´de vakfe yapar. Bunun vakti, fecrin doðmasýndan güneþin doðmasýna kadardýr. Velev ki arefede olduðu gibi oradan geçerken olsun. Lâkin sýkýþýklýk gibi bir özürden dolayý onu terk ederse, bir þey lâzým gelmez. Tekbir, tehlil, telbiye ve Mustafa (s.a.v.)´e salâvat getirir, duada bulunur.

ÝZAH

«Alaca karanlýkta kýlar.» Ki bu, sabah namazýnýn ilk vaktidir. Bize göre bu yalnýz buraya mahsus sünnettir. Yukarýda Hâniyye´den naklettiðimize göre, arefe günü Mina´da sabah namazý da böyledir. Ama ekser-i ulemanýn buna muhalif olduðunu da arzetmiþtik.

«Sonra Müzdelife´de vakfe yapar.» Bu vakfe bize göre sünnet deðil, vâciptir. Müzdelife´de fecre kadar yatmak ise, vâcip deðil sünnet-i müekkededir. Þâfiî bunlarýn ikisinde de bize muhaliftir. Nitekim Lübab ve þerhinde beyan olunmuþtur.

«Bunun vakti» Yani cevazýnýn vakti, fecrin doðmasýndan güneþin doðmasýna kadardýr. Lübab sahibi diyor ki: Bu vakfenin ilk vakti, bayram günü fecrin doðmasýndan baþlar; sonu da güneþin doðmasýnda biter. Ýmdi kim fecir doðmazdan önce veya güneþ doðduktan sonra orada vakfe yaparsa bu sayýlmaz. Vâcip olan vakfe miktarý bir andýr. Velev ki az olsun. Sünnet olan miktarý ise, vakfeyi ortalýk iyice aydýnlanýncaya kadar uzatmaktýr. Vakfenin rüknü, ister kendi fiili ile, ister baþkasýnýn fiiliyle olsun Müzdelife´de bulunmaktýr. Meselâ kendi emriyle veya emri olmaksýzýn uyurken veya baygýn iken; yahut deli veya sarhoþ iken oraya götürülmüþ olabilir. Vakfeye niyet etsin etmesin, onu bilsin veya bilmesin fark etmez. Lübab.

«Sýkýþýklýk gibi bir özürden dolayý Ýlh...» Lübab´ýn ibaresi þöyledir: «Ancak bir illetten veya zayýflýktan dolayý olursa; yahut sýkýþýklýktan korkan bir kadýn olursa, ona bir þey lazým gelmez,» Lâkin Bahýr sahibi, "Muhit´te sýkýþýklýktan korkmayý kadýn olursa diye kayýtlamamýþ, mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh erkeðe de þâmildir." demiþtir.

Ben derim ki: Bu, þeytan taþlarken sýkýþmaktan korkmaya da þâmildir. Muktezasý þudur ki: Geceleyin giderek, hacýlar gelip kalabalýk olmadan þeytan taþlasa bir þey lâzým gelmez. Lâkin þüphesiz ki þeytan taþlarken ve yolda oraya varmadan sýkýþýklýk olmasý zamanýmýzda muhakkak bir þeydir. Binaenaleyh bundan, Müzdelife´deki vakfe vâcibinin sukûtu lâzým gelir. En iyisi, sýkýþma korkusunu kadýnla kayýtlamalý ve Muhit sahibinin mutlak sözünü ona hamletmelidir. Çünkü kadýn hakkýnda bu, açýk bir özürdür. Bununla vâcip sâkýt olur. Erkek böyle deðildir. Yahut Muhit´in mutlak sözü, hastalýk gibi bir þeyden dolayý sýkýþmaktan korktuðu zamana hamledilir. Onun için Sirâc sahibi, "Ancak kendisinde bir illet veya hastalýk yahut zayýflýk olur da, sýkýþmaktan korkarak geceleyin dönerse, ona bir þey lâzým gelmez." demiþtir. Lâkin burada þöyle bir itiraz vârit olabilir: Sair hacc ibadetleri dahi sýkýþýklýktan hâli deðildir. Ulema açýk olarak beyan etmiþlerdir ki, bir kimse sýkýþýklýk korkusu dolayýsýyla Arafat´tan dönerek güneþ batmadan Arafat hududunu geçse, daha önce geriye dönmedikçe ceza kurbaný lâzým gelir. Keza devesi kaçar da onu takip ederse hüküm yine budur. Nitekim bunu Fetih sahibi açýklamýþtýr. Þu da var ki, o kimsenin fecir doðduktan sonra bîr an durmak suretiyle sýkýþýklýktan korunmasý mümkündür. Bu suretle vâcip yerini bulur ve diðer hacýlar dönmeden o Mina´ya döner. Bunda, sýkýþýklýk korkusundan dolayý vakfeyi uzatma sünnetini terk etmek vardýr. Bu ise vâcibi terk etmekten ehvendir. O vacibi, ki rükün olduðunu söyleyenler de vardýr. Þöyle de cevap verilebilir: Âcizlik ve hastalýk gibi þeyler dolayýsýyla sýkýþmaktan korkmayý, ulema burada ancak hadisten dolayý özür saymýþlardýr. Hadise göre Peygamber (s.a.v.) ailesinin zayýf olanlarýný geceden göndermiþ, fakat Arafat hakkýnda bunu özür saymamýþtýr. Çünkü bunda müþriklere muhalif olduðunu göstermek vardýr. Müþrikler güneþ batmadan dönerlerdi. Düþünülsün!

"Bir þey lâzým gelmez." Bir özürden dolayý terk edilen´ her vâcibin hükmü böyledir, Bir þey lâzým gelmez. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Yani dikiþli elbise giymek gibi yasak bir fiili bir özür dolayýsýyla yapmak bunun hilâfýnadýr. Çünkü özür ceza kurbanýný ýskat etmez. Nitekim cinayetler bâbýnda gelecektir. Bununla, Þurunbulâliyye sahibinin, «Lâkin buna þarihin "Sizden kim hasta olursa, yahut baþýndan bir eziyeti bulunursa, fidye lazým gelir" âyet-i kerîmesiyle açýkladýðý hüküm lâzým gelir.» diyerek yaptýðý itiraz sâkýt olur. Evet az yukarýda Fetih´ten naklettiðimiz, ´Devesi kaçtýðý için, Arafat´ý gün batmadan veya sýkýþýklýk korkusundan dolayý geçerse, ceza kurbaný lâzým gelir." sözü varit olur. Buna da, Lübab þerhinden naklen cinayetler bâbýnda gelecek olan, "Ýhsar sebebiyle Müzdelife´de vakfeyi yapamazsa, bir ceza kurbaný lazým gelir." dediði yerde, "Bu mahlûk tarafýndan gelme bir özürdür, binaenaleyh tesir etmez." diye cevap verilir. Lâkin buna da, ulemanýn sýkýþýklýk korkusunu burada Müzdelife vakfesini terk hususunda özür saymalarý ile itiraz olunur. Cevabýný da gördün.

«Duada bulunur.» Dua ederken ellerini gökyüzüne doðru kaldýrýr. Bunu Hindiyye´den Tahtavî nakletmiþtir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 16:40:58
Cemre-i Akabe´de Þeytan Taþlama



METÝN


Ortalýk çok aydýnlandýðý vakit, tehlil ve salâvat getirerek Mina´ya gelir. Muhassir vâdisine ulaþtýðýnda, "bir taþ atýmý miktarý" yeri süratle geçer. Çünkü burasý Hýristiyanlarýn durak yeridir. Vâdinin ortasýndan Cemre-i Akabe´de þeytan taþlar. Üst taraftan taþlamasý tenzihen mekruh olur.

ÝZAH


«Ortalýk çok aydýnlandýðý vakit Mina´ya gelir.» Ýmam-ý Âzam ´çok aydýnlanmayý´, "güneþin doðmasýna ancak iki rekat namaz kýlacak kadar vakit kalýr" diye tefsir etmiþtir. Güneþ doðduktan sonra veya hacýlar sabah namazýný kýlmazdan önce dönerse, kötülük iþlemiþ olur. Fakat kendisine bir þey lâzým gelmez. Hidiyye. T. Kudûrî nüshalarýnda, "Güneþ doðduðu vakit imam sökün eder." denilmiþse de, Hidâye sahibi bunun yanlýþ olduðunu söylemiþtir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) güneþ doðmadan önce dönmüþtür. Tamamý þurunbulûliyye´dedir.

«Muhassir vâdisine» Yani vâdinin baþýna ulaþtýðýnda, bir taþ atýmý yeri hýzla geçer. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Muhassir vâdisi, Mina ile Müzdelife´yi birbirinden ayýran yerdir. Onlarýn birinden deðildir. Ezrakî onun, beþyüzkýrkbeþ arþýn uzunluðunda olduðunu söylemiþtir.»

«Çünkü burasý Hýristiyanlarýn durak yeridir.» Hýristiyanlardan murad, fil ordusu dur. Bunu þurunbulâliyye´den Halebî nakletmiþtir.

«Cemre-i Akabe´de þeytan taþlar.» Burasý þeytan taþlanan yerlerin üçüncüsüdür. Mina´nýn Mekke tarafýndaki hudududur. Ama Mina´dan deðildir. Buna Cemre-i Kübra ve Son Cemre dahi denir. Kuhistânî. O gün bundan baþka bir yerde taþ atmaz. Burada da durmayarak yerine döner. Valvalciyye.

«Üst taraftan taþlamasý tenzihen mekruh olur.» Yani atsa kâfidir. Çünkü etrafý nüsuk yerleridir. Hidâye´de de böyle denilmiþtir. þu kadar var ki, sünnete muhalif bir iþ olur. Bunu Peygamber (s.a.v.) sünnet bir iþ olmak üzere alt taraftan yapmýþtýr. Yoksa illa oradan atýlmasý lâzým deðildir. Onun için, Ashab zamanýnda birçok kimselerin üst tarafýndan taþ attýklarý sabit olmuþtur. Kendilerine tekrarý emir edilmemiþtir. Galiba Peygamber (s.a.v.)´in bunu ihtiyar etmesinin vechi, ufak taþlarý ihtiyar etmesinin vechi olacaktýr. Çünkü üst taraftan atarlarsa, alt taraftakilere eziyet verebilir. Zira orasý insanlarýn geçmesinden hâli deðildir. Taþlar kendilerine isabet edebilir. Alt taraftan atmalarý bunun hilâfýnadýr. Bunun muktezasý, taþlamanýn yukarýdan aþaðý olmasý murad edilmektir. Yoksa atan kimsenin durduðu yerden yukarýya atmasý deðildir. Hidâye´nin ta´lîli muktezasý - ki etrafý nüsuk yeridir demiþtir - murad ikincisidir. Meðer ki te´vîl oluna. Nitekim bazý ulema, "Maksat taþ atmak için durduðu yerdir; taþlarýn düþtüðü yer deðildir." diye te´vîlde bulunmuþlardýr..

METÝN

Bu, yedi defa atmakla olur. Yani taþlarý parmaklarýnýn ucuyla atar. Taþlarýn atýldýðý yerle atan arasýnda, beþ arþýn mesafe bulunmalýdýr. Attýðý taþ bir adamýn sýrtýna veya deveye isabet ederse, kendiliðinden cemre yakýnýna düþtüðü takdirde caizdir. Aksi takdirde caiz olmaz. Üç arþýn mesafe uzak, daha azý yakýn sayýlýr. Cevhere. Her taþý atarken tekbir alýr. Ýlk taþta telbiyeyi keser, yedi taþtan ziyade atarsa caizdir, yediden az olursa caiz deðildir. Binaenaleyh yedi ´ ile kayýtlamak ziyadeyi deðil, noksaný men etmek içindir.

ÝZAH

«Bu, yedi defa atmakla olur.» Yani þeytan taþlamak, yedi defa birer taþ atmakla olur. Taþlarý bir defada otsa bir taþ yerine geçer. Nehir.

«Parmaklarýnýn ucuyla» nasýl atýlacaðý hususunda þöyle denilmiþtir:«Sað elinin baþparmaðýnýn ucunu iþaret parmaðýnýn ortasýna koyar, taþý da baþ parmaðýn üzerine koyar, yetmiþ iþareti yapar gibi olunca taþý fýrlatýr.» Bazýlarý "Ýþaret parmaðýný yumarak on iþareti yapar gibi baþparmaðýn mafsalý üzerine koyar ve fýrlatýr." demiþlerdir. Bir kavle göre de, taþý iþaret ve baþparmaklarýnýn uçlarýyla alarak atar. Esah olan budur. Çünkü en kolay ve mûtaddýr. Fetih. Bunu Nihaye ile Valvalciyye sahipleri de sahihlemiþlerdir. Þarihin muradý da budur. Hilaf hangisinin evla olduðundadýr. Muhtar kavle göre taþlar bakla kadar olmalýdýr. Lübab. Yahut fasulye tanesi kadar olur. Nohut kadar veya çekirdek büyüklüðünde yahut parmak ucu kadar olur diyenler de vardýr. Nehir sahibi diyor ki: "Bu mendup olan þeklini beyandýr. Caiz olmaya gelince: Kerahetle beraber daha büyük taþ da atabilir."

«Beþ arþýn mesafe bulunmalýdýr.» Atarken Mina´yý saðýna, Kâbe´yi soluna almalýdýr. Lübab. Mesafe beþ arþýndan fazla da olabilir. Fakat daha az olmasý mekruhtur. Lübab. Çünkü beþ arþýndan azý, taþý atmak deðil býrakmak olur. Bu caiz ise de, sünnete muhalif olduðu için kötülük iþlemiþ olur. Kuhistânî.

«Aksi takdirde caiz olmaz.» Yani attýðý taþ isabet eden kimsenin sýrtýndan kendiliðinden düþmez de, o kimsenin veya devenin hareketiyle düþerse; yahut kendiliðinden düþer fakat cemreden uzak giderse caiz olmaz. H. Hidâye sahibi diyor ki: «Çünkü taþýn ibadet olmasý, ancak hususi bir yere düþmekle bilinir.» Lübab´da þöyle denilmiþtir: Atýlan taþ direðe yani cemrenin etrafýna dikilen niþana vurursa kâfidir. Ama direðin kûbbesine düþer de aþaðý inmezse kâfi deðildir. Çünkü uzaktýr. Attýðý taþýn kendiliðinden mi yerine düþtüðünü yoksa tesadüf ettiði þahsýn hareketiyle mi düþtüðünü bilemezse, ne cevap verileceði hususunda ihtilâf edilmiþtir. ihtiyat olan, onu tekrar atmaktýr. Keza atar da yerine düþüp düþmediðinden þüphe ederse, ihtiyat olan tekrar atmaktýr.

«Üç arþýn mesafe uzak, daha azý yakýn sayýlýr.» Yani atýlan taþla cemre arasýnda demekistiyor. Bu cümle, "kendiliðinden cemre yakýnýna düþtüðü takdirde "ifadesinin izahýdýr. Lâkin Fetih´te yakýnlýk bir arþýn ve emsali ile takdiredilmiþtir. Bazýlarý örfen itibar edilen yakýnlýða itimat ederek ne kadar olacaðýný bildirmemiþlerdir. Bunun zýddý da uzak sayýlýr

«Her taþý atarken tekbir alýr.» Zâhir rivayete göre sadece ´ Allahuekber ´ demekle yetinir. Þu kadar var ki, Hasan b. Ziyad, "Allahuekber rakmen liþþeytan ve hizbih" denileceðini rivayet etmiþtir. Bazýlarýna göre þu da ilâve edilir: «Allahým! Haccýmý mebrur, sa´yimi meþkûr ve günahýmý maðfur eyle.» Fetih.

«Ýlk taþta telbiyeyi keser.» Yani sahih haccda olsun, fâsidinde olsun, gerek ifrada, gerekse temettu veya kýrâna niyet etmiþ bulunsun, ilk taþý atarken telbiyeyi keser. Bazýlarý ancak zevâlden sonra keseceðini söylemiþlerdir. Taþlarý atmadan týraþ olsa veya taþlarý atmadan týraþ olmadan ve kurban kesmeden tavaf etse, telbiyeyi keser. Güneþ zevâle erinceye kadar taþlarý atmamýþ olsa, taþlarý atýncaya kadar telbiyeyi kesmez Meðer ki güneþ kavuþa. Taçlarý atmadan kurbaný keserse, kýrân veya temettua niyetli olduðu takdirde telbiyeyi keser. Ýfrada niyetli ise kesmez. Lübab.

Hacc için ihramlý olmayý kayýtlamasý þundandýr: Çünkü umre yapan Hacer-i Esved´i istilam ettiðinde telbiyeyi keser. Zira tavaf umrenin rüknüdür. Binaenaleyh ona baþlamadan önce umreyi keser. Haccý kaza eden de öyledir Çünkü umre ile ihramdan çýkar. Binaenaleyh umre yapmýþ gibi olur. Ýhsarda kalan, telbiyeyi hedy kurbanýný kestiði vakit býrakýr. Çünkü kurban kesmek, ihramdan çýkmak içindir. Kýrân yapanýn haccý kazaya kalýrsa, telbiyeyi ikinci tavafa baþlarken keser. Çünkü ondan sonra ihramdan çýkar. Bahýr.

«Yedi taþtan ziyade atarsa caizdir.» Fakat mekruh olur. Lübab.

«Yediden az olursa caiz deðildir.» Çünkü yedi taþýn ekserisini terk ederse, ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim hiç taþ atmamýþ olsa yine ceza kurbaný lâzým olur. Yediden az, meselâ üç taþ yahut ondan da az atarsa, her taþ için bir sadaka vermesi icabeder. Nitekim cinayetler babýnda gelecektir.

T E M B Ý H: Atýlan taþlarýn peþipeþine devamý þart deðildir. Bu sünnettir ama terkedilmesi mekruhtur. Lübab.

METÝN

Taþlama; yer cinsinden olan taþ, moloz, toprak, kýzýl toprak gibi her þeyle ve keza teyemmüme elveriþli her þeyle caizdir. Velev ki bir avuç toprak olsun. Bu, bir taþýn yerini tutar. Odun, amber, büyük inci ve cevahirle taþlamak caiz deðildir. Çünkü bu ihanet deðil, kýymet vermek olur. Ama ´caizdir´ diyenler de vardýr. Altýn ve gümüþle dahi câiz deðildir. Çünkü bunlarý atmaya, taþlamak deðil, saçmak denilir. Tezekle dahi taþlamak caiz deðildir. Çünkü tezek yer cinsinden deðildir. Gerçi Eþbah´ýn furuk babýnda tezekle caiz olduðubildirilmiþse de bu, mezhebin hilâfýnadýr.

ÝZAH

«Yer cinsinden olan her þeyle caizdir.» Hidâye´de de böyle denilmiþ, fakat Hidâye þarihleri firûze ve yâkut ile buna itirazda bulunmuþlardýr. Çünkü bu iki nevi taþdahi yer cinsindendir. Hattâ her ikisi ile teyemmüm caizdir. Bununla beraber onlarý atmak caiz deðildir. Ýnâye sahibi Nihaye´ye tâbi olarak buna cevap vermiþ; "Caiz olmak tahkir Þartiyledir. Bunlarý atmakla tahkir hâsýl olmaz." demiþtir. Hâsýlý bu þart, Hidâye´nin umumi olan sözünü tahsis etmektedir. Binaenaleyh firûze ve yâkut gibi þeyler hariçtir. Lâkin Tatarhâniyye sahibi diyor ki: «Bu rivayet, yani tahkiri þart koþan rivayet, Muhit´te zikredilene, aykýrýdýr. Fetih sahibi de böyle demiþtir. Bazýlarý bunun þart koþulmadýðýna bakarak onun caiz olduðunu söylemiþlerdir. Caiz görenlerden biri de Menâsik adlý kitabýnda Fârisî´dir.» Tatarhâniyye´nin sözünden anlaþýlan, cevazý tercih etmesi ve Hidâye´nin sözünü umumu üzere býrakmasýdýr. Onun içindir ki Sa´diye sahibi, inaye´nin ifadesine, Surûcî´nin Gâye´si ve Zeylaî´nin þerhi ile itiraz ederek; "Þeytan taþlamak; yer cinsinden olan taþ, moloz, toprak, kýzýl toprak, alçý, zýrnýk gibi þeylerle, yakut, zümrüt ve benzeri kýymetli taþlarla, kaya tuzu ve sürme ile veya bir avuç toprakla; zeberced, billûr, akik ve firûze ile caiz olur. Odun, amber, inci, altýn, gümüþ ve mücevheratla olmaz. Odun, inci, mücevherat - ki incinin büyükleridir - ve amber, yer cinsinden deðillerdir. Altýnla gümüþe gelince: bunlarý atmaya taþlamak deðil, saçmak denilir."

«Büyük inci» kaydýný þarih, Nehir sahibine uyarak koymuþtur. Çünkü atmak, büyükleriyle olur. Yoksa küçük incelerle dahi þeytan taþlamak caiz deðildir. Çünkü onlarý da ulema ´ yer cinsinden deðildir ´ diye ta´lîl etmiþlerdir. Bunu Ebussuud söylemiþtir,

«Cevahir»den murad, yukarýda Gâye´den nakledilen ifadeden anladýn ki, incilerin büyükleridir. Þu halde münasip olan, ´ büyük ´ tabirini kullanmamak ve musannýfýn sözünü, Hidâye ve Muhit´te olduðu gibi "firûze ve yâkutla þeytan taþlamak caizdir" þeklinde býrakmak idi. Lâkin þarihin ta´lîli buna münasip deðildîr. O halde en iyisi, ´ cevahir ´ kelimesini ´ kýymetli taþlar ´ diye tefsir etmektir. Tâ ki inciyi büyüklükle vasfetmeye muvafýk olsun. Þarih "caiz diyenler de vardýr" sözüyle, Hidâye ve Muhit´ten yukarýda naklettiklerimize iþaret etmiþtir. Gördüðün gibi Surûcî, Zevlâî ve Farisî bu kavli benimsemiþlerdir.

"Çünkü bunlarý atmaya taþlamak deðil, saçmak denilir." Fetih sahibi diyor ki: «Bunlara ´atmak´ ismi verilemediði için caiz olmamýþtýr. Gizli deðildir ki, ´saçmak´ denildiði gibi buna ´atmak´ dahi denilebilir. Burada olsa olsa þöyle denilebilir: Bu hususi bir atýþtýr. Müteallâkýnýn hususi olmasý itibariyle baþka bir isim almýþtýr. ´ Atma ´ isminin buna verilememesinde bunun bir tesiri yoktur. Suretinin de tesiri yoktur.» Bundan sonra Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: «Hâsýlý ya mücerret taþ atmak mülahaza edilecektir, yahut tahkirle beraber taþ atmak veya Peygamber (s.a.v.)´in yaptýðý hususiyle yapýlacaktýr. Bunlarýn birincisi, cevahirle þeytan taslamanýn caiz olmasýný; ikincisi, tezek ve kýymetsiz odunla caiz olmasýný; üçüncüsü de hassaten taþla caiz olmasýný gerektirmektedir. Binaenaleyh bu daha zahir oluversin. Çünkü daha salimdir.»

Ben derim ki: Buna þöyle cevap verilebilir: Rivayet, taþlamanýn þeytaný tahkir için olmasýdýr. Peygamber (s.a.v.)´in ufak taþlar atmasý, delâlet yoluyla þeytan taþlamanýn yer cinsinden olân her þeyle caiz olacaðýný gösterir. Binaenaleyh ikinci ve üçüncü þýklar beraberce nazarý itibara alýnmýþ olur. Birinci þýk alýnmamýþtýr. Binaenaleyh tezek ve odunla taþlamak caiz olmadýðý gibi, altýn ve gümüþle de caiz olmamýþtýr. Lakin bu: firûze ve yâkutla dahi þeytan taþlamanýn caiz olmamasýný gerektirir. Böylelikle öteki kavil tercih edilmiþ olur. Düþün!

«Mezhebin hilafýnadýr.» Onun için Mebsut sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bazý müþkilpesentler, tezekle þeytan taþlasa caiz olacaðýný söylüyorlar. Çünkü maksat, þeytaný tahkirdir. Bu tezekle de hâsýl olur diyorlar. Biz buna kail deðiliz.» Lübab Þerhi, Fetih sahibi, "Þu da var ki, muhakkikinin ekserisi, bu iþlerin teabbüdî olduðunu söylemiþlerdir. ´Onlarda mânâ aranmaz." demiþtir.

METÝN

Taþlarý cemre yanýndan almak mekruhtur. Çünkü bunlar, "Kimin haccý kabul edilirse, cemresi kaldýrýlýr." hadisiyle merdut þeylerdir. Bir taþ olarak, onu yetmiþ ufak parçaya ufalamak mekruhtur. Kesinlikle pis olduðu bilinen taþý atmak da mekruhtur. Þeytan taþlamanýn vakti, fecirden fecire kadardýr. Güneþin doðmasýndan zevâline kadar atmak sünnet; güneþ batýncaya kadar atmak mübah; fecre kadar atmak mekruhtur. Taþlarý attýktan sonra, isterse ´kurbanýný keser. Çünkü hacc-ý ifrat yapmýþtýr. Sonra saclarýný kýsaltýr. Bu, her kýldan parmak ucu kadar almak suretiyle olur ki vâciptir. Bütün saçlarýný kýsaltmak menduptur. Dörtte birini kýsaltmak ise vaciptir.

ÝZAH

«Taþlarý cemre yanýndan almak mekruhtur» Bu, keraheti tenzihiyyeden baþka bir þey deðildir diyen Fetih sahibi, bu sözüyle, bu yerden baþka nereden alýnsa caiz olacaðýna iþaret etmiþtir. Lübab´da, "Müzdelife´den yedi ufak taþ âlarak onlarý Cemre-i Akabe´de atmak müstehaptýr. Müzdelife´den veya yoldan yetmiþ taþ alýrsa bu da caizdir. Müstehap olduðunu söyleyenler de vardýr." denilmiþtir. Lübab þarihi diyor ki: "Lâkin Kirmâni bunun sünnete muhalif olduðunu; bizim mezhebimiz olmadýðýný söylemiþtir. Bedâyi ve diðer kitaplarda þeytan taþlarýnýn Müzdelîfe´den veya yoldan alýnacaðý bildirilmiþse de, bunu yedi taþa hamletmek gerekir. Keza Zahîriyye´nin, "Bu taþlarý yol kavþaklarýndan toplamak müstehaptýrsözü de buna hamledilmelidir.» Hâslý yedi taþtan geri kolanlarýný toplamak için bize göre hususi bir yer yoktur.

«Merdud þeylerdir.» Yani bunlar uðursuzluða yorulabilir. Sirac. Hadisten murad, Dârekutnî ile Hakim´in Ebû Said Hudrî (r.a.)´dan rivayet ettikleri ve Hakim´in sahihlediði þu hadistir: «Dedim ki: "Ya Rasulallah! Har sene attýðýmýz bu taþlan biz azalýr sanýyoruz." Rasulullah (s.a.v.), "Onlarýn kabul edilenleri kaldýrýlýr. Böyle olmasaydý, sen onlarý daðlar gibi görürdün" buyurdular.» Kârî´nin Nikâye Þerhi. Fetih´te bu hadis, Said b. Cübeyr´den rivayet olunmuþtur. O þöyle demiþtir: «Ýbn-î Abbas´a dedim ki: Ýbrahim Halilullah zamanýndan beri atýlagelen bu taþlar ne oluyor ki, ufku kaplayacak tepeler haline gelmemiþ? Þu cevabý verdi: Sen bilmiyor musun kimin haccý kabul edilirse onun taþý kaldýrýlýr.» Sa´diyye´de þöyle denilmiþtir: "Diyebilirsin ki cahiliyet devri halký müþrik idiler. Müþrikin ameli kabul edilmez." Buna þöyle cevap verilmiþtir: «Kafirlere, dünyada mükafatlarý verilmek için bazen ibadetleri kabul edilir.» .Tahtâvî þöyle demiþtir: "Bunu, Ýmam Ahmed´le Müslim´in Enes (r.a.)´den rivayet ettikleri þu hadis de te´yid eder: Peygamber (s.a.v.),´ "Þüphesiz ki Allah Tealâ hasene hususunda mümine zulmetmez. Ondan dolayý kendisine dünyada hakettiðini verir. Ahirette de sevaba nail kýlar. Kâfire gelince; onu hasenatý sebebiyle dünyada doyurur. Ahirete göçtüðü vakit karþýlýðýnda hayýr verecek bir hasenesi kalmaz" buyurdular.»

Ben derim ki: Lâkin bunun niyete baðlý ibadetlerle deðil de hayýr iþleri yapmakla tahsis edileceði iddia olunabilir. Çünkü niyeti, islamiyet þart kýlmýþtýr. Meðer ki niyet sadece bizim þeriatýmýzda þarttýr denile.

«Kesinlikle pis olduðu bilinen taþý olmak da mekruhtur.» Fakat kesinlikle bilinmezse mekruh deðildir. Çünkü eþyada asýl olan temizliktir. Lâkin yüzde yüz temiz olmasý için taçlarý yýkamak menduptur. Nitekim bu, Bahýr ve diðer kitaplarda zikredilmiþtir.

«Þeytan taþlamanýn vakti» Yani edasý için caiz olan vakit, kurban bayramý gününün fecrinden, ikinci günün fecrine kadardýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Hattâ bunu ikinci günün fecri doðana kadar geciktirirse, Ýmam-ý Âzam´a göre ceza kurbaný lâzým gelir. Ýmameyn buna muhaliftir. Bayram günü fecir doðmazdan önce þeytan taþlasa, bilittifak sahih olmaz.»

«Güneþin doðmasýndan, zevâline kadar atmak sünnet...» Mecmau´r Rivâyât´ta Muhit´ten naklen böyle denilmiþ, Nehir sahibi de ona uymuþtur. Aynî ise ´ müstehaptýr ´ tabirini kullanmýþtýr, Remlî.

«Güneþ batýncaya kadar atmak mübah» Yani zevâlden güneþ batýncaya kadar atmak mübahtýr. Zahîriyye sahibi bunu mekruh saymýþtýr. Fakat ekseriyet birinci kavli tercih etmiþlerdir. Bahýr.

«Fecre kadar atmak mekruhtur.» Yani güneþ kavuþtuktan fecre kadar þeytan taþlamakmekruhtur. Güneþ doðmadan önce taþlamak dahi mekruhtur. Bahýr. Bu, özür bulunmadýðýna göredir. Ama zayýflarýn güneþ doðmadan, çobanlarýn da geceleyin atmalarýnda bir isaet yoktur. Nitekim Fetih´te böyle denilmiþtir.

«Çünkü hacc-ý ifrat yapmýþtýr.» Bu cümle, "isterse kurbanýný keser" ifadesinden anlaþýlan muhayyerliðin ta´lîlidir. Kurban kesmesi efdaldir. Kýrân ve temettua niyet edene ise kurban vâciptir. T. Bayram kurbanýna gelince: Seferî ise ona kurban vâcip deðildir, seferî deðilse Mekkeliler gibi ona da kurban vâciptir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Sonra saçlarýný kýsaltýr.» Yahut týraþ olur. Nitekim aþaðýda "týraþ olmasý daha iyidir" demesi buna delâlet eder. Lübab sahibi diyor ki: "Ondan sonra, yani týraþ olduktan veya saçlarýný kýsalttýktan sonra, býyýklarýný almasý, týrnaklarýný kesmesi müstehap olur. Eðer týrnaklarýný veya býyýklarýný yahut sakalýný týraþ olmadan keser veya koku sürünürse, ona cinayetine göre ceza lâzým gelir." Tafkikinin tamamý Lübab þerhindedir.

«Her kýldan parmak ucu kadar almakla olur.» Bahýr sahibi diyor ki: «Kýsaltmaktan maksat, erkek ve kadýnýn baþlarýnýn dörtte birinin saç uçlarýndan, parmak ucu miktarýný almasýdýr. Bunu Zeylâî de böyle zikretmiþtir. Muradý, her kýldan parmak ucu kadar kesmesidir. Nitekim Muhit ve Bedâyi sahipleri bunu açýk söylemiþler: "Kýsaltmayý parmak ucundan ziyade yapmak vâciptir. Ta ki baþýndaki her kýldan parmak ucu kadarýný almýþ olsun. Çünkü saçlarýn uçlarý âdeten birbirine müsavi deðildir." demiþlerdir.» Halebî, Menâsik´inde, "Bu güzeldir." demiþtir. Þurunbulaliyye sahibi de þunlarý söylemiþtir: «Bana öyle geliyor ki, her kýldan murad, vâcip olarak baþýnýn dörtte birinin kýllarý; evleviyet yoluyla ise hepsidir. Þu halde cüzlere ayýrmakta muhalefet yoktur. Çünkü týraþta olduðu gibi, dörtte bir bütün hükmündedir.» Binaenaleyh þarihin "her kýldan" sözü ´ bütünden ´ deðil; baþýn dörtte birindendir. Aksi takdirde sözü sonraki sözüyle çeliþir.

METÝN


Kel ve yaralýnýn, baþýndan -mümkünse - usturayý geçirmek vâciptir; deðilse ondan týraþ sâkýt olur. Týraþ ile kýsaltmanýn biri ne zaman bir arýzadan dolayý imkânsýzlaþýrsa, diðerini yapmak tayinen lâzým gelir. Saçýný, kýsaltmak mümkün olmayacak derecede zamk sürerek keçeleþtirirse, týraþ olmasý alettâyin lazým gelir. Bahýr. Bütün baþýný týraþ etmesi efdaldir. Macun gibi bir þeyle saçýný giderirse caiz olur.

ÝZAH

«Kel ve yaralýnýn, baþýndan -mümkünse- usturayý geçirmek vaciptir.» Muhtar olan kavil budur. Nitekim Zeylaî, Bahýr, Lübab ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir. Bazýlarý bunun müstehap olduðunu söylemiþlerdir. Lübab þerhinde, "Sünnet olduðu söylenir ki, en zâhir olan da budur." denilmiþtir.

«Deðilse ondan týraþ sâkýt olur.» Yani üzerinden ustura geçirmek mümkün deðil, kýsaltmayâ da yol bulamýyorsa, bu vazife ondan sâkýt olur. Týraþ olmuþ gibi ihramdan çýkar. Böylesine, ihramdan çýkmayý kurban günlerinin en son vaktine býrakmak daha iyidir. Amma býrakmazsa bir þey lâzým gelmez. Baþýnda yara olmaz da kýrlara çýkarak âlet yahut týraþ edecek kimse bulamazsa, ona týraþ olmak veya saç kýsaltmaktan baþka çare yoktur. Bu özür deðildir. Fetih. Çünkü âlete rastlamak her an me´muldür. Yaralarýn düzelmesi bunun hilafýnadýr. Bir de saç gidermek yalnýz usturaya mahsus deðildir. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Keçeleþtirirse ilh...» sözü, kýsaltmanýn mümkün olmadýðýna misaldir. Keza saç kýsa olursa týraþ taayyün eder. Saçýn pelik örülmüþ veya hotoz yapýlmýþ olmasýnda hüküm yine budur. Nitekim bu, Mebsût´a nisbet edilmiþtir. Vechi þudur: Saçý çözdüðü zaman bazý kýllar dökülür ve ihrama cinayet olur. Onun için týraþ olmasý taayyün eder. Lâkin burada þöyle denilebilir: Bu saç dökülmesi cinayet deðildir. Çünkü kýllarý ustura ile veya baþka bir þeyle gidermenin caiz olduðu vakitte yapýlmýþtýr. Velev ki kendisi veya baþkasý yolmak suretiyle olsun. Nitekim gelecektir. O halde Mebsût´un sözü, müþkil olarak kalýr. Kýsaltmak mümkün olmakla beraber, týraþ olmanýn imkânsýzlýðýna misal, týraþ aletini kaybetmek veya týraþ edecek kimse bulamamak; yahut baþýnýn aðýrmasý veya baþýnda yara bulunmasý gibi bir sebeple týraþýn kendisine zarar vermesidir. Ýkisinin birden imkânsýzlýðýna misal, kel ile baþý yaralý meselesinde geçti.

«Bütün baþýný týraþ etmesi efdaldir.» Yani sünnet budur. Ama bu, erkek hakkýndadýr. Kadýn için mekruhtur. Zira onun hakkýnda bu, erkeðin sakalýný týraþ etmesi gibi kýlýk deðiþtirmektir. Musannýf o kimsenin, baþýnýn dörtte birini týraþ etmekle yetinse caiz olacaðýna iþaret etmiþtir. Nitekim kýsaltmada bu caizdir. Lâkin sünneti terk ettiði için kerahet iþlemiþ olur. Çünkü sünnet, bütün baþý týraþ etmek veya bütün baþýn saçlarýný kýsaltmaktýr. Nitekim Lübab þerhi ile Kuhistânî´de beyan edilmiþtir. Nehir sahibi diyor ki: «Onun mutlak olmasý, yani Kenz´in mutlak olan sözü -ki týraþ olmak daha makbuldür demiþtir- baþýnýn yarýsýný týraþ etmenin saç kýsaltmaktan evla olduðunu îfade eder. Ama ben bunu görmedim.»

Ben derim ki: Eðer týraþ olmak bütün saçlarýný kýsaltmaktan evlâdýr demek istiyorsa, bunu kabul edemeyiz. Biliyorsun ki sünnet olan, bütün baþý týraþ etmek veya saçým kýsaltmaktýr. O halde yarýsýný týraþ etmek hepsini kýsaltmaktan nasýl evlâ olabilir? Lâkin Sindî´nin Levami´den nakline göre, baþýn yarýsýný týraþ etmek bütün baçýn saçlarýný kýsaltmaktan evlâdýr.

T E M B Ý H: Bu söylenenler, muhsardan (haccdan men edilen kimseden) baþkasý hakkýndadýr. Muhsara gelince: Ýleride görüleceði vecihle ona týraþ yoktur. Bedâyi.

«Macun gibi bir þeyle» týraþ etmek; veya yolmakla ve keza birisiyle kavga ederek yolunmakla saçlarýnýn giderilmesi, kasten týraþ olmak yerine geçer. Fetih.

T E M B Ý H: Ulema demiþlerdir ki: «Týraþa, týraþ olanýn deðil, týraþ edenin saðýndan baþlamak menduptur. Ancak Sahihayn´daki bir hadis bunun aksini ifade etmektedir. Hadis þudur: Peygamber (s.a.v.) berbere ´ ol ´ dedi ve sað tarafa iþaret buyurdu. Sonra sol tarafý iþaret etti. Sonra usturayý baþkalarýna verdi. Fetih sahibi diyor ki: Doðrusu budur. Velev kî mezhebin hilafýna olsun.»

Ben derim ki: El-MüItekat´ta Ýmam-ý Âzam´dan rivayet edilen» kavil buna uymaktadýr. Hz. Ýmam þöyle demiþtir: «Baþýmý týraþ ettirdim; Berber üç þeyde benim yanlýþýmý buldu.

1) Oturduðumda, "kýbleye dön" dedi.

2) Ona sol tarafýmý döndüm, "saðdan baþla" dedi.

3) Gitmek istediðim vakit, "saçlarýný göm" dedi. Ben de dönerek onlarý gömdüm.» Nehir. Yani bu söz, Ýmam-ý Âzam´ýn berberin sözüne döndüðünü ifade etmektedir. Onun için Lübab sahibi. "Muhtar olan budur." Demiþ, þarihi de þunlarý söylemiþtir: «Nitekim Ýbn-i Acemi´nin Mensik´inde ve Bahýr´da da böyledir. Nuhbe´de, sahih olan budur´ denilmiþtir. Ýmamý Azam´ýn arkadaþlarýnýn ondan naklettiði kavilden döndüðü rivayet edilmiþtir. Böylelikle son kavlinin sahihlendiði doðrulanmýþ ye, ulemaca O´ndan meþhur olarak rivayet edilen kavil defedilmiþtir. Surûcî diyor ki: Þafiî´ye göre berber, týraþ olanýn saðýndan baþlar. Bazý ulemamýz bu kadarcýk söylemiþ, bunu kimseye nisbet etmemiþtir. Sünnete tabi olmak evlâdýr. Rasulullah (s.a.v.)´in mübarek baþlarýna saðdan baþladýðý sabit olmuþtur. Ondan sonra kimsenin söze hakký yoktur. Ýmam-ý Azam berberin sözünü tutmuþ, onu inkâr etmemiþtir. Eðer mezhebi onun hilâfýna olsaydý, ona muvafakat etmezdi.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Mi´râc ile Gâyetü´l-Beyan´da da bunun gibi sözler vardýr.

(Burada bir yanlýþlýk olmuþtur. Râfiî´nin bu husustaki satýrlarýný aynen naklediyoruz: Sindi´de denilmiþtir ki: Kirmânî´nin söylediði sözü -ki Ýmam-ý Âzam´ýn mezhebi, berberin saðýndan, týraþ olanýn solundan baþlamaktýr- Gâyetü´l-Beyan sahibi reddetmiþtir. O þöyle demiþtir: bunu bazý ulemamýz söylemiþ, ama kimseye nisbet etmemiþtir. Sünnete tabi olmak evlâdýr. Galiba Surûcî´den naklettiði ibareden düþmüþ kelimeler olacaktýr. Ýbarenin aslý þöyledir: Þâfiî´ye göre, týraþ olanýn saðýndan baþlar. Ýmam-ý Âzam´ýn mezhebine göre ise berberin saðýndan, týraþ olanýn solundan baþlar. Sonra Fetih sahibinin söylediði sözün muktezasý, mezhebe göre berberin saðýndan baþlamayý teslim etmesidir. Lâkin bununla amel edilmez. Çünkü sünnetle sabit olana muhaliftir. Mülteka´ýn söylediðinin muktezasý ise, bunun Ýmam-ý Âzam´ýn mezhebi olduðunun teslimdir. Ancak ondan dönmüþtür. Surûcî´nin söylediðinin muktezasý ise, onun mezhebi olduðunu teslim etmemektir. Bilâkis Ýmam-ý Azam´ýn mezhebi, týraþ olanýn saðýndan baþlamaktýr.)

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 16:43:16
Tavaf-ý Ziyaret



METÝN


Artýk ona kadýnlardan baþka her þey helâl olmuþtur. Bazýlarý buna koku sürünmeyi ve avlanmayý da katmýþalrdýr. Sonra üç kurban gününden birinde ziyaret tavafýný yapar. Bu onun vâcip olan vaktinin beyanýdýr. Tavafý yedi þavt olarak yapar. Bu onun en mükemmel þeklini beyandýr. Yoksa rükün, dört þavttýr. Tavafý ramelsiz ve önceden bu tavaf için sa´y yaptýysa bu sefer sa´ysiz yapar. Aksi takdirde ikisini de yapar. Çünkü bunlarýn tekrarý meþru deðildir.

ÝZAH

«Her þey helâl olmuþtur.» Yani dikiþli elbise giymek ve týrnak kesmek gibi, ihramlýya memnu olan þeyler helâl olmuþtur.T. Bu gösteriyor ki, traþ olmadan önce þeytan taþlamakla ona hiçbir þey helâl olmaz. Bize göre mezhep budur. Nitekim Kâri´nin Lübab þerhinde Fârisi´den böyle nakledilmiþtir.Kâri´nin Nihâye þerhinde ise þöyle denilmektedir. Bize göre meþhur olan kavil, þeytan taþlamanýn ihramdan çýkarmasýdýr. Mâlik ve Þâfiî´ye göre ise þeytan taþlamanýn ihramdan çýkarmasýdýr. Mâlik ile Þâfiî´ye göre ise þeytan taþlamakla ihramdan çýkýlýr. Mezhebimizin meþhur olmayan kavli de budur. Þeytan taþlamakla bize göre ihramdan çýkýlacaðý, Haherzâde´nin Mebsût þerhinde ve Kâdýhan´ýn Câmi-i Sagîr þerhinde bildirilmiþtir. Kâdýhan þöyle demiþtir: «Þeytan taþlarýný attýktan sonra traþ olmadan evvel kadýnlarla koku sürünmekten baþka her þey helâl olur. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre, koku sürünmek dahi helâl olur.»

Kadýnlardan murad, cimada bulunmak ve cimaýn mukaddimeleridir.

«Bazýlarý buna koku sürünmeyi ve avlanmayý da katmýþlardýr.» Þarih burada Nehir sahibine uymuþtur. O, kadýnlarla koku sürünme istisnasýný Hâniyye sahibine, avlanma istisnasýný da Ebu´l-Leys´e nisbet etmiþtir ki doðru deðildir. Çünkü Kâdýhan Fetevâ´sýnda þöyle demiþtir:

«Týraþ olduðu veya saçýný kýsalttýðý vakit ona kadýnlardan baþka her þey helâl olur. Þeytaný taþladýktan sonra ise, týraþ olmadan evvel koku sürünmekle kadýnlardan manada her þey helâl olur.» Câmi-i Saðîr þerhinde ondan naklen arzettiklerimiz de böyledir. O, þeytan taþlamakla ihramdan çýkmaktan koku sürünmeyi istisna etmiþtir. Yoksa týraþ olmakla ihram-dan çýkmaktan istisna etmemiþtir. Bu, az yukarýda gördüðün gibi. meþhur hilâfa mebnidir. Þurunbulâlî Hâniyye´nin ibaresini zikretmiþ. sonra þunu söylemiþtir: «Bundan anlaþýlýr ki, Kâdýhan´a nisbet edilen "týraþ olmakla kendisine koku sürünmek helâl olmaz" sözü bâtýldýr.»

Ben derim ki: Bunu Bedâyi´nin þu sözü de te´yîd eder: «Týraþ olmanýn hükmüne gelince: Bu, onun artýk helal olmasýdýr. Kadýnlardan baþka ona her þey helâl olur. UIemamýzýn kavli budur. Ýmam Mâlik "yalnýz kadýnlarla koku sürünmek müstesna" demiþ, Leys ise yalnýzkadýnlarla avlanmanýn müstesna olduðunu söylemiþtir.» Mi´râc ile Sirâc ve Gâvetü´l-Beyan´da dahi böyle denilmiþtir. Bunlar birinciyi yalnýz Ýmam Mâlik´e, ikinciyi müctehit Ýmamlardan biri olan Leys b. Sa´d´a nisbet etmiþlerdir. Nehir´de bu Ebu´I-Leys´e nisbet edilmiþtir ki, mezhebimiz ulemasýndan biri olan Ebu´l-Leys-i Semerkandî´dir. Fakat bu hatadýr. Anla!

«Zivaret tavafýný yapar» ki bu, haccýn iki rüknünden biridir. Sirâc sahibi diyor ki: «Buna tavaf-ý ifaza, tavaf-ý yevmi Nahr ve tavaf-ý mefrud dahi denilir» Bu tavafýn sahih olmasý için þartlarý, Ýslâm, önceden Ýhram, vakfe, niyet, bu tavafýn ekserisini yapmak, zaman - ki bayram günüyle ondan sonraki günlerdir -, mekân - ki Kâbe´nin etrafý mescidin içidir - ve tavafý bizzat yapmasýdýr. Velev ki tahtýrevan üzerinde taþýnarak yapsýn. Burada bayýlandan baþkasý için niyabet caiz deðildir. Bu tavafýn vâcipleri; kâdir olanýn yürümesi, her þeye saðdan baþlamak, yedi þavtý tamamlamak, abdestli olmak, avret yerini örtmek ve tavafý kurban bayramý günlerinde yapmaktýr. Bu tavafla þeytan taþlamak ve týraþ olmak arasýnda tertibe riayet ise sünnettir. Müfsidi yoktur. ölmezden önce kazaya do kalmaz. Bu tavafa, namýna bedel caiz deðildir. Meðer ki Arafat´ta vakfeyi yaptýktan sonra ölerek haccýnýn tamamlanmasýný vasiyet etmiþ olsun. Bu takdirde tavaf-ý ziyaret için bir deve vâcip olur. Haccý da caizdir. Lübab.

«Bu, onun en mükemmel þeklini beyandýr.» Yani tavafýn rüknüne. vâcibine þâmil olan en mükemmel þeklidir. Buna tembihte bulunmasý. yedi þavtýn hepsi rükün zannedilmesin diyedir. Nitekim üc mezhebin imamlarý buna kaildirler. Muhakkýklardan Kemâl b. Hümam, inceleme ne-ticesinde onlara uyarsa da bu, mezhebimizin hilâfýnadýr. Kendisine uyul-maz.

«Önceden bu tavaf için sa´y yaptýysa, bu sefer sa´ysiz yapar.» Musannýf. "Önceden ramel ve sa´yi yaptýysa" demedi ve önceden sa´y yaptý da ramel yapmadýysa, burada ramel yapmayacaðýna iþaret etmek istemiþtir. Çünkü ramel ancak ardýndan sa´y yapýlan tavafta meþru olmuþtur. Nitekim yukarýda geçti. Burada sa´y yoktur. Inâye ile Lýibab´da do böyle denilmiþtir. Lübab´da, "Ýztýbâ´a gelince: Bu tavafta mutlak surette sâkýttýr." denilmiþtir. Yani önceden sa´y yapsýn yapmasýn iztýbâ yapmaz.

«Aksi takdirde ikisini de yapar.» Yani önceden sa´y yapmamýþsa. hem ramel hem sa´y yapar. Velev ki rameli yapmýþ bulunsun. Kuhistâni. Yani onun önceden sa´ysiz yaptýðý ramel meþru deðildir. Binaenaleyh muteber olmaz.

T E M B î H ! Hayreddin-i Remlî diyor ki: «Tavaf-ý kudûmde ve tavaf-ý ziyarette bunlarýn ikisini de yapmamýþsa. tavaf-ý saderde ikisini de yapar. Çünkü sa´y vakitle mukayyet deðildir. Nitekim musannýf cinayetler bâbýnda açýklayacaktýr. Ulemanýn açýkladýklarýna göre ramel, ardýndan sa´y yapýlan her tavafta yapýlýr. Bundan anlaþýlýr ki, tavaf-ý saderde önceden bunlarý yapmadýysa ikisini de yapar. Ama ben bunu acýk olarak görmedim. Velev ki ulemanýn mutlakolan sözlerinden anlaþýlmýþ olsun.

«Çünkü bunlarýn tekrarý meþru deðildir.» Bu söz» ramelsiz ve sa´y-siz olarak sözünün illetidir. T.

T E M B Ý H : Þurunbulâliyye sahibi diyor ki: «Sa´yi, tavaf-ý ifazadan sonraya býrakmanýn efdal olduðunu söylemiþtik. Ramel de öyledir. Ta ki her ikisi sünnete deðil de farza tâbý olsunlar. Nitekim Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Yine arzetmiþtik ki, tavaf-ý kudûmden sonra yapýlan sa´y muteber deðildir. Meðer ki hacc aylarýnda ola. Buna dikkat edilmelidir. Çünkü mühimdir.»

Ben derim ki: Sa´y ancak kâmil tavaftan sonra yapýlýrsa muteber olur. Tavaf-ý kudûmu cünüp veya abdestsiz olarak ramelle yapar da. ondan sonra sa´yde îfa ederse. abdestsiz yaptýðý takdirde ikisini de tekrarlamasý mendup; cünüp yaptýðý takdirde sa´yi tekrarlamamasý farz, ramel sünnettir. Lübab.

METÝN

Tavafý ziyaretin ilk vakti. bayram günü fecir doðduktan sonradýr. O, o günde, yani tavaf kurban bayramýnýn ilk gününde efdaldir. Vakti ömrün sonuna kadar uzar ve sabýk týraþla kadýnlar kendisine helâl olur. Hattâ týraþ olmadan tavaf etse, kendisine hiçbir þey helâl olmaz. Meselâ týrnaðýný kesse cinayet iþlemiþ olur. Çünkü ihramdan ancak týraþ olmakla çýkar. Bu tavafý kurban günleriyle gecelerinden sonraya býrakmasý, keraheti tahrimiye ile mekruh olur ve vâcibi terk ettiði için ceza kurbaný vâcip olur. Bu, imkan bulunduðundadýr.

ÝZAH

«Fecir doðduktan sonradýr.» Daha önce yapýlýrsa sahih olmaz. Lübab.

«Vakti ömrün sonuna kadar uzar.» Yani sahih olmasý için vakit ömrün sonuna kadardýr. Onu yapmadan ölürse, bazý hâþiye yazarlarýnýn Kadý Muhammed lyd´in Lübab þerhinden, O da Bahr-i Amîk´ten naklen söylediklerine göre ulema, "0 kimsenin bir deve vasiyet etmesi gerekir. Çünkü burada özür. hak sahibi tarafýndan gelmiþtir. Velev ki kul geciktirmekle günahkâr olsun." demiþlerdir.

«Ve sabýk týraþla kadýnlar kendisine helâl olur.» Yani tavafla helâl olmaz. Çünkü helâl kýlan, tavaf deðil týraþtýr. Þu kadar var ki, týraþýn tesiri kadýnlar hakkýnda tavaftan sonraya býrakýlmýþtýr. Tavafý yaptýðý vakît týraþ tesirini gösterir. Tatâk-ý ric´î gibi ki, aynlma tesiri iddetin bitmesine tehir edilmiþtir. Çünkü gerisi geriye alma ihtiyacý vardýr. Zeylâî. Binaenaleyh bazýlarýnýn tavafa diðer muhallil adýný vermeleri, þart olmasý itibarýyla mecazdýr. Kadýnlarýn helâl olmasý, tavafýn rüknünü yaptýktan, yâni dört þavt tamamladýktan sonradýr. Bahýr. Hiç tavaf etmese, kadýnlar kendisine helâl olmaz. Velev ki ara uzayýp seneler geçsin. Bu bilittifak böyledir. Hindiyye´de dahi kaydedilmiþtir. T.

«Týraþ olmadan tavaf etse» Yani bizce meþhur olan kavle göre þeytaný taþladýktan sonra dahi olsa kendisine hiçbir þey helâl olmaz. Nitekim izahý yukarýda geçmiþti.

«Cînayet iþlemiþ olur.» Yanî bununla ihramdan çýkmayý kasdetmiþ olsa bile cinayet sayýlýr. T.

«Kurban günleriyle gecelerinden sonraya býrakmasý mekruh olur.» Bayram günlerinden her günün gecesinden murad, o günden sonra gelen gecedir. Nitekim arefe gecesi de o günü takibeden gecedir. H.

Ben derim ki: Mutlak olan bu söz, þeytan taþlamak hakkýnda zâhir-dir. Çünkü taþlarý bayram günlerinde gündüz atmazsa, o günü takip eden gecede atar ve bu eda olur. Ýkinci güne geciktirirse iþ deðiþir ve kaza olur. Kendisine ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim bunu ileride söyleyeceðiz. Tavaf hakkýnda ise bundan murad kurban günlerinin arasýna giren gecelerdir. Çünkü kurban günlerinin sonu olan üçüncü gün güneþ kavuþur da tavaf etmemiþ bulunursa, kendisine ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim aþaðýdaki hayýzlý meselesinde gelecektir. Binaenaleyh üçüncü günü takip eden gece tavaf hakkýnda o güne tâbi deðildir. Tâbi olsa, þeytan taþlamakta olduðu gibi ceza kurbaný lâzým gelmeksizin o gecede yaptýðý tavaf eda olurdu.

«Kerahet-i tahrimiye ile mekruh olur.» Yani velev ki onu teþrik günlerinin sonu olan dördüncü güne býrakmýþ olsun. Sahih kavil budur. Nitekim Gâye´de bildirilmiþtir. Hâþiyelerden birinde, "bununla fetva verilir" denilmektedir. Mebsût, Kâdýhan, Kâfî, Bedâyi ve diðer kitaplarda zikredilen de budur. Kudûrî´nin Muhtasar Kerhi þerhinde söylediði buna muhâliftir. O, "Tavaf-ý ziyarenin sonu, teþrik günlerinin sonudur." demiþ, Kirmânî ile Menafi ve Lübab þerhi Müstesfa sahipleri de ona tâbi olmuþlardýr.

TEMBÝH: Sirâc´da, "Bunun gibi týraþ olmayý kurban günlerinden sonraya býrakýrsa, Ebû Hanife´ye göre yine ceza kurbaný lâzým gelir. Çünkü týraþ olmak ona göre bir zamana mahsustur. O zaman da kurban günleridir ve bir mekâna mahsustur. O da Haremdir." denilmiþtir.

«Bu» Yani kerahet ve geciktirmekle ceza kurbanýnýn vâcip olmasý, imkân bulunduðundadýr. T.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 16:51:06
Mina´da Bayram Ve Cuma Namazlarý



METÝN


Hayýzlý kadýn temizlenir de dört þavt tavaf edecek kadar zaman geçer ve yapmazsa, ceza kurbaný lâzým gelir. Aksi takdirde bir þey lâzým gelmez.

Sonra Mina´ya gelir ve þeytan taþlamak için orada geceler. Bayramýn ikinci günü zevâlden sonra üç cemrenin taþlarýný atar.

ÝZAH

«Dört þavt tavaf edecek kadar zaman geçerse» Yani kurban günlerinin üçüncüsünde, güneþin batmasýna tavafýn dört þavtý sýðacak kadar kalýrsa, yapmadýðý takdirde ceza kurbaný lâzým gelir. Zâhire bakýlýrsa. bununla beraber elbisesini çýkarýp yýkanacak kadar vakit de þarttýr. Araþtýrýlmalýdýr. H. Halebî´nin incelemesine kýyasen, kadýn evinde ise, tavaf yerine gelmek için geçireceði zaman bulunmasý dahi þart kýlýnmalýdýr. T.

Ben derim ki: Bu son þartý Lübab þarihi açýklamýþtýr. Bütün bunlar Bahýr sahibinin Muhit´ten naklettiði þu ibareden anlaþýlmaktadýr: «Kadýn kurban günlerinin sonunda temizlenir de güneþ batmadan tavaf imkânýný bulduðu halde tavaf etmezse, geciktirdiðinden dolayý ceza kurbaný lâzým gelir. Dört þavt tavaf imkânýný bulamazsa, ona bir þey lâzým gelmez.» Çünkü tavaf imkâný ancak yýkandýktan ve yürümesi lâzým gelen mesafeyi yürüdükten sonra hâsýl olur. Bahýr´da dahi þöyle denilmiþtir: «Kadýn tavafa imkân bulduktan sonra hayzýný görür de tavaf etmeden vakýt geçerse, kendisine ceza kurbaný tâzým gelir. Çünkü tefriti ile kusur iþlemiþtir.» Yani dört þavt tavaf imkâný varken bunu yapmamakla kusur iþle-miþtir. Lübab´da þu da ziyade edilmiþtir. UIemanýn, "tavafý geciktirdiði için ona bir þey lâzým gelmez" sözleri, "tavafýn ekserisini yapamayacak bir vakitte hayýz görürse" diye kayýtlýdýr. Yahut kurban günlerinden önce hayýz görmüþ de ancak o günler geçtikten sonra temizlenmiþse kaydýyla mukayyettir. Lâkin vaktinde hayýz görüp de tavafa imkân bulmasý halinde ceza kurbaný vâciptir demek müþkildir. Çünkü tavafý vaktinin evvelinde yapmasý, kadýna lâzým deðildir. Evet kadýn hayzýnýn vaktini bilir de tavafý ondan sonraya býrakýrsa, o zaman zâhirdir.

TEMBÝH : Haþiye yazarlarýndan birinin, Ýbn-i Emir Hâcc´ýn Mensik´inden naklettiðine göre, kafile dönmeye hazýrlanýr da kadýn hâlâ temizlenmezse; "Tavaf edeyim mi, etmeyeyim mi?" diye sorduðunda ulema demiþlerdir ki: «Kendisine, "Sana mescide girmek helâl deðildir. Girer de tavaf edersen günahkâr olursun. Ama tavafýn sahih olur. Bir deve kesmen icabeder" denilir. Bu mesele çok vuku bulur. Kadýnlar bunda þaþýrýp kalýrlar. Hayzýný þaþýran kadýnýn tavafýnýn hükmü, hayýz bâbýnda geçmiþti. Oraya müracaat et.

«Sonra Mina´ya gelîr.» Yani iki rekat tavaf namazýný kýldýktan sonra Mina´ya gelir. Hidâye sahibi ile Ýbn-i Kemâl´in yaptýklarý gibi, musannýfýn da bunu açýk söylemesi gerekirdi. Þurunbulâliyye.

TEMBÝH: Lübab´da beyan olunduðuna göre. hacý Mina´ya dön-dükten sonra öðle namazýný kýlar. Bu, Müslim´in Sahih´inde rivayet olunmuþtur. Lâkin Kütüb-ü Sitte´de, "Peygamber (s.a.v.) öðleyi Mekke´de kýldý." denilmektedir. Fetih sahibi de buna meyletmiþtir. Lübab þarihi bunun naklen ve aklen daha zâhir olduðunu

söylemiþtir. Tamamý o þerhtedir.

Cuma namazýna gelince: Lübab´da þöyle denilmiþtir: «Mekke veya Hicaz emiri yahut halife Mina´da olursa, hacý cumayý orada kýlar. Hacc emirinin ise buna hakký yoktur. Meðer ki Mekke´ye de emir olsun.» Bayram namazý hakkýnda ise Mürþidî´nin Menâsik þerhinde Muhit, Zahire ve diðer kitaplardan naklen þöyle denilmektedir: «Mina´da bayram namazýný kýlmaz, cuma bunun hilâfýnadýr. Halebî´nin Münye þerhinde, "Mina´da bilittifak bayram namazýný kýlmaz. Çünkü orada hacc iþleriyle meþguldür"

denilmektedir.» Yani bayram namazýnýn vakti birçok hacc iþlerinin de vaktidir. Cumanýn vakti böyle deðildir. Bir de cuma o güne nadiren tesadüf eder. Bayram bunun hilâfýnadýr. Lübab þarihi diyor ki: «Münye þarihi ´bilittifak´ sözüyle icmâ´ý kasdetmiþtir. Çünkü bu meselede ümmetin ulemasý orasýnda hilâf yoktur.» Bîrî´nin Eþbâh þerhinde Av bahsinde þöyle denilmektedir: «Mina öyle bir yerdir ki orada bayram namazý sahihtir. Ancak hacýlardan sâkýttýr. Bunca araþtýrmamýza raðmen biz bu hususta bir nakil göremedik. Kurban bayramý günü Mekke´de bayram namazý hakkýnda dahi bir þey bulamadýk. Çünkü biz ve kendilerine yetiþtiðimiz üstadlarýmýz. Mekke´de bayram namazý kýlmadýk. Bundaki sebebin ne olduðunu Allah bilir.»

Ben derim ki: Mina´da bayram kýlýnmamasýnýn naklî delilini gördün.

Mekke´de kýlýnmamasýna gelince: Ýhtimal onun sebebi, bayram kýlacak olan kimsenin hacý olarak Mina´da bulunmasýdýr. Allahu a´lem.

«Þeytan taþlamak için orada geceler.» Yani þeytan taþladýðý günlerin gecelerini orada geçirir. Bu sünnettir. Baþka yerde gecelemek mekruhtur. Ama bir þey tâzým gelmez. Lübab.

«Bayramýn ikinci günü zevâlden sonra ilh...» Lübab´da þöyle denilmiþtir: «Onbirinci gün gelince -ki bu kurban günlerinin ikincisidir- öðle namazýndan sonra imam bir hutbe okur. Hutbe esnasýnda yedinci günün hutbesinde olduðu gibi oturmaz. Cemaata þeytan taþlamanýn hükümlerini ve kalan Menâsik iþlerini öðretir. Bu hutbe sünnettir. Terki büyük gaflettir.


Üç Yerdeki Þeytan Taþlama



METÝN


Þeytan taþlamaya Mescid-i Hayf tarafýndan baþlamak sünnettir. Sonra onu takibeden orta cemreye, sonra Akabe´dekine giderek yediþer taþ atar ve, hamd, tehlil, tekbir ve salâvât getirerek Bakara Sûresini okuyacak kadar durur. Bunu yalnýz arkasýndan cemre gelen taþlamayý bitir-dikten sonra yapar. Binaenaleyh üçüncü cemreden sonra durmaz. Bayram günü taþlarýný attýktan sonra dahi durmaz. Çünkü ondan sonra taþ atmak yoktur ve ellerini gökyüzüne yahut kýbleye doðru kaldýrarak kendine ve baþkalarýna dua eder. Sonra ertesi günü ve þayet durursa daha ertesi günü de böylece taþlarýný atar. Bu daha makbuldür. O gün, yani dördüncü gün þeytan taþlamayý zevâlden önce yaparsa caizdir. Çünkü o günün taþ atma zamaný fecirden gün batýncaya kadardýr. ikinci ve üçüncü günlerde ise, zevâlden güneþ doðuncaya kadardýr.

ÝZAH

«Mescid-i Hayf tarafýndan baþlamak sünnettir.» Hâsýlý bu tertip sünnettir, müteayyin deðildir. Mecma ve diðer kitaplarda bu açýklanmýþ; Fetih sahibi bunu ihtiyar etmiþtir. Lübcb´da, "Ekseri ulemaya göre bu sünnettir." denilmiþ; þarihi bu kavli Bedâyi, Kirmânî, Muhit ve Sirâciyye´ye nisbet etmiþtir. Bahýr sahibi Muhit´in sözünü nakletmiþ, sonra, "Bu söz ihtilâf bulunduðu hususunda ve sünnet olduðunun tercih edildiði hakkýnda açýktýr." demiþtir. Metin sahipleri dahi hacc bâbýnýn sonundaki daðýnýk meseleler bâbýnda bunu tercih etmiþlerdir. Nitekim gelecektir.

Nehir sahibinin, "Muhit´te açýkça müteayyin olduðu tercih edilmiþtir." demesi söz götürür. Hattâ tayini Ýmam Muhammed´den bir rivayet olarak göstermesi de söz götürür. Lübab sahibi diyor ki: «Bir kimse Cemre-i Akabe´den baþlayarak sonra orta. sonra ilk cemreye gitse ve o gün bunu hatýrlasa, orta ve Akabe cemrelerini tekrar vâcip olarak veya sünnet olarak atar. Keza birinci cemreyi býrakýr da, sonraki iki cemreyi atarsa hüküm yine budur. Birinci cemreyi atar. kalanlarýna yeniden baþlar. Her cemrede üçer taþ atarsa, birinci cemreyi dört atarak tamamlar. Sonra orta cemreyi yedi taþ atmak suretiyle tekrarlar. Sonra son cemreye de yedi taþ atar. Her cemrede dört taþ atmýþsa, herbirinde üçer taþ atarak tamamlar, tekrarlama yoktur.» Yani ekser için kül hükmü vardýr ("Çok için bütün hükmü vardýr." demek istiyor.) Sanki ikinciyi ve üçüncüyü birinciden sonra atmýþ gibi olur. Þeytan taþlamanýn hududu büyük Hayf Mescidinin kapýsýndan cemreye kadar demir arþýnla 1254 1/6 arþýn; birinci cemreden orta cemreye 875 arþýn. orta cemreden Cemre-i Akabe´ye de 208 arþýndýr. Nitekim bunu Kastalâni. Buhârî Þerhinde Mâlikî Kârafî´den nakletmiþtir. Þâfiî kitaplarýnda da böyledir. Þu halde Kuhistânî´deki ifade kalem hatasýdýr.

«Tekbir getirerek Bakara Sûresini okuyacak kadar durur.» Yani her taþý "BismillahiAllahuekber" diyerek atar. Nitekim geçmiþti. Lübab´da þu da ziyade edilmiþtir: «Yahut üç hizip, yani bir cüzün dörtte üçünü veya yirmi âyet okuyacak kadar durur.» Lübab þarihi, "En az durulacak zaman bu kadardýr." demiþtir. Hâvî ve Muzmerat sahipleri de bunu tercih etmiþlerdir.

«Taþlamayý bitirdikten sonra yapar.» Taþý atarken yapmaz. Lübab. «Üçüncü cemreden sonra durmaz.» Yani Cemre-i Akabe´de taþlarý attýktan sonra durmaz. Çünkü ondan sonra hiçbir gün taþ atmak yoktur. Lübab sahibi diyor ki: «Ýlk iki cemrede durmak bütün günlerde sünnettir.»

«Ve ellerini gökyüzüne yahut kýbleye doðru kaldýrarak dua eder.»

Yani durduðu zaman dua eder. "Gökyüzüne yahut kýbleye doðru" sözü, bu husustaki iki kavlin hikâyesidir. Lübab þarihi þöyle diyor: «Ellerini omuzlarý hizasýna kaldýrýr ve zâhir rivayete göre avuçlarýnýn içini kýbleye doðru çevirir. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre ise gökyüzüne doðru kaldýrýr. Kadýhan ve baþkalarý bu kavli tercih etmiþlerdir. Fakat zâhir olan birinci kavildir.»

«Sonra ertesi günü taþlarýný atar.» Yani kurban gönlerinin üçüncüsünde -ki buna ´ ilk nefir ´ (yani daðýlma) günü derler- çünkü o gün taþlarý attýktan sonra Mina´dan çekilmesi caizdir. Teþrik günlerinin sonu olan dördüncü güne ´ikinci nefir günü´ denilir. Fetih.

«Ve þayet durursa» sözü, sonranýn kaydýdýr. Nehir sahibi diyor ki:

«Yani Ýmam-ý Âzam´dan nakledilen zâhir rivayete göre dördüncü günün fecrine kadar; Hz. Ýmamdan diðer bir rivayete göre üçüncü günün kavuþmasýna kadar durursa demektir.»

«Bu daha makbuldür.» Çünkü Peygamber (s.a.v.)´e uymuþ olur. Teâlâ Hazretleri, "Ama iki günde dönmek için acele edene bir günah yoktur." buyurmuþtur ki, faziletli ile daha faziletli arasýnda muhayyer býrakmýþtýr. Bu, ramazanda sefere gidene benzer. Oruç tutmakla tutmamak arasýnda muhayyer býrakýlmýþtýr. Fakat zarar vermezse oruç tutmasý bilittifak evlâdýr. Nehlr.

«Caizdir.» Yani Ýmamý Âzam´a göre keraheti tenzihiye ile beraber istihsanen sahihtir. Ýmameyn diðer günlere kýyasen sahih olmadýðýný söylemiþlerdir. Nehir.

«Çünkü o günün taþ atma zamaný» yani dördüncü gün taþ atma zamaný fecirden güneþ kavuþuncaya kadardýr. Onu takibeden gece ona tâbi deðildir. Önceki günler bunun hilâfýnadýr. Maksat, kýsmen caiz olduðu vakittir. Çünkü zevâlden öncesi mekruh vakittir. Zevâlden sonrasý ise mesnundur. O gün güneþin batmasýyla eda ve kaza vakti bilittifak elden gider. Lübab Þerhi.

«Zevâlden güneþ doðuncaya kadardýr.» Yani dördüncü günün güneþi doðuncaya kadardýr. Maksat kýsmen cevaz vaktini bildirmektir. Lübab sahibi diyor ki: «Kurban günlerinin ikinci veüçüncüsünde üç cemre taþlarýný atmanýn vakti zevâlden sonradýr. Meþhura göre daha önce caiz olmaz. Ama caiz olduðunu söyleyenler de vardýr. Bu iki günde mesnun olan vakit, zevâlden güneþ kavuþuncaya kadar devam eder. Güneþ kavuþtuktan fecir doðuncaya kadar mekruh vakittir. Dördüncü günün fecri doðduðu vakit artýk eda vakti geçmiþ demektir ve kaza vakti teþrik günlerinin sonuna kadar devam eder. Taþ atmayý her gün tayin edilen vaktinden geciktirirse, kaza etmesi ve ceza lâzým gelir. Dördüncü gün güneþ batmakla kaza vakti de geçmiþ olur.» Sonra þunlarý söylemiþtir:

Rafiî diyor ki: «Yani dördüncü günün fecri doðuncaya kadardýr. Nitekim Sindi´de böyle denilmiþtir. Ýbare ancak böyle demekle düzelir ve Ýki günde eda vaktinin sonu beyan edilmiþ olur. Muhaþþi´nin kaydettiði gibi eda ve kazanýn caiz olduðu vaktin beyaný deðildir. Çünkü kazanýn vakti dördüncü gün güne; doðmakla sona ermez. Batmakla sona erer. Þu halde Muhaþþ´nin bu ibaredekl tuttuðu yol muvafýk deðildir.»

«Kurban günü veya ikinci üçüncü günler taþ atmazsa, onu gelecek gece atar. Yani geçen günlerin gecelerinde atar ve özrü yoksa kötülük iþlemiþ olmaktan baþka kendisine bir þey lâzým gelmez. Onbirinci gece yahut ertesi günün gecesinde taþ atarsa sahih olmaz. Çünkü hacc ibadetinde geceler geçmiþ günler hükmündedir. Gelecek günler hükmünde deðildir. Geceleyin taþ atmazsa, kaza olmak üzere gündüzün atar. Kefaret vermesi de lâzým gelir. Bütün günlerin taþlarýný meselâ dördüncü güne býraksa, o gün hepsini kaza eder ve ceza vermesi icabeder. Kaza etmeden o günün güneþi batarsa, kaza vakti de geçmiþtir. O gece. kendinden önce geçene tâbi deðildir.»

Hâsýlý taþ atmayý dördüncü günden baþkasýnda geriye býrakmýþsa, býraktýðý günden sonra gelen gecede atar ve bu eda olur. Çünkü o gece o güne tâbidir. Yalnýz sünneti terk ettiði için mekruh olur. Taþ atmayý ikinci güne býrakýrsa kaza olur, kendisine ceza lâzým gelir. Keza bütün günlerin taþlarýný dördüncü güne býrakýrsa güneþ kavuþmadýkça kaza eder. Güneþ kavuþursa, taþ atmak borcu sâkýt olur. Ceza kurbaný gerekir. Bu anlattýklarýmýzdan anlaþýlýr ki: Þarihin Bahýr sahibine ve baþkalarýna uyarak, "Taþ atmanýn sonu güneþ doðuncaya kadardýr." demesi, sadece eda vaktini beyan deðildir. Kaza vaktine de þâmildir. Çünkü dördüncü günün fecrinden sonraki vakit. dördüncü günü taþlarý için eda vakti, diðer günler için kaza vaktidir.

METÝN

Mina´dan dördüncü günün fecri doðmadan dönebilir.

Doðduktan sonra dönemez. Çünkü taþ atma vakti girmiþtir. Taþlarýn hepsini hayvan üzerinde atmak caizdir. Lâkin ilk ikisinde, yani birinci ve orta cemrelerde yürüyerek atmak efdaldir. Çünkü bunlarda durur. Son cemrede, yani Akabe´de yürümek efdal deðildir. Çünküoradan gidecektir. Binek giden kimse buna daha muktedirdir. Zahîriyye´de, yürümenin efdal olduðu mutlak ifade edilmiþ, Kemâl ve baþkalarý bunu tercih etmiþlerdir.

ÝZAH

«Mina´dan dördüncü günün fecri doðmadan dönebilir.» Lâkin üçüncü günün güneþi batmadan döner. Dönmez de güneþ batarsa, dördüncü günü taþ atmadýkça dönmesi mekruh olur. Dördüncü günün fecrinden önce geceden dönerse, bir þey lâzým gelmez. Fakat kötülük iþlemiþ olur. Bazýlarý güneþ battýktan sonra dönemeyeceðini, dönerse ceza kurbaný lâzým geleceðini söylemiþlerdir. Taþ atmadan fecir doðduktan sonra dönerse, bilittifak ceza kurbaný lâzým gelir. Lübab. Bu hususta Mekkeli ile yabancý arasýnda fark yoktur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Taþlarýn hepsini hayvan üzerinde atmak caizdir.» Burada Mülteka´nýn ibaresi daha kýsa olup þöyledir: «Taþ atmak hayvan üzerinde caizdir. Lâkin Cemrei Akabe´den maada taþ atýlan yerlerde hayvan üzerinde olmamak efdaldir.» Lübab´da, "Efdal olan, Cemre´i Akabe´yi hayvan üzerinde, diðerlerini bütün günlerde yaya olarak atmak efdaldir." denilmiþtir.

«Çünkü bunlarda durur.» sözünden murad, her üç günde birinci ve ikinci cemrelerde taþlarý attýktan sonra dua için durur demektir. Akabe´de ilk günle, ondan sonraki üç gün bunun hilâfýnadýr. Çünkü ondan sonra dua yoktur. Kaide þudur: Arkasýndan duraklama yaptýðý her taþ atmayý yürüyerek yapar. Yukarýda geçtiði gibi, ardýndan taþ atýlan her cemrede budur. Ardýndan taþ atma yoksa durmak da yoktur. Sonra bu tafsilât imam Ebû Yusuf´un kavlidir. Onun meþhur bir hikâyesi de vardýr ki, onu Tahtâvî ve baþkalarý zikretmiþlerdir. Hidâye, Kâfî ve Bedâyî sahipleriyle onlardan baþka birçok ulema bunu tercih etmiþlerdir. Tarafeyn´in kavline galince: Bahýr sahibinin bildirdiðine göre Hâniyye´de efdal olan, bütün cemrelerde hayvan üzerinde bulunmaktýr denilmiþ, Zahîriyye´de ise bütün cemrelerde yaya bulunmak efdal olduðu söylenmiþtir. Bahýr sahibi, «Böylece bu meselede üç kavil hâsýl olmaktadýr.» demiþtir.

«Kemâl bunu tercih etmiþtir.» Yani bu iþi yürüyerek görmek. tevazu ve huþua daha yakýndýr. Bilhassa bu zamanda öyledir. Çünkü bütün cemrelerde bütün Müslümanlar yaya bulunurlar. Binaenaleyh onlarýn arasýnda hayvana binip sýkýþan kimse eziyetten emin olamaz. Peygamber (s.a.v.)´in hayvan üzerinde taþ atmasý, fiilini göstermek içindir. Tâ ki ümmeti ona uysunlar. Hayvan üzerinde tavafý da öyledir. Bahýr sahibi diyor ki: «Yürüyerek taþ atmak efdaldir. Yalnýz son günde Cemre-i Akabe´deki müstesna denilse yeridir. Çünkü o kimse bu saatte Mekke´ye gidecektir. Nitekim âdet budur. Ekseriyetle insanlar binek giderler. Binaenaleyh onun hayvana binmesinde eziyet yoktur. Hem Peygamber (s.a.v.)´e tâbi olmak faziletini kazanýr.»

Ben derim ki : Lâkin bu zamanda Akabe´de taþ attýktan sonra hayvana binmesi güç olur. Kalabalýðýn fazlalýðýndan, çok defa binek hayvanýný þaþýrýr. «Son günde herkes hayvan üzerinde taþ atar.» denilse, bunun da yeri vardýr. Bunda da, kimseye zarar vermeden Peygamber (s.a.v.)´e tâbi olmak fazileti elde edilir. Çünkü âdet vecihle herkes bulunduklarý yerden hayvanlarýna binerek Mekke´ye giderler. Fakat son günden baþka günlerde herkes yaya olarak taþ atar.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 19:01:20
Tavaf-ý Sader



METÝN

Aðýrlýklarý ve hizmetçilerini Mekke´ye gönderir de kendisi Mina´da kalýr veya Arafat´a giderse. emin olmadýðý takdirde bu mekruhtur. Emin olursa mekruh deðildir. Keza namaz kýlan kimsenin ayakkabý gibi eþyasýný arkasýna koymasý mekruh olur. Çünkü kalbim meþgul eder. Hacý Mekke´ye döndüðü vakit -bir saat olsun- Muhassab denilen yere inmesi sünnettir. Burasý ebtahtýr. Kabristan ondan deðildir. Sonra seferi muradettiðinde yedi þavt tavaf-ý saderi yani veda tavafýný ramel ve sa´yisiz olarak yapar. Bu vâciptir. Yalnýz Mekkelilerle onlar hükmünde olanlara vâcip deðil menduptur. Nasýl ki ondan sonra duranýn hükmü de budur.

ÝZAH

«Veya Arafat´a giderse» Bazý nüshalarda "veya Arafat´a giderse" yerine "ve Arafat´a giderse" denilmiþtir ki, bu hatadýr. En açýk þekli. "yahut aðýrlýklarýný orada býrakýr da Arafat´a giderse" demektir.

«Mekruhtur.» Çünkü Ýbn-i Ebi Þeybe´nin Ýbn-i Ömer (r.a.)´den rivayet ettiði bir hadiste, "Bir kimse kendisi dönmeden eþyasýný gönderirse, onun haccý yoktur." buyrulmuþtur. Yani onun haccý kâmil deðildir, demektir. Bir de eþya onun kalbini meþgul eder. Halbuki kendisi ibadettedir. Bundan dolayý mekruh olur. Zâhire bakýlýrsa bu kerahet tenzihiyedir. Bahýr. Nehir sahibi buna itiraz ederek, "Ömer (r.a.) bundan men ederdi ve bundan dolayý insaný döverdi. Bu gösterir ki, kerahet tahrimiyyedir." demiþtir. Amma söz götürür. Çünkü Hz. Ömer evlânýn hilâfýný terkettiði için döverdi.

«Emîn olursa mekruh deðildîr.» Bu söz. Bahýr sahibi tarafýndan bir incelemedir. "Kalbi meþgul eder" diye yapýlan ta´lîlin mefhumundan alarak kardeþi de ona tâbi olmuþtur. T.

«Keza ilh.» Sirâc sahibi diyor ki: «Keza insanýn ayakkabý gibi hacetlerinden birini arkasýna koyarak namaz kýlmasý mekruhtur. Çünkü zihnini kurcalar da lâzým geldiði gibi kendini ibâdete veremez.»

«Bir saat olsun.» hayvaný üzerinde Muhassab´da durarak dua eder. Sirâc. Bununla sünnetin aslý hâsýl olur. Kemaline gelince: Ýbn-i Hümam´ýn dediði gibi orada öðle, ikindi, akþam ve yatsýyý kýlar, hafýf bir uyku çýkarýr, sonra Mekke´ye girer. Bahýr. Kârî´nin Nikâye þerhinde þöyle denilmiþtir: «En zâhiri. buna sünnet-i kifaye demektir. Çünkü bu yor bütün hacýlarý almaz. Hacc emirlerinin ve keza baþkalarýnýn taatý göstermek için bir saat olsun oraya inmeleri gerekir.»

«Ebtahtýr.» Buna ´ Bathâ ´ ve ´ Hayf ´ dahi denilir. Fetih sahibi diyor ki: «Burasý Mekke´nin banliyösüdür. Sýnýrý. kabristana bitiþen iki dað ile mukabil daðlardýr. Vadiden çýkarak Mina´ya giderken sol kolda kalýr.»

«Sonra seferi murad ettiðinde» Musannýf burada ´ sonra ´ diyerek söze baþladý. Bu, Nehir vediðer kitaplardaki þu ifadeye iþaret içindir:

«Tavaf-ý ziyareden sonra bu tavafýn vaktinin evveli sefere niyetli olmasýdýr. Hattâ bu niyetle tavaf eder de sonra Mekke´de uzun zaman kalýr ve onu kendine vatan ittihaz etmezse tavafý caizdir. Mukim iken bunun, sonu yoktur. Hattâ ikamete niyet etmeden bir yýl dursa tavaf edebilir.. Hem de eda olur. Evet müstehap þekli. sefere çýkmak istediði zaman´ bu tavafý yapmaktýr.» Lübab´da beyan edildiðine göre. bu tavaf ikamete niyet etmekle senelerce bile olsa sükut etme?.. Ama Mekke´yi ve etrafýndaki yerleri ilk neferden evvel yani bayram günlerinin üçüncüsünden önce ihramdan çýkmadan vatan ittihaz etmeyi niyetlenirse sâkýt olur. Ondan sonra vatan ittihaz etmeyi niyetlenirse sâkýt olmaz. Nefirden önce kalmayý niyet eder de sonra çýkmak aklýna gelirse. þehirden çýkan Mekkeli gibi vâcip olmaz.

«Veda» ayný zamanda bu tavafýn adýdýr. Buna ´Âhir-i Ahd´ tavafý dahi denilir. Sader, misafirin gittiði yerden dönmesi ve su içenin su kaynaðýndan dönmesi mânâsýnadýr. Nitekim Kuhistânî´de beyân edilmiþtir.

«Ramel ve sa´yisiz olarak yapar.» Yani bunlarý evvelce tavaf-ý kudûmda yahut tavaf-ý saderde yaptýysa. þimdi tekrarýna hacet yoktur. Nitekim Hayreddin-i Remlî´den naklen yukarýda geçti.

«Bu vâcîptir.» Mina´dan döner de tavaf etmezse, mikâtý geçmedikçe tavaf etmek için geri dönmesi vâcip olur. Mikâtý geçerse. kurban kesmekle yeni bir umreye ihramlanarak dönmek arasýnda muhayyer kalýr Yani umreye ihramlandýðý takdirde, onun tavafýný; sonra tavaf-ý saderi yapar. Geciktiði için bir þey. lâzým gelmez. Hacýya kolaylýk ve fakirlere menfaat olmak için kurban kesmesi evlâdýr. Nehir ve Lübab.

«Yalnýz Mekkelilerle onlar hükmünde olanlara vâcip deðildir.» cümlesi, bu tavafýn uzaktan gelen bütün hacýlara ifrad, temettu ve kýrân farký gözetmeksizin vâcip olduðunu ifade etmektedir. þu þartla ki, hacca yetiþmiþ, mükellef ve özürsüz olmalýdýr. Binaenaleyh Mekkeli ile mutlak surette umre yapana, haccýn vaktini geçirene. muhsara, deliye, çocuða, hayýz ve nifaslýya vâcip deðildir. Nitekim Lübab ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.

«Mekkeli hükmünde olanlar»dan murad, mikâtlarýn içinde yaþayanlarla nefir ihramýndan çýkmadan orasýný vatan ittihaz etmeyi niyet edenlerdir. Nitekim geçti.

«Vâcip deðil menduptur.» Nehir sahibi diyor ki: «Onlardan nefyedilen, mendup olmasý deðil vâcip olmasýdýr. Gerçekten Ýmam Ebû Yusuf. "Mekkelinin tavaf-ý saderi yapmasý bence daha iyidir. Çünkü bu tavaf hacc fiillerini bitirmek için meþru olmuþtur. Bu mânâ onlar hakkýnda da mevcuttur", demiþtir.»

«Nasýl ki ondan sonra duranýn hükmü de budur.» Çünkü müstehap olan, bu tavafý sefere çýkmak istediðinde yapmaktýr. Nitekim geçti.


Mekke Ve Medine´de Mücavir Kalmanýn Hükmü Ve Medine´de Kýlýnan Namazýn Katlanmasý



METÝN


Sonra tavaf için niyet þarttýr. Bir kimse kaçarak veya birini arayarak tavaf etse caiz deðildir. Lâkin niyetin aslý kâfidir. Seferi kasdettikten sonra tavaf ederek tetavvuu kasdetse, tavaf-ý sader yerine o kimseye kâfidir. Nitekim kurban günlerinde tatavvu niyetiyle tavaf etse, farz yerine geçer. îki rekat tavaf namazýndan sonra zemzem suyundan içer ve Kâbe´yi tâzim için eþiðini öper. Göðsünü ve yüzünü Mültezem´e sürer ve Kâbe örtüsüne yapýþarak ondan þefaat dilermiþ gibi bir az durur. Örtüyü eline geçiremezse, iki elini açarak dik vaziyette baþýnýn üstüne koyar ve duvara yapýþýr. Ýçten gelen bir samimiyetle aðlayarak dua eder yahut aðlar gibi yapar ve mescitten çýkýncaya kadar kýçça geriye gider. Gözünü Kâbe´den ayýrmaz.

ÝZAH

«Kaçarak tavaf etse» Yani hiç niyet etmeden Kâbe´nin etrafýnda dönse yahut borçlusunu veya onun gibi birini takibetse, tavaf yerine geçmez.

«Niyetin aslý kâfidir.» Yani tavaf-ý sader veya baþka tavaf diye; keza farz veya vâcip tavaf diye tayine hacet kalmaksýzýn tavafýn aslýna niyet etmek kâfidir.

«Tavaf ederek tetavvuu kasdetse tavaf-ý sader yerine kâfidir.»

Hâsýlý Fetih´te ve diðer kitaplarda beyan edildiði vecihle, bir kimse tavaf vaktinde tavaf ederse, o tavaf yerine geçer. O tavafý aynen niyet etsin etmesin. yahut baþka bir tavaf niyet etsin hep birdir. Bunun ferîlerinden biri þudur: Bir kimse umreye niyet ederek gelir de tavaf ederse, umre tavafý yerine geçer. Hacca niyet ederek gelir de, bayram gününden evvel tavaf ederse, tavaf-ý kudûm yerine geçer. Kýrâna niyet ederek gelir de iki tavaf yaparsa. birincisi umre ikincisi kudûm tavafý yerine geçer. Bayram günü olursa tavaf-ý ziyaret yerine geçer. Yahut ziyaret tavafýný yaptýktan ve ihramdan çýktýktan sonra olursa tavaf-ý saderdir. Velev ki tetavvu niyetiyle yapsýn. Ýleriye geriye olmakta niyetin bir tesiri yoktur. Meðer ki ikincisi daha kuvvetli olsun. Mesetâ, tavaf-ý saderi býrakýr da sonra umre ihramý ile geri dönerse, evvelâ umre tavafýný, sonra saderi yapar. Tamam Lübab´dadýr.

«Ýki rekat tavaf namazýndan sonra» ne yapacaðýný evvelce arzetmiþtik. Yine arzetmiþtik ki, evvelâ Mültezem´e gideceðini, sonra iki rekat tavaf namazýný kýlarak zemzeme gideceðini söyleyenler de vardýr. Bu daha kolay ve efdaldir. Bugün böyle amel olunmaktadýr. Ama musannýfýn burada söylediði tertip, esah ve meþhur olandýr. Fetih sahibi orada bunu benimsemiþ; öteki kavli, "diyenler de var" tabiri ile anmýþ, fakat burada kesin olarak ona kail olmuþtur.

«Zemzem suyundan içer.» Yani ayakta Kâbe´ye karþý dönerek kana kana içer. Tekrar tekrarnefes alýr ve her defasýnda Kâbe´ye bakarak içer. Onunla yüzünü. baþýný ve bedenini siler. Mümkünse üzerine dökünür. Nitekim Bahýr´da ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Fetih´te bunun için müstakil bir fasýl tahsis edilmiþtir. Ona müracaat edebilirsin. Hacc bahsinin sonunda zemzem hakkýnda biraz söz daha gelecektir.

«Göðsünü ve yüzünü Mültezem´e sürer.» Yani sað yanaðýný Mültezem´e sürer, sað elini de Kâbe kapýsýnýn eþiðine kaldýrýr.

«Kâbe örtüsüne yapýþarak» Yani hakir bir kölenin azametli efendisinin eteðine yapýþmasý gibi bir vaziyette yalvararak huþu ile tekbir, tehlil ve Peygamber (s.a.v.)´e salâvat ile dua eder.

«Kýçça geriye gider.» Hidâye. Mecma. Nikâye ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Nevevî´nin Menâsik´inde ise, "Bu mekruhtur. Çünkü bu hususta rivayet edilmiþ bir sünnet veya hikâye edilmiþ bir eser yoktur. Hakkýnda eser bulunmayan þeye itimat edilmez." denilmiþtir. Ýbn-i Kemâl ile Menâsik namýndaki eserinde Tarablûsî de ona tâbi olmuþlardýr. Lâkin Tarablûsî, "Ashab, yani mezhebimizin ulemasý bunu yapmýþlardýr." demiþtir. Zeylâî dahi. "Büyükleri tâzim hususunda bu cârî âdet olmuþtur. Bunu inkâr eden kibirlidir." demektedir. Bahýr sahibi. "Lâkin bunu kimseye çarpmayacak veya kimsenin ayaðýna basmayacak þekilde yapar." diyor.

TEMBÝH: Musannýfýn sözünde Mekke´de mücavirlik yapýlmayacaðýna iþaret vardýr. Onun için Mecma sahibi, "Sonra ailesinin yanýna döner. Mekke´de mücavir olarak kalmak Ýmam-ý Azam´a göre mekruhtur. Ýmameyn buna muhaliftir. Allah´tan korkan ihtiyatlý âlimler Ýmam-ý Azam´ýn kavli ile amel etmektedir. Nitekim Ýhya´da da beyan edilmiþtir." dedikten sonra sözüne þöyle devam ediyor: «Zannedilmesin ki orada kalmanýn kerih görülmesi o yerin fazileti ile çeliþir. Zira bu kerahetin illeti halkýn acizliðl ve o yerin hakkýný vermekte kusur etmeleridir.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu izaha göre Medine-i Münevvere´de mücavir kalmak da öyledir. Yani Ýmam-ý Âzam´a göre mekruhtur. Çünkü Medine´de günahlarýn katlanmasý veya büyütülmesi yoksa da, tekfir ve iclal vazifesini bozmava vardýracak býkmak. edep ve terbiye noksanlýðý gibi þeyler olabilir.». Nehir.

TETÝMME: Seyyid Fâsi Þifâu´l-Garâm adlý kitabýnda þöyle diyor: «îbn-i Zübeyr hadisinin muhtelif tariklerinden üç rivayet hâsýl oluyor: Birîncisi: Mescid-i Haram´da kýlýnan namaz Medine´nin mescidinde kýlýnan namazdan yüz kat daha fazladýr. Ýkýncisi; bin kat daha fazladýr. Ücüncüsü: yüzbin kat daha fazladýr. Nitekim Tayâlî´sinin Müsned´i ile Ýbn-i Asâkir´in ithafýnda beyan edilmiþtir. Üçüncüsüne göre müseffir Nakkas Mescid-i Haram´da kýlýnan bir namazý hesap etmiþ: ikiyüzelli sene altý ay yirmi günlük namaza muadil çýkmýþtýr. Beþ vakit namaz ise ikiyüzyetmiþyedi sene dokuz ay on güne bedeldir. Seyyid diyor ki: "Üstadýmýz Ibn-i Sahib-i Mýsrî´nin bir eserinde gördüm: Mescid-i Haram´da yalnýz baþýna kýlýnan namazyüz bin; cemaatla kýlýnan namaz iki milyon yediyüzbin: beþ vakit namaz ise onüç milyon beþyüzbin namaza bedeldir. Bir kimsenin vatanýnda bu iki muazzam mescitten ayrý olarak yalnýz baþýna kýldýðý namazlardan her yüz güneþ senesi yüz seksenbin namaza; ve her bin senenin namazý bir milyon sekizyüzbin namaza çarpýlacaktýr. Bundan þu çýkar ki, Mescid-i Haram´da cemaatla kýlýnan bir namazýn sevabý, memleketinde yalnýz baþýna kýlan kimsenin namazýndan aþaðý yukarý iki Nuh (a.s.) ömrü kadar fazladýr." Seyyid bundan sonra ulemanýn, bu fazilet farz ve nâfileye þâmil midir, yoksa yalnýz farza mý mahsustur meselesindeki îhtilâfýndan bahsetmiþtir. Mezhebimizin meþhur kavlinin muktezasý budur. Yani biz Mâlikîlerle Hanefî mezhebine göre bu fazilet yalnýz farza mahsustur. Þâfiî mezhebine göre umumidir. (Hem farza, hem nâfileye þâmildir.) Mescid-i Haram hakkýnda ihtilâf olunmuþtur. Bazýlarý bundan murad cemaatýn mescididir demiþlerdir. Muhib-i Taberî bunu te´yîd etmiþtir. Birtakýmlarý bütün harem olduðunu söylemiþ; bazýlarý da hassaten Kâbe´dir demiþlerdir. Mekke´de tutulan oruçlarla yapýlan diðer ibadetlerin sevabý fazla olacaðýna delâlet eden hadisler rivayet olunmuþtur. Ancak bu hadisler orada kýlýnan namazlarý bildiren hadisler derecesinde sabit olmamýþtýr.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.Ýbn-i Hacer´in Tûhfe nam eserinde bildirdiðine göre. bu hadisler içerisinde sahih olanlar bini üç defa tekrarlamakla ifade olunur. Hâþiye yazarlarýndan biri bunu böyle tesbit etmiþtir. Bîri´nin Eþbâh þerhinde mescitlerin hûkmü hakkýndaki beyanýna göre ulemamýzca meþhur olan, katlamanýn bütün Mekke´ye hattâ avý haram olan bütün Mekke haremine þâmil olmasýdýr. Nitekim bunu Nevevî sahihlemiþtir.

METÝN

Mekke´ye girmeden Arafat´ta bir miktar duran kimseden tavaf-ý kudûm sâkýt olur. Bunu terk etmekle bir þey lâzým gelmez. Çünkü sünnettir. Ama terkeden isaet (kötülük) yapmýþ olur. Bir kimse arefe gününün zevalinden bayram gününün fecrine kadar Arafat´ta bir saat örfî saat ki, az bir zaman demektir. Fukaha ´ saat ´ kelimesinl mutlak söylerse, bu anlaþýlýr durursa; yahut süratle geçer veya uykuda yahut baygýn bulunursa, keza onun namýna arkadaþý ve keza arkadaþý olmayan kimse hacc için kendi ihramý ile beraber ihlâl yapar da, uyandýðý veya ayrýldýðý zaman hacc fiillerini yaparsa caiz olur.

ÝZAH


«Tavaf-ý kudûm sâkýt olur ilh...» Bunlar daðýnýk meselelerdir. Hidâye ve Kenz sahipleri bunlar için ayrý bir fasýl tahsis etmiþlerdir. Bahýr´da beyan edildiðine göre, sükutun hakikatý ancak lâzým ve farz olan bir þeyde tasavvur edilir. Burada sükut, onun hakkýnda sünnet olmamaktan mecazdýr. Bu ya bütün fiillerin baþýnda meþru olmasýndandýr. Binaenaleyh geriye býrakýlýrsa sünnet olmaz ve terkinden dolayý bir þey lâzým gelmez. Yahut tavafý ziyaretonun yerini tutar ve ona hacet býrakmaz. Nasýl ki farz namaz tahiyye-i mescit namazýnýn yerini tutar. Bundan dolayýdýr ki, umre için "tavaf-ý kudûm" yoktur. Zira umrenin tavafý kudûm tavafýna hacet býrakmamýþtýr. "Tavaf-ý kudûm" diye kaydetmesi þundandýr: Kýrân haccý yapan kimse Mekke´ye girmez de Arafat´ta vakfe yaparsa (durursa), umresini terketmiþ olur ve onu terkettiði için kendisine ceza kurbaný lâzým gelir. Umreyi de kaza eder. Nitekim kýrân bâbýnýn sonunda gelecektir.

«isaet etmiþ olur.» Çünkü sünneti terketmiþtir. Evvelce arzetmiþtik ki. isaet kerahet-i tahrimiyyeden aþaðýdýr.

«Örfi saat» Yani lügat örfü âdedince. saat denilen zaman parçasýdýr. Daha açýk olmak için örfî veya þer´î saat demeliydi. Nitekim Lübab þarihi böyle demiþtir.

«Süratle geçerse» kaydýyla þarih, saattan muradýn pek az bir zaman olduðuna ve vakfe namýna bu kadarcýðýn kâfi geleceðine iþaret etmiþ-tir. Çünkü süratle geçen dahi azýcýk olsun durmaktan hâll deðildir. Bir ayaðýný kaldýrýrken ötekinin üzerinde durur. Onun için îtikafý da sahihtir. Nitekim bâbýnda geçmiþti.

«Uykuda yahut baygýn bulunursa» ifadesiyle musannýf. vakfenin niyetsiz de sahih olacaðýna iþaret etmiþtir. Nitekim ileride açýk da söyleyecektir. Tavaf bunun hilâfýnadýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Fark þudur: Tavaf maksut bir ibadettir. Onun için nâfile olarak tavaf yapýlýr. Binaenaleyh onda asýl niyet þarttýr. Velev ki tayine hacet olmasýn. Nitekim yukarýda geçti. Durmak (vakfe) ise maksut bir ibadet deðildir. Onun için nâfile vakfe yanýlmaz. Binaenaleyh ibadetin aslý olan ihramda niyetin bulun masý, vakfe halinde de niyeti þart koþmaya hacet býrakmaz.» Lâkin Nehir sahibi namazda kýraat meselesiyle ona itiraz etmiþtir. Çünkü namaz da Kur´an okumak müstakil bir ibadettir. Buna delil, nâfile olarak Kur´an okunmasýdýr. Halbuki namazda Kur´an okumak için niyet þart deðildir. Nehir sahibi. "Ben bunu hiçbir kimsenin söylediðini görmedim. Bana bundan bir cevap zâhir olmadý." demiþtir.

Ben derim ki: Kýraatýn müstakil ibadet olmasý kabul edilmeyebilir. Onun nâfile olarak okunmasý buna delalet etmez. Abdest gibi ki nâfile olarak abdest alýnýr. Bununla beraber müstakil ibadet deðildir. Onun için de nezredilmesi sahih deðildir. Kýraat da öyledir. Kuhistânî´de îtikaf bahsinde, "Kýraatý nezretmek sahih olmaz. Çünkü o namaza tâbi olarak farz kýlýnmýþtýr, zatý için deðil." denilmiþtir.

«Keza onun namýna arkadaþý hacc için ihrama girerse» Yani baygýn veya uyuyan hasta namýna arkadaþý ihrama girerse demektir. Nitekim Lübab þerhinde de böyledir. Çünkü bize göre ihram þarttýr. Namaz için abdest gibidir. Binaenaleyh ibadet niyeti bulunduktan sonra burada niyabet sahihtir. ibadet niyeti ´hacca´ diye yola çýkmaktýr. Mi´râc. Nehir´de beyan edildiðine göre. onun namýna ihlâl yapmanýn mânâsý. onun namýna hacca niyet etmek vetelbiye getirmektir. Bu suretle baygýn kimse ihrama girmiþ olur. Çünkü arkadaþýnýn ihramý kendisine intikal eder. Yoksa bu sözün mânâsý, arkadaþý elbisesini soyar da kendisine gömlek giydirir demek deðildir. Çünkü bu bazý ihram yasaklarýndan sakýnmaktýr. Ýhramýn kendisi deðildir. Bu yapýlan, o baygýn kimsenin farz haccý için kâfidir. Eðer yasak bir fiili irtikâbederse, mûcebi arkadaþýna deðil kendine lâzým gelir. Lübab. Arkadaþý namýna Ýhrama girmek. evvelâ kendi namýna ihrama girmiþ olsun olmasýn sahihtir. Arkadaþý namýna ihrama girmek Ýçin dikiþli elbiseden soyunmasý lâzým gelmez. Hem kendi, hem arkadaþý namýna ihrama girdikten sonra yasak bir fiil irtikâbetse kendisine bir ceza lâzým gelir. Kýrâna niyet eden böyle deðildir. Çünkü o iki ihrama girmiþtir. Bahýr. Arkadaþý namýna onun emriyle ihrama girmek þart deðildir. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. Ýmameyn buna muhaliftir. Onlara göre arkadaþýnýn emri þarttýr. Bahýr´da bu ´baygýn´ diye kaydedilmiþtir. Uyanýrsa açýk izni þarttýr. Çünkü Muhit´te bildirildiðine göre. tavafa gücü yetmeyen hasta uyurken arkadaþý tarafýndan tavaf ettirilirse, kendi emriyle olduðu takdirde caizdir. Emri yoksa caiz deðildir.

Ben derîm ki: Lübab sahibi ´cevazý´ bayýlan ile uyuyan kimsenin tavafý faslýnda ´derhal´ kaydýyla kayýtlamýþ. þöyle demiþtir: «Hastayý uyurken tavaf ettirirler, baygýn da deðilse kendi emriyle yaptýklarý ve hemen yüklenip taþýdýklarý takdirde caiz olur. Aksi takdirde caiz deðildir.» Fetih´te bir hayli söz ettikten sonra þöyle denilmiþtir: «Hâsýlý uyuyanla baygýn arasýndaki fark, açýk izin vermenin þart olup olmamasýndadýr. Lübab þarihi diyor ki: Ulema ´kifayet eder´ sözünü, vakfede uyku ile baygýnlýk halleri arasýnda mutlak söylemiþlerdir. Galiba fark þudur: Tavafta Cumhur´a göre niyet þarttýr, vakfede ise deðildir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Ben derim kî: Sözümüz uyuyan namýna ihrama girmek hakkýndadýr. Lâkin emri olmadan onun namýna tavaf etmek caiz olmayýnca, ihrama girmek evleviyetle caiz olmaz.

«Keza arkadaþý olmayan ilh...» sözü, iki kavilden biridir. Sirâc sahibi kesinlikle buna kaildir. Fetih ve Bahýr sahipleri de bunu tercih etmiþlerdir. Çünkü delâleten hepsine izin vardýr. Nasýl ki kurban günlerinde izni olmadan baþkasýnýn kurbanýný kesse delâleten izinli sayýlýr. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Hacc içîn» Bahýr sahibi diyor ki: «Arkadaþýnýn arkadaþý namýna ihrama girmesi, hacca, umreye veya mikâttan yahut Mekke´den her ikisine ihrama girmeye þâmildir. Ama ben bunu açýk olarak bir yerde görmedim.» Þurunbulâliyye sahibi de þunlarý söylemiþtir: «Bu, söz götürür. Çünkü yolcu uzak yerlerden gelmiþtir. Haccý farz için deðildir. Nasýl olur da onun namýna arkadaþý vâcip olmadýðý halde umreye niyet edebilir. Baygýnlýðý uzayabilir de arkadaþý onun namýna hacca ihrama giremez. Bu suretle maksadý açýk olarak elden kaçar.» Feth´in zâhiri gösteriyor ki. kastý olduðunu bilmek mutlaka lâzýmdýr. Bu takdirde eðer bilirsesöz yoktur. Bilmezse haccý tayin gerekir.

«Kendi Ýhramý ile beraber» caiz olduðu gibi, kendisi için ihrama girmeden dahi caizdir. Nitekim evvelce arzetmiþtik.

«Uyandýðý veya ayýldýðý zaman» Yani uyuyan uyandýðý, bayýlan ayýldýðý vakit hacc fiillerini yaparsa caizdir demektir. Çünkü o kimsenin aczinin yalnýz ihram hakkýnda olduðu anlaþýlmýþtýr. Binaenaleyh burada niyabet caizdir. Sonra o kimse arkadaþýnýn yaptýðý ihram mucibince hareket eder. Bu sözde hacc fiillerini bizzat yapmanýn lüzumuna iþaret vardýr. Çünkü âciz kalmamýþtýr. Lübab´da bu açýk beyan edilmiþtir.

METÝN

Baygýnlýk devam ederse bakýlýr; eðer ihramdan sonra bayýldýysa. kendisi hacc yerlerinde dolaþtýrýlýr. Onun namýna arkadaþlarý ihrama girerlerse, onlarýn dolaþmasýyla yetinilir. Ama bir kimse delirir de arkadaþlarý onun namýna ihrama girerler ve hacc yerlerini tavaf ettirirlerse ne hüküm verileceðini görmedim. Fetih´in sözü caiz olduðunu gösteriyor.

Bir kimse bulunduðu yerin Arafat olduðunu bilmese haccý sahih olur. Çünkü þart, orada bulunmaktýr. Niyet þart deðildir. Arafat´ta vakfe yapmayan (durmayan) haccýný kaçýrmýþ sayýlýr. Çünkü hadiste, "Hacc Arafat´týr." buyurulmuþtur. Böylesi, tavaf ve sa´y yaparak umre fiilleri ile ihramdan çýkar ve haccýný gelecek sene kaza eder. Velev ki haccý, nezir veya tetavvu olsun. Ama ceza kurbaný tâzým gelmez.

ÝZAH

«Eðer ihramdan sonra bayýldýysa» Yani bizzat kendisi ihramýný yaptýktan sonra bayýldýysa hacc yerlerinde dolaþtýrýlýr. Ama burada þöyle denilebilir: «Meselemiz, onun namýna arkadaþýnýn ihrama girmesi hakkýnda farzedilmiþti. Binaenaleyh daha açýk ve kýsa olmak üzere þöyle demeliydi: Baygýnlýk devam ederse arkadaþlarýnýn yapmalarýyla yetinilir. Eðer baygýnlýk ihrama girdikten sonra olmuþsa, hacc yerlerinde dolaþtýrýlýr. Yani vakfe, tavaf ve benzeri yerlere götürülür.» Bahýr sahibi diyor ki: «Arkadaþlarý onu taþýdýklarý vakit kendisinin niyeti þart olduðu gibi. onlarýn da tavafa niyet etmeleri þarttýr.»

«Onlarýn dolaþmalarýyla yetinilir.» Yani onu tavaf, sa´y ve vakfe yerlerine götürmeye hacet kalmaz. Esah olan budur. Nehir´de "Evet. bu evlâdýr." denilmiþtir. Acaba tavafý yapan kimse, sýrtýna alýp tavaf ettirdiðinde olduðu gibi, kendisi ile bayýlan kimse için bir tavafla yetinir mi yetinmez mi? Bunu araþtýr. Ben görmedim. Ebussuud.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa yetinmez. Çünkü vakfe yerine vardýðýnda duran odur. Tavaf ettirildiði vakit vasýta üzerinde tavaf eden gibi olur. Nitekim ulema bunu açýk söylemiþlerdir. Þu halde orada bulunmasý hali buna kýyas edilemez. Arkadaþýnýn kendisi için yaptýðýndan baþka onun namýna da ayrýca vakfe için niyet, tavaf ve sa´y yapmasý mutlaka lâzýmdýr.

baþka onun namýna da ayrýca vakfe için niyet, tavaf ve sa´y yapmasý mutlaka lâzýmdýr.

«Ne hüküm verileceðini görmedim.» Bu incelemeyi yapan Nehir sahibidir. Haccýn farzlarý babýndan az önce arzetmiþtik ki, Bahýr sahibi burada duraklamýþ ve, "Velisinin onun namýna ihrama girmesi nakli delile muhtaçtýr." demiþti. Yine orada Bahr-i Amîk´ten naklen Makdisî þerhinde þöyle denildiðini görmüþtük: «Müslüman deliye hacc yoktur. Bizzat haccetmesi sahih deðildir. Lâkin onun namýna velisi ihrama girer.» Þu halde bir kimse aklý baþýnda iken hacc niyeti ile yola çýkar da. sonra ihrama girmeden delirirse, onun namýna velisi evleviyetle ihrama girer. Ýhtimal duraklama, arkadaþýnýn onun namýna ihrama girmesi hakkýndadýr Fetih sahibinin sözü, Müntekâ´nýn Ýmam Muhammed´den naklettiði þu ifadedir: «Saðlamken ihrama girer de sonra kendisine bunaklýk isabet eder ve arkadaþlarý ona hacc fiilleri yaptýrýrlar, vakfeye durdururlarsa: ve bu hal üzere senelerce durarak sonra ayýlýrsa, farz olan hacc namýna bu kâfidir.» Nehir sahibi, "Bu galiba cevaza iþaret ediyor." demiþtir. "Cevaza iþaret ediyor" demesî, Fetih sahibinin sözü bunak hakkýnda: bizim sözümüz ise deli hakkýnda olduðu için deðil. Fetih sahibinin sözü bizzat ihrama girdikten sonra kendisine bunaklýk isabet eden hakkýnda; bizim sözümüz ise kendi namýna ihrama girmezden önce deliren hakkýnda olduðu içindir. Fetih sahibinin bu sözle cevaza iþaret etmiþ olmasý son derece gizlidir.

FER´Î MESELE: Faydayý zararý ayýramayan çocuðun ihramý sahih deðildir. Haccý edasý da sahih deðildir. Bunlarýn îkisini de velisinin yapmasý sahih olur. Onun namýna en yakýný ihrama girer. Baba ile kardeþ mevcut iseler, babasý ihrama girer. Delinin hükmü de böyledir. Þu kadar var ki ihrama girdikten sonra delirirse, ceza lâzým gelir. Kendisinin eda etmesi sahihtir. Tamamý Lübab´dadýr.

«Çünkü hadiste, "Hacc Arafat´týr." buyurulmuþtur.» Yani haccýn büyük rüknü Arafat´ta vakfeye durmaktýr. Bu her vecihle deðil, yapýldýðý zaman haccý bozulmaktan kurtulduðu içindir. Binaenaleyh tavafýn ondan efdal olmasýna aykýrý deðildir. T.

«Umre fiilleri ile ihramdan çýkar.» Lâkin murad, umre fiilleri gibi yapar demektir. Çünkü bu hakikatta umre deðildir. Nitekim Lübab ve diðer kitaplarýn fevat bâbýnda açýklanmýþtýr. Bu sözde hacc Ýhramýnýn bâki kaldýðýna iþaret vardýr. Bu, Ýmam-ý Âzam´la Ýmam Muhammed´e göredir. Ýmam Ebû Yusuf "onun ihramý umreye döner" demiþtir. Hilâfýn semeresi þurada zâhir olur: O kimse baþka bir ihram için hacca girse, Ýmam-ý Âzam´a göre sahih olur. Fakat bir haccýn iki ihramýný bir araya getirmiþ olmamak için onu terk eder. Kendisine bir ceza kurbaný, iki hacc ve gelecek sene bir de umre lâzým gelir. Ýmam Ebû Yusuf, "Haccýna devam eder. çünkü birinci haccýn ihramý umreye dönmüþtür." demiþtir. Ýmam Muhammed´e göre o kimsenin ihramý astâ sahih olmaz. Nehir.

«Velev iki haccý nezir veya tetavvu olsun.» Fâsit olmasý da böyledir. Ýster sonradan fâsitolsun, ister baþtan fâsit olsun. Nitekim cima halinde ihrama girmek böyledir. Nehir.

METÝN

Geçen hükümler hususunda kadýn da erkek gibidir. Çünkü hususiyet delili bulunmadýkça hitap her ikisine umumidir. Lâkin kadýn yüzünü açar. baþýný açamaz. Baþýnýn üzerine bir þey sarkýtýr da baþýný ondan aralýk tutarsa caiz, hattâ mendup olur. Kadýn âþikâre telbiye yapamaz. Bilâkis kendisi iþitecek kadar yapar. Bu, fitneyi def içindir. "Kadýnýn sesi avrettir" diyenler olmuþsa da bu zayýftýr. Kadýn ramel ve iztýbâ yapmaz. Ýki direk arasýnda koþmaz, týraþ da olmaz. Sadece saçýnýn dörtte birinden kýsaltma yapar. Nitekim geçmiþti. Dikiþli elbise ve mest giyer, zînet takýnýr, kalabalýkta Hacer-i Esved´e yaklaþmaz. Çünkü erkeklere dokunmaktan menedilmiþtir. Konsa-i müþkil (erkekliði kadýnlýðý müsavi olan kimse) bu söylediklerimizde ihtiyaten kadýn gibidir. Kadýnýn hayzý hacc ibadetlerine mâni deðildir. Bundan yalnýz tavaf müstesnadýr. Ama kurban günleri geçmeden temizlenmezse, tavafý geciktirdiðinden dolayý bir þey lâzým gelmez. Kurban günlerinde tavafýn çok miktarýný yapacak kadar temizlenirse, geciktirdiði takdirde ceza kurbaný lâzým gelir. Lübab. Haccýn iki rüknü hâsýl olduktan sonra o tavaf-ý saderi ýskat eder. Nifas da böyledir. ´ Büdn ´ kelimesi bedenenin cem´i olup deve ve sýðýrdandýr. ´ Hedy ´ ise; deve, sýðýr ve koyundan olur. Nitekim gelecektir.

ÝZAH

«Lâkin kadýn yüzünü açar, baþýný açamaz.» Kenz´de böyle denilmiþtir. Fakat Zeylâî buna itiraz ederek, "Faydasýz sözü uzatmýþtýr. Çünkü kadýn yüzünü açma meselesinde erkeðe muhalif deðildir. ´Sadece baþýný açmaz´ dese daha iyi olurdu." demiþtir. Bahýr sahibi Zeylâî´ye cevaben þunlarý söylemiþtir: «Kadýnýn yüzünü açmasý gizli bir iþtir. Çünkü hatýra gelen, onun yüzünü açmamasýdýr. Zira yüz fitne yeridir. Bundan dolayýdýr ki, Kenz sahibi bunu nassan bildirmiþtir. Velev ki bunda erkekle kadýn ikisi de müsavi olsun. Yüzü açmaktan murad, ona bir þey dokundurmamaktýr. Onun için kadýnýn peçe takmasý mekruh olur. Çünkü yüzüne dokunur. Mebsût´ta da böyle denilmiþtir.

Ben derim kî: "Yüzü açmaktan murad" diyeceðine, ´yahut kelimesiyle baþlayarak "yahut yüzü açmaktan murad" dese ayrý bir cevap teþkil eder. Hem birinciden daha güzel olurdu.

«Baþýný ondan aralýk tutarsa» Burada Fetih sahibi þöyle demiþtir:

«Bu maksatla kubbe gibi çubuklar yapmýþlardýr. Yüzün üzerine konur. Üzerlerinden elbise sarkýtýlýr.»

«Caiz olur.» Yani ihram yönünden caiz olur: yasak deðildir mânâsýnadýr. Çünkü bu örtü deðildir. Hattâ mendup olur demesi, yabancý erkeklerin görmesinden korunmak içindir. Fetih´te ´müstehuptýr´ denilmiþtir. Fakat Nihaye´de vâcip olduðu açýklanmýþtýr. Muhit´te þuibare vardýr; «Bu mesele gösterir ki, kadýn zaruret yokken yüzünü yabancýlara göstermekten menedilmiþtir. Çünkü bu olmasa, hacc ibâdetleri için yüzünü örtmekten yasak edilirdi. Aksi takdirde bu peçe sarkýtmanýn bir faydasý olmazdý.» Hâniyye´de de buna benzer bir ibare vardýr. Bahýr sahibi þöyle bir yatýþtýrma yapmýþtýr: Baþýna bir þey sarkýtmasýnýn müstehap oluþu, yabancý erkekler bulunmadýðý zamandýr. Bulunurlarsa, bu müstehap deðýl vâcip olur. Kadýn buna imkân bulamazsa, ecnebi erkeklerin bakmamalarý vâcip olur. Bahýr sahibi sonra bunun üzerine bir istidrak yaparak þöyle demiþtir: «Nevevî´nin naklettiðine göre, ulema yolda kadýnýn yüzünü örtmesinin vâcip olmadýðýný söylemiþlerdir. Bilâkis erkeklerin bakmamasý vâcip olur. Nevevî, bunun zâhiri icma nakli olduðunu gösterir demiþtir.» Nehir sahibi buna itiraz etmiþ, «Onun murad´ kendi mezhebinin ulemasýdýr.» demiþtir.

Ben derim ki: Ben bizim ulemamýzýn, açýk olarak örtmesi vâciptir, yüzünü açmasý yasaktýr dediklerini iþittim ki, bu da onu te´yîd eder.

TEMBÝH: Buraya kadar anlatýlandan, Ýbn-i Kemal´in Hidâye þerhindeki söylediðinin doðru olmadýðýný anladýn O, "Kadýna yüzünü örtmek mutlak surette yasak edilmemiþtir. Ancak peçe ve yüzörtüsü gibi. yüzü büyüklüðünde ayrý bir þeyle yüzünü örter." demiþtir. Nitekim bâbýn baþýnda arzetmiþtik.

«Bu, fitneyi def içindir.» Yani kadýn sesini iþitmekle erkek fitneye kapýlmasýn diyedir.

«Kadýnýn sesi avrettir.» diyen Aynî´dir. Þarih bunu reddetmektedir. «Kadýn ramel yapamaz.» Çünkü ramelin aslen meþru olmasý, dayanýklýlýðýný göstermek içindir. Bu ise erkeklerde aranýr. Bir de ramel tesettürü bozar. Koþmak da öyledir. Yani sa´y yerindeki iki direk arasýnda koþarak gitmek de tesettürü bozar: iztýbâ ise ramelin sünnetidir.

«Týraþ da olmaz.» Çünkü bu, erkeðin sakalýný kazýtmasý gibi kýlýðýný bozmaktýr. Bahýr.

«Saçýnýn dörtte birinden kýsaltma yapar.» Yani erkek gibidir. Bütün saçlarýn! kýsaltmasý efdaldir. Kuhistânî. Buna muhalif olarak bazýlarý, "Kadýn hakkýnda saç kýsaltmak baþýnýn dörtte biri ile sýnýrlandýrýlmýþ deðildir. Erkek onun hilâfýnadýr." demiþlerdir. Bahýr.

«Dikiþli elbise ve mest giyer.» Yani erkeklere haram olan dikiþli elbisenin, vers, safran ve usfurla boyanmamýþ olanlarýný giyer. Meðer ki boyanmýþ o!an elbise yýkanmýþ, sýçramayacak þekilde ola. Lübab þerhi Bahýr ve diðer kitaplarda mestlere eldivenler de ziyade edilmiþtir. Bedâyi sahibi diyor ki: «Çünkü eldiven giymek, ellerini örtmekten baþka bir þey deðildir. Ama kadýna bu yasak edilmemiþtir. Peygamber (s.a.v.)´in, "Kadýn eldiven giyemez." hadisi, mendup mânâsina yasaktýr. Delillerin arasýný bulmak için onu bu mânâya yorumlarýz. Lübab Þerhi.

«Kalabalýkta Hacer-i Esved´e yaklaþmaz.» Bu sözle musannýf, Lübab´daki. "Sýkýþýklýk anýnda kadýn Safa´ya çýkamaz. Makamý Ýbrahim´de namaz kýlamaz." ifadesine iþaret etmiþtir.

«Bundan yalnýz tavaf müstesnadýr.» Tavaf iki yönden haramdýr. Biri mescide girmesi, diðeri vâcip olan tahareti terk etmesi yönündendir.

TEMBÝH: Muhit´ten naklen arzetmiþtik ki, sa´yin sahih olmasý için önceden tavaf etmek þarttýr. Bundan dolayý Kuhistânî þöyle demiþtir:

«Kadýn ihramdan önce hayýz görürse, yýkanarak ihrama girer ve tavafla sa´yden baþka bütün ibadet yerlerine gider.» Çünkü onun tavafsýz sa´yi sahih deðildir demek istiyor.

«Tavafýn çok miktarýný yapacak kadar temizlenirse ilh...» Bu mesele. "Sonra Mina´ya gelir" sözünden biraz önce geçmiþti.

«O, tavaf-ý saderi ýskat eder.» Yani hayýz haccýn iki rüknü hâsýl olduktan sonra tavaf-ý saderin vâcip olmasýný kadýndan ýskat eder. Nitekim arzetmiþtik. Kadýna ceza kurbaný da lâzým gelmez. Lübab´da da böyle denilmiþtir.

«Büdn kelimesi bedenenin cemidir.» Kenz´de bu meselenin burada zikredilmesi, "Bir kimse tetavvu veya nezir yahut av cezasý için deveye gerdanlýk takar da, sonra onunla beraber haccý murad ederek yola revan olursa ihrama girmiþ olur ilh..." ibaresi münasebetiyledir. Musannýf gerdanlýk takma meselesini ihram bâbýnýn baþýnda zikretti. Çünkü yeri orasýdýr. Bu meseleyi de orada zikretse daha iyi olurdu.

«Nitekim gelecektir.» Yani hedy bâbýnda gelecektir. Doðruya hidayet eden Allah´týr. Dönüþ ve varýþ da O´nadýr.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 19:05:45
Kýrân Bâbý



METÝN


Kýrân efdaldir. Çünkü hadiste, «Bana bu gece, akikda bulunduðum bir sýrada Rabbimden biri geldi. Bunun üzerine, "Ey Al-i Muhammedi Hacc ve umre için birlikte telbiye getirin," buyurdu.» denilmektedir.

ÝZAH

Kýrân efdal olmakla beraber musannýfýn onu ifraddan sonraya býrakmasý. bilinmesi ifradý bilmeye baðlý olduðu içindir.

«Kýrân efdaldir.» Yani temettudan etdaldir. Ýfraddan ise evleviyetle efdaldir. Bu, Ýmam-ý Âzam´la Ýmam Muhammed´e göredir. Ebû Yusuf´a göre Kýrân ile temettu musavidirler. Kuhistâni. Burada söz, âfâkî yani uzaktan gelen hacý hakkýndadýr. Yoksa ifrad efdaldir. Nitekim gelecektir. Ýmam Malik´e göre temettu efdaldir. Þâfiî´ye göre ise, ifrad yani hacc ile umrenin herbirine ayrý ayrý ihrama girmek efdaldir. Nitekim Zeylaî hariç Nihaye, Inâye ve Fetih sahipleri bunu kesinlikle ifade etmiþlerdir. Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Ama ikisinden biri ile yetinilecek olursa. þüphesiz ki kýrân hilâfsýz efdaldir.» Bahýr´da þöyle deniliyor: «Ýmam Muhammed´den, "Bir Kûfe haccý ve bir Kûfe umresi bence kýrândan efdaldir" dediði rivayet olunmuþtur. Ama bu, þâfiî´nin mezhebine muvafýk deðildir. Çünkü O mutlak surette ifradýn efdal olduðuna kaildir. Ýmam Muhammed ise onu ancak iki sefere þâmil olursa efdal görmektedir. Zeylâî´nin anladýðý bunun hilâfýnadýr. O Ýmam Muhammed´i Þâfii ile beraber anlamýþtýr.» Sonra hilâfýn menþei. Peygamber (s.a.v.)´in haccý hakkýnda Ashabýn ihtilâfýdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Ulema bu hususta sözü uzatmýþlardýr. En çok söz edeni de imam Tahâvî´dir. Çünkü bu hususta bin yapraktan ziyade söz söylemiþtir.» Bizim ulemamýz Peygamber (s.a.v.)´in kýrâna niyet etmiþ olduðunu tercih etmiþlerdir. Çünkü ancak böyle takdir edilirse rivayetlerin arasýný bulmak mümkün olur ve denilir ki: Ýfrad yaptýðýný rivayet eden, O´nun yalnýz hacca telbiye getirdiðini iþitmiþtir. Temettu yaptýðýný rivayet eden de yalnýz umreye telbiye getirdiðini duymuþtur. Kýrân yaptýðýný rivayet eden, her ikisi için telbiye getirdiðini iþitmiþtir. Peygamber (s.a.v.)´e gelen emir vahiydir. Ona mutlaka imtisal etmesi lâzýmdýr. Fetih sahibi kýrân hadislerini tercih hususunda sözü hayli uzatmýþtýr. Oraya müracaat et!

TEMBÝH: Allâme Abdurrahman imâdî Menasik´inde temettu´u tercih etmiþtir. Çünkü o ifraddan daha faziletli, kýrândan daha kolaydýr. Çünkü kýrân yapan, her iki hacc ibadetini eda ederken meþakkatlara katlanýr. Kusur iþlerse iki ceza kurbaný tâzým gelir. Bizim gibiler için temettu daha münasiptýr. Çünkü hacc ihramýný kötü sözler söylemek vesaire gibi þeylerden korumak için imkân verir. Bu suretle "kendisinde fuhþiyat konuþmak, sapýklýk yapmak ve kavga etmek bulunmayan hacc" diye tefsir edilen haccý mebrur´u yapmasý ümit edilir. Çünkükýrân ve ifrad haccýný yapanlar, on günden fazla ihramlý kalýrlar. Ýnsan bu müddet zarfýnda bu yasaklardan bilhassa hizmetçilerle, þoförlerle kavgadan pek az hâli kalýr. Temettu yapan ise, ancak terviye günü haremden hacc için ihrama girer. Böylece o iki günde hacc yasaklarýndan korunmak imkâný bulur. Haccý da inþaallah kederden salim kalýr. Üstadlarýmýzýn üstadý Sihab Ahmed el-Menini, Mensik´inde, "Bu nefis bir sözdür." demiþtir. Bundan, "Haddi zatýnda kýrân temettudan efdaldir. Lâkin bazen kýrân yapanýn baþýna öyle þeyler gelir ki, temettu´u tercih ettirir. Mesele, kýrân yaparak yasak fiillerden kurtulmamakla, temettu yaparak onlardan kurtulmak arasýnda deveran ederse, evlâ olan temettu yapmaktýr. Tâ ki haccý salim kalsýn ve mebrur olsun. Çünkü o ömürde bir defa yapýlýr." demek istemiþtir.

Ben derim ki: Bunun bir benzeri de muhakkýk Ýbn-i Emir Hâcc´dan naklen evvelce arzettiðimiz sözdür ki, O, ihramý bu gibi illetlerden dolayý mikâtlarýn sonuna býrakmayý daha iyi görmektedir. Bütün bunlar gösterir ki: "Her kim hacceder de fuhþiyat konuþmaz ilh..." hadisinden murad, ihramýn baþlangýcýndan itibarendir. Çünkü ondan önce hacý deðildir. Nitekim Nehir´de bunun açýklandýðýný yukarýda arzetmiþtik.

«Çünkü hadiste ilh...» Ben bu hadisi bu lâfýzla zikreden görmedim. Evet Hidâye´de þöyle denilmiþtir: «Bizim delilimiz, Peygamber (s.a.v.)´in "Ey Âl-i Muhammed! Hacc ve umre için birlikte telbiye getirin!" hadisidir.» Fetih sahibi bunu Tahâvî´ye isnat etmiþtir. Âsâr þerhinde Tahâvî þöyle demiþtir: «Ýmam Ahmed Ümmü Seleme hadisinden rivayet etmiþtir. Ümmü Seleme demiþtir ki: Ben Rasulullah (s.a.v.)´i, "Ey Âl-i Muhammed! Haccda umreyo telbiye getirin!" buyururken iþittim.» Buhârî´nin Sahih´inde Hz. Ömer´den bir hadis vardýr. Demiþtir ki: «Ben Rasulullah (s.a.v.)´! Akîk vadisinde þöyle buyururken iþittim: "Bana bu gece Rabbim azze ve celle´den biri gelerek, ´ Þu mübarek vadide iki rekat hamaz kýl! Ve umre için de bir hacc! ´ dedi"»

Ben derim ki: Hadis Âsâr þerhinde de böyledir. þarihin söylediði bu hadisten alýnmaysa ne âtâ, aksi takdirde bu söz iki hadisten telfik edilmiþtir. ´Buyurdu´ fiilinin zamiri ´gelene´ deðil Peygamber (s.a.v.)´e aittir.

METÝN


Bir de bu daha meþakkatlidir. Doðrusu. Peygamber (s.a.v.) hacc için ihrama girmiþ, sonra caiz olduðunu beyan için umreyi onun üzerine getirmiþ, bu suretle kýrân yapmýþtýr. Kýrândan sonra efdal olan temettu´dur. Daha sonra ifrad gelir. Kýrân lügatta iki þeyi biraraya getirmektir. Þer´an ise hacc ve umre için birlikte ihlâl yapmak, yani yüksek sesle telbiye getirmektir. Bu hakikaten olduðu gibi, hükmen de olur. Evvelâ umreye ihramlanýr, sonra umre için dört þavt tavaf etmeden hacca niyetlenir. Yahut aksini yapar. Umrenin ihramýný, tavaf-ý kudûmu yapmadan hacc üzerine getirir. Velev ki kötülük iþlemiþ olsun. Yahutbaþladýktan sonra getirir, velev ki ceza kurbaný lâzým gelsin. Ýhlâli mikâttan yapar. Çünkü kýrâna niyet eden kimse, ancak uzaklardan gelendir. Yahut hacc aylarýnda mikâttan önce yahut hacc aylarýndan önce yapar.

ÝZAH

«Bir de bu daha meþakkatlidir.» Çünkü ihramý daha devamlýdýr. ibadete daha yakýndýr. Bunda iki ibadeti biraraya getirmek vardýr. Bunu Minah´tan Tahtavî nakletmiþtir.

«Doðrusu ilh...» Bu sözü Bahýr sahibi Nevevî´den nakletmiþtir. T.

«Caiz olduðunu beyan için» demesi, bunu yapmak mekruh olduðu içindir. Nitekim gelecektir. T. Bu. þâfiîlerce da mekruhtur. Nasýl ki Bahýr´da Nevevî´den nakledilmiþtir.

«Kýrândan sonra efdal olan temettudur.» Yani hedy kurbaný göndersin göndermesin her iki suretiyle temettu efdaldir. T.

«Sonra ifrad gelir.» Yani yalnýz hacc yapmak, yalnýz umreden efdaldir. Nehir´de böyle denilmiþtir. T.

«Kýrân lügatta iki þeyi biraraya getirmektir.» Yani haccla umreyi veya baþka iki þeyi biraraya getirmektir.

«Yüksek sesle telbiye getirmektir,» cümlesi, ihlâlin hakikatini tefsirdir. Yoksa burada ondan murad, niyetle birlikte telbiyedir. Buna ´ ihlâl ´ demesi, yüksek sesle yapýlmasý müstehap olduðu içindir. Bahýr.

«Bu, hakikaten olduðu gibi hükmen de olur.» Ayný zamanda ihram yönünden ikisini birarada bulundurmak hakikaten ihlâldir. Birinin ihramýný diðerinden sonraya býrakarak, her ikisinin fiillerini baraber yapmasý da hükmen ihlâldir. Bu, iki ihramý hükmen birarada yapmak sayýlýr. Lübab´da kýrân için yedi þart sayýlmýþtýr.

Birincisi, hacc için ihrama umrenin bütün tavaflarýný veya ekserisini yapmadan girmektir. Ekseri tavaflarýný yaptýktan sonra ihramlanýrsa kýrân yapmýþ sayýlmaz.

Ýkincisi, hacc için umreyi bozmadan ihrama girmektir.

Üçüncüsü, umre için Arafat´ta vakfeden önce tam tavaf yahut tavafýn ekserisini yapmýþ olmalýdýr. Umre tavafýný yapmadan zevâlden sonra Arafat´ta vakfe yapsa umresi ortadan kalkar. Kýrâný da bâtýl olur. Kendisinden kýrân kurbaný sâkýt olur. Eðer tavafýn ekserisîni yapar da sonra vakfeye giderse. kalan kýsmýný tavaf-ý ziyaretten evvel tamamlar.

Dördüncüsü, ikisini de bozulmaktan korumaktýr. Vakfeden ve umre tavafýnýn ekserisini yapmadan cima ederse kýrâný bâtýl olur. kurban da sükût eder. Kurbaný beraberinde götürmüþse, onu nasýl isterse öyle yapar.

Beþincisi, umre tavafýnýn hepsini veya ekserisini hac aylarýnda yapmaktýr. Ekserisini hacc aylarýndan önce yaparsa kýrân yapmýþ sayýlmaz.

Altýncýsý, âfâkî (uzaktan gelen) olmaktýr. Velev ki hükmen âfâkî sayýlsýn. Mekkeliye kýrân yoktur. Meðer ki hacc aylarýndan önce uzaklara çýkmýþ olsun.

Yedincisi, haccý kaçýrmamaktýr. Haccý kaçýrýrsa kýrân yapmýþ sayýlmaz. Kurban da sâkýt olur. Ama kýrân sahih olmak için ailesinin yanýna dönmemek þart deðildir. Binaenaleyh Kûfelinin umre tavafýndan sonra ailesinin yanýna dönmesi sahihtir. Tamamý Lübab´tadýr.

«Sonra umre için dört þavt tavaf Gitmeden hacca niyetlenir.» þayet dört þavt tavafý yapar da sonra hacca ihramlanýrsa, söylediðimiz gibi kýrân yapmýþ olmaz. Eðer tavafý hacc aylarýnda olmuþsa, temettu yapmýþ sayýlýr. Tavafý hacc aylarýndan önce ise, ne kýrân yapmýþ sayýlýr ne de temettu. Nitekim Lübab þerhinde beyan edilmiþtir.

«Velev ki kötülük iþlemiþ olsun.» Yani kötülüðü az olduðu, bir de umresini terk etmek vâcip olmadýðý için ona þükür kurbaný gerekir. Lübab þerhi.

«Yahut baþladýktan sonra getirir.» Velev ki baþladýktan az sonra veya tamamladýktan sonra getirsin. Bu getirmenin, týraþtan önce veya sonra olmasý birdir. Velev ki teþrik günlerinde, velev ki tavaftan sonra olsun. Çünkü üzerinde bazý hacc vâcipleri kalmýþtýr. Bu suretle ikisini fiilen biraraya getirmiþ olur. Esah olan, umreyi terketmenin vücubudur. Kendisine ceza kurbaný ile kaza lâzým gelir. Terketmezse, ikisini birarada yaptýðý için cebir kurbaný lâzým gelir. Nitekim Lübab þerhinde beyan edilmiþtir. Bu meselenin tafsilâtý, cinâyetler bâbýnýn sonunda gelecektir.

«Çünkü kýrâna niyet eden kimse ancak uzaklardan gelendir» Yani uzaktan gelen kimse ancak mikâttan yahut daha önceden ihrama girer. Ýhramsýz mikâtý geçmesi helâl olmaz. Hattâ geçer de sonra ihramlanýrsa. ihramlý olarak mikâta dönmedikçe ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim mikâtý ihramsýz geçme babýnda gelecektir. H. Hâsýlý ihrama girmek. mikât ta olduðu gibi daha önce ve daha sonra da olabilir. Lâkin bununla kayýtlamasý, kýrâný ancak uzaktan gelenin yapacaðýný bildirmek içindir. Bahýr sahibi, "Bu, Zeylâî´nin ifadesinden daha güzeldir. O, mikâtla kayýtlamanýn ittifâkî olduðunu söylemiþtir." demiþtir.

«Yahut hacc aylarýnda mikâttan önce ihrama girer.» Velevki ailesinin haneciðinden geçsin. Yapabilen için bu efdaldir. Aksi takdirde mekruh olur. Nitekim geçmiþti. Yahut hacc aylarýndan önce ihrama girer. Lâkin yine evvelce geçtiði vecihle, ihrama zaman itibariyle mikâttan önce girmek mutlak surette mekruhtur. Bu söylediklerimiz ihram hakkýndadýr. Diðer hacc fiillerine gelince: Bunlarý hacc aylarýnda eda etmek mutlaka lâzýmdýr. Nitekim az yukarýda arzetmiþtik. Meselâ, umre tavafýnýn ekserisini, sa´yinin ise bütününü ve hacc için sa´yý bu aylarda eda etmelidir. Lâkin Muhit´te beyan edildiðine göre, kýrânda umre þavtlarýnýn ekserisini hacc aylarýnda yapmak þart deðildir. Galiba bunun dayandýðý delil, Ýmam Muhammed´den rivayet edilen þu sözdür: «Bir kimse umresi için ramazanda tavaf edersekýrân yapmýþ olur. Ama umresi için hacc aylarýnda tavaf etmediyse kurban kesmesi vâcip olmaz.» Fetih sahibi buna cevap vermiþ; "Bu rivayetteki ´ kýrân ´ sözü. ´ biraraya getirmek ´ mânâsýnadýr. Þer´î kýrân deðildir. Þu delil ile ki, o kimse þer´î mânâdaki kýrânýn lâzýmýný nefyetmiþtir. Bu lâzýmdan murad, þükür kurbaný gerekmesidir. Þer´î lâzýmý nefyetmek ise melzumunu nefy sayýlýr." Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Lâkýn Lübâb þarihi þunlarý söylemiþtir: «Bana öyle geliyor ki, o kimse þer´î mânâda kýrân yapandýr. Nitekim Ýmam Muhammed´in ve diðer ulemanýn ´kýrân yapmýþtýr ´ demelerinden de hatýra gelen budur. Bir de þu delil ile ki, o kimse yasak fiillerden birini iþlerse cezasý müteaddit olur. Þu kadar var ki, þükür kurbaný kesmesi lâzým gelmez. Çünkü yaptýðý iþ sünnet vecihle olmamýþtýr.»

METÝN

Namazdan sonra, "Allahým! Ben hacc ve umre yapmak istiyorum. Onlarý bana kolaylâþtýr ve onlarý benden kabul eyle!" der. Fiilde umre önce yapýldýðý için, zikirde de onu evvel söylemek müstehaptýr, ve evvelâ vâcip olarak umre tavafýný yapar. Hattâ hacc için niyet ederse, tavaf ancak umre için olur. Tavaf yedi þavttýr. Ýlk üçünde ramel yapar. Sonra týraþ olmaksýzýn sa´yi yapar. Týraþ olursa umresinden çýkmýþ olmaz. Ama kendisine iki kurban tâzým gelir. Sonra ifrad haccýndan geçtiði gibi hacceder, tavafý kudûm yaparak ondan sonra ailesine sa´yi yapar. Her iki tavafý peþpeþe yapar da sonra ikisi için sa´yi yaparsa caizdir. Fakat kötülük iþlemiþ olur. Ama ceza kurbaný lâzým gelmez.

ÝZAH

«Müstehaptýr» Musannýfýn bu sözü geriye býrakmasý, kýrân yapan kimse hakkýnda umrenin hacca tâbi olduðunu anlatmak içindir. Onun için umrenin sa´yini yaptýktan sonra sýrf týraþ olmakla ihramýndan çýkamaz. Kuhistânî.

«Ve evvetâ vâcip olarak umre tavafýný yapar.» Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Her kim umre ile hacca temettu ederse ilh..." buyurarak haccý gâye kýlmýþtýr. O hem Kuran´ýn ýtlakýyla müt´a mânâsýndadýr, hem de Ashâb´ýn örfü ile, Onlarýn örfüne göre müt´a þer´î mânâda kýrânla müt´aya þâmildir. Nitekim Fetih sahibi bunu tahkik etmiþtir.

«Hattâ tavafý hacc için niyet ederse, ancak umre için olur.» Zira arzetmiþtik ki bir kimse tavafý vaktinde yaparsa, o vaktin tavafý olur. Onu niyet etsin etmesin hüküm budur. Bu bâbýn sonunda þarihin ifadesinde de gelecektir.

«Tavaf yedi þavttýr.» Ama bunlarýn ya hepsinin. yahut ekserisinin yukarýda arzettiðimiz gibi hacc aylarý içinde yapýlmasý þarttýr.

«Ýlk üçünde ramel yapar.» Yani bütün tavafýnda iztýbâ´da yapar, sonra iki rekat tavaf namazýný kýlar. Lübab ve Þerhi.

«Týraþ olmaksýzýn...» Çünkü o kimse bütün umre fiillerini tamamýyla yapmýþ da olsa, haccaihramlý olduðu için, umreden çýkmasý menedilmiþtir. Binaenaleyh ihramdan çýkmasý hacc fullerini de tamamlamasýna baðlýdýr. Lübâb Þerhi.

«Kendisine iki kurban lâzým gelir.» Çünkü iki ihrama cinayet iþlemiþtir. Bahýr. Zâhir olan budur. Bunun hilâfýna olarak Hidâye´de, "Bu, hacc ihramý üzerine cinayettir." denilmiþtir. Nitekim Nehir sahibi izahetmiþtir.

«Ondan sonra dilerse sa´yi yapar.» Yani dilerse tava-ý ifâzadan sonra sa´yi yapar. Kýrân yapan için birincisi efdal, yahut sünnettir. Baþkalarý bunun hilâfýnadýr. Çünkü kýrân yapanýn sa´yini geciktirmesi efdaldir. Burada hilâf vardýr. Nitekim arzetmiþtik.

TEMBÝH: Anlaþýldý ki, önceden sa´yi yaptýysa tavaf-ý kudûmda iztýbâ ve ramel yapacaktýr. Nitekim Lübâb´da bu açýklanmýþtýr. Þarihi Aliyyü´l-Kâri diyor ki: «Cumhur´un kabul ettikleri þudur: Arkasýndan sa´y yapýlan her tavafta ramel sünnettir. Kirmâni bunu nassan beyan etmiþ, kýrân bâbýnda, tavaf-ý kudûmu yapar, onda da ramelle yürür. Çünkü bu ardýndan sa´y yapýlan bir tavaftýr.» demiþtir. Hizânetü´l-Ekmel´de de böyle denilmiþtir. Ramel sadece umre tavafý ile, tavaf-ý kudûmde yapýlýr. Yapan kimsenin ifrad haccýna veya kýrâna niyet etmesi birdir. Zeylâî´nin Sürûci´nin Gâye adlý kitabýndan naklettiðine gelince: Orada. "Kýrân yapan kimse umrenin tavafýnda ramelle yürüdü ise, tavaf-ý kudûmde ramel yapmaz." denilmiþse de, bu ekseri ulemanýn kabul ettiklerine aykýrýdýr.

«Caizdir» Musannýf bu kelimeyi mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh ilk tavafý umre, ikinci tavafý hacc için yani tavaf-ý kudûm olmak üzere; yahut bunun aksine niyet etse veya mutlak olarak tavafý niyet edip tayin etmese; yahut baþka bir tetavvu tavafýný niyet etse, bu suretlerinin hepsine þâmil olur ve birinci tavaf umre için, ikincisi kudûm îçin olur. Nitekim Lübâb´da böyle denilmiþtir.

«Fakat kötülük iþlemiþ olur.» Yani umrenin tavafýný geciktirdiði, tavafý tahiyyeyi ondan önce yaptýðý için kötülük iþlemiþ olur. Hidâye.

«Ama ceza kurbaný lâzým gelmez.» Ýmameyn´e göre lâzým gelmediði zâhirdir. Çünkü hacc fiillerinde takdim ve tehir onlara göre ceza kurbaný icabetmez. Ýmam-ý Azam´a göre ise tavaf-ý tahýyye sünnettir. Terkrinden dolayý kurban gerekmez. Onu öne almak ise evleviyetle kurban icabetmez. Sa´yi baþka bir amelle geri býrakmak ceza kurbaný gerektirmez. Tavafla meþgul olurken geciktirmek de öyledir. Hidaye.

METÝN


Kýrân için bayram günü taþlarý attýktan sonra kurban keser, çünkü tertip vâciptir. Bu bir þükür kurbanýdýr. Binaenaleyh ondan yer. Kurban kesmekten âciz kalýrsa üç gün oruç tutar. Velevki daðýnýk günlerde olsun. Aslýný îfâya imkân bulurum ümidiyle bu günlerin sonunu arefeye býrakmak menduptur. O günden sonra oruç kâfi gelmez. Minâh sahibinin Bahýr´daolduðu gibi "bu efdali beyandýr" demesi söz götürür.

ÝZAH

«Kurban keser» Yani ya bir koyun, ya bir deve veya devenin yedide birini kurban eder. Yedi kiþinin hepsinin ibadete niyet etmeleri mutlaka lâzýmdýr. Velevki cihetler muhtelif olsun. Hattâ içlerinden biri et için kesse caiz olmaz. Nitekim kurban bahsinde gelecektir. Deve sýðýrdan. sýðýr da koyundan efdaldir. Hâniyye ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Nehir. Bahýr´da þu cümle ziyade edilmiþtir: «Sýðýra iþtirak etmek koyun kesmekten efdaldir.» Þurunbutâliyye´de Vehbâniyye´ye uyularak bu ortaklýk, "inekten alacaðý hisse, koyunun kýymetinden daha fazlaysa" diye kaydedilmiþtir. Ulemanýn buradaki ´iþtiraki´ mutlak söylemeleri, cinayet kurbaný ile þükür kurbaný arasýnda fark gözetmeksizin caiz olduðunu gösterir. Ama Bahýr´ýn sözü buna muhaliftir. O bu cevazý þükür kurbanýna tahsis etmiþtir. Nitekim açýklamasý cinayetler bâbýnýn baþýnda gelecektir. Lübâb sahibi diyor ki: «Kurban kesmenin vâcip olmasý için þartlarý; kudreti olmak, kýrânýn sahih olmasý, akýl, bülûð ve hürriyettir. Binaenaleyh köleye oruç vâcip olur. Fakat hedy kurbaný vâcip olmaz. Bu kurban zaman ve mekâna da mahsustur. Zamaný, kurban bayramý günleri. mekâný da Harem´dir. Kurban gününden murad, Cemre-i Akabe´de taþlarý attýktan sonra ve týraþ olmazdan öncedir.» Lübâb´ýn ibâresi, "Taþ atmakla týraþ olma arasýnda kesmek vaciptir." þeklindedir.

«Çünkü tertip vâciptir.» Yani evvelâ taþ atmak, sonra kurban kesmek, sonra týraþ olmak suretiyle üçünü tertip üzere yapmak vâciptir. Tavafa gelince: Onu bunlardan hiçbirinin üzerine tertip etmek vâcip deðildir. Ýfrad haccý yapana kurban yoktur. Onun taþ atmakla týraþ olmak arasýnda tertibe riayeti icabeder. Nitekim bunu Haccýn vâciplerinde arzetmiþtik.

«Bu bir þükür kurbanýdýr. » Yani bir yolculukla hacc aylarýnda Allah Teâlâ iki ibadeti biraraya getirmeye muvaffak kýldýðý için þükür kurbanýdýr. Lübâb.

«Binaenleyh ondan yer.» Cinayet kurbaný bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir. Bu kurbandan bir þey tasadduk etmek vâcip deðildir. Ama üçte birini sadaka olarak vermek, üçte birini yemek, üçte birini de biriktirmek yahut hediye etmek müstehaptýr. Lübâb.

Lübab þarihi diyor ki: «Son zikrettiði ikincinin bedelidir. Velevki Bedâyi´nin zâhirinden. üçüncünün bedeli olduðu anlaþýlsýn.»

«Kurban kesmekten aciz kalýrsa...» Meselâ kurbanlýk satýn alacak kadar parasý kalmamýþsa, kendi milkinde de kurbanlýk yoksa, üç gün oruç tutar. Lübâb. Buradaki zenginliðin sýnýrý bundan bilinir. Burada daha baþka kaviller de vardýr. Zahîriyye´nin sözünden anlaþýldýðýna göre, zenginlik ve fakirlik hususunda muteber olan Mekke´dir, Çünkü kurbanýn kesileceði yer orasýdýr. Nitekim bunu birisi Sindî´nin Mensîk-i Kebîr´inden nakletmiþtir.

«Velev ki daðýnýk günlerde olsun.» cümlesi, peþipeþine tutmanýn lâzým olmadýðýna iþarettir. Yedi gün oruçta da hüküm budur. Bu söz ayný zamanda her iki oruçta peþpeþe tutmanýn efdal olduðuna iþarettir. Nitekim Lübâb´da beyan edilmiþtir.

«Arefeye býrakmak menduptur.» Yedinci, sekizinci ve dokuzuncu günleri oruç tutar. Lübâb þarihi diyor ki: «Lâkin bu onu Arafat´a çýkmaktan, vakfe yapmaktan ve dualardan zayýf düþürecekse, orucu bu günlerden önce tutmasý müstehap olur. Hattâ bu günle»´de vazifesini yapmaktan zayýf düþecekse, oruç tutmasýnýn mekruh olduðunu söyleyenler bile vardýr.» Fetih sahibi, "Bu kerahet tenzihidir. Meðer ki ahlâkýný kötüleþtirerek onu haram irtikâbýna götürmüþ olsun." diyor.

«Aslýný îfâya imkân bulurum ümidiyle...» demesi, o kimse üç günü yedinci günden önce tutmuþ olsa, aslýna kâdir olmak ihtimali olduðundandýr. Bu takdirde kurban kesmesi vâcip olur. Orucu hükümsüz kalýr. Bundan dolayý orucu o günlere geciktirmek mendup olur. Bazý nüshalardan bu cümle düþmüþtür.

«O günden sonra oruç kâfi gelmez.» Çünkü bayram gününden sonraya býrakmýþtýr. Asýl onun üzerine taayyün eder. Bu cümleyi zikretmemek daha iyidir. Çünkü musannýf onu. "üç günü kaçýrýrsa kurban kesmesi taayyün eder" sözüyle ifade etmiþti.

«Söz götürür.» Þarih burada Nehir sahibine tâbi olmuþtur. O þöyle demektedir. «Bu, söz götürür. Çünkü musannýfýn, "Bu günlerin sonu arafe" demesi, iki þeye delâlet eder: Birincisi; o günleri, yedinci günle onu takibeden günlerden önce tutmaz. Ýkincisi; orucu bayram gününden sonraya býrakmaz. Birincisi mendup, ikincisi vâciptir.» Musannýf ikinciyi açýklayarak, "üç günü kaçýrýrsa kurban taayyün eder" dediðine göre. Minâh sahibi Bahýr´a uyarak "sonu arefe olur" sözü, vâcibi deðil mendubu beyandýr demekle yetinmiþtir. Lâkin burada þöyle itiraz olunabilir: «Üç günü kaçýrýrsa» sözü, fâi tefrîiyye ile zikredilmiþtir ki, "sonu" sözünden maksat, vâcibi beyan olduðunu gösterir. O da gecikmenin bulunmamasýdýr. Halbuki en mühimi odur. Onun için þarih mendubu tembih ziyadesini yapmýþtýr.

METÝN

Farz veya vâcip olan haccýn günlerini tamamladýktan sonra da nerede isterse yedi gün oruç tutar. Bu, teþrik günlerinin geçmesiyle olur. Ama teþrik günlerinde oruç tutmasý kâfi deðildir. Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Döndükten sonra da yedi gün" yani hacc fiillerini bitirdikten sonra da yedi gün oruç tutsun buyurmuþtur. Bu âyet, vataný Mina olana veya Mina´yý vatan ittihaz edene þâmildir.

Üç günü kaçýrýrsa kurban kesmesi taayyün eder. Buna kudreti olmazsa, iki kurban borcu olduðu halde ihramdan çýkar. Kurban günlerinde týraþ olmadan kurban kesmeye kâdir olursa orucu bâtýl olur.

ÝZAH

«Bu» Yani zikredilen tamamlama teþrik günlerinin geçmesiyle olur. Çünkü o günlerin üçüncüsü o günde Mina´da oturan için taþ atma günüdür.

«Çünkü Teâlâ Hazretleri ilh...» cümlesi, "nerede isterse" sözünün illetidir. Onu sözün geliþi göstermektedir. Ama istidrake illet yapmak da caizdir. Çünkü Teâlâ Hazretleri oruç vakti olarak haccýn bitmesini göstermiþtir. Haccýn bitmesi ise ancak teþrik günlerinin geçmesiyle olur. Bütün bu sözler ulemamýzýn ´ rücûu ´, "Hacc fiillerini bitirdikten sonra" diye tefsir etmelerine göredir. Çünkü o kimsenin vatanýna dönüþünün sebebi budur. Demek ki mecazen müsebbep zikredilmiþ, sebep muradolunmuþtur. Vatanýna hakikaten dönmesi muradedilmemiþtir. Nasýl ki Þâfiî buna kaildir. O bu orucun Mekke´de tutulmasýný caiz görmemiþtir. Bizim ´rücûu´ mecaz mânâsýna almamýz, ittifâkî bir meseleden dolayýdýr. Mesele þudur: "0 kimsenin hiç vataný olmasa, bu âyetle o günlerin orucunu tutmasý kendisine vâcip olur. Meselenin tamamý Fetih´tedir. Hâsýlý þudur: Þâfiî´nin tefsiri muttarid ve umumi deðildir. Binaenaleyh mecaze gitmek gerekir. Ýbn-i Kemâl´in Hidâye þerhindeki iddiasýna göre en doðrusu, hakiki mânâya hamletmektir ki, o da hacc fiillerini bitirerek Mina´dan dönmektir. Çünkü haccýn zikri geçmiþtir." Nehir sahibi buna itiraz etmiþ, "Bu da muttarid ve umumi deðildir. Çünkü hüküm Mina´da oturana da þâmil olmaktadýr. Mina´dan dönmek ise ancak hacc iþlerini bitirmekle olur. Binaenaleyh ulemanýn söyledikleri evlâdýr." demiþtir. Þarih "Vataný Mina olana veya Mina´yý vatan ittihaz edene þâmildir" diyerek buna iþaret etmiþtir.

Ben derim ki: Lâkin Fetih sahibinin söylediðine göre, yedi gün orucunu, vâcip olan hacc fiillerini bitirdikten sonra Mina´dan dönmeden tutmak caiz deðildir. Çünkü bu oruç. âyette dönüþ ta´lîk edilmiþtir. Þarta baðlanan bir þey þart bulunmadan yok demektir.

«Üç günü kaçýrýrsa» Yani üç gün orucu tutmaz da, kurban bayramý günü girerse, kurban kesmesi taayyün eder. Çünkü oruç kurbanýn bedelidir. Ayet onu hacc vaktine tahsis etmiþtir. Bahýr.

«Buna kudreti olmazsa» Yani kurbana gücü yetmezse týraþ olmak veya saçýný kýsaltmak suretiyle ihramdan çýkar.

«Ýki kurban borcu olduðu halde ihramdan çýkar.» Bunlardan biri temettu kurbaný. diðeri de vaktinden önce ihramdan çýktýðý için ceza kurbanýdýr. Bunu Bahýr sahibi Hidâye´den nakletmiþtir, tamamý Bahýr´da ve bizim Bahýr üzerine yazdýðýmýz hâþiyededir.

«Oruç bâtýl olur» Yani orucunun hükmü bâtýl olur ki, o da vaktinde týraþ olmak veya sac kýsaltmak suretiyle ihramdan çýkmanýn mübah olmasý için kurban yerini tutmasýdýr. Çünkü burada asýl olan hedy kurbanýdýr. Ondan önce ihramdan çýkmak caiz deðildir. Zira yukarýda geçtiði vecihle aralarýnda tertip vâciptir. Binaenaleyh oruçtan maksat, týraþ olmak veya sackýsaltmak suretiyle ihramdan çýkmanýn mübah olmasýdýr. Ýhramdan çýkmadan aslý yapmaya kâdir olursa, aslý vâcip olur. Çünkü halefi ile maksat hâsýl olmadan aslýna muktedir olmuþtur. Nitekim teyemmüm eden bir kimse vakit içinde o teyemmümle namazý kýlmadan suyu kullanmaða kâdir olursa abdest alýr. Ama kurban kesmeye týraþ olduktan sonra yahut týraþ olmazdan önce fakat kurban günleri geçtikten sonra kâdir olursa, hüküm bunun hilâfýnadýr. Bundan dolayý Fethu´l-Kadîr sahibi þöyle demiþtir: «Eðer üç gün içinde veya üç gün geçtikten sonra bayram gününden önce kurban kesmeye kâdir olursa, kurban lâzým gelir; oruç sâkýt olur. Çünkü oruç haleftir. Halefte, hüküm eda edilmezden önce aslýna kâdir olursa halef bâtýl olur. Týraþ olmazdan ve yedi gün orucu kurban günlerinde veya onlardan sonra tutmazdan önce kurban kesmeye kâdir olursa, kurban kesmesi lâzým gelmez. Çünkü týraþ olmakla ihramdan çýkmýþtýr. Aslýn bundan sonra bulunmasý, halefin hükmünü bozmaz. Nasýl ki teyemmümle namaz kýlan kimse suyu namazdan sonra görse, namazý tekrar kýlmasý gerekmez. Keza kurban günleri geçinceye kadar kurban kesmeye imkân bulamasa da sonra imkân bulsa hüküm yine böyledir. Çünkü kurban günleriyle sýnýrlanmýþtýr. O günler geçince maksat yani ihramdan çýkmak kurbansýz hâsýl olmuþtur. Sanki evvelâ ihramdan çýkmýþ, sonra kurbanlýk bulmuþtur. Vakti içinde oruç tutar da ayný zamanda kurban imkâný da bulursa bakýlýr: Kurbanlýk kurban gününe kadar mevcut kalýrsa oruç kâfi deðildir. Çünkü asýla kudret hasýl olmuþtur. Kesmeden kurbanlýk helâl olursa caizdir. Çünkü asýldan aciz kalmýþtýr. Binaenaleyh muteber olan, ihramdan çýktýðý vakittir.» Bu ibarenin benzeri de Kadýhan´ýn Câmi þerhinde, Muhi

«Þurunbulâlî´nin Bediatü´l-Hedy...» adýný verdiði bir risalesi vardýr ki onda bu kitaplarýn söylediklerine muhalefet etmiþ; kurban günlerinde bulunursa týraþ olsun olmasýn kurban vâciptir iddiasýnda bulunmuþtur. Delili. ulemanýn, "Acz ve kudret hususunda bayram günleri itibara alýnýr." sözleridir. Ulema bundan sonra orucu kurban yerine geçirmek için týraþ olmamayý þart koþmamýþlardýr. Þurunbulâlî þunu da iddia etmiþtir: «Fetih sahibi ile baþkalarýnýn sözleri, asýl olarak kurbanla ihramdan çýkýlacaðýný; halef olarak da týraþla çýkýlacaðýný ve týraþýn kurbandan halef olduðunu göstermektedir.» Sana gizli deðildir ki, Fetih sahibinin sözlerinde böyle bir þey yoktur. Nakledilen delile tâbi olmak vâciptir. Binaenaleyh bir risaleye itimat edilemez. Ben onun üzerine yazdýðým hâþiyenin birçok yerlerinde, içindeki hatalý yerleri beyan ettim.

METÝN


Kýrân yapan kimse umre tavafýnýn ekserisinden önce Arafat´ta vakfe yaparsa, umresi bâtýl olur. Velev kudûm veya tetavvu tavafý niyetiyle olsun. Dört þavt yapmýþ olursa, umresi bâtýl olmaz. Onu bayram günü tamamlar. Kaide þudur: içinde bulunduðu fiil cinsinden bir þeyi ofiille elveriþli bir vakitten yaparsa, ondan sayýlýr. Ve umreye baþlamýþ bulunduðu için kazasý gerekir. Umreyi býraktýðýndan dolayý terk kurbaný vâcip olur. Kýrân sâkýt olur. Çünkü iki ibadete muvaffak olamamýþtýr.

ÝZAH


«Vakfe yaparsa» Yani zevâlden sonra Arafta´ta durursa demektir. Çünkü daha önce durmanýn itibarý yoktur. ´Durursa´ diye kayýtlamasý, mücerret Arafat´a yönelmekle umresini terk etmiþ olmadýðý içindir. Sahih olan budur. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Umresi bâtýl olur.» Çünkü onu eda etmeye imkân kalmamýþtýr, Zira umre fiillerini hacc fiilleri üzerine bina etmiþ olur ki bu, meþruun hilâfýnadýr. Bahýr.

«Umresi bâtýl olmaz.» Çünkü onu rüknüyle yapmýþtýr. Kalan yalnýz az sayýdaki vâcipleri, bir de sa´ydir. Bahýr.

«Onu bayram günü tamamlar.» Yani tavafý ziyaretten önce yapar. Lübâb.

«Ýçinde bulunduðu fiil cinsinden...» Yani kudûme veya tetavvua diye niyet ettiði tavaf gibi bir fiili, o fiile elveriþli bir vakitte yaparsa, yaptýðý iþ ondan sayýlýr. Bu kaidenin ferîlerini tavaf-ý saderde beyan etmiþtik.

«Kazasý gerekir» Yani teþrik günlerinden sonra kaza eder. Lübâb Þerhi. Yukarýda arzetmiþtik ki, mekruh olan, umreyi bu günlerde yeniden yapmaktýr. Sabýk ihramla onu bu günlerde yapmak mekruh deðildir.

«Baþlamýþ bulunduðu için» demesi, baþlamak nezir etmek gibi mülzim olduðu içindir. Bahýr.

«Terk kurbaný vâcip olur.» Çünkü tavafsýz ihramdan çýkan herkese ceza kurbaný lâzým gelir. Buna muhsar misâl gösterilebilir. Bahýr.

«Çünkü iki ibadete muvaffak olamamýþtýr.» Yani umresi bâtýl olduðu için iki ibadeti birden yapamamýþtýr. Nitekim biliyorsun. Binaenaleyh o kimse kýrân yapmýþ sayýlamaz.

Ynt: Hacc By: Mehmed Date: 22 Mart 2010, 19:17:08
Allah cümlemize hakkýyla Hac ve Umre yapmayý nasip eylesin.
Paylaþýmýnýz için Allah razý olsun.
Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 19:41:01
Temettu Bâbý



METÝN


Temettü lügatta, ´ meta ´ veya ´ müta ´dan alýnma bir kelimedir. (Faydalanmak mânâsýna gelir.)

Þeriatta; umreyi yahut onun ekseri þavtlarýný hacc aylarýnda yapmaktýr. Þavtlarýnýn az kýsmýný, mesela ramazanda yapar da sonra kaIanlarý þevvâl ayýnda tavaf ederse, o sene haccettiði takdirde temettu haccý yapmýþ olur. Fetih. Musannýf, "Nüshalar bu tarife çevrilmelidir!" demiþtir.

ÝZAH

Musannýfýn temettuyu kýrânýn arkasýndan zikretmesi, iki ibadetten istifade mânâsýnda birleþtikleri içindir. Kýrâný faziletinden dolayý öne almýþtýr. Nehîr.

«Þeriatta, umreyi...» Yani onun tavafýný hacc aylarýnda yapmaktýr. Çünkü sahih kavle göre sa´y, haccda olduðu gibi umrede rükün deðildir. Þarihin, "o sene haccederse" sözü, tarifin tamamýndandýr. Bununla, ihram umresinin hacc aylarýnda olmasýnýn þart kýlýnmadýðýna, keza temettuun umreye ihramlandýðý sene yapýlmasýnýn þart olmadýðýna iþaret etmiþtir. Þart olan, umreyi yaptýðý yýl ihramlý bulunmaktýr. Hattâ umreye ramazanda ihramlanýr da gelecek senenin þevvaline kadar ihramlý kalarak o sene haccederse, temettu haccý yapmýþ olur. Nitekim Fetih´te de böyle denilmiþtir.

TEMBÝH : Lübâb´da zikredildiðine göre temettunun onbir þartý vardýr.

Birincisi: Hacc aylarýnda umre için tam olarak veya ekseri þavtlarýný yapmak suretiyle tavaf etmek.

Ýkincisi: Umre ihramýný hacc ihramýndan önce yapmak.

Üçüncüsü: Umre için hacc ihramýndan önce tam olarak veya ekseri þavtlarýný yapmak suretiyle tavaf etmek.

Dördüncüsü: Umreyi bozmamak. Beþincisi: Haccý bozmamak.

Altýncýsý: Sahih olarak ailesinin yanýna dönmemek. Nitekim gelecektir.

Yedincisi: Umre tavafýnýn bütünü veya ekserisi ile hacc bir seferde olmalýdýr. Tavafý tamamlamadan ailesinin yanýna döner de sonra tekrar giderek haccederse bakýlýr: Birinci seferde tavafýn çoðunu yapmýþsa temettu hacýsý sayýlmaz. Tavafýn ekserisi bu ikinci sefere kalmýþsa, temettu hacýsý sayýlýr. Meþhur kitaplarda belirtildiðine göre bu, hassaten îmam Muhammed´in kavline göre þart kýlýnmýþtýr.

Sekizincisi: Her ikisini bir senede eda etmektir. Umre için bu senenin hacc aylarýnda tavaf eder. Haccý gelecek seneye býrakýrsa temettu yapmýþ sayýlmaz. Velevki aralarýnda ailesi yanýna dönmemiþ yahut ikinci seneye kadar ihramda kalmýþ olsun.

Dokuzuncusu: Mekke´yi vatan tutmamaktýr. Umre yapar da sonra ebediyyen Mekke´de oturmaya niyet ederse temettu yapmýþ olmaz. Ama meselâ iki ay kalmaya niyetlenir dehaccederse, temettu yapmýþ sayýlýr.

Onuncusu: Hacc aylarý, o ihramsýz olarak Mekke´de iken veya ihramlý fakat umre tavafýnýn ekseri þavtlanný önceden yapmýþ bulunurken girmemelidir. Meðer ki ailesinin arkacýðýndan umre için ihramlanmýþ olsun.

Onbirincisý: Uzak beldeler ahalisinden olmaktýr. Ýtibar yatan tutulan yerdir. Bir Mekkeli meselâ Medine´yi vatan tutsa. o âfâkî yani uzaktan gelen sayýlýr. Bunun aksi de Mekkeli sayýlýr. Bir kimsenin bunlarýn ikisinde de ailesi bulunur da, her ikisinde müsavi müddet oturursa. temettu yapmýþ sayýlmaz. Birinde fazla kalýrsa hükmün ne olacaðýný ulema açýklamamýþlardýr. Bahýr sahibi, "Hükmün çok olana verilmesi gerekir." demiþ. Hýzanetü´l-Ekmel sahibi ise mutlak olarak caiz olmadýðýný söylemiþtir.

«Meselâ»dan murad, ramazanda olsun, baþka bir ayda olsun bu tavafý hacc aylarýndan önce yaparsa demektir. T.

«O sene haccettiði takdirde» Yani umre için ihrama girdiði sene deðil, tavaf ettiði sene haccettiði takdirde temettu haccý yapmýþ olur. Bundan anlaþýlýr ki, tavafýn ekseri þavtlarýný hacc aylarýndan önce yapmýþ olsa temettu haccý sayýlmaz. Velev ki o sene haccetmiþ olsun. Bu hususta tavafý cünüp veya abdestsiz yapýp da sonra o aylarda tekrar etmesi ile etmemesi arasýnda bir fark yoktur. Çünku abdestsizin tavafý, tekrarlamakla deðiþmez, cünübün tavafý da böyledir. Tamamý Nehir´de bu bâbýn sonundadýr. Fetih ve Nehir sahipleri demiþlerdir ki: «Bir kimse hacc aylarýndan önce umre için ihramlanarak Mekke´ye girer de temettu yapmak isterse, buna çare, tavaf etmeyip hacc aylarý girinceye kadar beklemektir. Sonra tavaf eder. Çünkü o kimse ne vakit tavaf ederse, umre tavafý yerine geçer. Sonra hacc aylarý girdiðinde baþka bir umre için ihrama girer de ayný yýl haccederse, bütün imamlarýmýza göre temettu yapmýþ sayýlmaz. Çünkü ´ Mekkeli ´ hükmüne girmiþtir. Buna delil. onun mikatýnýn da Mekkelilerin mikâtý olmasýdýr.»

«Nüshalar bu tarife çevrilmelidir.» ´ Nüshalar ´dan muradý, mücerret bir metinde bulduðum þu sözdür: «Temettu, hacc aylarýnda mikâttan umreye ihramlanarak tavaf etmektir.» Görülüyor ki bunda ihrama mikâttan girileceðini söylemiþtir. Halbuki bu bir kayýt deðildir. Mikâttan önce ve sonra girse de sahihtir. Velev ki mikâta dönmediði takdirde ceza kurbaný lazým gelsin. Bu tarifte musannýf "hacc aylarýnda" diye kayýtlamýþtýr. Bu da bir kayýt deðildir. Bilakis daha önce ihrama girmiþ olsa kerahetsiz sahih olur. Musannýf tavafý da mutlak zikretmiþtir. Bunun muktezasý, yaptýðý fiillerin hepsinin mutlaka hacc aylarýnda olmasýdýr. Çünkü ihramýn hacc aylarýnda olmasýný þart koþmuþtur. Tavaf ancak ihramdan sonra olur. Halbuki ekseri kýsmýnýn o aylar içinde olmasý kâfidir. Onun için musannýf evvelki nüshalarýn, bu itimat ettiði nüshaya çevirilmesini emretmiþtir. Ýtimat ettiði nüshada temettu, "Umreyi veyaþavtlarýnýn ekserisini hacc aylarýnda yapmak; bunun için ya daha önceden ihrama girmiþ olmak yahut o aylarda girerek tavaf etmektir." diye tarif edilmiþtir. Minâh´ta nüshanýn üzerine bu þekilde izahat verilmiþ; þerhinde dahi aynen zikredilmiþtir. Þarihimiz o nüshanýn, "Bunun için ya daha önceden ihrama girmiþ olmak yahut o aylarda girerek" ifadeslni almamýþtýr.

Ben derim ki: Ýhtimal mutlak söylemekle yetindiði için onu almamýþtýr. Bu tarife dahi þöyle itiraz edilir: «Hacc ile umrenin ikisine, iki senede yahut bir senede ihrama girer. Lâkin ailesi nezdine sahih dönüþ yaparsa, temettu yapmýþ sayýlmaz.» Þarih ikinci kaydý nazarý itibara alarak, aþaðýda tarifi, "Bir seferde ilh..." diye kayýtlamýþtýr. Binaenaleyh musannýfýn da Zeylâi´nin dediði gibi, "Sonra o sene ailesine sahih olarak dönmeden haccetmesidir." demesi gerekirdi. Lâkin buna da Nehir´de kaydedildiði gibi þöyle itiraz olunur: «Haccý geçiren kimse umreyle ihramdan çýkmayý þevvale kadar geciktirir de þevvalde umre için ihrama girer ve o sene haccederse, temettu yapmýþ olmaz.» Buna da þöyle cevap verilýr: «Musannýfýn "umreyi yapmasýdýr." demesi bunu tariften hariç býrakýr. Çünkü haccý geçiren kimse umreyi yapmaz. O umreye deðil hacca ihramlanmýþtý. Onun ihramdan çýkmasý, evvelce arzettiðimiz gibi umre fiillerini yapmasýyla olur.» Bahýr´da da burada buna iþaret edilmiþtir. Mezkûr tarife þöyle de itiraz edilir: «Ulemanýn açýkladýklarýna göre, bir kimse bayram günü umre için ihramlanýr da onun fiillerini yapar, sonra ayný gün hacc için ihrama girerek gelecek seneye kadar ihramda kalýr ve haccederse, temettu yapmýþ olur.» Lâkin bu itiraz, Zeylâî ile diðer ulemanýn, "Sonra haccederse" sözüne karþý vârit olur. Musannýfýn. "Söhra hacc için ihrama girerse" sözüne karþý vârit deðildir. Çünkü onun sözü, umre senesinde ihrama girip haccetmeyene de þamildir. Zeylâî´nin sözünü dahi ona hamlederek, "Sonra yeniden haccederse" mânâsýna almak" mümkündür.

METÝN

Yukarýda geçtiði vecihle tavaf eder, sa´y yapar; dilerse týraþ olur veya dilerse saçýný kýsaltýr. Telbiyeyi umre icin yaptýðý tavafýn baþýnda keser. Ve ihramdan çýkmýþ olarak Mekke´de kalýr. Sonra terviye günü hakikaten veya hükmen bir olan seferde hacc için ihrama girer. Hükmen bir seferde sayýlmasý, ailesinin yanýna sahih olmayacak þekilde dönmesidir. Terviye gününden önce ihrama girmesi efdaldir. t

ÝZAH

"Dilerse" sözü, týraþla saç kýsaltmanýn ikisine de þâmildir. Dilerse ihramlý olarak kalýr. H. Bu gösterir ki, hedy kurbaný göndermeyen temettu hacýsýna ihramdan çýkmak lâzým deðildir. Nitekim bunu Ýsbicâbi ile baþkalarý söylemiþlerdir. Hidâye´nin zâhirinden anlaþýlan bunun hilâfýdýr. Tamamý Lübâb þerhindedir.

«Telbiyeyi, umre için yaptýðý tavafýn baþýnda keser.» Çünkü Peygamber (s.a.v.) umreyaparken Hacer-i Esved´e istilam yaptý mý telbiyeyi keserdi. Bu hadîsi Ebû Dâvud rivayet etmiþtir. Nehir.

«Ve ihramdan çýkmýþ olarak Makke´de kalýr.» Temettu hacýsýna bu lâzým deðildir. Bilâkis Mekke´de oturursa oralýlar gibi hacceder. Mikâtý Harem´dir. Mikâtlardo yahut mikât içinde oturursa oralýlar gibi hacceder. Mikâtý Hill (yanl Harem dýþý yerler) dir. Mikâtlarýn dýþýnda yaþarsa, mikâtlarda ihrama girer. Kuhistânî´de böyle denilmiþtir. Þu halde "Hacc için ihrama girer" sözü, bu tafsýlâta göre yürür. T.

TEMBÝH: Musannýf bunun, ihramlý olmayan kimse gibi yapacaðýný ifade etti. Binaenaleyh hacdan önce aklýna geldikçe Kâbe´yi tavaf eder ve umre yapar.

Lübâb´da umre yapmayacaðý açýklanmýþtýr. Yani Mekkeli hükmünde olduðuna binaen umre yapmaz. Çünkü Mekkeliye hacc aylarýnda umre yasak edilmiþtir. Velev ki haccetmesin. Fetih sahibinin sözü bu mânâya yorumlanmýþtýr. Bahýr sahibi ile diðerleri buna muhalefet ederek, "O sene haccederse bu kendisine yasaktýr." demiþlerdir. Tamamý ileride gelecektir.

«Bir olan seferde...» sözünün üzerine, "ayný yýlda" sözünü ilave etmeliydi ki umre için ihramlanýp bütün fiillerini yaptýktan sonra, gelecek seneye kadar ihramlý duran ve sonra hacc için ihrama girip ikisinin arasýna sefer katmayan hariç kalsýn. Çünkü böylesine, temettu hacýsý denilmez. Nitekim buna iþaret etmiþtir.

"Hükmen" bir olan sefer kendisinden Mekke´ye dönmek istenen ve bunu ya hedy kurbaný göndermek yahut týraþ olmazdan önce ailesine dönmekle yapan kimsedir. Birinci surette, gönderdiði hedy kurbaný bayram gününden önce ihramdan çýkmasýna mânidir. Ýkinci surette ise Harem´e dönmek onun üzerine hak olmuþtur. Zira Tarafeyn´e göre Harem´de týraþ olmasý vâcip; Ebû Yusuf´a göre müstehaptýr. Sahih olan ilmam ise, Harem´de týraþ olduktan sonra ehline dönmek, hedy kurbaný göndermemiþ bulunmaktýr. Zira bundan, dönmek matlup deðildir. Þârih için evlâ olan, "Ailesine sahih olarak dönmemektir." demekti. Tâ ki Kûfeli olup da umre yaptýktan sonra Basra´ya dönene de þâmil olsun. Maksat, seferi esnasýnda ailesine dönmemesidir. Binaenaleyh hiç dönmemeye sâdýk deðildir.

Sonra bilmiþ ol ki, þarihin zikrettiðý sahih ilmamýn þartlarý, ancak uzaktan gelen hakkýndadýr. Mekkeliye gelince: Onun hakkýnda bunlar þart deðildir. Onun ilmamý, mutlak surette sahihtir. Çünkü onun Harem´e haketmeden dönmesi tasavvur edilemez. O ihramdan çýksa da, çýkmasa da; hedy kurbaný gönderse de, göndermese de Harem´dedir. Onun için temettu yapmasý mutlak surette sahih deðildir. Nitekim gelecektir.

«Terviye günü ihrama girmesi...» Mekkelilerin ihram günü olduðundandýr. Aksi takdirde arefe günü ihrama girmiþ olsa caizdir. Mi´râc. Lübab sahibi diyor ki: «Efdal olan mescitten ihrama girmektir. Ama bütün Harem´den girmek caizdir. Mekke´den ihrama girmek, dýþýndangirmekten efdaldir. Ama dýþýndan girmek de sahihtir. Velev ki Harem´in dýþýndan girmiþ olsun. Lâkin orada olmasý vâciptir. Meðer ki bir hacetten dolayý Harem´in dýþýna çýkmýþ da oradan ihrama girmiþ olsun. Bu takdirde bir þey lâzým gelmez. ihrama girmek niyetiyle çýkarsa bunun hilâfýnadýr.

METÝN


Ve ifrad haccý yapan gibi hacceder. Lâkin tavaf-ý ziyarette ramel yapar ve þayet ihrama girdikten sonra tavafla sa´yi önceden yapmadýysa sa´yi de yapar. Kýrân yapan gibi kurban keser. Bayram kurbaný bunun yerini tutmaz. Temettu kurbanýndan âciz kalýrsa, kýrânda olduðu gibi oruç tutar. Ve umrenin ihramýndan sonra üç gün oruç tutmasý caiz olur. Lâkin bu hacc aylarýnda olur. Ýhramdan önce olmaz. Yukarýda geçtiði vecihle hedy kurbaný bulurum ümidiyle geciktirmesi efdaldir. Temettu yapan kimse hedy göndermek isterse, bu daha faziletlidir. Evvelâ ihrama girer. sonra hedy kurbanýný beraberinde götürür. Bu, yederek götürmekten evlâdýr. Meðer ki sürmekle gitmeye. Bu takdirde yedeðinde götürür. Devesine gerdanlýk asar. Bu. onu çullamaktan evlâdýr.

ÝZAH

«Lâkin tavafý ziyarette ramel yapar.» Yani bu onun haccýnda yaptýðý ilk tavaf olduðundan ramelle yürür. Ýfrad haccý yapan bunun hilafýnadýr. Çünkü o, tavaf-ý kudûmda kýrân hacýsý gibi ramel yapar. Nitekim geçmiþte Bahýr sahibi diyor ki: «Temettu yapana tavaf-ý kudûm yoktur.» Nitekim Mubtega´da böyle denilmiþtir. Yani onun hakkýnda bu tavaf sünnet deðildir. Kýrân yapan bunun hilâfýnadýr. Çünkü temettu hacýsý Mekke´ye geldiðinde yalnýz umre için ihramlý bulunur. Umrenin ise tavaf-ý kudûm ve tavaf-ý saderi yoktur. O halde istidrak yerindedir.

«Tavafla sa´yi önceden yapmadýysa...» Yani hacc için ihrama girdikten sonra tetavvu tavafýnýn arkacýðýndan bunlarý yapmadýysa demek istiyor. Binaenaleyh bu sözde temettu hacýsý için tavaf-ý kudûm meþru olduðuna delâlet eden bir þey yoktur. Nihâye ve inâye sahiplerinin anladýklarý bunun hilâfýnadýr. Nitekim Feith´te anlatýlmýþtýr.

«Kýrân yapan gibi kurban keser.» Buradaki teþbih, vücupta ve kýrân kurbanýnda geçen sair hükümler hususundadýr.

«Bayram kurbaný bunun yerini tutmaz.» Çünkü onu kesen, vâcip olmayan iþi yapmýþtýr. Zira misafire kurban yoktur. Temettu kurbaný diye de niyet etmemiþtir. Bayram kurbaný ancak, o niyetle hayvan satýn almak yahut ikamet niyetiyle vâcip olur. Bunlardan biri bulunmamýþtýr. Bulunduðunu farzetsek, yine caiz olmaz. Çünkü bunlar baþka þeylerdir. Birisi için niyet etse öteki namýna caiz olmaz. Miracü´d-Diraye. Nehir sahibi diyor ki :«Bunda, müt´a kûrbanýnýn niyete muhtaç olduðunu açýklama vardýr.»

Bahýr sahibi, "Derler ki: Bu, tavaf-ý rükünden üstün ve onun misli deðildir. Halbuki yukarýdageçtiði vecihle bununla tetavvuu niyet etse kâfi gelir. Þu halde kurbanýn da böyle olmasý; hattâ evlâ sayýlmasý gerekir." demiþtir. Þurunbulâliyye sahibi buna cevap vererek þunlarý söylemiþtir: «Kurban günlerinde tavaf vâcip olarak tayin edildiðine göre, tavafý ne için yaptýysa kurbanýn da onun namýna olmasýna dikkat edilir. Baþkasýný niyet etmesi hükümsüzdür. Bayram kurbaný ise o zamanda müt´a gibi taayyün etmiþ belirlenmiþtir. Binaenaleyh aynen belli olduðu halde baþka kurban yerine geçmez.»

Aynen belirlenmesinden murad; vâcip olmasýnýn deðil, zamanýnýn belli olmasýdýr. Onun için "bayram kurbaný misafire vâcip deðildir" diye itiraz edilemez. Yani bayram kurbanýna ancak bayram günlerinde kesilirse kurban adý verilir. Müt´a kurbaný da öyledir. Onun zamaný belli olunca, kurban kesmeye niyet ederse müt´a kurbaný yerine geçmez. Tavaf bunun hilâfinadýr. Çünkü nâfile tavafýn sýnýrlý zamaný yoktur. O kimsenin üzerinde belirli bir tavaf varsa, onunla baþka tavafý niyet ettiði vakit vâcip olan belirli tavafa yorulur. Çünkü o tavaftan sonra nâfile tavaf yapmasý mümkündür. Keza borç olan baþka bir tavafý niyet ederse, yine vakti gelen tavafa yorumlanýr; öteki hükümsüz kalýr. Bu, tertibe riayet içindir. Nitekim kýrân yapan kimse ilk tavafý ile kudûmü niyet etse, umre tavafý yerine geçer. Nitekim görmüþtük.

Rahmetî þöyle cevap vermiþtir: «Kurban, hacc ve umre fýillerinden deðildir. Onun için de bunlardan yalnýz birini yapana vâcip olmaz. O, bunlarýn ikisini de ihsan eden Allah´a þükür için vâcip olmuþtur. Þu halde hacc ve umre niyetinde dahil deðildir. Onu mutlaka niyet ve tayin gerekir. Baþkasýný niyet etse kâfi gelmez. Nitekim mutlak niyet de böyledir. Tavaflar bunun hilafýnadýr. Çünkü onlar hacc ve umrenin fiillerindendir. Onlarýn ihramlarýnda dahildirler. Binaenaleyh mutlak niyetle caiz olurlar.»

«Umrenin ihramýndan sonra üç gün oruç tutmasý caiz olur.» Çünkü bu. sebebi vâcip olduktan sonra tutulan bir oruçtur. Sebebi temettudur. Zira bu, müt´a niyeti üzere yapýlan umre Ýle hâsýl olur. Þâflî´ye göre hacc için ihramlanmadýkça caiz deðildir. Tamamý Muhit´tedir.

«Lâkin bu hacc aylarýnda olur.» Sözü, oruç ve ihramla baðlantýlýdýr. O aylardan önce ihrama girer de onlarda oruç tutarsa sahih olmaz. Çünkü hacc aylarýndan önce yapýlan umre ihramýnýn sahih olmasýndan, orucun sahih olmasý lâzým gelmez. Bunu Þurunbulâliyye sahibi söylemiþtir.

«Geciktirmesi efdaldir.» Yani orucu, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu günlere býrakmasý efdaldir. Nitekim kýrân bâbýnda geçmiþti.

«Hedy göndermek isterse ilh...» ifadesi, temettu´un ikinci kýsmýdýr. "Bu daha faziletlidir" sözü, birinci kýsýmdan efdal olduðunu göstermektedir. Birinci kýsýmda beraberinde hedy kurbaný götürmek yoktur. Bunda ise, Rasulullah (s.a.v.)´in fiiline uymak vardýr. T.

«Sonra hedy kurbanýný beraberinde götürür.» Þarih ´sonra´ sözüyle, evvelâ niyet ederektelbiye ile birlikte ihrama gireceðine iþaret etmiþtir. Zira bu niyetle kurban götürmekten efdaldýr. Velev ki ihram bâbýnda arzettiðimiz þartlarla sahih olsun.

METÝN

Niþan vurmak mekruhtur. Bundan murad, devenin hörgücünü soldan veya saðdan yarmaktýr. Çünkü bunu herkes beceremez. Sadece deriyi keserek onu güzel yaparsa, niþan vurmakta beis yoktur. Umreyi yapar, kurbaný kesinceye kadar onun ihramýndan çýkmaz. Sonra hacc için ihrama girer. Nitekim kurban götürmeyenler hakkýnda yukarýda geçmiþti. Bayram günü týraþ olur. Týraþ olduðunda, zâhire göre her iki ihramýndan çýkar. Mekkeli ve Mekkeli hükmünde olan, yalnýz ifrad haccý yapar. Kýrân veya temettu yaparsa caizdir. Fakat kötülük iþlemiþ olur. Ve bir tamamlama kurbaný gerekir.

ÝZAH



«Devenin hörgücünü yarmaktýr.» Hörgücü alt kýsmýndan kan çýkacak þekilde yaralar. Sonra bu kaný hayvanýn hörgücüne sürer. Tâ ki gerdanlýk asmak gibi bu da onun hedy kurbaný olduðuna alâmet olsun. Lübâb ve Þerhi. Kudûrî, hörgücün sað tarafýndan yarýlacaðýný tercih etmiþtir. Lâkin daha uygun olan birincisidir. Nitekim Hidâye´de beyan edilmiþtir.

«Çünkü bunu herkes beceremez.» Þarih burada Tahâvî ile Þeyh Ebû Mansur Maturîdî´nin sözlerine göre hareket etmiþtir. Onlar, "Ebû Hanife niþan vurmayý aslâ kerih görmemiþti. Bu bâbta meþhur nice hadîsler varken onu nasýl mekruh sayar? O ancak zamaný halkýnýn niþan vurmasýný kerih görmüþtür ki, ondan hayvanýn bilhassa Hicaz sýcaðýnda ölmesinden korkulurdu. Bu takdirde doðru olan görüþ, bu kapýyý avam takýmýna kapamaktýr. Ama haddini bilir de eti kesmeyip sade deriyi keserse, bunda bir beis yoktur." demiþlerdir.

Kirmâni. "Esah olan budur. Kývamüddin ile ib-ni Hümam bunu tercih etmiþlerdir. Bu iþi becerene müstehap oian budur." demiþtir. Lübâb Þerhi. Nehir sahibi, «Bu söz, "Ýmameyn´in kavli ile amel olunur; çünkü o daha güzeldir" demeye, hacet býrakmamýþtýr.» diyor.

«Umreyi yapar.» Yani tavaf ve sa´y yapar. Þart, tavafýn çoðunu yapmaktýr. Nitekim geçti.

«Kurban kesinceye kadar onun ihramýndan çýkmaz.» Çünkü kurbanlýk götürmek, kurban gününden önce ihramýndan çýkmaya mânidir. Týraþ olsa bile ihramýndan çýkmaz. Ve kendisine ceza kurbaný lâzým gelir. Meðer ki hedy kurbanýný kestikten ve týraþ olduktan sonra ailesinin yanýna döner. Lübâb ve Þerhi. Tamamý oradadýr.

Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun muktezasý, yani týraþ olmakla ceza kurbaný lâzým gelmesinin gereði þudur: O kimseye, ihram üzerine iþlenen her cinayet lâzým gelir. O ihramlý gibidir.»

Ben derim ki: Hattâ Lübâb sahibinin "ihramdan çýkmaz" sözünün muktezasýnca o adam hakikaten ihramlýdýr. Buna ulemanýn þu sözleri de delildir: «Hedy kurbaný götürmenin, iþe baþlarken ihramý isbat hususunda tesiri olunca, ihramýn devam ve bekasýnda evleviyetletesiri olur. Çünkü devam ve beka iptidadan daha kolaydýr.»

«Sonra hacc için ihrama girer.» Bilmiþ ol ki temettu haccý yapan kimse hacc için ihramlandýðý vakit, hedy kurbaný götürmüþse yahut götürmemiþ fakat hacc için umre ihramýndan çýkmadan ihramlanmýþsa, kýrân hacýsý gibi olur. Binaenaleyh kusur iþlediði zaman kýrân yapana ne lâzým gelirse, buna da o lâzým gelir. Hedy kurbaný götürmemiþ de týraþ olduktan sonra ihrama girmiþse, ifrad haccý yapan gibi olur. Yalnýz müt´a kurbanýnýn ve ona ait þeylerin vâcip olmasýnda ondan ayrýlýr. Lübâb Þerhi.

«Zâhire göre» Yani zâhir rivayete göre umrenin ihramý týraþ oluncaya kadar devam eder. Ve artýk o ihramdan her hususta hattâ kadýnlar hususunda bile çýkar. Çünkü ihramdan çýkmasýna mâni, hedy kurbaný götürmesiydi. Onu kesmekle bu mâni ortadan kalktý. Kýrân yapanda ise, ihramdan çýkmakla, kadýnlardan maada her þey helâl olur. Bu, hacc ihramý gibidir. Ýþte hedy kurbaný götüren temettu hacýsýyla kýrân hacýsý arasýnda fark budur. Aksi halde hacc için ihrama girdikten sonra. sahih kavle göre söylediðimiz gibi aralarýnda fark yoktur. Bahýr. Þu halde týraþ olup sonra tavaftan önce cima ederse, temettu hacýsýna bir kurban, kýrân hacýsýna iki kurban lâzým gelir. Bu sözde, "Umrenin ihramý vakfeyle nihayet bulur." diyenlerin sözünü red vardýr. Nitekim bunu Bahýr sahibi ile baþkalarý izah etmiþlerdir.

«Mekkeli hükmünde» olandan murad, mikâtlarýn iç tarafýnda yaþayanlardýr.

«Yalnýz ifrad haccý yapar.» Bu, orada mukîm olduðu müddetçedir. Oradan çýkarak Kûfe´ye gider de kýrân yaparsa, kerahetsiz sahih olur. Çünkü umresi ve haccý mikâttandýr. Ve o kimse uzaklardan gelen gibi olur. Mahbubî diyor ki: «Bu, Kûfe´ye hacc aylarýndan önce çýktýðýna göredir. Hacc aylarýndan sonra çýkarsa, kýrândan menedilmiþtir. Binaenaleyh mikâttan çýkmakla deðiþmez.» Ýnâye´de böyle denilmiþtir. Sahih olan Mahbubî´nin kavlidir. Onu Þeyh Þilbî Kirmânî´den nakletmiþtir. Þurunbulâliyye.

Meseleyi kýrânla kaydetmesi þundandýr: Bu Mekkeli o yýl hacc aylarýnda umre yapmýþ olsa temettu hacýsý olmaz. Çünkü hedy kurbaný göndermemiþse, iki ibadetin arasýnda ailesine dönmüþtür. Keza hedy kurbaný göndermiþ de olsa temettu hacýsý sayýlmaz. Uzaktan gelen âfâkî hedy kurbaný getirir de sonra ihramlý olarak ailesi nezdine dönerse, bunun hilâfýna olarak temettu hacýsý sayýlýr. Çünkü dönmek ona borç olmuþtur. Binaenaleyh ailesine dönmenin sahih olmasýna mânidir. Mekkeliye îse ailesine dönmek borç deðildir. Velev ki hedy kurbaný göndermiþ olsun. Binaenaleyh onun ailesine dönüþü sahihtir. Onun için de temettu hacýsý olmaz. Mebsût´tan naklen Nihâye´de böyle denilmiþtir.

«Kýrân veya temettu yaparsa caizdir. Fakat kötülük iþlemiþ olur ilh...»

Yani kerahetle sahih olur. Çünkü yasak edilmiþtir. Tûhfe. Gâyetü´I Beyan, Ýnâye, Sirâc ve Ýsbicâbî´nin Muhtasar-ý Tahâvî þerhinde hep bu yoldan yürünmüþtür. Bilmiþ ol kiFethu´I-Kadîr´de beyan edildiðine göre ulemanýn, "Mekkeliye temettu ve kýrân yoktur." sözü, vücudu nefye ihtimallidir. Bunu þu da te´yid eder ki, onlar uzaklardan gelen hacýnýn sahih ilmamý (ailesine dönmesi), temettu´nun bozduðunu kabul ederler. Mekkeli ise ailesine dönmüþtür. Onun temettu´u da bâtýl olur. Helâl olmayý nefye de ihtimali vardýr. Þu mânâya ki; sahih olur, fakat yaparsa günaha girer. Çünkü yasak edilmiþtir. Þu izaha göre temettu´un sahih olmasý için ailesine dönmemesini þart koþmalarý, bunun meþru ve þer´an þükrü mucip olacak þekilde vücudunun þartýdýr, mânâsýnadýr...

Fetih sahibi bu hususta sözü uzatmýþtýr. Sözünün aðýr bastýðý yeri, birinci ihtimali tercih etmesidir. Çünkü o, mezhep imamlarýnýn sözlerinin muktezasýdýr. Bu kavil bazý ulemanýn sözlerini nazarý itibara almaktan evlâdýr. Bundan, Tûhfe sahibi ile baþkalarýný kasdetmiþtir. Hattâ Fetih sahibi hacc aylarýnda Mekkeliye umrenin yasak olduðunu tercih etmiþtir. Velev ki haccetmesin. Bedâyi´in ibaresinden anlaþýlan da budur. Kemal´den sonra gelen Bahýr, Nehir ve Minâh sahipleriyle Þurunbulâli ve Aliyyü´l-Kâri gibi zevat O´na muhalefet ederek ikinci ihtimali tercih etmiþlerdir. Çünkü tamamlama kurbanýnýn vâcip olmasý, sahih olmanýn fer´idir. Bir de metinlerde ihramýn ihrama izafeti bâbýnda, "Mekkeli bir kimse umre için bir þavt tavaf eder de sonra hacc için ihrama girerse onu býrakýr. Bir þeyi býrakmasa da kâfi gelir." denilmiþtir. Fetih´te ve diðer kitaplarda, "Çünkü o kimse her iki ibadetin fiillerini iltizam ettiði gibi yapmýþtýr. Þu kadar var ki, bu yasak edilmiþtir. Þer´î bir fiilden yasak edilmek, o fiilin meþru olduðu þekilde tahakkukuna mâni deðildir. Ancak günahýna tahammül eder. Nitekim nezir ettikten sonra bayram günü oruç tutarsa hüküm böyledir." denilmektedir. Bu söz Fetih sahibinin ilk tercih ettiðini bozmaktadýr. Yani bu söz Mekkelinin kýrâný tasavvur edileceðini açýklamaktýr. Yalnýz kerahetledir. Tamamý Þurunbulâliyye´dedir.

Ben derim ki: Ben Þurunbulâliyye´nin Hamiþ´ine bir bahis yazmýþtým Hulâsasý þu idi: Ulemanýn açýkladýklarýna göre, hacýnýn ailesine dönmemesi temettu´un sahih olmasý için þârttýr. Kýrânýn sahih olmasý için þart deðildir. Ve sahih þekilde ailesine dönmek temettu´u bozar, kýrâný bozmaz. Bunun muktezasý þudur: Mekkelinin temettu´u bâtýldýr. Çünkü hedy kurbaný göndersin göndermesin iki ihramý arasýnda ailesine sahih ilmamla dönmüþtür. Uzaktan gelenin ise ailesine dönmes( ancak hedy kurbaný göndermemiþ ve týraþ olmuþsa sahih olur. Çünkü Mekke´ye dönmek ona borç deðildir. Mekkelinin ise Mekke´ye dönmemesi tasavvur olunamaz. Çünkü kendisi oradadýr. Nitekim bunu Ýnâye ve diðer kitaplar açýklamýþtýr. Nihâye´de ve Muhit´ten naklen Mi´râc´da beyan edildiðine göre ilmamý, sahih umreden sonra ailesi nezdine dönmektir. Umreye dönmek de o kimseye borç deðildir.

Bundan dolayý diyoruz ki: Mekkelilere ve mikâtlar ahalisine temettu yoktur. Yani kýrân bunun hilâfýnadýr. Çünkü onlardan kýrân tasavvur edilebilir; Zira kýrânda ailesine dönmemek þartdeðildir. Galiba bunun vechi þöyle olacaktýr: Meþru olan kýrân, hacc ile umreye beraberce yapýlan bir ihramla olur. Sahih ilmam ise, umre ihramý ile hacc ihramý arasýnda ailesine dönmekle olur. Bu, temettu yapan hacýda tasavvur edilir. Kýrân yapanda tasavvur edilemez.

Bundan dolayý diyoruz ki: Mekkelinin temettu´u bâtýl kýrâný bâtýl deðildir. Bu üçüncü bir kavil oluyor ki açýkça söyleyenini görmedim. Lâkin Bedâyi sahibinin, "Mekkelinin temettu´u tasavvur edilemez." sözü, buna detâlet eder. Þurunbulâliyye´deki, "Bu, hedy kurbaný gönderip týraþ olana mahsustur. Kurban gönderip de týraþ olmayana; yahut kurban göndermeyene mahsus deðildir. Çünkü bu takdirde ailesine dönmesi sahih deðildir." sözü doðru deðildir. Çünkü açýk olarak beyan edilenden biliyorsun ki, hedy kurbaný göndersin göndermesin o kimsenin ailesine dönmesi sahihtir. Muhit´in zikredilen ibaresi ve keza ihramýn izafeti bâbýnda yukarýda zikri geçen fer´î mesele de buna delâlet etmektedirler. Zira bu fer´î mesele, o kimsenin kýrânýnýn bâtýl olmadýðý hususunda açýktýr. Sonra buna delâlet eden bir mesele daha gördüm ki, o da Ýmam Ebu Zeyd Debbûsi´nin Esrar adlý kitabýndan naklen Nihâye´nin þu sözüdür: «Mikâtlarýn ötesinde yaþayan kimse için bize göre müt´a ve kýrân yoktur. Þu manâya ki, ibadet olarak kurban vâcip deðildir. Bunlara temettu yoktur. Çünkü iki ibadet arasýnda ailesine döndüðü için temettu tasavvur edilemez. Kýrâna gelince O da mekruhtur. Onu terk etmesi lâzým gelir. Çünkü kýrânýn aslý, onu yapan kimsenin her iki ihrama birden girmesiyle olur. Mekke ahalisine iki ihrama birden girmek tasavvur edilemez. Birinde mutlaka kusur olacaktýr. Zira iki ihrama birden Harem´de girerse, umre ihramýnýn þartýný bozmuþ olur. Çünkü onun mikâtý HiII denilen yerdir. Her iki ihrama Hill´de girse, bu sefer hacc mikâtýný bozmuþ olur. Çünkü onun mikâtý Harem´dir. Bu hususta asýl olan Mekke ahalisidir. Onun için de mikât ötesinde yaþayana dahi meþru olmamýþtýr.»

Yani mikâtýn ötesinde, içinde yaþayan kimseler Mekkeli hükmündedirler. Bu söz, Mekkelilerle Mekkelî hükmünde olanlar hakkýnda temettu tasavvur edilemiyeceði hususunda açýktýr. Onlar hakkýnda kýrân tasavvur edilebillr. Ama kerahetledir. Çünkü iki ihramdan birinin mikâtýný bozmak vardýr.

Sonra yine bunun gibi bir ifadeyi, zâhir rivayeti toplayan Hâkim´in Kâfî´sinde gördüm. Þöyle diyor: «Mekkeli bir hacet için Kûfe´ye çýkar da orada o yýl için umre ve hacc ihramýna girerse temettu yapmýþ olmaz. Ama Kûfe´den kýrân yaparsa, kýrân hacýsý olur.» Cevhere sahibi bunu ta´lîl ve izahlý olarak nakletmiþtir. Ona müracaat edebilirsin.

Þu izaha göre metinlerin, "Mekkeliye temettu ve kýrân yoktur." sözünün mânâsý, meþru ve helâl deðildir demektir. Birinde tasavvur edilemeyip diðerinde edilmesi buna aykýrý deðildir. Karinesi, ulemanýn bundan sonra temettu yapanýn memleketine sahih olarak dönmesiyle temettu´un bâtýl olacaðýný açýklamalarý; bir de ihramýn izafeti bâbýnda, "Kýrân yapar da ikiibadetten birini terk etmezse ona kâfi gelir." demeleridir. Bana zâhir olan budur. Bunu ganimet bil! Çünkü baþka kitapta bulamayacaksýn. Doðruyu Allah bilir.

METÝN

Fakir de olsa oruç tutmasý kâfi gelmez. Bir kimse hedy kurbaný göndermeden umre yapar da, umresinden sonra memleketine dönerek týraþ olursa, sahih ilmam yapmýþ olur. Ve temettu´u bozulur. Hedy kurbaný gönderirse, kýrân hacýsý gibi temettu yapar. Umre için hacc aylarýndan önce dört þavttan az tavaf eder de, hacc aylarýnda umreyi tamamlar ve haccederse temettu yapmýþ olur. Hacc aylarýndan önce dört þavt tavaf ederse temettu yapmýþ olmaz. Çünkü eksere itibar olunur. Bir Kûfeli, yani uzaktan gelen hacý hacc aylarý içinde umresinden çýkar da, Mekke´de, yani mikâtlar dahilinde; yahut Basra´da yani memleketinden baþka bir yerde kalarak ayný sene haccederse temettu yapmýþ olur.

ÝZAH


«Fakir de olsa oruç tutmasý kâfi gelmez.» Çünkü oruç ancak þükür kurbanýnabedel olur. Tamamlamak kurbanýna bedel olmaz. Lübâb Þerhi.

«Umresinden sonra» diye kayýtlamasý, umre için tavaf þavtlarýnýn azýný yaptýktan sonra dönerse, temettu´u bâtýl olmayacaðý içindir. Çünkü bu dönüþ ona borçtur. Ailesine ihramlý olarak dönmüþtür. Þavtlarýn çoðunu tavaf ettikten sonra dönmesi bunun hilâfýnadýr. Bahýr.

«Memleketine dönerek» demesi, memleketinden baþkasýna dönerse, Ýmam-ý Âzam´a göre temettu´u bâtýl olmayacaðý içindir. Ýmameyn´e göre ikisi de birdir. Nehir.

«Týraþ olursa» Zâhirine bakýlýrsa, týraþ döndükten sonradýr. Burada Tarafeyn´e göre vâcibi terk, Ebû Yusuf´a göre müstehabý terk vardýr. Nitekim geçmiþti. Þarih bunu zikretmese, üst tarafýndan anlaþýlýrdý. Bahýr sahibi diyor ki: «Umreden sonra, sözünde týraþ dahildir. Bâtýl olmak için týraþ mutlaka tâzýmdýr. Çünkü umrenin vâciplerindendir. Ýhramdan çýkmak da onunla olur. Umre tavafýný yaptýktan sonra týraþ olmadan döner de sonra ailesi yanýnda týraþ olmadan o sene haccederse, o kimse temettu hacýsýdýr. Çünkü týraþ olmanýn cevazý için Harem´i þart koþanlara göre, dönmek o kimseye borçtur. Bunu þart koþanlar, Ebû Hanîfe ile Ýmam Muhammed´dir. Ebû Yusufa göre ise. borç deðilse bu müstehaptýr. Bedâyi ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir.»

«Sahih ilmam yapmýþ olur.» Çünkü dönmek ona borç deðildir. Nitekim yukarýda geçti.

«Temettu bozulur.» Yani niyet etmiþ olduðu temettu´u bozulur. Çünkü þartý kalmamýþtýr. Þartý, sahih ilmamýn bulunmamasýdýr.

«Hedy kurbaný gönderirse temettu yapar.» Yani Þeyhayn´a göre ailesinin yanýna dönmekle temettu´u bozulmaz. Ýmam Muhammed buna muhaliftir. Çünkü dönmek ona temettu niyetinde devam ettiði müddetçe borçtur. Kurbanlýk göndermiþ olmasý onun ihramdançýkmasýna mânidir. Binaenaleyh ailesine dönmesi sahih olmamýþtýr. Hidâye´de de böyledir.

«Devam ettiði müddetçe» sözünde, umreden sonra o sene haccetmemek aklýna gelse, buna hakký olduðuna iþaret vardýr. Çünkü henüz hacc için ihrama girmemiþtir. Hedy kurbanýný kestiði veya kesilmesini emrettiði vakit bu tetavvu olur. Fakat memleketine dönmez de hedy kurbanýný kesmek ve o sene haccetmek isterse, buna hakký yoktur. Yapar da o sene haccederse, temettu kurbaný ile baþka bir kurban lâzým gelir. Çünkü kurban gününden evvel ihramdan çýkmýþtýr. Muhit´te böyle denilmiþtir. Nehir.

Bahýr sahibi diyor ki: «Hâsýlý o kimse hedy kurbaný gönderirse iki þeyden hâli deðildir. Ya onu kurban gününe býrakacaktýr, yahut býrakmayacaktýr. Kurban gününe býrakýrsa temettu´u sahihtir. Ailesinin yanýna dönsün dönmesin ona bu kurbandan baþka bir þey lâzým gelmez. Kesmekte acele ettiyse; ya ailesine döner, yahut dönmez. Dönerse kendisine mutlak surette bir þey lâzým gelmez. O sene haccetsin etmesin birdir. Ailesine dönmezse; o sene haccetmediði takdirde kendisine bir þey lâzým gelmez. O sene haccederse; biri müt´a, biri de vaktinden evvel ihramdan çýktýðý için iki kurban lâzým gelir.»

«Kýrân yapan gibi.» Çünkü kýrân yapan, ailesine dönmekle kýrâný bâtýl olmaz. Nehir. Zira ailesine dönmemek kýrânda þart deðildir. Nitekim geçti.

«Umre için hacc aylarýndan önce ilh...» Bu meseleyi þarih bâbýn baþýnda zikretmiþ, biz de onun hakkýnda sözümüzü söylemiþtik.

«Yani uzaktan gelen» sözüyle þarih, Kûfe´yi misâl olarak zikrettiðine iþarette bulunmuþtur. Ondan maksat, mikât dýþýnda yaþayandýr. Çünkü Mekkeli için temettu haccý yoktur. Nitekim geçti.

«Hacc aylarý içinde umresinden çýkarsa.» Çünkü hacc aylarýndan önce umre yaparsa bilittifak temettu hacýsý olmaz. Nehir.

«Mikâtlar dahilinde» sözüyle, Mekke´nin kayýt olmadýðýna, maksat Mekke ve Mekke hükmündeki yerler olduðuna iþaret etmiþtir.

«Yani memleketinden baþka bir yerde» sözüyle, ailesinin bulunmadýðý bir yeri kasdetmiþtir. Ýster onbeþ gün kalmayý niyet ederek o yeri kendisine vatan ittihaz etsin. ister etmesin müsavidir. Niteklm Bedâyý ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir. Bununla kayýtlamasý, vatanýna döner de hedy kurbaný göndermezse yine bilittifak temettu hacýsý olmayacaðý içindir. Nehir.

METÝN

Çünkü seferi devam etmektedir. O umreyi bozar da Basra´dan Mekke´ye döner ve umreyi kaza ile haccederse, temettu hacýsý olmaz. Çünkü kendisi Mekkeli gibidir. Meðer ki ailesine dönerek sonra tekrar her ikisini yapmýþ olsun. Çünkü bu baþka bir seferdir. Umreninbozduðunu kaza olmasý zarar etmez. Temettu hacýsý hangi hacc ibadetini bozarsa, temettu kurbaný lâzým gelmeksizin onu tamamlar. Bozduðu için kurban keser.

ÝZAH

«Çünkü seferi devam etmektedir.» Mekke´de yahut mikâtlar dahilinde kalýrsa seferi devam eder. Çünkü hacc aylarýnda bir seferde iki ibadetten istifade etmiþtir. Bu, temettu alâmetidir. Mekke dýþýnda kalýrsa seferi yine devam eder. Tahâvî´nin beyanýna göre bu, imamý-Âzam´ýn kavlidir. Ýmameyn´e göre temettu yapmýþ sayýlmaz. Çünkü temettu yapan kimsenin; umresi mikâttan, haccý Mekke´den olur.

Ýmam-ý Âzam´ýn delili þudur: O kimse vatanýna dönmedikçe birinci seferinin hükmü devam etmektedir. Hilâfýn eseri, kurban lâzým gelip gelmemesi hususunda meydana çýkar. Cessâs Tahâvî´nin hilâfý nakil hususunda hata ettiðini söylemiþtir. Bilâkis o kimse ittifaken temettu hacýsý olur. Çünkü Ýmam Muhammed bu meseleyi zikretmiþ, fakat ihtilâflý olduðunu söylememiþtir. Ebu´l-Yusr, "Doðrusu da budur." demiþtir. Mi´râc sahibi de bunun esah olduðunu kaydetmiþtir. Lâkin Hakâvýk´ta þöyle denilmiþtir: Ulemamýzýn birçoðu, doðrusunun Tahâvî´nin sözü olduðunu bildirmiþlerdir. Saffâr. "Tahâvî´yi çok denedik. Onun hata ettiðini aörmedik Cessâs´ý cok denedik; fakat onun hata ettiðini gördük." demiþtir. Zeylâî, "Aþaðýdaki mesele Tahâvî´nin söylediðini te´yid eder." demiþtir. Nehir.

«O umreyi bozar da.» Yani ona hacc aylarýnda hacc fiillerine giriþmeden cima ederek bozarsa demek istiyor. Fakat umreyi hacc aylarýndan önce bozar da sonra hacc aylarýndan önce yola çýkarak onu Mekke´de kaza eder ve ayný sene haccýný yaparsa, bilittifak temettu yapmýþ sayýlýr. Nehir.

«Basra´dan Mekke´ye dönerse...» Evlâ olan, "Mekke´den Basra´ya dönerse" demekti. Çünkü o kimse umreye baþladýðý vakit Mekke´de idi. Mültekâ´da, "Umreyý bozar da kalýrsa" denilmiþ; Kenz´de ise, "Mekke´de kalýrsa" ifadesi kullanýlmýþtýr. Anlaþýlýyor ki her iki belde kayýt deðildir. Onun için Nehir sahibi, «Maksat ailesinin bulunmadýðý yerdir. Buna delil "meðer ki ailesine dönüþ olsun" sözüdür.» demiþtir.

«Çünkü kendisi Mekkeli gibidir.» Zira onun seferi, bozulan umre ile sona ermiþtir. Sahih olan umresi, Mekke´de yapýlanýdýr. Fakat Mekke ahailisine temettu yoktur. Nehir.

«Meðer ki ailesine dönerek...» Yani "umreyi bozarak ihramýndan çýktýktan sonra ailesine dönerse" demektir. Nehir. Her ikisini yapmasýndan murad, umrenin kazasý ile haccýn edasýdýr. Þurunbulâliyye. Ailesine dönmezse, Mekke´de kaldýðý takdirde bilittifak temettu hacýsýdýr. Basra´da kalýrsa, Ýmamý-Âzam´a göre temettu yapmýþ sayýlmaz. Ýmameyn´e göre temettu hacýsý olur. Çünkü yeni bir sefer yapmýþ ve bu seferde iki hacc ibadeti ifâ eylemiþtir. Ýmam-ý Âzam´a göre o kimse vatanýna dönmedikçe seferinde bâki sayýlýr. Nitekim Hidâye´dede böyle denilmiþtir. Bu dahi yukarýda Tahâvî´den nakledilen sözü te´yid eder.

«Çünkü bu baþka bir seferdir.» Yani ailesinin yanýna geldikten sonra tekrar dönmesi hacc ve umre için baþka bir sefer sayýlýr. Birinci seferi bâtýl olduðu için o kimse temettu hacýsý olur. Umresinin kaza olmasý temettu´una zarar etmez.

«Onu tamamlar.» Yani ona devam eder. Çünkü o kimsenin ihram borcundan çýkmasý ancak fiillerini yapmakla olur. Hidâye.

«Temettu kurbaný lâzým gelmeksizin tamamlar.» Çünkü bir seferde iki sahih hacc ibadeti yapmýþ deðildir. Hidâye.

«Bozduðu için kurban keser» Yani bozduðu ibadetten dolayý kurban lâzým gelir ki, bu, cinayet kurbanýdýr. "Lâzým gelmez" dediði kurban, þükür kurbanýdýr.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 20:35:27
(HACCDA) CÝNAYETLER BÂBI



METÝN


Burada ´cinayet´ ten murad, ihram veya Harem-i Þerif sebebiyle haram olan þeydir. Bazen cinayet sebebiyle iki kurban, bazen bir kurban veya oruç yahut sadaka vâcip olur. Musannýf bunu þu sözüyle açýklamýþtýr: «Bâlið ihramlýya vâcip olan bir kurbandýr. Çocuða bir þey lâzým gelmez. Ýmam Þâfiî buna muhaliftir.»

ÝZAH

Musannýf ihramlýlarýn kýsýmlarýyla hükümlerini anlattýktan sonra, ihram ve Harem itibariyle ârýz olan cinayetleri, hacc vaktini geçirmeyi ve ihsarý beyana baþladý. Ve cinayetleri öne aldý. Çünkü kusurlu olarak eda hiç yoktan efdaldir. ´Cinayet´ ten murad, mastarý isim yapmak kabilinden yaptýðýn kötülüktür. Bu umumi bir kelime ise de, "yapýlmasý haram olan fiil" diye tahsis edilmiþtir. Musannýfýn ´ cinayetler ´ diye cem yapmasý, nevileri itibariyledir. Nehir.

«Ýhram veya Harem sebebiyle haram olan þeydir.» Ýhram sebebiyle haram olan þeyler yedidir. Þeyh Kutbuddin onlarý þöyle nazma çekmiþtir:

«Ýhramýn haram kýldýðý þeyler ey bilen!

Kýl gidermek, týrnak kesmek

Dikiþli giymek, sebebiyle beraber cima

Koku sürünmek yaðlanmak ve kara avcýlýðýdýr.»

Bahýr sahibi bir sekizinci ilâve etmiþtir ki, o da haccýn vâciplerinden birini terk etmektir. Þeyh Kutbuddin´ "Ýhramýn haram kýldýðý þeyler bir vâcibi terk etmek ilh..." diye baþlasa daha iyi olurdu.

Harem sebebiyle haram olan þeyler; Harem´in avý ve aðacýdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Sebebiyle ilh... demesiyle, kadýnlarýn huzurunda cima lâfý etmek hariç kalýr. Çünkü o mutlak olarak yasak edilmiþtir. Ceza kurbaný icabetmez.»

Tahtâvî diyor ki: «Yine orada beyan edildiðine göre, cima´nýn zikri ancak yaklaþmak caiz olmayan kadýnlarýn huzurunda mutlak olarak yasaklanmýþtýr. Helâl kadýnlarýn huzurunda ise bundan ancak ihramlý olanlar men edilir. O da ihram sebebiyle haram olanlarda dahildir. Velev ki kendisine bir þey lâzým gelmesin.»

«Bazen cinayet sebebiyle iki kurban vâcip olur.» Hacc ihramýný giydikten sonra hedy kurbaný gönderen kýrân ve temettu hacýlarýnýn cinayetleri bu kabildendýr.T.

«Bazen bir kurban...» ifrad haccý yapmanýn ekseriyetle cinayetleri bir kurbanla ödenir.

«Yahut oruç yahut sadaka vâcip olur.» Bu cümlelerdeki ´yahut´lar, muhayyerlik içindir (Yani ya kurban kesmek ya oruç tutmak, ya sadaka vermek arasýnda muhayyerdir). Bu da av cinayeti yahut kokulanmak veya elbise giymek, özürden dolayý týraþ olmak gibi cinayetlerde olur. Ve hayvan kesmekle sadaka vermek ve oruç tutmak arasýnda muhayyer kaIýr. Nitekimileride gelecektir.

Yahut muhayyerlik sadece oruçla sadaka arasýndadýr. Meselâ bir serçe öldürse, oruç tutmakla sadaka vermek arasýnda muhayyer býrakýlýr. Hidâye´de, "Ýhramda miktarý belli edilmeyen her sadaka buðdaydan yarým sa´dýr (Bir fitre tasý). Ancak bit ve çekirge öldürmekle vâcip olan baþkadýr." denilmiþtir. Þarihler, "Yahut birkaç kýl koparmakla vâcip olan" ifadesini ziyade etmiþlerdir. Lâkin burada sadakadan murad umumidir. Buna delil, Mültekâ þerhinde, "Yahut sadakadýr. Velev bir güvercin öldürmekle çeyrek sa´ buðday yahut bir çekirge öldürmekle bir kuru hurma olsun." denilmesidir. (Sindî´de þöyle denilmiþtir: «Oruçta vücup ancak onunla kurban ve sadaka arasýnda muhayyer býrakýlarak sabit olmuþtur. Bundan yalnýz iki þey müstesnadýr:

Birincisi, hastalýk özüründen dolayý ihram yasaklarýndan birini irtikâbettiði vakittir. Teâlâ Hazretleri, "Sizden biriniz hasta olur veya baþýndan elemi bulunursa, ya oruçtan ya sadakadan yahut nûsükten bir fidye versin." buyurmuþtur. Oruç fidyesý üç gün, sadaka altý fakire yarýmþar sa´ nûsük de kurbandýr.

Ýkincisi, av cinayeti iþleyen kimse avýn kýymetiyle bir hedy kurbaný satýn almak yahut fakirlere yiyecek vermek, yahut her fakirin yiyeceði yerine bir gün oruç tutmak arasýnda muhayyerdir.» (Takrirat-ý Râfiî.)

«Bâlið ihramlýya vâcip olan bir kurbandýr.» Ýbn-i Melek bunu koyunla tefsir etmiþtir. Bahýr sahibi bunun sýrrýna iþaret ederek, "Çünkü devenin yedide biri bu hususta kâfi gelmez. Þükür kurbaný bunun hilâfýnadýr" demiþtir. Ama bundan sonra, haccýný iki yoldan birine cima etmek suretiyle bozan kimse hakkýnda "Devede olmak, koyun yerini tutar." demiþtir. Þurunbulâliyye.

Ben derim ki: Kuhistânî´nin kurban bahsinde þöyle denilmiþtir; «Yedi kiþi, kimisi kurban, kimisi müt´a, kýrân, ihsar ve av yahut týraþ cezasý, kimisi akika, kimisi tetavvu namýna kesmiþ olsalar, temel kitaplarýn zâhirine göre sahih olur. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre bir cinsten olmalarý efdaldir. Ayrý cinslerden olurlar da herbiri ibadet niyetiyle keserse caizdir. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre mekruhtur. Nitekim Nazým´da da böyledir» Sonra hâþiye yazarlarýndan birinin þöyle dediðini gördüm: «tBahýr´ýn ifadesi. kendisinin hedy bâbýnda bir devenin yedide biri kâfidir, demesiyle çeliþmektedir. Keza mezhebin ekseri kitaplarýyla Menâsik´te kâfidir diye açýklanmýþtýr.»

TEMBÝH : Aliyyü´l - Kâri´nln Nikâye þerhinde þöyle denilmektedir: «Sonra bütün kefaretler mühletli olarak vâciptir. Binaenaleyh ne vakit verse eda olur. Vücup ancak ömrünün sonunda zan-ný galibine göre vermezse elden gidecek bir vakitte daralýr. Artýk o vakit eda etmez de ölürse günahkâr olur. Onu vasiyet etmesi gerekir. Vasiyet etmezse, mirasçýlaravâcip olmaz. Ama onun namýna teberru ederlerse, oruçtan geri kalaný caiz olur.»

METÝN


Velev ki unutarak veya bilmeyerek yahut zorla yapmýþ olsun. Binaenaleyh uyurken yüzünü örtene de vâcip olur.

ÝZAH


«Velev ki unutarak yapsýn» Lübab´da þöyle denilmiþtir: «Sonra cezanýn vâcip olmasý için, kasten cinayet iþlemekle hataen iþlemek arasýnda fark olmadýðý gibi; yeni yapmakla tekrarlamak, hatýrlamakla unutmak, bilerek yapmakla bilmeyerek yapmak, isteyerek yapmakla zorla yaptýrýlmak, uyuyarak yapmakla uyanýk olarak yapmak, sarhoþ olmakla ayýk bulunmak, baygýn olmakla ayýk bulunmak, zengin olmakla fakir olmak, kendi yapmasýyla baþkasýna yaptýrmasý arasýnda da fark yoktur.»

Þarihi Aliyyü´l-Kâri de þunlarý söylemiþtir: Ýbn-i Cemaâ´nýn dört mezhep imamlarýndan rivayetlne göre bir kimse ihramýn yasak olan bir fiilini kasten irtikâbederse günahkâr olur. Fidye ve o fiilden vazgeçmek kendisini âsî olmaktan çýkarmaz. Nevevî demiþtir ki: Çok defa avamdan bazýlarý bu yasak fiillerden birini irtikâbeder de; "Ben fidye iltizamý iIe ma´siyet vebalinden kurtulunacaðýný zannederek fidye veriyorum" der. Bu açýk bir hata, çirkin bir cehalettir. Zira fiil ona haramdýr. Muhalefet ettiðinde günahkâr olur, kendisine fidye lâzým gelir. Ama fidye haram fiile yönelmeyi mübah kýlmaz. Böylesinin cahilliði, "Ben þarabý içiyorum, zina da ediyorum, ama vurulan hadd beni temizliyor." diyenin cehaletine benzer. Her kim haram olduðuna hükmedilen bir þey yaparsa, haccýn» mebrûr olmaktan çýkarmýþtýr.»

Ulemamýz buna benzer sözleri hudûd bahsinde açýklamýþ ve; "Þüphesiz hadd vurmak, günahtan temizleyici deðildir. Günahýn sükutuna da tesir etmez. Bilâkis mutlaka tevbe lazýmdýr. Tevbe ederse had onu temizler ve uhrevî cezasý bilittifak sâkýt olur. Tevbe etmezse sâkýt olmaz." demiþlerdir.

Lâkln Mültekât sahibi yeminler bahsinde þöyle demiþtir: «Kefaret günahý giderir. Velev ki sahibi o cinayetten tevbe etmemiþ olsun.» Þeyh Necmeddin-i Nesefî´nin Teysir adlý tefsirinde "Bundan sonra kim tecavüz ederse, ona acýklý bir azap vardýr." âyeti kerîmesinde, yani bu baþlangýçtan sonra avlarsa dediði yerde, "Söylendiðine göre bu, dünyadaki kefaretle birlikte tevbe edilmezse âhiretteki azaptýr. Çünkü kefaret ýsrarla günah iþleyen kimseden günahý kaldýrmaz." demesi de bunu te´yid eder. Bu güzel bir izah, hoþ bir kayýtlamadýr. Bütün delillerle rivayetlerin arasýný toplamaktadýr. ALLAH´u a´lem! Yani Mültekât´ýn söylediði ýsrar etmeyene; baþkalarýnýn söyledikleri ýsrar edene yorumlanýr. Bu yorumu Allâme Nûh da Dürer hâþiyesinde zikretmiþtir.

TETÝMME: Cezanýn vâcip olmasý hakkýnda yukarýda geçen mutlak sözden Lübâb´dakl þumesele istisna edilir: «Bir kimse özürden dolayý haccýn vâciplarinden bir þey terkederse, Bedâyi´de bildirildiðine göre ona bir þey lâzým gelmez. Bazýlarý ceza vâcip olduðunu mutlak söylemiþ, ancak nass vârit olan hususu istisna etmiþtir. Bunlar da; Müzdelife´de vakfeyi terketmek, tavaf-ý ziyareti vaktinden geciktirmek, hayýz ve nifastan dolayý tavaf-ý saderi terketmek, tavaf ve sa´yde yürümeyi terketmek, sa´yi terketmek ve baþýndaki bir rahatsýzlýktan dolayý týraþý terketmektir.» Lâkin Lübab þarihi özürden muradýn, kullardan gelmeyen arýza olduðuna delâlet eden sözler söylemiþ, Lübab sahibinin, "Ýhsar sebebiyle Muzdelife´de vakfeyi yapamazsa kurban kesmesi gerekir." dediði yerde þunlarý söylemiþtir: «Bu zâhir deðildir. Çünkü ihsar özürler cümlesindendir. Meðer ki þöyle denile: Bu mahlûk tarafýndan gelme bir mânidir. Binaenaleyh tesir etmez.» Buna Bedâyi´de vakfeden sonra kurban günleri geçinceye kadar tevkif edilerek sonra serbest býrakýlan kimse hakkýnda: "Müzdelife´de vakfeyi terkettiði için ona bir kurban lâzým gelir. Bir kurban da þeytan taþlamayý terkettiði için, bir kurban da tavaf-ý ziyareti geciktirdiði için lâzým gelir." denilmiþ olmasý da delildir. Bahýr´ýn ihsar bâbýnda bunun benzeri vardýr. Ýzahý inþaallah ihsar bâbýnda gelecektir.

METÝN

Ýhramlý tam bir uzvunu kokularsa-velev kokulu bir þeyi çok yemekle aðzýný olsun yahut toplandýðýnda bir uzuv olacak yerlerine koku sürsün- kurban kesmesi vâcip olur. Meclis bir olursa bütün beden bir uzuv hükmündedir. Aksi takdirde her kokulama için bir kefaret lâzým gelir.

ÝZAH

«Ýhramlý bir uzvunu kokularsa...» Meselâ uyluk, bacak, yüz ve baþ gibi bir uzvuna koku sürerse, istifade tamam olduðu için cinayet de tamam olduðundan kurban lâzým gelir. Kokudan murad. safran, menekþe ve yasemin gibi kokusu olan tatlý cisimlerdir. Sözün mefhumu þartýndan anlaþýlýyor ki böyle bir þeyi yahut olgun meyveyi koklasa kefaret lâzým gelmez. Velev ki mekruh olsun. ´Ihramlý´ diye kaydetmesi, ihramsýz bir kimsenin koku sürünüp de sonra ihrama girmesi ve ondan baþkalarýna koku gitmesi sebebiyle bilittifak bir þey lâzým gelmeyeceði içindir. ´Kendi uzuvlarýný´ diye kayýtlamamýz da, baþkasýnýn uzvunu kokularsa veya baþkasýna dikiþli elbise giydirirse bilittifak lâzým gelmeyeceði içindir. Nitekim Zahîriyye´de de böyle denilmiþtir. Nehir.

«Tam bir uzvunu» diye kayýtlamasý, çokluða itibar edildiði içindir. Ýbn-i Kemâl Hidâye þerhinde þöyle demektedir: «UIema azla çoðun arasýný ayýran sýnýrýn ne olacaðýnda ihtilâf etmiþlerdir. Çünkü Ýmam Muhammed´ den rivayet edilen ibareler çeþitlidir. Bazýlarýnda çokluðun sýnýrýný büyük bir uzuv göstermiþ bazýlarýnda ise kokunun kendisindegöstermiþtir. Onun için ulemadan bazýlarý birinciyi, bazýlarý da ikinciyi itibara almýþ ve "Bakan kimse çok görürse çoktur. Meselâ gülsuyundan iki avuç, misk ve galiyeden bir avuç çoktur. Az görürse azdýr." demiþlerdir. Bir takýmlarý çokluðu büyük bir uzvun dörtte biriyle ölçmüþ ve, "Baldýrýnýn veya uyluðunun dörtte birini kokularsa ceza kurbaný lâzýmdýr, bundan daha az olursa sadaka vermesi gerekir." demiþlerdir. Þeyhülislâm ise, "Koku kendisi azsa tam uzva bakýlýr, çok ise uzva bakýlmaz." demiþtir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Þeyhülislâm´ýn bu sözü üç kavlin arasýný bulmaktadýr. Hattâ az kokuyla tam bir uzvu yahut çok kokuyla bir uzvun dörtte birini kokularsa ceza kurbaný lâzým gelir. Aksi takdirde sadaka gerekir. Muhit sahibi bu kavli sahih bulmuþ, Fetih sahibi de, "Tevfik iþte budur." demiþtir. Bahýr sahibi birinci kavli tercih etmiþtir. Metinlerde olan da odur. Þurunbulâliyye sahibi diyor ki; "Boþ gibi demesi, uzuvdan muradýn ne olduðuna beyandýr. O avret uzuvlarý gibi deðildir. Þu halde meselâ kulak müstakil bir uzuv deðildir." Ýbn-i Kemâl de bunun gibi söylemiþ; "Murad burun ve kulak gibi küçük uzuvdan ihtirazdýr. Çünkü biliyorsun çokluðun sýnýrýnda tam bir uzvu itibara alan onu büyük olmakla kayýtlamýþtýr." demiþtir. Sonra "Kâmil uzuvdan az olursa sadaka gerekir." sözü, Ýmam-ý Âzam´la Ebû Yusuf´undur. Ýmam Muhammed. "Miktarýna göre vâcip olur. Uzvun yarýsýna varýrsa bir koyunun yarýsý miktarýndan sadaka vâcip olur. Uzvun dörtte birini bulursa koyun kýymetinin dörtte biri lâzým gelir. Böylece hesap edilir." demiþtir. Bahýr sahibinin söylediðine göre Ýmam Ýsbicâbî bunu tercih etmiþ; hilâf nakletmeksizin bunu söylemekle yetinmiþtir.

«Velev kokulu bir þeyi çok yemekle...» Yani baþka bir þey karýþtýrmadan ve piþirmeden sýrf kokulu þeyi yerse demek istemiþtir.

Hükmü ileride gelecektir. ´Çok´tan maksadý, aðzýnýn ekserisine bulaþandýr. O kimseye ceza kurbaný lâzým gelir. Fetih sahibi diyor ki: «Bu söz kurban lazým gelmek için mutlak surette uzuv itibara alýnmayacaðýna þahittir. Bilâkis o mesele yukarýda arzettlðimiz gibi haddi zatýnda çokluk derecesine varmadýðý zamandýr.» Bahýr. Yani burada çok koku sebebiyle ceza kurbanýnýn lâzým gelmesi - velev ki bütün aðýza yayýlmasýn- yukarýda geçen tevfika (ara bulmaya) þahitlik etmektedir. Bununla anlaþýlýyor ki þarihin "tam bir uzvu" dedikten sonra "velev aðzýný olsun" demesi söz götürür. Çünkü burada çokluktan murad, bütün aðýza daðýlan mânâsý muradmýþ vehmini verir.

«Yahut toplandýðýnda bir uzuv olacak ilh...» Yani toplanmýþ olsa tam bir uzuv olacak yerlerine koku sürse ceza kurbaný vâcip olur. Zâhire bakýlýrsa, koku sürülen uzuvlarýn en küçüðü kadar olursa kurban lâzým geIir. Nitekim avret yerinin açýlmasýnda ulema en küçük uzvu itibara almýþlardýr. Lâkin o en küçük uzuv büyük bir uzuv kadar olursa kurban lâzým gelir. Biliyorsun ki küçük uzuvda kurban vâcip olmaz. Meðer ki kokulu þey çok olsun. Nitekim yukarýda geçen tevfiktan anlaþýlmýþtýr.

«Her kokulama için...» Yani bu meclislerden (kokulama vaziyetlerinden) her biri bütün bir uzva yahut bir uzvun ekserisine þâmil olursa, bir kefaret Iâzým gelir. Þeyhayn´a göre ilk süründüðü koku için kefaret versin vermesin ikinciye ayrý kefaret gerekir. Ýmam Muhammed; "Birinci için kefaret vermemiþse bir kefaret kâfidir." demiþtir. Bahýr.

METÝN

Kurban keser de kokuyu gidermezse, onu yerinde býraktýðý için ikinci bir kurban lâzým gelir. Ekserisi kokulanmýþ elbiseye gelince: Ceza kurbaný lâzým gelmek için onu bir gün devamlý olarak giymesi þarttýr. Yahut baþýný ince kýna ile kýnalarsa bir ceza kurbaný lâzým gelir. Keçeleþecek þekilde kýnalarsa iki ceza kurbaný gerekir.

ÝZAH

«Yerinde býraktýðý için ikinci bir kurban lâzým gelir.» Çünkü iptidaen koku sürünmek haram idi. Binaenaleyh devamý için de iptida hükmü verilir. Bahýr.

«Ekserisi kokulanmýþ elbiseye gelince:» Bu sözün zâhirine bakýlýrsa, muteber olan, kokunun çokluðu deðil elbisenin ekserisidir. Þarih burada Þurunbulâlý´ye tâbi olmuþtur. Halbuki gerek Þurunbulâlîyye´de gerekse Fetih ve diðer kitaplarda zikredilen, elbisede kokunun çokluðu itibara alýnacak þeklindedir. Burada örfü- âdete müracaat edilecektir. Hattâ Bahýr sahibi örfün üç kavilden ikinciyi tercih ettirdiðini söylemiþtir. Çünkü koku hem bedene, hem elbiseye yayýlýr.

Ben derim ki: Lâkin ulemanýn Mücerred´den naklettiklerine göre, elbisesinde dörtgen þeklinde bir karýþ koku sürülmüþ yer bulunur da, o elbiseyle bir gün geçirirse yarým sâ´ (bir fitre tasý) zahîre sadaka verir. Bir günden daha az olursa bir avuç zahîre verir. Fetih sahîbi diyor ki: «Bu söz, dörtgen þeklinde bir karýþýn azda dahil olduðunu nassan ifade etmektedir.» Yani bununla kurban deðil sadaka vâcip olur. Bununla beraber çokluðun kokuda deðil elbisede itibara alýnacaðýný gösteriyor. Þu kadar var ki elbisenin ekserisinin muteber olacaðýný göstermiyor. Bilâkis zâhirinden anlaþýlan, bir karýþtan fazla olursa çok sayýlýr, ceza kurbaný icabeder. Çünkü o zaman koku örfen çoktur. Böylece çokluðun elbisede deðil, kokuda itibar edileceðine dönmüþtür. Bu izaha göre yukarýda geçen tevfîki (ara bulmayý) da, "Koku haddi zatýnda çoksa ceza kurbaný lâzým gelir. Velev ki elbiseye bir karýþtan az bulaþsýn, koku azsa dörtgen bir karýþtan fazla yere isabet etmedikçe bir þey lâzým gelmez." þeklinde yürütmek mümkündür. Ulemanýn þu sözü de iþaret olabilir: «Beline baðladýðý veya omuzuna aldýðý peþkirin bir tarafýna misk, kâfur veya anber gibi kokulardan çok miktar çýkýlasa ceza kurbaný lâzým gelir.» Yani bir gün devam ederse kurban, daha az olursa sadaka lâzým gelir.

«Ceza kurbaný lâzým gelmek için bir gün giymesi þarttýr.» Þarihin ceza kurbanýný ayrýca söylemesi, elbiseden murad ihramlý kimsenin elbisesi olduðu içindir. Bu iki peþkirden ibarettir. Fakat dikiþli elbise giyerse, ondan dolayý bir kurban daha vâcip olur, Bundan bahsetmemesi, ileride geleceði içindir. "Bir gün giymesi" diyerek kokunun elbisede zamanla ölçüleceðini göstermesi, elbiseyle uzuv arasýnda fark olduðuna iþaret içindir. Zira uzuvda zaman muteber deðildir. Hattâ koku bulaþan uzvu derhal yýkasa yine kurban vâciptir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Elbise bunun gibi deðildir.

«Yahut baþýný kýnalarsa» demesi misâl içindir. Yoksa kadýn elini, erkek sakalýný kýnalamýþ olsa yine kurban vâcip olur. Nitekim Nehir sahibi bunu izah etmiþtir. Bahýr´ýn sözü buna muhaliftir. Kýna kokuda dahil olduðu halde musannýfýn ayrýca ondan bahsetmesi, ihtilâflý olduðu içindir. Bahýr.

«Keçeleþecek þekilde ilh...» Keçeleþtirmek, hatmi, mersin aðacý ve zamk gibi bir þey alarak saçlarýnýn köküne koymaktýr. Bahýr. Burada münasip olan, "koyu kýnaya gelince" demekti. Fetih sahibi diyor ki: «Kýna koyu olur da baþýný keçeleþtirirse iki ceza kurbaný lâzým gelir. Bunun birisi koku için, birisi de - bir gün bir gece bütün baþýný veya dörtte birini kaplayarak devam ettiyse - baþýný örttüðü içindir.» Bir günden daha az örterse sadaka vermesi lâzým gelir. Bu erkek hakkýndadýr. Kadýna gelince: O baþýný örtmekten menedilemez. Þurunbulâliyye sahibi, kýnayla örtmekten kurban lâzým gelmesini, ulemanýn, "Mûtad olmayan bir þeyle örtmek hiçbir ceza gerektirmez." sözü karþýsýnda müþkil saymýþtýr.

Ben derim ki: Þöyle cevap verilebilir; Saçý keçeleþtirmek suretiyle örtmek çöl halkýnca mûtaddýr. Onlar bunu saçýn daðýlmasýný ve kirlenmesini menetmek için yaparlar. Bunu Peygamber (s.a.v.) dahi ihramýnda yapmýþtýr. Bunu Bahýr sahibi de müþkil saymýþ ve, "Ýhramdan önceki örtmeyi istishâb yapmak (þimdi de örtü saymak) caiz deðildir. Koku bunun hilâfýnadýr." demiþtir. Lâkin Makdisî buna þu cevabý vermiþtir: «Peygamber (s.a.v.)´in yaptýðý keçeleþtirmeyi caize hamletmek icabeder. Bundan murad, örtünme teþkil etmeyecek derecede az olanýdýr.»

Ben derim ki: Fetih´te Râþidüddin´in Menâsik´inden nakledilen, "Ýhrama girmezden önce baþýný keçeleþtirmesi iyi olur." sözü buna yorumlanýr.

METÝN

Zeytinyaðý yahut susamyaðý ile yaðlanýrsa, velev ki her ikisi de hâlis olsun kurban gerekir. Çünkü bunlar kokunun aslýdýr. Sair yaðlar bunun hilâfýnadýr. Onu yer veya burnuna çeker yahut bir yara tedavi eder yahut ayaklarýnýn yarýk yerlerine sürerse, veya kulaklarýna akýtýrsa ittifaken kurban ve sadaka vâcip olmaz. Misk, amber, gâliye, kâfûr ve benzeri bizzat koku sayýlan þeyler bunun hilafýnadýr. Çünkü bunlarý kullanmakla ceza lâzým gelir. Velev ki tedaviyoluyla kullansýn. Bunu piþmiþ bir yiyeceðin içine koyarsa, bir þey lâzým gelmez.

ÝZAH


«Yaðlanýrsa...» Yani tam bir uzvu yaðlarsa demektir. Lübab. Lübab þarihi diyor ki: «Bazýlarý kokunun çokluðunu, bakan kimsenin çok görmesiyle ölçmüþlerdir. Herhalde bunun yeri, yukarýda geçen tevfik gereðince tam uzuv olmayan þeydir. Nevâdir´de beyanedildiðine göre baþýn veya sakalýn dörtte birini yaðlamakla kurban vacip olur. Bu mesele kokuda dörtte bir rivayeti üzerine tefrî edilmiþtir. Doðrusu bunun hilafýdýr.»

«Çünkü bunlar kokunun aslýdýr.» Þu itibarla ki gül ve menekþe gibi çiçekler bunlarýn içine konulur da koku yapýlýr. Kendileri de bir nevi kokudan hâli deðillerdir. Böcekleri öldürürler, saçý yumuþatýrlar, kiri ve daðýnýklýðý önlerler. Bahýr. Bu, Ýmamý- Azam´a göredir. Ýmameyn o kimseye sadaka lâzým geldiðini söylemiþlerdir.

«Sair yaðlar bunun hilâfýnadýr.» Bahýr´in ibaresi þöyledir: «Zeyt´-den zeytinyaðýný kasdetmiþtir. Simsim, susam denilen þeydir. Böylece içyaðý ve tereyaðý gibi diðer yaðlar hariç kalmýþtýr.» Bu sözün muktezasý, bademyaðý ile kayýsý çekirdeði gibi þeylerin harîç kalmasýdýr.

«Onu yer veya burnuna çekerse...» Yani zeytinyaðýný yahut susamyaðýný yerse veya burnuna çekerse bilittifak birþey lâzým gelmez. Çünkü hiçbir cihetten koku deðildir. Kokulanmak için kullanýlmayýnca, ona koku hükmü verilmez.

«Velev ki tedavi yoluyla kullansýn.» Lâkin kurban kesmekle oruç tutmak ve fakir doyurmak arasýnda muhayyerdir. Nitekim gelecektir. Nehir.

«Bunu piþmiþ bir yiyeceðin içîne koyarsa...» Yani kokuyu piþmiþ yemeðe katarsa bir þey lâzým gelmez. Bilmelisin ki kokuyu baþka þeye karýþtýrmak muhtelif þekillerde olur. Zira ya piþmiþ yiyeceðe katýlýr, yahut piþmemiþ olana. Birincide koku ister gâlip, ister maðlûp olsun hükümsüzdür. Ýkincide hüküm galebe çalana verilir. Kokan þey galipse kurban vâciptir, velev ki kokusu duyulmasýn. Nitekim Fetih´te de böyle denilmiþtir. Aksi takdirde bir þey lâzým gelmez. Þu kadar var ki kokusu hissedilirse mekruhtur. Kokan þey meþrubata karýþtýrýlýrsa, burada galip gelsin maðlûp olsun hüküm kokan þeyedir. Ancak kokan þey galip ise kurban vâcip olur. Maðlûp ise sadaka icabeder. Meðer ki tekrar tekrar içmiþ olsun. Bu takdirde kurban vâcip olur. Bahýr sahibi inceleme yaparak, "Yenilen içilen þeylere az koku karýþýrsa, ya hiçbir þey vâcip olmamak, yahut her ikisinde sadaka vâcip olmak suretiyle ikisini bir tutmak gerekir.´´ demiþtir. Tamamý Bahýr´dadýr.

TEMBÝH: Ýbn-i Emir Hâcc Halebî diyor ki «Yalnýz kokan þeyi yerse galebenin ne suretle itibar edileceðini görmedim. UIema burada azla çoðun orasýný ayýrmamýþlardýr. Zâhire bakýlýrsa, karýþtýran kimse kokulu nesnenin kokusunu karýþtýrmazdan önceki gibi duyarsa o galiptir. Duymazsa maðlûptur. Gâlip olduðu takdirde ondan çok yer veya Ýçerse kurban vâcip olur. Çok. bilen âdil bir kiþinin çok saydýðý þeydir. Bundan maadasý azdýr. Öd aðacý ve benzeri bir þeyle buhurlanarak yapýlan helvadan yerse bir þey tâzým gelmez. Ancak kokusunu duyarsa mekruh olur. Ýçine gülsuyu ve misk gibi bir þey karýþtýrýlarak yapýlan helva bunun hilâfýnadýr. Ondan çok yerse kurban, az yerse sadaka tâzým gelir.» Nehir.

«Ben derim ki: Lâkin Fetih´in piþmemiþ yiyecek hakkýnda geçen, "kokusu duyulmazsa" sözü, galebenin cüzle deðil. kokuyla ölçüleceðini anlatmaktadýr. Lübab þerhinde bu açýkça ifade edilmiþtir. Sonra zâhire göre ´helva´ sözünden piþmemiþ olaný kasdetmiþtir. Aksi halde piþmiþ helva hakkýnda bildiðin gibi tafsilât yoktur. Yenilen içilen þeylerin hükmü budur. Bedene sürülen çöven ve benzeri bir þeyle karýþtýrýlýrsa, bu hususta Lübab þerhinde Müntekâ´dan naklen þöyle denilmektedir: «Bakýldýðý zaman bu çövendir derlerse sadaka vermesi gerekir; kokudur derlerse kurban vâcip olur.»

METÝN

Piþmemiþ ve maðlûp olursa, güzel kokan bir þeyi ve elmayý koklamak gibi yenilmesi mekruh olur. Dikiþli bir elbiseyi mûtad þekilde bütün bir gün veya bir gece giyer yahut baþýný mûtad örtüyle bir gün veya bir gece örterse kurban vâcip olur. Elbiseyi üzerine ilikler veya omuzlarýna koyarsa bir þey lâzým gelmez. Baþýnýn üzerinde testi veya denk gibl bir þey taþýrsa bir þey tâzým gelmez. Bir günden ve bir geceden az olursa sadaka lâzým gelir. Bir günden fazlasý bir gün gibidir. Elbiseyi geceleyin çýkarýp gündüzün giyse ve bütün giyim eþyasýný böyle yapsa bile. çýkarýrken tekrar giymemeye niyet etmedikçe bir kurban lâzým gelir. Eðer giymemeye niyet eder de sonra yine giyerse ceza çoðalýr. Evvelâ birinci için kefaret verir. Keza bir gün elbise giyer de giydiði için kurban keser, sonra ertesi gün yine giymeye devam ederse ceza yine çoðalýr. Ertesi gün için de kurban lâzým gelir. Çünkü yasak edilmiþtir. Ona devamý için iptidanýn hükmü verilir.

ÝZAH


«Mekruh olur.» Yani yukarýda geçtiði vecihle kokusunu duyarsa mekruh olur.

«Dikiþli elbise»nin tarifi ihram faslýnda geçmiþti.

«Mûtad þekilde giyerse...» Yani çalýþýrken onu ´korumaya dikkat etmesi gerekmezse demektir. Bunun zýddý, korumaya muhtaç olmasýdýr. Meselâ entarisinin eteðini yukarýya kývýrmak, yakasýný aþaðýya indirmek böyledir. Lübab þerhî.

«Veya omuzlarýna koyar»da iliklemezse birþey lazým gelmez. Yalnýz bu mekruhtur. Bu hususta sözün tamamý ihram faslýnda geçmiþti.

«Baþýný örterse...» Yaný baþýnýn bütününü veya dörtte birini örterse demektir. Yüz de baþ gibidir. Nitekim gelecektir. Elini veya benzeri bir uzvu sarmasý bunun hilâfýnadýr.

«Veya denk gibi bir þey»den murad, blr hayvan yükünün yansýdýr. Lübab þerhi. Dengi Bahýr ve Minâh sahipleri dolu olmakla kayýtlamýþlardýr. Hatta içi dolu olmazsa ona denk denilmezmiþ. Çünkü ancak içi dolu olduðu takdirde yükün diðer yarýsýna muadil olurmuþ. Onun için burada mutlak zikretmiþtir. Rahmetî.

Ben derim ki: Lâkin ben Bahýr ve Minâh´ta bu söylenenlerle kaydedildiðini görmedim. Baþka nüshaya müracaat etmelidir!

«Bütün bir gün veya bir gece»den murad, zâhire göre bunlarýn miktarýdýr. Günün yarýsýndan itibaren elbiseyi çýkarmadan gecenin yarýsýna kadar giyse, yahut bunun aksini yapsa kurban lâzým gelir. Nitekim "daha azda sadaka lâzým gelir." demesi buna iþarettir. Lübab þerhi.

«Az olursa sadaka lâzým gelir.» Yani buðdaydan yarým sâ (bir fitre tasý) vermesi gerekir. ´Az´ tabirinin içinde bir saat ve daha azý da dahildir. Hýzânetü´I-Ekmel´de, "Bunun hilâfýna olarak bir saat için yarýmsâ, daha azý için bir avuç buðday lâzým gelir." denilmiþtir. Bahýr. Lübab sahibi de Hýzâne´nin yolundan yürümüþ, þarihi bunu ikrar etmiþ, fakat fukahanýn söylediðine muhalefetinden dolayý O´na itirazda bulunmuþtur.

TEMBÝH: Bazý Menâsik þarihlerinin beyanýna göre bir kimse bir hacc nevi için ihrama girer de, dikiþli elbise giymiþ bulunursa, ve bu ibadeti bir günden azda tamamlayýp ihramdan çýkarsa ne hüküm verileceði hususunda açýk bir söz görmedim. Fukahanýn, "Ceza kurbaný icabeden kâmil istifade ancak tam bir gün giymekle hasýl olur." demeleri, sadaka vermesini gerektirir. Þöyle de denilebilir: istifadenin kemâline bakarak bir günle sýnýrlandýrmak ancak ihram zamaný uzun sürdüðüne göredir. Ama meselemizde olduðu gibi kýsa sürerse, tüm istifade hasýl oldu demektir. Binaenaleyh kurban vacip olmasý gerekir. Bununla beraber mutlaka açýk bir delil lâzýmdýr.

«Elbiseyi geceleyin çýkarýp gündüzün giyse...» Aksi de böyledir. Yani geceleyin giyip gündüzün çýkarsa hüküm birdir. Nitekim Lübab þerhinde böyle denilmiþtir.

«Ve bütün giyim eþyasýný böyle yapsa» cümlesi. "dikiþli elbise giyerse" sözü üzerine mübalâðadýr. Yani gömlek, kaftan, sarýk, külâh, don ve mest gibi bütün elbiseleri toplayýp bir gün giyse sebep bir olduðu takdirde bir kurban kesmesi icabeder. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. Yani hepsini zaruretten dolayý veya hepsini zaruretsiz olarak giymiþse hüküm budur. Bazýsýný giymeye muztar ve mecbur olur da kalanlarýný hiçbir zaruret yokken giyerse, müteaddit kurban lazým gelir. Nitekim ileride izah edeceðiz. Musannýfýn söylediðine bakýlýrsa, bu eþyanýn hepsini bir mecliste giymek lâzým deðildir. Aliyyü´lKâri buna muhâlif olarak hepsinin bir mecliste giyilmesini þart koþmuþtur. Bu eþyanýn hepsini bir günde giymek kâfidir. Lübâb´da, "Çeþitli elbiseleri giymekle beraber bir takým sebeplerden dolayý ceza bir olur. Bunlar, hepsinin sebebi bir olmasý, çýkarýrken artýk giymemeðe niyet etmemesi, bütünelbiselerini bir mecliste veya bir günde giymek gibi þeylerdir." Yani sebep bir olmakla beraber demektir. Nitekim biliyorsun. Fakat bazýsýný bir gün, bazýsýný baþka gün giyerse, sebep bir bile olsa ceza müteaddit olur.

«Çýkarýrken tekrar giymemeye niyet etmedikçe bir kurban lâzým gelir.» Tekrar niyetiyle yahut yerine baþkasýný giymek niyetiyle çýkarýrsa, ikinci bir kefaret lâzým gelmez. Çünkü giyme iþi iç içe girer, ikisine bir fiil hükmü verilir. Lübab þerhi.

METÝN

Elbisesi sýrtýnda iken ihrama girdikten sonra o elbiseyle devam etmesi, ondan sonra yeniden giymesi gibidir. Velev ki zorla veya uyurken giydirilmiþ olsun. Giyme sebebi baþka baþka olursa, ceza da baþka baþka olur. Bir gömlek giymeye muztar kalýr da, iki gömlek giyer yahut bir külâh giymeye muztar kalýr da onu sarýðý ile beraber giyerse, hem kurban lâzým gelir, hem günah. Zaruretin kalmadýðýný kesin olarak bilir de yine o halde devam ederse, ikinci bir kefaret verir. Baþýn veya yüzün dörtte birini örtmek, bütününü örtmek gibidir. Kulaklarýný ve ensesini örtmekte, elbisesiz olarak ellerini burnunun üzerine koymakta beis yoktur.

ÝZAH

«Yeniden giymesi gibidir.» Yani bir gün veya bir gece devam ederse kurban vâcip olur. Burada özürsüz olarak elbisesi sýrtýnda iken ihrama girmenin sahih olduðuna iþaret vardýr. Avamýn îtikadý bunun hilâfýnadýr. Çünkü dikiþli elbiseden soyunmak ihramýn vâciplerindendir. Sýhhatinin þartlarýndan deðildir.

«Giyme sebebi baþka baþka olursa.» Meselâ sýtmalý olup elbisesini giymeye muhtaç olur da sýtma geçer, baþka bir hastalýða tutulursa veya baþka bir sýtmaya tutulur da elbisesini tekrar giyerse. iki kefaret vermesi icabeder. Birincisi için evvelden kefaret verip vermemesi farketmez. Düþman muhasara eder de onunla çarpýþmak için günlerce elbisesini giymeye muhtaç olursa ve çarpýþmaya çýkarken elbisesini giyer, döndüðü vakit çýkarýrsa, o düþman oradan gitmedikçe bu adama bir kefaret lâzým gelir. Düþman gider de baþka bir düþman gelirse iki kefaret icabeder. Bunun muktezasý, Halebî´nin dediði gibidir. Yani soðuktan korunmak için giymiþ, sonra hep ayný sebepten dolayý giyip çýkarmýþ, nihayet bu soðuk giderek baþka bir soðuða tutulmuþ ve ondan dolayý giymiþse, kendisine iki kefaret vâcip olur.

«Bir gömlek giymeye muztar kalýr da iki gömlek giyerse ilh...» cümlesi öncekini tahsistir. önceki cümle, sebep deðiþince cezanýn da deðiþeceðini anlatýyordu. Zahîre sahibi diyor ki: «Bu meselenin cinsinde asýl olan þudur: Zaruret yerinde ziyade, yeni bir cinayet sayýlmaz. Lübab´da þöyle denilmektedir: Sebep baþka baþka olursa, meselâ bir elbise giymeye muztar kalýr da iki elbise giyerse, bunlarý zaruret yerinde giydiði takdirde meselâ bir gömleðemuhtaç olup da iki gömlek yahut bir gömlekle bir cübbe giydiði, veya bir külâha muhtaç olup da onu sarýkla beraber giydiði takdirde bir kefaret vermesi vâcip olur. Bu kefarette muhayyer býrakýlýr.» Þarihi diyor ki: «Bir mecliste her ikisini giymeye zaruret bulunursa, bunlarý iki yerde giymesi de böyledir. Meselâ bir özürden dolayý bir sarýkla bir mest giyerse bir kefaret vermesi icabeder.» Bunlarý iki muhtelif yerde giyerse, yani biri zaruret yerinde, diðeri zaruretten baþka bir yerde olursa nitekim sarýk giymeye muztar kalýr da, onu meselâ gömlekle beraber giyerse, yahut zaruretten dolayý bir gömlek giyer. zaruret yokken de iki mest giyerse o kimseye iki kefaret lâzým gelir. Bunlarýn birincisi zaruret kefaretidir. Bu kefaret hakkýnda muhayyerdir. Bir de ihtiyârî kefaret verir. Bunda muhayyerlik yoktur.

«Hem kurban lâzým gelir, hem günah.» Kurban lâzým gelmesi biri sebebiyledir. Diðeri sebebiyle günah lâzým gelir. Burada münasip olan tabir, yukarýda arzettiðimiz gibi muhayyer kefaretin Iüzumudur demekti. Çünkü bir özürden dolayý olunca kurban taayyün etmez. Nitekim gelecektir. Sarýkla külâh giymekte - iki gömlekte olduðu gibi - bir kefaret lâzým gelmesi nassan bildirilmiþtir. Nitekim Lübab´dan nakli, yukarýda geçti. Fetih ve Mi´râc´da da böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi buna muhalif olarak aralarýnda fark görmüþtür. Nitekim Þurunbulâliyye´de buna tembih edilmiþtir. "Hem günah lâzým gelir" diye söylediðine Bahýr sahibi dahi Halebî´den naklen tembihte bulunmuþ; sonra; "Bu bellenmelidir. Çünkü birçok ihramlýlar bundan gafildirler. ´Nasýl ki gördük.´ demiþtir.

«Ýkinci bir kefaret verir.» Yani kesin bildikten sonra bir gün devam ederse, muhayyerlik olmaksýzýn ikinci bir kefaret verir. Fakat zaruretin kalmadýðýný þüpheyle bilerek devam ederse bir þey tâzým gelmez. Bahýr.

«Bütününü örtmek gibidir.» Ebû Hanife´den meþhur rivayet budur Birçoklarýnýn söylediði vecihle sahih olan da budur. Lübab þerhi.

«Kulaklarýný ve ensesini örtmekle...» Keza bedenin ellerle ayaklardan maada yerlerini örtmekte beis yoktur. Ellere eldiven. ayaklara çorap giymek ise yasaklanmýþtýr. Meselenin tamamý ihram faslýnda geçmiþti.

«Elbisesiz olarak» ifadesi, Fetih ve Bahýr´da da vardýr. Zâhire bakýIýrsa, ellerini elbiseyle burnuna koymasý sadece kerahet-i tahrimiyye ile mekruhtur. Çünkü burun yüzün dörtte biri etmez. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

METÝN

Baþýnýn dörtte birini týraþ eder, yani saçlarýný giderirse yahut sakalýnýn dörtte birini týraþ eder veya kan alýnan yerlerini týraþlarsa. yani kan aldýrýrsa kurban vâcip olur. Aksi halde vâcip olan sadakadýr. Nitekim Fetih´ten naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir. Yahut koltuklarýndan birini veya kasýklarýný yahut ensesini veya bunlarýn bütününü týraþ ederse, yine kurban lâzýmgelir.

ÝZAH

«Yani saçlarýný giderirse...» Týraþtan ustura veya baþka bir þeyle isteyerek veya istemeyerek saçlarýný kazýmayý kastediyor. Aðdayla giderir veya sakalýný yolarsa, yahut ekmek kararken saçý yanarsa, yahut eliyle saçýna dokunur da düþerse, týraþ olmak gibidir. Saçlarýnýn hastalýktan veya ateþten dökülmesi bunun hilafýnadýr. Bahýr.

Ben derim ki: Bu, saç kýsaltmaya da þâmildir. Nitekim Lübab´da açýklanmýþtýr. Lübab þarihi diyor ki: «Bunu Kâfî sahibi ve Kirmânî açýklamýþlardýr. ihramdan çýkmaya kýyasen doðru olan da budur. Hidâye þerhi Kifaye´de saç kýsaltmanýn kurban icabetmediði söylenilmiþtir.»

«Baþýnýn dörtte birini» týraþ eder. Sahih ve ekseriyetle mezhebimiz ulemasýnýn tercih ettikleri muhtar kavil budur. Tahtâvî´nin Muhtasar´ýnda bildirildiðine göre Ýmameyn, baþýnýn ekserisini týraþ etmedikçe kurban vâcip olmaz, demiþlerdir. Lübab þerhi. Hacýnýn baþý saçsýz ise, saç biten yerleri dörtte birini bulduðu takdirde kurban lâzým olur. Aksi takdirde sadaka vermesi gerekir. Sakalý son derece hafifse,dörtte bir miktarý tam olduðu takdirde kurban kesmesi vâcip olur. Aksi takdirde sadaka vermesi gerekir. Lübab. Sakalla býyýklar bir uzuv sayýlýr. Fetih.

«Kan alýnan yerleri»´nden murad, boynundaki hacamet yerleridir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Aksi halde vâcip olan sadakadýr. » Yani týraþtan sonra kan aldýrmazsa sadaka vermesi vâcip olur.

«Nitekim Fetih´ten naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir.» Nehir sahibi; "Ben kendi nüshamda ´Fetih´ten naklen ´ denildiðini görmedim." diyor.

Ben derim ki: Herhalde O´nun nüshalarýndan bu kelime düþmüþ olacaktýr. Yoksa Fetih´te onu ben de gördüm. Fetih sahibi buna Zeylâî´nin, "Týraþ olmasý kan aldýran için maksuttur. Muteber olan budur. Baþka þey için týraþ olmasý bunun hýlâfýnadýr." sözünü þahit getirmiþtir.

«Veya bunlarýn bütününü...» Yani zikredilen üç þeyin hepsini týraþ ederse kurban lâzým gelir. ´Bütününü´ diye kayýtlamasý, bu uzuvlarýn dörtte biri bütünü yerine geçmediði içindir. Çünkü bunlarýn bir kýsmýný týraþ etmekle yetinmek âdet olmamýþtýr. Þu halde bir kýsmýný týraþ etmek tam istifade sayýlmaz. Baþýn dörtte biri ile sakal bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu þekil týraþ bazý insanlarýn âdetidir. Muhit´te, "Boynunun ekserisi bütün gibidir. Çünkü bedenin eþi bulunmayan her uzvunun ekserisi bütünü makamýnadýr." denilmiþse de bu söz zayýftýr. Keza Hâniyye´nin. "Koltuk çok kýllý olursa kurban vâcip olmak için dörtte biri itibara alýnýr, deðilse ekserisi itibara alýnýr." sözü dahi böyledir. Mezhep musannýfýn zikrettiðidir ki, dörtte bir baþta ve sakalda itibara alýnýr. Bunlardan maada yerlerde kurban lâzým gelmek için uzvunbütünü nazarý itibara alýnýr. Bahýr. Kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Lübab´da bu üç þey gibi göðsünü, baldýrýný, dizini, uyluðunu, pazusunu ve kolunu týraþ edene dahi kurban lâzým geleceði bildirilmiþtir. Bazýlarý bunlarda sadaka gerektiðini söylemiþlerdir. Azýný týraþ ederse sadaka lâzým gelir. Bunlarýn dörtte biri bütünün yerini tutmaz. Lübab þarihi diyor ki: Musannýf (bazýlarý bunlarda sadaka gerektiðini söylemiþlerdir) sözüyle Mebsut´un ibaresine iþaret etmektedir. Orada þöyle denilmiþtir: "Her ne zaman kasten týraþ edilen bir uzvu týraþ ederse bir kurban kesmesi vâcip olur. Kasten týraþ edilmeyen bir yerini týraþ ederse sadaka vermesi gerekir." Mebsut sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir: "Maksut olmayan yerlerden biri, göðüs ve baldýrlarýn kýllarýný týraþ etmektir. Maksut olan yerlerden biri de baþý ve koltuklarý týraþ etmektir." Bedayi, Timurtâþî ve Nuhbe´de dahi böyle denilmektedir. Esah olan Mebsut sahibinin söylediðidir. Ýbn-i Hümâm, "Hak olan budur." demiþtir. Hâsýlý üçten her biri, yani koltuk, kasýk ve boyun baþlý baþýna kasten týraþ edilen yerlerdir. Binaenaleyh bunlarda kurban vâcip olur. Lâkin hiçbirinin dörtte biri bütünü yerine geçmez. Sebebini yukarýda gördük. Göðüs, baldýr ve benzerleri bunun hilafýnadýr. Onlarý týraþ etmekle sadaka vâcip olur. Fetih sahibi diyor ki: "Çünkü bunlarý týraþ etmek arzusu ancak baþka yerlerin zýmnýndadýr. Zira yalnýz baldýrý parlatmak âdet olmamýþtýr. Âdet sýrttan ayaða kadar her yeri parlatmaktýr." Bahýr sahibi de þunlarý söylemiþtir: "Bu izaha göre üçle kayýtlamak, göðüs ve baldýr gibi maksut olmayan uzuvlardan ihtiraz içindir." Bilmelisin ki týraþ edilen daðýnýk yerler koku gibi toplanýr. Ayrý ayrý yerlerden baþýnýn dörtte birini týraþ ederse, bir kurban kesmesi vâcip olur. Lübab. Ýleride gelecek ki býyýklarýný týraþ edene sadaka lâzým gelir.

TEMBÝH: Týraþ etmeyi, Câmi-i Saðîr´e uyarak koltuklarda da zikretmesi, caiz olduðuna iþaret içindir. Sünnet olan onlarý yolmaktýr. Onun için Asýl nam kitapta bu tabir kullanýlmýþtýr. Býyýðýn kýsaltýlmasý mý sünnettir, yoksa týraþ edilmesi mi meselesi ihtilâflýdýr? Müteehhirîn ulemamýzdan bazýlarýna göre mezhep, kýsaltýlmasýdýr. Bedayi sahibi, "Sahih olan budur." demiþ; Tahâvî; "Kýsaltmak iyidir, týraþ etmekse daha iyidir." ifadesini kullanmýþtýr. Üç Ýmamýmýzýn kavli budur. Nehir. Fetih sahibi diyor kl: «Kýsaltmanýn tefsiri, býyýklan dudak kenarlarýndan alarak kýsaltmasýný temin etmektir.» Hidâye sahibinin sözüne göre ise, býyýklarýný dudaklarý hizasýnda býrakmaktýr.

Býyýklarýn iki ucuna gelince: Bazýlarýna göre bunlar býyýktan, bazýlarýna göre sakaldandýr. Bu takdirde onlarý terketmekte beis yoktur, diyenler olmuþ; mekruh olduðunu söyleyenler de bulunmuþtur. Çünkü bunda alemlere ve Ehl-i Kitap´a benzemek vardýr. Bu söz doðru olmaya lâyýktýr. Tamamý Nûh Efendi Hâþiyesindedir. Bahýr sahibi Tahâvi´nin söylediðini tercih etmiþ; sonra, "Buhârî ile Müslim´de rivayet edilen Ý´fay-i Lihye, sakalý sýklaþýp çoðalmayabýrakmaktýr. Bunun sünnet miktarý bir tutamdýr, ziyadesini keser." demiþtir. Tamamý bu kitap üzerine yazdýðýmýz hâþiyededir. Bir kýsmý da oruç bahsinde geçmiþti.

Kasýklara gelince; Bahýr´da Nihâye´den naklen, "Sünnet olan onlarý týraþ etmektir. Çünkü hadiste on haslet sünnettendir. Bunlardan biri de istihdâttýr. buyrulmuþtur. Bu kelime kasýklarý demirle týraþ etmektir diye tefsir edilmiþtir." denilmiþtir.

METÝN

Ellerinin veya ayaklarýnýn yahut hepsinin týrnaklarýný bir mecliste kesmekle kurban lâzým gelir. Meclis ayrý ayrý olursa kurban da müteaddit olur. Meðer ki yer bir olsun. Mesela koltuklarýný iki mecliste yahut baþýný dört mecliste týraþ etmek böyledir. Yahut bir elle bir ayaðýnýn týrnaklarýný keserse yine kurban lazým gelir. Çünkü dörtte bir, bütün gibidir. Tavaf-ý kudûmü veya tavaf-ý sadori cünüp yahut hayýzlý olarak yaparsa yine bir kurban lâzým gelir. Zira tavaf-ý kudûm baþlamakla vâcip hükmüne girer. Farz olan tavafý abdestsiz yaparsa, hüküm yine budur. Cünüp olarak yaparsa, tekrarlamadýðý takdirde bir deve vâcip olur.

ÝZAH

«Meselâ koltuklarýný iki mecliste týraþ etmek böyledir.» Bunu mahal birliði sayýp, iki elin týrnaklarýný kesmeyi mahal birliði saymamak müþkildir. Bununla beraber bu hususta rivayet yoktur. Nitekim bunu inâye sahibi söylemiþtir. Yani bu meselenin hükmü, mezhebimiz ulemasýndan bazýlarý tarafýndan çýkarýlmýþtýr ki, bir olduðu takdirde bir kurban lâzým geleceði nakledilmiþtir. Nitekim þarihin yaptýðý da bunu iktiza etmektedir. Ama bunu açýk söyleyen görmedim. Ýnâye sahibi rivayet sabit olduðu takdirde bu iþkale þöyle cevap vermiþtir: «Burada birkaç yerin bir sayýlmasýný icabeden bir þey vardýr ki, o da tenvîrdir (Yani macunla kýllarý gidermektir). O kimse bütün bedeninin kýllarýný paklasa, kendisine yalnýz bir kefaret lâzým gelir. Týraþ etmek de tenvîr gibidir. Bahis mevzuu kýsaltma meselesinde onu böyle yapacak bir þey yoktur.» Burada þöyle bir itiraz yapýlabilir: Kýsaltmak da böyledir. Hem týraþ yeri müteaddit olur, meclis de deðiþirse, kýsaltmak kefaret icabeder. Halbuki her meclis için o mecliste yapýlan cinayetin gereði vâcip olurdu. Nitekim bunu Bahýr sahibi ve baþkalarý açýklamýþlardýr.

«Baþýný dört mecliste týraþ etmek», her mecliste dörtte birini almakla olur. Birinci meclis için kefaret vermemiþse, mecmuu için bilittifak bir kurban vâcip olur. Lübab þerhi.

«Baþlamakla vacip hükmüne girer.» sözüyle þarih, nâfile olarak yapýlan her tavafta hükmün böyle olacaðýna iþaret etmiþtir. Binaenaleyh tavafý cünüp olarak yapmýþsa kurban; abdestsiz yapmýþsa sadaka vâcip olur. Nitekim Zeylâî´den naklen Þurunbulâliyye´de böyle denilmiþtir. Þarihin bu sözü þunu da ifade eder ki, kefaret, kavi ile zayýf arasýnda fark yapmaksýzýn ýstýlâhî vâcibi terk etmekle lâzým gelir. Çünkü baþlamakla vâcip olan bir þey, ALLAH´ýn vâcipkýlmasýyla vâcip olan tavâfý- sader gibi vâcipten daha aþaðýdýr. Zira bunlarýn ikisi de zannî delil ile sabit olan vücupta müþterektirler. Kat´î delille sabit olan farz tavaf bunun hilâfýnadýr. Onun için cinayet iþlenirse, oralarýnda farký göstermek ve sübut cihetinden bu tavafta deve boðazlamak vâcip olur.

«Farz olan tavafý abdestsiz yaparsa» diye kayýtlamasý, tavafýn sadece pis elbise veya pislik bulaþmýþ bedenle yapýlmasý mekruh olduðu içindir. Zahîriyye´de her pis elbiseyle yapýlan tavafta bir kurban vâcip olacaðý kaydedilmiþse de, rivayet itibariyle bunun aslý yoktur. Musannýf þuna da iþaret etmiþtir ki, namaz caiz olmayacak þekilde çýplak olarak tavaf ederse, vâcip olan örtünmeyi terk ettiði için kurban lâzým gelir. ´Farz´ diye kaydetmiþtir ki bundan murad, tavafýn ekseri þavtlarýdýr. Çünkü az miktarýný abdestsiz tavaf eder de tekrarlamazsa, her þavt için yarým sâ´ buðday tasadduk etmesi vâcip olur. Ancak sadakanýn kýymeti, kurban kýymetine yükselirse, ondan dilediði miktarý kýsar. Bahýr.

"Cünüp olarak yaparsa, tekrarlamadýðý takdirde bir deve vâcip olur." Ama az þavtlarýný cünüp olarak tavaf eder de bunlarý tekrarlamazsa, bir koyun vâcip olur. Tekrarlarsa her þavt için yarým sâ´ sadaka vâcip olur. Çünkü tavafý ziyaretin az olan þavtlarýný geciktirmiþtir. Bahýr. Lakin Lübab´da, "Az miktarýný cünüp olarak tavaf ederse, her þavt için sadaka vermesi vâcip olur. Tekrarlarsa sadaka sâkýt olur." denilmiþtir. "Tekrarlamadýðý takdirde" ifadesinden murad, tavaftýr ki kudûme, sadare ve farza þâmildir. Tekrarlarsa bir þey lazým gelmez. Çünkü ile zaman tavafý herhangi hadesle yapar da sonra tekrarlarsa, hadesli tavafýn gerektirdiði ceza sâkýt olur. H.

Ben derim ki: Lâkin farz tavafý kurban günlerinden sonra tekrarlarsa, Ýmam-ý Âzam´a göre geciktirdiðinden dolayý kurban lâzým gelir. Bu, tekrarlama cünüplükten dolayý olduðuna göredir. Aksi takdirde bir þey lâzým gelmez. Nitekim kurban günlerinde tavafý mutlak surette tekrarlamasý böyledir. Bu, Hidâye´de bildirilmiþtir. Bahýr sahibi buna göre hareket etmiþ; Sirâc sahibi ile diðer ulema da bu kavli sahih bulmuþlardýr. Gâyetül´-Beyan sahibi bunun hata olduðunu söylemiþtir. Çünkü tahâvî þerhinde, gecikmekle mutlak surette kurban lâzým geleceði rivayeti açýklanmýþtýr. Bahýr sahibi buna cevap vermiþ; "Bu, baþka bir rivayettir." demiþtir.

TEMBÝH: Tavafý tekrarlama meselelerinden biri de Lübâb´da zikredilen þu meseledir: Tavafý ziyareti cünüp olarak, tavaf-ý saderi ise abdestli yaparsa, tavaf-ý saderi kurban günlerinde yaptýðý takdirde, saderi terk ettiði için kurban vâcip olur. Çünkü yaptýðý sader tavafý, tavafý ziyarete intikal etmiþtir. Ziyaret için ikinci defa tavaf ederse, ziyaret tavafý sadere intikal ettiði için bir þey lâzým gelmez. Sader için kurban günlerinden sonra tavaf ederse, iki kurban vâcip olur. Biri saderi terk ettiði için, yani sader ziyarete döndüðü içindir. Ýkincisi de ziyaret tavafýnýgeciktirdiði içindir. Sader için ikinci defa tavaf ederse, onun kurbaný sâkýt olur. Ziyaret tavafýný abdestsiz, sader tavafýný abdestli yaparsa, sader tavafý bayram günlerinde yapýldýðý takdirde ziyaret tavafýna intikal eder. Sonra sader için ikinci defa tavaf ederse, bir þey lâzým gelmez. ikinci defa tavaf etmezse, onu terk ettiði için kurban vâcip olur. Tavaf kurban günlerinden sonra yapýlýrsa intikal etmez. Tavaf-ý ziyareti abdestsiz yaptýðý için bir kurban vâcip olur. Tavaf-ý ziyareti abdestsiz, tavaf-ý saderi cünüp olarak yaparsa iki kurban vâcip olur.

METÝN

Esah olan, cünüplükte vâcip, abdestsizlikte mendup olmasýdýr. Hem muteber olan birincidir. ikincisi onun tamamlayýcýsýdýr. Binaenaleyh sa´yi tekrarlamak vâcip deðildir. Cevhere. Fetih´te beyan edildiðine göre. umre için cünüp veya abdestsiz olarak tavaf etse kurban vâcip olur. Onun tavafýndan bir þavt býrakmasý da kurban gerektirir. Çünkü umrede sadakanýn tesiri yoktur. Arafat´tan - velev ki devesi kaçtýðý için olsun - imamdan ve güneþ batmazdan önce çekilirse kurban vâcip olur. Ama geri dönerse kurban sâkýt olur. Esah kavle göre velev ki güneþ battýktan sonra dönsün. Gâye.

ÝZAH

«Esah olan, cünüplükte vâcip, abdestsizlikte mendup olmasýdýr.»

Yani tekrarlamak cünüp olana vâcip, abdestsiz olana menduptur. Bahýr sahibi, "Tavaf-ý kudûmu cünüp olarak yaparsa tekrarlamasý lazým gelir." diyor. Tavaf-ý kudûmde tekrarlamak vâcip olunca, tavaf-ý saderle farz tavafta evleviyetle vâcip olur. H.

TEMBÝH:
Bahýr sahibi diyor ki: «Vâcip olan iki þeyin biri, yani ya koyun kesmek yahut tekrarlamaktýr. Mekke´de bulunduðu müddetçe tekrarlamak asýldýr. Tâ ki tamamlayýcý tamamlanan cinsinden olsun. Bu kurbandan efdaldir. Fakat ailesinin yanýna dönerse, abdestsiz hakkýnda koyun göndermenin tekrarlamaktan efdal olduðuna ulema ittifak etmiþlerdir. Cünüp hakkýnda Hidâye sahibi geri dönmenin efdal olduðunu tercih etmiþtir. Muhit sahibi ise fakirterin menfaatý için koyun göndermenin efdal olduðunu tercih etmiþtir. Birinciye döndü mü yeni ihramla döner. Bu, tavaf-ý ziyareti cünüp olarak yapmakla kadýnlar hakkýnda ihramdan çýkmýþ sayýldýðýna binaendir. Umre için ihrama girerse ondan baþlar, sonra tavaf-ý ziyareti yapar. Onun vaktini geçirdiði için kendisine kurban lâzým gelir.

«Ham muteber olan birincidir» Bu cümle, cünüplükte vâciptir cümlesi üzerine atfedilmiþtir. Kerhî´nin kavli budur. îzâh sahibi de bu kavli sahih bulmuþtur. Râzî buna muhaliftir. Bu cünüplük hakkýndadýr. Abdestsizliðe gelince: Muteber olan bilittifak birincisidir. Sirâc. Þarihin, "Binaenaleyh sa´yi tekrarlamak vâcip deðildir." sözü, bu hilâfýn semeresini beyandýr. Râzî´nin kavline göre sa´yi tekrarlamak vâciptir. Çünkü birinci tavaf bozulmuþtur. Sanki hiçyapýlmamýþtýr. Sirâc. Bahýr sahibinin, "Bu hilâfýrý. semeresi yoktur." demesi. vakiin hilâfýnadýr.

«Fetih´te beyan edildiðine göre ilh...» Fetih sahibi bunu Muhit´e nisbet etmiþtir. Onu Þurunbulâliyye sahibi de nakletmiþtir. Bir benzeri de Lübab´dadýr. Orada þöyle denilmiþtir: «Bütün umre için veya ekserisi yahut azý için tavaf eder de bir þavtýnda olsun cünüp veya hayýzlý nifaslý yahut abdestsiz bulunursa, bir koyun vâcip olur. Burada çokla azýn, cünüplükle abdestsizliðin arasýnda fark yoktur. Çünkü umrenin tavafýnda devenin ve sadakanýn bir tesiri yoktur. Tavaf-ý ziyaret bunun hilâfýnadýr. Keza umrenin tavafýndan az miktarýný velev bir þavtýný - terkederse, kurban vâcip olur. Tekrarlarsa kurban sâkýt olur.»

Lâkin Bahýr´da Zahîriyye´den naklen þöyle denilmektedir: «Azýný abdestsiz olarak tavaf ederse, her þavt için buðdaydan yarým sâ´ vermesi vâcip olur. Ancak bunun kýymeti kurbanýn kýymeti kadar olursa, ondan dilediði kadar azaltýr.» Sirâc´da da böyle denilmiþtir. Zâhire bakýlýrsa bu baþka bir kavildir. Musannýfýn ileride gelecek olan "Ýfrad haccý yapana ihramýna cinayeti sebebiyle nerede kurban lâzým gelirse, kýrân yapana orada iki kurban lâzým gelir. Sadaka da öyledir." ifadesi ki þarih orada temettu yapanýn da kýrân yapan gibi olduðunu söylemiþtir- buradakine ters düþmez. Velev ki temettu yapanýn cinayeti hem hacc ihramýna, hem umre ihramýna karþý iþlenmiþ olsun. Çünkü orada murad, ihram yasaklarýndan birini yapmak suretiyle iþlenen cinayettir. Vâcýplerden birini terk etmek bunun hilafýnadýr. Nitekim þarihin sözünde gelecektir. Burada ise cinayet, vâcip olan temizliði terketmekle olmuþtur. Binaenaleyh umrede yasak bir fiili yapmakla sadakanýn vâcip olmasýna aykýrý deðildir. Onun için Lübab sahibi umumileþtirmeyerek, "Umrenin tavafýnda sadakanýn tesiri yoktur." demiþtir. Þarih ise Fetih sahibine uyarak ibareyi mutlak söylemiþtir.

«Arafat´tan imamdan önce çekilirse ilh...» Yani güneþ batmadan Arafat hududundan çýkarsa mânâsýnadýr. Aksi takdirde bir þey lâzým gelmez. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir.

«Velev ki devesi kaçtýðý için olsun.» Lübab sahibi diyor ki: «Devesi kaçar da kendisini güneþ batmadan Arafat´tan çýkarýrsa, ona kurban Iâzým gelir. Keza devesi kaçar da, o da yakalamak için arkasýndan giderse hüküm budur.» Lübab þarihi Aliyyü´l-Kâri, "Burada- vâcibi özür için terketmek kurbaný ýskat eder diye itiraz olunabilir." demiþtir. Fakat kendisine þöyle cevap verilmiþtir: «Geri dönmek suretiyle bunun tedariki mümkündür. Kurbaný geri dönmek ýskat eder.»

Ben derim ki: En iyisi bâbýn baþýnda arzettiðimiz þekilde cevap vermektir. Yani, "Kurbaný ýskat eden özürden murad, kullar tarafýndan gelmeyen özürdür." demelidir. Bunun izahý ihsar bâbýnda gelecektir.

«Ve güneþ batmazdan önce...» Sarih bu atýfla, ulemanýn imamdan muradlarýnýn, güneþin batmasý olduðunu anlatmak istemiþtir. Çünkü aralarýnda mülâbeset (karýþma) vardýr. Ziraimama güneþ battýktan sonra yola çekilmek vâcip olunca, onunla beraber çekilmek, güneþ battýktan sonra çekilmek olur. Yoksa güneþ batar da hacýlar yola çekilir imam yerinde durursa, hacýlara bir þey lâzým gelmez. Ýmam güneþ batmadan çekilir de hacýlar da ona tâbi olurlarsa, hem imama hem hacýlara kurban vâcip olur. Bunun sebebi þudur: Gecenin bir cüzünde Arafat´ta durmak (vakfe) vâciptir. Onu terk edene kurban lâzým gelir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. H.

«Esah kavle göre velev ki güneþ battýktan sonra dönsün.» Güneþ battýktan sonra dönerse, zâhir rivayete göre kurban sâkýt olmaz. Kudûrî, Ýbn-i Þücâ´ýn Ýmam-ý Âzam´dan "sakýt olur" diye naklettiði rivayeti sahihlemiþ ve, "Güneþ batmadan geri dönerse, esah kavle göre evleviyetle kurban sâkýt olur." demiþtir. Nitekim Bahýr´da da böyledir. Nikâye´nin Aliyyü´l-Kâri þerhinde þöyle denilmektedir: «Cumhur-u ulema, zâhir rivayetin esah olduðu kanaatindedir. Güneþ batmadan geri dönerse. en zâhir hal sükût etmemektir. Çünkü vakfeyi güneþ batýncaya kadar devam ettirmek vaciptir. Bir kýsmýnýn bulunmamasýyla vakfe bulunmamýþ olur.»

Ben derim ki : Ýbn-i Kemâl Hidâye þerhinde hulâsaten þunlarý söylemiþtir: «Þarihler burada rivayeti naklederken hata etmiþlerdir. Çünkü Bedâyi´de anlatýldýðýna göre, hacý güneþ batmadan ve imam Arafat´tan çekilmeden geri dönerse, bize göre kurban sâkýt olur. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Güneþ batmadan fakat imam Arafat´tan çýktýktan sonra dönerse, Ýbn-i Þücâ´ýn imam-ý Azam´dan rivayetine göre kurban sâkýt olur. Kudûrî buna itimat etmiþtir. Asýl´da sâkýt olmadýðý zikredilmiþtir. Güneþ battýktan sonra dönerse, hilâfsýz kurban sâkýt olmaz. Çünkü vâcip tekerrür etmiþtir. Artýk geri dönmekle sükuta tahammülü yoktur.»

METÝN

Yahut farzýn yedi tavafýndan az miktarýný terkederse, yani ondan baþka tavaf yapmazsa kurban lâzým gelir. Hattâ tavaf-ý sederi yaparsa, farzý tamamlayacak kadarý ona intikal eder. Sonra saderin azý kalýrsa sadaka vâcip olur. Aksi halde kurban lâzým gelir. Farz tavafýn ekseri þavtlarýný býrakmakla, kadýnlar hakkýnda tâ o tavafý yapýncaya kadar ihramlý kalýr. Her cima ettikçe meclis deðiþmek þartýyla kurban lâzým gelir. Meðer ki terk etmek istemiþ olsun. Fetih.

ÝZAH

«Yahut farzýn yedi tavafýndan az miktarýný terkederse» kurban vâcip olur. Çünkü tavaf þavtlarýnýn farz olanlarý, yedi þavtýn tamamý deðil ekserisidir. Velev ki muhakkak Ýbn-i Hümam, "Bizim ALLAH Teâlâ huzurunda inandýðýmýz þudur ki: Yedi þavttan az olan tavaf kâfi deðildir. Onun noksaný hiçbir þeyle tamamlanmaz." demiþ olsun. Çünkü bu O´nun, bütün mezhep ulemasýna muhalif olan bahislerinden biridir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Amatalebesi Allâme Kâsým, "Onun mezhebe muhalif olan bahisleri muteber deðildir." demiþtir.

«Hattâ tavaf-ý saderi yaparsa...» Meselâ tavaf-ý saderi yaparsa demektir. Çünkü vakfeden sonra hangi tavafý yaparsa yapsýn farz yerine geçer. Nitekim arzetmiþtik. Þurunbulâliyye. Þarih bunu, "Yani ondan baþka tavaf yapmazsan" sözüyle ifade etmiþtir.

«Sonra saderin azý kalýrsa sadaka vâcip olur.» Yani sader þavtlarýndan azý kalýrsa ki, bundan murad, rükne intikal eden miktardýr. Meselâ farz tavaftan üç þavt býrakmýþ, sader için yedi þavt yapmýþsa, bu yedinin üçü farz tavafa intikal eder. Bu üç þavt, tavaf-ý saderden onun borcudur. Bundan dolayý sadaka lâzým gelir. Ama sader için altý þavt tavaf etmiþ de onlardan üçü farza intikal etmiþ bulunursa, saderin ekserisi yani dört þavtý boynuna borç kalýr. Bunun için kendisine kurban tâzým gelir. Sonra bu izah, tavaf-ý saderin sonu teþrik günlerinin sonuna kadar yapýlmadýðýna göredir. Aksi takdirde kendisine sadaka veya kurbanla beraber baþka bir sadaka lâzým gelir. Çünkü Ýmam-ý Âzam´a göre farzýn az miktarýný geciktirmiþtir. Her þavt için buðdaydan yarým sa´ (bir fitre tasý) verecektir. Ýmameyn buna muhaliftir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Tatarhâniyye ile Kuhistâni ve Lübab´da dahi böyle denilmiþtir. Lâkin Þurunbulâliyye´ de Fetih´ten naklen. "Azýný yani farz tavafýn azýný terk ederse, geciktirdiði için kurban; saderin terk edilen þavtlarý için sadaka lâzým gelir" denilmiþtir. Demek ki O´na göre azýný geciktirdiði için kurban vâciptir. Nitekim görüyorsun.

«Ýhramlý kalýr.» Ailesinin yanýna dönerse, ayný ihramla geri dönmesi icabeder. Onun yerine bedel kifayet etmez. Lübab.

«Kadýnlar hakkýnda» demesi, týraþ olmakla tavafa kadar kadýnlardan maada her þey kendisine helâl olduðu içindir.

«Her cima ettikçe kurban lâzým gelir.» Bu, ileride görüleceði vecihle ya koyun yahut deve olacaktýr.

«Meðer ki terk etmek istemiþ olsun.» Yani ikinci cima ile artýk kendisine bir þey lâzým gelmez. Velev ki meclis deðiþsin. Halbuki terk niyeti bâtýldýr. Çünkü o haccdan kendisini ancak ameller çýkarýr. Lâkin yasak fiiller bir niyete - yani ihramdan acele çýkmak niyetine istinat edince, hepsi bir sayýlýr ve ona bir kurban kâfi gelir. Bahýr. Lübab sahibi þöyle demektedir: «Bilmiþ ol ki ihramlý bir kimse ihramý býrakmayý niyet eder de, ihramsýzlarýn yaptýðý gibi elbise giymeye, koku sürünmeye, týraþ olmaya, cima etmeye ve av vurmaya baþlarsa, bunlarla ihramdan çýkamaz. Eski ihram haline dönmesi icabeder. Ýrtikâbettiði yasak fiiller için bir kurban vâcip olur. Velev ki bütün yasak fiilleri Ýrtikâbetmiþ olsun. Ceza ancak býrakmayý niyet etmediði vakit cinayetlerin çoðalmasýyla müteaddit olur. Sonra býrakma niyeti. ancak çýkmamak meselesini bilmediði için bu kasýtla ihramdan çýktýðýný zanneden hakkýnda muteberdir. Bu kasýtla ihramdan çýktýðýný bilirse niyeti muteber deðildir.»

Ben derim ki: Lübab sahibinin zikrettiði, "Býrakma niyeti bâtýldýr. Ýhramdan ancak fiillerle çýkar." sözü, býrakmaya memur olmadýðý zamana yorumlanýr. Nitekim cinayetler bâbýnýn sonunda bundan bahsedeceðiz. Hastalýk veya düþman korkusu sebebiyle haccdan men edilen kimse onu býrakmaya memurdur. Çünkü hedy kurbanýný mikât dýþýnda keser ve onun ihramý hükümsüz kalýr. Nitekim bâbýnda gelecektir. Yine orada söyleyeceðiz ki, kul hakkýndan dolayý ihramýn mucebini yapmaktan men edilen kimse, hedysiz ihramdan çýkar. Nasýl ki kocasýnýn izni olmaksýzýn ihrama giren köle böyledir. Bunlar kurban kesmeden derhal ihramdan çýkabilirler. Bu anlattýklarýmýzla Þurunbulâliyye´nin itirazý defedilmiþ olur. Þurunbulâliyye sahibi, yukarýda geçen; "Ýhramdan ancak fiillerle çýkar." sözü ile, bir kimsenin cariyesini týrnak kesmek veya cima etmek suretiyle ihramdan çýkarmasý meselesi arasýnda aykýrýlýk olduðunu söylemiþtir.

METÝN


Tavaf-ý saderi veya onun dört þavtýný terk ederse, yine kurban lâzým gelir. Bunu terketmesi ancak Mekke´den çýkmakla gerçekleþir. Sa´yi yahut sa´yin ekserisini terkeder veya özrü yokken sa´yi esnasýnda vasýtaya binerse; veya cem´de yani Müzdelife´de vakfeyi terkederse yahut bütün þeytan taþlamalarýný, yahut bir günün taþlamasýný veya ilk taþlamayý yahut bir günün ekseri taþlarýný terk ederse yahut mikât dýþýnda kurban günlerinde haccdan týraþ olursa bir kurban vâcip olur. O günlerden sonra týraþ olursa iki kurban tâzým gelir.

ÝZAH

«Yahut onun dört þavtýný terk ederse kurban lâzým gelir.» Daha azýný terk ederse sadaka vermesi gerekir. Nitekim gelecektir.

TEMBÝH: Ulema tavaf-ý kudûma baþlayýp da ekserisini veya azýný terk edenin hükmünü açýklamamýþlardýr. Zâhire bakýlýrsa, baþlamakla vâcip olduðu için, o da sader gibidir. Sözün tamamýný ihram bâbýnda arzetmiþtik.

«Bunu terketmesi ancak Mekke´den çýkmakla gerçekleþir.» Çünkü Mekke´de oldukça sefer kasdetmeden kendisinden bu istenmez. Bahýr sahibi diyor ki: «Þarih ´terk´ sözüyle, býraktýðýný yaparsa, mutlak surette kendisine bir þey lâzým gelmeyeceðine iþaret etmiþtir. Çünkü bunun vakitle bir sýnýrý yoktur.» Yani bir vakti yoktur ki o vaktin geçmesiyle kazaya kalsýn. Nehir ve Lübab´dan naklen arzetmiþtik ki, Mekke´ye gelir de tavaf etmezse, mikâtý geçmedikçe dönerek tavaf etmesi vâciptir. O kimse hayvan kesmekle umre için yeni ihrama girerek dönmek arasýnda muhayyerdir. Geciktiði için kendisine bir þey lâzým deðildir.

«Özrü yokken» sözü hem terkin, hem binmenin kaydýdýr. Fetih sahibi Bedâyi´den naklen, "Bu bâbta vâcibi terk etmenin hükmü budur." demiþtir. Yani özürsüz býrakýrsa kurban lâzým gelir. Özürden dolayý býrakýrsa mutlak surette bir þey lâzým gelmez. Bazýlarý yalnýz hakkýndadelil bulunan þeyde lâzým gelmez demiþlerdir. Bu, elbise giymek, koku sürünmek gibi yasak bir fiili irtikabetmenin hilâfýnadýr. Çünkü bâbýn baþýnda arzettiðimiz gibi böyle bir fiil irtikâbederse, özürden dolayý bile olsa mucebi lâzým gelir. Sonra ihramdan çýkýp cima ettiðinde sa´yi tekrar yaparsa, kendisine kurban lâzým deðildir. Çünkü sa´y vakitle sýnýrlandýrýlmamýþtýr. Bilâkis þart, onu tavaftan sonra yapmaktýr. Bu da mevcuttur. Bahýr.

«Yahut bütün þeytan taþlamalarýný terk ederse» kurban lâzým gelir. Bütününe karþý bir kurban vâcip olmasý, cins bir olduðu içindir. Nasýl ki týraþta da öyledir. Terk etmek ancak taþlama günlerinin sonu olan dördüncü günde güneþin batmasýyla tahakkuk eder. Çünkü bunun yalnýz orada ibadet olduðu malûmdur. Günler bâkî oldukça tekrarlamak da mümkündür. Binaenaleyh tamamlamak üzere taþlarý atar. Sonra bunu geciktirmekle Ýmam-ý Âzam´a göre kurban vâcip olur. Ýmameyn buna muhaliftir. Bahýr. Bundan anlaþýlýr ki, bütün taþlarý geciktirmekle yahut bir günün taþlarýný ertesi güne býrakmakla kurban vâcip olmak için; terk etmek kayýt deðildir. Ama þeytan taþlamayý geceye býrakýrsa, kendisine bir þey lâzým gelmez. Nitekim izahý taþ atma bahsinde geçti.

«Yahut bir günün taþlamasýný terk ederse» - velev ki kurban günü olsun - kurban vâcip olur. Çünkü bu tam bir ibadettir. Bahýr.

«Veya ilk taþlamayý ilh...» Bu, bildiðin gibi üst taraftakinde dahildir. Lâkin musannýf Hidâye´ye uyarak ayrýca zikretmiþtir. Zira sair günlerde Cemre-i Akabe´yi terk etse sadaka vermesi lâzým gelir. Çünkü o günlerde en az taþ atýlan yer burasýdýr. Ýlk gün bunun hilâfýnadýr. Çünkü bütün taþ atýlan yer ondan ibarettir. Rahmetî.

«Yahut bir günün ekseri taþlarýný terk ederse...» Bayram gününde dört veya fazla taþ atmak, sonraki günlerde onbir taþ atmak gibi onu geciktirirse hüküm yine böyledir. Ama bundan daha azýný terk eder veya geciktirirse, her taþ için bir sadaka lâzým gelir. Ancak kurban kýymetine yükselirse, dilediði kadar azaltýr. Lübab.

«Yahut mikât dýþýnda kurban günlerinde haccdan týraþ olursa...» Yani mikât dýþýnda hacc veya umreden çýkmak için týraþ olursa kurban lâzým gelir. Çünkü mekânla sýnýrlýdýr. Bu, Ýmam-ý Âzam´la Ýmam Muhammed´e göredir. Ebû Yusuf buna muhaliftir.

«Kurban günlerinde» sözü, hacc için olmak kaydýyla týraþa mütealliktir. Onun için onu umreden evvel zikretmiþtir. Þu halde haccedenin týraþý zamanla da mukayettir. Bunda Ýmam Muhammed muhaliftir. Ebû Yusuf ise ikisinde de muhaliftir. Bu hilâf, ihramdan çýkmakta deðil, kurbanla ödetmek hususundadýr. Çünkü ihramdan çýkmak ne zaman ve nerede olursa olsun týraþla hasýl olur. Fetih. Umrenin týraþý ise bilittifak zamana baðlý deðildir. Hidâye. Dürer sahibinin sözü, "kurban günleri" tabirinin hem hacc hem umre için kayýt olduðu zannýný veriyor. O bu sözü Zeylâî´ye nisbet etmiþtir. Halbuki Zeylâî´nin ifadesinde bu zanný verecekbir þey yoktur. Nitekim müracaat edilirse anlaþýlýr.

«O günlerden sonra týraþ olursa iki kurban lâzým gelir.» Bunlarýn biri mekân, diðeri zaman içindir. T.

METÝN


Mikât dýþýnda umre sebebiyle týraþ olursa, yine bir kurban lâzým gelir. Çünkü týraþ Harem´e mahsustur. Harem´den çýkýp mikât dýþýna varan ve oradan tekrar Harem´e dönen, sonra saçlarýný kýsaltan umreciye kurban lâzým deðildir. Hacceden dahi çýkar da bayram günlerinde dönerse hükmü budur. Bayram günlerinde dönmezse, geciktiði için kurban lâzým gelir.

Hacý þehvetle öper veya dokunursa, meni gelsin gelmesin esah kavle göre kurban lâzým deðildir. Eliyle meni getirir veya hayvana cima eder de menisi gelirse; yahut hacceden kimse týraþý veya farz tavafý kurban günlerinden geciktirirse kurban lâzým deðildir. Çünkü bunlarýn ikisi de kurban günleriyle sýnýrlýdýr.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 21:01:34
ÝZAH

«Ve oradan...» Týraþ olmadan yahut mikât dýþýnda saçýný kýsaltmadan tekrar Harem´e dönen kimseye kurban lâzým deðildir.

«Hacceden dahi çýkar da ilh...» ifadesi, Dürer sahibi ile Sadru´þ-Þeria´ya ve Ýbn-i Kemâl´e reddiyedir. Onlar ihramdar, çýkmadan mikât dýþýna gider sonra dönerse, kurban vâcip olacaðýný mutlak söylemiþlerdir. Çünkü sýrf Harem´den çýkmakla ihramlýya bir þey lâzým gelmez. Hidâye sahibi diyor ki: «Bir kimse umreye niyet ederek Harem´den çýkar ve saçlarýný kýsaltýrsa, Ýmam-ý Âzam´la Ýmam Muhammed´e göre ona kurban vâcip olur. Ebû Yusuf´a göre bir þey lâzým deðildir. Saçlarýný kýsaltmadan döner de sonra kýsaltýrsa, hepsinin kavline göre bir þey lâzým gelmez. Çünkü bu iþi yerinde yapmýþtýr. ödemesi lazým gelmez.» Ýnâye sahibi, "Hacý bunu yaparsa Ebû Hanife´ye göre ondan geciktirme kurbaný sâkýt olmaz." demiþtir. Böylece nassan beyan ediyor ki, hacýya lâzým gelen kurban, ancak týraþý kurban günlerinden geciktirdiði içindir. Þunu da ifade ediyor ki: Harem´den çýktýktan sonra tekrar döner de, kurban günlerinde orada týraþ olursa bir þey lâzým gelmez. Bunda fýkýh meseleleri ile az çok temasý bulunan kimse durup kalmaz. Buna dikkat etmelidir. Þurunbulâliyye.

«Hacý þehvetle öperse ilh...» Bu meselenin hulâsasý þudur: Sarmaþmak, çýplak olarak birbirine sarýlmak, fercden baþka bir yere cima, þehvetle öpmek ve dokunmak gibi cimayý davet eden mukaddimeleri kurban icabeden cinayetlerdir. Meni gelsin gelmesin; bunlar vakfeden önce veya sonra yapýlsýn hüküm birdir. Ama bunlarýn hiçbirinden hacc bozulmaz. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. «Vakfeden önce veya sonra» sözü üç surete þâmildir:

Birincisi; vakfe ve týraþtan önceye.

Ýkincisi; vakfeden sonra týraþtan önceye,

Üçüncüsü; vakfe ve týraþtan sonra, tavaftan önceyedir. ilk iki surette, cima ile mukaddimeleri arasýnda fark hâsýl olur. Bunu iktiza eden bir þey vardýr ki, o da birincide cimanýn müfsit olmasýdýr. Çünkü haccýn fesadý hakikaten cimaya baðlýdýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Haccýn cima mukaddimeleri ile bozulmamasý, onun bozulmasý nass ile hakiki cimaya baðlandýðý içindir. Mânen cima sayýlan þey hakiki cimadan aþaðýdýr. Onun için ona cima hükmü verilemez. Ýkincide cinayet aðýr olduðu için deve boðazlamak vâcip olur. Ama haccý bozulmaz. Çünkü vakfeyle tamam olmuþtur. Mukaddimelerde bundan bir þey yoktur. Üçüncü suretle ise, koyunun vâcip olmasýnda cima ile mukaddimeleri müþterektir. Zira zikredilen farký gerektirecek muktazî yoktur. Çünkü burada cima aðýr cinayet deðildir. Ýlk týraþla ihramdan çýkýlmýþtýr. Onun için cima sebebiyle deve vâcip olmamýþtýr. Cimanýn mukaddimeleri birçok hükümlerde cimaya katýlmýþtýr.

TEMBÝH: Musannýf ´öpmek´ ve ´dokunmak´ kelimelerini mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh bunlar kendi karýsýna, cariyesine ve ecnebi bir kadýna þâmildir. Zâhire göre yalabýk oðlan da ecnebi kadýn gibidir. Velev ki Hamevî onun için bir þey diyememiþ olsun.

Ecnebi kadýn ve yalabýk oðlan sebebiyle fikir ve istidlâl sözü ecnebi bir kadýnýn fercine þehvetle bakmaya getirir. O kadýna þehvetle bakar da menisi inerse bir þey lâzým gelmez. Nitekim uzun uzun düþünüp hayaline getirmek suretiyle veya bu tekerrür etmekle meni inerse bir þey lâzým gelmez. Ýhtilâm da böyledir. Bir þey icabetmez. Hindiyye. T.

«Esah kavle göre» dediðine göre, burada bir de sahih kavil olmasý gerekir. Ben sahih diye açýklayan görmedim. Galiba þarih bunu Mebsût, Hidâye, Kâfi, Bedâyi, Mecma þerhi gibi kitaplardaki mutlak kavillerden almýþ olacaktýr. Nitekim Lübab´da da böyle denilmiþ; Bahýr sahibi dahi bunu tercih etmiþ; "Mukaddimeler mutlak surette ihram icin haram kýlýnmýþtýr. Binaenaleyh mutlak surette kurban vâcip olur" demiþtir. Câmi-i Saðîr´de meni gelmesi þart koþulmuþ; Kâdýhân da þerhinde bu kavli sahih bulmuþtur.

«Hayvana cima eder de menisi gelirse» sözü, her iki meselenin kaydýdýr. Bunlardan meni gelmezse bir þey icabetmez. T.

«Yahut hacceden týraþý geciktirirse» diye kayýtlamasý, umre yapanýn týraþ olmasý zamanla kayýtlý olmadýðý içindir. Onun tavafý da böyledir. Binaenaleyh bunlarý geciktirmekle bir þey lâzým gelmez. T.

«Veya farz tavafý...» Yani bütününü yahut ekserisini geciktirirse demektir. Az kýsmýný geciktirirse sadaka vâcip olur. Musannýf tavaf-ý saderi geciktirene bir þey vâcip olmayacaðýna iþaret etmiþtir. Kuhistânî.

«Çünkü bunlarýn ikisi de ..» Yani týraþla farz tavaf, kurban günleriyle sýnýrlýdýr. Bu, Ýmam-ý Azam´a göredir. Ve geciktirilmeleriyle kurban vâcip olmasýnýn illetidir. Þurunbulâliyye sahibidiyor ki: «Bu tavafýn geciktirilmesi özürsüz olduðu zamandýr. Hattâ bayram günlerinden evvel kadýn hayýz görür de o günler geçinceye kadar devam ederse, geciktirdiðinden dolayý bir þey tâzým gelmez. O günlerde hayýz görürse, önceden yaptýðý ihmal sebebiyle kurban vâcip olur. Cevhere´de Veciz´den naklen böyle denilmiþtir.» Üstadýmýzýn ifadesine göre ihmal diye bir þey yoktur. Çünkü vaktinin evvelinde tavaf aynen vâcip deðildir. Binaenaleyh "o günlerde hayýz görmüþken bu kadýna kurban vâciptir" demek söz götürür. Meselenin tamamý tavaf bahsinde geçmiþtir.

METÝN

Yahut bir hacc ibadetini diðerinden önce yaparsa kurban vâcip olmaz. þu halde kurban bayramý günü dört þey vâcip demektir. Bunlar;

1 - þeytan taþlamak,

2 - ifrad haccý yapmayanýn ondan sonra kurban kesmesi,

3 - sonra týraþ olmak,

4 - sonra tavaf etmektir. Lâkin taþ atýp týraþ olmadan tavaf edene bir þey lâzým gelmez. Sadece mekruh olur. Lübab. Bu, evvelce geçmiþti. Nitekim ifrad haccý yapana da bir þey lâzým deðildir. Meðer ki þeytaný taþlamadan týraþ olsun. Çünkü onun kurban kesmesi vâcip deðildir. Kurban kesmeden týraþ atan kýrân hacýsýna iki kurban vâcip olur. Bunlarýn biri geciktirdiði için, bîri de mezhebe göre musannýfýn dediði gibi kýrân içindir. Bununla bazýlarýnýn tevehhüm ettiði "Her iki kurban cinayet içindir." sözü defedilmiþ olur.»

Bir uzuvdan daha azýna koku sürer veya baþýný örter yahut bir günden daha az elbise giyerse sadaka vâcip olur. Hýzane´de, "Bir saat için yarým sa´ (bir fitre tasý), daha azý için bir avuç buðday verir." denilmiþtir. Zâhire göre saatten murad, felekî saat (yani 60 dakika)dýr. Býyýðýný týraþ eder veya baþýnýn dörtte birinden azýný yahut sakalýný veya boynunun bir kýsmýný týraþ ederse yine hüküm budur.

ÝZAH

«Bir hacc ibadetini diðerinden önce yaparsa...» Yani kurban günlerinde yapmýþ bulunduðu bir ibadeti diðerinden önce yaparsa demek istiyor. Tâ ki bundan önce, "Yahut hacceden, týraþý kurban günlerinden geciktirirse" sözüyle buna hacet kalmamýþ olmasýn. Þurunbulâliyye.

«Þu halde kurban günü dört þey vâcip demektir.» Musannýfýn, "Bir hacc ibadetini diðerinden önce yaparsa ilh..." sözü, tertibin aksine olarak kurbanýn vâcip olduðunu bildirdiði için þarih buna tefrian tertibin vâcip olduðunu ve nerelerde vâcip olup olmadýðýný beyan etmiþtir.

«Ýfrad haccý yapmayanýn kurban kesmesi»dir. Ýfrad haccý yapana ise yukarýda geçtiði vecihle, kurban kesmek müstehaptýr.

«Lâkin taþ atýp týraþ olmadan tavaf edene», ifrad haccý yapsýn, kýrân veya temettu yapsýn bir þey lâzým gelmez. Kurban kesmeden tavaf ederse, evleviyetle bir þey lâzým gelmez. Çünkü taþ atmak kurban kesmekten öncedir. Tavafýn þeytan taþlama üzerine tertibi vâcip olmayýnca, kurban kesme üzerine tertibi de vâcip deðildir.

«Bu evvelce» haccýn vâciplerini sayarken geçmiþti. «Nitekim ifrad haccý yapana da bir þey lâzým deðildir.» Demek oluyor ki ifrad haccý yapanla diðer hacýlara týraþtan önce þeytan taþlamak, kurban kesmezden önce þeytan taþlamak, ifrad haccý yapmayana týraþtan önce kurban kesmek vâcip olur. Ýfrad haccý yapan veya baþkasý þeytan taþlamadan ve týraþ olmadan tavaf ederse, bir þey lâzým gelmez. Lübab. Kurban kesmeden tavaf etmesi de böyledir. Nitekim biliyorsun. Hâsýlý tavafýn bu üç þey üzerine tertibi vâcip deðildir. Ancak bu üç þeyin tertibi vâciptir. Evvelâ þeytan taþlanacak, sonra kurban kesilecek, sonra týraþ olunacaktýr. Lâkýn ifrad haccý yapana kurban vâcip deðildir. Þu halde ona yalnýz þeytan taþlamakla týraþ olmak arasýnda tertip vâciptir.

«Kurban kesmeden týraþ olan...» Keza þeytan taþlamadan týraþ olan kýrân hacýsýna evleviyetle iki kurban vâcip olur. Bahýr. Musannýfýn bu meseleyi kýrân yapan hakkýnda tasvir etmesi, ifrad hacýsýna bu hususta bir þey lâzým gelmediði içindir. Çünkü ona kurban yoktur. Binaenaleyh onun hakkýnda bir ibadeti diðerinden önce veya sonra yapmak tasavvur edilemez. Ýbn-i Kemâl.

"Bununla" Yani mezhebe göre kurbanýn biri gecikme. diðeri kýrân için - ki þükür kurbanýdýr - olduðundan demek istiyor.

«Bazýlarýnýn tevehhüm» etmesinden murad, Hidâye sahibidir. O þöyle demiþtir: «Zamanýnda týraþ olmadýðý için bir kurban lâzým gelir. Çünkü týraþýn zamaný, kurbaný kestikten sonradýr. Kurbaný týraþtan sonra kestiði için de bir kurban lâzým gelir.» Hidâye þarihleri Hidâye sahibinin birkaç vecihle hata ettiðini söylemiþlerdir. Bunlardan biri, Câmi-i Saðîr´in ibaresine muhalefet etmesidir. Orada, "iki kurbanýn biri kýrân için, diðeri geciktirdiðinden dolayýdýr." denilmiþtir. Biri de bundan o kimseye "umrenin ihramý vakfeyle sona ermez." diyenlerin kavline göre beþ kurban vâcip olur. Çünkü o kimsenin cinayeti iki ihram namýna olmuþtur. Takdim tehir de iki cinayettir. Ýki bunlar, iki de ihram için, dört kurban olur. Bir de kýrân kurbaný katýlýnca kurbanlar beþ olur. Bahýr sahibi birinci veche þöyle cevap vermiþtir: «Hidâye sahibinin benimsediði rivayet, Câmi-i Saðîr rivayetinden baþka ayrý bir rivayettir. Velev ki mezhep onun hilâfýna olsun.» ikinci veche de þöyle cevap vermiþtir: «Kýrân hacýsýna katlama, ceza kurbaný ancak umresinin ihramýnda noksanlýk yaptýðý zaman vâcip olur. Aksi takdirde yalnýz bir kurban vâciptir. Bundan dolayýdýr ki kýrân hacýsý Arafat´tan imamdan evvel çekilirse; yahut ziyaret tavafýný cünüp veya abdestsiz yaparsa, kendisine yalnýz bir kurban´lâzým gelir. Çünkü umrenin vakfe ve tavaf-ý ziyarette iliþkisi yoktur.» Bu hususta sözün tamamý ve diðer itirazlara cevabýn bakiyyesi Bahýr´da ve bizim Bahýr üzerine yazdýðýmýz tâlikattadýr.

«Bir uzuvdan daha azýna koku sürer»se ki, yukarýda geçtiði vecihle çoðuna sürmesi de öyledir, Ceza kurbaný vâcip olur. Bu hüküm, yukarýda geçen ara bulma uyarýnca, koku az olduðuna göredir.

«Hýzâne´de ilh...» Bâbýn baþýnda arzettiðimiz vecihle Bahýr sahibi bu sözün zayýf olduðunu beyan etmiþtir.

«Býyýðýný týraþ ederse» yine sadaka lâzýmdýr. Çünkü býyýk sakala tâbidir. Sakalýn dörtte biri kadar da deðildir. Sahih mezhep, býyýk hakkýnda sadakanýn vâcip olmasýdýr. Bazýlarý, "Âdil bir kiþinin vereceði hükümdür." demiþ; birtakýmlarý da ceza kurbaný lâzým geleceðini söylemiþlerdi?. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Veya baþýnýn dörtte birinden azýný ilh...» ifadesinin zâhirine bakýlýrsa, vâcip olan yarým sa´dýr. Velev ki bir kýl olsun. Nitekim Kenz´den de anlaþýlan budur. Lâkin Hâniyye´de, "Baþýndan veya burnundan yahut sakalýndan birkaç kýl yolarsa, her kýl için bir avuç zahîre verir." denilmiþtir. Hýzânetü´l-EkmeI´de ise bir tutam saçta yarým sa´ sadaka verileceði kaydedilmiþtir. Bundan anlaþýlýyor ki. musannýfýn sözünde þüphelenme! Çünkü sadakanýn ne kadar olacaðýný beyan etmemiþtir.

METÝN

Yahut týrnaklarýndan beþinden azýný veya beþini daðýnýk bir þekilde her uzuvdan dört týrnak olmak üzere onaltýya kadar keserse, yine yarým sa´ buðday tasadduk eder. Tekarrur etmiþtir ki, her týrnak için yarým sa´ sadaka verilir. Ancak kurban fiyatýna çýkarsa iþ deðiþir. Dilediðini eksiltir. Tavaf-ý kudûmu yahut tavaf-ý saderi abdestsiz yapar veya tavaf-ý saderin yedi þavtýndan üçünü terk ederse. yine sadaka lâzým gelir. Ve bu tavafýn her þavtý ile sa´yýn her þavtýna yarým sa´ sadaka vâcip olur. Üç þeytan taþlamanýn birini terk ederse, yine sadaka gerekir ve atacaðý her taþ için bir sadaka vâcip olur. Meðer ki sadakalar kurban fiyatý kadar olsun. Bu takdirde yukarýda geçtiði gibi dilediðini eksiltir. Haddâdî yarým sa´ eksilteceðini söylemiþtir. Yahut baþka bir ihramlýnýn veya ihramsýzýn baþýný veya boynunu týraþ eder yahut týrnaðýný keserse, fýtra´da olduðu gibi buðdaydan yarým sa´ sadaka verir. Baþkasýnýn uzvuna koku sürmek veya baþkasýna dikiþli elbise giydirmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü bilittifak bir þey lâzým gelmez. Zahîriyye.

ÝZAH

«Tekarrur etmiþtir ki» ifadesiyle þarih, musannýfýn ibaresinde de Dürer, Sadru´þ-Þeria ve Ýbn-i Kemâl´in ibarelerinde olduðu gibi îham bulunduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü bunlardananlaþýldýðýna göre. bir týrnaktan beþe kadar keserse yarým sa´ sadaka vâcip olur. Þurunbulâliyye sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bu yanlýþtýr. Çünkü Kâfî´de, Hidâye ve þerhlerinde bildirildiðine göre beþ týrnaktan azýný keserse her týrnak mukabilinde bir sadaka lâzým gelir. Meðer ki bunlar bir kurban fiyatýný bulsun. Bu takdirde dilediðini eksiltir. Her uzuvdan dört týrnak olmak üzere onaltý týrnak kesse. her týrnak için bir fakir giyeceði sadaka vâcip olur. Ancak bunlar bir kurban fiyatýný bulursa. o zaman dilediðini eksiltir.

TEMBÝH: Lübâb sahibi diyor ki: «Tavafta vâcip olan her sadaka bir þavt için yarým sa´dýr. Þeytan taþlamakta ise her taþ için bir sadaka. týrnak kesmede her týrnak için bir sadaka, Harem-i Þerif´in av ve nebatýnda kýymeti kadar sadaka vâcip olur.

«Dilediðini eksiltir.» Yani azda çokta vâcip olan sadaka lâzým gelmesin diye eksiltir. Lübab´da bildirildiðine göre "Bazýlarý yarým sa´ eksilteceðini söylemiþlerdir." izahý, yakýnda gelecektir.

«Tavaf-ý kudûmu» ve keza abdestsiz yaptýðý için noksan kalan her tavafý tamamlarken abdestsiz bulunmasý da bu hükümdedir. Nehir.

«Tavaf-ý saderin yedi þavtýndan üçünü terk ederse» hüküm musannýfýn dediði gibidir. Fakat tavaf-ý kudûmun yedi þavtýndan üçünü terk ederse hükmün ne olacaðýný fukaha söylememiþlerdir. Biz bu hususta evvelce söz etmiþtik.

«Sa´yin her þavtýna...» Yani sa´yin üç þavtýný veya daha azýný býrakýrsa, her þavt için bir sadaka lâzým gelir. Ancak sadakanýn kýymeti kurban kýymetine yükselirse, kurban kesmekle sadakayý eksiltmek arasýnda muhayyer kalýr. Lübab.

«Üç þeytan taþlamanýn...» Yani bayram gününden sonraki üç þeytan taþlamanýn birini býrakýrsa sadaka gerekir. T. Maksat, bir günün taþlarýnýn azýný býrakmasýdýr. Meselâ bayram günü üç, sonraki gün on taþ noksan atmasý böyledir. Rahmeti.

«Haddâdi» Sirâc´da yarým sa´ eksilteceðini söylemiþtir. Lübab´dan naklen bu kavlin zayýf olduðuna iþaret için ´denilmiþtir´ ifadesinin kullanýldýðýný evvelce arzetmiþtik. Çünkü bu ifade umumiyetle kitaplarýn ibarelerine muhaliftir. Kitaplarda istediðini eksilteceði mutlak olarak ifade edilmiþtir. Lâkin izah edilmemiþtir. Ve az miktarý dilemesine de þâmildir. Meselâ üç taþa mukabil bir avuç buðday verse, vâcip olan cezanýn kýymeti ise kurban kýymeti kadar olsa caiz olmak gerekir. Halbuki bir tek taþa mukabil yarým sa´ sadaka vermesi vâciptir. Bazý þarihler bunu iltizam ederek, "Ulemanýn mutlak sözlerinden anlaþýlan budur." demiþlerdir. Fakat bildiðin gibi bu hakikattan uzaktýr. Çünkü ulemanýn kurban kýymetinden eksiltmeleri, azda da çokta vâcip olan ceza gerekmesin diyedir. Binaenaleyh Sirâc´ýn ifadesi ulemanýn mutlak sözlerinin beyaný olmak gerekir. Þu mânâya ki: O kimse yarým sa´a kadar dilediðini eksiltir. Daha fazlasýný eksiltemez. Lâkin Sirâc´ýn sözü mücmeldir. Bazýlarýnýn Bahr-iZâhir´den naklettiði þu söz onu tefsir etmiþtir: Sadakalarýn kýymeti kurbanlýk kýymetine ulaþtýðý vakit ondan yarým sa´ eksiltir. Tâ ki mecmuunun kýymeti bir koyunun kýymetinden az olsun. Böylece yarým sa´ eksilttiðinde, kalan sadakanýn kýymeti bir koyun fiyatý olursa, sadakanýn kýymeti koyunun kýymetinden eksilinceye kadar düþer. Hattâ iþin baþýnda vâcip olan sadaka yalnýz yarým sa´ olsa, meselâ bir týrnak kesmiþ bulunsa ve bu yarým sa´ hedy kurbanýnýn kýymeti kadar olsa, kalanýn kýymeti hedy kurbanýnýn kýymetinden azalýncaya kadar eksiltir.

«Yahut týraþ ederse ilh...» Bilmelisin ki týraþ edenle týraþ olan ya ikisi de ihramlý, ya ikisi de ihramsýz; yahut týraþ eden ihramlý, týraþ olan ihramsýz olur. Yahut bunun aksine bulunurlar. Bu suretlerin her birinde týraþ edene sadaka lâzým olur. Meðer ki ikisi de ihramsýz bulunsunlar. Týraþ olana da kurban lâzým gelir. Meðer ki ihramsýz olsun. Nihâye. Lâkin ihramlý bir kimse ihramsýzýn baþýný týraþ ederse, týraþ eden dilediði kadar sadaka verir. Ýhramsýzdan baþkasý týraþ ederse, sadaka yarým sa´ (bir fitre tasý)dýr. Nitekim Fetih ve Bahýr´da böyle denilmiþtir. Bundan anlaþýlýr ki þarihin, "veya ihramsýzýn" demesi söz götürür. Ýnâye´de; týraþ eden ihramsýz, týraþ olan ihramlý olursa, týraþ edene bilittifak bir þey lâzým gelmeyeceði bildirilmiþtir. ý

«Çünkü bilittifak bir þey lâzým gelmez.» Yani týraþ edene bir þey tâzým deðildir. Týraþ olan ihramlý ise ona ceza vardýr. Lübab ve þerhi.

«Fýtrada olduðu gibi» sözüyle þarih, "buðdaydan yarým sa´ " diye yapýlan kaydýn ittifâki olduðunu anlatmak istemiþtir. Binaenaleyh kuru hurmadan veya arpadan bir sa´ vermek caizdir. Bunu Tahtâvî Kuhistânî´den nakletmiþtir. Hâþiye yazarlarýndan biri diyor ki: «Arpa ile karýþýk buðdaya gelince: Bakýlýr; eðer arpa fazlaysa bir sa´ vermesi vâcip olur. Buðday fazla ise yarým sa´ verir. Hýzânetü´l-Ekmel´de de böyle denilmiþtir. Arpa ile buðday müsavi iseler, ihtiyaten bir sa´ vâcip olmasý gerekir. Ulemanýn fýtra meselesinde söyledikleri burada da geçerlidir.»

METÝN


Bir özürden dolayý koku sürünür veya týraþ olur yahut elbise giyerse muhayyerdir. Dilerse Harem´de kurban keser. Dilerse üç sa´ buðdayý dilediði yerde altý fakire tasadduk eder; yahut üç gün oruç tutar. Velev ki aralýklý günlerde olsun.

ÝZAH

«Bir özürden dolayý» sözü, her üçünün kaydýdýr. Fakat zikredilen üç þey (koku, týraþ ve elbise) kayýt deðildirler. Çünkü bütün ihram yasaklarý özürden dolayý yapýlýrsa, her birinde bu üc muhayyerlik vardýr. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. Kuhistânî. Fakat bir özürden dolayý vâciplerden birini terk ederse bir þey lâzým gelmez. Nitekim bâbýn baþýnda Lübab´dan naklengeçmiþti. Lübab´da, "Humma, soðuk, yara, çýban, baþ aðrýsý, yarým baþ aðrýsý ve bit gibi þeyler özürdür." denilmiþtir. Ýlletin devamý veya ölüme sebep olmasý þart deðildir. þart olan, aðrý ve sýzý ile beraber olmasý ve bunu mübah kýlacak meþakkatin bulunmasýdýr. Hata, unutma, bayýlma, zorla yaptýrýlma, uyku ve kefarete gücü yetmemek gibi þeyler muhayyerlik hususunda özür sayýlmazlar. özürsüz yasak bir fiili iþlerse, ona vâcip olan, aynen bir kurban veya sadakadýr. Kurban namýna yiyecek vermek ve oruç tutmak caiz olmadýðý gibi, sadaka yerine oruç da caiz deðildir. Buna imkân bulamazsa, zimmetinde borç kalýr. Gerçi Zahîriyye´de, "Kurban kesmekten âciz kalýrsa üç gün oruç tutar." denilmiþse de bu kavil zayýftýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Yine Bahýr´da helâk korkusu dahi özürlerden sayýlmýþtýr. Herhalde korkudan murad, mücerret vehim deðil, zann-ý galip olsa gerektir. Kanaatimce örtünmekle kurtulacaksa örtünmek caizdir. Lâkin bu örtünmenin zaruret yerini aþmamasý þarttýr. Binaenaleyh zaruret baþýný örtmekle giderilecekse, yalnýz baþýný külâhla örter. Bu takdirde üzerine sarýk dolamak, ya ceza kurbaný yahut sadaka gerektirir.

Ben derim ki: Yani sarýk baþtan aþaðý sarkar da örtülmesi haram olan yerlerin dörtte birini örterse, bu söylediði lâzým gelir. Aksi takdirde evvelce Fetih ve diðer kitaplardan naklen açýkça bunun hilâfýný arzetmiþtik. Ve, "Meselâ bir cübbe giymeye muztar kalýp da iki cübbe giyen gibi olur. Evet böylesi günahkâr olur. Ama cübbeyle külâh giymiþ olsa bunun hilâfýnadýr. Zira burada iki kefaret lâzým gelir." demiþtir.

«Dilerse Harem´de kurban keser.» Bu, kurban vâcip olan yerdedir. Sadaka vâcip olan yerde ise, dilediði takdirde üzerine vâcip olan yarým sa´ buðdayý veya daha azýný bir fakire tasadduk eder. Ýsterse bir gün oruç tutar. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir.

"Kurban keser" ifadesi gösteriyor ki, mücerret kesmekle borçtan kurtulur. Hayvan helâk olur veya çalýnýrsa baþkasý vâcip olmaz. Fakat diri iken çalýnýrsa bunun hilâfýnadýr. O hayvanýn etinden yememesi, tasadduk cihetine riayet ettiði içindir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Kurbaný Harem´den baþka bir yerde keserse caiz olmaz. Meðer ki etini altý fakire tasadduk etsin ve her birine yarým sa´ buðday kýymetinde et düþsün. Bu takdirde buðday yerine geçer. Bahýr.

«Üç sa´ buðdayý altý fakire» her birine yarým sa´ (bir fitre tasý) vermek þartýyla tasadduk eder. Hattâ bunu üç veya yedi kiþiye paylaþtýrsa, ulemanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre caiz olmaz. Çünkü sayý nassan bildirilmiþtir. Ama yiyeceði mübah kýlmak kâfidir diyenlerin kavline göre, bir fakiri akþam sabah altý gün doyursa kefaretler meselesinden alarak caizdir denilir. Bunu Bahýr´a uyarak Nehir sahibi söylemiþtir.

«Dilediði yerde...» Yani ister Harem´de, ister baþka yerde velev ki Harem´de yaþamayan kimselere vermesi caizdir. Çünkü nass mutlaktýr. Kesmek böyle deðildir. Ama Mekkefakirlerine tasadduk etmek efdaldir. Bahýr. Oruç dahi Harem´le mukayyet deðildir. Onu da dilediði yerde tutabilir. Nitekim Bahýr sahibi buna iþaret etmiþ, Þurunbulâliyye sahibi ise Cevhere ve diðer kitaplardan naklen açýk söylemiþtir.

«Yahut tasadduk eder» sözü, Ýmam Muhammed´e göre mutlaka temlik lâzým geldiðini ifade eder. Bahýr sahibi Fethu´l-Kadir´e uyarak bunu tercih etmiþtir. Binaenaleyh mübah kýlmak kâfi deðildir. Ebû Yusuf temlike muhaliftir. Ýmam-ý Azam´dan bu hususta muhtelif nakiller vardýr.

METÝN

Hacýnýn farz olan vakfeden önce bir insanýn iki su yolundan birine cimada bulunmasý, velev ki unutarak yahut zorla olsun. kadýn uykuda bulunsun yahut erkek çocuk veya deli olsun haccýný ifsat eder. Bunu Haddâdî söylemiþtir. Lâkin ceza kurbaný veya o haccýn kazasý lâzým gelmez.

ÝZAH


«Farz olan vakfedan önce» ifadesinden murad, rükündür. Binaenaleyh nâfile hacca da þâmildir. Bundan, Müzdelife´de vakfeden önce cima etmesi hariç kalýr. Çünkü o haccý bozmaz. Fakat ceza olarak bir deve boðazlamasý lâzým gelir.

«Bir insanýn iki su yolundan birine cima etmesi»nden murad, sünnet miktarýnýn girmesidir. Velev ki meni gelmesin, velev ki hararet ve lezzet duymasýna mâni olmayacak bir þey bulunsun. Ve bu ister bir kadýnla, ister fazlasýyla, ister ecnebi kadýnla, ister kendi karýsýyla bir veya çok defa vuku bulsun bir ceza kurbaný lâzým gelir. Meðer ki meclis deðiþmiþ olsun. Bu takdirde ikinci cima ile birinci ihramý býrakmayý niyet etmezse ayrý ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim evvelce beyan edilmiþti. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ýki su yolundan murad ön ve arkadýr. Nehir sahibi diyor ki: «Sonra bu kelime iki rivayetten en sahih olanýna göre dübürde kullanýlýr. Ýmameynin kavli de budur.» Hayvana cima etmekle mutlak surette hacc bozulmaz. Çünkü o tam cima deðil kusurludur. Bahýr. Yani meni gelsin gelmesin müsavidir. Kendisinden þehvetlenilmeyen küçük kýza da ulema ´hayvan´ hükmünü vermiþlerdir. Nitekim oruç bahsinde geçmiþti. Binaenaleyh ölü ve þehvet duyulmayan küçük kýza cima etmekle haccýn bozulmamasý iktiza eder. Remli. Bunun benzeri de Lübob þerhindedir.

«Velev ki unutarak yahut zorla olsun» ifadesiyle yaptýðý ta´mim köleye de þâmildir. Lâkin âzâd edildikten sonra farz haccdan maada bu haccý da kaza etmesi ve hedy göndermesi lazým gelir. Mal vâcip olan her þeyde köle âzâd edildikten sonra sorumludur. Oruç lazým gelen þey bunun hilâfýnadýr. Çünkü onunla derhal sorumlu olur. Sahibi onun namýna insar halinden baþka hiçbir yerde sadaka vermez. Ýhsarda ise, ihramdan çýkmasý için kölesinamýna yiyecek sadaka gönderir. Âzâd olduðunda bir hacc ve umre yapmasý icabeder. Bahýr. Zorla yaptýrdýðý takdirde zorlanandan bir þey ýstsmeye hakký yoktur. Nitekim bunu Ýsbicâbî söylemiþtir. Fetih sahibi ise, kadýný kocasý cimaya zorladýðý vakit kadýnýn kestiði kurbaný geri istemekte hakký olup olmadýðý hususunda ihtilâf edildiðini bildirmiþtir. Fakat ben kadýnýn hacc masraflarýný isteyebiliceðine dair bir kavil görmedim. Bahýr.

«Yahut erkek çocuk veya deli olsun haccýný bozar.» Bunu þu da te´yid eder ki; namazla orucu bozan þeylerde, mükellef olanla olmayan arasýnda fark yoktur. Hacc da öyledir. Fetih´te "haccý bozulmaz" denilmiþse de bu kavil zayýftýr. Bahýr ve Nehir.

«Lâkin» çocuk ve deliye ceza kurbaný ve o haccýn kazasý lâzým gelmez. Keza ihramlarýnda devam dahi lâzým deðildir. Çünkü ikisi de mükellef deðildirler. Lübab þerhî.

Haccýný ifsat eder.» Yani fena halde noksanlaþtýrýr, ama bozmaz. Nitekim Muzmerat´ta beyan edilmiþtir. Kuhistânî. Lübab sahibi bunu ondan naklettikten sonra, "Bu güzel bir kayýttýr. Bazý iþkalleri ortadan kaldýrýr." demiþtir. Aliyyü´1Kâri þöyle demiþtir: «Ben derim ki: O iþkallerden biri de hacc fiillerine devamdýr. Lâkin haccýn bozulmamasýnda yine de bir nevi iþkal vardýr. O da kazadýr. Ancak bu iþkali þöyle defetmek mümkündür:

Kaza lâzým gelmesi, kemâl vechi üzere eda edilmek içindir.»

Ben derim ki: Sözün hâsýlý þudur: Burada ´ fesat ´tan murad, abdestsiz namaz gibi þer´î bir fiilin hakikati bulunmamak mânâsýna bâtýl olmasý deðildir. Murad, fiili sayýlmayacak derecede bozuk ve kaza icabedendir. Tâ ki borçtan kurtulsun. Þu halde þer´î hakikat mevcuttur. Fakat o derece noksandýr ki, bu noksanlýk onu yeterlilikten çýkarmýþtýr. Onun için Fetih´te Mebsut´tan naklen, "Ýhramý ifsat etmekle amellerden önce ondan çýkmýþ olmaz." denilmiþtir. Her vecihten bâtýl olsaydý, ihramdan çýkmýþ sayýlýrdý ve kendisine bundan sonra iþlediði yasak fiillerden dolayý ceza lâzým gelmezdi. Lübab ve diðer kitaplarda beyan edildiðine göre. o kimse bu haccý eda etmeden onun kazasýný niyet ederek baþka bir hacca ihlâl yapsa, niyeti hükümsüz kalýr. Fâsit olan haccý bitirmedikçe hacc odur. Bundan anlaþýlýr ki; Bahýr sahibinin muasýrlarýndan birinin, "Hacc fâsit olduðu vakit ihram fâsit olmaz." sözü, zikrettiðimiz mânâda bâtýl olmaz demektir. Sonra bu hacda fesatla butlan arasýnda fark olduðunu gösterir. Sair ibadetler bunun hilâfýnadýr. Bu söz, ulemanýn. "Ýbadetlerde fesatla butlan arasýnda fark yoktur. Muamelât bunun hilâfýnadýr." sözünden istisna edilmiþtir. Bunu þu da te´yid eder ki; Lübâb´ýn, ihramýn haram kýldýðý þeyler faslýnda, "Ýhramý ifsat eden þey, vakfeden önce cimadýr. Ýptal eden ise dinden dönmektir." diye açýklanmýþtýr. Allah´u a´lem!

METÝN

Keza kadýn fercine eþek aleti veya kesilmiþ bir alet soksa haccý biiittifak fâsit olur. Ama fâsit olan hacca, caizi gibi devam eder. Kurban keser ve onu kaza eder. Velev ki nâfile olsun. Acaba kazayý da ifsat etse. kazasý vâcip olur mu? Bunu görmedim. Öyle anlaþýlýyor ki, kazadan murad tekrarlamadýr. Kaza ederken karý -koca vücûben ayrýlmazlar. Belki erkek cimadan korkarsa ayrýlmalarý mendup olur.

ÝZAH

«Keza kadýn fercine eþek aleti veya kesilmiþ bir alet soksa, haccý bilittifak fâsit olur.» Halbuki hayvana cima etse haccý fâsit olmaz. Aralarýndaki fark þudur: Kadýnlarda þehvete sebep daha mükemmeldir. Binaenaleyh onlarýn tarafýnda noksanlýk yoktur. Erkeðin hayvana cima etmesi böyle deðildir. T. Kesilmiþ alet, insan aletinden baþkasýna da þâmildir. T.

«Ama fâsit olan hacca devam eder.» Çünkü ihramdan çýkmak, ancak fiilleri eda etmekle yahut ihsarla olur. Bunlarýn biri yoktur. Fâsit olmakla beraber o hacca devam gerekmesi, aslý itibariyle meþru olup, vasfý itibariyle meþru olmadýðýndandýr. Ve noksan olduðu için vâcip bununla ödenmiþ olmaz. Nehýr.

«Caizi gibi devam eder.» Yani sahih haccda neler yapacaksa, bunda da onlarý yapar. Sahih haccda nelerden kaçýnacaksa, bunda da onlardan kaçýnýr. Yasak bir þeyi yaparsa sahih haccda ne lazým gelecekse bunda da o lâzým gelir. Lübab.

«Kurban keser...» Bir devenin yedide biri bir koyun yerine geçer. Nitekim Gâyetü´l-Beyan sahibi bunu açýklamýþtýr. Bahýr.

Ben derim ki: Bu açýktýr. Bundan önce söylediði bunun hilâfýnadýr. Nitekim biz onu bâbýn baþýnda arzettik.

«Kaza eder.» Yani hemen kaza eder. Nitekim bunu hâþiye yazarlarýndan biri Bahr-i Amîk´ten nakletmiþtir. Hayreddin-i Remlî diyor ki: "Kaza eder"den maksat, gelecek yýldýr. Çünkü boþladýðýna devam etmek vâciptir. Kaza ancak gelecek sene olur. Mikâtý ihramsýz geçenler faslýnda gelecektir ki, bir kimse döner de umreye veya hacca ihramlanýr, sonra o umreyi veya haccý ifsat ederse, haccý o sene kaza ettiði takdirde kendisinden ceza kurbaný sâkýt olur. Bu söz, yetiþemediðini yapabilmek için o sene kaza etmesi caiz olduðunu açýk olarak göstermektedir.

«Velev ki nâfile olsun.» Çünkü baþlamakla nâfile de vâcip olur.

«Acaba onun da kazasý vâcip olur mu?» Yani ifsat ettiði kazanýn da kazasý var mýdýr ki, iki hacc kazasý lâzým gelsin.

«Bunu görmedim.» Bahsi Nehir sahibi yapmýþ, bu mesele sorulunca þöyle demiþtir: «Ben bu meseleyi görmedim. Ama bu hacca mülzim olarak deðil, muskýt olarak baþladýðýna bakýlýrsa, kazadan murad lügavî mânâsýdýr. Maksat tekrarlamaktýr. Nitekim zâhir o!an da budur.»

Kuhistânî´nln þu sözü de buna uygundur: «Evlâ olan, iade eder demesidir. Çünkü bütünömür onun vaktidir.» Onun için Kemâl b. Hümam, Tahrir´de, "Buna kaza adýný vermek mecazdýr." demiþtir. Tahrir þarihi de þunu söylemiþtir: Çünkü vaktinde yapýlmaktadýr. Vakti bütün ömürdür. Binaenaleyh ulemamýzýn kavline göre bu edadýr. Yani ikincide eda olduðuna ve baþka bir hacc olmadýðýna göre onu ifsat eder. Çünkü ona baþka bir haccý iltizam ederek baþlamamýþtýr. Bilâkis hakikatta boynuna borç olaný ýskat etmek için baþlamýþtýr. Bu adam zanla iþ gören de deðildir. Tâ ki zanla iþ görene de kaza lâzýmdýr diye itiraz olsun. Nitekim ihram faslýnýn baþýnda geçmiþti. Bu gizli deðildir. O halde baþka bir hacc kaza etmesi de lâzým gelmez. Ancak üçüncü olarak onu eda etmesi lâzým gelir. Çünkü ona vâcip olan, kâmil hacc idi. Tâ ki boynuna borç olan onunla ödensin. Onu her ifsat ettikçe, ilk boynuna borç olandan baþkasý lazým gelmez. Nitekim farz bir namaza baþlasa da sonra onu ifsat etse hüküm budur. Allâme Ýsmail Nablusî bu meselenin naklini bulmuþ ve þöyle demiþtir: «Mübtegâ´nýn ibaresi þöyledir: Hacc vaktini geçirir de sonra gelecek sene onu kaza niyetiyle hacceder ve haccýný ifsat ederse, kendisine bir hacc kazasýndan baþka bir þey lâzým gelmez. Nitekim ramazan orucunun kazasýný ifsat etse, hüküm yine böyledir.»

TEMBÝH: Namaz bahsinde geçmiþti ki, tekrarlamak ifsattan baþka bir bozukluktan dolayý vâcibin mislini vaktinde yapmaktýr. Burada bozukluk fesattýr. Binaenaleyh tekrar olamaz. Lâkin ulemanýn orada fesattan muradlarý, bâtýl olmaktýr. Bu ibadetlerde fesatla butlan arasýnda fark olmadýðýna binaendir. Az yukarýda hacda aralarýnda fark olduðunu gördün. Mezkûr tarif ona da uyar. Halbuki biz orada Mîzan´dan naklen ikisinin de tariflerini, "Ýlk fiilin mislini kemâl sýfatýyla yapmaktýr." diye arzettik.

«Karý-koca vücûben ayrýlmazlar...» Yani cima ile haccý ifsat ettikten sonra karý ile koca baþka baþka yollardan gitmek suretiyle, birbirlerini görmemek üzere ayrýlmazlar. Nehir.

«Belki erkek cimadan korkarsa ayrýlmalarý mendup olur.» Bahýr´da Muhit ve diðer kitaplardan naklen böyle denilmiþtir. Lübab´da da öyledir. Keza Kuhistânî´de Ýhtiyar´dan naklen böyle denilmiþtir. Ben Ýhtiyar´a müracaat ettim ve öyle olduðunu gördüm. Lübab þarihi diyor ki: ´ Câmi-i Saðîr´de, "ayrýlmak birþey deðildir." denilmiþtir. Maksat zaruri bir iþ deðildir demektir. Kâdîhân vâcip deðildir mânâsýna olduðunu söylemiþtir. Ýmam Züfer, Mâlik ve Þâfiî birbirlerinden ayrýlmalarýnýn vâcip olduðunu söylemiþlerdir. Ayrýlmanýn vaktine gelince: Biz ve Züfer´e göre ihrama girdikleri vakit, Ýmam Mâlik´e göre evden çýktýklarý vakit, Ýmam Þâfiî´ye göre ise cima yerine vardýklarý vakittir.

METÝN

Vakfeyi yaptýktan sonra cimada bulunmasý, haccýný ifsat etmez. Bir deve vâcip olur. Tavaftan önce týraþ olduktan sonra cima ederse, bir koyun lâzým gelir. Çünkü cinayet hafiftir. Umresinde dört tavaftan önce cima etmesi umreyi ifsat eder. Ama umreye devamla kurbankeser ve umreyi vâcip olmak üzere kaza eder. Dört tavaf yaptýktan sonra cima ederse, umresi fâsit olmaz. Ve bir koyun keser. imam Þâfiî buna muhaliftir.

ÝZAH

«Vakfeyi yaptýktan sonra...» Yani týraþ olmadan ve tavaftan önce cima etmesi haccýný bozmaz.

«Bir deve vâcip olur.» sözü, bir defaya ve meclis bir olmak þartýyla birkaç defa cimaya þâmildir. Meclis deðiþirse, birinci cima için bir deve, ikincisi için bir koyun lâzým gelir. Bahýr. Bu söz, kasten yapanla unutana da þâmildir. Nasýl ki metinlerde ve Lübab´da açýklanmýþtýr. Sirâc´da buna muhalif olarak, unutana bir koyun lâzým geldiði kaydedilmiþtir. Lübab þarihi bunun meþhur rivayetlere muhalif olduðunu söylemiþtir. O rivayetlere göre, sair cinayetlerde aralarýnda fark yoktur. Hâniyye sahibi bu mesele hususunda açýklama yapmýþtýr.

«Tavaftan önce» ifadesinden murad, tavaf-ý ziyaretin tamamý yahut ekserisidir. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.

«Çünkü cinayet hafiftir.» Yani týraþ olmakla kadýnlardan maada her þey ona helâl olmuþtur. Musannýfýn zikrettiði tafsilât metinlerde de böyledir. Mebsut ve Bedâyi sahipleriyle Ýsbicâbî, týraþtan önce olsun, sonra olsun deve vâcip olacaðýný söylemiþlerdir. Fetih´te bu daha muvafýk görülmüþtür. Çünkü zâhir rivayette vakfeden sonra olursa kurban icabedeceði mutlak býrakýlmýþ, tafsilât verilmemiþtir. Bahýr ve Nehir sahipleri Fetih sahibi ile münakaþa etmiþlerdir. Ama tavaf-ý ziyaretin tamamýndan veya ekserisini yaptýktan sonra týraþ olmadan cima ederse bir koyun kesmesi icabeder. Lübab. Lübab þarihi Aliyyü´l-Kâri þunlarý söylemiþtir: «Bahr-ý Zâhir ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir. Bunun vechi þu olsa gerektir: Cinayeti büyütmek, ancak bu rükne riayet içindi. Ve onun muktezasýnca bu hüküm tavaftan önce týraþ olduktan sonra bile yapsa devam etmeliydi. Ancak ihramdan çýkma suretine bakarak bunda müsamaha gösterilmiþtir. Velev ki cimaya nisbetle tavafýn edasýna baðlý olsun.» Bu sözün zâhiri gösteriyor ki, bu meselede koyun vâcip olmasý hususunda kimsenin sözü yoktur. Buna yalnýz Nikaye þerhinde Aliyyü´l-Kâri muhalefet etmiþ, meseleyi önceki hilafýn yeri saymýþtýr. Evet, Fetih sahibi de bu meseleyi müþkil saymýþ, "Týraþ olmazdan önceki tavaf ile hiçbir þey helâl olmamýþtýr. Binaenaleyh deve vâcip olmasý gerekirdi." demiþtir. Ona verilecek cevap Lübab þerhinden nakledilen mezkûr izahtan anlaþýlýr.

Musannýf kýrân hacýsýnýn cimasýndan bahsetmemiþtir. Nehir sahibi diyor ki: «Kýrân hacýsý vakfeden ve umrenin tavafýndan önce cima ederse, hem haccý, hem umresi fâsit olur. Ve kendisine iki kurban lâzým gelir. Kýrân kurbaný sâkýt olur. Eðer vakfeyle umrenin tavafýndan sonra, týraþtan önce cima ederse, hacc için bir deve, umre için de bir koyun lâzým gelir. Bundan sonrasý hakkýnda ihtilâf edilmiþtir.» Ýzahý Bahýr´dadýr.

«Umresinde cima etmesi» temettu umresine de þâmildir.

«Kurban keser...» Bundan murad, bir koyundur. Bahýr.

«Dört tavaf yaptýktan sonra cima ederse umresi fâsit olmaz.» Bahýr sahibi diyor ki: «Musannýfýn sözü, kolanýn, tavaf edip sa´yi yapmasýna da yapmamasýna da þâmildir. Lâkin týraþ olmadan yapmýþ olmasý þarttýr. Bunu söylememesi,bilindiði içindir. Çünkü o kimse týraþ olmakla umrenin ihramýndan tamamýyla çýkar. Hacc ihramý bunun hilâfýnadýr. Musannýf ifrad haccý yapanla yalnýz umre yapanýn hükmünü beyan edince, bundan kýrân ve temettu hacýlarýnýn hükümleri de anlaþýlmýþtýr.»

METÝN

Ýhramlý bir kimse av öldürürse, yani yaratýlýþý itibariyle vahþî bir kara hayvaný hayvaný vurur veya vuracak kimseye gösterirse, vuran kimse onu tasdik eder ve avý bilmezse, avýn ölümü onun göstermesine veya iþaretine bitiþik olur, gösteren ve iþaret eden kimse ihramýnda bâkî olursa, vuran kimse de avý yerinden kaçmadan alýrsa, ister yeni göstermiþ ister tekrar etmiþ olsun, ister yanýlarak, ister kasten göstersin ve av ister mübah, ister birinin milki olsun cezasý gösterene olur.

ÝZAH

«Vahþi bir kara hayvaný ilh...» Baþkalarý bu tarife, "Kendini kanatlarýyla veya bacaklarýyla koruyan" ifadesini katmýþlardýr. Bu ilâve, yýlan, akrep vesair böceklerden ihtiraz içindir. Kara hayvanýndan murad, karada doðandýr. Yaþadýðý yere itibar yoktur. Þarih bu kayýtla deniz hayvanýndan ihtiraz etmiþtir. Deniz hayvaný, suda doðandýr. Velev ki karada yaþasýn. Çünkü doðum yeri asýldýr. Ondan sonra bulunacaðý yer ârýzîdir. Binaenaleyh su köpeði ve kurbaða su hayvanýdýr. Nitekim Fetih´te kaydedilmiþtir. Orada beyan edildiðine göre, yengeç, timsah ve deniz kaplumbaðasý da su hayvanýdýr. Avlanmasý ihramlýya âyetin nassý ile helâldir. Ayetin umumu, yenilmeyen su hayvanýna da þâmildir. Sahih olan budur. Kýrmanî´nin Menâsik´inde buna muhalif olarak, su hayvaný yalnýz balýða tahsis edilmiþ; kara hayvanýnýn ise, domuz gibi yenilmeyeni bile olsa avlanmasý mutlak surette haram olduðu söylenmiþtir. Nitekim Muhlt´ten naklen Bahýr´da böyle zikredilmiþtir. Kirmânî, yalnýz kurt, karga, çaylak, saldýrgan, yýrtýcý gibi hayvanlarý istisna etmiþtir. "Geri kalan yýrtýcýlar av deðildir" demiþtir. Lübab sahibi diyor ki: «Deniz kuþlarýna gelince: Onlarý avlamak helâl deðildir. Çünkü doðumlar karada olur.» Lübab þarihi bu sözü Bedâyi ile Muhit´e nisbet etmiþtir. Bahýr sahibinin, "Bunlar suda doðar." sözü kalem hatasýdýr. Aksi halde bu söz yukarýda zikrettiðimiz doðum yerlerine aykýrýdýr.

«Yaratýlýþý itibariyle vahþî» ifadesinde, ehlileþmlþ geyik de dahildir. Velev ki kesmek suretiyletemiz olsun. Vahþileþen deve ve koyun bu sözden hariçtirler. Velev ki kesilmek suretiyle temizlensinler. Çünkü av hayvaný olmak hususunda dikkat edilecek cihet, asýl yaratýlýþýtýr. Kesmekte ise imkân ve imkânsýzlýk nazarý itibara alýnýr. Bahýr. Köpek de hariçtir. Velev ki vahþî olsun. Çünkü köpek aslý itibariyle ehlidir. Ev kedisi de öyledir. Yaban kedisine gelince: Onun hakkýnda Ýmam-ý Azam´-dan iki rivayet vardýr. Fetih sahibi onun köpek gibi olduðuna kesin olarak hükmetmiþtir.

T E M B Ý H : Lübab þarihi diyor ki: Zâhire bakýlýrsa, deniz suyu Harem-i Þerif´in topraðýnda bulunsa, avý yine helâldir. Çünkü âyet umumidir. "Deniz, suyu temizleyici, ölüsü helâl olan bir þeydir." hadisi de öyledir. Þâfiîler bunu açýkça beyan etmiþ; "Deniz Hill´de veya Harem´de olmuþ fark etmez." demiþlerdir. Burada þöyle denilebilir: Hayvanlardan bazýlarý bazý yerlerde vahþî, bazýlarýnda ise ehlî olarak bulunurlar. Manda gibi ki Sudan memleketlerinde vahþîdir. O memleketlerde ehlisi bilinmemektedir. Musannýf böylesinin hükmünü beyan etmemiþtir. Zâhirine bakýlýrsa, o memleketler hakkýndan ihramlý olanlara orada bulundukça bu hayvanýn avlanmasý haramdýr. Allah´u a´lem.

«Veya vuracak kimseye gösterirse» ifadesiyle, öldürmesine yardýmý kasdetmiþtir. Ýster orada olmayana yerini bildirmek suretiyle hakikaten delâlette bulunsun, ister bizzat hayvaný göstersin. Bahýr. Þu halde göstermekte iþaret de dahildir. Nitekim þarihin sözü de buna iþaret etmektedir. Ýþaret, yanýnda olana yapýlýr. Fetih sahibi iþareti, "Delâleti baþka bir þeye yapmaktýr." diye tarif etmiþtir. Bu sözün muktezasý, delâletin umumi olmasýdýr. Çünkü dille de yapýlýr, dilden baþka bir uzuvla da yapýlýr. Þeyh Ýsmail, Bercendî´den þunu nakletmiþtir: «Aþikârdýr ki ´delâlet kelimesini zikretmek, iþarete hacet býrakmaz. Bazen, iþaret yanýndakine; delâlet yanýnda olmayana mahsus olur.» Binaenaleyh musannýfýn, "Yahut avý tutmak için ona yardýmda bulunur veya öldürmesini emrederse" ifadesini ziyade etmesi gerekirdi. Çünkü Buhârî ile Müslim´de-ki Ebû Katâde hadisinde, "Sizden biriniz ona emretti mi, yahut iþarette bulundu mu?" buyrulmuþtur. Müslim´in rivayetinde, "Ona iþaret veya yardým ettiniz mi diye sordu. Ashab, ´hayýr´ dediler. öyle ise yeyin buyurdu." þeklindedir. Bahýr sahibinin, "Delâletten murad, yardýmdýr." sözü, emre þâmil deðildir. Çünkü delâletle beraber olmayýnca, emirde yardým yoktur. Nitekim yakýnda gelecektir. Evet, av bir yere girer de yolu üzerinde veya kapýsýnda ona gösterirse, bir de avý vuracak aleti gösterirse, emre þâmildir. Mutemet kavle göre av aletini ona ödünç vermesi de böyledir. Meðer ki kâtilin yanýnda baþka silâhý bulunsun. Ekseri ulemamýz bu þekilde hüküm vermiþlerdir.

T E M B i H : Musannýfýn ava delâlet eden kimseyi ihramlý olmakla kaydetmesi; vuraný mutlak söylemesi, gösteren ihramsýz olursa kendisine bir þey lâzým gelmiyeceði içindir. Meþhur kitaplarda kaydedildiðine göre ona yalnýz günah vardýr. Bazýlarý ona avýn yarý kýymetininödettirileceðini söylemiþlerdir. Lübab þerhi. Kendisine av gösterilen kimsenin ihramlý olmasý þart deðildir. Ýhramlý bir kimse Harem dýþýnda, ihramsýz birine av gösterir de o da vurursa, gösterene ceza var, gösterilene yoktur. Lübab.

«Vuran kimse onu tasdik ederse ilh...» Bu þartlar, gösteren kimse ihramlý olduðunda kendisine ceza vâclp olmak içindir. Günaha gelince;

o mutlak surette tahakkuk eder. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Nehir´de þu da ziyade edilmiþtir: «Tasdikin mânâsý, tasdik ettim demek deðil,onu yalanlamamaktýr. Hattâ ihramlý bir kimse bir avý haber verir de o kimse göremezse, baþka bir ihramlý haber verir de birinciyi tasdik etmez, tekzib de etmezse, sonra avý arayarak vurduðu takdirde her ikisine de ceza vardýr. Ama birinciyi tekzib ederse ona ceza verilmez.»

«Ve avý bilmezse» gösterene ceza verilir. Fakat gösterir de o kimse avý evvelden görmüþ veya baþka bir suretle öðrenmiþ bulunursa, gösterene birþey yoktur. Çünkü onun göstermesi hâsýlý tahsil olur. Binaenaleyh hiç göstermemiþ gibi olur. Bu izaha göre Muhit´te Mülteka´dan nakledilen þu ifade müþkil kalýr. «Gösteren kimse, "þu iki avdan birini al" dese; halbuki avcý onlarý zaten görür bulunsa ve her ikisini vursa, gösterene bir ceza vardýr. Aksi takdirde ceza iki olur.» Bahýr sahibi buna þu cevabý vermiþtir: a ´ Al ´ diye emretmesi, göstermek kabilinden deðildir. Binaenaleyh mutlak surette ceza icabeder. Buna Fetih ve diðer kitaplardaki þu ifade delâlet eder: Ýhramlý bir kimse, baþkasýna avý almasýný emreder o da baþkasýna emrederse, ceza ikinci emredenedir. Çünkü kendisi ilk emredenin dediðini yapmamýþtýr. Ama ilk emreden avý gösterir de tutmasýný emreder, o da üçüncü bir þahsa vur emrini verirse iþ deðiþir. Ve üçüne de ceza vâcip olur. Ulema, mücerret emirle, göstererek yapýlan emir arasýnda fark görmüþlerdir.»

Hâsýlý bilmemek göstermek için þarttýr, emir vermek için þart deðildir. Emir o emire uymak þartýyla mutlak cezayý muciptir.

«Avýn ölümü onun göstermesine bitiþik...» Yani onun göstermesiyle meydana gelirse demektir. Lübab þerhi.

«Gösteren ve iþaret eden kimse» yerine, "gösteren veya iþaret eden" dese daha iyi olurdu. Çünkü hüküm bunlarýn biriyle sabit olur. Bir de "ihramýnda bâkî olursa" sözü bununla sahih olur. Þarih bu sözle þundan ihtiraz etmiþtir: «Avý gösteren veya iþaret eden þahýs ihramdan çýkar da gösterilen kimse o zaman vurursa, gösterene bir þey lazým gelmez. Ama günahkâr olur.» Hlndlyye. T.

«Avý yerinden kaçmadan yakalarsa» ceza lâzým gelir. Fakat yerinden kaçar da sonra yakalayarak öldürürse, gösterene bir þey lâzým gelmez. Hlndiyye. T.

«Ýster yeni, ister tekrar göstermiþ olsun.» Yani ceza lazým gelmek için, ilk avý vurmakla tekrarvurmak arasýnda fark yoktur. Ýbn-Ý Abbas tekrar vurana ceza olmadýðýný söylemiþtir. Davud-u Zâhiri ile Kâdî Þüreyh buna kail olmuþlardýr. Lâkin vuran kimseye, "Git þuradan! AIIah senden intikamýný alýr!" denilir. Mi´râc.

«Ýster yanýlarak, ister kasten olsun...» bizzat yakalamasý da böyledir. Velev ki kastý olmasýn. - Uyuyan kimsenin avýn üstüne yuvarlanarak öldürmesi bu kabildendir.- Yakalanmasýna sebep olmasý da böyledir. Bu, haddini tecavüz ettiði zaman olur. Meselâ bir að kurar veya çukur kazar da av onun içine düþer. Fakat kendisi için bir çadýr kurar da ona bir av hayvaný takýlýr yahut su toplansýn diye, yahut kurt gibi katli mübah bir hayvan düþsün diye bir kuyu kazar da içine av düþerse veya köpeðini mübah bir hayvanýn arkasýndan gönderir de, o da haram olan hayvaný yakalarsa yahut Harem dýþýnda kehdisi ihramsýz iken bir avýn peþine takar da köpek Harem hududuna girerse bir þey lâzým gelmez. Çünkü bunlarda tecavüz yoktur. Meselenin tamamý Nehir ile Bahýr´dadýr.

«Ýster birinin milki olsun.» O kimsenin iki kýymet ödemesi lâzým gelir. Kýymetin birini hayvanýn sahibine öder, biri de Allah Teâlâ´nýn hakký olmak üzere vereceði cezadýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Köpek öðretilmiþ olursa, hükmü aþaðýda gelecektir.

«Cezasý gösterene olur.» öldürülen avýn sayýsýnca ceza da çoðalýr. Meðer ki bununla ihramdan çýkmayý isteyerek onu terketmiþ olsun. Nasýl ki Asýl adlý kitapta bu açýklanmýþtýr. Bahýr. Biz bunu Lübab´dan naklen arzetmiþtik.

METÝN

Velev ki av hayvaný saldýrgan olmayan bir yýrtýcý veya evcilleþtirilmiþ bir hayvan yahut paçalý güvercin olsun. Paçalýdan murad, ayaklarýnda don giymiþ gibi görünen tüyler bulunmaktýr. Yahut onu yemeye muztar kalmýþ olsun. Nitekim o kimse bir insan öldürüp etini yese kendisine kýsas lâzým gelir. Ölü eti av üzerine, av eti baþkasýnýn malý ve insan eti üzerine tercih edilir. Bazýlarý domuz eti üzerine de tercih edileceðini söylemiþlerdir. Ölü bir peygamber ise, etini yemek hiçbir halde helâl olmaz. Nasýl ki baþka bir muztar kimsenin yiyeceðini de yiyemez.

ÝZAH

"Yýrtýcý" kelimesi, avýný yaralayarak öldüren ve âdeten saldýrgan olan her hayvana verilen bir isimdir. Burada ondan murad, hadiste sayýlan yedi fâsýk hayvanla böceklerden geri kalanlardýr. Yýrtýcý olup olmamasý müsavidir. Velev ki domuz veya maymun yahut fil olsun. Nitekim Mecma´da böyle denilmiþtir. Bahýr. Þahin ve atmaca gibi yýrtýcý kuþlar da bunda dahildir. Musannýfýn "saldýrgan olmayan" diye kayýtlamasý, saldýrgan olursa onu öldürmekle bir þey lâzým gelmeyeceði içindir. Nitekim ileride görülecektir.

«Evcilleþtirilmiþ bir hayvan...» Velev ki evcilleþtirilmiþ bir geyik olsun. Çünkü onun alýþmasýârýzîdir. Muteber olan aslýdýr. Nitekim yukarýda geçti.

«Yahut paçalý güvercin olsun.» Paçalý diye kayýtlamasý, Ýmam Mâlik muhalif olduðu içindir. O´na göre paçalý güvercinde ceza yoktur. Çünkü o evcilleþmiþtir. Kanatlarýyla uçamaz, ördek gibi olmuþtur.

«Ölü eti av üzerine tercih edilir.» Bu, Ebû Hanîfe ile Ýmam Muhammed´e göredir. Ebû Yusuf ile Ýmam Hasan´a göre avý keser. Fetva birinciye göredir. Nitekim Þurunbulâliyye´de böyle denilmiþtir. H.

Ben derim ki: Bahýr sahibi dahi bunu tercih etmiþ; "Çünkü av etinde iki haramý irtikâbetmek vardýr. Bunlarýn biri yemek, biri de öldürmektir. Ölü etini yemekte ise sadece bir irtikâp vardýr. O da yemektir." demiþtir. Hilâf evleviyyet meselesindedir. Nitekim Bahýr sahibinin Hâniyye´den naklettiði "ölü evlâdýr." sözünden anlaþýlan da budur. Bir haram, iki haram sözlerinden murad, muztar kalmazdan önceki aslî hükümdür. Çünkü muztar kaldýktan sonra artýk haram diye birþey yoktur.

«Av eti baþkasýnýn malýna tercih edilir.» Bu kul hakkýný muhafaza içindir. Çünkü kul muhtaçtýr. Zeylâî.

TEMBÝH: Bahýr´da Hâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: "Bazý ulemamýzdan rivayet olunduðuna göre, bir kimse baþkasýnýn yiyeceðini bulursa, ölü eti yemesi mübah olmaz." Ýbn-i Semâa ile Biþr´den dahi buna benzer bir kavil rivayet olunmuþ; "Gasp ölü etinden evlâdýr." denilmiþtir. Tahâvî bununla amel etmiþ; Kerhî ise "O kimse muhayyerdir." demiþtir.

Av etinin insan eti üzerine tercih edilmesi, insanýn kýymet ve kerametinden dolayýdýr. Bir de av eti Harem´in dýþýnda veya ihramsýz halde helâldir. insan eti ise hiçbir halde helâl deðildir. H.

«Bazýlarý domuz eti üzerine de tercih edileceðini söylemiþlerdir. Hâniyye´den naklen Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: "Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre av eti domuz etinden evlâdýr." Þarih bu rivayetin zayýf olduðunu belirtti. Lâkin domuzdan murad ölü domuz ise, zayýflýðýn vechi zahirdir. Çünkü o da sair laþeler gibidir. Ve onu yiyen yalnýz yemek yaðýný irtikâbetmiþtir. Ölü domuz deðilse, zayýflýðýn vechi zahir deðildir. Çünkü o da avdýr. Ama baþkasýný avlamak evlâdýr. Zira herbirinde iki haramý irtikâb vardýr. Ancak domuzun haram olmasý daha þiddetlidir. Bana zâhir olan budur. Bahýr´da Hâniyye´den naklen, "Köpek yemek avdan evlâdýr. Çünkü avda iki haramý irtikâp vardýr." denilmiþtir.

«Ölü bir peygamber ise» sözü, mezhebimizde nakledilmemiþtir. Onu Nehir sahibi Þâfiîlerden nakletmiþtir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 23:12:01
METÝN

Bezzaziye´de, "Kesilmiþ av bilittifak evlâdýr." denilmektedir. Eþbah. Cezadan sonra olursa, yediðinin kýymetini dahi öder. Ceza iki âdil kimsenin koyduðu kýymettir. Bir âdil kiþinin koyduðu kýymet kâfidir diyen de vardýr. Velev ki kâtil olsun. Kýymeti öldürülen yerde veya orada kýymet yoksa oraya en yakýn yerde konur. Yýrtýcý, yani yenilmeyen hayvanda - velev ki domuz veya fil olsun - ceza, bir koyun kýymetinden fazla olamaz. Velev ki yýrtýcý hayvan koyundan daha büyük olsun. Çünkü yenilmeyen hayvanda fesat ancak kan akýtmakla iþlenir. Binaenaleyh onda ancak kan akýtmak vacip olur.

ÝZAH

«Kesilmiþ av evlâdýr.» Yani baþka bir ihramlýnýn yahut muztar kalmazdan önce kendisinin kestiði hayvan evlâdýr. Çünkü onu yemekte bir haramý irtikâp vardýr. Yemek için baþkasýnýn avladýðý bunun hilâfýnadýr.

«Yediðinin kýymetini dahi öder.» Yani cezayý ödedikten sonra olursa, en kimse cezadan maada yediðinin kýymetini de öder. Cezayý ödemezden önce ise, yediðinin kýymeti, ödeyeceði avýn kýymetinde dahildir. Ayrýca bir þey ödemesi gerekmez. Bu hususta kendi yemesiyle köpeklerine yedirmesi arasýnda bir fark yoktur. Ýmameyn kendi yerse bir þey ödemez demiþlerdir. Meselenin tamamý Nehir´dedlr. Lübab sahibi diyor ki :«Kesenden baþkasý o avdan yerse, kendisine bir þey lâzým gelmez. Ýhramdan çýkan kimse Harem´de kestiði avý ödedikten sonra ondan yerse, yediði için bir þey lâzým gelmez.»

«Ceza iki âdil kimsenin koyduðu kýymettir.» Ve râcih kavle göre yaratýldýðý sýfat üzerine kýymet konulur. Meselâ sevimlilik, güzellik ve ötücülük sýfatlarý itibara alýnýr. Kullarýn fiiliyle meydana gelen sýfatlarý itibara alýnmaz. Bu yalnýz kýymetini sahibine öderken muteberdir. Ancak horozun dövüþmesi, koçun süsmesi gibi keyif için olanlarý gibi itibara alýnmaz. Nitekim þarkýcý cariyede de hüküm budur. Âdilden murad, avýn kýymeti hususunda, görgüsü bilgisi olan kimsedir. Þahitlik bâbýndaki adale deðildir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr. Musannýf cezanýn kýymet olduðunu mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh misli olan ava da, misli olmayana da þamildir. Ýmam-ý Âzam´la Ebu Yusuf´un kavilleri budur Ýmam Muhammed ise bunu misli olmayana tahsis etmiþtir. Misli olana misli verilmesi vâcip olduðunu söylemiþtir. Binaenaleyh geyik gibi bir ava karþýlýk koyun; devekuþuna karþýlýk diþi bir deve; yaban eþeðine karþýlýk bir inek verilir. Bunlarýn herbirinin izahý mufassal kitaplardadýr.

«Bir âdil kiþinin koyduðu kýymet kâfidli. Velev ki kâtil olsun.» Burada "velev ki kâtil olsun" cümlesini anmamak dahi iyidir. Çünkü bu söz Bahýr sahibinin bir incelemesidir. Ondan sonra, "Lâkin bu nakle baðlýdýr. Ben naklini görmedim." demiþtir.

Þu da var ki, Lübab sahibi bunun aksini açýklamýþ; "Kýymet koymak için cinayeti iþleyenden baþka iki âdil kimse þarttýr. Bir kiþi yeter diyen de vardýr." demiþtir. Hidâye sahibi bununaksini alarak bir kiþi ile yetinmiþ ve âyettekinin evleviyet bildirdiðine meylederek, iki kiþi lâzýmdýr diyenler de vardýr demiþtir. Tebyîn, Sýrâc, Cevhere ve Kâfî sahipleri de O´na uymuþlardýr. Ýnâye´den anlaþýlan da budur.

Musannýfýn ve Lübab sahibinin benimsediði kavli Fetih sahibi zâhir görmüþtür. Mi´rac´da Mebsut´tan naklen, "Kul haklarýnda olduðu gibi kýyas yoluyla kýymet biçmek için bir kiþi kâfidir. Velev ki iki kiþi daha ihtiyat olsun. Lâkin iki kiþinin hakemliði nassla muteberdir." denilmiþtir Bu sözün bir misli de Gâyetü´l-Beyân´dadýr. Bunun muktezasý ikiyi seçmektir. Bahýr ve Nehir sahipleri bu kavlin sahihlendiðini, Dürer þerhlne nisbet etmiþlerdir. Bu herhalde metinde bununla yetindiði cihetten olacaktýr. Bununla, Þurunbulâlî´nin, "Dürer´de bu kavlin sahihlendiði açýklanmamýþtýr." diye Bahýr ve Nehir sahiplerine yaptýðý itiraz defedilmiþ olur. Dürer´den murad, Molla Hüsrev´in eseridir. Konevî´nin Dürerü´l-Bi hâr´ýnda dahi bunun benzeri vardýr. Þerhi Gurerü´l-Ezkâr´da bir kiþi ile iktifa edilmiþtir.

«Kýymet, öldürülen yerde konur.» Muhit sahibi diyor ki: «Asl´ýn rivayetine göre, kýymet hususunda mekânla beraber zaman da itibara alýnýr. Esah olan budur.» Nehir.

"Yýrtýcý"dan murad, yukarýda geçtiði gibi saldýrgan olmayandýr. Saldýrgan yýrtýcýnýn katlinden dolayý birþey lâzým gelmez. Nitekim yakýnda gelecektir.

«Yani yenilmeyen hayvan» cümlesi, murad edilen mânâyý tefsirdir. Yoksa yukarýda arzettiðimiz tefsirinden anladýn ki ´ yýrtýcý ´ kelimesi daha hususi mânâda kullanýlýr. Ve "Yedi fâsýklardan ve böceklerden olmayan" ifadesini mutlaka ziyade etmek gerekir.

«Bir koyun kýymeti»nden burada murad; gerek hedy, gerekse bayram kurbanlýklarýnda en azýndan kâfi gelecek hayvandýr ki, o da koyundan altý aylýk kuzudur. Bahýr.

«Velev ki yýrtýcý hayvan koyundan daha büyük olsun.» Bu ibarenin yerine, "Velev ki kýymeti koyundan daha çok olsun." dese daha iyi olurdu. Çünkü musannýfýn söylediði misli suret itibar etmekle sadece Ýmam Muhammed´in kavline uyar.

«Çünkü yenilmeyen hayvanda fesat ancak kan akýtmakla iþlenir.» Yani ette iþlenmez. Çünkü eti yenmez. Eti yenilen hayvanda ise fesat etinde de iþlenir. Onun için kaça çýkarsa çýksýn kýymeti vâcip olur. Bunu Nehir sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir.

METÝN

Keza öðretilmiþ bir yýrtýcý öldürürse, onu Allah hakký için öðretilmemiþ olarak; sahibi için ise öðretilmiþ olarak öder. Sonra kâtil o parayla bir hedy kurbaný satýnalarak Mekke´de kesebilir. Yahut zahîre satýnalarak, istediði yerde her fakire -velev zýmmî olsun - yarým sâ´ (bir fitre tasý) buðday yahut bir sâ´ kuru hurma; veya fitrede olduðu gibi bir sâ´ arpa olmak üzere tasadduk edebilir. Bundan azý veya çoðu kâfi gelmez. Verirse sevabýna olur. Yahut her fakirin yiyeceði için bir gün oruç tutar. Fakirin yiyeceðinden artarsa, veya baþtan vâcip bir fakirinyiyeceðinden az olursa, onu tasadduk eder; yahut onun yerine bir gün oruç tutar. Yarým sâ´ buðdayý birkaç fakire daðýtmak caiz deðildir. Musannýf Bahýr sahibine uyarak demiþtir ki: «Ulema bunu burada böyle zikretmiþlerdir. Fitrede ise caiz olduðunu söylemiþtir. Burada da öyle olmak gerekir. Burada kýymetini vermek gibi mübah kýlmak da kâfidir.»



ÝZAH


"Keza" Yani yýrtýcýnýn kýymeti koyunun kýymetinden çok bile olsa, koyunun kýymetinden fazla verilmediði gibi; yýrtýcý hayvan öðretilmiþ olursa, öðretmekle artan kýymeti Allah hakký için ödenmez. Ama sahibi ise, sahibine öðretilmiþ olarak ikinci bir kýymet öder. Öðretme kaydýný koymasý, güzellik, sevimlilik gibi yaratýlýþtan bir ziyade vasfý bulunursa, Allah hakký için dahi ödeneceðini bildirmek içindir. Nitekim kemerli güvercinde hal böyledir .Yukarýda geçmiþti.

«Sonra kâtil ilh...» Bazýlarý, muhayyerlik iki âdil kimseye aittir demiþlerdir. O kimse bir av cezasýnda üçünü biraraya getirebilir. Meselâ avýn kýymeti birkaç hedy kurbaný kýymeti kadar olur da bir kurban keser ve diðer kurban namýna fukaraya yiyecek verir,diðeri namýna oruç tutar. Keza avýn kýymeti iki hedy kurbaný kadar olursa, o kimse muhayyerdir. Ýsterse ikisini de keser, isterse ikisini de tasadduk eder. Yahut onlarýn yerine oruç tutar. Yahut birini keser, diðerinin yerine kefaret verir, yahut üçünü birden yapar. Avýn kýymeti deve kýymeti kadar olursa, dilediði takdirde deveyi satýn alýr. Yahut yedi koyun satýn alýr. Ama birincisi daha faziletlidir. Þayet kýymetten bir þey artarsa, dilediði ve yettiði takdirde onunla baþka bir hedy kurbaný satýn alýr, yahut onu yiyeceðe sarfeder yahut oruç tutar. Meselenin tamamý Lübab ve þerhindedir.

«Mekke´de kesebilir.» Mekke´den murad, Harem´dir. Âyetteki Kâbe´ den murad da Harem´dir. Nitekim müfessirler beyan etmiþlerdir. Nehir. Kurbaný Harem dýþýnda keserse, hedy yerine geçmez. Yiyecek vermek yerine geçer ve yiyecek vermede þart olan bunda da þarttýr. ´ Kesmek ´ tabirini kullanmakla, musannýf muradýn kan akýtmak suretiyle Allah´a yaklaþmak olduðunu ifade etmiþtir. Ondan sonra çalýnsa bile kendisine kâfi gelir. Ama onu diri olarak tasadduk ederse kâfi deðildir. Kurbaný kestikten sonra yerse, yediðini öder. Kurbanýn bütün etini tasadduk etmek caiz olduðu gibi; sadece yediðinin kýymetini bir fakire vermesi de caizdir. Bahýr.

«Velev zýmmi olsun.» Sadakalarýn verileceði yer bâbýnda geçmiþti ki, fetva Ýmam Ebû Yusuf´un kavline göredir. Yani vâcip plan sadakalarý zýmmîye vermek doðru deðildir.

«Fitrede olduðu gibi» sözünden anlaþýlan teþbih, sadece miktardadýr. Baþka hususta deðildir. Nitekim Zeylâî ve baþkalarý bu kavil üzerine hareket etmiþlerdir. Binaenaleyh Bahýr´daki "Burada ibaha kâfidir." sözü vârit deðildir. Nitekim ileride gelecektir. Bunu Nehirsahibi söylemiþtir.

«Veya çoðu kâfi gelmez.» Meselâ vâcip olan miktar üç sâ´ olur da, onlarý iki fakire verir. Hepsini bir fakire vermesi de öyledir. Lâkin ileride bunun açýklandýðý görülecektir.

«Verirse sevabýna olur.» Yani hepsi en az surette olur. Çok olduðu surette, yarým sâ´dan ziyade olan her fakire tetavvu olarak verilir.

«Oruç tutar...» Gerek orucu, gerekse yiyecek vermeyi musannýf mutlak söylemiþtir. Bu gösterir ki bunlar, Harem´de olsun, Harem dýþýnda olsun; gerek ayrý ayrý, gerek peþpeþe verilsin caizdirler. Çünkü her ikisi hakkýndaki nass mutlaktýr. Bahýr.

«Veya baþtan bir fakirin yiyeceðinden az olursa...» Meselâ bir kelemne sýçaný veya serçe öldürmüþse o da muhayyerdir. Bahýr.

«Onu tasadduk eder.» Yani ilk verdiklerinden baþkalarýna verir. Lübab þerhi.

«Bahýr sahibine uyarak demiþtir ki Ýlh...» Bahýr sahibinin Ýbaresini biz sadaka-i fýtýr bâbýnda tahkik etmiþtik. Ýbare þöyleydi: Mezhebe göre yarým sa´ buðdayý birkaç fakire daðýtmak caizdir. Caiz olmaz diyen Kerhidir. Burada da öyle olmak gerekir. Burada nass mutlaktýr. Ýtlaký üzerine býrakýlýr. Ama fitre gibi bir fakire vermesi caiz olmaz. Çünkü adet nassan beyan edilmiþtir. Bu sözün hasýlý þudur: Yarým sâ´ buðday birkaç fakire daðýtýldýðý vakit; nass mutlak olduðu için, bir de fitreye kýyasen Bahýr sahibi cevazý tercih etmiþtir. Ancak vâcip olan miktarýn hepsini bir fakire verirse caiz olmaz. Çünkü âyet-i kerimede, birkaç fakirin yiyeceði buyrulmuþtur.

Bu suretle bildirilen adet ortadan kalkar. Lâkin âþikârdýr ki daðýtmanýn caiz olmasý, umûmiyetle mezhebin kitaplarýna muhaliftýr. Þu da var ki, mutlak olan nass þeriatta malûm olana yorumlanýr. O da yarým sâ´ý bir fakire vermektir.

«Burada mübah kýlmak da kâfidir.» Yani fitre buna muhaliftir. Nitekim geçti. Lübab þarihi diyor ki: « Bu Ebû Yusuf´a göredir. Ýmam Muhammed buna muhaliftir. Ebû Hanîfe´den iki rivayet vardýr. Esah rivayete göre O Ebû Yusuf´la beraberdir. Ama bu hilâf, eziyetten dolayý týraþ kefareti hakkýndadýr. Av kefaretine gelince: Onu ibaha yoluyla yedirmek hilâfsýz caizdir. Fakirler için vâcip miktarý yiyecek yapar ve onlara yedirir. Bunun miktarý, akþam-sabah iki doyurucu yemeði bitirecek kadardýr. Sabah yemeðini verir de koyunun kýymetini öderse; yahut bunun aksini yaparsa caizdir. Müstehap olan, yiyeceðin katýklý olmasýdýr. Ama buðday ekmeðinde katýk þart deðildir. Baþka ekmeklerde ihtilâf edilmiþtir.» Tamamý Lübab þerhindedir. Fakirler, kendilerine vâcip miktarý yapýlan yemekle doymazlarsa, acaba onlarý doyuruncaya kadar ziyade vermesi lâzým gelir mi? Zâhire bakýlýrsa evet lazýmdýr.

«Kýymetini vermek gibi...» Yani her fakire buðdaydan yarým sâ´ (blr fitre tasý) miktarýn kýymetini verir. Bundan daha az vermesi caiz deðildir. Nitekim Ayn´da beyan edilmiþtir. Bahýr. Lâkin nassan bildirilen miktarýn, kýymet itibariyle bir kýsmýný bir kýsmýnýn yerine vermek caiz deðildir. Hattâ iyi buðdaydan yarým sâ´ý, orta buðdaydan bir sâ´ yerine; yahut yarým sâ´ buðday kýymetini bulan veya daha çok olan yarým sâ´ kuru hurma vermesi muteber deðildir. Belki verdiði kendi namýna geçer. Ve kalaný tamamlamasý lâzým gelir. Lübab þerhi.

Ben derim ki: Nassan bildirilen buðday, arpa ve bunlarýn unu ile kavrulmuþlarý, kuru hurma ve kuru üzümdür. Mýsýr, fasulye ve mercimek gibi þeyler bunun hilâfýnadýr. Bunlar ancak kýymet itibariyle caiz olur. Ekmek de öyledir. Sahih kavle göre yarým sâ´ aðýrlýðýnda ekmek vermek caiz deðildir. Nitekim Lübab þerhinde beyan edilmiþtir.

METÝN

Burada bütün yiyeceði bir fakire vermek de caiz deðildir. Fitre bunun hilâfýnadýr. Çünkü adet nassan bildirilmiþtir. Nitekim cezanýn lehine þehadeti kabul edilmeyen kimseye verilmesi de caiz deðildir. Aslý gibi ki, ne kadar yukarý çýkarsa çýksýn kendisine verilmek caiz olmadýðý gibi; fer´ine, ne kadar aþaðý inerse insin kocanýn karýsýna, ve karýnýn kocasýna da caiz deðildir. Her vâcip sadakada hüküm budur. Nitekim zekâtýn sarfedileceði yerler bahsinde geçmiþtir. Avý yaralamak, tüyünü yolmak ve bir uzvunu kesmekle þayet ýslah kasdetmediyse kýymetinden azalttýðý miktarý ödemesi vâcip olur. Islah kasdederse, meselâ bir güvercini kediden veya kapana tutulmaktan kurtarmak arzusuyla yaralar veya yolarsa, ölse bile birþey lâzým gelmez. Tüyünü yolmakla ve kendini koruyamayacak derecede bacaklarýný kesmekle ve cýlk olmayan yumurtasýný kýrmakla kýymeti vâcip olur.

ÝZAH

«Burada bütün yiyeceði bir fakire vermek de caiz deðildir.» Lübab þarihi diyor ki: «Altý fakirin yiyeceðini bir günde bir defada veya birkaç defada bir fakire verse, ne hüküm verileceði hususunda bir rivayet yoktur. UIema bu hususta ihtilâf etmiþlerdir. Ekserisine göre, yalnýz biri namýna caiz olur. Fetva da buna göredir.»

«Bir günden» sözüyle, bir kiþiye altý günde her gün yarým sâ´ olmak üzere vermekten ihtiraz etmiþtir. Çünkü bize göre bu caizdir. Nitekim onu evvelce açýklamýþtý. Âþikârdýr ki, "bir fakir" sözü kayýt deðildir. Hatta bütün yiyeceði iki fakire verse, yalnýz iki fakir namýna kâfidir. Geri kalan nâfiledir.

«Lehine þehadeti kabul edilmeyen kimseye verilmesi caiz deðildir. »

Bahýr sahibi bu ifadeyi býrakarak, "Aslýna ilh... veremez." tabirini kullanmýþ ve, "Evla olan budur." demiþtir. Onun için musannýf kendisine tâbi olmuþtur. Lâkin þarih buna muhalefet etmiþtir. Çünkü onun ifadesi daha kýsa ve daha zâhirdir. Çünkü memlûküne de þâmildir, þerîk ile de nakzedilemez. Çünkü þerîkin þahitliði kabul edilmemesi mutlak deðil, aralarýnda ortak maldýr.

«Nitekim zekâtýn sarfedileceði yerler bahsinde geçmiþti.» Orada, "Aralarýnda çocuklar veya karý-kocalýk bulunanlara da verilemez." demiþti. Bunu bu bâbda da zikretmesi, hükmün her vâcip sadakada bu olduðunu göstermek hususunda açýktýr.

«Avý yaralamakla ilh...» cümlesini katlden sonra zikretmesi, avýn bu yaradan ölmediðini gösterir. Þayet av kaybolur da ölüp ölmediði bilinmezse, istihsana göre ihtiyaten bütün kýymeti lâzým gelir. Nitekim bir kimse Harem´den bir av tutsa da sonra onu salsa ve Harem´e girip girmediðini bilmese, istihsanen bütün kýymetini verir. Muhit. Avýn yarasý iyileþir de eseri kalmazsa ceza sâkýt olmaz. Bedâyi. Muhit´te bunun hilâfý zikredilmiþtir. Bahýr sahibi birinciyi zâhir görmüþ, Lübab sahibi ise ikinci kavle göre amel etmiþtir. Nehir sahibi de onu kuvvetli bulmuþtur.

«Kýymetinden azalttýðý miktarý ödemesi vâcip olur» Ava evvelâ saðlamken, sonra yaralýyken kýymet biçer ve iki kýymetin ortasýyla bir hedy kurbaný satýnalýr, yahut oruç tutar. Bunu Tahtâvî "Kuhistânî´den nakletmiþ; "Ama bu yara ve benzeri onu korunamaz hale getirmediðine göredir. Aksi takdirde bütün kýymetini öder." demiþtir. Kefaret vermeden, yara avý öldürürse, yalnýz kýymetini öder, yaranýn getirdiði noksan sâkýt olur. Nitekim Fetih sahibi Bedâyi´ye uyarak bunu tahkik etmiþtir. Bahýr´ýn Muhit´ten naklettiði bunun hilâfýnadýr. Meselenin tamamý benim Bahýr üzerine yazdýðým hâþiyededir.

«Kendini koruyamayacak derecede» tabirini Dürer´e uyarak kullanmýþtýr. Çünkü tüy ve bacaklardan murad cinsleridir ki, azýna da þamildir. Þüphesiz ki bütün kýymetin lâzým gelmesi için bütün tüyleri yolmak ve bütün bacaklarý kesmek þart deðildir. Murad, korunamayacak hale getirmektir.

«Cýlk olmayan» bozuk olmayan mânâsýnadýr. Bununla kayýtlamasý, cýlk bir yumurta kýrarsa bir þey lâzým gelmeyeceði içindir. Çünkü yumurtayý ödemesi yumurta olduðu için deðil; av olabilmek imkânýndan dolayýdýr. Bozuk yumurtada bu imkân yoktur. Velev ki kabuðunun devekuþu yumurtasý kabuðu gibi kýymeti olsun. Kirmânî´nin söylediði bunun hilâfýnadýr. Çünkü ihramlý, kabuðuna dokunmaktan men edilmemiþtir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr.

METÝN

Yumurtayý kýrmakla ölü yavru çýkmasý, ihramlý olmayan bir kimsenin Harem´in avýný kesmesi, sütünü saðmasý, otunu ve aðacýný kimsenin milki ve korusu olmaksýzýn kesmesi - ki maksat kendiliðinden bitendir. Birinin milki olup olmamasý müsavîdir. Hatta derler ki: Mülkünde dikenaðacý biter de bir insan onu keserse, sahibine ödemesi gerekir. Ýmameyn´in müftabih olan "Harem´in yeri milk edinilebilir" sözlerine göre, ikinci bir kýymetini de þeriat hakký için öder. her birinin kýymetini ödemesini gerektirir. Korusu olmaksýzýndan murad, insanlarýn yetiþtirdikleri cinsinden olmamaktadýr. Ýnsanlarýn yetiþtirdikleri cinsinden olursa, bir þey ödemesi gerekmez. Kökünden çýkarýlmýþ aðaç ile, aðaca zarar vermeyen yaprak bu kabildendir. Onun için yemiþ aðacýný kesmek helâldir. Çünkü yemiþ vermesi, onu yetiþtirmek yerine tutulmuþtur.

ÝZAH

«Yumurtayý kýrmakla ölü yavru çýkmasý» hususunda Lübab sahibi þöyle diyor: «Eðer yumurtadan ölü yavru çýkarsa, o yavrunun diri kýymetini öder. Yumurta için birþey lâzým gelmez.» "Yumurtayý kýrmakla" diye kaydetmesi, baþka bir sebeple öldüðünü bilirse yavruyu ödemek lâzým gelmediði içindir. Çünkü bu takdirde ne yavruyu öldürmüþ, ne yumurtayý kýrmýþtýr. Yavrunun yumurtayý kýrmakla mý yoksa baþka bir sebeple mi öldüðünü bilmezse, kýyasa göre yumurtadan baþka bir þey ödememek gerekir. Çünkü yavrunun yaþadýðý bilinmemektedir. Ýstihsana göre, yavrunun diri olarak kýymetini ödemesi lâzým gelir. Gâye.

«Ýhramlý olmayan bir kimsenin Harem´in avýný kesmesi ilh...» Bu meseleyi musannýf ileride tekrar edecektir. Biz de sözümüzü orada söyleyeceðiz.

«Sütünü saðmasý» ile kýymetini ödemesi; süt avýn cüzlerinden olduðu içindir. Binaenaleyh kýymeti vâcip olur. Nitekim Nikâye ve Mülteka´da açýklanmýþtýr. Yumurtasýný kýrmak ve yaralamak da öyledir. Onlarý da öder. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Otunu ve aðacýný kesmesi...» Nevevî´nin lügat ulemasýndan nakline göre ´ot´ diye terceme ettiðimiz ´haþiþ´ kelimesi kuru ot mânâsýna gelir. Yaþ ota Araplar ´Uþp´ ve ´hale´ derler. Ama fukaha yaþ ota do mecazen ´haþiþ´ derler. Çünkü o da sonunda kurur. Fetih´te, "Þecer, ayakta durup büyüyen otun ismidir. Kurursa ´hatab´ ismi verilir." denilmiþtir. Musannýf keseni mutlak zikrettiði için, ihramlýya ihramsýza þâmildir. Aðacý kesmekle kayýtlamasý, kökünden çýkarýlan aðacý ödemek lazým gelmediði içindir.

«Kýymetini öder.» demekle, burada orucun yeri olmadýðýna ve ödemekle diðer kul haklarýnda olduðu gibi aðaca mâlik olduðuna iþaret etmiþtir. Satmak gibi þeylerle ondan faydalanmak mekruhtur. Fakat satýnalana mekruh deðildir. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Kimsenin milki ve korusu olmaksýzýn ilh...» Bilmelisin ki Harem´de yetiþen aðaçlar ya kuru, yahut kýrýlmýþtýr. Ya izhîr (boya otu), yahut baþka bir þeydir. Bu söylediklerimizden üçü ödenmez. Nitekim izahý gelecektir. Geri kalanlarý ya insanlarýn yetiþtirdiði cinstendir, yahut deðildir. Ýnsanlarýn yetiþtirdiði ise ödenmez. Bu hususta, ekin gibi insanlarýn ektiði cinsten olmakla; diken gibi ekmediði cinsten olmak arasýnda fark yoktur. Ýnsanlarýn ekmediði cinsten ise, onu koruyup büyüttükleri takdirde yine bir þey lâzým gelmez. Böyle deðilse cezasýný öder. Þu halde ceza icabeden nebat; kendi kendine yetiþip ekilmeyen, kýrýk ve kuru olmayan, boya otu dahi olmayandýr. Nitekim Bahýr´da açýklanmýþtýr. Ve denilmiþtir ki: «Kenz´in sahibi olmayarak» ifadesinden maksat, sahibi olsun olmasýn kendiliðinden bitendir. Tâ ki itiraz edilerek, "Bir adamýn mülkünde kendisinin yetiþtirmediði diken gibi bir aðaç biterse, o da ödenir. Nasýl ki Muhit´te beyan edilmiþtir." denilmesin. Nehir sahibinin verdiði cevabýn doðruluðu bence zâhir olmamýþtýr. Bundan dolayý þarih âdeti hilâfýna ona tâbi olmamýþ, Bahýr sahibine uymuþtur. Yakýnda þerhte gelecektir.

«Bir insan onu keserse» denilmiþ; sahibi keserse ne olacaðý zikredilmemiþtir. Bu hususta Gâyetü´l-Ýtkân´da Ýmam Muhammed´den naklen þöyle denilmiþtir: «Harem topraðýnda bir adamýn yerinde biten diken aðacý hakkýnda Ýmam Muhammed, "Sahibi onu kesebilir. Ama keserse Allah´ýn lâneti olur" demiþtir.» Bu sözün muktezasý, ceza vâcip olmamasýdýr. Fakat bu, yukarýda geçen, "Kendiliðinden biten ve insanlarýn yetiþtirdiði cinsten olmayan her nebatýn kýymeti ödenir; sahipli olup olmamasý müsavidir." ifadesine muhaliftir. Binaenaleyh þeriatýn hakký için bir kýymet ödemesî gerekir. Bunu Nuh Efendi söylemiþ; Lübab þarihi ise ödeneceðini kesin dille açýklamýþtýr.

«Ýmameyn´in müftabih olan kavline göre» ödenir ise de, Ýmam-ý Azam´ýn kavline göre Harem arazisi vakýftýr. Binaenaleyh, "Milkinde biterse" sözü, bu yer hakkýnda tasavvur edilemez. Bahýr. Þu halde O´nun kavline göre yalnýz þeriatýn hakký olmak üzere bir kýymet ödenir.

«Ýnsanlarýn yetiþtirdikleri cinsinden olursa, bir þey ödemesi gerekmez.» Çünkü insanlarýn yetiþtirdikleri bilittifak korunmaya lâyýk deðildir. Adeten yetiþtirmedikleri ise, yetiþtirdikleri ,takdirde âdeten yetiþtirdikleri hükmüne girer ve onun gibi olur. Bunun sebebi, baþkasýnýn yetiþtirdiðine nisbet etmekle Harem-i þerif´e olan tam nisbetinin kesilmesidir. Nitekim Hidâyeve Gâye´de beyan edilmiþtir. Þurunbulâliyye.

«Kökünden çýkarýlmýþ aðaç...» Yani aðaç yerden sökülüp de kökleri onu sulamaz olursa, onu kesmekte bir þey yoktur. Lübab.

«Onun için...» Yani insanlarýn yetiþtirdiði cinsten olan aðaç ve otda þer´an bir ceza tâzým gelmediði; haram da olmadýðý için demektir. T.

«Yemiþ aðacýný kesmek helâldir.» Yaný velev ki insanlarýn yetiþtirdiði cinsten olmasýn. Lâkin sahibi varsa, onun rýzasýna baðlýdýr. Razý olmazsa, kýymetini ona ödemek vâciptir. Nitekim bu gizli deðildir. T.

«Çünkü yemiþ vermesi ilh...» ibaresi, yukarýdaki çünkünün bedelidir. Zira insanlarýn yetiþtirdiði cinsten bir aðaç veya nebat kendiliðinden yetiþirse, bir þey lâzým gelmemesi, yetiþtirdikleri cins gibi sayýldýðýndandýr.

Bu zikredilen sekiz meselede telef edilenin kýymetinin lâzým gelmesi þöyle izah olunur: Ýlk iki ile beþinci meselede avýn kýymeti, üçüncüde yumurtanýn, dördüncüde yavrunun, altýncýda sütün, yedincide otun, sekizincide aðacýn kýymeti ödenir.

METÝN


Meðer ki kurumuþ veya kýrýlmýþ olsun. Çünkü bunlarda büyüme yoktur. Yahut kuyu kazmak veya çadýr kurmakla tutulsun. Çünkü bundan korunmaya imkân yoktur. O tâbidir. Ýtibar aðacýn aslýnadýr. Dalýna, budaðýna deðildir. Gövdenin bir cüzü bütünü gibidir. Bu haram tarafý tercih edildiðindendir. Kuþta muteber olan yeridir. Dal üzerinde bulunur da, av düþtüðü vakit Harem içine düþecekse, o Harem´in avý sayýlýr. Aksi takdirde Harem´in avý deðildir. Ayakta duran avýn bacaklarý Harem´de, baþý Harem dýþýnda bulunursa, bacaklarýna itibar olunur. Bunlarýn bazýsý hepsi yerinedir. Baþýna itibar olunmaz. Ama bu, ayakta durduðuna göredir.Yatmýþsa,itibar baþýnadýr. Çünkü bu takdirde ayaklan itibardan sâkýttýr. Ve mübah kýlanla haram kýlan bir araya gelmiþtir.

ÝZAH

«Meðer ki kurumuþ veya kýrýlmýþ olsun.» Yani onu kesen ödemez. Fakat sahipliyse, kýymetini sahibine öder. Nitekim Lübab þerhinde izah edilmiþtir.

«Veya çadýr kurmakla tutulsun.» Kendi yürümesiyle veya hayvanýnýn gitmesiyle tutulursa hüküm yine budur. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir.

«O tâbi´dir.» Bazý nüshalarda böyle denilmiþtir. Doðrusu, bu kelimeyi, alt yanýndaki "Dalýna, budaðýna deðildir." sözünden sonra zikretmektir. Nitekim bazý nüshalarda öyle yapýlmýþtýr.

«Ýtibar aðacýn aslýnadýr ilh...» Bahýr´da þöyle denilmektedir: «Dallar, gövdeye baðlýdýr. Bu üç kýsým olur.

Birincisi; aðacýn gövdesi Harem´de, dallarý Harem dýþýnda olur. Binaenaleyh dallarý kesenkýymeti öder.

Ýkincisi; bunun aksinedir. Bu takdirde gövdeyle dallarýn hiçbirinde bir þey ödemez.

Üçüncüsü; gövdenin birazý Harem´de, birazý Harem dýþýnda olur. Bu takdirde dallar ister Harem´de, ister dýþýnda olsun öder.»

«Kuþta muteber olan, yeridir.» Yani aðacýn gövdesine deðil, kuþun bulunduðu yere bakýlýr. Çünkü av aðacýn gövdesine deðil, bulunduðu yere baðlýdýr. T.

«Av düþtüðü vakit...» Burada kuþtan bahsedildiði halde, þarihin ondan ´av´ diye bahsetmesi, hükmü umumileþtirmek içindir. Çünkü hüküm yalnýz kuþa mahsus deðildir. H.

«Aksi takdirde Harem´ln avý deðildir» Yani Harem´in dýþýna düþecekse, Harem dýþýna ait bir av olur. Dalýn bir kýsmý dýþarýda, bir kýsmý Harem içinde olursa, yasak tarafýný tercih için hüküm Harem´e göre verilir.Nitekim bu meselenin benzerlerinden de hükmün böyle olduðu anlaþýlýr. T.

«Bunlarýn bazýsý hepsi yerinedir.» Yani ayaklarýnýn bazýsý Harem içinde bulunursa, hepsi oradaymýþ gibi olur ve ceza icabeder. Lübab þerhinde. "Yani ayaklarýn azýna çoðuna, Harem´de midir, dýþarýda mýdýr diye bakmaksýzýn Harem´dedir hükmü verilir." denilmiþtir. T.

«Yatmýþsa, itibar baþýnadýr.» Bu sözün muktezasý þudur: Avýn yalnýz baþý Harem dýþýnda kalmýþsa, o hayvan Harem dýþý avýdýr. Sirâc´da bu açýkça beyan edilmiþtir. Lâkin þarihin, "Mübah kýlanla haram kýlan biraraya gelmiþtir." demesi, Harem´in avý olmasýný gerektirir. Çünkü kaide haram kýlaný tercih etmektir. Bahýr´ýn ibaresi, bu söylediðimiz mânâda açýk gibidir. Keza Lübab´ýn, "Harem dýþýnda yatar da, bir cüzü Harem içinde bulunursa, Harem avý sayýlýr." sözü de böyledir. Lübab þarihi Aliyyü´lKâ-ri, "Hangi cüzü olursa olsun." demiþtir. Kirmânî de þunlarý söylemiþtir:

«Hayvan Harem dýþýnda yatar da baþý Harem içinde kalýrsa öder. Çünkü itibar baþýnadýr.» Bu söz, hayvanda muteber olan cüz yalnýz baþmýþ mânâsýný îham etmektedir. Halbuki öyle deðildir. Hayvan ayaklarýnýn üstünde durmazsa, atýlmýþ bir þey hükmündedir. Burada helâlla haram bir yere gelmiþ olur ve ihtiyaten haram tarafý tercih edilir. Bedâyi´de, "Avda hayvanýn ayaklarý, ancak onlarýn üzerinde durduðu vakit muteberdir. Yatarsa bütünü itibara alýnýr." denilmektedir. Zâhirine bakýlýrsa bu da, Gâye´de olduðu gibi Harem dýþýnda olmasýnýn, ancak yatarken bütün uzuvlarýnýn Harem dýþýnda kalmasýyla sabit olacaðýný gösterir. Halbuki öyle deðildir. Mebsut´ta, "Uyurken bir cüzü Harem´de kalýrsa, o Harem avýdýr." denilmektedir. Allah´u a´lem.

METÝN

Muteber olan atýþ halidir. Ancak Harem dýþýndan atar da ok Harem´e geçerse, o zaman istihsanen ceza vâcip olur. Bedâyi. Yumurta veya çekirge piþirir, yahut avýn sütünü saðar daöderse yemesi haram olmaz. Satmasý da caizdir. Ama mekruhtur. Parasýný dilerse fidyeye harcayabilir. Çünkü kesilmemiþtir. Ýhramlýnýn hayvan kesmesi yahut Harem´in avý bunun hilâfýnadýr. Çünkü o lâþedir. Harem´in otunu hayvanýna otlatamaz. Orakla da biçemez.

ÝZAH

«Muteber olan atýþ halidir.» Yani silah atan kimsede itibar edilecek hal, atýþ halidir. Ýmam-ý Azam´a göre merminin ava isabet hali deðildir. Hattâ bir Mecusi ava silah atar da mermisi ava varmadan Müslüman olursa, o av yenmez. Müslüman atar da dinden döner, sonra mermi ava isabet ederse, o av yenir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir.

«Ancak Harem dýþýndan atarsa ilh...» Ben derim ki: Lübab´da þöyle ifade edilmiþtir: «Harem dýþýnda bir ava silah atar da av kaçarsa, mermi ona Harem içinde isabet ettiði takdirde öder. Harem dýþýnda atar da hayvana Harem dýþýnda isabet ederek Harem´e girer ve orada ölürse, ceza ödemesi gerekmez. Lâkin bu hayvanýn yenilmesi helâl deðildir. Silahý atan ve av Harem dýþýnda bulunurlar da aralarýna Harem´den bir parça girerse, mermi o parçadan geçtiði takdirde birþey ödemesi lâzým gelmez.» Aþikârdýr ki þarihin söylediði bu son meseledir. Nitekim akla gelen de budur. Bununla beraber Bahýr sahibi dahi kesinlikle burada bir þey lâzým gelmediðini söylemiþ; bir istihsan veya kýyastan bahsetmemiþtir. O bundan ancak birinci meselede bahsetmiþ, evvelâ Hâniyye´den naklen ceza vâcip olduðunu bildirmiþ; Mebsut´un ifadesinin birbirini tutmadýðýný, bir yerde vâcip deðil, baþka bir yerde vâciptir dediðini ve bu meselenin Ebû Hanife´nin kaidesinden müstesna olduðunu söylemiþtir. Çünkü, "Ona göre muteber olan atýþ halidir. Yalnýz bu mesele hassaten müstesnadýr." demiþtir. Bundan sonra Bedâyi´den naklen, "Vücup istihsandýr. Vâcip olmamasý kýyastýr." diyerek Mebsut´un iki sözünün arasýný bulmuþtur. Keza Aliyyü´l-Kâri dahi Kirmânî´den naklen bu meselenin ihtiyaten ödemek vâcip olmak hususunda müstesna teþkil ettiðini açýklamýþtýr. Bundan anlaþýlýr ki þarih iki meseleyi biribirine karýþtýrmýþtýr. Ondan önce bu iþi Nehir sahibi yapmýþtýr. Þarihin sözünü, "Mermi Harem içine geçer de ava Harem´de isabet ederse" mânâsýna yorumlamak doðru deðildir. Çünkü mermiyi atarken av Harem´de olursa, mesele atýþ halini itibara almaktan müstesna teþkil etmez. Ve cezanýn vâcip olmasý hem kýyasen, hem istihsanen þüphe götürmez. Halebî´nln Bahýr´dan naklettiðini ben Bahýr´da görmedim. Þayet mermiyi atarken av Harem dýþýnda bulunur; isabet Harem´de olursa, o zaman "Mermi Harem´e geçerse" ifadesinin bir faydasý kalmaz.

«Satmasý da caizdir.» Bunun benzeri de, Harem´ln otunu biçmek veya aðacýný kesmek ve kýymetini ödemektir. Ona mâlik olur ise de satmasý mekruhtur. Hidâye´de þöyle denilmiþtir: «Çünkü ona þer´an haram olan bir sebeple mâlik olmuþtur. Satmasý mutlak surette caizdir denilirse, insanlar mutlaka emsalini yapmaya yol ararlar. Þu kadar var ki, kerahetle berabersatýþ caizdir. Av bunun hilâfýnadýr.» Çünkü ölüyü satmak olur.

«Çünkü kesilmemiþtir.» sözü, yenilmesinin ve satýlmasýnýn caiz olduðuna illettir. Zira çekirgeyi kesmeye hacet yoktur. Binaenaleyh o lâþe olmaz. Onun için piþirilmeden yenilmesi de mübahtýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir.

«Ýhramlýnýn hayvan kesmesi bunun hilâfýnadýr ilh...» Yani Harem dýþýndan olsun, içinden olsun avlanan bir avý kesmesi bunun hilâfýnadýr.

«Yahut Harem´in avý» cümlesi, ihramlýnýn hayvan kesmesi cümlesi üzerine atfedilmiþtir. Yani ihramlý olsun, ihramsýz olsun bir kimsenin Harem avýný kesmesi bunun hilâfýnadýr demektir. Bazý nüshalarda, "Yahut ihramsýzýn Harem avýný kesmesi" denilmiþtir ki daha güzeldir. Lâkin ihramsýzýn Harem avýný kesmesi leþ hükmündedir, sözü iki kavilden biridir. Nitekim ileride göreceksin.

«Harem´in otunu hayvanýna otlatamaz.» Bu Tarafeyn´e göredir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre caizdir. Çünkü zaruret vardýr. Hayvanlarý ondan menetmek imkânsýzdýr. Tamamý Hidâye´dedir. Hâþiye yazarlarýndan biri Burhan´dan naklen O´nun bu kavli te´yîd ettiðini þöyle ifade etmiþtir: «Hayvan otlatmaya ihtiyaç, boya otuna olan ihtiyaçtan daha çoktur. Harem´in en yakýn hududu dört milden fazladýr. Çobanlar oraya çýkýp sonra dönecek olurlarsa, gündüzden hayvanlarý doyuracak kadar vakit kalmayabilir. Rasulullah (s.a.v.)´in, "Otu biçilmez, dikeni kesilmez" buyurarak, merasýnýn otlatýlmamasýndan bahsetmemesi, caiz olduðuna iþarettir. Caiz olmasa beyan ederdi. Bunlarýn arasýnda müsâvât da yoktur ki, delâlet yoluyla ayný hüküm verilsin. Çünkü kesmek akýllý iþi, otlatmak ise hayvan iþidir. Hayvanýn yaptýðý hederdir; insanlar böyle amel edegelmiþlerdir. Nassda otlatmanýn caiz olmadýðýna delâlet eden bir þey yoktur ki zarureti itibara almak ona aykýrý gelsin. Ot biçmek bunun hilâfýnadýr.» Lâkin "Otlamak hayvan iþidir." demesi söz götürür. Çünkü hayvan kendiliðinden otlarsa, o kimseye bilittifak birþey tâzým gelmez. Hilâf ancak meraya göndermesi hususundadýr. Bu gönderene izafe edilir.

METÝN

Bundan yalnýz izhîr (boya otu) müstesnadýr. Harem´in mantarýný toplamakta bir beis yoktur. Çünkü o kuru gibidir. Bedeninden bir bit öldürmekte veya atmakta; yahut bit ölsün diye elbisesini güneþe býrakmakta, çekirgede olduðu gibi dilediði miktar sadaka verir. Onda, yani bitde ceza, avda olduðu gibi delâletle vâclp olur. Çekirgenin çoðunda yarým sâ´ vermek vâciptir. Çok sayýlan miktar üçün üzeridir. Çekirge de bit gibidir. Bahýr. Karga öldürmekle bir þey lâzým gelmez. Ancak zâhire göre saksaðan müstesnadýr. Zâhîriyye. Bahýr sahibinin hükmü umumileþtirmesini Nehir sahibi reddetmiþtir. Çaylak, kurt, akrep, yýlan, fare, kuduz köpek, yani vahþî olaný öldürmekle de bir þey lâzým gelmez. Vahþî olmayan köpek iseesasen av deðildir. Sivrisinek ve karýnca öldürmekle dahi bir þey lâzým gelmez. Lâkin eziyet vermeyen haþeratý öldürmek helâl deðildir. Onun içindir ki eziyet vermeyen evcil köpeði öldürmek helâl deðildir derler. Köpeklerin öldürülmesi emri neshedilmiþtir. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir. Yani zarar vermezse öldürülmeyecektir.

ÝZAH

«Bundan yalnýz izhîr müstesnadýr. » Ýzhîr, Mekke´de yetiþen güzel kokulu, ince saplý bir nebattýr. Bunu tavan tahtasýnýn aralarýna koyarlar. Kabirlerde kerpiçlerin aralarýný bununla týkarlar. Bu satýrlar kýsaca Kuhistânî´den alýnmýþtýr. Hadiste bunun ne suretle istisna edildiði Bahýr ve diðer kitaplarda zikredilmiþtir.

«Bir beis yoktur.» sözü, burada mübahtýr mânâsýna kullanýlmýþtýr. Çünkü karþýlýðýnda haram zikredilmiþtir. Burada o, terki evladýr mânâsýna deðildir. Kârî.

«Bir bit öldürmekte ilh...» ifadesi, gerek doðrudan doðruya öldürmeye, gerekse kasten ölümüne sebep olmaya þâmildir. Nitekim "bit ölsün diye" sözüyle, elbiseyi býraktýðýnda öldürmeyi kasdetmemekten ihtiraz etmiþtir. Meselâ elbisesini yýkar da bit de ölür. Elbisesini çýkarmasý bedeninden biti gidermek için olur. Hassaten öldürmek için deðildir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. ´ Bir bit ´ten murad, çok olmayandýr. Ýzahý aþaðýda gelecektir. Lübab sahibi tafsilât vererek, "Bir bit öldüren bir parça ekmek; iki veya üç öldüren bir avuç buðday; bundan fazlasýný öldüren mutlak surette yarým sâ´ buðday tasadduk eder." demiþtir.

«Çekirge de bit gibidir.» Bahýr sahibi diyor ki: «Ben az çekirge ile çok çekirge arasýndaki fark hususunda söz eden görmedim. Ama bit gibi olmak gerekir. Üç ve daha az bit öldürürse, istediði kadar sadaka verir. Bundan daha fazla olursa yarým sâ´ buðday vermesi gerekir.» Muhit´te de þöyle denilmektedir: «Bir köle, ihramý esnasýnda bir çekirge öldürür de, bir gün oruç tutarsa çok gelir. Ýsterse çekirgeleri toplar, birkaç tane olunca, bir gün oruç tutar.» Âþikârdýr ki Muhit´in ibaresi, azla çoðun hükmü arasýndaki farký beyan hususunda açýktýr. Lâkin orada az miktar ile çok miktar arasýndaki fark gösterilmemiþtir. Bahýr sahibinin ´ göremedim´ demesi ona yorumlanýr. Nehir sahibinin itirazý da bununla defedilmiþ olur.

«Saksaðan müstesnadýr.» Saksaðan, akla kara alacalý, bir kuþtur. Kâmus sahibi, sesinin ´aynkaf´a benzediðini söyler.

«Bahýr sahibinln hükmü umumileþtirmesin...» Yani saksaðaný da karga gibi saymasýný, Nehir sahibi kabul etmemiþtir. Bahýr sahibi Hidâye´nin, "Saksaðana karga denilmez. Çünkü o doðrudan doðruya eziyet etmez." sözüne itiraz etmiþ. "Bu iddia söz götürür. Çünkü saksaðan dalma hayvanýn arka tarafýna konar. Nitekim Gâyetü´l-Beyan´da da böyledir." demiþtir.

«Nehir sahibi reddetmiþtir.» Yani Mi´râc´ýn, "Bunu o ekseriyetle yapmaz." ifadesiyle veZahîriyye´nin, "Saksaðan hakkýnda iki rivayet vardýr. Zâhire bakýlýrsa av kuþlarýndandýr." sözüyle karþýlýk vermiþtir.

«Kuduz köpek» diye kayýtlamasý, hadise uymuþ olmak içindir. Yoksa kuduz olsun olmasýn; ve keza evcil olsun vahþî olsun müsavidir. Bahýr.

"Vahþî" kelimesi de, kuduzun tefsiri deðil, kaydýdýr. H. Yani kuduz, dalayýcý köpektir. Burada murad, fenalýðý fazla olan köpektir. Kuhistânî.

«Vahþî olmayan» köpekten murad, ev köpeðidir ki, o zaten av deðildir. Binaenaleyh onu istisna etmek mânâsýz olur. Lâkin Fetih´ten naklen arzetmiþtik ki, köpek mutlak olarak av deðildir. Çünkü esasýnda evcildir. Keza akrep ve ondan sonra zikredilenler de av deðildir.

"Lâkin" kelimesiyle yapýlan istidrak, mutlak olarak karýnca hakkýndadýr. Çünkü zâhirine bakýlýrsa, bütün nevilerinin öldürülmesi caizdir. Halbuki onun eziyet vermeyen nevi de vardýr. Bu hüküm, bütün eziyet vermeyen hayvanlara âm ve þâmildir. Nitekim ulema bunu birçok yerlerde açýklamýþlardýr. T.

«Yani zarar vermezse öldürülmeyecektir» Bu cümle, neshin kaydýdýr. Bunu Nehir sahibi Mültekât´ýn þu sözünden çýkarmýþtýr: «Bir beldede köpekler çoðalýr da halkýna zarar verirse, sahiplerine onlarý öldürmeleri emrolunur. Onlar buna yanaþmazsa, mesele hakime þikayet edilir. Bunu o emreder.»

METÝN

Pire, kene, kaplumbaða, pervane, sinek, keler, sarýcaarý, kirpi, çýrçýr ve hamamböceði, gelincik, bukalemun, kýrkayak ve keza bütün yerde yaþayan böcekleri öldürmekle bir þey lâzým gelmez. Çünkü bunlar av hayvaný deðillerdir. Ve bedenden doðmazlar. Yýrtýcý, yani öldürmekten baþka define çare olmayan saldýrgan hayvaný öldürmekle dahi birþey lâzým gelmez. Baþka bir vesileyle baþýndan uzaklaþtýrmak mümkün olur da öldürürse, ceza lâzým gelir. Nitekim baþkasýnýn malý olsa, kýymeti ne edecekse o kýymeti vermesi lâzým gelir. Ýhramlý bir kimse koyun kesebilir. Velev ki babasý geyik olsun. Çünkü asýl olan anadýr. Sýðýr, deve. tavuk ve ördeði dahi keser. Ýhramlý olmayan kimsenin avladýðýný - velev bir ihramlý için avlamýþ olsun yiyebilir. Ýhramlý biri göstermemiþ. emretmemiþ ve yardýmda bulunmamýþ olmak þartýyla, Harem dýþýnda kestiði hayvan helâldir. Bunlardan biri bulunursa, o hayvan ihramsýza helâldir; muhtar olan kavle göre ihramlýya helâl deðildir.

ÝZAH

«Ve keza bütün yerde yaþýyan böcekleri» yerine, "geriye kalan böcekleri" dese daha iyi olurdu.

«Yýrtýcý hayvan» ifadesiyle Nehr´in þu sözüne iþaret etmiþtir: «Bu hüküm yalnýz yýrtýcýya mahsus deðildir. Zira baþka hayvanlar da saldýrgan olursa, onlarý öldürmekten dahi bir þeylâzým gelmez. Bunu Þeyhü´l-Ýslâm söylemiþtir. Binaenaleyh tahsis etmese evlâ olurdu. Çünkü rivayetlerde mefhum bilittifak muteberdir.» Lâkin hayvaný, "eti yenilmeyen" diye kayýtlamak gerekir. Çünkü Bahýr´da, "Deve insana saldýrýr da insan onu öldürürse, kaça çýkarsa çýksýn kýymetini ödemesi lâzým gelir. Çünkü yýrtýcýnýn öldürülmesine izin, hak sahibi tarafýndan mevcuttur. Hak sahibi de þerîatýn sahibidir. Deveye gelince: Onun sahibinden izin alýnmamýþtýr." denilmiþtir.

«Saldýrgan hayvaný» diye kayýtlamasý, yukarýda geçtiði vecihle saldýrmayan hayvaný öldürmekle ceza vâcip olacaðý içindir; ve bu bir koyunu geçmeyecektir. Bedâyi´de, "Bu, yani bir þey vâcip olmamasý ancak doðrudan doðruya ezaya baþlamayan sýrtlan, tilki vesair yýrtýcýlar hakkýndadýr. Ama ekseriyetle doðrudan hücuma geçen arslan, kaplan, pars ve kurt gibi yýrtýcýlarý ihramlý öldürebilir; bir þey ödemesi de lâzým gelmez." denilmiþtir. Bazý müteehhirin, bunun Þâfiî´nin mezhebine daha münasip olduðunu söylemiþtir. Nehir.

Ben derim ki: Bunu söyleyen Ýbni Kemâl´dir. Lâkin Fetih sahibi bu bâbýn baþýnda Bedâyi´nin sözünü zikretmîþ, onu zâhir rivâyette nassan bildirilen kavle mukabil tutmuþtur, sonra þunlarý söylemiþtir: «Sonra bunun Ebû Yusuf´tan bir rivayet olarak nakledildiðini gördük. Hâniyye´de, "Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre, aslan, kurt mesabesindedir. Ama zâhir rivayette yýrtýcýlarýn hepsi avdýr. Bundan yalnýz köpekle kurt müstesnadýr." deniliyor.»

«Nitekim baþkasýnýn malý olsa ilh...» kýymeti kaça çýkarsa çýksýn sahibine öder. Yani bir kýymet de Allah için öder ki, o kýymet koyunun kýymetini geçmez. Bahýr.

Ben derim ki: Bu, saldýrgan olmayan hakkýndadýr. Saldýrgan olursa, biliyorsun Allah hakký için bir þey vâcip olmaz. Onun için þarih bir kýymeti söylemekle yetinmiþtir.

«Velev ki babasý geyik olsun.» Bu ifade, anasý geyik olursa hükmün baþka olacaðýný gösterir. Zira þarihin gösterdiði sebepten dolayý anasý geyik olduðu surette ceza lâzým gelir.T.

«Ev ördeði dahi keser.» Ev ördeðinden murad, evlerde, havuzlarda yaþayandýr. Çünkü yaratýlýþý itibariyle evcildir. Bu kayýt, havada uçan yaban ördeðinden ihtiraz içindir. Zira o avdýr. Onu öldürmekle ceza vâcip olur. Bahýr.

«Velev bir ihramlý için avlamýþ olsun.» Yani ihramsýz kimse ihramlý için, velev ki onun emri olmadan avlasýn. Ýhramlý o avdan yiyebilir. Ýmam Mâlik buna muhaliftir. Nitekim Hidâye´de belirtilmiþtir.

«Harem dýþýnda kestiði hayvan helâldir.» Fakat Harem içinde keserse, evvelce söylediði gibi lâþe olur. Lübab´da þöyle denilmiþtir: «Ýhramlý veya ihramsýz bir kimse Harem´de bir av keserse, bize göre onun kestiði ölü hükmündedir. Yenilmesi ne ona, ne baþkasýna helâl deðildir. Bu hususta ihramlý, ihramsýz müsavidir. Ve avý ister kesen kimse bizzat avlasýn, ister baþka bir ihramlý veya ihramsýz avlasýn fark etmez. Harem´in dýþýnda keserse, ihramlý iken kesen kimse borcunu ödemeden veya ödedikten sonra ondan birþey yerse, yediðinin kýymetini öder. Kesenden baþkasý yerse, birþey ödemesi icabetmez. Ýhramdan çýkan kimse, Harem´de iken borcunu ödedikten sonra kestiði hayvandan yemiþ olsa, yediði için birþey ödemesi lâzým gelmez. Ýhramlý olmayan bir kimse bir hayvaný avlar da, ona o hayvaný ihramlý biri keserse; yahut ihramlý avlar da onun namýna ihramsýz keserse, o hayvan lâþedir.»

Lübab þarihi Kârî þöyle diyor: «Bilmiþ ol ki, îzah, Bahru´z-Zâhir ve Bedâyi sahipleriyle daha baþka birçok kimseler, ihramsýz kimsenin Harem avýný kesmesinin onu ölü hükmüne sokacaðýný açýklamýþlardýr. Cezasýný verse bile o avýn yenmesi helâl olmayacaðýný söylemiþler; hilâftan bahsetmemiþlerdir. Kâdýhan´ýn beyanýna göre. bu avdan yemek tenzihen mekruh olur. Ýhtilâfu´l-Mesâil adlý kitapta bildirildiðine göre, ulema ihramsýz bir kimsenin Harem´de kestiði av hususunda ihtilâf etmiþlerdir. Ýmam Mâlik, Þâfiî ve Ahmed yenilmesinin helâl olmayacaðýný söylemiþlerdir. Ebû Hanîfe´nin ashabý ise ihtitâf etmiþ; Kerhî o avýn ölmüþ hükmünde olduðunu. diðerleri ise mübah olduðunu söylemiþlerdir.»

«Muhtar olan kavle göre» sözü, "Ýhramlýya helâl deðildir." ifadesine râcîdir. Tahâvî´nin rivayeti budur. Cürcânî, "Haram deðildir." demiþse de, Kudûrî bunun hata olduðunu söyleyerek Tahâvî´nýn rivayetine itimat etmiþtir. Fetih ve Bahýr.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 23:15:01
METÝN

Ýhramsýz bir kimse Harem´in avýný keserse, kýymeti vâcip olur. Ve onu tasadduk eder. Oruç tutmasý kâfi deðildir. Çünkü bu. kefaret deðil garamet (borç)tir. Hattâ kesen ihramlý olsa, kendisine oruç kâfi gelir. ´ Keserse´ diye kayýtlamasý, yalnýz gösterdiði takdirde günahtan baþka birþey lâzým gelmediði içindir. Bir kimse - velev ihramsýz olsun - Harem´e girer veya mikât dýþýnda olsun ihramlanýr da elinde avýn hakikatý yani yabancýsý bulunduðu halde Harem´e girerse, salývermesi vâciptir. Yani ya uçurmasý, yahut emanet olarak Harem dýþýna salývermesi gerekir. Kuhistânî.

ÝZAH

«Ýhramsýz bir kimse Harem´ln avýný keserse» cümlesi tekrarlanmýþtýr. Þu kadar var ki, musannýf bu tekrarý, "Oruç tutmasý kâfi deðildir." diyebilmek için yapmýþtýr. T. Kesmekten muradý, itlâftýr. Velev ki buna tecavüz yoluyla sebep olsun. Haremi Þerif´e bir þahin sokar da Harem´in güvercinini öldürürse ödemez. Çünkü kendisi bir vâcibi eda etmiþ, avlanmak istememiþtir. Binaenaleyh bu sebepte tecavüz deðildir. Bilâkis memurdur. Bahýr.

«Oruç tutmasý kâfi deðildir.» Yalnýz orucu bildirmekle yetinmesi, hedy kurbaný caiz olduðunu anlatmak içindir. Zâhir rivayet de budur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Lübab´da þöyle denilmektedir: «Eðer kýymeti hedy kurbanýna varýyorsa, dilediði takdirde onunla hedykurbaný satýn alýr. Dilerse yiyecek satýn alarak tasadduk eder.» Nitekim geçmiþti. Burada hedy kurbanýnýn caiz olmasý, kesilmezden evvel kýymeti avýn kýymeti kadar olmak þartýyladýr. Kestikten sonra avýn kýymeti kadar olmasý þart deðildir. Oruca gelince: Harem´in avý hakkýnda ihramsýza caiz deðil, ihramlýya caizdir.

«Çünkü bu garamettir.» Zira mahal yani av olmasý itibariyle ödeme bunda yapýlýr. Binaenaleyh mal borcu gibi olur. Ýhramlý bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun ödemesi fiilin cezasýdýr; mahallin cezasý deðildir. Oruç buna elveriþlidir. Çünkü kefarettir. Bahýr.

«Yalnýz gösterdiði takdirde...» Yani ihramsýz bir kimsenin velev ki ihramlýya olsun avý göstermesiyle günahtan baþka bir þey tâzým gelmez. Ýhramlýnýn göstermesiyle ihramsýzýn göstermesi arasýnda fark þudur: Ýhramlý ihrama girmekle kimseye sataþmayacaðýný iltizam etmiþtir. Avý gösterince bu iltizamý terketmiþ olur ve öder. Nasýl ki emanetçi hýrsýza emanetin bulunduðu yeri gösterirse o vediayý öder. Ýhramsýz olan kimse bir iltizamda bulunmamýþtýr. Binaenaleyh göstermekle kendisine ödemek lâzým gelmez. Nasýl ki ecnebi bir kimse hýrsýza birinin malýný gösterse ödemez. Bahýr.

«Velev ihramsýz olsun» kaydýný Mecmau´l-Enhur sahibi dahi koymuþ ve þöyle demiþtir: «Bununla kayýtlamamýz, Harem´e girme kaydýnýn faydasý anlaþýlsýn diyedir. Çünkü ihramlýnýn avý salmasý, Harem´e girmeye baðlý deðildir. Mücerret ihramlanmakla bu ona vâcip olur. Nitekim Islah ve diðer kitaplarda izah edilmiþtir. Böylece, "ihramlý olsun olmasýn" diyenlerin sözünün zayýf olduðu meydana çýkar.» Bu izaha göre, "velev mikât dýþýnda olsun" ifadesinin yerine, "kendisi mikât dýþýnda olduðu halde" denilmek gerekir. H. Hâsýlý sözümüz, mikât dýþýnda ihramsýz olup da, ihrama yahut Harem´e girmek isteyen fakat elinde bir av bulunan kimse hakkýndadýr. O kimsenin bu avý salývermesi vâciptir. Lübab ve þerhinde þöyle denilmektedir: «Bilmelisin ki av üç þeyle emniyette olur. Bunlar; ya avcýnýn ihramlanmasý, ya Harem´e girmesi, yahut avýn Harem´e girmesidir. Mikât dýþýnda yahut Harem´de bir av tutar da kendisi ihramlý bulunursa; yahut Harem´de av tutar da kendisi ihramsýz bulunursa, o ava mâlik olamaz. Onu salývermesi vâcip olur. Av elinde veya kafesindeymiþ yahut evinde bulunuyormuþ farketmez. Onu salývermez de hayvan helâk olursa, kendisi ihramlý olsun ihramsýz olsun ceza ödemesi icabeder.»

«Salývermesi vâciptir.» Bahýr sahibi bunun bilittifak vâclp olduðunu söylemiþtir.

«Yani ya uçurmasý» yerine ´ salývermesi ´ dese daha þumüllü olurdu. Ve vahþî hayvanlarý da ifade ederdi. Çünkü bu hüküm yalnýz kuþlara mahsus deðildir. H. Musannýfýn bu sözü mutlak söylemesi. o hayvaný ihramsýzýn ihramsýzdan gasbedip sonra gasbedenin´ ihramlanmasý haline de þâmildir. Çünkü böylesinin de o hayvaný salývermesi lâzýmdýr, sahibine de kýymetini öder. Hayvaný sahibine iade ederse borçtan kurtulur, ama ceza lâzýmdýr. Dirâye´deMünteka´ya nisbet edilerek böyle denilmiþtir. Nehir. Fetih sahibi diyor ki: «Bu bir luðzdur ve þöyle denilir: Hangi gâsýptýr ki aldýðýný geri vermemesi vâcip olur. Bilâkis verirse bu sebeple ödemesi icabeder.»

«Yahut emanet olarak Harem dýþýna salývermesi gerekir» Bu cümle, avý salmanýn tefsiri hakkýnda ikinci bir kavildir. Bunu Kuhistânî birinci kavli hikâye ettikten sonra zikretmiþ ve Tuhfe´ye nisbet eylemiþtir. Buna göre gâsýp meselesi müþkil kalýr. Çünkü ona, aldýðýný sahibine iade etse bile ceza lâzým geliyor. Þu da var ki, avý almaya gönderilen adam onu alýrken Harem´dedir. Þu halde gâsýp gibi onu salývermesi ve kýymetini sahibine ödemesi lâzým gelir. Nitekim Tahtâvî böyle demiþtir. Keza Ýbn-i Kemâl kendisine itiraz etmiþ; "Vedia alanýn eli, vedia verenin eli gibidir." demiþtir. Lâkin bu sözü Nehir sahibi Fevaidü´z-Zahîriyye´nin þu ifadesiyle reddetmiþtir: «Hizmetçisinin eli onun yükü gibidir.»

Hâsýlý yasak olan, avýn hakikaten elinde bulunmasýdýr. Emanetçinin elinde bulunmasý onun hakiki eli deðildir. Bilâkis yükündeki veya kafesindeki yahut hizmetçisindeki eli gibidir. Lâkin buna da yukarýda Tahtâvî´den nakledilen itiraz vârit olur. Ama þöyle cevap verilebilir: «O kimsenin avý Harem´in kenarýndan dýþarýda olan bir kimseye vermesi mümkündür, yahut onu kafes içinde gönderir.» Sonra bil ki ulemanýn sözlerinden anlaþýlan, bu iki kavlin yalnýz ikinci meseleye ait olduðudur. Ýkinci mesele, bir kimse Harem dýþýnda ihrama girer de elinde bir av bulunursa meselesidir. Birincide, yani Harem´e elinde av olduðu halde girmesi meselesinde, o kimseye vâcip olan, onu salývermektir. Çünkü Hidâye sahibi, "Onu orada yani Harem´de salývermesi icabeder." demiþtir. Meselenin ta´lîlinde de þunlarý söylemiþtir: «Harem´de bulununca, Harem´in hürmetine tecavüz etmemek vâciptir ve hayvan Harem´in avý olur.» Yukarýda Lübab´dan naklettiðimiz "Av üç þeyle emniyette olur..." ifadesi de böyledir. Keza Lübab´ýn, "Ýhramlý veya ihramsýz bir kimse dýþarýsýnýn avýný Harem´e soksa, bunun hükmü Harem´in avý hükmü gibi olur." ifadesiyle, musannýfýn aþaðýda gelen, "yýrtýcý olursa ilh..." sözü dahi böyledir. Çünkü yýrtýcý kuþu Harem´e soktuktan sonra emanet etmesi caiz olsa da, âdeti avý öldürmek olduðunu bilip dururken onu salývermesi caiz deðildir. Lübab sahibinin, "Harem´in avýný tutar da Harem dýþýna salarsa, saðsalým Harem´e eriþtiði bilinmedikçe ödemekten kurtulamaz. O halde emanet býrakmakla nasýl kurtulur." sözü de öyledir.

METÝN

Hayvaný salývermesi, onu zayi etmeyecek þekilde olmalýdýr. Çünkü hayvaný baþýboþ salývermek haramdýr. Câmiu-´lFetevâ´nýn kerahet bahsinde þöyle denilmektedir: «Bir kimse avcýdan birkaç serçe satýn alarak onlarý âzâd etse, eðer, "Bunlarý kim tutarsa onun olsunlar" derse caizdir. Âzâd etmekle milkinden çýkmazlar. Bazýlarý, "Caiz olmaz. Çünkü bu malý zayi etmektir." demiþlerdir.»

Ben derim ki: O zaman uçurmak mübah kýlmakla kayýtlanýr.

ÝZAH

«Hayvaný salývermesi onu zayi etmeyecek þekilde olmalýdýr.» Bu

cümlenin tefsiri, ondan önce geçen cümledir. Evlâ olan, o cümleyi bundan sonraya býrakmaktý. Nasýl ki Mülteka üzerine yazdýðý þerhte böyle yapmýþ; "Meselâ onu emanet býrakýr. yahut kafes Ýçinde gönderir." demiþtir.

«Cami´ul-Fetevâ´nýn kerahet bahsinde ilh...» ibaresi, buradan baþlayarak musannýfýn aþaðýda gelen "vâcip deðildir" sözüne kadar bazý nüshalardan düþmüþtür. Hâsýlý þudur: Avý âzâd etmek, yani elinden salývermek, tutan kimseye mübah kýlmak þartýyla caizdir. Bu söz, "Çünkü hayvaný baþýboþ salývermek haramdýr." ifadesinin kaydýdýr.

Bazýlarý, "Caiz olmaz; yani âzâd etmesi mutlak surette caiz deðildir." demiþlerdir. Nitekim baþýboþ býrakmanýn haram olduðunu mutlak söylemesinden de bu anlaþýlýr. Çünkü tutana mübah kýlarsa da ekseriyetle o hayvan kimsenin eline geçmez. Ve baþýboþ olarak kalýr. Bu da malý zayi etmek demektir.

«Âzâd etmekle milkinden çýkmazlar.» sözünün iki mânâya ihtimali vardýr. Birincisi; o hayvaný kimse tutmadan sahibinin milkinden çýkmaz. Mübah kýldýktan sonra birisi tutarsa, ona mâlik olur. Nitekim Muhtarâtü´n-Nevâzil´in ibaresi de bunu ifade etmektedir. ikincisi; hayvan mutlak surette milkinden çýkmaz. Çünkü meçhule temlik mutlak surette sahih deðildir. Yahut mâlûm bir kavme derse sahih olur. Çünkü Hidâye´den naklen Bahýr´ýn lükata bahsinde þöyle denilmektedir: «Lükata (bulunan mal). bir çekirdek ve bir nar kabuðu gibi sahibinin aramayacaðý bilinen bir þeyse. onu býrakmak mübah kýlmak mânâsýna gelir. Ve ilân etmeden ondan istifade caizdir. Lâkin mâlikinin milkinde kalýr. Çünkü meçhule temlik sahih deðildir. Bezzazîye´de beyan edildiðine göre, sahibi onu alabilir. Meðer ki onu atarken mâlûm bir kavmi kastederek, "bunu kim alýrsa onun olsun" demiþ olsun. Serahsî bu tafsilden bahsetmemiþtir.» Binaenaleyh avý âzâd etmek de böyle olmak gerekir. Ve mübah kýlmanýn faydasý, o mal sahibinin milkinde kalmakla beraber ondan istifadenin helâl olmasýdýr. Lâkin Tatarhâniyye´nin lükata bahsinde þöyle denilmiþtir:«Bir kimse anklýðýndan dolayý kýymeti kalmamýþ bir hayvaný terk eder de býrakýrken kimseye mübah kýlmazsa, onu biri alarak ýslah ettiði taktirde, kýyasa göre yere atýlmýþ nar kabuklarý gibi hayvan alanýn malý olur. Ýstihsana göre ise, sahibinin malýdýr. Ýmam Muhammed, "Çünkü biz buna hayvanda cevaz verirsek, hasta olarak sokaða atýlan kýymetsiz cariyede de cevaz vermeliyiz. Bu takdirde onu bir adam alýr, nafakasýný verir, ortada satýþ, baðýþ, miras ve sadaka gibi bir þey olmaksýzýn onunla cima eder veya milki olmadýðý halde onu âzâd eder ki, bu çirkin bir iþtir." demiþtir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Sözün muktezasý þudur ki: Hayvandan geri kalan kabuk gibi þeyleri atmak, açýk söylemeden mübah kýlmakla olur. Bunlar alanýn milkine girer. Hayvan öyle deðildir. Bulana mübah olsun demedikçe, bulan kimse ona mâlik olamaz. Bu, Bahýr´dan naklettiðimizin hilâfýnadýr. Muhtârâtu´n-Nevâzil´in sözü buna göre deðerlendirilir. Az ileride üçüncü bir kavil gelecektir ki, o da þudur: «Ýhramlý olmayan bir kimse avý salarsa, bu mübah kýlmak olur. Çünkü onu ihtiyarý ile salmýþtýr. Binaenaleyh nar kabuklarý gibi olur.»

«O zaman...» Yani avý âzâd etmek ancak "Tutan kimseye mübah olsun!" demesiyle caiz olunca, salývermek diye tefsir edilen uçurmak, mübah kýlmakla kayýtlanýr. Bunu Mi´râc´ýn þu sözü de te´yid eder: «Elinde bulunursa, onu zayi olmayacak þekilde salývermesi gerekir. Çünkü hayvaný baþýboþ býrakmak gibi avý da salývermek mendup deðil, bilâkis haramdýr. Meðer ki onu otlamak için salsýn yahut tutanlara helâl kýlsýn. Zahîriyye´ nin fevaid bahsinde de böyle denilmiþtir.» Mi´râc sahibi bundan sonra, "O þekilde salmalýdýr ki, hayvan zayi olmamalýdýr. Meselâ onu evine býrakmalý, yahut ihramsýz bir kimseye emanet etmelidir." demiþtir. Lâkin Kuhistânî´den naklen arzettiðimiz iki kavlin, salývermeyi tefsirinden zâhir olan þudur: Eðer salývermeyi uçurmakla tefsir ederse, mübah kýlmak kaydýna hacet yoktur. Çünkü Kuhistânî, salývermek vâciptir diyor. Bu, memnu olan baþýboþ salývermek mânâsýna deðildir. Salývermeyi emanet etmek mânâsýna tefsir eden, sanki þöyle demiþ gibidir: «Hayvana, avlamak için saldýrmayý önleyecekse, o takdirde milki zayi eden uçurmaya hacet yoktur. Zira onsuz da zaruret giderilmiþtir.» Bundan dolayýdýr ki Kâdýhân Câmi þerhinde þunlarý söylemiþtir: «Av elinde iken ihrama girerse, onu salývermesi icabeder. Lâkin zayi olmayacak þekilde salmalýdýr. Çünkü vâcip olan, hakikaten elden çýkarmakla ona saldýrmayý önlemektir. Milki iptal ile önlemek deðildir.» Mübah kýlmanýn zayi olmayý önleyeceðini kabul etmiyoruz. Çünkü avda ekseriyetle görülen hal, salýverildiði zaman ikinci defa avlanmamaktýr. Binaenaleyh milki zayi olarak kalýr. Baþýboþ salmak da caiz deðildir. Mutlak surette salývermek ancak ihram halinde avladýðý hayvan hakkýnda vâciptir. Nitekim geçti. Çünkü ona mâlik olmamýþtýr. Binaenaleyh burada milki zayi etmek yoktur. Bana zâhir olan budur. Buraya kadar arzettiklerimizden anladýn ki, bütün bunlar bir av tutup da sonra ihrama girdiðine göredir. Harem´e av elinde olduðu halde girerse, onu uçurmak mânâsýna salývermesi lâzým gelir. Emanet býrakmaya hakký yoktur. Çünkü Harem´in avý olmuþtur.

METÝN

Muhtârâtü´n-Nevâzil´in kerahet bahsinde de þöyle deniliyor: «Bir kimse hayvanýný baþýboþ býrakýr da, baþka biri alarak onu ýslah ederse, hayvaný salarken, "bunu kim yakalarsa onun olsun" derse, sahibinin onu geri almaya hakký yoktur. Ama "benim buna ihtiyacým yok" derse, geri alabilir. Söz, yeminiyle beraber onundur.» Av, evinde veya kafesinde ise, salývermesi vâcip deðildir. Çünkü bu hususta yaygýn âdet vardýr. Bu da delillerden biridir. Velev ki kafes elinde olsun. Buna delil; abdestsiz bir kimseye, "Mushafý kýlýfýyla ol!" sözüdür. Bu salýverme ile av milkinden çýkmaz. Binaenaleyh Harem dýþýnda onu yakalayabilir. Ve onu orada yakalayan bir insandan da geri alabilir. Çünkü milkinden çýkmamýþtýr. Ona ihramsýzken mâlik olmuþtu. Ýhramlýyken yakalamasý bunun hilafýnadýr. Sebebi ileride gelecektir. Çünkü onu kendi isteðiyle solmamýþtýr.

ÝZAH

«Onu ýslah ederse» tabiri, görünüþe göre kayýt deðildir. Çünkü temlikte asýl olan ibâhadýr. Ama þöyle denilebilir: «Bununla kayýtlamasý, yakalanmasýna mâni olmak içindir. Çünkü "kim yakalarsa onun olsun" sözü baðýþ yerine geçer. Islah, bu baðýþtan dönmeyi meneden bir ziyadedir. Ama onsuz da dönebilir. Çünkü mâni yoktur.» Böyle düzeltmelidir. T.

«Söz, yeminiyle beraber onundur.» Yani o hayvaný kimseye mübah kýlmadýysa, söz mâlikindir. Çünkü temliki ibâha ettiðini inkâr etmektedir. Yakalayan þahit getirir. Yahut yeminden çekinirse, hayvan yakalayanýn olur. Bunu Tahtâvî, Bahýr´ýn lükata bahsinden nakletmiþtir.

«Av, evinde veya kafesinde ise, salývermesi vâcip deðildir.» Yani onu ihram halinde avlamadýysa hüküm budur. Fakat ihram halinde avladý ise, salývermesi bilittifak lâzýmdýr. Mi´râc.

«Yaygýn âdet vardýr.» Hem de Ashab zamanýndan þimdiye kadar devam edegelmiþtir ki murad, Tâbiin ile onlara tâbi olanlardýr. Bu zevat, evlerindeki kümeslerde, güvercinler, tavuklar ve kuþlar olduðu halde ihramlanagelmiþler, bu hayvanlarý salmamýþlardýr. Bu da bir delildir ve elinde bulundurmadan milkinde devam ettirmeye delâlet eder. Bu, memnu olan sataþma deðildir. Fetih.

«Velev kî kafes elinde olsun.» Yani hizmetçisiyle yahut yükünde olsun. Mi´râc. Bazýlarý, "Kafes elindeyse, o hayvaný salmasý lâzýmdýr. Lâkin zayi olmayacak þekilde salmalýdýr." demiþlerdir. Hidâye. Ama bu kavil zayýftýr. Nitekim Nehir´de açýklanmýþtýr. Halebî diyor ký: «Zâhire göre bunun misali, avýn boynunda baðlý bulunan ipin elinde bulunmasýdýr.»

«Buna delil ilh...» O kimse, eliyle kýlýfý almakla mushafý eline almýþ olmaz. Kafesi eline almakla da öyledir. Kuþu eline almýþ sayýlmaz.

«Onu Harem dýþýnda yakalayandan geri alabilir.» Harem´de yakalayandan ise evleviyetle geri alýr. Çünkü o av sahipsiz iken yakalayan ona mâlik olamazsa, sahipliyken evleviyetle mâlik olamaz.

«Çünkü milkinden çýkmamýþtýr.» Evlâ olan, bu cümleyi atarak ikinci ta´Iil ile yetinmektir. Çünkü bu musannýfýn söylediðinin aynýdýr. T.

«Ona ihramsýzken mâlik olmuþtu» cümlesi, avýn milkinden çýkmamasýnýn illetidir. Bunun mefhumu, "Ýhramlýyken mâlik olsaydý milkinden çýkardý." þekline girer. Halbuki ihramlý kimse ava mâlik olmaz. Þu halde, "Çünkü onu kendisi ihramsýz iken yakalamýþtýr." dese daha güzel olurdu.

«Sebebi ileride gelecektir.» Yani musannýf, "Ava ihramlý kimse mâlik olamaz. ilh..." diyecektir.

«Kendi isteðiyle salmamýþtýr.» Bazý nüshalarda böyle denilmiþtir. Yani çünkü þeriat kendisine salývermeyi ilzam etmiþtir. Binaenaleyh þer´an buna muztar ve mecburdur demektir. Bu cümleyi ´vav´la atfetse münasip olurdu, çünkü yakalarsa cümlesinin ikinci illetidir. Gerçekten Timurtâþî de bununla illetlendirmiþtir. Nitekim Fetih sahibi bunu ona nisbet etmiþ ve þöyle demiþtir: «Bu gösterir ki, o avý ihramsýz olarak salýverse ibâha olur.» Yani onu yakalayandan geri alamaz. Velev ki salarken "yakalayana mübahtýr" diye açýklamasýn. Çünkü buna mecbur deðildir. Binaenaleyh mücerret salývermesi, nar kabuklarýný atmak gibi mübah kýlmak olur. Nitekim yukarýda arzettik.

METÝN

Hayvan, þahin gibi yýrtýcý olur da Harem´in güvercinini öldürürse, bir þey ödemesi gerekmez. Çünkü vazifesini yapmýþtýr. O avý satarsa, satýlan bâki kaldýðý takdirde onu iade eder. Aksi takdirde ceza vermesi gerekir. Çünkü Harem ile ihramýn hürmeti avýn satýlmasýna mânidir. Ýhramsýz bir kimse bir avý yakalar da arkacýðýndan ihrama girerse, avý salan öder. Hükmü elinden salarsa bilittifak; hakiki elinden salarsa. Ýmamý Azam´a göre öder. Ýmameyn buna muhaliftir. Ýmameyn´in kavli istihsandýr. Nitekim Burhan´da beyan edilmiþtir.

ÝZAH

«Hayvan, þahin gibi yýrtýcý olursa» cümlesi, "salývermesi vâciptir cümlesi üzerine tefri edilmiþtir. Avýn yýrtýcýsý, kendisiyle avlandýðý azý diþi veya pençesi olandýr.

«Çünkü vazifesini yapmýþtýr» Vazifesi, av maksadýyla olmayarak salývermesidir. Mesele Harem-i Þerif´ e o hayvanla girdiðine göre farzedilmiþtir. Bu da yukarýda söylediðimizi te´yid eder ki; "Bir kimse bir avla Harem´e girerse, onu uçurmak mânâsýnda salývermesi vâcip olur. Çünkü o hayvan Harem´in avý olmuþtur. Onu emanet dahi edemez. Aksi takdirde yýrtýcýlarda vâcip, salmak deðil, emanet etmek olurdu. Çünkü yýrtýcýlarýn âdeti avý öldürmektir. Binaenaleyh o kimse Harem´de salmakla haddini tecavüz etmiþ olur." demiþtik.

«O avý satarsa» cümlesi, yine "salývermesi vâciptîr" ifadesi üzerine tefri edilmiþtir. Buradaki zamir, ihramsýzken yakaladýðý ava râcîdir. Sonra ihrama girmiþtir. Yahut elinde olduðu halde Harem´e girmiþtir. Çünkü "Satýlaný geri çevirir" sözünde, satýþýn bâtýl deðii, fâsit olduðuna iþaret vardýr. Nitekim Kâfî´den naklen Þurunbulâliyye sahibi ve Zeylâî bunu nassan bildirmiþlerdir. Avý ihramlýyken yakalayýp da satmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü onu satmasýbâtýldýr. Nitekim ileride anlatacaktýr. Satýþý mutlak zikretmiþtir. Binaenaleyh Harem´de iken sattýðýna ve Harem dýþýna çýkarýp sattýðýna þâmildir. Çünkü Harem içine getirmekle o hayvan Harem´in avý olmuþtur. Artýk bundan sonra çýkarmasý helâl deðildir. Bahýr sahibi böylece bunu þarihlere nisbet etmiþ, sonra Muhit´ten bunun hilâfýný, yani satýþýn ve çýkardýktan sonra kerahetle beraber yemenin caiz olduðunu nakletmiþtir. Lâkin Nehir sahibi bunun zayýf olduðunu söylemiþtir.

Ben derim ki: Bu, çýkardýktan sonra ceza vermediðine göredir. Ceza öderse, o hayvan mâlik ve Harem avý olmaktan çýkar. Nitekim geyik meselesinde gelecektir. Sonra bu dahi bizim söylediðimizi te´yid eder. Demiþtik ki: Harem´e avla girdiði vakit o avý Harem dýþýna emaneten gönderemez. Bilirsin ki oradan çýkarmasý helâl deðildir.

Ancak onu Harem´de salývermesi gerekir. Yukarýda geçen. "Bu salývermekle o hayvan onun milkinden çýkmaz. Onu Harem dýþýnda yine yakalayabilir. Yakalayandan geri almaya da hakký vardýr." sözünün muktezasý, o kimsenin bu avý satmaya ve yemeye hakký vardýr demektir. Ve burdakine aykýrý deðildir. Çünkü oradaki, avý salarak kendiliðinden çýktýðýna göredir. Çýkarmýþ olmasý bunun hilâfýnadýr. Lübab sahibi diyor ki: Ýharamlý ona mâlik olamaz. Bu takdirde onu yakalayandan alamaz. Ýhramlý, satýnalma ve baðýþ gibi ihtiyari bir sebeple ava mâlik olamaz. Ama cebrî sebeple mâlik olur. Cebrî sebep onbir meselede olup Eþbâh´ta beyan «Av Harem´den kendiliðinden çýkarsa onu yakalamak helâldir. Fakat biri çýkarýrsa helâl olmaz. Anla!»

«Aksi takdirde» yani satýlan mal müþterinin elinde kalmazsa, yani onu ya itlâf etmiþ, ya kendiliðinden telef olmuþsa; yahut müþteri gözden kaybolmuþ da yetiþmesi mümkün deðilse ceza vermesi gerekir. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir.

«Ceza vermesi gerekir.» Az yukarýda beyaný geçti. Ve gördük ki Harem´in avý hakkýnda ihramsýza oruç caiz deðil, ihramlýya caizdir.

«Çünkü Harem´in hürmeti...» Yani avý Harem´e getirerek orada sattýktan sonra Harem´in hürmeti avýn satýlmasýna mânidir. Bundan murad, Harem´den çýkarýp satmaktýr. Çünkü o hayvan Harem´in avý olmuþtur ve satýlmasý yukarýda geçtiði gibi mutlak surette yasaktýr.

Ýhramýn hürmetinden murad ise, avý yakalayýp ondan sonra ihrama girdiði haldir.

«Ýhramsýz bir kimse» Harem dýþýnda bir av yakalar da sonra ihrama girerse, salýveren öder. Çünkü avý yakalayan muhterem bir ava mâlik olmuþtur. Onun muhteremliði bunun ihramýyla bâtýl olmaz. Avý itlâf eden salandýr. Binaenaleyh o öder. Ýhram halinde yakalamasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü ona mâlik olmaz. Onun vazîfesi ava dokunmamaktýr. Evinde býrakmak suretiyle bunu yapmasý da mümkündür. Avý elinden çýkarmakla tecavüz etmiþ olur. Hidâye. Yukarýda arzettiklerimizle birlikte bu sözün muktezasý þudur: O kimse avla birlikte Harem´egirer de avý baþka bir kimse salýverirse salan ödemez. Çünkü yakalayana onu salývermek lazým gelir. Milki de olursa, evine býrakmasý da mümkün olmasa, salýveren yine tecavüz etmiþ olmaz.

«Ýmameyn´in kavli istihsandýr» Vechi þudur: Avý salan, iyiliði emir kötülüðü yasak etmiþ sayýlýr. Ýyilik edenlere karþý durmaya izin yoktur. Hidâye sahibi diyor ki: «Bunun benzeri. tambur gibi çalgý aletlerini kýrmaktaki ihtilâftýr.» Bahýr sahibi, "Bu söz burada Ýmameyn´ in kavli ile fetva vermeyi gerektirir. Çünkü çalgý aletlerini kýrmakla ödemek tâzým gelmeyeceði hususunda fetva Ýmameyn´in kavline göredir." demiþtir. Tahtâvî diyor kl: «Þarih buna iþaret etmiþtir. Çünkü fetva istihsana göre verilir. Bundan yalnýz birkaç mesele müstesnadýr.»

METÝN

Avý ihramlý biri yakalarsa, salýveren bilittifak ödemez. Çünkü ihramedilmiþtir. Onun için musannýf, Muhit´ten nakleden Bahýr sahibine uyarak miras gibi demiþtir. Eþbâh´ta miras bilittifak cebrî sebep gösterilmiþ; lâkin Nehir´ de Sirâc´ dan naklen, "Ona mirasla mâlik olamaz." denilmiþtir ki, zâhir olan da budur. Ýhramlýnýn yakaladýðý avý Müslüman ve bâlið baþka bir ihramlý öldürürse, ikisi iki ceza öderler. Yakalayan yakaladýðý için, öldüren de öldürdüðü için ceza öder. Ama yakalayan verdiði cezayý öldürenden alýr. Çünkü sükut kabul eden bir þeyi onun üzerinde býrakan odur. Bu hüküm, mal ile kefaret verdiðine göredir. Kefareti oruçla ödemiþse, Kemâl´in tercihine göre bir þey alamaz. Çünkü hiçbir borcu yoktur. Avý öldüren, hayvan ise sahibinden bir þey alamaz. Çocuk veya Hýristiyan ise, kendisine AIlah hakký olarak bir ceza yoktur. Lâkin avý yakalayan kýymetini ondan alýr. Çünkü böylelerine Allah Teâlâ´nýn hakký lâzým gelmese de, kul hakkýný ödemek lâzýmdýr.

ÝZAH

«Çünkü ihramlý ona mâlik olamaz.» Zira ihramlý hakkýnda av, milk edinmeye lâyýk deðildir. Binaenaleyh þarap satýn almýþ gibi olur. Hîdâye.

«Cebrî sebeple mâlik olur.» Cebrî sebep, kendi ihtiyarý ve kabulü olmaksýzýn ona mal eden þeydir.

«Eþbâh´ta beyan edilmiþtir.» Burada zikrine hacet yoktur. «Eþbâh´tamiras bilitifak cebrî sebep gösterilmiþ»; þöyle denilmiþ

tir: «Hiç bir kimsenin milkine kendi ihtiyarý olmaksýzýn bir þey girmez. Bundan bilittifak miras müstesnadýr.»

«Lâkin Nehir´de ilh...» Bu istidrak yerinde deðildir. Çünkü Eþbâh´ ýn sözü, gördüðün gibi mutlaktýr. Bu suretle mukayyet deðildir. Mirasýn mutlak surette cebrî bir sebep olmasýnda þüphesiz ittifak vardýr. O ancak, Sirâc´ýn söylediðine göre, ihramlýnýn murisi av býrakarak öldüðü surette sebep sayýlmaz. Çünkü mâni vardýr. O da ihramdýr ve dört mâniden birigibidir. Dört mâni; kölelik. küfür, katl ve milkin deðiþmesidir. Bu mâniler mirasýn sebep oluþuna nasýl dokunmazsa bu da öyledir. H. Þarih bunu metine istidrak yapsa yerinde olurdu. T.

«Zâhir olan da budur.» Bu söz Nehir sahibinindir. O, "Zâhir olan da budur. Sebebi gelecektir. Yani ihramlýya av aynen haramdýr." demiþtir. Ama bence zâhir olmasýnýn vechi açýk deðildir. Çünkü mirasýn sebebi olan murisinin ölümü tahakkuk ettikten sonra, ihramýn ava mirasçý olmaya mâni teþkil edeceðini gösteren bir delil bulunmasý lâzýmdýr. Nasýl ki dört mâni hakkýnda delil vardýr. Avýn ihramlýya aynen haram kýlýndýðýna Teâlâ Hazretlerinin, "Ýhramda bulunduðunuz müddetçe kara avý size haram kýlýnmýþtýr." âyet-i kerimesi delil olmasý ve onun için baþka tasarruflardan menedilmesi, mirastan menedildiðine delâlet etmez. Çünkü þarap da aynen haram kýlýnmýþtýr, ama miras olarak alýnýr.

«Baþka bir ihramlý ilh...» kaydýyla musannýf hayvaný öldürmesinden ihtiraz ettiði gibi, bâlið müslim kaydýyla da çocukla kâfirden ihtiraz etmiþtir. Nitekim gelecektir. Deliden ihtiraz için âkil kaydýný da ziyade etmesi gerekirdi. Çünkü o da çocuk hükmündedir. Nitekim Tahtâvî´nin Hamevî´den rivayetinde böyle denilmiþtir. Avý ihramsýz bir kimsenin öldürmesi de hariçtir. Çünkü o kimse Harem´de ise ceza ödemesi lâzýmdýr; deðilse ceza da lâzým deðildir. Lâkin avý yakalayan, ödediði parayý kendisinden alabilir. Bu bâbta, yani ödediðini almak hususunda ihramlý ile ihramsýz arasýnda fark yoktur. Bahýr.

«Çünkü sükut kabul eden bir þeyi onun üzerinde býrakan odur.» Zira o öldürmezden önce avýn salýnmasý ihtimali vardý. Üzerinde býrakmaya ise, ödetme hususunda iptida hükmü vardýr. Cimadan önce karýsýný boþadýðýna þahitlik eden talâk þahitleri gibi ki, þahitlikten dönerlerse öderler. Nasýl ki Hidâye´de beyan edilmiþtir.

«Kemâl´in tercihine göre» ki Zeylâî de kesinlikle buna kail olmuþ; Muhit sahibi Mübtegâ´dan naklen bunu açýklamýþtýr. Nihâye´nin ibaresinden anlaþýlan, avý yakalayanýn mutlak surette kýymetini alabilmesidir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir.

«Avý öldüren hayvan ise sahibinden bir þey alamaz.» Lübab´ýn ibaresi þöyledir: «Avý elindeki bir hayvan öldürürse, ceza vermesi icabeder. Bunu kimseden isteyemez.» Þarihi, "Yani hayvanýn sahibinden veya üzerme binenden yahut sürücüsünden ve yedicisinden isteyemez. Mesele Bahri-Zâhir´de açýklanmýþtýr." demiþtir.

Ben derim ki: Bu, biniciden ve emsalinden istemek hususundadýr. Binici ile emsalinin ceza ödemeleri ise þüphesizdir. Mi´râcý Dirâye sahibi diyor ki: «Hayvanýn binicisi, sürücüsü veya yedicisi de öyledir. Hayvan ön veya arka ayaðý yahut aðzý ile bir av öldürürse, ceza ona ait olur.»

«Çocuk veya Hýristiyan ise» sözünden, yukarýdaki bâlið müslim tabirleriyle ihtiraz etmiþti. Mi´râc´ýn ibaresi þöyledir: «Çocuða, deli ve kâfire ceza yoktur.» O deliyi de ziyade etmiþtir. Çünkü deli, yukarýda görüldüðü vecihle çocuk gibidir. Kâfir tabirini kullanmýþtýr. Çünkü Hýristiyan olmasý þart deðildir. Onu ihramlýdan çýkarmasý þekil itibariyledir. Yoksa kâfir, ihramýn þartý olan niyete zaten ehil deðildir.

«Bir ceza yoktur.» Ceza sadece yakalayana aittir.

«Kul hakkýný ödemek lâzýmdýr.» Burada da öder. Çünkü sükuta ihtimali olan bir þeyi yakalayanýn üzerinde býrakmýþtýr.

METÝN

Ýfrad hacýsýna ihramý üzerine iþlediði bir cinayet sebebiyle, yani mutlak deðil ihram yasaklarýndan bir fiil iþlemekle - bir ceza kurbaný lâzým gelirse, - çünkü haccýn vâciplerinden birini terk eder veya Harem-i Þerif´in nebatýný keserse ceza müteaddit olmaz; o, ihram üzerine cinayet deðildir - kýrân hacýsýna iki ceza kurbaný lâzým gelir. Hedy kurbaný götüren temettu hacýsý da onun gibidir. Sadaka hakkýnda dahi hüküm budur. Kýrân hacýsý iki ihramýna birden cinayet iþlediði için sadakayý da çifte verir. Meðer ki mikâtý ihramsýz geçmiþ olsun. Bu takdirde üzerine bir kurban borç olur. Çünkü kýrân hacýsý deðildir. Ýki ihramlý bir av öldürürlerse, ceza müteaddit olur. Çünkü fiil müteaddittir. Ýki ihramsýz kimse Harem´in avýný öldürürlerse ceza bir olur. Çünkü mahal birdir.

ÝZAH

«Bir ceza kurbaný lâzým gelirse» diyeceðine, "bir kefaret" dese sadakaya da þâmil olurdu. "Sadaka hakkýnda dahi hüküm budur." demeye hacet kalmazdý. Kefaretten murad, zaruret kefaretine þâmildir. Çünkü kýrân hacýsý zaruretten dolayý elbise giyer veya baþýný örterse kefaret müteaddit olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Ýhram yasaklarýndan bir fiil iþlemekle ilh...» Yani bizzat ihram sebebiyle kendisine haram olan bir þeyi yaparsa demektir. Yoksa hacc veya umre olduðu için yahut ihramdan baþka bir sebeple haram olan mânâsýna deðildir. Baþka sebeple haramdan murad, elbise giymek, koku sürünmek, saç veya týrnak kesmek gibi þeylerdir. Binaenaleyh bir vâcibi terketmesi bundan hariçtir. Meselâ sa´yi veya þeytan taþlamayý terkeder yahut Arafat´tan imamdan önce döner veya hacc ve umre için cünüp yahut abdestsiz tavaf ederse, kefaret vermesi icabeder. Kýrân yapana müteaddit kefaret yoktur. Çünkü bu bizzat ihrama cinayet deðil hacc veya umrenin, vâciplerinden birini terktir. Keza ihramlý deðilken cünüp olarak tavaf ederse, kendisine bir ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim Bahýr´da açýklanmýþtýr. Elbise giymek gibi þeyler bunun hilâfýnadýr. Çünkü hacc veya umre olmasý bir yana, bu doðrudan doðruya ihrama cinayettir. Onun için hacc veya umrenin fiillerine boþlamadan bu ona haram olur ve kýrân yapana ceza müteaddit olur. Çünkü iki ihrama birden girmiþtir. Harem´in nebatýnýkesmek dahi hariçtir. Kýrân yapana ondan dolayý da müteaddit ceza tâzým gelmez. Bahýr sahibi diyor ki: «Çünkü o, borçlar kabilindendir. ihramla alâkasý yoktur. Kýrân hacýsýnýn Harem´in avýný öldürmesi bunun hilâfýnadýr. Ona iki kýymet lâzým gelir. Çünkü ihrama cinayet yapmýþtýr. Ýhram ise müteaddittir. Harem´e cinayet olduðuna bakýlmaz. Çünkü iki haramýn en kuvvetlisi, zayýf olaný kendine tâbi kýlar. Ýhram daha kuvvetlidir. Binaenaleyh kýymetin vâcip olmasý yalnýz ihram sebebiyledir. Harem sebebiyle deðildir. Harem´e ancak öldüren ihramsýz olduðu vakit bakýlýr. Burada, izahý bana zâhir olan budur.» Sirâc´ýn ifadesine bakýlýrsa, "Ýfrad hacýsýna bir ceza kurbaný lâzým gelirse" sözünden murad, fiildir. Bununla sa´yi, vakfenin haddini ve temizliði terk gibi þeylerden ihtiraz olunmuþtur. Þarihin sözü de bunu anlatmaktadýr. Lâkin buna nebat kesmekle itiraz olunur. Çünkü o da fiildir.

«Hedy kurbaný götüren temettu hacýsý da onun gibidir.» Lübab´ýn ibaresi bundan daha güzeldir. Orada þöyle denilmiþtir: «Zikrettiðimiz kýrân hacýsýna iki ceza lâzým gelmesi hükmü iki ihramý birden yapan herkese lâzým gelir. Hedy kurbaný götürenin veya götürmeyip hacca ihramlanýncaya kadar umre ihramýndan çýkmayan temettu hacýsýnýn, keza iki haccý veya iki umreyi birden yapanýn hükmü budur. Bu izaha göre bir kimse yüz hacc veya umre için ihrama girerek, sonra onlarý terketmeden cinayet iþlese, kendisine yüz ceza lâzým gelir.»

«Ýki ihramýna birden...» Yani hem hacc ihramýna, hem de umre ihramýna cinayet iþlediðinden iki sadaka verir. Kurban ve sadakanýn müteaddit olmasýnýn illeti budur.

«Bu takdirde üzerine bir kurban borç olur.» O da ihramý mikâttan sonraya býraktýðý içindir. Tekrar mikâta döner de ihrama girerse ceza kurbaný sâkýt olur. T. Nihâye sahibi bir suret zikretmiþtir ki, o surette mikâtý geçtiði için iki kurban lâzým gelir. O suret þudur: Mikâtý geçer de hacc için ihramlanýr, sonra umre yaparak Mekke´ye girer de ihramlý olarak Harem dýþýna çýkmazsa, iki kurban kesmesi icabeder. Ama bu suret vârit deðildir. Çünkü birinci kurban mikâtý geçtiði için, ikincisi umre mikâtýný terk ettiði içindir. Zira o kimse Mekke´ye girince Mekkeliler hükmüne katýlýr. Bahýr.

«Çünkü kýrân hacýsý deðildir.» Bu ta´lîl bir kurban vâcip olmasý içindir. ve buradaki istisna munkatýdýr. Sebebi þudur: O kimse bundan sonra hacca veya umreye yahut her ikisine ihramlansýn veya hiç ihramlanmasýn kendisine ceza kurbaný tâzýmdýr. Binaenaleyh bu kurbanýn vâcip olmasý için kýrân hacýsý olmasýnýn bir tesiri yoktur. T.

«Çünkü fiil müteaddittir.» Yani her biri ortaklaþa bir cinayet iþlemiþlerdir ki, bu cinayet avý gösterme cinayetinden büyüktür. Binaenaleyh cinayet müteaddit olunca ceza da müteaddit olur. Hidâye.

«Çünkü mahal birdir.» Zira ihramlý hakkýnda ödeme fiilin cezasýdýr. Fiil ise müteaddittir. Harem´in avý hakkýnda ise mahallin cezasýdýr. Mahal birdir. Meselâ iki kiþi hata yoluyla biradamý öldürseler, ikisine bir diyet vâcip olur. Çünkü diyet mahallin bedelidir. Ama her biri kefaret verecektir. Çünkü kefaret fiilin cezasýdýr. Bahýr. Bir kimseyi bir cemaat öldürürse, diyetin hepsi arasýnda taksim edilmesi gerekir. Ama o kimseyi biri ihramlý, biri ihramsýz iki kiþi öldürürse, bütün kýymeti ihramlýnýn vermesi gerekir. Ýhramsýza yarýsýný vermek icabeder. O þahsý biri ihramsýz, biri ifrad hacýsý, biri de kýrân hacýsý olmak üzere üç kiþi öldürürse; ihramsýz, cezanýn üçte birini, ifrad haccý yapan bir ceza, kýrân haccý yapan ise iki ceza öder. Kuhistâni. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

METÝN

Ýhramlýnýn av satmasý ve keza her türlü tasarrufu ve þayet o ihramIýyken avlanmýþsa, avý satýn almasý bâtýldýr. Aksi takdirde satýþ fâsittir. Müþteri avý teslim alýr da, av onun elinde ölürse, alana da satana da ceza lâzým gelir. Fâsit satýþta kýymetini dahi öder. Nitekim yukarýda geçti. Diþi bir geyik Harem´den çýkarýldýktan sonra doðurur da, yavrusuyla ikisi de ölürlerse, ikisini de ödemesi icabeder. Anne geyiðin cezasýný öder de sonra doðurursa, yavrunun cezasýný vermez. Çünkü bu takdirde emniyet yavruya sirayet etmez. Acaba cezayý ödedikten sonra geyiði iade etmesi vâcip midir? Zâhire göre evet vâciptir.

ÝZAH


«Ýhramlýnýn av satmasý ilh...» bâtýldýr. Musannýf bunu mutlak ifade etmiþtir. Binaenaleyh akdi yapanlarýn ikisinin de ihramlý veya birisinin ihramlý olmasýna þâmildir. Þunu da ifade eder ki; ihramlýnýn satýþý bâtýldýr. Velev ki müþteri ihramsýz olsun. Ýhramlýnýn satýn almasý da batýldýr. Velev ki satýcý ihramsýz olsun. Cezaya gelince: O yalnýz ihramlýyadýr. Hattâ satýcý ihramsýz müþteri ihramlý olursa, ceza yalnýz müþteriye lâzým gelir. Her tasarrufun hükmü böyledir. Bahýr. Bundan murad; hîbe, vasiyet, mehir koymak ve hul bedeli yapmaktýr. Çünkü ayn (o mal) diðer tasarruflara mahal olmaktan çýkmýþtýr. T. Burada evlâ olan, bu sözü "avý satýn almasý" ifadesinden sonraya býrakmaktý. Tâ ki tahsisten sonra ta´mim yapýlmýþ olsun.

«Þayet o ihramlýyken avlamýþsa» satýn almasý bâtýldýr. Çünkü yukarýda geçtiði gibi ona mâlik olmamýþtýr. Þarih bu þartla satýþýn ve avlamanýn her ikisini, ihramlýyken yaptýðý takdirde bâtýl olacaðýný ifade etmiþtir. O ihramlýyken avlar da ihramdan çýktýktan sonra satarsa satýþ caizdir. Nitekim Sirâc´da açýklanmýþtýr. Ýhramsýz iken avlar da ihrama girdikten sonra satarsa, satýþ fâsittir. Nitekim bunu yine Sirâc´a uyarak açýklamýþtýr. Yani müþteri ihramsýzsa demek istemiþtir. Müþteri ihramlý olursa, satýþ bâtýldýr. Velev ki satýcý ihramsýz olsun. Nasýl ki biraz önce geçmiþti. Sonra þarihin zikrettiði þart, ancak ihramlýnýn satýþýndadýr. Nitekim yukarýda geçti.

«Nehir´de deniliyor ki:» Halebî, "Çünkü ihramlý iken avladýysa, ihramlýnýn satýn almasý bâtýldýr demenin bir mânâsý kalmaz." demiþtir. Binaenaleyh þartý birinciden sonra söylemesigerekirdi.

«Fâsit satýþta kýymetini dahi öder.» Yani müþteri mezkûr ceza ile birlikte avýn kýymetini satýcýya öder. Çünkü satýcý ona mâlik olmuþtur. H. Aþikârdýr ki cezayý ödemesi ancak ihramlý olduðu zaman lâzým gelir, ihramlý deðilse, kýymetten baþka bir þey ödemesi gerekmez.

«Nitekim yukarýda geçti.» Yani "ihramsýz bir kimse bir av yakalarsa, onu salýveren öder." demiþtik.

TEMBÝH: Bahýr´da Muhit´ten naklen Kenz´in, "Ýhramsýz bir kimsenin vurduðu avýn eti ihramlýya helâldir." dediði yerden az önce þöyle denilmiþtir: «Bir ihramlý diðer îhramlýya av hîbe eder de onu yerse, Ebû Hanife yiyene üç ceza lâzým geleceðini söylemiþtir. Kestiði için bir kýymet, yasaklanmýþ eti yediði için bir kýymet ve hîbe eden için bir kýymet ödeyecektir. Çünkü bu hîbe fâsit idi. Hîbe edenin de onun kýymetini ödemesi gerekir. Ýmam Muhammed yiyene iki kýymet lâzým geleceðini söylemiþtir. Bir kýymet hîbe edene, bir kýymet de kestiði için ödeyecektir. Ona göre yediðine mukabil bir þey lâzým gelmez.» Zâhire bakýlýrsa hîbe edene kýymet ödemenin vâcip olmasý, ihramsýzken avladýðý zamandýr. Tâ ki ona mâlik olsun. Aksi takdirde ona mâlik olmaz ve ona kýymet ödenmek de vâcip olmaz. Onun için hîbe fâsittir, bâtýl deðildir. Bazýlarýna göre bu hüküm, fâsit hîbe teslim almakla mülkiyet ifade etmez diyenlerin kavline binaendir. Mukabil kavle göre o kimse hîbe edene bir þey ödemez.

Ben derim ki: Bu doðru deðildir. Çünkü hîbe her iki kavle göre de ödenir. Nasýl ki fâsit satýþ teslim almakla milk ifade eder ve misliyle yahut kýymetiyle ödenir. Nitekim musannýf bunu hîbe bahsinde inþaallah zikredecektir.

«Diþi bir geyik Harem´den çýkarýldýktan sonra...» çýkaran ihramlý veya ihramsýz olsun "doðurur da yavrusuyla ikisi birden ölürlerse" ikisini de öder. Bundan, kestiði veya herhangi bir suretle itlâf ettiði zaman hükmün ne olacaðý evleviyetle anlaþýlýr.

«Ýkisini de ödemesi icabeder.» Çünkü av Harem´den çýkarýldýktan sonra þer´an korunmayý hak eder. Onun için de emin olacaðý bir yere götürülmesi vâcip olur. Bu, þer´î bir sýfat olup, yavruya da sirayet eder. H.

«Yavrunun cezasýný vermez.» Avdaki semizlik ve kýl gibi ziyadelerin ödenmesi bu tafsile göredir. Nehîr. Yani geyiðin cezasýný ölmezden evvel vermediyse ziyadeyi öder. Verdiyse ziyadeyi ödemez. Bu izahtan anlaþýlýr ki, geyik Harem´den çýkarýldýktan sonra gebe kalýrsa, hüküm yine böyledir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Çünkü bu takdirde emniyet yavruya sirayet etmez.» Çünkü aslý ödemekle ona mâlik olmuþtur. Böylece geyik Harem´in avý olmaktan çýkmýþ ve emniyet istihkaký bâtýl olmuþtur. Kâdýhân. Nehir sahibi diyor ki: Hattâ anneyi ve yavrularý kesse helâl olur. Lâkin keraheti vardýr. Nitekim Gâye´de de böyle denilmiþtir.

«Zâhire göre evet vâclptir.» Bunu Nehir sahlbi Bahýr´dan þu iboreyle nakletmiþtir: Cezayý ödediði vakit. geyiðe habis bir milkle mâlik olur. Onun içýn ulema yenilmesinin mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Kerahet mutlak söylenirse, kerahet-i tahrimiye mânâsýna yorumlanýr. Bu da gösterir ki, cezayý verdikten sonra geyiði iade etmek vâciptir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 23:17:39
METÝN

Afâkî bâlið bir Müslüman velev nâfile olarak haccý yahut umreyi murad eder de mikâtýný geçerse, Nehir´in Bedâyi´den naklettiði ibarenin zâhirine göre irade mikâttan geçerken muteberdir. Sonra ihrama girdiði takdirde bir ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim ihrama girmeden geçerse hüküm yine budur. Haccla umreden birini kasdetmezse, mikâtý geçmekle bir þey vâcip olmaz. Velev ki Mekke´ye yahut Harem´e girmek istediði takdirde bir hacc veya umre vâcip olsun. Nitekim yakýnda geçmiþti.

ÝZAH

"Âfâkî" yani uzaktan gelen bâlið bir Müslüman meselesini Kenz sahibi, "mikâtý ihramsýz geçme" namýyla ayrý bir bâb yapmýþtýr. Musannýf ise onu yukarkinin devamý yapmýþtýr. Çünkü o da cinayettir. Ancak yukarýda geçenler ihramdan sonra yapýlan cinayetlerdir. Bu ise ihramdan öncedir. Halebî diyor ki: «Kenz sahibinin yaptýðý gibi musannýf da "mikâtý geçen" dese sözü, hacca niyet eden Mekkeliye de, Harem´den umre için ihrama giren Harem hakkýnda da; hacc veya umresi için Harem´den ihrama giren bahçeliye de þâmil olurdu. Çünkü kendisi için tayin edilen mikâttan ihrama girmeyen kimseye, o mikâta dönmedikçe, ister Harem halkýndan olsun, ister bahçeli veya âfâkî olsun ceza kurbaný lâzým gelir. Þu var ki; bahçeli ile Harem halkýna ihram lâzým gelmek için, ibadet kastý þarttýr. Uzaktan gelen için Harem´e girmek kastý kâfidir. Onunla birlikte ibadet niyeti olmuþ olmamýþ müsavidir.» Bahçeliden muradý, Harem´in dýþýnda, mikâtlarýn içinde yaþayanlardýr.

Hâsýlý ihrama girenler üç sýnýftýr. Âfâkîler, Harem dýþýnda yaþayanlar ve Harem içinde yaþayanlar. Bunlarýn herbirine mahsus mikâtlar vardýr ki, izahý mikâtlar bâbýnda geçmiþti. Bir kimse ibadeti niyet eder de mikâtýný geçerse, oraya dönmesi lâzým gelir.

Mikâtý bir kâfir geçer de Müslüman olursa; yahut çocuk geçer de bülûða ererse, ikisine de bir þey lâzým gelmez. Þarihin bunu hür ile kayýtlamamasý, köleye þâmil olsun diyedir. Çünkü köle ihramsýz mikâtý geçer de sonra sahibi izin vererek Mekke´de ihrama girerse, bir ceza kurbaný kesmesi gerekir. Bunu âzâd olduktan sonra keser. Fetih.

«Haccý yahut umreyi murad eder de ilh...» ifadesi Sadru´þ-Þeria´da dahi böyledir. Dürer sahibi ile Ýbn-i Kemâl Paþa da ona tabi olmuþlardýr. Ama doðru deðildir. Sebebini ileride söyleyeceðiz. Bu hatanýn menþei Hidâye´nin þu ifadesidir: «Bu söylediðimiz, yani mikâtý geçmekle ceza kurbaný lâzým gelmesi, hacc veya umre yapmak istediðine göredir. Birhacetten dolayý bahçeye girerse, o kimse ihramsýz Mekke´ye girebilir.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu ibarenin zâhiri, zikrettiðimiz ihramsýz geçme meselesinde ceza kurbaný vâcip olduðunu îham etmektedir. Meðer ki hacc ibadetini kasdettiði vakit mahalli bu ihramý gidermiþ olsun. Çünkü ticaret veya seyahat maksadýyla geçerse, ihramdan sonra ona bir þey lâzým gelmez. Halbuki böyle deðildir. Çünkü bütün kitaplar Mekke´ye gitmek isteyen kimseye ihram tâzým geldiðini beyan etmektedir. Ýbadet kastý olsun olmasýn müsavidir. Bunu musannýf, yani Hidâye sahibi dahi mikâtlar faslýnda açýklamýþtýr. Binaenaleyh Mekke´ye gitmek isteyen âfâkî hacýlar ekseriyetle ibadet kasdederler, mânâsýna yorumlanmak icabeder. O halde (haccý veya umreyi murad ederse) ifadesinden murad, Mekke´ye gitmeyi murad ederse demektir.» Bu satýrlar Halebî´nin Þurunbulâliyye´den naklettiði ibareden kýsaltýlmýþtýr. Mekke´den murad, hassatan Mekke deðil, ihramý mucip olan mutlak Harem´dir. Nitekim ihram faslýndan az önce geçmiþti. Fethu´l-Kadir ve diðer kitaplarda bu açýklanmýþtýr.

«Nitekim yakýnda geçmiþti.» Yani bahsimizin baþýnda mikâtlar bâbýnda "Mekke´ye girmek isteyene velev ki bir hacet için olsun, ihramý bu mikâttan sonraya býrakmak haramdýr." ifadesinde geçmiþti. Bazý nüshalarda burada "Nitekim az ileride gelecektir." denilmiþtir. Bununla metindeki, "Mekke´ye ihramsýz girene bir hacc veya umre lâzým gelir." ifadesi kasdedilmiþtir.

«Ýrade mikâttan geçerken muteberdir.» Yani mikâtýný geçen âfâkînin (uzak memleketler hacýsýnýn) iradesi, mikâtý geçerken muteberdir. O anda hacc veya baþka bir maksatla Mekke´ye girmeyi murad ediyorsa, mikâttan ihrama girmesi lâzýmdýr. Aksi takdirde meselâ bir hacet dolayýsýyla Harem dýþýnda bir yere gitmek istiyorsa ona bir þey lâzým gelmez. Bahýr sahibi iradenin evinden çýkarken muteber sayýlacaðýný zâhir görmüþtür. Lâkin bunu aþaðýda gelen bahçe meselesinde zikretmiþ, þarih de onun zikrettiði yerde iki mekân arasýnda fark olmadýðýna iþaret etmiþtir. Biz orada Bahýr ve Nehir´in ibaresini zikredeceðiz.

METÝN

Bir hangi mikâta döner de ihrama girerse; yahut mihâta ihramlý fakat velev bir þavt tavaf gibi hacc ibadetine baþlamamýþ olarak döner de telbiye getirirse, ceza kurbaný sâkýt olur. "Telbiye getirirse" demesi, Ýmam-ý Azam´a göre mikâta döndükten sonra telbiyeyi yenilemek þart olduðu içindir. Ýmameyn buna muhaliftir. Efdal olan mikata dönmektir. Meðer ki haccý kaçýracaðýndan korkmuþ olsun.

ÝZAH

«Bir hangi mikâta döner de ihrama girerse...» Bazý nüshalarda "bir hangi" lâfzý zikredilmemiþtir. Her ne halse, maksat hangi mikâta olursa olsun dönmesidir. Ýster ihramsýz geçtiði mikâtý, ister baþkasý olsun, ister daha yakýnýna, ister daha uzak olanýna gitsin farketmez. Çünkü ihramlý hakkýnda bunlarýn hepsi birdir. Ama geçtiði mikâtýndan ihrama girmesi evladýr. Bunu Muhit´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Bir þavt tavaf gibi...» Keza tavafý kudûmu yapmadan Arafat´ta vakfe gibi bir hacc fiiline baþlamadan dönerse, ceza kurbaný sâkýt olur. Fetih. Musannýf "bir þavt tavaf gibi" sözünü Bahýr´dan almýþtýr. Bu sözün muktezasý þudur: Ceza kurbaný mutlaka lâzýmdýr. Kâmil bir þavttan dolayý bu sâkýt olmaz. Hidâye´nin ibaresi þöyledir: «Tavafa baþlar ve Hacer-i Esved´e istilâm yaptýktan sonra dönerse, ceza kurbaný bilittifak sâkýt olmaz.» Yani "Hacer-i Esved" cümlesini ´ve´ diyerek atfetmiþtir. Bazý nüshalarda ´ ve ´ yerine ta´kip ve tertibe delâlet eden ´ fa ´ ile atfedilmiþtir. Bunun þerhinde Ýbn-i Kemâl þöyle demiþtir: «Bunu zikretmesi, bu hususta tam bir þavtýn muteber olacaðýna tembih içindir. Zira sünnet vechi, iki þavtýn arasýný istilâmla ayýrmaktýr. Yoksa bu þart deðildir. » Ýnâye´de de bunun benzeri vardýr. Þu halde istilâmdan murad, iki þavtýn arasýnda yapýlandýr. Tavafýn baþýnda yapýlan deðildir. Bunu Bedâyi´nin, "Bir veya iki þavt tavaf ettikten sonra" demesi de te´yid eder. Böylece anlaþýlýr ki Dürer´de bu cümlenin ´ yahut ´ edatýyla atfedilmesi zâhir deðildir. Çünkü bu þavtýn bir kýsmýyla yetinmeyi iktiza eder.

«Telbiyeyi yenilemek þart olduðu içindir.» Yani ceza kurbaný sâkýt olmak için þarttýr. Yoksa ibadetin sahih olmasý için þarttýr mânâsýna deðildir. Çünkü ihramý mikâttan tayin etmek vâciptir. Hattâ kurbanla tamamlanýr. Þart olsaydý farz demek olurdu. Ve onu terketmekle hacc bozulurdu. Bunu Hamevî söylemiþtir.

«Mikâta döndükte» sözü, mikâtýn içinden ihtirazdýr. Dýþýndan ihtiraz deðildir. Hattâ ihramlý olarak döner de mikâtta telbiye getirmeyip onu geçtikten sonra telbiye getirir, sonra dönerek mikâtý susarak geçerse, ceza kurbaný birinci ile sâkýt olur. Çünkü o Beyt´i ta´zim hususunda kendisine vâcip olanýn üstündedir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. H.

«Ýmameyn buna muhaliftir» Onlara göre telbiye etmese de ceza kurbaný sâkýt olur. Nitekim ihramlý olduðu halde susarak geçse hüküm budur. Ýmam-ý Âzam´ýn delili, ihramda azimet, ona ailesinin avlusundan girmektir. Mikâta kadar geciktirmesine ruhsat verilince telbiye yaparak hakkýný kaza etmesi vâcip olur. Binaenaleyh bunun telâfisi telbiye ederek dönmekle olur. Hidâye. Ýbn-i Kemâl´in Hidâye þerhinde þöyle denilmiþtir:

«Bilmiþ ol ki; kitabýn þarihlerinden olan ve olmayan birçok zevat bu makamda fikir yürüterek âfakî için bu söylenenin azimet olduðuna ittifak etmiþlerdir. Ama iþkâlden hâli deðildir. Çünkü ne Peygamber (s.a.v.)´den, ne de Ashab´ýnýn birinden, ailesinin avlusundan ihrama girdiði nakledilmemiþtir. Þu halde bütün ulemanýn azimeti ve efdal olaný terk hususunda ittifaklarý nasýl sahih olabilir?»

Ben derim ki: Bu memnudur. Çünkü evinin avlusundan ihrama girmekten murad, mikâtlardan uzak beldelerin Harem halkýna yakýn olanlarýdýr. Bunu Ashab´dan bir cemaatýn yaptýklarý rivayet olunmuþtur. Hadiste de istenildiði bildirilmiþtir. Nitekim mikâtlar bahsinde Fetih´ten naklen arzetmiþtik. Ashab, "Haccý tamamlayýn." âyetindeki tamamlamayý bununla tefsir etmiþlerdir. Bu onu yapabilen hakkýndadýr. Nitekim orada geçmiþti.

«Efdal olan mikâta dönmektir.» Muhit´ten naklen Bahýr´ýn ibaresinden anlaþýlan, dönmenin vâcip olmasýdýr. Lübab þarihi bunu açýk söylemiþtir.

«Meðer ki haccý kaçýracaðýndan korkmuþ olsun.» Yani bu takdirde dönmez. Ve ihramýnda devam eder. Bahýr sahibi Muhit´ten naklen bunun illetini þu sözleriyle beyan etmiþtir: «Çünkü hacc farzdýr. Mikâttan ihrama girmek ise vâciptir. Vâcibin terki farzýn terkinden ehvendir.» Bunun muktezasý þudur: Haccý kaçýracaðýndan korkmazsa, söylediðimiz gibi dönmek vâciptir. Çünkü mâni yoktur. Ama kaçýracaðýndan korkarsa, dönmemek vâciptir. Bundan anlaþýlýr ki Nehir´in, "Her ne zaman döndüðü takdirde haccý kaçýracaðýndan korkarsa, efdal olan dönmemesidir. Aksi takdirde dönmesi efdaldir. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir." ifadesi söz götürür. Þu da var ki Bahýr´da, "Bundan, yani Muhit´ten naklen zikrettiði sözden þu mânâ çýkarýlýr: Umre hakkýnda tafsilât yoktur. Onda döner. Çünkü umrenin aslâ vakti geçmez." denilmiþtir. Þüphesiz ki bu, vaktin geçmesine bakaraktýr. Yoksa vaktin geçmesinden baþka mâniler bulunabilir. Malýnýn veya canýnýn telef olacaðýndan korkar da umrede dahi mikâta dönmenin vücubu sâkýt olur.

METÝN

Aksi takdirde, yani dönmezse yahut baþladýktan sonra dönerse, ceza kurbaný sâkýt olmaz. Nasýl ki haccetmek isteyen Mekkeli umresini bitirmiþ olan temettu hacýsý - ki Mekkeli olmuþtur - Harem´den çýkarlar da, Harem dýþýndan hacca ihramlanýrlarsa, her ikisine ceza kurbaný lâzým gelir. Çünkü Mekkelinin mikâtýný ihramsýz geçmiþlerdir. Keza Harem´den umre için ihrama girerlerse hüküm budur. Dönmekle yukarýda geçtiði gibi ceza kurbaný sâkýt olur.

Kûfell, yanl âfâkî bir hacý bahçeye yani mikât içinde Harem´in dýþýnda yere dilediði bir hacet için girerse, velev ki geçtiði anda dilesin. Nitekim evvelce geçmiþti; mezhebe göre mukim olmaya niyet þart deðildir. Mekke´ye ihramsýz girebilir.

ÝZAH

«Yahut baþladýktan sonra dönerse...» þunu da söylemeliydi: "Yahut baþlamazdan önce dönüp mikâtta telbiye getirmezse" ceza kurbaný sâkýt olmaz H.

«Nasýl ki haccetmek isteyen Mekkeli...» Fakat baþka bir hacet için Harem dýþýna çýkýp orada ihramlanan ve Arafat´ta vakfe yapan Mekkeli´ye âfâkî gibi bahçeyi kasdederek mikâtý geçer, sonra bahçede ihrama girerse, bir þey lâzým gelmez. Temettu hacýsý hacc niyetiyle çýkarsa, meselenin kayýtlandýðýný görmedim. Onun da bununla kayýtlanmasý gerekir. Ve bir hacet içinHarem dýþýna çýkar da orada hacca ihrama girerse, Mekkeli gibi ona da birþey vâcip olmaz. Fetih.

«Ki Mekkeli olmuþtur.» Çünkü meþru bir þekilde bir yere varan kimse oralý hükmünde olur. Burada da umre ihramý ile Mekke´ye vararak, umreyi bitirince hedy kurbaný götürsün götürmesin Mekkeli hükmünde olur. Hacc için ihrama girmek isteyince, onun mikâtý Harem olur. Umre için ihrama girmek isterse, mikâtý Harem dýþýdýr. Ayný söz Hill halký hakkýnda da söylenir. Hill halkýndan murad; mikât dahilinde yaþayanlardýr. Böyle bir kimsenin hacc ve umre için mikatý Hill (Harem dýþý)dýr. Harem´den ihrama girerse, bir ceza kurbaný lâzým gelir. Meðerki Hill´e dönsün. Nitekim Halebî´den naklen yukarýda geçti. Orada bunu Nehir ve Lübab´dan naklen açýklamýþtýr.

«Keza Harem´den umre için ihrama girerlerse...» Bundan murad, Mekkeli ile Mekkeli hükmündeki temettu hacýsýdýr. Çünkü umre için Mekkelinin mikâtý Hill (Harem dýþý)dir.

"Dönmekle" tabirinden, mutlak surette vâcip olan mikâta gitmeyi kasdetmiþtir. Tâ ki "Keza Harem´den umre için ihrama girerlerse" sözüne de þâmil olsun. Çünkü ceza kurbaný sâkýt olmak için Harem dýþýna çýkmalarý vâciptir. Tabii ki orada bulunurken oraya dönmek tasavvur olunamaz.

«Yukarýda geçtiði gibi»ki âfâkî hakkýnda, "Mikâta döner; sonra ihramlý deðilse oradan ihrama girer. Ýhramlý olup bir hacc ibadetine baþlamamýþsa, mikâta dönerek telbiye getirir." demiþtik.

«Yani âfâkî» ifadesinden murad, mikâtlar dýþýnda yaþayanlardýr.

"Bahçeye" ifadesinden murad; Benî Âmir bahçesidir. Burasý Mekke´ye yakýn mikât dahilinde Harem´in dýþýnda bir yerdir. Þimdi oraya Mahmud Ýbn-i Kemâl´in hurmalýðý diyorlar. Baþkalarý burada, "Bu yerden Mekke´ye kadar yirmidört mil mesafe vardýr." ifadesini ziyade etmiþlerdir. Hâþiye yazarlarýndan biri diyor ki: «Nevevî þunu söylemiþtir: "Bazý ulemamýzýn söylediðine göre bu köy, Arafat´ta Kâbe´ye karþý duran bir kimsenin soluna düþer." Sûrûcî´nin Gâye adlý kitabýnda, "Arafat Daðý´na yakýn Irak ve Kûfe´den Mekke´ye gelen yolun üzerindedir." denilmiþtir.»

«Harem´in dýþýnda bir yere» sözüyle, bahçenin kayýt olmadýðýna iþaret etmiþtir. Maksat mikâtlar dahilinde Hill´in bir yeridir. Zâhire bakýlýrsa muayyen bir yeri kasdetmesi þart deðildir. Çünkü þart, mikâtý geçerken Harem´e girmeyi kasdetmemektir. Binaenaleyh mikâtlar dahilinde kasdetse maksat hâsýl olur. Nitekim ileride anlaþýlacaktýr.

«Bir hacet için...» Bedâyi, Hidâye, Kenz ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir. Bu kelime, Hill´in bir yerine sýrf Mekke´ye geçmek için girmeyi istemekten ihtirazdýr. Çünkü oraya ihramsýz gitmesi helâl deðildir. Onun için bu kayýt mutlaka lâzýmdýr. Yoksa Mekke´ye girmek isteyen her âfâkînin mutlaka Hill´in bir yerine girmesi icabeder. Þu da var ki: Bahýr´daevinden çýktýðý andan itibaren Hill´i kasdetmesi þart koþulmuþtur. Yaný seferi Harem´e girmek için deðil de Hill´e gitmek için olsun diye bu þarttýr. Nitekim ileride gelecektir. Onun içindir ki Ýbn-i Þilbî ve Molla Miskîn, "Mekke´ye girmek için deðil, bahçede bir hacet için" demiþlerdir. Bunun izahý gelecektir.

«Velev ki geçtiði anda dilesin.» Geçtikten sonra hacet kastý muteber olmaz. Çünkü geçerken Mekke´yi kasdediyordu. Binaenaleyh mikâta dönmedikçe ceza kurbaný sâkýt olmaz demek istiyor ki, mikâtý geçmezden önce bir hacet için bahçeye girmeyi kasdetse evleviyetle hüküm budur. Evinden çýkarken bunu kasdetmiþ olmasý þart deðildir. Bahýr´ýn ifadesi buna muhaliftir. Bahýr sahibi bu meselenin akabinden þöyle demiþtir: «Bu, ihramsýz Mekke´ye girmek isteyen âfâkî için bir hile (çare)dir. Ama evinden çýkarken bunu kasdetmesi mutlaka lâzým mýdýr, deðil midir görmedim! Zâhir olan lâzým olmasýdýr. Çünkü âfâkînin mikâtla Harem arasýnda bulunan Hill´e girmek istemesi þüphesizdir. Ama bu kââfi deðildir. Evinden çýkarken mikât dahilindeki Hill´den hususi bir yeri kasdetmesi mutlaka lâzýmdýr.» Bu sözün hâsýlý þudur: þart, seferini Hill´e girmek için yapmasýdýr. Aksi takdirde mikâtý ihramsýz geçmesi helâl olamaz.

Nehir sahibi diyor ki: Zâhire göre geçerken bu kastýn bulunmasý kâfidir. Buna þu da delildir ki: Bedâyi sahibi mikâtý ihramsýz geçmenin hükmünü beyan ettikten sonra, "Bu, beþ mikâttan birini hacc veya umre yapmak yahut Mekke´ye veya Harem´e girmek için ihramsýz geçtiði zamandýr. Böyle bir þey kasdetmez de sadece Benî Amir bahçesine yahut bir hacet için baþka bir yere gitmek isterse, kendisine bir þey lâzým gelmez." demiþtir. Görüyorsun ki kastý, mikâttan geçerken itibara almýþtýr. Yani hacc ve emsalini yahut bahçeyi kasdetmesi mikâtý geçerken olacaktýr. Onun için þarih bunu evvelce arzettiðimiz gibi iki yerde zikretmiþtir. Bahýr sahibinin, "Hill´den hususi bir yere gitmeyi kasdetmek mutlaka lâzýmdýr." sözü zâhir deðildir. Bilâkis þart yalnýz Hill´i kasdetmektir.

«Mezhebe göre...» Bunun mukabili Ebû Yusuf´un kavlidir ki; "Bahçede onbeþ gün kalmayý niyet ederse Mekke´ye ihramsýz girebilir. Aksi takdirde giremez." demiþtir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir.

«Mekke´ye ihramsýz girebilir.» Yani bahçeye Mekke´ye geçmek için deðil de, bir hacet için girmek ister de sonra bir hacetten dolayý Mekke´ye gitmek aklýna gelirse, Mekke´ye ihramsýz girebilir. Nitekim Ýbn-i Þilbî þerhiyle Molla Miskîn´de de böyle denilmiþtir. Kâfî sahibi diyor ki:

«Çünkü mikâtta ihramýn vâcip olmasý, Mekke´ye gitmek isteyenleredir. O kimse Mekke´ye gitmek istemiyor, sadece bahçeye girmek istiyor, bahçe ise tâzime müstahak deðildir. Ona girmek isteyince ihramlanmak lazým gelmez.»

Ben derim ki: Bu, ibadetten baþka bir hacet için Mekke´ye girmek istediði vakittir. Aksitakdirde mikâtýný ancak ihramla geçer. Onun için ihram faslýndan az önce mikâtlardan bahsederken, "Mikâtlar dahilinde yaþayanlar için ibadet kasdetmedikçe ihramsýz olarak Mekke´ye girmek caizdir." demiþti.

METÝN

Onun mikâtý bahçedir. Kendisine bir þey lâzým gelmez. Çünkü yukarýda geçtiði vecihle oralýlar hükmüne girmiþtir. Mekke´ye ihramsýz girmek isteyen âfâkî için çare budur.

ÝZAH

«Onun mikâtý bahçedir.» Yani hacc ibadeti yapmak isterse, gerek hacc gerekse umre için mikâtý bahçedir. Daha doðrusu mikâtlarla Harem arasýndaki Hill´in her yeridir. Nitekim mikâtlar bahsinde geçmiþti. Þayet Harem´den ihrama girerse, Hill´e dönmedikçe kendisine bir ceza kurbaný lâzým gelir. Nitekim bunu az yukarýda Nehir´le Lübab´dan naklen arzetmiþtik. Meðerki Harem´e bir hacet için girmiþ de sonra ibadet etmek istemiþ olsun. Böylesi Harem´den ihrama girer. Zira yukarýda geçtiði vecihle Mekkeli olmuþtur.

«Kendisine bir þey lâzým gelmez.» Bu cümle, ihramsýz olarak Mekke´ye girmekle ilgilidir. Binaenaleyh "onun mikâtý bahçedir" ifadesinden evvel zikredilmesi daha iyi olurdu.

«Çünkü yukarýda geçtiði gibi...» Yaný ihram faslýndan az önce geçtiði gibi oralýlar hükmüne girmiþtir. Orada þöyle demiþti. «Fakat Hill´den Halîs ve Cidde gibi bir yere gitmek isterse, ihramsýz geçmesi helâl olur. Oraya vardý mý oralý hükmüne girer. Artýk ihramsýz Mekke´ye girmesi de caizdir.»

«Âfâkî için çare budur.» Yani baþkasý namýna haccetmek için memur edilmemiþse çare budur. Nitekim þarih bunu orada söylemiþ, biz de bunun üzerine orada söz etmiþtik. Sonra bu çare müþkildir. Biliyorsun ki, bir kimse bir hacet dolayýsýyla Hill´in bir yerine gitmek istemedikçe mikâtý ihramsýz olarak geçmesi caiz deðildir. Yoksa Mekke´ye gitmek isteyen her âfâkî´nin Hill´den geçmesi zaruridir. Yine orada arzetmiþtik ki; hacetle kayýtlamasý, mikâttan geçerken Mekke´ye gitmek istemesinden ihtirazdýr. Mekke´ye ihramsýz girmesi ancak mikâtý geçtikten sonra oraya gitmeyi arzu ettiði zaman caiz olur. Nitekim bunu Ýbn-i Þilbî´nin þerhi ile Molla Miskîn´den nakletmiþtik. Böylece anlaþýldý ki, ihramýn sâkýt olmasý için þart, sadece Hill´e girmeyi kasdetmektir. Buna Kâfî´den naklettiðimiz ibare de delâlet eder ki þudur: «O, Mekke´ye girmek istemiyor, sadece bahçeye girmek istiyor.» Bedâyi´den naklettiðimiz þu ibare de öyledir: «Ama bunu dilemez de sadece Benî Amir´in bahçesine gitmek isterse...» Keza Lübab sahibinin, "Bir kimse Hill´den bir yere gitmek isteyerek mikâtýný geçer de, sonra Mekke´ye girmek aklýna gelirse, Mekke´ye ihramsýz girebilir." sözü de öyledir. Bu söz gereðince, mikâtý geçerken Mekke´ye gitmek istese, ihrama girmesi lâzým geIir. Velev ki bahçeye girmek de istesin. Çünkü Mekke´ye gitmek, aklýna gelmiþ deðil, aslî maksadýdýr. Bahýr sahibi hem bu iþkale, hem de cevabýna iþaret etmiþ; yukarýda O´ndan naklettiðimiz ifadede þöyle demiþtir: «Evinden çýktýðý zaman bahçeyi kasdetmesl mutlaka lâzýmdýr.» Yani kasdettiði seferi Mekke´ye deðil de, bahçeye olmak için bu lâzýmdýr demektir. Nitekim yukarýda arzetmiþtik. Lübab þarihi dahi þöyle cevap vermiþtir: «Bu cümlenin izahý þudur: Bahçeyi evvel emirde kasdedecektir. Bundan sonra zýmnî veya ârýzî bir kasýtla Harem´e girmesi zarar etmez. Nasýl ki bir Hintli alýþveriþ için evvelâ Cidde´ye gitmeyi istese, iþini bitirdikten sonra ikinci defa Mekke´ye gitmeyi hatýrýndan geçirmese hüküm budur. Evvelâ hacc niyetiyle Hindistan´dan gelip de sonra ona tebean Cidde´ye gitmek istemesi bunun hilâfýnadýr. Velev ki alýþveriþi kasdetsin.» Bu ifade dahi Bahýr sahibinin cevabýna yakýndýr. Çünkü hâsýlý þudur: O kimsenin seferinden maksadý, Hill denilen yerde alýþveriþ olmalýdýr. Mekke´ye girmek arzusu ona tâbi bulunmalýdýr. Lâkin ulemanýn, "Sonra Mekke´ye gitmek aklýna gelirse" sözleri buna aykýrýdýr. Çünkü bu söz Mekke´ye girmek istemenin mutlaka ârýzî olmasýný ne asaleten, ne tebean maksut olmamasýný, kasdedilen yer yalnýz Hill´e gitmek olmasýný ifade ediyor. Nitekim Bahýr, Kâfî, Bedâyi ve Lübab sahipleriyle baþkalarýnýn cevaplarýndan anlaþýlan da budur ve bu, ulemanýn, "Mekke´ye ihramsýz girmek isteyen âfâkî için çare budur." sözüne aykýrýdýr. Çünkü yalnýz Hill denilen yere gitmek isterse, Mekke´ye girmek aklýna geldiði vakit çare aramaya hacet yoktur. Halbuki bu dahi Mekke´ye ibadet için deðil de baþka bir hacetten dolayý girmek isteyen hakkýndadýr. Ýbadet yapmak isterse, ihramsýz girmesi helâl olamaz. Çünkü Hill ahalisinden olmuþtur. Onun mikâtý da onlarýn mikâtýdýr ki, defalarca geçtiði vecihle bu mikât Hill´dir. Þu halde evinden hacc niyetiyle çýkan, Mekke´ye nasýl ihramsýz girebilir?

METÝN

Mekke´ye ihramsýz giren kimseye her defasý için bir hacc veya umre vâcip olur. Döner de ibadet için ihramlanýrsa, son giriþi namýna kifayet eder. Tamamý Fetih´tedir. Ama boynuna borç olan farz haccý, nezir veya nezir umresini niyet ederse; Mekke´ye girmekle kendisine lâzým gelen ibadet namýna sahih olur. Lâkin terk edilen vaktinde yetiþmiþ olmak için, o sene haccetmesi lâzým gelir. O seneden sonra caiz deðildir. Çünkü sene deðiþmekle borç olur.

ÝZAH


«Mekke´ye...» Yani Harem´e giren kimseye; ister ticaret, ister ibadet veya baþka bir þey kasdýyla girsin, bir hacc veya umre vâcip olur. Nitekim Bedâyi´nin yukarýda geçen ibaresi de bunu ifade etmektedir. Bunun açýk ifadesi, þerh ve metinde ihram faslýndan az önce geçmiþti. Bunu Lübab sahibi dahi açýklamýþtýr.

«Döner de...» Yani mikâta dönerek hacca niyet ederse, son giriþi namýna kâfidir. Evvelce girdikleri için kaza lâzým gelir. Lübab. Lâkin Bedâyi´de kaydedildiðine göre, Mekke´de otururda sene deðiþirse, Mekkelilerin mikâtý olan Harem, haccý için Hill (Harem dýþý) umresi için kâfi getir. Çünkü o kimse Mekke´de oturmakla Mekkeli hükmüne girmiþtir. Ta´lîl, sene deðiþmesinin kayýt olmadýðýný göstermektedir. Fetih´te de böyle denilmiþtir. Sonra mikâta çýkmakla kayýtlamak, ceza kurbaný sâkýt olsun diyedir. Caiz olsun diye deðildir. Çünkü ihramsýz Mekke´ye girdiði için o kimseye iki þey vâcip olur. Ceza kurbaný ve nüsûk. Tevfik (yatýþtýrma) da bununla hasýl olur. Nitekim Þurunbulâliyye sahibi söylemiþtir.

«Tamamý Fetih´tedir. Fetih sahibi bunu þöyle ta´lîl etmiþtir: «Son giriþinden önce vâcip o kimsenin zimmetinde borç olmuþtur. Artýk ancak niyetle tayin etmek suretiyle sâkýt olur. H.

«Boynuna borç olan farz haccý» sözüyle, girmesi sebebiyle farz olandan ihtiraz etmiþtir. Onu az önce, "döner de ibadet için ihramlanýrsa ilh...» diyerek ifade etmiþti. Zâhire bakýlýrsa, o kimse mikâta döner de nâfile hacc niyet ederse, o hacc Mekke´ye girmesi sebebiyle boynuna borç olan hacc yerine geçer. Nâfile olmaz. Çünkü onu, boynuna borç tekerrür ettikten sonra yapmýþtýr. Mikâtý geçmezden önce niyet ettiði nâfile hacc bunun hilâfýnadýr. Çünkü henüz üzerine bir þey vâcip olmadýðý için o nâfile olur. Ýhramla maksut olan yerin tâzimi hâsýl olmuþtur. Nitekim hacc bahsinin baþýnda tahkik etmiþtik.

«Kendisine lazým gelen ibadet namýna sahih olur.» Yani Mekke´ye ihramsýz girer de, bu sebeple kendisine bir hacc veya umre lâzým gelirse, o da mikâta çýkarak kendisine baþka bir sebeple vâcip olan bir hacc veya umre için ihrama girerse, bu hacc Mekke´ye girmekle kendisine lâzým olan hacc yerine geçer. Bunu sonraya býrakmayýp o sene yaparsa, niyet etmese bile yine kendisine lâzým olan hacc yerine geçer.

«O sene haccetmesi lâzým gelir.» Yani Mekke´ye girdiði sene haccetmesi gerekir. Hidâye sahibi diyor ki: «Çünkü bu, vaktinde terk edileni telâfidir. Zira ona vâcip olan, ihramla o yeri tâzim etmektir. Nitekim baþtan mikâta farz hacca ihramlanarak gelse hüküm yine budur. Sene deðiþmesi bunun hilâfýnadýr. Zira boynuna borc olur da ancak maksut bir ihramla ödenir. Nitekim nezredilen îtikafta hal böyledir. O îtikaf o senenin ramazan orucunu tutmakla ödenir. Ýkinci senenin orucuyla ödenmez.»

Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Burada biri þöyle diyebilir: O seneyle gelecek sene arasýnda fark yoktur. Onu ne zaman yapsa eda olur. Çünkü delil onun muayyen bir senede yapýlmasýný icabetmemiþtir ki, o sene geçmekle borç olup kaza etsin. Binaenaleyh ne zaman mikâttan boynuna borç bir hacca ihramlanýrsa, bu vâcip onun zýmnýnda ödenir. Bu izaha göre, ihramsýz Mekke´ye girmesi tekerrür ederse, tayine hacet kalmamasý gerekir, Nasýl ki üzerinde ramazandan iki gün oruç borcu olan kimse, mücerret üzerindeki borcu kazaya niyet eder de tayin yapmazsa, tayine hacet yoktur. Esah kavle göre o iki gün iki ayrý ramazandan da olsa hüküm yine budur. Keza deriz ki: Defalarca mikâta dönerek herdefasýnda bir hacca ihramlansa ve bunu Mekke´ye giriþinin sayýsýnca yapsa, üzerine borç olandan kurtulur.» Bahýr sahibi kendisini tasdik etmiþtir.

«Çünkü sene deðiþmekle...» terk edilen boynuna borç olur. Biliyorsun ki bunun üzerine Fethu´l-Kadir sahibi inceleme yapmýþ ve þöyle de itirazda bulunmuþtu: Ýhramsýz Mekke´ye girmekle vâcip olan umrenin, ikinci sene nezredilen umreyle sükut etmesi gerekir. Çünkü umre muayyen bir vakitle sýnýrlanmadýðý için borç olmaz. Hacc bunun hilâfýnadýr.» Gâyetü´l-Beyan sahibi buna cevap vermiþ; «Umreyi bayram ve teþrik günlerine geciktirmek mekruhtur. O günlere geciktirirse, onu kazaya býrakmýþ gibi olur ve umre borç olur.» demiþtir. Bahýr sahibi de onu tasdik etmiþtir. Bunun söz götürdüðü meydandadýr. Çünkü mekruh olan, onu bu günlerde yapmaktýr. Onlar geçtikten sonra yapmak mekruh deðildir.

METÝN

Bir kimse mikâtý ihramsýz geçer de, umre için ihramlanýr sonra onu ifsat ederse, umresine devam ve sonra kaza eder. Mikâtta ihramý terk ettiði için kendisine ceza kurbaný lâzým gelmez. Çünkü kazada mikâttan ihramlandýðý için, terk ettiði onunla tamamlanmýþtýr. Mekkeli ve Mekkeli hükmünde biri, umresi için bir þavt olsun yani þavtlarýnýn en azmý tavaf eder de hacc için ihrama girerse, onu týraþ olarak vücûben terk eder. Çünkü Mekkeli ikisini beraber yapmaktan nehyedilmiþtir.

ÝZAH

«Umre için ihramlanýrsa» demesinden, hacc için ihramlanmanýn hükmü evleviyetle anlaþýlýr. Nehir.

«Çünkü kazada mikâttan ihramlandýðý için...» cümlesi, "Kendisine ceza kurbaný lâzým gelmez ilh..." sözünün illetidir. Bununla þarih, ceza kurbaný sâkýt olmak için, kaza ederken mutlaka mikâttan ihrama girmesi lâzým geldiðine iþaret etmiþtir. Nitekim Bahýr sahibi bunu açýk söylemiþtlr. Bu mânâ, bizim Þurunbulâlliyye´den naklen evvelce arzettlðimiz ibareden de anlaþýlmaktadýr.

«Mekkeli ve Mekkeli hükmünde biri...» ifadesi, iki ihrama birden girme meselesine giriþtir. Bu. Mekkeli ile onun mânâsýnda olan bir kimse hakkýnda cinayettir. Âfâkî hakkýnda cinayet deðildir. Meðer ki umrenin ihramýný hacca izafe etmiþ olsun. Birinci itibara göre musannýf onu cinayetler bâbýnda zikretmiþtir. Kenz sahibi ikinci itibara göre ona bir bâb tahsis etmiþtir. Sonra bilmelisin ki bunun kýsýmlarý dörttür:

Birincisi; hacc ihramýný umre üzerine,

Ýkincisi; hacc ihramýný hacc üzerine,

Üçüncüsü; umre ihramýný umre üzerine,

Dördüncüsü; umre ihramýný hacc üzerine yapmaktýr. Musannýfýn birinciden baþlamasý, cinayette daha tesirli olduðu içindir. Onun için bununla ceza kurbaný hiçbir halde sâkýt olmaz. Sonra ikinciyi diðerlerinden önce zikretmiþtir. Çünkü onun hali daha kuvvetlidir. O farza da þâmildir. Sonra üçüncüyü, dördüncüden evvel zikretmiþtir. Çünkü kemiyet ve keyfiyetçe onda ittifak edilmiþtir. Nehir.

Þarih, "Mekkeli hükmünde" sözüyle, Nehir´in ibaresine iþaret etmiþtir. Nehir´in ibaresi þöyledir: Mekkeliden murad, âfâkî olmayandýr. Binaenaleyh Hill´de ve Harem´de bütün mikâtlar dahilinde yaþayanlara þâmildir. Þu halde ´ Mekkeli ´ sözüyle, âfâkîden ihtiraz olunmuþtur. Çünkü âfâkî bunlardan hiçbirini terk etmez. Þu kadar var ki; az olaný yaptýktan sonra izafe ederse, kýrân hacýsý olur. Aksi takdirde bu yaptýðý hacc aylarýnda ise temettu hacýsýdýr. Nitekim geçti. Nehir.

«Þavtlarýn en azýný» ifadesi gösteriyor ki; ´þavf´ kelimesi kayýt deðildir. Musannýf onu mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh hacc aylarýnda yapýlýp yapýlmamasýna þâmildir. Nitekim Bahýr´da Mebsut´tan naklen beyan edilmiþtir. Nehir´de de Fetih´ten nakledilmiþtir. Ekseri þavtlarý hacc günlerinin dýþýnda tavaf etse, Mebsut´ta ona da ceza kurbaný lâzým geleceði bildirilmektedir. Çünkü umreyi bitirmeden hacc için ihrama girmiþtir. Halbuki Mekkelinin bunlarýn ikisini birden yapmaya hakký yoktur. Bir vecihle bunlarý biraraya getirince, ceza kurbaný lâzým olur. Yine Mebsut´ta beyan edildiðine göre, umre ile kayýtlamasý, evvelâ hacc için telbiye getirip onun tavafýný yaptýktan sonra umre için telbiye getirdiði takdirde, umreyi bilittifak terk edeceði içindir. "Tavaf ederse" diye kayýtlamasý, tavaf etmediði takdirde yine bilittifak umreyi terk edeceði içindir. "Þavtlarýnýn en azýný" diye kayýtlamasý, çoðunu tavaf ettiði takdirde haccý bilittifak terk edeceði içindir. Mebsut´ta haccla umreden hiçbirini terk etmeyeceði bildirilmiþtir. Ýsbicâbî bu kavli zâhir rivayet saymýþtýr.

«Onu vücûben terk eder.» Bunu, yani haccý terk etmesi Ebû Hanîfe´ye göre evlâdýr. Ýmameyn´e göre ise umreyi terk etmesi evlâdýr. Çünkü hal itibariyle umre haccdan aþaðýdýr. Ýmam-ý Azam´ýn delili þudur: Umrenin ihramý, amellerinden bir þey yapmakla kuvvet bulmuþtur. Kuvvetli olmayaný terk etmek daha kolaydýr. Bir de umreyi terk etmekte ameli iptal vardýr. Haccý terk etmekte ise ona yanaþmamak vardýr. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. ´Vücûben´ demesi. Bahýr´ýn ifadesine muhaliftlr. Bahýr´da, "Anlaþýlmýþtýr ki haccý terk etmek, vâcip deðil müstehaptýr." denilmiþtir. Yani vâcip olan sadece birini terk etmektir. Muayyen deðildir; demek istemiþtir.

«Týraþ olarak» kelimesini þarih misal olarak söylemiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Nehyle terk etmiþ olacaðýný söylememiþtir. Terkin fille olmasý; meselâ umre fiillerini bitirdikten sonra týraþ olmakla býrakmasý gerekir. Söz veya niyetle yetinmemelidir. Çünkü Hidâye sahibi bunu ihramdan çýkmak saymýþtýr. Ýhramdan çýkmak ise ancak ihram yasaklarýndan bir þeyyapmakla olur.»

Ben derim ki: Lübab´da þu ibare vardýr: «Üzerinde terk borcu olan herkes, terki niyet etmeye muhtaçtýr. Ancak vakfeyi kaçýrmadan iki haccý birleþtirenle, birincisi için sa´yi yapmadan önce iki umreyi birleþtiren müstesnadýr. Bu iki surette bunlarýn biri niyetsiz terk edilmiþ olur. Lâkin bu da ya Mekke´ye gitmekle yahut birinin amellerine baþlamakla olur.» Lübab´la Bahýr´ýn ifadeleri mecmuundan anlaþýlýyor ki; terk ancak ihram yasaklarýndan birini terk niyetiyle býrakmakla hâsýl olur. Gerçi cinayetler bâbýnýn baþýnda, "Ekserisini býrakmakla ihramlý kalýr." ifadesinin yanýnda, "Ýhramlý bir kimse ihramý terk etmek ister de, ihramsýzýn yaptýðý gibi elbise giyer, týraþ olur ve diðer iþleri yaparsa, bununla ihramdan çýkmaz. Terk niyeti bâtýldýr." demiþtik. Fakat bu söz, orada da tembih ettiðimiz gibi terk etmeye memur olmadýðýna yorumlanmýþtýr. Týraþý umre bittikten sonra diye kayýtlamasý, umrenin ihramýna cinayet olmasýn diyedir.

METÝN

Terk ettiði için bir ceza kurbaný ile bir hacc ve umre lâzým gelir. Çünkü o kimse hacca yetiþememiþ gibidir. Hattâ o sene haccederse umre sâkýt olur. Umreyi terk ederse. yalnýz onu kaza eder. Tamamlarsa sahîhtir. Fakat kötülük iþlemiþ olur. Ve bir kurban keser. Bu, tamamlama kurbanýdýr. Afâkî hakkýnda ise þükür kurbanýdýr. Bir kimse hacc için ihrama girerek hacceder de, sonra bayram günü baþka bir ihrama girerse. birinci hacc için týraþ olduðu takdirde, ikinci hacc gelecek seneye kurbansýz lâzým gelir. Çünkü birinci hacc bitmiþtir. Birinci hacc için týraþ olmadýysa, ikinci kurbanla birlikte lâzým gelir.

ÝZAH

«Çünkü hacca yetiþememiþ gibidir.» Onun hükmü, umre ile ihramdan çýkmak, sonra gelecek sene haccý yapmaktýr. T.

«Hattâ o sene haccederse umre sâkýt olur.» Çünkü o zaman hacca yetiþememiþ hükmünde deðil, ihramdan çýkýp da sonra o sene hacceden muhsar mânâsýnda olur. O zaman kendisine umre vâcip olmaz. Sene deðiþirse iþ de deðiþir. T. ve Bahýr.

«Umreyi terk ederse, yalnýz onu kaza eder» Yani tavafýný yaptýðý umreyi terk ederek üzerine hacc yaparsa, yalnýz onu kaza eder. Velev ki o sene olsun. Çünkü bir senede umrenin tekrarý caizdir. Hacc öyle deðildir. Bunu Hindiyye sahibi söylemiþtir. T. Yalnýz onun sözünden murad, baþka umre kaza etmez demektir. Yoksa kurban lâzým gelmez mânâsýna deðildir. Çünkü Hidâye´de, "Hangisini terk ederse, terk sebebiyle bir kurban icabeder." denilmiþtir. H.

«Tamamlarsa sahihtir.» Çünkü her ikisinin fiillerini üzerine aldýðý gibi yapmýþtýr. Nehir.

«Fakat kötülük iþlemiþ olur.» Yani günahýyla beraber sahih olur. Çünkü ulemanýnaçýkladýklarýna göre. Mekkeliye haccla umrenin ikisini birden yapmak yasaktýr. Yaparsa günahkâr olur. ´Kötülük´ diye terceme ettiðimiz ´isaet´, kerâhetten aþaðý mýdýr, yukarý mýdýr, bu bâbtaki ihtilâfý evvelce arzetmiþ ve aralarýný bulmuþtuk.

«Ve bir kurban keser.» Çünkü yasaklanmýþ bir fiili irtikâb etmekle, ibadetine eksiklik karýþmýþtýr. Zira kendisi kýrân hacýsýdýr. Ekserisini yaptýktan sonra katar da, bu yaptýðý hacc aylarýnda olursa, temettu hacýsý sayýlýr. Mekkeliye ise, yukarýda geçtiði vecihle temettu ile kýrânýn ikisi de yoktur. Bu da, "Mekkeliye temettu ve kýrânýn müsaade edilmemesinin mânâsý helal deðildir demektir." diyenlerin sözünü teyid eder. Nitekim geçmiþti. Nehir. Yani sahih deðil mânâsýna gelmez.

Ben derim ki: Bu, temettu bâbýnda geçmiþti. Biz orada üçüncü bir kavli tahkîk etmiþtik ki, o da, "Mekkelinin temettuu bâtýl, kýrâný sahihtir, caiz deðildir." sözüdür. Müracaat ederek onu hatýrla!

«Bu, tamamlama kurbanýdýr.» Çünkü iki ibadeti bir arada yapmak veya terketmek sebebiyle vâcip olan her kurban, tamamlama kurbaný ve kefarettir. Onun yerini oruç tutamaz. Velev ki fakir olsun.

Kendisi de o kurbandan yiyemez, zengine yediremez. Þükür kurbaný böyle deðildir. Lübab þerhi.

«Bir kimse hacc için ihrama girerse.» cümlesi, ikinci ve üçüncü kýsma giriþtir. Yani hacc üzerine hacc ve umre üzerine umre yapmanýn beyaný hakkýndadýr. Bilmelisin ki iki veya daha fazla hacca ihramlanmak ya birbirinden aralýklý olarak, ya beraberce yahut peþipeþine olur. Birincisi musannýfýn metinde zikrettiðidir. Onun için ´aralýklý´ mânâsýna gelen ´sümme (sonra)´ edatýný kullanmýþtýr. Diðer ikisi hakkýnda Nehir´de þöyle denilmiþtir: «O kimseye, Ýmam-ý Azam´la Ebû Yusuf´a göre iki hacc tâzým gelir. Lâkin zâhir rivayete göre, yola revan olunca birisi terk edilmiþ olur. Ýmam Ebû Yusuf´a göre ihramlý olduktan hemen sonra oralýksýz olarak biri terkedilmiþ olur. Bu hilâfýn eseri, baþlamazdan önce cinayet iþlediði zaman meydana çýkar. Ýmam Muhammed, "Beraber yaptýðýnda o kimseye iki haccýn biri, peþipeþine yaptýðýnda yalnýz birincisi tâzým gelir. Ýki umre iki hacc gibidir." demiþtir.»

Ben derim ki: Hilâfýn eseri, Þeyhayn´a göre cinayet sebebiyle iki kurban, Ýmam Muhammed´e göre bir kurban lâzým gelmesidir. Nitekim Bedâyi´de de böyle denilmiþtir. Lübab þarihi bunu müþkil görmüþ; "Çünkü Ebu Yusuf´a göre iki haccdan biri ihramýn akabinde beklemeden hemen terk edilmiþ olur. Yani ona göre cinayet iki ihrama deðil bir ihrama yapýlmýþtýr. Binaenaleyh Ýmam Muhammed´in kavli gibi bir kurban lâzým gelmeli." demiþtir.

«Sonra bayram günü baþka bir ihrama girerse...» "Bayram günü" diye kayýtlamasý, Arafat´ta gece veya gündüz ihrama girmiþ olsa, ikincisini terketmiþ olacaðý ve kendisine bir terkkurbanýyla hacc ve umre tâzým geleceði içindir. Sonra Ýmam Ebû Yusuf´a göre yukarýda anlatýldýðý þekilde terk edilmiþ ol.ur. Ýmam-ý Âzam´a göre ise vakfesiyle terkedilmiþ sayýlýr. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. O kimse gündüzün vakfeyi yaptýktan sonra bayram gecesi ihrama girse, haccý Müzdelife´de vakfe yapmakla terk edilmiþ olmak gerekir. Arafat´taki vakfeyle terk edilmiþ sayýlmaz. Çünkü o geçmiþtir. Bahýr. Lâkin yukarýda geçen zâhir rivayete kýyasla, Müzdelife´ye yürümekle bâtýl olmasý gerekir. Nehir.

«Birinci hacc için» ikinciye ihramlanmadan týraþ olduðu takdirde ikinci hacc lâzým gelir. Yani ihramda kalarak onu gelecek seneye eda eder. Lübab.

«Çünkü birinci hacc bitmiþtir.» Zira týraþ olduktan sonra kalan yalnýz þeytan taþlamaktýr. Bununla da ikinci defa ihramlandýðýnda cinayet iþlemiþ sayýlmaz. Nehir. Bunun muktezasý þudur: ikinci ihram týraþtan sonra olmuþtur. Tavafý ziyaretten dahi sonradýr. O kimse týraþ olduktan sonra tavaftan önce ihrama girse, kendisine cemi (iki ibadeti birden yapma) kurbaný lâzým gelir. Çünkü birinci ihram, kadýnlarýn haram olmasý hakkýnda bâkidir. Kirmânî bunu açýklamýþtýr. Lâkin kitabýmýzýn metninden ve Hidâye ile þerhleri ve Kâfî gibi diðer kitaplardan anlaþýlan bunun hilâfýdýr. Çünkü onlar, týraþtan sonra kurban lâzým gelmeyeceðim mutlak söylemiþ; "tavaftan sonra" diye dahi kayýtlamýþlardýr. Lâkin Lübab þarihi, "Onlarýn mutlak söylemesi Kirmânî´nin kayýtlamasýna aykýrý deðildir." diyor. Yani mutlak mukayyede yorumlanýr demek istiyor.

Ben derim ki: Lâkin Kirmânî´nin ifadesi, umrenin iki ihramý gibi haccýn iki ihramý beraber yapýldýðýnda kurban vâcip olmasý esasýna dayanýr. Bu hususta yakýnda söz edilecektir.

Ynt: Hacc By: neslinur Date: 22 Mart 2010, 23:19:26
METÝN

Saçýný kýsaltsýn kýsaltmasýn müsavidir. Çünkü saçýný kýsaltmakla yahut gecikmekle ihramýna cinayet iþlemiþtir. Musannýfýn burada "saç kýsaltma" tabirini kullanmasý, kadýna da þâmil olsun diyedir. Bir kimse umre yapar da týraþ olmadan baþka bir umreye ihramlanýrsa, ceza kurbaný keser. Esasen iki umre için iki ihramý bir arada yapmak, keraheti tahrimiye ile mekruhtur. Binaenaleyh kurban lâzým gelir. Ama zâhir rivayete göre iki hacc için deðildir. Þu halde cemi kurbaný lâzým gelmez.

ÝZAH

«Saçýný kýsaltsýn kýsaltmasýn müsavidir.» Yani birinci hacc için týraþ olmadan ikinci haccýn ihramýna girdiyse, kurban lâzým gelir. Bu hususta ikinci ihramdan sonra týraþ olsun olmasýn fark etmez. Ýsterse týraþý gelecek senenin haccýna kadar geciktirsin. Bu, Ýmam-ý Âzam´a göredir. Ýmameyn ise vücubu týraþ olmaya tahsis ederler. Çünkü onlara göre gecikmeyle bir þey vâcip olmaz. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Ýhramýna cinayet iþlemiþtir.» Yani ikinci haccýn ihramýna cinayet iþlemiþtir. Birinci haccýnihramý ise birkaç kýsaltmayla sona ermiþtir. Ona cinayet yoktur.

«Yahut gecikmekle» cümlesi, ´çünkü´ üzerine mâtuftur, kýsaltma üzerine mâtuf deðildir. Zira týraþý kurban günlerinden sonraya býrakmak bir vâcibi terketmektir. Ýhram üzerine cinayet deðildir. Þârih burada ´ihramýna´ demese daha iyi olurdu. O zaman kurban vâcip olmasý için, saç kýsaltmakla gecikmeden biri illet olurdu. Bunlardan birini illet yapmakla, iki hacc ihramýný birden yaptýðý için cemi kurbaný tâzým gelmediðine iþaret etmiþtir. Çünkü o cinayet deðildir. Nitekim gelecektir. Bunu Halebî söylemiþtir.

«Saç kýsaltma tabirini kullanmasý ilh...» ifadesiyle þarih, saç kýsaltmanýn kayýt olmadýðýna iþaret etmiþtir. Bu tabir kadýna da þâmil olmak içindir. Lâkin burada, "bundan önce týraþ tabirini kullandý" diye itiraz edilebilir. Buna þöyle cevap verilir: Bu, ihtibâk kabilindendir. Ýhtibâk, bir yerde söylenmeyen þeyi baþka yerde açýklamaktýr. Tâ ki kýsaca ikisinin de murad olduðu ifade edilsin. Gerçi Nehir´de, "Burada saç kýsaltmaktan murad, týraþ olmaktýr. Çünkü saç kýsaltmada kurban yoktur. Onda ancak sadaka vardýr." denilmiþse de, cinayetler bâbýnýn baþýnda biz doðrusunun bunun hilâfý olduðunu arzetmiþtik

«Umre yapar da týraþ olmadan baþka bir umreye ihramlanýrsa ilh...»

Evvelce arzetmiþtik ki, iki umreyi bir arada yapmanýn hükmü, iki haccý bir arada yapmak gibidir. Yani gerek lâzým gelmek, gerekse terketmek ve mikât hususlarýnda umrede tasavvur edilebilen þeylerde ikisinin hükmü birdir. Nitekim Lübab´da beyan edilmiþtir. Lübab sahibi sonra þöyle demiþtir: «Umre için ihrama girer de bir þavt yahut bütün þavtlarýný tavaf eder yahut hiç tavaf etmezse, sonra baþka bir umre için ihrama girdiði takdirde. ikinci umreyi terk ile kaza etmesi ve terk ettiði için kurban kesmesi lâzým gelir. Birinci umre için tavaf ve sa´y yapar da týraþtan baþka bir vazifesi kalmazsa, baþka bir umreye baþladýðý takdirde o umre kendine lâzým gelir. Onu terk edemez ve cemi kurbaný tâzým gelir. Ýkinci umreyi bitirmeden birincisi için týraþ olursa, baþka bir kurban lâzým gelir. Bitirdikten sonra týraþ olursa lâzým gelmez. Birinci umreyi ifsat ederse, yani tavafýný yapmadan cimada bulunur da ikinci umrenin ihlâlini yaparsa onu terk eder, birinciye devam eder. Birinciyi býrakmayý veya yaptýklarýna ikinci için olmasýn! niyet etse bile fayda vermez. Bu Iki haccda da böyledir.» Lâkin ondan naklen demiþtik ki: O kimse birinci umrenin sa´yini yapmadan iki umreyi biraraya getirirse, baþlamakla ikisinden birisi býrakýlmýþ olur. Býrakmak için niyet lâzým deðildir. Binaenaleyh burada, "ikinciyi terk etmesi lâzýmdýr." demesi söz götürür.

«Binaenaleyh kurban lâzým gelir.» Yani beraber yapma cinayetinden dolayý kurban lâzýmdýr. Burada týraþý geciktirdiði için kurban yoktur. Çünkü kurban umrede vakitle sýnýrlanmýþ deðildir. Nitekim yukarýda geçti. Meðer ki ikinciyi bitirmeden týraþ olsun. Bu takdirde az yukarýda gördüðün gibi baþka bir kurban lâzým gelir.

«Ama zâhir rivayete göre iki hacc için deðildir.» Bu cümle, "iki umre" cümlesi üzerine mâtuftur. (Yani iki hacc için beraberce ihrama girmek mekruh deðildir.) Þu halde cemi kurbaný lâzým gelmez. Sadece gecikme veya saç kýsaltma kurbaný lâzým gelir. Nitekim yukarýda geçti. Þarihimiz burada Bahýr sahibine uymuþtur. O þöyle demiþtir: «Hidâye´de açýklandýðýna göre. iki hacc veya iki umre ihramýna birden girmek bidattýr. Gâyetü´l-Beyan sahibi ifrata kaçarak haram olduðunu söylemiþ; çünkü bidattýr demiþtir. Bu hatadýr. Çünkü Muhit´te; "Haccýn iki ihramýný birarada yapmak zâhir rivayete göre mekruh deðildir. Çünkü umrede bunun mekruh olmasý fiilen ikisini beraber yapmýþ sayýldýðýndandýr. Çünkü her ikisini bir senede yapar. Hacc böyle deðildir." denilmiþtir.» Onun içindir ki musannýf Câmii Saðîr sahibine uyarak haccla umrenin arasýnda fark yapmýþtýr. Zira Câmii Saðîr sahibi hacc için bir kurban vâcip olduðunu bildirmiþtir. Ulemanýn bazýsý Asl´ýn rivayetine uyarak, cemi için baþka bir kurban lâzým geldiðini söylemiþtir. Görüyorsun ki aralarýndaki fark zâhir rivayettir. Bu satýrlar Bahýr´daki beyanýn hülasasýdýr.

Ben derim ki: Mi´râc´da Kâfî´den naklen þöyle denilmiþtir: «Söylendiðine göre, iki rivayetin arasýnda yani Câmii Saðîr ile Asl´ýn rivayetleri arasýnda hilâf yoktur. Çünkü Câmii Saðîr´de cemi kurbaný vâcip olacaðýndan bahsedilmemiþ, fakat lâzým deðil de denilmemiþtir. Bazýlarý burada iki rivayet olduðunu söylemiþlerdir.» Lübab þerhinde de þöyle denilmiþtir: «Ulema burada iki rivayet bulunduðunu ve bunlarýn esah olanýna göre kurban vâcip olduðunu söylemiþlerdir. Timurtâþî ve baþkalarý bunu açýklamýþlardýr. Bazýlarý vücup rivayetinden baþka rivayet olmadýðýný söylemiþlerdir. Kemâl b. Hümam, "bu daha uygundur" demiþtir.» Ýbni Hümam, Muhit´in þu ifadesini tenkit etmiþtir: «Ýkinci umreyi bir sene içinde yapabilmesi, fiilen ikisini birden yapmayý gerektirmez. Binaenaleyh haccla umre müsavidir.»

Ben derim ki: Asýl namýndaki kitapta -ki Mebsut´tur- zâhir rivayet kitaplarýndandýr. Onun için rivayetin muhtelif olduðu tahakkuk etmekle. ulema vücup rivayetini sahih kabul etmiþlerdir. Aksi takdirde asýl olan ihtilâfýn bulunmamasýdýr. Çünkü Asýl ile Cami-i Saðîr´in ikisi de Ýmam Muhammed´in kitaplarýndandýr. Zâhir þudur ki: birinde mutlak býraktýðý bir söz. diðerinde mukayyet olarak söylediðine yorumlanýr. Onun için Fetih sahibi ortada yalnýz vücup rivayeti olmasýný daha makbûl görmüþtür. Yukarýda zikredilen Hidâye ve Gâyetü´l-Beyan´ýn sözleri de bunu teyid etmektedir. Binaenaleyh Bahýr sahibinin, "Bu hatadýr." demesi, yakýþmayan sözlerdendir. Nasýl yakýþsýn ki Tatarhâniyye´de, "Hacc ihramýyla umre ihramýný birarada yapmak bidattýr." denilmiþ; Attâbî, "Hanamdýr. Çünkü büyük günahlarýn en büyüklerindendir. Peygamber (s.a.v.)´den böyle rivayet olunmuþtur." demiþtir.

METÝN

Âfâkî bir kimse hacc için ihrama girer de sonra umre için de ihramlanýrsa, kendisine ikisi delazým gelir ve bu âfâkî kötülük iþleyen kýrân hacýsý olur. Onun için umre fiillerinden önce vakfe yapmakla umresi bâtýl olur. Çünkü umreye, hacc üzerine mürettep olarak baþlanmamýþtýr. Arafat´a yollanmakla bâtýl olmaz. Hacc için tavaf-ý kudûm yapar da sonra umre için ihramlanýr ve her ikisine devam ederse kurban keser. Bu tamamlama kûrbanýdýr.

ÝZAH

«Âfâkî bir kimse» sözüyle musannýf dördüncü kýsma baþlamaktadýr. «Sonra umre için de ihramlanýrsa...» Yani tavafý kudûme baþlamazdan önce ihramlanýrsa demektir. Lübab. Buna delil, "onun için tavaf ederse" yani tavafa baþlarsa sözüyle mukabelede bulunmasýdýr. Nitekim az sonra göreceksin. Biz bunu kýrân bâbýnýn baþýnda arzetmiþtik. Hilâfý geçmemiþtir.

«Ýkisi de lâzým gelir.» Çünkü âfâkî hakkýnda ikisini birden yapmak meþrudur. O bununla kýrân hacýsý olur. Lâkin sünnette hata ettiði için kötülük iþlemiþ olur. Hidâye. Çünkü kýrânda sünnet ya ikisine birden ihramlanmak yahut umre ihramýna hacc ihramýndan önce girmektir. Zeylâî. Lâkin bu ikinciye örfen temettu denilir.

«Kötülük iþleyen kýrân hacýsý olur.» Lübab þârihi diyor ki: «Kötülüðü az olduðu ve umresini terk etmesi vâcip olmadýðý için ona þükür kurbaný lâzým gelir.»

Ben derim ki: Evlâ olan, "umresini terk etmek mendup olmadýðý için" demektir. Hacc için tavafý kudûmu yaptýktan sonra umre için ihramlanmasý bunun hitâfýnadýr. Çünkü onu terk etmek menduptur. Nitekim gelecektir.

«Vakfe yapmakla umresi bâtýl olur.» Münasip olan, aþaðýdaki "Çünkü umreye hacc üzerine mürettep olarak baþlanmamýþtýr." ifadesini bundan önce söylemekti. Çünkü kötülük iþleyen kýrân hacýsý olmasý, umrenin hacc üzerine mürettep olarak baþlanmamasýyla illetlendirilmiþtir. Umresinin vakfeyle bâtýl olmasý, bu ta´lîl üzerine tefrî edilmiþtir. Nitekim Hidâye ve diðer kitaplardan anlaþýlýr. Vakfeden murad, Mekke´ye girmeden Arafat´ta durmasýdýr. Bu vakfeyle umresini terk etmiþ olur. Arafat´a yollanýr do orada durmazsa, umreyi terketmiþ sayýlmaz. Çünkü kýrân hacýsý olur. Zeylai. Murad; umre için ihrama girip þavtlarýnýn çoðunu yapmadan Arafat´ta durmasýdýr. Þavtlarýnýn azýný yapmasý yok hükmündedir. Bahýr. Þu halde, "umre fiillerinden önce" sözünden murad, þavtlarýnýn çoðudur.

«Hacc içln tavafý kudûmu yaparsa...» Yani velev bir þavtýný yapsýn demek istiyor. Nitekim Bahýr sahibi bunu kýrân babýnda zikretmiþtir. Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: «Umrenin ihramýný hacc ihramý üzerine getirirse, tavafý kudûmdan hiçbir þavt yapmadan önce olduðu takdirde, o kimse kötülük iþlemiþ kýrân hacýsý olur ve kendisine bir þükür kurbaný lâzým gelir. Baþladýktan sonra olursa, velev ki az olsun kötülüðü daha ziyadedir ve bir kurban lâzým gelir.» Biz bunun benzerini kýrân bâbýnda Lübab ile þerhinden naklen arzetmiþtik. Bu, her ikisurette kurban vâcip olacaðý hususunda açýk delildir. Birincisi bilittifak þükür kurbanýdýr. Ýkincisinin þükür kurbaný mý yoksa tamamlama kurbaný mý olduðunda ihtilâf edildiði aþaðýda gelecektir. Bunlarýn her ikisinde tavaftan muradýn, velev bir þavtla olsun tavafa baþlamak olduðu görülecektir. Az yukarýda Bahýr´dan naklen arzettiðimiz, "Azý yok hükmündedir." sözü, umrenin tavafýna aittir. Bizim sözümüz ise haccýn tavafýndadýr.

«Her ikisine devam ederse...» Zeylâî diyor ki: «Her ikisine devamdan murad, umre fiillerini hacc fiillerinden önce yapmasýdýr. Çünkü beyan ettiðimiz gibi o kýran hacýsýdýr. Yalnýz birinciden daha fazla kötülük iþlemiþtir. Çünkü umrenin ihramýný haccýn tavafýndan yani tavafý kudûmden sonraya býrakmýþtýr. Þu kadar var ki, burada bu rükün olmadýðý için evvelâ umre fiillerini, ondan sonra hacc fiillerini yapmasý mümkündür. Ama üzerine kurban vâcip olur.

«Bu, tamamlama kurbanýdýr.» Yani Fahru´l-Ýslâm´ýn tercihine göre tamamlama kurbaný; Þemsü´l-Eimme´nin tercihine göre þükür kurbanýdýr. Hilâfýn semeresi, yenilmesinin caiz olup olmadýðýnda meydana çýkar. Zeylâî. Hidâye sahibi birinciyi sahih bulmuþ, Fetih sahibi ikinciyi tercih etmiþ onu kuvvetli bulmuþtur. Bu bâbta hayli de söz etmiþtir. Bahýr.

Ben derim ki: Keza Lübab sahibi de onu ihtiyar etmiþ, birinci kavli ´denilmiþtir´ sözüyle ifade etmiþtir.

METÝN

Hacc ihramý tavafý ile kuvvet bulduðu için umreyi terk etmek müstehap olur. Terk ederse ona baþlamasý sahih olduðu için kaza eder ve terkinden dolayý kurban keser. Bir kimse hacc eder de arkasýndan bayram günü yahut ondan sonraki üç gün içinde umre için ihlâl yaparsa, baþlamakla umre kendisine lâzým olur. Lâkin kerahet-i tahrimiyye ile mekruhtur. Günahtan kurtulmak için terki vâciptir. Terkinden dolayý kurbanla birlikte kaza eder. O umreye devam ederse sahih olur. Fakat keraheti irtikâbettiði için kurban lazým gelir. Bu kurban tamamlama kurbanýdýr.

ÝZAH

«Hacc ihramý tavafý ile kuvvet bulduðu içln...» Yani hacc ihramý onun amellerinden birini yapmakla kuvvet bulduðu icin umreyi terk etmek müstehap olur. Hacc için hiç tavaf etmediyse iþ deðiþir. Hidâye. Yani kuvvet bulmadýðý için umreyi terk etmek müstehap olmaz. Çünkü o adam ihramdan baþka bir þey yapmamýþtýr. Onda da tertip yoktur. Burada ise bir vecihle tertibi kaçýrmýþtýr. Çünkü tavafý kudûmu önce yapmýþtýr. Terkin vâcip olmamasý, eda edilen kýsým haccýn rüknü olmadýðýndandýr. Nitekim Zeylâî´de beyan edilmiþtir.

«Kaza eder.» Yani umreyi kaza eder. Baþlamasý sahih olduðu için sözünden murad, umre baþlamakla bitirilmesi lâzým gelen þeylerden olduðu içindir. T.

«Bir kimse hacc eder de ilh...» cümlesi, bundan önceki meselenin tamamýndandýr. Çünkü evvelki cümle tavafý kudûme baþladýktan sonra veya ondan önce umreyi hacc üzerine yapmak hususundaydý. Bu da umreyi vakfeden sonra, týraþtan önce yahut tavaf-ý ziyaretten önce veya sonra bayram günü yahut teþrik günlerinde haccýn üzerine yapmasý hususundadýr. Nitekim bunu Lübab sahibi söylemiþ ve kýrân hacýsý olmadýðýný açýklamýþtýr. Lâkin aþaðýda gelen ifadenin zahirine muhaliftir.

«Baþlamakla umre kendisine lâzým olur.» Çünkü umreye baþlamak mülzimdir. Nitekim yukarýda geçmiþti.

«Günahtan kurtulmak için terki vâciptir.» Hidâye sahibi burada hilâftan bahsederek þöyle demiþtir: Bazýlarý hacc için týraþ olur da sonra ihrama girerse. Asýl nam kitaptakinin zâhirinden anlaþýldýðýna göre, umreyi terk etmez demiþlerdir. Birtakýmlarý ise nehyden korunmak için terk edeceðini söylemiþlerdir. Fakih Ebû Ca´fer, "Bizim ulemamýz bu kavil üzeredir." demiþtir. Yani terkin vâcip olduðuna kaildirler. Velev ki týraþtan sonra olsun demek istemiþtir. Müteehhirin ulema bunu sahih bulmuþlardýr. Çünkü o kimsenin üzerinde, þeytan taþlamak, tavaf-ý sader ve Mina´da gecelemenin sünnet oluþu gibi hacc vazifeleri kalmýþtýr. Halbuki o günlerde umre mekruhtur. Binaenaleyh hiç þüphesiz umre fiillerini hacc fiilleri üzerine bina etmiþ olur. Fetih´te böyle denilmiþtir.

Ben derîm ki: Bunun zâhiri, o kimsenin kötülük iþlemiþ kýrân hacýsý olduðunu gösterir.

«O umreye devam ederse sahih olur.» Çünkü kerahet baþkasýndan gelen bir mânâdandýr ki, o da o kimsenin bu günlerde kalan hacc fiillerini eda ile meþgul bulunmasýdýr. Hidâye.

«Keraheti irtikabettiði için kurban lâzým gelir.» Yani ikisini biraraya getirdiði için demek istiyor. Bu ya ihram hususunda yahut kalan amellerdedir. Hidâye. Yani umre için týraþtan önce ihramlandýysa, iki ihramý biraraya getirdiði için; týraþtan sonra ihramlandýysa, sair amellerde beraberlik olduðu için kerahet irtikâbetmiþtir.

TEMBÝH: Lübab þarihi bu meselenin hükmünü anlattýktan sonra, "Bundan bir mesele anlaþýlýr ki, Mekkelilerle baþkalarýnýn çok baþýna gelir. O da þudur: Bunlar, hacclarý için sa´y yapmadan umre yaparlar." demiþtir. Yani kendilerine ya terk kurbaný yahut cemi kurbaný lâzým gelir demek istemiþtir. Lakin umre ihramýný bayram günü yahut teþrik günleri diye kayýtlamalarýnýn muktezasý þudur ki; bu günlerden sonra yaparsa kurban lâzým gelmez. Ama bu da senin Hidâye´nin ta´lîlinden anladýðýna aykýrýdýr. Sa´yin bayram ve teþrik günlerinden sonraya býrakýlmasý caiz olsa da, ondan önce umre için ihramlanmakla, umre ve hacc fillerini biraraya getirmiþ olur. Bana öyle geliyor ki, kerahetin illeti ve terkin lüzumu cemidir. Yahut ihramýn bu günlere rastlamasýdýr. Bu ikiden hangisi bulunursa kâfidir. Lâkin bu günler haccýn kalan amellerinin en mükemmel þekilde yapýldýðý günler olduðundan, onlarlakayýtlamýþlardýr. Nitekim Hidâye´den naklettiðimiz ibare de buna iþaret etmektedir. Hidâye sahibinin terkin lüzumunu ta´lil ederken söylediði þu söz de öyledir: «Çünkü o adam haccýn rüknünü eda etmiþtir. binaenaleyh umre fiillerini her cihetten hacc fiilleri üzerine bina etmiþ olur. Halbuki umre bu günlerde de mekruhtur. Onun için terki tâzým gelir.»

METÝN

Hacca yetiþemeyen kimse ona veya umreye ihramlanýrsa, terk vâcip olur. Çünkü iki hacc veya umre için iki ihrama birden girmek meþru deðildir. Hacca yetiþemeyince ihramýnda kalýr ve haccýn ihramýndan umrenin fiilleriyle çýkmasý lâzým gelir. Ondan sonra ihrama girdiðini kaza eder. Çünkü baþlamasý sahihtir. Vaktinden evvel terk etmekle ihramdan çýktýðý için ceza kurbaný keser.

ÝZAH

«Hacca yetiþemeyen kimse ilh...» cümlesi dahi öncekinin tetimmesindendir. Geçen cemi meselelerinin caiz olmamasý hususunda hacca yetiþenle yetiþemeyen arasýnda fark yoktur.

«Çünkü iki ihrama birden girmek meþru deðildir ilh...» Bunun izahý þudur: Hacca yetiþemeyen kimse ihram cihetinden hacýdýr. Çünkü haccýn ihramý bâkîdir. Ama eda cihetinden umrecidir. Çünkü ihramý umre ihramýna dönmeden umre fiillerini yaparak ihramdan çýkar. Hacc için ihramlanýnca, ihram yönünden iki haccý birlikte yapmýþ olur. Bu ise bidattýr. Onun için onu terk eder. Umre için ihrama girerse, fiil cihetinden her iki umreyi birarada yapmýþ olur. Bu da bidattýr ve onu da terk eder. Zeylâî ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Bil ki þarihin buradaki sözünde iki þey vardýr:

Birincisi: Ýki ihram demeden, "Çünkü iki haccý veya iki umreyi birden yapmak ilh..." demesi gerekirdi. Biliyorsun ki umre için ihrama girmenin lâzýmý, fiil cihetinden iki umreyi beraber yapmaktýr. Ýhram cihetinden beraberlik deðildir. Çünkü haccýn ihramý umre ihramýna çevrilmemiþtir.

Ýkincisi: "Meþru deðildir." sözü, evvelâ kendi tuttuðu yola aykýrýdýr. Kendisi, "iki umrenin ihramlarýný biraraya getirmek mekruhtur. Ýki haccýn ihramlarýný biraraya getirmek zâhir rivayete göre mekruh deðildir. Çünkü gayrý meþru dediðimiz þey, þâri hazretlerinin yapýlmasýný veya terkini yasakladýðý þeydir. Mekruh da o cümledendir. Meþru bunun hilâfýnadýr. Binaenaleyh mekruha þâmil deðildir. Nitekim Kuhistanî´de beyan edilmiþtir." demiþti.

Ben derim ki: Birinciye þöyle cevap verilebilir: "Yahut iki umre için" sözü, cem´a müteallik olan zarf üzerine atfedilmiþtir. Binaenaleyh cem´a da taallûk eder. Ýkinciye de þöyle cevap yerilir: "Þarih ikinci rivayete göre hareket etmiþtir. Onun dahi tercih edildiðini biliyorsun. Binaenaleyh buna bir mâni yoktur."

«Ondan sonra ihrama girdiðini kaza eder.» Umre fiilleriyle ihramdan çýktýktan sonra demektir.

«Vaktinden evvel terk etmekle...» Yani ikinci ihramla üzerine aldýðýný terk etmekle demektir ki. bu, ihramdan çýkmanýn illetidir. Allah´u a´lem.


radyobeyan