Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:56:37
ÝZÝNLE ÝCAZE ARASINDA FARK
METÝN
Hilâfýn yeri, cariye izinli ve borçlu olmadýðý surettir. Þayet böyle olursa, köle yine satýlýr. Çünkü mehir cariye için sabit olur. Sonra efendisine intikal eder. Nehir. Efendisi köleyi bir kadýnla evlendirdikten sonra satarsa, mehir kölenin boynuna borç kalýr. Nereye gitse ondan ayrýlmaz. Ýstihlâk borcu gibi olur. Lakin mehir kölenin üzerinde borç ise, kadýn satýþý feshedebilir. Çünkü bu borçtur. Kadýn da alacaklýlar gibidir. Minah. Efendinin kölesine; onu talâk-ý ric´î ile boþa demesi, mevkuf nikâha cevaz vermektir.
ÝZAH
«Hilâfýn yeri ilh...» ifadesini Nehir sahibi þu sözüyle eleþtirmiþtir: «Hilâfýn yeri, cariyenin izinli ve borçlu bulunmadýðý suret olmak gerekir. Böyle olursa, köle yine satýlýr. Buna delil, Feth´in þu sözüdür: Cariyenin mehri kendisi için sabit olur, sonra sahibine Ýntikal eder. Hattâ cariyenin üzerinde borç bulunursa mehirden ödenir.»
Ben derim ki: Fetih sahibinin, «Kendisi için sabit olur ilh...» sözünün, bu husustaki iki kavilden biri olduðunu sen bilmektesin. Þu halde onu hilâf bulunmadýðýna nasýl delil yapabiliyor? Çünkü ulemanýn ibarelerinden anlaþýlan þudur: Cariyenin borcunun mehirden ödenmesi, "Mehir evvelâ cariye için sabit olur." sözüne mebnîdir. "Evvelâ efendisi için sabit olur." kavline göre ise ödeme yoktur. Onun içindir ki, Allâme Makdisî bunu yukarýda görüldüðü gibi hilâfýn semeresi yapmýþtýr.
«Çünkü mehir cariye için sabit olur.» Yani mehir, cariye izinli olsun olmasýn evvelâ cariye için sabit olur. Sonra cariyenin borcu yoksa efendisine intikal eder. Aksi takdirde ona da intikal etmez. Þu halde zamir, zikri geçen cariyeye aittir. Ýzinli olmasý kaydýna râcî deðildir. Bu, eam ile ehass üzerine istidlâl kabilindendir.
«Mehir kölenin boynuna borç kalýr.» Bazýlarý kýymetine taallûk eder demiþlerdir. Sahih olan birinci kavildir. Nitekim Münye´de beyan edilmiþtir. Köleyi âzâd ederse, borcu mehirle nafakadan hangisi azsa odur. Nitekim Netif´te beyan edilmiþtir. Kuhistânî.
«Nereye gitse ondan ayrýlmaz.» Yani köle tekrar tekrar satýlarak el deðiþtirse mehir için satýlýr.
«Ýstihlâk borcu gibi olur.» Yani efendisinin elindeyken bir insanýn malýný istihlak ederse ödemesi borç olduðu gibi, bu da borç olur.
«Kadýn satýþý feshedebilir.» Bunu Bahýr sahibi eleþtirerek zikretmiþ; musannýf da Minah´ta Cevahiru´l-Fetavâ´dan naklederek þöyle demiþtir: «Bir adam kölesini evlendirir de sonra onu karýsýnýn rýzasý olmaksýzýn satmak isterse, kadýnýn köle üzerinde mehir alacaðý bulunmadýðý takdirde sahibi onu satabilir. Mehir olacaðý varsa, ancak onun rýzasý ile satabilir. Bu, izinli ve borçlu köle hakkýnda söylediðimiz gibidir. Onu sahibi alacaklýlarýn rýzasý olmadan satarsa, alacaklý feshi murad ettiði vakit, satýþý feshedebilir. Mehir borcu varsa burada da öyledir. Çünkü mehir bir borçtur.» Ama efendisi onun nâmýna öderse asla fesih yoktur.
«Cevaz vermektir.» Çünkü talâk-ý ric´î ancak sahih nikâhtan sonra olur. Binaenaleyh bu talâký emretmesi, iktizaen cevaz vermektir. Talâk-ý bâin bunun hilafýnadýr. Çünkü onun mütarekeye (birbirlerini terk etmeye) ihtimali vardýr. Nitekim fâsit ve mevkuf nikahta böyledir. Ama cevaz vermeye ihtimali de vardýr. Binaenaleyh en aþaðýsýna yorumlanýr. Musannýf icazenin, sarih sözle sabit olduðu gibi, delâlet yolu ve zaruretle de sabit olacaðýna iþaret etmiþtir. Sarih söz, "razý oldum, icazet verdim, izin verdim" ve benzerleridir. Delâlet, hem kaville hem fiille olur. Kaville delâlet; köle sahibinin, haber kendisine ulaþtýðý vakit, "pekâlâ" yahut "doðrudur" veya "zararý yok" gibi bir söz söylemesidir. Fiille delâlet ise; mehir göndermek veya mehrin bir kýsmýný kadýna vermek gibi icazete delâlet eden bir fiille olur. Zaruret, kölenin veya cariyenin âzad olmasý gibi þeylerdir. Âzâd etmek icazettir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Efendi kölesine evlendiði kadýn için izin verirse, bu icazet sayýlmaz. Ama köle yaptýðýna icazet verirse, istihsanen caiz olur. Fuzûli gibi ki, birini vekil eder de söz sahibi onun vekâletten önce yaptýðýna cevaz verirse caiz olur. Ve köle gibi ki, köleyi bir fuzûli evlendirir de sonra efendisi evlenmesine razý olur ve fuzûlinin yaptýðýna cevaz verirse caiz olur. Fetih´de böyle denilmiþtir.
Ben derim ki: Galiba bunun vechi þu olacaktýr: Akit icazeye mevkuf olarak yapýlýr da ondan sonra izin çýkarsa, o kimse akdi yenilemeye mâlik olur. Öyleyse mevkuf akdin icazesine evleviyetle mâliktir. Lâkin biliyorsun ki, izin verdim sözü icazenin sarih kýsmýndandýr. Binaenaleyh zikredilen, "Evlendikten sonra verilen izin icazet sayýlmaz." sözüyle çeliþir. Bahýr sahibi buna cevap vermiþ; birinciyi, nikâhý bilip izin verdim dediði surete; ikinciyi bilmediði surete yorumlanmýþtýr. Nehir sahibi kesinlikle buna kail olmuþtur.
Ben derim ki: Bizim söylediklerimizden, izinle icaze arasýndaki fark meydana çýkar. Ýzin, olacak bir þeye; icazet ise olmuþa ýtlak edilir. Yine bundan anlaþýlýr ki; izin, olmuþ bir iþe aitse, izin veren de bunu bilirse, icazet manasýna gelir. Þu izaha göre Bahýr sahibi ile baþkalarýnýn, "icazet, hem delalet, hem de sarih sözle sabit olur ilh..." demeleri, Zeylâî´nin "izin sabit olur ilh..." sözünden daha munasiptir ve anlaþýlýr ki musannýf icazet yerine izin demiþ olsaydý yine doðru olurdu. Çünkü boþama emri bildikten sonra olur. Bildikten sonra izin vermek ise icazettir. Þu halde Nehir sahibinin, "Ýzin demedi. Çünkü demiþ olsaydý, icazete muhtaç olurdu." ifadesi söz götürür.
METÝN
Onu boþa veya ondan ayrýl derse, icazet sayýlmaz. Çünkü bu söz mütareke için kullanýlýr. Hattâ bu sözden sonra cevaz verse geçerli olmaz. Fuzûli bunun hilafýnadýr. Efendininkölesine nikâh hakkýnda izin vermesi, nikâhýn caizine ve fâsidine þamildir. Binaenaleyh efendisi izin verdikten sonra köle fâsit nikâhla bir kadýn alýr da onunla cimada bulunursa, mehri için satýlýr. Ýmameyn buna muhaliftir. Efendisi sadece sahihi niyet ederse onunla mukayyet olur. Nitekim açýk söylese hüküm budur. Fâsit olduðunu söylerse sahih olur. Nitekim sahih dahi sahih olur. Nehir. O kadýný ikinci defa sahih olarak nikâh ederse; yahut o kadýndan sonra baþka bir kadýný sahih olarak nikâh ederse, icazeye mevkuf olur. Çünkü bir defa ile izin sona ermiþtir. Velev ki birkaç defayý niyet etsin. Ama iki defayý niyet ederse sahih olur. Çünkü iki nikâh kölenin nikâhlarýnýn hepsidir.
ÝZAH
«Çünkü bu söz...» Yani efendinin, onu boþa yahut ondan ayrýl demesi, mütareke için kullanýlýr. Yani ret olur. Ama cevaz vermeye de ihtimali vardýr. Binaenaleyh redde yorumlanýr. Çünkü en aþaðýsý odur. Defi refî´den kolaydýr. (Yani bir þeyi olmadan karþýlamak, olduktan sonra kaldýrmaktan kolaydýr.) Yahut efendisine inat eden kölenin haline daha lâyýk olan budur. Demek oluyor ki, halin delâletiyle hakikat terkedilmiþ olur. Bunu Bahýr sahibi Ýnâye´den nakletmiþtir. Ýcazeye yorumlanýrsa, fuzûli evlendirdiði takdirde, sahibi kölesine onu boþa derse icaze olur. Çünkü bu halde köle tarafýndan bir inatlýk yoktur .Nehir.
Ben derim ki: Birinci ta´lil bu surete þâmildir. Binaenaleyh icaze olamaz.
«Hattâ cevaz verse ilh...» cümlesi, makamdan anlaþýlan ret üzerine tefri edilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu anlattýklarýmýzdan anlaþýlýr ki, efendisinin onu boþa veya ondan ayrýl demesi, icaze deðilse rettir ve kölenin nikâhý bununla feshedilmiþ olur. Hattâ ondan sonra cevaz verse buna lâhik olmaz.»
«Fuzûli bunun hilâfýnadýr.» Yani koca fuzûliye bu kadýný boþa derse icaze sayýlýr. Çünkü koca icazeyle boþatmaya mâliktir. Binaenaleyh ona emir vermeye de mâlik olur. Köle sahibi bunun hilâfýnadýr. Muhit sahibi bunu tercih etmiþtir. Fetih´te bunun daha yerinde olduðu bildirilmiþtir. Sadru´þ-Þehid ile Necmuddin-i Nesefi´ye göre ise, bu icaze deðildir. Binaenaleyh aralarýnda fark yoktur. Bu ihtilâfa göre kocasý o kadýný boþarsa, Câmiu´l-Fusuleyn´de, "Bu ihtilâf bir talâk hakkýndadýr. Kadýný üç defa boþarsa bilittifak caizdir. Þu halde üç defa boþarsa, kadýnýn ona haram olmasý gerekir. Çünkü evvelâ cevaz vermiþ; sonra boþamýþ gibi olur." denilmiþtir. Zeylâî de bunu açýklamýþtýr. Bahýr.
«Kölesine izin vermesi ilh...» sözünü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh hür kadýnýn nikâhý hakkýnda veya muayyen bir cariyenin yahut muayyen olmayan cariyenin nikâhý hakkýnda izin vermesi hallerine þâmildir. Hidâye´de cariye ve muayyen diye kayýtlanmýþsa da bu, rastgele olmuþtur. Bahýr.
«Efendisi izin verdikten sonra» sözü, "fâsit nikâhla bir kadýn alýr da" ifadesine baðlýdýr. Bununla kayýtlamasý, nikâhtan sonra izin vermesi de bunda dahil sanýlmasýn diyedir. Zira yukarýda beyan edildiði vecihle, izin bir þey olmadan sâdýr olur.
«Cimada bulunursa» diye kayýtlamasý, fâsit nikâhta mehir ancak cima ile lâzým geldiði içindir.
«Ýmameyn buna muhaliftir.» Onlara göre izin sahih nikâhtan baþkasýna þâmil deðildir. Binaenaleyh fâsit nikâhta köleden mehir ancak âzât edildikten sonra istenilir.
"Onunla mukayyet olur." Yani hem kazaen hem diyaneten tasdik olunur. Nehir sahibi þöyle diyor: «Bilmelisin ki hilâf, efendisi yalnýz sahih niyet etmediði surette diye kayýtlanmak gerekir. Eðer sahihi niyet ederse onunla kayýtlanýr. Bu, ulemanýn þu sözlerinden alýnýr: Bir kimse geçmiþte evlenmediðine yemin ederse, yemini fâsit yemine de þâmildir.» Telhîs sahibi diyor ki: «Sahihi niyet ederse, diyaneten ve kazaen tasdik olunur. Velev ki hakikat tarafýna riayetle bunda hafifletme olsun.» Nehir.
«Nitekim açýk söylese hüküm budur.» Yani yine ittifaken bununla kayýtlanýr. Nitekim Bahýr sahibi bundan sonrakinden alarak bunu incelemiþtir.
«Sahih olur.» Yani kadýnla zifaf olursa, bütün ulemanýn kavillerine göre kendisine mehir lâzým gelir. Bunu Bedâyi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Nitekim sahih dahi sahih olur.» Yahut ittifaken, yani bilittifak sahih olur. Nehir sahibinin Bahýr sahibine muhalif olarak eleþtirdiði budur. Bahýr sahibi bilittifak sahih olmaz demiþtir. Her ikisinin sözlerini dikkatle düþünürsen, Bahýr´ýn sözü tercihe daha lâyýk olduðunu anlarsýn. Nitekim ben bunu Bahýr üzerine yazdýðým hâþiyede izah ettim. Bir kýsmý da az ileride gelecektir.
«O kadýný ikinci defa nikâh ederse...» Yani fâsit nikâhtan sonra ikinci defa sahih olarak nikâh ederse demektir. Bu cümle, yukarýda geçen, "Köle satýlýr ilh..." cümlesi üzerine mâtuftur. Bu da hilâfýn semerelerindendir. Çünkü Ýmam-ý Âzam´a göre fâsit nikâha da þâmil olunca, bununla izin sona erer. Ýmameyn´e göre þâmil olmayýnca, bununla nihayet bulmaz. O kimse bundan sonra sahih nikâhla ayný kadýnla veya baþkasýyla evlenebilir.
«Çünkü bir defa ile izin sona ermiþtir.» Evlenme emri de izin gibidir. Meselâ ona evlen derse, yalnýz bir defa evlenebilir. Çünkü emir. tekrarý iktiza etmez. "Bir kadýnla evlen!" demesi de böyledir. Çünkü bir kadýn kelimesi, bu cinsten bir kiþiye isimdir. Bunu Bedâyi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Velev ki birkaç defayý niyet etsin.» Yani kölesine evlen der de, bununla tekrar tekrar evlenmesini niyet ederse, sahih almaz. Çünkü bu hâlis adettir. Ýkiyi niyet ederse sahih olur. Çünkü bu, köle nikâhlarýnýn hepsidir. Zira köle ikiden fazla kadýnla evlenmeye selâhiyattar deðildir. Bunu Bahýr sahibi Hindî´nin Muðnî þerhinden nakletmiþtir. Hâsýlý þudur: Emirmastarý tazammun eder. Mastar ya hakiki yahut itibarî ferdi ifade eder. Yani hâlis sayý deðil de mâlik olduklarýný toptan ifade eder. Nitekim ulema, "Bir kimse birine benim karýmý boþa der de "bir" i yahut "üç" ü niyet ederse, sahih olur. Ýkiyi niyet ederse sahih olmaz." demiþlerdir.
METÝN
Nikâha tevkil de böyledir. O kimseyi tevkil etmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü fâside þâmil deðildir. Binaenaleyh fâsit bununla nihayete ermez. Bununla fetva verilir. Fâsit nikâha vekil olan kimse, sahih nikâha mâlik deðildir. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Ýbn-i Melek. Eþbâh´ta, "Sözde asýl olan hakikattir." kaidesinden alarak; "Nikâha, satýþa ve satýþa tevkile izin fâside þâmildir. Nikâha tevkil fâside þâmil deðildir. Nikâh, namaz, oruç, hac ve satýþ üzerine yemin, geçmiþse ait yapýlýrsa, fâside þâmildir. Gelecek üzerine yapýlýrsa. þâmil deðildir." denilmiþtir.
ÝZAH
«Nikâha tevkil de böyledir.» Meselâ. "Bana bir kadýn nikâhla" derse, ona ancak bir kadýn nikâhlayabilir. Eðer müvekkil dört kadýn niyet ederse, söylediklerimize kýyasen caiz olmak gerekir. Çünkü onun hakkýnda nikâh cinsinin tamamý dörttür. Lâkin ben naklini görmedim. Hindî´nin Muðni þerhinde emir bahsinde böyle denilmiþtir. Bahýr. Lâkin dört kadýný niyet etmesi, ancak kadýn kelimesini söylememiþse sahih olur. Bundan önceki meselede tasvir edildiði gibi kadýn kelimesini söylemiþse sahih olmaz. Nitekim bunu Rahmetî söylemiþtir. Bedâyi´den naklen yukarýda geçen, "Kadýn kelimesi bu cinsin bir tanesine isimdir." sözü de bunu teyit eder.
«O kimseyi tevkil etmek...» Yani kendisini nikâhlamayý isteyen kimseyi tevkil etmek bunun hilâfýnadýr. Bu söz musannýfýn, "Nikâhta kölesine izin vermek caizine, fâsidine þâmildir." ifadesine baðlýdýr.
«Çünkü fâside þâmil deðildir.» Zira fâsit nikâh, nikâh deðildir. O, nikâh hükümlerinden hiçbir þey ifade etmez. Onun içindir ki, bir kimse evlenmeyeceðine yemin eder de fâsit nikâhla evlenirse yemini bozulmaz. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Ebû Hanife´nin kavline göre caizdir. Çünkü fâsit akit satýþ hükmünü ifade eden bir satýþtýr. Bu hüküm milktir ve satýþ yeminine dahildir. Onunla yemin bozulur. Hâniyye.
«Bununla fetva verilir.» Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: «Binaenaleyh bilittifak onunla sona ermez. Fetva buna göredir. Nitekim Musaffâ´da beyan edilmiþtir.» Þarih bilittifak sözünü ibareden düþürmüþtür. Çünkü fetva buna göredir sözü, hilâf olduðunu gösterir.
«Sahih nikâha mâlik deðildir.» Çünkü fâsit nikâhta onun bir maksadý olabilir. O da mücerret akitle mehir lâzým gelmemesidir. Çünkü mehir ancak cima ile lâzým gelir. Sahih nikâhta ise mehir mücerret akitle lâzým gelir. Halvet ve ölümle kuvvet bulur. Velev ki cima olmasýn. Binaenaleyh burada muvekkile iltizam etmediði bir þeyi ilzam vardýr. Bu da Bahýr sahibinin, "Sahih dahi sahihtir." dediði yerde yaptýðý incelemeyi teyit eder.
«Satýþ bunun hilâfýnadýr.» Yani fâsit satýþa vekil bunun hilâfýnadýr. Çünkü o sahih satýþa da mâliktir. Zira fâsit satýþ hakikaten satýþtýr. Teslim aldýktan sonra milki ifade eder. Fâsit nikâh bunun hilâfýnadýr. Nitekim geçti.
«Nikâha izin» sözünden murat, mahcur olan köleye izin vermektir. Bu, ondan hacr (memnuîyeti) kaldýrmak ve hakký ýskat etmektir. Çünkü kölenin kendisi hakkýnda tasarrufa ehliyeti vardýr. Onun tasarruftan men edilmesi, efendisinin hakký içindir. Binaenaleyh izin sâdýr olunca, kendisi için ehliyetiyle tasarruf eder. Ýmam Züfer´le Þâfiî´ye göre ise bu, tevkil ve inâbedir. Nitekim inþaallah bâbýnda gelecektir. Zâhire bakýlýrsa bu, köleye mahsus deðildir. Çünkü, "Ben Zeyd´e yemeðimi yemek" veya "hânemde sâkin olmak için izin verdim" denilir. Burada hacri kaldýrmak (memnuiyeti bozmak) ve bir hakký ýskat vardýr. Keza, "Ona hânemi satmak için izin verdim" denilir. Bu da, helâl etmek, iâre ve tevkil mânâsýna gelir. Köleye izin vermenin bize göre tevkil sayýlmamasý, bildiðin gibi izinli köle efendisinden naip olarak deðil kendi nefsi için tasarruf ettiðindendir.
«Satýþa tevkile izin...» Yani ecnebi birini satýþa tevkil etmesi demektir. Bahýr sahibinin, "Musannýf satýþa izin vermenin -ki ona tevkil demektir fâside evleviyetle ve bilittifak þâmil olduðuna iþaret etmiþtir." sözü, iznin tevkil demek olduðunu îhâm etmektedir. Lâkin biliyorsun ki bu, mutlak surette onun ayný deðildir. Bilâkis bazen ona ýtlak olunur. Þu halde musannýfýn muradý, ecnebiyi tevkil etmek mânâsýna gelen izindir. Kölenin izni deðildir.
«Nikâha yemin» Meselâ evlenmeyeceðine yemin etmek fâside þâmil deðildir. Çünkü ancak sahih nikâhla yemini bozulur. Fakat geçmiþte evlenmediðine yemin ederse, bu sahihine de fâsidine de þâmildir. Çünkü gelecekteki nikâhla muradý, nefsini iffetlendirmektir. Geçmiþtekine yemin ise, akdin vuku bulduðunadýr. Bunu Bahýr sahibi Mebsut´tan nakletmiþtir.
"Namaz..." Yukarýda geçene kýyasen denilir ki: Onun geçmiþteki yemini fiilin sureti üzerine akdedilmiþtir. Bu da mevcuttur. Ýstikbaldeki bunun hilâfýnadýr. O sevap için hazýrlanan suret üzerine münakiddir. Bu ise fâsitle hâsýl olmaz. Bunun bir misli de oruç ve hacdýr. T.
Ben derim ki: Yeminler bahsinde geleceðine göre, bir kimse oruç tutmayacaðýna yemin etse, oruç niyetiyle bir saat durursa, yemini bozulur. Velev ki orucunu bozsun. Çünkü þartý mevcuttur. Bir oruç veya bir gün derse, bir günle yemini bozulur. Namaz kýlmam diye yemin ederse, bir rekâtla; bir namaz kýlmam diye yemin ederse, çift rekatla yemini bozulur. Haccetmeyeceðine yemin ederse, Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre Arafat´ta vakfeye durmadýkça yahut Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre tavafýnýn ekserisini yapmadýkçayemini bozulmaz. Bundan anlaþýlýr ki, gelecekte sahih olan yeminden murat, üzerine yemin ettiði fiilin bütün þartlarýyla þer´an tahakkuk etmesidir. Bu, oruçta bir saatle, namazda bir rekâtla tahakkuk eder. Velev ki sonra bozmuþ olsun.
METÝN
Bir kimse izinli ve borçlu olan bir kölesini evlendirse, nikâh sahih olur. Kadýn, mehr-i misli hususunda ve mehr-i müsemmasý mehr-i misilden daha az olduðunda alacaklýlara müsavidir. Mehr-i müsemma daha fazla ise, kadýn ziyadeyi alacaklýlar haklarýný aldýktan sonra ister. Nasýl ki sýhhatte iken yapýlan borçlar ile hastalýkta yapýlan borçlar bir araya gelirse, evvelâ sýhhat borçlarý ödenir. Meðerki köleyi o kadýna satmýþ olsun. Nitekim yukarýda geçti. Bir kimse kýzýný mükâtebi ile evlendirir de sonra ölürse, nikah fâsit olmaz. Çünkü kýz babasýnýn ölümüyle mükâtabe malik olmaz. Ancak mükâteb âciz kalýr da tekrar köleliðe iade edilirse, o zaman nikâh fâsit olur. Çünkü burada zýddiyet vardýr.
ÝZAH
«Nikâh sahih olur.» Çünkü nikâh milk-i rakabe üzerine ibtina eder. Bu, önceden olduðu gibi borçtan sonra da bâkîdir. Bahýr.
«Daha az olduðunda...» Yani mehr-i müsemmasý mehr-i misilden daha az olursa, alacaklýlarla müsavidir. Bu evleviyetle anlaþýldýðý için musannýf zikretmemiþtir.
«Alacaklýlara müsavidir.» Bu açýk gösterir ki, mehir diðer borçlar gibidir. Köle ölür de kazancý kalýrsa, o kazançtan ödenir. Fetih´te Timurtâþî´den naklen, "Köle ölürse, mehir ve nafaka sâkýt olur." denilmiþse de bu sözü, mehir hakkýnda hiçbir mal býrakmadýðýna yorumlamak icap eder. Nehir. Bu hükmü asýl çýkaran ve arabuluculuk eden Bahýr sahibidir.
«Mehr-i müsemma daha fazla ise...» Yani mehr-i müsemma mehr-i misilden daha fazla ise. mehr-i misli kadarýnda alacaklýlarla müsavidir. Fazlasýný, alacaklýlar haklarýný aldýktan sonra ister. Bahýr. Yani köle efendisinin milkinde kalýrsa, mehrin fazlasý için çalýþýp kazanýr yahut kadýn o âzât oluncaya kadar bekler. Þayet kadýnla beraber diðer alacaklýlar köleyi satarlarsa, kadýn ziyade olan miktarý almak için onu ikinci defa satamaz. Çünkü bir mehir hakkýnda iki defa köle satýlmaz. Nitekim bunu evvelce izah etmiþtik.
«Nasýl ki sýhhatte iken yapýlan borçlar...» Yani hastanýn saðlam iken yaptýðý borçlarý - ki, ya mutlak surette beyyineyle yahut ikrarýyla sabit olur - hastalýðýnda yaptýðý borçlardan önce ödenir. Bunlardan murat, hasta iken ikrar ettiði borçlardýr. Çünkü bunda alacaklýlarý zarara sokmak vardýr. Onun için bunlar alacaklýlarýn hakký ödendikten sonra verilir.
«Meðer ki köleyi o kadýna satmýþ olsun.ý» Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse kölesini bin dirhem mehirle evlendirir de sonra onu kadýna dokuz yüz dirheme satar, kölenin bin dirhem de borcu olursa, alacaklý bu satýþa razý olduðu takdirde, dokuz yüz dirhem ikisininarasýnda taksim edilir. Bu paraya, alacaklý bin, kadýn da bin dirhem hakta iþtirak ederler. Bundan sonra kadýn ondan bir þey istemez. Alacaklý ise, kalan hakkýný âzât olduktan sonra ondan ister.» Kadýnýn ondan bir þey istememesi, köle milki olduðu içindir. Nikâh fâsit olmuþtur. Efendisi de kölesinden bir mal hak edemez. Alacaklýnýn kalan hakký bunun hilâfýnadýr. Çünkü o, kölenin zimmetinde bâkîdir. Onu âzât olduktan sonra ister. Azât olmadan isteyemez. Çünkü kölenin bir borç hakkýnda bir defadan fazla satýlamayacaðý yukarýda geçti. Ancak nafaka hakkýnda satýlabilir. Bir de alacaklý, efendinin köleyi kadýna satmasýna razý olunca, onun hakký yalnýz kýymete taallûk eder. Þüphesiz ki kadýnýn o köleyi satmaya ve âzât etmeye hakký vardýr. Nasýl ki efendisinin de o köleyi bu kadýndan baþkasýna satmaya hakký vardý. Borcun âzât edildikten sonra boynuna taallûk etmesi, kölenin satýlmasýna mâni deðildir. Sebebini söyledik. Bazýlarýnýn, "Kadýn o köleyi satamaz. Çünkü alacaklýnýn hakký ona taallûk etmiþtir." demiþ olmasý bir vehimden ibarettir. Bunun menþei, kelimeyi yanlýþ okumaktýr.
«Nitekim yukarýda geçti.» Yani "efendi cariyesini kölesine nikâhlarsa" sözünden az önce geçti. H.
«Bir kimse kýzýný» ifadesinden murat; öldükten sonra kendisine mirasçý olacak kadýndýr. ister kýzý, ister oðlunun kýzý, ister kýzkardeþi olsun fark etmez. T.
«Mükâtebe mâlik olmaz.» Çünkü mükâteb âciz kalmadýkça, bir milkten baþka milke nakledilemez. Kadýn ancak onun zimmetinde bulunan kitabet bedeline mâlik olur. Onu âzât etmesinin sahih olmasýna gelince: Çünkü mükâteb bununla evvelâ kitabet bedelinden kurtulur, sonra âzât olur. Fetih.
«Çünkü burada zýddiyet vardýr.» Zýddiyet, kadýnýn ona mâlik olmasýyla onun milki olmasý arasýndadýr.
METÝN
Bir kimse cariyesini veya ümmüveledini evlendirirse, kocasýnýn emrine âmâde kýlmasý icap etmez. Velev ki akitte bunu þart koþmuþ olsun. Ama hür bir adam kadýnýn çocuklarýnýn hür olmasýný þart koþarsa bu sahihtir. Kadýnýn bu nikâhtan doðurduðu her çocuk âzât olur. Çünkü efendisinin þartý ve evlendirmeyi bu itibarla kabul etmiþ olmasý, hürriyeti doðuma tâlik mânâsýnadýr. Onun için sahih olur. Fetih. Bundan þu anlaþýlýr ki; o cariyeyi doðurmazdan önce satsa, yahut efendisi ölse hürriyet yoktur.
ÝZAH
«Veya ümmüveledini» keza müdebberesini evlendirirse demektir. Mükâtebe burada dahil deðildir. Buna karine, "efendisine hizmet eder" demesidir. Çünkü efendisi mükâtebeyi hizmetinde kullanamaz. Onun için kocasýna âmâde kýlmadan dahi ona nafaka vâcip olur. Bahýr. Çocuklarýnýn nafakasýna gelince: Bu annelerine düþer. Çünkü mükâtebenin çocuðu, onun kitabet akdinde dahildir. Meselenin tamamý Hassâf´ýn Edebü´l-Kada´ þerhindedir.
«Emrine âmâde kýlmasý» sözünden murat, onu kocasýyla baþ baþa býrakmak, kocasýna teslim ederek kendi hizmetinde kullanmamaktýr. Kocasýna gidip gelir de efendisine hizmet de ederse, bu onu kocasýnýn emrine âmâde kýlmak sayýlmaz. Bahýr. Nafakât þerhinde Hassâf diyor ki: «Amade kýlmakla kayýtlamasý þundandýr: Çünkü efendisi cariyenin mehrini alýnca, cariyeyi kocasýnýn yanýna kapamakla memurdur. Velev ki ona âmâde kýlmasý lâzým gelmesin.» Mebsût´ta da böyle denilmiþtir, Onun için Muhit sahibi, "Cariyeyi kocasýnýn eline geçmeyecek bir þekilde satarsa, mehri sâkýt olur. Nitekim onu öldürmesi meselesinde gelecektir." demiþtir. Yani cimadan önce ise mehir sâkýt olur demek istiyor. Þu da var ki, Hassâf´dan nakIedilenle Mebsût´tan nakledilen arasýnda zýddiyete benzer bir hal vardýr. Çünkü Hassâf´ýn sözü âmâde kýlmanýn ýstýlahen mânâsýnýn - ki cariyeyi kocasýna teslim etmektir - mutlaka tahakkukunu ifade eder. Mebsût´un sözü ise, mehri aldýktan sonra cariyeyi teslim etmenin vâcip olduðunu ifade eder. Âmâde kýlmanýn vâcip olmamasý, adý geçen teslimin vâcip olmasýna aykýrýdýr. Bu hususta cevabý Nehir sahibi vermiþtir ki þudur: «Vâcip olan teslimde serbest býrakmak kâfidir. Hattâ sözle bile olur. Efendisi dâmada; ne zaman imkân bulursan onunla cima edersin, der. Nitekim bu cihet Dirâye´de açýklanmýþtýr.»
«Velev ki akitte bunu þart koþmuþ olsun.» Çünkü bâtýl bir þarttýr. Zira kocanýn hakký sadece ondan istifadenin helâlliðine mâlik olmaktýr. Çünkü þart sahih olsa, ikiden hâlî kalmaz. Ya icazet yoluyla yahut ödünç vermek suretiyle olur. Ýcazet yoluyla olmaz. Çünkü müddet meçhuldür. Ödünç yoluyla da olmaz. Çünkü ödünç vermeye lüzum taallûk etmez. (ödünç vermek farz deðildir.) Bahýr.
«Ama hür bir adam hürriyeti þart koþarsa ilh...» sözü, iki meselenin arasýndaki farký beyandýr. Fark þudur: Çocuklarýn hür olmasýný þart koþmak, cariyenin nikâhýnýn dahi iktiza etmediði bir þey ise de yine sahihtir. Çünkü hürriyeti doðurmaya tâlik mânâsýndadýr. Tâlik sahihtir. Ondan dönmek imkânsýzdýr. Çünkü gereði cebren sabit olur. Cariyeyi âmâde kýlmasýnýn þart koþulmasý bunun hilâfýnadýr. Zira bu âmâdeliðin mevcudiyeti hissî ve ihtiyarî bir fiile baðlýdýr. Zira îfâsý gereken bir vaattir. Þu kadar var ki; onu îfâ etmezse müteallâký, yani vaat edilen þeyin kendisi sabit olmaz. Bu satýrlar kýsaltýlarak Fetih´ten alýnmýþtýr. Fetih´in sözünü Bahýr ve Nehir sahipleri de kabul etmiþlerdir.
Îfâsýnýn vâcip olmasý þunu gerektirir ki; bu þart bâtýl deðildir. Lâkin onun sahih olmasýndan bulunmasý lâzým gelmez. Hürriyeti þart kýlmak bunun hilâfýnadýr. Ama bunun bâtýl olduðu evvelce açýklanmýþtý. Bunu Kâfî´de Hâkim dahi açýklayarak þöyle demiþtir: «Cariyenin dâmada bunu þart koþsa bu þart bâtýl olur. Ama cariyesini hizmetinde kullanmaktankendisini men edemez. Ýhtimal îfanýn vâcip olmasýnýn mânâsý, diyaneten vâciptir demektir, Butlanýnýn mânâsý da kazaen lâzým deðil demektir.»
T E M B Ý H : Nehir sahibi diyor ki: «Fetih´te erkek hür olmakla kayýtlanmýþtýr. Hattâ köle olsa Þeyhayn´a göre doðacak çocuklar köle olurlar. Ýmam Muhammed buna muhaliftir.» Halebî bu söz götürür diyerek manevî tâlikin mevcut olduðunu söylemiþtir.
Ben derim ki: Zâhir olan da budur. Bu kaydýn mefhumu muteber deðildir. Onun için birçok kitaplarda yoktur. Nehir sahibinin zikrettiði hilâfa gelince: Benim gördüðüme göre ulema bunu aldatýlmýþ köle meselesinde zikretmiþlerdir. Köle bir kadýnla hür zannýyla evlenir cariye çýkarsa, imamlarýmýz bunda ihtilâf etmiþlerdir. Aldatýlmýþ hüre gelince: onun çocuklarý bilittifak kýymetle hürdürler. Öyle görülüyor ki Nehir´deki ifade bir görüþ hatasýdýr. Buna karine; evvelâ aldanan meselesini zikretmiþ, sonra; "Fetih´te erkeði hür olursa diye kayýtlamýþtýr." demiþtir. Demek ki bir meseleyi diðerine karýþtýrmýþtýr. Araþtýrmalýdýr.
«Kadýnýn çocuklarýnýn hür olmasýný ilh...» Yani cariye ve emsalinin doðurduðu çocuklarýnýn hür olmasýný, akit esnasýnda þart koþarsa demektir. Zâhire bakýlýrsa, sonradan þart koþmasý da öyledir. Kaydedilmelidir. T.
«Kadýnýn bu nikâhtan doðurduðu her çocuk âzâd olur.» Fakat boþar da sonra ikinci defa alýrsa, çocuklar köle olurlar. Meðer ki birinci defa olduðu gibi þart koþmuþ bulunsun. T.
«Hürriyeti doðuma tâlik mânâsýndadýr.» Sanki, "Bu nikâhtan çocuk doðurursan o çocuklar hürdür." demiþ gibidir. T.
«Hürriyeti doðuma tâlik manâsýndadýr.» Sanki, "Bu nikâhtan çocuk doðurmazdan önce satsa, yahut efendisi ölse, hürriyet yoktur. Çünkü þarta muallâk olan bir þey, þart bulunmazdan evvel yoktur. Þart bulunduðu vakit, milkin bulunmasý mutlaka lâzýmdýr. Bu incelemeyi Bahýr sahibi yapmýþ; kardeþi de Nehir´de kendisini tasdik etmiþtir. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Bu, Mebsût´ta, doðurduðun her çocuk hürdür, diyerek yaptýðý açýk tâlikte zikredilmiþtir.» Mebsût sahibi þöyle demiþtir: «Cariye gebe iken efendisi ölürse, doðurduðu âzât olmaz. Çünkü milk yoktur. Milk mirasçýlara intikal etmiþtir. Efendisi onu gebe iken satarsa, satýþý caizdir. Ondan sonra doðurursa âzât olmaz. Meðerki açýk tâlik ile manen tâlik arasýnda fark görülsün! Ama þimdiye kadar bu bana zâhir olmuþ deðildir."
Ben derim ki: Bence þu cihetten aralarýnda fark görünüyor: Bu manevî tâlike kocanýn hakký kendisinden çocuðun asaleti beklenen akdin zýmnýnda taallûk etmiþtir. Köle ölü hükmündedir. Þu halde bundan maksat çocuðun aslen hür olmasýdýr. Binaenaleyh açýk ta´lil hükmünde deðildir. Efendinin milki ortadan kalkmakla bâtýl olmaz. Bunun bir eþi de mükâtebdir. Çünkü kitabet akdi muavezadýr. Bu da âzât olmayý bedeli ödemeye tâliki tazammun eder. Bu zýnî tâlik muallâk olan efendinin ölümüyle bâtýl olmaz. Þu da var ki; aldanan bir kimse bir kadýnla hür zannederek evlenirse. o kadýnýn çocuklarýnýn hür olmasýný manen þart koþmuþ sayýlýr. Kadýnýn cariye olduðu meydana çýkýnca, doðurduðu çocuklar hür olurlar. Halbuki bu þart efendisiyle beraberken yoktu. Bizim meselemizde hürriyet þartý efendiyle beraber açýk yapýlmýþtýr. Binaenaleyh bunun hâli, aldananýn halinden daha aþaðý inemez.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:59:03
METÝN
Koca þartý iddia eder de beyyinesi bulunmazsa, efendisine yemin ettirilir. Nehir. Lâkin cariyeye nafaka ve mesken yoktur. Bu ancak cariyeyi kocasýna âmâde kýlmakla lâzým gelir. Onu kocasýna teslim eder kendi hizmetinde kullanmaz. Cariye efendisine hizmet eder. Kocasý efendinin hizmetinden boþ kaldýðý zaman onunla cima eder. Cariyeyi teslim hususunda, "Ne zaman imkân bulursan onunla cima edersin." demesi kâfidir. Nehir. Efendisi cariyeyi kocasýna âmâde kýlar da sonra bundan dönerse, dönmesi sahihtir. Çünkü hakký bâkîdir ve nafaka sâkýt olur. Kocasýna âmâde kýldýktan sonra cariye efendisine emretmeden hizmette bulunursa; yahut efendisi cariyeyi gündüzün hizmetinde bulundurur da geceleyin kocasýnýn evine iade ederse, nafaka sâkýt olmaz. Çünkü âmâdelik bâkîdir. Efendisi o cariye ile sefere çýkabilir. Velev ki kocasý razý olmasýn. Zahîriyye. Efendisi kýn ve cariyesini - velev ki ümmüveled - olsun nikâha zorlayabilir. Velev ki razý olmasýnlar. Kendisine istibrâ lâzým gelmez. Ýstisrâ sadece menduptur. Cariye yarým seneden azda doðurursa, o çocuk efendisindendir ve nikâh fâsittir. Burasý Bahýr´ýn istilad ve sübût-u nesep bahsinden alýnmýþtýr.
ÝZAH
«Koca þartý iddia eder de ilh...» ifadesi Nehir sahibinin bir incelemesidir. O bunun fetva hadisesi olduðunu söylemiþ; bu hükmü Câmiu´l-Fusuleyn´in aldanan kiþi meselesinden çýkarmýþtýr. Orada þöyle denilmektedir: «Cariyeyi hürredir diye alýr da efendisi onu yalanlarsa, beyyine getirdiði takdirde çocuklar kýymetle hür olurlar. Beyyine getiremezse, cariyenin efendisine yemin verdirilir. Çünkü bu onun aleyhine öyle bir þey iddia etmiþtir ki, ikrar etse ödemesi lâzým gelir. Binaenaleyh sözünden dönünce kendisine yemin verdirilir»
«Lâkin cariyeye nafaka yoktur ilh...» Çünkü nafaka evine kapanmanýn mükâfatýdýr. Onun için kaçak kadýna nafaka vermek icap etmediði gibi; kocasýndan baþkasýyla hacca gidene, gasp edilen kadýna, vereceðinden dolayý hapsedilene de nafaka yoktur. Rahmetî.
«Kendi hizmetinde kullanmaz.» sözü, yukarýda Hassâf´ýn nafakalar bahsinden naklettiklerimize mebnîdir. Bahýr sahibinin söylediðine göre, tahkik þudur: Cariyenin geceleyin kocasýnýn evinde bulunup bulunmadýðýna bakýlýr. Gündüzün efendisinin onu hizmetinde kullanmasý zarar etmez. Bunun benzeri yakýnda gelecektir.
«Efendinin hizmetinden boþ kaldýðý zaman» ifadesinin zâhirinden anlaþýldýðýna göre, kocasý onu halî bir yerde efendisinin hizmetiyle meþgul bulmuþ olsa cima etmeye hakký yoktur. Ama bunu acýk olarak bir yerde görmedim. Þöyle denilebilir: Ondan istifade etmesi, efendisinin hizmetini noksan etmezse mübahtýr. Çünkü efendinin hakkýný kýsmadan kendi hakkýný alabilmiþtir. Bahusus müddette az olursa hiç zararý yoktur. T.
«Demesi kâfidir ilh...» Yani akdin muktezasý olarak vâcip olan budur. Bu mânâya olmak, âmâde kýlmanýn vâcip olmamasýna aykýrý deðildir. Nitekim evvelce izah etmiþtik.
«Efendisi cariyeyi gündüzün hizmetinde bulundurursa ilh...» Az yukarýda geçtiði vecihle Bahýr´da tahkik þudur; denilen mesele budur. Halebî diyor ki: Gündüz nafakasý efendisine, gece nafakasý da kocasýna ait olur. Nitekim Kýnye´den naklen Kuhistânî´de beyan edilmiþtir.
«Velevki kocasý razý olmasýn.» Yani velev ki mehrini tamamiyle ödemiþ bulunsun. Çünkü efendinin hakký daha kuvvetlidir. T.
«Efendisi kýn ve cariyesini nikâha zorlayabilir.» Çünkü onlarýn üzerinde milki tamdýr. Nehir. Bu söz mükâtepten ihtirazdýr. Zira onun milki nâkýstýr. Þu halde memlûk üzerinde icbar velâyeti milkin kemaline dayanýr. Milk müdebber ve ümmüveledde kâmildir. Velev ki kölelik nâkýs olsun. Mükâtep ise bunlarýn aksinedir. Bahýr.
«Ýstibrâ lâzým gelmez.» Haram olan kadýnlar faslýnda arz etmiþtik ki, sahih kavle göre cariyesini evlendirmek isteyen efendisi onunla cimada bulunmuþsa, istibrâ yapmasý vâciptir. Kocasýna gelince: Hidâye´de þöyle denilmiþtir: «Onun istibrâda bulunmasý, þeyhayn´a göre ne müstehaptýr ne de vâcip. Ýmam Muhammed, istibrâ etmeden cimada bulunmasýný iyi görmem demiþtir.» Ebu´l-Leys Ýmam Muhammed´in kavlini tercih etmiþtir. Bu hususta sözün tamamý evvelce geçmiþti.
«O çocuk efendisindendir.» Yani doðuran kýn ve müdebbere ise iddia ettiði takdirde ümmüveled ise benden deðildir demediði takdirde efendisindendir. T.
Ben derim ki: Bu bizim haram kadýnlar bahsinde Tevþîh´ten naklen arz ettiðimiz, "Bildikten sonra itiraf etmeden evlendirirse nikâh caizdir, bu çocuðu nefy sayýlýr." ifadesini bilmeyerek evlendirdiðine göredir.
«Ve nikâh fâsittir.» Binaenaleyh zevc cima etmedikçe mehir lâzým gelmez. T.
«Velev ki razý olmasýnlar.» sözüyle þarih, Kuhistânî ve diðer kitaplarda yazýlanlara iþaret etmiþtir. Onlarda, "Zorlamaktan murat; rýzalarý olmadan evlendirmektir. Yoksa bazýlarýnýn dediði gibi icap ve kabule mecbur etmek deðildir." denilmiþtir.
METÝN
Mükâtebi ile mükâtebesini zorlayamaz. Bilâkis akit onlarýn cevaz vermesine baðlýdýr. Velev ki ikisi de küçük olsunlar. Bu, küçükleri bâlið hükmüne katmak suretiyle olur. Eðer kitabetbedelini öderler veya âzâd olurlarsa, baþkasýnýn asabesi olmamak þartýyla efendilerinin cevaz vermesine mevkuf olmaya döner. Onlarýn icazesine mevkuf olmaz. Çünkü ehliyetleri yoktur. Ödemekten âciz kalýrlarsa, mükâtebin nikâhý ikinci defa efendisinin rýzasýna baðlý kalýr. Çünkü nikâh masraflarý ona avdet eder. Mükâtebenin nikâhý ise bâtýl olur. Çünkü kesin helâl mevkuf olan üzerine ârýz olarak onu iptal etmiþtir. Delil acayip iþler yapar. Kemâl´in buradaki incelemesi doðru deðildir.
ÝZAH
«Mükâtebi ile mükâtebesini zorlayamaz.» Çünkü kitabet akdi yapmakla onlar ecnebî hükmüne girmiþlerdir. Onun içindir ki efendi kendilerine bir cinayette bulunursa, onun diyetini istemeye haklarý vardýr. Mükâtebe ile efendisi cimada bulunursa, mehri de hak eder. Binaenaleyh bunlar hür gibidirler. Nikâha icbar edilemezler. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir.
«Velev ki ikisi de küçük olsunlar.» Bu ifadenin zâhirine bakýlýrsa murad, cevaz vermeleridir. Velev ki küçüklüklerinde olsun. Halbuki küçüklerin sözü hür de olsalar asla muteber deðildir Burada muradýn þöyle olmasý ihtimali vardýr; Efendilerinin onlar aleyhine kýydýðý nikâh geçerli deðildir. Velev ki küçük olsunlar. Bilâkis bülûða erdikten sonra razý olmalarýna baðlý kalýr. Ama ulemanýn sözlerinden akla gelen birincisidir.
«Eðer kitabet bedelini öderler...» Yani akdi reddetmeden kitabet bedelini öderlerse demektir. Fetih.
«Efendilerinin cevaz vermesine mevkuf olmaya döner.» Çünkü onun için yeni bir velâyet hakký doðmuþtur. Bu, o cariyeyi evlendirirken kullandýðý rýza velâyetinden baþkadýr. Çünkü o velâyet milk hükmüne göre idi. Bu ise velâ hükmüne göredir. Binaenaleyh velâyetin yenilenmesiyle rýzasýnýn yenilenmesi de þarttýr ve þerik gibi olur. Þerik müþterek bir köleyi evlendirir de sonra kölenin kalan kýsmýna da mâlik olursa, bu nikâh onun cevaz vermesine muhtaç olur. Çünkü kalan kýsmýnda milki yenilenmiþtir. Bir de þunun gibi olur: Bir kimse küçük oðlunun kölesine ticaret için izin verir de sonra oðlu ölerek köleye kendisi mirasçý olursa, bu köle tasarrufta bulunmak için babanýn yeni iznine muhtaçtýr. Çünkü bilginin velâyeti yenilenmiþtir. Bir de þuna benzer: Bir kimse oðlu varken oðlunun oðlunu evlendirir de sonra oðlu ölürse, bu nikâh dedenin icazesine muhtaçtýr. Çünkü velâyeti yenilenmiþtir. Rehin veren bunun hilâfýnadýr. O rehin verdiði köleyi satarsa, akit ikinci defa mâlikin yani kendisinin cevaz vermesine muhtaç olmadýðý gibi; bir kimsenin borçlu olan izinli kölesini satmasý ve gerek bunda, gerekse rehin meselesinde borcun herhangi bir yolla sükut etmesi de yeni icazeye muhtaç deðildir. Çünkü bu iki meselede akdin geçerli olmasý aslî velâyete göredir. Bundan murad, milk velâyetidir. Bu satýrlar Câmi-i Kebir Telhîs´inin þerhindenalýnmýþtýr.
«Çünkü ehliyetleri yoktur.» Azâd edildikten sonra kitabet diye bir þey kalmamýþtýr. Küçük çocuk ise cevaz vermeye ehil deðildir.
«Çünkü nikâh masraflarý ona avdet eder.» Onu evlendirdiði vakit ancak mehir ve nafaka gibi nikâh masraflarýnýn kendi milkine deðil, mükâtebin kazancýna taallûk etmesine razý olmuþtu. Mükâtep âciz kaldýktan sonra onun kazançlarý efendisinin milki olur. Telhîs þerhi.
«Çünkü kesin helâl...» Yani efendisinin cariyeyi cima´ý mevkuf bir helâl üzerine, yani cariyenin kocasýna helâl olmasýna muarýz düþerek onu iptal etmiþtir. Nasýl ki bir cariye izinsiz evlenir de sonra helâl olan birisi onu satýn alýrsa nikâh bâtýl olur. Çünkü kesin olan helâl mevkuf olanýn üzerine gelmiþtir. Kölenin nikâhý mükâtebinkini bozmaz. Çünkü böyle bir ârýza meydana gelmez.
«Delil acayip iþler yapar.» Acayip iþlerin vechi þudur: Köle sahibî âzâd ettikten sonra nikâhý ilzama mâliktir. Azâd etmezden önce buna mâlik deðildir. Nikâh âzâd olmazdan önce mükâtebin cevaz vermesine baðlýdýr. Âzâd olduktan sonra onun cevaz vermesine baðlý deðildir. Mükâtebe cariyeliðe iade edilirse, efendisinin yaptýðý nikâh bâtýl olur. Velev ki razý olsun. Ama âzâd olursa, efendisinin cevaz vermesiyle caiz olur. Onun için derler ki; mükâtebe sahibinden ne kadar fazla uzaklaþýrsa, nikâh da ona o kadar yaklaþýr.
«Kemâl´in buradaki incelemesi doðru deðildir.» Kemâl þöyle demiþtir:
«Mantýken âzâd olduktan sonra köle sahibinin icazesine baðlý kalmamak gerekir. Bilâkis mücerret cariye âzâd olmakla nikâh geçerli olmalýdýr. Zira ulemanýn açýkladýklarýna göre bir köle, sahibinin izni olmadan evlenir de, sonra sahibi kendisini âzâd ederse bu geçerlidir. Çünkü mevkuf olsa; ya sahibinin cevaz vermesine mevkuf olacaktýr ki, bu imkânsýzdýr. Çünkü velâyeti yoktur. Yahut kölenin cevaz vermesine baðlý olacaktýr. Bunun da vechi yoktur. Çünkü bu onun tarafýndan sâdýr olmuþtur. Nasýl olur da ona mütevakkýf kalýr. Bir de onun tarafýndan geçerli idi. Yalnýz efendisine baðlýydý. Burada da efendi öyledir. Çünkü kendisi mücbir velîdir. Tevakkuf, cariyenin kitabet akdine izin vermesinedir. Bu ortadan kalkmýþtýr; Binaenaleyh sahibi tarafýndan geçerlilik kalmýþtýr. Vecih budur. Çok defa yanýlanlar yanýlanlarý taklit ederler.» Bahýr sahibi bunu reddederek bu sözün edebe aykýrý ve yanlýþ olduðunu söylemiþtir.
Birinciye gelince: Meseleyi imam Muhammed Câmi-i Kebir´de açýklamýþtýr. Þu halde ona ve mukallitlerine yanýlma nasýl nisbet edilebilir? Ýkinci meselede Ýmam Muhammed (r.) akdin köle sahibinin icazesine tevakkufunu, "Onun için akit zamanýnda bulunmayan bir velâyet yenilenmiþtir ki, o da âzâd olmakla hâsýl olan velâdýr. Onun için cariyenin kardeþi ve amcasý gibi kendisine ondan yakýn bir velîsi varsa, cevaz vermeye hakký yoktur ve þerik gibi olurilh..." sözüyle ta´lil etmiþtir. Nitekim Telhîs þerhinden nakletmiþtik. Telhîs þarihi, "Çok defa yanýlan kimse isabet edenlere itirazda bulunur." demiþtir. Bu ifadenin bir misli, Nehir, Þurunbulâliyye ve Bâkânî þerhindedir.
Allâme Makdisî þöyle cevap vermiþtir: «Kemâl´in incelediði kýyastýr. Nitekim bunu Ýmam Hasîrî Câmi-i Kebir þerhinde açýklamýþtýr. Kýyas bu olunca; onun hakkýnda, yanýlmýþtýr, edepsizliktir tabirleri söylenemez. Kaldý ki içtihad rütbesine ulaþan bir zat, kýyas olan bir þey hakkýnda; mantýk bunu gerektirir derse, ona, "Bu nakledilmiþtir." diye itiraz olunamaz. Çünkü o ancak makbul olan delile tâbi olmuþtur. Velev ki inceleme mezhebe aykýrý düþmesin.»
Ben derim ki: Ondan Ýmam Muhammed hakkýnda edepsizliði nefyeden þey bu meseleyi ulemanýn tefri ettiði meselelerden zannetmesidir. Þu delil ile ki, meselenin baþýnda þöyle demiþtir: «Bundan dolayý Muhit´ten naklettiðim bir meseleyi beðendim. Mesele þudur: Sahibi küçük mükâtebesini evlendirirse ilh...» ve sözünü, "Þarihler bunu böylece rivayet edegelmiþlerdir." diyerek bitirmiþtir. Bu gösterir ki, Kemâl bu meselede nass olmadýðýný sanmýþtýr. En münasip hareket, bu imama hüsn-i zanda bulunmaktýr.
METÝN
Sahibi cima etmeden önce cariyesini öldürürse, velev ki hata yoluyla olsun. Fetih. Kendisi mükellef olduðu takdirde mehir sükut eder. Çünkü mübdeli men etmiþtir. Ve dininden dönen hür kadýn gibi olur. Velev ki küçük olsun. Çocuk olursa, râcih kavle göre sükut etmez. Bu öldürme iþini bir kadýn yaparsa, sahih kavle göre -velev cariye olsun ve ister bizzat kendisi, ister mirasçýsý öldürsün yahut cariye dinden dönsün veya kocasýnýn oðlunu öpsün. Nitekim Nehir sahibi bunu tercih etmiþtir. -Mehir sükut etmez. Çünkü sahibi tarafýndan vaktini geçirme yoktur.
ÝZAH
«Sahibi cariyesini öldürürse...» diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü o cariyeyi satar da müþteri alýp giderse; yahut kocasýnýn eremeyeceði bir yere uzaklaþtýrýrsa, mehir sâkýt olmaz. Sadece onu buluncaya kadar onu istemek sükut eder. Hâniyye´de bildirildiðine göre, cariye kaçarsa, Þeyhayn´ýn kavline kýyasla dönüp gelmedikçe kendisine mehir verilmez. Nehir. Onu zifaftan önce âzâd etmesi ve cariyenin ayrýlmayý istemesi de öldürmek gibidir. Sahibi diye kayýtlamasý, baþkasýnýn öldürmesiyle bilittifak mehir sâkýt olmadýðý içindir. Cariye diye kayýtlamasý da þundandýr;Sahibi cariyenin kocasýný öldürürse mehir sâkýt olmaz. Çünkü bu, akdi yapan hakkýnda bir tasarruftur. Üzerine akit yapýlan þey hakkýnda tasarruf deðildir. Musannýf cariye sözünden de, kýnne, müdebbere ve ümmüveledi kasdetmiþtir. Çünkü mükâtebenin mehri kendinindir, sahibinin de-ðildir. Binaenaleyh sahibinin onu öldürmesiylesükut etmez. Bahýr. Bu bir de borçlu ve mezun mükâtebe gibi olur. Nitekim gelecektir.
«Cima etmeden önce...» Yani velev hükmen olsun cima etmeden önce öldürürse demektir. Çünkü defalarca geçti ki, halvet-i sahiha hükmen cimadýr.
«Velev ki hata yoluyla olsun.» Yani sebep olmak suretiyle olsun demektir. Nitekim mutlak sözün muktezasý budur. Nehir.
«Mehir sükut eder.» Bu, Ýmam-ý Âzam´a göredir. Ýmameyn buna muhaliftir. Çünkü teslimden önce mübdeli men etmiþtir. Kendisine de bedel verilmemek suretiyle cezalandýrýlýr. Mübdel teslim alýnmýþsa hepsini kocaya iade etmesi lâzým gelir. Bahýr.
«Ve dininden dönen hür kadýn gibi olur.» Zira mehir tekarrur etmeden ayrýlýk kadýn tarafýndan gelmiþtir. Binaenaleyh sâkýt olur. Rahmetî.
«Velev ki küçük olsun.» Çünkü dinden dönmek küçük kýza da memnudur. Baþka fiiller böyle deðildir.
«Çocuk olursa ilh...» Deli dahi evleviyetle çocuk gibidir. Nehir.
«Râcih kavle göre ilh...» Musaffâ´da burada iki kavil olduðu bildirilmiþtir. Fetih´te þöyle denilmektedir: «Ceza ehlinden olmaz da meselâ çocuk olur, vasîsi cariyesini onunla evlendirirse, ulema Ebû Hanife´nin kavline göre mehir sâkýt olmayacaðýný söylemiþlerdir. Hür olan küçük kýz bunun hilâfýnadýr. O dinden dönerse mehri sâkýt olur. Çünkü aklý eren küçük kýz dinden döndüðü için cezaya ehildir. Baþka fiiller böyle deðildir. Onlar küçük kýza haram edilmemiþtir. Ama dinden dönmek ona haramdýr.» Böylece sâkýt olmamasý tercih edilmiþtir. Bahýr.
Rahmetî diyor ki: «Lâkin küçük oðlan kul haklarýnda tecziyeye ehildir> Görmüyor musun insan öldürürse diyet vermesi vâcip oluyor. Bir mal itlâf ederse ödemesi gerekiyor. Deli de onun gibidir. Onun için Hidâye, Vikâye, Dürer, Mültekâ ve Kenz sahipleri mükellef diye kayýtlamayý terk etmiþlerdir, Delil de bunu takviye eder. Bu zevat, uyulacak kimselerdir.»
«Öldürme iþini bir kadýn yaparsa...» Murad, cimadan önce yapýlandýr. Nehir sahibi þöyle demiþtir: «Zira dünya hükümlerinde hür bir insanýn kendi nefsine yaptýðý cinayet hükümsüzdür. Hükümsüz olmadýðý teslim edilse bile, kadýnýn kendisini öldürmesi, öldükten sonra elden çýkarmaktýr. Ölümle mirasçýlarýn olmuþtur. Binaenaleyh sâkýt olmaz. Hak evvelâ onun olmakla beraber sâkýt olmazsa mirasçýnýn öldürülmesiyle sâkýt olmamasý evleviyette kalýr.»
«Velev cariye olsun.» Çünkü mehir efendisine aittir. Onun tarafýndan mübdeli men eden bir þey bulunmamýþtýr. Halebî diyor ki: «Ulemanýn sözlerinden anlaþýlan netice þudur: Mehrin sâkýt olmasý için illet iki þeydir. Birincisi; mehir kimin olacaksa ondan sâdýr olmasý; ikincisi metinde zikredildiði gibi üzerine dünyevî bir hüküm terettüp etmesidir. Ýzinli olmayan cariyeile mükâtebeden baþkasýnda kadýn kendini öldürürse, bu iki þey yoktur. Hür kadýn kendisini öldürürse, keza mükellef olmayan mevlâ cariyesini öldürürse ikincisi yoktur. Ecnebî yahut mirasçý hür bir kadýn veya cariye öldürürse, birincisi yoktur.» Yani mirasçý öldürdüðü için mehri hak eden mirasçý olmaktan çýkmýþtýr. Çünkü ölümle mirastan mahrum olmuþtur. Binaenaleyh ecnebî gibidir. Bahýr.
«Yahut cariye dinden dönsün.» sözü, dinden dönen hür kadýn gibi ifa-desinin mukabilidir.
«Nitekim Nehir sahibi bunu tercih etmiþtir.» ifadesi son ikisine râcîdir. Ondan önce bu iþi, cariye kendisini öldürdüðünde mehir sâkýt olmamasý kabul edildiðine kýyas ederek Bahýr sahibi yapmýþtýr. Zira Zeylâî iki rivayeti hepsine þâmil saymýþtýr. Bunlarýn sahih olaný kati meselesinde mehrin sükutunu icabetmediðine göre burada da öyle oluversin. Zâhir olan da budur. Çünkü hak sahibi olan velî bir þey yapmamýþtýr.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:00:26
AZLÝN HÜKMÜ
METÝN
Yahut cimadan sonra bu iþi sahibi kendisi yaparsa mehir sâkýt olmaz. Çünkü bununla mehir tekarrur etmiþtir. Bunu kölesine veya mükâtebesine yahut mezun borçlu cariyesine yaparsa, bilittifak mehir sâkýt olmaz.
Azide izin cariyenin sahibine aittir. Cariyeye ait deðildir. Çünkü çocuk sahibinin hakkýdýr. Bu ta´lil kadýný bülûða ermekle kayýtlamayý ifade eder. Hürre de öyledir. Nehir. Azi, meniyi fercin dýþýna indirmektir.
ÝZAH
«Bunu kölesine...» yaparsa þöyle olur: Kölesini evlendirir, sonra onu öldürür, kýymetini de öder. Bu kýymetten kadýnýn mehri verilir. Köleyi satmasý da bunun gibidir. Nehir sahibi diyor ki: «Borçlu köleyi âzâd etse kýymetini vermesi gerekirdi. Ölümde kýymetini vermesi evlâdýr. Bu mesele ileride gelecektir.» H.
«Veya mükâtebesine ilh...» Çünkü mâlûm olduðu üzere mükâtebenin mehri kendinindir, velîsinin deðildir. Bahýr.
«Yahut mezun borçlu cariyesine» ifadesi Nehir sahibine aittir. Þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Hilâfýn, yani Ýmam-ý Âzam´la Ýmameyn arasýnda geçen hilâfýn, cariye mezun olmayýp borçlanmýþ olmakla kayýtlanmasý gerekir. Yukarýda geçtiði vecihle bu halde mehir cariyenin olduðundan bilittifak sükut etmeyince. ondan cariyenin borçlarý verilir. Olsa olsa mehir borçlarýna yetmediði takdirde cariyenin kýymeti alacaklýlar için sahibinin boynuna borç olur da mehre katýlýr ve alacaklýlar arasýnda taksim edilir.»
T E M B Ý H: Hâsýlý kadýn öldüðü vakit üç halden hâli deðildir. Ya hürdür, ya mükâtebedir yahut cariyedir. Bu üç suretten her birinde ya eceliyle ölmüþtür yahut kendini öldürmüþtür veya baþkasý tarafýndan öldürülmüþtür. Bu dokuz suretten her biri; ya zifaftan öncedir ya sonradýr. Mecmuu onsekiz olur. Sahih kavle göre mehri sâkýt olmaz. Yalnýz cariye olup cimadan önce sahibi tarafýndan öldürülmüþse o zaman mehri sâkýttýr. Bahýr.
Ben derim ki: Bu taksime mezun olan borçlu cariye de ilâve edilir. Böylece suretler yirmidördü bulur.
«Azlde izin cariyenin sahibine aittir.» Yani cariyenin kocasý ancak cariye sahibinin izniyle azi yapabilir. Velev ki müdebbere veya ümmüveled olsun. Üç imamýmýzdan zâhir rivayet budur. Çünkü kadýnýn hakký cima ile ödenmiþtir. Meniyi akýtmanýn faydasý ise çocuk doðurmaktýr. Burada hak efendisinindir. Onun için bu hakký ýskatta onun izni muteber sayýlmýþtýr. Ýzin verirse, bilumum ulemaya göre azide kerahet yoktur. Sahih olan kavil budur. Haberler bu þekilde rivayet edilmiþtir. Fetih´te beyan edildiðine göre ulemadan bazýlarý mekruhtur diye cevap vermiþ; bazýlarý mekruh olmadýðýný söylemiþlerdir. Nehir. Ýmameyn´den bir rivayetegöre burada izin cariyeye aittir. Kuhýstânî´de efendisinin cariyesinden azi yapmaya hakký olduðu hilâfsýz beyan edilmiþtir. Hür kadýnýn izniyle kocasýnýn dahi hilâfsýz azi yapmaya hakký vardýr. Acaba baba ile dedeye küçük çocuðun cariyesi hakkýnda izin vermek selahiyeti var mýdýr? Ebussuud hâþiyesinde Hamevî þerhinden naklen, evet vardýr denilmiþtir. Tahtâvî diyor ki:«Burada þöyle denilebilir: Burada küçük çocuðun yararýna bir þey yoktur. Çünkü çocuk doðarsa onun kölesi olur. Meðerki doðmasý tevehhüm olunur denilsin.» Þöyle de denilebilir: «Burada tevehhüm itibara alýnmasa sahibinin iznine baðlý kalmazdý.»
«Azl meniyi fercin dýþýna indirmektir.» Yani âleti fercten çýkardýktan sonra fercin dýþýna boþaltmaktýr. Mutlak surette boþaltmak deðildir.
«Bu ta´lil kadýný bülûða ermekle kayýtlamayý ifade eder.» Yani izine ihtiyaç, kadýn bülûða ermiþse, keza hürre kadýn bülûða ermiþse kaydýyla itibara alýnýr. Çünkü bülûða ermeyen kadýndan çocuk doðmaz. Rahmetî diyor ki: «Mürâhika (bülûða yaklaþan kýz) bülûða ermiþ kadýn gibidir. Çünkü bülûða erip gebe kalmasý mümkündür.» Yine bu ta´lilin ifadesi cümlesindendir ki, cariyenin kocasý doðacak çocuklarýn hür olmalarýný þart koþsa, azi cariye sahibinin iznine baðlý kalmaz. Nitekim Ebusuud Efendi bunu incelemiþtir.
ÇOCUK DÜÞÜRMENÝN HÜKMÜ
METÝN
Hür kadýndan kocasý onun izniyle azl yapar. Nehir´de inceleme neticesi, "mükâtebe de öyledir" denilmiþtir. Lâkin Hâniyye´de; "Bu bizim zamanýmýzda mübahtýr. Çünkü zaman bozulmuþtur." denilmektedir. Kemâl, "0 halde kadýnýn iznini ýskat eden bir özür sayýlýversin." demiþtir. Ulema, "Dört aydan önce velev kocasýnýn izni olmadan çocuðu düþürmek mübahtýr." demiþlerdir. Bir kimse cariyesinden onun izni olmaksýzýn azl yapabilir. Bunda kerahet yoktur. Cariyede gebelik zuhur ederse, küçük abdest bozmadan cimayý tekrarlamadýðý takdirde, benden deðildir demesi helâldir.
ÝZAH
«Lâkin Hâniyye´de...» þöyle denilmiþtir: «Kudûrî´de bildirildiðine göre kadýnýn izni olmazsa mübah deðildir. Ulema zaman bozukluðu için bizim zamanýmýzda mübahtýr demiþlerdir.»
"Kemâl..." þöyle demiþtir: «Fetevâ´da bildirildiðine göre hür kadýnýn doðuracaðý çocukta kötülük zuhur edeceðinden korkarsa, kadýnýn rýzasý olmaksýzýn azl yapabilir. Çünkü zaman bozulmuþtur. Bu gibi özürler kadýnýn iznini ýskât eder sayýlýversin.» Hâniyye´den nakledilen ibareden anlaþýlýyor ki, mezhepten nakledilen kavil mübah olmamasýdýr. Bu kayýt zaman deðiþtiði için bazý hükümlerin deðiþeceðine dair mezhep ulemasý tarafýndan yapýlmýþtýr. Fetih sahibi bunu ikrar etmiþ; Kuhistânî dahi kesinlikle buna kail olarak, "Ama bu, çocuðun kötü olacaðýndan korkmadýðýna göredir. Zira zaman bozulmuþtur. Aksi takdirde azl kadýnýn izni olmaksýzýn da caîzdir." demiþtir.
«Ulema þöyle demiþlerdir...» Nehir sahibi diyor ki: Þimdi þu kalýr:
Acaba gebe kaldýktan sonra çocuðu düþürmek mübah mýdýr? Evet. henüz bir uzvu yaratýlmamýþ olmak þartýyla mübahtýr. Bu da ancak yüzyirmi gün sonra olur. Bu sözün muktezasý, ulema yaratmak sözüyle ruh üfürülmesini murad etmiþlerdir. Aksi takdirde söz yanlýþtýr. Çünkü yaratýlmanýn bu müddetten önce olduðu müþahede suretiyle tahakkuk etmektedir. Fetih´te de böyle denilmiþtir. Ulemanýn mutlak olan sözleri, bu müddet geçmeden kadýnýn çocuk düþürmesinin cevazý kocasýnýn iznine baðlý olmadýðýný göstermektedir. Hâniyye´nin kerahet bahsinde þöyle denilmektedir: «Ben helâldir diyemem. Çünkü ihramlý bir kimse bir avýn yumurtasýný kýrsa onu öder. Zira yumurta avýn aslýdýr. Bu ceza ile karþýlaþtýðýna göre burada da en azýndan özürsüz düþürürse kadýna günah yazýlýr.»
Ýbn-i Vehbân þunlarý söylemiþtir: «Özürlerden biri de, gebelik zuhur ettikten sonra kadýnýn sütünün kesilmesidir. Çocuðun babasýnýn sütanne kiralamaya kudreti yoksa, çocuðun helâl olacaðýndan da korkuyorsa, bu bir özürdür.» Zahîre´den de þunu nakletmiþtir: «Kadýn çocuða ruh üfürülmezden önce onu düþürmek isterse, bu kendisine mübah olur mu olmaz mý? Bu hususta ulema ihtilâf etmiþlerdir. Fakih Ali b. Mûþa mekruh olduðunu söylermiþ. Çünkü meni rahime vardýktan sonra onun varacaðý netice hayattýr. Binaenaleyh ona diri hükmü verilir. Nasýl ki Harem-i Þerif´in avýnýn yumurtasýna ayný hüküm verilmiþtir. Zahîriyye´de de böyle denilmiþtir. Ýbn-i Vehbân, "Þu halde çocuk düþürmenin mübah olmasý özür haline yorumlanýr. Yahut çocuk düþüren kadýn öldürmüþ kadar günah iþlemiþ sa-yýlmaz mânâsýna alýnýr." demiþtir. Zahîre´nin ifadesinden anlaþýlýyor ki, ulema yaratmak sözünden ancak ruh üfürülmesini kasdetmiþlerdir. Ve Kâdýhân´ýn yukarýda geçen tefekkuhunu ondan önce gösterenler vardýr. Muvaffakiyet Allah´tandýr.» Nehîr.
T E M B Ý H : Nehir sahibi bundan ve þarihin Hâniyye ile Kemâl´den naklettiklerinden alarak, "Kadýnýn baþka kadýnlarýn yaptýklarý gibi rahminin aðzýný týkamasý caizdir." diyerek Bahýr sahibinin eleþtirmesine muhalefet göstermiþtir. Bahýr sahibi, "Kadýndan izin almadan yapýlan azle kýyasen bunun da kocasýnýn izni olmadan yapýlmasý haram olmak gerekir." demiþtir.
Ben derim ki: Lâkin Bezzâziye´de, "Kocasýnýn kansýný azlden men etmeye hakký vardýr." denilmektedir. Evet, zamanýn bozukluðuna bakýlýrsa;iki taraftan azlin caiz olmasý gerekir. Bahýr´ýn sözü, mezhebin aslýna göredir. Nehir´in sözü ise, ulemanýn söylediklerine bakarak ifade edilmiþtir. Muvaffakiyet Allah´tandýr.
«Küçük abdest bozmadan cimayý tekrarlamadýðý takdirde...» Yani ya tekrar cima etmemek yahut abdest bozduktan sonra cimada bulunmak suretiyle olursa demektir ki, cimayý tekrarlayýnca yine azl yapar. Nitekim bunu Ebussuud Hânûtî´den nakletmiþtir. Zeylâî´nin el yazýsýndan dahi þunu nakletmiþtir: "Âletinin baþýný yýkadýktan sonra" cümlesini ziyade etmek gerekir. Yani abdest bozduktan sonra âletin baþýnda meniden eser kalmasýn diye yýkamakla temizler demek istemiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, ulemanýn gusül bâbýnda, "Temizlik hâsýl olmak için uyumak ve yürümek de abdest gibidir." sözleri burada münasip deðildir.
METÝN
Hür bir kimsenin veya kölenin nikâhý altýnda bulunan cariye velev ümmüveled olsun ve mükâtebe, velev bir kýsmý âzâd edilmiþ cariye gibi hükmen olsun âzâd edilince muhayyer olur. Ýsterse kendi rýzasýyla nikâh edilmiþ bulunsun. Bu üçüncü bir talâkla onun üzerindeki milki fazlalaþtýrmayý def içindir. Þayet kendi nefsini ihtiyar ederse cariyeye mehir yoktur. Kocasýný ihtiyar ederse, mehir efendisinin olur. Cariye küçük ise, bâlið oluncaya kadar geciktirilir. Ama esah kavle göre ona bülûð muhayyerliði yoktur. Yahut cariye nikâhlanýrken hür olup sonra cariye olursa, meselâ karý-koca dinden dönerek küffar memleketine giderler de sonra beraberce esir edilerek cariye âzâd olunursa, Ýmam Ebû Yusuf´a göre muhayyerdir. Ýmam Muhammed buna muhaliftir. Mebsût.
ÝZAH
«Cariye muhayyer olur.» Buna âzâd muhayyerliði derler. Nehir sahibi diyor ki: «Þayet cariyekocasýnýn haberi yokken kendini seçerse sahih olur. Bazýlarý kocasý yokken sahih olmaz demiþlerdir. Camiu´l-Fusuleyn´de böyledir.»
«Velev ümmüveled olsun.» Müdebbere de öyledir. Bu söz büyüðüne küçüðüne þâmildir. Bahýr.
«Ve mükâtebe...» Burada imam Züfer muhalefet ederek, "Mükâtebe için muhayyerlik yoktur." demiþtir. Fetih sahibi Züfer´in kavlini kuvvetli bulmuþ; Bahýr sahibi ona cevap vermiþtir.
«Ýsterse kendi rýzasýyla nikâh edilmiþ bulunsun.» Rýzasý olmadan nikâh edilirse, evleviyetle hüküm budur. Zeylâî ile diðerlerinin ibaresi, "Bu hususta cariyenin rýzasý olmuþ olmamýþ fark etmez." þeklindedir. Bu ta´mim mükâtebeden baþkalarý hakkýnda zâhirdir. Zira þarihin az yukarýda izah ettiðine göre, sahibi kýnnini (hâlis kölesini) nikâha icbar eder. Fakat mükâtebi ile mükatebesini icbar edemez. Mi´râc´da her ikisini bilittifak icbar edemeyeceði zikredilmiþtir. Þurunbulâliyye´nin sözü bununla kuvvet bulur. Orada þöyle denilmiþtir: «Mükâtebenin rýzasýný nefyetmek doðru deðildir. Çünkü sahibinin izni olmaksýzýn onun kendini nikâhlamasý nasýl geçerli deðilse - zira sahibinin milki onun üzerinde bâkîdir - kitabet icabý o cariyeyi kendi izni olmaksýzýn evlendirmek de geçerli deðildir. Tamamý oradadýr.»
«Üzerindeki milki fazlalaþtýrmayý def içindir.» cümlesi, muhayyer ol-masýnýn illetidir. Ýzahý þudur: Kocasý bu cariyeyi iki defa boþamaya mâlik idi. Cariye hür olunca üç defa boþama hakkýna mâlik oldu. Bunda ise cariyeye zarar vardýr. Binaenaleyh cariyeden fazla zararý def etmek için cariye akdin aslýný kaldýrmaya mâliktir. Onun için erkek köleye akit muhayyerliði sabit olmamýþtýr. Çünkü ona bir zarar yoktur. Kendisi talâka kâdirdir.
«Cariyeye mehir yoktur.» Yani kocasý yanýna zifaf olmadýysa cariyeye mehir verilmez. Çünkü kendini ihtiyar etmesi aslýndan fesih sayýlýr. Cima edilmiþse, mehir efendisinindir. Çünkü cima sahih nikâh hükmünce olmuþtur. Bununla mehr-i müsemma tekrarur eder. Bahýr.
«Mehir efendisinin olur.» Yani kocasý ister zifaf olsun ister olmasýn mü-savidir. Çünkü mehir kocanýn mâlik olduðu cima istifadesi karþýlýðýnda vâciptir. Buna cariye sahibinden mâlik olmuþtur. Binaenaleyh bedelini de ona verir. Bunu Bahýr sahibi Gâyetü´l-Beyân´dan nakletmiþtir.
Ben derim ki: "Kocasý ona zifaf olsun olmasýn müsavidir." sözü, metinde gelecek tafsilâta aykýrý deðildir. Metinde, "Kocasý cariye ile âzâd olmazdan önce cimada bulunursa mehir efendinin olur. Âzâd edildikten sonra cima ederse mehir cariyenindir." denilecektir. Çünkü metindeki nikâh, sahibin izni olmaksýzýn kýyýldýðýna göredir. Âzâd edilmekle nikâh yürürlüðe girer ve bununla cariye kendi menfaatlerine mâlik olur. Âzâd edildikten sonra cimada bulunursa, mehir cariyenîndir. Buradaki onun hilâfýnadýr. Çünkü nikâh izinle kýyýlmýþtýr. Yani kölelik mevcut iken nikâh geçerlidir. Nitekim gelecektir.
«Cariye küçük ise...» Yani âzâd edilen cariye küçük olup sahibi onu âzâd etmeden evlendirmiþ ise, o cariyenin muhayyerliði bülûða erinceye kadar geciktirilir. Bahýr sahibi diyor ki: «Çünkü nikâhý feshetmek, faydayla zarar arasýnda dolaþan tasarruflardandýr. Binaenaleyh küçük kýz ona malik deðildir. Velîsi de mâlik, deðildir. Çünkü o da küçük kýzýn yerinedir. Câmiu´l-Fusuleyn´de böyle denilmiþtir. Bülûða erdiði vakit cariyeye âzâdlýk muhayyerliði vardýr. Esah kavle göre bülûð muhayyerliði yoktur. Zahîre´de böyle denilmiþtir.» Bazýlarý ona bülûð muhayyerliðinin dahi sabit olduðunu söylemiþlerdir. Bu âzâdlýk muhayyerliðinin içinde dahildir. Ama cariyeyi âzâd ettikten sonra evlendirir de sonra bülûða ererse, kendisine bülûð muhayyerliði vardýr. Çünkü sahibinin birinci surette cariye üzerindeki velayeti babanýn velayeti gibidir. Hattâ daha kuvvetlidir. Bunda ise kardeþ ve amcanýn velâyeti gibidir, Hattâ daha zayýftýr. Nitekim bunu biz velî bâbýnda izah etmiþtik.
«Sonra beraberce» sözü, üç cümlenin kaydýdýr. Bununla kayýtlamasýnýn sebebi, karý-kocadan birinin dinden dönmesiyle yahut dâr-ý harbe kaçmasýyla veya esir edilmesiyle nikâh feshedileceði içindir.
«Ebû Yusuf´a göre muhayyerdir.» Çünkü âzâd edilmekle kendine mâlik olmuþtur. Kocasýnýn onun üzerindeki milki de artmýþtýr. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir.
«Ýmam Muhammed buna muhaliftir.» O þöyle demiþtir: «Buna muhayyerlik yoktur. Çünkü asýl akitle onun üzerinde kendi rýzasýyla kâmil bir milk sabit olmuþtur. Sonra milk noksanlaþmýþtýr. Âzâd olunca da aslýna dönmüþtür.» Ebû Yusuf´un kavlinin tercih edildiðinde þüphe yoktur, Çünkü nassda dahildir. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Nassdan murad; Peygamber (s.a.v.)´in Hz. Berire´ye âzâd edildiðinde, "Kendi menfaatine mâlik oldun. O halde seç!" buyurmasýdýr. Yani seç sözü seçmenin illeti îstifade milki olduðunu ifade etmiþtir. Bu, "zina etti, recmolundu, hýrsýzlýk etti, eli kesildi" cümleleri gibidir. Bu cümlelerin Arapça ifadelerindeki rabýt edatý olan ´fe´ harfleri, zina ile hýrsýzlýðýn cezaya illet olduðunu gösterirler. Nitekim usûl-ü fýkýkta tekarrur etmiþtir. Binaenaleyh Rahmetî´nin, "Nassýn umumu yoktur. Çünkü muayyen bir kadýna hitaptýr." þeklindeki itirazý vârit deðildir.
METÝN
Bu muhayyerliði, yani âzâd muhayyerliðini bilmemek özürdür. Cariye bunu bilmez de kocasýyla birlikte dinden dönerek küffar memleketine kaçarlar ve orada öðrenerek nikâhý feshederse, sahih olur. Meðerki küffar memleketine kaçtýðýna hüküm sâdýr olsun. Ama bu hüküm deðil fetvadýr. Kâfi. Ve mahkeme kararýna baðlý deðildir. Susmakla bâtýl olmaz. Köleye de sabit olmaz. Muhayyerede olduðu gibi meclise münhasýrdýr. Bunlarýn hepsinde bülûð muhayyerliði bunun hilâfýnadýr. Hâniyye. Bir köle izinsiz nikâhlanýr da âzâd edilirse; veya sahibi onu satar da müþteri razý olursa, nikâh geçerlidir, Çünkü mâni ortadan kalkmýþtýr.
ÝZAH
"Özürdür." Çünkü cariye efendisinin hizmetiyle meþguldür. Ýlim için vakit bulamaz. Sonra muhayyerliðini öðrendiðinde o mecliste kabulden çekindiðini gösteren bir þeyle muhayyerliði bâtýl olur. Kocasý ona kendisini seçmesi için bir miktar para verir de o da dediðini yaparsa, muhayyerliði sâkýt olur. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir. Telhîsü´l-Cami´de, "Cariyeye bir þey verilmez. Çünkü bu zayýf bir haktýr. Karþýlýk olarak verilen þeylerde zâhir olmaz. Nitekim sair muhayyerliklerle þuf´a ve nefisle kefâlette böyledir. Kusur muhayyerliði bunun hilâfýnadýr." ifadesi ziyade edilmiþtir.
«Cariye bunu bilmezse.» Bahýr sahibi Muhit´ten naklen þunlarý söy-lemiþtir: «Bir kimse kölesine cariyesini nikâhlar da sonra o cariyeyi âzâd ederse, cariye kendisine muhayyerlik hakký olduðunu bilmeyerek koca-sýyla dinden döner ve küffar diyarýna kaçarlarsa, sonra müslüman olarak döndüklerinde kendisine muhayyerlik hakký sabit olduðunu öðrenir yahut bunu küffar memleketinde duyarsa, öðrendiði mecliste kendisine muhay-yerlik vardýr.» H. Harbiyye de öyledir. Böyle bir kadýn harbî bir erkekle ev- lenir de sonra âzâd edilirse muhayyerdir. Bunu küffar diyarýnda veya müs-lüman olduktan sonra Ýslâm diyarýnda öðrenmiþ olmasý birdir. Nehir.
«Meðer ki küffar memleketine kaçtýðýna hüküm sâdýr olsun.» Yani nikâhý feshetmesi sahih deðildir. Çünkü küffar memleketine kaçtýðýna hü-küm sâdýr olmakla o tekrar cariyeliðe dönmüþtür. Zira küffâr diyarýndaki kâfirlerin hepsi köledirler, Velev ki kimsenin malý olmasýnlar. Nitekim âzâd bâbýnýn baþýnda gelecektir. H. Tahtâvî ile Rahmetî de bunu ikrar etmiþler-dir.
Ben derim ki: ileride gelecek olan, esir edilen harbîye yorumlanýr. O, Ýslâm memleketine getirilmezden önce de köledir, getirildikten sonra da köle ve memlûktur. Nitekim âzâd bahsinde gelecektir. Bu söz bu bâbýn baþýnda arz ettiðimizin açýk þeklidir. Zâhire bakýlýrsa feshin sahih olmama-sýnýn illeti, kaçak hükmü verilmesi hükmen ölüm olduðu içindir. Onunla Ýslâm´a baðlý olan tasarruflar sâkýt olur. Binaenaleyh mücerret bir hak olan fesih hakký bununla evlevîyetle sâkýt olur. Sonra Telhîs þerhinde benim söylediðim ile illetlendirildiðini gördüm. Allah´a hamdolsun.
«Ama bu, hüküm deðil fetvadýr.» sözü mukadder bir sualin cevabýdýr. Sual þudur: «Siz dâr-ý harpte yaþayan bir kîmsenin nikâh feshi sahih ol-duðuna nasýl hüküm verebildiniz? Halbuki bizim onlarla iliþkilerimiz kesik-tir.» H. Cevap: Bu, hüküm deðil fetvadýr. Yani bir hâdise hakkýnda sual sorulunca haber vermektir. T.
«Mahkeme kararýna baðlý deðildir.» Yani âzâd muhayyerliði ile nikâhý feshetmek hâkimin hüküm vermesine baðlý deðildir.
«Susmakla bâtýl olmaz.» Yani velev ki bâkire olsun. Razý olduðunu mutlaka açýk sözle veya delâlet yoluyla bildirmesi lâzýmdýr. T.
«Köleye de sabit olmaz.» Yani erkek köleye bu hak sabit olmaz. Çünkü bunda mevcuttan fazla bir milk yoktur. Cariye böyle deðildir. Bir de cariyeyi boþamaya mâliktir. Binaenaleyh feshe hâcet yoktur.
«Meclise münhasýrdýr.» Yani öðrendiði meclise münhasýrdýr ve o meclisin sonuna kadar devam eder. O meclisten kalkarsa bâtýl olur.
"Muhayyere..." Kocasý kendisine, "nefsini seç" diyen kadýndýr. Böyle bir kadýn meclis devam ettiði müddetçe kendisini seçebilir.
«Bunlarýn hepsinde bülûð muhayyerliði bunun hilâfýnadýr.» Yani bu beþ meselenin hepsinde bülûð muhayyerliðini bilmemek özür deðildir. Hâkimin hükmüne baðlýdýr. Kadýnýn nikâhlý olduðunu öðrendikten sonra susmasýyla muhayyerlik bâtýl olur. Muhayyerlik erkeðe de kadýna da sabittir. Kýz bâkire ise, muhayyerlik meclisin sonuna kadar devam etmez. Dul ise, vakti bütün ömürdür. Açýkça veya delâlet yoluyla razý olduðunu söyleyinceye kadar devam eder. Nitekim bülûða eren oðlanda da hüküm budur.
«Bir köle izinsiz nikâhlanýrsa...» Nikâhla kayýtlamasý þundandýr: Çünkü köle bir þey satýn alýr da arkacýðýndan sahibi kendisini âzâd ederse, bu alýþ-veriþ geçerli deðil bâtýl olur. Çünkü aleyhine geçerli olsa mâlik deðiþir. Bahýr.
«Müþteri razý olursa...» Yani ilk sahibinin elindeyken yaptýðý nikâhý caiz sayarsa nikâh geçerlidir.
«Çünkü mâni ortadan kalkmýþtýr.» Geçerli olmasýna mâni, sahibinin hakký idi. O da milkinden çýkmakla ortadan kalkmýþtýr.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:01:55
METÝN
Cariyenin hükmü de öyledir. Ona muhayyerlik yoktur. Çünkü geçerlilik âzâd edildikten sonradýr. Binaenaleyh mülk ziyadeliði tahakkuk etmemiþtir. Beraber olurlarsa, meselâ cariyeyi bir fuzûli evlendirir de baþka bir fuzûli âzâd eder ve sahibi ikisine birden cevaz verirse hüküm yine böyledir. Sahibinin ölümüyle âzâd olan müdebbere ve keza kocasý zifaf olmuþsa ümmüveled dahi böyledir. Zifaf olmamýþsa geçerli deðildir. Çünkü onun efendisinden olan iddeti nikâhýn geçerliliðine mânidir. Eðer kocasý cariyeyi âzâd olmazdan önce cima ederse, mehr-i müsemma efendisinin olur. Âzâd olduktan sonra cima ederse mehir cariyenindir. Çünkü cariyenin mâlik olduðu bir menfaata mukabele etmiþtir.
ÝZAH
«Cariyenin hükmü de öyledir.» Musannýf bu sözü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh hâlis cariyeye, müdebbereye, ümmüvelede ve mükâtebeye þâmildir. Lâkin müdebbere ileümmüveled hakkýnda tafsilât gelecektir. Bahýr. Bu söylenilenler, âzâd edilen cariye hakkýndadýr. Þayet cariyenin efendisi ölür veya onu satarsa, ikinci sahibi cariyenin cimasý kendine helâl olmayan biri ise. hüküm köle gibidir. Böyle deðilse bakýlýr. Kocasý onunla zifaf olmamýþsa, mevkuf olan akit bâtýldýr. Çünkü kesin olan helâllýk bunun üzerine ârýz olmuþtur. Zifaf olmuþ ise, zâhir rivayette hüküm yine böyledir. Zira ikinci milk ârýz olmakla mevkuf olan milk bâtýldýr. Velev ki ona yaklaþmak kendisine memnu olsun. Bunun izahý Bahýr´dadýr.
«Ona muhayyerlik yoktur.» Köleye gelince: Ona aslâ muhayyerlik yoktur. Velev ki izinle nikâhlanmýþ olsun. Nitekim yukarýda geçti. Bu söz mükâtebeye de þâmildir. Zira aþaðýda zikredeceðimiz illetten dolayý ona muhayyerlik yoktur. Þurunbulâliyye´de dahi bu açýklanmýþtýr. Ýbn-i Kemâl Paþa, "Bu cariyeye muhayyerlik vardýr." demiþse de, bu bir kalem hatasýdýr. Keza kitabýn kenarýna yazdýðý, "Hidâye´de bildirildiðine göre Ýmam Züfer; ona muhayyerlik yoktur demiþtir. Cariye bunun hilâfýnadýr ilh..." sözü de böyledir. Çünkü yukarýda geçen. "0 cariyeye bize göre muhayyerlik vardýr. Züfer buna muhaliftir." meselesi ancak sahibinin izniyle evlendiði meselededir. Bizim sözümüz ise, izni olmadan evlenmek hakkýndadýr. Nitekim Hidâye´nin ifadesinde bu açýktýr.
«Çünkü geçerlilik âzâd edildikten sonradýr.» Binaenaleyh kendisini âzâd edildikten sonra nikâhlamýþ gibi olur. Onun içindir ki Ýsbicâbî. "Asýl þudur ki; nikâh akdi her ne zaman bir kadýna cariye olduðu halde tamamlanýrsa, ona âzâdlýk muhayyerliði sabittir. Ne zaman hür iken tamamlanmýþsa, ona âzâdlýk muhayyerliði sabit olmaz." demiþtir. Bahýr.
«Binaenaleyh mülk ziyadeliði tahakkuk etmemiþtir.» Yani üçüncü bir talâkla mülk ziyadeliði tahakkuk etmemiþtir. Muhayyerlik sabit olmasýnýn illeti, adý geçen ziyadenin sübutudur. Nitekim geçti.
«Beraber olurlarsa...» Yani âzâd olmakla nikâhýn geçerliliði beraber olursa demektir. Çünkü bunlarý sahibi caiz kabul ederse. ikisi beraber sabit olurlar.
«Sahibinin ölümüyle âzâd olan müdebbere» nin hükmü de. hayatýnda âzâd ettiðinin hükmü gibidir. Geçerli deðildir. Âzâd olur sözüyle. cariyenin malýnýn üçte birinden çýktýðýný ifade etmektedir. Üçte birinden çýkmazsa, Ýmam-ý Âzam´a göre kazancýnýn bedelini verinceye kadar geçerli olmaz. Ýmameyn´e göre caizdir. Nitekim Bahýr sahibi Zahîriyye´den nakletmiþtir. Yani Ýmameyn´e göre bu cariye hür olduðu halde çalýþýr.
«Ümmüveled dahi böyledir ilh...» Yani ümmüveledi âzâd ettiði yahut efendisi öldüðü vakit þayet kocasý onunla âzâd edilmeden önce cimada bulunursa, nikâh Ýbn-i Semaa´nýn Ýmam Muhammed´den rivayetine göre geçerlidir. Çünkü iddet kocasýndan vâcip olmuþtur. Artýk efendisinden iddet vâcip olmaz. Zâhir rivayete göre ise kocasýndan iddet vâcip olmaz. Binaenaleyh iddet efendisinden vâcip olur. Cevaz vermezden önce idde-tin ondan vâcipolmasý nikâhýn feshini icabeder. Nitekim Muhit´ten naklen Bahýr´da bildirilmiþtir. Ýddetin kocadan vâcip olmamasý þundandýr: Zira id-det ancak karý-kocanýn aralarý ayrýldýktan sonra vâcip olur. Nitekim Bahýr sahibi bunu geçen meselede ifade etmiþtir.
«Nikâhýn geçerliliðine mânidir.» Yani nikâhý bâtýl kýlar. Çünkü iddetle beraber mevkuf olmasý mümkün deðildir. Bahýr. Zira iddet bekleyen kadýn kendisinden iddet beklediði kocasýndan baþkasýna helâl deðildir.
«Eðer kocasý cariyeyi cima ederse...» Yani sahibinden izin almadan kocaya varan cariyeyi cima eder de sonra nikâhý âzâd olmakla yürürlüðe girerse, mehr-i müsemma efendisinin olur. Mehr-i müsemma yoksa, mehr-i misil onun olur. Nehir. Mehrin onun olmasý, cariyenin kocasý efendisinin malý olan cariyeden istifade ettiði içindir. Bahýr.
«Çünkü cariyenin mâlik olduðu bir menfaata mukabele etmiþtir.» Zira akit âzâd olmakla geçerlidir. Cariyenin menfaatlarýna ise onunla mâlik olunur. Kölelik bâkî iken izinle geçerlilik bunun hilâfýnadýr. Bahýr.
METÝN
Bir kimse oðlunun cariyesiyle cima eder de cariye doðurursa, baba hür, müslüman ve akýllý olduðu halde, çocuðu iddia ettiði takdirde; oðlu-nun milki cimadan iddia zamanýna kadar bâki kalmak þartýyla nesebi sabit olur, Cariye doðurmazsa, ukrunu vermesi lâzým gelir. Haram bir fiil irtikâbetmiþ olur. Ona kazfedene had vurulmaz,
ÝZAH
«Bir kimse oðlunun cariyesiyle cima ederse...» Kýzýyla cima etmesi de öyledir. Bunu Bercendî´den naklen Hamevî söylemiþtir. Oðul kelimesi kâfire de þamildir. Kuhistânî. Büyüðe de küçüðe de þâmildir. Bahýr. Keza cariye oðlunun cima ettiði ve etmediði cariyesine þâmildir. Zahiriyye.
«Cariye doðurursa...» Zâhire bakýlýrsa cariye hamil müddeti geçmeden doðurursa, dâvâ sahih deðildir. Nehir sahibi diyor ki: «Cariye iddia vaktinden itibaren altý aydan azda doðurursa, sahih olmasý gerekir.»
«Baba hür, müslüman ilh...» olarak iddia ederse, nesep sabit olur. Köle, mükâtep, kâfir yahut deli olursa, dâvâ sahih olmaz. Çünkü velâyeti yoktur. Deli ayýlýr da sonra cariye altý aydan az bir müddette doðurursa, istihsanen nesep sahih olur. Ýkisi de zýmmî olup, dinleri ayrý ise, baba tarafýndan dâvâ caiz olur. Fetih. Bu þunu anlatýr ki, oðul müslümansa Ýslâm þarttýr. Oðul kâfir ise babanýn müslüman olmasý þart deðildir. Velev ki dinleri baþka olsun. Çünkü küfür bir dindir. Zahîriyye´de kaydedildiðine göre, baba müslüman, oðul kâfir ise, babanýn dâvâsý sahihtir. Baba dinden dönmüþse; Ýmam-ý Azâm´a göre dâvâsý mevkuf, Ýmameyn´e göre geçerlidir.
«Ýddia ettiði takdirde» ifadesinden murad, hâkim huzurunda iddia etmesidir. Nitekim Ýbn-i Þilbî´nin þerhinde beyan edilmiþtîr. Bu gösterir ki, dâva sahih olmak için þüphe dâvasý ve oðlun tasdiki þart deðildir, Fetih.
«Ukrunu vermesi lâzým gelir.» Fetih sahibi diyor ki: «Ukr, o kadýnýn güzellikte benzeri olan bir kadýnýn mehridir.» Yani sadece güzellik hususunda o kadýna raðbet gösterilen hususta demek istiyor. Bazýlarý, "Zina caiz olsa, o kadýnýn benzeri bir kadýný zina için kaça kiralayacaksa ukr odur." demiþlerse de doðru deðildir. Bilâkis âdet, zina için mehirden daha az vermektir. Çünkü mehir devam içindir. Zina parasý öyle deðildir. Erkek cimayý tekrarlar da kadýn bunlardan gebe kalmazsa, bir mehir lâzým gelir. Oðul babanýn cariyesini defalarca cima ederse iþ deðiþir. Onun her cima için bir mehir vermesi lâzým gelir. Çünkü mehir þüphe dâvâsý sebebiyle vâcip olur. Bunu dâvâ etmezse kendisine had vurmak gerekir. Dâvâsýnýn tekerrürüyle mehir de tekerrür eder. Baba bunun hilâfýnadýr. Çünkü o þüphe dâvâsý etmeye muhtaç deðildir. Hâniyye.
«Haram bir fiil irtikâbetmîþ olur.» Nehir´de böyle denilmiþtir. Aslý Ba-hýr´dadýr. Bahýr sahibi þöyle demiþtir. «Doðurmakla kayýtlanmýþtýr. Çünkü bir kimse oðlunun cariyesiyle cima eder de cariye gebe kalmazsa, haram iþlemiþ olur. O cariyeye malik de olamaz. Ukrunu vermesi lâzým gelir. Ondan gebe kalýrsa iþ deðiþir. Çünkü anlaþýlýr ki, cima helaldir. Zira cariyeye mâlik oluþu cimadan öncedir. Bu iki meselede o adama kazf (zina îsnat) eden kimseye had vurulmaz. Cariye doðurmazsa mesele zâhirdir. Çünkü milkinde olmayan biriyle haram bir cima yapmýþtýr. Cariye ondan doðurursa, yine had vurulmaz. Çünkü milk cimaya baþlamazdan önce mi yoksa sonra mý sabit olur meselesindeki hilâf þüphesi o kimsenin ihsanýný (namusunu) ýskat eder. Nitekim Fetih ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.»
«Çünkü cimanýn helâl olduðu anlaþýlýr.» cümlesi buradakinin mefhumunu açýklamaktýr. Ama söz götürür. Çünkü o cariye üzerindeki milki bize göre cimadan önce, Þâfiîye göre gebelikten önce sabit olmasý, nesep sabit olsun diye zaruretten dolayýdýr. Nitekim Fetih sahibi bunu izah etmiþtir. Bundan o kimsenin bu cimaya cüret göstermesinin helâl olmasý lâzým gelmez. Nasýl ki bir kimse bir þey gaspeder de onu itlâftan sonra kýymetini sahibine öderse, milkin gasp zamanýna istinat etmesinden bu yaptýðýnýn helâl olmasý lâzým gelmez. Ýhtimal, "helâldir" sözünden zina deðildir mânâsýný kasdetmiþtir. Çünkü zina olsa ukr vermesi lâzým gelirdi ve nesep sabit olmazdý. Bu söylediðimize þarihin aþaðýda gelen, "Onun içindir ki hâcet zamanýnda o kimseye yiyecek helâldir, cima helâl deðildir." ifadesi de delâlet eder. Keza yukarýda Zahîriyye´den naklettiðimiz, "Oðlunun cariyesini cima eden babanýn dâvâsý sahihtir. Halbuki cariye babaya müebbet olarak haramdýr." ifadesi de buna delâlet eder.
«Oðlunun milki bâkî kalmak þartýyla ilh...» Cariye onun milkinde deðilken gebe kalýrsa; yahut milkindeyken gebe kalýp onu milkinden çýkarýr da sonra tekrar alýrsa, dâvâ sahih olmaz. Çünkü milk ancak gebe kalma zamanýna istinat yoluyla vâcip olur. Binaenaleyh oðlu yalanlarsa, temellûk velâyetinin gebe kalma anýndan bu temellûke kadar devam etmesini gerektirir. Yalanlamazsa, dâvâ sahihtir. Ama cariyeye mâlik olmaz. Nasýl ki bunu bir yabancý iddia etse mâlik olmazdý. Çocuk cariye sahibinin hesabýna âzâd olur. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. Bahýr. Nehir sahibi diyor ki: «Zeylâî þerhinde bildirildiðine göre Fethu´l-Kadir sahibiyle baþkalarý da bu yoldan yürüyerek bu dâvanýn sahih olmasý için þüphe dâvâsýnda bulunmak ve oðlun tasdiki þart olmadýðýný söylemiþlerdir.»
Ben derim ki: Galiba Nehir sahibi. "Bu oðul yalanladýðýna göredir." ifadesindeki iþaretin asýl meseleye yani cariyenin oðlunun milkinde kalmasýna râcî olduðunu anlamýþtýr. Halbuki öyle deðildir. Buradaki iþaret, "Cariye onun milkinde deðilken gebe kalýrsa; yahut milkindeyken gebe kalýp oðlu onu milkinden çýkarýrsa ilh..." ifadesine râcîdir. Bu ise, Zeylâî ile Fetih sahibinin zikrettikleri "Tasdik þart deðildir." sözüne aykýrý deðildir. Çünkü o asýl meseleye aittir. Bizim mevzuumuz olan meseleye ait deðildir. Þu delille ki; cariyeyi oðlun milkinde býrakmanýn þart oluþu Zeylâî ve Fetih´te zikredilmiþtir. Eðer oðlunun tasdiki milkinden çýkardýðý halde dahi þart olmasaydý, milkinde bâkî kalmasýnýn þart koþulmasýnýn bir faydasý kalmazdý. Zahîriyye´nin âzâd bahsinde þöyle denilmiþtir: «Cariyenin gebelik anýnda dâvâ zamanýna kadar milkinde bulunmasý þarttýr. Hattâ gebe kalýr da oðlu onu satar, sonra tekrar satýn alýrsa; yahut bir kusur sebebiyle mahkeme kararýyla olsun olmasýn reddedilirse veya görme muhayyerliði yahut þart veya satýþýn fesadý sebebiyle iade edilir de sonra baba çocuðu iddia ederse, nesep sabit olmaz. Meðer ki oðlu kendisini tasdik etsin.» Bu da bizim söylediðimiz mânâda açýktýr.
METÝN
Cariyeyi meselâ kardeþine satmasý zarar etmez. Bunu inceleme neticesi Nehir sahibi söylemiþtir. O cariye ümmüveledi olur. Çünkü milk gebe kalma vaktine istinat eder. Baba fakir ise, cariyenin kýymetini ödemesi gerekir. Çünkü neslinin bekasýna olan ihtiyacý, nefsinin bekasýna olan ihtiyacýndan noksandýr. Onun içindir ki hâcet anýnda yiyecek kendisine helâl olur, fakat cima helâl olmaz. Oðlu babasýnýn nafakasýný vermeye icbar edilir. Teserri için cariyeyi vermesine icbar edilmez. Cariye müþterek olmadýkça, onun ukrunu ve doðurduðu çocuðun kýymetini ödemesi lâzým gelmez. Þayet müþterek ise þerikin hissesini vermek vâciptir. Bu söylenenler, yalnýz baþýna iddia ettiðine göredir. Oðulla beraber iseler, iki þerik olduklarý takdirde baba tercih edilir. Aksi takdirde oðul tercih olunur.
ÝZAH
«Meselâ kardeþine satmasý» yahut oðluna veya kardeþi oðluna satmasý zarar etmez. Çünkü bu hallerde cariye o kimsenin fer´inin cariyesi olmaktan çýkmaz. H. Burada þöyle denilebilir: Cariyeyi oðluna satmasý bir þey ifade etmez. Çünkü baba mevcut iken dedenin o çocuk üzerinde bir velâyeti yoktur. Evet, kardeþi oðluna satarsa, bu oðlun babasý ölmüþ olmak veya küfür, kölelik ve delilik gibi bir sebeple velâyeti elinden alýnmýþ bulunmak þartýyla dâvacý olan dedenin velâyeti için bir faydasý olur. Çünkü dedenin dâvasý ancak fer´i üzerinde velayeti bulunduðu zaman sahihtir. Nitekim gelecektir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.
«Gebe kalma vaktine istinat eder.» Fetih´te böyle denilmiþtir. Yani gebe kalma vaktine yakýn bir cima vaktine demektir. Tâ ki az sonra gelecek olan ifadesine aykýrý düþmesin.
«Cariyenin kýymetini ödemesi gerekir.» Yani gebe kaldýðý gün cariye ne ederse onu oðluna öder. Nitekim Miskîn´de beyan edilmiþtir. T. Muhit´te þöyle denilmektedir: «Bir adam o cariyenin kendisine ait olduðunu isbat ederse, hem cariyeyi, hem ukrunu, hem de doðurduðu çocuðun kýymetini alýr. Çünkü baba aldatýlmýþ demektir. Baba oðlundan cariyenin kýymetini alýr. Ukru ile çocuðun kýymetini alamaz. Çünkü oðlu ona çocuklarýnýn selâmetini garanti etmemiþtir.» Bahýr.
«Nefsinin bekasýna olan ihtiyacýndan noksandýr ilh...» Yani babanýn kendini yaþatmak için hâcet olursa, oðlunun malý üzerinde temellûk velâyeti vardýr. Keza neslini korumak için dahi velâyeti vardýr. Çünkü nesli kendinin bir cüzüdür. Lâkin kendi ihtiyacý daha þiddetlidir. Onun içindir ki yiyeceðe kýymetini ödemeden, cariyeye ise kýymetini ödeyerek mâlik olur. Ýhtiyacý varsa yemesi helâl olur. Fakat cariye ile cimasý helâl olmaz. Oðlu babanýn nafakasýný vermeye icbad edilir. Fakat teserri için cariyeyi vermeye icbar edilmez. Ýþte ihtiyacýna bakarak temellûk etmesi caizdir. Bu ihtiyacýn azlýðýna bakarak kýymetini ödemesi icabeder. Ýki hakka riayet böyle olur. Fetih. Þarihin zikrettiði, "Teserri için cariyeyi vermeye icbar edilmez." sözünü Zeylâî dahi zikretmiþtir. Bunun bir misli de Dürer´de, Gâyetü´l-Beyân´da ve Nihâye´dedir. Bu, muteber þerhlerde zikredilenlere, nafaka bâbýnda gelecek olan, "icbar edilir" sözü aykýrý sayýlmaz. Nafaka bâbýndaki sözü Þurunbulâliyye sahibi Cevhere´ye nisbet etmiþtir.
"Ukrunu" kelimesini az yukarýda tefsir ettik. Ýmam Þâfiî ile Züfer´e göre cariyenin ukru, çocuðu korumak zaruretinden dolayý gebe kalmazdan önce cariyede milk sabit olduðu içindir. Bize göre ise cimadan önce milk sabit olduðu içindir. Çünkü fiilin zina olmasýna lâzým gelen þer´an meninin zayi olmasýdýr. Buna cüret etmeseydi lâzýmý sabit olurdu. Böylece anlaþýlýr ki, zaruret ancak cimadan önce milkin isbatýyla giderilir. Hiç gebe kalmamasý bunun hilâfýnadýr. O zaman ukr vâcip olur. Fetih. Yani cariye gebe kalmayýnca, onda milk önceliði illeti yoktur. Bu illetten murad, çocuðu korumaktýr. Nitekim Zeylâî böyle ifade etmiþtir.
«Ve doðurduðu çocuðun kýymetini» ödemesi gerekmez. Çünkü çocuk hür olarak ana rahmine düþmüþtür. Zira babanýn milki öncedir. Nehir.
«Müþterek olmadýkça» kýymetini ödemez. Bahýr sahibi diyor ki: Eðer cariye oðlu ile ecnebî biri arasýnda müþterek olursa hüküm yine böyledir. Þu kadar var ki, cariyenin ukrunun yarýsýný þerikine öder. Ama ben bunu bir yerde görmedim. Cariye baba-oðul veya baþkasý arasýnda ortak ise, þerik olan oðlun ve baþkasýnýn ukrdan hissesi verilir. Gebe kalýrsa, kalanýnýn kýymeti de verilir. Çünkü bunlarýn hepsinde milk önceliði yoktur. Zira bunun mûcibi olan nesil korumasý yoktur. Çünkü cariye üzerindeki milk, evlât edinmenin sahih olmasýna kâfidir. Bu sahih olunca, cariyenin kalan kýsmýnda milk þartan deðil hükmen sâbit olur. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Bu acayip bir meseledir. Çünkü cima eden þahsýn cariyede bir hakký yoksa, mehir ödemesi lazým gelmez. Müþterek ise lazým gelir.
«Baba tercih edilir.» Çünkü babanýn iki ciheti vardýr. Biri kendi hissesinde hakiki milki, diðeri oðlunun hissesinde temellûk hakkýdýr. Bahýr.
Ben derim ki: Zahîriyye´de þöyle denilmektedir: «Eðer cariye bir adamla oðlu ve dedesi arasýnda müþterek olur da hepsi çocuðu iddia ederlerse, dede önde gelir. Ama bunu, adamýn babasý, mesela ölü bulunduðu hale yorumlamak gerekir ki, dede için iki cihetten tercih hakký olsun.»
«Aksi takdirde...» Yani iki þerik deðillerse demektir. Bu, cariyenin yalnýz oðluna yahut yalnýz babasýna ait olduðu hallere sâdýktýr. Ýkinci þýk burada sahih deðildir. Lâkin meselenin aslý, oðlun cariyesi hakkýnda farz edilmiþtir. Bu ise muradýn yalnýz birincisi olduðuna karinedir.
«Oðul tercih olunur.» Yani oðlun dâvâsý tercih edilir. Çünkü mânâ itibariyle o öncedir. Bahýr. Yani hakiki milk onundur. Babasýnýn ise temellûk hakký vardýr. Bir de oðlun milki öncedir. Binaenaleyh babadan önce iddia etmiþ gibidir.
METÝN
Baba onun ümmüveledinin nefyedilen çocuðunu yahut müdebberesini veya mükâtebesini iddia ederse, oðlun tasdiki þarttýr. Babanýn velâyeti;ölüm, küfür, delilik ve kölelik gibi bir sebeple ortadan kalktýktan sonra ceddi sahih zikredilen hüküm hususunda baba gibidir. Daha önce, yani velâyeti ortadan kalkmazdan önce baba gibi deðildir. Dedenin velâyeti sabit olmak için, cimadan iddia zamanýna kadar sübutu þarttýr. O cariye ile - velev fâsit nikâhla veya velâyetle olsun - babasý veya dedesi evlenir de cariye çocuk doðurursa, ümmüveledi olmaz. Çünkü çocuk nikâhtan doðmuþtur ve mehir vâcip olur. Cariyenin kýymeti vâcip olmaz. Doðurduðu çocuk ise, kardeþi ona mâlik olmakla hürdür. Hîlelerden biri de, bir kimsenin cariyesini çocuðuna milk etmesi, sonra onunla evlenmesidir.
ÝZAH
«Baba iddia ederse...» Yani oðlunun nefyettiði ümmüveledinin çocuðunu iddia ederse, nesebi ancak oðlunun tasdikiyle sabit olur. Çünkü ümmüveled kendisinden döl bekleyen kimsenin milkinden baþkasýna intikali kabul etmez. Nefyedilen diye kaydetmesi þundandýr: Çünkü oðlu çocuðu nefyetmezse nesebi ondan sabit olur. Binaenaleyh babasýndan sabit olmasýna imkân kalmaz. Velev ki oðlu tasdik etsin. Keza baba oðlunun müdebberesinin çocuðunu veya mükâtebesinin kitabet esnasýnda; yahut daha önce doðurduðu çocuðu iddia ederse, nesebi ancak oðlunun tasdikiyle sabit olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Çünkü babanýn bunlarý cimadan önce milk edindiðini itibar etmek mümkün deðildir. Oðlu kendisini tasdik ederse, çocuðun nesebi sabit olur. Çünkü babanýn þüpheyle cima etmesi ihtimali vardýr. Zâhire bakýlýrsa, mükâtebeye ukr lâzýmdýr. Zira sahibinin cimasýyla ona ukr sabit olur. Babasýnýn cimasýyla sabit olmasý evleviyette kalýr. Ümmüveled ile müdebberede milk sabit olmayýnca, ukrun oðlu için babasýna vâcip olmasý gerekir. Nitekim yukarýda, "onunla cima eder de gebe kalmazsa" dediðimiz yerde söylediklerimiz de bunu ifade eder.
«Ceddi sahih baba gibidir.» (Ceddi sahih babanýn babasýdýr.) Bununla cedd-i fâsit (ananýn babasý) hariç kaldýðý gibi; dededen baþka âkraba dahi hariç kalýr. Bunlarýn velâyeti olmadýðý için, bütün hallerde tasdik olunmaz. Bunu Muhit´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Velâyetinin sübutu þarttýr.» Yani babanýn velâyeti bulunmadýðý için dedeye velâyet sabit olmak için yalnýz dâvâ vaktinde velâyetinin sübutu kâfi deðildir. Velayetin, gebeliðin iptidasýndan dâvâ zamanýna kadar sabit olmasý mutlaka lâzýmdýr. Fetih sahibi diyor ki: «Hattâ cariye çocuðu velâyetin dedeye intikalinden altý aydan daha az bir müddetle doðurursa, baba hakkýnda söylediðimizden dolayý bunun da dâvâsý sahih olmaz.» Yani milk ancak gebelik zamanýna istinat suretiyle sabit olur. Bu da temellûk velâyetinin çocuðun ana rahmine düþmesinden temellûk vaktine kadar devamýný gerektirir.
«Velev fâsit nikâhla...» Çünkü fâsit nikâhta nesep sabit olur. Binaenaleyh önceden milk bulunmasýna hâcet yoktur. Bahýr.
«Velâyetle olsun.» Bahýr´da Hâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Bir adam küçük çocuðunun cariyesiyle evlenir de cariye ondan çocuk doðurursa, ümmüveled olmaz. Doðan çocuk akrabalýk sebebiyle âzâd olur.»
«Çünkü çocuk nikâhtan doðmuþtur.» Þu halde gebelik vaktinden cariyeyi temellüke bir zaruret kalmamýþtýr. Onsuz da nesep sabittir. Ümmüveled olmak temellükün fer´idir. Nikâh ona zýddýr.
«Ve mehir vâcip olur.» Çünkü onu nikâhla iltizam etmiþtir. Bu mehir nikâhta tesmiye edilmezse, kadýnýn güzellikte misli olan bir kadýnýn mehri kadar olur. Nehir.
«Kýymet vâcip olmaz.» Çünkü cariyeye mâlik olmamýþtýr. Nehir.
«Kardeþi ona mâlik olmakla hürdür.» Akrabalýðý dolayýsýyla onun nâmýna âzâd olur. Hidâye. Zâhirine bakýlýrsa, çocuk köle olarak ana rahmine düþmüþtür. Bu çocuk hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Bazýlarý ana rahminden ayrýlmadan âzâd olacaðýný; bazýlarý da ayrýldýktan sonra âzâd olacaðýný söylemiþlerdir. Bu ihtilâfýn semeresi mirasta kendini gösterir. Köle sahibi olan oðul ölürse, birinci kavle göre çocuk ona mirasçý olur. ikinci kavle göre mirasçý olmaz. Akla yatan birinci kavildir. Çünkü çocuk ana rahmine düþtüðü andan itibaren kardeþinin milkinde büyümüþtür. Ona mâlik olunca, akrabalýk sebebiyle bunun nâmýna âzâd olur. Bu hususta hadis vardýr. Gâyetü´l-Beyân´da böyle denilmiþtir. Fakat bence zâhir olan ikincisidir. Çünkü cariye doðurmazdan önce o kimse her cihetten ona mâlik deðildir. Ulema, "Mülk bir þeyde iptidaen tasarrufâta kâdir olmaktýr." demiþlerdir. Sahibinin cenin üzerinde satýþ veya hîbe gibi bir sebeple tasarrufa kudreti yoktur. Velev ki bunu ve çocuðun âzâd edilmesini vasiyeti sahih olsun. Binaenaleyh hadis kendisine þâmil deðildir. Çünkü hadis her cihetten memlûk olan hakkýndadýr. Onun için bir kimse, "mâlik olduðum her köle ve cariye hür olsun" dese, ana karnýndaki çocuða þâmil olmaz. Bahýr. Nehir sahibi ile Makdisî de Bahýr sahibini tasdik etmiþlerdir.
«Hîlelerden biri de...» Yani kiþinin kendine zararlý olan def çarelerinden biri de þarihin zikrettiðidir. Bu hîle, cariyeyle cimada bulunup cariyenin ümmüveled olmasýný istemeyen içindir. Tâ ki ondan çocuk doðurursa satýlamayacaðýný bilen cariye kendisine inatlýk göstermesin. Bunun çaresi, cariyeyi hîbe veya satýþ yoluyla oðluna mal etmek, sonra velâyeti hasebiyle cariyeyle evlenmektir. Cariyeyi satmaya muhtaç olursa, satarak parasýný oðlu için muhafaza eder. Yahut oðluna veya muhtaçsa kendine harcar.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:05:11
METÝN
Bir kimse karýsýnýn veya babasýnýn yahut dedesinin cariyesiyle cima eder de cariye çocuk doðurursa, bu çocuðu iddia ettiði takdirde nesebi ancak cariye sahibinin tasdikiyle sabit olur. Sahibi onu yalanlar da sonra zamanla cariyeye mâlik olursa, nesep sabit olur. Bu istilâd bahsinde gelecektir. Köle ile evli hür bir kadýn, kocasýnýn hür ve mükellef olan sahibine, "kocamý benim nâmýma bin dirheme âzâd et" der yahut bu söze bir rýtl (takriben 400 gr.) da þarap cümlesini eklerse - zira burada fâsit sahih gibidir - köle sahibi bunu yaptýðý takdirde nikâh fâsit olur. Çünkü iktizaen milk öncedir. Sanki, "Onu sana sattým ve senin nâmýna âzâd ettim." demiþ gibidir. Lâkin bunu demiþ olsaydý, köle memur nâmýna âzâd olurdu. Zira kabul yoktur. Nitekim Sa´diyye hâþiyelerinde belirtilmiþtir. Bu þunu ifade eder ki; emreden kabul ettim dese âmir nâmýna olur. Velâ kadýna aittir. Kadýnýn bin dirhemi vermesi lâzým gelir. Mehir sâkýt olur. Kadýn kefareti niyet ederse, köle âzâdý kefareti nâmýna olur. Ama kadýn bin dirheme demezse, nikâh fâsit olmaz. Çünkü milk yoktur. Velâ da sahibinin olur. Çünkü âzâdeden odur. Allahu a´lem.
ÝZAH
«Nesebi ancak cariye sahibinin tasdikiyle sabit olur.» ifadesinde kýsaltma vardýr. Bahýr´ýn ifadesi þöyledir: «Nesep sabit olmaz. Ama þüpheden dolayý o adama had vurulmaz. Þayet bu cariyeyi sahibi buna helâl kýldý derse, helâl olma hususunda ancak sahibinin tasdikiyle nesep sabit olur. "Bu çocuk ondandýr." demiþ olsa, her iki þeyde birden tasdik ederse nesep sabit olur. Aksi takdirde sabit olmaz. Köle sahibi onu yalanlar da sonra günün birinde cariyeye mâlik olursa, nesep sabit olur. Hâniyye´de böyle denilmiþtir. Kýnye´de bildirildiðine göre bir kimse babasýnýn cariyesiyle cimada bulunur da cariye ondan çocuk doðurursa, cima eden þüphe iddiasýnda bulunsun bulunmasýn bu çocuðu satmak caiz olamaz. Çünkü oðlunun oðludur. Milkine girdiði andan itibaren onun nâmýna âzâd olur. Velev ki nesep sabit olmasýn. Nasýl ki bir kimse birinin cariyesiyle cima eder de cariye ondan çocuk doðurursa, sonra çocuða mâlik olduðunda onun nâmýna âzâd olur. Velev ki nesebi ondan sabit olmasýn.»
Ben derim ki: "Sahibi onu bana helâl kýldý." sözünün mânâsý, nikâhla yahut meselâ hîbe ile helâl kýldý demektir. Yoksa onu sana helâl kýldým demekle helâl oldu demek deðildir.
«Kocasýnýn sahibine...» Keza cariyenin kocasý kansýnýn sahibine dese hüküm aynýdýr. Lâkin mehir sâkýt olmaz. Bahýr.
«Hür ve mükellef olan» diye kaydetmesi, âzâd etmesi mümkün olsun diyedir. Burada þöyle bir itiraz yapýlabilir: «Bu adam âzâd etmiþ deðildir. O ancak bu hususta kadýnýn vekilidir. Binaenaleyh sözün muktezasý, çocuðun satýþý velîsinin icazesine mevkuf olmaktýr. Köle âzâdýna gelince:Buna bakýlmaz. Çünkü o hususta tevkili sahihtir. T. Kocasýnýn sahibinin hür olmamasýna veya mükellef bulunmamasýna þöyle misal getirilir: Ýzinli köle evli bir köle satýn alýr yahut köleyi çocuk veya deli babasýndan miras olarak alýr. Aksi takdirde yukarýda geçmiþti ki, köleyi evlendirmeye ancak âzâdýna selâhiyeti olan kimse selâhiyattardýr.»
«Fâsit sahih gibidir.» Zira burada satýþ maksut deðildir. Binaenaleyh bütün þartlarýnýn bulunmasý lâzým gelmez. Nitekim yakýnda gelecektir.
«Yaptýðý takdirde...» Yani onu âzâd ettim dediði takdirde nikâh fâsit olur. Bunu Halebî Nehir´den nakletmiþtir.
«Ýktizaen milk öncedir.» Ýktiza, sözün söylenmeden geçilmiþ bir þeye delâletidir ki, cümlenin doðruluðu veya sýhhatý o þeye baðlýdýr. Birinciye misâl, "Hata ve unutmak kaldýrýlmýþtýr." hadisidir ki; mânâsý, hata ile unutmanýn hükümleri kaldýrýlmýþtýr. Yani günah yoktur demektir. Yoksa hata ile unutma hariçte mevcutturlar.
Ýkinciye misâl, meselemizdir. Zira metindeki sözün sahih olmasý için mutlaka önce milkbulunmalýdýr. Zira o kimse namýna âzâd sahih olmak için milk þarttýr. Binaenaleyh satýþ suretiyle milkin önce bulunmasý muktezadýr. Âmir nâmýna âzâd etmek muktezîdir. O halde âzâd et sözü, bin liraya kendisine satmasýný istemek olur. Sonra ona âmirin kölesini onun nâmýna âzâd etmesini emretmiþtir. O kimsenin, "âzâd ettim" demesi, ona temlîk; sonra onun nâmýna âzâd etmektir. Milk âmir nâmýna sabit olunca, nikâh fâsit olur. Çünkü iki þey arasýnda zýddiyet vardýr. Sonra burada milk þarttýr. Þartlar ise tâbidirler. Onun için mukteza olan satýþ, muktezînin, yani âzâd etmenin þartlarýyla sabit olmuþtur. Kendi þartlarýyla sabit olmuç deðildir. Bu, tâbiliði göstermek içindir. Binaenaleyh emreden kimsenin âzâda ehil olmasý þarttýr. Hattâ izinli bir çocuk olursa, satýþ sabit olmaz. Satýþýn rüknü olan kabul de sâkýttýr. Bu satýþta görme muhayyerliði veya kusur muhayyerliði gibi þeyler sabit olmaz. Satýlan þeyin teslim edilebilir cinsten olmasý da þart deðildir. Binaenaleyh kaçak köleyi âzâd emri sahih olur. Fâsit akitte teslim almak itibardan sâkýttýr. Nitekim, "Onu benim nâmýma bin dirheme ve bir rýtl þaraba âzâd et!" dese hüküm budur. Bunu Bahýr sahibi mânâ itibariyle nakletmiþtir.
«Lâkin bunu demiþ olsaydý ilh...» ifadesinin hâsýlý þudur: Ýktiza yoluyla sabit olan bir þey, ancak muktezînin (iktiza edenin) þartlarýyla sabit olur. Kendi þartlarýyla sabit olmaz. Nitekim gördün. Lâkin bu, muktezayý açýk olarak söylemediðine göredir. Fethu´l-Kadir sahibi diyor ki: «Satýþý açýk olarak söyler de, "onu sana sattým ve onu âzâd ettim" derse, emreden nâmýna deðil, memur nâmýna olur. Þu halde bu meselede satýþ zýmnen sabit olmuþtur. Açýk olarak sabit olmuþ deðildir. Yani rahimlerdeki ceninleri satmak gibidir. Açýk olarak söylerse, kendi þartýyla sabit olur ve satýþ ancak kabulle tamam olur. Bu da yoktur. Binaenaleyh kendi nâmýna âzâd olur.» Yani nikâh da fâsit olmaz demek istiyor. Nitekim Bahýr´da öyle denilmiþtir.
«Bu þunu ifade eder ki ilh...» ifadesi Nehir sohibinln blr incelemesidir. H.
«Mehir sâkýt olur.» Çünkü kadýnýn kölesine mehir vâcip olmasý imkânsýzdýr. Nehir.
«Nikâh fâsýt olmaz.» Ýmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. Allahu a´lem.
KÂFÝRÝN NÝKÂHI BABI
METÝN
Bu bâb, müþrik ile kitabîye þâmildir. Burada üç esas vardýr. Birincisi; müslümanlar arasýnda sahih olan her nikâh kâfirler arasýnda da sahihtir. Ýmam Mâlik buna muhaliftir. Ama onun kavlini Teâlâ Hazretlerinin, "Karýsý da odun taþýr halde cehenneme atýlacaktýr." âyet-i kerîmesi ile, Peygamber aleyhissalâtu vesselâmýn, "Nikâhtan doðmuþtur, sifahtan deðil." hadîs-i þerifi reddetmektedir.
ÝZAH
Musannýf hür ve köle olan müslümanlarýn nikâhýný bitirdikten sonra kâfirlerin nikâhýna baþlýyor. Mehir bâbýnýn sonunda kâfirin mehrinin hükmü geçmiþti. Ve geri kalan nafaka, talâk, iddet, nesep, bülûð muhayyerliði, sahih nikâhla birbirlerine mirasçý olmak, üç talâkla boþanan kadýnýn ve mahrem kadýnlarýn nikâhlarýnýn haram kýlýnmasý gibi nikâh hükümlerinin onlar hakkýnda da müslümanlar gibi olduðunu görmüþtük.
«Müþrik ile kitabîye þâmildir.» Þarih böyle diyeceðine, kitabî olanla olmayana þâmildir dese daha iyi olurdu. Çünkü dehriler gibi müþrik ve kitabî olmayanlar da dahil olurdu. Þarih kâfir tabirinin kitabîye þümulü, Hidâye´nin Kudûrî´ye uyarak müþrik tabirini kullanmasýndan daha iyi olduðuna iþaret etmiþtir. H. Fetih sahibi Hidâye nâmýna özür dileyerek; "O müþrik tabiriyle kitabîye þâmil olanlarý kasdetmiþtir. Bunu ya taðlib tarikýyla yapmýþ; yahut Ehl-i Kitap´tan bazýlarýnýn müþrikler taifesine dahil olduðuna bakarak söylemiþtir. Yahut Ehl-i Kitap´tan bir taifenin; Üzeyr Allah´ýn oðludur; Ýsâ Allah´ýn oðludur demeleri itibariyle söylemiþtir." demiþtir.
«Ýmam Mâlik buna muhallftlr.» O küffarýn nikâhlarýnýn sahih olmadýðýna kaildir. Velevki müslümanlar arasýnda sahih kabul edilsin. Bundan alarok deriz ki, Ýmam Mâlik son iki esasa evleviyetle kail deðildir. T.
«Karýsý da odun taþýr halde...» Yani buradaki izafet örfen ve lûgaten nikâhlý olduðunu göstermektedir. Teâlâ Hazretleri de kýssayý bu mânâyý ifade etsin diye kitabýnda hikâye buyurmuþtur. T.
«Nikâhtan doðmuþtur, sifahtan deðil.» Yani zinadan doðmamýþtýr demektir. Bundan murad, cahiliyet devrinin âdetlerini reddetmektir. Cahiliyette bir kadýn bir müddet bir adamla yaþar, sonra onunla evlenirdi. Bu hadisle Fetih sahibi dahi istidlâl etmiþtir.
Vechi þudur: Peygamber (s.a.v.) Ýslâm´dan önce cahiliyet nikâhlarýna nikâh demiþtir. Þöyle bir itirazda bulunulamaz: «Burada süüedep vardýr. Çünkü Peygamber (s.a.v.)´in annesiyle babasýnýn kâfir olmalarýný iktiza eder. Halbuki Allah Teâlâ onlarý dirilterek kendisine îman etmiþlerdir. Nitekim zayýf bir hadiste rivayet edilmiþtir.» Zira þöyle cevap veririz: Hadis Taberâni, Ebû Nuaym ve Ýbn-i Asâkir rivayetlerinin delâletiyle umumidir. O rivayetlerde, "Ben nikâhtan meydana geldim. Adem´den annem babam beni doðuruncaya kadar zinadanmeydana gelmiþ deðilim. Cahiliyet zinasýndan bana bir þey isabet etmiþ deðildir." buyrulmuþtur. Annesiyle babasýnýn öldükten sonra diriltilmeleri küfür zamanýnda nikâhýn mevcut olmasýna aykýrý deðildir. Ýmam-ý Azam´ýn Fýkh-ý Ekber adlý kitabýnda. "Peygamber (s.a.v.)´in ebeveyni küfür üzere ölmüþlerdir." demesine de aykýrý deðildir. Müslim´in Sahih´indeki, "Rabbimden annem için istiðfara izin istedim, ama bana izin vermedi." hadîs-i þerifine yine oradaki, "Bir adam; Yarasulallah! Babam nerededir? diye sordu. Cehennemdedir, buyurdular. Adam dönüp gittikten sonra onu çaðýrdý ve; Muhakkak benim babam da senin baban da da Cehennemdedir. buyurdu." hadisine de aykýrý dedildir. Çünkü diriltme hâdisesinin bundan sonra vâki olmasý mümkündür. Zîra bu Vedâ Hacc´ýnda olmuþtu.
Bir þeyi görüp de îman etmek fayda vermez. O halde öldükten sonra îman nasýl fayda verir? Bu, Allah Teâlâ´nýn Peygamberine bahþettiði hususiyetin baþkasýndadýr. Peygamber (s.a.v.)´in ebeveyni fetret zamanýnda öldükleri için cehennemden kurtulmuþlardýr þeklindeki istidlâl Eþ´arilerin kaidesine göredir. Onlara göre bir kimse kendisine Ýslâm dâveti gelmeden ölürse, cehennemden kurtulmuþ olarak ölür. Mâturîdîlere gelince: Onlarca, bir kimse düþünecek kadar bir müddet geçmeden önce öIür de îman veva küfürden birine îtikat etmezse, o kimse azap görmeyecektir. Ama küfüre îtikat ederse; yahut müddet geçtikten sonra hiçbir þeye îtikat etmeden ölürse azap görecektir.
Evet. Mâturîdîlerden Buhârâ ulemasý Eþ´arilere uymuþ ve Ýmam-ý Azam´ýn. "Yaradanýný bilmemek hususunda hiçbir kimse için özür yoktur." sözünü Peygamber gönderildikten sonraya yorumlamýþlardýr. Muhakkýk Kemâl b. Hümam dahi Tahrîr nâmýndaki eserinde bunu tercih etmiþtir. Lâkin bu, küfrü îtikat ederek ölmeyenler hakkýndadýr. Nevevî ile Fahr-i Razî´nin açýkladýklarýna göre; Peygamber gönderilmeden önce müþrik olarak ölen bir kimse cehennemliktir. Mâlikîlerden bazýlarý ehl-i fetretin azap edileceðini bildiren sahih hadisleri bu mânâya yorumlamýþlardýr. Ehl-i fetretin ne müþrik ne muvahhit olmayan ve bütün ömrü gaflet içinde geçen kýsmý bunun hilâfýnadýr. Onlar hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Onlardan kendi aklýyla hidâyeti bulan Kus b. Saide ve Zeyd b. Amr gibiler hilâfsýz necat bulacaklardýr. Bu izaha göre Allah Tealâ´nýn lütf-u kereminden beklenilen, Peygamber (s.a.v.)´in ebeveynini bu iki kýsýmdan birine katmasýdýr. Hattâ, "Peygamber (s.a.v.)´in bütün atalarý muvahhiddirler." denilmiþtir.
Hülâsa bazý muhakkýklarýn dediði gibi bu meseleyi son derece edep ve terbiye ile zikretmek gerekir. Bu, bilinmemesi zarar veren meselelerden, yahut kabirde veya kýyametin durak yerlerinde sorulacak meselelerden deðildir. Bu mesele hakkýnda hayýrdan baþka bir þey söylememek hususunda dilimizi korumak en güzel ve sâlim yoldur. Bu mesele hakkýndamürted bâbýnda, "Tevbe-i ye´s makbuldür, îman-ý ye´s makbul deðildir." denilen yerde daha ziyade söz edilecektir.
METÝN
Ýkincisi; þahit bulunmamak gibi þartý olmadýðý için müslümanlar arasýnda haram olan her nikâh, þayet kâfirler îtikat ederlerse, Ýmam-ý Âzam´a göre onlar hakkýnda caizdir. Müslümanlýðý kabul ettikten sonra dahi bu hal üzere býrakýlýrlar.
Üçüncüsü; haram olan kadýnlar gibi mahallin hürmetinden dolayý haram kýlýnan her nikâh caiz olarak vuku bulur. Irak ulemasý caiz deðil fâsit olduðunu söylemiþlerdir. Birinci kavil esahtýr. Buna göre nafaka vâcip olur. Böylesine kazf eden kimseye had vurulur. Ulema bunlarýn birbirlerine mirasçý olamayacaklarýna ittifak etmiþlerdir. Çünkü miras sahih nikâhta mutlak olarak kýyasa muhalif þekilde nassla sabit olmuþtur, Binaenaleyh ona münhasýr kalýr, Ýbn-i Melek.
ÝZAH
«Þahit bulunmamak gibi...» Kâfirin iddet beklememesi de öyledir. «Ýmam-ý Âzam´a göre onlar hakkýnda caizdir.» Sahîh olan budur. Nitekim Muzmerât´ta beyan edilmiþtir. Kuhistânî. Ýmam Züfer´e göre caiz de ðildir. Ýmameyn þahitsiz nikâh meselesinde Ýmam-ý Âzam´la; kâfirin iddeti meselesinde Ýmam Züfer´le beraberdirler. H.
Hidâye sahibi diyor ki: «Ebû Hanife´nin delili þudur: Hürmetin þeriat hakký olmak üzere isbatý mümkün deðildir. Çünkü kâfirler þeriat hukukuyla muhatap deðillerdir. Ýddeti kocanýn hakký olmak üzere icabetmeye imkân yoktur. Çünkü kâfir ona îtikat etmez. Kadýn müslümanýn nikâhýnda ise iþ deðiþir. Çünkü müslümanýn buna îtikadý vardýr.» Bu sözün zâhirine bakýlýrsa, Ýmam-ý Âzam´a göre kâfirden asla iddet beklemek yoktur. Bazý ulema bununla amel etmiþlerdir. Binaenaleyh sýrf karýsýný boþamakla kocasýna ona dönmek hakký sabit olmaz. Kadýn boþandýktan sonra altý aydan az miüddette çocuk doðurursa nesebi sabit olmaz. Bazýlarý iddetin vâcip olduðunu söylemiþlerse de bu kavil zayýftýr. Nikâhýn sahih olmasýna mâni deðildir. Binaenaleyh koca için ricat hakký ve nesep sabit olur. Sahih olan kavil birincisidir. Nitekim Kirmânî´den naklen Kuhistânî´de bildirilmiþtir. Bunun bir misli de Ýnâye´dedir. Fe´tih´te ise bunun evlâ olduðu söylenilmiþtir. Lâkin Fetih sahibi nesebin sabit olmasýný kabul etmemiþtir. Çünkü ulema bunu Ýmam-ý Âzam´dan nakletmemiþ; sadece akit sahihtir sözüne tefri etmiþlerdir. Bu da iddet vâcip olmadýðýna binaendir. Biz de iddet vâcip deðildir, nesep sabit olur diyebiliriz. Çünkü çocuðun babasý baþka bir yoldan öðrenildiði vakit, sahih nikâhtan ve altý aydan daha azda doðduktan sonra çocuðu ona nisbet etmek vâcip olur. Fetih sahibinin bu sözlerini Bahýr sahibi tasdik etmiþ; Nehir sahibi ise kendisi ile münakaþa ederek; "Muhit ve Zeylâî´de zikredilen nesebin sabit olmamasýdýr. Bahýr sahibi debundan gafildir." demiþtir. Sen biliyorsun ki Fetih sahibi ulemanýn bunu zikretmediklerini iddia etmemiþtir. Bilâkis bunu itirafta bulunmuþ, ancak rivayetin þekli hususunda onlarla münakaþa etmiþ ve iddetin sabit olmamasýndan nesebin sabit olmamasý lâzým gelmez demiþtir.
«Mahallin hürmetinden dolayý...» Yani akdin mahalli ki, maksat zevcedir. Ya hiç nikâha mahâl deðildir. Çünkü haram olmasý nikâha evvelinde ve sonunda aykýrýdýr. Þahit bulunmamasý ve iddet meselesi bunun hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir.
«Haram olan kadýnlar...»a üç defa boþanan ve müslüman kocadan iddet bekleyen kadýn da katýlýr
«Fâsit olduðunu söylemiþlerdir.» Bu göslerir ki hiIâf caiz veya fâsit olmasýndadýr. Müslüman olmazdan ve dâvâdan önce dokunulmayacaðýna ittifak etmiþlerdir. Remli.
«Buna göre...» Yani esah kavil caiz olduðuna göre kadýn nafakayý iste diði zaman nafaka vâcip olur. Kadýna zifaf olur da sonra müslümanlýðý kabul eder ve kendisine bir insan kazfederse, ona had vurulur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Fâsittir diyenlerin kavline göre ise nafaka vâcip olmaz; kazfedene de had vurulmaz. Çünkü milki olmayan bir kadýnla cima etmiþtir. Binaenaleyh muhsan (iffetli) deðildir.
«Ýttifak etmiþlerdir ilh...» cümlesi, "caizdir denildiðine göre mirasýn da sabit olmasý gerekir" sözüne cevaptýr ve izahý þudur: Kýyasa göre karý-kocadan hiçbirine miras sabit olmamak gerekir. Çünkü bunlar ecnebîdirler. Lâkin nass ile kýyasa muhalif olarak sabit olmuþtur ki sahih nikâhta mutlak suretle miras sabittir. Yani mutlak olarak sahih ismi verilen nikâhta þer´an muteber olan nikâh gibi miras sabittir. Haram kadýnlarýn nikâhýna gelince: Buna da sahih denilir. Fakat mutlak deðil; kâfirlere nisbetle sahihtir. Binaenaleyh nassýn bildirdiði ile yetinilir.
Ben derim ki: Burada þöyle denilebilir: Þartý bulunmayan bir nikâh mutlak söylenildiði zaman dahi sahih deðildir. Halbuki þarihin feraiz bahsinde Cevhere´ye atfen bildireceði vecihle bunda mirasçý olmak sabittir. Orada þöyle diyecektir: «Her nikâhta karý-koca beraber müslüman olurlarsa, nikâhlarý üzere býrakýlýr ve birbirlerine mirasçý olurlar. Aksi takdirde mirasçý olamazlar. Bunu Zahîriyye sahibi sahihlemiþtir.» Sonra Bedâyi´ye uyarak icma hikâyesinde bulunmak söz götürür. Ýþte Kuhistânî mirasýn sabit olduðuna kaildir. Lâkin sahih kavil onun söylediðinin hilâfýdýr. Nitekim gördün. Keza Sekbü´l, Enhur´da, "Haram kadýnlarýn nikâhý gibi karý-kocanýn ikrar edildikleri nikâhla birbirlerine mirasçý olamazlar. Sahih olan budur." denilmiþtir.
METÝN
Þahitsiz veya kâfirin iddetinde evlenen iki karý-koca müslüman olurlarsa, böyle evlenmeninhak olduðuna îtikat ettikleri takdirde nikâhlarý üzere býrakýlýrlar. Çünkü biz kâfirleri îtikatlarý ile baþbaþa býrakmakla emrolunduk. Bu karý-koca yani müslümanlýðý kabul edenler mahrem iseler; yahut iki mahremden biri müslüman olduysa veya kâfir olduklarý halde müslüman mahkemesinde dâvâya çýkarlarsa, hâkim veya tayin ettikleri hakem onlarý birbirinden ayýrýr. Çünkü nikâha mahâl yoktur. Yalnýz birinin dâvâ etmesiyle onlarý ayýrmaz. Çünkü diðerinin hakký bâkîdir. Birinin müslüman olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü Ýslâm yücedir, onun üstüne geçilmez.
ÝZAH
«Müslüman olurlarsa...» Keza müslüman bizim mahkememize baþ vururlarsa nikâhlarý üzere býrakýlýrlar. Musannýfýn bunu zikretmemesi evleviyetle mâlûm olduðu içindir. Nitekim Nehir ve Bahýr´da belirtilmiþtir.
«Veya kâfirin iddetinde...» sözü. müslümanýn iddetinden ihtirazdýr. Nitekim musannýf sonra buna tembih edecektir. Hidâye´de Ýslâm ve birbirlerini dâvâ etmeleri. "üzerlerinde hürmet kaim iken" diye kayýtlamýþtýr. Ýnâye sahibi diyor ki: «Ýddet geçtikten sonra baþvururlarsa, aralarý bilittifak ayrýlmaz.»
«Hak olduðunu îtikat ettikleri takdirde» halleri üzere býrakýlýrlar. Fakat bu onlarca caiz olmasa, bilittifak aralarý ayrýlýrdý. Çünkü bâtýl olarak yapýlmýþtýr., yenilenmesi icabeder. Bahýr. Hâþiye yazarlarýndan biri Ýbn-i Kemâl´den nakletmiþtir ki, þart hassaten kocanýn dininde caiz olmasýdýr.
Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa o ilk kocayý murad etmiþtir. Kadýný boþayan odur. Zira iddet boþayan kocanýn hakkýdýr. O bunun hak olduðuna îtikat etmezse, kendisine vâcip kýlmanýn imkâný yoktur. Kadýnýn müslümandan boþanmýþ olmasý bunun hilâfýnadýr. Nitekim az yukarýda Hidâye´den nakletmiþtik.
«Nikâhlarý üzere býrakýlýrlar.» Bu, Ýmam-ý Âzam´a göredir. Nikâh iddet içinde yapýlmýþ ise Ýmameyn buna muhaliftirler. Nitekim yukarýda geçti. Lâkin Bahýr´da ve Mebsût´tan naklen Fetih´te bildirildiðine göre karý-koca iddet bittikten sonra müslüman olurlarsa, aralarý bilittifak ayrýlmaz.
«Býrakmakla emrolunduk ilh...» Bu ta´lil ancak kâfir olarak müslüman mahkemesine baþvururlarsa zâhirdir. Müslüman olduktan sonra baþvururlarsa; illet, Bahýr´da beyan edilen Ýslâmiyet ve dâvâ hâlinin baka hâli olmasýdýr. Burada þahitlik þart deðildir. Keza iddet dahi bu hale aykýrý deðildir. Nasýl ki þüpheyle cima edilen nikâhlý kadýn böyledir. T. Yani þüpheyle cima edilen kadýna nikâhlý olduðu halde iddet vâciptir. Kocasýyla birleþmesi haramdýr. Fetih. Yani iddeti bitinceye kadar kocasýyla cima haramdýr.
«Mahrem iseler...» Meselâ bir mecûsî annesi veya kýzýyla evlenmiþse, keza bir adam üçtalâkla boþadýðý karýsýný almýþ veya beþ kadýný yahut iki kýz kardeþi bir nikâhla bir araya getirmiþ de sonra her ikisi yahut birisi müslüman olmuþsa, aralarý bilittifak ayrýlýr. Fetih. Nehir´de de þöyle denilmiþtir:«Bu hüküm yalnýz mahremi olmasýna mahsus deðildir. Bilâkis üç defa boþadýðý karýsýný almasý da böyledir ilh...» Sonra bir akitle beþ kadýn alýrsa diye kayýtladýk. Çünkü kadýnlarý peþpeþe alýrsa, yalnýz beþinci kadýn kendisinden ayrýlýr. Bir kadýnla evlenir de sonra dört kadýný nikâh ederse, sadece o bir kadýnýn nikâhý caizdir. Ýki kýzkardeþin birinden ayrýldýktan sonra müslüman olursa, kalan karýsýyla nikâhlarý üzere býrakýlýrlar. Tamamý Nehir´dedir,
«Hâkim ayýrýr.» Bu, Ýmameyn´in kavline göre zâhirdir. Çünkü bu gibi nikâhlara onlarýn aralarýnda bâtýl hükmü verilir. Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göre ise böyle nikâhlara hakikatte sahih hükmü verilir. Hattâ nafaka vâcip olur. Kazfedene had vurulur ise de, mahremiyet ve emsali nikâhýn devamýna aykýrýdýr. Nitekim bunlar nikâhýn iptidasýna da aykýrýdýr. Ýddet bunun hilâfýnadýr. Nehir. Ebussuud Hamevî´den þunu nakletmiþtir: «Bercendî diyor ki: Ýbarenin zâhiri, Ýslâmiyet sebebiyle ayrýlma olmayacaðýný gösterir. Kâdýhân hâkim ayýrmadan kadýnýn boþ düþeceðini söylemiþtir.» Bunu Kýnye sahibi zikretmiþtir.
«Çünkü nikâha mahâl yoktur.» Yani mahrem kadýn nikâha mahâl deðildir. ötekiler de öyledir. Bunlara hem iptidaen hem bakaen karý-koca akdi yapýlamaz. Bu ta´lil Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göredir. Biliyorsun.
«Yalnýz birinin dâvâ etmesiyle onlarý ayýrmaz.» Bu, Ýmam-ý Âzam´a gö-redir. Ýmameyn buna muhaliftir. Birbirlerini dâvâ etmeleri bunun hilâfýnadýr. Zira Ýmam-ý Âzam´a göre dahi aralarý ayrýlýr. Çünkü Ýslâm´ýn hükmüne razý olmuþlardýr. Hâkim tayin edilmiþ hakem gibi olmuþtur. Fetih.
«Çünkü diðerinin hakký bâkîdir.» O Ýslâm´ýn hükmüne razý olmamýþtýr.
«Birinin müslüman olmasý bunun hilâfýnadýr.» sözü, Ýmameyn´in, "Karý-kocadan birinin dâvâ etmesiyle aralarý ayrýlýr. Nasýl ki müslüman olmasýyla da ayrýlýr." sözüne cevaptýr. Cevabýn izahý, Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göre fark göstermek suretiyledir. Þöyle ki: Karý-kocadan birinin müslüman olmasýyla diðerinin haram olduðu meydana çýkar. Çünkü îtikadý deðiþiktir. Dininde ýsrar edenin îtikadý ise, müslüman olanýn Ýslâmýna karþý duramaz. Çünkü Ýslâmiyet yücedir, üstüne geçilmez. Biri dâvâya verip, ötekinin razý olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü bununla ötekinin îtikadý deðiþmez. Fetih.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:06:37
METÝN
Meðerki kadýný üç defa boþayýp da kadýn ayrýlmayý istesin. Bu takdirde aralarý bilittifak ayrýlýr. Nasýl ki kadýna hul yapar da sonra akit yapmadan onunla beraber oturursa; yahut müslümandan iddet bekleyen kitabî bir kadýnla evlenirse veya kadýný üç defa boþamýþ olupbaþka kocaya varmadan tekrar alýrsa, bu üç surette dâvâsýz aralarý ayrýlýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Zeylâi ile Hâvi bunun hilâfýna olarak dâvâ et-meyi þart koþmuþlardýr.
ÝZAH
«Meðerki kadýný üç defa boþayýp ilh...» cümlesi. "karý-kocadan biri-nin dâvâya vermesiyle aralarý ayrýlmaz." sözünden istisnadýr.
«Aralarý ayrýlýr.» Çünkü bu ayýrma kocanýn bir hakkýný iptal etmez. Üç talâk bütün dinlerde nikâh milkini keser. Bahýr.
Ben derim ki: Lâkin þimdi zýmmîler arasýnda meþhur olan îtikada gö-re onlarda talâk yoktur. Bu herhalde deðiþtirdikleri þeriatlardan olacaktýr.
«Nasýl ki kadýný hul yapar da ilh...» Mutlak ayýrma hakkýnda bir teþ-bihtir. Dâvâya verdikten sonra kaydýyla deðildir. Zira bundan sonra þarih, "Çünkü bu üç meselede dâvâsýz ayrýlýr." demektir. T.
«Akit yapmadan ilh...» Bunun sebebi: Çünkü hul talâktýr. Zýmmî talâ-kýn nikâhý giderdiðine inanmaz. Halbuki talâktan sonra cima bütün din-lerde haramdýr. Onun sebebiyle had vururlar. Nehir. Yani talâktan sonra cima sebebiyle had vururlar. Haddin mahalli iddette helâl olmasý þüphe-sine îtikat etmektir. Nitekim hudud bahsinde beyan edilmiþtir. Böyle bir ta´lil, aþaðýda gelen üç talâk meselesinde de söylenir.
«Yahut kitabi bir kadýnla evlenirse...» Keza bir zýmmî hür veya cariye bir müslüman kadýnla evlenirse, Hâkim-i Þehid´in Kâfî nâmýndaki kita-býnda beyan edildiðine göre aralarý ayrýlýr. Kadýnla zifaf olmuþsa cezalan-dýrýlýr. Ama kýrk deyneðe vardýrýlmaz. Kadýn ve kadýný o kimseye veren de ta´zîr olunurlar. Nikâhtan sonra müslüman olursa nikâhý haline býrakýlmaz.
T E M B i H : Nehir sahibi diyor ki: «Musannýf evleneni kâfir ise diye kayýtlamýþtýr. Çünkü müslüman, kâfirden iddet bekleyen zýmmî bir kadýnla evlenirse, bazý ulemanýn söylediklerine göre caizdir. Ama Ýmam-ý Âzam´a göre istibra yapmadan o kadýnla cima etmesi mübah deðildir; Ýmameyn bu nikâhýn bâtýl olduðunu söylemiþlerdir. Hâniyye´de böyle denilmiþtir.»
Ben derim ki: Müslümana nisbetle iddetin hilâfsýz vâcip olmasý gere-kir. Çünkü müslüman onun vâcip olduðuna inanmaktadýr. Görmüyormu-sun kâfir hakkýnda iddetin vâcip olmamasý ona inanmamalarý ve onlarca caiz olmasý kaydýyla mukayyettir. Çünkü caiz deðil de vücubuna îtikat etseler bilittifak aralarý ayrýlýr. Fetih sahibi þöyle demiþtir: «O halde kâfirler iddete inanýrlarsa, hicrette iddetin vâcip olmasý lâzým gelir. Çünkü birbirine zýt iki memlekete izafe edilen ayrýlýktýr. Ýddetln yokluðu deðildir.»
Ben derim ki; «Hilâfsýz vâcip olmasý gerekir ilh...» sözü hakkýnda. "Bu, gerekmeyen þeylerdendir." denilebilir. Çünkü yukarýda geçti ki, iddet ancak boþayan kocanýn hakký için vâcip olur. Îtikadý olmaksýzýn onun için iddet vâcip olmaz. Bir de Ýbn-i Kemâl´den naklen arzetmiþtik ki, yalnýz kocanýn dinine itibar olunur. Kezâ Ýmam-ý Âzam´a göre kâfirden asla iddet yoktur sözü tercih edilmiþtir.
«Baþka kocaya varmadan tekrar alýrsa ilh...» ifadesinin muktezasý, birinci meselenin kadýný üç defa boþayýp nikâh tazelemeden onunla birlikte yaþayan kimse hakkýnda farz edilmiþ olmasýdýr. Tâ ki ayrý bir mesele teþkil etsin ve aralarýnda fark müþkül olsun. Çünkü birinci meselede aralarýný ayýrmak kadýnýn istemesine baðlý olunca, burada da onun istemesine baðlý olmasý evleviyette kalýr. Zira baþka kocaya gitmeden kadýna nikâh tazelerse akit þüphesi hâsýl olur. O halde hiç istemeden aralarý nasýl ayrýlabilir. Halbuki akit þüphesi vardýr. Akit þüphesi yokken bile ancak istemekle aralarý ayrýlýr. Allahu a´lem. Bundan dolayý Bahýr sahibi Ýsbicâbî´den naklen, "Kadýný üç defa boþar da nikâhýný tazelemeden yanýnda tutarsa aralarý ayrýlýr. Velev ki hâkim huzurunda dâvâya çýkmasýnlar. Kadýn baþka kocaya varmadan nikâhýný tazelerse ayýrmak yoktur." demiþ; sonra bunun Muhit´ teki ifadeye muhalif olduðunu söylemiþtir. Çünkü Muhit sahibi aralarýný ayýrma hususunda kadýn baþka kocaya gitmemiþse; onunla tekrar evlenip evlenmemeyi bir tutmuþtur.
Ben derim ki: Lâkin bu da Fetih ve diðer kitaplardan naklettiklerimize muhaliftir. Demiþtik ki: «Üç defa boþadýðý kadýný almasý, birbirine mahrem olan karý-koca gibidir.» Meðerki bu, müslüman olduklarý hale yahut birinin müslüman olmasýna tahsis edilmiþ olsun. Lâkin bu da Zeylâî´nin ifadesine muhaliftir. O þöyle demiþtir: «Üç defa boþanan kadýn ile mahrem kadýnlarý ve beþ kadýný bir nikâhta toplamak da bu hilâf üzerinedir.» Yani Ýmam-ý Âzam´la Ýmameyn arasýnda geçen hilâfa göredir. Ýmam-ý Âzam´a göre her ikisi mahkemeye müracaat ederlerse aralarý ayrýlýr. Yalnýz birinin müracaatýyla ayrýlmaz. Düþünmelidir!
«Zeylâî ile Hâvî ilh...» Ben derim ki: Hâvi´I-Kudsî´de buradakine muhalif bir þey yoktur. Nitekim musannýfýn Minah´ta naklettiði Hâvi ibaresinden anlaþýlmaktadýr. Ona müracaat edebilirsin.
Zeylâî´ye gelince: Onda muhalefet vardýr. Çünkü yukarýda ondan naklettiðimiz ibareyi zikretmiþ; sonra þöyle demiþtir: «Gâye´de Muhit´e nisbet edilerek bildirilmiþtir ki, üç defa boþanan kadýn ayrýlmak isterse, kocasýyla aralarý bilittifak ayrýlýr. Çünkü bu, kocanýn hakkýný iptali tazammun etmez. Hul´da ve müslümandan iddet bekleyen kitabi kadýnda ve keza üç defa boþayýp da kadýn baþka kocaya varmamýþsa onunla evlenmesinde dahi kocanýn hakkýný iptal yoktur.»
Muhalefeti þöyle izah olunur: «Hul´da ilh...» sözü, ayýrmanýn ilk meselede olduðu gibi üç meselede de isteðe baðlý olduðunu ifade eder. Nitekim teþbihin muktezasý da budur. Fetih sahibi bunu açýklayarak Gâye´nin ibaresini zikretmiþ ve "hul´da" sözünün akabinde, "Yani kadýn zýmmî olan kocasýndan hul olur da sonra kocasý onu yanýnda tutar ve kadýn onuhâkime dâvâ ederse, hâkim aralarýný ayýrýr. Çünkü kadýný yanýnda tutmasý zulümdür ilh..." demiþtir. Þu halde Gâye sahibinin Muhit´e nisbet ettiði ve Zeylâî ile Fetih sahibinin de ondan naklettikleri söz, Bahýr´da Muhit´ten nakledilene muhaliftir. Musannýfýn tercih ettiði de odur. Yani üç meselede aralarýný ayýrmak dâvâya tevakkuf etmez. Yalnýz birinci meselede dâvâya tevakkuf eder. Nehir sahibi dahi Muhit´in ibaresini zikretmiþtir. Bu ibare Bahýr sahibi ile musannýfýn dedikleri gibidir. Þarihin söylemek istediði muhalefetin vechi iþte budur. Nehir sahibi de buna tembih etmiþtir. Ama hâþiye yazarlarýnca gizli kalmýþtýr.
Evet, Zeylâî´nin ifadesinde baþka bir cihetten muhalefet vardýr ki, o da þudur: Zeylâ´i evvelâ hilâfýn cereyaný hususunda üç defa boþanan kadýnýn iki mahremin evlenmesi gibi olduðunu söylemiþtir. Nitekim az yukarýda zikretmiþtik. Sonra Gâye´de kadýnýn ayrýlýk istemesiyle bilittifak aralarýnýn ayrýlacaðý bildirildiðini söylemiþtir. Ben Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde Gâye´nin ifadesini teyid eder sözler gördüm. Þöyle demiþ: «Zýmmî bir kimse karýsýný üç defa boþar da sonra onunla beraber yaþarsa, kadýn kendisini sultana dâvâ ettikte sultan aralarýný ayýrýr. Keza kadýnýn hul olmasý da böyledir. Bir zýmmî müslüman kocadan iddet bekleyen zýmmîyeyle evlenirse, onu gerek boþamýþ olsun gerekse kocasý ölsün ben onlarýn aralarýný ayýrýrým.» Lâkin bu ifade þunu gösterir ki, bu son meselede aralarýný ayýrmak için dâvâya vermeye ve ayrýlýk isteðine asla hâcet yoktur. Çünkü müslümanýn hakký taallûk etmiþtir. Bunun bir misli de yine Kâfî´den naklen arz ettiðimiz zimmî bir kimsenin müslüman kadýnla evlenmesi meselesidir.
METÝN
Mecûsi olan karý-kocadan biri, yahut kitabînin karýsý müslüman olursa. diðerine müslümanlýk arz olunur. Müslümanlýðý kabul ederse ne âlâ. Ýmtinâ etmek veya susmak suretiyle müslümanlýðý kabul etmezse aralarý ayrýlýr. Velev ki koca sabî-i mümeyyiz olsun. Esah kavle göre bu mesele bilittifak böyledir. Sabî kýz, zikredilen bu hususlarda sabî oðlan gibidir. Kaide þudur ki: müslüman olduðu zaman Ýslâm´ý sahih olan herkesin, müslümanlýk arz olunduðu zaman ondan çekinmesi de sahihtir. Mümeyyiz olmayan sabînin akýllanmasý, yani iyiyi kötüyü ayýrmaya baþlamasý beklenir. Deli ise beklenmez. Çünkü onun sonu yoktur. Ýslamiyet onun ana ve babasýna arz olunur. Hangisi müslümanlýðý kabul ederse, deli ona tâbi olur. Nikâh da bâkîdir. Babasý yoksa hâkim onun nâmýna bir vasî tayin eder ve onun aleyhine ayrýlma hükmünü verir. Bunu Zahîdî´nin Ravdatü´l-Ulema adlý eserinden Behensî, ondan da Bâkânî nakletmiþtir.
ÝZAH
«Karý-kocadan biri müslüman olursa ilh...» meselesinde karý-kocadan birinin müslüman olmalarý, otuziki surette tasavvur edilir. Çünkü karý-kocanýn ya ikisi de kitabî, ya ikisi demecûsî yahut koca kitabî kadýn mecûsîdir, yahut bunun aksinedir. Bu sûretlerden her birine göre müslüman olan ya koca yahut kadýndýr. Bu sekiz suretten her birinde karý-koca ya Ýslam diyarýnda yahut dâr-ý harpte bulunurlar. Yahut yalnýz koca veya yalnýz kadýn Ýslâm diyarýndadýr. Bunu Bahýr sahibi ifade etmiþtir. Yine Bahýr´da bildirildiðine göre bu söz Ýslâm kaydýyla kayýtlanmýþtýr. Çünkü hiristiyan bir kadýn yahudî dinine döner yahut yahudî bir kadýn hiristiyan olursa, bunlara bakýlmaz. Çünkü kâfirlerin hepsi bir millettir. Keza hiristiyanýn karýsý mecûsi dinine dönerse, nikâhlarý üzere býrakýlýrlar. Nitekim kadýn iþin baþýnda mecûsî bulunursa hiristiyanla evlenebilir. Mecûsîden murad, semavî kitabý olmayan kimsedir. Bu kelime, putperest ile dehriye de þâmildir. Musannýf karý-kocadan Ýslâm diyarýnda beraber bulunanlarý kasdetmiþtir. Bununla neden ihtiraz ettiði ilerde, «Karý-kocadan birisi dâr-ý harpte müslüman olursa ilh...» dediði yerde gelecektir.
«Kitabî´nin karýsý müslüman olursa...» aralarý ayrýlýr. Fakat kitabîyyenin kocasý müslüman olursa nikâhlarý bâkidir. Nitekim metinde gelecektir.
«Veya susmak suretiyle müslümanlýðý kabul etmezse aralarý ayrýlýr.»
Ancak bu halde ihtiyaten kendisine müslümanlýk üç defa arz edilir. Mebsûfta böyle denilmiþtir. Nehir.
«Aralarý ayrýlýr» Ama aralarýný hâkim ayýrmadýkça kadýn o adamýn karýsýdýr. Hattâ kocasý kâfir olan karýsý müslüman olmadan ölürse bütün mehrini vermek vâcip olur. Velev ki zifaf yapýlmamýþ olsun. Çünkü nikâh mevcut idi. Ölümle de tekarrur eder. Fetih. Bu karý-kocanýn birbirlerine mirasçý olamamalarý, mirasa küfür mâni olduðu içindir.
«Sabî-i mümeyyiz olsun.» Sabî-i mümeyyiz; iyiyi-kötüyü ayýran çocuk demektir. Dinin ne demek olduðunu akýl ederse, çocuðun dinden dönmesi muteberdir. Dini kabul etmemesi de öyledir. Fetih. Ahkâmu´s-Sîgâr adlý eserin sahibi, "Bunak da aklý eren çocuk gibidir." demiþtir.
«Esah kavle göre...» Bazýlarý Ebû Yusuf´a göre Ýslâm´ý kabulden çe-kinmesinin muteber olmadýðýný söylemiþlerdir. Nitekim ona göre böyle bir çocuðun dinden dönmesi de muteber deðildir. Fetih.
«Bu hususlarda...» Yani Ýslâmiyeti kabul edip etmeme ve susma hu-susunda küçük kýz da küçük oðlan gibidir.
«Çünkü onun sonu yoktur.» Temyiz bunun hilâfýnadýr. Onun sonu vardýr.
«Ýslâmiyet onun ona ve babasýna arz olunur ilh...» Tahrîr ve þerhinde þöyle denilmiþtir: «Ýslâmiyet´in anne veya babasýna arz edilmesi, onlardan birinin müslüman olmasýyla, deli de müslüman sayýldýðý içindir. Onlardan biri müslüman olursa, nikâhlarý üzere býrakýlýrlar. Kocasý müslümanlýðý kabul etmezse, müslüman kadýndan zararý def etmek için aralarý ayrýlýr. Deli çocuk dahi anne-babasýnýn dinden dönmesiyle ve dâr-ý harbe kaçmalarýyla onlara tebean mürted sayýlýr. Onu Ýslâm diyarýnda býrakýrlarsa; yahut müslüman olarak bülûða erer de sonra delirirse, yahut aklý baþýnda iken müslüman olur da sonra bülûða ermeden delirirse, bu suretlerde anne ve babasýnýn dinden dönüp onun yanýna gelmeleri yukarýdakinin hilâfýnadýr. Çünkü anaya-babaya tâbi olmak diye bir þey kalmayýnca, yahut îmanýn rüknü kalbinde karar kýlýnca, müslüman devletine tâbi olmakla müslüman sayýlýr. Þemsü´l-Eimme´nin bildirdiðine göre delinin babasýna Ýslâmiyet´in arz olunmasýndan murad; ilzam yoluyla (zoraki) deðil, babalarýn çocuklarýna karþý âdeten gösterdikleri mâlûm þefkat yoluyla teklifte bulunmaktýr. Bunun onu müslümanlýða sevketmesi ihtimali vardýr. Görmüyor musun delinin annesi-babasý yoksa hâkim onun namýna bir hasým tayin eder ve karýsýyla aralarýný ayýrýr. Bu gösterir ki, burada kabulden çekinmenin özürden dolayý itibarý yoktur.» Bâkânî´den naklettiði budur. Bu ifadenin bir misli de Tatarhâniyye´dedir.
Hâsýlý þudur: Vasî tayin etmenin faydasý, müslümanlýðý arz etmeden ayýrma hükmünün sabit olmasýdýr. Hattâ zaruretten dolayý Ýslâmiyet´i arz sakýt olur. Çünkü çocuk anne-babasýndan baþkasýna tâbi olmakla müslüman sayýlmaz. Söylediklerimizden anlaþýlýr ki, delinin yalnýz annesi bulunursa Ýslâmiyet ona arz olunur. O buna yanaþmazsa aralarý ayrýlýr. Çünkü çocuk ona tâbidir. Velevki annesinin çocuk üzerinde velâyeti olmasýn. Zira burada sebep, velâyet deðil tâbi olmaktýr. Binaenaleyh bazý hâþiye yazarlarýnýn, "Baba bulunmazsa Ýslâmiyet annesine arzolunmaz. Bilâkis ona bir vasî tayin edilir." demesi doðru deðildir. Evet, anne-babasýnýn ikisi de deli olurlarsa çocuk için bir vasî tayini gereklidir. Hâsýlý Ýslâm ve küfür cihetinden anneye-babaya tâbî olmak için delirmeden önce müslüman olmamýþsa deli çocuk gibidir.
METÝN
Karýsý mecûsî olduðu halde kocasý müslümanlýðý kabul eder, o da yahudi veya hýristiyan dinine dönerse, nikâh baþtan öyleymiþ gibi kalýr. Çünkü netice itibariyle bu kadýn kitabîyedir. Karý-kocanýn aralarýný ayýrmak, Ýslâmiyeti kocasý kabul etmezse talâktýr. Talâkýn sayýsýný eksiltir. Karýsý kabuýl etmezse talâk deðildir. Çünkü talâk kadýnlar tarafýndan yapýlamaz. Faydayý zararý ayýran çocuðun çekinmesiyle, delinin anne-babasýndan birinin çekinmesi esah kavle göre talâktýr.
ÝZAH
«Karýsý mecûsi olduðu halde ilh...» ifadesinin aksi bunun hilâfýna olup þudur: «Kocasý müslüman olduðu vakit karýsý hýristiyan bulunur da sonra mecûsi dinine dönerse, kadýna müslümanlýk arzedilmeksizin aralarý ayrýlýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa, hâkim ayýrmadan ayrýlýk vâki olur. Çünkü kadýn mürtedde gibi olmuþtur.
«Talâkýn sayýsýný eksiltir.» Bu sözle þarih talâktan muradýn hakiki talâk olduðuna, fesih olmadýðýna iþaret etmiþtir. Adam müslüman olur da sonra o kadýnla evlenirse, Tarafeyn´e göre o kadýný yalnýz iki talâkla boþamaya mâlik olur. Ýmam Ebû Yusuf bunun fesih olduðunu söylemiþtir. Sonra bu talâk, zifaftan önce olsun sonra olsun talâk-ý bâindir. Nihâye sahibi, "Hattâ koca müslüman olursa, karýsýna dönmeye mâlik deðildir." demiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Talâk ile zifaftan sonra ise, kadýna iddet vâcip olduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü kadýn müslümansa Ýstâmiyetin hükümlerini benimser. Onun hükümlerinden biri de iddetin vâcip olmasýdýr. Kadýn kâfir olup iddetin vacip olduðuna inanmazsa da, kocasý müslümandýr, iddet onun hakkýdýr. Kâfirlerin inancýyla bizim haklarýmýz bâtýl olmaz. Talâk sözüyle, kadýn müslümansa, nafakanýn iddet içinde vâcip olduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü kadýndan istifadeye mâni erkek tarafýndan gelmiþtir. Kadýn kâfir olup, kocasýnýn müslümanlýðý kabul etmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü mâni kadýn tarafýndan gelmiþtir. Onun için zifaftan önceyse, kendisine mehir verilmez.» Kadýn müslüman olur da kocasý müslümanlýktan çekinirse, zifaftan önce olduðu takdirde kadýna mehrinin yarýsý, sonra olursa hepsi verilir. Nitekim Hâkim´in Kâfî´sinde beyan edilmiþtir.
Bahýr sahibi diyor ki: «Kadýn iddet içinde bulunduðu müddetçe onun üzerine yaptýðý talâkýn vâki olacaðýna da iþaret etmiþtir. Nasýlki birbirlerinden ayrýlmalarý hul veya âlet kesikliði yahut kalkýnamamak sebebiyle olursa hüküm yine budur. Muhit´te böyle denilmiþtir. Zâhirine bakýlýrsa, kadýnýn üzerine talâk vaki olmasý hususunda, kabul etmeyen erkek olsun kadýn olsun fark yoktur. Fethu´l-Kadir´in zâhiri ise, bunun kadýn müslüman olup da kocasý müslümanlýðý kabul etmediði hale mahsus olduðunu göstermektedir. Zâhir olan birincisidir.»
Ben derim ki: Feth´in ibaresi birinci hakkýnda açýktýr. Zira þöyle demiþtir: «Zýmmî olan karý-kocadan biri müslümanlýðý kabul edip öteki kabul etmemekle aralarý ayrýlýrsa, kocasýnýn o kadýn üzerine talâký vâki olur. Velevki kabul etmeyen kadýn olsun. Halbuki ayrýlmak fesihtir. Bununla; karý-kocadan biri müslüman olursa kocasýnýn o kadýna talâký vâki deðildir, diye söylenilen sözü bozulmuþ olur.» Evet, Muhit´in ifadesinin zâhirinden bunun, kabul etmeyen erkek olduðu hale mahsus olduðu anlaþýlýyor. Muhit sahibi; "Nitekim ayrýlýk hul sebebiyle olursa ilh..." demektedir. Çünkü bu ayrýlýk erkek tarafýndan olup talâk sayýlýr. Talâk iddeti bekleyen kadýna talâk yapýlabilir. Fakat kabul etmeyen kadýn ise ayrýlýk fesihtir. Fesih ise akdi kaldýrmaktýr. Binaenaleyh onun iddeti içinde talâk vâki olmaz.
Evet, Bahýr´da talâk bahsinin baþýnda, "Fesih iddeti içinde talâk vâki olmaz. Ancak karý-kocadan biri dinden döner ve biri dini kabul etmediði için hâkim aralarýný ayýrýrsa o zaman olur." denilmiþtir. Bezzâziye´de dahi, "Karý-kocadan biri müslüman olursa, diðerine talâký vâki olmaz." denilmektedir. Lâkin Hayreddin-i Remlî, "Bu, Ehl-i Harb´in talâkýhakkýndadýr." demiþtir. Yani harbî olan karý-kocadan biri müslümanlýðý kabul ederek Ýslâm diyarýna hicret ederse, o zaman talâk vâki olmaz. Çünkü kadýna iddet yoktur demek istemiþtir.
Ben derim ki: Bu yorum Bahýr´ýn ibaresi olmaksýzýn dahi Bezzâziye´nin ibaresinde mümkündür. Düþünülsün! Bu hususta sözün tamamý kinâyeler bâbýnýn sonunda gelecektir.
«Çünkü talâk kadýnlar tarafýndan yapýlamaz.» Þer´an ayrýlmaya im-kân bulursa, kadýnýn yapabileceði iþ fesihtir. Kadýnýn mâlik olduðu haklar hususunda onun yerini hâkim tutar.
«Faydayý zararý ayýran çocuðun çekinmesiyle...» Yani bu çekinme sebebiyle hâkimin ayýrmasý talâk sayýlýr demek istiyor. Yoksa çekinmek ve kabul etmemek talâk deðildir. H.
«Anne-babasýndan birinin çekinmesi...»nden murad; yalnýz birisi bulunduðu zamandýr. Her ikisi mevcut iseler ikisinin birden kabul etmemesi lâzýmdýr. Çünkü birisi müslüman olursa, deli ona tâbi olur. Nitekim yukarýda geçti.
METÝN
Bu mesele en garip meselelerden biridir. Zira talâk küçük çocuk ile deli tarafýndan yapýlmaktadýr. Zeylâi. Fakat bu, söz götürür. Çünkü talâk hâkim tarafýndan yapýlmaktadýr. Hem küçükle deli tarafýndan deðil, onlarýn üzerine yapýlmaktadýr. Binaenaleyh onlar talâk yapmaya ehil deðil; bilâkis kendilerine talâk yapýlmasýna ehildirler. Nitekim yakýnýna mirasçý olursa hüküm budur. Ben delirirsem sen boþsun der de delirirse talâk vâki olmaz. Eve girersen boþsun der de, kocasý delirdikten sonra girerse, bunun hilâfýna talâk vâki olur.
ÝZAH
«Binaenaleyh onlar talâk yapmaya ehil deðildirler. » Yani onlar tarafýndan talâk yapýlamaz. Bilâkis mûcibi bulununca onlarýn üzerine talâk yapýlabilir. Yani þeriat, talâkýn onlarýn üzerine yapýlabileceðine hükmetmiþtir. Tahrir þerhinde þöyle denilmiþtir: «Keþif sahibi ile baþkalarýnýn beyanýna göre, küçük çocuk hakkýnda boþamanýn ve köle âzâd etmenin meþru olmamasýndan murad, hâcet olmadýðý zamandýr. Hâcet olursa, bunlar meþrudur.» Þemþü´l Eimme Serahsî de þunlarý söylemiþtir: «Bazý ulemamýz zannetmiþlerdir ki, bu hüküm küçük çocuk hakkýnda hiç meþru deðildir. Hattâ onun karýsý talâka mahâl olamaz. Bence bu vehimdir. Çünkü boþamaya milk-i nikâh ile mâlik olunur. Asýl milki isbatta bir zarar yoktur. Zarar talâký meydana getirmektedir. Hattâ zararý def etmek için çocuk tarafýndan boþamaya ihtiyaç tahakkuk ederse, boþamak sahih olur. Küçüðün karýsý müslüman olur da kendisi müslümanlýðý kabul etmezse aralarý ayrýlýr. Bu, Ebû Hanife ile Ýmam Muhammed´e göre boþama sayýlýr. Maazallah dinden döndüðü vakit ayrýlma hasýl olur. Bu, Ýmam Muhammed´in kavline göre boþamadýr. Kadýn kocasýný âleti kesik bulur da dâvâ ederse, aralarý ayrýlýr ve bu bazý ulemaya göre boþama sayýlýr.»
Ben derim ki: Bu sözün hâsýlý þudur: Çocuk bu sebeplerle kendisinden talâk vâki olmak için bülûða eren gibidir. Þu kadar var ki. kendisine zarar olacaðý için iptidaen kadýn boþamasý sahih deðildir. Deli de onun gibidir. Bununla anlaþýlýr ki. "Bu, hâkim tarafýndan boþamaktýr." demeye hâcet yoktur. Zira burada hâkimin ayýrmasý, bülûða ermiþ bir kimseyi müslümanlýðý kabul etmemesi sebebiyle ayýrmasý gibidir. Bu o kimse nâmýna niyabeten boþamaktýr. Çocukla deli hakkýnda da böyledir. Lâkin çocukla delinin talâklarý vâki deðildir. Yani iptidaen boþayamazlar sözü meþhur olduðundan, onlardan bir sebeple talâk vukuu garip görülür. Onun için Zeylâî ve baþkalarý, "Bu mesele en garip meselelerden biridir." demiþlerdir.
«Nitekim yakýnýna mirasçý olursa hüküm budur.» Yani zirâhmi mahremine mirasçý olursa, meselâ anabir kardeþinin kölesi olan babasýna mirasçý olursa, kendi nâmýna âzâd olur. Keza babasýnýn cariyesiyle evlenir de cariyeyi babasýnýn malýndan miras olarak alýrsa nikâh bozulur.
«Talâk vâki olmaz.» Çünkü boþamayý kendinin yapamayacaðý bir þeye tâlik etmiþtir. Zira ceza olan, "sen boþsun" sözü, talâk için ancak þartý bulunduðu vakit sebep olur. Þartýn talâka elveriþli olmasý mutlaka lâzýmdýr. Bu da, "Ben ölürsem sen boþsun." gibi sözlerle olur. Bana böyle zâhir oldu.
«Talâk vâki olur.» Çünkü ulemanýn açýkladýklarýna göre, talâka ehliyet ancak tâlik vaktinde muteberdir. Þartýn bulunduðu vakitte muteber deðildir. Burada þart olan eve girmek, cezanýn talâka sebep olmasýna zýt deðildir. Birinci mesele bunun hilâfýnadýr. Hâsýlý tâlik sahih olmak için onu yaparken mutlaka ehliyet bulunmak lâzýmdýr. Baðlanan þart cezaya zýt olmamalýdýr. Burada her ikisi de mevcuttur. Birinci meselede öyle deðildir. Çünkü orada tâlik vaktinde ehliyet mevcut; öteki yani zýt olmamak mevcut deðildir. Bana zâhir olan budur.
METÝN
Ýkiden biri, yani mecûsî olan karý-kocadan biri yahut kitabînin karýsý dâr-ý harpte veya dâr-ý harbe mülhak tuzlu deniz gibi bir yerde müslüman olursa; kadýn diðerinin müslüman olmasýndan önce üç hayýz görmedikçe, yahut üç ay geçmedikçe ayrýlmýþ olmaz. Bu, ayrýlma þartýný sebep yerine koymak suretiyle olur. Ýddet de sayýlmaz. Çünkü zifaf edilmeyen kadýn bu hükümde dahildir. Kitabî bir kadýnýn -velev ileride olsun. Nitekim geçmiþti.- kocasý müslüman olursa, kadýn onun karýsýdýr. Kadýn memleketlerin hakikaten veya hükmen birbirine zýt olmasýyla kocasýndan ayrýlýr. Esir düþmekle ayrýlmaz.
ÝZAH
«Ýkiden biri...» Bu söz, yukarýda geçen. "Mecûsi karý-kocadan biri veya kitabînin karýsý ilh..." ifadesinin mukabilidir. Çünkü o söz her ikisinin Ýslâm memleketinde bulunmalarýna bakarak farzedilmiþti. Onun için Bahýr sahibi burada þöyle demiþtir: «Karý-kocadan birinin dâr-ýharpte müslüman olmasýný mutlak ifade etmiþtir. Binaenaleyh bu söz diðerinin Ýslâm memleketinde veya dâr-ý harpte bulunmasýna þâmildir. Ýster diðeri orada otursun, ister Ýslâm diyarýna çýksýn.» Bu sözün hâsýlý þudur; Karý-koca Ýslâm memleketinde beraber bulunmazlarsa, ýsrar edene müslümanlýk arzedilmez. Ýster müslüman olan, ister öteki, müslümanlar tarafýna çýksýn farketmez. Çünkü gaibin lehine ve aleyhine hüküm verilemez. Muhitt´te böyle denilmiþtir.
«Tuzlu deniz gibi bir yerde...» Nehir sahibi diyor ki: «Dâr-ý harp ve dâr-ý Ýslâm sayýlmayan yerin tuzlu deniz gibi dâr-ý harbe bitiþik olmasý gerekir. Çünkü onu hiçbir kimse hükmü altýna alamaz. Gemide iken karý-kocadan biri müslüman olursa, ayrýlma iþi üç hayýz geçmesine baðlý kalýr. Bu hüküm ulemanýn; çünkü velâyet bulunmadýðýndan Ýslâmiyetin arzý mümkün deðildir, sözlerinden alýnýr...» Acaba bu hükümden baþka yerlerde tuzlu denizin hükmü dâr-ý harp gibi midir? Ve bir zýmmî oraya çýkarsa harbî olur mu? Sözleþmesi bozulur mu? Harbî oraya cýkar da kendi memleketine varmadan dönerse emaný bozulur mu? Araþtýrmalýdýr. T.
«Üç hayýz görmedikçe ayrýlmýþ olmaz ilh...» Ayrýlmanýn hayýz görmeye baðlý olmasý gösteriyor ki, diðeri bu müddet geçmeden müslüman olursa, birbirlerinden ayrýlmazlar. Bahýr.
«Yahut üç ay geçmedikçe...» Yani küçüklük veya büyüklük sebebiyle hayýz görmüyorsa, onun hakkýnda geçerli olan üç aydýr demek istiyor. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir. Bu kadýn gebe ise çocuðunu doðuruncaya kadar ayrýlmýþ sayýlmaz. Bunu Halebî Kuhistânî´den nakletmiþtir.
«Ayrýlma þartýný sebep yerine koymak suretiyle olur.» Ayrýlma þartý bu müddetin geçmesidir. Sebep de müslümanlýðý kabul etmemektir. Çünkü kabul etmediði ancak arzetmekle anlaþýlýr. Velâyet bulunmadýðý için Ýslâmiyet arzedilememiþtir. Ayýrmaya da ihtiyaç vardýr. Çünkü müþrik müslümana yararlý olamaz. Ýllet bulunmayýnca, þartý onun yerine geçirmek caizdir. Bu müddet geçince, onun geçmesi hâkimin ayýrmasý mesabesinde olur ve Tarafeyn´in kavline kýyasen bir talâkla ayrýlma, Ebû Yusuf´un kavline kýyasen talâksýz ayrýlma olur. Çünkü bu ayrýlma hükmen ve takdiren Ýslâmdan çekinmek sebebiyledir. Bedâyi. Bahýr sahibi inceleme yaparak þöyle demiþtir: «Müslüman olan kadýnsa, talâk suretiyle ayrýlýk olur. Çünkü Ýslâmdan kaçýnan hükmen kocadýr. Onun kabul etmemesi sebebiyle yapýlan ayrýlýk Tarafeyn´e göre talâktýr. Binaenaleyh onun yerini tutan da öyledir. Müslüman olan koca ise, bu ayýrýma fesihtir demek gerekir.»
«Ýddet de sayýlmaz.» Yani bu müddet iddet beklemek deðildir. Çünkü zifaf edilmeyen kadýn bu hükümde dahildir. Ýddet sayýlsa, zifaf edilen kadýna mahsus olur. Acaba bu müddet geçtikten sonra iddet vâcip olur mu? Kadýn harbiyye ise vâcip olmaz. Çünkü harbiyeye iddetyoktur. Müslüman olan kadýn ise, Ýslâm memleketine çýkarak hayýzý orada tamamladýðý takdirde, Ebû Hanife´ye göre hüküm yine böyledir. Ýmameyn buna muhaliftirler. Çünkü Ýmam-ý Azam´a göre hicret eden kadýna iddet yoktur. Ýmameyn buna muhaliftir. Nitekim gelecektir. Bedâyi ve Hidâye. Tahâvî iddetin vâcip olduðuna kesinlikle hükmetmiþtir. Bahýr sahibi, "Bunu Ýmameyn´in kavlini tercih ettiðine yorumlamak gerekir." demiþtir.
«Kitabî bir kadýnýn kocasý müslüman olursa...» sözü, musannýfýn yukarýlarda, "yahut kitabînin karýsý" diyerek ihtiraz ettiði sözdür.
«Nitekim geçmiþti.» Yani, "Nasýlki iptidada olsa hüküm buydu." dediði yerde geçmiþti ve bununla yukarýlarda açýkladýðýnýn buradan anlaþýlmasý mümkün olduðuna iþaret etmiþtir. Bu, kitabiyye sözünden halen kitabiyye yahut ileride kitabiyye olacak mânâsý kasdedilmekle olur.
«Kadýn onun karýsýdýr.» Çünkü bu kadýnla iptidaen evlenmesi caizdi. Bakaen evli olmasý evleviyetle caizdir. Çünkü baka iptidadan daha kolay-dýr.
«Hakikaten veya hükmen.» Hakikaten birbirine zýt olmaktan murad, þahsen birbirlerinden uzakta bulunmalarýdýr. Hükmen zýt olmalarýndan murad, girdiði memlekette dönmek icin deðil de yerleþip kalmak için girmiþ olmaktýr. Hattâ harbî bir kimse pasaportla Ýslâm memleketine girerse, karýsý boþ düþmez. Çünkü hükmen kendi memleketinde sayýlýr. Meðerki zýmmî olmayý kabul etsin. Nehir.
«Esir düþmekle ayrýlmaz.» cümlesi, Ýmam Þâfiî´nin muhalefetini bildirmektedir. Çünkü o aksini alarak ayrýlýða sebep, memleket deðiþikliâlni deðil, esirliði saymýþtýr. Bunun üzerine, Ýkisi ittifâkî, ikisi ihtitâflý olmak üzere dört fer´î suret meydana gelmiþtir.
«Karý-kocadan biri müslüman olarak çýkarsa ilh...» cümlesiyle, daha sonra gelen, "her ikisi esir alýnýrlarsa" cümleleri ihtilâflý olanlardýr. "Esir alýnarak çýkarýlýrsa" ve "yahut her ikisi Ýslâm diyarýna çýkarlarsa" cümleleri ittifâkî cümlelerdir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:07:51
METÝN
Karý-kocadan biri müslüman veya zýmmî olarak Ýslâm memleketine çýkar yahut Ýslâm memleketinde müslüman veya zýmmî olursa; yahut esir alýnarak Ýslâm memleketine getirilirse, iki memleket birbirine zýt olduklarý için kadýn kocasýndan ayrýlýr. Çünkü dâr-ý harp ahalisi ölüler gibidirler. Diri ile ölü arasýnda nikâh yoktur. Her ikisi beraberce esir edilir veya zýmmî veya müslüman olduklarý halde Ýslâm memleketine çýkarýlýrlar; yahut çýkarýldýktan sonra müslüman veya zýmmî olurlarsa, kadýn kocasýndan ayrýlmaz. Çünkü zýddýyet yoktur. Hattâ esir alýnan kadýn bir müslümanýn veya zýmmînin nikâhlýsý olursa, ondan ayrýlmaz. Kadýný dâr-ý harpte nikâhlar da sonra ondan önce Ýslâm memleketine çýkarsa, kadýn ondan ayrýlýr. Ama kadýn ondan önce çýkarsa ayrýlmaz. Fetih´te Muhit´ten nakledilen ibare tahrifedilmiþtir. Nehir.
ÝZAH
«Karý-kocadan biri ilh...» meselesi, ihtilâflý suretlerden biridir. Çünkü burada zýddýyet var, esirlik yoktur. Bedâyi sahibi þöyle demektedir: «Sonra Ýslâm memleketine çýkan koca olursa, kadýna hilâfsýz iddet yoktur. Çünkü harbîyedir. Kadýn çýkarsa, Ýmam-ý Azam´a göre hüküm yine budur. Ýmameyn buna muhaliftirler.» Fetih´te de þöyle denilmiþtir: «Ýslâm memleketine çýkan erkekse, bize göre onun derhal dört kadýnla ve þayet Ýslâm memleketinde ise, karýsýnýn dâr-ý harpli kýzkardeþiyle evlenmesi helâl olur.»
«Yahut esir alýnarak Ýslâm memleketine getirilirse...» Bu suret ittifâkîdir. Çünkü hem zýddýyet, hem esirlik vardýr. Bundan anlaþýlýr ki, zýddýyet sadece esir almakla tahakkuk etmez. Ýslâm memleketine çýkarmak mutlaka lâzýmdýr. Nitekim Bedâyi´de bildirilmiþtir.
«Ölüler gibidirler.» Onun içindir ki, dinden dönen biri onlara kaçarsa, kendisine ölü hükmü verilir. T.
«Her ikisi beraberce esir edilirse» bu ihtilaflý suretlerden biridir. Bundan sonraki, Þâfiî ile aramýzda ittifâkîdir. Çünkü onda esir alma yoktur.
«Çýkarýldýktan sonra müslüman veya zýmmî olurlarsa...» ifadesi Ba-hýr´da, "Yahut her iki pasaportla Ýslâm diyarýna gelirler de sonra müslüman olurlarsa ilh..." þeklindedir
«Hattâ esir alýnan kadýn ilh...» Ýki memleketin hakikaten veya hükmen birbirine zýt olmalarý þartýna tefri edilmiþ bir meseledir.
«Ondan ayrýlmaz.» Çünkü memleketler hakikaten birbirine zýt olsa da hükmen birdir. Zira mesele kadýný dâr-ý harpte bir müslüman veya zýmmî nikâh edip sonra esir alýndýðýna göre kurulmuþtur. Kadýný Ýslâm memleketinde nikâh etmesi farzolunamaz. Çünkü sahih deðildir. Ýki memleketin birbirine zýt olmalarý nikâhýn devamýna mânidir. Baþlangýcýna ise evleviyetle mânidir. Nitekim Rahmetî bunu söylemiþtir. Pasaportla gelen kadýný Ýslâm memleketinde iken nikâhlarsa, kadýn zýmmîyye olur. Çünkü bir yerde kalmak hususunda kadýn kocasýna baðlýdýr. Nitekim Fethu´l-Kadir´in müste´men bâbýnda böyle denilmiþtir.
«Kadýn ondan ayýrýlýr.» Çünkü iki memleket hakikaten ve hükmen birbirine zýttýr. T.
«Ama kadýn ondan önce çýkarsa ayrýlmaz.» Çünkü kocasý Ýslâm diyarý ahalisindendir. Kadýn ondan önce gelince zýmmîyye olmuþtur. Artýk geri dönemez. Çünkü bir yerde kalma hususunda bildiðin gibi kocasýna baðlýdýr.
«Fetih´te Muhit´ten nakledilen ibare tahrif edilmiþtir.» Nehir sahibi diyor ki: «Muhit´te beyan edildiðine göre, bir müslüman dâr-ý harpte bir harbîyye ile evlenir de kadýný bir adam Ýslâm memleketine çýkarýrsa, beldelerinin birbirine zýt olmasý sebebiyle kocasýndan ayrýlýr. Kadýn kocasýndan önce kendisi çýkarsa, ayrýlmaz. Çünkü müslümanlarýn hükümlerinibenimsemekle müslüman memleketi ahalisinden olmuþtur. Zira kocasý müslüman memleketi halkýndan olduðu halde geri dönmesi mümkün deðildir. Binaenaleyh zýddýyet yoktur. Fetih sahibi bunu naklettikten sonra birinci sureti kasdederek; kadýný adam zorla çýkarýr da kocasýyla aralarýnda o zaman hakikaten ve hükmen zýddýyet bulunduðu icin ona mâlik olur. Hakikaten zýddýyet meydandadýr. Hükmen dahi zýddýyet vardýr. Çünkü kadýn hükmen dâr-ý harpte, kocasý ise Ýslâm diyarýndadýr. Sa´diyye hâþiyelerinde; hükmen dahi zýddýyet vardýr ilh... Sözünde bahis vardýr. denilmiþtir.»
Bunun vechi, yukarýda geçen þu söz olsa gerektir: «Hükmün mânâsý, dönmek niyetiyle girdiði bir memlekette bulunmamak, bilâkis yerleþmek niyetiyle girdiði memlekette bulunmaktýr.» Burada da öyledir. Çünkü kadýnýn geri dönmesine imkân yoktur. Sonra Muhit´e müracaat ettim. Bir de ne göreyim. Oradaki ibare þöyledir: «Bir müslüman dâr-ý harpte Ehl-i Kitap bir harbîyye ile evlenir de onu orada býrakýp yalnýz baþýna müslüman memleketine gelirse, kadýn ondan ayrýlýr. Ama kocasýndan evvel kadýn Ýslâm diyarýna gelirse ayrýlmaz.» Ve bu sözü yukarýda geçen sebeple ta´lil etmiþtir. Bu hususta sözümüz yoktur. Öyle görülüyor ki. Fetih sahibinin nüshasýna yazýlan deðiþtirilmiþtir. Doðrusu sana dinlettiðimdir. H.
Ben derim ki: Nehir sahibinin Muhit´ten naklettiðinin mislini Kâfî´de Hâkim-i Þehid de zikretmiþtir. Binaenaleyh Fetih sahibinin Muhit´ten naklettiði birinci meselede doðru olan þekil þudur: «Kadýn kocasýndan ayrýlmaz. Çünkü memleket hakikaten diðerine zýttýr, hükmen zýt deðildir.»
METÝN
Hamile olmayan bir kadýn Ýslâm memleketine müslüman veya zýmmîyye olarak hicret ederse, iddetsiz ayrýlýr. Onunla evlenmek helaldýr. Hamile ise, en zâhir kavle göre doðuruncaya kadar nikâh edilmez. Bu iddet için deðil, rahmi baþkasýnýn hakkýyla meþgul olduðu içindir. Karý-kocadan birinin dinden dönmesi, mahkeme kararý olmaksýzýn hemen nikâhý fesihtir. Binaenaleyh talâkýn sayýsýný eksiltmez. Cima edilen kadýna -velev hükmen olsun- mehrinin tamamý verilir. Çünkü cima ile mehir kuvvet bulmuþtur. Kocasý dinden dönerse, cima edilmeyen kadýna mehr-i müsemmanýn yarýsý yahut müt´a verilir. Ýddet nafakasýný vermesi de gerekir. Ama kadýn dinden dönerse, meskenden baþka mehir ve nafaka nâmýna bir þey vermesi gerekmez. Fetva bununla verilir. Çünkü ayrýlýk, mehir kuvvet bulmadan kadýn tarafýndan gelmiþtir. Kadýn iddeti içinde ölürse, müslüman olan kocasý istihsanen ona mirasçý olur.
ÝZAH
«Hicret ederse ilh...» Hicret eden kadýndan murad; dâr-ý harbi terk edip bir daha dönmemekniyetiyle Ýslâm memleketine gelendir. Bu da, ya müslüman veya zýmmîyye olorak gelmek yahut geldikten sonra müslüman veya zýmmîyye olmak suretiyle tasavvur edilir. Bu mesele önceki meselede dahildir. Lâkin önceki mesele karý-kocadan birl hicret ederek Ýslâm diyarýna çýkarsa aralarýnda ayrýlýk meydana geleceði hususundadýr. Buradakinden maksat ise, hicret eden kadýn olur da, ayrýlma vukubulursa. Ýmam-ý Azam´a göre hamile olsun olmasýn kadýna iddet lâzým gelmeyeceði hakkýndadýr. Böylesi derhal nikâh edilebilir. Ancak hamile olursa. doðuruncaya kadar beklenir. Ama bu bekleme iddet olarak deðil, doðurmakla mâni ortadan kalksýn diyedir. Ýmameyn´e göre ise kadýnýn iddet beklemesi lâzýmdýr. Fetih. Bundan anlaþýlýr ki, musannýfýn. "hamile olmayan" diye kayýtlamasýnýn bir vechi yoktur. Kenz sahibinin. "Hamile olmayan muhacir kadýn iddet beklemeden nikâh edilir." sözü bunun hilâfýnadýr. çünkü o hamileden ihtiraz içindir. Lâkin hamileye iddet lâzýmmýþ vehmini verir. Nitekim Ýbn-i Melek ve baþkalarý da bu vehmi vermiþlerdir. Halbuki öyle deðildir.
«En zâhir kavle göre...» Bu kavlin mukabili Ýmam Hasan´ýn rivayetidir ki, ona göre doðurmadan nikâhý sahihtir. Lâkin zinadan gebe kalan kadýn gibi buna da doðuruncaya kadar kocasý yaklaþamaz. Bu rivayeti Akta tercih etmiþtir. Lâkin birinci rivayet zâhir rivayettir. Nehir. Þârihler onu sahihlemiþ; ekser-i ulema onu tercih etmiþlerdir. Bahýr.
«Bu, iddet için deðil...» sözü, Ýmameyn´in kavlini ve Ýbn-i Melek´le baþkalarýnýn tevehhümünü nefydir.
«Rahim baþkasýnýn hakkýyla meþgul olduðu içindir.» ifadesi, bununla zinadan hamile kalan arasýndaki farký göstermektedir. Çünkü bunun karnýndaki çocuðun nesebi sabittir. Binaenaleyh ihtiyaten akdin men edilmesine tesiri vardýr. Tâ ki iki kiþiye birden kadýnlýk yapmýþ olmasýn. Bu, cima suretiyle ikisini biraraya getirmek gibi imkânsýzdýr. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir. Zinadan hamile kalan bunun hilâfýnadýr. Çünkü zina menisinin bir hürmeti yoktur. Onda baþkasýnýn hakký da yoktur. Bundan dolayý o kadýný nikâhlamak sahihtir.
«Mahkeme kararý olmaksýzýn fesihtir.» Keza cima edilen kadýnda iddetinin geçmesine de baðlý deðildir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Fesih sayýlmasý Ýmam-ý Âzam´a göredir. Müslümanlýðý kabulden çekinmesi bunun hilâfýnadýr. Ýmam Muhammed´e göre ikisi de birdir ve ikisi de talâktýr. Ebû Yusuf´a göre ise ikisi de fesihtir. Ýmam-ý Âzam aralarýnda fark görmüþ; "Dinden dönmek nikâha aykýrýdýr. Çünkü ismete münafidir. Talâk nikâh bulunmasýný gerektirir. Binaenaleyh bunu talâk saymak imkânsýzdýr." demiþtir. Tamamý Nehir´dedir. Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Dinden dönen kadýn iddet beklediði müddetçe, kocasýnýn ona yaptýðý talâk vâkidir. Çünkü dinden dönmekle meydana gelen hürmet ebedî deðildir. Müslüman olmakla kalkar; kocasýnýn iddet içinde yaptýðý talâk vâki olur. Arkasýndan da kadýnýn üç talâktan hâsýl olan baþka kocanýn cîmasý ile sýnýrlanan haram olma faydasýný celbeder. Nikâhýharam olan kadýnýn mahremiyet hürmeti bunun hilâfýnadýr. Çünkü o ebedîdir. Onun sýnýrý yoktur. Binaenaleyh onun üzerine talâk getirmenin bir faydasý yoktur.»
Ben derim ki: Bu, kadýn dâr-ý harbe gitmediðine göredir. Hâniyye´de kinâyeler bâbýndan önce þöyle denilmektedir: «Mürted bir adam dâr-ý harbe gider de karýsýný boþarsa, talâký vâki olmaz. Ama müslüman olarak döner de kadýn iddet beklerken onu boþarsa, talâk vâki olur. Dinden dönen kadýn dâr-ý harbe gider de onu kocasý boþarsa, sonra hayýz görmeden önce müslüman olarak geri döndüðünde, Ýmam-ý Âzam´a göre talâk vâki olmaz. Ýmameyn´e göre olur.»
«Talâkýn sayýsýný eksiltmez.» Erkek birçok defalar dinden döner de her defasýnda yeniden müslüman olur ve nikâhýný tazelerse, Ýmam-ý Azam´a göre karýsý baþka kocaya gitmeden kendisine helâl olur. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir.
«Velev hükmen olsun.» sözüyle, halvet-i sahihayý kasdetmiþtir. H.
«Mehrinin tamamý verilir.» Musannýf bu sözü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh erkeðin ve kadýnýn dinden dönmelerine þâmildir. Bahýr.
«Cima ile mehir kuvvet bulmuþtur.» Yani cima ile mehrin tamamý kuvvet bulur. Cima, hakiki olsun hükmî olsun fark etmez.
«Yahut müt´a verilir.» Yani mehir konmamýþsa müt´a verilir demektir.
«Ýddet nafakasýný vermesi de gerekir.» Yani cima edilmiþse demek istiyor. Çünkü cima edilmeyen kadýna iddet yoktur. Bu söz, mutlak surette iddetin vâcip olduðunu ifade eder. Ýster erkek dinden dönsün, ister kadýn. Keza kadýn ister hayýzla iddet beklesin, ister iddeti aylarla; yahut doðurmakla bitsin fark etmez. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.
«Mehir ve nafaka nâmýna bir þey vermesi gerekmez.» Çünkü tafsil yeri odur. Sözümüz cima edilmeyen kadýn hakkýndadýr. Buna nafaka verilmemesi, iddet olmadýðý içindir. Dinden dönme ondan geldiði için deðildir. Lâkin cima edilen kadýna dahi dinden dönerse nafaka verilmez. Onun için Bahýr sahibi diyor ki: «Ýddet nafakasýnýn hükmü cimadan önceki mehrin hükmü gibidir. Dinden dönen koca ise, kadýna iddet nafakasý vardýr. Kadýn ise, kendisine nafaka verilmez.»
«Meskenden baþka...» Cima edilen kadýnýn iddet içinde mesken hakký sâkýt olmaz. Çünkü bu þeriatýn hakkýdýr. Ýddet nafakasý böyle deðildir. Onun içindir ki, nafaka üzerine hul olmak sahih, mesken üzerine hul olmak sahih deðildir. Öyle görünüyor ki, bu, kadýn müslüman olduðuna göre farz edilmiþtir. Aksi takdirde dinden dönen kadýn tekrar müslüman oluncaya kadar hapsedilir. Ýleride görüleceði vecihle, hapsedilen kadýn, kocasýndan izinsiz çýkan gibidir. Kendisine nafaka ve mesken verilmez.
«Kadýn dinden dönerse...» sözünü mutlak býraktýðý için bu söz, hürre, cariye, küçük vebüyük kadýna þâmildir. Bahýr.
«Mehir kuvvet bulmadan...» Zira mehir ölümle yahut cima ile kuvvet bulur. Velevki hükmen cima olsun.
«Kocasý istihsanen ona mirasçý olur.» Bu, kadýn hasta iken dinden dönüp sonra öldüðüne yahut dâr-ý harbe gittiðine göredir. Saðlamken dinden dönmesi bunun hilâfýnadýr. Kocasýnýn dinden dönmesi de öyledir. Çünkü kocasý ölür veya kadýn iddet beklerken dâr-ý harbe kaçarsa. kadýn ona mutlak surette mirasçý olur. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiþtir. Bunu musannýf dahi hastanýn talâkýnda beyan edecektir. Vechi þudur: Erkeðin dinden dönmesi ölüm hastalýðý mânâsýnadýr. Çünkü müslüman olmazsa, öldürülür ve miras kaçýrmýþ sayýlýr ki, karýsý mutlak surette kendisine mirasçý olur. Kadýna gelince: O, dinden dönmekle öldürülmez. Binaenaleyh miras kaçýrmýþ sayýlmaz. Ancak dinden dönmesi hastalýðýnda ise o zaman olur.
METÝN
Ulema, kadýnýn yetmiþbeþ deðnek vurulmak suretiyle ta´zîr edileceðini: müslüman olmaya ve men etmek için bir dinar gibi az bir mehirle nikâh tazelemeye zorlanacaðýný açýklamýþlardýr. Fetva buna göredir. Valvalciyye. Belh ulemasý, kadýn dinden dönerse aralarýnýn ayrýlmayacaðýna fetva vermiþlerdir. Bu hem men etmek hem kolaylýk olsun diyedir. Bahusus kefâret icabeden bir þey yapan kadýn sonra bunu inkâr eder. Nehir sahibi, "Bununla fetva vermek, Nevâdir´deki kaville fetva vermekten evlâdýr." demiþtir. Lâkin musannýf, "Zamanýmýzda kadýnlarýn hallerini araþtýran ve onlardan hergün tekrar tekrar vâki olan dinden dönmeyi mucip sözleri iþiten kimse Nevâdir´in rivayetiyle fetva vermek hususunda duraklamaz." diyor.
Ben derim ki: Kýnye, Müctebâ, Fetih ve Bahýr´da bu rivayet izah olunmuþtur. Hâsýlý þudur: Dinden dönmekle kadýn, cariye olarak alýnýr ve Ebû Hanife (r.)´ye göre müslümanlara ganimet olur. Kocasý onu kumandandan satýn alýr yahut kocasý ganimete lâyýksa kadýný ona ganimet olarak verir. Dinden döndükten sonra kocasý onu istilâ yoluyla alýrsa, ona mâlik olur. Ondan doðurmadýðý müddetçe kadýný satabilir ve kadýn ümmüveled gibi olur.
ÝZAH
«Kadýnýn yetmiþbeþ deðnekle ta´zîr edileceðini açýklamýþlardýr.» Þârih burada Ebû Yusuf´un kavlini tercih etmiþtir. Çünkü ona göre hür bir kimsenin ta´zîri nihayet yetmiþbeþ deðnektir. Tarafeyn´e göre ise otuz dokuz deðnektir. Hâvi´l-Kudsî sahibi, "Biz Ebû Yusuf´un kavliyle amel ederiz." demiþtir. Bahýr sahibi, "Bu izaha göre ta´zîrin son haddi hususunda îtimat, Ebû Yusuf´un kavlinedir. Ýster dinden dönen kadýnýn ta´zîrinde olsun, ister erkeðin ta´zîrinde olsun" demiþtir.
«Müslüman olmaya...» Yani kadýn ya müslüman oluncaya yahut ölünceye kadar hapsedilir.
«Nikâh tazelemeye zorlanýr.» Kadýn razý olsun olmasýn her hâkim velev bir dinarla olsun az bir mehirle nikâhý tazeleyebilir. Kadýn müslüman olduktan sonra onu, baþka kocaya varmaktan da men eder. Þüphesiz ki bunun yeri, kocasý istediði zamandýr. Kocasý susar veya sarahaten terk ederse, kadýn zorlanmaz, baþkasýna kocaya da verilir. Çünkü kocasý hakkýný terk etmiþtir. Bahýr ve Nehir.
«Kadýný men etmek için...» Burada Bahýr´ýn ibaresi; "Ma´siyet kapýsýný kapamak ve o adamdan kurtuluþ çaresi için böyle yapýlýr. Bundan nikâh tazelemeye zorlamanýn, sadece o adamdan kurtulmak için kadýn dinden döndüðünde yapýlmasý lâzým gelmez. Bilâkis ulema bunu bu kapýyý aslýndan kapamak için söylemiþlerdir. Kadýnýn hile yapmak istemesi veya istememesi müsavidir. Bunu hile yapýlmasýn diye söylemiþlerdir." þeklin-dedir.
«Nehir sahibi; Nevâdir´deki kaville fetva vermekten evlâdýr demiþtir.» Ýbaresi þöyledir: «Þüphesiz bazý Belh ulemasýnýn tercih ettikleri kaville fetva vermek, Nevâdir´deki kaville fetva vermekten evlâdýr. Gerçekten kadýný dövüp sövmekle zorlamak þöyle dursun, ona nikâh tazeletmekte öyle meþakkatler gördük ki saymakla bitmez. Acem ulemasýndan bir üstadýmýz öyle bir kadýnla müptela olmuþtu ki, kadýn çok defa küfrü icabeden þeyler yapýyor. sonra inkâr ediyor, nikâhý yenilemeye de razý olmuyordu. Umumi kaidelerden biri de, meþakkat teysiri celbeder kaidesidir. Her güçlüðü kolaylaþtýran Allah´týr.»
Ben derim ki: Nikâh tazelemedeki meþakkat. Belh ulemasýnýn sözlerinin Nevâdir´dekinden evlâ olmasýný gerektirmez. Hattâ yukarýda geçen müftâbih kavilden -ki Buhârâlýlarýn kavlidir- evlâ olmasýný da gerektirmez. Çünkü Nevâdir´dekî söz, aþaðýda görüleceði vecihle kadýnýn dinden dönmekle cariye alýnacaðý meselesinden ibarettir.
«Fetih...» Burada þöyle bir itiraz yapýlabilir: «Fetih sahibi; dinden dönen kadýn Ýslâm memleketinde bulundukca zâhir rivayete göre cariye olarak alýnamaz. Nevâdir´in Ebû Hanife´den rivayetine göre alýnýr, sözüne bir þey katmamýþtýr.» Sonra gördüm ki Fetih sahibi bunu mürted bâbýnda izâh etmiþ.
«Hâsýlý þudur ilh...» Kýnye sahibi yukarýdaki Feth´in ibaresinden sonra þöyle demiþtir: «Kocasý bilirse, kadýn dinden döndükten sonra onu istilâ suretiyle alýr. Kadýn Ebû Hanife´ye göre müslümanlara ganimet olur. Sonra onu kumandan satýn alýr yahut kocasý ganimet alacaklardansa, kumandan ona ganimet olarak verir. Bu iþin önüne geçmek için bir müftü bu rivayetle fetva verse beis yoktur.» Bahýr´da da þu ifade vardýr: «Hýzânetü´I-Fetevâ´da dahi böyledir. "Bir müftü fetva verse ilh..." sözünü Hýzâne sahibi Þemsü´l-Eimme Serahsî´den nakletmiþtir.»
Ben derim ki: «Sonra onu satýn alýr ilh...» sözünün muktezasý þudur:
Kocasýnýn ganimet almaya hakký varsa, mücerret istilâ ile kadýna mâlik olamaz. "Kadýn müslümanlara ganimet olur." ifadesi hakkýnda Tahtâvî; "Bunun zâhirine bakýlýrsa, velevki kadýn ondan sonra müslüman olsun. Çünkü kölenin müslüman olmasý kendisini kölelikten kurtarmaz." Demiþtir.
«Kocasý onu istilâ yoluyla alýrsa...» ifadesinde mânâyý bozacak derecede kýsaltma vardýr. Kýnye´nin ibaresi þöyledir: «Ben derim ki: Bizim zamanýmýzda Tatarlarýn umumi fitnesinden sonra istilâ ettikleri ve hükümlerini sürdürdükleri Harzem, Maveraünnehir, Horasan ve benzeri vilâyetler, zâhire göre dâr-ý harp olmuþtur. Binaenaleyh kadýn dinden döndükten sonra kocasý onu istilâ suretiyle alýrsa, kendisine mâlik olur. Kumandaný almaya hâcet kalmaz ve cahillerin hilesini, kurnazlarýn tuzaðýný kapamak için cariyelik hükmüyle fetva verilir. Nasýl ki Siyer-i Kebîr´de buna iþaret olunmuþtur.»
«Ona mâlik olur.» sözü zâhir rivayete göredir. Zâhir rivayet, Ýslâm memleketinde olduðu müddetçe kadýnýn cariye yapýlamamasýdýr. Nevâdir´in rivayetiyle fetva vermeye hâcet yoktur. Çünkü söylediðine göre onlarýn memleketi o zamanda dâr-ý harp olmuþtur. Binaenaleyh kadýna mücerret istilâ ile mâlik olur. Zira kadýn Ýslâm diyarýnda deðildir.
«Kadýný satabilir ilh...» Bunu inceleme yoluyla Bahýr sahibi söylemiþ ve Kýnye´nin, "Kadýna mâlik olur." sözünden çýkarmýþtýr.
«Doðurmadýkça ilh...» sözüne Hâniyye´nin. "Ümmüveled dinden döndükten sonra dâr-ý harbe gitse, sonra esir edilerek kocasý ona mâlik olsa, yine eskisi gibi ümmüveledi olur. Milkin tekerrürü ile ümmüveledlik tekerrür eder." sözünü þahit getirmiþtir.
METÝN
Musannýfýn gasp bahsinde naklettiðine göre Hz. Ömer (r.a.) bir yasçý kadýna hücum ederek onu kamçýyla dövmüþ; hattâ kadýnýn baþörtüsü düþmüþ, Kendisine. "Ey mü´minlerin emîri! Kadýnýn baþörtüsü düþtü." demiþler. Ömer (r.a.), "Bunun gibisinin hürmeti yoktur." cevabýný vermiþ. Bundan dolayý fakih Ebû Behr Belhî, nehir kenarýnda baþlarý ve kollarý açýk birtakým kadýnlarýn yanýndan geçtiðinde kendisine, "Bunlarýn yanýndan nasýl geçiyorsun?" denildiginde; "Bunlarýn hürmeti yoktur. Ancak ve ancak îmanlarýnda þüphe vardýr. Bunlar harbi kadýnlar gibidirler." demiþtir. Karý-koca beraberce dinden dönerler de sonra ayný þekilde müslüman olurlarsa, hangisi önce döndüðü bilinmemek þartýyla istihsanen nikâh bakîdir. Suda boðulanlar hükmünde tutulurlar. Biri diðerinden önce müslüman olursa, nikâh fasit olur. Cimadan önce ise, kadýn sonra müslüman olduðuna göre mehir yoktur. Erkek sonraya kalýrsa, mehrin yarýsýný veya müt´a vermesi gerekir.
ÝZAH
«Bunlar harbî kadýnlar gibidirler.» Yani onlar ganimet mallarýdýr. Cariyenin baþý ve kolu avretdeðildir demek istemiþtir. Fâkih, Hz. Ömer´in sözünden þöyle hüküm çýkarmýþtýr: O yasçý kadýnýn hürmetini ýskat edince, bu da ecnebî erkeklerin geçtiði yerde baþlarýný açanlarýn hürmetinin olduðuna hükmetmiþtir. Çünkü onlarýn dinle alay eden, onu küçümseyen hallerini görmüþtür. Kadýnlarýn hürmetini ýskat eden sebep iþte budur. Sonra bil ki bu kadýnlar küfür haline vararak mürted olunca, hükümleri yukarýda geçtiði vecihle, Ýslâm diyarýnda bulunduklarý müddetçe kimsenin milki olmazlar. Zâhir rivayet budur.
Yine yukarýda geçen, "Nevâdir rivayetine göre bu kadýnlarýn cariye yapýlmasý caizdir diye fetva vermekte beis yoktur." sözü ise, mutlak deðil zaruretten dolayý zevcenin dinden dönmesine nisbetledir. Çünkü zevceden baþkasý hakkýnda zayýf rivayetle fetva vermeye zaruret yoktur. Hürmetin sâkýt olmasýndan ve bu kadýnlara bakmaya cevaz verilmesinden, Ýslâm memleketinde bunlarý cariye yapmanýn caiz olmasý lâzým gelmez. Çünkü olsa olsa bunlar ganimet olmuþlardýr. Bunlara bakmanýn caiz olmasýndan, kendilerini istilâ edip cima vesaire suretiyle onlardan istifadenin caiz olmasý lâzým gelmez. Çünkü baþkasýnýn cariyesine bakmak caizdir. Fakat nikâhsýz onunla cimada bulunmak caiz deðildir. Buradan anlaþýlýr ki. zamanýmýzda kendisini âlim sayan bazý kimselerin bâtýl fikirlerince, "Giyinip kuþanmadan sokaklarda dolaþan fahiþelerle istilâ hükmünce cimada bulunmak caizdir." fetvasýný vermeleri pek çirkin bir hatadýr. Zinanýn mübah sayýlmasýna yol açtýðý için, hemen hemen küfürdür. Kuvvet ve kudret ancak yüce Allah´a mahsustur!
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:09:25
FER´Î MESELE: Bahýr´da Hâniyye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Bir kimse karýsý ile zifaf olmazdan önce kaybolur da bir haberci kendisine karýsýnýn dinden döndüðünü haber verirse, velevki bu haberci köle veya kazf için dayak yemiþ biri olsun; velevki o kimse nazarýnda sözüne güvenilir veya güvenilmez biri olsun. Zann-ý galibine göre doðru söylediðine gönlü yatarsa, o kadýndan baþka dört kadýnla evlenebilir. Ama haberci kocasýnýn dinden döndüðünü kadýna haber verirse, istihsan rivayetine göre kadýn iddetini bitirdikten sonra baþka bir kocaya varabilir. Serahsî, "Esah olan budur." demiþtir.
«Beraberce dinden dönerlerse...» Bu mesele ikiden birisi dâr-ý harbe kaçmamakla kayýtlýdýr. Kaçarsa kadýn ondan ayrýlýr. Musannýfýn bundan bahsetmemesi, herhalde evvelce söylediði, "Ýki memleketin birbirine zýt düþmesi ayrýlýða sebep teþkil eder." sözü buna hâcet býrakmadýðý içindir. Nehir.
«Hangisi önce döndüðü bilinmemek þartýyla...» Hüküm musannýfýn dediði gibidir. Hakiki beraberlik ise imkânsýzdýr. Gerçi Bahýr´da, "Hakiki beraberlik ikisinin bir kelimeyle dinden döndüklerinin bilinmesidir." denilmiþse de, bu ihtimalden uzak olduðu meydandadýr. Evet, fiilen beraber dinden dönmeleri mümkündür. Meselâ mushafý beraberce alarak helâya atarlar yahut beraberce puta secde ederler. Nehir.
«Suda boðulanlar hükmünde tutulurlar.» Suda boðulanlarýn hangisi önce öldüðü bilinmezse, hepsi beraber ölmüþ gibi hesap edilerek birbirlerinden mirasçý olmazlar. Binaenaleyh teþbih, önceliðin bilinmemesi, beraberlik hâli gibi olmasý hususundadýr. T.
«Nikâh fâsit olur ilh...» Çünkü birinin dinden dönmesi iþe baþlarken nikâha aykýrýdýr, devam itibariyle de öyledir. Nehir. Bu söz, "Sonra müslüman olurlarsa" ifadesinin mefhumudur. Musannýf, "beraberce dinden dönerlerse" ifadesinin mefhumundan söz etmemiþtir. Çünkü o yukarýda, "Ýkisinden birinin dinden dönmesi derhal nikâhý fesih sayýlýr." dediði yerde geçmiþti.
«Biri diðerinden önce müslüman olursa...» Keza biri mürted olarak kalýrsa evleviyetle nikâh fâsit olur. Nehir.
«Cimadan önce ise, kadýn sonra müslüman olduðuna göre mehir yoktur.» Çünkü ayrýlýk onun sebebiyle gelmiþtir. Fakat cimadan sonra ise, her iki vecihte kadýna mehir verilir. Çünkü mehir cima ile kocasýnýn zimmetinde borç olarak tekarrur eder. Borçlar dinden dönmekle sâkýt olmazlar. Fetih.
«Mehrin yarýsýný...» Yani mehr-i müsemma varsa onun yarýsýný vermesi gerekir. Mehr-i müsemma yoksa müt´a verir,
METÝN
Çocuk annesiyle babasýndan hangisinin dini hayýrlýysa ona tâbi olur. Ama bu, memleket bir olduðuna göredir. Velevki hükmen bir olsun. Meselâ küçük çocuk Ýslâm diyarýnda, babasý dâr-ý harpte bulunsun. Aksi bunun hilâfýnadýr.
ÝZAH
«Çocuk annesiyle babasýndan hangisinin dini hayýrlýysa ona tâbi olur.» Bu yeni müslüman olanlarda iki taraftan tasavvur olunabilir. Meselâ ikisi de kâfir iken erkek yahut kadýn müslüman olur. Sonra diðerine müslümanlýk arzolunmadan ve aralarý ayrýlmadan kadýn çocuk doðurur yahut arzolunduktan sonra nesep sabit olabilecek bir müddette doðurur. Yahut biri müslüman olmazdan önce aralarýnda küçük bir çocuk bulunur. Zira birinin müslüman olmasýyla çocuk da müslüman olur. Fakat aslen müslüman iseler, bu tasavvur olunamaz. Meðerki anne kitabîye, baba müslüman olsun. Fetih ve Mehir.
TEMBÝH: Anne-baba tabirini kullanmasý, zinadan doðan çocuðun hariç kalmasýný bildiriyor. Fetevâ-i Þihab´da gördüm. Þilbî þöyle diyor: «Zamanýmýzda fetva vakasý olmuþtur. Bir müslüman Nasrânî bir kadýnla zina eder de kadýn doðurursa, bu çocuk müslüman olur mu? Þâfiîlerden bazýlarý müslüman sayýlmayacaðýna, bozýlarý da müslüman sayýlacaðýna fetva vermiþlerdir.» Þilbî Sübkî´nin müslüman sayýlacaðýný söylediðini bildirmiþtir. Fakat bu zâhir deðildir. Çünkü þeriat zinadan doðan çocuðun nesebini kesmiþtir. Þâfiîlerce zinadan doðanbir kýzýn zina eden babasýyla evlenmesi helaldýr. Binaenaleyh nasýl müslüman sayýlabilir? Kaadi´l-Kudât Hanbelî dahi, müslüman sayýlacaðýna fetva vermiþtir. Þilbî þöyle diyor: «Ben bunu yazmaktan vazgeçtim. Çünkü bu çocuðun babasýndan nesebi kesilmiþ de olsa, ona mirasçý da olmasa, ulemamýz bize göre bir kimsenin zinadan olan oðluna zekâtýný veremez, demiþlerdir. Onun lehine þahitliði de kabul edilmez. Bence kuvvet bulan þudur ki, mezhebimize göre onun müslüman olduðuna hüküm verilemez. Ulema zikri geçen hükümleri aralarýndaki hakiki cüz´iyyete bakarak ancak ihtiyaten isbat etmiþleridir.»
Ben derim ki: Bana Ýslâm hükmü verilecek gibi geliyor. Çünkü sahih bir hadiste, "Her doðan çocuk fýtrat (Ýslam dini) üzere doðar. Sonunda onu yahudi veya hýristiyan yapan, annesi, babasý olur." buyrulmuþtur. Ulema, annesiyle babasýnýn ittifak ederek onu dinden naklettiklerini söylemiþlerdir. Buna ittifak etmezlerse, çocuk asýl yaratýlýþý üzere kalýr yahut ona en yakýn bir halde bulunur. Hatta annesiyle babasýndan biri mecûsi, diðeri kitâbi ise, çocuk kitâbidir. Nitekim gelecektir. Burada ise çocuðun ittifak eden anne babasý yoktur. Binaenaleyh fýtratý üzere kalýr. Bir de ulema bu çocuðun ittifak eden anne babasý yoktur. Binaenaleyh fýtratý üzere kalýr. Bir de ulema bu çocuðun anne ile babasýndan hangisi müslüman veya kitâbi ise ona tâbi kýlýnmasýnýn kendisi için daha faydalý olduðunu söylemiþlerdir. Þüphesiz ki cüz´iyyetin hakikatýna bakmak çocuk için daha faydalýdýr.
Þu da var ki, ulema bu meselelerde ihtiyaten cüz´iyyete baktýlarsa, burada da bu meseleye ihtiyaten bakýlmalýdýr. Zira dinde ihtiyat göstermek evlâdýr ve çünkü küfür çirkinlerin en çirkinidir. Binaenaleyh açýk bir emir bulunmadýkça hiçbir kimseye kâfir hükmü vermemek gerekir. Þu da var ki, ulema bir adama zinadan doðan kýzýnýn haram olmasý hususunda, "Þeriat o kýzýn zina eden babasýna nisbetini kesmiþtir. Çünkü bunda çirkin bir haber yayýlmasý vardýr. Nafaka ve mirasýn sabit olmamasý bundandýr." demiþlerdir. Ama bu hakiki nisbeti nefyetmez. Çünkü hakikatler reddedilemez. Binaenaleyh mutlaka þer´î nisbet lâzýmdýr diyene sözünü beyan düþer.
TETÝMME: Üsturuþnî´nin Siyer-i Ahkâmü´s Sîgâr adlý eserinde bildirdiðine göre, bir çocuk dedesinin müslümanlýðý ile müslüman olamaz. Velevki babasý ölmüþ olsun. Bu mesele, dedenin baba gibi sayýlmadýðý meselelerden biridir. Çünkü dedesine tâbi olsa, onun da dedesine tâbi olur. Böylece iþ bütün insanlarýn Adem (a.s.)´in müslümanlýðý ile müslüman sayýlmalarýna varýrdý. Yine ayný eserde bildirildiðine göre, küçük çocuk din hususunda anne-babasýna veya onlardan birine tâbidir. Anne-babasý yoksa, kimin elinde bulunuyorsa ona tâbidir. Böylesi de yoksa, memlekete tâbidir. Bu söylediðimiz hususatta, çocuðun aklý erer olup olmamasý müsavidir. Çünkü bülûða ermeden o Ýslâmý vasfetmeye baþlamadýkça, din hususunda anne-babasýna baðlýdýr. Üsturuþnî bu sözleriyle anne-babaya baðlýlýðýnancak bülûða ermekle veya bizzat müslüman olmakla kesileceðini anlatmýþtýr. Bahýr ve Minah sahipleri de bunu açýklamýþlardýr. Keza Ýbn-i Emîr Hacc´ýn Tahrîr þerhinde Fahru´l-Ýslâm´ýn Câmi-i Saðîr þerhinden naklen bildirdiðine göre, küçük çocuðun akýl edip etmemesi mü-savidir. Câmi-i Kebîr´de ve þerhinde bu beyan edilmiþtir.
Ben derim ki: Ýmam Serahsî´nin Siyer-i Kebîr þerhinde uzun sözden sonra þöyle denilmiþtir: «Bundan anlaþýlýr ki, ulemamýzdan, kendini anla-tabilen çocuk anne-babasýna tâbi olarak müslüman sayýlamaz, diyenler hata etmiþlerdir. Ýþte burada müslüman olduðu nassan bildirilmiþtir.» Se-rahsî daha önce de anneye-babaya baðlýlýðýn çocuk aklý baþýnda olarak bülûða ermekle kesileceðini söylemiþtir. Yani deli olarak bülûða ererse baðlýlýk devam eder. Bundan anlarsýn ki Kuhistânî´nln, "Burada çocuktan murad; Ýslâm´ý akýl etmeyen yavrudur." sözü hatadýr. Nitekim bunu Serah-sî´nin ifadesinden de duydun. Velev ki Þihâb-ý Þilbî bununla fetva vermiþ olsun. Çünkü bu, Ýmam Muhammed´in Câmi-i Kebîr ve Siyer-i Kebîr adlý kitaplarýndaki sözüne muhaliftir. Bu, kitaplarda açýklanana ve keza me-tinlerin mutlak ifadelerine dahi muhaliftir.
«Velev ki hükmen bir olsun.» Yani ister hakikaten, ister hükmen bir olsun fark etmez. Meselâ anne-babasýndan dini hayýrlý olan çocukla be-raber Ýslâm diyarýnda veya dâr-ý harpte bulunur yahut sadece hükmen bir olur. Þarihin verdiði misâlde olduðu gibi ki bununla hem hakikaten, hem hükmen baþka olmalarýndan ihtiraz etmiþtir. Buna misâl, babanýn Ýslâm diyarýnda, küçük çocuðun dâr-ý harpte bulunmasýdýr. Þarih, "Aksi bunun hilâfýnadýr." sözüyle buna iþaret etmiþtir.
Ben derim ki: Fetih´te aksin hükmü ondan önceki gibi sayýlmýþsa da Bahýr´da bunun hata olduðu bildirilmiþtir.
METÝN
Mecûsi ve benzeri, vesenî ve diðer þirk ehli kitâbîden daha kötüdür. Hýristiyan, dünya ve âhirette yahudiden daha kötüdür. Çünkü o hayvan kesmez. Bilâkis Mecûsî gibi boðar. Âhirette ise azabý daha þiddetlidir. Câ-miu´l-Fusuleyn´de, "Bir kimse Hýristiyanlýk Yahudilikten veya Mecûsîlikten daha hayýrlýdýr derse kâfir olur. Çünkü kat´î delille çirkinliði bildirilen þeye hayýr isbat etmiþtir." denilmiþtir.
ÝZAH
«Mecûsi, kitâbîden daha kötüdür.» Nehir sahibi diyor: «Bu cümleyi getirmesi þunun içindir: Anne-babadan biri kitâbî, diðeri mecûsî olurlarsa, çocuk kitâbî olur. Bu onun, dünyada kestiðinin helal olmasý, kadýnlarýnýn nikâh edilmesi gibi hükümlerinin müslümanlara yakýn olmasýna; âhirette de azabýnýn azlýðýna bakaraktýr. Fetih´te böyle denilmiþtir. Yani asýl olan bülûða erdikten sonra eski bulunduðu hâl üzere kalmasýdýr. Aksi takdirde müþriklerinçocuklarý Cennet´te olacaklardýr. Onlar hakkýnda Ýmam-ý Azam tevakkuf etmiþtir. Nitekim evvelce geçmiþti. Kitâbîyi mecûsi cümlesine katmamasý, bazý ibarelerde kitâbi hakkýnda hayýr kelimesi kullanýldýðý içindir. Yoksa þer onun hakkýnda da sabittir. Þu kadar var ki, mecûsi ondan da berbattýr.» Bu izaha göre, "Çocuk anne-babasýndan hangisi dinen hayýrlýysa ona tâbidir." ifadesinden murad; sadece Ýslâm dinidir.
«Diðer þirk ehli»nden murad; semâvi bir dini olmayan kimsedir.
«Hýristiyan, yahudiden daha kötüdür.» Bahýr sahibi bunu Bezzâziye ile Habbazîye´den böyle nakletmiþtir. Hulâsa´dan ise aksini nakletmiþ; sonra þunlarý söylemiþtir: «Birinci kavle göre yahudi anayla hýristiyan babadan doðan yahut aksine yahudi babayla hýristiyan anadan doðan çocuðun hýristiyan deðil yahudi olmasý lâzým gelir.» Yani bu olacak þey deðil demek istemiþtir.
Ben derim ki: Bilâkis Bahýr sahibinin sözü vakýý iktiza etmektedir. Çünkü, "Bunun faydasý, âhirette azabýn hafifliðidir. Dünyada da öyledir. Çünkü Valvalciyye´nin kurban bahsinde bildirildiðine göre mecûsi ile hýristiyan yiyeceðinden yemek mekruhtur. Zira mecûsi boðularak, süzülerek ve yüksekten yuvarlanarak ölen hayvaný piþirir. Hýristiyanýn ise hayvan kestiði yoktur. O sadece müslümanýn kestiðini yer; yahut hayvaný boðar. Yahudinin yiyeceðini yemekte beis yoktur. Çünkü o ancak yahudinin veya müslümanýn kestiði hayvandan yer. Bundan anlaþýlýr ki, hýristiyan dünya hükümleri hususunda da yahudiden kötüdür." demektedir. Bahýr sahibinin sözü burada sona erer.
«Çünkü o hayvan kesmez.» Buna delil, bilâkis boðar sözüdür. Yoksa murad, kesse de onun kestiði yenilmez demek deðildir. Zira nikâh bahsinin evvelinde geçen, "Hýristiyanýn kestiði helaldir. Velev ki Mesih Allah´ýn oðludur desin H." ifadesine aykýrý düþer.
«Ahirette ise azabý daha þiddetlidir.» Çünkü hýristiyanlarýn dâvâsý ilâhiyat hususundadýr. Yahudilerinki ise peygamberlik hakkýndadýr. Gerçi Teâlâ Hazretleri, "Yahudiler, Üzeyr Allah´ýn oðludur, dediler." buyurmuþtur. Fakat tefsirde açýklandýðý gibi bunu diyenler az bir taifedir. Burada; "Ýnsanlarýn düþmanlýkça en þiddetlisini yahudiler bulacaksýn." âyet-i kerîmesiyle itiraz edilemez. Çünkü bahsimiz düþmanlýðýn kuvvet ve zaafýnda deðil, küfrün kuvvet ve þiddeti hakkýndadýr. Bezzâziye.
«Kâfir olur ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Bu þunu iktiza eder: Bir kimse, kitâbî mecûsiden daha hayýrlýdýr, derse kâfir olur. Halbuki bu ibare Muhit ve diðer kitaplarda vardýr. Meðerki fark gösterilmiþ olsun. Zâhir olan budur. Çünkü yahudilikle hýristiyanlýðýn dünya ve âhiret hükümleri hususunda birbirinden üstünlüðü yoktur. Mecûsiye nisbetle kitâbî bunun hilâfýnadýr. Çünkü dünya ve âhiret hükümleri hususunda aralarýnda fark vardýr.»
Ben derim ki: Bu söz tashih edilmemiþtir. Þöyle ki: Evvelâ kendi tashih ettiði, "Hýristiyandünya ve âhiret hükümlerinde yahudiden daha kötüdür." ifadesine aykýrýdýr. Ýkincisi; kâfirdir demenin illeti, kat´î delille çirkin olduðu bildirilen bir þeyin hayýrlý olduðunu isbat etmektir. Bir din diðerinden üstün olmadýðý için deðildir. Çünkü illet bu olsa, kâfir dememek lâzým gelir. O zaman, "Hýristiyanlýk yahudilikten daha hayýrlýdýr." demek, "Kitâbî mecûsiden daha hayýrlýdýr." demek gibi olur. Çünkü bunda onun da hayýrlý olduðunu isbat vardýr. Halbuki onda kesin olarak hayýr yoktur. Velev ki kötülüðü ötekinden az olsun. Binaenaleyh zâhire göre iki ibarenin arasýnda fark yoktur ve Muhit ile diðer kitaplardaki ifade bununla tekfir edilemeyeceðine delâlet eder.
Bunun vechi þu olsa gerektir: Hayýr kelimesiyle bazen zararý daha az olan kasdedilir. Meselâ göz aðrýsý körlükten daha hayýrlýdýr denilir. Þairde. "Lâkin hürrü öldürmek esir almaktan daha hayýrlýdýr." demiþtir. Sonra Misbah´ýn sonunda gördüm ki; "Ulema bazen bu þundan daha sahihtir derler. Maksatlarý bunun zaafý daha az demektir. Yoksa hadd-i zâtýnda bu da sahihtir demek istemezler." deniliyor. Bu benim söylediðimin tâ kendisidir. Allah´a hamd ederim! O zaman tekfir etmek hayýrlýlýðý isbata binaendir. Ýster ism-i tafdil kendi mânâsýnda kullanýlsýn, ister fiilin aslý kasdedilsin fark etmez. Tekfir etmemek ise söylediðimize ibtina eder. Allahu a´lem.
METÝN
Lâkin sünnette vârit olduðuna göre mecûsiler hâl itibariyle Mutezile fýrkasýndan daha mesutturlar. Çünkü mecûsiler yalnýz iki yaratan isbat ederler. Bunlarsa, sayýsýz yaratan uydururlar. Bezzâziye ve Nehir. Bir müslümanýn nikâhýnda bulunan küçük bir hýristiyan kýzýnýn babasý mecûsi dinine dönse, küçük hýristiyan mehirsiz boþ düþer. Meselâ annesi hýristiyan olarak ölmüþ olsa; yahut bunun aksi farz edilse, kýz boþ düþmez. Çünkü anaya-babaya baðlýlýk, birisinin zýmmî veya müslüman yahut mürted olarak ölmesiyle sona ermiþtir. Fakat diðerinin küfretmesiyle bâtýl olmamýþtýr.
ÝZAH
«Lâkin sünnette vârit olduðuna göre ilh...» ifadesi bunun hadis olduðu zannýný vermektedir. Halbuki öyle deðildir. Bezzâziye´nin ibaresi, "Ehl-i Sünnet kitaplarýnda zikredildiðine göre ilh..." þeklindedir. Buradaki istidrakýn vechi þudur: Ehl-i Sünnet Velcemaat ulemasýnýn böyle demeleri, "Hýristiyanlýk Yahudilikten daha hayýrlýdýr ve kitâbî mecûsiden daha hayýrlýdýr." demenin caiz olduðuna delildir. Çünkü ulemanýn bu sözünde mecûsilerin Mutezile´den daha mesut ve daha hayýrlý olduklarýný isbat vardýr. Bezzâziye sahibi diyor ki: Buna þöyle cevap verilmiþtir: Yasak edilen þey, mutlak olarak filan þeyden daha hayýrlý olmalarýdýr. Yoksa inatlýklarý daha az, þirkleri daha hafif, halleri daha saadetbahþtýr mânâsýna deðildir. Çünkü küfürlerinin bazýsý bazýsýndan daha hafif, bazýlarýnýn azabý diðerinden ehvendir, denilebilir. Yahut hâl vasýf mânâsýna alýnýr. Böyle denilmiþtir ve cevap tamam olmaz.» Çünkü bu sözü zikrettiðimiz þekilde te´vil sahih olsa, ötekinin de bunun gibi te´vili sahih olur. Halin mesut olmasýný icabederdi. Çünkü manen faildir. Yahut hali vasýf mânâsýna almak faydasýz olurdu. Nehir sahibi diyor ki: «Lâkin yukarýda Câmiu´l-Fusuleyn´den naklettiðimiz ifadenin muktezasý, her iki surette küfür lâzým gelmesidir. Birinci ta´lile yaraþan da budur. Ýtimat her halde bunadýr.» Yine Nehir´de belirtildiðine göre Câmiu´l-Fusuleyn´den nakledilen ifade niza mahallidir. Doðrusu, bu mesele hakkýnda iki kavil olmasýdýr. Ve bunlarýn itimat edilenine göre caizdir. Zira ulemanýn kelâmýnda vâkidir.
«Yalnýz iki yaratan» isbat ederler ki, biri nûrdur. Buna Yezdan derler. Diðeri karanlýktýr. Ona da Ehremen derler. H.
«Sayýsýz yaratan uydururlar.» Çünkü canlýlar kendi ihtiyârî fiillerini kendileri yaratýr derler. H.
Ben derim ki: Dalâlet fýrkalarýný tekfir etmek söz götürür. Mutemet olan bunun hilâfýdýr. Nitekim bâgîler bahsinde izahý gelecektir.
«Boþ düþer.» Tahtâvi´nin Hindiyye´den naklettiðine göre, bülûða eren bunak kýz dahi küçük kýz gibidir. O da din hususunda anne-babasýna baðlýdýr. Çünkü bunaðýn hakikatte bizzat müslümanlýðý muteber deðildir. Bu cihetten küçük kýz mesabesindedir.
«Yahut bunun aksi farzedilse...» Yani babasý hýristiyan olarak öldükten sonra annesi mecûsi dinine dönse kýz boþ düþmez. H.
«Birisinin zýmmî olarak ölmesiyle ilh...» Yani kitâbî olan karý-kocadan biri zýmmî veya müslüman olarak ölür de sonra hayatta kalan mecûsi dinine dönerse, çocuk ona tâbi olmaz. Karý-kocadan birinin dinden dönerek ölmesi de böyledir. Çünkü mürtedin hükmü, müslüman olmak için mecbur edilmektir. Binaenaleyh o müslüman hükmündedir. Hattâ müslümanlýðý devrindeki kazancý için müslüman vârisi kendisine mirasçý olur. O müslümanlýða kitâbî ve diðerlerinden daha yakýndýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Anne-babadan biri müslüman diyarýnda müslüman olarak veya dinden dönerek ölür de sonra öteki de dinden dönerek dâr-ý harbe kaçarsa, kadýn boþ düþmez. Ölürse, cenaze namazý kýlýnýr. Çünkü tâbilik müslüman olarak ölmekle sona ermiþ bir hükümdür. Dinden dönerek ölmekle de sona erer. Çünkü müslümanlýðýn hükümleri kaimdir.» Çünkü müslüman olsaydý kýzý ona tâbi olacaktý. Cevap þudur: Murad, hayatta kalandan baðlýlýðýn kesilmesidir. Çünkü tekarrur etmiþtir ki, çocuðun ana-babadan hangisinin dini hayýrlýysa ona tâbi olur. Yahut hangisinin kötülüðü hafifse ona baðlanýr. Binaenaleyh sona eren baðlýlýktan murad budur.
«Küfretmesiyle baðlýlýk» bâtýl olmamýþtýr. Tahtâvî diyor ki: Daha doðrusu, diðerinin mecûsi olmasýyla bâtýl olmamýþtýr demeliydi. Çünkü kendisi zaten kâfir idi. Yapýlan iþ bir küfür halinden daha kötüsüne intikalden ibarettir. Yalnýz þöyle denilebilir: Baðlýlýk anne-babadanbirinin ölümüyle deðil, hayatta kalanýn mecûsi olmasýyla sona ermiþtir»
METÝN
Muhit´te þöyle denilmektedir: «Karý-koca dinden dönerlerse, dâr-ý harbe kaçmadýkça, kýz kocasýndan ayrýlmaz. Aklý baþýnda müslüman olarak bülûða erer de sonra delirirse, karý-koca dinden döndükleri takdirde kýz mutlak surette kocasýndan ayrýlmaz.» Hýristiyan bir kadýnla evli bir müslüman, karýsýyla birlikte mecûsi veya hýristiyan olurlarsa, kýz kocasýndan ayrýlýr. Dinden dönen bir erkek veya kadýnýn insanlardan mutlak surette hiçbirine nikâhý caiz deðildir. Bir kâfir müslüman olur da nikâhý altýnda beþ kadýn veya iki kýzkardeþ yahut bir anneyle kýzý bulunursa, bir akitle evlendikleri takdirde hepsinin nikâhlarý bâtýl olur. Sýra ile evlenmiþse, sonuncunun nikâhý bâtýldýr. Ýmam Muhammed ile Þâfiî, Feyrûz hadisiyle amel ederek o kimseyi muhayyer býrakmýþlardýr. Biz deriz ki: Onun muhayyerliði, ayrýldýktan sonra evlenmesi hususunda idi.
ÝZAH
«Dar-ý harbe kaçmadýkça...» Yani kýzý alarak dâr-ý harbe kaçmadýkça demektir. Kýzý dâr-ý harbe kaçýrýrlarsa, memleket hükmü sona erdiði için kocasýndan ayrýlýr. Bahýr. Yani iki memleket birbirlerine zýt olduklarý için ko-casýndan boþ düþer. Bir de bu kýz, anne-babasýna baðlý olarak dinden dönmüþ sayýlýr. Telhîsü´l-Câmi þerhinde þöyle denilmiþtir: «Bu küçük kýzýn, aklý ermeye baþlayýp kendisini anlattýðý halin hilâfýnadýr. O zaman anasý babasý onu dâr-ý harbe kaçýrsalar bile kocasýndan ayrýlmaz. Ancak ken-diliðinden dinden dönerse, o zaman Tarafeyn´e göre ayrýlýr. Ebû Yusuf bu-na muhaliftir.» Bunu yukarýda anlattýðýmýz. "Anaya-babaya baðlýlýk bülûða ermeden kesilmez." meselesiyle beraber düþün! Anne-babanýn, kýzý dâr-ý harbe kaçýrdýklarýný kaydettik. Çünkü kendileri kaçar da kýzý býrakýrlarsa, yukarýda Tahrîr þerhinden naklettiðimiz vecihle kýz ayrýlmaz. Nehir sahibi, "Anne-babanýn mecûsi olmalarýyla dinden dönmeleri arasýndaki fark söz götürür. Düþün!" demiþtir.
Ben derim ki: Fark zâhirdir ve þudur. Kýz, müslüman olan anne-ba-basýnýn dinden dönmeleriyle onlara ve memlekete tâbi olarak müslüman kalýr. Çünkü dinden dönen kimse müslüman olmaya icbar edildiði için, hükmen müslüman sayýlýr. Onun için kocasý onu dâr-ý harbe kaçýrmadýkça kocasýndan boþ düþmez. Hýristiyan olan anne-babasýnýn mecûsi dinine dönmeleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü onlarý hýristiyanlýða dönmeye mecbur edecek bir þey bulunmadýðýndan, kýz mecûsilik hususunda da onlara tâbi-dir ve müslüman anne-babanýn dinden dönerek dâr-ý harbe kaçmalarý gibi olur. Anne-babasýna tâbi olmak devam etmekle beraber, kýzýn memlekete tâbi olmasý mümkün deðildir. Onun için kocasýndan ayrýlýr.
«Mutlak surette kocasýndan ayrýlmaz.» Yani annesi-babasý onu dâr-ý harbe kaçýrsýnlarkaçýrmasýnlar kocasýndan boþ düþmez. Çünkü kendisi baþkasýna baðlý olarak deðil, asaleten müslümandýr. Keza aklý eren küçük kýz müslüman olur da sonra delirirse, hüküm budur. Çünkü Ýslâmiyet hu-susunda asýl olmuþtur. Bunu Muhit´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Mecûsi veya hýristiyan olurlarsa...» Hýristiyan olurlarsa ifadesi yan-lýþtýr. Doðrusu, yahudi olurlarsadýr. Çünkü meselenin kuruluþu hýristiyan zevce hakkýndadýr. Nehir sahibi diyor ki: Dinden dönmekle kayýtlamasý þundandýr: Bir müslüman nikâhý altýnda hýristiyan bir kadýn bulunur da her ikisi yahudi dinine dönerlerse, aralarýnda bilittifak ayrýlýk vâki olur. Mecûsi dinine döndükleri vakit Ýmameyn ihtilâf etmiþ; Ebû Yusuf ayrýlma olacaðýný söylemiþ, Ýmam Muhammed ayrýlma olmaz demiþtir. Ebû Yusuf´un delili þudur: Koca bu dinde býrakýlmaz, fakat kadýn býrakýlýr. Binaenaleyh yalnýz baþýna kocasý dinden dönmüþ gibi olur. Ýmam Muhammed fark görmüþ ve mecûsi kadýn bir müslümana helal deðildir. Binaenaleyh bunu meydana çýkarmasý dinden dönme gibidir, demiþtir. Yani sanki ikisi beraberce dinden dönmüþ gibi olurlar demek istemiþtir. Sonra Bahýr sahibinin Muhiften naklettiði ibarede Ebû Yusuf´un ta´lili geri býrakýlmýþtýr. Bunun zahiri, itimat ona olduðunu gösterir. Fetih´te dahi, "Ebû Yusuf´a göre ay-rýlýk vâki olur, Ýmam Muhammed buna muhaliftirler." denilmiþ. Onun için þarih kesin olarak bunu söylemiþtir. «Mutlak surette...» Yani müslüman, kâfir veya mürted olsun demektir. Bu söz, nefydeki nekireden anlaþýlan mânâyý te´kid etmektedir. H.
«Ýmam Muhammed» müslüman olan bu kimseyi, dört kadýný mutlak olarak seçmek hususunda muhayyer býrakmýþtýr. Yani hangi dört kadýn olursa olsun ihtiyar edebileceðini söylemiþtir. Keza hangi iki kýzkardeþi olursa olsun seçmesi hususunda muhayyer býrakmýþtýr. Bir de kýzý seçer. Bu sûretlerde anneyi seçemez; yahut her ikisini terk eder. Çünkü rivayete göre Gaylân-ý Deylemî müslüman olduðu vakit nikâhý altýnda on kadýn varmýþ ve hepsi onunla beraber müslüman olmuþlar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) kendisini muhayyer býrakmýþ. O da kadýnlardan dördünü seçmiþtir. Keza Feyrûz-u Deylemî müslüman olduðunda nikâhý altýnda iki kýzkardeþ bulunuyormuþ. Rasulullah (s.a.v.) onu da muhayyer býrakmýþ. O da birini seçmiþtir. Kýzý seçmesine gelince: Bunun sebebi, onu nikâh etmek annesinin nikâhýna daha mâni olduðu içindir. Þeyhayn´ýn delilleri þudur:Bu nikâhlar fasittir. Lâkin biz bunlarý onlara bildirmeyiz. Çünkü küffan inançlarýyla baþbaþa býrakmaya memur olduk. Müslüman oldular mý, bu meseleye temas gerekir. Gaylân ile Feyrûz´un muhayyer býrakýlmalarý, ayrýlýktan sonra evlenme,hususunda idi. Bunu Minah´tan naklen Halebî söylemiþtir.
«Ayrýlýktan sonra evlenme hususunda...» ifadesinden murad: yeni bir akitle evlenme hususunda demektir. Kýzýn nikâhý hakkýnda söyledikleri, hiçbiriyle cima etmediði vakittir. Biriyle cima eder de sonra ikinciyle evlenirse onun nikâhý bâtýldýr. Çünkü cima haramdýr. Ýster anneyle ister kýzýyla olsun fark etmez. Yalnýz ikinciyle cima ederse bakýlýr: Bu anne ise, her ikisinin nikâhlarý bilittifak bâtýl olur. Çünkü kýzýn nikâhý anneyi haram kýlar. Anneyle cima da kýzý haram kýlar. Kýzsa, Þeyhayn´a göre hüküm yine böyledir. Þu kadar var ki, kýzla evlenmesi caiz, anneyle evlenmesi caiz deðildir. Ýmam Muhammed´e göre ise caiz olan, kýzýn nikâhýdýr. Ona zifaf olmuþtur, karýsý odur. Annenin nikâhý bâtýldýr. Bedâyi´de böyle denilmiþtir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:11:08
METÝN
Nikâhlý müslüman kýz bülûða erer de müslümanlýðý anlatamazsa, ko-casýndan boþ düþer. Zifaftan önce kendisine mehir de yoktur. Onun yanýnda Allah Teâlâ bütün sýfatlarýyla anýlmak gerekir. O da bunlarý ikrar etmelidir. Tamamý Kâfi´dedir.
ÝZAH
«Müslüman kýz bülûða ererse...» Musannýfýn buna müslüman demesi, bülûða ermezden önce anne-babasýna tâbi olarak kendisine müslüman hükmü verildiði içindir. Onun içindir ki, Ýmam Muhammed´in buna mürtedde dediði söylenir. Kocasýndan boþ düþmesi, dinsiz kaldýðý içindir. Zira bülûða ermekle anne-babasýna baðlýlýk ortadan kalkmýþtýr. Kendisinin de dini yoktur. Binaenaleyh dinsiz kâfirdir. Telhîs þerhinde böyle denilmiþtir.
«Tamamý Kâfi´dedir.» Kâfî sahibi þöyle demiþtir: «Bir müslüman, küçük bir hýristiyan kýzýyla evlenir de kýzýn hýristiyan anne-babasý bulunursa, bu kýz dinlerden hiçbirini bilmeyerek büyür hiçbirini anlatamazsa, bunak da deðilse, kocasýndan boþ düþer. Keza küçük bir müslüman kýzla evlenir de aklý baþýnda olarak bülûða erer, müslümanlýðý bilmez anlatamazsa. bunak da deðilse, kocasýndan boþ düþer. Muhit´te böyle denilmiþtir. Zifaftan önce ayrýlýrsa kendisine mehir yoktur. Zifaftan sonra ise mehr-i müsemmayý vermek icabeder. Allah Teâlâ´yý kýzýn yanýnda bütün sýfatlarýyla zikretmek ve kýza böyle midir? diye sormak icabeder. Evet diye cevap verirse, müslüman olduðuna hükmedilir. Biliyorum, anlatabilirim de; fakat anlatmýyorum derse boþ düþer. Anlatmasýný beceremiyorum derse, ihtilâf edilmiþtir. Ýslâmiyet´i bilir de anlatmazsa boþ düþmez. Mecûsi kadýn anlatýrsa, Tarafeyn´e göre boþ düþer. Ebû Yusuf´a göre düþmez. Çocuðun dinden dönmesi meselesi budur.» T.
«Ýslâm´ý bilirse» sözünden muradý; bülûða ermeden önce bilmesidir ki, "müslüman kýz bülûða ererse" sözüyle bundan ihtiraz etmiþtir. Bunun boþ düþmemesi, bülûða ermezden önce anne-babasýna tâbi olarak müslüman sayýldýðý içindir. Nitekim Telhîs þerhinde beyan edilmiþtir. Bununla küçük çocuða Ýmanýn edâsý vâcip olmadýðýna istidlâl edilmiþtir. Tamamý Tahrîr þerhinin ikinci faslýnýn baþýndadýr. Ahkâmü´s-Sýgâr´ýn siyer bahsinde bildirildiðine göre, Ýslâmiyet´i bilirse, yani anlatabilirse sözü LâiIâhe illallah diyen bir kimsenin îmanýnsýfatýný bilmedikçe müslüman sayýlamayacaðýna delâlet eder, Keza bir cariye satýn alýr da ondan Ýslâm´ý anlatmasýný isterse, bilemediði takdirde cariye mümin sayýlmaz. Îmanýn sýfatý Cibril (a.s.) hadisinde bildirilenlerdir ki: "Allah´a meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe, öldükten sonra dirileceðine, kadere, hayýr ve þerrin Allah Teâlâ´dan olduðuna inanmaktýr." Cenazeler bahsinde bunun benzerini Fetih´ten naklen arz etmiþtik. Allahu a´lem.
KASM BÂBI
METÝN
Kasm; paylaþtýrmak demektir. Kýsm ise nasiptir. Kasm; zevceler ara-sýnda gecelemek, elbise, yiyecek ve sohbet hususunda müsavi taksime ve adâlete, yani zulmetmemeye riayetin vâcip olmasýdýr. Ayetin zâhirine bakýlýrsa bu farzdýr. Nehir.
ÝZAH
El-Muðrîb´de þöyle denilmektedir: «Kasm mastardýr. "Kaseme´l-kas-samu´l-mâle beyneþ-þürekâi" derler ki, "kassâm malý ortaklar arasýnda paylaþtýrdý, herkese hissesini verdi", demektir. Kadýnlar arasýndaki kasm de bundandýr.» Yani erkek onlarýn arasýnda gecelemeyi ve benzeri þeyleri taksim eder. Misbah´ta hisseye kasm denildiði açýklanmýþtýr. Böylece an-laþýlýr ki, buradaki kasmden murad; aslýnda olduðu gibi mastardýr. Ama ondan taksim veya hisse mânâlarý da kasdedilebilir.
«Ayetin zâhirine bakýlýrsa farzdýr» Çünkü Teâlâ Hazretlerinin, "Adâlet gösteremeyeceðinizden korkarsanýz bir kadýn yeter." âyet-i kerîmesi, kadýnlar arasýnda haksýzlýk edeceðinden korkarsa bir kadýnla yetinmesini emir buyurmaktadýr. Bu emrin vücup ifade etmesi ihtimali vardýr. Bundan da anlaþýlýr ki, birkaç kadýnla evlenen kimseye onlarýn arasýnda adâlet göstermek vâciptir. Nitekim Fetih sahibi böyle demiþtir. Yahut emir bunun mendup olduðunu bildirmek içindir. Adâletin vâcip olduðu, vâcibi terk et-mekten korkmasýyla anlaþýlýr. Nitekim Bedâyi´de böyle denilmiþtir. Ne olursa olsun âyet-i kerime bunun vâcip olduðuna delâlet etmektedir.
«Yani zulmetmemeye» sözüyle þarih, Hidâye´ye yapýlan itirazdan kurtulmaya iþaret etmektedir. Hidâye sahibi þöyle demiþtir: »Bir adamýn iki karýsý varsa, aralarýnda adâlet göstermesi icabeder.» Bu ifadeden anlaþýlan, hürre ile cariye arasýnda kasmin vâcip olmamasýdýr. Fetih sahibi buna cevap vermiþ; "Burada adâletin mânâsý, müsavi tutmaktýr. Zulmün zýddý deðildir. Her iki kadýn hürre veya cariye iseler, aralarýnda müsâvâta riayet etmesi gerekir. Biri hürre biri cariye ise, aralarýnda adl yapmamalý;
yani zulüm yapmamalý demektir ki, bu da hürreye cariyenin iki misil kasm yapmakla olur. Buradaki îhâm, lafzýn müþterek olmasýndan doðmuþtur," demiþtir.
Lâkin musannýf sözünü burada hürre veya baþka bir kelimeyle kayýt-lamadýðý için, onu cevr yapmamakla yani vâcip olandan ayrýlmamakla tef-sir etmek münasip olur. Böylece kelime iki hürre veya iki cariye arasýnda müsâvâta, hürre ile cariye arasýnda müsâvât bulunmamasýna þâmil olur. Nafaka meselesinde de öyledir. Çünkü nafaka hususunda mutlak surette müsâvât lâzým deðildir. Nitekim gelecektir.
«Müsavi taksime» ifadesindeki müsavi kelimesini atmak daha iyi olurdu. Çünkü gördüðün gibi hürre ile cariye arasýnda müsâvât vâcip deðildir. Hattâ müsavi tutmamak vâciptir. Amabuna þöyle cevap verilir: Buradaki müsâvâttan murad, isbat veya nefyde müsavi tutmaktýr. Yani hürre ile cariyeyi bir tutarak zulüm etmemesi, keza iki hürre veya iki cariye arasýnda müsâvâta riayet etmeyerek zulüm yapmamasý icabeder. Musan-nýf gündüzün kadýnlarýn yanýnda bulunmayý zikretmemiþtir. Çünkü bu, miktar tayin etmeksizin kýsmen vâcip bir þeydir. Nitekim gelecektir.
«Elbise, yiyecek» ve mesken hususunda aranýr. Musannýf, "nafaka hususunda" deseydi daha iyi olur ve hepsine þümulü bulunurdu. Bahýr sahibi diyor ki: «Bedâyi´de bildirildiðine göre; kocanýn iki hürre ve iki ca-riye arasýnda yiyecek, içecek. giyecek, mesken ve yatak hususunda mü-sâvâta riayeti vâciptir. Valvalcî de böyle demiþtir. Gerçek þudur ki, bu söz, nafaka hususunda yalnýz erkeðin hali itibara alýnýr, diyenlerin kavline göredir. Müftabih olan kavle gelince: Ona göre karý-kocanýn her ikisinin halleri itibara alýnýr ki, bu söz ona uymaz. Çünkü karý-kocadan biri bazen zengin, diðeri fakir olabilir. Binaenaleyh nafaka hususunda mutlak olarak ikisini bir tutmak lâzým gelmez.» Bu izahtan anlaþýlýr ki, musannýfýn metinde yalnýz erkeðin halinin itibara alýnacaðýný söylemesine hâcet yoktur.
«Sohbet hususunda...» sözünü gecelemenin arkasýndan söylemesi daha münasip olurdu. Çünkü sohbet, yani konuþup muhabbet etmek, ge-celemenin semeresidir. Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: «Kocalara kadýnlarý için vâcip olan þeylerden bazýlarý da elinden gelen hususatta adâlet, mü-sâvât, sohbet ve muhabbet için yanlarýnda gecelemektir. Elinden gelme-yen hususatta bu vâcip deðildir. Bundan murad, sevgi ve cimadýr.»
METÝN
Cima hususunda sevgide olduðu gibi adâlet vâcip deðil müstehaptýr. Bir defa cima ile kadýnýn hakký sâkýt olur. Ama diyaneten zaman zaman vâcip olur. Kadýna yaklaþmamasý îlâ müddeti kadar olmamalý, ancak kadýnýn rýzasýyla olursa caizdir. Ýbadetle meþgul olan kocaya zaman zaman karýsýyla sohbette bulunmasý emrolunur.
ÝZAH
«Cima hususunda» adâlet vâcip deðildir. Çünkü bu, istek ve neþete baðlý bir iþtir. Bunda hilâf yoktur. Ulemadan bazýlarý demiþlerdir ki: «Cimayý sebebi bulunmadýðý ve âleti kalkmadýðý için terk ederse, bu bir özürdür. Sebebi varken terk eder, fakat kadýnýn ortaðýna iþtiyaký daha çok olursa, bu onun kudreti dahilinde sayýlýr. Fetih.» Galiba bu baþkasýnýn mezhebi olacaktýr. Onun için Bahýr ve Nehir sahipleri bunu zikretmemiþlerdir.
"Müstehaptýr." Sevgi kalbin meyletmesinden ibarettir. Bu insanýn elinde deðildir. Fetih sahibi diyor ki: «Müstehap olan, kadýnlarýn arasýnda cima ve öpmek gibi bütün istifadeler hususunda müsâvâta riayet etmektir. Cariyelerle ümmüveledler arasýnda dahi öyledir. Tâ ki onlarý zina arzusundan ve fahiþeliðe meyletmekten korumuþ olsun. Ama hiçbir þey vâcipdeðildir. Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Adâlet gösteremeyeceðinizden korkarsanýz bir kadýn kâfidir, yahut mâlik olduðunuz cariyeleriniz." buyurmuþtur. Bu onlarýn arasýnda adâlet vâcip olmadýðýný gösterir.»
«Bir defa cima ile kadýnýn hakký sâkýt olur.» Fetih sahibi þöyle diyor:
«Bilmelisin ki kadýnýn cimasýný mutlak surette terk etmek erkeðe helâl deðildir. Ulemamýzýn açýkladýklarýna göre kadýnla zaman zaman cimada bulunmak diyâneten vâciptir. Lâkin mahkeme ve ilzam hükmüne yalnýz ilk cima girer. Ulema bu hususta müddet takdir etmemiþlerdir. Ama îla müddetini bulmamalýdýr. Meðerki kadýnýn rýzasý ve hoþnutluðu olsun.» Nehir sahibi diyor ki: «Bu sözde birden fazla cimanýn, kadýnýn deðil erkeðin hakký olduðunu açýklama vardýr.»
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Bilâkis bu hem erkeðin hem kadýnýn hakkýdýr. Çünkü diyaneten vâcip olduðunu biliyorsun. Bahýr sahibi þöyle demiþtir. «Cimanýn kasme dahil olmadýðý bilinince, acaba bu kadýn için mi vâcip olur? Bedâyi´de; kadýnýn kocasýndan cima istemeye hakký vardýr. Çünkü kocasýnýn helalýný kadýnýn istemeye, karýsýnýn helalýný da kocasýnýn istemeye hakký vardýr. Kadýn bunu isteyince, kocasýna vâcip olur. Hükümde buna bir defa icbar edilir. Ziyadesi diyaneten vâcip olur. Bazý ulemamýza göre hükümde vâcip olmaz. Bazýlarýna göre hükümde de vâcip olur, denilmiþtir.»
Bundan anlaþýlýr ki, þarihe düþen. "Kazaen kadýnýn hakký bir defa ile sâkýt olur." demekti. Çünkü bir defa cima etmezse, hâkim onu bir sene tecil eder, sonra akdi fesheder. Fakat bir defa cima ederse, bir daha ona dokunmaz. Çünkü akit zamanýnda ýnnîn olmadýðý anlaþýlmýþtýr. Kadýna cimasý vâcip olduðu için hâkim zaman zaman ziyadesini emreder. Meðerki hastalýk veya sonradan ârýz olmuþ kalkýnamazlýk gibi bir özrü bulunsun. Zýhâr bâbýnda gelecektir ki, kadýndan zararý def etmek için hâkim zýhâr yapan kocaya kefareti ilzam edebilir. Bunu ya kefareti verinceye kadar yahut boþayýncaya kadar hapsetmek veya dövmek suretiyle yapar. Bu söz yukarýda geçen, "Ziyade etmesi hükümde de vâcip olur." diyen-lerin Kavlini teyid eder.
«ilâ müddeti kadar olmamalý...» Bu ifadeyi evvelce Fetihten de nakletmiþtik zahirine bakýlýrsa nakledilmiþ bir kavi olacaktýr. Lakin bundan önce cima devresi hakkýnda, "Cima için ilâ müddeti kadar uzun vakit söylememesi gerekir. Ýla müddeti dört aydýr." demiþtir. Bu incelemeyi Fetih sahibi yapmýþtýr. Nitekim þarih zikredecektir. O halde zâhire göre buradaki sözü incelemeye göredir. Sonra dört aydýr sözü, hürrenin ilâsý kasdedildiðini göstermektedir. Bunun Hz. Ömer (r.a.)´in þu hâdisesi te´yid eder: Ömer; (r.a.) geceleyin bir kadýnýn, "Vallâhi Allah´ýn azaplarýndan korkulmasa, bu karyolanýn kenarlarý yerinden oynardý." dediðini iþitmiþ. Kadýnýn halini soruþturunca anlamýþ ki kocasý harptedir. Derkenkýzý Hafsa´ya bir kadýnýn erkeksiz durmaya ne kadar sabredeceðini sormuþ. O da dört ay cevabýný vermiþ. Bunun üzerine Ömer (r.a.) ordu kumandanlarýna, evli asker-lerin dört aydan fazla ailelerinden uzak tutulmamalarýný emretmiþ. Bu müddete kadýna fazla zarar olmasa, Allah Teâlâ îlâ suretiyle ayrýlmayý meþru kýlmazdý.
«Ýbadetle meþgul olan kocaya ilh...» Bu hususta Fetih´te þöyle denilmiþtir Ama adamýn biri kadýndan baþka karýsý olmaz da onu da ibadetle veya cariyelerle meþgul olurken ihmal ederse; Tahâvî Ebû Hanife´den nakledilen Hasan rivayetini tercih etmiþtir ki, her dört günle gecenin, bir gün bir gecesi kadýnýn hakkýdýr. Kalaný erkeðindir. Çünkü erkeðin, üç hürre ile evlenmek suretiyle kadýnýn üç gecedeki hakkýný ýskata hakký vardýr. Karýsý cariye ise haftada bir gün bir gece hakký vardýr. Mezhebin zâhirine göre miktar tayini yoktur. Çünkü kasm nisbi bir mânâdýr. Onu vâcip kýlmak icadýn istemektir. Bu da iki nisbetlinin mevcut olmasýna baðlýdýr. Ta-savvur edilmeden istenmez de o kadýnla zaman zaman vakit tayin etmeksizin geceleyip sohbetinde bulunmasý emrolunur.» Nehir´de Bedâyi´den nakledildiðine göre, Ýmam Hasan´ýn rivayeti Ýmam-ý Azam´ýn ilk kavlidir. Sonra ondan dönmüþtür. Ama bu bir þey deðildir.
METÝN
Tahâvî bu müddeti hürre için her dört gecenin bir gün bir gecesiyle, cariye için haftanýn bir gün bir gecesiyle takdir etmiþtir. Kadýn kocasýnýn çok cimasý sebebiyle zarar görürse, takatýndan fazlasý caiz deðildir. Miktar tayini hususunda rey hâkimindir. Kadýnýn ne kadara takatý olduðunu o kararlaþtýrýr. Bunu inceleme suretiyle Nehir sahibi söylemiþtir.
ÝZAH
«Cariye için haftanýn bir gün bir gecesiyle takdir etmiþtir» Zira bu adam o kadýnýn üzerine üç hürre ile evlenebilir. Ve altý günü onlara taksim eder. Bu kadýna da bir gün düþer.
«Bunu inceleme suretiyle Nehir sahibi söylemiþtir.» Ýfadesi þudur: «Ýncelemenin muktezasý þudur ki: O adamýn kadýnla takatýndan fazla cima yapmasý caiz deðildir. Miktar tayinine gelince: Bu hususta imamlarýmýzdan bir þey görmedim. Evet, Mâlikîlerin kitaplarýnda hilâf vardýr. Bazýlarý bu karýyla kocaya dört cima gecede, dört cima da gündüzün hükmedilir demiþ; birtakýmlarý günle gecede dört cima hükmedileceðini söylemiþlerdir. Enes b. Mâlik´ten günle gecede on defa cima hükmedileceði rivayet olunmuþtur. Ýbn-i Ferhûh´un Dekaik adlý kitabýnda, günle gecede oniki defa cima hükmedileceði bildirilmiþtir. Bana kalýrsa bu hususta rey hâkimindir. Kadýnýn kaç cimaya takatý olacaðýný o tahmin eder.»
Bunun akabinde Hamevî þunlarý söylemiþtir: «Ben derim ki: Hâkimin, kadýna ne kadar cimaya dayanabileceðini sormasý gerekir. Ve söz, yeminiyle beraber kadýnýn olur. Çünkü bunu ondan baþka bilecek yoktur. Bu, kaidelere uygundur. Hâkimin zannýna býrakýlmasýnagelince: Bu doðru deðilse bile. ihtimalden uzaktýr.» þu da var ki, Ýbn-i Mecd´in açýkladýðýna göre Tehsisü´n-Nezâir ve diðer kitaplarda þöyle denilmiþtir: «Bizim imamlarýmýzýn kitaplarýnda bir hüküm hakkýnda nass bulunmazsa. Ýmam Mâlik´in mezhebine müracaat olunur. Ben derim ki: Kocasýnýn âleti kalýn veya uzun olur da kadýn bundan zarar görürse ne hüküm verildiðini görmedim. Hem bu fetva vakasýdýr.»
Ben derim ki: Ýbn-i Mecd´den naklettiði ifade meþhur deðildir. Ben bundan baþka onu zikreden görmedim. Evet, Dürr-ü Müntekâ´nýn ricat bâbýnda Kuhistânî´den; o da Musaffâ´nýn Dibâce´sinden nakletmiþ olmak üzere beyan edildiðine göre, ulemamýzdan bazýlarý zaruretten dolayý Ýmam Mâlik´in kavillerine meyletmiþlerdir. Ondan naklen açýkladýklarýna göre, zevce küçük olur da cimaya dayanamazsa dayanacak raddeye varýncaya kadar kocasýna teslim edilmez. Sahih olan, bunun yaþla takdir edilmemesidir. Bilâkis hâkime havale edilir. Kadýnýn semizliðine veya zayýflýðýna bakarak o takdir eder. Evvelce Tatarhâniyye´den naklen arzetmiþtik ki, bülûða ermiþ bir kýz cimaya dayanamazsa, onun da kocasýna verilmesi emredilmez. Þu halde ´dayanamazsa´ sözü, kadýn zayýf veya arýk yahut kocasýnýn âleti büyük olduðu hallere þâmildir.
Eþbâh´ta nikâh bâkî olmakla beraber kocanýn karýsýna cimasý haram olan þeyler sýralanýrken; "Bir de kadýn küçük olduðu için veya hasta yahut erkeðin þiþmanlýðýndan dolayý cimaya tahammül edemezse haramdýr." denilmiþtir. Erkeðin þiþmanlýðýndan, âletinin büyüklüðü de pekâlâ anlaþýlabilir. Þürunbulâlî Vehbâniyye üzerine yazdýðý þerhinde þöyle demiþtir: «Bir kimse karýsýyla cima eder de karýsý ölür veya iki necaset yolu birleþirse, bakýlýr: Kadýn küçük veya cimaya zorlanmýþsa; yahut cimaya takatý yoksa, kocasýnýn bilittifak diyetini ödemesi lâzým gelir. Bütün bunlardan anlaþýlýr ki, kadýnýn zararýna olacak þekilde cimasý erkeðe helâl deðildir. Binaenaleyh hâkimin tahmini veya kadýnlarýn haber vermesiyle kaç adet cimaya takatý olacaksa o kadarla yetinilir. Bununla da bilinmezse, kadýnýn sözüyle amel edilir. Âletin kalýnlýðý meselesinde de öyledir. Aleti uzun olursa, dayanacak miktarýný yahut orta boylu bir adamýn âleti kadarýný sokmasý emrolunur. Allahu a´lem.»
METÝN
Kasm hususunda, enenmemiþ erkekle enenmiþ, kalkýnamayan, âleti kesik hasta, saðlam, karýsý ile zifaf olan çocuk ve zifaf olmayan bâlið arasýnda fark yoktur. Bunu inceleyerek Bahýr sahibi söylemiþ; musannýf da ikrar etmiþtir. Kadýnlarýn da hasta, saðlam, hayýzlý, nifaslý, korkutmayan deli, ferci yapýþýk, boynuzlu ve cima edilebilecek küçük kýz, ihramlý, zýharlý ve kendisine îlâ yapýlmýþ olaný ile mukabilleri arasýnda fark yoktur. Ric´î talâkla boþanan kadýna kocasý dönmek isterse, o da böyledir. Dönmek istemezse böyle deðildir. Bahýr.
ÝZAH
«Fark yoktur ilh...» Zira kasmýn cima deðil de sýrf sohbet ve muhabbet için vâcip olduðu bilinince, bir koca ile baþka koca arasýnda fark yoktur. Bahýr.
"Hasta" hakkýnda Bahýr sahibi þöyle diyor: «Ben bunun hastalýðý esnasýnda nasýl kasm yapacaðýný görmedim. Hastalýðý bir evden baþka eve gitmesine mâni olacak derecede ise, hüküm ne olacaktýr. Zâhire bakýlýrsa burada murad, iyileþtiði zaman diðer kadýnýn yanýna giderek onun yanýnda da birincinin yanýndaki kadar kalýr.» þüphesiz ki saðlamken kadýnlarýný dolaþma miktarý kendi elinde olduðuna göre, hastalýðýnda evleviyetle elindedir. Birinci kadýnýn yanýnda bir müddet kalýrsa, ikincinin yanýnda da o kadar kalýr. Nehir.
Ben derim ki: Bu, kalma müddetini nevbet haline getirmek istediði vakittir. Tâ ki aþaðýda gelecek olan; "Birisinin yanýnda bir ay kalýrsa, geçmiþ günler heder olur." ifadesine aykýrý düþmesin.
«Karýsý ile zifaf olan çocuk» yerine Bahýr ve diðer kitaplarda, "iki karýsý ile zifaf olan çocuk" denilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Çünkü kasmin vâcip olmasý kadýnlarýn hakký içindir. Sebebi tekarrur edince, kul haklarý çocuklara da teveccüh eder. Fetih´te beyan edildiðine göre. Ýmam Mâlik çocuðun velisi onu sýrayla kadýnlarýna götürür, demiþtir. Zâhirine bakýlýrsa o bizim mezhebemizden bir þeye muttali olmamýþtýr. Velisi çocuða bunu emretmediði ve çocuðu götürmediði vakit günahkâr olmak gerekir» Hayreddin-i Remlî þöyle demiþtir: «Hâniyye sahibi çocuðu mürâhik diye kayýtlamýþtýr. Binaenaleyh mürâhik olmayan çocuða kasm vâcip olmaz. Fakat bu kayýt deðildir. Sabî-i mümeyyiz ve cimaya kâdir olan çocuðun cimasý da böyledir.»
«Zifaf olmayan bâlið...» Zifaf olan bâlið dahi evleviyetle zifaf olan gibidir. H.
«Bunu inceleyerek Bahýr sahibi söylemiþtir...» Bu ifade, zifaf olmayan bâliða râcidir. Bahýr sahibi diyor ki: «Muhit´te bildirildiðine göre, küçük çocuk karýsýna zifaf olmamýþsa, onunla beraber bulunmasýnýn bir faydasý yoktur Bunun zâhirine bakýlýrsa bülûða ermiþ oðlan için kasm zifaf olunmayan kadýn hakkýnda vâciptir. Çünkü onunla beraber bulunmasýnda fayda vardýr. Onun içindir ki ulema zifaf olmayý sadece küçük çocuðun karýsý hakkýnda kayýtlamýþlardýr.
Ben derim ki: Bana küçük çocuðun zifafý da kayýt deðil gibi geliyor. Bundan murad, zifaf yaþýna varan sohbet ve muhabbete yarayan delikanlýlardýr. Onun için Hâniyye sahibi zifafla kayýtlamamýþ; sadece "Kasm hususunda, mürâhikle bülûða eren müsavidir." demiþtir. Þu halde Muhit sahibinin, "þayet zifaf olmamýþsa" sözü, bu yaþa varmamýþsa mânâsýnadýr. Buna karine, "Kadýnla beraber bulunmasýnda fayda yoktur." sözüdür. Zira mürahikin yanýnda olmasýndan, kadýna konuþup muhabbet etme faydasý hâsýl olacaðýnda þüphe yoktur. O zaman kasmin vâcip olmasý hususunda mürâhikle bâlið arasýnda fark yoktur. Nitekim Hâniyye´nin açýk olan ibaresi de budur. Bu, zifaftan sonraya ve önceye þâmildir. Çünkü vücubuna sebep nikâh aktidir. Nitekim Bedâyi´de de böyle denilmiþtir. Zifaftan önce kadýnýn nafakasý boynuna borç olunca, onunla beraber gecelemek hususunda kasm dahi vâciptir. Yeter ki kadýn kendi ilerini yoluna koymak için aiesinin evinde kalmasýna razý olmamýþ olsun. Aksi takdide bu adam karýsýna zulmetmiþ olur.
«Korkulmayan deli...» Yani kocasý kendisinden korkmayan deli kadýn demektir. Kocasý vurup kýracaðýndan korkmazsa, böyle kadýnýn nafakasý ve meskeni kocasýna vâcip olur. Aksi takdirde kadýn kaçan kadýn hükmündedir.
«Cima edilebilecek...» ifadesi Hâniyye´den alýnmadýr. Baþka kitaplarda bunun yerine mürâhike tâbiri kullanýlmýþtýr. Minah hâþiyesinde Hayreddin-i Remlî þöyle demektedir: «Cimasý mümkün olmayan küçük kýz bunun hilâfýnadýr. Zira onun hakký yoktur. Bunu bil ve birçok Minah nüshalarýndaki cimasý mümkün deðildir sözüne aldanma! Çünkü o hatadýr.»
"Ýhramlý" dan murad; hacc veya umre yahut her ikisi için ihrama giren kadýndýr. T.
«Ric´î talâkla ilh...»
T E M B Ý H: Burada Nehir sahibi þöyle demiþtir: «Nikâhlý kadýnýn iddet beklerken þüphe ile cima edilirse; borcu için hapsedilmiþ olup ödemeye kudreti olmayan kadýnýn ve kaçak kadýnýn hükümlerinin ne olacaðýný görmedim. Þâfiî kitaplarýnda yazýlan, bunlarýn hepsinde o kadýna kasm yapýlmayacaðýdýr. Bana kalýrsa þüphe ile cima edilen kadýna kasm vâciptir. Bunu ulemanýn, "Kasm sýrf muhabbet ve yalnýzlýðý def etmek içindir." sözlerinden alýrým. Hapsedilen kadýn hakkýnda tereddüt vardýr. Kaçak kadýna gelince: Onun hakkýnda kasmin sükut edeceðinde tereddüt gerekrnez. Çünkü o evden çýkmakla hakkýnýn sükutuna razý olmuþtur.»
Hamevî kendisine itiraz ile; "Þüpheyle cima edilen kadýna bu iddetin içinde nafaka yoktur. Mâlûmdur ki kasm, geceleme, nafaka ve mesken hususunda müsavî tutmaktan ibarettir." demiþtir. Ulemadan bazýlarý, "Bu kadýn için kasm yaparsa, o adamýn harama düþeceðinden korkulur." cümlesini ziyade etmiþlerdir. Çünkü kadýn baþkasý için iddet beklemektedir. Bu adamýn ona dokunmasý ve öpmesi haramdýr. Binaenaleyh kasmi de vâcip deðildir. Hapsedilen kadýn da öyledir. Çünkü kasmi vâcip olursa kendisi de hapse gireceðinden, adama bundan zarar gelecektir.
METÝN
Erkek sefere çýkmaksýzýn kadýnlarýndan birinin yanýnda bir ay kalýr da sonra öteki kadýn bu hususta kendisini dâvâya verirse, ilerisi için aralarýnda adâlet göstermesi emrolunur. Geçen hükümsüz kalýr. Velevki onunla günaha girmiþ olsun. Çünkü taksim istekten sonra olur. Hâkim kendisini nehyettikten sonra erkek tekrar haksýzlýk etmeye baþlarsa, bu seferhapissiz ta´zîr eder. Cevhere. Çünkü hapis, hakký yok etmiþtir. Bu, "Ben bunu yaptým. Çünkü nevbet muhayyerliði benimdir." demediðine göredir. O zaman hâkim zulmünün miktarýna göre hüküm verir. Bunu Nehir sahibi inceleme neticesi söylemiþtir. Bekâr, dul, yeni, eski, müslüman ve kitâbîyye arasýnda fark yoktur. Çünkü âyet mutlaktýr. Cariye, mükâtebe, ümmüveled, müdebbere ve bir kýsmý âzâd olunmuþ cariye için hürreye verilen mesken ve yanýnda geceleme hakkýnýn yarýsý vardýr. Nafakaya gelince: Karý ile kocanýn hallerine göredir.
ÝZAH
«Sefere çýkmaksýzýn birinin yanýnda bir ay kalýrsa...» Yani dâvâya vermeden önce veya sonra kalýrsa demek istiyor. Hâniyye. Fakat birisini sefere götürürse; diðerinin, kocasýndan seferde bulunduklarý müddet kendi yanýnda kalmasýný istemeye hakký yoktur. Bunu Tahtâvî Hindiyye´den nakletmiþtir.
«Geçen hükümsüz kalýr.» Kadýn kendi yanýnda da o kadar kalmasýný isteyemez. Bunu da Tahtâvî Hindiyye´den nakletmiþtir. Aklen kadýn istediði vakit kaza etmesi emrolunmak gerekir. Çünkü bu bir insan hakkýdýr. Onun da bunu ödemeye kudreti vardýr. Fetih. Nehir sahibi buna þarihin zikrettiði ta´lille cevap vermiþtir. Rahmetî diyor ki: «Bir de þunun için ki; nafakayý arttýrmaz. Zaman geçmekle nafaka sâkýt olur.»
«Çünkü taksim istekten sonra olur.» sözü, "geçen hükümsüz kalýr" ifadesinin illetidir. Bedâyi´den naklen arzetmiþtik ki; kasmin vâcip olmasýna sebep, nikâh akdidir. Onun için istemezden önce býrakmakla günaha girer. Bu da Feth´in incelemesini te´yid eder. Ama þöyle cevap verilebilir: Mânâ þudur: Hâkim tarafýndan kasme icbar etmek istedikten sonra olur. Aksi takdirde kadýn ister de sonra kocasý zulmederse, kaza lâzým gelir, demek icabeder. Bu ise Hâniyye´den naklettiðimiz, "dâvâya vermezden önce veya sonra" ifadesine muhaliftir. Meselenin Bezzâziye ve diðer kitaplarda, "Kasm zimmete borç olmaz, Çünkü bu istedikten sonraya da þâmildir" þeklindeki ta´lili de böyledir.
«Hâkim kendisini nehyettikten sonra» sözünden þu anlaþýlýr ki; birinci defada o kimse ta´zîr olunmaz. Bahýr´da bu açýklanmýþtýr. T.
«Hapissiz ta´zîr eder» Yani ceza olarak onu döver ve adâlet göstermesini emreder. Çünkü o adam edepsizlik etmiþ; kendisine haram olan zulmü yapmýþtýr. Mi´râc. Bu mesele ulemanýn, "Hâkim için, ta´zîr hususunda dövmekle hapsetmek arasýnda muhayyerlik vardýr." sözünden istisna edilmiþtir. Bahýr.
Ben derim ki: Akrabasýna nafaka vermekten çekindiði vakit de bunun misli yapýlýr.
«Çünkü hapis hakký yok etmiþtir.» Yani sebebi þu ki; kasm sohbet ve muhabbet içindir. Þüphesiz ki hapis müddetinde bu olmaz. Keza ulema akrabasýna nafaka vermekten çekinmekle hapsedilmemesini bununla illetlendirmiþlerdir.
«O zaman hâkim zulmünün miktarýna göre» dâvâya veren kadýn için hüküm verir. Bunun mefhumu þudur: Erkek bunu demezse geçmiþteki sâkýt olur. Halbuki bu, dâvâya verip istedikten sonra olur. Biliyorsun ki kasm borç olmaz. Þarih miktarý mutlak býrakmýþtýr. Halbuki onun hakkýnda söz vardýr. Aþaðýda gelecektir.
«Bekâr, dul...» diye nassan bildirmesi, bu ikisi hakkýnda üç imamýn hilâfý olduðu içindir. Bir de kitâbîyeyi nassan bildirmiþtir ki; kitâbîyenin müslüman kadýna müsavi olamamasý vehmini gidermiþ olsun. Nehir sahibinin bildirdiðine göre, ihtimal yalnýz eski ile yeni kadýnlarý söylemekle yetinmemesi, bâkire ve dul kadýnlarýn yeni olmalarýna da þümulu bulunsun diyedir. Her ikisini beraber almýþ olabilir.
«Çünkü âyet mutlaktýr.» Yani Teâlâ Hazretlerinin, "Siz adâlet göste-remezsiniz." âyet-i kerîmesi, sevgi hususunda kadýnlarýnýzý bir tutamazsýnýz, bari kasmden sapmayýn, mânâsýnadýr. Bunu Ýbn-i Abbâs (r.a.) söylemiþtir. "Kadýnlarla iyi geçinin." âyet-i kerîmesi de öyledir. Bundan murad, kasmdir. "Adâlet gösteremeyeceðinizden korkarsanýz bir kadýnla iktifa edin." âyeti de öyledir. Nehy hadisleri de mutlaktýr. Bir de kasm nikâha ait haklardandýr. Bu hususta iki kadýn arasýnda fark yoktur. Gerçi, "Bâkire için yedi, dul için üç gecedir." mealinde bir hadis rivayet edilmiþse de, ihtimal bu, nikâhýn baþýndadýr. Ziyade mânâsýna deðildir. Binaenaleyh kesin delili tercih etmek vâciptir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Dürerü´I-Bihâr þerhinde þöyle denilmiþtir: «Hadis müsâvât olmadýðýna delâlet etmez. Bilâkis yediyle üç nevbetlerini tercihe delâlet eder. Rivayet ettiklerimizle bunun arasý böyle bulunur.»
«Cariye ilh...» Yani bir adamýn biri hürre biri cariye iki karýsý olursa, cariyeye yarým hisse düþer. Bu, sahibinin cariye için ev hazýrladýðýna göredir. Ama ben bunu zikreden görmedim. Herhalde açýk olduðu için bahsedilmemiþ olacaktýr.
«Nafakaya gelince...» Nafaka; yiyecek, içecek, giyecek ve meskenden ibarettir.
«Karý ile kocanýn hallerine göredir.» Yani ikisi de zengin ise, zengin nafakasý; ikisi de fakir ise fakir nafakasý; biri zengin biri fakirse, orta nafaka vâcip olur. Müftabih kavil budur. Nitekim geçmiþti. Evvelce musannýf ve þarihin sözlerinin buna yorumlandýðýný arzetmiþtik.
METÝN
Güçlüðü def için seferde kasm yoktur. Erkek, kadýnlarýndan hangisiyle isterse sefere çýkabilir. Ama kalplerini hoþnut etmek için kura çekmek daha makbuldür. Kadýn kendi nevbetini ortaðýna býrakýrsa, sahih olur. Ama ileride bundan dönmeye hakký vardýr. Çünkü vâcip olmuþ deðildir. Binaenaleyh sükut da etmez. Kadýn nevbetini muayyen bir ortaðýna býrakýrsa, acaba kocasý onu baþkasýna devredebilir mi? Þâfiî edemez demiþtir. Bahýr´da inceleme neticesi evet edebilir denilmiþtir. Ama Nehir sahibi kendisine çatmýþtýr.
ÝZAH
«Seferde kasm yoktur ilh...» Çünkü sefer ancak karýlarýnýn hepsini yanýna almakla mümkün olur. Bunu ilzam etmekte ise açýk zarar vardýr. Nehir. Bir de erkek, karýlarýnýn birine seferde; ötekine evinde karar halinde eþyasýný muhafaza için yahut fitne korkusuyla güvenebilir. Yahut birinin sefere çýkmasýna þiþmanlýðý mâni olabilir. Binaenaleyh seferde sohbetinden çekindiði karýsýný kura isabet etti diye tayin etmekte þiddetli zarar ilzamý vardýr. Bu ise güçlüðü def eden delille def edilmiþtir. Fetih. Ama sefere kadýnlarýnýn hepsini götürürse, aralannda kasm yapar mý yapmaz mý bir düþün!
«Kura çekmek daha makbuldür.» Ýmam Þâfiî bunun bir hak olduðunu söylemiþtir. Çünkü râvîlerden bir cemaatin rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) sefere çýkmak istediði vakit kadýnlarýnýn arasýnda kura çekermiþ. Kura kime isabet ederse, yanýnda onu götürürmüþ.
Biz deriz ki: Bu onlarýn kalplerini hoþnut etmek için müstehap olarak yapýlmýþ bir iþti. Çünkü mutlak fiil vücup iktiza etmez. Halbuki Peygamber (s.a.v.)´e kasm vâcip de deðildi. Tamamý Fetih ve Bahýr´dadýr. Bu yukarýda geçen, "Seferde sohbetinden çekindiði karýsýný tayin etmek ilh..." sözü ile birlikte açýk olarak gösterir ki; kura isabet eden kadýný seferde yanýna almak lâzým gelmez.
«Sahih olur.» Bu söz, erkeðin veya kadýnýn rüþvet vermesi þartýyta terk etmiþ olmasýna þâmildir. Velevki þart bâtýl olsun. Nitekim Fetih sahibi bunu izah etmiþtir. Bâkânî´nin bahsi bunun hilâfýnadýr. Çünkü vâcip olmamýþ bir hak için karþýlýk ödemektir. Onun için de kadýnýn hakký sâkýt olmaz. "Bu, vazifeden tenezzül için alýnan karþýlýk gibidir." denilemez. Çünkü bunu caiz gören örf-ü âdete bina etmiþtir. Burada örf yoktur. Evet, Þâfiîlerden birinin söylediðine göre, bu meseleden bir de ecnebîyi mal üzerine hul meselesinden para karþýlýðýnda vazifeden çekinmenin cevazý cýkarýlabilir. Þâfiîlerden Þeyhülislâm Zekeriyya ile Mâlikîlerden Nureddin Demirî ve Hanbelîlerden Þîþî buna fetva vermiþlerdir.
Ben derim ki: Bu hususta Hanefîlerin müteehhirin ulemasý ihtilâf etmiþlerdir. Hayreddin-i Remlî caiz olmadýðýna fetva vermiþtir. Bu hususta sözün tamamý inþaallah vakýf bahsinde gelecektir.
"Çünkü..." Yani kadýnýn hakký olan kasm henüz vâcip olmamýþtýr. Binaenaleyh onun ýskat etmesiyle sâkýt da olmaz. H.
«Ýnceleme neticesi evet edebilir denilmiþtir.» Bahýr´ýn ifadesi þudur: «Ýhtimal ulema bu tafsili þundan dolayý itibara almamýþlardýr: Çünkü bu hîbe erkek tarafýndan ýskattýr. Binaenaleyh kadýn onu ister kocasýna, Ýster ortaðýna baðýþlasýn fark etmez; hak kocasýnýndýr. Kocasý hîbe edenin hissesini dilediðine tahsis edebilir. H.»
«Nehir sahibi kendisine çatmýþtýr» ve þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Kadýn hakkýný ortaðýnahîbe ettikten sonra bu hakkýn kocasýnýn olmasýný kabul edemeyiz. Bedâyi´de bu mesele izah edilirken; bu, kadýna sabit olan bir haktýr. Kadýn isterse onu alýr, isterse fesheder, denilmiþtir. H.»
Ben derim ki: Muhakkýk Ýbn-i Hümam Þâfiîlerin sözünü nakil ve tasdik etmiþ; ancak þöyle demiþtir: «Þâfiîler buna þu meseleyi tefri etmiþlerdir: Hîbe eden kadýnýn gecesi hîbe edilenin gecesinin arkasýndan geliyorsa, ona arka arkaya iki gece kasm yapar. Arkasýndan gelmiyorsa, erkek onu nakledip kadýna peþpeþe iki gece tahsis edebilir mi edemez mi? Bu hususta Þâfiîlerle Hanbelîlerin iki kavli vardýr. Bence daha zâhir olaný, edememesidir. Meðerki ondan sonra nevbeti gelen kadýn razý olsun. Zira bundan o zarar görebilir.» Ýbn-i Hümam´ýn zâhir gördüðü kavil, Nehir´in ifadesinin evleviyetle tercihini gerektirir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:12:10
METÝN
Kadýnlarýndan herbirinin yanýnda bir gün bir gece kalýr. Lâkin kendisine ancak gece hususunda müsâvât lâzým gelir. Hattâ birincinin yanýna güneþ battýktan sonra, ikincinin yanýna yatsýdan sonra gelse, kasmi terketmiþ sayýlýr. Kadýnla nevbetinden baþka zamanda cima yapamaz; yanýna da giremez. Ancak hastalýðýnda dolaþmak için girebilir. Hastalýðý þiddetlenirse, Cevhere´de, "Onun yanýnda düzelinceye veya ölünceye kadar kalmasýnda bir beis yoktur." denilmiþtir. Yani kadýnýn yanýnda bakacak kimsesi yoksa demek istemiþtir. Erkek kendi evinde hastalanýrsa, kadýnlarýndan herbirini kendi nevbetine çaðýrýr. Çünkü saðlam olsa da bunu yapmak istese kabul olunmasý gerekir. Nehir. Dilerse her kadýnýn yanýnda üç gün üç gece de kalabilir. Birinin yanýnda ötekinin izni olmaksýzýn fazla kalamaz. Hulâsa. Hâniyye´de þu da ziyade edilmiþtir: «Kasme baþlamak hususunda rey erkeðindir. Nevbet miktarý hakkýnda da öyledir.» Hidâye ve Tebyin. Fetih sahibi inceleme neticesi bunu îlâ müddetiyle veya bir haftayla kayýtlamýþtýr. Bahýr sahibi ise umumileþtirmiþtir. Fakat Nehir sahibi bunun söz götürdüðünü söylemiþtir.
ÝZAH
«Lâkin ilh...» Fetih sahibi diyor ki: «Geceleme ve muhabbet hususunda vâcip olan adâletin bir gün bir gece olduðunda hilâf bilmiyoruz. Maksat gündüzün zamanýný zaptederek biri ile o zamanda muaþerette bulunduðu kadar diðeriyle de muaþerette bulunmak deðildir. Bu, geceleme hususunda böyledir. Gündüzün ise kýsmendir.» Yani gündüzün fazla kýsmýný birinin yanýnda geçirir de ötekinin yanýnda bundan daha az bulunursa kâfidir. Geceleyin yanlarýnda; bulunmasý bunun hilâfýnadýr. Nehir.
«Kadýnla nevbetinden baþka zamanda cima yapamaz.» Velevki nevbeti gündüz olsun. T.
«Yani kadýnýn yanýnda bakacak kimsesi yoksa demek istemiþtir.» Bu kaydý Nehir sahibi inceleme neticesi koymuþtur ki zâhirdir. Þurunbulâliyye´de mutlak býrakýlmýþtýr. T.
«Erkek kendi evinde hastalanýrsa...» Bu, kendi evi olup, içinde kadýnlarýndan biri bulunmadýðýna göredir. Aksi takdirde diðer kadýnýn evine gitmeye kudreti yoksa onun yanýnda kalýr. Ýyileþtikten sonra diðerinin yanýna giderek, hasta iken birincinin yanýnda ne kadar kaldýysa onun yanýnda da o kadar kalýr. Nitekim bunu Bahýr´dan naklen arzetmiþtik.
«Birinin yanýnda fazla kalamaz ilh...» üç günden fazla kalmýþ olsa, fazlasý hükümsüz mü kalýr, yoksa diðerinin yanýnda da birincinin yanýndaki kadar kalýr da sonra aralarýnda üçer üçer veya birer gün kasm mi yapar? Musannýf bunu açýklamamýþtýr. Zâhir olan ikincisidir. Çünkü geçmiþin hükümsüz kalmasý, birinin yanýnda kasm suretiyle kalmadýðýna göredir. Nitekim yukarýda geçti. Burada ise kasm yoluyla kalmasý hususundadýr. Binaehaleyh hiçbir þey hükümsüz kalmaz. Bunu Hâniyye´nin þu ifadesi te´yid eder: «Yeni karýsýnýn yanýnda üç veya yedi gün kalýrsa, ilk karýsýnýn yanýnda da o kadar kalýr.» Lâkin zâhirine bakýlýrsa bu nevbeti devam üzere üç veya yedi güne çevirebilir. Bu ise musannýfýn söylediðine muhaliftir. Bunu, yukarýda delillerin arasýný bulmak için Dürerü´l-Bihâr Þerhinden naklettiðimiz, "Hadis, yedi veya üç gece nevbetini tercihe delâlet eder." ifadesi de te´yid eder.
Bundan dolayýdýr ki Kuhistânî´de Hâniyye, Sirâciyye ve diðer kitaplardan naklen, "Her karýsýnýn yanýnda üç veya yedi gece, diðerinin yanýnda da bir o kadar kalabilir." denilmiþtir. Hâniyye´de zikredilen bu söylediðimizdir. Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde ise þöyle denilmiþtir: «Her kadýnýn yanýnda bir gün bir gece kalýr. Ama herbirinin yanýnda üç gün kalmak isterse bunu da yapabilir.» Eþ´as vasýtasýyla Hakem´den, O da Ra-sulullah (s.a.v.)´den naklen rivayet olunmuþtur ki; Peygamber (s.a.v.) Ümmü Seleme´nin yanýna zifaf oldukta, ona, "Dilersen yedi gün senin. yedi gün diðer kadýnlarýn olsun." buyurmuþtur. Hâdisin rivayet tarzýna göre, yedi gün kalmak kocanýn elindedir. Hattâ Gâyetü´l-Beyân´da, "Dilerse her kadýn için üç gece, dilerse yedi gece ve daha baþka tahsis edebilir." denilmiþtir.
"Hâniyye´de..." sözü, Hâniyye´nin ibaresi hasr hususunda Hulâsa´nýn ibaresi imiþ gibi olduðu zannýný vermektedir. Halbuki öyle deðildir. Zira orada þöyle denilmiþtir; «Kadýnlarýn ikisini bir tutmasý gerekir. Binaenaleyh herbirinin yanýnda bir gün bir gece yahut üç gün üç gece kalýr. Baþlarken rey kendinindir.» Zâhire bakýlýrsa bu, efdal olan þekli beyandýr. Ziyadesi nefy deðildir. Yukarýda geçen ibaresi buna karînedir.
«Fetih sahibi bunu kayýtlamýþtýr.» Yani Hidâye´nin zikredilen sözünü kayýtlayarak þöyle demiþtir: «BiImiþ ol ki bu mutlak sözü bu açýklýðý ile itibara almak mümkün deðildir. Çünkü birer sene nevbetle kadýnlarýný dolaþmak istese, böyle bir mutlak zannedilemez. Bilâkis îlâ müddeti kadar mutlak bir vakit söylemesi gerekir ki, o da dört aydýr. Kasmin vâcip olmasý muhabbet ve sýkýntýyý gidermeye istinat ettiðine göre, yakýn bir müddet itibar etmek gerekir. Zannederim bir haftadan fazlasý zararlýdýr. Meðerki her ikisi buna razý olsunlar.»
«Zannederim ilh...» sözü, îlâ müddetinden idrab-ý ibtâlidir. Binaenaleyh þarihin, "veya bir hafta" sözünü, bilâkis bir hafta mânâsýnda deðiþtirmek münasip olur.
«Bahýr sahibi ise umumileþtirmiþtir.» O, "Zâhir olan mutlak býrakmaktýr. Çünkü bir zarar yoktur. Bu, kasm yoluyla olmuþtur. Zira kadýn nevbetinin geleceðinden emindir." demiþtir.
Fakat Nehir sahibi bunun söz götürdüðünü söylemiþ.»; "Mutlak surette zarar olmadýðýný söylemek söz götürür." demiþtir.
Ben derim ki: Keza nevbetinin geleceðine emin bulunmak, bir sene gibi uzun bir müddette olamaz. Çünkü ya erkeðin yahut kadýnýn ölmesi ihtimali vardýr. Bununla beraber kasmin meþru kýlýndýðý mânâ -ki görüþüp konuþmak, muhabbet etmektir- kaybolmaktadýr.
METÝN
Musannýf diyor ki: «Bunlarýn incelemelerinin zâhirinden anlaþýldýðýna göre, ikisi de Hulâsa´daki üç gün kaydýný görmemiþler. Nitekim biz Muhtasar´da buna itimat ettik.» Allahu a´lem.
FER´Î MESELELER: Erkeðin iþi bekçilik gibi geceleyin olursa, Þâfiîler onun gündüz kasm yapacaðýný söylemiþlerdir. Bu güzeldir. Erkeðin karýsý üzerindeki hakký, ona emrettiði her mübah fiil hususunda kendisine itaat etmesidir. Erkek karýsýný; iplik bükmekten, kokusu eziyet veren þeyleri yemekten, hattâ kokusundan eziyet duyarsa kýna ve nakýþ gibi þeylerden men edebilir. Nehir. Tamamý Mültekâ üzerine yazdýðým hâþiyededir.
ÝZAH
"Bunlar"dan murad; Fetih ve Bahýr sahipleridir.
«Üç gün kaydý...» Biliyorsun ki bu kayda aykýrý sözler geçti.
«Bu güzeldir.» Nehir sahibi de böyle demiþtir.
«Her mübah fiil hususunda» ifadesinin zâhirinden anlaþýldýðna göre, kocasý emretiði zaman o iþi yapmak kadýna vâcip olur. Nasýlki sultanýn emrini tutmak ahaliye vâciptir. T.
«Kokusu eziyet veren» sarýmsak, soðan gibi þeyleri yemekten men edebilir. Bundan þu çýkarýlýr ki; meþhur tütün kokusundan hoþlanmazsa, karýsýný tütün içmekten de men edebilir.
«Tamamý Mültekâ üzerine yazdýðým hâþiyededir.» Hâniyye´den alýnan ibaresi þöyledir: «Bir kimsenin bir karýsýyla cariyeleri bulunursa; her dört günün bir günle gecesini karýsýnýn yanýnda geçirmesi emrolunur. Kalan günleri cariyelerden dilediðinin yanýnda geçirebilir. Keza üç karýsý olsa; herbirinin yanýnda bir gün bir gece geçirmesi emrolunur. Bir günle bir geceyi de cariyelerinden dilediðinin yanýnda geçirir. Dört karýsý varsa; herbirinin yanýnda bir gün bir gece geçirir. Cariyelerine, yanlarýndan geçerken uðramak kalýr. Bir adamýn yanýnda aklý eren çocuk veya kör yahut karýsýnýn ortaðý veya kendisinin yahut karýsýnýn cariyesi bulunduðu halde karýsýna yakýnlýk etmesi rnekruhtur.» Sonra sözüne devamla þunlarýsöylemiþtir: «Ortak kadýnlar bir yere getirilemez. Meðerki rýzalarýyla olsun. Kadýn; ben senin cariyenle beraber oturamam; derse buna hakký yoktur. Cariyenin yanýnda bir gün kalýr da arkacýðýndan âzâd olursa, hürrenin yanýnda bir gün kalýr. Aksi de böyledir.» Yani hürrenin yanýnda bir gün kalýr da sonra cariye olan karýsý âzâd olursa, âzâd olana geçer. Hürre olan karýsý için iki günü tamamlamaz. Bunu hürriyeti baþlangýçtaki yerine tutarak yapar. Nitekim Mi´râc´da beyan edilmiþtir.
Ben derim ki: Musannýfýn evvelâ Müntekâ´dan nakIettiði Ýmam Hasan´ýn rivayetine mebnîdir ki, bu rivayetten dönülmüþtür. Nitekim hür kadýn için her dört günden bir gün bir gece ayrýlacaðý yukarýda gecti. Benim böyle hatýrýma geldi. Sonra gördüm ki Þurunbulâlî bunu, "Teceddüdü´1-Mesarrât..." adlý risalesinde açýklamýþ ve, "Buna tembih eden kimse görmedim" diyor. Bu risalenin aslý bir suale cevaptýr. Söyle ki: Bir adamýn iki karýsý ve birkac carivesi bulunursa: iki karýsý arasýnda kasm yapar, sonra cariyelerinden dilediðinin yanýnda geceleyerek tekrar karýlarýna döner de onlara kasm mi yapar? diye sorulmuþ: O da Kemal b. Hümam´ýn, "Lazým olan þudur ki: karýlarýndan birinin yanýnda bir gece kaldýðý vakit ötekinin yanýnda da o kadar kalmalýdýr. Herbirinin yanýnda daima gecelemek vacip deðildir. Çünkü bazý geceler hepsinin yanýnda gecelemeyi terk edip yalnýz kalsa bundan men edilmez." ifadesinden alarak caizdir diye cevap vermiþtir. Yani onlarýn nevbeti tamam olduktan sonra demek istemiþtir. Yalnýz baþýna kalmasýyla yanýnda cariyelerinin bulunmasý, hükümde müsavidir. Allahu a´lem.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:13:49
RADÂ BÂBI
METÝN
Radâ veya ridâ´, meme emmek demektir. Þer´an vakt-i mahsusunda bir kadýn memesinden -velev bâkire veya ölü yahut hayýzdan kesilmiþ olsun- süt emmektir. Boðazýndan ve burnundan akýtmaya da emme hükmü verilmiþtir. Vakt-i mahsus; Ýmam-ý Âzam´a göre ikibuçuk sene, Ýmameyn´e göre yalnýz iki senedir. Esah olan da budur. Fetih. Fetva bununla verilir. Nitekim Kudûrî´nin Avn´den naklen sahihlediði de budur. Lâkin Cevhere´de, "Süt müddeti ikibuçuk sene içindedir. Sütten ayrýldýktan sonra emzirmek haramdýr. Fetva buna göredir." denilmiþtir.
ÝZAH
Nikâhtan maksat, çocuk doðurmaktýr. Çocuk ilk anlarýnda ekseriyetle yalnýz süt emmek suretiyle yaþar. Onun süt emmeye müteallik hükümleri vardýr. Bunlar da nikâhýn eserlerinden olup, ondan bir müddet sonra geldiðinden, süt meselesini nikâh hükümlerinin sonuna býrakmak icabetmiþtir. Sonra derler ki, radâ, bahsi Ýmam Muhammed´in tasnifinden deðildir. Onu bazý arkadaþlarý yapmýþ ve revaç bulsun diye Ýmam Muhammed´e nisbet etmiþtir. Onun için Hâkim Ebu´l-Fadl Kâfî nâmýndaki Muhtasar´ýnda bundan bahsetmemiþtir. Halbuki kendisi bütün kitaplarýnda ta´lillerini hazfederek Ýmam Muhammed´in kavlini zikretmeyi iltizamda bulunmuþtur. Umumiyetle ulemaya göre ise; bu bahis Ýmam Muhammed´in ilk tasnif ettiði eserlerdendir, Hâkimin bundan bahsetmemesi, nikâh bahsinde bahsettiði ile yetindiði içindir, Fatih. Rada´ kelimesini rudâ´ þeklinde okumak da caizdir. Ulemanýn bunu zikretmemeleri, çocukla beraber baþkasýnýn da emmesi mânâsýna geldiði içindir.
"Memesinden..." kelimesi hakkýnda Misbâh´ta þöyle denilmiþtir: Meme kadýna mahsustur. Ama erkek hakkýnda da kullanýlýr. Bu tarif noksandýr. Çünkü lügatta emmek umumidir. Velevki hayvan memesinden olsun. Binaenaleyh evlâ olan, Kâmus´ta bildirildiði gibi radâ´; lügaten sütü yelinden veya memeden içmektir. T.
"Kadýn" tabiriyle erkek ve hayvan tariften hariç kalýrlar. Bahýr.
«Yahut hayýzdan kesilmiþ olsun» tabirini Nehir sahibi ulemanýn mutlak sözlerinden çýkararak söylemiþ ve, "Bu fetva hâdisesi olmuþtur." demiþtir.
«Emme hükmü verilmiþtir ilh...» sözü, Bahýr sahibine ret cevabý olmak üzere yapýlmýþ bir tariftir. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Tarif tard suretiyle bozuktur. Çünkü bazen emmek bulunur da süt mideye ulaþmazsa, radâ´ hükmü bulunmaz. Aksi suretiyle de bozuktur. Zira bazen radâ´ bulunur emmek yoktur. Nitekim boðaza ve buruna akýtmak da böyledir.» Sonra Bahýr sahibi þöyle cevap vermiþtir: «Emmekten murad, aðýz ve burundan mideye ulaþmaktýr. Hassaten aðýzdan emmeyi zikretmesi, mideye ulaþmaya sebep olduðu içindir. Binaenaleyhsebebi ýtlak ile müsebbebi kasdetmiþtir.» Nehir sahibi kendisine þöyle itirazda bulunmuþtur: «Emmek, mideye ulaþmayý gerektirir. Çünkü Kâmus´ta ´mass´ kelimesi nazik olarak içmek mânâsýnda kullanýlmýþ; aðýz ve burundan akýtmaya da ´mass´ hükmü verilmiþtir. H.»
«Vakt-i mahsusunda» demeye hâcet yoktur denilebilir. Çünkü süt emen çocuk tabiri buna hâcet býrakmaz. Bunun sebebi, süt müddeti geçtikten sonra çocuða ´süt çocuðu´ denilmemesidir. Bu Ýnâye´de bildirilmiþtir. Nehir. Ama söz götürür. Ýnâye´nin ibaresi þöyledir: «Büyük insana süt çocuðu denilmez.» Ýnâye sahibi bunu emmenin haram olmasý hususunda büyükle küçük müsavidir diyenlerin sözünü ret için söylemiþtir.
"Avn´den..." Umumiyetle nüshalarda böyle denilmiþtir. Bazý nüshalarda ise bunun yerine "Uyn´dan" tabiri kullanýlmýþtýr. Bunlarýn ikisi de kitap adýdýr. Benim Nehir´de gördüðüm ´Uyun´dur. Kudûrî´nin Tashih´inde de öyledir.
«Lâkin ilah...» sözü, "Fetva bununla verilir." ifadesine istidraktýr. Hâsýlý þudur: Burada iki kavil vardýr, Bunlarýn ikisiyle de fetva verilmiþtir. T.
METÝN
Ulema Ýmam-ý Âzam´ýn kavli için Teâlâ Hazretlerinin þu âyet-i kerîmesiyle istidlâl etmiþlerdir: «Çocuðun ana karnýnda taþýnmasýyla sütten ayrýlmasý otuz aydýr.» Yani bunlardan herbirinin müddeti otuz aydýr demektir´´. Þu kadar var ki; birincinin noksanlýðý, Hz. Âiþe´nin, "Çocuk ana karnýnda iki seneden fazla kalmaz..." sözüyle olmuþtur. Böyle bir söz ancak iþitmekle bilinir. Âyet-i kerîme müevveldir. Çünkü ulema müddeti azýna da çoðuna da tevzi etmiþlerdir. Binaenaleyh delâleti kesin deðildir. Þu kadar var ki, mukallide vâcip olan, Müctehid´in deliliyle amel etmektir. Velevki delili zâhir olmasýn. Nitekim Resmü´l-Müftî´de ifade edilmiþtir. Lâkin Hâvî´nin sonunda þöyle denilmektedir: Ýmameyn Ýmam-ý Azam´a muhalefette bulunurlarsa bazýlarý, müftî muhayyerdir demiþlerdir. Esah olan delilin kuvvetine itibar etmektir.
ÝZAH
«Yani bunlardan herbirinin müddeti otuz aydýr.» Fetih sahibi diyor ki: «Bunun vechi þudur: Teâlâ Hazretleri iki þey zikretmiþ, ikisine bir müddet tayin buyurmuþtur. Þu halde bu müddet her ikisi için tam olarak müddettir. Ýki þahsa konulan borç müddeti gibi. Meselâ bir adam filancada olan alacaðýmý ve filancada olan alacaðýmý bir sene erteledim derse, bu sözden, herbirini tam bir sene bekleyeceði anlaþýlýr.»
«Þu kadar var ki birincinin noksanlýðý...» Yani haml müddetinde otuz aydan noksan olmasý, Hz. Âiþe hadisiyte sabit olmuþtur.
«Çocuk ana karnýnda ilh...» Fethu´l-Kadir´de bu ibare þöyledir: «Çocuk ana karnýnda iki seneden fazla kalamaz. Velevki el iðinin yörüngesi , kadar olsun. Bir rivayette. "Velevki eliðinin gölgesi kadar olsun." buyrulmuþtur. Biz bunu yerinde tahriç edeceðiz.»
«Böyle bir söz ancak iþitmekle bilinir.» Çünkü miktar bildiren þeylere akýl ermez. Fetih. Yani bunlar merfu ve Peygamber (s.a.v.)´den iþitilmiþ hadis hükmündedir.
"Müevveldir." Yani baþka mânâya te´vili kabildir. Binaenaleyh birinci mânâya delâleti kesin deðildir. Onu haber-i vâhitle tahsisi caizdir.
«Tevzi etmiþlerdir.» Yani Ýmameyn gibi ulema, otuz ayý, haml müddetinin azýna da çoðuna da tevzi etmiþlerdir. Azý altý ay, çoðu iki senedir. Binaenaleyh otuz ay herbiri için ayrý ayrý deðil, iki müddetin mecmuudur.
«Þu kadar var ki» sözü cevapta ilerlemedir. Bu sözde Fetih sahibinin Ýmam-ý Âzam´ýn yukarýda geçen deliline yaptýðý itiraza iþaret vardýr. Ýtiraz þudur: Otuz kelimesi, bir söyleniþte hem otuz hem yirmidört mânâsýnda kullanýlmýþ olmak lâzým gelir. Bu ise sayý isimlerinde hakikatla mecazý bir araya getirmek demektir ki, caiz deðildir. Muhakkýkin ulemadan birçoklarý bunu söylemiþlerdir. Çünkü bu, müsemmalarýný bildirmek mesabesindedir.
Rahmetî buna þöyle cevap vermiþtir «Çocuðun ana karnýnda taþýnmasý ve sütten ayrýlmasý ayrý ayrý iki müptedadýrlar. ´Otuz´ kelimesi bunlarýn birinin haberidir. Diðerinin haberi cümleden atýlmýþtýr. Þu halde iki haberden biri hakikatýnda, diðeri mecazýnda kullanýlmýþ demektir. Ve bir sözle hakikatle mecazý biraraya toplamak yoktur.» Ýkinciye de þu cevabý vermiþtir: «Teâlâ Hazretlerinin; "Hacc belli aylardan ibarettir." âyet-i kerîmesinde ´ay´ kelimesi iki bütün ayla üçüncünün bir kýsmýna ýtlak edilmiþtir.»
Ben derim ki: Burada "Ay sayý isimlerinden deðildir." diye itiraz edilebilir. Münasip cevap, Cumhur´un dediði gibi. "ondan iki müstesna" sözünden sekiz kasdedilmiþ olmasýdýr. Nitekim Fetih´te buna iþaret edilmiþtir. Lâkin bu istisnaya mahsustur. Bizim sözümüz ise onda deðildir.
«Nitekim Resmü´l-Müftî´de ifade edilmiþtir.» Bunu ifade eden, imam Kâdýhân´dýr. Onu fetvalarýnýn birincisinde, Resmü´l-Müftî faslýnda açýk ibareyle deðil de iþaret yoluyla söylemiþtir.
«Lâkin ilh...» cümlesi, "Mukallide vâcip olan ilh..." cümlesine istidraktýr. Zira o cümle, Ýmameyn kendisine uysun uymasýn Ýmam-ý Âzam´a tâbi olmanýn vücubunu ifade etmektedir. Abdullah b. Mübarek´in kavli budur.
«Bazýlarý müftî muhayyerdir demiþlerdir.» Bazýlarý da mutlak surette muhayyer olmadýðýný söylemiþlerdir. Nitekim biliyorsun. Þu halde bu ikinci bir kavildir. Sirâciyye sahibi diyor ki: «Müftî müçtehid deðilse birinci kavil esahtýr.» Bundan anlaþýlan, ikinci kavli tercih ettiðidir. Yani müçtehidse muhayyer býrakýlýr. Þüphesiz ki müçtehidi muhayyer býrakmak, yalnýz delile bakma hususundadýr. Ýþte Hâvî´nin: "Esah kavle göre itibar delilin kuvvetinedir. Çünküdelilin kuvveti mezhepte müçtehid olmayana zâhir deðildir." sözünün mânâsý budur. Bu meselenin tam izahý benim Res-mü´l-Müftî adlý kasidemin þerhindedir.
«Esah olan, delilin kuvvetine itibar etmektir.» Bahýr sahibi diyor ki: Ýmameyn´in delillerinin kuvveti gizli deðildir. Çünkü Teâlâ Hazretlerinin, "Anneler çocuklarýný tam iki sene emzirirler." âyet-i kerîmesi, müddet tamam olduktan sonra radâ´ hükmü olmadýðýna delâlet etmektedir. "Anlaþarak çocuðu memeden ayýrmak isterlerse..." âyet-i kerîmesi ise, iki seneden önceye aittir. Buna delil, anlaþmak ve müþavere ile kayýtlamasýdýr. Ondan sonra onlara muhtaç olmaz. Hidâye sahibinin Ýmam-ý Âzam namýna, "Çocuðun ana karnýnda taþýnmasýyla sütten ayrýlmasý otuz aydýr." âyet-i kerîmesiyle istidlâl ederek bunu yukarýda zikredildiði gibi herbirine ayrý müddet yapmasýna gelince: Kendisi nesebin sübutu bâbýnda hakka dönmüþ; otuz ay her ikisinindir amma altý ayý haml için, iki senesi sütten ayrýlmak içindir, demiþtir.»
METÝN
Sonra hilâf haram kýlýnma hususundadýr. Boþanan kadýna emzirme ücreti lâzým gelmesi ise bilittifak iki seneyle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Haram kýlýnma hükmü yalnýz müddet içinde sabit olur. Zâhir mezhebe göre velevki sütten ayrýlýp yiyecekle yetinmeye baþladýktan sonra olsun. Fetva buna göredir. Fetih ve diðer kitaplar. Musannýf Bahýr gibi, "Zeylâî´deki ifade mutemet kavlin hilâfýnadýr. Zira fetva her ne zaman muhtelif olursa, zâhir rivayet tercih olunur." demiþtir. Süt müddeti geçtikten sonra çocuðu emzirmek mübah olamaz. Çünkü süt insanýn cüzüdür. Zaruret yokken onunla faydalanmak sahih kavle göre haramdýr. Vehbâniyye þerhi. Bahýr´da, "Haram olan þeyle zâhir mezhebe göre tedavi caiz deðildir. Bunun aslý yenilen hayvanýn bevlidir. Nitekim geçmiþti." denilmektedir.
ÝZAH
«Boþanan kadýna emzirme ücreti lâzým gelmesi ise ilh...» Keza annenin diyaneten emzirmesinin vâcip olmasý bilittifak iki seneyle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Bunu Nehir sahibi Müctebâ´dan nakletmiþtir.
«Yalnýz müddet içinde sabit olur.» Müddet geçtikten sonra haram hükmünü icabetmez. Bahýr.
«Zeylâî´deki ifade mutemet kavlin hilâfýnadýr.» Zeylâî´nin ifadesi þudur: «Hassâf´ýn beyanýna göre çocuk, müddet bitmeden memeden ayrýlýr da yiyecekle iktifa ederse radâ´ olmaz. Ýktifa etmezse, onunla hürmet sabit olur. Bu kavil Ebû Hanife (r.)´den rivayet edilmiþtir. Fetva buna göredir.»
«Zira fetva ilh...» Bir de ekser-i ulema birinci kavli tercih etmiþlerdir. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.
«Süt müddeti geçtikten sonra çocuðu emzirmek mübah olamaz.» Zeylâî bu kadar söylemekle yetinmiþtir. Sahih olan da budur. Nitekim Manzume þerhinde bildirilmiþtir. Bahýr. Lâkin Kuhistânî´de Muhit´ten naklen, "Ýki sene içinde yiyecekle iktifa ederse, ikibuçuk seneye kadar emzirmek helâl olur. Bilumum ulemaya göre anne günahkâr olmaz. Halef b. Eyyûb buna muhaliftir." denilmiþtir. Bundan önce dahi Kadý´nýn icare bahsinden naklen, "Emzirmek, çocuk yiyecekle iktifa edinceye kadar vâcip. iki seneye kadar müstehap, ikibuçuk seneye kadar caizdir." demiþtir.
Ben derim ki: Þöyle ara bulunabilir: Musannýfýn ifadesindeki müddet ikibuçuk seneye yorumlanýr. Þu karine ile ki. Zeylâî onu sonra zikretmiþtir. O zaman umumun kavline muhalefet yoktur.
"Bahýr´da" þöyle denilmiþtir: «Bu izaha göre yani zikredilen fer´e göre haram olan þeyle tedavi için faydalanmak caiz deðildir.» Fetih sahibi diyor ki: «Hekimler kýz sütü için yani emzirenin kýzý sebebiyle inen süt için göz aðrýsýna fayda isbat etmektedirler. Bu hususta ulema ihtilaf etmiþlerdir. Bazýlarý caiz olmaz demiþ, bazýlarý da göz aðrýsýnýn bununla giderildiði bilinirse caiz olduðunu söylemiþlerdir. Þüphesizki hakikatý bilmek imkânsýzdýr. O halde murad, galebe-i zann hâsýl olursa demektir. Aksi takdirde men edilmenin mânâsý budur.» Þüphesizki haram olan þeyle tedavi zâhir-i mezhebe göre caiz deðildir. Bunun aslý, eti yenilen hayvanýn sidiðidir. Bu asla içilmez.
«Haram olan þey»den murad; kullanýlmasý haram olandýr. Temiz olsun pis olsun fark etmez. H.
«Nitekim geçmiþti.» Yani kuyu faslýndan önce geçmiþ; orada þöyle demiþti: «Haram olan bir þeyle tedavi hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Mezhebin zâhirine göre bu memnudur. Nitekim Bahýr´ýn süt bahsinde beyan edilmiþtir.» Lâkin musannýf gerek orada gerek burada Hâvî´den þunu nakletmiþtir: «Haram olan þeyde þifa bulunduðu bilinirse, baþka ilaç bilinmediði takdirde, buna ruhsat verilir denilmiþtir. Nasýlki susuz kimseye ruhsat vardýr. Fetva buna göredir.» H.
Ben derim ki: Fetva buna göredir sözünü ben, Minah´ta ikinci kavilden sonra iki nüshada þarihin dediði gibi gördüm. Onu Hâvi´l-Kudsî´de de gördüm. Bundan anlaþýlýyor ki, Tahtâvî´nin nüshasýndaki tahrif edilmiþtir.
METÝN
Sütten ayrýlmak çocuða zarar vermezse, baba kendinden olan çocuðunu iki seneden önce sütten ayýrmak için cariyesini mecbur edebilir. Nitekim emzirmek için cariyesini icbar etmeye de hakký vardýr. Ama hür olan zevcesine bu iki nevi icbarý yapamaz. Velevki iki seneden önce olsun. Çünkü terbiye hakký kadýna aittir. Cevhere. Süt emmekle velevki iki harbîarasýnda olsun - Bezzâziye - velevki az olsun. Sütün karnýna aðzýndan veya burnundan gittiði bilinirse - baþka yerden deðil - emzirenin emene anneliði sabit olur. Çocuk memenin ucunu aðzýna alýr da sütün boðazýna gidip gitmediði bilinmezse haram olmaz. Zira sývý olan þeyde þüphe vardýr. Valvalciyye. Küçük bir kýzý köyün ekseri kadýnlarý emzirir de sonra kimin emzirdiði bilinmezse, köylülerden biri o kýzla evlenmek istediði takdirde bir alâmet görülmez ve buna þahitlik eden de bulunmazsa caiz olur. Hâniyye.
ÝZAH
«Baba cariyesini mecbur edebilir ilh...» Çünkü kadýnýn cariye olduðu halde çocuk terbiyesine hakký yoktur. Hak babanýndýr. Cariye onun milkidir. Cariyenin baþkasýndan doðurduðu çocuk hakkýnda dahi hüküm budur. Çünkü o adamýn milkidir. Rahmetî.
Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa, cariyenin kocasý doðan çocuklarýn hür olmasýný þart koþsa bile sahibinin yine cariyeyi icbar etmeye hakký vardýr. Çünkü emzirmek cariyeyi zayýflatýr. Efendisinin hizmetinden alýkoyar.
«Emzirmek için icbar etmeye» ifadesini mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh o adamýn cariyeden doðan çocuðuna baþkasýndan doðan çocuðu ve ücretli yahut ücretsiz ecnebî bir çocuðu emzirmesine þâmildir. Çünkü cariyesini dilediði hizmette kullanmaya hakký vardýr.
«Bu iki nevi icbarý,» Yani gerek sütten kesmek için, gerekse emzirmek için icbar edemez.
«Hür olan zevcesine...» Bunu yapamazsa da cariye olan zevcesine yapabilir. Zira hak efendisinindir.
«Velevki iki seneden önce olsun.» Velevki kelimesinden çýkarýlan bu tamim, emzirmeye icbar edememesine nisbetle sahihtir. Yani o müddette emzirmek için bu kadýn taayyün etmedikçe kazaen emzirmeye icbar edemez. Kadýnýn taayyün etmesi, çocuðun baþka kadýnýn memesini almamasý; yahut babanýn yahut küçüðün malý bulunmamasý ile olur. Nitekim hadâne ve nafaka bahsinde gelecektir. Ýkinci nev´e yani memeden kesmeye icbar edememesine nisbetle ise, ancak iki seneden önce sahih olur. Ýki seneden sonra zâhire göre memeden kesmeye icbar edebilir. Çünkü süt müddeti iki senedir diyen kavle göre, iki seneden sonra çocuðu emzirmek haramdýr. Bunu ziyade etmek suretiyle Halebî söylemiþtir.
Ben derim ki: Onun zâhir gördüðü musannýfýn sâbýk sözünün zâhirine göredir. Biz bu hususta söz etmiþtik.
«Velevki iki harbî arasýnda olsun.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bezzâziye´de beyan edildiðine göre süt emmek, Ýslâm memleketlerinde olsun, dâr-ý harpte olsun birdir. Hattâ çocuk dâr-ý harpte emer de ailesi müslüman olarak müslüman memleketine gelirlerse, aralarýnda radâ´ hükümleri sabit olur.» H.
«Velevki az olsun.» sözüyle musannýf, Ýmam Þâfiî´nin kavliyle Ýmam Ahmed´den gelen ikirivayetin birini nefye iþaret etmiþtir. Bu rivayete göre beþ defa doya doya emmedikçe haram hükmü sabit olmaz. Çünkü Müslim´in rivayet ettiði bir hadîste, "Bir ve iki defa emmek haram kýlmaz." buyurulmuþtur. Hz. Aiþe (r.a.), "Ýndirilen Kur´an içinde, belll olan on em-zirme haram kýlar, âyetl vardý. Sonra neshedilerek, belli beþ emzirme haram kýlar, þeklinde kaldý. Rasulullah (s.a.v.) dünyadan gittigi vakit bu, Kur´an´dan olmak üzere okunuyordu." demiþtir.
Buna verilen cevap þudur: Miktar neshedilmiþtir. Neshedildiðini Ýbn-i Abbâs ile Ýbn-i Mes´ud açýklamýþlardýr. Ýbn-i Ömer´den rivayet edildiðine göre kendisine; "Ýbn-i Zübeyr bir ve iki defa emmekte beis olmadýðýný söylüyor." demiþler. Bunun üzerine þu cevabý vermiþ: «Allah´ýn hükmü onun hükmünden daha hayýrlýdýr. Allah Teâlâ, sizi emziren analarýnýz ve süt kýzkardeþleriniz buyuruyor.» Bu cevap ya nesh rivayetini ret içindir veya o rivayet sahih olmadýðý için yahut da Ýbn-i ömer kitabýn mutlak olan yerini haber-i vâhitle kayýtlamaya cevaz vermediði içindir. Hidâye sahibinin, "Bu kitapla reddedilmiþtir yahut kitapla nesh olunmuþtur." sö-zünün mânâsý budur. Hz. Âiþe´nin sözüne gelince: Ondan murad, hepsinin yakýnda neshedildiðini bildirmektir. Hattâ neshi duymayan onu okurdu demek istemiþtir. Aksi takdirde bazý râfizîlerin dediði gibi Kur´an-ý Kerîm´in bir kýsmýnýn zayi olmasý lâzým gelir.
T E M B Ý H : Tahtâvî´nin Hayriyye´den naklettiðine göre Þâfiî bir hâkim bir defa emmekle hürmet sâbit olmayacaðýna hüküm verirse hükmü geçerlidir. Bu hüküm Hanefî bir hâkime arzolunursa, onu geçerli sayar.
«Baþka yerden deðil» sözüyle neden ihtiraz ettiði, musannýfýn. "hukne yapmak, kulaða ve yaraya akýtmak" dediði yerde gelecektir.
«Çocuk memenin ucunu aðzýna alýrsa ilh...» sözü "bilinirse" diye yaptýðý kayda tefri edilmiþ bir meseledir. Kýnye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kadýn bir kýz çocuðuna meme verip aralarýnda bu þöhret bulsa, sonra kadýn, ben ona meme verdiðim vakit sütüm yoktu dese, bunu ondan baþka bilen bulunmadýðý takdirde, kadýnýn oðlu ile kýz çocuðunun evlenmesi caizdir.» T. Fetih´te de þöyle denilmektedir: «Bir kadýn memesinin ucunu bebeðin aðzýna sokar da emip emmediðinde þüphe ederse, þüphe ile hürmet sabit olmaz. Kadýnlara vâcip olan, zaruret yokken rastgele her çocuðu emzirmemeleridir. Emzirirlerse, bunu bellemeli; etrafa duyurmalý ve ihtiyaten yazmalýdýrlar.» Bahýr´da Hâniyye´den naklen, "Kocasýnýn izni olmaksýzýn kadýnýn bir çocuðu emzirmesi mekruhtur. Meðer ki helâk olacaðýndan korkmuþ olsun." denilmektedir.
«Bir alâmet görülmezse» sözünü tefsir eden görmedim. Bunu þöyle temsil etmek mümkündür. Sütlü kadýnýn memedeki kýzýn bulunduðu yere gidip gelmesi; yahut o yerde oturmasý, onu emzirdiðine kuvvetli bir alâmettir. T.
«Caiz olur.» Bu, nikâh kapýsý kapanmasýn diye ruhsat kabilindendir. Bu mesele, "Çocukemzirmekte asýl olan tahrimdir." kaidesinden çýkarýlmýþtýr. Bunun bir misli de, emen kýz çocuðunun, gelen kadýnlara karýþmýþ olmasýdýr. Bu, birinci meselenin hilâfýnadýr. Zira birinci meselede çýkarmaya hâcet yoktur. Orada hürmetin sebebi tahakkuk etmiþ deðildir. Eþbâh sahibi böyle demiþtir.
METÝN
Emziren kadýnýn sütü kocasýndan ise, kocasýnýn da emen çocuða babalýðý sabit olur. Aksi takdirde sabit olmaz. Nitekim gelecektir. Nesep cihetinden haram olan her þey, süt sebebiyle de haram olur. Bunu Þeyhayn rivayet etmiþlerdir. Bazýlarý yirmibir suret istisna ederek onlarý þu beytlerde toplamýþtýr:
«Nesep bazý suretlerde emzirmekten ayrýlýr.
Meselâ nâfilenin anasý, çocuðun ninesi.
Kýzkardeþin anasý, oðlun kýzkardeþi ve kardeþin anasý.
Dayýnýn anasý, oðlun halasý bunlardandýr. Ýtimat et.»
ÝZAH
«Sütü kocasýndan ise...» sözünden murad, sütü ondan doðurduðu için geldiyse demektir. O adamýn koca veya sahip olmasý müsavidir. Koca kelimesi bir kayýt deðil; ekseriyetle vukua bakarak söylenmiþtir. Bahýr. Fakat süt zinadan gelmiþse, burada hilâf vardýr. Þarih bunu söyleyecektir. Bizim de bu hususta sözümüz gelecektir.
«Nitekim gelecektir.» Yani musannýfýn, "sütlü bir kadýný boþarsa" dediði yerde gelecektir. H.
«Nesep cihetinden haram olan her þey» sözünün mânâsý, süt sebebiyle meydana gelen hürmet nesep hürmetine ölçülür demektir. Binaenaleyh süt oðlunun karýsýna ve süt babaya þâmildir. Zira oðlun karýsý nesep cihetinden haramdýr. Süt cihetinden de öyledir. Ekser-i ulemanýn kavli budur. Mebsût´ta da böyle denilmiþtir. Bahýr. Fetih sahibi ise bu kadýnýn hadisle haram kýlýnmasýný müþkil saymýþtýr. Çünkü onun haram olmasý nesep cihetinden deðil, sýhriyyet dolayýsýyladýr. Neseben haram olan kadýnlar, tahrim âyetinde zikredilen yedi nevi kadýndýr. Hattâ âyetteki sulbî olanlar kaydý, süt babanýn ve süt oðlun karýlarýný hariç býrakmakta ve helâl olduðunu ifade etmektedir. Tamamý Fetih´tedir.
«Bunu Þeyhayn rivayet etmiþlerdir.» sözüyle þarih, bunun hadis olduðuna iþaret etmiþtir. Lâkin metnin terkibi iktizasý bu hadiste deðiþiklik yapýlmýþtýr. Aslý, "Nesepten haram olanlar radâ´dan da haram olurlar." þeklindedir. H. Evvelce görmüþtük ki, bilen kimse için, hadisi mânâ itibariyle rivayet etmek caizdir. Kaldýki musannýf hadis rivayetini de kasdetmemiþtir. T.
«Bazý suretler»den murad; yedi surettir. Bunlarýn yirmibire çýkmasý, sütün muzafa yahut muzafu´n-ileyhe yahut her ikisine taallûku itibariyledir. Nitekim izahý gelecektir. Görüyorsun ki bu iki beytte zikredilenler altý surettir. Zira kardeþin anasý sözü, kýzkardeþin anasý ilebirlikte tekrardan ibarettir. Bu zikredilenlerden herbirisi böyledir. Meselâ kýzýn kýzkardeþi, oðlun kýzkardeþi gibidir. Teyzenin annesi, dayýnýn annesi gibidir. Böylece kýyas et. H.
«Meselâ nâfilenin anasý» sözüyle, bu hususta inhisar olmadýðýna iþaret etmiþtir. Çünkü Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Süt meselesinde haram kýlan þey nesepte haram kýlanýn mânâsýnýn bulunmasýdýr. Süt emme suretlerinden birinde bu yoksa, hürmet de yoktur. Bundan þu çýkarýlýr ki, bu söylenenlerde hasr yoktur.» Nâfile ziyade demektir. Burada ondan murad, çocuðunun çocuðudur. Çünkü sulbî çocuðunun üzerine ziyadedir. Yukarýda gördük ki, bu yedi suretten herbiri üç surete ayrýlýr. Meselâ çocuðunun çocuðu nesep cihetindense, onun süt cihetinden annesi sana helaldýr. Ama nesep cihetinden anasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü o, senin oðlunun karýsýdýr. Çocuðunun çocuðu süt cihetindense, meselâ oðlunun karýsýndan emmiþse ve bu emen çocuðun nesep cihetinden annesi varsa; yahut baþka bir süt annesi bulunursa, sana helaldýr.
«Çocuðun ninesi» sözü þu suretlere sâdýktýr: Çocuk süt oðlu olur. Meselâ senin karýndan emmiþtir, onun neseben bir ninesi vardýr yahut onu emziren diðer bir anneannesi vardýr. Çocuk neseben oðlu olur. Onun süt cihetinden bir ninesi bulunur. Nesep cihetinden olan bunun hilâfýnadýr. O sana helâl olmaz. Çünkü annendir yahut kayýnvalidendir. Çocuðun ninesi kaydýyla, çocuðun annesinden ihtiraz etmiþtir. Çünkü nesep cihetinden o helaldýr. Süt cihetinden de öyledir.
«Kýzkardeþin anasý» þu suretlere sâdýktýr: Her ikisi süt cihetinden olurlar. Meselâ senin bir süt kýzkardeþin olur, onun baþka bir süt annesi bulunur. Yalnýz onu emzirmiþtir yahut yalnýz kýzkardeþ süt cihetinden olur. Onun neseben annesi vardýr yahut yalnýz anne süt cihetinden olur. Meselâ senin neseben bir kýzkardeþin olur da onun bir süt annesi bulunur. Onun neseben annesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü senin ya annen yahut babanýn karýsýdýr.
«Oðlun kýzkardeþi» yani ya ikisi de süt cihetindendir yahut birincisi süt cihetinden, ikincisi neseptendir. Yahut bunun aksinedir. Her ikisi nesep cihetindense, bunun hilâfýnadýr. Oðlun kýzkardeþi helâl olamaz. Çünkü senin ya kýzýn yahut üvey kýzýndýr. Buradan anlaþýlýr ki, senin çocuðun annesinin annesinden emerse, annesi sana haram olmaz. Çünkü senin oðlunun süt kýzkardeþidir. Bunu Remlî söylemiþtir. T. Kýzýnýn kýzkardeþi oðlunun kýzkardeþi gibidir. Ama buna þöyle itiraz olunur: Neseben oðlunun kýzkardeþiyle kýzýnýn kýzkardeþi arasýnda helallýk tasavvur olunabilir. Meselâ bir cariyede iki ortak çocuðunun kendinden olduðunu iddia eder. Bunlarýn herbirinin cariyeden baþkasýndan birer kýzý bulunursa, ortaðýna o kýzla evlenmek helâl olur. Halbuki bu kýz neseben babadan oðlunun kýzkardeþidir. Vehbâniyye þerhinde bundan bir luðz yapýlmýþ; cevabý Þurunbulâliyye´de verilmiþtir.
«Kardeþin anasý.» Bunun hakkýndaki söz, kýzkardeþin anasý hakkýndaki söz gibidir. Bununhakkýnda yukarýda Halebi´den söz geçti.
«Dayýnýn anasý» hakkýnda üç suret vardýr: Ya ikisi de nesep cihetindendir ve kadýn helâl olmaz. Çünkü nesep cihetinden dayýnýn annesi senin ninendir yahut dedenin nikâhlýsýdýr.
«Oðlun halasý...» Burada da üç suret vardýr: Ya ikisi de süt cihetindendir. Meselâ bir çocuk hem senin karýndan, hem baþka birisinin karýsýndan süt emmiþtir. Onun bir kýzkardeþi vardýr. Bu kýzkardeþ senin oðlunun süt cihetinden halasýdýr. Yahut yalnýz birincisi süt cihetindendir. Meselâ emen bu çocuk senin neseben oðlundur. Yahut yalnýz ikincisi süt cihetindendir. Meselâ senin süt oðlunun neseben bir halasý vardýr. Bunlarýn ikisi de nesep cihetinden olursa iþ deðiþir. Zira hala sana helal deðildir. Çünkü o senin kýzkardeþindir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:16:03
METÝN
Ancak kardeþinin anasýyla kýzkardeþi müstesnadýr. Buradaki istisna munkatýdýr. Çünkü adý geçenlerin hürmeti. nesep cihetinden deðil; musaheret cihetindendir. Binaenaleyh hadis fukahanýn istisna ettiklerine þâmil deðildir. Denildiði gibi akýlla tahsise de yol yoktur. Çünkü kýzkardeþin annesinin haram olmasý nesebendir. Zira annesidir yahut babasýnýn cimada bulunduðu karýsýdýr. Radâ´da bu mânâ yoktur.
ÝZAH
«Buradaki istisna munkatýdýr.» sözü, Beyzâvi´ye cevaptýr. O, "Oðlunun süt kýzkardeþiyle kardeþinin süt annesini bu kaideden istisna etmek doðru deðildir. Çünkü onlarýn nesepte haram olmalarý musaheret yoluyladýr; nesep yoluyla deðildir." demiþtir. Görülüyor ki sahih olmamak, istisnayý muttasýl kabul etmeye göredir. Burada Gâye´nin sözüne dahi cevap vardýr. Gâye´de, "Þüphesizki bu, hadisi aklî delille tahsis etmektir." denilmiþtir. Cevabýn beyaný Zeylâi´nin dediðidir. Yani bu yanlýþtýr. Çünkü hadis nesep cihetiyle hürmet bulunduðu yerde süt dolayýsýyla umumi hürmeti icabetmektedir. Neseben kardeþinin anasýnýn haram olmasý, kardeþinin annesidir diye deðil, kendi annesidir yahut babasýnýn cimada bulunduðu karýsýdýr diyedir. Görülmüyor mu ki kardeþi olmasa da bu kadýn ona haramdýr. Keza neseben oðlunun kýzkardeþi ona kýzýdýr diye haram olmuþtur. Þu delille ki, oðlu bulunmasa bile o yine haramdýr. Bu mânâ radâ. meselesinde dahi hürmeti icabeder. Hattâ süt cihetinden olan annesi, babasýnýn karýsý ve karýsýnýn kýzýyla evlenmesi caiz deðildir. Binaenaleyh tahsis dâvâsý bâtýldýr.
Bu sözün hâsýlý, þarihin dediði gibi istisnanýn munkatý olmasýna döner. Çünkü hadis ona þamil deðildir. Þu da var ki, Halebî Beyzâvî´ye tebean þarihin, "Bu zikredilenlerin hürmeti musaheret dolayýsýyladýr." sözüne itiraz ile þunlarý söylemiþtir; «Bu, iki cihetten söz götürür. Birincisi: oðlunun halasýnda musaheret tasavvur edilemez. Çünkü o anne-baba bir kýzkardeþidir yahut baba bir veya anne bir kýzkardeþidir. Çocuðunun halasý kýzýnda dahiöyledir. Çünkü o ya anne-baba bir kýzkardeþinin kýzýdýr yahut baba bir veya anne bir kýzkardeþinin kýzýdýr. Ýkincisi: geri kalan yedi surette musaheret yalnýz bir takdire göre tasavvur olunabilir. Diðer takdire yahut diðer iki takdire göre hürmet musaheret sebebiyle deðil, nesep dolayýsýyladýr. Bunun izahý þudur: Senin kardeþinin anasý, ancak kardeþin baba bir kardeþ olduðu zaman musaheret yoluyla haram olur. Çünkü o zaman kardeþinin anasý babanýn karýsýdýr. Anne-baba bir kardeþ veya anne bir kardeþ bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun annesinin haram olmasý nesep cihetindendir. O senin annendir. Neseben oðlunun kýzkardeþi, ancak anne bir oðlunun kýzkardeþi olduðu vakit musaheret yoluyla haram olur. Zira senin üvey kýzýndýr. Anne-baba bir kýzkardeþ veya baba bir kýzkardeþ olursa iþ deðiþir. Zira senin kýzýndýr. Oðlunun ninesi ancak annesinin annesi ise musaheret yoluyla haram olur. Çünkü o senin kayýnvalidendir. Babasýnýn annesi olursa iþ deðiþir. Zira o senin annendir. Amcanýn annesi ancak amca baba bir olursa musaheret yoluyla haramdýr. Anne-baba bir veya anne bir olursa bunun hilâfýnadýr. Çünkü senin ninendir. Dayýnýn annesi de amcanýn annesi gibidir. Senin çocuðunun kýzkardeþinin kýzý, ancak kýzkardeþ anne bir ise o zaman musaheret yoluyla haram olur. Çünkü senin üvey kýzýnýn kýzý olur. Anne-baba bir yahut baba bir kýzkardeþ olursa, bunun hilâfýnadýr. Çünkü senin kýzýnýn kýzýdýr. Senin çocuðunun çocuðunun annesi, ancak oðlunun oðlunun annesi ise musaheret yoluyla haram olur. Çünkü oðlunun karýsýdýr. Kýzýnýn kýzýnýn annesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o senin kýzýndýr. Anlaþýldý ki, bununla yapýlan ta´lil doðru deðildir. Doðru ta´lil, "Zira kýzkardeþinin annesinin haram olmasý ilh..." diyerek yaptýðýdýr. Nitekim onu beyan edeceðiz.»
«Ben derim ki: Birincinin cevabý þudur: Þarihin, "Bu zikredilenlerin haram olmasý musaheret yoluyladýr." sözünden murad; kardeþinin annesiyle kýzkardeþinin annesidir. Çünkü zikri geçen onlardýr. Aþaðýda gelen diðer suretler deðildir. Bir de bundan sonra hepsine þâmil olan bir ta´lil yanmýþtýr. O da, "Zira kýzkardeþinin annesinin haram olmasý ilh..." sözüdür, Hem de, "Oðlunun kýzýný ona kýyas et ilh..." demiþtir. Nitekim izahýný yapacaðýz.
Ýkincinin yani, "Musaheret ancak bir takdirle tasavvur edilebilir." sözünün cevabý þudur: Maksat bu takdirdir. Beyaný þudur: Hadis, nesep cihetinden haram olan her þahsýn naziri süt cihetinden de haram olduðunu göstermektedir. Binaenaleyh neseben anne haramdýr. Süt cihetinden anne de haramdýr. Neseben kýz haramdýr. Keza süt cihetinden kýz da haramdýr denilir. Böylece nesep cihetinden haram olan kadýnlarýn sonuna kadar varýlýr. Anne-baba bir kardeþinin yahut anne bir kardeþinin annesi, senin annen olduðu için haramdýr. Kardeþinin anasý olduðu için deðildir. Onun içindir ki, senin ondan kardeþin olmasa da, o sana yine haramdýr. Binaenaleyh, "ana-baba bir kardeþinin veya ana bir kardeþin anasý haram olur" demek güzel olmaz. Çünkü ulemanýn, "anne haramdýr" sözlerinin yanýnda tekrar olur. Böylece anlaþýlýr ki, maksat yalnýz baba bir kardeþin annesidir. Buna, "Baba bir kardeþin annesi ancak musaheretle haram olmuþtur. Hadis ise sadece süt hürmetini nesep hürmetinin üzerine tertip etmiþtir. Hürmet-i musahere üzerine tertip etmemiþtir." þeklinde itiraz edilince; þarih, bu istisna munkatýdýr diye cevap vermiþtir. Keza, "Oðlun kýzkardeþi, ana-baba bir yahut baba bir ise, ancak senin kýzýn olduðu için haram olur." denilir. Neseben kýzýn haram olduðu mâlûmdur. Binaenaleyh bununla anne bir kýzkardeþ murad edilir. Çünkü o senin üvey kýzýndýr. Onun neseben haram olan kadýnlardan olmak üzere haram kýlýndýðý mâlûm deðildir. Þu halde tekrar yoktur. Lâkin hadiste dahil olmayýncs, istisnasý munkatý sayýlmýþtýr. Geri kalanlar hakkýnda da böyle denilir.
Hâsýlý hadis süt hürmetini nesep hürmeti üzerine tertip edince, bu müstesnalarýn benzerlerinden bazýlarý bir takdire göre neseben, diðer bir takdire göre musaheret yoluyla haram olduðundan, hadisten birincl takdiri murad etmek sahih olmaz. Çünkü bundan faydasýz bir tekrar lâzým gelir. Böylece ikinci takdir taayyün eder. Velevki buradaki istisna munkatý olsun. Tekrarý def ve helalý beyana tembih için bunu yapmak gerekir. Ulemanýn sözleri olsa olsa böyle izah edilir. Allahu a´lem.
«Radâ´da bu mânâ yoktur.» Çünkü süt kardeþin veya süt kýzkardeþin anasý kendi anasý olmadýðý gibi, babasýnýn zifaf olmuþ karýsý da deðildir.
METÝN
Sen buna oðlunun kýzkardeþini, oðlunun kýzýný, oðlunun ninesini ve kýzýnýn ninesini, amcasýyla halasýnýn annesini, dayýsýyla teyzesinin annesini kýyas et! Çocuðunun halasý, halasýnýn kýzý, çocuðunun kýzkardeþinin kýzý, çocuklarýnýn çocuklarýnýn annesi dahi öyledir. Bunlarýn hepsi süt cihetinden bir adama helaldýr. Kadýnýn oðlunun kardeþi de kadýna öyledir. Bunlar on suret eder. Erkek ve kadýn olmalarý itibariyle ise yirmiye varýr. Erkeðe veya kadýna helal olmalarý itibariyle kýrka vâsýl olur.
ÝZAH
«Buna kýyas et ilh...» Yani zikredilen mânâya oðlunun kýzkardeþini ve kýzýný ilh ...kýyas et. De ki: Oðlunun kýzkardeþi ile nesep cihetinden kýzý ona, ancak kendi kýzý veya karýsýnýn kýzý olduðu için haramdýr. Süt meselesinde bu mânâ yoktur, Oðlunun ninesiyle neseben kýzý da öyledir. Ona ancak kendi anasý veya karýsýnýn anasý olduðu için haramdýr. Süt meselesinde bu yoktu., Diðerlerinde de böylece devam et! Bu takrirle anlaþýlýr ki; "Zira kýzkardeþin anasýnýn haram olmasý ilh..." sözüyle zikredilen ta´lil, bütün suretlerde cereyan etmektedir. Lâkin her suretin kendine lâyýk bir ifadesi vardýr. Onun için þarih sen ona diðerlerini kýyas et demiþtir. Buradaki zamir, zikredilen mânâya râcîdir. Kardeþinin annesine râcî deðildir ki. "Bir kýsmýný makîs, bir kýsmýný makîsü´n-aleyh yapmakta mânâ yoktur." diye itiraz edilsin.
«Çocuðunun halasý da öyledir.» Ulema çocuðunun teyzesini zikretmemiþlerdir. Çünkü o nesep cihetinden de helaldýr. O karýsýnýn kýzkardeþidir. Bahýr.
«Halasýnýn kýzý» yahut çocuðunun halasý da öyledir. Neseben bu haramdýr. Çünkü kýzkardeþinin kýzýdýr. Fakat kendi halasýnýn kýzý hem neseben, hem süt cihetinden helaldýr. T.
«Çocuðunun kýzkardeþinin kýzý» nesep cihetinden olursa. haramdýr. Çünkü kýzýnýn kýzý yahut üvey kýzýnýn kýzýdýr. T.
«Kadýnýn oðlunun kardeþi de kadýna öyledir.» Bu onuncuyu zikretmesi söz götürür. Çünkü o dokuz suretin mukabillerindendir. Yoksa dokuza aykýrý bir kýsým deðildir. Nitekim beyan edeceðiz. Bunu Halebî söylemiþtir.
«Erkek ve kadýn olmalarý itibariyle...» Yani muzafu´n-ileyhinde erkek ve kadýn olduðuna bakarak yirmiye varýr. Þöyle ki: Erkekle beraber kardeþinin annesi, oðlunun kýzkardeþi, oðlunun ninesi, amcasýnýn annesi, dayýsýnýn annesi, oðlunun halasý, oðlunun halasý kýzý, oðlunun kýzkardeþi kýzý ve oðlunun çocuðunun annesi olur. Kadýnla beraber de kýzkardeþinin annesi, kýzýnýn kýzkardeþi, kýzýnýn ninesi, halasýnýn annesi, teyzesinin annesi, kýzýnýn halasý, kýzýnýn halasý kýzý, kýzýnýn kýzkardeþi kýzý ve kýzýnýn çocuðunun annesi olur. Bunlar onsekiz eder. Yirmiye çýkarmak, mükerrer olan onuncuya bakaraktýr.
«Erkeðe ve kadýna helâl olmalarý itibariyle ilh...» Yani helallýk erkeðe nisbet edilirse, ona kardeþinin annesi, oðlunun kýzkardeþi ilh... helâl olur denilir. Helallýk kadýna nisbet edilirse, kadýna kardeþinin babasý, oðlunun kardeþi, oðlunun dedesi, amcasýnýn babasý, çocuðunun dayýsý. çocuðunun teyzesi oðlu, çocuðunun kýzkardeþi oðlu, çocuðunun oðlu helâl olur denilir.
«Kýyasa göre çocuðunun amcasý, çocuðunun amcasý oðlu» demek lâzým gelirken, "çocuðunun dayýsý, çocuðunun dayýsý oðlu" dememiz, bunlar nesep cihetinden dahi haram olmadýklarý içindir. Nitekim bunu Bahýr sahibi açýklamýþtýr. Tahtâvî´nin ifadesine göre bu makamý baþka bir suretle izah mümkündür ve bir adamýn kardeþinin annesi ve kýzkardeþinin annesiyle evlenmesi mukabilinde, kadýnýn oðlunun kardeþi ve kýzýnýn kardeþiyle evlenmesi zikredilir. Oðlunun kýzkardeþi yahut kýzýnýn kýzkardeþinde kadýnýn kardeþinin babasý veya kýzkardeþinin babasý denilir. Oðlunun veya kýzýnýn dedesinde, kadýnýn oðlunun dedesi veya kýzýnýn dedesi denilir. Amcasýnýn anasýnda, kadýnýn oðlunun kardeþi oðlu; halasýnýn annesinde, kadýnýn kýzýnýn kardeþi oðlu; erkeðin dayýsýnýn annesinde, kadýnýn oðlunun kýzkardeþi oðlu; teyzenin annesinde, kadýnýn kýzýnýn kýzkardeþi oðlu; oðlunun halasýnda, kadýnýn çocuðunun amcasý; çocuðunun halasý kýzýnda, kadýnýn dayýsý zikredilir. Kadýnýn oðlunun kardeþi ile evlenmesine mukabil, erkeðin kardeþinin annesiyle evlenmesi zikredilir. Tekrar edilen suret budur. Lâkin sekizinci ve dokuzuncu suretlerde doðru olan þekli, "erkeðin çocuðunun halasýnda kadýnýn kardeþi oðlunun babasý, çocuðunun halasý kýzýnda kadýnýn dayýsý oðlunun babasý" demektir. Halebî´nin anlattýðý Bahýr´ýn ifadesidir. Þarihin. "kadýnýn kardeþinin» babasýyla evlenmesi" sözüne daha muvafýk olan da odur.
Hâsýlý müennes olan birinci, muzaf mukabilinde düþen müzekker ile deðiþtirilir. Müzekker zamir de müennes zamire çevrilir. Ana yerine baba; kýzkardeþ yerine kardeþ, nine yerine dede ilh... deðiþtirilir. Zamir de müzekker yapýlarak; adamýn kardeþinin annesi yerine, kadýnýn kardeþinin babasý; adamýn oðlunun kýzkardeþi yerine, kadýnýn oðlunun kardeþi; adamýn oðlunun ninesi yerine, kadýnýn oðlunun dedesi ilh... denilir.
Ýkinci takririn hâsýlý þudur: Her surette bakar ve o surette kadýnýn kocaya nisbetini ele alarak, kadýna o nisbetle ad verirsin. Meselâ; erkek kardeþinin annesiyle veya kýzkardeþinin annesiyle evlenirse, kadýn oðlunun veya kýzýnýn kardeþiyle evlenmiþ olur. Erkek oðlunun kýzkardeþiyle veya kýzýyla evlenirse, kadýn kardeþinin veya kýz kardeþinin babasýyla evlenmiþ olur. Böylece devam eder. Þüphesiz ki bu sýrf bir tekrardan ibarettir. Deðiþen yalnýz tabirdir.
METÝN
Meselâ erkeðin kardeþinin annesiyle evlenmesi, kadýnýn da kardeþinin babasýyla evlenmesi caiz olur. Kýrktan her birinde câr ve mecrûrun, yani radâ´ýn câr ve mecrûrunun ma´nen muzafa taallûku caizdir. Anne gibi ki, erkeðin neseben bir kýz kardeþi olur, onun da süt annesi bulunur yahut muzafu´n-ileyhe de taallûku caizdir. Erkek kardeþ gibi ki, neseben onun bir kardeþi olur. O kardeþinin de bir süt annesi olur; yahut her ikisine taallûku caiz olur. Meselâ bir çocuk baþka bir çocukla ecnebî bir kadýnýn memesini emer. Süt kardeþinin de baþka bir süt annesi olur. Böylece suretler yüzyirmiye çýkar. Bu, bizim kitabýmýzýn hususiyetlerindendir. Süt kardeþinin kýzkardeþi helaldýr. Bunun muzafa eklenmesi sahihtir. Meselâ neseben bir kardeþi olur da, onun da süt kýzkardeþi olur. Muzafu´n-ileyhe eklenmesi de sahihtir. Meselâ süt kardeþinin neseben kýzkardeþi olur. Her ikisine eklenmesi de sahihtir ki, bu zâhirdir. Keza neseben kardeþinin kýz kardeþi de helaldýr. Meselâ baba bir kardeþinin anne bir kýz kardeþi olur. Bu her ikisine de eklenir, yalnýz birine bitiþmekle kalmaz. Çünkü tekrar lâzým gelir. Nitekim gizli deðildir. Bir kadýnýn emzirdiði iki çocuk, birbirine helal deðillerdir. Çünkü kardeþtirler. Velevki zaman ve baba deðiþik olsun. Emen kýz ile emziren kadýnýn oðlu da birbirlerine helal deðillerdir. O kadýnýn çocuðunun çocuðu da helal deðildir. Çünkü kardeþinin çocuðu demektir.
ÝZAH
«Kadýnýn da kardeþinin babasýyla evlenmesi caiz olur.» Bazý nüshalarda böyle denilmiþtir. Bahýrda da öyledir. Bildiðin gibi Halebi´nin anlattýklarýna bu daha uygundur. Bazý nüshalardaise, «kadýnýn kardeþinin oðluyla evlenmesi» denilmiþtir. Nehir´de böyledir. Fakat bunun bir vechi yoktur. Çünkü bu, geçen iki izaha göre, erkeðin kardeþinin annesiyle evlenmesine mukabil gelmemektedir. Bahýr´ýn bazý nüshalarýnda, kadýnýn oðlunun kardeþi denildiði görülmüþtür. Yukarýda geçtiði veçhile Tahtâvî´ nin anlattýðýna uygun olan da budur. Ama bildiðin gibi söz götürür»
«Câr ve mecrûrun...» Yani istisnadan sonra mukadder olan câr ve mecrûrun manevî olarak muzafa taallûku caizdir ve þöyle takdir edilir: Binaenaleyh neseben kimler haram olursa, süt cihetinden de onlar haram olur. Ancak bundan süt kardeþinin annesi müstesnadýr. Çünkü o haram deðildir. H.
«Erkek kardeþi gibi..» Evlâ olan, kýzkardeþi gibi demektir. Yahut birincide neseben bir kardeþi olur demeliydi. Meðer ki þarihi muradý, muzafu´n-ileyhin erkek ve kadýn olmak üzere ayrý ayrý neviler olduðunu göstermektir denilsin. H.
«Neseben onun bir kardeþi olur. O kardeþinin de bir süt annesi olur.» Þarih bu ibarede Nehir sahibine tâbi olmuþtur. Halebî diyor ki: «Bunun doðrusu: Onun bir süt kardeþi olur. O kardeþinin de neseben annesi olur þeklindedir.»
«Bu bizim kitabýmýzýn hususiyetlerindendir.» Bilmiþ ol ki Ýbn´i Vehbân, Manzume´sinin þerhinde bu suretleri altmýþ küsura çýkartmýþtýr. Bahýr sahibi bunlarý beyan etrniþ; üzerlerine ilâve de yaparak seksenbire ulaþtýrmýþtýr. O da, "Bunlar bu kitabýn hususiyetlerindendir." demiþtir. Nehir sahibi ise bu suretleri yüzsekize çýkarmýþ ve o da bunlarýn kendi kitabýna mahsus hususiyetler olduðunu söylemiþtir. Þarih de onuncu sureti ziyade etmekle bunlarý yüzyirmiye çýkarmak istemiþtir. Tâ ki bu da onun kitabýnýn hususiyetlerinden olsun. Lâkin tamamlayamamýþtýr. Bunu Halebî söylemiþtir. Yani sayý yüzsekizde kalmýþtýr.
«Bu zâhirdir.» Þöyle ki: Bir süt kardeþi olur, kýzla birlikte baþka bir kadýndan da süt emmiþtir.
"Bu..." Yani neseben sözü. T. her ikisine de eklenir.
«Çünkü tekrar lâzým gelir.» Zira yalnýz muzafa eklense, muzafu´n-ileyh süt tarafýndan olur. Yalnýz muzafu´n-ileyhe eklense, bu sefer muzaf süt tarafýndan olur, Halbuki bunlarýn ikisi de, "süt kardeþinin kýzkardeþi helaldýr." sözünde dahildirler. H.
«Çünkü kardeþtirler.» Yani kadýndan emdikleri süt bir adamdan hâsýl olmuþsa, bunlar ana-baba bir kardeþtirler. Böyle deðilse, anne bir kardeþtirler. Bazen baba bir kardeþ de olabilirler. Meselâ bir adamýn iki karýsý olur da, ikisi de o adamdan çocuk doðurur ve herbiri bir çocuðu emzirirse, bu iki çocuk baba bir kardeþtirler. Hattâ birisi kýz olsa, birbirlerine nikâhlanmalarý helâl olmaz. Bunu Molla Miskin zikretmiþtir. H.
«Velevki zaman deðiþik olsun...» Meselâ kadýn ikinci çocuðu birinciden yirmi sene sonra emzirirse, bunlar yine süt kardeþtirler. Elverir ki herbirini süt müddetinde emzirmiþ olsun.
«Emen kýz ile emziren kadýnýn oðlu da birbirlerine helâl deðildirler.» Neseben oðlu ise böyledir. Süt oðlu ise, hüküm yine böyleyse de bu hüküm, "Bir kadýnýn emzirdiði iki çocuk birbirine helâl deðildir." ifadesinden anlaþýlmaktadýr. H. Musannýf bu sözü mutfak býrakmýþtýr. Binaenaleyh neseben olan çocuðunu emzirse bile, yine haram olacaðýný ifade eder. Çocuklarýn ikisi de yabancý olurlarsa iþ deðiþir. Bunlarýn bir kadýndan emmeleri þarttýr. Nitekim bu birinci cümleden anlaþýlmaktadýr. Onun için birinci cümle ile yetinip, bu cümleyi terketmedi. Bahýr ve Minah´daki ifadeleri Nehir sahibi reddetmiþtir. Bu söz, kadýnýn, çocuðunu emzirdiði kýzdan önce doðurduðuna da, sonra doðurduðuna da þâmildir. Velevki iki sene sonra olsun.
FER´Ý MESELE: Bahýr´da Mebsût´un sonundan alýnarak þöyle denilmiþtir: «Kýzlarýn annesi oðlanlardan birini emzirir; oðlanlarýn annesi de kýzlardan birini emzirirse: kýzlarýn annesinden emen oðlan, o kýzlardan hiçbiriyle evlenemez. Onun kardeþleri diðer kýzlarla evlenebilirler. Yalnýz annelerinin yalnýz baþýna emzirdiði kýzý alamazlar. Çünkü onlarýn süt kýz kardeþidir.»
METÝN
Dokuz yaþýnda veya daha fazla olan bâkire bir kýzýn sütü haram kýlar. Aksi takdirde haram kýlmaz. Cevhere. Keza ölü kadýnýn sütü de haram kýlar. Velevki saðýlmýþ olsun. O kýzý nikah eden, ölü kadýnýn mahremi olur ve o kadýna teyemmüm ettirerek onu defneder. Ölü kadýna cima etmek bunun hilâfýnadýr. Lezzetle deðil gýdalanma bulunmakla aralarýnda fark vardýr. Su ile yahut ilaçla veya baþka bir kadýnýn sütüyle yahut koyun sütüyle karýþýk olursa, kadýnýn sütü fazla olmak þartýyla yine haram kýlar. Her ikisi müsavi gelirlerse, hüküm yine bilittifak böyledir. Zira evleviyet yoktur. Cevhere.
ÝZAH
«Bâkire bir kýzýn sütü»nden murad; nikâh veya zina suretiyle hiç cima edilmeyen kýzdýr. Velevki bekâret zarý mevcut olmasýn. Meselâ atlamak gibi bir þeyle bozulmuþ olsun. Hamevi. Hürmet kýzýn kocasýna geçmez. Hattâ zifaftan önce o kýzý boþarsa, onun süt kýz kardeþiyle evlenebilir. Çünkü süt kendinden deðildir. Kuhistâni. T. Ama zifaftan sonra boþarsa, süt emen kýzla evlenemez. Çünkü o kýz annesiyle cima ettiði üvey kýzlardan olmuþtur. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir.
«Aksi takdirde haram kýlmaz.» Yani kýz dokuz yaþýna varmadan sütü gelmiþse, bu süt haram kýlmaz. Cevhere. Çünkü ulema, sütün ancak çocuk doðurmasý tasavvur edilen kýzdan tasavvur olunabileceðini söylemiþlerdir. Binaenaleyh bunun süt olmadýðýna hüküm verilir. Nitekim bâkireden sarý su gelse, onu emmekle hürmet sabit olmaz. Nasýlki Vehbâniyye þerhinde böyle denilmiþtir.
«Velevki saðýlmýþ olsun.» Yani ister ölmezden önce sütü saðýlarak öldükten sonra çocuða içirilsin, ister öldükten sonra saðýlsýn fark etmez. Bahýr.
«O kýzý nikâh eden...» Yani o sütten içen kýzý nikâh eden demektir ki, makamdan anlaþýlýr. Bunu Halebi söylemiþtir.
«Ölü kadýnýn mahremi olur.» Çünkü ölü kadýn onun karýsýdýr. Bahýr.
«O kadýna teyemmüm ettirerek onu defneder.» Yani kadýn yalnýz erkeklerden ibaret bir cemaatýn arasýnda ölürse, eline bez dolamadan ona teyemmüm ettirir. Mahremi olmayan biri ise eline bez dolayarak teyemmüm ettirir. Bazýlarý bu kadýnýn elbisesi içinde yýkanacaðýný söylemiþlerdir. Bunu Tahtâvî ifade etmiþtir. Kadýný bunun defnetmesi, defn hususunda mahrem olanlar önde geldiði içindir. T.
«Ölü kadýna cima etmek bunun hilâfýnadýr.» Çünkü ona hürmet-i musahere taallûk etmez.
«Lezzetle deðil, gýdalanma bulunmakla aralarýnda fark vardýr» Çünkü sütten maksat, beslenmektir. Ölüm buna mâni deðildir. Cimadan maksat ise, mûtad olan lezzettir. Ölü kadýnda bu yoktur. Bunu Bahýr sahibi Cevhere´den nakletmiþtir. Âdeten ölü kadýn cimaya mahâl olmadýðý için, onunlo cimadan mûtad lezzet alýnamayýnca, kadýn hayvan mesabesinde olur. Hattâ daha öteye geçer. Çünkü ölüm tabiatý nefret ettirir. Bundan da çocuk doðurma kastý bulunmamak lâzým gelir ki hakikatte hürmet-i musaherenin illeti budur. Binaenaleyh murad, melzum bulunmamakla lâzýmýn nefyidir. Þu halde, "illet lezzet almak deðildir." diye bir itiraz vârit olamaz.
«Karýþýk olursa...» Yani kadýn sütü, su vesaire ile karýþýk olursa yine haram kýlar. H. Süte karýþan her mâyi, hattâ her katý þey su gibidir. Bunu Nehir sahibi söylemiþtir. T.
«Kadýnýn sütü fazla olmak þartýyla...» Yani kadýnýn sütü, karýþan þeyden fazla olmak þartýyla hürmet sabit olur. Hâniyye´nin yeminler bahsinde, fazlalýðýn cüzleri itibariyle olacaðý bildirilmiþtir. Burada ise þöyle denilmiþtir: «Fazlalýðý Ýmam Muhammed ilâçta sütün rengini deðiþtirmekle tefsir etmiþtir. Ýmam Ebû Yusuf, sütün tadýný ve rengini deðiþtirirse fazla sayýlýr. Sadece birini deðiþtirirse fazla sayýlmaz, demiþtir. Nehir.» Bahýr´da da bu ifadenin benzeri vardýr. Dürr-ü Müntekâ sahibi iki sözün arasýný bularak, «Cinste fazlalýk cüzlerle itibara alýnýr. Cinsten baþka þeyde ise tat, renk veya kokunun deðiþmesiyle muteberdir. Nitekim Ebû Yusuf´tan böyle rivayet olunmuþtur." demiþtir. Ancak cinsten baþka þeyde deðiþmeyi bir vasýfta itibara almýþtýr. Yukarýda zikredilende ise, ancak tat ve rengin deðiþmesiyle muteber olur. Evet, Hindiyye´de bir vasfýn itibara alýnmýþ olmasý buna uyarsa da, o da bu sözü Ebû Yusuf´a göre nisbet etmemiþtir. T.
«Her ikisi müsavi gelirlerse...» Yani kadýnýn sütüyle karýþan þey müsavi gelirse demektir. H.
«Zira evleviyet yoktur.» Bu cümle, iki kadýn sütünün müsavi gelmesinin illetidir ve haramhükmünün ikisinden de sabit olacaðýný bildirir. Kadýnýn sütüyle karýþan diðer þeyler müsavi olursa, bunun illeti, kadýn sütünün maðlup olmamasýdýr. Binaenaleyh istihlâk edilmiþ sayýlmaz. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:17:15
METÝN
Ýmam Muhammed hürmeti mutlak olarak iki kadýna tâlik etmiþtir. Bu kavlin esah olduðu söylenir. Yiyecekle karýþan süt mutlak olarak hürmet isbat etmez. Velevki onu yudum yudum içsin. Sütten peynir yaparsa hüküm yine böyledir. Çünkü buna emmek denilmez. Bahýr.
ÝZAH
«Ýmam Muhammed»in sözü, musannýfýn söylediðinin mukabilidir. Musannýf, "Ýki kadýndan birinin sütü fazlaysa, haram hükmü yalnýz ona taallûk eder. Mâsavi iseler, her ikisine taalûk eder." demiþti.
«Mutlak olarak iki kadýna tâlik etmiþtir.» Yani ister sütleri müsavi gelsin, ister bir fazla olsun fark etmez; ikisi de haram kýlar. Çünkü cins cinsi maðlûp edemez. H.
«Bu kavlin esah olduðu söylenir.» Bahýr sahibi, "Bu kavil Ebû Hanife´den bir rivayettir." demiþ; Gâye sahibi bunun daha zâhir ve daha ihtiyat olduðunu söylemiþ, Mecmâ þerhinde ise, "Bunun esah olduðu söylenir." denilmiþtir. Þurunbulâliyye´de "Bazý ulema Ýmam Muhammed´in kavlini tercih etmiþlerdir. Hidâye sahibi de buna meyletmiþtir. Çünkü Ýmam Muhammed´in kavlini geriye býrakmýþtýr. Nitekim Fetih´te de belirtilmiþtir." denilmektedir. H.
«Mutlak olarak hürmet isbat etmez.» Yani Ýmam-ý Âzam´a göre süt, gâlip olsun maðlup olsun müsavidir. Ýmameyn´e göre ise, süt gâlip olursa haram kýlar. Buradaki hilâf, ateþ dokunmayan yemekle kayýtlýdýr. Piþirilirse bilittifak mutlak haram kýlmaz. Hilâf bir de, yiyecek katý olduðuna göredir. Ýçilecek þekilde sývý olursa bilittifak çok olan itibara alýnýr. Bazýlarý ihtilâfýn bir de, lokmayý kaldýrýrken sütün damlamamasý hususunda olduðunu söylemiþlerdir. Süt damlarsa, bilittifak haram hükmü sabit olur. Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göre esah olan, damlamanýn itibara alýnmamasýdýr. Nehir.
«Velevki onu yudum yudum içsin.» Fakat bu hüküm az yukarýda Nehir´den naklettiðimize muhaliftir. Keza Fetih sahibinin kesin olarak söylediðine de aykýrýdýr. O, "Yiyecek sývý olup içilirse, sütün fazlalýðýný itibara alýrýz." demiþtir. Hâniyye´de dahi, "Yudum yudum içerse, bütün imamlarýn kavline hürmet sabit olur." denilmiþtir. Bahýr sahibi dahi Müstesfa´dan naklen, "Yiyecekte Ýmam Muhammed´in koyduðu esas buna delâlet eder." demektedir. Yani yudum yudum içmek, haram hükmünü isbat eder demek istemiþtir. Evet, Halebî´nin Mecmau´l-Enhür´dan; onun da Hâniyye´den naklettiðine göre, hiçbir suretle hürmet sabit olmaz diyenler de bulunmuþtur. Serahsî bu kavle meyletmiþtir. Sahih olan da budur. Nitekim ekseri kitaplarda belirtilmiþtir.
Ben derim ki: Benim Hâniyye´de ve keza ondan naklen Bahýr´da gördüklerim. yukarýda naklettiklerimizdir. Onlarda Serahsî´nin sözü yoktur. Serahsî´den nakledilen söz, yudum yudum içmek hususunda deðil; baþka þey hakkýndadýr. Zâhire´de þöyle deniliyor: «Bazýlarý; Ebû Hanife´nin kavline göre hürmetin sabit olmamasý, lokmayý aðzýna götürürken süt damlamadýðýna göredir. Damlarsa hürmet sabit olur demiþ; birtakýmlarý sabit olmadýðýný söylemiþlerdir. Þemsü´l-Eimme Serahsî buna meyletmiþtir. Þeyhülislâm´ýn beyanýna göre Ebû Hanife´nin kavline hürmetin sabit olmamasý, yudum yudum yediðine göredir. Yudum yudum içerse sabit olur.» Demek oluyor ki, Þemsü´l-Eimme´nin sözü, sadece yemek esnasýnda damlamanýn itibara alýnmamasýndan ibarettir. Esah olan da budur. Nitekim Nehir´den naklen yukarýda geçti. Bu kavlin sahih olduðunu Hidâye sahibiyle baþkalarý da açýklamýþlardýr. Bizim sözümüz ise, yemek sývý olup, yudum yudum içtiði surete mahsustur. Bu, gördüðün gibi hürmeti isbat eder. Ben aksini sahihleyen görmedim.
«Lokmayý aðzýna götürürken sütün damlamasýndan, yemeðin içilecek gibi sývý olmasý lâzým gelir.» denilemez. Çünkü öyle olsa, damlayan sade süt olmaz, yiyecekle ikisi birden damlardý. Bundan anlaþýlýr ki, murad, yemeðin içilemeyecek gibi koyu olmasýdýr. Lokma tabiri de bunu göstermektedir.
«Sütten peynir yaparsa hüküm yine böyledir.» Bahýr sahibi diyor ki: «Sütten ayran, yoðurt, peynir, ekþimik gibi bir þey yapar da çocuk onu yerse, bununla hürmet sabit olmaz. Çünkü buna süt emmek demezler. Keza bu, et bitirmez; kemik geliþtirmez, yiyecek nâmýna çocuk bununla yetinmez. Binaenaleyh haram kýlmaz.» H.
METÝN
Sütü þýrýnga etmek, kulaða ve sidik deliðine, karnýndaki ve baþtaki yaraya akýtmak hürmet isbat etmez. Erkeðin, koyunun ve baþka hayvanlarýn sütü dahi öyledir. Çünkü bunlarda keramet yoktur. Hünsa-i müþkil de öyledir. Meðerki kadýnlar, "Bu kadar bol süt ancak kadýndan gelir." demiþ olsunlar. Aksi takdirde hürmet isbat etmez. Cevhere.
ÝZAH
«Sütü þýrýnga etmek...» Dübürden bedenin içine salmaktýr. «Çünkü bunlarda keramet yoktur.» Süt emmekle haram hükmünün sabit olmasý, keramet ve kýymet yoluyladýr. Çünkü aralarýnda cüz´iyyet vardýr. (Ýnsan insan doðurur.) Onun için koyun, çocuðun annesi sayýlmamýþtýr. Aksi takdirde koç da babasý olurdu. Kardeþlik anneliðin fer´idir. Bu meselenin tam tahkîki Fetih´tedir.
METÝN
Büyük kadýn velevki talâk-ý bâinle boþanmýþ olsun. Küçük ortaðýný emzirirse, annesine zifaf olmuþ veya süt o adamdan gelmemiþse. ikisi de o adama haram olurlar. Keza sütü küçüðünaðzýna bir adam akýtýrsa, hüküm yine böyledir. Zifaf olmamýþsa, küçük kýzý ikinci defa almasý caizdir.
ÝZAH
«Büyük kadýn...» sözünü musannýf mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh cima edilene de edilmeyene de þâmildir. Keza sütü o adamdan veya baþkasýndan gelmiþ olsun, emzirme iþi boþanmadan önce veya sonra olsun, talâk ric´î veya bâin, ayrýlmalarý muvakkat veya ebedî olsun, bütün bu suretlere þâmildir.
«Velevki talâk-ý bâinle boþanmýþ olsun.» sözünden, ric´î talâkýn hükmü evleviyetle anlaþýlýr. Çünkü ric´î talâkta evlilik her cihetten bâkîdir. Sonra bununla kayýtlamasý, ihtirazî bir kayýt deðildir. Çünkü zifaf olmuþsa, büyük kadýnýn kýzkardeþi, annesi, neseben kýzýyla süt kýzý da onun gibidir. Zira birincide kýzkardeþinin kýzýný; ikincide iki kýzkardeþi, üçüncüde kadýnla onun kýzýnýn kýzýný bir nikâh altýnda toplamýþ olur. Halbuki bunlardan hiçbirini asla nikâh etmeye hakký yoktur. Emziren kadýný dahi alamaz. Velevki üçüncü surette büyük kadýna zifaf olmamýþ olsun. Emziren kadýn yine helâl olmaz. Çünkü karýsýnýn anasý olur. Büyük karýsýný almasý da caiz deðildir. Çünkü karýsýnýn anasý olur. Küçük karýsýyla evlenmesi helâl olur. Çünkü o karýsýnýn kýzýnýn kýzýdýr. Karýsýna da henüz zifaf olmamýþtýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. T.
«Küçük ortaðýný...» süt müddeti içinde emzirirse, ikisi de haram olurlar. Emzirdiði vakit küçüðün nikâhlý bulunmasý þart deðildir. Geçmiþte nikâhlý olmasý kâfidir. Zira Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Küçük bir kýzla evlenir de sonra onu boþayarak sütlü büyük bir kadýnla evlenirse, bu kadýn o küçük kýzý emzirdiði takdirde o adama haram olur. Çünkü bu adamýn eski nikâhlýsýnýn anasý olur ki, kýzýný nikâhlamakla ona haram olur.» Bahýr. Annesiyle zifaf olmuþsa, küçük kýz dahi haram olur. Ama ikisini bir nikâhla biraraya getirdiði için deðil, annelerle zifaf olmak kýzlarý haram ettiði, kýzlara nikâh akdetmek de anneleri haram kýldýðý içindir. Nikâh üzerine ârýz olan süt emme meselesi geçmiþte olmuþ gibidir. Hâniyye´de beyan edildiðine göre bir kimse ümmüveled cariyesini küçük kölesine nikâhlar da, cariye küçüðü efendisinin sütüyle emzirirse, hem kocasýna hem efendisine haram olur. Çünkü köle efendinin oðlu olmuþ olur. Binaenaleyh köleye haram olur. Çünkü emziren babasýnýn cima ettiði kadýndýr. Efendiye de haram olur. Çünkü oðlunun karýsýdýr. Nehir.
«Küçüðün aðzýna bir adam akýtýrsa...» Yani büyük kadýnýn sütünü küçüðün aðzýna bir adam akýtýrsa, ikisi de hararn olurlar. Bu sözle þarih, hürmet meselesinin sadece emzirmeye baðlý olmadýðýna iþaret etmiþtir. Burada esas, sütün mideye varmasýdýr. Bu takdirde ikisi de o adamdan boþ düþerler ve herbiri mehrinin yarýsýný kocasýndan alýr. O adam da bunu fesat çýkarmak için yaptýysa, herbirinin yarým mehrini kocaya ödemeye mecbur olur. Fesatçýkarmaya misâl, hâcet yokken küçüðü emzirmesidir. Fesat kastý yoksa, bu husustaki sözü kabul edilir. Bahýr.
«Annesine zifaf olmuþsa» süt ister o adamdan, ister baþkasýndan gelmiþ olsun; emzirme iþi nikahlý iken veya boþandýktan sonra hattâ talâk-ý bâinle boþandýktan ve iddetten sonra olsun fark etmez. Süt o adamdan ise, emzirme iþi de nikâhlý iken yahut talâk-ý ric´î veya bâin iddetinde yahut iddetten sonra olmuþsa, kadýnlarýn ikisi de o adama ebediyyen haram olurlar ve ilk ikisinin nikâhlarý feshedilmiþ olur. Küçük kýzýn nikâhýnýn feshedilmesi, o adamýn kýzý ve cima ettiði karýsýnýn süt kýzý olduðu içindir. Büyüðünün haram olmasý, kýzýnýn annesi ve süt cihetinden karýsýnýn annesi olduðu içindir. Süt baþkasýndan ise, yine ikisi de haram olurlar ve ikisinin de nikâhlarý feshedilmiþ olur. Küçüðün haram olmasý, cima ettiði karýsýnýn süt kýzý olduðu için; büyüðünün haram olmasý da, nikâhlýsýnýn süt cihetinden annesi olduðu içindir. Bunu Halebî ifade etmiþtir.
Bahýr sahibinin beyanýna göre nikâh feshedilmiþ olmaz. Çünkü ulemamýzýn mezhebine göre gerek süt cihetinden, gerek musaheret sebebiyle haram olmak sebebiyle nikâh ortadan kalkmaz. Sadece fâsit olur. Hatta aralarý ayrýlmadan o kadýnla cimada bulunursa, kendisine had vurulmaz. Bunu Ýmam Muhammed Asýl adlý kitabýnda beyan etmiþtir. Bahýr sa-hýbi diyor ki: «Fesadýn niköh-üzerine ârýz olan süt emmede olmasý gerekir. - Nitekim burada öyledir. - Ama kadýnla evlenir de iki þahit bu kadýnýn onun kýzkardeþi olduðuna þehadette bulunurlarsa, nikâh ortadan kalkar. Hattâ o kadýnla cimada bulunursa, kendisine had vurulur. Kadýn iddetini bitirdikten sonra birbirlerini terketmeden evlenebilir.» Remlî, "Lâkin ileride görüleceði vecihle ayrýlmak ancak hâkimin ayýrmasýyla olur." demiþtir. Ona müracaat et ve düþün!
«Veya süt o babadan gelmiþse» sözü, cima etmeden sadece sütün o adamdan gelmesinin mümkün olmasýný gerektirir. Bu ise fâsittir. Çünkü sütün o adamdan olmasý, kadýnýn cima edilmiþ olmasýný gerektirir. Bir nüshada, "süt o babadan olduðu halde" denilmiþtir. Bu da fâsittir. Çünkü kadýnla cima etmiþ fakat süt baþkasýndan gelmiþ olsa, haram olmamasýný gerektirir ki, bunun da bâtýl olduðu meydandýr. Doðrusu bu sözü hiç zikretmemektir. H.
Ben derim ki: Þarih Bahýr, Nehir ve Makdisî´ye tâbi olmuþtur. Onun nâmýna Tahtâvî þu cevabý vermiþtir: «Caiz ki kadýn o adamla cima ederek gebe kalmýþtýr. Ondan sütü gelir ve küçüðü bu sütle emzirir. Ýþte süt o adamdan olduðu halde cima tahakkuk etmeden iki karýsý birden haram olurlar.»
Burada þöyle bir itiraz vârit olabilir: «Zinadan hamile kalmak, o kadýnla cima etmek demektir. Adý geçen cimayý sonradan lâhik olan nikâhtaki cimaya yorumlamanýn bir faydasý yoktur. Sabýk zinada cima tahakkuk etmiþtir.» Sâlhânî bunu, "Bir kimse, kendisinden sütü gelmiþkarýsýný üç defa boþar da, kadýn baþka kocaya gittikten sonra onunla tekrar evlenirse, eski sütü de bâkî olup onunla ortaðýný emzirirse..." þeklinde yorumlamýþtýr. Görüyorsun ki bu da söz götürür. En iyi þöyle cevap vermelidir: «Anneyle cima ettiyse sözünü sütü baþka adamdan olduðu halde takdir etmelidir.»
«Veya süt o adamdan gelmiþse» cümlesini, bu mukadderin üzerine atfetmelidir. Birbiri üzerine atfedilen iki cümle arasýnda mukabele hâsýl olmak için bu takdire karine budur. Þarih, "süt ondan gelmiþ olduðu halde" sözünü evvelâ zikretse daha açýk ve evlâ olurdu.
«Zifaf olmamýþsa, küçük kýzý ikinci defa almasý caizdir.» O zaman kadýnýn sütü kesin olarak baþka adamdan gelmiþtir. Bu da, emzirmenin boþamadan önce ve sonra olmasýna þâmildir. Boþamadan önce ise, nikâhý feshedilmiþ olur. Çünkü o adam kýzla o kýzýn süt annesini bir nikâhta toplamýþ olur ve annesi ile cimada bulunmadýðý için kýzýna nikâh akdini tazeleyebilir. Talâktan sonra ise, kýzýn nikâhý feshedilmiþ olmaz. Annenin nikâhý her iki surette ebediyyen haram olur. Çünkü kýzýna nikâh akdedilmiþtir. Þarihin ifadesi birinci surete göre yetersizdir. H.
METÝN
Cima edilmemiþse, büyük kadýna mehir yoktur. Çünkü ayrýlýk onun sebebiyle gelmiþtir. Cima vâki olmadýðý için küçüðüne yarým mehir verilir. Ama büyük kadýn fesat kasdetmiþse; meselâ aklý baþýnda, kendi arzusuyla uyanýk iken nikâhlý olduðunu, emzirmenin nikâhý bozduðunu bilir ve açlýk yahut helâký gidermeyi kasdetmezse, kocasý ödediði yarým mehri büyük kadýndan alabilir. Sütü küçüðün aðzýna akýtan adamdan da alabilir. Fesat kastý yoksa alamaz. Çünkü sebep olmakta tecavüz þarttýr. Kadýnýn fesat kasdettiði meydana çýkmazsa, söz onun olur. Mi´râc.
Bir adam sütlü karýsýný boþar da kadýn iddetini bitirerek baþka kocaya varýr ve ondan gebe kalýrsa, çocuk emzirdiði takdirde, hükmü ilk kocasýndandýr. Çünkü sütün ondan geldiði kesindir. Þüphe ile zail olamaz. Ýkinci kocasýnýn üvey çocuðu olur. Vardýðý kocadan doðuruncaya kadar hüküm budur. Doðurduðunda süt ikinci kocadandýr. Þüphe ile cima, helâl cima gibidir. Bazýlarý zinanýn da öyle olduðunu söylemiþlerdir. En münasibi böyle olmamaktýr. Fetih.
ÝZAH
«Cima edilmemiþse büyük kadýna mehir yoktur.» Cima edilmiþse, mutlak surette mehrinin tamamý verilir. Lâkin ayrýlýk kadýndan gelirse, bu iddette kendisine nafaka verilmez. Aksi halde nafaka da verilir. Bahýr.
«Çünkü ayrýlýk onun sebebiyle gelmiþtir.» Binaenaleyh dinden dönmüþ gibi olur. Bundan anlaþýlýr ki, kadýn cima için zorlanmýþ olsa, yahut uyurken küçük onu emmiþ olsa, veya birkimse onun sütünü alarak küçük bir çocuðun aðzýna akýtsa; yahut büyük kadýn deli olsa, kadýna yarým mehir verilir. Çünkü ayrýlýk ona izafe edilemez. Bahýr.
«Cima vâki olmadýðý için...» sözü, yarým mehir vermenin illetidir. Asýl mehire hak kazanmanýn illeti ise, kadýn tarafýndan olmayan ayrýlýktýr. Gerçi emzirmek onun fiilidir. Fesat da onunla olmuþtur. Lâkin kadýn hükümlerle muhatap olduktan sonra, bu onun hakkýný ýskatda tesirli olmaz. Nasýlki mirasýný aldýðý kimseyi öldürse hüküm budur. Bir de kadýn tabiatý iktizasý buna mecburdur. Anne-babasýndan birinin dinden dönmesi, bunun da onlara katýlmasý sebebiyle kadýn tarafýndan asla ortada bir fiil yokken mehrinin sâkýt olmasýna gelince: Dinden dönmek, küçük kýz hakkýnda dahi haram ve yasak olduðu içindir. Hürmet onun anne-babasýnýn dinden dönmesine tâbi olan mürtedliðine izafe edilir. Süt emmeninse bir tesiri yoktur. Binaenaleyh mehri hak eder. Bu satýrlar Fetih ve diðer kitaplardan kýsaltýlmýþtýr.
«Ama büyük kadýn fesat kasdetmiþse» cümlesi, yarým mehri ondan almak için bir kayýttýr. Cimadan önce mehrinin sâkýt olmasý için ise, fesat kasdetmesi þart deðildir. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir.
«Aklý baþýnda...» sözünden anlaþýlýyor ki; deli, zorlanan ve uyuyan kadýndan bir þey isteyemez.
«Açlýk yahut helâký gidermeyi kasdetmezse» fesadý kasdetmiþ olur. Fakat küçüðün aç olduðunu zannederek onu emzirir de sonra tok olduðu anlaþýlýrsa, fesadý kasdetmiþ sayýlmaz. Bahýr.
«Sütü küçüðün aðzýna akýtan adamdan da olabilir.» Yani her iki kadýnýn yarým mehrini ondan alýr. Nitekim Bahýr´dan naklen arzetmiþtik. Yine ondan naklen demiþtik ki: «Burada da þart fesadý kasdetmiþ olmasýdýr.»
«Çünkü sebep olmakta tecavüz þarttýr.» Yani sebep olmak suretiyle ödetmek için tecavüz þarttýr. Kuyu kazan kimse meselesinde olduðu gibi ki, kendi milkinde kazarsa bir þey ödemez. Milki olmayan yerde kazarsa öder. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Söz onun olur.» Yani fesat kasdetmediði hususunda yeminiyle beraber söz kadýnýndýr. Bahýr.
«Sütlü karýsýný boþarsa...» Yani sütüne kendisinin sebep olduðu karýsýný boþarsa demektir. Bu da ondan çocuk doðurmakla olur. Zira bir kadýnla evlenir de kadýn ondan hiç çocuk doðurmaz fakat sütü gelerek bir çocuk emzirirse, kocasý o çocuðun süt babasý olmaz. Çünkü çocuðun o babaya nisbeti, doðumun ondan olmasý sebebiyledir. Bu olmazsa, nisbet de olmaz ve inen süt bâkire sütü gibi olur. Onun içindir ki, kadýn kocasýndan bir çocuk doðurur da sütü inerse, onunla bir küçüðü emzirdiði, sonra sütü çekildiði ve tekrar geldiði takdirde, onunla küçük bir kýzý emzirirse; kocasýnýn oðlu bu küçük kýzla evlenebilir. Emzirdiði oðlan ise, bu adamýn emziren karýsýndan olmayan kýzlarýyla evlenebilir. Bunu Bahýr sahibi Hâniyye´den nakletmiþtir.
«Ýkinci kocasýnýn üvey çocuðu olur» ve o kocanýn baþka kadýndan olan kýzlarýyla evlenmesi helâl olur. Bahýr.
«Þüphe ile cima helâl cima gibidir.» Ve þöyle tasvir olunur: Bir kadýn þüphe ile cima edilir de gebe kalarak çocuk doðurursa, ve sonra evlenerek bir çocuðu emzirirse, o çocuk kocasýnýn deðil, þüphe ile cima edenin süt oðlu olur. Zina sureti de bunun gibidir. H.
«Fetih...» Fetih´in ifadesi þudur: Zinadan gelen süt de helâl cimadan gelen gibidir. Kadýn o sütle bir kýzý emzirirse, bu kýz, zina edene, babalarýna ve oðullarýna aþaðý doðru inseler de haram olur.» Tecnîs´te Cürcânî´den naklen þöyle denilmiþtir: «Zina eden þahsýn amcasý o kýzla evlenebilir. Nitekim zinadan doðma kýzla evlenmek de böyledir. Çünkü zina eden þahýstan nesebi sabit olmamýþtýr. Zina eden kimsenin babalarýna ve oðullarýna haram olmasý, cüz´iyyet itibariyledir. Bu kýz ile amcasýnýn arasýnda ise cüz´iyyet yoktur. Zinadan doðan kýz hakkýnda bu sabit olunca, zina sütüyle emziren hakkýnda da böyledir.» Hulâsa´da þöyle denilmiþtir: «Keza zinadan gebe kalmayýp, zina sütüyle emzirmeyen kadýn zina eden þahsa haram olur. Nitekim onun kýzý da bu adama haramdýr.»
Veberî´nin beyanýna göre nesep sabit olmadýkça hürmet hassaten ana tarafýndan sabit olur. Nesep sabit olursa, babadan sabit olur. Ýsbicâbî ile Yenâbî´ sahibi dahi böyle demiþlerdir. Bu daha güzeldir. Çünkü zinadan hürmetin sabit olmasý, cüz´iyyet sebebiyledir. Bu da bizzat çocuktadýr. Çünkü çocuk onun menisinden halkedilmiþtir, sütte deðildir. Çünkü süt onun menisinden hâsýl olmamýþtýr. O beslenmenin fer´idir. Beslenmek ancak midenin süt tarafýndan giren þeyle olur. Þýrýnga gibi bedenin aþaðýsýndan girenle olmaz. Bunda et bitirmek ve hürmet yoktur. Nesebi sabit olan bunun hilâfýnadýr. Çünkü nass hürmeti o kimseden isbat etmiþtir. Zina edenin sütüyle beslenen çocuðun zina edene haram olmadýðý tercih edilince, sütü zinadan olmayana haram olmamasý evleviyette kalýr. Hulâsa´nýn ifadesi buna muhaliftir. Hem o meþhur kitaplarda yazýlanlara da muhaliftir. Zira sütü kocasýndan olmayan kadýnýn emzirdiði kýzýn kocaya evleviyetle haram olmasýný iktiza eder. Bu satýrlar kýsaltýlarak Fetih´ten alýnmýþtýr.
Hâsýlý þudur: Zinadan hâsýl olan sütle beslenen kýzýn, zina edene ve keza onun usûlüne, fürûuna haram olmasý hususunda iki rivayet vardýr. Nitekim bunu Kuhistânî de açýklamýþtýr. Bunlarýn en güzeli, haram deðildir rivayetidir. Hulâsa´nýn, "Zina edenin sebep olduðu sütten baþka bir süt emse, zina edene haram olur." sözü reddedilmiþtir. Çünkü meþhur kitaplarda yazýldýðýna göre, kocanýn sebep olmadýðý sütü emen kýz, kocaya haram olmaz. Nitekim metinde, "Bir kimse sütlü karýsýný boþarsa ilh..." denilen yerde geçmiþti. Hulâsa´nýn ifadesiise, evleviyetle haram olmasýný iktiza eder. Fetva kitaplarýnda olan bir söz meþhur þerhlere muhalifse, kabul edilmez. Fetih sahibinin sözünün izahý budur. Bunu anlamak hususunda birçok hatalar olmuþtur. Bunlardan biri de Bahýr´da iddia edilen þu sözdür: «Hilâfýn yeri, zina edenin usûl ve fürûudur. O kýz zina eden´e bilittifak helâl deðildir.»
Hâsýlý Bahýr sahibinin dediði gibi mezhepte mutemet olan söz, zinadan olan süte haram hükmünün taallûk etmemesidir. Mi´râc ile Hâniyye´nin zâhirine bakýlýrsa, mutemet kavle göre sabit olmasýdýr.
Ben derim ki: Münye þerhinde bildirildiðine göre, dirayete rivayet uygun düþerse, ondan ayrýlýnmaz. Görüyorsun ki vechi olan söz, haram olmamasý rivayetidir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 17:19:06
METÝN
Bir kimse karýsýna, bu benim süt kýzýmdýr der de, sonra sözünden dönerse, tasdik edilir. Çünkü süt emmek, gizli kalan þeylerdendir. Binaenaleyh tenakuza mâni deðildir. Bu adam sözünde sebat ederek onu söyledikten sonra; o doðrudur, benim dediðim gibidir derse, veya bunun benzerini söylerse, aralarý ayrýlýr. Hidâye ve diðer kitaplarda sebat böyle tefsir edilmiþtir.
ÝZAH
"Karýsýna" diye kayýtlamasý, ondan sonra, "aralarý ayrýlýr" dediði içindir. Yoksa bu sözü evlenmeden evvel ecnebî bir kadýna söylemesi de ayný hükümdedir.
«Hidâye ve diðer kitaplarda sebat böyle tefsir edilmiþtir.» Þarihin bu cümleyi getirmesi, o haktýr gibi ikrarýn tekrarýný da sebat sayanlara ret cevab olsun diyedir. Bahýr sahibi bunun böyle olmadýðýna kesinlikle hükmetmiþtir. Bu mesele Allâme Abdülberr b. Þýhne zamanýnda fetva vakasý olmuþtur. Bazý çaðdaþlarý bunda kendisine muhalefet etmiþtir. O, bu mesele için Sultan Kayýtbay´ýn emriyle birçok meclisler akdetmiþ ve dört mezhep ulemasýnýn yazdýklarýný tesbit etmiþtir. Nitekim Makdisî bunu þerhinde zikretmiþtir. Ýbn-i Þýhne bu bâpta bizim imamlarýmýzýn sözlerini de sýralamýþ, sonra þöyle demiþtir: «Bu ibarelerin zâhiri gösteriyor ki, dönmeye mâni olan ikrarda sabat; benim söylediðim haktýr, yahut benim ikrar ettiðim sabittir demesidir. Ýkrarý tekrarlamasý ise mâni deðildir.» Musannýf Minah´ýn sonundaki daðýnýk meselelerde bu vakaya iþaret etmiþ; onun Þâfiîlerden Þeyhülislâm Zekeriya´ya arzedildiðini; onun da yeteri kadar cevap verdiðini bildirmiþtir.
Ben derim ki: Onu ben Þeyhülislâm Zekeriya´nýn Fetvâ´sýnda gördüm. Bizim imamlarýmýzdan nakledilen sözleri arzettikten sonra þöyle demiþ: Bu nakillerin açýk ifadesi ve mantuku þahittir ki sebat, devam ve ýsrardan murad bir þeydir. Süt kardeþliðini ve benzerini ikrar eden bir kimse ikrarýnda sebat gösterirse, ondan dönmesi kabul edilmez. Sebat göstermezse. kabul edilir. Þuna da þahittir ki. sebat göstermek ancak sözle olur. Meselâ bu husustakendine þehadet eder yahut o haktýr veya dediðim gibidir der veya bu mânâda bir þey söyler. O doðrudur veya sahihtir yahut bunda bence þüphe yoktur gibi bir söz söyler. Zira þüphesiz doðrudur demek, dediðim gibidir demekten daha kuvvetlidir. Binaenaleyh Sirac-ý Hindî´nin yaptýðý gibi, o haktýr sözüyle, dediðim gibidir sözü arasýný bulmak, te´kide yorumlanýr. Bir kýsmýný söylemekle yetinenlerin sözü, velev hasr yoluyla olsun, "yahut o mânâda" diye takdir ve te´vil olunur. Zikredilen nasslarýn ifadesinde tekrarýn, "o haktýr´ sözünün veya o mânâda bir sözün yerini tutacaðýný gösteren bir þey yoktur ki, bundan sonra dönmek imkânsýz olsun. Evet, Mebsût sahibinin sözünden alýnarak onu akitten evvel ikrar eder de akitten sonra yine tekrarlarsa, birincinin yerini tutacaðý çýkarýlabilir. Mebsût sahibi, "Lâkin ikrarýnda sebat eden kimse, akitten sonra onu yeniden söylemiþ gibi olur." demiþtir.
Ben derim ki: Lâkin Mebsût sahibinin. "Yenilemiþ gibi olur ilh..." sözünden muradý, sebatla birlikte demektir. Zira o akitten önce ikrar hürmeti isbat hususunda akitten sonra ikrar mesabesindedir demek istemiþtir. Çünkü ibaresi þöyledir: «Lâkin ikrarýnda sebat eden kimse, akitten sonra onu yenilemiþ gibidir. Akitten sonra hürmeti ikrar etmesi sahihtir, ayrýlýðý icabeder. Akitten önce ikrar edip de üzerinde sabit kaldýðý da öyledir.» Akitten sonra ikrar meselesinde þöyle demiþtir: «Bu söz üzerinde sabit kalýr da o doðrudur derse; bu hususta ona þahitler de þehadet ederse, aralarý ayrýlýr.» Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Ýkrara gelince: Ýkrar, evlendiði bir kadýn için, bu benim süt kýzkardeþimdir diyerek bunun üzerinde ýsrar etmesidir. Bunlarýn aralarý ayrýlýr. Bunu nikâhtan öncede ikrar eder ve devam üzere ýsrarda bulunursa, o kadýnla evlenmesi caiz deðildir.»
Ben derim ki: Bunun vechi þudur: Süt meselesi, gizli kalan þeylerdendir. Çünkü insan onu ancak baþkasýndan iþitmekle bilir. Onun için bu hususta tenakuza düþmek memnu deðildir. Zira ihtimal ki baþkasýndan iþiterek ikrar etmiþtir, Sonra bunun yalan olduðunu anlayarak ikrarýndan dönmüþtür. Bu hususta bir defa ikrarla birçok defalar arasýnda fark yoktur. Ýkrarýna þahitlik; yahut o doðrudur dediðine veya benzeri bir söz söylediðine þahitlik etmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu, haber verenin doðru söylediðini bildiðine delâlet eder ve bu hususta kesin konuþur. Binaenaleyh sonradan dönmesi kabul edilmez.
«Aralarý ayrýlýr.» Yani velevki bundan sonra inkâr bulunsun. Çünkü ayrýlmanýn þartý olan sebat mevcuttur. Ondan sonra yapýlan inkârýn faydasý yoktur. Zahîre.
METÝN
Bunu kadýn ikrar eder de sonra kendini yalanlar ve ben hata ettim der, kocasý da onunla evlenirse, nikâh caiz olur. Nasýl ki kadýn kendini yalanlamadan onunla evlenmesi caizdir. Velevki üzerinde ýsrar etsin. Çünkü hürmet kadýna ait deðildir. Ulema bütün vecihlerde bununla fetva verileceðini söylemiþlerdir. Bezzâziye.
Bu þunu ifade eder ki: Kadýn bir adamdan üç defa boþandýðýný ikrar etse, o adamla evlenmesi helâl olur. Yahut bunu hep birden ikrar ederler de sonra kendilerini yalanlayarak biz hata etmiþiz derler ve adam o kadýnla evlenirse caiz olur. Mezhep hakkýndaki ikrar da böyledir. Üzerinde sebat ettiði söz kendisine lâzým gelmez. Bu kadýn benim kýzkardeþim yahut annemdir der de kadýnýn nesebi bilinmezse, sonra ben vehmetmiþim dediðinde tasdik olunur. Sözünde sebat ederse aralarý ayrýlýr.
ÝZAH
«Çünkü hürmet kadýna ait deðildir.» Yani þeriat onu kadýnýn eline vermemiþtir. Binaenaleyh onu ikrar etmesi de sahih deðildir. T.
«Bütün vecihlerde...» Yani akitten önce veya sonra ikrar etsin; ýsrarda bulunsun bulunmasýn bununla fetva verilir. Erkek bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun ýsrarý, bildiðin gibi hürmeti isbat eder. Bahýr sahibinin Hâniyye´den naklettiði ifadeden anlaþýlýr ki, akitten önce kadýnýn ýsrarý o adamla evlenmesine mânidir. Bu ifadenin bir benzeri de Zahîre´dedir. Lâkin zikredilen ta´lil mâni olmadýðýný te´yid eder.
"Bezzâziye..." Bezzâziye sahibi bunu talâk bahsinin sonunda zikretmiþ ve þöyle demiþtir: «Kadýn bir adam için; bu benim süt babamdýr der de bu sözde ýsrar ederse, kocasý inkâr ettiði takdirde onunla evlenmesi caizdir. Keza bunu erkek ikrar eder de sonra kadýn kendisini yalanlarsa, kadýnýn sözü hakkýnda tasdik olunmaz. Çünkü hürmet kadýna ait deðildir. Hattâ kadýn bunu nikâhtan sonra ikrar ederse, sözüne bakýlmaz. Bu gösterir ki, kadýn bütün vecihlerde kendini o adama nikâh edebilir. Fetva da bununla verilir.»
«Bu þunu ifade eder ki ilh...» Bu sözü Hulâsa sahibi Sadru´þ-Þehid´in Suðra´sýndan naklen þöyle söylemiþtir: «Bu delâlet eder ki, kadýn üç talâk boþandýðýný iddia eder de kocasý inkârda bulunursa, kadýnýn kendisini ona nikâhlamasý helâl olur. Bezzâziye sahibi bunu tatâk bahsinin sonunda þöyle zikretmiþtir: Kadýn, kocam beni üç defa boþadý dedikten sonra kendini ona nikâhlamayý arzu ederse, ýsrar ettiði veya kendini yalanladýðý takdirde, buna hakký yoktur. Radâ bahsinde bildirdiðine göre kadýn; bu benim süt kardeþimdir diyerek bu sözde ýsrar ederse, o kimsenin bu kadýnla evlenmesi caiz olur. Çünkü hürmet kadýnýn elinde deðildir. Ulema bütün vecihlerde bununla fetva verilir demiþlerdir.» Bezzâziye´nin sözü burada biter.
«Radâ´ bahsinde bildirdiðine göre ilh...» demekle, boþama meselesinde kadýnýn adamla evlenmeye hakký olduðuna istidlâl etmek istemiþtir. Nitekim Hulâsa sahibi de böyle yapmýþtýr. Böylece þarihin îlâ bâbýndan az önce Bezzâziye´nin bu ibaresini alýp, "Radâ´ bahsinde bildirdiðine göre ilh..." cümlesini býrakmasýnýn sebebi anlaþýlmýþ olur.
«O adamla evlenmesi helâl olur.» Çünkü kadýn hakkýnda boþanmak gizli þeylerdendir. Ziraerkek boþamakta serbesttir. Binaenaleyh kadýnýn dönmesi sahih olur. Nehir. Yani hükümde dönmesi helaldýr. Fakat kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda üç talâký bildiði halde dönmesi helâl olamaz. H.
«Yahut bunu hep birden ikrar ederlerse...» Yani süt kardeþliðini beraberce ikrar ederler de erkek ikrarýnda ýsrar etmezse, evlenmesi caizdir. Fakat ýsrar ederse, ondan sonra kendisini yalanlamasý fayda vermez. Nitekim geçti.
«Sözünde sebat ederse aralarý ayrýlýr.» Yani kadýnýn bilinen bir nesebi yoksa ve kendisi o adama anne veya kýz olacak yaþta ise, aralarý ayrýlýr. Zira erkeðin ikrarý ve ýsrarý ile sebep meydana çýkmýþtýr. Kadýnýn belli nesebi varsa; yahut adama anne veya kýz olacak yaþta deðilse, aralarý ayrýlmaz. Velevki erkek ýsrar etsin. Çünkü ikrarýnda kesin olarak yalancýdýr. Bedâyi.
METÝN
Süt meselesini isbatta delil mal delilidir ki, o da iki âdil erkeðin yahut bir âdil erkekle iki âdil kadýnýn þahitlikleridir. Lâkin ayrýlma ancak hâkîmin ayýrmasýyla olur. Çünkü bunda kul hakký vardýr. Acaba ayrýlmanýn sübutu kadýnýn dâvâsýna baðlý mýdýr? Zâhire bakýlýrsa baðlý deðildir. Çünkü ayrýlma fercin haram olmasýný tazammun eder. Bu ise, Allah Teâlâ´nýn haklarýndandýr.
ÝZAH
«Süt meselesini isbat ilh...» Mal delili olan þahitlikle olur. Ama bu, inkâr vuku bulduðu vakittir. Çünkü süt kardeþlik ýsrarla ikrar edilirse sabit olur. Nitekim yukarýda geçti.
«Ýki âdil erkeðin þehadeti ilh...» ifadesi gösteriyor ki, bir kiþinin þahitliði ile, erkek olsun kadýn olsun akitten evvel veya sonra sabit olmaz. Kâfî ve Nihâye sahipleri bunu açýklamýþlardýr. Onlar bu hususta Hâniyye´nin radâ bahsindeki þu sözüne tâbi olmuþlardýr: «Nikâhtan önce radâ´a bir kadýn þahitlik ederse, erkek onu yalanyabilir.» Lâkin Hâniyye´nin haram olan kadýnlar bahsinde, "Nikâhtan önce olur da haber veren kimse âdil ve güvenilir bir þahýs ise, nikâh caiz deðildir. Nikâhtan sonra ise, her ikisi büyük olduklarý takdirde ihtiyat olan bundan çekinmektir." denilmektedir. Bezzâzî kesin olarak buna kail olmuþ; bunu, "Çünkü birincide þüphe caiz olup olmadýðýnda, ikincide ise batýl olup olmadýðýndadýr. Defi ref´den daha kolaydýr" diye ta´lil etmiþtir. (Bu umumi kaidenin mânâsý; bir þeyi olmadan karþýlayýp def etmek, olduktan sonra kaldýrýp atmaktan daha kolaydýr demektir.)
Bunun arasý, birinci þýkký haber verenin âdil olup olmadýðýnýn bilinmediðine yorumlanmakla bulunur. Yahut Muhit´in ifadesine yorumlanýr. Orada, "Bu hususta iki rivayet vardýr." denilmiþtir. Bu sözün muktezasý, akitten sonraki þahitliðin bilittifak itibara alýnmamasýdýr. Lâkin Zeylâî´nin Muðnî´den ve Hidâye´nin kerahiyyet bahsinden naklettiðine göre, bir kiþinin haberi, sonradan zuhur eden süt meselesinde makbuldür. Meselâ nikâhý altýnda küçük birkýz bulunur, bir kadýn gelerek bu erkeðin annesi veya kýzkardeþi onu akitten sonra emzirdi diye þahitlik eder.
Ben derim ki: Hâniyye´nin yukarýda geçen, "her ikisi büyük iseler" sö-zü de buna iþaret etmektedir. Lâkin Bahýr sahibi bundan sonra þöyle demiþtir: «Metinlerin zâhirine bakýlýrsa, bununla mutlak surette amel edilmez. Binaenaleyh mezhepte mutemet kavil bu oluversin!»
Ben derim ki: Zâhir rivayet kitaplarýný toplayan Hâkim´in Kâfî´sinde söylediðinden anlaþýlan da budur. O bununla suyun veya etin pisliðini haber veren bir kiþinin sözü arasýnda kabul yönünden fark yapmýþtýr. Ýstihsan bahsinde buna müracaat et!
T E M B Ý H : Hindiyye´de þöyle denilmektedir: «Bir adam bir kadýnla evlenir de baþka bir kadýn; ben sizin ikinizi de emzirdim derse, bu mesele dört vecih arzedar. Kadýnýn söylediðini ikisi de tasdik ederse, nikâh fâsit olur. Zifaf olmadýysa, mehir de yoktur. Kadýný ikisi de yalanlarsa, kadýn âdil olduðu takdirde en temiz iþ ayrýlmaktýr. Efdâl olan, erkeðin, zifaftan önce ise yarým mehri vermesidir. Kadýna efdâl olan ise, hiçbir þey olmamaktýr. Zifaf olmuþsa, efdâl olan mehrin bütününü, nafaka ve meskeni vermektir. Kadýn için efdâl olan da, mehr-i misille mehr-i müsemmanýn hangisi azsa onu almak, nafaka ve mesken almamaktýr. Erkeðin o kadýnla beraber oturmasý caizdir. Âdil olmayan þahitler; yahut iki kadýn veya bir erkekle iki kadýn þahitlik ederlerse, hüküm yine budur. Mehir ise hâli üzere kalýr. Bunun aksi olursa, nikâh fâsit olmaz. Kadýn kocasýndan yemin isteyebilir. Etmediði takdirde aralarý ayrýlýr.»
«Ýki âdil kadýnýn...» Yani velevki birisi emziren kadýn olsun þahitlikleri kabul edilir. Bu kadýnýn kendi fiiline þahitlik etmesi zarar vermez. Çünkü bunda taksimcinin, tartýcý ve ölçücünün oradaki borçluya þahitliðinde olduðu gibi bir töhmet yoktur. Bahýr.
Ben derim ki: Gerçi Vehbâniyye þerhinde Netif´ten naklen, "Emziren kadýnýn þahitliði Ebû Hanife ile arkadaþlarýna göre kabul edilmez." denilmiþse de, zâhire göre bundan murad, yalnýz baþýna þahitlik ettiði vakittir. Bu, imam Mâlik´in kavlinden ihtiraz içindir. Velev ki Vehbâniyye´nin nazmý bunun hilâfýný andýrsýn.
«Çünkü bunda» Yani þahitlikte kul hakký vardýr. Daha doðrusu kulun hakkýný iptal vardýr ki, o da istifadenin helâl olmasýdýr. Binaenaleyh mütareke bulunmazsa mutlaka hâkimin hükmü lâzýmdýr. Zira Nehir´de þöyle denilmiþtir: «Hâsýlý bize göre mezhep Zeylâî´nin liân bahsinde dediði gibi nikâh radâ´ ve musaheret hürmetiyle ortadan kalkmaz; yalnýz fâsit olur. Hattâ aralarýný ayýrmadan erkek o kadýnla cimada bulunursa, þaþýrma olsun olmasýn kendisine had vurmak icabetmez. Asýl adlý kitapta bu bildirilmiþtir. Fâsit nikâhta mutlaka hâkimin ayýrmasý yahut kadýna cima edilmiþse, sözle mütareke lâzýmdýr. Cima edilmemiþse bedenen ayrýlmak kâfidir. Nitekim yukarýda geçti.»
«Zâhire bakýlýrsa baðlý deðildir.» Bahýr sahibi de zikri geçen talâk meselesine dayanarakbunu zâhir görmüþtür. Bunun bir misli de cariyenin âzâd olmasýna ve benzerine þehadette bulunmaktýr ki, bunlar dâvâ edilmeksizin Allah rýzasý Için yapýlan þahitlikler olup, ondört meselede kabul edilirler. Bu ondört mesele Eþbâh´ýn kaza bahsinde zikredilmiþtir. Bu mesele de onlara ilave edilir.
METÝN
Nitekim kadýnýn boþandýðýna yapýlan þahitlikte de böyledir. Kadýnýn yanýnda iki âdil þahit, bunlarýn arasýnda süt kardeþlik vardýr. Yâhut bu adam karýsýný üç defa boþamýþtýr diye þehadette bulunur da erkek inkâr eder, sonra hâkim huzurunda þehadet etmeden her iki þahit ölürler veya kaybolurlarsa, kadýnýn o adamla birlikte oturmasý ve onu öldürmesi caiz deðildir. Bununla fetva verilir. Baþka kocaya da gidemez. Bazýlarý diyaneten kocaya gidebilir demiþlerdir. Vehbâniyye þerhî.
FER´Ý MESELELER:
1) Kaadý´nýn iki kadýnýn radâ´a þahitlikleriyle karý-kocanýn birbirlerinden ayrýlmasýna verdiði hüküm geçersizdir.
2) Bir adam karýsýnýn memesini emse, karýsý kendisine haram olmaz.
3) Bir kimse iki küçük kýzla evlenir de herbirini bir kadýn emzirir, sütleri de ayný adamdan olursa, ödemezler. Velevki fesat kastýyla emzirsinler. Çünkü fesat kýzkardeþlik sebebiyle ârýz olmuþtur.
4) Oðlu babasýnýn karýsýný öper de fesadý kasdettim derse, mehri öder. Kadýnla cimada bulunur da bunu söylerse mehri ödemez. Çünkü had vurmak lâzým gelir. Onun için mehir lâzým deðildir.
ÝZAH
«Onunla oturmasý caiz deðildir...» Çünkü bu öyle bir þahitliktir ki, hâkim huzurunda yapýlmýþ olsa, süt meselesini isbat eder. Kaadý´nýn huzurunda yapýldýðý zaman da öyledir. Hâniyye.
«Bazýlarý diyaneten kocaya gidebilir demiþlerdir.» Þarih bu sözün zayýf olduðuna iþaret etmektedir. Çünkü Vehbâniyye þerhinde Kýnye´den, o da Alâ-i Tercümânî´den naklen, "Sahih mezhebe göre bu caiz deðildir." denilmiþtir. Þarih ricat bâbýnýn sonunda buna kesinlikle kail olmuþtur.
"Kaadý..." Yani müçtehid bir hâkim yahut mukallit olup, Mâlikî gibi bir kimse, iki kadýnýn þahitlikleriyle karý-kocanýn ayrýlmalarýna hüküm verirse geçersiz olur. Çünkü bu mesele ictihat caiz olmayan meselelerden biridir. Bu meseleler otuz küsur olup, Eþbâh´ýn kaza bahsinde zikredilmiþlerdir.
"Bir adam" diye kayýtlamasý, koca küçük olup, süt müddeti içinde bulunur da emerse, kadýn ona haram olacaðý içindir.
«Sütleri de ayný adamdan olursa» diye kayýtlamasý, iki küçük arasýnda haram hükmü tasavvur olunabilsin diyedir. Çünkü bunlar süt cihetinden baba bir kýzkardeþ olmuþlardýr. Fakat kadýnlarýn sütleri ayrý ayrý erkeklerden gelmiþse, kücükler haram olmazlar. Erkekten murad; kocadan baþkasýdýr. Zira kadýnlarýn sütleri kocadan ise Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Doðru olan, herbirine ödeme vâcip olmasýdýr. Çünkü herbiri ifsatta bulunmuþtur. Küçük kýzlardan herbiri o adamýn kýzý olmuþtur. Bazýlarý buna muhalif olarak meseleyi bozmuþ ve, "sütleri ayrý ayrý erkeklerden" diyeceði yerde, "sütleri o adamdan ise" demiþtir.»
"Ödemezler..." Yukarýda geçen mesele bunun hilâfýnadýr. O meselede, "Büyük kadýn fesat kasdederek ortaðýný emzirirse öder." demiþtik. Çünkü orada büyük kadýnýn fiili yalnýz baþýna ifsat etmektedir. Onun için ifsat kadýna izafe olunur. Burada ise büyük kadýnlardan herbirinin fiili müstakil deðildir. Binaenaleyh hiçbirine izafe edilemez. Zira burada fesat iki kýzkardeþi bir nikâhta toplamak itibariyle ikisinden gelmiþtir. Oradaki hürmet bunun hilâfýnadýr. Çünkü anne ile kýzý bir nikâh altýna toplamaktýr. Bu iþ büyük kadýn tarafýndan yapýlmaktadýr. Bu satýrlar kýsaltýlarak Fetih´ten alýnmýþtýr.
«Mehri öder.» Yani mehir babaya vâcip olur. O da onu oðlundan alýr. Bu mesele, Hindiyye´de haram olan kadýnlar bâbýnda zikredilmiþtir. Hindiyye sahibi onu, "zevce öpülmeye zorlanmýþsa, koca da þehvetle öpüldüðünü tasdik ederse" diye kayýtlamýþtýr. Tâ ki aralarý ayrýlsýn. Aksi takdirde söz erkeðindir. Kadýn öpülmeye gönüllü razý olmuþsa, kendisine mehir verilmez. Çünkü ayrýlýk onun tarafýndan gelmiþtir. Sonra bu mesele, Rahmetî´nin dediði gibi cimadan önce diye kayýtlanmak gerekir. Mehirden murad da yarýsýdýr. Cimadan sonra olursa ödeme yoktur. Çünkü mehir cima ile vâcip olmuþtur. Baba onu ödemiþtir. Nitekim ulema talâk þahitleri döndükleri vakit, "Eðer bu cimadan önce ise, þahitler mehrin yarýsýný öderler. Sonra ise, aslâ ödeme yoktur." demiþlerdir.
«Bunu söylerse...» Yani fesadý kasdettim derse, babaya lâzým gelen yarým mehri ödemez. Bezzâziye. Yarým tabirini kullanmasý, Rahmetî´nin söylediðini te´yid eder.
«Onun için mehir lâzým deðildir» Zira had vurmakla mehrin ikisi birarada bulunamaz. Bezzâziye. Allahu a´lem.
Ynt: Nikah By: beyazmelek Date: 16 Mart 2010, 16:05:37
paylaþýmlar için çok teþekkürler Allah emeklerinizi zai etmesin
radyobeyan