Hanefi Fýkhý
Pages: 1234
Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:27:23
Reddü´l Muhtar / Nikah

NÝKÂH BAHSÝ

Mektupla Evlenme.

Nikâhýn Musahhaf Sözlerle Akdi

HARAM OLAN KADINLAR FASLI

Sahibinin Cariyesini Evlendirmesi

VELÝ BÂBI

Mühim Bahis: Asabenin Küçük Çocuða Küf´ü Olmayan Bir Kadýný Almasý

Nikâhta Ayrýlmalar

KEFÂET BÂBI

MEHÝR BÂBI

TRAMPA NÝKÂHI

MÜT´ANIN HÜKÜMLERÝ

MEHRÝN KOCADAN ÝNDÝRÝLMESÝ

HALVET HÜKÜMLERl

FÂSÝT NÝKÂH.

MEHR-Ý MÝSÝL

VELÎNÝN MEHRÝ ÖDEMESÝ

MEHRÝNÝ ALMAK ÝÇÝN KADININ NEFSÝNÝ KOCASINA TESLÝM ETMEMESÝ

MEHÝRDE ÝHTÝLÂF MESELELERÝ

BAÞKASINDAN ÝDDET BEKLEYEN KADINA NAFAKA.

GÝZLÝ VE ÂÞÝKÂR MEHÝR.

KÖLENÝN NÝKÂHI BÂBI

ÝZÝNLE ÝCAZE ARASINDA FARK.

AZLÝN HÜKMÜ.

ÇOCUK DÜÞÜRMENÝN HÜKMÜ.

KÂFÝRÝN NÝKÂHI BABI

KASM BÂBI

RADÂ BÂBI


NÝKÂH BAHSÝ

METÝN


Bizim için hiçbir ibadet yoktur ki, Hz. Adem devrinden bu güne kadar meþru olsun da, Cennet´te de devam etsin. Bundan yalnýz nikâhla îmaný müstesnadýr. Nikâh, fukahaya göre kasten milk-i müt´a ifade eden bir akittir. Yaný erkeðin, þer´an nikâhýna mâni bulunmayan bir kadýndan istifade etmesini helâl kýlan bir akittir.

ÝZAH

Musannýfýn nikâhý dört ibadetten sonra zikretmesi, bu ibadetlere nisbetle nikâh, mürekkebe nisbetle basit gibi olduðundandýr. Çünkü nikâh bir vecihle ibadet, bir vecihle muameledir. Nikâhla cihadýn her ikisi, Müslümanýn ve Ýslâm´ýn vücut bulmasýna sebep olmakta müþterek iseler de musannýf nikâhý evvel zikretmiþtir. Çünkü Müslüman fertlerinin nikâhla çoðalmasý, harple çoðalmasýndan kat kat fazladýr. Zira, cihadda gâlip olan hal, ölüm ve zimmet hâsýl olmaktýr. Þu da var ki cihadýn. Müslümanýn vücut bulmasýna sebep oluþunda sýfatýn yenilenmesi; zâtýn yenilenmesi mesabesinde olmasýna bakarak müsamaha vardýr; köle âzâdý, vakýf ve kurban dahi öyledir. Velev ki bunlar da ibadet olsunlar. Çünkü nikâh dört ibadete pek yakýndýr. Hattâ ulema, "Nikâhla meþgul olmak nâfile ibadetlere kendini vermekten efdaldir." demiþlerdir. Yani nikâhla ve nikâhýn þâmil olduðu nefsi haramdan korumak ve çocuk terbiyesiyle meþgul olmak gibi iþleri görmekle meþgul olmak, nâfile ibadetten hayýrlýdýr demek istiyor.

«Bizim için hiçbir ibadet yoktur ki...» ifadesi Eþbâh´ta da böyledir Fakat söz götürür. Evvelâ nikâhýn dünyada ibadet olmasý; Müslümanlarýn çoðalmasýna sebep teþkil ettiði içindir. Bir de onda, söylediðimiz nefsi haramdan korumak ve benzeri þeyler bulunduðu içindir. Bu Cennet´te yoktur; hattâ rivayete göre Cennetliklerin, Cennet´te çocuðu bile olmayacaktýr. Lâkin baþka bir hadiste vârit olmuþtur ki; "Mü´min Cennet´te çocuk istedi mi, ana rahminde kalmasý, doðmasý ve büyümesi, dilediði gibide bir saatte olacaktýr." Bu daha iyidir. Çünkü Týrmîzî, "Bu hadis hasen gariptir." demiþtir. Ýkincisi, Cennet´te zikir ve þükür dünyadakinden daha çoktur; çünkü orada kulun hali, gece gündüz tesbih ederek býkmayan meleklerin hali gibi olacaktýr. Yalnýz bu ibadet teklifle deðil tabiat muktezasýnca olacaktýr. Çünkü krallara hizmet lezzet ve þereftir. Bu, ALLAH´a yakýnlýkla artacaktýr. Tamamý Hamevî´nin Eþbâh üzerine yazdýðý hâþiydedir.

«Bir akittir.» Yani konuþanlardan birinin icabý ile diðerinin kabulü mecmuundan ibaret bir akittir. Yahut bir kiþinin icap ve kabul yerini tutan sözüdür. Yani her iki tarafýn sözlerini üzerine alan kimsenin sözüdür. Bahýr. Bu hususta ileride söz gelecektir.

«Erkeðin istifadesini helâl kýlan bir akittir.» Yani nikâh bir akit olup, þeriatýn tahsisi itibarýyla hükmünü ifade eder. Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Nikâhýn hükümlerinden biri milk-imüt´adýr. Bundan murad, kocanýn karýsýnýn cimaýndan vesair uzuvlarndan hassaten istifade etmesidir. Yahut istifade hakkýnda zâtýna veya nefsine mâlik olmaktýr. Bu hususta ulemamýz ittîfak etmiþlerdir.» Bahýr. Debbûsî birinci mânâyý Þâfiî´ye nisbet etmiþtir. Lâkin musannýfýn sözü Kenz sahibi gibi onu tercih ettiði hususunda açýktýr. Þu da var ki zâhire göre, Nehir sahibinin dediði gibi bu hilâf sözden ibarettir. Çünkü Debbûsî, "Bu milk hakiki deðil, cimaýn helâl olmasý hakkýnda hükmîdir. Karý-koca hakkýyla baðdaþmayan sair hükümlerde geçerli deðildir." demiþtir. Debbûsî´nin ulemamýza nisbet ettiði, "Bu akitten murad, zâta mâlik olmaktýr." sözü hakikaten zâta mâlik olmak deðil, zâttan istifade milkidir. Yani, zevcin hassaten istifade hakkýdýr. Nitekim Bedâyi´de böyle denilmiþtir. Bil ki müt´a sözünden murad budur. Bu suretle anlaþýlýr ki, milki burada, Bedâyi sahibinin yaptýðý gibi ihtisas diye tefsir etmek, Bahýr sahibine uyarak helâl olmak diye tefsir etmekten daha iyidir. Çünkü ihtisas milk mânâsýna daha yakýndýr. Milk ihtisasýn bir nevidir. Helâl olmak öyle deðildir. Çünkü o milk-i müt´anýn lâzýmýdýr. Milki müt´a da, kadýnýn þer´an kocasýna mahsus oluþunun lâzýmýdýr. Þu da var ki, her þeyin milki kendine göredir. Kocanýn akitle müt´aya mâlik olmasý þer´î bir milktir ve hizmet için çýrak tutan kimsenin onun menfaatine mâlik olmasý gibidir.

Bahýr sahibînin, "Milkten murad, helâl olmaktýr. Þer´î milk deðildir. Çünkü nikâhlý bir kadýn þüphe ile cima edilirse mehrî kendinindir. Eðer hakikaten cimaýndan istifadeye mâlik olsaydý bedeli kocasýnýn olurdu." þeklindeki ifadesiyle itiraz edilemez. Çünkü cimaýndan hakikaten istifadeye mâlik olmasý, bedele mâlik olmasýný istilzam etmez. Ona lâzým gelen cima hakkýnýn kendisine mâlik olmaktýr. Nitekim cariyesi cima edilirse hüküm budur. Alýnan ukr (cima parasý) onundur. Çünkü bizzat cima menfaatine mâliktir. Koca bunun hilâfýnadýr.

T E M B Ý H : Þarih ile Bedâyi´nin sözleri, istifade hususunda, hakkýn kadýna deðil erkeðe ait olduðuna iþaret etmektedir. Nitekim bunu Ebussuud Efendi Miskin hâþiyelerinde zikretmiþ; «Kenz þarihi Ebyârî´nin Câmi-i Saðîr þerhinde Peygamber (s.a.v.)´in, "Avretini koru! Bundan yalnýz karýn yahut mâlik olduðun cariyen müstesnadýr." hadis-i þerifini izah ederken söyledikleri buna teferru eder ki, koca karýsýnýn fercine ve dübürünün halkasýna bakabilir. Kadýn bunun hilâfýnadýr. Kocasý bakmaktan men ederse, o kocasýnýnkine bakamaz.» demiþtir. Bu ifadeyi Tahtâvî nakil ve ikrar etmiþtir. Zâhire bakýlýrsa murad, karýsý kocasýný buna mecbur edemez demektir. Yoksa kocasý bundan men ettiði vakit kadýna helâl olmaz mânâsýna deðildir. Çünkü nikâhýn hükümlerinden biri, her iki tarafýn birbirlerinden istifade etmesinin helâl olmasýdýr. Evet kadýn þer´î bir mânii bulunmaksýzýn cimadan imtina ederse kocasý onu cimaya zorlayabilir. Ama bir defa cimadan sonra kadýnýn kocasýný mecbur etmeye hakký yoktur. Velev ki bazen diyaneten vâcip olsun. Nitekim gelecektir.

"Bir kadýn"dan murad, kadýnlýðý muhakkak olan kimsedir. Bunu karine, ayný sözle ´hünsa´dan ihtiraz etmesidir. Bu, akde mahâl olmasýný beyandýr. Bahýr sahibi bunu Fetih´ten naklettikten sonra; "Nikâha mahâl oluþu kadýn olmasýdýr. Daha doðrusu mahâl oluþu, Benât-ý Âdem´den muhakkak surette kadýn olmak, haram kýlýnanlardan olmamaktýr." demiþtir. Ýnâye´de de; "Nikâhýn mahalli, nikâhýna þer´an bir mâni bulunmayan kadýndýr. Böylece erkeðin erkeðe ve hünsaya nikâhý mutlak surette hariç kaldýðý gibi; cinnînin insana nikahý ve mahremler gibi ebediyyen nîkâhý haram olan kadýnlar hariç kalýrlar. Anlaþýlýyor ki þarihin, "þer´an nikâhýna mâni bulunmayan" sözünden muradý akittir, cima deâildir. Çünkü maksat akdin mahallini beyan etmektir. Onun için þer´î mâni sözüyle mahremlerden ihtiraz etmiþtir. Demek ki ondan murad, nesep yahut süt ve dâmatlýk gibi bir sebeple mahrem olmaktýr. Hayýz, nifas, ihram ve kefaret vermezden önce zýhar gibi þeylerse, akde mahâl olmasýna deðil, cimaýn helal olmasýna mânidir.

METÝN

Binaenaleyh erkek, hünsa-i müþkil ve putperest kadýn tariften hariç kalmýþtýr. Çünkü hünsa-i müþkilin erkek olmasý ihtimali vardýr. Mahrem kadýnlar, cinnî kadýný ve su insaný dahi tariften hariçtirler: Çünkü bunlarda cins deðiþikliði vardýr. Hasan, þahitler huzurunda cinni kadýnýn nikâhýna cevaz vermiþtir. Kýnye. Kasten kaydýyla zýmnen helâllýk ifade eden cima için cariye satýn almak gibi þeyler hariç kalmýþtýr.

Su insaný hakkýnda Ýmam Kazfini´nin Acayibü´l-Mahlûkat ve Garaibü´l-Mevcudat adlý kitabýnda þöyle denilmektedir: «insana benzer, ancak kuyruðu vardýr. Zamanýmýzda bundan birini bir kimse Baðdat´a getirmiþti. Onu insanlara gösterdi. Söylendiðine göre Þam denizinde bazý vakitlerde bu mahlûk sudan insan þeklinde karaya çýkarmýþ. Beyaz sakalý varmýþ. Halk ona Þeyhü´l-Bahr derlermiþ. Birkaç gün karada kalýr, sonra yine denize inermiþ. Ýnsanlar onu gördüklerinde hayra yorup birbirlerini ucuzlukla müjdelerlermiþ.

- Bütün hayvanlarýn kuyruklarý alt kýsýmlarýndadýr. Bu insanlara ne olmuþ ki kuyruklarý hep yüzlerindedir.

Bize kalýrsa, bu anlatýlan mahlûk hakikatten ziyade hayal mahsulüne benzemektedir.

ÝZAH

«Erkek ve hünsa-i müþkil hariç kalmýþlardýr.» Yani, bunlara nikâh akdi yapýlsa, erkeðin onlardan istifade milkiyetini ifade etmez. Çünkü nikâha mahâl deðillerdir. Hünsayý hünsaya veya hünsayý kadýna nikâhlamak da böyledir. Bahýr´da Zeylâî´den naklen þöyle deniliyor: «Hünsayý, babasý veya sahibi bir kadýna yahut erkeðe nikâh etse; erkek midir kadýn mýdýr hali anlaþýlýncaya kadar akdin sahih olduðuna hükmedilemez. Evlendirdiði kimsenin hilâfý olduðu anlaþýlýnca akit sahih olur. Aksi takdirde akit bâtýldýr. Çünkü mahalline yapýlmamýþtýr. Keza hünsa ile hünsa evlendirilirse, birinin erkek birinin kadýn olduðu anlaþýlýncaya kadarnikâhýn sahih olduðuna hükmedilemez.» Þarih, "mutlak surette hünsa-i müþkil" deseydi, üç surete de þâmil olurdu. Lâkin o bazý hükümlerini ifade etmekle yetindi. Ama burada icmal (kýsadan kesmek) yoktur.

"Putperest" ifadesi bazý nüshalarda yoktur. Bazýlarýnda hünsadan evvel zikredilmiþtir. Hünsadan sonra zikredilmesi daha iyidir. Çünkü o mâni-i þer´î kaydýyla tariften çýkmaktadýr. Þarihin bu tabiri kullanmasý, musannýf nikâhý haram olan kadýnlar faslýnda onu kullandýðý içindir. En iyisi, þarihin orada dediði gibi, müþrik kadýn tabirini kullanmaktýr.

«Mahrem kadýnlar ve keza cinnî kadýnla su insaný» dahi maný-i þer´i kaydýyla tariften çýkmaktadýr. Buna karîne, "Çünkü bunlarda cins deðiþikliði vardýr." sözüdür. Zira Teâlâ Hazretleri, "ALLAH size kendinizden eþler yarattý." buyurarak; "Sizin için helâl olan kadýnlardan nikâh edin." âyet-i

Hikâye olunur ki krallardan birine su insaný getirmiþler. Kral onun halini anlamak istemiþ ve onu bir kadýnla evlendirmiþ. Kadýn bir çocuk doðurmuþ. Çocuk anne ve babasýnýn sözlerini anlamýþ. Ona, ´Baban ne?´ diyor diye sormuþlar. Þu cevabý vermiþ: kerîmesinden muradýn ne olduðunu açýklamýþtýr. Murad kadýndýr. Kadýndan baþkasýnýn helâl olmasý delilsiz sabit olamaz. Bir de cinler muhtelif þekillere girerler. Bazen erkeði kadýn kýyafetine girer. Gerçi, "Cinnî kadýnýyla evlenmek caiz midir diye sorana, cehlinden ve hamakatýndan dolayý tokat vurulur. Çünkü böyle bir þey tasavvur edilemez." denilmiþse de bu gerçekten uzaktýr. Çünkü tasavvur mümkündür. Cinlerin muhtelif þekillere girdikleri, hadislerle, eserlerle ve birçok hikâyelerle sabittir. Onun için bazý yýlanlarýn öldürülmesi yasak edilmiþtir. Nitekim namazýn mekruhlarý bahsinde geçmiþti. Þu da var ki, tasavvur edememek, soranýn hamakatine delâlet etmez. Nitekim bunu Eþbâh sahibi söylemiþ ve þöyle demiþtir: «Görmüyor musun Ebu´l-Leys Fetevâ´sýnda þöyle demiþtir: Kâfirler peygamberlerden birini kendilerine siper etseler onlara silâh atýlýr mý? Sonra bunu o peygambere sormalý. Ama bizim Peygamberimiz (s.a.v.)´den sonra bu tasavvur edilemez. Lâkin tasavvur edilmiþ olsa diye takdir ederek cevap vermiþtir. Bu da öyledir.» Bunun tamamý bizim "Selil-Hüsâm el-Hindiy..." adlý risalemizdedir.

T E M B Ý H : Eþbâh´ta Sirâciyye´den naklen, "Ademoðullarýyla cinler ve su insanlarý arasýnda nikâhlaþma caiz deðildir. Çünkü cins deðiþikliði vardýr." denilmektedir. Nikâhlaþma tabirinin mânâsý, erkek cinninin de insanýn kadýnýyla evlenmesi caiz olmadýðýný gösterir. Ta´lîlden anlaþýlan da budur.

«Hasan cevaz vermiþtir.» Bundan murad, Hasan-ý Basrî (r.a.)´dir. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Þarih böyle kayýtlasa daha iyi olurdu. Ýmam-ý Azam´ýn talebesinden Hasan b. Ziyâd çýkarýlmýþ olurdu. Çünkü buradaki mutlak ifadeden, bunun mezhebimizin bir rivayeti olduðuzannýna düþülüyor. Halbuki deðildir. T. Lâkin þarih bundan sonra Mültekâ þerhinden naklen. "Esah kavle göre insanýn cinnî kadýnla ve cinninin insan kadýnla evlenmesi sahih deðildir. Çünkü cins deðiþiktir. Binaenaleyh sair hayvanlar gibidirler." demiþtir. Esah kavlin mukabili olmak üzere buradaki ifade, adý geçen Hasan b. Ziyâd´ýn kavli olabilir.

«Cima için cariye satýn almak gibi...» Çünkü bundan maksat, cariyenin kendisine mâlýk olmaktýr. Cima istifadesi zýmnen helâl olur. Onun içindir ki, neseben veya süt kardeþliði yahut ortaklýk gibi bir sebeple haram olan cariyeyi satýn alýrsa hüküm deðiþir. H. Cima için diye ayrýca zikretmesi, bu maksatla satýn almadýðý vakit cima istifadesinin evleviyetle zýmnen helâl, olacaðýný anlatmak içindir.

METÝN

Usulcülerle lügat ulemasýna göre nikâh sözü; cimada hakikat, akitte mecazdýr. Kitap veya sünnette karinelerden mücerret zikredilirse, on-;dan cima kasdolunur. Nitekim, "Babalarýnýzýn nikâh ettiði kadýnlarý nikâh etmeyin!" âyet-i kerîmesinde nikâh bu mânâyadýr. Binaenaleyh babanýn zina ettiði kadýn oðluna haram olur. "Baþka kocaya nikâh oluncaya kadar" âyet-i kerîmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü buradaki nikâh kadýna isnadedilmiþtir. Kadýndan mütesavver olan akittir. Cima tasavvur edilemez. Meðer ki mecaz kast edilsin.

ÝZAH

«Usulcülerle lügat ulemasýna göre ilh...» Hâsýlý þudur: Musannýfýn yukarýda söylediði nikâhýn fukaha örfüne göre mânâsýdýr. Buradaki söylediði, ise þer´an ve lügaten mânâsýdýr. Çünkü usûl-i fýkýh ulemasý, delillerin þer´î mânâlarýndan bahsederler. Binaenaleyh musannýfýn iki sözü arasýnda çeliþki yoktur. ´Bahýr sahibi diyor ki: "Bu mânâda lügat ve þeriat birleþmiþtir." Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Akitte mecazdýr.» Bunun aksini söyleyen de vardýr. (Yani akitte hakikat, cimada mecazdýr demiþtir.) Bunu usulcüler îmam Þâfiî (r.a.)´ye nisbet etmiþlerdir. Bazýlarý, nikâh akitle cima arasýnda lafzan müþterektir demiþ; birtakýmlarý da akde ve cimaa sâdýk olan biraraya getirme mânâsýna geldiðini söylemiþlerdir. Bu takdirde manevi müþterek olur. Bunu bizim ulemamýz dahi söylemiþlerdir. Bahýr. H. Sahih olan, nikâhýn cimada hakikat olmasýdýr. Nitekim Tahrir þerhinde böyle denilmiþtir.

«Karinelerden mücerret...» Yani harici bir müreccih olmaksýzýn hem hakiki hem mecâzî mânâya ihtimalli olarak zikredilirse, ondan cima kasdedilir. Zira mecaz hakikatýn halefidir (ondan sonra gelir). Haddi zatýnda hakikat mânâ tercih edilir.

«Binaenaleyh babanýn zina ettiði kadýn oðluna haramdýr.» Yani bütün furuuna haramdýr ve onlara haram olmasý nassla sabittir. Babanýn sahih nikâhla aldýðý kadýn ise oðullarýna icma ile haramdýr. Bir kimse karýsýna, "Seni nikâh edersem boþsun" dese, bu söz cimaa taallûkeder. Keza karýsýný cimadan önce talâk-ý bâinle boþar da sonra tekrar alýrsa;kadýn akitle deðil, bu sözle boþ olur. Bu sözün ecnebi bir kadýna söylemesî bunun hilâfýnadýr. O zaman sözü akde taallûk eder. Çünkü ecnebi kadýnýn cimaý þer´an haram olunca, hakikat mânâ terkedilir, mecaz taayyün eder. Bahýr´da Tahrir ve þerhinde böyle denilmiþtir.

«Çünkü burada nikâh kadýna isnadedilmiþtir.» cümlesi, makamdan anlaþýlan akit olmasýnýn illetidir. Hullecinin cimaýnýn þart olmasý ise Useyle hadisinden alýnmýþtýr. T.

«Meðer ki mecaz kasdedilsin.» Burada þöyle denilebilir: Her iki takdire göre mecazdan kurtulmanýn çaresi yoksa, birini diðerine tercih ettiren sebep nedir? H. Yani âyetteki nikâhtan cima muradedilirse, mecaz aklî olur. Çünkü bu fiil kadýndan tasavvur edilemez. Akit kasdedilirse, mecaz lügavî olur. Çünkü nikâh kelimesi cimada hakikattir. Þu halde âyeti bu iki mânâdan birine yorumlamak, müreccih bulunmadan tercih yapmak olur. Hattâ denilebilir ki; âyeti cima mânâsýna yorumlamak vakýa daha münasiptir. Çünkü üç defa boþanan kadýn, hulleci onunla cima etmeksizin ilk kocasýna helâl olmaz. Meðer ki müreccih sebep bu mânâda çok kullanýlmasýdýr denilsin. T.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa, burada iki mânâdan herbirini murad etmeye mâni yoktur. Lâkin münakaþa, nikâhýn cimada mý hakikattýr, yoksa akitte mi meselesinde olduðu için ve bizce cimada hakikat olmasý tercih edildiðinden, ulema. "Nikâh kelimesi bu âyette akit mânâsýna mecâz-ý lügavîdir." demiþlerdir. Çünkü bu söz akit mânâsýnda hakikattýr diyene red cevabý olmak için daha açýktýr. "Ýsnadda mecâz-ý aklîdir." denilse de olurdu. Nitekim "nehir aktý" sözünde, isnatta mecaz vardýr diyebilirsin. Lâkin meþhur olan hâliyyet ve mahalliyet alâkasýyla mecâz-ý lügavî denilmesidir. Kaldý ki þarihin sözünde buna bir mâni yoktur. Çünkü, "Kadýndan mütesavver olan akittir, cima deðildir. Meðer ki mecaz kasdedile." ifadesini de isnatda mecazdýr mânâsýna almak mümkündür. Buna karine, "Kadýna isnat edilmiþtir." sözüdür. Yani bu bir þeyi mevzuunun gayriye isnat kabilindendir.

«Kadýndan mütesavver olan ilh...» cümlesi, kadýna isnat etmenin hakiki olmadýðýný beyandýr.

METÝN

Nikâh tevekan (yani þiddetli þehvet) halinde vâcip olur. Nikâhlanmadýðý takdirde yüzdeyüz zina edeceðini bilirse farz olur. Nihâye. Bu, mehir ve nafakaya mâlik olduðuna göredir. Aksi takdirde terkinden dolayý günahkâr olmaz. Bedâyi. Esah kavle göre i´tidal halinde sünnet-i müekkede olur ve terkinden dolayý günaha girer. Namuslu olmayý ve çocuk doðurmayý niyet ederse sevap kazanýr. Ý´tidalden murad; cimaa mehir ve nafakayý vermeye kâdir olmaktýr. Nehir sahibi vâcip olduðunu tercih etmiþtir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) nikâhlý olmaya devam buyurmuþ, ondan yüz çevireni inkâr etmiþtir.

ÝZAH

"Tevekan" þehvetin þiddetli olmasýdýr. Nitekim Zeylâî´de bildirilmiþtir. Yani evlenmemiþ olsa zinaya düþeceðinden korkulacak halde olmalýdýr.

Ben derim ki: Keza göründüðüne göre, harama bakmaktan yahut eli ile meni getirmekten kendini men edemiyorsa, zinaya düþme korkusu olmasa bile evlenmesi vacip olur.

«Nikâhlanmadýðý takdirde yüzde yüz zina edeceðini bilirse farz olur.»

Çünkü haramdan kaçýnmak neye baðlý ise, onu yapmak farzdýr. Bahýr. Ama bu söz götürür. Çünkü haramdan kaçýnmak bazen nikâhsýz da olur. Cariye alýr. O zaman nikâhýn vücubu lâzým gelmez. Ancak meseleyi cariye almaya da kudreti yoksa diye farzedersek, o zaman itiraz kalmaz. Nehir. Lâkýn, "zinadan korunmak ancak nikâhlanmakla mümkün olursa" sözü, meselenin cariye almaya ve keza zinadan men eden orucu tutmaya kâdir olamadýðýna göre farzedildiðini gösterir. Bunlardan birine kâdir olursa, nikâh farz veya aynen vâcip olmaz. Onu zinaya düþmekten nikâh da, baþka þey de men edebilir.

«Bu, mehir ve nafakaya mâlik olduðuna göredir.» Bu þart her iki kýsma yani hem farza, hem vâcibe râcîdir. Bahýr sahibi bu iki kýsmýnda baþka bir þart daha ziyade etmiþtir ki,o da karýsýna zulmedeceðinden korkusu olmamaktýr. O þöyle demiþtir: «Evlenmediði takdirde zinaya düþmek korkusu ile; evlendiði takdirde zulmedeceði korkusuyla karþýlaþýrlarsa, ikincisi tercih edilir ve evlenmek farz olmaz. Hattâ mekruh olur. Bunu Kemâl Fetih´te söylemiþtir. Bu, galiba þundan olacaktýr: Zulüm kullara müteallik bir günahtýr. Zinadan men etmek ise ALLAH haklarýndandýr. Kul hakkýyla ALLAH hakký karþýlaþýnca, kul hakký tercih edilir. Çünkü kul muhtaç, ALLAH Teâlâ ganîdir.»

Ben derim ki: Mehir ve nafakaya mâlik deðilse. bunun muktezasý da kerahettir. Çünkü mehirle nafaka dahi kul hakkýdýrlar. Velev ki zinadan korksun. Lâkin az ileride göreceðiz ki, o kimseden ödünç almasý menduptur. Bahýr sahibi þöyle demiþtir: «Çünkü ALLAH onun namýna ödemeyi üzerine almýþtýr. Binaenaleyh niyeti iffetli ve namuslu kalmak ise, fakirlikten korkmamalýdýr.» Bu sözün muktezasý þudur: Zinadan korktuðu vakit mehir vermeye kudreti olmasa bile ödünç alabilecekse, evlenmesi vâciptir. Bu, zikredilen þarta aykýrýdýr. Meðer ki þart, mehirle nafakanýn velev ödünç alma yoluyla olsun her birine mâlik olmasýdýr denile. Yahut, "Bu, kazanmaktan âciz ve ödeyecek bir þeyi olmayan hakkýndadýr." denile. Þarih hacc bahsinin baþýnda þöyle demiþti: «Haccetmez de bütün malýný tüketirse, ödünç alarak hacca gidebilir. Velev ki ödemeye kudreti olmasýn. ALLAH Teâlâ´nýn onu bundan dolayý muaheze buyurmamasý ümit edilir.» Yani imkân bulunca ödemek niyetiyle olursa ödünç alabilir demek istemiþtir. Nitekim Zahîriyye´de bu kayýt vardýr.

Evvelce demiþtik ki: «Murad; o anda ödemeye kudreti olmamasý; fakat çalýþýrsa ödeyeceðine galebe-i zanný bulunmasýdýr. Aksi takdirde yapmamasý efdal olur.» Þu haldezikredilen ödünç alma, mendup olur sözünü dediðimiz gibi ödeme imkâný bulacaðýna zann-ý galibi olmasýna yorumlamak gerekir. Bu takdirde zinaya düþmekten korkusu olmadýðýnda ödünç almak mendup olursa, zinaya düþeceði yüzde yüz belli olduðunda ödünç almak vâcip olmalýdýr. Hattâ ödeyeceðine zann-ý galibi olmasa bile yine ödünç almasý vâcip olmalýdýr.

«Esah kavle göre i´tidal sünnet-i müekkede olur.» Müstehaptýr diyenlerin sözü de buna yorumlanýr. Çok defa müsamaha yapýlarak, sünnete müstehap adý verilir. Bazýlarý farz-ý kifayedir demiþ, birtakýmlarý da vâcib-i kifaye olduðunu söylemiþlerdir. Tamamý Fetih´tedir. Aynen vâcip olduðunu söyleyenler de vardýr. Nehir sahibi bu kavli tercih etmiþtir. Nitekim gelecektir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Ý´tidal halinde sünnet olduðunun delili, bizzat Peygamber (s.a.v.)´in hali ve ümmetinden kendini ibadete vermek isteyeni þiddetle bundan men etmesidir. Nitekim Sahihayn´da rivayet olunmuþtur. Ona, "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden deðildir." buyurmuþtur. Nitekim Fetih sahibi bunu izah etmiþtir.» Nikâhlanmak, ilim öðrenmek ve öðretmekle meþgul olmaktan efdaldýr. Nitekim Dürerü´l-Bihâr´da böyle denilmiþtir. Yukarýda arzetmiþtik ki, nikâh kendini nâfile ibadetlere vermekten de efdaldýr.

«Terkinden dolayý günaha girer.» Çünkü sahih kavle göre sünnet-i müekkedeyi terk etmek günahý muciptir. Nitekim namaz bahsinde geçmiþti. Bahýr. Namazýn sünnetleri bâbýnda arzetmiþtik ki, sünnet-i müekkedenin terkinden dolayý yazýlan günah azdýr. Terkinden murad, ýsrarla býrakmaktýr. Bununla sünnet-i müekkede vâcipten ayrýlýr. Velev ki Bedâyi sahibinin imamlýk bahsýndeki sözünün muktezasýnca aralarýnda yalnýz sözde fark olsun.

«Namuslu olmayý niyet ederse...» Yani kendi nefsini ve karýsýnýn nefsini harama düþmekten korumayý niyet ederse, sevap kazanýr. Mücerret emre uymayý niyet ederse hüküm yine budur. Fakat mücerret þehvetini gidermeyi ve Iezzet almayý niyet ederse iþ deðiþir.

«Cimaya kâdir olmaktýr.» Yani þehvetle i´tidalden murad, farz ve vâcipte geçen þiddetli arzu mânâsýna deðildir. Ýnnînde olduðu gibi son derece gevþek de olmamalýdýr. Onun için þarih bu kelimeyi Mültekâ üzerine yazdýðý þerhte, "Gevþeklikle istek arasýnda olmaktýr." diye tefsir etmiþtir. Mehir ve nafakayý da ziyade etmiþtir. Çünkü bunlarý vermekten âciz olan kimseden farz sâkýt olur. Sünnet olmasýnýn sükutu ise evleviyette kalýr. Bahýr´da þöyle denilmektedir: «Murad, zina, zulüm, farz ve vâcipleri terk korkusu olmamakla beraber cimaya mehir ve nafakaya muktedir olduðu haldir. Bu üç þeyden birine kâdir olamaz veya son üç þeyden birinden korkarsa, mutedil sayýlmaz ve onun hakkýnda nikâh sünnet olmaz. Nitekim bunu Bedâyi sahibi de söylemiþtir.»

«Çünkü Peygamber (s.a.v.) nikâhlý olmaya devam buyurmuþ ilh...»Zira terkinden dolayýinkârda bulunarak nikâhta daim kalmasý vücuba delâlet eder. Rahmetî buna cevaben, "Hadiste terk edene inkâr yoktur. Bilâkis nikâhtan yüz çevirene inkâr vardýr. Þüphesiz ki sünnetten yüz çeviren inkâra mahâl olur." demiþtir.

METÝN

Zulüm korkusu olursa nikâh tahrimen mekruhtur. Zulmedeceðini yüzde yüz bilirse nikâh haram olur.

Nikâhý ilân etmek, nikâhtan önce hutbe okumak ve nikâhý cuma günü aklý baþýnda bir âkýt ve âdil þahitlerle mescitte yapmak menduptur.

ÝZAH

«Yüzde yüz bilirse nikâh haram olur.» Çünkü nikah ancak nefsi iffetlendirmek ve sevap kazanmak gibi yararlarýndan dolayý meþru olmuþtur. Kadýna zulmetmekle ise günaha girer; haram fiilleri irtikâbeder. Böylece bu zararlýlarýn üstün gelmesiyle yararlý taraflarý yok olup gider. Bahýr. Þarih altýncý kýsmý býrakmýþtýr. Onu Bahýr sahibi Müctebâ´dan nakletmiþtir. Altýncý kýsým nikâhýn icaplarýný yapamayacaðýndan korkan kimse için evlenmenin mübah olmasýdýr. Bu korku üstün gelmeyecektir. Üstün gelirse, nikâh tahrimen mekruh olur. Çünkü kadýna zulmetmemek nikâhýn icaplarýndandýr. Zâhire bakýlýrsa, sünneti yerine getirmek maksadýyla deðil de, mücerret þehvetini gidermek niyetiyle evlenir ve bir þeyden korkmazsa, bundan bir sevap kazanmaz. Çünkü sevap ancak niyetle kazanýlýr. Binaenaleyh bu nikâh mübahtýr. Nasýl ki sýrf þehvetini gidermek için cima etmek de öyledir. Lâkin Rasulullah (s.a.v.)´e, "Bizden birimiz þehvetini gideriyor. O halde ona nasýl sevap veriliyor?" diye sorulduðunda þu mânâda bir cevap vermiþtir: "Ne dersin, þehvetini haramla giderse idi cezalanmayacak mý idi? " Bu cevap mutlak olarak sevap verileceðini ifade etmektedir. Meðer ki, "Hadisten murad, nefsin iffetini korumak için þehvetini gidermektir." denile.

Eþbâh sahibinin açýkladýðýna göre, nikâh sünnet-i müekkededir. Binaenaleyh niyete muhtaçtýr. Sonra þöyle demiþtir: «Mübah fiillere gelince: Niyetine göre bunlarýn sýfatlarý deðiþir. Bunlardan ibadetlere kuvvet kazanmak veya ibadetlere eriþmek kasdedilirse ibadet olur. Yemek, uyumak, mal kazanmak ve cima etmek bu kabildendir.»

Sonra Fetih sahibinin þunlarý söylediðini gördüm: «Evvelce söylemiþtik ki; nikâh bir niyetle yapýlmazsa mübah olur. Çünkü bu takdirde ondan maksat mücerret þehveti gidermek olur. Âdeten esasý ise bunun hilâfýnadýr. Ben de derim ki: Onda fazilet vardýr. Þu cihetten ki, o kimse meþru olmayan bir yoldan þehvetini giderebilirdi. Bazen bundan meþekkatler lâzým geleceðini bildiði halde nikâha dönmesinde günahý terk kastý vardýr.»

«Nikâhý ilân etmek...» Yani akdi duyurmak menduptur. Çünkü Tirmîzî´nin rivayet ettiði bir hadiste, "Bu nikâhý ilân edin. Onu mescitlerde kýyýn. Onun için defler çalýn!" buyrulmuþtur. Fetih.

«Nikâhtan önce hutbe...»den murad, akitten önce hamd-ü senâ ederek teþehhüdde bulunmaktýr. Bu kelime ´ hýtbe ´ þeklinde okunursa, evlenmek istemek mânâsýna gelir. Þarih hutbeyi mutlak zikretmiþtir. Bu gösterir ki, onda muayyen ve mahsus sözler yoktur. Ama nakledildiði þekilde hutbe okumak daha iyidir. Hutbe namýna Tahtâvî Hýsn-ý Hasîn sahibinden þu hadisi nakletmiþtir: «Hamd ALLAH´a mahsustur. O´na hamd eder; O´ndan yardým diler, O´na istiðfar eyleriz. Nefislerimizin þerlerinden ve amellerimizin kötülerinden ALLAH´a sýðýnýrýz. ALLAH kime hidayet verirse, artýk onu saptýracak yoktur. Kimi de saptýrýrsa, ona hidayet verecek yoktur. Ben þehadet ederim ki, bir ALLAH´tan baþka ilâh yoktur. Onun þerikî yoktur ve þehadet ederim ki; Muhammed O´nun kulu ve elçisidir. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden korunun!» Hadisdeki âyet ´ rakiben ´ duraðýna kadar okunacaktýr. Hadiste þu âyetler de vardýr: «Ey Ýman edenler! ALLAH´tan lâzým geldiði gibi korkun. Sakýn Müslümanlardan baþka bir kavim olarak ölmeyin.» «Ey iman edenler! AIIah´ tan korkun ve doðru söz söyleyin!» Bu âyet ´ azîmen ´ duraðýna kadar okunacaktýr.

Hadiste emir buyrulduðu için nikahý mescitte kýymak menduptur. Cuma günü kýyýlmasý da öyledir.

T E M B Ý H : Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: «iki bayram arasýnda bina yapmak ve nikâh kýymak caizdir. Yalnýz zifaf mekruhtur. Ama muhtar olan kavle göre o da mekruh deðildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Hz: Aiþe ile þevvâl ayýnda evlenmiþ; o ayda zifaf olmuþtur. Peygamber (s.a.v.)´in, "Ýki bayram arasýnda nikâh yoktur." hadisi eðer sahih ise þöyle te´vîl olunur: Kendisi kýþýn en kýsa günlerinde cuma gününe rastlayan bir bayram namazýndan döndüðünde, cumaya gitmek için efdal olan vakti kaçýrmamak maksadýyla böyle söylemiþtir.»

«Aklý baþýnda bir âkit ve âdil þahitlerle...» yapmak menduptur. Binaenaleyh yanýnda asabelerinden hiçbiri bulunmayan bir kadýnýn nikâhý kýyýlmamalý, fâsýk asabenin huzuru ile ve Ýmam Þâfiî´nin hilâfýndan çýkmak için âdil olmayan þahitlerin huzuruyla da nikâh kýymamalýdýr.

METÝN

Evlenmek için ödünç para almak, nikâhtan önce kadýný görmek, kadýnýn yaþça, hasep, nesepçe, mal ve þerefçe kendinden aþaðý olmasý, ahlâk, edep, takva ve güzellikçe kendinden üstün olmasý da menduptur. Acaba zifaf (güveyi kapamak) mekruh mudur? Muhtar kavle göre dînî bir mefsedete þâmil deðilse mekruh deðildir.

ÝZAH

«Evlenmek için ödünç para almak» menduptur. Çünkü bunu ödemeyi ALLAH Teâla tekeffületmiþtir. Tirmîzî, Nesaî ve Ýbn-i Mâce´nin rivayet ettikleri bir hadiste, "Üç kiþi vardýr ki, onlara yardým etmek ALLAH´a borçtur. Birincisi borcunu ödemek isteyen mükâtep, ikincisi namuslu yaþamak isteyen nikâh sahibi, üçüncüsü ALLAH Teâlâ yolunda cihad edendir." buyrulmuþtur. Bunu hâþiye yazarlarýndan biri zikretmiþtir. Bu husustaki sözümüz evvelce geçmiþti.

«Nikâhtan önce kadýný görmek...» þehvetleneceðinden korksa bile menduptur. Nitekim ulema bunu haram ve helâl bahsinde açýklamýþlardýr. Ama bu, nikâhýna razý olacaklarýný bildiði zamandýr.

«Yaþça küçük olmasý » çabuk kýsýrlaþarak doðurmaz olmasýn diyedir.

"Hasep" bir kimsenin babalarýnýn öðülecek hallerini saymasýdýr. Bunu Halebî Kâmus´tan nakletmiþtir. Yani kadýnýn babalarý ve dedeleri, þeref, cömertlik ve diyanet hususunda damadýnkilerden aþaðý olmak müstehaptýr. Mevki, yükseklik ve malda da daha aþaðý olurlarsa, kadýn kocasýna itaat eder, onu küçümsemez. Aksi takdirde kendini ondan yüksek görür. Fetih´te þöyle deniliyor: «Taberânî´nin Hz. Enes´ten, Onun da Peygamber (s.a.v.)´den rivayet ettiði bir hadiste, "Her kim bir kadýný mevkii için alýrsa, ALLAH onun ancak zelil olmasýný ziyade eder; her kim kadýný malý için alýrsa, ALLAH onun ancak fakirliðini ziyadeleþtirir; her kim bir kadýný hasebi için alýrsa, ALLAH onun ancak alçaklýðýný ziyade eder ve her kim bir kadýný gözünü yummak, namusunu korumak veya akraba hakkýna riayet etmekten baþka bir maksatla almazsa, ALLAH kadýný ona, onu kadýna mübarek kýlar." buyrulmuþtur.»

TETÝMME: Bahýr sahibi þunu da ziyade etmiþtir: Kadýnlarýn, dünürlüðü ve masarifi en sâde olanýný seçer. Bâkire almak daha iyidir. Çünkü hadiste, "Bakireleri almaya bakýn. Çünkü onlarýn aðýzlarý tatlý, rahimleri daha temizdir. Aza onlar daha razýdýrlar." buyrulmuþtur. Uzun arýk, kýsa çirkin, çenesi düþük, ahlâký bozuk, çok çocuklu ve yaþlý kadýn alýnmaz. Çünkü bir hadiste, "Doðuran bir kara kadýn, kýsýr güzelden daha hayýrlýdýr." buyrulmuþtur. Hür kadýn almaya kudreti varken cariyeyle ve zaniyeyle evlenmemeli, kadýn da dindar, ahlâklý, cömert ve zengin erkeði seçmeli, fâsýkla evlenmemelidir. Bir adam genç kýzýný ihtiyar birine ve çirkine vermemeli, onu dengiyle evlendirmelidir. Dengi istediði vakit kýzý ertelememelidir. Denkten murad, takva sahibi olan her Müslümandýr. Erkekler raðbet göstersin diye kýzlarý zînetlerle, kýymetli elbiselerle süslemek sünnettir. Baþkasýnýn dünür yolladýðý kýz istenmez. Çünkü bu, cefa ve hýyanettir.

"Zifaf" Kâmus´ta kadýný kocasýna hediye etmektir. Burada ondan murad, kadýnlarýn bu maksatla toplanmasýdýr. Çünkü toplanmak örfen zifafýn lâzýmýdýr. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

«Muhtar kavle göre mekruh deðildir.» Fetih´te de böyle denilmiþ;buna delil olarak yukarýda geçen Tirmîzî hadîsi ile Buhârî´nin Aiþe (r.a.)´ den rivayet ettiði þu hadis gösterilmiþtir. «Aiþe demiþtir ki: Ensardan bir adama bir kadýný zifaf ettik. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), "Acaba bunlarda oyun yok mu, zira oyun Ensarýn hoþuna gider." buyurdular» Týrmîzî ile Nesaî´nin rivayet ettikleri bir hadiste; "Helâl ile haramýn arasýný def ve ses ayýrýr." buyrulmuþtur. Fukaha diyorlar ki: «Deften murad, zilleri olmayandýr.» Bahýr´da Zahîre´den naklen þöyle denilmiþtir: «Düðünlerde def çalmak hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Keza düðünlerde ve davetlerde þarký söylemek de ihtilâflýdýr. Bazýlarý def çalmak gibi bunda da kerahet olmadýðýný söylemiþlerdir.»

METÝN

Nikah, bir tarafýn icabý diðer tarafýn kabulü ile ve maziye tahsis edilmiþ iki sözle mün´akit olur. Çünkü mazi tahkike daha çok delalet eder. Kendimi yahut kýzýmý yahut müvekkilimi sana tezviç ettim demek icaba:diðerinin de tezevvüç ettim demesi kabule misaldir. Keza biri mâzîye diðeri istikbale veya hale mevzu olan iki lâfýzla da mün´akit olur. Ýstikbal için olan emirdir. Bana kýzýný tezviç et! Yahut kadýna, kendini bana tezviç et! Veya benim karým ol! Gibi sözlerdir ki, icap deðil zýmnen tevkildir.

ÝZAH

«Mün´akit olur.» Vikâye þarihi diyor ki: «Akit, tasarrufun cüzlerini birbirine baðlamaktýr. Yani þer´an icapla kabulü birbirine baðlamaktýr. Lâkin burada mastar olan akitten hâsýl bilmastar murad edilmiþtir ki, o da baðlanmaktýr. (Akit baðlamaktýr. Baðlanmak mânâsý ise hâsýl bilmastardýr. Yani mastarda meydana gelmiþ bir mânâdýr.) Lâkin nikâh bu baðlanma ile meydana gelen icap ve kabuldür. Böyle dememizin sebebi þudur:Çünkü þeriat icap ve kabulü nikâh akdinin rükünleri (temel taþý) saymaktadýr.

Þartlar gibi harici þeyler saymaz. Ben Tenkîh þerhinin nehy faslýnda þunu söyledim: Þeriat, hissen mevcut olan icapla kabulün birbirlerine baðlanmalarýna hükmeder ve bundan þer´î bir mânâ meydana gelir ki, müþterinin milki bu mânânýn eseri olur. Ýþte bu mânâ satýþtýr. Þu halde bu mânâdan murad, bu baðlantý ile birlikte icap ve kabulden mürekkep mecmudur. Yoksa satýþ mücerret bu þer´î mânâdan ibaret olup da icap ile kabul onun âleti deðildir. Nasýl ki bazýlarý böyle tevehhüm etmiþlerdir. Çünkü icapla kabulün rükün olmalarý buna aykýrýdýr.» Yani onlarýn âlet olmasýna aykýrýdýr. Hâsýlý nikâh, satýþ ve benzerleri her ne kadar hissen icap kabul ile meydana gelirlerse de, lâkin hususi birtakým rükün ve þartlarla yapýlan akitler diye vasýflanmalarý üzerine birtakým hükümleri terettüp eder. Bu hükümler bulunmazsa akitler de bulunmaz ki, bu þer´î bir vücut olup hissî mevcudiyetin üzerine ziyadedir.

O halde þer´î akit mücerret icap ve kabulden ibaret olamadýðý gibi; yanýz baðlantý da deðildir. Þer´î akit üçünün, mecmuudur. Þu izaha göre nikâh mün´akýt olur demek, in´ikadý icap ve kabulle sabit ve hâsýl olur demektir.

«Bir tarafýn icabý...» ifadesiyle, akdi yapanlardan ilk konuþanýn sözü icap olduðuna iþaretetmiþtir. Bunun koca veya karý tarafýndan söylenmesi fark etmez. Sonra konuþanýn sözü kabuldür. Bunu Halebî Minah´tan nakletmiþtir. Binaenaleyh kabulün önce yapýlmasý tasavvur olunamaz. Meselâ erkeðin, «Senin kýzýný tezevvüç ettim.» sözü icap; ötekinin, «Onu sana tezviç ettim.» sözü de kabuldür. Buna muhalif olarak, «Burada kabul icaptan evvel yapýlmýþtýr.» diyen de olmuþtur. Meselenin tam tahkiki Fetih´tedir.

«Çünkü mâzî tahkike daha çok delâlet eder.» Bahýr sahibi diyor ki «Mâzî sîgasýnýn tercih edîlmesi þundandýr: lügatý icadeden inþaallahâ için hususi bir söz ayýrmamýþtýr. Ýnþâ ancak þeriatýn bildirmesiyle bilinmiþtir Bu iþ için mâzî sîgasýný seçmesi, tahakkuk ve sübuta delâlet ettiði içindir Ýstikbal sîgasý böyle deðildir.» Tahakkuktan muradý, bir þeyin hakikaten meydana gelmesidir.

Ýnþâ: Kelimeler ihbar ve inþaallahâ olmak üzere ikiye ayrýlýrlar. Söyleyen için vukuuna bakarak yalan söyledi yahut doðru söyledi diyebildiðimiz kelimelere ihbar derler. Geldi, gitti gibi olmuþu bildiren fiiller ihbardýr. Söylenen için yalan söyledi veya doðru söyledi diyemediðimiz kelimelere inþa derler. Emirler ve nehyler birer inþaallahâdýr.

«Kendimi yahut kýzýmý ilh... tezviç ettim.» sözüyle, icabý yapanýn asý veya vekil yahut velî olmasý arasýnda fark bulunmadýðýna iþaret etmektedir.

«Tezevvüç ettim.» Yahut kendim için kabul ettim veya müvekkilim için kabul ettim yahut oðlum için kabul ettim demesi makbuldür. T.

«Veya benim karým ol.» tabirinin benzeri, oðlumun karýsý ol veya müvekkilimin karýsý ol gibi sözlerdir. Kadýnýn erkeðe hitaben benim kocam ol yahut kýzýmýn kocasý ol veya müvekkilemin kocasý ol demesi de böyledir. Bunu Halebî söylemiþtir.

«Ýcap deðil zýmmen tevkildir.» Lâkin bu, karþý tarafýn cevaben tezviç ettim demesinin kabul sayýlmamasýný gerektirir ve öyledir. Yani hâlis kabul deðildir. Bu söz icap ve kabul yerine geçen bir karþýlýktýr. Ama buna þöyle itiraz edilebilir: Hâli istikbal üzerine atfetmek; meselâ seni tezevvüç ediyorum demek icap olmamasýný; kadýnýn da cevaben kabul ettim demesi kabul olmamasýný gerektirir. Halbuki bunlar kesin olarak icap ve kabuldür. H.

Bana tevziç et sözü, zýmmen emredilen þahsý nikâha tevkildir. Tevkil sözünü açýk söylese de, kendini bana tezviç hususunda seni tevkil ettim dese, o da tezviç ettim cevabýný verse nikâh sahihtir. Bu da öyledir. Gâyetü´l Beyan.

Þarih zýmmen sözüyle bu hususa yapýlan itirazýn cevabýna iþaret etmiþtir. Ýtiraz þudur: «Bu tevkil olsaydý, meclise münhasýr kalmazdý. Halbuki meclise mahsustur.» Cevabýn izahý, Rahmetî´nin dediði gibi þöyledir:Zýmmen anlatýlan þeyin þartlarý muteber deðildir. Bilâkis zýmmen anlatanýn þartlarý muteberdir. Emir nikâhý istemektir. Binaenaleyh onda nikâhýn þartlarý aranýr. Nikâhýn þartlan her iki rüknün bir mecliste yapýlmasýdýr. Onun zýmnýndakidelâletin þartlarý aranmaz. Nasýl ki, «Köleni benim namýma bin dirheme âzâd et.» sözü de böyledir.

Burada satýþ zýmmî olduðu için bu satýþta icap ve kabul þart kýlýnmamýþtýr. Zira âzâd ederken bunlar þart deðildir. Azâd etmek hususunda milk þarttýr. Milk muktezîye tâbidir. Muktezî âzâd olmaktýr. Çünkü þartlar tâbi cümlesindendir. Onun için muktezî olan âzâtlýðýn þartlarýyla mukteza olan satýþ sabit olmuþtur. Bu, tâbiliði göstermek içindir. Binaenaleyh satýþýn rüknü olan kabul sâkýt olmuþtur. Bunda görme ve kusur muhayyerliði sabit olmaz. Teslimi mümkün olmasý þart deðildir. Nitekim bunu Minah sahibi köleler nikâhýnýn sonunda zikretmiþtir.

METÝN

O mecliste tezevvüç ettim yahut kabul ettim veya baþüstüne derse, iki tarafýn sözü yerine geçer. Bezzâziyye. Bazýlarý, «Bu icaptýr.» demiþlerdir. Bahýr sahibi bunu tercih etmiþtir.

ÝZAH

«Baþüstüne» ifadesi, mahzuf bir fiile mütealliktir. Yani emrini baþüstüne koyarak tezviç ettim yahut kabul ettim mânâsýnadýr.

«Bezzâziyye»nih ibaresi þöyledir: «Erkek, kendini bana tezviç et der de, kadýn baþüstüne diye cevap verirse sahih olur.» Bu fer´i Bahýr sahibi Nevâzil´den, baþka yerde de Hulâsa´dan nakletmiþtir.

«Bazýlarý, "Bu icaptýr" demiþlerdir.» Bu cümle birinci kavlin yani tevkildir sözünün mukabilidir. Hidâye ile Mecma sahipleri birinci kavle göre hareket etmiþ; Fetih sahibi bu kavli muhakkikîn ulemaya nisbet etmiþtir. Kenz´in zâhiri ikinci kavle göredir. Dürer sahibi kendisine itiraz etmiþ; ulemanýn kavillerine muhalefet ettiðini söylemiþtir. Bahýr ve Nehir sahipleri ona cevap vererek, Hulâsa ile Hâniyye´de bunun açýklandýðýný söylemiþlerdir. Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: «Emir lâfzý nikâhta icaptýr. Hul´, talâk, kefalet ve hîbede dahi öyledir.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu daha güzeldir. Çünkü icap ancak evvelâ kasdedileni tahakkuk ettiren sözdür. Bu emre de sâdýktýr.»

Zâhire bakýlýrsa, tevkil olmasý mutlaka itibara alýnmalýdýr. Aksi taktirde nikâhla satýþ arasýnda fark aramak kalýr. Zira satýþta þu malý bana þu kadara sat dedikten sonra cevapsýz olarak sattým demekle akit tamam olmaz. Lâkin Bahýr sahibi Fethü´l-Kadir´in alýþ-veriþler bahsinden naklen farký göstermiþ; "Nikâha pazarlýk girmez. Çünkü o ancak birtakým mukaddimelerden ve müracaatlardan sonra meydana gelir. Binaenaleyh o tahkîk içindir. Satýþ bunun hilâfýnadýr." demiþtir. Bahýr sahibi bunun icap sayýlmasýna Hulâsa´nýn þu sözüyle itiraz etmiþtir: «Nikâha vekil olan kimse, kýzýný filana hîbe et der de, babasý hîbe ettim cevabýný verirse, ondan sonra vekil kabul ettim demedikçe nikâh mün´akit olmaz. Çünkü vekil tekilemâlik deðildir.»

Zahîriyye´de þöyle denilmiþtir: «Kýzýný benim oðluma hîbe et der de, o da hîbe ettim cevabýný verirse, çocuðun babasý kabul ettim demedikçe nikâh sahih olmaz.» Sonra kendisi þöyle cevap vermiþtir: «Meðer ki bu mesele, emir icap deðil tevkildir diyenlerin kavline göre tefri edilmiþtir denilsin. O zaman iki kavlin arasýndaki Ýhtilâfýn semeresi meydana çýkar. Lâkin bu nakle baðlýdýr. Fetih sahibinin açýkladýðýna göre, emir tevkildir diyen kavil, cevap verenle akdin tamam olmasýný gerektirir. Ýcaptýr diyen kavle göre, akdin tamamý her ikisiyle olur.» Yani tevkildir diyenlerin kavline göre emredenin kabul ettim demesi lâzým gelmez. Bu, zikredilen cevaba muhaliftir. Hulâsa´nýn ta´lîli de buna muhaliftir. Hulâsa´da, "Vekilin tevkil etmeye hakký yoktur" denilmiþtir.

Evet Zahîriyye´nin ifadesi cevabý te´yid eder. Lâkin Nehir sahibi, "Zahîriyye´nin ibaresi müþkildir. Çünkü emir icaptýr diyenlerin sözüne göre tefri edilmesi sahih deðildir. Nitekim bu zâhirdir. Tevkildir diyenlerin sözüne göre de tefrii sahih deðildir. Çünkü babanýn küçük oðlunun nikâhý için tevkili caizdir. Bu takdirde akdin tamamý cevap verenin sözüyle olur. Babanýn kabulüne baðlý deðildir." diyor.

Bununla, Bahýr sahibinin, "Bu emrin tevkil olduðu kavline göre tefri edilmiþtir." sözü defedilmiþ olur. Lâkin AIIâme Makdisî þerhînde þöyle demiþtir: «Baba yahut vekil, kýzýný filana hîbe et yahut oðluma hîbe et veya onu meselâ ver dediðinde akdin mün´akit olmasý kabule baðlýdýr. Çünkü bu söz istemek hususunda zâhirdir. Hem de müstakbeldir. Onunla hal ve tahakkuk kasdetmemiþtir. Binaenaleyh onunla akit tamam olmaz. Dünürlük ve benzerinden sonra kýzýný bana þu kadara tezviç et demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu tahakkuk ve isbatta zâhirdir ki, icabýn mânâsý da budur.»

Þu da var ki, Bahýrda, "Emir tevkildir, sözüne þahitlerin emri iþitmelerinin þart olmamasý ibtina eder. Çünkü tevkile þahit tutmak þart deðildir. Diðer kavle göre þarttýr." denilmiþtir. Ondan sonra Bahýr sahibi Mi´râc´dan naklen mutlak surette þart kýlýndýðýný ifade eden sözler söylemiþtir. Þöyle ki: «Bana tezviç et sözü tevkil de olsa, o olmaksýzýn tezviç ettim sözü amel edemeyeceði için akdin yarýsý mesabesinde tutulmuþtur.» Sonra Zahîriyye´den naklen bunun hilâfýna delâlet eden sözler söylemiþtir ki, bunlarý þarih yazýþmayla nikâh akdi meselesine yakýn bir yerde zikredecektir. Beyaný da gelecektir.

METÝN

Ýkincisi müfret mütekellim veya cem mütekellim yahut muhatap muzârî fiildir. Meselâ bana kendini tezviç eder misin der de, bununla istikbali niyet etmezse, ve keza ben seni tezevvüc edenim yahut seni istemeye geldim derse, nikâh mün´akit olur. Çünkü nikâhta pazarlýk cereyan etmez. Yahut meclis nikâh için olur da onu bana verdin mi dense, nikâh lâzým olur. Bu sözü va´d için söylerse, va´d olur. Kadýna ey avradým der de, o da lebbeyk cevabýný verirse, mezhebe göre nikah mün´akit olur.

ÝZAH

"Müfret" muzârîye misâl; ben seni tezevvüç ederim.

"Cem" muzarîye misâl; biz seni tezevvüc ederiz demesidir. Nehir sahibi burada inceleme yaparak þunlarý söylemiþtir: «Ulema seni tezevvuç ederiz yahut seni oðluma tezviç ederim gibi muzârîlerden bahsetmemiþlerdir. Ama müfret muzârîler gibi olmalarý gerekir.»

«Bununla istikbali niyet etmezse...» Yani bununla va´d istemezse demektir. Bu yalnýz sonuncuda kayýttýr. Nitekim Bahýr ve diðer kitâplarda bildirilmiþtir. Fetih´in ibaresi þöyledir: «Þeriat tarafýndan in´ikadýn sübutuna bakýldýðýný ve rýza varsa hüküm lâzým geldiðini anladýktan sonra hükmünü bunu ihtimalsiz ifade eden her söze geçirir ve deriz ki: Müfret muzârî sîgasýyla seninle tezevvüç ederim der, kadýn da kendimi tezviç ettim cevabýný verirse, nikâh mün´akit olur. Muhatap muzârî sîgasýyla kýzýný bana tezviç eder misin der, o da ettim cevabýný verirse, bundan va´d kasdetmediði takdirde nikâh mün´akit olur. Çünkü bu sigada bu ihtimal vardýr. Birincisi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kiþi kendisinden va´d istemez. Hal böyle olunca, nikâh da pazarlýk cereyan þeylerden olduðuna göre, bu söz derhal akdi tahakkuk ettirmek içindir ve onunla nikâh mün´akit olur. Ama inþaallahâ mânâsýna konulmuþ diye deðil, maksadýný ifade için kullanmasýna bakarak mün´akit olur. Hattâ deriz ki: Açýk sual þeklinde söylese hali anlamak sayýlýr. Tahâvî þerhinde bildirildiðine göre, bu kýzý bana verdin mi der de, babasý verdim cevabýnda bulunursa, vaziyet va´di gösteriyorsa va´d olur. Nikâh akdini gösteriyorsa nikâh olur.»

Rahmetî þöyle demiþtir: «Böylece anlýyoruz ki, itibar iki tarafýn zâhir olan sözlerinedir, niyetlerine deðildir. Görmüyor musun nikâh þakayla da mün´akit oluyor. Halbuki þaka yapan kimse nikahý niyet etmemiþtir. Muhatap muzârîde istikbali niyetin sahih olmasý, Arapçada soru edatý birçok yerlerde mukadder bulunduðu içindir.» Böylece anlaþýlýyor ki, müfret muzârî sîgasý ile va´d istemek sahih olmadýðý gibi; tahkîk ve rýza kasdýna karine varsa, mustakbelde bununla evlenmeyi va´d etmek de sahih deðildir. Nitekim az yukarýda söylemiþtik.

«Keza ben seni tezevvüç edenim.» cümlesini Fetih sahibi inceleyerek zikretmiþtir. Demiþtir ki: «Ben seni tezevvüç edenim sözüyle, müfret muzârî gibi nikâh mün´akit olmak gerekir.» Halebî diyor ki: «Çünkü tezevvüç edenim kelimesi ism-i faildir. Bu kelime. konuþurken iþ kendisiyle meydana gelen zâtý anlatmak için konulmuþtur. Binaenaleyh hale delâlet eder. Velev ki delâleti iltizam suretiyle olsun.»

«Seni istemeye geldim.» tabiri hakkýnda Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: «Ýsm-i fail sîgasýylameselâ sana kýzýný istemek için geldim yahut kýzýný bana tezviç edesin diye geldim der de, baba sana tezviç ettim cevabýný verirse, nikâh lâzýmdýr; istemeye gelen kabul etmezlik yapamaz. Çünkü bunda pazarlýk yoktur.» Halebî diyor ki: «Burada icap ve kabulün ikisi de mâzîdir. Binaenaleyh söylemenin bir mânâsý yoktur dersen, ben de derim ki: Muteber olan, istemeye sözüdür; geldim sözü deðildir. Çünkü onunla nikâh mün´akit olmaz. Onun nikâhta bir tesiri de yoktur.»

«Çünkü nikâhta pazarlýk cereyan etmez.» Bu sözle þarih satýþtan ihtiraz etmiþtir. Bir kimse, "ben müþteriyim" yahut "sana müþteri olarak geldim" dese, bununla satýþ mün´akit olmaz. Çünkü satýþta pazarlýk cereyan eder. T.

«Mezhebe göre nikâh mün´akit olur.» Bu yanlýþtýr. Doðrusu, mezhebe göre nikâh mün´akit olmaz. Bahýr sahibi Sayrafiyye´den naklen açýklamýþtýr ki; mün´akit olur demek zâhir rivayete muhaliftir. Nehir´de de böyle denilmiþtir. Keza Makdisî´nin þerhinde Tâcü´þ-Þeria´nýn Fevaid´inden naklen böyle denilmiþtir. Tatarhâniyye sahibi diyor ki: «Bir kimse erkeklerin yanýnda bir kadýna ey avradým der de, o da lebbeyk cevabýný verirse bu nikâhtýr. Ama Kâdý Bediudin bunun zâhir rivayete muhalif olduðunu söylemiþtir.»

Mektupla Evlenme

METÝN


Binaenaleyh mehir almak gibi fiilen kabul ile, birbirine vermekle ve orada hazýr kimseye yazý ile nikâh mün´akit olmaz. Mektupta yazýlý olaný þahitlere bildirmek ve o yazý emir lâfzýyla olmamak þartýyla gaibe yazý ile nikâh caizdir. Bu takdirde o kimse iki tarafýn velisi olur. Fetih.

ÝZAH

«Mehir almak gibi.» Burada Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Acaba fiilen kabul, satýþta olduðu gibi sözle kabul yerini tutar mý? Bezzâziye sahibi demiþtir ki: "Bidaye sahibi kendini þahitler huzurunda bin dirheme bir adama tezviç eden kadýna kocasý bir þey söylemez de o mecliste mehrini verirse, bu kabul olur diye cevap vermiþtir." Muhit sahibi bunu inkâr etmiþ; hayýr, diliyle kabul ettim demedikçe kabul olamaz. Satýþ bunun gibi deðildir. Çünkü o alýp vermekle mün´akit olur. Nikâh ise ehemmiyetinden dolayý mün´akit olmaz, þahitlerin bulunmasýna baðlýdýr. Fuzûl´nin nikâhýný fiilen caiz görmek de bunun hilâfýnadýr. Çünkü orada söz vardýr, demiþtir." H.

«Birbirine vermekle» ifadesi, fiilen kabul sözünün yanýnda tekrar sayýlýr. Bunlarýn ikisi de metinde aþaðýda gelecek olan "birbirine vermekle" Ýfadesinin yanýnda tekrar sayýlýrlar. Çünkü arzettiðimiz mehri almak meselesini aynen Bahýr´dan nakletmiþtir. Musannýf onunla birbirine vermekle ifadesini izah etmiþtir. H.

«Orada hazýr bulunan kimseye yazý ile...» nikâh mün´akit olmaz. Bir kaðýda seni tezevvüç ettim cümlesini yazar, kadýn da kabul ettim cümlesini yazarsa, nikâh mün´akit olmaz. Bahýr. Daha açýk olmak için kadýn da kabul ettim derse ilh... demeliydi. Çünkü hiç söz söylemeden iki taraftan gelen yazýþma kâfi deðildir. Velev ki gaibe olsun.

«Gaibe yazýlý ile nikâh caizdir.» Zâhire bakýlýrsa. buradaki gaipten murad, o mecliste bulunmayandýr. Velev ki o beldede hazýr bulunsun. T.

"Fetih"te þöyle denilmiþtir: «Nikâh sözle mün´akit olduðu gibi, yazý ile de mün´akit olur. Bunun sureti, evlenmek isteyerek kadýna mektup yazmaktýr. Mektup varýnca kadýn þahitleri getirerek onlara okur ve, "Kendimi ona tezviç ettim" der. Yahut, "Filân bana mektup yazmýþ benimle evlenmek istiyor. Þahit olun ben kendimi ona tezviç ettim" der. Ama þahitler huzurunda ben kendimi filana tezviç ettim sözünden baþka bir þey söylemezse, nikâh mün´akit olmaz. Çünkü iki tarafýn sözlerini iþitmek nikâhýn sahih olmasý için þarttýr. Mektubu onlara dinletmekle yahut mektupta kendisinden bahsedileni onlara bildirmekle iki tarafýn sözlerini iþitmiþ olurlar. Ýki taraf bulunmazsa bunun hilâfýnadýr. Musaffâ sahibi demiþtir ki;

Hilâf, mektupta evlenme sözü yazýldýðýna göredir. Emir lâfzýyla olursa, meselâ kendini bana tezviç et demiþse, kadýnýn mektuptakini þahitlere bildirmesi þart deðildir. Çünkü vekâlet hükmüyle akdin iki tarafýný kadýn üstüne alýr. Musaffâ sahibi bunu Kâmil´den nakletmiþtir. Emir suretinde hilâf olmadýðýný nakletmiþtir ki, bunda musannýfýn ve muhakkýk ulemanýn kavillerine göre þüphe yoktur ilh...» Ama Kâdýhân gibi emir sözünü icap kabul edenlere göre, kadýnýn mektuptakini þahitlere bildirmesi icabeder.

«Þüphe yoktur ilh...» ifadesi hakkýnda Rahmetî þunlarý söylemiþtir:Bunda münakaþa vardýr. Çünkü evvelce geçmiþti ki, bu söze tevkil diyen;zýmnen tevkil olduðunu söylemiþtir. Binaenaleyh tazammun ettiði þeyin þartlarýyla sabit olur ki, bundan murad icaptýr. Nitekim yukarýda arzettik. Onun þartlarýndan biri de þahitlerin iþitmesidir. Binaenaleyh burada her iki kavle göre iþitmenin þart koþulmasý gerekir. Meðer ki burada vâcip olmadýðýna nass vardýr; ona müracaat edilir denile!

TEMBÝH: Bir koca, mektubu þahitlere mühürlü olarak getirerek;bu benim filan kadýna mektubumdur, buna þahit otun dese; Ebû Hânife´nin kavline göre, içinde olaný þahitler bilmedikçe caiz olmaz. Ebû Yusuf´a göre caizdir. Bu hilâfýn faydasý þurada zâhir olur: Koca akitten sonra bu mektubu inkâr eder de, þahitler onun mektubu olduðuna þehadette bulunurlar fakat içinde ne olduðuna þehadet etmezlerse, Ýmam-ý Âzam´a göre þahitlik kabul edilmez. Nikâha da hüküm verilmez. Ebu Yusuf´a göre þahitlik kabul edilir ve onunla hüküm verilir. Mektuba gelince: O þahit çaðýrmadan dahi sahihtir. Þahit çaðýrmak, kocasý inkâr ettiði vakit kadýn mektubu isbat edebilsin diyedir. Nitekim Þeyhülislâm´ýn Mebsût´undan naklen Fetih´te böyle denilmiþtir.

METÝN

Muhtar kavle göre ikrarla dahi nikâh mün´akit olmaz. Hulâsa. Erkeðin, "O benim karýmdýr" demesi ikrardýr. Çünkü ikrar, sabit olan bir þeyi meydana çýkarmaktýr; inþaallahâ (yani yeniden yapmak) deðildir. Bazýlarý, "Þahitler huzurunda olursa sahihtir. Nitekim kýlmak lâfzýyla da sahihtir." demiþlerdir. Ýkrar inþaallahâ sayýlmýþtýr. Esah olan budur. Zahire. Esah kavle göre senin yarýný tezevvüç ettim demekle ihtiyaten nikâh mün´akit olmaz. Hâniyye. Bilâkis onu bütününe yahut bütünün ifade edildiði lâfza izafe etmek lâzýmdýr. En münasip tabiriyle sýrt ve karýn, bütünü ifade eden sözlerdendir. Zahîre. Ulema boþamada bunun hilâfýný tercih etmiþlerdir ki, fark göstermeye muhtaçtýr.

ÝZAH

«Ýkrarla dahi nikâh mün´akit olmaz.» Ulemanýn açýkladýklarý, "Nikâh birbirini tasdik etmekle sabit olur." sözü buna aykýrý deðildir. Çünkü burada maksat ikrarýn akit sîgalarýndan olmamasýdýr. Ulemanýn, birbirlerini tasdik etmekle sabit olur sözünden murad ise, tasdikleþmekle hâkim onu isbat eder ve hüküm verir demektir. Bunu Ebussuud Hânûtî´den nakletmiþtir.

«Nitekim kýlmak lâfzýyla da sahihtir.» Yani þahitler "Siz bunu nikah kýldýnýz." der de taraflarda evet cevabýný verirlerse, nikâh mün´akit olur. Çünkü kýlmak sözüyle nikâh yapýlýr. Hattâ kadýn ben kendimi sana eþ kýldým dese kocasý, kabul ettiði takdirde nikâh tamam olur. Fetih. Þarihin ibaresindeki teþbihin muktezasý, bunun her iki kavle göre sahih olmasýdýr. Bu açýktýr.

"Zahîre" sahibi diyor ki: «Asýl adlý kitabýn sulh bâbýnda zikredildiðine göre, bir adam kadýndan önce nikâh iddia eder de, kadýn inkârda bulunur ve bunu ikrar etsin diye kadýnla yüz dirheme anlaþma yaparsa, ikrar ettiði takdirde kadýnýn bu ikrarý caizdir. Erkeðin parayý vermesi lâzým gelir. Bu ikrar yeni nikâh kýymak mesabesindedir. Çünkü karþýlýðý vardýr. Binaenaleyh bu, þimdi yapýlmýþ bir temlikten ibaret olur. Eðer þahitler huzurunda olursa, nikâh sahihtir. Þahitler huzurunda olmazsa, esah kavle göre sahih deðildir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Fetih sahibi de þunlarý söylemiþtir: «Kâdýhân diyor ki: Verilecek cevap tafsilâtlý olmalýdýr. Þöyle ki: Karý-koca, geçmiþ bir akdi ikrar ederler de aralarýnda akit bulunmazsa. bu nikâh olmaz. Erkek bu kadýnýn kocasý olduðunu, kadýn da bu adamýn karýsý olduðunu ikrar ederse, nikâh olur ve her ikisinin ikrarý inþaallahâyý (yeni nikahý) tazammun eder. Geçmiþ nikâhý ikrarlarý bunun hilâfýnadýr. Çünkü yalandýr. Bu, Ebû Hanife´nin dediði gibi, bir adamýn, karýsýna, sen benim karým deðilsin diyerek bununla boþamayý niyet etmesine benzer ve talâk vâki olur. Sanki bu adam, çünkü seni boþadým demiþ gibidir. Ben bu kadýný tezevvüç etmemiþtim der de bununla talâký niyet ederse olmaz. Çünkü hâlis yalandýr.» Yani þahitler siz bunu nikâh kýldýnýz demedikleri vakit hak olan bu tafsildir.

"Ýhtiyaten." Bahýr sahibi diyor ki: «Ulema, parçalanmayan bir þeyin bir cüzünü zikretmek bütününü zikretmek gibidir demiþlerdir. Meselâ kadýnýn yarýsýný boþamak, bütününün boþ olmasýný gerektirir. Mebsût´ta caiz olduðu anlatýldýðý yerde þöyle denilmiþtir: Meðer ki kadýnlar hususunda ihtiyat lâzýmdýr. Onun için cüzü zikretmek kâfi gelmez. Çünkü haramla helâlý icabeden þey bir kiþide toplanýr ve haram tarafý tercih olunur denile! Hâniyye´de böyledir.» Hâniyye´de sahih kabul edilen sözü Zahîriyye sahibi dahi sahihlemiþtir. Ýbaresi þudur: «Nikâhý kadýnýn yarýsýna izafe ederse, bu hususta iki rivayet vardýr. Sahih olanýna göre caiz deðildir.» Sonra ben Zahîriyye´nin baþka bir nüshasýna müracaat ettim ve gördüm ki öyle imiþ. Ýmdi kim Zahîriyye´de caiz olduðu sahihlenmiþtir derse, herhalde onun nüshasýndan nefy edatý düþmüþ olacaktýr.

«Bütünün ifade edildiði lâfýz...» baþ ve boyun gibi sözlerdir. Bahýr.

«Boþanmada bunun hilâfýný tercih etmiþlerdir.» Bahýr sahibi diyor ki:«Ulema esah kavle göre talâký kadýnýn sýrtýna ve karnýna izafe ederse boþ olmaz demiþlerdir. Köle âzâd etmek de öyledir. Ama nikâhý kadýnýn sýrtýna ve karnýna izafe ederse, Hulvânî´nin beyanýna göre ulemamýz, imamlarýmýzýn mezhebine en münasip olan onunla nikâhýn mün´akit olmasýdýrdemiþlerdir. Ruknü´l-Ýslâm ile Serahsî nikâhýn mün´akit olmayacaðýna delâlet eden sözler söylemiþlerdir. Zahîre´de de böyle denilmiþtir.»

Ben derim ki: Yine Zahîre´nin talâk bahsinde þöyle denilmiþtir: «Eðer senin sýrtýn boþtur yahut karnýn boþtur derse, Serahsî þerhinde, "Esah kavle göre bununla talâk vâki olmaz" demiþ ve Asýl´da zikredilen bir meseleyle istidlâl etmiþtir. Asýl´ýn meselesi þudur: Erkek karýsýna, senin sýrtýn bana annemin sýrtý gibidir yahut karnýn bana annemin karný gibidir dese, zýhâr yapmýþ sayýlmaz. Hulvânî´nin þerhinde bildirdiðine göre, imamlarýmýzýn mezhebine en muvafýk olan, bununla talâkýn vâki olmasýdýr. Hulvânî diyor ki: Bu, ulemamýzýn nikâh akdi kadýnýn sýrtýna veya karnýna izafe edilirse, imamlarýmýzýn mezhebine en muvafýk olan bununla nikâhýn mün´akit olmasýdýr sözleri gibidir.»

«Fark göstermeye muhtaçtýr.» Nehir´de böyle denilmiþtir. Lâkin Zahire´de birinci ve ikinci defa naklettiðimizden biliyorsun ki, nikâhýn mün´akit olduðun sahih kabul eden Hulvâni, talâkýn vuku bulduðunu da sahih kabul etmiþtir. Nikâhýn mün´akit olduðunu kabul etmeyen Serahsî talâkýn vukuunu da sahih kabul etmemiþ; bilâkis vuku bulmadýðýný sahihlemiþtir. Bu izaha göre fark göstermeye hâcet yoktur. Bununla anlaþýlýyor ki, Bahýr sahibinin söylediði þarihin de tâbi olduðu söz üçüncü bir kavildir ve geçen iki kavilden yapma bir karmadýr. Vechi zâhir deðildir.

METÝN

Ýcabý mehir koymaya eklerse bu, icabýn tamamýndan olur. Diðeri ondan önce kabul ederse sahih olmaz. Çünkü sözün sonunda evvelini deðiþtirecek bir þey varsa, evvel sonuna baðlý olur. Ýcap ve kabulün þartlarýndan biri de, taraflar orada mevcutsa, meclisin bir olmasýdýr. Velev ki muhayyerede olduðu gibi uzun sürsün. Ýcabýn kabule muhalif olmamasý da þarttýr. Muhalife misâl; nikâhý kabul ettim, mehri kabul etmem demektir.

ÝZAH

«Diðeri ondan önce kabul ederse ilh...» Fetih´te þöyle denilmektedir:«Meselâ bir kadýn bir erkeðe kendimi sana yüz altýna tezviç ettim der de, yüz altýn sözü aðzýndan çýkmadan erkek kabul ederse nikâh mün´akit olmaz. Çünkü sözün sonunda baþýný deðiþtirecek bir þey varsa, evveli sonuna baðlý olur. Burada da öyledir. Çünkü mücerret tezviç ettim sözü mehr-i misille münakit olur. Onunla birlikte mehr-i müsemmayý söylemek, bunu deðiþtirip yerine müsemmayý getirir. Binaenaleyh erkeðin bundan önceki sözü bir iþe yaramaz.

«Meclisin bir olmasýdýr.» (Burada meclisten murad, bulunduðu vaziyettir. Meselâ ayakta durmasý bir meclis; oturur bulunmasý bir meclistir. Oturan ayaða kalkarsa, veya ayaktaki yürürse, meclis deðiþir.) Bahýr sahibi diyor ki: «Meclis deðiþirse nikâh münakit olmaz. Taraflardan biri icabý söyler de, diðeri ayaða kalkar yahut baþka bir iþle meþgul olursa, icapbâtýl olur. Çünkü icapla kabulün baðlanmalarýnýn þartý, bir zamanda olmalarýdýr. Kolaylýk olsun diye meclis ikisini biraraya toplamýþ sayýlýr. Fevre (hemen ardýndan yapmaya) gelince: O, nikâhýn þartlarýndan deðildir. Her ikisi yürürken veya hayvan üzerinde giderlerken akit yapsalar caiz olmaz. Ama yürüyen gemi üzerinde bulunurlarsa caiz olur.» Yani gemi bir yer hükmündedir.

FER´Î MESELE: Münye´de þöyle denilmiþtir: «Bir adam. kýzýmý sona tezviç ettim der de; isteyen susarak, kaynata (yani kýzýn babasý) ver mehri der, bu sefer o da peki derse bu kabuldür. Ama kabul olmadýðýný söyleyenler de vardýr.» Bu söz bize göre derhal cevap vermenin þart olduðuna dair bir kavil olduðu; fakat bunun tercih edilmediði zannýný vermektedir. Fetih sahibi buna þöyle cevap vermiþtir: «Bu kavlin menþei þu olabilir: O kimse kýzý istemekle vasýflandýðýna göre, susarak derhal cevap vermeyince, bu onun döndüðünü gösterir. Sonradan yalnýz evet demesi bir þey ifade etmez. Yoksa mutlak surette derhal cevap þart olduðundan deðildir.»

«Taraflar orada mevcutsa...» sözüyle þarih gaibe mektup yazmaktan ihtiraz etmiþtir. Çünkü Bahýr´da Muhit´ten naklen þöyle denilmektedir: «Söyleþmekle mektup arasýnda fark þudur: Söyleþmede baþka bir mecliste kabul ettim derse caiz olmaz. Yazýþmada bu caizdir. Çünkü söz aðýzdan çýkar çýkmaz daðýlýp gider ve baþka mecliste kabule bitiþmez. Mektup ise baþka mecliste de mevcuttur. Onu okumak, karþýsýndakiyle konuþmak gibidir. Böylece icap kabule bitiþir. Akit de sahih olur.» Bu sözün muktezasý þudur: Baþka mecliste mektubu okumak icapla kabulün bir-birine bitiþmesi için mutlaka lâzýmdýr. Þu halde mektupta dahi meclisin bir olmasý þart demektir. Fark sadece mektubun mevcut olmasý ve ikinci defa okunabilmesidir. Þarih, "taraflar orada mevcutsa" sözünü terk etse daha iyi olurdu. Nitekim Nehir sahibi öyle yapmýþtýr. Zâhire bakýlýrsa, mektup yerine icabý yapmak için gönderilen biri olur da kadýn kabul etmezse, sonra gönderilen kiþi baþka bir mecliste sözünü tekrarlar da kadýn kabul ederse akit sahih olmaz. Çünkü o kimsenin elçiliði ilk sözüyle bitmiþtir. Yazý bunun hilâfýnadýr. O bâkîdir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

«Nikâhý kabul ettim, mehri kabul etmem demektir.» Yani erkek, seni bin dirheme tezevvüç ettim dediði vakit; kadýn, nikâhý kabul ettim ama mehri kabul etmiyorum cevabýný verirse sahih olmaz. Velev ki mehir koymak nikâhýn sýhhatýnýn þartlarýndan olmasýn. Çünkü dâmat. nikâhý ancak bu söylediði miktarla yapmak istemektedir. Kadýnýn kabulünü sahih bulursak, dâmadýn mehr-i misil vermesi gerekir. O da buna razý deðil, söylediðini istemektedir. Þu halde ona iltizam etmediði þey lâzým gelecektir. Mehri hiç söylememesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü sustuðuna göre maksadýnýn mehr-i misle razý olduðu anlaþýlýr. Kadýn, "kabul ettim" diyerek baþka bir þey söylemezse, nikâh erkeðin söylediði mehirle sahih olur. TamamýFetih´tedir.

METÝN

Evet o mecliste kadýn kabul ederse, mehirden düþmek ziyade etmek gibi sahih olur. Ýcap ve kabulün þartlarýndan bazýlarý da; akdin muzâf veya muallâk yapýlmamasý - nitekim gelecektir - ve nikâhlanacak kadýnýn meçhul olmamasýdýr. Þakasý ciddisi müsavî olan akitlerde icapla kabulün mânâsýný bilmek þart deðildir. Çünkü niyete muhtaç deðildir. Bununla fetva verilir.

ÝZAH

«Mehirden düþmek sahih olur ilh...» Yani erkek. "seni bin liraya tezevvüç ettim" der; kadýn da "beþyüz liraya kabul ettim" cevabýný verirse sahih olur. Ve sanki kadýn "bin lirayý kabul ettim, ondan beþyüzünü düþtüm" demiþ gibi olur. Bahýr. Erkeðin bunu kabulüne hâcet yoktur. Çünkü bu bir ýskat ve ibrâdýr. Ziyade bunun hilâfýnadýr. .Meselâ kadýn "kendimi sana bin liraya tezviç ettim" dediðinde; erkek, "ben ikibin liraya kabul ettim" cevabýný verirse. nikâh bin liraya sahih olur. Meðer ki o mecliste kadýn ziyadeyi kabul etmiþ olsun. Bu takdirde müftabih kavle göre ikibine sahih olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Ýþte gördüðün gibi mehrin indirilmesi kadýn tarafýndan, ziyade edilmesi erkek tarafýndan olur. Zahîre ve Hulâsa´da dahi böyle denilmiþtir.

Nehir sahibi ise þöyle demiþtir: «Kadýnýn kendini bin liraya tezviç etmesi. erkeðin ikibine veya beþyüze kabul etmesi bunun hilâfýnadýr ki sahihtir. Müftâbih kavle göre, ziyadenin kabulü kadýnýn o mecliste kabulüne baðlýdýr.» Bu ibarenin zâhirine bakýlýrsa, kadýn bin liraya icap yapmýþ, erkek beþyüz liraya kabul etmiþtir ki, bu müþkildir. Çünkü indirim hak sahibi tarafýndan yapýlýr. O da kadýndýr. Verecekli tarafýndan yapýlmaz. Zâhire bakýlýrsa, bu mesele kabulün icaba muhalif olduðu yerlerden biridir, caiz olmaz. Düzeltilmelidir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.

«Muzâf veya muallâk yapýlmamasýdýr...» Muzâfa misâl, "seni yarýn tezevvüç ettim" demesi; muallâka yani mevcut olmayan bir þeye misâl de, "Zeyd gelirse Seni tezevvüç ettim" demesidir. Þarihin, "nitekim gelecektir" sözünden muradý; bunlardan söz edilecektir demektir ki, veli bahsinden az önce gelecektir.

«Kadýnýn meçhul olmamasýdýr.» Bir kimse birine, "kýzýmý sana tezviç ettim" der de iki kýzý bulunursa, bu nikâh sahih olmaz. Meðer ki kýzlardan biri evli buluna. Bu takdirde söz evli olmayana sarfedilir. Nitekim Bezzâziyye´de bildirilmiþtir. Ýki kýzdan birinin damada mahrem olmasý da bu mânâdadýr. Araþtýrýlmalýdýr. Rahmetî. Bezzârî´nin "sahih olmaz´ sözünü mutbýrakmasý, kýzlardan muayyen birine nikâh mukaddimeleri ve dünürlük yapýlmýþ olsa bile nikâhýn sahih olmayacaðýný gösterir. Tâ ki nikâhlanan kýz þahitlerce belli olsun. Çünkü bu mutlaka lâzýmdýr. Rahmetî.

Ben derim ki: Bunun zâhiri þunu gösterir: Kýzlardan muayyen birine nikâh mukaddimeleri yapýldý ve þahitlerce de belli olduysa akit sahihtir. Buna fetva verilmiþtir. Çünkü maksat bilinmezliði ortadan kaldýrma

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:44:20
Nikâhýn Musahhaf Sözlerle Akdi

METÝN


Ýcare, icaze, iare vasiyet, rehin, vedia ve benzeri milk ifade etmeyen sözlerle nikâh münakit olmaz. Lâkin þüphe sabit olur. Onun için had vurulmaz. Kadýna mehr-i müsemmanýn ve mehr-i mislin en azý verilir. Keza nikâh akdine yaramayan her lâfýzla þüphe sabit olur. Bellenmelidir. Tezevvüç yerine tecevvüz gibi musahhaf sözlerle de nikâh münakit olmaz. Çünkü böyle bir söz sahih maksatla deðil, bozmak ve deðiþtirmek maksadýyla söylenmiþtir. Binaenaleyh hakikat olamaz, alâka bulunmadýðý için mecaz da olamaz. Bir yanýlmadan ibaret kalýr ki, ona aslâ itibar edilmez. Telvih.

ÝZAH

"Ýcare" sözüyle, esah kavle göre nikâh caiz olmaz. Meselâ sana kendimi þu kadara icare ettim demlemez. Fakat isticar sözü bunun hilâfýnadýr. Kadýn bedel yapýlmak suretiyle onunla nikâh caiz olur ve senin evini kendi nefsimle isticar ettim yahut nikâh kasdýyla evini kýzýmla isticar ettim denilebilir. Nitekim az yukarýda beyan etmiþtik. Musannýf orada isticar tabirini kullanmýþ; burada ise aralarýndaki farka iþaret için icare demiþtir. Binaenaleyh tekrar yoktur.

"Vasiyet" kelimesi hâl ile kayýtlý deðilse, nikâh akdinde kullanýlamaz. Nitekim geçmiþti.

"Rehin" kelimesinde ulemanýn ihtilâfý vardýr. Nitekim Binaye´de bildirilmiþtir. Valvalciyye´de buradaki gibi sahih olmadýðý tercih edilmiþtir. Galiba Kemâl b. Hümam vechi zâhir olmadýðý için son sözü itibara almamýþ ve rehni hilâfsýz nikâh akdine yaramayan kelimelerden saymýþtýr. Çünkü rehin aslâ milk ifade etmez.

«Ve benzeri...» mübah kýlmak, helâl kýlmak, temettu, ikâle ve hul´ gibi kelimelerle de nikâh münakit olmaz. Nitekim Fetih´ten naklen bildirmiþtik. Lâkin Nehir´de bildirildiðine göre, son kelime kadýn hul´ bedeli yapýlmamak kaydýyla kayýtlanmak gerekir. Eðer kayýtlanýrsa; meselâ ecnebi bir adam, "Karýný benim þu kýzýmla hul´ et." derse, icare meselesine kýyas ederek bazýlarý caiz olduðunu söylemiþlerdir.

«Keza nikâh akdine yaramayan her lâfýzla þüphe sabit olur.» Bu cümle bazý nüshalardan düþmüþtür. En iyisi de odur. Onun için Halebî, "Lâkin þüphe sabit olur." cümlesinden sonra bunun tekrar olduðunu söylemiþ; "Þüphesiz ki nikâh akdine yaramayan her sözle ifadesi, bu bâbta hiç tesiri olmayan her söze þâmildir. Meselâ kadýna; sen benim dostumsun der de kadýn evet cevabýný verirse, bu konuþma ile de nikâh münakit olmaz denilebilir. Halbuki bununla þüphe sabit olmaz. Ýlk ibare bunun hilâfýnadýr. Çünkü o, metinde zikredilenleri beyan için söylenmiþtir. Binaenaleyh milk ifade edip de nikâh akdine yaramayan sözlere mahsus olur." demiþtir.

«Musahhaf sözlerle» akit caiz olmaz. Musahhaf, deðiþtirilmiþ demektir. Tashif´ten alýnmýþtýr ki; maksut olan mânâsý, deðiþecek derecede bir kelimeyi deðiþtirmek demektir. NitekimMisbah´ta böyle denilmiþtir. Muðrib´de ise, "Tashif; bir kelimeyi. yazan kimsenin istemediði þekilde okumak yahut ulemanýn ýstýlahýna uymayan þekilde okumaktýr." denilmiþtir.

«Sahih maksatla deðil ilh...» ifadesiyle þarih ecnebi dille nikâhýn münakit olmasýna iþaret etmiþtir. Çünkü ecnebi dille söyleyen kimse, onu sahih maksatla söylemiþtir. Tezviç yerine teçviz diyen kimse ise sahih bir maksatla deðil, kelimeyi bozmak maksadýyla söylemiþtir. Binaenaleyh ne olur, ne de mecaz. Bu satýrlar kýsaltýlarak Minah´tan alýnmýþtýr.

«Telvih...» Þarihin muradý bu meseleyi Telvih´e nisbet etmek deðildir. O, sadece ta´lîlin zýmmýndakini Ona nisbet etmiþtir. Çünkü bu mesele Telvih´te ve diðer eski kitaplarda zikredilmemiþtir. Onu yalnýz musannýf metninde zikretmiþ ve Minah þerhinde umumiyetle þehirlerde bu meselenin sorulduðunu bildirmiþtir. Kendisi bu hususta bir risale yazmýþ; orada, bu sözle nikâhýn münakit olamayacaðýna itimat etmiþtir. Çünkü bu söz halen bir ayný temlik için konulmamýþtýr. Nikâh ve tezviç sözü deðildir. Onunla nikâh sözleri arasýnda mecaz sahih olacak bir alâka yoktur. Bundan dolayý ulema, ihlâl, icare ve vasiyet gibi sözlerle nikâhýn münakit olmayacaðýný açýklamýþlardýr. Çünkü bunlarda istiâre sahih deðildir. Bunu ecnebi dile kýyas etmek de doðru deðildir. Çünkü sahih bir maksat yoktur. Nitekim yukarýda geçti.

Bundan sonra Minah þerhinde buna þahit olarak muhakkýk Sa´d Tatâzânî´nin Telvih´te hakikat ve mecaz bahsinde söylediklerini zikretmiþtir ki þunlardýr: «Lisan kaidesine uygun olarak sahih þekilde kullanýlan bir söz ya hakikat olur, ya mecaz.

Çünkü konulduðu mânâda kullanýlýrsa hakikattýr; baþka mânâda kullanýlýrsa bakýlýr: O mânâ ile hakiki mânâ arasýnda bir alâka varsa mecazdýr; yoksa mürteceldir. Bu da hakikatýn kýsýmlarýndan biridir. Çünkü alâka bulunmaksýzýn bir kelimeyi sahih olarak baþka mânâda kullanmak, yeni lügat koymaktýr. Artýk o söz konulduðu mânâda kullanýlmýþ olur ve hakikattýr. Kullanmayý sahih kaydýyla kayýtlamamýz, yanlýþ söylemekten ihtiraz içindir. Meselâ yeni bir kelime icadýna kasýt olmaksýzýn ´gök´ diyeceði yerde ´yer´ demek yanýlmaktýr.»

METÝN

Evet bir kavim bu yanlýþ þekli söylemeye ittifak eder ve kasten yanlýþ söylenirse, o, yeni bir kelime uydurmak olur. Artýk onunla nikâh caizdir. Buna Ebussuud fetva vermiþtir.

Talâka gelince: Musahhaf sözlerle kazaen talâk vâki olur. Nitekim Eþbâh´ýn baþýnda beyan edilmiþtir.

ÝZAH

«Evet ilh...» Bunu musannýf dahi söylemiþtir. Telvih´in zikri geçen ibaresinden sonra þöyle demiþtir: «Evet, bir kavim bu yanlýþ kelimeyi söylemeye ittifak etseler; öyle ki bununla kadýndan faydalanmanýn helâl olmasýný anlatmak isteseler, kelime kendi kasýt ve ihtiyarlarýylaaðýzlarýndan çýksa, bununla nikâh münakit olur demenin zâhir bir vechi vardýr. Çünkü bu halde o kelime o kavim tarafýndan yeni konulmuþ bîr lügat olur. Bu yanlýþ kelimeyi söyleyen, o kavmin arasýnda bununla nikâh akdedileceðine Rumeli beldeleri müftüsü Þeyhülislâm Ebussûud Efendi fetva vermiþtir. Ama yeni bir mânâya tahsisini kasdetmeksizin bazý koyu cahillerin yaptýðý gibi söyleyivermenin hiçbir itibari yoktur. Telvih sahibinin beyanýna göre, bir sözü konulduðu mânâda yahut baþkasýnda kullanmak demek, ona delâlet etmesini istemektir. Binaenaleyh mücerret söylemek sahih kullanmak deðildir. Yeni kelime icadý da olamaz.»

Musannýfýn sözünün hulâsasý þudur: Eðer bir kavim nikâhta yeni bir icat maksadýyla tecviz kelimesini kullanýrlarsa, bu kelime mürtecel hakikatlar gibi bir hakikatý örfiyye olur ve nikâhta kullanýlan ecnebi sözlere benzer. Kasdedilen mânâya delâleti istenildiði için onunla akit sahihtir. Aksi takdirde bu sözü zikretmek hakikat olamaz. Çünkü mânâya tahsis edilmemiþtir: mecaz da olamaz. Çünkü alâka yoktur. Binaenaleyh o kelime yanlýþtýr. Musannýfýn üstadý Ýbn-i Nüceym´e uyarak söylediði gibi yanlýþ olur. Lâkin Hayreddin-i Remlî Fetevâ-i Hayriyye adlý kitabýnda bunun hilâfýna fetva vermiþ; musannýfýn istiþhad ettiði þeylerde kendisiyle münakaþa etmiþtir. Musannýfýn Minah üzerine yazdýðý hâþiyede dahi onunla münakaþa ederek; "Alâkasýzlýk üzerine tertip edilen hakikatla mecaz bahsinin bir dahl-u tesiri yoktur." sözünü eleþtirmiþ; "Musannýf bunun tashif olduðunu ikrar etmiþken, alâka bulunmazlýk nasýl izah edilebilir? Bilâkis biz bunun harf yerine harf deðiþtirmek suretiyle yapýlmýþ bir tashif olduðunu kabul ederiz. Bu söz, bilen bir kimsenin aðzýndan çýkarsa, onunla nikâh münakit olmaz. Zeyn b. Nüceym´in ve çaðdaþlarýnýn fetvasýna mahâl olan da budur ve delil yerinde kullanýlmýþtýr." demiþtir. H.

Bu meselede ulemadan hassaten nakil yoktur. Binaenaleyh yeni fetva hadisesi olmuþtur. Þâfiîlerin açýkladýðýna göre, avamdan birinin ´z´ harfini ´cim´e deðiþtirmesi veya bunun aksini yapmasý zarar etmez. Halbuki Þâfiîler nikâhta çok þiddet göstermiþ; onu nikâh ve tezviç lâfýzlarýndan baþkasýyla caiz görmemiþlerdir. Fetva sormaya göredir. Müftüye, "Teçviz sözüyle nikâh kýyýlýr mý?" diye sorulursa, "Hayýr!" cevabýný verir. Çünkü tashiften bahsedilmemiþtir. Tashif yapýlmamasý asýldýr. Ama bir cahilin istiareyi bilmediði için onu kasdetmeksizin ´cim´i "z´den evvel söylemesi (yani tezviç diyeceði yerde teçviz demesi) sorulur da, bununla kadýndan istifadenin helâl olduðunu bildiren þer´î sözü kasdettiði söylenirse, o iþin söylenildiði gibi olduðuna gönlü yattýðý takdirde Þâfiîlere muvafakat etmesi gerekir. Bu hata üzerinde Þâfiîlerle sözleri birbirine uyduðunda ise, evleviyetle onlara muvafakat eder. Nitekim Ebussuud Efendi bunu kesin olarak söylemiþtir.

Ulema bazý yerlerde yanlýþ söylenen söze itibar edilmeyeceðini açýk söylemiþler; musahhafsözlerle talâk olur" demiþlerdir. Halbuki nikâh ile talâkýn her biri ciddisi de ciddi, þakasý da ciddi olmakta müþterektirler. Böyle iken talâkýn vâki olduðuna fetva vermiþler; bunun bir tâ´lik olduðunu þart bulundu mu talâkýn da vâki olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü bu söz, "Þunu yaparsan sen þöylesin" demek gibidir. "Bana talâk lâzým gelir, ben bu iþi yapmam." sözüyle boþamak da bunun gibidir. Halbuki bu söz lügaten ve þer´an açýk bir yanlýþtýr. Çünkü rüknü yoktur.

Erkek talâka mahâl deðildir. Ebussuud Efendinin sözü, yani, "Bu talâk sarih de deðil, kinaye de deðildir." demesi, mücerret o söze bakaraktýr. Yaygýn olan kullanýlýþýna bakarak deðildir. Zira onun memleketinde böyle bir þey kullanýlmamaktadýr. Bu büyük hatayý itibara almazsak, sadedinde bulunduðumuz hatayý da itibara almamamýz lâzým gelir. Halbuki bu hata yaygýn bir þekilde kullanýlmakta; köylülerin ve kasabalýlarýn dillerinde destan olmaktadýr. Öyle ki bunlardan birine tezviç kelimesini söylettirecek olsanýz zor söyler. Þüphesiz ki onlar, bir istiareye iþaret etmemektedirler ki, alâka yok diye itiraz edelim. Bilâkis bu onlarýn arasýnda yapýlmýþ bir tashif olup, dillerinde yaygýn hale gelmiþtir. Ulemadan bazýlarý, mahraçlarý yakýn olmasa bile, bazý harflerin deðiþtirilmesiyle namazýn bozulmayacaðýný hoþ görmüþlerdir. Çünkü bu husustaki belva umumidir. Sadedinde bulunduðumuz meselede nice umumi olmasýn! Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Musahhaf sözlerle kazaen talâk vâki olur.» Talâk kelimesinin musahhaf þekilleri; telâk, talek, talað ve telaðdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Bunlarla kazaen talâk vâki olur ve aksini söyleyen koca tasdik edilmez. Meðer ki konuþmazdan önce þahit getirerek, "Karým benden talâk istiyor, ben de boþamýyorum da þöyle diyorum." demiþ olsun. Bu hususta bilenle bilmeyen arasýnda fark yoktur. Fetva buna göredir. Sonra nikâhla talâk arasýnda acýk olarak anlaþýlan bir fark yoktur.» Hayreddin-i Remlî bu hususta evvelce Kadýhân´dan naklettiðimiz þu sözle istidlâl etmiþtir: «Nikâhta mânâsýný bilmenin þart olmamasý hususunda boþamak ve köle âzâdý gibi olmak gerekir. Çünkü sözün mânâsýný bilmek ancak kasýt için muteberdir. Ciddisi þakasý müsavî olan yerde þart deðildir.» Remlî demiþtir ki: «Talâkýn tashifle (kelimeyi yanlýþ söylemekle) vâki olduðunu anlayýnca, böyle bir kelimeyle yapýlan nikâhýn da geçerli olmasý gerekir.»

Ben derim ki: Gerçi, "Talâkýn vâki olmasý fercler hakkýnda ihtiyat göstermek içindir." diye cevap verilmiþse de, bu cevap ilzamda müþterektir. Þu da var ki; evlilik tahakkuk ettikten sonra sýrf yanlýþ veya mühmel (yani mânâsýz) bir sözü söylemekle nikâhla talâk arasýnda fark yapmak ihtiyat deðildir. Bilâkis ihtiyat, nikâhý gideren söz tahakkuk edinceye kadar nikâhýn devamýdýr. Ulema bu yanlýþ sözden kastý nazar-ý itibara almasalar, onunla talâk vâki olduðunu söylemezlerdi. Çünkü hakikaten ve mecâzdan hariç olan yanlýþ sözün bir mânâsýyoktur. Binaenaleyh anlaþýlýyor ki, murad olan hakiki mânâyý itibara almýþlar. sözün deðiþik söylenmesine itibar etmemiþlerdir. Hattâ, "Bununla kazaen talâk vâki olur." sözleri talâkýn vâki olduðuna hüküm verileceðini ifade eder. Velev kî, "Ben bununla talâký kasdetmedim." demiþ olsun. Çünkü bu sözü sarih sözlerden saymýþlardýr. Onun için þahit çaðýrýrsa, tasdik edileceði kaydý konmuþtur. Þu halde avamdan biri nikâhý kasdederek tezviç ettim diyeceði yerde tecviz ettim derse, evleviyetle akit caiz olur. Evvelce Zahîre´den naklettiðimiz þu söz de buna delâlet eder: «Bir adam þu kýzýmý bin dirheme senin için tahsis kýldým derse sahih olur. Çünkü nikâhýn mânâsýný ifade etmiþtir. Akitlerde itibar mânâlaradýr, sözlere deðildir.»

Bu ta´lîl gösteriyor ki; nikâh mânâsýný ifade eden her söze nikâh hükmü verilir. Ancak nikâh veya tezviç sözleriyle yahut halen bir ayný temlike delâlet eden bir söze olmalýdýr. Þüphesiz ki teçviz ettim yahut tezviç ettim gibi bir sözden, nikâhý akdedenler ve þahitler bir þey anlamazlar. Þu kadar var ki, örf-ü ödete göre bu bir evlendirmeden ibarettir. Bundan yalnýz evlendirme mânâsý kasdolunur. Ulemanýn açýkladýklarýna göre, akit, yemin ve vakýf yapan herkesin sözü kendi örf ve âdetine göre yorumlanýr. Yukarýda geçtiði vecihle, yanlýþ sözlerle bilen bir kimseden bile talâk vâki olur ve bu sözler âdet dahi olmazsa, avam takýmýnýn âdet olan yanlýþ sözleriyle evleviyetle nikâh sahih olur. Allahu a´lem.

METÝN

Teati ile (yani sözsüz olarak birbirini alýp vermekle) nikâh münakit olmaz. Bu, ferclere ihtiram içindir. Akdi yapanlarýn birbirinin sözlerini iþitmesi þarttýr. Tâ ki rýzalarý tahakkuk etsin. Ýki þahidin bulunmasý da þarttýr.

ÝZAH

«Bu, ferclere ihtiram içindir.» Yani, bu, ferc meselesinin ehemmiyetinden ve onlarýn þiddetle haram kýlýnmasýndandýr. Onun için bunlar üzerinde yapýlacak akit ancak sarih veya kinaye sözle sahih olur.

«Birbirinin sözlerini» velev hükmen olsun iþitmesi þarttýr. Baþka yerde olan bir kadýna mektup yazmak, hükmen iþitmek yerine geçer. Çünkü o mektubu okumak kendisiyle konuþmak gibidir. Nitekim yukarýda geçti. Fetih´te beyan edildiðine göre, dilsizin mâlûm iþareti varsa onunla nikâh münakit olur.

«Tâ ki rýzalarý tahakkuk etsin.» Yani onlardan rýzaya delâlet eden bir þey meydana gelsin. Zira nikâhta rýzanýn hakikatý þart deðildir. O, zorlamakla ve þakayla da münakit olur. Rahmetî. Ebussuud Efendi´nin beyanýna göre, kadýn tarafýndan rýza þart, erkek tarafýndan þart deðildir. Ebussuud Efendi buna Kuhistânî´nin mehir bâbýnda açýkladýðý, "Zorlama kadýn tarafýndan gelirse akit fâsittir." sözüyle istidlâl etmiþtir.

Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü Nikâye´de bildirildiðine göre, fâsit nikâhta cimaetmediyse bir þey vâcip olmaz. Cima ettiyse kadýna mehr-i misil vermesi vâcip olur. "Fâsit nikâhta" sözü üzerine Kuhistânî þu açýklamayý yapmýþtýr: «Yani bâtýl nikâhta demek istiyor. Ebediyyen veya muvakkaten haram olan kadýnlarý nikâh etmek bu kabildendir.»

«Zorlama kadýn tarafýndan gelmekle ilh...» cümlesinin mânâsý; kadýn kendisiyle evlenmek için erkeði zorlarsa, erkeðe bir þey vâcip olmaz demektir. Çünkü zorlama kadýn tarafýndan gelmiþtir. Binaenaleyh bâtýl hükmündedir, hakikaten bâtýl deðildir. Bu sözün mânâsý; birisi kadýný evlenmeye zorlarsa demek deðildir. Bu meselenin benzeri, ulemanýn ikrah bahsinde söyledikleri þu sözdür: Bir kimse gerdeðe girmezden önce karýsýný boþamaya zorlanýrsa, mehrinin yarýsýný vermesi lâzým gelir. Sonra eðer zorlayan kimse ecnebi ise, verdiði yarým mehri ondan alýr. Boþamaya zorlayan karýsý ise bir þey alamaz. Bunu dahi Kuhistânî orada bildirmiþtir.

«Zorlayan erkekse nikâh sahihtir, kadýnsa nikâh fâsittir.» sözüne gelince: Ben bunu söyleyeni görmedim. Velev ki Kuhistânî´nin yukarýda geçen sözü bunu îham etmiþ olsun. Bilâkis ulemanýn ibareleri, zorlanan kimsenin talâký ve âzâdý gibi nikâhýnýn da sahih olacaðý hususunda mutlaktýr. Zorlanan ifadesi erkeðe de, kadýna da þâmildir. Birine mahsus olduðunu iddia edene, açýk naklî delille isbat düþer. Evet zinaya zorlamak hususunda iki rivayetten birinde erkekle kadýn arasýnda fark görmüþlerdir. Sonra Hâkim-i Þehîd´in Kâfî´sinin ikrah bahsinde açýkça cevaz ifade eden sözler gördüm. Þöyle diyor: «Kadýn bin dirhem mehirle evlenmek üzere zorlansa, mehr-i misli onbin dirhem olsa ve velileri kendisini zorla evlendirdilerse nikâh caizdir. Kocasý kadýnýn küf´ü (dengi) ise, hâkim ona istersen bu kadýna mehr-i mislini tamamla der. Aksi takdirde aralarýný ayýrýr. Kadýn için hiçbir þey verilmez ilh...»

«Ýki þahidin bulunmasý da þarttýr.» Bunlar akdin yapýldýðýna þahitlik edeceklerdir. Nikâha tevkil için þahitlik ise, sahih olmasýnýn þartý deðildir. Nitekim Bahýr´dan naklen arzetmiþtik. Bunun faydasý ancak tevkil inkâr edildiði zaman ona isbattýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Þahit çaðýrmanýn nikâha mahsus olduðunu kayýtlamamýz isbicâbî´nin þu sözünden dolayýdýr: Sair akitlere gelince: Onlar þahitsiz de geçerlidir. Lâkin þahit getirmek yine de müstehaptýr. Çünkü âyet vardýr.» Vâkýât´da beyan edildiðine göre, borçlanmalarda þahit tutmak vâciptir.

Yazýya gelince: Muhit´in köle âzâdý bahsinde þöyle denilmektedir: «Azâd etmek için bir yazý yazmak ve bir tarafýn inkârýndan korunmak için borçlanmada olduðu gibi buna þahit getirmek müstehaptýr. Diðer ticaretler bunun hilâfýnadýr. Zira güçlük vardýr. Ticaretler vukuu çok olan þeylerdir.» Nikâhýn da köle âzâdý gibi olmasý gerekir. Çünkü onda da güçlük yoktur.

TEMBÝH : Þarih yukarýlarda, "Evlenecek kadýnýn meçhul olmamasý þarttýr." demiþ; bununla Bahýr sahibinin buradaki þu sözüne iþaret etmiþtir: «Nikâhlanan kadýnýn þahitlercebaþkalarýndan ayrýlmasý tâzýmdýr. Tâ ki bilinmezlik ortadan kalksýn. Eðer peçeli olarak orada bulunuyorsa, kendisine iþaret kâfidir. Ama ihtiyat olan yüzünü açmaktýr. Þahsýný görmezler de evden sesini iþitirlerse, orada yalnýz baþýna bulunduðu takdirde caizdir. Yanýnda baþka bir kadýn daha varsa caiz olmaz. Çünkü bilinmezlik ortadan kalkmamýþtýr. Evlendirmek için vekâlet vermesi de bu izaha göredir.» Yani þahitler kadýný görürler veya kadýn evde yalnýz baþýna bulunursa, tevkili inkâr ettiði vakit þahitlerin kadýn aleyhine þehadette bulunmalarý caizdir. Aksi takdirde caiz olmaz. Çünkü müvekkilin baþka kadýn olmasý ihtimali vardýr. Ama bunun mânâsý, bunsuz tevkil sahih olmaz, yapýlan akit fuduli akdi olur ve sonradan kavlen veya fiilen caiz görmekle sahih olur demek deðildir, Sebebini yukarýdan anladýn.

Bahýr sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «Kadýn gaipde olur da þahitler sözünü iþitmezlerse; meselâ nikâh akdini kadýnýn vekili yaparsa bakýlýr: Þahitler kadýný bilirlerse, onu kasdettiðini anladýklarý ismini zikretmek kâfidir. Kadýný bilmezlerse, mutlaka kendi ismiyle babasýnýn ve dedesinin isimlerini zikretmek gerekir. Hassaf nikâhýn mutlak surette caiz olduðunu söylemiþtir. Hattâ o kimseyi vekil eder de, o da þahitlerin huzurunda ben kendimi müvekkilem filan kadýnla evlendirdim yahut iþini benim elime havale kýlan kadýnla evlendirdim derse ona göre caiz olur. Kadýhân diyor ki: «Hassaf ilimde büyüktü. Ona uymak caizdir. Hâkim-i Þehid Müntekâ´da, nitekim Hassaf böyle demiþtir diye geçmiþtir.»

Ben derim ki: Tatarhâniyye´de Muzmerât´dan naklen, "Sahih olan birinci kavildir. Fetva da ona göredir. Keza Bahýr´da vekil ve fuduli faslýnda mezhebin muhtar olan kavli budur. Hassaf´ýn söylediði buna muhaliftir. Velev ki Hassaf büyük adam olsun" denilmiþtir. Ulemanýn kadýn hakkýnda söyledikleri erkek hakkýnda da geçerlidir. Hâniyye´de þöyle denilmektedir: Ýmam Ýbni´l-Fadýl diyor ki: Koca orada mevcut olup kendisine iþaret edilirse caizdir. Gaipte ise, ismini ve babasýyla dedesinin isimlerini zikretmedikçe caiz olmaz. Ýhtiyat olan, mahalleye dahi nisbet etmektir. Kendisine, "Ya gaipte olan þahýs þahitlerce mâlûm ise ne buyurursun?" demiþler. Þu cevabý vermiþ: "Mâlûm da olsa, akdin mutlaka ona izafe edilmesi lâzýmdýr. Gaip kadýn hakkýnda baþkasýndan naklen zikrettiðimize göre, yanlýz kadýnýn ismini söyler de sükût ederse, þahitlerce kadýn mâlûm olup bu kadýný kasdettiðini bilirlerse nikâh caizdir."

Hâsýlý gaipte olan kadýnýn mutlaka adýný, babasýnýn ve dedesinin adlarýný zikretmek lâzýmdýr. Ýbni´l-Fadýl´ýn kavline göre, velev ki kadýn þahitlerce mâlûm olsun. Baþkalarýnýn kavline göre, þahitlerce mâlûm ise, yalnýz ismini zikretmek kâfidir. Aksi takdirde caiz olmaz. Hidâye sahibi Tecnîs´te kesinlikle buna kail olmuþ ve, "Çünkü isim söylemekten maksat tariftir. Bu da olmuþtur." demiþtir. Fetih ve Bahýr sahipleri de onu tasdik etmiþlerdir. Hassaf´ýn kavline göre ise, mutlak surette kâfidir. Þüphesiz ki þahitler çok olursa, hepsinin bilmesi þart deðildir. Kadýnýn ismi zikredilir de içlerinden ikisi onu bilirse kâfidir. Zâhire bakýlýrsa bilmekten murad, nikâhý kýyýlan filan kýzý filane olduðunu bilmeleridir. Yoksa þahsýný tanýmalarý deðildir. Ýsim söylemek de þart deðildir. Murad, ya isim yahut isim yerini tutacak ve kadýný tayin edecek bir þeydir. Çünkü Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Bir kimse birine kýzýný nikâh eder de adýný söylemezse, o kimsenin iki kýzý bulunduðu takdirde akit sahih deðildir. Çünkü hangisi için yapýldýðý belli deðildir. Bir kýzý olmasý bunun hilâfýnadýr. Bunda ad vermese de akit caizdir. Ancak kýzýný baþka adla söyler ve ona iþaret etmezse, bu akit sahih olmaz. Nitekim Tecnis´te beyan edilmiþtir.» Yine Tecnis´te Zahîre´den naklen bildirildiðine göre, evlendiren kimsenin bir kýzý olur; karþý tarafýn da bir oðlu bulunursa, "kýzýmý senin oðluna tezviç ettim" demekle nikâh caiz olur. Karþý tarafýn iki oðlu varsa, birinin adýný söylediði takdirde sahih olur... Yine Tecnis´te Hulâsa´dan naklen þöyle denilmektedir: «Kýzý, kardeþi evlendirir de; kýzkardeþimi tezviç ettim diyerek ismini söylemezse, yalnýz bir kýzkardeþi olduðu takdirde caizdir.»

METÝN

Þahitlerin ikisi de hür yahut bir hür erkekle iki hür kadýn olmalý, ikisi de mükellef olup esah kavle göre taraflarýn sözlerini beraberce iþitmeleri ve anlamalarý yani mezhebe göre bunun nikâh olduðunu anlamalarý þarttýr. Bahýr.

ÝZAH

«Ýki hür þahit...» Bahýr sahibi diyor ki: «þahitlerde hürriyet, akýl, bülûð ve Ýslâm þart kýlýnmýþtýr. Binaenaleyh kölelerin, delilerin, çocuklarýn ve kâfirlerin huzuruyla Müslüman nikâhý kýyýlamaz. Çünkü bu söylenenlerin veli olma haklarý yoktur. Kölenin, hâlis köle veya müdebber yahut mükâtep olmasý arasýnda fark yoktur. Köleler þahitliði yüklendikten sonra âzâd edilir yahut çocuklar yine þahitliði yüklendikten sonra bülûða ererlerse, akit zamanýndan onlarla birlikte nikâh münâkit olacak kimseler bulunduðu takdirde bunlarýn þahitlikleri caizdir. Çünkü tahammüle yani þahitliði üzerlerine almaya ehildirler. Akit baþkalarýyla olmuþtur. Aksi takdirde (yani akit zamanýnda baþkalarý yoksa) caiz olmaz. Nitekim Hulâsa ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.»

«Yahut bir hür erkekle iki hür kadýn olmalýdýr.» Kenz´de böyle denilmiþtir. Burasýný musannýf unutmuþ; þarih nikâhta þahitlik yalnýz erkeklere mahsustur zannedilmesinin diye zikretmiþtir. Nitekim buna Hayreddin-i Remli de tembihte bulunmuþtur.

«Taraflarýn sözlerini beraberce iþitmeleri þarttýr.» Binaenaleyh uyuyan iki kimsenin ve saðýr kiþilerin huzurunda nikâh münakit olmaz. Umumiyetle fukahanýn kavilleri budur. Zeylâî saðýrlarýn deðil de uyuyan iki kiþinin huzurunda münakit olacaðýný sahih bulmuþsa da bu zayýftýr. Fetih ve Bahýr sahipleri bunu reddetmiþlerdir. Nehir sahibi uyuyanlarý "iþitenuyuklayanlar" diye yorumlamýþ ise de kendisine itiraz edilmiþ; "Bu takdirde mesele ihtilâflý deðil ittifâkî olur." denilmiþtir. Sonra Mehir sahibi þöyle demiþtir: «Karý ile kocadan her biri dilsiz olursa, iki saðýrýn huzurunda nikâhlarýnýn ihtilâfsýz münakit olmasý gerekir. Çünkü dilsizin nikâhý, ulemanýn dedikleri gibi mâlûm olan iþaretiyle münakit olur.» Fetih sahibi diyor ki: «Ýþitmenin þartlarýndan biri de, mektupla evlenme bâbýnda arzettiðimizdir ki, þahitlerin hutbeye þâmil olan mektubu mutlaka iþitmeleri lâzýmdýr. Mektubu ya kadýn onlara okumalý yahut o anlatýrken iþitmelidirler. Meselâ, filan bana mektup yazmýþ, benimle evlenmek istiyor demeli, sonra þahitleri dâvet ederek kendisini ona tezviç ettiðine þahit olmalarýný istemelidir.» Lâkin mektup emir lâfzý ile ise, yani kendini bana tezviç et diye yazýlmýþsa, þahitlerin mektubdakini dinlemesi þart deðildir. Çünkü emir sîgasý tevkildir. Tevkil için de þahit göstermek þart deðildir. Ama emir icaptýr diyenlerin kavline göre þarttýr. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. Biz evvelce bunu beyan etmiþtik.

"Beraberce" sözüyle, ayrý ayrý iþitmeleri hariç kalýr. Meselâ biri akdi iþitir de oradan gider sonra öteki gelerek tekrarlanýrsa; yahut þahitlerden biri iþitip sonra tekrarlandýðýnda öteki iþitirse, yahut þahitlerden biri icabý, diðeri kabulü iþitir de sonra söz tekrarlanýr ve bu sefer her ikisi demin iþitmediklerini iþitirlerse caiz olmaz. Çünkü bu suretlerde iki akit bulunmuþ; bunlarýn herbirine iki þahit bulunmamýþtýr. Nitekim Nikâye þerhinde belirtilmiþtir.

«Esah kavle göre» Ýfadesi, her ikisi beraberce iþitmelidir sözüne râcî´dir. iþitmelidir sözünün mukabili, orada bulunup iþitmemeleridir ve bunun kâfi görülmesidir. Beraberce sözünün mukabili, Ebû Yusuf´dan rivayet edilen bir kavildir. Bu kavle göre meclis bir olursa istihsanen caizdir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir.

«Anlamalarý þarttýr.» Bahýr sahibi diyor ki: «Tebyîn´de kesin olarak beyan edildiðine göre, taraflar nikâhý kendi sözlerini anlamayan iki Hintli huzurunda kýysalar caiz olmaz. Cevhere sahibi bunun sahih olduðunu bildirmiþtir. Zahîriyye´de ise zâhire göre o iþin nikâh olduðunu anlamak þarttýr denilmiþtir. Hâniyye sahibi de bunu tercih etmiþtir. Böylece mezhep bu kavil olmuþtur. Lâkin Hulâsa´da bildirildiðine göre, akdi yapanlar Arapçayý iyi bilir de onunla akdederler fakat þahitler bilmezlerse, bu hususta ulema ihtilâf etmiþlerdir. Esah kavle göre nikâh münakit olur.» Demek oluyor ki anlamanýn þart olup olmamasý, huzurunda sahih kabul edilen iki kavil vardýr. Nehir sahibi Hulâsa´nýn sözünü iþitmeden, anlamadan nikâh meclisinde bulunmanýn þart olduðunu bildiren kavle yorumlamýþtýr. Yani bu esahhýn hilâfýdýr. Nitekim geçti. Rahmetî ise anlamak þarttýr sözünü bunun nikâh akdi olduðunu anlamaya þart deðildir sözünü muradýn nikâh akdi olduðunu anladýktan sonra lâfýzlarýn mânâlarýný anlamak þart olmadýðýna yorumlamýþtýr.

METÝN

Müslüman kadýnýn nikâhýnda iki Müslüman erkeðin bulunmasý þarttýr. Velev ki ikisi de fâsýkveya ikisine de kazif haddý vurulmuþ yahut her ikisi kör veya karý-kocanýn oðullarý yahut birinin iki oðlu olsun. Velev ki yakýný iddia ettiði zaman karý-kocadan birinin iki oðlu ile nikâh sabit olmasýn.

ÝZAH

«Müslüman kadýnýn» diye kayýtlamasý, zýmmi kadýnýn nikâhýndan ihtiraz içindir. Zira bir Müslümanýn zýmmî býr kadýný iki zýmmînin þehadetiyle nikâh etmesi sahihtir. Nitekim gelecektir. Lâkin bu söz, bundan önce zikrettiði þartlarýn kâfirlerin nikâhlarýnda da muteber olduðu zanýný verir. Halbuki kâfirler nikâhlarýnýn þahitsiz sahih olduðuna îtikat ederlerse, þahitsiz nikâhlarý sahihtir. Nitekim bâbýnda gelecektir. Bundan dolayýdýr ki Hidâye sahibi, "Müslümanlarýn nikâhý ancak iki hür Müslüman þahidin huzuru ile ilh... münakit olur." demiþtir. Bu söze þöyle cevap verilebilir: «Sözümüz Müslümanlarýn nikâhý hususundadýr. Buna delil, musannýfýn kâfir nikâhý için ayrýca bir bâb akdetmesidir.» Bir Müslümanýn zýmmî bir kadýnla evlenmesinde þahitlerin Müslüman olmalarý þart koþulmadýðý için. "Müslüman bir kadýnýn nikâhýnda" diyerek bundan ihtiraz etmiþtir.

«Velev ki ikisi de fâsýk olsun. » Bilmiþ ol ki. nikâhýn iki hükmü vardýr. Bunlardan biri in´ikadýnýn hükmü diðeri isbatýnýn hükmüdür. Birinciyi musannýf zikretmiþtir. ikincisi ancak birbirlerini inkâr ettikleri vakit olur. Ýsbatta sair hükümlerde þahitliði kabul edilenlerin þahitliði tutulur. Nitekim Tahâvî þerhinde beyan edilmiþtir. Onun için iki fâsýkýn, iki körün, iki kazif dayaðý yemiþ kimsenin velev ki tevbe etmemiþ olsunlar - ve akdi yapanlarýn iki oðlu ile nikâh münakit olur. Velev ki hâkim huzurunda edalarý kabul edilmesin.

«Veya ikisine de kazif haddý vurulmuþ» da tevbe etmiþ bulunsunlar. Nehir sahibi diyor ki: «Bu kayýt mutlaka lâzýmdýr. Aksi takdirde tekrar lâzým gelir.» Buna þöyle itiraz olunmuþtur: Musannýfýn mutlak ifadesinden maksat, fâsýklýgýný ilan eden hakkýnda Þâfiî´nin hilafý olduðuna iþarette bulunmaktýr. Þafiî´nin tevbeden önce had vurulan hakkýnda da hilâfý vardýr. Hali kapalý olanla had vurulan tevbekâra gelince: Onlarýn ikisinde hilâf yoktur. Nitekim Mecma ve Hakâyýk þerhinde de beyan edilmiþtir. Þu da var ki; had vurulan kimse mutlak surette fâsýktan daha hâstýr. Umumi olandan sonra. hususi olaný zikretmek en fasîh kelâmda vâki olmuþtur. Halbuki ulemanýn açýkladýklarýna göre, hâss ile âmm karþýlaþtýrýlýrsa, hâstan geri kalaný murad edilir. Lâkin Mugnî´de bildirildiðine göre, hâssýn âmm üzerine atfý yalnýz vav ve hattâ edatlarýyla olur. Ama fukaha müsamaha göstererek ev (yahut) kelimesiyle de atfederler. Bazýlarý bunun sümme (sonra) ve ev (yahut) edatlarýyla dahi caiz olduðunu söylemiþlerdir.

«Yahut her ikisi kör olsun.» Hidâye, Kenz, Vikâye, Muhtâr, Islâh, Cevhere, Nikâye Þerhi, Fetih ve Hulâsa´da böyle denilmiþtir. Hâniyye´de bu na muhalif olarak þöyle denilmiþtir: «Bizegöre körün þahitliði kabul edilmez. Çünkü o dâvâcý ile dâvâlýyý birbirinden ayýramaz. Onlara iþaret de edemez. Binaenaleyh onun sözü þahitlik olamaz. Onun huzuru ile nikâh kýyýlamaz.» Muhtar olan kavil ekseriyetin tercih ettikleridir. Nûh.

«Velev ki karý-kocadan birinin iki oðlu ile nikâh sabit olmasýn.» cümlesiyle musannýf yukarýda gösterdiði farka iþaret etmiþtir. Yukarýda münakit olmanýn hükmü ile isbat etmenin hükmü arasýnda fark olduðunu söylemiþti. Yani karý-kocadan birinin oðullarý þahit olursa bununla nikâh kýyýlýr. Velev ki nikâhý inkâr ettikleri vakit bunlarýn þahitlikleriyle sübut bulmasýn demiþti. Ama yukarýda da beyan ettiðimiz gibi, bu hüküm karý-kocadan birinin oðullarýna mahsus deðildir.

«Yakýný iddia ettiði zaman ilh...» Yani þahitler yalnýz erkeðin veya yalnýz kadýnýn oðullarý ise, karý-kocadan biri nikâh iddia edip diðeri inkârda bulunursa, iddia edenin iki oðlunun þehadet ettiðinde bu þahitlik kabul edilmez. Ama aleyhine þehadet ederlerse kabul olunur. Fakat þahitlerden herbiri bir tarafýn oðlu ise, dâvâcýnýn ne lehine. ne de aleyhine þehadetleri kabul edilmez. Çünkü bu þahidlik kendi anne veya babalarý lehine þahit olmaktan hâli deðildir.

METÝN

Nasýl ki bir Müslümanýn iki zýmmî huzurunda bir zýmmî kadýnla nikâhý sahih olur. Velev ki bu þahitler kadýnýn dinine muhalif bulunsunlar. Velev ki inkâr ettiði takdirde bu þahitlerle nikâh sabit olmasýn. Bize göre kaide þudur. Kimin kendi velayetiyle nikâhý kabule hakký olursa, onun huzuruyla nikâh münakit olur. Bir baba küçük kýzýný evlendirmesini birine emreder de, o adam bir erkeðin yahut iki kadýnýn yanýnda nikâhý akdederse, baba orada bulunduðu takdirde akit sahih olur. Çünkü hükmen nikâhý baba akdetmiþ sayýlýr. Aksi takdirde sahih olmaz. Bir kimse akýl bâlið olan kýzýný bir þahit huzurunda nikâhlarsa, kýz orada bulunmak þartýyla nikâh caiz olur. Çünkü nikâhý kýz akdetmiþ sayýlýr. Aksi takdirde caiz olmaz.

ÝZAH

«Nasýl ki bir Müslümanýn iki zýmmî huzurunda bir zýmmi kadýnla nikâhý sahih olur.» Çünkü þahitliðin nikâhta þart kýlýnmasý insan cüzüne tâzim için, milki müt´ayý isbat içindir. Kocasý aleyhine kadýna mehir isbatý için deðildir. Çünkü mal vâcip olmak için þahitlik þart deðildir. Satýþ ve diðer muameleler böyledir. Böyle bir akde zýmmî þahit olabilir. Çünkü buna hakký vardýr. Ama bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´le Züfer sahih olmayacaðýný söylemiþlerdir. Meselenin tamamý Fetih ve diðer kitaplardadýr.

Zýmmîyeden muradý; Kitâbî kadýndýr. Nitekim Kuhistânî´de beyan edilmiþtir. Halebî diyor ki: «Kitâbîyyeden baþkasý hariçtir. Nitekim haram olan kadýnlar faslýnda gelecektir. Dar-ý Harpte yaþayan Kitâbîye dahildir. Velev ki Dar-ý Harpte nikâhý mekruh olsun. Nitekim þarih bunu Mülteka þerhinin haram olan kadýnlar faslýnda beyan etmiþtir.»

«Velev ki kadýnýn dinine muhalif bulunsunlar.» Meselâ kadýn Yâhudi olup, þahitleri Hýristiyan olsun. Musannýfýn zýmmîleri mutlak söylemesi, Kitâbî olmayan Mecûsîler gibilere de þâmildir. Zâhire bakýlýrsa, bu kayýtla o harbîlerden ihtiraz etmiþtir. Çünkü Zeylâî, "Zýmmî kendi gibisine þahitlik edebilir." demiþtir. Bu gösterir ki, harbînin zýmmîye þahitliði kabul edilmez. Müste´men (pasaportlu zýmmî) harbî sayýlýr. Bunu Ebussuud söylemiþtir.

«Ýnkâr ettiði takdirde ilh...» Yani Müslüman zýmmî kadýnla evlendiðini inkâr ederse, zýmmî þahitlerle nikâh sabit olmaz. Ama kadýn inkâr ederse, Þeyhayn´a göre mutlak surette makbuldür. Ýmam Muhammed´e göre ise, þahitler, "Akit zamanýnda yanýmýzda iki Müslüman vardý." derlerse kabul edilir, aksi takdirde kabul edilmez, þahitler Müslüman olup da þehadeti eda ederlerse, bu hilâf yine bâkîdir. Nehir.

«Bize göre kaide þudur ilh...» Burada Nehir´in ibaresi þöyledir: Ýsbicâbî diyor ki: Kaide þudur: Kendi nefsine veli olmasý suretiyle nikâhta veli olabilen herkes nikâhta þahit dahi olabilir. Kendi nefsine dememiz. mükâtebi çýkarmak içindir. Çünkü mükâtep cariyesini evlendirmeye mâlik ise de; bu kendisi veli olduðu için deðil, bu hakký sahibinden aldýðý içindir. Bu söz, hacredilen þahsýn þahitliðiyle nikâhýn münakit olmamasýný gerektirir. Fakat ben bunu bir yerde görmedim.

«Birine emreder de ilh...» cümlesinden murad, erkek ve kadýna þâmildir. Ancak kadýn olursa, beraberinde iki erkek yahut bir erkekle bir kadýn bulunmak þarttýr. Nitekim Bahýr sahibi böyle demiþtir.

«Hükmen nikâhý baba akdetmiþ sayýlýr.» Çünkü nikâhta vekil elçi ve muabbirdir. Müvekkilin sözlerini nakleder. Müvekkil orada bulununca, doðrudan doðruya akdi kendisi yapmýþ sayýlýr. Zira ibare kendisine intikal eder. Ýbareyi söyleyen mubaþir de bundan baþkasý deðildir. Orada bulunmamasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü doðrudan doðruya konuþan, orada mevcut mânâsýnadýr. Binaenaleyh mevcuda doðrudan doðruya konuþan hükmünü vermek cebri olduðu anlaþýlýr ve böylece Nihâye sahibinin itirazý def edilmiþ olur. Nihâye sahibi, "Bu, lüzumsuz bir tekellüftür. Zira baba þahit olabilir. O halde onu mubaþir (doðrudan doðruya akdi yapan) saymaya hâcet yoktur. Bundan yalnýz bülûða eren kýz meselesi müstesnadýr." demiþtir. Bu satýrlar kýsaltma suretiyle Fetih´ten alýnmýþtýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

«Aksi takdirde sahih olmaz.» Yani baba orada deðilse, akit sahih olmaz. Çünkü kendisi orada yokken ibarenin ona intikal etmesiyle akdi o yapmýþ sayýlamaz.

«Akýl bâlið olan kýzýný ilh» ifadesindeki kýzýný kelimesi kayýt deðildir. Zira baþka bir kýz baþka bir adamý tevkil etse hüküm yine budur. Nitekim Hindiyye´de beyan edilmiþtir. Bâlið kaydýna gelince: Kýz küçük olmuþ olsa, veli þahit sayýlamayacaðý içindir. Çünkü akdin kendisine nakli mümkün deðildir. Bahýr. Akýllý kaydý deliden ihtiraz içindir. Çünkü deli, küçük kýz gibidir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Nikâhý kýz akdetmiþ sayýlýr.» Çünkü vekilin ibaresi ona intikal etmiþtir. Kendisi de o meclistedir. Binaenaleyh bizzarure mubaþir sayýlýr. Bir de kýzý kendi nefsine þahit saymak mümkün deðildir.

«Aksi takdirde caiz olmaz.» Yani kýz o mecliste bulunmazsa akit geçerli deðil; onun kabulüne mevkûf (baðlý) kalýr. Nitekim Hamevî´de bildirilmiþtir. Zira o kimsenin hâli fuzûlîden daha aþaðý deðildir. Fuzûlînin akdi ise bâtýl deðildir. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir.

METÝN

Kaide þudur: Akit emrini veren kimse orada bulunursa, akdi doðrudan doðruya o yapmýþ sayýlýr. Sonra memur olan kimsenin þahitliði ancak akdettiðini söylememek þartýyla kabul edilir. Tâ ki kendi fiiline þahitlik yapmýþ olmasýn. Köle sahibi bülûða ermiþ kölesini, kölenin huzurunda bir baþkasýnýn þahitliði ile evlendirse, zâhir rivayete göre caiz olmaz. Ama köleye izin verir de o da sahibinin huzurunda bir adamýn þahitliði ile akdi yaparsa sahih olur. Fark gizli deðildir. Bir adam baþkasýna, "Sen kýzýný bana tezviç ettin." dese; öteki de ona cevap olarak, "Tezviç ettim." yahut "evet" dese; icabý yapan ondan sonra, "kabul ettim" demedikçe, bu konuþma nikâh olamaz. Çünkü "Sen bana tezviç ettin." sözü istihbardýr (haber istemekdir), akit deðildir. "Bana tezviç et" demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o tevkildir.

ÝZAH

«O yapmýþ sayýlýr,» Çünkü kendisi o mecliste bulununca söylediðimiz gibi ibare ona intikal eder.

«Ancak akdettiðini söylememek þartýyla kabul edilir.» Yani birbirlerini inkâr ederler de meydana çýkarmak isterlerse. þârihin dediði gibidir. Fakat akdin olup olmamasý cihetinden bu þahitlik mutlak surette makbuldür ki, sözümüz zaten buradadýr. Þarih burada þuna da iþaret etmiþtir ki; bir kimse akdi üzerine alýr da dâmat ölür, mirasçýlarý inkâr ederlerse, þahit çaðýrabilir. Nitekim Saffâr´dan hikâye edilmiþtir. Demiþtir ki: «Yalnýz akdi zikredip baþka bir þey söylememesi ve bu kadýn onun nikâhlýsýdýr demesi gerekir.» Keza ulema iki kardeþ meselesinde de böyle demiþlerdir. Yani iki kardeþ kýzkardeþlerini evlendirirler de sonra nikâha þahit göstermek isterlerse, þahitlerin, "Bu kadýn onun nikâhlýsýdýr." demeleri gerekir. Bunu Bahýr sahibi Zahîre´den nakletmiþtir.

«Tâ ki kendi fiiline þahitlik yapmýþ olmasýn.» Buna tartýcý ve taksimci gibilerin þahitliði ile itiraz olunur. Çünkü bunlar kendi yaptýklarýný beyan etmekle beraber, þahitlikleri makbuldür. Þurunbulâliyye.

Ben derim ki: Þüphesiz akit ancak yapanýn fliliyle lâzým olmuþtur. O kimsenin kendi fiilineþahitliði, akdin icaplarýný kendisinin lâzým kýldýðýna þahitlik demektir ki hükümsüzdür. Tartýcý ile taksimcinin þahitlikleri bunun hilafýnadýr. Çünkü onlarýn fiileri mülzim deðildir. Tartýcýnýn mülzim olmadýðý meydandadýr.

Taksimciye gelince: Bezzâziye´nin þehadetler bahsinde þöyle denildiði içindir: .«Kabulün vechi þudur: Taksimle milk sabit olmaz. Bilâkis ya birbirlerinin rýzasýyla yahut kura çekmekle sabit olur. Sonra kuraya razý olurlar.»

«Kölesini evlendirse Ýlh...» Maksat yahut cariyesini evlendirse demektir. Nitekim Fetih´te öyle denilmiþtir.

«Zâhir rivayete göre caiz olmaz. » Ýfadesini Nehir sahibi söylemiþtir. Onu Ebussuud Efendi dahi Dirâye´den nakletmiþ; fakat kölesini yerine cariyesini denilmiþse de, köle ile cariye arasýnda fark yoktur. Bahýr sahibinin beyanýna göre Fetih´te de bu kavil tercih edilmiþ; "Sahibinin bizzat akit yapmasý, evlenme hususunda köle ile cariyeden mutlak surette hacri kaldýrmak deðildir. Öyle olsa, vekili meselesinde de sahih olurdu. Sahibinin huzurunda baþka birinin þahitliði ile evlendirse akit sahih olmaz." denilmiþtir.

«Sahih olur.» Sahih olmaz diyenler de vardýr. Zira, "söz, köle sahibine intikal etmiþtir. Köle onun vekilidir." demiþlerdir. Fetih sahibi diyor ki: «Esah olan cevazdýr. Þuna binaen ki, köle ile cariye vekil deðillerdir. Çünkü izin vermek onlardan hacri kaldýrmaktýr. O kalktýktan sonra niyabet yoluyla deðil, kendi ehliyetleriyle tasarrufta bulunurlar.»

«Fark gizli deðildir.» ve Fetih´ten naklettiðimiz þu ibaredir. «Sahibinin akdi bizzat yapmasý, evlenme hususunda köleden hacri kaldýrmak deðildir. Binaenaleyh akit ona intikal etmez. Onu Sahibi yapmýþtýr. Köle þahit de olamaz. Þahitlik için ona izin vermiþ olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü köle sahibinin hakký için nîkâhtan men edilmiþtir. Ehliyeti olmadýðý için men edilmiþ deðildir. Binaenaleyh izinle asil olur; naip sayýlmaz ve akit sahibine intikal etmez. O þahit olabilir ve orada bulunmasýyla akit sahih olur.»

«Ýcabý yapan ondan sonra kabul ettim demedikçe...» Yani karþý tarafýn tezevvüç ettim yahut evet demesinden sonra, kabul ettim demedikçe nikâh sahih olmaz. Çünkü karþý tarafýn tezevvüç ettim veya evet sözü icaptýr. Ýlk konuþanýn kabul ettim demesine muhtaçtýr. Musannýfýn ona mucip demesi, þekle bakaraktýr.

«Ýstihbardýr.» (ondan haber vermesini istemektir.) Bu mesele Hâniyye´den nakledilmiþtir. Yukarýda geçmiþti ki; açýkça sorarak kýzýný bana verdin mi dese; o da, Onu sana verdim cevabýný verse, meclis nikâh meclisi olduðu taktirde nikâh münakittir. Bunun evleviyetle münakit olmasý gerekir. Bu meselede ya iki rivayet vardýr yahut buradaki nikâh meclisi olmadýðýna yorumlanýr. Hâkim´in Kâfî´sinde þöyle denilmiþtir: Bir adam bir kadýna, seni þu kadar yahut þu kadar mehirle tezevvüç ediyorum der de; kadýn, dediðini yaptým cevabýnýverirse, bu söz seninle evlendim demesi mesabesindedir. Burada kocanýn kabul ettim demesine hâcet yoktur. Keza erkek, "seni kendime bin dirhem mehirle istemekteyim" der de, kadýn, "kendimi sana tezviç ettim" cevabýný verirse, hüküm yine budur. Þahitler bulunduðu takdirde bunlarýn hepsi caizdir. Çünkü bu kýyas deðil; insanlarýn konuþmasýdýr. Rahmeti.

«Çünkü o tevkildir.» Yani ikincinin sözü iki tarafýn sözü yerine geçer. Bu icaptýr diyenler de olmuþtur. Bundaki sakatlýðýn vechi yukarýda geçmiþti. T.

METÝN

Kadýnýn nikâhtaki vekili, babasýnýn ismini yanlýþ söyler de, kadýn da orada bulunmazsa, nikâh sahih deðildir. Çünkü meçhuldür. Kýzýnýn isminde yanýlmasý da böyledir. Meðer ki kýz orada bulunsun. yahut ona iþaret etsin. Bu takdirde sahih olur. Bir kimsenin iki kýzý olur da büyüðünü evlendirmek ister fakat yanýlarak onu küçüðünün adýyla çaðýrýrsa, akit küçük kýz için sahih olur. Râniyye.

ÝZAH

«Bu takdirde sahih olur.» Çünkü orada bulunmayan kadýnýn adýný, babasýnýn ve dedesinin adlarýný söylemek þarttýr. Yukarýda geçmiþti ki; þahitler kadýný tanýrlarsa, sadece ismini söylemek kâfidir. Ýbni Fadi buna muhaliftir. Hassâf´a göre ise, adýný söylemek mutlak surette kâfidir. Zâhire bakýlýrsa, meselemizde hepsine göre sahih deðildir. Çünkü yalnýz isminin söylenmesi onu baþkasýnýn murad edilmesinden deðiþtiremez. Onun ismini baþka bir babaya nisbet ederek söylemek bunun hilâfýnadýr. Çünkü, Ahmet kýzý Fâtýma baþka, Mehmet kýzý Fâtýma baþkadýr. Ýsminde yanýlmasý da böyledir,

«Meðer ki kýz orada bulunsun.» cümlesi, her iki meseleye aittir. Yani kýza iþaret eder de, babasýnýn veya kendinin isminde yanýlýrsa zarar etmez. Çünkü hissî iþaretle tarif, isim söylemekten daha kuvvetlidir. Ýsimde ârýzî ortaklýk vardýr. Binaenaleyh iþaret bulununca isim söylemesi hükümsüz kalýr. Nitekim namaza niyetlenirken, þu Zeyd´e uydum der de, o kimse Amr çýkarsa namaz sahih olur.

«Bir kimsenin iki kýzý olur da ilh...» Meselâ büyüðünün adý Âiþe, küçüðünün adý Fâtýma olur da, sana kýzým Fâtýma´yý tezviç ettim derse, bazýlarýna göre Aiþeyi deðil Fâtýma´yý tezviç etmiþ olur. Velev ki maksadý Aiþe´yi tezviç etmek olsun. Ama bu, büyük kýzýmý demediðine göredir. "Sana büyük kýzým Fâtýma´yý tezviç ettim" derse, Valvalciyye´de, "Nikâh kýzlarýn hiçbirine münakit olmamak gerekir. Çünkü o kimsenin bu isimde büyük kýzý yoktur." denilmiþtir. Hâniyye´den naklen Fetih´te dahi böyle zikredilmiþtir. Sözü muradýndan saptýrdýktan sonra, burada niyetin ve þahitlerin bilmesinin bir faydasý yoktur. Bunun benzeri Zahîriyye´den naklen Bahýr´daki þu ifadedir: «Küçük kýzýn babasý küçük oðlanýn babasýna. "kýzýmý tezviç ettim" deyip fazla bir þey söylemese, küçük çocuðun babasý "kabul ettim" dese, nikâhbabaya kýyýlmýþ olur. Sahih olan budur. Burada ihtiyat göstermek ve oðlum için kabul ettim demek icabeder.» Fetih´te bu mesele Farsça zikredildikten sonra þöyle denilmiþtir: «Babaya nikâh caizdir. Velev ki aralarýnda nikâhýn mukaddimeleri oðlu için geçmiþ olsun. Muhtar olan budur. Çünkü baba akdi kendine izafe etmiþtir. Küçük kýzýn babasý, "Kýzýmý senin oðluna tezviç ettim" der de, oðlanýn babasý, "kabul ettim" deyip oðluma demezse, nikâh oðlu için caizdir. Çünkü kýzý evlendiren þahýs nikâhý yüzde yüz o kimsenin oðluna izafe etmiþtir. Kabul eden þahsýn kabul ettim demesi ona cevap teþkil eder. Cevap evvel olmakla kayýtlýdýr. Binaenaleyh, "oðlum için kabul ettim" demiþ gibi olur.»

Ben derim ki: Çok baþa gelenin hükmü bundan evleviyetle anlaþýlýr. Meselâ. "Kýzýný benim oðluma tezviç et" der; o da, "Kýzýmý sana tezviç ettim." dedikten sonra, birinci þahýs "kabul ettim" derse, akit babaya yanýlmýþ olur. Ýnsanlar bu meseleden gafildirler. Bu mesele bana soruldu da, ben böyle cevap verdim. Bir de þöyle söyledim: Babanýn o kýzý boþayýp ikinci defa oðluna nîkâhlamasý mümkün deðildir. Çünkü oðluna ebediyyen haramdýr. Bunun benzerleri çok olur. Meselâ. "Sen kýzýný oðlum için tezviç ettin." der, o da "sana tezviç ettim" cevabýný verir. Eðer birincisi kabul ettim derse, nikâh kendisi için münakit olur. Aksi takdirde hiç münakit olmaz. Nitekim Hayriyye sahibi bununla fetva vermiþtir.

Þimdi þu kalýr: Bir kimse, "Kýzýný oðluma tezviç et" der de, karþýsýndaki, "onu sana hîbe ettim", yahut, "onu sana tezviç ettim" cevabýný verirse, nikâh oðlu için sahih olur. Zahîriyye´den naklen yukarýda geçen bunun hilâfýnadýr. Çünkü orada dünürlükten baþka bir þey yoktur. Burada ise, "kýzýný oðluma tezviç et" sözü tevkildir. Hattâ sözden sonra kabule hâcet yoktur. Binaenaleyh diðerinin. "onu sana hîbe ettim" demesinin mânâsý , "kýzýmý senin için tezviç ettim" demektir. Örf-ü adette onu sana tezviç ettim demekle onu sana hîbe ettim demek arasýnda bir fark yoktur. Fetevâ-i Hayriyye sahibi bunu böyle izah etmiþtir. Zâhire bakýlýrsa, "sana tezviç ettim" dediðinde akit, kimse için sahih olmaz. Meðer ki diðeri kabul ettim desin. Artýk onun için sahih olur.

Bir de ulemanýn þu sözü kalýr: "Sana oðlun için kýzýmý tezviç ettim" der de karþý taraf kabul ettim cevabýný verirse, bana öyle gelir ki, nikâh baba için münakit olur. Çünkü tezviçi ona isnat etmiþtir. Kýz babasýnýn, "oðluna" demesinin mânâsý oðlun için demektir. Bir mânâ ifade etmez. Keza diðerinin, "oðluma kabul ettim" sözü de bir mânâ ifade etmez. Evet, "sana oðlun için kýzýmý verdim" der de. kabul ettim cevabýný verirse, zâhire göre bu nikâh için münakit olur. Çünkü, "Sana oðlun için kýzýmý verdim" ifadesinin örf-ü âdette mânâsý, oðluna " oðluna eþ olmak üzere kýzýmý sana verdim" demektir. Bu mânâ örfen, "oðlun için kýzýmý sana tezviç ettim" sözünden murad edilenin kendisi ise de, bildiðin gibi söz buna yardým etmemektir. Yalnýz baþýna niyet fayda vermez. Allahu â´lem. Gerçi Hayriyye´de, «Bir kimseoðlu için kardeþinin kýzýný ister de, kýzýn babasý, "Kýzým fülaneyi oðlun için sana tezviç ettim" der, öteki de tezevvüç ettim cevabýný verirse, nikâh münakit olmaz. Çünkü kýzýn babasý sana tezviç etim demiþtir. Babasý için de münakit olmaz. Çünkü kýzýn amcasýdýr. Hattâ ecnebi biri olsa nikâh ona münakit olurdu. Hattâ Zahîriyye´den naklettiðimiz yukarki meseledekinden daha evlâ münakit olurdu. Çünkü icap ve kabul ona izafe edilmiþtir. Zahîriyye´deki bunun hilâfýnadýr. Tezviç ve tezevvüç mastarlarýnýn vechi zâhir deðildir. Çünkü icap ve kabulde sîganýn bir olmasý þöyle dursun. maddenin bir olmasý lâzým deðildir. Biri seni tezviç ettim dese, diðeri de kabul ettim yahut razý oldum cevabýný verse nikâh caiz olur.

METÝN

Bir kimse nikâh maksadýyla kýz îstemeye kalabalýk kimseler gönderir de, kýzý babasý veya velisi onlarýn huzurunda tezviç ederse sahih olur. Ýçlerinden yalnýz konuþan dünür sayýlýr. Kalanlar nikâha þahittirler. Bununla fetva verilir. Fetih.

FER´Î MESELELER: Nikâhýn Musahhaf Sözlerle Akdi

METÝN


Ýcare, icaze, iare vasiyet, rehin, vedia ve benzeri milk ifade etmeyen sözlerle nikâh münakit olmaz. Lâkin þüphe sabit olur. Onun için had vurulmaz. Kadýna mehr-i müsemmanýn ve mehr-i mislin en azý verilir. Keza nikâh akdine yaramayan her lâfýzla þüphe sabit olur. Bellenmelidir. Tezevvüç yerine tecevvüz gibi musahhaf sözlerle de nikâh münakit olmaz. Çünkü böyle bir söz sahih maksatla deðil, bozmak ve deðiþtirmek maksadýyla söylenmiþtir. Binaenaleyh hakikat olamaz, alâka bulunmadýðý için mecaz da olamaz. Bir yanýlmadan ibaret kalýr ki, ona aslâ itibar edilmez. Telvih.

ÝZAH

"Ýcare" sözüyle, esah kavle göre nikâh caiz olmaz. Meselâ sana kendimi þu kadara icare ettim demlemez. Fakat isticar sözü bunun hilâfýnadýr. Kadýn bedel yapýlmak suretiyle onunla nikâh caiz olur ve senin evini kendi nefsimle isticar ettim yahut nikâh kasdýyla evini kýzýmla isticar ettim denilebilir. Nitekim az yukarýda beyan etmiþtik. Musannýf orada isticar tabirini kullanmýþ; burada ise aralarýndaki farka iþaret için icare demiþtir. Binaenaleyh tekrar yoktur.

"Vasiyet" kelimesi hâl ile kayýtlý deðilse, nikâh akdinde kullanýlamaz. Nitekim geçmiþti.

"Rehin" kelimesinde ulemanýn ihtilâfý vardýr. Nitekim Binaye´de bildirilmiþtir. Valvalciyye´de buradaki gibi sahih olmadýðý tercih edilmiþtir. Galiba Kemâl b. Hümam vechi zâhir olmadýðý için son sözü itibara almamýþ ve rehni hilâfsýz nikâh akdine yaramayan kelimelerden saymýþtýr. Çünkü rehin aslâ milk ifade etmez.

«Ve benzeri...» mübah kýlmak, helâl kýlmak, temettu, ikâle ve hul´ gibi kelimelerle de nikâh münakit olmaz. Nitekim Fetih´ten naklen bildirmiþtik. Lâkin Nehir´de bildirildiðine göre, son kelime kadýn hul´ bedeli yapýlmamak kaydýyla kayýtlanmak gerekir. Eðer kayýtlanýrsa; meselâ ecnebi bir adam, "Karýný benim þu kýzýmla hul´ et." derse, icare meselesine kýyas ederek bazýlarý caiz olduðunu söylemiþlerdir.

«Keza nikâh akdine yaramayan her lâfýzla þüphe sabit olur.» Bu cümle bazý nüshalardan düþmüþtür. En iyisi de odur. Onun için Halebî, "Lâkin þüphe sabit olur." cümlesinden sonra bunun tekrar olduðunu söylemiþ; "Þüphesiz ki nikâh akdine yaramayan her sözle ifadesi, bu bâbta hiç tesiri olmayan her söze þâmildir. Meselâ kadýna; sen benim dostumsun der de kadýn evet cevabýný verirse, bu konuþma ile de nikâh münakit olmaz denilebilir. Halbuki bununla þüphe sabit olmaz. Ýlk ibare bunun hilâfýnadýr. Çünkü o, metinde zikredilenleri beyan için söylenmiþtir. Binaenaleyh milk ifade edip de nikâh akdine yaramayan sözlere mahsus olur." demiþtir.

«Musahhaf sözlerle» akit caiz olmaz. Musahhaf, deðiþtirilmiþ demektir. Tashif´ten alýnmýþtýr ki; maksut olan mânâsý, deðiþecek derecede bir kelimeyi deðiþtirmek demektir. NitekimMisbah´ta böyle denilmiþtir. Muðrib´de ise, "Tashif; bir kelimeyi. yazan kimsenin istemediði þekilde okumak yahut ulemanýn ýstýlahýna uymayan þekilde okumaktýr." denilmiþtir.

«Sahih maksatla deðil ilh...» ifadesiyle þarih ecnebi dille nikâhýn münakit olmasýna iþaret etmiþtir. Çünkü ecnebi dille söyleyen kimse, onu sahih maksatla söylemiþtir. Tezviç yerine teçviz diyen kimse ise sahih bir maksatla deðil, kelimeyi bozmak maksadýyla söylemiþtir. Binaenaleyh ne olur, ne de mecaz. Bu satýrlar kýsaltýlarak Minah´tan alýnmýþtýr.

«Telvih...» Þarihin muradý bu meseleyi Telvih´e nisbet etmek deðildir. O, sadece ta´lîlin zýmmýndakini Ona nisbet etmiþtir. Çünkü bu mesele Telvih´te ve diðer eski kitaplarda zikredilmemiþtir. Onu yalnýz musannýf metninde zikretmiþ ve Minah þerhinde umumiyetle þehirlerde bu meselenin sorulduðunu bildirmiþtir. Kendisi bu hususta bir risale yazmýþ; orada, bu sözle nikâhýn münakit olamayacaðýna itimat etmiþtir. Çünkü bu söz halen bir ayný temlik için konulmamýþtýr. Nikâh ve tezviç sözü deðildir. Onunla nikâh sözleri arasýnda mecaz sahih olacak bir alâka yoktur. Bundan dolayý ulema, ihlâl, icare ve vasiyet gibi sözlerle nikâhýn münakit olmayacaðýný açýklamýþlardýr. Çünkü bunlarda istiâre sahih deðildir. Bunu ecnebi dile kýyas etmek de doðru deðildir. Çünkü sahih bir maksat yoktur. Nitekim yukarýda geçti.

Bundan sonra Minah þerhinde buna þahit olarak muhakkýk Sa´d Tatâzânî´nin Telvih´te hakikat ve mecaz bahsinde söylediklerini zikretmiþtir ki þunlardýr: «Lisan kaidesine uygun olarak sahih þekilde kullanýlan bir söz ya hakikat olur, ya mecaz.

Çünkü konulduðu mânâda kullanýlýrsa hakikattýr; baþka mânâda kullanýlýrsa bakýlýr: O mânâ ile hakiki mânâ arasýnda bir alâka varsa mecazdýr; yoksa mürteceldir. Bu da hakikatýn kýsýmlarýndan biridir. Çünkü alâka bulunmaksýzýn bir kelimeyi sahih olarak baþka mânâda kullanmak, yeni lügat koymaktýr. Artýk o söz konulduðu mânâda kullanýlmýþ olur ve hakikattýr. Kullanmayý sahih kaydýyla kayýtlamamýz, yanlýþ söylemekten ihtiraz içindir. Meselâ yeni bir kelime icadýna kasýt olmaksýzýn ´gök´ diyeceði yerde ´yer´ demek yanýlmaktýr.»

METÝN

Evet bir kavim bu yanlýþ þekli söylemeye ittifak eder ve kasten yanlýþ söylenirse, o, yeni bir kelime uydurmak olur. Artýk onunla nikâh caizdir. Buna Ebussuud fetva vermiþtir.

Talâka gelince: Musahhaf sözlerle kazaen talâk vâki olur. Nitekim Eþbâh´ýn baþýnda beyan edilmiþtir.

ÝZAH

«Evet ilh...» Bunu musannýf dahi söylemiþtir. Telvih´in zikri geçen ibaresinden sonra þöyle demiþtir: «Evet, bir kavim bu yanlýþ kelimeyi söylemeye ittifak etseler; öyle ki bununla kadýndan faydalanmanýn helâl olmasýný anlatmak isteseler, kelime kendi kasýt ve ihtiyarlarýylaaðýzlarýndan çýksa, bununla nikâh münakit olur demenin zâhir bir vechi vardýr. Çünkü bu halde o kelime o kavim tarafýndan yeni konulmuþ bîr lügat olur. Bu yanlýþ kelimeyi söyleyen, o kavmin arasýnda bununla nikâh akdedileceðine Rumeli beldeleri müftüsü Þeyhülislâm Ebussûud Efendi fetva vermiþtir. Ama yeni bir mânâya tahsisini kasdetmeksizin bazý koyu cahillerin yaptýðý gibi söyleyivermenin hiçbir itibari yoktur. Telvih sahibinin beyanýna göre, bir sözü konulduðu mânâda yahut baþkasýnda kullanmak demek, ona delâlet etmesini istemektir. Binaenaleyh mücerret söylemek sahih kullanmak deðildir. Yeni kelime icadý da olamaz.»

Musannýfýn sözünün hulâsasý þudur: Eðer bir kavim nikâhta yeni bir icat maksadýyla tecviz kelimesini kullanýrlarsa, bu kelime mürtecel hakikatlar gibi bir hakikatý örfiyye olur ve nikâhta kullanýlan ecnebi sözlere benzer. Kasdedilen mânâya delâleti istenildiði için onunla akit sahihtir. Aksi takdirde bu sözü zikretmek hakikat olamaz. Çünkü mânâya tahsis edilmemiþtir: mecaz da olamaz. Çünkü alâka yoktur. Binaenaleyh o kelime yanlýþtýr. Musannýfýn üstadý Ýbn-i Nüceym´e uyarak söylediði gibi yanlýþ olur. Lâkin Hayreddin-i Remlî Fetevâ-i Hayriyye adlý kitabýnda bunun hilâfýna fetva vermiþ; musannýfýn istiþhad ettiði þeylerde kendisiyle münakaþa etmiþtir. Musannýfýn Minah üzerine yazdýðý hâþiyede dahi onunla münakaþa ederek; "Alâkasýzlýk üzerine tertip edilen hakikatla mecaz bahsinin bir dahl-u tesiri yoktur." sözünü eleþtirmiþ; "Musannýf bunun tashif olduðunu ikrar etmiþken, alâka bulunmazlýk nasýl izah edilebilir? Bilâkis biz bunun harf yerine harf deðiþtirmek suretiyle yapýlmýþ bir tashif olduðunu kabul ederiz. Bu söz, bilen bir kimsenin aðzýndan çýkarsa, onunla nikâh münakit olmaz. Zeyn b. Nüceym´in ve çaðdaþlarýnýn fetvasýna mahâl olan da budur ve delil yerinde kullanýlmýþtýr." demiþtir. H.

Bu meselede ulemadan hassaten nakil yoktur. Binaenaleyh yeni fetva hadisesi olmuþtur. Þâfiîlerin açýkladýðýna göre, avamdan birinin ´z´ harfini ´cim´e deðiþtirmesi veya bunun aksini yapmasý zarar etmez. Halbuki Þâfiîler nikâhta çok þiddet göstermiþ; onu nikâh ve tezviç lâfýzlarýndan baþkasýyla caiz görmemiþlerdir. Fetva sormaya göredir. Müftüye, "Teçviz sözüyle nikâh kýyýlýr mý?" diye sorulursa, "Hayýr!" cevabýný verir. Çünkü tashiften bahsedilmemiþtir. Tashif yapýlmamasý asýldýr. Ama bir cahilin istiareyi bilmediði için onu kasdetmeksizin ´cim´i "z´den evvel söylemesi (yani tezviç diyeceði yerde teçviz demesi) sorulur da, bununla kadýndan istifadenin helâl olduðunu bildiren þer´î sözü kasdettiði söylenirse, o iþin söylenildiði gibi olduðuna gönlü yattýðý takdirde Þâfiîlere muvafakat etmesi gerekir. Bu hata üzerinde Þâfiîlerle sözleri birbirine uyduðunda ise, evleviyetle onlara muvafakat eder. Nitekim Ebussuud Efendi bunu kesin olarak söylemiþtir.

Ulema bazý yerlerde yanlýþ söylenen söze itibar edilmeyeceðini açýk söylemiþler; musahhafsözlerle talâk olur" demiþlerdir. Halbuki nikâh ile talâkýn her biri ciddisi de ciddi, þakasý da ciddi olmakta müþterektirler. Böyle iken talâkýn vâki olduðuna fetva vermiþler; bunun bir tâ´lik olduðunu þart bulundu mu talâkýn da vâki olduðunu söylemiþlerdir. Çünkü bu söz, "Þunu yaparsan sen þöylesin" demek gibidir. "Bana talâk lâzým gelir, ben bu iþi yapmam." sözüyle boþamak da bunun gibidir. Halbuki bu söz lügaten ve þer´an açýk bir yanlýþtýr. Çünkü rüknü yoktur.

Erkek talâka mahâl deðildir. Ebussuud Efendinin sözü, yani, "Bu talâk sarih de deðil, kinaye de deðildir." demesi, mücerret o söze bakaraktýr. Yaygýn olan kullanýlýþýna bakarak deðildir. Zira onun memleketinde böyle bir þey kullanýlmamaktadýr. Bu büyük hatayý itibara almazsak, sadedinde bulunduðumuz hatayý da itibara almamamýz lâzým gelir. Halbuki bu hata yaygýn bir þekilde kullanýlmakta; köylülerin ve kasabalýlarýn dillerinde destan olmaktadýr. Öyle ki bunlardan birine tezviç kelimesini söylettirecek olsanýz zor söyler. Þüphesiz ki onlar, bir istiareye iþaret etmemektedirler ki, alâka yok diye itiraz edelim. Bilâkis bu onlarýn arasýnda yapýlmýþ bir tashif olup, dillerinde yaygýn hale gelmiþtir. Ulemadan bazýlarý, mahraçlarý yakýn olmasa bile, bazý harflerin deðiþtirilmesiyle namazýn bozulmayacaðýný hoþ görmüþlerdir. Çünkü bu husustaki belva umumidir. Sadedinde bulunduðumuz meselede nice umumi olmasýn! Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Musahhaf sözlerle kazaen talâk vâki olur.» Talâk kelimesinin musahhaf þekilleri; telâk, talek, talað ve telaðdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Bunlarla kazaen talâk vâki olur ve aksini söyleyen koca tasdik edilmez. Meðer ki konuþmazdan önce þahit getirerek, "Karým benden talâk istiyor, ben de boþamýyorum da þöyle diyorum." demiþ olsun. Bu hususta bilenle bilmeyen arasýnda fark yoktur. Fetva buna göredir. Sonra nikâhla talâk arasýnda acýk olarak anlaþýlan bir fark yoktur.» Hayreddin-i Remlî bu hususta evvelce Kadýhân´dan naklettiðimiz þu sözle istidlâl etmiþtir: «Nikâhta mânâsýný bilmenin þart olmamasý hususunda boþamak ve köle âzâdý gibi olmak gerekir. Çünkü sözün mânâsýný bilmek ancak kasýt için muteberdir. Ciddisi þakasý müsavî olan yerde þart deðildir.» Remlî demiþtir ki: «Talâkýn tashifle (kelimeyi yanlýþ söylemekle) vâki olduðunu anlayýnca, böyle bir kelimeyle yapýlan nikâhýn da geçerli olmasý gerekir.»

Ben derim ki: Gerçi, "Talâkýn vâki olmasý fercler hakkýnda ihtiyat göstermek içindir." diye cevap verilmiþse de, bu cevap ilzamda müþterektir. Þu da var ki; evlilik tahakkuk ettikten sonra sýrf yanlýþ veya mühmel (yani mânâsýz) bir sözü söylemekle nikâhla talâk arasýnda fark yapmak ihtiyat deðildir. Bilâkis ihtiyat, nikâhý gideren söz tahakkuk edinceye kadar nikâhýn devamýdýr. Ulema bu yanlýþ sözden kastý nazar-ý itibara almasalar, onunla talâk vâki olduðunu söylemezlerdi. Çünkü hakikaten ve mecâzdan hariç olan yanlýþ sözün bir mânâsýyoktur. Binaenaleyh anlaþýlýyor ki, murad olan hakiki mânâyý itibara almýþlar. sözün deðiþik söylenmesine itibar etmemiþlerdir. Hattâ, "Bununla kazaen talâk vâki olur." sözleri talâkýn vâki olduðuna hüküm verileceðini ifade eder. Velev kî, "Ben bununla talâký kasdetmedim." demiþ olsun. Çünkü bu sözü sarih sözlerden saymýþlardýr. Onun için þahit çaðýrýrsa, tasdik edileceði kaydý konmuþtur. Þu halde avamdan biri nikâhý kasdederek tezviç ettim diyeceði yerde tecviz ettim derse, evleviyetle akit caiz olur. Evvelce Zahîre´den naklettiðimiz þu söz de buna delâlet eder: «Bir adam þu kýzýmý bin dirheme senin için tahsis kýldým derse sahih olur. Çünkü nikâhýn mânâsýný ifade etmiþtir. Akitlerde itibar mânâlaradýr, sözlere deðildir.»

Bu ta´lîl gösteriyor ki; nikâh mânâsýný ifade eden her söze nikâh hükmü verilir. Ancak nikâh veya tezviç sözleriyle yahut halen bir ayný temlike delâlet eden bir söze olmalýdýr. Þüphesiz ki teçviz ettim yahut tezviç ettim gibi bir sözden, nikâhý akdedenler ve þahitler bir þey anlamazlar. Þu kadar var ki, örf-ü ödete göre bu bir evlendirmeden ibarettir. Bundan yalnýz evlendirme mânâsý kasdolunur. Ulemanýn açýkladýklarýna göre, akit, yemin ve vakýf yapan herkesin sözü kendi örf ve âdetine göre yorumlanýr. Yukarýda geçtiði vecihle, yanlýþ sözlerle bilen bir kimseden bile talâk vâki olur ve bu sözler âdet dahi olmazsa, avam takýmýnýn âdet olan yanlýþ sözleriyle evleviyetle nikâh sahih olur. Allahu a´lem.

METÝN

Teati ile (yani sözsüz olarak birbirini alýp vermekle) nikâh münakit olmaz. Bu, ferclere ihtiram içindir. Akdi yapanlarýn birbirinin sözlerini iþitmesi þarttýr. Tâ ki rýzalarý tahakkuk etsin. Ýki þahidin bulunmasý da þarttýr.

ÝZAH

«Bu, ferclere ihtiram içindir.» Yani, bu, ferc meselesinin ehemmiyetinden ve onlarýn þiddetle haram kýlýnmasýndandýr. Onun için bunlar üzerinde yapýlacak akit ancak sarih veya kinaye sözle sahih olur.

«Birbirinin sözlerini» velev hükmen olsun iþitmesi þarttýr. Baþka yerde olan bir kadýna mektup yazmak, hükmen iþitmek yerine geçer. Çünkü o mektubu okumak kendisiyle konuþmak gibidir. Nitekim yukarýda geçti. Fetih´te beyan edildiðine göre, dilsizin mâlûm iþareti varsa onunla nikâh münakit olur.

«Tâ ki rýzalarý tahakkuk etsin.» Yani onlardan rýzaya delâlet eden bir þey meydana gelsin. Zira nikâhta rýzanýn hakikatý þart deðildir. O, zorlamakla ve þakayla da münakit olur. Rahmetî. Ebussuud Efendi´nin beyanýna göre, kadýn tarafýndan rýza þart, erkek tarafýndan þart deðildir. Ebussuud Efendi buna Kuhistânî´nin mehir bâbýnda açýkladýðý, "Zorlama kadýn tarafýndan gelirse akit fâsittir." sözüyle istidlâl etmiþtir.

Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü Nikâye´de bildirildiðine göre, fâsit nikâhta cimaetmediyse bir þey vâcip olmaz. Cima ettiyse kadýna mehr-i misil vermesi vâcip olur. "Fâsit nikâhta" sözü üzerine Kuhistânî þu açýklamayý yapmýþtýr: «Yani bâtýl nikâhta demek istiyor. Ebediyyen veya muvakkaten haram olan kadýnlarý nikâh etmek bu kabildendir.»

«Zorlama kadýn tarafýndan gelmekle ilh...» cümlesinin mânâsý; kadýn kendisiyle evlenmek için erkeði zorlarsa, erkeðe bir þey vâcip olmaz demektir. Çünkü zorlama kadýn tarafýndan gelmiþtir. Binaenaleyh bâtýl hükmündedir, hakikaten bâtýl deðildir. Bu sözün mânâsý; birisi kadýný evlenmeye zorlarsa demek deðildir. Bu meselenin benzeri, ulemanýn ikrah bahsinde söyledikleri þu sözdür: Bir kimse gerdeðe girmezden önce karýsýný boþamaya zorlanýrsa, mehrinin yarýsýný vermesi lâzým gelir. Sonra eðer zorlayan kimse ecnebi ise, verdiði yarým mehri ondan alýr. Boþamaya zorlayan karýsý ise bir þey alamaz. Bunu dahi Kuhistânî orada bildirmiþtir.

«Zorlayan erkekse nikâh sahihtir, kadýnsa nikâh fâsittir.» sözüne gelince: Ben bunu söyleyeni görmedim. Velev ki Kuhistânî´nin yukarýda geçen sözü bunu îham etmiþ olsun. Bilâkis ulemanýn ibareleri, zorlanan kimsenin talâký ve âzâdý gibi nikâhýnýn da sahih olacaðý hususunda mutlaktýr. Zorlanan ifadesi erkeðe de, kadýna da þâmildir. Birine mahsus olduðunu iddia edene, açýk naklî delille isbat düþer. Evet zinaya zorlamak hususunda iki rivayetten birinde erkekle kadýn arasýnda fark görmüþlerdir. Sonra Hâkim-i Þehîd´in Kâfî´sinin ikrah bahsinde açýkça cevaz ifade eden sözler gördüm. Þöyle diyor: «Kadýn bin dirhem mehirle evlenmek üzere zorlansa, mehr-i misli onbin dirhem olsa ve velileri kendisini zorla evlendirdilerse nikâh caizdir. Kocasý kadýnýn küf´ü (dengi) ise, hâkim ona istersen bu kadýna mehr-i mislini tamamla der. Aksi takdirde aralarýný ayýrýr. Kadýn için hiçbir þey verilmez ilh...»

«Ýki þahidin bulunmasý da þarttýr.» Bunlar akdin yapýldýðýna þahitlik edeceklerdir. Nikâha tevkil için þahitlik ise, sahih olmasýnýn þartý deðildir. Nitekim Bahýr´dan naklen arzetmiþtik. Bunun faydasý ancak tevkil inkâr edildiði zaman ona isbattýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Þahit çaðýrmanýn nikâha mahsus olduðunu kayýtlamamýz isbicâbî´nin þu sözünden dolayýdýr: Sair akitlere gelince: Onlar þahitsiz de geçerlidir. Lâkin þahit getirmek yine de müstehaptýr. Çünkü âyet vardýr.» Vâkýât´da beyan edildiðine göre, borçlanmalarda þahit tutmak vâciptir.

Yazýya gelince: Muhit´in köle âzâdý bahsinde þöyle denilmektedir: «Azâd etmek için bir yazý yazmak ve bir tarafýn inkârýndan korunmak için borçlanmada olduðu gibi buna þahit getirmek müstehaptýr. Diðer ticaretler bunun hilâfýnadýr. Zira güçlük vardýr. Ticaretler vukuu çok olan þeylerdir.» Nikâhýn da köle âzâdý gibi olmasý gerekir. Çünkü onda da güçlük yoktur.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:50:57
TEMBÝH : Þarih yukarýlarda, "Evlenecek kadýnýn meçhul olmamasý þarttýr." demiþ; bununla Bahýr sahibinin buradaki þu sözüne iþaret etmiþtir: «Nikâhlanan kadýnýn þahitlercebaþkalarýndan ayrýlmasý tâzýmdýr. Tâ ki bilinmezlik ortadan kalksýn. Eðer peçeli olarak orada bulunuyorsa, kendisine iþaret kâfidir. Ama ihtiyat olan yüzünü açmaktýr. Þahsýný görmezler de evden sesini iþitirlerse, orada yalnýz baþýna bulunduðu takdirde caizdir. Yanýnda baþka bir kadýn daha varsa caiz olmaz. Çünkü bilinmezlik ortadan kalkmamýþtýr. Evlendirmek için vekâlet vermesi de bu izaha göredir.» Yani þahitler kadýný görürler veya kadýn evde yalnýz baþýna bulunursa, tevkili inkâr ettiði vakit þahitlerin kadýn aleyhine þehadette bulunmalarý caizdir. Aksi takdirde caiz olmaz. Çünkü müvekkilin baþka kadýn olmasý ihtimali vardýr. Ama bunun mânâsý, bunsuz tevkil sahih olmaz, yapýlan akit fuduli akdi olur ve sonradan kavlen veya fiilen caiz görmekle sahih olur demek deðildir, Sebebini yukarýdan anladýn.

Bahýr sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «Kadýn gaipde olur da þahitler sözünü iþitmezlerse; meselâ nikâh akdini kadýnýn vekili yaparsa bakýlýr: Þahitler kadýný bilirlerse, onu kasdettiðini anladýklarý ismini zikretmek kâfidir. Kadýný bilmezlerse, mutlaka kendi ismiyle babasýnýn ve dedesinin isimlerini zikretmek gerekir. Hassaf nikâhýn mutlak surette caiz olduðunu söylemiþtir. Hattâ o kimseyi vekil eder de, o da þahitlerin huzurunda ben kendimi müvekkilem filan kadýnla evlendirdim yahut iþini benim elime havale kýlan kadýnla evlendirdim derse ona göre caiz olur. Kadýhân diyor ki: «Hassaf ilimde büyüktü. Ona uymak caizdir. Hâkim-i Þehid Müntekâ´da, nitekim Hassaf böyle demiþtir diye geçmiþtir.»

Ben derim ki: Tatarhâniyye´de Muzmerât´dan naklen, "Sahih olan birinci kavildir. Fetva da ona göredir. Keza Bahýr´da vekil ve fuduli faslýnda mezhebin muhtar olan kavli budur. Hassaf´ýn söylediði buna muhaliftir. Velev ki Hassaf büyük adam olsun" denilmiþtir. Ulemanýn kadýn hakkýnda söyledikleri erkek hakkýnda da geçerlidir. Hâniyye´de þöyle denilmektedir: Ýmam Ýbni´l-Fadýl diyor ki: Koca orada mevcut olup kendisine iþaret edilirse caizdir. Gaipte ise, ismini ve babasýyla dedesinin isimlerini zikretmedikçe caiz olmaz. Ýhtiyat olan, mahalleye dahi nisbet etmektir. Kendisine, "Ya gaipte olan þahýs þahitlerce mâlûm ise ne buyurursun?" demiþler. Þu cevabý vermiþ: "Mâlûm da olsa, akdin mutlaka ona izafe edilmesi lâzýmdýr. Gaip kadýn hakkýnda baþkasýndan naklen zikrettiðimize göre, yanlýz kadýnýn ismini söyler de sükût ederse, þahitlerce kadýn mâlûm olup bu kadýný kasdettiðini bilirlerse nikâh caizdir."

Hâsýlý gaipte olan kadýnýn mutlaka adýný, babasýnýn ve dedesinin adlarýný zikretmek lâzýmdýr. Ýbni´l-Fadýl´ýn kavline göre, velev ki kadýn þahitlerce mâlûm olsun. Baþkalarýnýn kavline göre, þahitlerce mâlûm ise, yalnýz ismini zikretmek kâfidir. Aksi takdirde caiz olmaz. Hidâye sahibi Tecnîs´te kesinlikle buna kail olmuþ ve, "Çünkü isim söylemekten maksat tariftir. Bu da olmuþtur." demiþtir. Fetih ve Bahýr sahipleri de onu tasdik etmiþlerdir. Hassaf´ýn kavline göre ise, mutlak surette kâfidir. Þüphesiz ki þahitler çok olursa, hepsinin bilmesi þart deðildir. Kadýnýn ismi zikredilir de içlerinden ikisi onu bilirse kâfidir. Zâhire bakýlýrsa bilmekten murad, nikâhý kýyýlan filan kýzý filane olduðunu bilmeleridir. Yoksa þahsýný tanýmalarý deðildir. Ýsim söylemek de þart deðildir. Murad, ya isim yahut isim yerini tutacak ve kadýný tayin edecek bir þeydir. Çünkü Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Bir kimse birine kýzýný nikâh eder de adýný söylemezse, o kimsenin iki kýzý bulunduðu takdirde akit sahih deðildir. Çünkü hangisi için yapýldýðý belli deðildir. Bir kýzý olmasý bunun hilâfýnadýr. Bunda ad vermese de akit caizdir. Ancak kýzýný baþka adla söyler ve ona iþaret etmezse, bu akit sahih olmaz. Nitekim Tecnis´te beyan edilmiþtir.» Yine Tecnis´te Zahîre´den naklen bildirildiðine göre, evlendiren kimsenin bir kýzý olur; karþý tarafýn da bir oðlu bulunursa, "kýzýmý senin oðluna tezviç ettim" demekle nikâh caiz olur. Karþý tarafýn iki oðlu varsa, birinin adýný söylediði takdirde sahih olur... Yine Tecnis´te Hulâsa´dan naklen þöyle denilmektedir: «Kýzý, kardeþi evlendirir de; kýzkardeþimi tezviç ettim diyerek ismini söylemezse, yalnýz bir kýzkardeþi olduðu takdirde caizdir.»

METÝN

Þahitlerin ikisi de hür yahut bir hür erkekle iki hür kadýn olmalý, ikisi de mükellef olup esah kavle göre taraflarýn sözlerini beraberce iþitmeleri ve anlamalarý yani mezhebe göre bunun nikâh olduðunu anlamalarý þarttýr. Bahýr.

ÝZAH

«Ýki hür þahit...» Bahýr sahibi diyor ki: «þahitlerde hürriyet, akýl, bülûð ve Ýslâm þart kýlýnmýþtýr. Binaenaleyh kölelerin, delilerin, çocuklarýn ve kâfirlerin huzuruyla Müslüman nikâhý kýyýlamaz. Çünkü bu söylenenlerin veli olma haklarý yoktur. Kölenin, hâlis köle veya müdebber yahut mükâtep olmasý arasýnda fark yoktur. Köleler þahitliði yüklendikten sonra âzâd edilir yahut çocuklar yine þahitliði yüklendikten sonra bülûða ererlerse, akit zamanýndan onlarla birlikte nikâh münâkit olacak kimseler bulunduðu takdirde bunlarýn þahitlikleri caizdir. Çünkü tahammüle yani þahitliði üzerlerine almaya ehildirler. Akit baþkalarýyla olmuþtur. Aksi takdirde (yani akit zamanýnda baþkalarý yoksa) caiz olmaz. Nitekim Hulâsa ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.»

«Yahut bir hür erkekle iki hür kadýn olmalýdýr.» Kenz´de böyle denilmiþtir. Burasýný musannýf unutmuþ; þarih nikâhta þahitlik yalnýz erkeklere mahsustur zannedilmesinin diye zikretmiþtir. Nitekim buna Hayreddin-i Remli de tembihte bulunmuþtur.

«Taraflarýn sözlerini beraberce iþitmeleri þarttýr.» Binaenaleyh uyuyan iki kimsenin ve saðýr kiþilerin huzurunda nikâh münakit olmaz. Umumiyetle fukahanýn kavilleri budur. Zeylâî saðýrlarýn deðil de uyuyan iki kiþinin huzurunda münakit olacaðýný sahih bulmuþsa da bu zayýftýr. Fetih ve Bahýr sahipleri bunu reddetmiþlerdir. Nehir sahibi uyuyanlarý "iþitenuyuklayanlar" diye yorumlamýþ ise de kendisine itiraz edilmiþ; "Bu takdirde mesele ihtilâflý deðil ittifâkî olur." denilmiþtir. Sonra Mehir sahibi þöyle demiþtir: «Karý ile kocadan her biri dilsiz olursa, iki saðýrýn huzurunda nikâhlarýnýn ihtilâfsýz münakit olmasý gerekir. Çünkü dilsizin nikâhý, ulemanýn dedikleri gibi mâlûm olan iþaretiyle münakit olur.» Fetih sahibi diyor ki: «Ýþitmenin þartlarýndan biri de, mektupla evlenme bâbýnda arzettiðimizdir ki, þahitlerin hutbeye þâmil olan mektubu mutlaka iþitmeleri lâzýmdýr. Mektubu ya kadýn onlara okumalý yahut o anlatýrken iþitmelidirler. Meselâ, filan bana mektup yazmýþ, benimle evlenmek istiyor demeli, sonra þahitleri dâvet ederek kendisini ona tezviç ettiðine þahit olmalarýný istemelidir.» Lâkin mektup emir lâfzý ile ise, yani kendini bana tezviç et diye yazýlmýþsa, þahitlerin mektubdakini dinlemesi þart deðildir. Çünkü emir sîgasý tevkildir. Tevkil için de þahit göstermek þart deðildir. Ama emir icaptýr diyenlerin kavline göre þarttýr. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. Biz evvelce bunu beyan etmiþtik.

"Beraberce" sözüyle, ayrý ayrý iþitmeleri hariç kalýr. Meselâ biri akdi iþitir de oradan gider sonra öteki gelerek tekrarlanýrsa; yahut þahitlerden biri iþitip sonra tekrarlandýðýnda öteki iþitirse, yahut þahitlerden biri icabý, diðeri kabulü iþitir de sonra söz tekrarlanýr ve bu sefer her ikisi demin iþitmediklerini iþitirlerse caiz olmaz. Çünkü bu suretlerde iki akit bulunmuþ; bunlarýn herbirine iki þahit bulunmamýþtýr. Nitekim Nikâye þerhinde belirtilmiþtir.

«Esah kavle göre» Ýfadesi, her ikisi beraberce iþitmelidir sözüne râcî´dir. iþitmelidir sözünün mukabili, orada bulunup iþitmemeleridir ve bunun kâfi görülmesidir. Beraberce sözünün mukabili, Ebû Yusuf´dan rivayet edilen bir kavildir. Bu kavle göre meclis bir olursa istihsanen caizdir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir.

«Anlamalarý þarttýr.» Bahýr sahibi diyor ki: «Tebyîn´de kesin olarak beyan edildiðine göre, taraflar nikâhý kendi sözlerini anlamayan iki Hintli huzurunda kýysalar caiz olmaz. Cevhere sahibi bunun sahih olduðunu bildirmiþtir. Zahîriyye´de ise zâhire göre o iþin nikâh olduðunu anlamak þarttýr denilmiþtir. Hâniyye sahibi de bunu tercih etmiþtir. Böylece mezhep bu kavil olmuþtur. Lâkin Hulâsa´da bildirildiðine göre, akdi yapanlar Arapçayý iyi bilir de onunla akdederler fakat þahitler bilmezlerse, bu hususta ulema ihtilâf etmiþlerdir. Esah kavle göre nikâh münakit olur.» Demek oluyor ki anlamanýn þart olup olmamasý, huzurunda sahih kabul edilen iki kavil vardýr. Nehir sahibi Hulâsa´nýn sözünü iþitmeden, anlamadan nikâh meclisinde bulunmanýn þart olduðunu bildiren kavle yorumlamýþtýr. Yani bu esahhýn hilâfýdýr. Nitekim geçti. Rahmetî ise anlamak þarttýr sözünü bunun nikâh akdi olduðunu anlamaya þart deðildir sözünü muradýn nikâh akdi olduðunu anladýktan sonra lâfýzlarýn mânâlarýný anlamak þart olmadýðýna yorumlamýþtýr.

METÝN

Müslüman kadýnýn nikâhýnda iki Müslüman erkeðin bulunmasý þarttýr. Velev ki ikisi de fâsýkveya ikisine de kazif haddý vurulmuþ yahut her ikisi kör veya karý-kocanýn oðullarý yahut birinin iki oðlu olsun. Velev ki yakýný iddia ettiði zaman karý-kocadan birinin iki oðlu ile nikâh sabit olmasýn.

ÝZAH

«Müslüman kadýnýn» diye kayýtlamasý, zýmmi kadýnýn nikâhýndan ihtiraz içindir. Zira bir Müslümanýn zýmmî býr kadýný iki zýmmînin þehadetiyle nikâh etmesi sahihtir. Nitekim gelecektir. Lâkin bu söz, bundan önce zikrettiði þartlarýn kâfirlerin nikâhlarýnda da muteber olduðu zanýný verir. Halbuki kâfirler nikâhlarýnýn þahitsiz sahih olduðuna îtikat ederlerse, þahitsiz nikâhlarý sahihtir. Nitekim bâbýnda gelecektir. Bundan dolayýdýr ki Hidâye sahibi, "Müslümanlarýn nikâhý ancak iki hür Müslüman þahidin huzuru ile ilh... münakit olur." demiþtir. Bu söze þöyle cevap verilebilir: «Sözümüz Müslümanlarýn nikâhý hususundadýr. Buna delil, musannýfýn kâfir nikâhý için ayrýca bir bâb akdetmesidir.» Bir Müslümanýn zýmmî bir kadýnla evlenmesinde þahitlerin Müslüman olmalarý þart koþulmadýðý için. "Müslüman bir kadýnýn nikâhýnda" diyerek bundan ihtiraz etmiþtir.

«Velev ki ikisi de fâsýk olsun. » Bilmiþ ol ki. nikâhýn iki hükmü vardýr. Bunlardan biri in´ikadýnýn hükmü diðeri isbatýnýn hükmüdür. Birinciyi musannýf zikretmiþtir. ikincisi ancak birbirlerini inkâr ettikleri vakit olur. Ýsbatta sair hükümlerde þahitliði kabul edilenlerin þahitliði tutulur. Nitekim Tahâvî þerhinde beyan edilmiþtir. Onun için iki fâsýkýn, iki körün, iki kazif dayaðý yemiþ kimsenin velev ki tevbe etmemiþ olsunlar - ve akdi yapanlarýn iki oðlu ile nikâh münakit olur. Velev ki hâkim huzurunda edalarý kabul edilmesin.

«Veya ikisine de kazif haddý vurulmuþ» da tevbe etmiþ bulunsunlar. Nehir sahibi diyor ki: «Bu kayýt mutlaka lâzýmdýr. Aksi takdirde tekrar lâzým gelir.» Buna þöyle itiraz olunmuþtur: Musannýfýn mutlak ifadesinden maksat, fâsýklýgýný ilan eden hakkýnda Þâfiî´nin hilafý olduðuna iþarette bulunmaktýr. Þafiî´nin tevbeden önce had vurulan hakkýnda da hilâfý vardýr. Hali kapalý olanla had vurulan tevbekâra gelince: Onlarýn ikisinde hilâf yoktur. Nitekim Mecma ve Hakâyýk þerhinde de beyan edilmiþtir. Þu da var ki; had vurulan kimse mutlak surette fâsýktan daha hâstýr. Umumi olandan sonra. hususi olaný zikretmek en fasîh kelâmda vâki olmuþtur. Halbuki ulemanýn açýkladýklarýna göre, hâss ile âmm karþýlaþtýrýlýrsa, hâstan geri kalaný murad edilir. Lâkin Mugnî´de bildirildiðine göre, hâssýn âmm üzerine atfý yalnýz vav ve hattâ edatlarýyla olur. Ama fukaha müsamaha göstererek ev (yahut) kelimesiyle de atfederler. Bazýlarý bunun sümme (sonra) ve ev (yahut) edatlarýyla dahi caiz olduðunu söylemiþlerdir.

«Yahut her ikisi kör olsun.» Hidâye, Kenz, Vikâye, Muhtâr, Islâh, Cevhere, Nikâye Þerhi, Fetih ve Hulâsa´da böyle denilmiþtir. Hâniyye´de bu na muhalif olarak þöyle denilmiþtir: «Bizegöre körün þahitliði kabul edilmez. Çünkü o dâvâcý ile dâvâlýyý birbirinden ayýramaz. Onlara iþaret de edemez. Binaenaleyh onun sözü þahitlik olamaz. Onun huzuru ile nikâh kýyýlamaz.» Muhtar olan kavil ekseriyetin tercih ettikleridir. Nûh.

«Velev ki karý-kocadan birinin iki oðlu ile nikâh sabit olmasýn.» cümlesiyle musannýf yukarýda gösterdiði farka iþaret etmiþtir. Yukarýda münakit olmanýn hükmü ile isbat etmenin hükmü arasýnda fark olduðunu söylemiþti. Yani karý-kocadan birinin oðullarý þahit olursa bununla nikâh kýyýlýr. Velev ki nikâhý inkâr ettikleri vakit bunlarýn þahitlikleriyle sübut bulmasýn demiþti. Ama yukarýda da beyan ettiðimiz gibi, bu hüküm karý-kocadan birinin oðullarýna mahsus deðildir.

«Yakýný iddia ettiði zaman ilh...» Yani þahitler yalnýz erkeðin veya yalnýz kadýnýn oðullarý ise, karý-kocadan biri nikâh iddia edip diðeri inkârda bulunursa, iddia edenin iki oðlunun þehadet ettiðinde bu þahitlik kabul edilmez. Ama aleyhine þehadet ederlerse kabul olunur. Fakat þahitlerden herbiri bir tarafýn oðlu ise, dâvâcýnýn ne lehine. ne de aleyhine þehadetleri kabul edilmez. Çünkü bu þahidlik kendi anne veya babalarý lehine þahit olmaktan hâli deðildir.

METÝN

Nasýl ki bir Müslümanýn iki zýmmî huzurunda bir zýmmî kadýnla nikâhý sahih olur. Velev ki bu þahitler kadýnýn dinine muhalif bulunsunlar. Velev ki inkâr ettiði takdirde bu þahitlerle nikâh sabit olmasýn. Bize göre kaide þudur. Kimin kendi velayetiyle nikâhý kabule hakký olursa, onun huzuruyla nikâh münakit olur. Bir baba küçük kýzýný evlendirmesini birine emreder de, o adam bir erkeðin yahut iki kadýnýn yanýnda nikâhý akdederse, baba orada bulunduðu takdirde akit sahih olur. Çünkü hükmen nikâhý baba akdetmiþ sayýlýr. Aksi takdirde sahih olmaz. Bir kimse akýl bâlið olan kýzýný bir þahit huzurunda nikâhlarsa, kýz orada bulunmak þartýyla nikâh caiz olur. Çünkü nikâhý kýz akdetmiþ sayýlýr. Aksi takdirde caiz olmaz.

ÝZAH

«Nasýl ki bir Müslümanýn iki zýmmî huzurunda bir zýmmi kadýnla nikâhý sahih olur.» Çünkü þahitliðin nikâhta þart kýlýnmasý insan cüzüne tâzim için, milki müt´ayý isbat içindir. Kocasý aleyhine kadýna mehir isbatý için deðildir. Çünkü mal vâcip olmak için þahitlik þart deðildir. Satýþ ve diðer muameleler böyledir. Böyle bir akde zýmmî þahit olabilir. Çünkü buna hakký vardýr. Ama bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´le Züfer sahih olmayacaðýný söylemiþlerdir. Meselenin tamamý Fetih ve diðer kitaplardadýr.

Zýmmîyeden muradý; Kitâbî kadýndýr. Nitekim Kuhistânî´de beyan edilmiþtir. Halebî diyor ki: «Kitâbîyyeden baþkasý hariçtir. Nitekim haram olan kadýnlar faslýnda gelecektir. Dar-ý Harpte yaþayan Kitâbîye dahildir. Velev ki Dar-ý Harpte nikâhý mekruh olsun. Nitekim þarih bunu Mülteka þerhinin haram olan kadýnlar faslýnda beyan etmiþtir.»

«Velev ki kadýnýn dinine muhalif bulunsunlar.» Meselâ kadýn Yâhudi olup, þahitleri Hýristiyan olsun. Musannýfýn zýmmîleri mutlak söylemesi, Kitâbî olmayan Mecûsîler gibilere de þâmildir. Zâhire bakýlýrsa, bu kayýtla o harbîlerden ihtiraz etmiþtir. Çünkü Zeylâî, "Zýmmî kendi gibisine þahitlik edebilir." demiþtir. Bu gösterir ki, harbînin zýmmîye þahitliði kabul edilmez. Müste´men (pasaportlu zýmmî) harbî sayýlýr. Bunu Ebussuud söylemiþtir.

«Ýnkâr ettiði takdirde ilh...» Yani Müslüman zýmmî kadýnla evlendiðini inkâr ederse, zýmmî þahitlerle nikâh sabit olmaz. Ama kadýn inkâr ederse, Þeyhayn´a göre mutlak surette makbuldür. Ýmam Muhammed´e göre ise, þahitler, "Akit zamanýnda yanýmýzda iki Müslüman vardý." derlerse kabul edilir, aksi takdirde kabul edilmez, þahitler Müslüman olup da þehadeti eda ederlerse, bu hilâf yine bâkîdir. Nehir.

«Bize göre kaide þudur ilh...» Burada Nehir´in ibaresi þöyledir: Ýsbicâbî diyor ki: Kaide þudur: Kendi nefsine veli olmasý suretiyle nikâhta veli olabilen herkes nikâhta þahit dahi olabilir. Kendi nefsine dememiz. mükâtebi çýkarmak içindir. Çünkü mükâtep cariyesini evlendirmeye mâlik ise de; bu kendisi veli olduðu için deðil, bu hakký sahibinden aldýðý içindir. Bu söz, hacredilen þahsýn þahitliðiyle nikâhýn münakit olmamasýný gerektirir. Fakat ben bunu bir yerde görmedim.

«Birine emreder de ilh...» cümlesinden murad, erkek ve kadýna þâmildir. Ancak kadýn olursa, beraberinde iki erkek yahut bir erkekle bir kadýn bulunmak þarttýr. Nitekim Bahýr sahibi böyle demiþtir.

«Hükmen nikâhý baba akdetmiþ sayýlýr.» Çünkü nikâhta vekil elçi ve muabbirdir. Müvekkilin sözlerini nakleder. Müvekkil orada bulununca, doðrudan doðruya akdi kendisi yapmýþ sayýlýr. Zira ibare kendisine intikal eder. Ýbareyi söyleyen mubaþir de bundan baþkasý deðildir. Orada bulunmamasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü doðrudan doðruya konuþan, orada mevcut mânâsýnadýr. Binaenaleyh mevcuda doðrudan doðruya konuþan hükmünü vermek cebri olduðu anlaþýlýr ve böylece Nihâye sahibinin itirazý def edilmiþ olur. Nihâye sahibi, "Bu, lüzumsuz bir tekellüftür. Zira baba þahit olabilir. O halde onu mubaþir (doðrudan doðruya akdi yapan) saymaya hâcet yoktur. Bundan yalnýz bülûða eren kýz meselesi müstesnadýr." demiþtir. Bu satýrlar kýsaltma suretiyle Fetih´ten alýnmýþtýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

«Aksi takdirde sahih olmaz.» Yani baba orada deðilse, akit sahih olmaz. Çünkü kendisi orada yokken ibarenin ona intikal etmesiyle akdi o yapmýþ sayýlamaz.

«Akýl bâlið olan kýzýný ilh» ifadesindeki kýzýný kelimesi kayýt deðildir. Zira baþka bir kýz baþka bir adamý tevkil etse hüküm yine budur. Nitekim Hindiyye´de beyan edilmiþtir. Bâlið kaydýna gelince: Kýz küçük olmuþ olsa, veli þahit sayýlamayacaðý içindir. Çünkü akdin kendisine nakli mümkün deðildir. Bahýr. Akýllý kaydý deliden ihtiraz içindir. Çünkü deli, küçük kýz gibidir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.

«Nikâhý kýz akdetmiþ sayýlýr.» Çünkü vekilin ibaresi ona intikal etmiþtir. Kendisi de o meclistedir. Binaenaleyh bizzarure mubaþir sayýlýr. Bir de kýzý kendi nefsine þahit saymak mümkün deðildir.

«Aksi takdirde caiz olmaz.» Yani kýz o mecliste bulunmazsa akit geçerli deðil; onun kabulüne mevkûf (baðlý) kalýr. Nitekim Hamevî´de bildirilmiþtir. Zira o kimsenin hâli fuzûlîden daha aþaðý deðildir. Fuzûlînin akdi ise bâtýl deðildir. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir.

METÝN

Kaide þudur: Akit emrini veren kimse orada bulunursa, akdi doðrudan doðruya o yapmýþ sayýlýr. Sonra memur olan kimsenin þahitliði ancak akdettiðini söylememek þartýyla kabul edilir. Tâ ki kendi fiiline þahitlik yapmýþ olmasýn. Köle sahibi bülûða ermiþ kölesini, kölenin huzurunda bir baþkasýnýn þahitliði ile evlendirse, zâhir rivayete göre caiz olmaz. Ama köleye izin verir de o da sahibinin huzurunda bir adamýn þahitliði ile akdi yaparsa sahih olur. Fark gizli deðildir. Bir adam baþkasýna, "Sen kýzýný bana tezviç ettin." dese; öteki de ona cevap olarak, "Tezviç ettim." yahut "evet" dese; icabý yapan ondan sonra, "kabul ettim" demedikçe, bu konuþma nikâh olamaz. Çünkü "Sen bana tezviç ettin." sözü istihbardýr (haber istemekdir), akit deðildir. "Bana tezviç et" demesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o tevkildir.

ÝZAH

«O yapmýþ sayýlýr,» Çünkü kendisi o mecliste bulununca söylediðimiz gibi ibare ona intikal eder.

«Ancak akdettiðini söylememek þartýyla kabul edilir.» Yani birbirlerini inkâr ederler de meydana çýkarmak isterlerse. þârihin dediði gibidir. Fakat akdin olup olmamasý cihetinden bu þahitlik mutlak surette makbuldür ki, sözümüz zaten buradadýr. Þarih burada þuna da iþaret etmiþtir ki; bir kimse akdi üzerine alýr da dâmat ölür, mirasçýlarý inkâr ederlerse, þahit çaðýrabilir. Nitekim Saffâr´dan hikâye edilmiþtir. Demiþtir ki: «Yalnýz akdi zikredip baþka bir þey söylememesi ve bu kadýn onun nikâhlýsýdýr demesi gerekir.» Keza ulema iki kardeþ meselesinde de böyle demiþlerdir. Yani iki kardeþ kýzkardeþlerini evlendirirler de sonra nikâha þahit göstermek isterlerse, þahitlerin, "Bu kadýn onun nikâhlýsýdýr." demeleri gerekir. Bunu Bahýr sahibi Zahîre´den nakletmiþtir.

«Tâ ki kendi fiiline þahitlik yapmýþ olmasýn.» Buna tartýcý ve taksimci gibilerin þahitliði ile itiraz olunur. Çünkü bunlar kendi yaptýklarýný beyan etmekle beraber, þahitlikleri makbuldür. Þurunbulâliyye.

Ben derim ki: Þüphesiz akit ancak yapanýn fliliyle lâzým olmuþtur. O kimsenin kendi fiilineþahitliði, akdin icaplarýný kendisinin lâzým kýldýðýna þahitlik demektir ki hükümsüzdür. Tartýcý ile taksimcinin þahitlikleri bunun hilafýnadýr. Çünkü onlarýn fiileri mülzim deðildir. Tartýcýnýn mülzim olmadýðý meydandadýr.

Taksimciye gelince: Bezzâziye´nin þehadetler bahsinde þöyle denildiði içindir: .«Kabulün vechi þudur: Taksimle milk sabit olmaz. Bilâkis ya birbirlerinin rýzasýyla yahut kura çekmekle sabit olur. Sonra kuraya razý olurlar.»

«Kölesini evlendirse Ýlh...» Maksat yahut cariyesini evlendirse demektir. Nitekim Fetih´te öyle denilmiþtir.

«Zâhir rivayete göre caiz olmaz. » Ýfadesini Nehir sahibi söylemiþtir. Onu Ebussuud Efendi dahi Dirâye´den nakletmiþ; fakat kölesini yerine cariyesini denilmiþse de, köle ile cariye arasýnda fark yoktur. Bahýr sahibinin beyanýna göre Fetih´te de bu kavil tercih edilmiþ; "Sahibinin bizzat akit yapmasý, evlenme hususunda köle ile cariyeden mutlak surette hacri kaldýrmak deðildir. Öyle olsa, vekili meselesinde de sahih olurdu. Sahibinin huzurunda baþka birinin þahitliði ile evlendirse akit sahih olmaz." denilmiþtir.

«Sahih olur.» Sahih olmaz diyenler de vardýr. Zira, "söz, köle sahibine intikal etmiþtir. Köle onun vekilidir." demiþlerdir. Fetih sahibi diyor ki: «Esah olan cevazdýr. Þuna binaen ki, köle ile cariye vekil deðillerdir. Çünkü izin vermek onlardan hacri kaldýrmaktýr. O kalktýktan sonra niyabet yoluyla deðil, kendi ehliyetleriyle tasarrufta bulunurlar.»

«Fark gizli deðildir.» ve Fetih´ten naklettiðimiz þu ibaredir. «Sahibinin akdi bizzat yapmasý, evlenme hususunda köleden hacri kaldýrmak deðildir. Binaenaleyh akit ona intikal etmez. Onu Sahibi yapmýþtýr. Köle þahit de olamaz. Þahitlik için ona izin vermiþ olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü köle sahibinin hakký için nîkâhtan men edilmiþtir. Ehliyeti olmadýðý için men edilmiþ deðildir. Binaenaleyh izinle asil olur; naip sayýlmaz ve akit sahibine intikal etmez. O þahit olabilir ve orada bulunmasýyla akit sahih olur.»

«Ýcabý yapan ondan sonra kabul ettim demedikçe...» Yani karþý tarafýn tezevvüç ettim yahut evet demesinden sonra, kabul ettim demedikçe nikâh sahih olmaz. Çünkü karþý tarafýn tezevvüç ettim veya evet sözü icaptýr. Ýlk konuþanýn kabul ettim demesine muhtaçtýr. Musannýfýn ona mucip demesi, þekle bakaraktýr.

«Ýstihbardýr.» (ondan haber vermesini istemektir.) Bu mesele Hâniyye´den nakledilmiþtir. Yukarýda geçmiþti ki; açýkça sorarak kýzýný bana verdin mi dese; o da, Onu sana verdim cevabýný verse, meclis nikâh meclisi olduðu taktirde nikâh münakittir. Bunun evleviyetle münakit olmasý gerekir. Bu meselede ya iki rivayet vardýr yahut buradaki nikâh meclisi olmadýðýna yorumlanýr. Hâkim´in Kâfî´sinde þöyle denilmiþtir: Bir adam bir kadýna, seni þu kadar yahut þu kadar mehirle tezevvüç ediyorum der de; kadýn, dediðini yaptým cevabýnýverirse, bu söz seninle evlendim demesi mesabesindedir. Burada kocanýn kabul ettim demesine hâcet yoktur. Keza erkek, "seni kendime bin dirhem mehirle istemekteyim" der de, kadýn, "kendimi sana tezviç ettim" cevabýný verirse, hüküm yine budur. Þahitler bulunduðu takdirde bunlarýn hepsi caizdir. Çünkü bu kýyas deðil; insanlarýn konuþmasýdýr. Rahmeti.

«Çünkü o tevkildir.» Yani ikincinin sözü iki tarafýn sözü yerine geçer. Bu icaptýr diyenler de olmuþtur. Bundaki sakatlýðýn vechi yukarýda geçmiþti.

METÝN

Kadýnýn nikâhtaki vekili, babasýnýn ismini yanlýþ söyler de, kadýn da orada bulunmazsa, nikâh sahih deðildir. Çünkü meçhuldür. Kýzýnýn isminde yanýlmasý da böyledir. Meðer ki kýz orada bulunsun. yahut ona iþaret etsin. Bu takdirde sahih olur. Bir kimsenin iki kýzý olur da büyüðünü evlendirmek ister fakat yanýlarak onu küçüðünün adýyla çaðýrýrsa, akit küçük kýz için sahih olur. Râniyye.

ÝZAH

«Bu takdirde sahih olur.» Çünkü orada bulunmayan kadýnýn adýný, babasýnýn ve dedesinin adlarýný söylemek þarttýr. Yukarýda geçmiþti ki; þahitler kadýný tanýrlarsa, sadece ismini söylemek kâfidir. Ýbni Fadi buna muhaliftir. Hassâf´a göre ise, adýný söylemek mutlak surette kâfidir. Zâhire bakýlýrsa, meselemizde hepsine göre sahih deðildir. Çünkü yalnýz isminin söylenmesi onu baþkasýnýn murad edilmesinden deðiþtiremez. Onun ismini baþka bir babaya nisbet ederek söylemek bunun hilâfýnadýr. Çünkü, Ahmet kýzý Fâtýma baþka, Mehmet kýzý Fâtýma baþkadýr. Ýsminde yanýlmasý da böyledir,

«Meðer ki kýz orada bulunsun.» cümlesi, her iki meseleye aittir. Yani kýza iþaret eder de, babasýnýn veya kendinin isminde yanýlýrsa zarar etmez. Çünkü hissî iþaretle tarif, isim söylemekten daha kuvvetlidir. Ýsimde ârýzî ortaklýk vardýr. Binaenaleyh iþaret bulununca isim söylemesi hükümsüz kalýr. Nitekim namaza niyetlenirken, þu Zeyd´e uydum der de, o kimse Amr çýkarsa namaz sahih olur.

«Bir kimsenin iki kýzý olur da ilh...» Meselâ büyüðünün adý Âiþe, küçüðünün adý Fâtýma olur da, sana kýzým Fâtýma´yý tezviç ettim derse, bazýlarýna göre Aiþeyi deðil Fâtýma´yý tezviç etmiþ olur. Velev ki maksadý Aiþe´yi tezviç etmek olsun. Ama bu, büyük kýzýmý demediðine göredir. "Sana büyük kýzým Fâtýma´yý tezviç ettim" derse, Valvalciyye´de, "Nikâh kýzlarýn hiçbirine münakit olmamak gerekir. Çünkü o kimsenin bu isimde büyük kýzý yoktur." denilmiþtir. Hâniyye´den naklen Fetih´te dahi böyle zikredilmiþtir. Sözü muradýndan saptýrdýktan sonra, burada niyetin ve þahitlerin bilmesinin bir faydasý yoktur. Bunun benzeri Zahîriyye´den naklen Bahýr´daki þu ifadedir: «Küçük kýzýn babasý küçük oðlanýn babasýna. "kýzýmý tezviç ettim" deyip fazla bir þey söylemese, küçük çocuðun babasý "kabul ettim" dese, nikâhbabaya kýyýlmýþ olur. Sahih olan budur. Burada ihtiyat göstermek ve oðlum için kabul ettim demek icabeder.» Fetih´te bu mesele Farsça zikredildikten sonra þöyle denilmiþtir: «Babaya nikâh caizdir. Velev ki aralarýnda nikâhýn mukaddimeleri oðlu için geçmiþ olsun. Muhtar olan budur. Çünkü baba akdi kendine izafe etmiþtir. Küçük kýzýn babasý, "Kýzýmý senin oðluna tezviç ettim" der de, oðlanýn babasý, "kabul ettim" deyip oðluma demezse, nikâh oðlu için caizdir. Çünkü kýzý evlendiren þahýs nikâhý yüzde yüz o kimsenin oðluna izafe etmiþtir. Kabul eden þahsýn kabul ettim demesi ona cevap teþkil eder. Cevap evvel olmakla kayýtlýdýr. Binaenaleyh, "oðlum için kabul ettim" demiþ gibi olur.»

Ben derim ki: Çok baþa gelenin hükmü bundan evleviyetle anlaþýlýr. Meselâ. "Kýzýný benim oðluma tezviç et" der; o da, "Kýzýmý sana tezviç ettim." dedikten sonra, birinci þahýs "kabul ettim" derse, akit babaya yanýlmýþ olur. Ýnsanlar bu meseleden gafildirler. Bu mesele bana soruldu da, ben böyle cevap verdim. Bir de þöyle söyledim: Babanýn o kýzý boþayýp ikinci defa oðluna nîkâhlamasý mümkün deðildir. Çünkü oðluna ebediyyen haramdýr. Bunun benzerleri çok olur. Meselâ. "Sen kýzýný oðlum için tezviç ettin." der, o da "sana tezviç ettim" cevabýný verir. Eðer birincisi kabul ettim derse, nikâh kendisi için münakit olur. Aksi takdirde hiç münakit olmaz. Nitekim Hayriyye sahibi bununla fetva vermiþtir.

Þimdi þu kalýr: Bir kimse, "Kýzýný oðluma tezviç et" der de, karþýsýndaki, "onu sana hîbe ettim", yahut, "onu sana tezviç ettim" cevabýný verirse, nikâh oðlu için sahih olur. Zahîriyye´den naklen yukarýda geçen bunun hilâfýnadýr. Çünkü orada dünürlükten baþka bir þey yoktur. Burada ise, "kýzýný oðluma tezviç et" sözü tevkildir. Hattâ sözden sonra kabule hâcet yoktur. Binaenaleyh diðerinin. "onu sana hîbe ettim" demesinin mânâsý , "kýzýmý senin için tezviç ettim" demektir. Örf-ü adette onu sana tezviç ettim demekle onu sana hîbe ettim demek arasýnda bir fark yoktur. Fetevâ-i Hayriyye sahibi bunu böyle izah etmiþtir. Zâhire bakýlýrsa, "sana tezviç ettim" dediðinde akit, kimse için sahih olmaz. Meðer ki diðeri kabul ettim desin. Artýk onun için sahih olur.

Bir de ulemanýn þu sözü kalýr: "Sana oðlun için kýzýmý tezviç ettim" der de karþý taraf kabul ettim cevabýný verirse, bana öyle gelir ki, nikâh baba için münakit olur. Çünkü tezviçi ona isnat etmiþtir. Kýz babasýnýn, "oðluna" demesinin mânâsý oðlun için demektir. Bir mânâ ifade etmez. Keza diðerinin, "oðluma kabul ettim" sözü de bir mânâ ifade etmez. Evet, "sana oðlun için kýzýmý verdim" der de. kabul ettim cevabýný verirse, zâhire göre bu nikâh için münakit olur. Çünkü, "Sana oðlun için kýzýmý verdim" ifadesinin örf-ü âdette mânâsý, oðluna " oðluna eþ olmak üzere kýzýmý sana verdim" demektir. Bu mânâ örfen, "oðlun için kýzýmý sana tezviç ettim" sözünden murad edilenin kendisi ise de, bildiðin gibi söz buna yardým etmemektir. Yalnýz baþýna niyet fayda vermez. Allahu â´lem. Gerçi Hayriyye´de, «Bir kimseoðlu için kardeþinin kýzýný ister de, kýzýn babasý, "Kýzým fülaneyi oðlun için sana tezviç ettim" der, öteki de tezevvüç ettim cevabýný verirse, nikâh münakit olmaz. Çünkü kýzýn babasý sana tezviç etim demiþtir. Babasý için de münakit olmaz. Çünkü kýzýn amcasýdýr. Hattâ ecnebi biri olsa nikâh ona münakit olurdu. Hattâ Zahîriyye´den naklettiðimiz yukarki meseledekinden daha evlâ münakit olurdu. Çünkü icap ve kabul ona izafe edilmiþtir. Zahîriyye´deki bunun hilâfýnadýr. Tezviç ve tezevvüç mastarlarýnýn vechi zâhir deðildir. Çünkü icap ve kabulde sîganýn bir olmasý þöyle dursun. maddenin bir olmasý lâzým deðildir. Biri seni tezviç ettim dese, diðeri de kabul ettim yahut razý oldum cevabýný verse nikâh caiz olur.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:53:30
METÝN
Bir kimse nikâh maksadýyla kýz îstemeye kalabalýk kimseler gönderir de, kýzý babasý veya velisi onlarýn huzurunda tezviç ederse sahih olur. Ýçlerinden yalnýz konuþan dünür sayýlýr. Kalanlar nikâha þahittirler. Bununla fetva verilir. Fetih.

FER´Î MESELELER:

1)
Bir kimse birine, "Emri senin elinde olmak þartýyla kýzýný bana tezviç et" dese, kýzýn emri o kimsenin elinde olmaz. Çünkü bu söz nikâhtan önce tefvîzdir.

2) Bir kimse filan kýzý þu kadar mehirle kendisine tezviç etmek için birini tevkil eder de, vekil mehri fazla verirse, akdi geçerli olmaz. O kimse bunu bilmeyerek gerdeðe girerse muhayyerdir. Dilerse akdi kabul eder, dilerse bozar. O kadýna mehr-i müsemmâ ile mehr-i mislin en azý verilir. Çünkü mevkuf akit fâsit gibidir.

3) Allah ve Rasulü þâhit olsun diyerek akit yapmak caiz deðildir. Hattâ bunun küfür olduðunu söyleyenler vardýr. Allahu â´lem.

ÝZAH

«Sahih olur.» Fetih´te Fetevâ´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Sahih olmadýðýný söyleyenler vardýr. Velev ki koca namýna bir insan kabul etmiþ olsun. Çünkü bu þahitsiz bir nikâhtýr. Oradakilerin hepsi, yani konuþaný da konuþmayaný da kýzý isteyen dünürlerdir. Zira örf böyledir. Biri konuþur, kalanlar susar. Kýzý isteyen þahit olamaz. Sahih olduðunu söyleyenler de vardýr. Doðrusu da budur. Fetva buna göredir. Çünkü o cemaatýn hepsini dünür saymak için bir zaruret yoktur. Yalnýz konuþan dünür sayýlýr, kalanlar þahittirler.» Bundan sonra Bahýr´da Hulâsa´dan naklen, "Muhtar kavil caiz olmamasýdýr." denilmiþtir. Þüphesiz ki fetva sözü, sahihlik bildiren sözler içinde en kuvvetlisidir. Bazýlarý Hulâsa´dan sözünü toptan kabul ettikleri surete yorumlayarak ara bulmuþlardýr.

Ben derim ki: Hulâsa´nýn, "O cemaattan biri kabul eder." sözü buna aykýrýdýr. Yukarýda Fetih´ten naklettiðimiz, "Velev ki koca namýna bir insan kabul etsin." sözü de böyledir.

«Emri o kimsenin elinde olmaz ilh...» Þarih, emrin elinde olmasý bâbýnýn

sonunda, "Bir kýzla emri kendi elinde olmak þartýyla evlense sahih olur." demiþtir. LâkinBahýr.da, bunun, söze kadýn baþlayarak, "Emrim elimde olmak þartýyla kendimi sana tezviç ettim, ne zaman dilersem kendimi boþarým." yahut "Ne zaman istersem boþum" dediði; erkeðin de, "kabul etim" diye cevap verdiði hâle mahsus olduðu bildirilmiþtir. O zaman tâlâk vâki olur. Ve kadýnýn emri elindedir. Ama söze kendisi baþlarsa, kadýn boþ olmaz, emri de elinde olmaz.

«En azý verilir.» Yani akdin feshini tercih ederse, mehr-i müsemma mehr-i misilden daha az olduðu takdirde, kendisine o verilir. Çünkü buna razý olmuþtur. Binaenaleyh mehr-i misle kadar olan fazlalýðýný kendi düþürmüþ sayýlýr. Mehr-i misil daha az ise, kadýna o verilir. Çünkü fazlasý ancak mehr-i müsemma ile akdin zýmnýnda lâzým gelecekti. Akit fasit olunca, onun zýmnýndaki fâsit olur. Burada akit fâsit deðil mevkuf olduðundan þarih, "Çünkü mevkuf akit fâsit gibidir." demiþtir. Bunu Rahmetî söylemiþtir. Bu izahtan anlaþýlýr ki, mehr-i müsemmadan murad, vekilin kadýna söylediði mehirdir. Müvekkilin vekile söylediði deðildir. Çünkü onun bir vechi yoktur.

«Küfür olduðunu söyleyenler vardýr.» Çünkü o adam, Peygamber (s.a.v.)´in gaibi bildiðine inanmýþtýr. Tatarhâniyye sahibi diyor ki: «Huccet´te Mültekât´tan naklen bildirildiðine göre, o kimse kâfir olmaz. Çünkü eþya Peygamber (s.a.v.)´in ruhuna arzolunur. Bir de Peygamberler bazý gaipleri bilirler. Teâlâ Hazretleri, "Allah gaibi bilendir, onun gaybýna kimse muttali olamaz. Meðer ki O´nun razý olduðu bir peygamber olsun." buyurmuþtur.

Ben derim ki: Hattâ ulemanýn akait kitaplarýnda bildirdiklerine göre, evliyanýn bazý gaipleri bilmeleri, kerametleri cümlesindendir. Onlar, bu âyetle bilinmediðine istidlâl eden Mütezile taifesine þöyle red cevabý vermiþlerdir: Âyetten murad, vasýtasýz muttali kýlmaktýr. Peygamberden murad da, melektir. Yani Allah Teâlâ vasýtasýz olarak gaibe melekten baþkasýný muttali kýlmaz. Peygamberle evliyaya gelince: Onlarý gaibe melek veya baþka bir þey vasýtasýyla muttali kýlar. Biz bu hususta. "Seli´ Hüsame´l Hindiy..." adlý risalemizde bu meseleden uzun uzadýya bahsettik. Oraya müracaat et! Çünkü o risalede nefis faydalar vardýr. Allahu â´lem.

HARAM OLAN KADINLAR FASLI

METÝN


Haram kýlýnmanýn sebepleri birkaç nevidir: Akrabalýk, musaheret (dâmatlýk) süt, cem, milk, þirk ve cariyeyi hür kadýn üzerine almak ki, bunlar yedidir. Musannýf onlarý bu tertip üzere zikretmiþtir. Bundan geri kalanlar;

üç defa boþamak ve nikâh yahut iddet sebebiyle baþkasýnýn hakký taallûk etmektir. Bunlarý musannýf ricat bâbýnda zikretmiþtir.

ÝZAH

Musannýf burada nikâhýn þartlarýna da baþlamaktadýr. Çünkü nikâhýn þartlarýndan biri, kadýn nikâha mahâl olmak için helâl kýlýnmýþ bulunmaktadýr. Þubeleri çok olduðu için, nikâhý haram kadýnlarý ayrýca bir fasýlda toplamýþtýr. Bahýr.

«Akrabalýk»tan murad, füru ve usulüdür. Füru; bir kimsenin kýzlarý ve evlâdýnýn kýzlarýdýr. Velev ki aþaðý doðru insinler. Usulden murad; anneleri. annelerinin anneleri, babalarýdýr; velev ki yukarýya doðru çýksýnlar; ve anne-babanýn fer´leridir. Velev ki aþaðý doðru insinler. Binaenaleyh kardeþ ve kýzkardeþ kýzlarý, onlarýn çocuklarýnýn kýzlarý aþaðý doðru inse de haramdýr. Bir bâtýnda dedelerinin ve nînelerinin fürûu da haramdýr. Onun için halalarla teyzeler de haramdýr. Ama hala ve teyze kýzlarý île amca ve dayý kýzlarý helâldir. Fetih.

«Dâmatlýk...» Gerdeðe girdiði karýsýnýn fürûu velev ki aþaðý insin ve sahih akitle aldýðý karýsýnýn anneleri ile nineleridir. Velev ki yukarý doðru çýkýlsýn. Ve karýsýna zifaf edilmiþ olmasýn. Babalarýnýn ve dedelerinin cimada bulunduðu kadýnlar yukarýya doðru hep haramdýrlar. Bunlardan zina edilenlerle sahih nikâhla alýnanlar arasýnda fark yoktur. Oðullarýnýn ve oðullarýnýn cimada bulunduklarý kadýnlarý aþaðý doðru inilse bile nikâh edilemez. Burada dahi zina ile sahih akit arasýnda fark yoktur. Fetih. Bir kimsenin öptüðü ve þehvetle dokunduðu kadýnlar usulüne fürûna haram olduðu gibi; usul ve fürûnu öpen yahut dokunan kimseye dahi haramdýrlar.

"Süt" sebebiyle nesep cihetinden haram olanlarýn hepsi haramdýr. Yalnýz bazý müstesnalarý vardýr ki, bâbýnda geleceklerdir. Bu sayýlan üç nevi kadýnlar ebedî olarak haramdýrlar.

"Cem" haram olan kadýnlarý bir nikâh altýnda toplamaktýr. Meselâ, iki kýzkardeþi ve benzerlerini bir nikâh altýnda toplamak veya dörtten ziyade ecnebi kadýný bir nikâh altýnda toplamak böyledir.

"Milk", sahibinin cariyesini, hanýmefendinin kölesini nikâhlamak gibi þeylerdir. Fetih, Milk yerine bazýlarý zýddiyet kelimesini kullanmýþlardýr. Yani mâlik olmak memlûk olmaya zýddýr. Nitekim beyaný gelecektir. Bu kelime cüz´üne veya bütününe mâlik olmaya þâmildir.

"Þirk" kelimesinin yerine Fetih´de semavî bir dine mensup olmayan Mecûsî ve müþrik kadýn gibi denilmiþtir. Bu kelime, dinden dönenle Allah tanýmayan kadýnlar da þâmildir.

«Cariyeyi hür kadýn üzerine almak» ifadesini Zeylâî cem suretiyle haram olanlara katmýþ ve þöyle demiþtir: Hür kadýnla cariyenin bir nikâh altýnda toplanmasýnýn haram olmasý için, hür kadýný önceden almýþ bulunmalýdýr. En münasip olaný budur. Bahýr. Yani zabýt için ve ifsadý azaltmak maksadýyla en münasibi budur demektir. Fetih sahibi de böyle yapmýþtýr. Lâkin evlâ olan, "Hürre geriye býrakýlmamalý." demektir. Tâ ki ikisini bir akitle almasýna da þâmil olsun. Zeylâî´de, "Hür kadýnýn nikâhý sahih. cariyenin nikâhý bâtýldýr." denilmiþtir.

«Bundan geri kalanlar ilh...» Þarih Mültekâ üzerine yazdýðý þerhte iki nevi daha ziyade ederek þöyle demiþtir: «Þimdi haram olan kadýnlardan hünsa-i müþkil kalmýþtýr. Çünkü erkek olmasý ihtimali vardýr. Bir de cinnî kadýn ve su insaný kalýr. Çünkü cinsleri baþkadýr.»

Ben derim ki: Galiba þarih nikâh bahsinin baþýnda söylediði için bu arada onlarý zikre hâcet görmemiþtir. Beþinci bir nevi daha ziyade ederler ki, musannýf onu kendi bâbýnda söyleyecektir. O da lianýn haram olmasýdýr. Ben bu yedi nevi ziyade edilen beþ nevi ile birlikte nazma çekerek þöyle dedim:

Nikâhýn haram kýlýndýðý neviler yedidir.

Karabet, milk, süt, cem, keza þirk, dâmatlýk nisbeti,

Ve evvelâ cariye sonra hür kadýný almak. Beþ nevi ziyade edilmiþtir.

Kadýný üç defa boþamak ve ilan yapmak, baþkasýnýn hakkýna taallûk ki,

bu nikâhtan olsun.

Yahut hiddetten fark etmez, bir de açýklamaksýzýn hünsalýk.

Hepsinin sonu cins deðiþikliðidir.

Cin ve suda yaþayan insan nevi gibi.

METÝN

Evlenen kimseye, erkek olsun kadýn olsun aslýný ve fer´ini yukarý çýksa da, aþaðý inse de nikâh etmek haram olduðu gibi; kardeþinin ve kýz kardeþinin kýzýný - velev ki zinadan olsun - kýzýnýn kýzýný, halasýný ve teyzesini almak da haramdýr. Bu yedi nevi, "Size anneleriniz haram kýlýndý." âyet-i kerîmesinde zikredilmiþtir.

ÝZAH

«Erkek olsun kadýn olsun» ifadesinden murad, erkeðe aslýný, fer´ini almak haram olduðu gibi; kadýna da aslý ile, fer´i ile evlenmenin haram olduðunu anlatmaktýr. Erkeðe kardeþinin kýzýyla evlenmek haram olduðu gibi; kadýna da kardeþinin oðluyla evlenmek haramdýr. Haram meselesi böylece devam eder ve erkek tarafýnda nazar-ý itibara alýnanýn benzeri kadýn tarafýnda da itibara alýnýr. Minah´ýn ibaresinin mânâsý do budur. Ora da þöyle denilmiþtir: «Bu zikredilenlere evlenmek erkeðe haram olduðu gibi kadýna da bunlarýn benzerleriyle evlenmek haramdýr.» Binaenaleyh, "Mânânýn þöyle olmasý lâzýmdýr: Kadýnýn, kardeþi oðlu ileevlenmesi haramdýr. Çünkü erkek tarafýnda kardeþ kýzýnýn benzeri, kadýn tarafýnda kardeþ oðludur." denilemez. Þöyle bir itiraz da vârit olamaz: «Bir adamýn annesi gibi aslý ile evlenmesi haram olunca, kadýnýn da fer´i ile evlenmesi haram olmak lâzým gelir.» Çünkü bir þeyin lâzýmýný söylemek hata sayýlmamýþtýr.

«Velev ki zinadan olsun.» Bu þöyle tasavvur edilir: Birisi bâkire bir kýzla zina eder ve onu bir kýz doðuruncaya kadar elinde tutar. (Ýþte bu doðan kýz onun zinadan kýzý olur.) Bu tasavvuru Bahýr sahibi Fetih´ten nakletmiþtir. Hânûtî diyor ki: «Doðan kýzýn onun zinadan kýzý olmasý ancak bu þekilde tasavvur edilebilir. Çünkü doðan çocuðun ondan olmasý ancak bu suretle bilinir.» Yani zina ettiði kýzý elinde tutmasa, ihtimal kýz baþkasýyla zina eder ve çocuk ondan kalýr. Çünkü bu ihtimalle karþý gelecek bir nikâh yoktur. Halebî diyor ki: «Velev ki zinadan olsun sözü, bu sözden önce zikredilenlere bakarak mânâyý onlarýn hepsine umumileþtirmektir. Yani aslýnýn veya kýz kardeþinin zinadan olup olmamalarý arsýnda fark yoktur. Keza zinadan bir erkek kardeþi olur da onun nikâhtan doðma bir kýzý bulunursa, yahut nikâhtan doðma bir kardeþi bulunur da onun zinadan doðma bir kýzý olursa, hüküm yine budur. Buna kýyasen nikâhtan doðma kýz kardeþinin zinadan bir kýzý olur yahut zinadan doðma kýz kardeþinin nikâhtan doðma kýzý veya zinadan doðma kýz kardeþinin zinadan doðma kýzý olursa hüküm yine budur. Keza bir kimsenin babasý nikâhtan doðmuþ olup, babasýnýn kýz kardeþi zinadan doðmuþsa yahut, babasý zinadan, onun kýz kardeþi nikâhtan doðmuþsa veya babasý da zinadan, babasýnýn kýz kardeþi de zinadan ise hüküm budur. Ve keza bir kimsenin annesi nikâhtan, annesinin kýz kardeþi zinadan ise; yahut annesi zinadan, onun kýz kardeþi nikâhtan ise; yahut hem annesi hem annesinin kýz kardeþi zinadan ise hüküm yine budur. Hâl böyle olunca, þarihin bu ta´mimi ve teyzesinin sözünden sonra yapmasý gerekirdi.»

Ben derim ki: Lâkin þarihin söylediði daha ihtiyatlýdýr. Çünkü o Bahýr´da Fetih´ten nakledilen sözü görerek onu söylemekle yetinmiþtir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Kýzýn hükmünde, zinadan olan kýzý da dahildir. Ve açýkça nassla kendisine haram olur. Çünkü zinadan doðan kýzý lügat itibariyle onun kýzýdýr. Kullara hitap ise, Arap dili itibariyledir. Ama salât sözü gibi nakil sabit olursa, þer´an menkul sayýlýr. Keza zinadan kýz kardeþi, kardeþinin kýzý, kýz kardeþinin kýzý veya oðlu da böyledir.» Ta´mimi hepsinden sonraya býraksaydý nakle tâbi olmak hususunda isabetsiz sayýlýrdý. Þu da var ki, Bahýr sahibinin burada söyledikleri Radâ bahsinde kendisinin söylediklerine aykýrýdýr. Orada þöyle demiþtir; «Zinadan doðan kýz zina eden adamýn amcasýna ve dayýsýna haram deðildir. Çünkü onun zina edenden nesebi sabit deðildir ki, akrabalýk hükmü ortaya çýksýn. Zina eden þahsýn babalarýna ve çocuklarýna haram kýlýnmasý ise, cüz´iyyet itibariyledir. Zinadan doðan kýzla, zina edenin amcasý ve dayýsýarasýnda cüz´iyyet yoktur.» Radâ bahsinde Fetih´te de Tecnis´ten naklen bunun gibi ifade edilmiþtir. Tecnis´in ibaresini biraz sonra zikredeceðiz.

TEMBÝH: Bahýr´da beyan edildiðine göre ilân yapanýn kýzý da bu rada dahildir. Ona da buradaki kýzýn hükmü verilir. Çünkü ilân yapan erkek kendini yalanlayabilir. Ve kýzýn kendinden olduðunu iddia eder. Bu takdirde kýzýn nesebi ondan sabit olur. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Fetih sahibi diyor ki: «Zekâtýn verileceði yerler bâbýnda Mi´râc´dan naklen söylemiþtik ki; bir kimsenin, benden deðildir diye nefyettiði ümmüveledinin çocuðuna zekât vermesi caiz deðildir.» Bu sözün muktezasý, ihtiyata istinat eden yerde kýzýn nesebi ondan sabit olmaktýr. Binaenaleyh o adamýn oðlu o kýzla evlenemez. Çünkü ihtiyatten kýz kardeþidir. Ve nakle baðlýdýr. Liân yapýlan kadýnýn kýzý hakkýnda þöyle demek mümkündür: «Bu kýzýn o kimseye haram olmasý, üvey kýzý olmasýndandýr.

Kýzýn annesiyle zifaf olmuþtur.» Yoksa Fetih sahibinin zorlanarak gösterdiði sebepten dolayý deðildir. Lâkin ilânýn sabit olmasý, o adamýn kýzýn annesiyle zifaf olmasýna baðlý deðildir. O zaman kýzýn da üvey kýzý olmasý lâzým gelmez. Nehir.

«Bu yedi nevi ilh...» Âyette zikredilmiþtir. Lâkin ninelerin ve bir kimsenin kýzýnýn kýzlarýný tezviç hususunda ulema ihtilâf etmiþlerdir. Bazýlarý, "Bunlar sözün mânâya vaz´ý ve hakikatý itibariyle dahildir. Çünkü ana kelimesi lügatta asýl; kýz da fer mânâsýna gelir. Bu takdirde isim müþekkik kabilinden olur." demiþlerdir. Bazýlarý umum mecazla, birtakýmlarý da delâleti nassla dahil olduklarýný söylemiþlerdir. Bunlarýn hepsi sahihtir. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr. Bahýr sahibi zinadan doðan kýzýn mezkûr âyetle haram kýlýndýðýný söylemiþtir.

METÝN

Dedesinin ve ninesinin halasý ve ana-baba bir teyzeleri ve diðerleri bunda dahildir. Annesinin halasýnýn halasýna ve babasýnýn teyzesinin teyzesine gelince: Bunlar helâldir. Ve amcasýnýn kýzý, halasýnýn kýzý, dayýsýnýn ve teyzesinin kýzlarý gibidir. Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Bu sayýlanlardan geri kalanlar ise helâl kýlýnmýþtýr." buyurmuþtur.

Musahere ile cimada bulunduðu karýsýnýn kýzý ve karýsýnýn annesi ve mücerret sahih akitle mutlak surette nineleri haram olur. Velev ki zevce ile cima edilmemiþ olsun. Çünkü tekerrür etmiþ bir kaidedir. Anneleri cima etmek kýzlarý haram kýlar. Kýzlarý nikâh etmek ise anneleri haram kýlar. Burada üvey kýzlar ile üvey oðullar da dahildir. Keþþâf´ta, "Dokunmak ve benzeri Ebû Hanîfe´ye göre cima gibidir." denilmiþ; musannýf da onu kabul etmiþtir.

ÝZAH

«Bunda dahildir.» Yani metindeki, "halasýný almak haramdýr" ifadesinde dahildir. Nitekim âyetteki, "Halalarýnýz da haram kýlýndý." ifadesinde de dahildir.

«Ana-baba bir teyzeleri» ifadesi dahi böyledir. Nitekim Zeylâî´de beyan edilmiþtir. H.

«Ana-baba bir teyzeleri ve diðerleri ilh...» dahildir. Yani bu ta´mim yalnýz hala ile teyzeye mahsus deðildir. Asýlla fer´den maada yukarýda zikredilenlerin hepsi böyledir. zikredilenlerin hepsi böyledir. Nitekim sözün mutlak olmasýndan da anlaþýlýr. Lâkin burada onu açýk söylemenin faydasý, ondan sonra zikredilenlere muhalif olduðuna tembih içindir.

«Annesinin halasýnýn halasýna ilh...» meselesinde Nehir sahibi þunlarý söylemiþtir: «Halanýn halasýna ve teyzenin teyzesine gelince: Yakýn olan hala annesinin ise haram deðildir. Aksi takdirde haram olur. Yakýn olan teyze babasýnýn ise haram deðildir. Aksi takdirde haramdýr. Çünkü halanýn babasý bu takdirde babasýnýn anasýnýn kocasý olur. Onun halasý, babasýnýn anasý olan ninenin kocasýnýn kýz kardeþidir. Ananýn kocasýnýn kýz kardeþi haram deðildir. Ninenin kocasýnýn kýz kardeþi ise evleviyetle haram deðildir. Yakýn teyzenin anasý, annenin babasý olan dedenin karýsýdýr. Onun kýz kardeþi ise ananýn babasýnýn karýsýnýn kýz kardeþidir. Dedenin karýsýnýn kýz kardeþi haram deðildir.» Annenin tabirinden murad, halanýn babasýnýn anne bir kýz kardeþi olmasýdýr. Bu, babasýnýn baba bir yahut ana-baba bir kýz kardeþi olmasýndan ihtiraz içindir. Çünkü böyle bir halanýn halasý helâl olamaz. Zira babanýn babasý olan, dedenin kýz kardeþidir.

«Yakýn teyze babadansa...» ifadesinden murad, annesinin baba bir kýz kardeþi olmasýdýr. Bu da anne bir kýz kardeþi veya anne-baba bir kýz kardeþi olmasýndan ihtiraz içindir. Çünkü bu teyzenin teyzesi annesinin annesi olan ninesinin kýz kardeþidir. Ve helâl deðildir. Galiba þarih Nehir sahibinin, "Anne bir ve bâba bir" sözünden bunlardaki zamirin nikâh yapmak isteyene râcî olduðunu anlamýþtýr. Nitekim böyle anladýðý seziliyor. Ve söylediklerini buna göre söylemiþtir. Halbuki öyle deðildir. Binaenaleyh þarihin, "Ana bir halanýn halasýna ve baba bir halasýna ve baba bir teyzesinin teyzesine gelince...» demesi gerekirdi. Ama onun sözünü þöyle düzeltmek mümkündür: «Yakýn hala diye kayýtlamasý, ana bir dedenin kýz kardeþi olduðu içindir. Yakýn teyze diye kayýtlamasý da baba bir nine sisinin kýz kardeþi olduðu içindir. Nitekim hâþiye yazarý bunu açýklamýþtýr. Fakat mutlak olarak býrakýlýrsa doðru deðildir.»

«Cimada bulunduðu karýsýnýn kýzý...» Yani gerek kendi himayesinde olup nafakasýný versin, gerekse böyle olmasýn haramdýr. Âyette himayenin zikredilmesi, âdeti beyandýr. Yahut üvey babalarý kýnamak içindir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. Cima bulunduðu kaydýyla, cimada bulunmadýðý kadýndan ihtiraz etmiþtir. Çünkü öylesinin mücerret akitle kýzý haram olmaz. Halebî´nin Hindiyye´den naklettiðine göre. bir adamýn karýsýyla baþ baþa halvette kalmasý, kýzýnýn haram olmasý hususunda cima Verini tutmaz.

Ben derim ki: Lâkin Tecnis´te Nâtýfî´nin Ecnâs´ýndan naklen þöyle denilmiþtir: «Ebû Yusuf´un Nevâdir´inde bildirildiðine göre; bir kimse karýsý ile ramazan orucu esnasýnda veya ihramhalinde baþ baþa halvette kalýrsa, o kimseye o kadýnýn kýzýyla evlenmek helâl olmaz. Ýmam Muhammed helâl olduðunu söylemiþtir. Çünkü kocasý cima etmiþ sayýlmamýþtýr. Hattâ kadýna yarým mehir verilir.» Bu ifadenin zâhirine bakýlýrsa, ihtilâf, fâsit olan halvet hakkýndadýr. Sahih halvete gelince: Onun, kýzý haram kýlacaðýndan hilâf yoktur. Bu husustaki sözün tamamý mehir bâbýnda halvet hükümlerinden bahsedilirken gelecektir. Kadýný kendisinden þehvet duyulur bir halde cima etmesi þarttýr. Þehvet duyulmayacak derecede küçük bir yaþta onunla cima eder de boþarsa; ve kadýn aylarca iddet bekledikten sonra baþkasýna kocaya varýr da bir kýz doðurursa, o kýzýn annesiyle cima eden erkekle evlenmesi helâldir. Nitekim metinde gelecektir.

«Ve karýsýnýn annesi» haramdýr. Bu kayýtla cariyesinin anasý hariç kalýr. O ancak cima veya cimaýn mukaddimeleriyle haram olur. Zira kadýnlar tabiri kocalara izafe edilince, bundan hür kadýnlar murad olur. Nitekim zýhâr ve îlâ meselelerinde böyledir. Bahýr. Hür kadýnlar tâbirinden murad, nikâhla alýnanlardýr. Velev ki baþkasýnýn cariyesi olsun. Nitekim bunu Rahmetî ile Ebussuud söylemiþlerdir.

«Mutlak surette nineler»den murad; anne ve baba tarafýndan olanlardýr. Velev ki yukarýya doðru çýksýnlar. Bahýr.

«Sahih» sözü fâsit nikâhtan ihtirazdýr. Çünkü fâsit nikâh sýrf akitle hürmeti musahere icabetmez. Onunla birlikte cima yahut cima yerini tutacak þehvetle dokunmak ve þehvetle bakmak gibi bir þey bulunmalýdýr. Zira izafet ancak sahih akitle sabit olur. Bahýr. Yani Teâlâ Hazretlerinin, "Kadýnlarýnýzýn anneleri" hitabýndaki zamir, yahut ´zevcesinin annesi" izafetindeki zamire izafet ancak sahih akitle sabit olur. Bazý nüshalarda þu ziyade de bulunmaktadýr: «Fâsit nikâhla haram olmaz. Meðer ki þehvetle dokunmak ve benzeri bir fiille beraber olsun.»

"Burada..." Yani karýsýnýn kýzý tabirinden üvey kýzlarla üvey oðullar da dahildir. Bunlarýn haram olmasý icma ile, bir de âyetteki "üvey kýzlarýnýz" ifadesiyle sabit olmuþtur. Bahýr.

«Keþþaf´tan ilh...» nakil hususunda þarih Bahýr sahibine uymuþtur. Âþirkârdýr ki, dokunmak ve benzerinin hiçbir yere mahsus olmaksýzýn cima gibi hürmet-i musahere icabettiði bütün metinlerde bildirilmiþtir Lâkin âyet-i kerimede anneleriyle cima edilen üvey kýzlarýn haram olduðu, anneleriyle cima edilmemiþse haram olmadýðý açýklanýnca, burada da cimanýn mutlaka lâzým olduðu zannedilir. Keza ulemanýn dokunmak ve benzeri þeylerin hürmet-i musahere icabettiðini açýklamalarý, üvey kýzlardan baþkalarýna mahsus sanýlýr. Onun için Ebû Hanîfe´den dokunmanýn cima yerine geçtiði burada acýk olarak nakledilmiþtir ki, bu vehim ortadan kalksýn ve bu hükmün ulemanýn hüküm çýkardýðý meselelerden olmadýðý anlaþýlsýn. Galiba þarih burada Keþþâf´tan baþka Ebû Hanîfe´deri bu rivayeti açýklayangörmemiþ olacak ki, bunu ondan nakletmiþtir. Çünkü Keþþâf sahibi Zemahþerî (Mutezili olmakla beraber) mezhep ulemasýndandýr. Kendisi nakil hususunda haccettir. Burasý gizli olduðu için þarih, "Musannýf da onu kabul etmiþtir." diyerek sözünü te´kid etmiþtir.

METÝN

Bir kimseye aslýnýn ve fer´inin zevceleri de mutlak surette haramdýr. Velev ki uzak olsun. Zevcesine zifaf olup olmamasý da bu hususta müsavidir. Babasýnýn karýsýnýn kýzý veya oðlu ise helâldir. Yukarýda neseben olsun, musahereten olsun haram olduðu zikredilenlerin hepsi süt cihetinden de haramdýr. Ancak radâ bâbýnda istisna edilenler baþkadýr.

ÝZAH

«Aslýnýn ve fer´inin» zevceleri þu âyetlerden dolayý haramdýr: «Babalarýnýzýn nihâk ettiði kadýnlarý almayan.» «Kendi sulbünüzden doðan oðullarýnýzýn halîleri de size haramdýr.» Halîle; zevce demektir. Nikâhsýz cima edilen kadýnýn haram olmasý, baþka delilledir. Oðullarýn sulbü diye zikredilmesi, evlâtlýðýn karýsýný iskat içindir. Süt oðlunun kansýný helâl kýlmak için deðildir. O, neseben oðlunun karýsý gibi haramdýr. Bahýr ve diðer kitaplar.

«Velev ki uzak olsun ilh...» cümlesi, mutlak olan sözün beyanýdýr. Yani velev ki asýl veya fer uzak olsun. Dede yukarýya doðru çýksýn; oðlunun oðlu da aþaðý doðru insin. Asýl ve fer´in karýlarý mücerret akitle haram olur. Zifaf olup olmamasý müsavidir.

«Babasýnýn karýsýnýn kýzý veya oðlu ise helâldir.» Babasýnýn karýsýnýn oðlunun kýzý da öyledir. Bahýr. Hayreddin-i Remlî diyor ki: «Ananýn kocasýnýn kýzý haram deðildir. Kocasýnýn annesi, babanýn karýsýnýn annesi, o zevcenin kýzý, oðlunun karýsýnýn annesi ve kýzý, üvey oðlunun karýsý ve üvey babanýn karýsý da haram deðildir.»

«Neseben olsun, musahareten olsun ilh...» kelimeleri temyizdir. Yani süt cihetinden de usûlü, fürûu, anne-babasýnýn fürû ve fürûnun fürû sulbî dedelerinin ve ninelerinin fürû, zevcenin fürû ve usûlü, zevcenin usûlü. usûl ve fürûnun zevceleri haramdýr.

«Ancak radâ bâbýnda istisna edilenler baþkadýr.» Bunlar dokuz suret olup, tafsilâtýyla yüzsekize varýr. Nitekim ileride tahkik edeceðiz. H.

TEMBÝH: "Yukarýda zikredilenlerin hepsi süt cihetinden de haramdýr." ifadesinin; yine yukarýda geçen, "velev ki zinadan olsun." sözüyle birlikte muktezasý, zina ettiði kadýnýn süt cihetinden aslý ve fer´inin haram olmasýdýr. Kuhistânî´de ise Tahâvî þerhinden naklen haram olmadýðý bildirilmiþtir. Kuhistânî bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «Lâkin Nazým ve diðer kitaplarda beyan edildiðine göre, zina eden erkek ile kadýnýn her biri, diðerinin süt cihetinden aslýna fer´ine haramdýr.» Aslýna fer´ine diye kayýtlamasý, kardeþ ve amca gibi sair yakýnlarýna bilittifak haram olmamayý gerektirir. Tecnis´te þöyle deniliyor: «Bir kimse bir kadýnla zina eder de kadýn çocuk doðurursa, bu sütle bir kýz çocuðu emzirdiði takdirde, kendisiyle zinaeden adamýn o kýz çocuðuyla evlenmesi caiz olmadýðý gibi; onun usûl ve fürûu ile evlenmesi de caiz deðildir. Ama zina eden adamýn amcasý o kýzla evlenebilir. Nasýl ki o kýz o kimsenin zinadan doðan kýzý olsa evlenirdi. Dayý da amca gibidir. Çünkü kýzýn nesebi zina eden þahýstan sabit olmamýþtýr ki, kýzda akrabalýk hükmü zâhir olsun. Zina eden þahsýn, babasýna, çocuklarýna ve çocuklarýnýn çocuklarýna haram olmasý cüz´iyyet itibariyledir. O kýzla amca arasýnda ise cüz´iyyet yoktur. Zinadan doðan kýz hakkýnda bu sabit olunca, zina sebebiyle gelen sütle emziren hakkýnda da böyledir.»

Ben derim ki: Bu, þarihin sözünde yukarýda geçen ta´mamiyle aykýrýdýr. Orada, "Velev ki zinadan olsun." denilmiþ; biz de buna tembihte bulun-muþtuk.

METÝN

FER´Î MESELELER:

1)
Bir þaþýrtmaca olmak üzere þöyle derler: «Bir adam kansýný iki talâkla boþar ve kadýnýn ondan sütü gelirse, kadýn iddetini bitirdikten sonra küçük bir çocukla nikâhlanarak onu emzirir ve bu sebeple ona haram olursa, sonra baþka bir kocaya nikâhlanarak onunla zifafa girer, arkacýðýndan kocasý onu boþarsa, ilk kocasýna bir talâkla mý döner yoksa üç talâkla mý?» Buna þöyle cevap verilir: «Ýlk kocasýna ebediyyen dönemez. Çünkü kendisi onun süt oðlunun karýsý olmuþtur.»

2) Bir kimse babasýnýn cariyesini satýn alýr da, babasýnýn onunla cima ettiðini bilirse, cariyeye yaklaþmasý haram olur.

3) Bir kýzla bâkire diye evlenir de dul çýkar ve kýz, "Beni senin baban bozdu" derse, kocasý tasdik ettiði takdirde mehirsiz talâk-ý bâinle boþ düþer, Aksi takdirde mehirsiz boþ düþmez. Þumunni.

ÝZAH

"Þaþýrtmaca"dan murad; düþünmeden cevap vereni þaþýrtan meseledir.

«Kadýnýn ondan sütü gelirse...» Yani ondan doðurduðu için sütü gelirse demektir.

«Ona haram olursa...» Yani çocuðun sütannesi olduðu için ana haram olursa demektir.

«Onunla zifafa girerse...» diye kayýtlamasý, ilk kocasýna helâl olmasý tevehhüm edilebilsin diyedir. Küçük çocuðun cima etmesi mümkün deðildir.

«Bir talâkla mý döner yoksa üç talâkla mý?» Bir talâkla mý demesi, "Ýkinci koca üçten aþaðý olan talâklarý yýkamaz." diyen kavle göredir. Yoksa üç talâkla mý sözü, "yýkar" diyen kavle göredir. Nitekim bâbýnda gelecektir.

«Süt oðlunun karýsý olmuþtur.» Çünkü emzirmekle oðulluðun sübutu kocalýk ile beraberdir. Binaenaleyh kadýný, hem adamýn hem kendinin süt oðlunun karýsý diye vasýflamak sahih olur. Keza oðulluðun sübutu evlilik üzerine arýzîdir. Ve ondan sonradýr dersek hüküm yine budur. Çünkü bir zamanda iki vasfýn bir yerde bulunmasý lâzým gelmez. Onun içindir ki, birkimseye karýsýný boþadýktan sonra doðan üvey kýzý ve o emmezden evvel boþanan babasýnýn karýsý olan süt annesi haram olur.

«Babasýnýn onunla cima ettiðini bilirse...» yaklaþmasý haram olur. Cima etmediðini bilir veya bunda þüphe ederse, yaklaþmasý helâl olur. H.

Bilmekten murad; zann-ý galibe de þâmildir. Çünkü bu hususta kesin bilgi edinmek nadirdir. Babanýn milkinde iken o cariye ile cima ettiðini haber vermesi bu kabildendir. Bahýr´da Muhit´ten naklen þöyle denilmiþtir: «Bir adamýn bir cariyesi bulunur da onunla cima ettiðini söylerse, o cariye oðluna helâl olmaz. Ama cariye milkinde bulunmaz da onunla cima ettiðini söylerse, oðlunun onu yalanlayarak cariye ile cima etmesi helâl olur. Çünkü zâhir ona þahittir.» Yani zâhir oðluna þahittir. Zâhire göre murad, cima haberini kendi milkinde deðilken vermesidir. Cariye milkinde bulunur da sonra onu satar ve milkinde îken cima ettiðini haber verirse, oðluna helâl olmaz.

«Dul çýksa...» Yani onunla cima etmek istediðinde dul çýkarsa demektir. Nitekim Bahýr ve Minah´ta da böyle denilmiþtir. Dul çýktýðý, ya kýzýn söylemesiyle yahut cimadan baþka bir þeyle anlaþýlacaktýr. Cima eder de dul çýkarsa, mehr-i mislini vermek vâcip olur. Çünkü þüpheyle cima etmiþtir. Ýslâm diyarýnda cima; ya kýsýrlýk veya mehirden hâli deðildir. Rahmetî.

METÝN

Yine sýhriyyetle zina ettiði kadýnýn aslý haram olur. Musannýf zina ile, haram cimaý kasdetmiþtir. Þehvetle dokunduðu kadýnýn aslý da haram olur. Velev ki hararetin geçmesine mâni olmayan bir örtü üzerinden baþýndaki saçýna dokunmuþ olsun. Kendisine þehvetle dokunan kadýnýn, cinsiyet organýna þehvetle bakanýn ve yuvarlak dâhilî fercine bakýlan kadýnýn - velev ki camdan veya kadýnýn içinde bulunduðu sudan bakmýþ olsun - asýl ve fer´leri mutlak surette haram olur. Ýtibar, dokunurken ve bakarken þehvetli bulunmasýdýr. Ondan sonraki þehvete itibar yoktur. Dokunmak ve bakmakta þehvetin sýnýrý, âletinin hareket etmesi yahut hareketin ziyadeleþmesidir. Bununla fetva verilir.

ÝZAH

«Zina ettiði kadýnýn aslý haram olur. »Bahýr sahibi diyor ki: «Hürmet-i musahere sözüyle, dört haramý kasdetmiþtir. Bunlar; kadýnýn zina eden þahsýn nesep ve süt cihetinden usûl ve fürûuna haram olmasý, nesep ve süt cihetinden usûl ve fürûunun zina eden þahsa haram olmasýdýr. Nitekim bu, helâl cimada da böyledir. Zina eden þahsýn usûl ve fürûuna zina ettiði kadýnýn usûl ve fürûu helâldir.» Bu sözün bir mislini az yukarýda Kuhistânî´den nakletmiþtir.

«Usûl ve füru helâldir ilh...» Yani helâl cima ile bunlar helâl olduðu gibi; haram cima ile de birbirlerine helâldirler. Bahýr sahibinin dört haramý diye kayýtlamasý, geri kalanlarý hariç býrakýr. Bu hususta az yukarýda söz ettik.

«Zina ile haram cimaý kasdetmiþtir» Çünkü zina bir mükellefin þehvet duyulan bir ferce cima etmesidir. Velev ki geçmiþte milkten ve milk þüphesinden hâli olarak yapmýþ olsun. Keza nikâhlý karýsýný yahut satýn aldýðý cariyesini fâsit bir þekilde cima etmekle veya müþterek cariyeyi yahut mükâtebi veya zýhâr yaptýðý kadýný yahut Mecûsi cariyeyi veya hayýzlý nifaslý karýsýný cima etmekle yahut kendisi ihramlý veya oruçlu iken cimada bulunmasý ile dahi hürmet-i musahere sabit olur. Zina ile kayýtlamamýz; burada Þâfiî muhalif olduðu içindir. Bir de, dübüre cima etmekle hürmet-i musahere sabit olmayacaðýný anlatmak içindir. Nitekim gelecektir. Burada Evzâî ile Ýmam Ahmed muhaliftirler. Fetih sahibi diyor ki: «Bir rivayette imam Mâlik ile Ýmam Ahmed de bizimle beraberdirler. Bu kavil Hazret-i Ömer´le Ýbn-i Mesûd´dan, esah kavle göre Ýbn-i Abbâs´dan Ümran b. Husayn´dan, Câbir. Übeyy ve Aiþe´den ve Tâbiinin Hasan-ý Basrî, Sa´bî, Nehâî, Evzâî, Tâvûs, Mücahid, Atâ, Ýbn´l-Müseyyeb, Süleyman b. Yesar, Hammâd, Sevrî ve Ýbn-i Râhavey gibi cumhurundan rivayet edilmiþtir.» Tamamý, delilinin izahý ile birlikte Fetih´tedir.

«Þehvetle dokunduðu kadýnýn aslý da haram olur.» Çünkü dokunmak ve bakmak, cimaya sebep olan mukaddimelerdir. Binaenaleyh ihtiyat yerinde cima yerine geçer. Hidâye. Fetih sahibi buna hadislerle Sahabe ve Tâbiinden eserlerle istidlâl etmiþtir. Þehvet yalnýz bir taraftan olsa bile, hükmün isbatý için kâfidir. Nitekim gelecektir.

«Baþýndaki saçýna» kaydý ile, etrafa sarkan uzun saç hariç kalmýþtýr. Hâniyye´nin zâhir olan ibaresine bakýlýrsa, saça dokunmak haram kýlmaz. Muhit sahibi kesin olarak bunun hilâfýna kail olmuþ; Bahýr sahibi ise Muhit´in sözünü tercih etmiþtir. Hulâsa sahibi ise tafsilâta giderek haram kýlan saçý baþýn üzerindekine tahsis etmiþ; sarkan saçýn haram kýlmadýðýný söylemiþtir. Cevhere sahibi kesinlikle bunu kabul etmiþtir. Nehir sahibi ise bunu iki kavlin yorumu kabul etmiþtir Bu zâhirdir. Onun için þarih kesinlikle buna kail olmuþtur.

«Hararetin geçmesine mâni olmayan ilh...» Yani hararetin geçmesine mâni olursa, hürmet sabit olmaz. Ekseri kitaplarda böyle denilmîþtir. Keza âletine bir bez sararak cima ederse, hüküm yine budur. Gerçi Zahire´de, "Ýmam Zahîruddin, aðýzý, çeneyi, yanak ve baþý öpmek, peçe üzerinden bile olsa hürmeti icabeder diye fetva verirdi." denilmiþse de; bu ifade, peçe ince olup harareti geçirdiðine yorumlanmýþtýr. Bahýr.

«Kendisine þehvetle dokunan kadýnýn...» Usûlü fürûu da haramdýr. Fetih sahibi diyor ki: «Kadýnýn dokunmasýyla hürmet sabit olmak için, erkeðin onu tasdik etmesi ve doðru söylediðine gönlü yatmasý þarttýr. Bu izaha göre, erkeðin kadýna dokunmasýnda þöyle demek gerekir: O kadýn babasýna ve oðluna haram olmaz. Meðer ki onu tasdik etsinler yahut doðru söylediðine gönülleri yatsýn. Sonra Ebû Yusuf´tan nakledilen bir rivayetin bunu ifade ettiðini gördüm.» «Yuvarlak dâhili fercine bakýlan kadýnýn...» cümlesinde fercle kayýtlamýþtýr. Çünkü Zâhîre ve diðer kitaplarýn zâhirine bakýlýrsa, kadýnýn fercden baþka uzuvlarýna þehvetle bakmasý muteber olmadýðýna ulema ittifak etmiþlerdir. Þu halde Kenz sahibi, kayýtlý olmak gereken yerde sözü mutlak býrakmýþtýr.

Bahýr. Yuvarlak dâhilî ferc ifadesini Hidâye sahibi tercih etmiþ; Muhit ve Zahîre sahipleri de sahihlemiþlerdir. Hâniyye´de fetva buna göredir denilmiþ: Fetih´te ise, "Zâhir rivayet budur. Çünkü bu ferce ait bir hükümdür. Ýç kýsmý her cihetle fercdir. Dýþ kýsmý ise bir vecihle fercdir. Dýþ kýsmýndan korunmak imkânsýzdýr. Binaenaleyh o itibardan düþürülmüþtür. Bu ancak kadýn bir þeye dayandýðý zaman tahakkuk eder." denilmiþtir. Bahýr. Ayakta olur veya dayanmaksýzýn oturursa hürmet sabit olmaz. Ýsmail. Bazýlarý kýl biten yerlere bakmakla, bazýlarý da çatlaðýna bakmakla sabit olacaðýný söylemiþlerdir. Hulâsa sahibi bunu sahih bulmuþtur. Bahýr.

«Kadýnýn içinde bulunduðu sudan bakmýþ olsun.» sözü, suyun üzerinde bulunup fercinî suda görmesinden ihtiraz içindir. Nitekim gelecektir.

«Mutlak surette haram olur...» sözü, usûl ve fürûa râcîdir. Yani velev ki yukarýya doðru çýksýnlar, aþaðý doðru insinler demektir. T.

«Ýtibar, dokunurken ve bakarken þehvetli bulunmayadýr.» Fetih sahibi diyor ki: «Þehvetle sözü haldir. Binaenaleyh dokunurken þehvetli bulun-manýn þart olduðunu ifade eder. Þehvetsiz dokunur da, sonra bu dokunmadan þehvete gelirse, kendisine haram olmaz.» Bakmakta da þehvet þarttýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Gözünü yumduktan sonra þehvete gelse haram olmaz.

Ben derim ki: Þehvetin o kadýnca duyulmasý þarttýr. Baþkasýna duyursa olmaz. Çünkü Feyz´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse þehvetsiz olarak kýzýnýn fercine bakar da, bunun gibi bir cariyesi olmasýný diler ve kýzýna þehvetlenirse, hürmet sabit olur. Dilediði cariyeye þehvetlenirse hürmet sabit olmaz.»

«Yahut hareketin ziyadeleþmesidir.» Yani hareketi zaten mevcutsa artmasýdýr.

«Bununla fetva verilir.» Bazýlarý. "Þehvetin sýnýrý, þehveti yoksa kalbiyle arzu etmesidir. Þehveti varsa ziyadeleþmesidir. Âletin hareket etmesi þart deðildir." demiþlerdir. Muhit ve Tûhfe sahipleri bu kavli sahih bulmuþlardýr. Gâyetü´l-Beyân´da îse, "Ýtimat bunadýr. Fakat mezhep birincisidir." denilmiþtir. Bahýr. Fetih sahibi diyor ki: «Buna þu mesele teferru eder: Aleti kalkar da karýsýný çaðýrýr ve hata ederek onu kýzýnýn uyluklarý arasýna sokarsa, kalkýnmasý fazlalaþmadýkça annesi haram olmaz.»

METÝN

Kadýnda ve ihtiyar erkek gibilerde, kalbinin hareketi veya hareketinin ziyadeleþmesi itibara alýnýr. Cevhere´de þöyle denilmektedir: «Ferce bakmak için âletinin hareket etmesi þartdeðildir. Bununla fetva verilir.» Bu meni gelmediðine göredir. Dokunmak veya bakmakla meni gelirse haram olmaz. Bununla fetva verilir. Ýbn-i Kemâl ve baþkalarý. Hulâsa´da, "Bir kimse karýsýnýn kýz kardeþi ile cima ederse, karýsý kendisine haram olmaz." denilmektedir. Aynadan yahut sudan görülürse, dâhilî fercine bakýlan kadýn haram olmaz. Çünkü görülen, o þeyin kendisi deðil, in´ikâs suretiyle misalidir.

ÝZAH

«Kadýnda ve ihtiyar erkek gibilerde ilh...» Fetih sahibi diyor ki: «Sonra bu sýnýr genç hakkýndadýr. Ýhtiyar ile kalkýnamayana gelince: Bunlarýn sýnýrý, kalplerinin harekete geçmesi veya harekette ise ziyadeleþmesidir. Sadece nefsin meyletmesi deðildir. Çünkü bu geçkin ihtiyar gibi hiç þehveti olmayanda da bulunur.» Fetih sahibi bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «Ulema kadýnýn haram kýlan þehvetini sýnýrlandýrmamýþlardýr. Bunun en azý, fikri bozacak þekilde kalbin hareketedir.» Tahtâvî, "Ben þehvet hususunda hünsa-i müskilin hükmünü görmedim. Kendisine en zararlý ile muamele yapýlmasýnýn gereði ona kadýn hükmü vermektir." demiþtir.

«Cevhere´de...» Keza Nehir´de Cevhere´deki gibi denilmektedir. Bundan dolayýdýr ki. ferce dokunmanýn da böyle hattâ evlâ olmasý gerekir. Çünkü dokunmanýn tesiri, bakmanýn tesirinden daha çoktur. Buna delil, þehvetle olursa fercden baþka bir yere dokunduðu zaman hürmet-i musahare icabetmesidir. Bakmak bunun hilâfýnadýr. H.

Ben derim ki: Cevhere´nin sözü, þehvetin sýnýrý hakkýnda baþka bir kavil üzerine tefri edilmiþ olabilir. O zaman bakmak, ferce veya baþka bir yere dokunmaktan ihtiraz olmaz.

«Haram olmaz.» Çünkü meninin gelmesiyle anlaþýlýr ki, bu kalkýnma cimaya vardýrmamýþtýr. Hidâye. Ýnâye sahibi þöyle demiþtir: «Ulemanýn, meni gelmekle hürmet icabetmez; sözlerînin mânâsý þudur: Evvelâ þehvetle dokunurken hürmetin hükmü, meni gelmekle iþ anlaþýlýncaya kadar mevkûf idi. Meni gelirse hüküm sabit olmaz; gelmezse sabit olur. Ama dokunmakla sabit olmuþ deðildir. Sonra meni gelmekle hürmet sâkýt olur. Çünkü hürmet-i musahare bir defa sabit oldu mu, bir daha ebediyyen sâkýt olmaz.»

«Hulâsa´da ilh...» sözü, usûl ve fürû ile kayýtlamanýn ihtiraz yeridir. Karýsý haram olmaz demek, hürmet-i musahare sabit olmaz demektir. Mânâ þudur: O kadýn ebedî olarak haram olmaz. Yoksa þüpheyle cima edilmiþse, iddeti bitinceye kadar ona yaklaþmak haramdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Bir kimse karýsýnýn kýz kardeþine þüphe ile cima ederse, þüphe sahibinin iddeti bitmedikçe karýsý kendisine haram olur.» Dirâye´de dahi Kâmil´den naklen þöyle denilmektedir: «Ýki kýz kardeþten birine zina ederse, o kadýn hayzýný görmedikçe ötekine yaklaþamaz.» Fetih sahibi bunu müþkil saymýþtýr. Vechi þudur: Zina eden kimsenin menisine itibar yoktur. Onun için bir adamýn karýsý zina etse, o adama haram olmaz. Zinanýnakabinde cima caizdir.

«Fercine bakýlan kadýn haram olmaz ilh...» Musannýf bu ifadede Dürer sahibine uymuþtur. Þurunbulâlî buna itiraz etmiþ; "Bu ifade muzaf takdir etmeden sahih deðildir. Yani fercine bakýlan kadýnýn aslý ve fer´i haram deðildir. Çünkü fercine bakýlan kadýnýn kendisi haram deðildir." demiþtir. Kendisine þöyle cevap verilmiþtir: «Bu ibareden murad: bakanýn usûl ve fürûuna o kadýn haram deðildir. demektir.» Burada þöyle bir itiraz vârit olabilir: Sözümüz, kadýnýn usûlüne fürûuna nisbetle hürmet sabit (Olup olmamasý hususundadýr. Evlâ olan, haram olur sözünü kaldýrmak ve metni haline göre býrakmaktýr. O zaman mânâ düzelir. Fercine bakýlmayan ifadesi, bakýlan ifadesi üzerine atfedilmiþ olur. Mânâ þudur: Bu kadýnýn aslý ve fer´i haram deðildir. Bundan, kadýnýn o adama ve onun usûlüne fürûuna haram olmayacaðý evleviyetle anlaþýlýr.

«Çünkü görülen, o þeyin misalidir ilah...» ifadesiyle, þarih Feth´in ibaresine iþaret etmektedir. Orada, camdan ve aynadan görmekle, suda ve sudan görmek arasýnda fark yapýlmýþ: þöyle denilmiþtir: «Galiba illet - Allahu a´lem - aynada görülenin, o þeyin kendisi deðil misali olmasýdýr. Ulema yeminin bozulmasýný bununla illetlendirmiþlerdir. Þöyle ki; bir kimse fîlanýn yüzüne bakmayacaðýna yemin eder de, aynada veya suda bakarsa yemini bozulmaz. Bu izaha göre cam arkasýndan bakmakla haram olmasý, göz cama nüfuz ettiði içindir. O kimse görülen þeyin kendisini görür. Aynadan ve sudan görmek bunun hilâfýnadýr. Bu, aynadan veya sudan görmenin, ziyanýn in´ikâsý vasýtasýyla olmasýný nefyeder. Yoksa onu ayný ile görürdü. Bilâkis suretinin aynayla suya basýlmasýyla görür. Su içinde görülen bunun hilâfýnadýr. Çünkü temiz ise, suya göz iþler ve su içindekinin kendini görür. Velev ki bulunduðu hâl üzere göremesin. Onun içindir ki, bir kimse suda gördüðü bir balýðý satýn alýrsa, sudan vasýtasýz Çýkarýldýðý takdirde muhayyerdir.»

Þarihin, misalidir demesinin faydasý bununla anlaþýlýr. Lâkin musannýfýn Dürer sahibine uyarak in´ikasla demesine uygun düþmez. Ama þöyle cevap verilebilir: Musannýfýn in´ikastan muradý; gözden çýkan þua, aynâ ve su gibi parlak satýhtan görülen þeye in´ikas eder. diyenlerin sözüne istinat etmek deðildir ki, bu takdirde görülen þey onun misali deðil, hakikatý olmak lâzým gelsin. Musannýfýn, muradý, görülen þeyin kendisinin in´ikas etmesidir. Misalden murad da odur. Binaenaleyh musannýfýn sözü diðer kavle istinat eder. Buna intibah yoluyla görmek derler ki, þundan ibarettir: Yalabýk bir þeyin karþýsýnda duran kimsenin sureti ve misali o þeyin içine basýlýr, kendisi basýlmaz. Kadýhân´ýn, "Çünkü o kimse kadýnýn fercini görmemiþtir. O ancak fercin aksini görmüþtür." sözü de buna delâlet eder.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:56:18
METÝN

Bu, kadýn diri olduðuna ve þehveti celbettiðine göredir. Velev ki geçmiþte olsun. Baþkalarýnagelince: Yani ölü kadýnla þehveti celbetmeyen küçük kýzda bununla aslâ hürmet sabit olmaz. Nasýl ki dübüre cima etmek mutlak surette hürmet isbat etmez. Ve nasýl ki kadýnýn iki yolunu bir ederse hüküm budur. Çünkü o adamdan gebe kalmadýkça, fercine cima ettiði yüzde yüz kestirilemez. Bu hususta zina ile nikâh arasýnda fark yoktur. Þehveti celbetmeyen küçük bir kýzla evlenir de, cima ettikten sonra onu boþar ve iddeti geçerse, baþka bir kocaya vardýðý takdirde, ilk kocasýnýn onun kýzýyla evlenmesi caiz olur. Çünkü þehvet yoktur. Kezd þehvet erkekte de þarttýr. Bülûða yaklaþmayan bir çocuk, babasýnýn karýsýyla cima etse kadýn haram olmaz. Fetih. Bu söylenenler hususunda; dokunmak ve þehvetle bakmak, kasýtla unutmak, hata ve zorlama arasýnda fark. yoktur.

ÝZAH

"Bu..." Yani musaharet meselelerinde zikredilen þeylerin hepsi, kadýn diri olduðuna ve þehveti celbettiðine göredir. Þehveti celbedenin tarifi ileride gelecektir. Bundan murad, dokuz yaþýnda ve daha büyük olan kýzdýr.

«Velev ki geçmiþte olsun.» Geçkin kocakarý gibi ki, o da haram olmakta dahildir. Bir de kocakarýnýn çocuk doðurmasý caizdir. Nitekim Ýbrahim ve Zekeriyya (a.s.)´ýn zevceleri doðurmuþlardýr.

"Bununla..." Yani ona cima etmekle dokunmak veya fercine bakmakla aslâ hürmet sabit olmaz. Yani ister þehvetle dokunsun, ister þehvetsiz ve ister meni gelsin, ister gelmesin fark etmez.

«Mutlak surette...» Yani ister çocuk, ister kadýn olsun hürmet isbat etmez. Nitekim Gâyetü´l-Beyân´da bildirilmiþtir. Fetva da buna göredir. Vâkýat´da bu bildirilmiþtir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir. Valvalciyye´de þöyle denilmektedir: «Bir adam bir adamla cinsî münasebette bulunsa, o adamýn kýzýný alabilir. Çünkü bu fiil kadýnlarda olsa hürmet-i musahare icabetmez. Erkeklerde etmemesi ise evleviyette kalýr.»

«Fercine cima ettiði yüzde yüz kestirilemez.» Bu cümle, yalnýz musaharet icabetmeyeceðinin illetidir. Dübürden cima etmenin musaharet icabetmemesinin illeti ise, cimanýn ferce yapýlmadýðý yüzde yüz bilindiði içindir. Cimanýn yeri fercdir. Þarihin bunu terk etmesi, evleviyetle anlaþýldýðý içindir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu iki meseleye þöyle itiraz olunur: Bu iki yere cîmada bulunmak hürmet-i musahareye sebep olmasa da, þehvetle dokunmak buna sebeptir. Bunlarda dokunmak daha kuvvetle mevcuttur. Cevap þudur: Ýllet, çocuk doðmasýna sebep olan cimadýr. Dokunmakla hürmetin sabit olmasý, ancak bu cimaya sebep olduðu içindir. Bu iki surette ise bu tahakkuk etmemiþtir.» Bundan anlaþýlýr ki, bu iki meselede meninin gelmesiyle gelmemesi arasýnda fark yoktur. H.

«O adamdan gebe kalmadýkça...» Fetih´te ve çocuðun ondan olduðu bilinmedikçe kaydýziyade olunmuþtur. Yani kýzý doðuruncaya kadar elinde tutar. Nitekim evvelce arzetmiþtik. Ama bu, nikâhta deðil zinadadýr. Nitekim gizli deðildir.

«Ýlk kocasýnýn onun kýzýyla evlenmesi caiz olur.» Anasý ise mücerret akit ile ona haram olur. T.

«Bülûða yaklaþmayan bir çocuk ilh...» ifadesi Fetih´te þöyledir: «Hattâ dört yaþýnda bir çocuk babasýnýn karýsýyla cima etse hürmet sabit olmaz.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun zûhirine bakýlýrsa, þehveti celbeden kýzýn yaþýndaki sýnýr, yani dokuz yaþ itibar edilecektir.» Nehir sahibi þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Þehvet olmamakla ta´lil, þehveti olmayan çocuðun cimasýyla hürmet sabit olmayacaðýný ifade eder. Þüphesiz dokuz yaþýnda bir çocuk bundan hâlidir. Çocuðun mutlaka mürâhik (Yani bülûða yaklaþmýþ) olmasý lâzýmdýr. Sonra bunu Hâniyye´de gördüm. Þöyle diyor: Akraný cima eden çocuk bâlið gibidir. Ulema demiþlerdir ki: Mürâhik cima eder, þehvetlenir ve kadýnlar kendisinden utanýr. Mürâhik sayýlmasý hususunda bu zâhirdir. Dokuz yaþýnda olmasý hususunda zâhir deðildir. Buna delil, Fetih´deki þu ifadedir: Mürâhik çocuðun dokunmasý bâlið gibidir. Bezzâziye´de, mürâhik bâlið gibidir. Hattâ karýsýyla cima etse yahut þehvetle dokunsa, hürmet-i musahare sabit olur, denilmiþtir.»

Bu suretle anlaþýlýr ki; þarihin Fethu´l-Kadir´e nisbet ettiði söz açýktan onun sözü deðilse de, lâkin muradý odur. Bundan þu hâsýl olur ki: Her ikisinin mürûhik yaþýna ermiþ olmalarý tâzýmdýr. Bu yaþýn kadýn için en azý dokuz, erkek için onikidir. Çünkü bülûðun mümkün olduðu en az müddeti budur. Nitekim ulema bunu çocuðun bülûðu bâbýnda açýklamýþlardýr. Bu da, yukarýda geçen þu söze uymaktadýr: «(Ýllet, çocuk doðmasýna sebep olan cima yahut bu cimaya sebep olan dokunmadýr. Þüphesiz ki mürâhik olmayan çocuktan çocuk beklenemez.»

«Bu söylenenler...» Yani tahrim hususunda kasýtla unutmak arasýnda fark yoktur. Feth´in ibaresi þöyledir: «Dokunmakla hürmetin sabit olmasýnda. kasten yahut unutarak veya zorlanarak yahut yanýlarak yapmak arasýnda bir fark yoktur.» Bunu Halebî söylemiþtir. Rahmetî, "Dokunmak ve bakmakta bu bilinince, cimada evleviyetle bilinir." demektir.

METÝN

Kocasý karýsýný, yahut kansý kocasýný cima´ý için uyandýrýr da; kocasýnýn eli, þehvet çaðýna gelmiþ bulunan kýzýna yahut zevcesinin eli kocasýnýn oðluna temas ederse, anne ebediyyen haram olur. Fetih. Bir kimse karýsýnýn anasýný öperse, sahih kavle göre neresinden olursa olsun - Cevhere - þehvetsiz olduðu anlaþýlmadýkça karýsý kendisine haram olur. Velev ki aðzýndan öpsün. Nitekim Zahîre sahibi böyle anlamýþtýr. Dokunmakta ise, þehvet olduðu bilinmedikçe haram olmaz. Çünkü öpmekte asýl þehvettir. Dokunmak bunun hilafýnadýr.

ÝZAH

«Yahut zevcesinin eli kocasýnýn oðluna temas ederse...» cümlesinden murad, mürâhik yani bülûða yaklaþan oðludur. Nitekim yukarýda geçen izahattan anlaþýlmýþtýr. Feth´in, "Baþkasýndan olan oðlunun." diye kayýtlamasý için Nehir sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bunu kayýtlamasý, o kadýndan olan oðluna dokunursa, evleviyetle haram olacaðý bilinsin diyedir. Ýki yerde de þehvetle yahut þehvetin ziyadeleþmesiyle diye kayýtlamak mutlaka lâzýmdýr.»

«Bir kimse karýsýnýn anasýný öperse ilh...» Burada Zahîre sahibi þöyle demiþtir: «Karýsýnýn anasýný öptüðü veya ona dokunduðu yahut fercine baktýðý zaman, bunun þehvetle olmadýðýný söylerse, Sadru´þ-þehid´in beyanýna göre öpmede þehvetsiz olduðu anlaþýlmadýkça haramdýr diye fetva verilir. Dokunmakla bakmakta haram fetvasý verilmez. Meðer ki þehvetle olduðu anlaþýlsýn. Çünkü öpmede asýl þehvettir. Dokunmak ve bakmak bunun hilafýnadýr. Uyûn´un satýþlar bahsinde bunun hilâfý bildirilmiþ; "Muhayyerlik þartýyla bir cariye satýn alýr da onu öper veya fercine bakarsa, sonra da bunu þehvetle yapmadýðýný söyleyerek cariyeyi iade etmek isterse, tasdik olunur. Bu iþe giriþen cariye ise, o adam tasdik edilmez. Ulemadan bazýlarý öpmede tafsilât vermiþ ve eðer aðzýndan öperse haramdýr diye fetva verilir. Þehvetsiz olduðunu iddiasý tasdik edilmez; baþýndan veya çenesinden yahut yanaðýndan öperse, haram fetvasý verilmez. Meðer ki þehvetle öptüðü anlaþýlsýn. Ýmam Zahîruddin, öpme meselesinde mutlak olarak haramdýr diye fetva verir ve o adamýn þehvetle öpmedim iddiasýnýn tasdik edilmeyeceðini söylermiþ" denilmiþtir. Uyûn´un mutlak sözü gösteriyor ki, aðzýndan veya baþka yerinden öptüðünde adamýn sözü tasdik olunur. Bakkâlî´de zikredildiðine göre; þehvetle dokunduðunu inkâr ederse tasdik olunur. Meðer ki kadýnýn yanýna âleti kalkmýþ olarak varýp da onu kucaklamýþ olsun. Mücerred´de dahi, "Âletin kalkmasý þehvetine delildir." denilmiþtir.

«Sahih kavle göre Cevhere...» Haddâdînin Cevhere´deki sözü buna muhaliftir. Çünkü þöyle demiþtir: «Emer veya öper de, þehvetlenmedim derse tasdik olunur. Meðer ki dokunmak ferce, öpmek de aðýza olsun.» Þarihin ileride Haddâdî´den nakledeceði ibareye uygun olan budur. Bahýr´ýn ondan naklettiðine uyan da budur. Bahýr sahibi, "Fethu´l-Kadir sahibi bunu tercih etmiþtir. Yanaða aðýz hükmü verilmiþtir." demiþtir. Feyz´de dahi þöyle denilmektedir: «Âleti kalkmadan öper de bunun þehvetsiz olduðunu söylerse tasdik edilir. Bazýlarý aðýzdan öperse tasdik edilmez demiþlerdir. Bununla fetva verilir.»

Görüyorsun ki bu, tafsilâtý tercih hususunda acýktýr. þarihin söylediði mutlak ifadeyi kendisinden baþka sahihleyen görmedim. Evet Kuhistânî þöyle demiþtir: «Öpmekte, þehvetsiz olduðu anlaþýlmadýkça haramdýr diye fetva verilir. Aðzýný veya çenesini yahut yanaðýný veya baþýný öpmesi müsavidir. Bazýlarý, aðzýný öperse þehvetsiz olduðunu iddiaetse bile haramdýr diye fetva verileceðini; baþka yerinden öperse haram fetvasý verilmeyeceðini söylemiþlerdir. Meðer ki þehvet sabit ola.» Görülüyor ki ýtlak tercihi öpmedir. Lâkin tafsilât tercih olunduðunu açýkça gördün.

«Karýsý kendisine haram olur ilh...» Yani bu mesele sorulduðu vakit haramdýr diye fetva verilir. Þehvetsiz olduðunu iddia ederse tasdik olunmaz. Meðer ki þehvetsiz olduðu hâl karinesiyle anlaþýla. Ýþte bu, Kuhistânî´den ve Þehid´den yukarýda nakledilenlere uygundur. Cevhere´den naklettiðimize ise muhaliftir. Fetif sahibi Cevhere´nin sözünü tercih etmiþtir. Buna göre evlâ olan. "Þehvet bilinmedikçe haram olmaz." demektir. Yani kadýný, âleti kalkýk olarak yahut aðzýndan öpmüþtür. Ve böylece Feyz´den naklettiðimize, ileride de gelecek sözlere uygun olur. O zaman öpmekle dokunmak arasýnda fark kalmaz.

«Velev ki aðzýndan öpsün.» Bu söz, nefyde deðil, menfîde mübalâðadýr. Mânâ þudur: Þehvetli olmadýðý anlaþýlmazsa, karýsý haram olur. Bu, þehvetin anlaþýlmasýna da, þüpheli kalmasýna da sâdýktýr. Fakat þehvetsiz olduðu anlaþýlýrsa kadýn haram olmaz. Velev ki aðzýndan öpmüþ olsun. H.

«Nitekim Zahire sahibi böyle anlamýþtýr.» Yani bunu Uyûn´un ibaresinden anlamýþ ve þöyle demiþtir: «Uyûn´un satýþlar bahsinde mutlak olan sözünden anlaþýlan budur ilh...» Sen biliyorsun ki, musannýfýn sözü, "öpmekte asýl olan þehvettir. Þehvet yoktu iddiasý tasdik edilmez." esasýna göredir. Bu ise Uyûn´da beyan edilenin hilâfýnadýr.

METÝN

Sarmaþmak öpmek gibidir. Þehvetle sýkmak ve ýsýrmak da öyledir. Velev ki ecnebi bir kadýný olsun. Ýkisinden birinin þehvetlenmesi kâfidir. Mürâhik, deli ve sarhoþ balið gibidir. Bezzâziye. Kýnye´de þöyle denilmektedir: «Sarhoþ bir kimse kýzýný öpse, anne haram olur. Ama hürmet-i musahare ile nikah ortadan kalkmaz. Hattâ o kadýnýn baþka bir kocaya varmasý ancak birbirlerinden ayrýldýklarý ve iddet bittikten sonra helâl olur. O kadýnla cima etmek zina olmaz.» Hâniyye´de bildirildiðine göre. bir kimsenin þehvetle kýzýnýn fercine bakmasý, karýsýnýn haram olmasýný icabeder. Keza kýz korkarak çýplak bir halde babasýnýn yataðýna girer de, babasýnýn âleti ona kalkarsa, kýzýn annesi o babaya haram olur. Dokuz yaþýndan aþaðý bir kýz müþtehat (þehveti celbeden) deðildir. Bununla fetva verilir.

ÝZAH

«Þehvetle sýkmak ve ýsýrmak da öyledir.» Þehvetle tabirini söylememesi gerekirdi. Nitekim musannýf sarmaþma meselesinde böyle yapmýþtýr. Çünkü maksat, bu yapýlanlarý yukarýda geçen tafsilât dairesinde öpmeye benzetmektir. Binaenaleyh kayýtlamanýn mânâsý yoktur. H.

«Velev ki ecnebi bir kadýn olsun.» Yani bu hususta kendi karýsýyla ecnebi bir kadýn arasýnda fark yoktur. Ecnebi kadýnýn sureti zâhirdir. Kendi karýsýna gelince: Misâli þudur: Bir kadýnlaevlenir de onu sýkar veya ýsýrýr yahut öper veya kucaklar da sonra cima etmeden boþarsa, o kadýnýn kýzý bu adama haram olur. Bilmelisin ki bu ta´mim bizim meselemize has deðildir. Çünkü bundan öncekilerin hepsi öyledir. H. Hassaten kýzý zikretmesi, anne mücerret akitle haram olduðu içindir.

«Ýkisinden birinin þehvetlenmesi kâfidir.» Bu ancak dokunmada zâhirdir. Bakmaya gelince: Bakan kimsenin þehveti muteberdir. Diðerinde þehvet bulunmuþ bulunmamýþ fark etmez. T. Hayreddin-i Remlî ulemanýn bunu yalnýz dokunma bahsinde zikretmelerinden alarak incelemiþ ve þöyle demiþtir. «Fark, her ikisinin cima lezzetinde ortak olduklarý gibi, dokunma lezzetinde de ortak olmalarýdýr. Bakmak bunun hilafýnadýr.»

«Bâlið gibidir.» Yani cima, dokunmak ve bakmakla hürmet-i musaharenin sabit olmasý hususunda bâlið hükmündedir. Þarih bunlarýn mukabilerini tamamlayarak, bâlið, akýl, ayýk dese daha iyi olurdu. T. Fetih´te þöyle denilmektedir; «Bülûða yaklaþan bir mürâhik kadýna dokunarak bunu þehvetle yaptýðýný ikrar etse, aleyhine hürmet sabit olur.»

"Bezzâziye..." Ben Bezzûziye´de yalnýz mürâhiki gördüm. Deli ile sarhoþu görmedim. Ama bunlarý Zahýdî´nin Hâfî´sinde gördüm.

«Anne haram olur.» Bazý nüshalarda böyle denilmiþtir. Umumiyetle nüshalarda ise anne zikredilmemiþtir. Binaenaleyh bu, Halebî´nin dediði gibi hazýf ve îsal kabilindendir. Kýnye´nin ibaresi þöyledir: «Deli, karýsýnýn anasýný þehvetle öpse; yahut sarhoþ kýzýný öpse haram olur.» Yani karýsý kendisine haram olur.

«Hürmet-i musahare ile nikâh ortadan kalkmaz ilh...» Zahîre sahibi diyor ki: «Ýmam Muhammed´in Asýl adlý kitabýndaki nikâh bahsinde beyanýna göre; hürmet-i musahare ile ve süt emmekle nikâh ortadan kalkmaz; yalnýz fâsit olur. Hatta kocasý ayrýlmadan o kadýný cima ederse, þaþýrmýþ olsun olmasýn kendisine had vâcip olmaz.»

«Ancak birbirlerinden ayrýldýktan ve iddet bittikten sonra helâl olur.» Velev ki üzerinden yýllar geçmiþ olsun. Nitekim Bezzâziyye´de böyle denilmiþtir. Hâfî´nin ibaresi ise; "Ancak hâkim ayýrdýktan yahut birbirlerinden ayrýldýktan sonra helâl olur." þeklindedir. Biliyorsun ki nikâh kalkmaz, fakat fasit olur. Ulemanýn fâsit nikâhta açýkladýklarýna göre, karý-kocanýn birbirlerini terk etmesi zifaftan sonra ise, ancak seni býraktým veya yolunu serbest býraktým gibi sözlerle tahakkuk eder. Zifaftan önce ise; bazýlarýna göre hem sözler, hem de dönmemek kasdýyla terk etmekle, bazýlarýna göre ise her iki surette ancak sözle olur. Hattâ kadýný terk eder de iddetinin üzerinden seneler geçerse, baþka kocaya varamaz.

«O kadýnla cima etmek zina olmaz.» Yani ayrýlmazdan veya birbirlerini terk etmezden önce yaptýðý cima zina olmaz. Hâvî sahibi þöyle demiþtir: «Bu müddette yapýlan cima zina deðildir. Çünkü ihtilâflýdýr. Haram olduktan sonra cima ettiði için erkeðin mehr-i misil vermesiicabeder. Ama kendisine had vurulmaz.Nesep de sabit olur.»

«Babasýnýn yataðýna girerse...» sözü ile þarih dokunmaktan kinaye yapmýþtýr. Yoksa dokunmadan sýrf yataða girmek bir þey deðildir. T.

«Müþtehat deðildir; bununla fetva verilir.» Bahýr´da Hâniyye´den naklen böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi sonra þunlarý söylemiþtir: «Bu, kýzýn semiz ve zayýf olmasý arasýnda fark olmadýðýný gösterir. Onun için Mi´râc sahibi, "Beþ yaþýnda bir kýz bilittifak müþtehat deðildir. Dokuz yaþýnda veya daha fazla olan ise bilittifak müþtehattýr. Beþle dokuz arasýnda ise, rivayetler ve ulema ihtilâf etmiþlerdir. Esah kavle göre böyle bir kýz çocuðu hürmeti isbat etmez." demiþtir.»

METÝN

Kadýn kocasýnýn þehvetle öptüðünü; yahut kocasýnýn oðlu kendisini þehvetle öptüðünü iddia eder de, erkek inkârda bulunursa, erkek tasdik edilir, kadýn edilmez. Meðerki âleti kalkmýþ olarak kadýna varmýþ ve ona sarmaþmýþ olsun. Bu, erkeðin yalan söylediðine karinedir. Yahut memesini tutmuþ veya kadýnla beraber hayvana binmiþ yahut fercinden tutmuþ veya aðzýndan öpmüþ olsun. Bunu Haddûdî söylemiþtir. Fetih´te, "Yanaklar için aðýz hükmü verildiði görülüyor." denilmiþtir. Hulâsa´da beyan edildiðine göre, bir adama, sen karýnýn anasýna ne yaptýn diye sorulur da, onunla cima ettim derse, hürmet sabit olur. Yalan söylediði þakadan bile olsa tasdik edilmez. Þehvetle dokunduðunu ve öptüðünü ikrâr ettiðine þahitlik kabul edilir. Keza muhtar kavle göre þehvetle dokunduðuna, öptüðüne, zekerine ve fecrine baktýðýna þahitlik dahi kabul edilir. Tecnîs. Çünkü þehvet, âletin kalkmasýyla veya bazý eserlerle kýsmen vâkýf olunan þeylerdendir.

ÝZAH

«Kadýn kocasýnýn þehvetle öptüðünü iddia ederse...» Yani kendi usûl ve fürûundan birini þehvetle öptüðünü iddia ederse demektir.

«Erkek tasdik edilir.» Çünkü hürmetin sabit olduðunu inkâr etmektedirler. Söz inkâr edenindir. Ama bunu Zahîre sahibi, öpmek deðil dokunmak meselesinde söylemiþtir. Þarihin yaptýðý, musannýfýn evvelâ söylediðine muhaliftir. O, öpmek meselesinde þehvetsiz olmadýðý anlaþýlmadýkça haramdýr diye fetva verilir demiþti. Biz Zahîre´den naklen bu husustaki hilafý bildirmiþtik. Burada þarihin anlattýðý, Uyûn´un satýþlar bahsindeki sözüne göredir.

«Veya kadýnla beraber hayvana binmiþ olsun.» Ama kadýn erkeðin sýrtýna binerek suyu geçerse, erkeðin þehvetsizlik iddiasý tasdik olunur. Bezzâziyye.

"Fetih´te" þöyle denilmiþtir: «Hâsýlý erkek baktýðýný ikrar, þehveti inkâr ederse, hilâfsýz tasdik olunur. Tenine sarýlýrsa, benim bildiðime göre hilâfsýz tasdik edilmez. Öpmek ihtilâflýdýr. Bazýlarý, "Tasdik edilmez. Çünkü öpmek ekseriya þehvetle olur. Binaenaleyh sözü kabuledilmez." demiþlerdir. Birtakýmlarý kabul edileceðini, ancak hilâfý zâhýr olursa, meselâ âleti kalkmýþsa o zaman kabul edilmeyeceðini söylemiþlerdir. Bazýlarý da tafsilâta giderek; baþýndan, yüzünden veya yanaðýndan öperse tasdik edileceðini; aðzýndan öperse tasdik edilmeyeceðini söylemiþlerdir ki, en ziyade tercih edileni budur. Þu kadar var ki; yanak için aðýz hükmü verildiði görülüyor.»

Fetih sahibi dokunmayý zikretmemiþtir. Biz Zahîre´den naklen arzetmiþtik ki; burada asýl olan, bakmakta olduðu gibi þehvetsizliktir. Binaenaleyh þehveti inkâr ettiði vakit tasdik olunur. Meðer ki âleti kalkmýþ olarak kadýna varmýþ olsun. Çünkü âletin kalkmasý þehvete delildir. Ferce dokunmak da böyledir. Nitekim Haddâdî´den naklen yukarýda geçti. Çünkü bu ekseriyetle þehvete delildir. Fetih sahibinin inceleme neticesi yanaðýndan öpmeye aðýz hükmünü vermesi, yukarýda geçen Zahîre sahibinin Ýmam Zahîruddin´den naklettiði sözden baþkadýr. Çünkü o ayýrmamýþtý.

«Yalan söylediði tasdik edilmez ilh...» Yani hâkim huzurunda tasdik edilmez. Kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda tasdik edilir. Ve þâyet ikrarýnda yalancý ise, hürmet sabit olmaz. Keza evlenmezden önce karýsýnýn annesiyle cima ettiðine ikrarda bulunursa, karýsý hakkýnda tasdik olunmaz ve zifaftan sonra ise mehr-i müsemmanýn tamamýný; önce ise yarýsýný vermesi icabeder. Bahýr.

«Tecnis...» Bu sözü Bahýr sahibi dahi Tecnis´e nisbet etmiþtir. Onu Tecnis´te ben de gördüm. Ýbaresi þudur: «Muhtar kavle göre kabul edilir. Ýmam Muhammed Câmi´de buna iþaret etmiþ; Fahru´l-islâm dahi bunu tercih etmiþtir. Çünkü þehvet azâsý, hareket edenlerde uzvun hareketiyle;hareket etmeyenlerde baþka eserlerle bilinir.» Þarihin yaptýðý ta´lil dahi Tecnis´in ifadesindendir. Bu suretle anlaþýlýr ki, Nehir sahibinin Tecnis´e atfen, "Muhtar kavle göre kabul edilmez." sözü kalem hatasýdýr.

METÝN

Nikâhý haram olan kadýnlarý, nikâhla yani sahih akitle ve iddetle -Velev ki talâk-ý bâin iddeti olsun- biraraya toplamak haramdýr. Ýki kadýndan hangisi erkek farzedilse, diðerine helâl olmayacaksa, öyle iki kadýný milk-i yeminle biraraya getirerek cima etmek de ebediyyen haramdýr. Çünkü Müslim´in rivayet ettiði bir hadîste, "Bir kadýn halasýnýn üzerine nikâh edilmez." buyrulmuþtur. Bu hadis meþhurdur. Kitabý tahsise elveriþlidir.

ÝZAH

«Nikâhý haram olan kadýnlar»dan murad, neseben ve süt cihetinden haram olanlara þâmildir. Bir adamýn süt emen iki karýsý olsa, bunlarý ecnebi bir kadýn emzirdiði takdirde nikâhlan fâsit olur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Sahih akitle» ifadesinde daha münasip olan, sahih tabirini atmaktý. Nitekim Bahýr ve Nehirsahipleri öyle yapmýþlardýr. Onun için Halebî, "ikisini bir akitle alýrsa, bu kaydýn hiçbir semeresi yoktur. Çünkü akit kesin olarak sahih deðildir. Keza kadýnlarý birbirinin ardýndan alýr da, birincinin nikâhý sahih olursa, bu halde ikincinin nikâhý kesin olarak bâtýldýr. Evet birinciyi fâsit nikâhla alýrsa, bu kaydýn bir semeresi olabilir. Çünkü o zaman ikinci kadýna nikâh akdedebilir. Ve kendisine kadýnlarý nikâhla biraraya getirdi denilebilir. Birincinin nikâhý fâsit olsa da, ona yine nikâh denilir. Nitekim ulemanýn ifadelerinde bu yaygýndýr." demiþtir.

«Velev ki talâk-ý bâin iddeti olsun. » ifadesi, ric´î talâk iddetine ve ümmü veled âzâdýna þâmildir. Ýmameyn buna muhaliftirler. Keza fâsit nikâhtan sonra ayrýlmaya da þâmildir. Musannýf þuna da iþaret etmiþtir ki; bir kimse dört karýsýný boþarsa, onlarýn iddeti bitmedikçe evlenmesi caiz olmaz. Hepsinin iddeti birden sona ererse, dört kadýn alabilir. Birinin iddeti sona ererse bir kadýn alýr. Bahýr.

FER´Î MESELE: Bir adamýn karýsý ölürse, ölümünden bir gün sonra onun kýzkardeþiyle evlenebilir. Nitekim Hulâsa´da Asýl´dan naklen böyle denilmiþtir. Sadru´l-Ýsiâm´ýn Mebsût´unda, Serahsî´nin Muhît´inde, Bahýr´da, Tatarhâniyye´de ve diðer güvenilir kitaplarda da böyle denilmiþtir. Gerçi Netif sahibine nisbetle iddet vâciptir dediði bildirilmiþse de, bu söze itimat edilemez. Tamamý bizim kitabýmýz Tenkîhu´l-Fetvâ´dadýr.

«Milk-i yeminle biraraya getirerek cima etmek...» sözüyle, cimasýz milk-i yeminle biraraya getirmekten ihtiraz etmiþtir. Çünkü bu caizdir. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. T.

«Hangisi erkek farzedilse...» diðerine helâl olmayacaksa, milk-i yeminle cem ederek cimada bulunmak haramdýr. Bir kadýnla halasýný veya teyzesini beraber almak, neseben yahut süt cihetinden anasýyla kýzýný beraber almak, iki hala veya iki teyzeyi birlikte almak bu kabildendir. Meselâ iki adam birbirlerinin anneleriyle evlenir de her birinin birer kýzý doðarsa, kýzlardan her biri diðerinin halasý olur. Yahut iki adamdan her biri diðerinin kýzýyla evlenir ve ikisinin de kýzlarý olursa, bu kýzlardan her biri diðerinin teyzesi olur. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.

«Ebediyyen haramdýr.» kaydýný þarih Bahýr´a ve diðer kitaplara uyarak koymuþtur. Bu kayýt þunu çýkarmak içindir: Bir kimse bir cariye ile evlenir de sonra onun sahibi olan kadýný alýrsa caiz olur. Çünkü cariye erkek farzedilirse, sahibi olan kadýna nikâh akdetmesi sahih olmaz. Sahibi olan kadýn erkek farzedilirse, onun da cariyesini nikâhlamasý helâl olmaz. Ancak ihtiyat yerinde helâl olabilir. Nitekim gelecektir. Lâkin iki taraflý bu hürmet muvakkattýr. Milk-i yemin ortadan kalkýncaya kadar devam eder. O kalktý mý, hangisi erkek farzedilse, diðerini nikâhla almasý sahih olur. Onun için ikisini bir arada bulundurmak caizdir ve bu sureti kaideden çýkarmak için ebediyyen kaydýna ihtiyaç vardýr. Ancak bu, "Hangisi erkek farzedilirse, diðerine helâl olmaz." sözünden, akit helâl olmaz mânâsý kasdedildiðinegöredir. Bu sözden cimanýn helâl olmamasý kasdedilirse, onu çýkarmak için ebedî kaydýna hâcet yoktur. Çünkü onsuz da hariçtir. Zira cariyenin sahibi olan kadýn erkek farzedilirse, cariyesiyle cima etmek kendisine helâl olur. Bunu Halebî söylemiþtir.

«Bir kadýn halasýnýn üzerine nikâh edilmez.» Hadisin tamamý þudur: «Teyzesinin üzerine de, kardeþinin kýzý üzerine de, kýzkardeþinin kýzý üzerine de nikâh edilmez.»

«Bu hadis meþhurdur.» Çünkü Müslim´in ve Ýbn-i Hibbân´ýn Sahih´lerinde sabit olmuþtur. Onu Ebû Dâvûd, Týrmîzî ve Nesâî de rivayet etmiþ;

Sahabe ve Tâbiîn´den ilk devir ulemasý kabul ile telakkî etmiþlerdir. Hadisi kalabalýk bir cemaat rivayet etmiþtir ki, Ebû Hureyre, Câbir, Ýbn-i Abbâs, Ýbn-i Ömer, Ýbn-i Mes´ud ve Ebû Said-i Hudrî bunlardandýr.

Binaenaleyh Teâlâ Hazretlerinin, "Bundan ötesi size helâl kýlýndý." âyet-i kerîmesinin umumunu tahsis edebilir. Halbuki adý geçen umum müþrik ve mecûsî kadýný ve bir kimsenin süt kýzlarýyla tahsis edilmiþtir. Bu hadis haber-i vâhitlerden olsa, onunla tahsis caiz olur; meþhur olmasýna baðlý kalmazdý. Zâhire bakýlýrsa, meþhur olduðunu iddia mutlaka lazýmdýr. Çünkü hadisin yeri tahsis deðil neshtir Zira. "müþrik kadýnlarý nikâh etmeyin." âyet-i kerîmesi, "Bundan ötesi size helâl kýlýndý." âyetinin umumunu neshetmektir. Hadis önce olsa, âyetle neshi lâzým gelir. Bu takdirde müþrik kadýnlarýn helâl olmasý lâzým gelir ki, bu doðru deðildir. Yahut neshin tekrarý gerekir, bu da kaidenin hilâfýnadýr. Mülâzemet þöyle izah olunur: Önce müþrik kadýnlar haram edilmiþtir. Sonra bu âm olan, "Bundan ötesi size helâl kýlýnmýþtýr." âyetiyle meshedilmiþtir. Sonra bir nasih daha takdir etmek gerekir. Çünkü þimdi sabit olan hürmettir. Fetîh. Bu izahla Ýnâye´nin itirazý defedilmiþ olur. Orada, "Tahsisin þartý, bize göre beraberliktir. Bu ise mâlûm deðildir." denilmiþtir.

T E M B Ý H : Þarihin zikrettiði delil umumî kaideyi isbata yetmez. Kaide, mahrem kadýnlarý bir araya toplamanýn haram olmasýdýr. Zira onlarýn haram olmasý, akrabalýk hakkýný bozmaya vardýrdýðý içindir. Ortak kadýnlar arasýnda âdeten kavga çok olur. Bunun muteber olduðuna delil, hadisin Taberânî rivayetidir. Bu rivayette Peygamber (s.a.v.), "Çünkü siz bunu yaparsanýz, akrabalýk hakkýný kesmiþ olursunuz." buyurmuþtur. Tamamý Fetih´tedir.

T E T î M M E : Bundan dolayý Þâfiîlerden Remlî, Cennet´te iki kýz kardeþi bir araya getirme meselesine cevap vermiþ; «Buna mâni yoktur. Çünkü hüküm, varlýðýnda yokluðunda illetle beraber devam eder. Küsüþme ve akrabalýk baðýný koparma illeti Cennet´te yoktur. Yalnýz ana ve kýz illeti vardýr.» demiþtir. Yani ana ile kýzda cüz´iyyet illeti olduðu için onlar müstesnadýr. Bu Cennet´te vardýr. Ýki kýz kardeþ gibiler bunun hilâfýnadýr.

METÝN

Binaenaleyh bir kadýnla kocasýnýn kýzýný yahut oðlunun karýsýný veya bir cariyeyi, sonra onunsahibi hanýmý bir nikâh altýnda toplamak caizdir. Çünkü o kadýn veya oðlunun karýsý yahut cariyenin hanýmefendisi erkek farz edilse, nikâhý diðerine haram olmaz. Aksi bunun hilâfýnadýr. Sahih bir nikâhla cimada bulunduðu bir cariyenin kýz kardeþini alsa, nikâh sahih olur. Lâkin herhangi bir sebeple ikisinden birinin helâl olan cimasýný kendine haram kýlmadýkça, biriyle cimada bulunamaz.

ÝZAH

«Bir cariyeyi, sonra onun hanýmýný bir nikâh altýnda toplayabilir.» Evlâ olan bu sureti zikretmemekti. Biliyorsun ki, bunu ebediyyet kaydýyla kaideden çýkarmak, "Helâl deðildir." sözünden, nikâh akdi helâl deðildir mânâsý kasdedildiðine göredir. Bu, iki tarafta da sabittir. Nitekim anlatmýþtýk. Binaenaleyh aþaðýda gelen, "Haram olmaz." sözüne aykýrýdýr. "Helâl deðildir." sözünden cimasý helâl deðildir mânâsý kasdedilirse, haram olmaz sözü sahih olur. Lâkin bunun ebediyyet kaydýna ihtiyacý yoktur. Ýhtimal þarih her iki takdirde ikisini bir araya getirmenin caiz olduðuna iþaret etmiþtir.

Halebî diyor ki: «Þarih ´sonra´ demekle, ikisini bir akitle alsa, hiçbirinin nikâhýnýn caiz olmayacaðýna iþaret etmiþtir. ikisini iki akitle alýr da, hanýmýn nikâhý önce olursa, cariyenin nikâhý sahih olmaz. Nitekim bunu faslýn baþýnda arzetmiþtik.»

«Haram olmaz.» Yani o üç surette birinin diðerine nikâhý haram olmaz. Çünkü birinci surette erkek farz ettiðimiz kocasýnýn kýzýyla evlenmiþ olur ki. ecnebi bir adamýn kýzý demektir. Ýkincide ecnebi bir kadýnla evlenmiþ, üçüncüde cariyesi ile cima etmiþ olur.

«Aksi bunun hilâfýnadýr.» Yani kocasýnýn kýzý veya kocasýnýn annesi yahut cariye erkek farz edilirse, diðeri ona karam olur. Çünkü birinci surette kocasýnýn oðlu olur. Oðluna, babasýnýn cima ettiði kadýn helâl olamaz. ikincide kocasýnýn babasý olur. Ve ona oðlunun karýsýyla evlenmek helâl olamaz. Üçüncüde köle olur. Kölenin hanýmefendisiyle evlenmesi helâl deðildir.

«Nikâhla alsa...» diye kayýtlamasý þundandýr: Zira cimada bulunduðu cariyesinin kýz kardeþini satýn alýrsa, birinci ile cima etmesi caizdir. Ama birinciyi kendisine haram kýlmadýkça ve nikâh sahih olmadýkça, cariyelerden hiçbiriyle cimada bulunmasý helâl deðildir. Çünkü nikâh fâsit olursa, nikâhlý ile cima etmedikçe, cima edilen cariye haram olmaz. Zira nikâhlý ile cima ederse, hakikaten bir araya getirme mevcuttur. Musannýf evlenen kýz kardeþi mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh hür kadýna da, cariyeye de þâmildir. Cariyeyi de mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh o da ümmü velede þâmildir. Cariyeyi cima edilmiþ olmakla kayýtlamýþtýr. Çünkü cima etmemiþse, nikâhlý ile cima etmesi caizdir. Nitekim gelecektir. Çünkü cariye hükmen cima edilmiþ sayýlmaz ve o kimse ikisinin arasýný ne hakikaten ne hükmen cima ile bir araya getirmiþ deðildir. Þarih þuna iþarette bulunmuþtur ki: Nikâhlý ilecima etmeden kýz kardeþini satýn aldýðý ile cimada bulunamaz. Çünkü nikâhlý hükmen cima edilmiþ sayýlýr. Bahýr sahibi bunu böyle ifade etmiþ ve cariyenin kýz kardeþi sözü ile aralarýnda cüz´îyyet olmayaný kasdetmiþtir. Bunu annesinden veya kýzýndan ihtiraz için yapmýþtýr. Çünkü bunlardan biriyle cimada bulunmak, diðerini ebediyyen haram kýlar.

«Kendine haram kýlmadýkça...» ifadesinden delâlet yoluyla anlaþýlýr ki, birinin ölümü ve dinden dönmesi gibi kendi fiili olmayan bir sebeple haram hükmü deðiþir. Çünkü maksat hâsýl olmuþtur.

«Herhangi bîr sebeple ilh...» Meselâ nikâhlý karýsýný boþamak. hul´ yapmak ve dinden dönmek gibi sebeplerle iddeti bittiðinde haram kýlar. Kuhistâni. Cariyeyi ya tamamen, ya kýsmen satar; âzâd etmesi, hîbe ederek teslimi, kitabete kesmesi ve sahih nikâhla evlendirmesi de öyledir. Fâsit nikâhla evlendirmesi bunun hilâfýnadýr. Meðer ki kocasý kendisiyle cimada bulunmuþ olsun. Çünkü kocasýndan iddet beklemesi vâcip olduðu için sahibine haramdýr. O zaman sahibine nikâhlýsý helâl olur. Ýhram, hayýz, nifas, oruç, rehin, icare ve tedbir gibi þeylerin tesiri yoktur. Çünkü cariyenin ferci bu sebeplerden biriyle haram olmaz. Bahýr. Nehir sahibi diyor ki: «Cariyeyi fâsit satýþla satarsa; yahut fâsit olarak hîbe eder de teslim alýnýrsa, ne hüküm verileceðini ulemanýn sözlerinde görmedim. Zâhire bakýlýrsa, nikâhlý kadýnýn cimasý helâl olur.» Yani fâsit olarak satýlan birþey, teslim olmakla alanýn milki olur. Müftabih kavle göre fâsit olarak yapýlan hîbe de öyledir. Ýmâdiye sahibinin sahihlediði kavil bunun hilâfýnadýr. Nitekim bâbýnda gelecektir. inþâllah.

T E M B Ý H : Bahýr sahibi þöyle demektedir: «Cima edilen cariye, elden çýkardýktan sonra tekrar milkine dönerse -ister fesh ile ister yeni satýþ ile olsun- cariyeyi kendine evvelki gibi haram kýlmadýkça, ikîsinden biriyle cimasý helâl olmaz.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:57:21
METÝN

Çünkü akit için cima hükmü vardýr. Hattâ doðulu bir adam batýlý bir kadýný nikâh etse, çocuklarýnýn nesebi o adamdan sâbit olur. Çünkü hükmen cima mevcuttur. Cariyeyle cimada bulunmamýþsa, nikâhlý karýsýyla cima edebilir. Cimanýn sebep ve mukaddimeleri cima gibidir. Ýbn-i Kemâl. Ýki kýz kardeþi veya o mânâda iki kadýný beraberce yahut ayrý iki akitle alýr da, ilk defa hangisine nikâh kýyýldýðýný unutursa, hâkim o kîmseye kadýnlarýn arasýný ayýrýr; ve bu bir talâk olur. Ýki kadýna mehrin yarýsý verilir. Yani unutma meselesinde böyle yapar. Çünkü beraberce nikâh edilmelerinin hükmü butlandýr. Mehir vâcip olmamaktýr. Ancak cima bulunursa mehir vâcip olur. Nitekim bilumum kitaplarda böyledir. Dikkatli ol!

ÝZAH

«Çünkü akit için cima hükmü vardýr.» Buna þöyle itiraz olunmuþtur: Böyle olsaydý, bu nikâhýn sahih olmamasý icabederdi. Nitekim Mâlikîlerden bazýlarý sahih deðildir demiþlerdir. Aksi takdirde iki kadýnýn arasýný hükmen cima ile birleþtirmiþ olmasý lâzým gelir. Çünkü sâbýk cima dahi hükmen mevcuttur. Þu delil ile ki; o cariyeyi satmak istese, istibra yapmasý müstehap olur. Bu lâzým bâtýldýr. Binaenaleyh melzumunun da bâtýl olmasý lâzým gelir. Melzumu akdin sahih olmasýdýr. Fetih sahibi buna cevap vermiþ; "Bu lâzým-ý müfarýktýr. Çünkü gidermesi elindedir. Binaenaleyh sahih olmasýna zarar etmez." demiþtir.

«Nikâhlý karýsýyla cima edebilir.» Çünkü nikâhlý karýsýyla cima etmesi cariyeyi haram kýlar. Ve bu hürmet nikâhlý karýsýndan ayrýlýncaya kadar devam eder. Ýhtiyar´da böyle denilmiþtir.

«Cimanýn mukaddimeleri cima gibidir.» Hattâ cariyesini öpse veya þehvetle dokunsa yahut bunlarý cariyesi ona yapsa da sonra o cariyenin kýz kardeþiyle evlense, birini haram kýlmadýkça diðeri ona helâl olmaz. Rahmeti.

«Veya o mânâda...» iki kadýndan murad; kadýnlardan hangisi erkek farz edilirse, diðerine helâl olmamaktýr. H. Bu ziyadeye hâcet yoktur. Çünkü musannýfýn bundan sonra gelen, "Haram kadýnlardan bir araya getirdiklerinin hepsi hakkýnda hüküm budur." ifadesi buna hâcet býrakmamaktadýr. T.

«Ýlk defa hangisine nikâh kýyýldýðýný unutursa...» oralarý ayrýlýr. Bilirse, o nikâh sahih; Ýkincisi bâtýldýr. Ýlk kadýnla cima edebilir. Meðer ki ikincisiyle de cîma etmiþ bulunsun! Bu takdirde ikincinin iddeti bitinceye kadar birinci kadýn kendisine haram olur. Nitekim kansýnýn kýz kardeþine þüphe ile cimada bulunsa, þüpheli kadýnýn iddeti bitmedikçe kendi kansý haram olur. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir. Dürerü´l-Bihâr þerhinde þöyle denilmektedir: «Unutmakta kayýtlamýþtýr. Çünkü koca iki kadýndan birini cima etmekle fiilen yahut önceki budur diye kavlen tayin etse, birbirlerini tasdik ettikleri için kadýnýn nikâhýna hüküm verilir. Ve diðer kadýnla o kimsenin aralan ayrýlýr. Bîrisiyle cimada bulunur da sonra ötekinin önce nikâhlandýðýný bildîrirse, beyan muteber olur. Çünkü delâlet açýk söze karþý duramaz.» Þurunbulâliyye´de de Mecma þerhinden naklen böyle denilmiþtir.

«Hâkim o kimseyle kadýnlarýn arasýný ayýrýr.» Yani ayýrmak hâkime tarzdýr. Erkek o kadýnlardan ayrýlmazsa, hâkimin -bildiði takdirde- ma´siyeti def için aralarýný ayýrmasý vâcip olur. Bahýr. Lâkin Feteva´l Hindiyye´de Tahâvî þerhinden naklen þöyle denilmektedir: «Ýki kadýný iki akitle alýr da, hangisinin önce olduðu bilinmezse, kocaya beyan emredilir. Beyan ederse, onun dediði gibidir. Beyan etmezse, bu hususta araþtýrma yapýlmaz ve kadýnlarla o kimsenin arasý ayrýlýr.» H.

Ben derim ki: Bunlarýn arasýnda zýddiyet yoktur. Çünkü kocanýn beyaný, öncekinin kim olduðunu bilmeye baðlýdýr. Sebebi Dürer þerhinden naklettiðimizdir. Bir de araþtýrma yapýlmaz dediði içindir. Nehîr´de, "Kocadan ayýrmanýn mânâsý, onlarýn boþamasýdýr. Ama ben bunu bir yerde görmedim." denilmektedir.

«Bu bir talâk olur.» Yani hâkimin ayýrmasý bir talâktýr. Fetih sahibinin sözüne bakýlýrsa, bu onun incelemesidir. Çünkü þöyle demiþtir: «Zâhire bakýlýrsa, bu bir talâktýr. Hattâ bundan sonra o kadýný alýrsa, her iki kadýnýn talâklarýndan birer sayý eksilir. Bahýr ve Nehir sahipleri bunu ikrar etmiþlerdir. Bunu þu da te´yid eder ki: Zeylâî, adý geçen ayýrmaya talâk demiþtir. Etkânî dahi Gâyetü´l-Beyân´da ayný þeyi söylemiþ; "Hâkimin ayýrmasý kocanýn boþamasý gibidir." demiþtir.» Sonra Fetih sahibi þunlarý söylemiþtir: «Eðer cimadan önce ayýrma vâki olursa, o adam hangisiyle isterse o anda evlenebilir. Ayýrma cimadan sonra olmuþsa, iddetleri bitinceye kadar hiçbiriyle evlenemez. Birinin iddeti biter de diðerininki bitmezse, iddeti bitmeyenle evlenebilir, ötekiyle evlenemez. Çünkü evlenirse, ikisini bir nikâhta toplamýþ olur. Ýkisinden biriyle cimadan sonra vâki olursa, o kadýnla derhal evlenebilir, ötekiyle evlenemez. Çünkü kadýnýn iddetî kýzkardeþiyle evlenmesine mânidir»

«Yani unutma meselesinde böyle yapar» Bu söz, "talâk olur" sözünün kaydýdýr. Musannýfýn, "ikisine mehrin yarýsý verilir." sözünün de kaydýdýr. Zira bâtýl nikâhta aralarýný ayýrmak talâk deðildir.

«Çünkü beraberce nikâh edilmelerinin hükmü butlandýr.» ifadesi iki meselenin arasýndaki farký beyandýr. Þöyle ki: Unutma meselesinde öncekinin nikâhý sahihtir. Sonradan alýnanýn nikâhý sahih deðildir. Bilinmediði için aralarýný ayýrmak taayyün eder. Nikâhý sahih olan için cimadan önce ayýrmakla mehrin yarýsýný vermek icabeder. Bu bilinmediði için yarým mehri ikisine vermek gerekir. ikisini bir akitle almasý meselesine gelince: Yüzde yüz bâtýl olan her ikisinin nikâhlarýdýr. Aralarý cimadan önce ayrýlýrsa. her ikisine mehir ve iddet yoktur. ikisiyle de cima etmiþse, herbirine mehr-î müsemma ile mehr-i mislin hangisi azsa o verilir. Nitekim fâsit nikâhýn hükmü budur. Kadýnlarýn ikisine de iddet lâzýmdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Muhit´te her iki nikâhýn bâtýl olmasý, birisinin baþkasýnýn nikâhý veya iddetiyle meþgul olmamasý kaydýyla mukayyettir. Meþgul ise, meþgul olmayanýn nikâhý sahihtir. Çünkü ikisinî bir nikâh altýnda toplamak tahakkuk etmemiþtir. Nasýl ki bir kadýn bir akitle iki kocaya varsa, kocalardan biri dört kadýnla evli bulunsa, bu kadýn öteki kocanýn karýsý olur. Çünkü kadýn birisine helâl olmayýnca, iki erkeði bir hikâhta toplamak tahakkuk etmemiþtir.»

METÝN

Bu, ikisinin mehirleri miktar ve cins itibariyle müsavi olduklarý vakittir. Akitte söz edilen mehir budur. Ve ayrýlma cimadan önce olmuþtur. Kadýnlardan herbiri kendisinin önce nikâhlandýðýný iddia etmiþtir. Ýkisinin de beyyineleri yoktur. Þayet mehirleri muhtelif olur ve bilirlerse, herbirine mehrinin dörtte biri verilir. Bilmezlerse, herbiri iki müsemmanýn az olanýnýn yarýsýný alýr. Mehr-i müsemme yoksa, yarým mehrin yerine ikisine bir müt´a yermek vâcip olur.

ÝZAH

"Bu" Yani unutma meselesinde iki kadýna yarým mehrin verilmesi, mehirleri miktar ve cins itibariyle müsavi olduklarý zamandýr. Meselâ ikisinin mehri de biner dirhem olur. H.

«Kadýnlardan herbiri kendisinin önce nikâhlandýðýný iddia etmiþtir.» Fakat hangimizin nikâhýnýn önce olduðunu bilmiyoruz derlerse, kendilerine bir þey verilmez. Çünkü hükmedilecek þey meçhuldür. Bu, doðru hüküm vermeye mânidir. Nasýl ki bir adam iki kimseye, "Birinize bin dirhem borcum var" dese, hiçbirine bir þey verilmez. Meðer ki yarým mehri almak için anlaþmýþ olsunlar. Bu takdirde kendilerine o verilir. Bu kayýt, yani herbirinin dâvâ etmesi, Ebû Cafer Hindüvânî tarafýndan ziyade edilmiþtir. Hidâye´nin zâhirine bakýlýrsa zayýftýr. Lâkin güzeldir. Bahýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

«Ýkisinin de beyyineleri yoktur.» Ýkisinin de öncelik isbatý için beyyinesi bulunmasý dahi bunun gibidir. Nitekim Fetih´te ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Yani beyyineleri, birbirini tekzib ettiði için düþer. Halebî diyor ki: «Birisi öncelik isbatý için beyyine getirirse, onun nikâhý sahihtir; ikincisinin nikâhý bâtýldýr.»

«Mehirleri muhtelif olursa...» sözü, yalnýz miktarca muhtelif olmaya sâdýktýr. Meselâ birinin mehri bin dirhem gümüþ aðýrlýðýnda, diðerininki ikibin dirhem gümüþ aðýrlýðýnda olur. Bu söz yalnýz cinsçe muhtelif olmalarýna da sâdýktýr. Meselâ birinin mehri bin dirhem gümüþ aðýrlýðýnda, diðerininki bin dirhem altýn aðýrlýðýnda olur. Hem miktar, hem cinse muhtelif olmalarýna da sâdýktýr. Meselâ birinin mehri bin dirhem gümüþ aðýrlýðýnda, diðerininki ikibin dirhem altýn aðýrlýðýnda olur.

«Ve bilirlerse ilh...» Bilmelisin ki, bu tafsilât Dürer´den alýnmýþtýr. Hâþiyecileri Dürer sahibine itiraz etmiþ; ondan baþka bu tafsili yapan olmadýðýný söylemiþlerdir. Ekseri kitaplarda mevcut olan þudur: «Mehr-i müsemma ikisine verilir. Eðer müsemmalarý muhtelif ise, herbirine mehrinin dörtte biri verilir.» Bazý kitaplarda da, "ikisine iki mehr-i müsemmanýn yarýsýnýn az olaný verilir. Birinin mehr-i yüz dirhem, diðerininki seksen dirhem ise; birinci kavle yöre birinci kadýna yirmibeþ dirhem, ikinciye yirmi dirhem verilir. ikinci kavle göre, iki mehr-i müsemmadan az olanýnýn yarýsý ki kýrk dirhemdir ayrýlýr, sonra aralarýnda yarýya bölünür ve her birine yirmiþer dirhem verilir, denilmiþtir.

Dürer´in Nuh Efendi hâþiyesinde böyledir. Dürer´in Þeyh Ýsmail þerhinde ise, ihtiyatýn ikincisi olduðu kaydedilmektedir. Kâfi ve Kifâye´de mevcut olan da budur. Bunun iIIetini bildirirken, bunda yakînen bilgi olduðu kaydedilmiþtir. Zâhire bakýlýrsa, Dürer sahibi iki kavlin arasýný bulmak istemiþ, birincisi; herbir kadýna aynen mâlûm bir mehir tesmiye edildiði zamandýr. Meselâ, Fâtýma´ya beþyüz, Zâhide´ye bin dirhem demiþtir. Ýkincisi; bu þekilde mâlûm olmadýðý zamandýr. Meselâ, birisine beþyüz, diðerine bin dirhem mehir koyduðunu bilir, ancak muayyen olarak kime ne dediðini unutmuþtur. Lâkin Kâfi ve Kifâye´nin söz geliþleri iþin bu kadara münhasýr olduðunu göstermemektedir. Onun için denilmiþtir ki; bu mesele rivayetin muhtelif olduðuna yorumlanýrsa, daha iyi olur. Bu anlaþýldýktan sonra görürsün ki, þarihin Dürer sahibine uyarak, "Bilmezlerse; herbiri iki müsemmadan az olanýnýn yansýný alýr." demesi doðru deðildir. Nitekim Þurunbulâliyye sahibi ile baþkalarý buna tembihte bulunmuþlardýr. Çünkü bu söz, iki kadýnýn tam mehir almasýný iktiza eder. Halbuki kocalarýna vâcip olan bir mehirdir. Doðrusu, þerhin bazý nüshalarýnda belirtilendir ki, þudur: «Aksi takdirde iki mehr-i müsemmadan hangisi azsa onun yarýsý ikisine verilir.» Bu, Dürer´de yapýlan ara bulmaya göredir. Halbuki onun söz götürdüðünü gördün.

«Mehr-i müsemma yoksa...» Yani iki mehirden biri söylenmemiþse,, vâcip olan müt´adýr. Birisi için mehir konmuþ da öteki için konmamýþsa, mehir konulan dörtte birini alýr. Mehir konulmayan ise müt´anýn yarýsýný alýr. H. Bu sözün bir benzeri de Þeyh Ýsmail´in þerhindedir.

METÝN

Eðer ayrýlýk cimadan sonra olursa, her kadýn için tam bir mehir verilir. Çünkü cima ile mehir tekarrur etmiþtir.

ÝZAH

Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Ayýrma cimadan sonra olursa, herbirine mehrini tam olarak vermek icabeder. Fâsit nikâhta ise, tam mehir ve kâmil ukr iIe hüküm verilir. (Ukr; þüphe ile cimanýn karþýlýðýnda verilen mehirdir.) Bunu, her ikisinin mehr-i müsemmalarý miktar ve cins itibariyle bir olduðu zamana yorumlamak icabeder. Deðiþik olurlarsa, ukr icabý imkânsýz olur. Çünkü kadýnlardan biri ukr almak için diðerinden evlâ deðildir. Zira ukr vermek, fâsit olan bu nikâhta yapýlan cimanýn hükmüne teferru eder. Halbuki fâsit nikâhta yapýlan cimanýn hükmü, mehir konmuþsa, ukr deðil, mehr-i müsemma ile mehr-i mislin hangisi azsa odur.» Bu ifadenin bir misli de Bahýr´dadýr. Yalnýz, "Halbuki fâsit nikâhta ilh..." cümlesî yoktur. Anlaþýlan Fetih sahibi evvelâ herbirine tam mehir vermek vâcîptir demiþ; sonra baþkalarýnýn sözüne uyarak ukr lâzým geldiðini ilâve etmiþtir. Sonra fâsit nikâhta cimadan sonra vâcîp olanýn, mehr-i müsemma ile mehr-i misilden hangisi azsa o olacaðýný tahkik etmiþtir. Ve anlaþýlmýþtýr ki, ukrdan murad budur. Muðrib´de beyan edildiðine göre ukr, þüphe ile cima edilen kadýnýn mehridir. Þüphesiz ki fâsit nikâhta cima þüphe ile cimadýr. Kenz ve diðer kitaplarda açýklandýðýna göre fâsit nikâhta vâcip olan, mehr-i müsemma ile mehr-i mislin az olanýdýr. Binaenaleyh Bahýr ´sahibinin ukr demekle yetinmesinin sahih olduðu anlaþýlýr.

Hâsýlý sen biliyorsun ki, unutma meselesinde iki nikâhtan biri sahih, diðeri fâsittir. Cimadan sonra sahih nikâhta mehr-i müsemma, fâsit nikâhta ise ukr, yani mehr-i müsemma ile mehr-i mislin az olaný vâcîp olur. Hangîsinin nikâhý sahih, hangîsinin fâsit olduðu bilinmeyince. ikimehir mezkûr vasýfla aralarýnda taksim edilir. Ve herbirine tam bir mehîr verilir. Sonra bil ki, suretler dörttür. Çünkü ya her iki kadýnýn mehr-i müsemmalan birdir, yahut deðiþiktir. Her iki mehr-i misilleri de birdir, yahut deðiþiktir. ´Her iki mehr-î müsemma ve mehr-i mîsil bir olursa, þüphesîz herbirine mehrini tam olarak vermek icabeder. Mehr-i müsemmalar bir olur da, mehr-i misiller deðiþik bulunursa; meselâ Hind için yüz dirhem mehir konmuþ, halbukî mehr-i misli doksan dirhem îse, kýzkardeþi Da´d için dahi yüz dirhem mehr-i müsemma konmuþ, mehr-i misli îse seksen dirhem ise, nikâhý sahih olan kadýna müsemmayý vermek vâcip olur kî, o da yüz dirhemdir. Nikâhý fâsit olana ukr verilecektir. Burada ukr, doksanla seksen arasýnda deðiþir. Kadýnlarýn birisinî tayin etmek imkânsýzdýr. Çünkü ukr vermek için biri diðerinden evlâ deðildir. Onun için hâþye yazan Fetih sahibinin, "Hamli icabeder." sözünü, "Yani herbirine tam mehrin vâcip olmasýný, mehr-i misilleri de bir olduðu için, mehr-i müsemmalarýnýn bir olduðu zamana yorumlamak îcabeder." diye kayýtlamýþtýr. Fetih sahibinîn. "Ama mehr-i mûsemmalar baþka baþka olursa, ukr icabý imkansýzdýr." sözüne gelince: Onu böyle muttak býrakmasý söz götürür. Çünkü mehr-i müsemmalarý da baþka baþka olduðunda bu zâhýrdýr. Meselâ, Hînd için yüz dirhem mehr-i müsemma konulmuþtur. Mehr-i mîsli ise seksen dirhemdir. Da´d için doksan dirhem müsemma konmuþtur. Mehr-î misli ise meselâ altmýþ dirhemdir. Burada ukr vâciptir demek imkânsýzdýr. Mehr-i müsemma vâciptir demek de îmkânsýzdýr. Çünkü iki kadýndan biri sahih veya fâsit nikâh sahibi olmakta diðerinden evlâ deðildir. Ki, her ikisine muayyen olarak iki müsammadan birisi ve muayyen olarak iki ukrdan birisi vâcip olsun. Çünkü herbiri baþkadýr. Ama mehr-i müsemmalar baþka baþka, mehr-i misiller bir olursa; meselâ Hind için yüz dirhem, Da´d için de doksan dirhem mehir konmuþ ve her ikisinin mehr-i misilleri seksener dirhem ise, ukr tayini imkânsýz deðildir. Çünkü herhalde ukr seksen dirhemdir. ister Hind´in, ister Da´d´ýn nikâhý fâsit olsun fark etmez. Bilâkis mehr-i müsemmayý tayin imkânsýzdýr.

Sonra Fetih sahibinin sözünden, bu üç suretin hükümleri anlaþýlmamýþtýr. Tahtâvî diyor ki: «Zâhire göre ukr tayini imkansýz olunca, herbiri için mehr-i müsemma ile mehr-i misilden az olaný vermek icabeder.»

Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü bu, kadýnlarýn hakkýný kesmek ve kesin olarak bilinen bir þeyin bir kýsmýný terk etmektir. Çünkü kadýnlarýn birinin nikâhýnýn sahih olduðu þüphesizdir. Ona tam olarak mehri müsemma verilecektir. Bahusus müsemmalar bir olursa, o mehr-i müsemmayý tam olarak alacaktýr. Þu da var ki, bundan ukr tayini imkânsýz olmadýðý þeklin hükmü bilinmez. Bilâkis zâhir olan, üstadýmýz hazretlerinin anlattýðýdýr ki, o da þudur: Kadýnlardan hangisinin nikâhýnýn sahih hangisinin fâsit olduðu bilinmediðine ve birine mehr-i müsemma diðerine ukr verileceðine göre, her ikisi yüzde yüz mâlûm olaný alarak dörtsurette onu aralarýnda taksim ederler. Mehr-i müsemmalarla mehr-i misiller bir olduklarý vakit herbirine müsemmanýn biriyle mehr-i mislin biri verilir. Yalnýz müsemmalar bir olduðu vakit herbirine bir müsemma ve mehr-i mislin azý verilir. Yalnýz müsemmalar deðiþik olduðu vakit herbirine müsemmanýn azý ve mehr-i mislin biri verilir. Hem mehr-i müsemmalar, hem mehr-i misiller deðiþik olursa, herbirine iki müsemmanýn azý ve iki mehr-i mislin azý verilir. Allahu a´lem.

METÝN

Biriyle cima ederse hükmünün ne olacaðý bundan anlaþýlýr. Mahrem kadýnlardan ikisini bir nikâh altýna toplamanýn hükmü de böyledir. Sahibinin cariyesini, kölenin hanýmefendisini nikâh etmesi haramdýr. Çünkü mal olmak mâlik olmaya aykýrýdýr. Evet, sahibi bunu ihtiyaten yapsa iyi olur.

ÝZAH

«Bundan anlaþýlýr.» Yani cima ettiði kadýna mehr-i müsemmanýn yarýsýný ve mehr-i misille mehr-i müsemmadan hangisi azsa onun yarýsýný vermesi vâcip olur. Çünkü eðer bu kadýn Önce nikâhlanmýþsa, bütün müsemmayý ona vermek vâcip olur. Sonra nikâhlanmýþsa, mehr-i misille mehr-i müsemmanýn hangisi azsa onun yarýsýný vermek icabeder. Ve bunlardan herbirinin yarýsýný alýr. Cima edilmeyen kadýn için mehr-i müsemmanýn dörtte biri verilir. Çünkü eðer onun nikâhý önce kýyýlmýþsa, kendisine mehr-i müsemmanýn yarýsýný vermek icabetmez. Böylece yarým mehir ikiye verilir. H.

Ben derim ki: Þarihin bu söyledikleri Þurunbulâliyye´den alýnmýþtýr. Bunu, kadýnlardan biri ile cima ettiðine ve hangisinin nikâhýnýn önce olduðunu bilmediðini ikrar ettiði hal ile kayýtlamak icabeder. Ama kadýnlalarýn biriyle cima ettiðini beyan ederse, onun nikâhýna hükmolunur. Nitekim bunu evvelce Dürerü´l Bihâr ve diðer kitaplardan nakletmiþtik. Bu takdirde kadýna bütün mehr-i müsemmasýný vermek icabeder. Ve o adamdan diðer kadýn ayrýlýr. Kadýna bir þey de verilmez. Çünkü onun sonra nikahlandýðý anlaþýlmýþtýr. Binaenaleyh nikâhý bâtýldýr. Yukarýda geçmiþti ki, batýl nikahta mehir ancak cima ile vâcip olur.

«Mahrem kadýnlardan ikisini ilh...» Burada Zeylâî´nin ifadesi daha güzeldir. O þöyle demiþtir: «Ýki kýzkardeþ arasýnda zikrettiðimiz hükümlerin hepsi, bir nikâhta toplanmalarý caiz olmayan haram kadýnlarda da geçerlidir. »

«Sahibinin cariyesini nikâh etmesi haramdýr.» Yani velev ki onun bir cüzüne mâlik olsun. Keza kadýn kölesinden bir hisseden baþka bir þeye mâlik deðilse, hüküm yine budur. Fetih. Cevhere´de þu ziyade vardýr: Keza karý-kocadan biri diðerinin bütününe veya bir kýsmýna mâlik olursa, nikâh fâsit olur. Fakat izinli köle ve müdebber karýlarýný satýn alýrlarsa nikâh fâsit olmaz. Çünkü onlar kadýna akitle mâlik deðildirler. Mükâtep de öyledir. O da karýsýna akitlemâlik deðildir. Sadece kadýnda onun için milk hakký sabit olur. Ebû Hanîfe, karýsýný muhayyer olmak þartýyla satýn alan hakkýnda da böyle söylemiþtir. Kadýnýn nikâhý fâsit olmaz. Onun kaidesine göre. müþterinin muhayyerliði satýlan malý milkine sokmaz.

«Çünkü mal olmak mâlik olmaya aykýrýdýr.» cümlesi her iki meselenin illettidir. Fetih sahibi diyor ki: «Zira nikâh ancak nikâhlanan iki þahýs arasýnda milkte ortak semereler vermek üzere meþru kýlýnmýþtýr. Bu semerelerden bazýlarý; nafaka, mesken, kasm (zevceler arasýnda adalet) ve izinsiz azl yapamamak gibi milkiyeti kadýna mahsus olan þeylerdir. Bazýlarýnýn milkiyeti de erkeðe mahsustur. Kocaya teslimiyetin vâcip olmasý, evinde oturmak, baþkalarýndan kaçmak bunlardandýr. Bazýlarýnýn milkiyeti de aralarýnda ortaktýr. Birbirlerinden istifade, cima, mübaþeret, çocuðun nesebi gibi þeyler bu kabiledendir. Mal olmak mâlik olmaya aykýrýdýr. Bunlar nikâh akdinin lâzýmý olan þeye aykýrýdýr. Lâzýma aykýrý olan þey, melzûme de aykýrýdýr. Bununla, "Kadýnýn cariyelik cihetinden memlûk olmasý, nikâh cihetinden de mâlik olmasý caizdir." sözü itibardan sâkýt olur. Çünkü farz ve tahminimize göre nikâhýn lâzýmý bu söylediklerimizden herbirine tam bir þekilde mâlik olmaktýr. Kölelik buna mânidir.

«Evet...» cümlesiyle þarih, "haramdýr" sözünden muradýn mutlak surette memnu demek olduðuna; bu kelimeden zihne gelen, üzerine günah terettüp edecek þekilde memnu mânâsý kasdedilmediðine iþaret etmektedir. Aksi takdirde efendinin cariyesiyle evlenmesindeki mevhum iþten münezzeh kalmak için haramý iþlemek imkânsýzdýr. Yahut haramdýr kelimesinden, semere veren þer´î akit yoktur mânâsý kasdedilir. Nitekim Fetih´ten yukarýda naklettiðimiz ibare buna iþaret etmektedir. Cevhere´deki þu ifadenin mânâsý budur: «Keza Muzmerât´tan naklen Bahýr´da bildirildiðine göre bundan murad, mehrin köle sahibinin zimmetinde sabit olmasý, âzâd edildikten sonra nikâhýn bâki kalmasý ve kadýnýn üzerine talâkýn vâki olmasý gibi nikâh hükümleridir. Ama onunla, muhtemel olan haram cimadan nezih kalarak evlenirse bu güzeldir. Çünkü o kadýnýn hür yahut baþkasýnýn âzâdlýsý veya âzâdýna yemin edilmiþ de yemin eden dönmüþ olmasý ihtimali vardýr. Bu çok baþa gelir. Bahusus cariye birçok eller deðiþtirmiþse...»

Ben derim ki: Bahusus zamanýmýzda ganimet olarak alýnan cariyeler... Çünkü ganimetin taksim edilmediði yüzde yüz mâlûmdur. Þu halde bu cariyelerde beþte bir sahiplerinin ve diðer ganimetçilerin haklarý kalýr. Þarihin cihad bahsinde Müftü Ebussud´dan naklettiði, "Zamanýmýzda Sultan tarafýndan umumi ihsan vâki olmuþtur. Binaenaleyh beþte biri verdikten sonra bu cariyelerin cimalarýnýn helâl olduðunda þüphe kalmaz." sözü bir þey ifade etmez. Þunun için ki, evvelâ umumi ihsan doðru deðildir. Bu bâbta ister sultan beþte biri almayý þart koþsun, ister koþmasýn fark yoktur. Çünkü bunda mukadder hisseleri iptalvardýr. Nitekim bunu Ýmam Serahsî Siyer-i Kebir þerhinde belirtmiþtir. ikincisi; onun zamanýndaki sultanýn ihsanda bulunmasý, bizim zamanýmýzda geçerli deðildir. Üçüncüsü; o beþte biri vermekle þüpheyi nefyetmiþtir. Mâlûmdur ki, zamanýmýzda askerden kimin eline bir þey geçerse onu alýr. Beþte birini de vermez. Binaenaleyh cariyenin ganimetten alýndýðý bilinirse, akdin vâcip olmasý gerekir. Bundan dolayýdýr ki Þâfiîlerden biri, "Bugün Rum´dan, Hint´den ve Türkistan´dan celbedilen cariyelerle cimada bulunmak haramdýr." demiþtir. Eþbâh sahibi bunu naklettikten sonra, «Ferclerde asýl olan tahrimdir.» kaidesi hakkýnda, "Bu takvadýr: lâzým bir hüküm deðildir. Çünkü hâli bilinmeyen cariye hakkýnda; küçükse elinde bulunan þahsa, büyükse cariyenin ikramýna müracaat olunur. Hâli mâlûm ise iþkâl yoktur." demiþse de, bu söz ancak ganimetten alýndýðý bilinen cariyeden baþkalarý hakkýndadýr. Ganimetten alýndýðý bilinen cariye hakkýnda ise hüküm söylediðimiz gibidir. Lâkin þöyle denilebilir: Ýhtimâl bu cariyeyi kumandan satmýþtýr. Yahut askerden biri satmýþ da, kumandan satýþýný geçerli saymýþtýr. Böyle olmazsa Siyer-i Kebir þerhinde bildirilmiþtir ki, gazinin taksimden evvel hissesini satmasý bâtýldýr, âzâd etmesi gibidir. Lâkin cariyeye nikâh akdi yapmak þüpheyi kaldýrmaz. Çünkü cariye ganimet olunca. ganimetçilerle beþte bir sahipleri arasýnda ortak olur. Ve kendisini tezviç etmesi sahih deðildir. Þüpheyi kaldýran onu beytü´l-malýn vekilinden satýn almak yahut bir fakire tasadduk edilerek ondan satýn almaktýr. Ýnþaallah bu meselenin tamamý cihad bahsinde gelecektir.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 13:59:04
METÝN

Ama bunda görülüyor ki, cariyeyi beþinci kadýn saymamak ve benzeri ihtiyatsýzlýklar vardýr. Vesenî bir kadým nikâh etmek bil icma haramdýr. Kitabîye olup, gönderilen bir peygambere inanan, Allah tarafýndan indirilen bir kitabý ikrar eden kadýný nikâh etmek ise sahihtir. Velev ki tenzilen mekruh olsun. Velev ki Mesih´in ilâh olduðuna inansýnlar. Mezhebe göre onlarýn kestikleri de helâldir. Bahýr.

ÝZAH

«Ama bunda görülüyor ki ilh...» cümlesi Þurunbulâliyye´den alýnmýþtýr.

«Ve benzeri»nden murad, cariyeye kasým lâzým gelmemesi, cariyenin boþanmamasý, iddiasýz çocuðunun nesebinin sabit olmamasý gibi þeylerdir.

Lâkin âþikârdýr ki, ona nikâh kýyýlýrken ihtiyat olan, ancak bunu milkin sahih olmamasý ihtimali kuvvetli olduðu zaman yapmaktýr. Tâ ki cima þüphe götürmeksizin helâl olsun. Bundan dolayý ona nikâh kýymaktan cariyeyi kendisine beþinci kadýn ve benzeri saymamasý lâzým gelmez. Bilâkis diyoruz ki, bunda da ihtiyat göstermesi gerekir.

"Vesenî" kelimesi ´vesen´e tapmaya nisbet edilmiþtir. Vesen; cüssesi olan, yani insan suretinde aðaçtan, taþtan veya gümüþten, cevherden oyulan heykeldir. Cem´i ´evsân´ gelir. Sanem ise, cüssesiz surettir. Lügat ulemasýndan birçoklarý, aralarýnda böyle fark yapmýþlardýr. Bazýlarý aralarýnda fark olmadýðýný söylemiþ; birtakýmlarý da suretten baþkasýna ve sen denileceðini bildirmiþlerdir. Binâye´de böyle denilmiþtir. Nehir. Fetih´te beyan edildiðine göre;güneþe yýldýzlara ve beðendikleri suretlere tapanlara Muattile (Allah´ýn sýfatlarýný inkâr eden fýkra), Zýndýklar, Bâtýniler, Ýbahacýlar da efsâne tapanlarda dahildir. Veciz þerhinde, "îtikat edenlerin kâfir sayýldýðý her mezhep, evsâne tapanlarda dahildir." denilmiþtir.

Ben derim ki: Bu Dürzîlere, Nusayrîlere ve Teyamine´ye de þâmildir. Onlardan da kýz alýp vermek ve kestiklerini yemek caiz deðildir. Çünkü semavî bir kitaplarý yoktur. Þarih nikâhlarýnýn haram olmasý ifadesiyle, milki yeminle (yani cariye olarak) cimalarýnýn da haram olduðunu anlatmak istemiþtir. Nitekim gelecektir. Maksat, müslümana haram olmalarýdýr. Çünkü Hâniyye´de, "Mecûsi ve vesenî olan kadýn her kâfire helâldir. Bundan yalnýz mürted müstesnâdýr." denilmiþtir.

"Kitâbî" kelimesini musannýf mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh harbiyeye, zýmmîyeye, hürre ve cariyeye þâmildir. Bunu Halebî Bahýr´dan nakletmiþtir.

«Bir kitabý ikrar eden kadýný nikâh etmek sahihtir.» Nehir´de Zeylâî´den naklen þöyle denilmiþtir: «Bilmiþ ol ki, her kim semâvî bir dine îtikat eder de, Hz. Ýbrahim´in ve Þît´in sahifeleri, Dâvûd´un Zebur´u gibi Allah´tan indirilmiþ bir kitabý olursa, o Ehl-i Kitap´tandýr. Böylelerin nikâhla alýnmalarý ve kestiklerinin yenilmesi caizdir.»

«Velev ki tenzihen mekruh olsun.» Yani kadýn zýmmîye olsun, harbîyye olsun, nikâhla alýnmasý tenzihen mekruhtur. Zira Bahýr sahibi harbî olan kitâbîyenin keraheti tenzihiye olduðunu zâhir bulmuþtur. Zýmmîyyenin de öyle olacaðý evleviyette kalýr. H.

Ben derim ki: Bunu Bahýr sahibi þöyle ta´lil etmiþtir: «Kerahet-i tahrimiye için mutlaka bir yasaklama veya o mânâda bir þey bulunmalýdýr. Çünkü o vâcip kuvvetindedir.» Yine Bahýr´da beyan edildiðine göre; ulemanýn harbîyye hakkýnda mutlak olarak kerâhet sözünü kullanmalarý, ondaki kerahetin kerahet-i tahrimiye olduðunu ifade eder. Delilini müctehid bilir. Þu da var ki. ta´lil de bunu ifade eder. Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Kitâbî kadýnlarla evlenmek caizdir. Ama evlâ olan, bunu yapmamak ve kestiklerini yememektir. Zaruret bundan müstesnadýr. Harbî olan kitâbî kadýnla evlenmek bilicma mekruhtur. Çünkü fitnenin kapýsýný açar. Ona aþýk olur; bu da onunla birlikte dûr-ý harpte oturmayý gerektirir Çocuðu ehl-i küfrün ahlâkýyla ahlâklanmaya ve köleliðe mâruz býrakýlmýþ olur. Bu þöyle olur: Kadýn gebe iken esir edilir, çocuk köle olarak doðar. Velev ki müslüman olsun,» Evlâ olan yapmamaktýr sözü, harbîyyeden baþkalarý hakkýnda kerahet-i tahrimiye ifade eder.

«Mezhebe göre» Yani müstesfa´ya muhalif olarak demek istiyor. Çünkü Müstesfa´da helâlolmak, "bunu îtikat ederlerse" diye kayýtlanmýþtýr. Þeyhü´l-Ýslâm´ýn Mebsût´undaki þu ibare de ona uymaktadýr: «Ehl-i Kitap, Mesih´in ve Üzeyir´in ilâh olduðunu îtikat ederlerse, onlarýn kestiklerini yememek, kadýnlarýný nikâh etmemek vâcip olur. Fetvanýn buna göre olduðu söylenir. Lâkin delile bakarak kestiklerin! yemek ve kadýnlarýný almak caizdir.» Bahýr sahibi diyor ki: Bunun hâsýlý þudur: Mezhep bunu mutlak býrakmaktýr. Çünkü Þemsü´l-Eimme´nin Mebsût´ta zikrettiðine göre, hýristiyanýn kestiði mutlak surette helâldir. Ýsterse, Allah üçün üçünsüdür desin, ister demesin fark etmez. Çünkü burada kitap ve delil mutlaktýr. Fethu´l-Kadir sahibi bunu tercih ederek, Peygambere Allah diyenlerin, yahudilerle hýristiyanlardan iki taife olduðunu. bunlarýn tamamen munkarýz olup bittiðini, bununla beraber þirk lâfzý mutlak söylenildiði vakit þeriat dilinde Ehl-i Kitab´a yorumlanmadýðýný söylemiþ; "Velev ki bir veya birkaç taife hakkýnda sahih olsun. Çünkü bundan Allah´la birlikte baþka-sýna yani bir peygambere ve kitaba tâbi olduðunu iddia etmeyen birine ibadet etmek murad edildiði mâlûmdur." denmiþtir.

METÝN

Nehir´de, "Mutezile taifesiyle nikâh alýþveriþinde bulunmak caizdir. Çünkü biz Ehl-i Kýble´den hiçbirini tekfir etmeyiz. Velev ki münakaþalarda hasmý ilzam için söylenmiþ olsun." denilmiþtir. Kitabý olmayan yýldýzperest bir kadýný nikâh etmek ve milk-i yeminle ona cimada bulunmak sahih deðildir. Mecûsiyye ile vesenîye de öyledir. Bu cümle þerhin nüshalarýndan düþmüþ, metnin nüshalarýnda mevcuttur. Ve yýldýzperest cümlesi üzerine matuftur.

ÝZAH

«Nehir´de ilh...» ifadesi, Fethu´l-Kadir´den alýnmýþtýr. Orada þöyle denilmektedir: «Mutezile´ye gelince: Vechin muktezasý, onlarla nikâhlanmanýn helâl olmasýdýr. Çünkü hak, Ehl-i Kýble´nin tekfir edilmemesidir. Velev ki mubahaselerde ilzam için söylensin. Zarurat-ý diniyyeden olduðu kesin bilinen þeylere muhalefet edenler bunun hilâfýnadýr. Meselâ bu âlemin kadîm olduðunu söyleyenlerle, Allah cüz´iyyatý bilmez diyenler, muhakkýk ulemanýn açýkladýklarýna göre tekfir edilirler.»

Ben derim ki: "Allah bizzat icabeder, Allah´ýn ihtiyarý yoktur." diyenler de böyledir.

«Velev ki mubaheselerde ilzam için söylensin.» sözünün mânâsý, "Onlarla münakaþa ederken, mezheplerini reddetmek için Mutezile kâfirdir diye açýk söylense bile, bundan murad, onlarýn bu þöyledir demesinden küfür lazým gelir." demektir. Bundan onlarýn kâfir olmalarý lâzým gelmez. Çünkü mezhebe lâzým gelen þey mezhep deðildir. Bir de onlar bu söylediklerini kendi îtikatlarýnca ancak þer´î bir delil þüphesiyle söylemiþlerdir. Velev ki hata etmiþ olsunlar. Þu da var ki, onlarýn halleri Ehl-i Kitap´tan aþaðý deðildir. Bilâkis Kütüb-i Semâviyye´nin en þereflisini ikrar ederler. Onlarla nikâh alýþ-veriþinde bulunmanýn helâlolmadýðýný söyleyen, herhalde îtikatlarý dolayýsýyla onlarýn mürted sayýldýðýna hükmetmiþ olacaktýr. Bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü bu, onlarýn îtikadýnýn aslýdýr. Küfür olduðu teslim edilse bile, dinden dönmek sayýlamaz.

Bahýr sahibi þöyle diyor: «Bir kimse tekfir edildiði bir mezhebe îtikat eder de, bu önceden sahih itikatda bulunmadan oluyorsa, o kimse müþriktir. Sahih îtikat üzerine geliyorsa mürted sayýlmasý gerekir» Bununla anlaþýlýr ki, Râfýzî bir kimse Hz. Ali´nin Allah olduðuna yahut Cebrâil´in vahyi getirirken yanýldýðýna îtikat ederse, veya Ebû Bekr-i Sýddîk´ýn Sahabî olduðunu inkâr eder yahut Hz. Aiþe´ye iftira atarsa kâfirdir. Çünkü dinden olduðu bizzarure bilinen kesin delillere muhalefette bulunmuþtur Hz. Ali´yi diðerlerinden üstün gören veya Ashab´a söven bunun hilâfýnadýr. O kâfir deðil bid´atçýdýr. Nitekim ben bunu, "Tenbîhü´l-Vülat Ve´l-hükkâm...» adlý kitabýmda izah etmiþimdir.

T E M B Ý H : Ben mü´minim inþaallah diyen kimseyle nikâh alýþveriþinde bulunmak caiz deðildir. Çünkü o kâfirdir denilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu söz, onun îmanýnda þüphe ederek söyleyen hakkýndadýr diye yorumlanmýþtýr. Þâfiîler böyle bir þey söylemezler. Binaenaleyh onlara aramýzda hiç þüphe etmeksizin nikâh alýþ-veriþi caizdir.» Fetih sahibi bunu tahkîk etmiþ ve, «Þâfiîler bununla can teslim ederken îmaný kasdederler. Nitekim bunu açýkça söylemiþlerdir. Bu, istikbalde kendisinin yapacaðý bir þeyi haber vermektir. Binaenaleyh ona Teâlâ Hazretlerinin, "Sakýn bir þey için ben bunu yarýn yaparým deme. Ýnþaallah dersen o baþka." âyet-i kerîmesi taallûk eder. Þu kadar var ki, bize göre bu, evlânîn hilâfýdýr. Çünkü böyle yerlerde meleke olsun diye nefsi kesin söylemeye alýþtýrmak, tereddüt edatýný oraya sokmaktan daha hayýrlýdýr. Yani ben ölürken mü´min olur muyum olmaz mýyým diye tereddüt etmekten hayýrlýdýr.» demiþtir.

«Kitabý olmayan yýldýzperest bir kadýn...» ifadesi, metinlerde zikredilen sâbienin iki tefsirinden biridir. Hidâye sahibi diyor ki: «Sabiîler bir peygamberin dinine inanýr ve bir kitabý tasdik ederlerse, kadýnlarýný almak caizdir. Ehl-i kitap´tandýrlar. Þayet yýldýzlara taparlar da kitaplarý yoksa, onlarla nikâh alýþ-veriþinde bulunmak caiz deðildir. Zira müþriktirler. Bu hususta nakledilen hilaf, mezheplerinde þaþýrýldýðýna yorumlanýr. Herkes elinde olana göre cevap vermiþtir. Kestikleri hayvanlarýn hâli de buna göredir.» Yani onlarýn kitabý olduðunu; lâkin kendileri müslümanýn Kâbe´yi tâzimi gibi yýldýzlarý tâzimde bulunduklarýný söyleyen ve buna binaen kestikleri helâldir diyen Ýmam-ý Azam´la; onlar yýldýzlara taparlar, binaenaleyh kestikleri helâl deðildir diyen Ýmameyn arasýnda hilâf vardýr. Fetih sahibi diyor ki: «Bunlarýn tefsiri hususunda ittifak edilse, haklarýnda verilecek hükümde de ittifak edilirdi.» Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Hidâye´nin zâhirine bakýlýrsa, onlarla nikâh alýþ-veriþinde bulunulmasý iki kayýtla menedilmiþtir. Birisi yýldýzlara tapmalarý, diðeri kitapsýz olmalarýdýr. Þayet yýldýzlarataparlar da kitaplarý varsa, onlarla nikâh alýþ-veriþi caizdir. Bazý ulemanýn kavli budur. Derler ki; yýldýzlara ibadet etmek onlarý Ehl-i Kitap olmaktan çýkarmaz. Doðrusu þudur: Bunlar hakikaten yýldýzlara taparlarsa Ehl-i Kitap deðillerdir. Müslümanýn Kâbeyi tâzimi gibi yýldýzlara tâzimde bulunurlarsa Ehl-i Kitap´týrlar. Müctebâ´da böyle denilmiþtir.» Bu izaha göre musannýfýn, "kitabý olmayan" demesinin mânâsý yoktur. Lâkin yukarýda geçen, "Nasrânî bir kadýn Mesih´in ilâh olduðuna îtikat etse bile helâldir." sözü bazý ulemanýn kavlini te´yid eder. Nitekim bunu Nehir sahibi söylemiþtir.

"Mecûsiyye", mecûse nisbet edilmiþtir. Mecûsi, ateþe tapan kimselerdir. Bunlarýn nikâhlarýnýn -velev milk-i yeminle olsun- caiz görülmemesi dört mezhebin imamlarýna göre ittifâkî bir meseledir. Davud-u zâhiri buna muhaliftir. Ona göre bunlarýn kitabý vardý. Sonra kaldýrýldý. Meselenin tamamý Fetih´tedir.

«Bu cümle þerhin nüshalarýndan düþmüþtür.» demekle þarih vesenîleri tekrar ettiði için özür dilemekte ve atýf îhamýný def etmektedir.

METÝN

Hacc veya umre için ihramlý bir kadýn velev ihramlý bir erkeðe olsun nikâh edilebilir. Bu cümle, yukarýda geçen, "kitâbiyye olup...» cümlesi üzerine matuftur. Dikkatli ol. Cariyenin nikâhý dahi velev kitabîyye yahut hürreye kudretle beraber olsun caizdir. Bize göre kaide þudur: Milk-i yeminle helâl olan her cima, nikâhla da helâl olur. Milk-i yeminle helâl olmayan cima, nikahla da helâl olmaz. Velev ki ihramlý kadýnýn nikâhý tahrimen, cariyenin nikâhý tenzihen mekruh olsun. Cariye üzerine hürre almak da caizdir.

ÝZAH

«Yahut hürreye kudretle beraber...» Yani hür kadýnýn mehir ve nafakasýný vermeye kudreti olsa da cariyeyle evlenebilir.

«Kaide þudur.» Burada þöyle münakaþa edilebilir: «Hûr kadýnla evlendikten sonra edinilen cariye ile milk dolayýsýyla cima caizdir. Ama hür kadýn üzerine nikâhla cariye almak caiz deðildir.» T.

«Velev ki ihramlý kadýnýn nikâhý tahrimen, cariyenin nikâhý tenzihen mekruh olsun.» Cariyenin nikâhýnýn tenzihen mekruh olmasýný Bahýr sahibi Bedâyi´nin sözünden alarak zâhir saymýþtýr. Kuhistânî´de de öyledir. Ve bunu Mebsût sahibinin, "Ama evlâ olan yapmamaktýr." sözüyle te´yid etmiþtir. Kerahet-i tahrimiyye meselesini Mehir sahibi Fetih sahibinin sözünden anlamýþtýr. Ama bu anlayýþ yersizdir. Çünkü Fetih sahibi meselenin bize olan delilini zikretmiþtir ki, o da Kütüb-i Sitte´nin Ýbn-i Abbas´tan tahriç ettikleri; "Rasulullah (s.a.v.) Meymune ile ihramlý iken evlendi, ihramdan çýktýktan sonra zifaf oldu." hadisidir. Üç mezhep imamlarýnýn delilini de zikretmiþtir. O da Buhârî´den maada hadis imamlarýnýn rivayetettikleri. "Ýhramlý ne nikâh eder. ne de nikâh ettirir." hadisidir. "Ne de nikâh edilir." þeklinde okuyan hata etmiþ olur. Bahýr, Müslim´in rivayetinde, "Dünürlük de yapmaz." ziyadesi vardýr.

Bundan sonra Fetih sahibi cevap vererek birçok vecihlerden birinciyi tercih etmiþ, sonra muarazayý teslim etse bile ikinciyi ya ihramlý iken cimaya yahut delillerin arasýný bulmak için kerahete yorumlanmýþtýr. Sebebi þudur: Çünkü ihramlý bir kimse nikâh akitlerine giriþmekten meþguldür. Bu, onun kalbini ibadeti güzel yapmaktan meþgul eder. Zira bunda dünürlük, dilekler, davet ve toplantýlar vardýr. Nefsi cîma için uyandýrýr. Ýþte, "Dünürlük yapýlmaz." buyurmasý buna yorumlanýr. Peygamber (s.a.v.)´in mekruh olan bir þeyi yapmýþ olmasý lâzým gelmez. O bundan münezzehtîr. Onun hakkýnda hükmün baþka olmasý da ihtimalden uzak deðildir. Zira onun hakkýnda illet baþka. bizim hakkýmýzda baþkadýr. Meselâ visal orucunu bize yasak etmîþ kendisi tutmuþtur.

Hasýlý nikahtan murad cima ise, nikâh yapmamalý, zira nehy haram olduðunu bildirmek içindir. Bu kesin ve þüphesizdir. Nikâhtan murad akit ise, o zaman nehy kerahet içindir. Zikrettiði vecih kerahet-i tahrimiyye icabetmez. Aksi takdirde ihramlý bir kimsenin cariye ticareti de haram olur. Zira onda da kalbi meþgul etmek ve nefsi cimaya uyandýrmak vardýr.

«Ýþte dünürlük yapýlmaz buyurmasý buna yorumlanýr.» demesi de bunu te´yid eder. Þu da var ki, Dürerü´l Bihâr þerhinde nehyin tenzih için olduðunu açýklamýþtýr. Kenz´in, "Kitâbî, saibî ve ihramlý kadýnlarla evlenmek helâldir." sözü de bu hususta açýktýr. Çünkü tahrimen mekruh olan bir þey helâl deðildir.

METÝN

Bunun aksi sahih olmaz. Velev ki ümmü veled olsun. Velev ki hür kadýnýn talâk-ý bâinden beklediði iddet içinde olsun. Cariyeye hürrenin üzerine müracaat ederse sahih olur. Çünkü milk bâkidir. Bir kimse bir akitle dört cariye ve beþ hürre nikâh etse, cariyelerin nikâh» sahih olur. Çünkü beþ kadýnýn nikâhý bâtýldýr. Hür bir adam için hür ve cariyelerden yalnýz dört kadýnla evlenmek caizdir. Fazlasýný alamaz. Ama cariye olarak dilediði kadar alabilir. Bir adamýn dört karýsý ve bin cariyesi olsa, baþka bir cariye satýn almak dileðinde biri onu kýnasa, o kimsenin küfründen korkulur. Adam cariyeyi satýn almak istediðinde karýsý kendîmi öldürürüm dese yine vazgeçmez. Çünkü yaptýðý iþ meþrudur. Lâkin karýsýný gücendirmemek için vazgeçerse sevaba girer. Çünkü hadiste, «Her kim benim ümmetîme acýrsa, Allah da ona acýr." buyrulmuþtur. Bezzâziyye. Köle için bu sayýnýn yarýsý vardýr. Velev ki müdebber olsun.

ÝZAH

«Bunun aksi sahih olmaz.» Yani ikisini bir akitle almak dahi caiz deðildir. Belki cemide hür kadýnýn nikâhý caiz olur, cariyeninki caiz olmaz. Nitekim bunu Zeylâî ve baþkalarý açýklamýþlardýr. Eþbâh´ta, "Helâlle haram bir yere gelirse" kaidesinde, ikisinin de bâtýl olduðubildîrilmiþse de, bu kalem hatasýdýr. Bir de cariyeyi hür kadýn üzerine getirmenin haram olmasý, hür kadýnýn nikâhý sahih olduðu zamandýr. Hür kadýna fâsit nikâhla zifaf olursa, onun üzerine cariye nikahlamasý menedilemez. ÞurunbulâIiyye.

FER´Î BÝR MESELE :Bir kimse sahibinin izni olmaksýzýn bir cariyeyle evlenir de zifaf olmadan bir de hür kadýnla evlenirse, cariyenin sahibi ondan sonra razý olduðu takdirde o nikâh caiz deðildir. Çünkü helâllik ancak razý olduðu vakit sübut burur. Ve yeni nikâh hükmünde olur. Binaenaleyh o adam hür kadýn üzerîne cariye almýþ sayýlýr. Sahibi izin vermeden o cariyenin hür olan kýzýný olsa caiz olur. Çünkü nikâh-ý mevkuf helâl olmak hususunda yok hükmündedir. Binaenaleyh baþkasýnýn nikâhýna mâni olamaz. Bunu Muhît´ten Bahýr sahibi kýsaltarak nakletmiþtir.

«Velev ki hür kadýnýn» sözü mübalâða cümlesindendir. Yani velev ki dir. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir.

«Velev ki hür kadýnýn» sözü mübalâða cümlesindendir. Yani velev ki hür kadýnýn iddeti içinde olsun.

«Talâk-ý bâinden» sözü ile imameyn´in hilâfýna iþaret etmiþtir. Onlar bunun caiz olduðunu söylemiþlerdir. Fakat ric´î talâkta caiz olmayacaðýna bütün imamlarýmýz ittifak etmiþlerdir.

«Çünkü milk bâkidir.» Yani cariyenin nikâhýna mâlik olmasý bâkidir. Çünkü talâk-ý ric´î ile cariye nikâhtan çýkmýþ deðildir. Burada hür kadýn cariye üzerine gelmiþtir.

«Çünkü beþ kadýnýn nikâhý bâtýldýr.» Bundan þu anlaþýlýr ki, hür kadýnlar dört olsa nikâhlarý sahih olur; cariyelerîn nikâhý bâtýl olurdu. Nasýl ki hür kadýnla cariyeyi bir akitle alýrsa hüküm budur. Rahmetî´nin Hâkim´in Kâfî´sinden naklettiði söz bunu izah etmektedir ki, þöyledir: Bu meselenin esasý þudur: Hür kadýnlarýn nikâhýna bakýlýr: Eðer yalnýz olsalar nikâhlarý caiz olacaksa bu nikâh caiz; cariyelerinki bâtýldýr. Yalnýz baþýna caiz deðilse, onlarýn nikâhý bâtýl; cariyelerin nikahý caizdir. O da, yalnýz baþkalarýna olsalar nikâhlarý caizse kaydýyla mukayyeddir.

Ben derim ki: Bundan þu çýkarýlýr: Hür kadýnlarla cariyelerin mecmuu dörtten ziyade deðilse, nikâh sadece hür kadýnlar hakkýnda caizdir. Az yukarýda, "Bunun aksi sahih olmaz." dediði yerde söylediklerimiz bunun tâ kendisidir.

«O kimsenin küfründen korkulur.» Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Ancak kocalarýna yahut satýn aldýklarý kölelerine görünebilirler. Çünkü bunlar kýnanmazlar." buyurmuþtur. Bezzâziyye. Bunun muktezasý þudur: Karýsýnýn üzerine evlenmesini kýnarsa, o da bunun gibidir. Bahýr sahibi aralarýnda fark görerek; «Hür kadýnlarý bir nikâh altýna almakta meþakkat vardýr. Çünkü aralarýnda adalete riayet vâciptir. Cariyeleri bir nikâh altýna toplamak bunun hilâfýnadýr. Çünkü ondan zihne gelen, o adama ârýz olacak zulüm demiþse de, nassýnkarþýsýnda bu sözün bir tesiri yoktur. Nehir. Yani nass iki taraftan kýnamayý nefyetmiþtir. Þöyle denilebilir: Cariye üzerine cariye almaktan zihne gelen, fiilin aslýný kýnamaktýr. Baþka kadýn almayý kýnamak bunun hilâfýnadýr. Çünkü ondan zihne gelen, o adama ârýz olacak zulüm ve cefa korkusundan dolayý kýnamadýr. Fiilin aslýndan dolayý kýnamak deðildir. Binaenaleyh bu, Teâlâ Hazretlerinin, "Eðer adalet gösteremeyeceðinizden korkarsanýz bir kadýnla yetinin." âyet-i kerîmesiyle amel etmek olur. Bahýr sahibinin yaptýðý farkýn vechi budur. O bunu yalnýz cariye almak dolayýsýyla yapýlan kýnama hakkýnda ulemanýn kavillerinden almýþtýr. Halbuki tahkîk þudur: Eðer kýnamadan asýl fiili kasdediyorsa, yani sen çok çirkin bir iþ yaptýn derse, o adam her iki yerde kâfirdir. Ama kýnamasý; sen, terki senin için daha iyi olaný yaptýn; çünkü bu iþte nafaka husunda yorulacaksýn; çoluk çocuk fazlalaþacak, aldýðýn cariyeyle veya yeni evlendiðin kadýnla eþin zarar görecek mânâsýna söylerse her iki yerde kâfir olmaz, her iki mânâdan bir þey mülâhaza etmeyerek söylerse yine her iki yerde küfretmiþ olmaz. Lâkin ulema birincide küfründen korkulur demiþlerdir. Çünkü ondan zihne gelen, asýl fiilden dolayý kýnamasýdýr. îkincide küfründen korkulmaz. Çünkü dediðimiz gibi zihne bunun hilâfý gelir. Buna zâhir olan budur. Allahu a´lem.

«Allah da ona acýr.» Yani ona sevap verir, ihsanda bulunur demektir. T.

«Velev ki müdebber olsun.» Mükâteb ile ümmü veledin sahibinden baþkasýndan olan oðlu da onun gibidir . Nitekim Ðaye´de bildirilmiþtir . T .

METÝN

Ona bundan maadasý yasaktýr. Onun cariye edinmesi asla helâl deðildir. Çünkü kendisi talâktan baþka bir þeye mâlik deðildir. Zinadan gebe kalan kadýný nikâh etmek sahihtir. Zinadan baþka bir suretle gebe kalaný nikâh etmek sahih deðildir. Çünkü onun nesebi sabittir. Velev ki bir harbîden veya bu iþi ikrar eden efendisinden sabit olsun. Ama doðuruncaya kadar o kadýnla cima ve cima mukaddimelerinde bulunmak haramdýr. Bu cümle, birinci meseleye iattir. Tâ ki suyu baþkasýnýn ekinini sulamasýn. Çünkü sac bundan biter.

FER´Î MESELELER: O kadýný zina eden þahýs alsa, olmasý bilittifak helâl olur. Çocuk kendisinindir. Nafakasý kendine lâzým gelir.

ÝZAH

«Ona bundan maadasý yasaktýr.» Yani köleye - velev ki mükâteb olsun - ikiden fazla kadýnla evlenmek yasaktýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.

«Aslâ helal deðildir.» Yani sahibi izin verse bile cariye edinemez.

«Çünkü kendisi...» Bu bâbta yalnýz talâka mâliktir. Bu, kendi aleyhine ikrarda bulunmak gibi talâktan baþka þeylere mâlik olmasýna aykýrý deðildir.

«Zinadan gebe kalan kadýný nikâh etmek...» Tarafeyn´e göre sahihtir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre sahih deðildir. Fetva Tarafeyn´in kavline göredir. Nitekim Muhît´ten naklen Kuhistanî´de bildirilmiþtir. Timurtâþî bu kadýna nafaka verilmeyeceðini söylemiþtir. Bazýlarý nafaka verilir demiþlerdir. Birinci kavil daha râci´dir. Çünkü cimaya mani kadýndan gelmektedir. Hayýz bunun hilâfýnadýr. Çünkü o Allah, tarafýndan gelir. Bunu Fetih´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Zinadan baþka bir suretle gebe kalaný nikah etmek sahih deðildir. »

Bu söz, sahih veya fâsit nikâhtan gebe kalana, þüpheyle veya milk-i yeminle cima edilene, gebeliði müslümandan veya zýmmîden yahut harbîden sabit olana þâmildir.

«Çünkü onun nesebi sabittir.» Kadýn iddet içindedir, iddet bekleyen kadýnýn nikâhý ise sahih deðildir. T.

«Velev ki bir harbîden olsun.» Ýslâm memleketine hicret eden ve esir alýnan kadýnlar gibi kî, çocuklarýnýn nesepleri harbîden sabittir. Ebû Hanîfe´den bir rivayete göre böyle bir kadýnýn nikâhý sahihtir. Zeylâî sahih olmadýðýný doðrulamýþtýr ki, mutemet olan da budur. Fetih´te bunun zâhir mezhep olduðu bildirilmiþtir. Bahýr.

«Bu iþi ikrar eden efendisinden sabit olsun.» Bu söz ile þarih, Hidâye´deki; "Bir kimse kendisinden hâmile kalan ümmü veledini evlendirse, nikâh batýl olur." ifadesinin çocuðu ikrar ettiði sürette yorumlandýðýna iþaret etmiþtir. Çünkü, "kendisinden hâmile kalan" demektir. Nehir sahibi diyor ki: «Tevþih´te, "Bu izaha göre efendisi cariyesinin gebe kaldýðýný anladýktan sonra çocuðun kendinden olduðunu itiraf etmeden evlendirse, nikâhýn caiz olmasý gerekir. Ve çocuðu nefyetmiþ olur." deniliyor. Ben derim ki: Buradan anladýn ki, o kimse ümmü veledi olmayan hâmile bir cariyesini evlendirse caiz olur. Çünkü bendendir diye dâvâya baðlý olmayan yerde nefy sayýlýnca, buna baðlý olan yerde evleviyetle nefy sayýlýr.»

«Cima mukaddimelerinde bulunmak haramdýr.» Bahýr sahibi diyor ki:«Tarafeyn´in kavline göre cima mukaddimelerinin hükmü cima gibidir. Nitekim Nihaye´de belirtilmiþtir.» Halebî, «Bahýr´ýn nafakalar bahsinde mukaddimelerin caiz olduðu bildirilmiþtir. Düzeltilmelidir.» diyor.

Ben derim ki: Nafakalar bahsinde bildirilen þudur: «Küçük çocuðun karýsýna çocuðun babasý nafaka verir de, sonra kadýn doðurarak çocuðun zinadan olduðunu itiraf ederse, aldýðý nafakadan bir þey iade etmez. Çünkü zinadan gebe kalmak cimaya mani ise de mukaddimelerine mâni deðildir.» Ama þöyle fark yapýlabilir: Buradaki suret, zinadan gebe kalýp da sonra evlendiðine göredir. Nafakalar bahsinde ise, karýsý zinadan hâmile kaldýðýna göredir.

"Nafakalar bahsindeki söz Ýmam-ý Âzam´ýn kavlidir. Buna delil, Bahýr sahibinin burada Ýmameyn´in kavline göre demesidir." diye cevap vermek de mümkün deðildir. Çünkü buradaki zamir Ebû Hanife ile Ýmam Muhammed´e râcîdir. Onlar nikâhýn sahih olduðuna kaildirler. Ebû Yusuf ise aslýndan sahih olduðuna kail deðildir.

«Bu cümle birinci meseleye aittir.» Aittir cümlesindeki zamir musannýfýn, "Ama doðuruncaya kadar o kadýnla cima haramdýr." sözüne aittir.

«Çünkü saç bundan biter.» Bundan murad, biten saçýn büyümesidir. Saçýn bitmesi deðildir. Onun için Tebyin ve Kâfî´de, "Çünkü bununla iþitmesinin ve görmesinin keskinliði artar. Nitekim hadiste bildirilmiþtir." denilmiþtir. Bu onun hikmetidir. Yoksa murad, cimadan men etmektir. Çünkü Fetih´te þu ibare vardýr: «Rasulullah (s.a.v.) Allah´a ve âhiret gününe îmaný olan bir kimseye, "Suyunun baþkasýnýn ekinini sulamasý helâl deðildir." buyurmuþtur. Bundan, gebe kadýnla cimayý kasdetmiþtir. Bu hadisi Ebû Dâvud ile Tirmîzî rivayet etmiþ; Tirmîzî, "Hasen bir hadistir." demiþtir.» Þurunbulâliyye.

"Bilittifak"tan murad, üç imamýmýzýn ittifakýdýr. þu halde yukarýda geçen hilâf zina etmeyen hakkýndadýr. Nitekim Fetih ve diðer kitaplarda bildirilmiþtir.

«Çocuk kendinindir.» Yani kadýn çocuðu nikâhtan attý ay sonra doðurursa, çocuk o kimsenindir. Muhtaratü´n-Nevâzil. Nikâhtan sonra altý aydan daha azda doðurursa, nesebi sabit olamaz. O adama mirasçý da olamaz. Ancak o adam o çocuk bendendir diyerek zinadan olduðunu söylemezse, o zaman mirasçý olur. Zâhire bakýlýrsa bu, hüküm cihetinden böyledir. Diyanet cihetinden ise çocuðu iddia etmesi caiz deðildir. Çünkü þeriat çocuðun nesebîni ondan kesmiþtir. Artýk onu kendisine nisbet etmesi helâl olamaz. Onun içindir ki, çocuðun zinadan olduðunu açýklasa, kazaen dahi nesebî sabit olmaz. Sadece açýklamazsa sabit olur. Çünkü geçmiþ bir akitle yahut þüpheyle gebe kalmasý ihtîmali vardýr. Bu da müslümanýn halini salâha yormak içindir. Keza nikâhtan itibaren altý ayda doðurduðunda mutlak olarak nesebin sabit olmasý, akitten sonra gebe kalmasý ihtimalindendir. Akitten önceki hâli þiþkînliktir, hâmilelik deðildir. Nesebin isbatýndan mümkün mertebe ihtiyat gösterilir.

Sahibinin Cariyesini Evlendirmesi

METÝN


Bir kimse cariyesini veya hamile olan ümmü veledini hamileliðini bildikten sonra, çocuk bendendir diye ikrar etmeden evlendirse caiz olur, Bu delâleten çocuðu nefydir. Bunu Tevþih´ten Nehir sahibi nakletmiþtir, Milk-i yeminle cima edilen cariyenin nikâhý sahihtir. Kocasý onu istibra yapmaz. Sahih kavle göre, onu efendisinin istibrâ yapmasý vâcip olur. Zahire. Zina suretiyle cima edilen kadýnýn nikâhý da, zina ederken görene caizdir. O kimse bu kadýnla istibrâsýz cinsî münasebette bulunabilir. Teâlâ Hazretlerinin, "Zina eden kadýný, zina eden erkekten baþkasý nikâhla alamaz." âyet-i kerîmesi, "Size helâl olan kadýnlardan ikiþer, üçer, dörder nikâh edin." âyetiyle neshedilmiþtir. Müçtebâ´nýn hazr bahsinin sonunda þöyle denilmektedir: «Âsi kadýný boþamak kocasýna vâcip deðildir. Kadýna da âsi kocasýndan ayrýlmak vâcip olmaz. Ancak Allah´ýn emirlerini yerine getirmekten korkarlarsa. ayrýlmalarýnda bir beis yoktur.» Binaenaleyh Vehbaniyye´deki kavit zayýftýr. Nitekim musannýf onu izah etmiþtir.

ÝZAH

«Kocasý onu istibrâ yapmaz.» Ýstibrâ: Gebe olup olmadýðýný anlamak için bir hayz müddeti kadýnla cimada bulunmamaktýr. Yani Þeyhayn´a göre kocasýnýn istibra yapmasý, ne müstehaptýr ne de vâcip, Ýmam Muhammed, "Ýstibrâ yapmadan onunla cimada bulunmasýný iyi görmem. Çünkü sahibinin tohumu ile rahminin meþgul olmasý muhtemeldir. Binaenaleyh satýnalmada olduðu gibi rahminin temiz olduðunu anlamak vâcibtir." demiþtir. Hidâye. Ebu´l-Leys. "îmam Muhammed´in kavli ihtiyata daha yakýndýr. Biz onunla amel ederiz." diyor. Binâye. Nihâye sahibi arabuluculuk yaparak; "Ýmam Muhammed sadece müstehap olduðunu nefyetmiþtir. Þeyhayn ise müstehap olmaksýzýn cevazý isbat etmiþlerdir. Binaenaleyh sözlerinde çatýþma yoktur." demîþtir. Bahýr sahibi ona itiraz etmiþ; "Bu, Hidayede´dekine muhaliftir." demiþtir. Lâkîn Nehîr sahibi beðenmiþ ve, "Nefs-i istibrada hiçbir kavle göre tereddüt gerekmez. Bununla Ýmam Muhammed´in kavlini tercihe hacet kalmaz."demiþtir.

Ben derim ki: Sahih kavil istibrânýn cariye sahibine vâcip olmasýyla, kocasýna istibrâ mûstehap deðildir demek yerinde olur. Çünkü maksat hâsýl olmuþtur. Evet, sahibinin istibrâ yapmadýðýný bilirse, kocasýnýn yapmasýnýn müstehap olduðunda tereddüt etmemelidir. Hattâ vâciptir denilse yeridir. Fetih sahibinin, "Ýmam Muhammed´in iyi görmem demesini vâciptir" diye yorumlamasý da buna yakýndýr. Zira cariyenin, sahibinin tohumuyla meþgul olmasý ihtimalli vardýr, diye ta´lil etmiþtir. Bu söz vâcip olduðuna delâlet eder. Fetih sahibi demiþtir ki: «Çünkü eski ulema çok defa, bundan hoþlanmam sözünü, haram veya kerahet-i tahrimiyye mânâsýnda kullanmýþlardýr. Bunun mukabilinde severim sözünü kullanýrlar.»

Ben derim ki: Hidâye´nin sözü bundan daha acýktýr. O, "Çünkü efendisînin tohumuyla meþgul olmasý ihtimali vardýr. Binaenaleyh satýn almada olduðu gibi gebe olmadýðýný anlamak vâciptir." demiþtir. Bu sözün bir misli de Muhtaratü´n-Nevâzil´dedir.

«Efendisinin istibrâ yapmasý vâcip olur.» Serahsî buna meyletmiþtir. Bu, cimada bulunduðu cariyesini evlendirmek istediði zamandýr. Cariyeyi satmak isterse, istibrâ müstehaptýr. Fark þudur: Satýþta istibrâ müþteriye vâcîptir. Böylelikle maksat hâsýl olur. Satana istibrâyý vâcip kýlmanýn mânâsý yoktur. Müntekâ´da Ebû Hanife´den nakledildiðine göre kendisi, "Cima ettiði cariyesini istibrâ yapmadan satmasýný kerih görürüm." demîþtir. Zahîre.

«Ýstibrâsýz cinsî münasebette bulunabilir.» Bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´ "Ýstibrâ yapmadýkça onunla cima etmesini iyi görmem." demiþtir. Hidâya. Zâhire bakýlýrsa, yukarýda gecen tercih burada da geçerlidir. Onun içindir ki Nehir sahibi burada mendup olduðunu kesin söylemiþtir. Meðer ki zinadan hâsýl olan tohuma itibar yoktur diye fark yapýlsýn!

Þimdi þu kalýr: Cariyede hamilelik zuhur ederse, kocasýndan sayýlýr. Çünkü nikâh onundur. Binaenaleyh o baþkasýnýn ekinini suluyor denilemez. Ama bu, akitten itibaren altý aydan daha azda doðurmadýðýna göredir. AItý aydan azda doðurursa, akit sahih deðildir. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Yani zinadan baþka bir sebeple gebe kalmasý ihtimali vardýr. Þüpheyle cima edilmiþ olabilir. Þu halde zinadan gebe kalan kadýnla evlenmek sahihtir diye itiraz vârit olamaz.

«Nashedilmiþtir ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Buna delil þu hadistir:Bir adam Peygamber (s.a.v.)´e gelerek; "Yâ Rasulullah! Benim karým dokunanýn elini def etmiyor." demiþ. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.); "Onu boþa!" buyurmuþ, Adam, "Ben onu seviyorum, o güzeldir." demiþ. "Öyle ise ondan istifade et!" buyurmuþlar.»

«Ancak Allah´ýn emirlerini yerine getirmekten korkarlarsa, ayrýlmalarýnda bir beis yoktur.» Çünkü o zaman onlarý ayýrmak mendup olur. Buna karine, beis yoktur sözüdür. Lâkin talâk bahsinin baþýnda geleceði vecihle, kadýn eziyet verir veya namaz kýlmazsa, ondan ayrýlmak müstehap olur. Ýyilikle onu elde tutmak imkâný kalmazsa, ayrýlmak vâciptir. Zâhire bakýlýrsa, buradaki beis yoktur tabiri, vücup için kullanýlmýþtýr. Ve bu bâbda Teâlâ Hazretlerinin, "Eðer karý-kocanýn Allah´ýn emirlerini yerine getiremeyeceklerinden korkarsanýz, kadýnýn kocasýna fidye vermesinde ikisine de günah yoktur.» âyet-i kerîmesine uyulmuþtur. Çünkü beis yoktur demek, günah yoktur mânâsýndadýr.

«Vehbaniyye´deki kavil zayýftýr.» Bu cümle, "o kimse bu kadýnla istibrâsýz cinsî münasebette bulunabilir" sözüne tefri edilmiþtir. Musannýf Minâhta þunlarý söylemiþtir: «Eðer (Bu Vehbânî´nin Nazmý þerhinde geçen "Karýsý zina ederse hayz görünceye kadar ona yaklaþamaz. Çünkü zinadan gebe kalmasý ihtimali vardýr. Onun suyu baþkasýnýn ekininisulamamalýdýr.") sözünün karþýsýnda bu müþkildir. (Hem Vehbânî hayz görüp temizleninceye kadar o kadýnla cimanýn haram olduðunu açýk söylemiþtir. Bu söz onu Ýmam Muhammed´in kavline yorumlamaya mânidir. Çünkü o sadece müstehap olduðunu söylemiþtir.) dersen, ben de derim ki: Nazým þerhinde söylenen Netif´te de zikredilmiþtir. Ama o zayýftýr. Bahýr sahibi diyor ki: Bir kimse baþkasýnýn karýsý olduðunu bilerek bir kadýnla evlenir ve onunla zifafa girerse, kadýna iddet vâcip olmaz. Hattâ cimasý da kocasýna haram deðildir. Bununla fetva verilir. Çünkü zinadýr. Zina edilen kadýn kocasýna haram deðildir. Evet, ona þüpheyle cinsî yakýnlýkta bulunursa, iddet belkemesi vâcip olur. Cimasý da kocasýna haramdýr. Netif´in sözünü buna yormak mümkündür.»

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 14:00:01
METÝN

Mahrem kadýna katýlan kadýnýn nikâhý sahihtir. Mehr-i müsemmanýn hepsi onun olur. Haram olan kadýnla cima ederse, ona mehr-i misil verilir. Nikâh-ý müt´a ve nikâh-ý muvakkat bâtýldýr. Velev ki müddeti bilinmesin veya esah kavle göre uzun olsun.

ÝZAH

«Mahrem kadýna katýlan kadýnýn nikâhý sahihtir.» Meselâ, bir akitle, biri nikâha mahâl olan, diðeri olmayan mahrem veya kocalý yahut müþrik bir kadýný alýrsa, mahâl olan kadýnýn nikâhý sahihtir. Çünkü nikâhý bozan hâl kadýnlarýn birindedir. Binaenaleyh kendi miktarýnca takdir olunur. Biri hür, biri köle iki kiþiyi bir pazarlýkta satmak bunun hilâfýnadýr. Her ikisinin satýþý bâtýl olur. Çünkü satýþ fâsit þartlarla bâtýl olur. Nikâh böyle deðildir. Nehir.

«Mehr-i müsemmanýn hepsi onun olur.» Yani Ýmam-ý Âzam´a göre nikâhýn akdine mahrem kadýný katmak, duvarý katmak gibi mânâsýz olduðundan, mehrin hepsi nikâhý helâl olan kadýna verilir. Taksim edilmek akde dahil olmadan eþitliðin hükümlerindendir. Ama mahrem kadýna cima etmekle had vâcip olmaz. Çünkü haddin sükutu akdin suretinin hükümlerindendir. Ýn´ikadýnýn hükümlerinden deðildir. Binaenaleyh tevehhüm olunduðu gibi, akidde dahil olmadýðý için taksim edilemez sözü, sureten akit mevcut olduðu için had sâkýt olur sözüne aykýrý deðildir. Ýmameyn´e göre mehr-i müsemma her ikisinin mehr-i misline taksim olunur. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.

«Ona mehr-i misil verilir.» Yani mehr-i misil kaça çýkarsa çýksýn hepsi ona verilir. Nitekim Mebsût´ta beyan edilmiþtir. Esah olan da budur. Ziyâdat´da zikredilen, "Mehr-i misil müsemmayý geçmez." sözü Ýmameyn´indir. Nitekim Tebyin´de belirtilmiþtir. Mebsût´ta beyan edildiðine göre, kaça çýkarsa çýksýn, vâcip olmasý akitte dahil olmadýðý içindir. Nitekim Bahýr´dan naklen arzetmiþtik. Binaenaleyh mehr-i müsemmaya aslâ itibar yoktur. Eðer, "Bunlarla bir nikâhta iki kýz kardeþi atarak ikisine de zifaf olmasý arasýnda ne fark vardýr ki, kýz kardeþlerin her birine mehr-i misille mehr-i müsemmanýn az olanýmý veriyorsunuz?" dersen, ben de derim ki: Fark þudur: Kýz kardeþlerden her biri kendisine akit yapýlmak için mahâldir. Ýmkânsýz, olan yalnýz ikisini bir araya getirmektir. Bundan dolayýdýr ki her ikisi, akitte dahildir diyoruz. Buradaki onun hilâfýmadýr. Çünkü haram olan kadýn aslâ nikâha mahâl deðildir. Muvaffakiyet Allah´tandýr. H.

«Nikâh-ý müt´a ve nikâh-ý muvakkat bâtýldýr.» Fetih sahibi diyor ki: «Þeyhü´l-Ýslâm bunlarýn aralarýndaki fark hususunda þunu söylemiþtir: Nikâh-ý muvakkatta, vakitle birlikte nikâh ve tezviç sözlerini; müt´ada ise temettu veya istimta sözlerini söyleyecektir. Yani müt´a maddesine þâmil olan kelimeler kullanacaktýr. Anlaþýlýyor ki, müt´ada þahitleri ve müddet tayinini þart koþmak yoktur. Nikâh-ý muvakkatta ise bunlar vardýr. Þüphesiz ki evvelâ mübah kýlýnýp sonra haram edilen müt´anýn kendisinde allettâyin / m t a/ harflerinin toplandýðý kelime olduðuna onlarýn bir delili yoktur. Çünkü hadislerden kesinlikle anlaþýlmýþtýr ki, müt´a hakkýnda Asha´ba izin verilmiþtir. Bunun mânâsý, bu iþe baþlayana, kadýný temettu sözüyle ve benzeriyle istemek lâzým gelir demek deðildir. Çünkü mâlûmdur ki, bir söz söylenince, onun mânâsý kasd edilir. Temettu edin denirse, bu sözün mânâsýný icat edin demek olur. Onun meþhur mânâsý ise bir kadýna akit yapmaktýr. Ondan nikâh akdinin maksatlarý olan çocuk için evinde oturmak, çocuðu terbiye etmek gibi þeyler murad edilmez. Bilâkis muayyen bir müddete kadar devam eden akittir ki, onun bitmesiyle akit de biter. Yahut muayyen olmayan bir müddete yapýlan akittir. Bunun mânâsý, kadýnla beraber bulundukça akit bâki olmak ve kadýndan ayrýlýncaya kadar böyle devam etmektir. Binaenaleyh gerek müt´a maddesiyle yapýlan gerekse nikâh-ý muvakkat bunda dahildir. Ve tezviç sözüyle de yapýlsa, þahitler de çaðrýlsa, nikâh-ý müt´anýn fertlerinden olur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Bahýr ve Nehir sahipleri de ona tâbi olmuþlardýr. Bun-dan sonra Fetih sahibi müt´ayý haram kýlan delilleri sýralamýþtýr. Müt´a, Veda haccý´nda haram kýlýnmýþtýr. Bu tahrimin ebedî olduðunda müctehidlerle þehirler ulemasý arasýnda hilâf yoktur. Yalnýz Þia fýrkasýndan bir taife müstesnadýr. Müt´anýn cevazýný, Hidâye sahibinin yaptýðý gibi Ýmam Mâlik´e nisbet etmek yanlýþtýr. Hidâye sahibi sonra Ýmam Züfer´in, "Nikâh muvakkat sahihtir, þu mânâya ki, ebedî diye mün´akit olur, muvakkatliði hükümsüzdür." sözünü tercih etmiþtir. Zira nikâh-ý muvakkat, olsa olsa nikâh-ý müt´adýr. Müt´a ise mensuhtur. Lâkin mensuh, bir zamanlar meþru olan muvakkat nikâhýn mânâsýdýr ki, o da müddetin sona ermesiyle akdin sona ermesidir. Muvakkat olmasý þartýnýn kaldýrýlmasý neshin eseridir. Bunun en yakýn benzeri, nikâh-ý þigâr (trampa nikâhý) dýr. Ondan murad, iki kadýndan her birinin cima istifadesi diðerine mehir yapýlmaktýr. Bunun da yasaklandýðý sahihtir. Biz de her iki kadýna mehr-i misil tayinine yarayacaðýna kail olduk. Böylelikle bize nehy lâzým gelmez. Müt´a lâfzýyta yapýlýp da müebbet olan sahih nikâhý kasd etmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü o, þahitler de gelsemün´akit olmaz. Zira milk-i müt´a mânâsýný ifade etmez. Helâl kýlmak sözü gibi ki, baþkasýna bir yiyeceði helâl kýlan kîmse, o yiyeceði temlik etmez. Binaenaleyh bu söz, yukarýda geçtiði gîbi nikâh mânâsýndan mecaz olamaz. Kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

«Velev ki müddeti bilinmesin.» Meselâ kadýný kendisi býrakýp gidinceye kadar almak böyledir. Nitekim geçti. H.

«Veya esah kavle göre uzun olsun.» Meselâ ,iki yüz seneye kadar nikâh etmek bu kabildendir. Mezhebin zâhiri budur. Sahih olan da budur. Nitekim Mi´râc´da beyan edilmiþtir. Zira müt´a cihetini tayin eden, vakîtte sýnýrlandýrmaktýr. Bahýr.

METÝN

Bir ay sonra boþamak þartýyla yapýlan nikâh; yahut kadýnla muayyen bir müddet yaþamaya niyet etmek, muvakkat nikâh deðildir. Gündüzcülerle evlenmekte beis yoktur. Aynî. Kendisi nikâh inþasýna mahâl, mânilerden hâli bir kadýn hâkim huzurunda, "Bu adam beni sahih nikâhla aldý" diye iddia eder de hâkim kadýnýn getirdiði beyyine ile nikâhýna hüküm verirse, hakikatta evlenmemiþ de olsa, o adamýn bu kadýnla cimada bulunmasý helâl olur. Nikâhlý olduðunu erkek iddia ederse, yine kadýn o erkeðe helâl olur. Ýmameyn buna muhaliftir. Þurunbulâliyye´de Mevahib´den naklen, "Ýmameyn buna muhaliftir. Þurunbulâliyye´de Mevahib´den naklen "Ýmameyn´in kavliyle fetva verilir." denilmiþtir.

ÝZAH

«Muvakkat nikâh deðildir ilh...» Çünkü kesin olarak bir þeyi þart koþmak, nikâhýn müebbed olarak vukuuna delâlet eder ve þart bâtýl olur. Bahýr.

«Yahut niyet etmek... muvakkat nikâh deðildir.» Çünkü vakit tayini niyetle deðil ancak sözle olur. Bahýr.

«Gündüzcülerle evlenmekte beis yoktur.» Bundan murad, kadýnýn yanýnda gündüz bulunup gece bulunmamak þartýyla evlenmektir. Fetih. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu þartýn kadýna lâzým gelmemesi gerekir. Kadýn kocasýnýn yanýnda gecelemesini isteyebilir. Sebebi kasým bâbýndan anlaþýlýr.» Yani kadýnýn ortaðý bulunur da, gündüzün bunun yanýnda, geceleyin de ortaðýnýn yanýnda kalmayý þart koþarsa, geceleyin yanýnda kalmasýný isteyebilir. Fakat ortaðý yoksa, zâhire göre bunu isteyemez. Bahusus erkeðin sanatý bekçilik gibi geceleyin icra edilirse, istemeye hakký yoktur. Hattâ kasým bahsinde þâhitlerden naklen göreceðiz ki, bekçi gibiler karýlarýnýn arasýnda kasým gündüzün yaparlar. Nehir sahibi bunu beðenmiþtir.

«Mânilerden hâli bir kadýn.» cümlesi, nikâh inþaasýna mahâl cümlesinin tefsiridir. Mânilerden murad, kadýnýn müþterek cariye olmasý, erkeðe mahrem bulunmasý, baþkasýnýn karýsý veya iddetlisi olmasýdýr. H.

«Hâkim huzurunda...» Acaba hakem tayin edilen kimse de hâkim gibi midir? Araþtýrmalýdýr. T.

Ben derim ki: Zâhire göre evet onun gibidir. Çünkü ulema hâkimle hakem arasýnda ancak hakemin, kýsas, had ve âkile üzerine diyetle hüküm edememesi hususunda fark görmüþlerdir.

«Sahih nikâhla» kaydý, fâsit nikâhtan ihtiraz içindir. Çünkü fâsit hakikaten yapýlsa bile, cimanýn helâl olmasýný ifade etmez. T.

«Hâkim hüküm verirse...» Bu hüküm hakikatta geçerli olmak için, Ýmam-ý Âzam´a göre hüküm verdim derken þahitlerin bulunmasý þarttýr. Umumiyetle ulema bununla amel etmiþlerdir. Bazýlarý þart olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü akit hakikatte hüküm sahih olmak için mukteza yoluyla sabit olmuþtur. Baþkasý sahih olsun diye mukteza yoluyla sabit olan þey bütün þartlarýyla sabit olmaz. Meselâ, "Köleni benim namýma bin dirheme âzâd et" sözünde sabit olan satýþ bu kabildendir. Fetih´te bunun en güzel yol olduðu bildirilmiþtir. Metinlerin mutlak olan sözleri de buna delâlet eder. Bahýr.

Ben derim ki: Lâkin Bahýr´da hâkimin hâkime mektubu bahsinde bildirildiðine göre, mutemet olan birinci kavildir.

«Cimada bulunmasý helâl olur.» Keza kadýnýn da kendini cima için teslimi helâldir. Evet. bâtýl bir dâvâya giriþmek günahtýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Helâlliðin sübut bulmasý Ýmam-ý Âzam´ýn bu nikâh hakkýnda-ki hükmünün hakikatta geçerli olmasýna istinat eder. Bu hüküm zâhiren de bilittifak geçerlidir. Binaenaleyh nafaka, kasým vesaire vâcip olur.

«Ýmameyn buna muhaliftir.» Bu söz her iki meseleye râcidir. Ve Ýmameyn´e göre, yalancý þahitlikle hüküm velev ki akit ve fesihlerde olsun hakikatta geçerli olmayacaðý esasýna baðlýdýr. Çünkü hâkim huccette yanýlmýþtýr. Þahitler yalancýdýrlar. Ýmam-ý Âzam´ýn delili þudur: Þahitler hâkime göre doðru söylemiþlerdir. Hüccet de budur. Çünkü doðruluðun hakikatine vakýf olmak imkânsýzdýr. Bu hükmü hakikatte geçerli kýlmak, nikâhý öne almak suretiyle mümkündür. Binaenaleyh çekiþmeyi kesmek için geçerlidir. Mâðrib ulamasýndan biri, "Çekiþmeyi boþamakla kesmek de mümkündür." diyerek bu hususa dokunmuþsa da, kendisine Ekmel cevap vermiþ; "Eðer sen meþru olmayan talâký kasd ettinse, bu muteber deðildir. Meþru talâký kasd ettinse, matlub sabit olmuþtur. Çünkü meþru talâk ancak sahih nikâhta tahakkuk eder." demiþtir.

«Ýmameyn´in kavliyle fetva verilir.» Kemâl, "Ýmam-ý Âzam´ýn kavli daha yerindedir." demiþ ve buna delâlet-i icma ile istidlâl etmiþtir. þöyle ki: Bir kimse bir cariye satýn alýr da sonra satýþýn feshedildiðini yalandan iddia ederek beyyine getirirse, bununla hüküm verildiði takdirde, satýcýya o cariyeyle cimada bulunmak ve onu hizmetinde kullanmak - müþterinin dâvâsýnýn yalan olduðunu bildiði halde - helâldir. Halbuki âzâd etmek suretiyle kurtulmasý mümkündür. Velev ki bunda malýný itlâf bulunsun. Çünkü o kimse iki belâya mübtelâ olmuþtur ki, onlarýnehven olanýný seçmesi gerekir. Bu ona dinen müsaade edilmiþtir.

Allâme Kasým´ýn bu mesele üzerine bir risalesi vardýr. Orada Ýmam-ý Âzam´ýn kavline delil getirirken uzun söz etmiþtir. Buna müracaat edebilirsin.

Ben derim ki: Hem bu risalede, hem Fetih sahibinin tahkiki vecihle delil yönünden Ýmam-ý Âzam´ýn kavli daha yerinde görüldüðüne göre, ondan ayrýlmak olmaz. Çünkü tekarrur etmiþ bir kaidedir ki, Ýmam-ý Âzam´ýn kavlinden ancak zaruret dolayýsýyla yahut delilinin zayýflýðý sebebiyle ayrýlýnýr. Nitekim biz bunu Resmü´l Müfti manzumesiyle þerhinde izah etmiþizdir.

METÝN

Yalancý þahitlik ile kadýnýn talâkýna hükmedilir, kadýn da bunu bilirse hüküm geçerlidir. Ýddeti geçtikten sonra o kadýnýn baþka biriyle evlenmesi helâl olur. Yalancý þahitle dahi evlenmesi helâldir. fakat birinci kocasýna haram olur. Ýmam Ebû Yusuf´a göre her ikisine helâ! olmaz. Ýmam Muhammed´e göre ikinci ile zifaf olmadýkça birinciye helâldir. Bu üç mesele, yalancý þahitliði ile hüküm vermenin fer´lerindendir. Nitekim kaza bahsinde gelecektir.

Nikâhý þarta baðlamak doðru deðildir. Meselâ, babam razý olursa seni aldým demekle nikâh münakit olmaz. Çünkü olmasý muhtemel bir þeye baðlamýþtýr. Nitekim Ýmâdiye ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Dürer´in bu bâbtaki ibaresi söz götürür. Nikâhýn geleceði izafeti de sahih deðildir. Seninle yarýn evlendim yahut seninle yarýndan sonra evlendim gibi sözlerle nikâh sahih olmaz. Lâkin fâsit þartla nikâh bâtýl olmaz. Sadece þart bâtýl olur. Yani fâsit bir þartla nikâh kýysa, nikâh bâtýl olmaz. Yalnýz þart bâtýl olur. Nikâhý þarta baðlamak bunun hilâfýnadýr. Ancak onu geçmiþte muhakkak olmuþ bir þarta baðlarsa bu tahkîktir. Ve nikâh þimdi münakit olur. Meselâ bir adam birinin kýzýný oðluna ister de, kýzýn babasý ben onu senden önce fülana verdim der, o da bunu yalanlarsa, ona fülana vermemiþsen senin oðluna verdim dediði takdirde oðlanýn babasý kabul eder. Sonra yalaný meydana çýkarsa nikâh münakit olur. Çünkü kýzýn babasý onu mevcut bir þarta baðlamýþtýr. Keza baðlanan þart mecliste bulunursa, yine akit sahihtir. Çivi zâde bunu böyle zikretmiþ, musannýf ise inceleme yaparak umumileþtirmiþtir. Lâkin Nehir´in sarf bahsinde babanýn rýzasýna ta´lik meselesinde. "Hak olan mutlak býrakmaktýr." denilmiþtir. Binaenaleyh müfti düþünmelidir.

ÝZAH

«Yalancý þahitle dahi evlenmesi helâldir.» Baþkasýyla evlenmesi evleviyetle helâldir. Çünkü o kimse hakikat hâli bilmez.

«Her ikisine helâl olmaz.» Her ikisinden murad, hüküm giyen kocayla ikinci kocadýr. Ýkinci kocayla helâl olmamasý zâhirdir. Þuna binaen ki. yalancý þahitliði ile verilen hüküm Ýmameyn´e göre bâtýnen (hakikatta) geçersizdir. Birinciye helâl olmamasý þundandýr: Ayrýlmak bâtýnen olmasa da, Ebû Hanîfe´nin kavli þüphe doðurmuþtur. Bir de bunu yaparsahalk nazarýnda zina etmiþ sayýlýr. Ve kendisine had vururlar. Allâme Kasým´ýn risalesinde böyle denilmiþtir.

«Ýkinci ile zifaf olmadýkça birinciye helâldir.» Ýkinciye zifaf olmuþsa birinciye haramdýr. Çünkü þüpheyle cima edilen nikâhlý kadýn gibi buna da iddet vâciptir. Bahýr.

«Nikâhý þarta baðlamak doðru deðildir.» Bu ibareden murad, þarta baðlanan nikâh sahih olmaz demektir. Yoksa ibarenin îham ettiði gibi ta´lik hükümsüz kalýr. Akit sahihtir mânâsýna deðildir. Nitekim aþaðýdaki mesele de böyledir. Dürer sahibinin aþaðýda gelen tevehhümü bundan neþet etmiþtir.

«Dürer´in bu bâbtaki ibaresi söz götürür.» Orada þöyle denilmiþtir: «Nikâhý þarta baðlamak sahih deðildir. Meselâ bir kimsenin kýzýna, "Þu haneye girersen seni filana verdim" demesi, o filanýn da aldým cevabýný vermesi ta´lik sayýlamaz. Çünkü nikâh sahih olsa da ta´lik sahih deðildir.» Bu. söz götürür. Çünkü muallâk nikâhýn sahih olmadýðý, Fetih, Hulâsa, Asýl´dan naklen Bezzâziyye, Hâniyye, Tatarhâniyye, Fetevâ-i Ebulleys, Câmiu´l-Fusûleyn ve Kýnye´de açýklanmýþtýr. Galiba Dürer sahibi, þarta muallâk nikâh ile fâsit bir þart koþulan nikâhý birbirine karýþtýrmýþ olacaktýr. Halbuki bunlarýn aralarýnda açýk fark vardýr. þurunbulâliyye.

«Lâkin fâsit þartla nikâh bâtýl olmaz ilh...» Fâsit þarta baðlanan nikâh ile, fâsit þartlý nikâh arasýnda Dürer sahibinin yaptýðý gibi fark olmadýðýný tevehhüm edenler bulunduðundan, musannýf lâkin diyerek istidrak yapmýþtýr. Velev ki ikincisi müstakil bir mesele olsun. Onun için musannýftan sonra þarih, "Nikâhý þarta baðlamak bunun hilâfýnadýr." demiþtir. Bunda, Dürer sahibinin vehminin nereden geldiðine tembih vardýr.

«Yani fâsit bir þartla nikâh kýysa...» cümlesine, yani diye baþlamasý, musannýfýn sözü buna birinci meselenin tamamý zannýný verdiði içindir. Halbuki bu müstakil bir meseledir. Fâsit þart meselâ "Seni mehir olmamak þartýyla aldým." demekle olur. Bu takdirde nikâh sahih, þart fâsit olur ve mehr-i misil vermesi icabeder.

«Geçmîþte muhakkak olmuþ» ve þimdiye kadar devam etmiþ bir þarta baðlarsa demek istiyor. Bununla kayýtlamasý yarýnýn gelmesi gibi muhakkak olacak bir þarta baðlamaktan ihtiraz içindir.

«Keza ilh» cümlesi, "Ancak onu geçmiþte muhakkak olmuþ" cümlesi üzerine matuftur. Bunun misali, Minâh´ta Fusûl-i Ýmâdiyye´den naklen zikredilen þu sözdür: «Bir adam, "Filan bugün razý olursa seni bin dirheme tezevvüç ettim" der de, filan orada bulunup razý oldum cevabýný verirse, nikâh istihsanen caizdir. Orada bulunmazsa caiz olmaz.»

«Musannýf ise inceleme yaparak umumileþtirmiþtir.» Musannýf Ýmâdiyye´nin sözünü naklettikten sonra þöyle demiþtir: «Bu tafsilât, nikâhý babanýn rýzasýna baðlama meselesinde de geçerli olmak gerektir. Çünkü görünürde oralarýnda fark yoktur.» Yani, "Babam razýolursa" sözü ile, "filan razý olursa" sözü arasýnda tafsilât hususunda fark yoktur.

Ben derim ki: Hattâ orada bulunan ecnebi filanýn razý olmasýna baðlamak caiz olunca, babanýn razý olmasýna baðlamak evleviyetle caiz olur. Çünkü babanýn kýsmen velâyet hakký vardýr. Dâmat kýza denk deðilse, babanýn itiraz hakký vardýr. Babanýn þefkati tamdýr. O kýzýna münasip olaný seçer. O halde nasýl olur da ecnebi hakkýnda caiz, baba hakkýnda caiz deðil denilebilir? Þu da var ki, bu tafsilâtý yine baba meselesi hakkýnda Zahîriyye sahibi de yazmýþtýr. O þöyle demiþtir: «Baba o mecliste bulunur da kabul ederse caizdir.» Binaenaleyh musannýfýn bahsi nakle uygundur.

«Lâkin Nehir´in ilh...» cümlesi, musannýfýn incelemesine ve Nehir sahibinin Zahîriyye´den naklettiði sözden sonraki ibaresine istidraktýr. Nehir sahibi. "Bu müþkildir. Hak olan Hâniyye´dekidir." demiþtir. Hâniyye´deki ifade þudur: «Bir kimsenin, eðer babam caiz görürse veya razý olursa seni aldým sözüne karþýlýk, kadýnýn kabul ettim demesiyle akit sahih olmaz. Çünkü bu bir ta´liktir. Nikâhýn ise ta´like ihtimali yoktur.»

Ben derim ki: Zâhir olan, Hâniyye´nin sözünü baba mecliste olmadýðýna hamletmektir. Yahut kýyas budur demelidir. Çünkü Hâniyye´de bu meseleden sonra filanýn rýzasýna ta´lik meselesi zikredilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Eðer o filan mecliste hazýr bulunup razý olursa, istihsanen caizdir. Aksi takdirde caiz deðildir. Velev ki razý olsun.» Bu söylediklerimizle iki sözünün arasýný bulmak kâbil olur. Bu da baba ile baþkasý arasýnda fark sabit olmadýðýna göredir. Zahîriyye´nin ibaresinden fark sabit olmadýðýný ve baba hakkýnda cevazýn evleviyetle sabit olduðunu anladýn. Bunun hilâfýný doðrulayan bir kimse görmedik ki, ona tâbi olunsun.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:17:18
VELÝ BÂBI

METÝN


Velî lügatta düþmanýn hilâfýdýr. Örfen velî, Allah Teâlâ´yý bilen kimsedir. Þer´an ise, âkil bâlið ve mirasçý olan kimsedir. Mezhebe göre, perdesi patlamadýkça velev ki fâsik olsun. Çocuk ve vasî gibiler mezhebe göre bu tariften mutlak surette hariçtirler. Velâyet, baþkasý üzerinde ister istemez sözünü geçirmektir ki, dört þeyle sabit olur:

1 - Akrabalýk,

2 - Milk,

3 - Velâ,

4 - Ýmamlýk.

ÝZAH

Musannýf nikâhý, sözlerini ve nikâhýn mahallini bildirdikten sonra onu akdedeni beyana baþlýyor. Bunu geriye býrakmasý, bütün suretlerde nikâhýn sýhhatinin þartlarýnda olmadýðý içindir. Velî faîl vezninde ve faîl mânâsýndadýr. T.

«Örfen" Yani usul-i din ulemasýnýn örfüne göre demektir. Bahýr sahibi diyor ki: «Usul-i dinde velî, Allah Teâlâ´yý isimleriyle, sýfatlarýyla bilen kimsedir ki, bu, taatlara ve günahlardan kaçýnmaya devam, þehvetlere ve lezzetlere düþkün olmamak nisbetinde mümkün olur. Nitekim Akâit þerhinde beyan olunmuþtur.» H.

«Mirasçý» tabiri Fetih ve diðer kitaplarda vardýr. Remlî diyor ki: «Bunu zikretmek gerekmez. Çünkü hâkim velîdir. Fakat mirasçý deðildir.»

Ben derim ki: Kölenin efendisi de öyledir. þu halde tarif, akrabalýk cihetinden velîye hastýr.

«Mezhebe göre» demesi, Bezzâziyye´de þu ifade kullanýldýðý içindir: «Baba ile dede fâsýk olurlarsa, hâkim kýzý dengine verebilir.» Fetih sahibi bu ifade için, "Mezhepte böyle bir þey mâlûm deðildir." demiþtir.

«Perdesi patlamadýkça» diye tercüme ettiðimiz ´mütehettik´ kelimesi, Kâmûs´ta perdesinin yýrtýlmasýna aldýrýþ etmeyen adam þeklinde tefsir edilmiþtir. Fetih sahibi kendisinden az yukarýda naklettiðimiz sözden sonra þunlarý söylemiþtir: «Evet, perdesi patlak olursa. kýzý mehr-i mislinden az mehirle ve denginden baþkasýna vermesi geçersizdir. Bu ileride gelecektir.» Hâsýlý þudur: Fýsk bize göre ehliyeti selbetmese de, baba perdesi patlak fâsýk olursa, kýzýný evlendirmesi ancak maslahat þartýyla geçerli olur. Musannýfýn aþaðýda gelecek olan, "Ama geçerli olur. Velev ki çok aldanmayla veya dengi olmayana evlendirmek suretiyle olsun. Elverir ki velî, baba veya dede olup, kötü hareketleri görülmemiþ olsun. Kötü hareketleri olduðu bilinirse, caiz deðildir." ifadesi de bunun gibidir. Bundan anlaþýlýr ki, fâsýktan murad, perdesi patlak olandýr. Bu söz. kötü hareketli manâsýnadýr. Ve velâyetini mutlak surette ýskat etmez. Çünkü kýzý dengine mehr-i misille verirse sahih olur. Nitekimizahý gelecektir. Bu, yukarýda Bezzâziyye´den nakledilene muhaliftir. Onu bu mânâya yorumlamakla arabulmak da mümkün deðildir. Çünkü Bezzâziye sahibinin, "Hâkim kýzý dengine verebilir." demesi, babanýn velâyetinin aslýndan sükutunu gerektirir.

«Çocuk gibiler» deliler ve bunaklardýr. Ancak çocuk, bâlið sözüyle; deli ile bunak da âkil tabiriyle tariften çýkmýþlardýr. T.

«Vasî gibiler» Yani mirasçý olmayan kimselerden köle ve müslüman kýzý olan kâfir yahut kâfir kýzý olan müslüman gibi kimselerdir. Nitekim gelecektir. Evet, vasî akrabadan yahut hâkim olursa, velâyeti îtibariyle kýzý evlendirmeye hakký vardýr. Nitekim velîleri beyan ederken gelecektir.

«Mezhebe göre mutlak surette hariçtlrier.» Yani baba ona bu hususu vasiyet etsin etmesin birdir. Bir rivayete göre caiz olur. Keza vasiyet eden bunun için hayatýnda birini tayin etsin etmesin müsavidir. Fethu´l-Kadir´in ifadesi buna muhaliftir. Nitekim gelecektir.

«Velâyet, baþkasý üzerinde ister istemez sözünü geçirmektir.» Bu söz, velâyetin fýkhî tarifidir. Nitekim Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Yoksa lügat itibariyle mânâsý sevgi ve yardýmdýr. Nitekim Muðrib´de beyan edilmiþtir. Ancak musannýfýn söylediði velâyetin iki nevinden birinin tarifidir ki, o da icbar velâyetidir. Buna karine, þarihin, "Burada o iki nevidîr." demesidir. Bu gösterir ki, metinde zikredilen bu bâba mahsus deðildir. Vasinin velâyetî, vakfýn kayyýmý ve fitre sadakasýnýn vücûbu velâyeti de bundandýr. Þuna binaen ki, baþkasýna sözünü geçirmekten murad, nefiste veya malda yahut her ikisindedir. Bu bâbtakînden murad, birinci ile üçüncüye þâmildir. Ýkincîye þâmil deðildir.

«Akrabalýk...» Asabeler ile zevil-erham denilen hýsýmlar bunda dahildir.

«Milk»ten murad; sahibinin kölesine veya cariyesine mâlik olmasýdýr. «Velâ»dan murad, mevlel-atâka ve mevlel-muvâlâttýr ki, ileride gelecektir.

«Ýmamlýk» sözünde. evlendirmeye mezun olan hâkim de dahildir. Çünkü hükümdarýn naibidir. Musannýf, "ister istemez" ifadesiyle, vekilin velâyetinden ihtiraz etmiþtir.

METÝN

Burada velâyet iki nevidir. Birincisi; mendup olan velâyettir ki, mükellef olan kadýna velî olmaktýr. Velev ki bâkire olsun. ikincisi icbar velâyetidir ki, küçük kýz üzerine olur. Velev ki dul veya bunak yahut cariye olsun. Nitekim musannýf bunu þu sözüyle ifade etmiþtîr: Yani velî, küçük çocuðun, delinin ve cariyenin nikâhý sahih olmak için þarttýr. Mükellef kadýnýn nikâhýnda þart deðildir. Binaenaleyh mükellef hür kadýnýn nikahý, velînin rýzasý olmasa da geçerlidir.

ÝZAH

«Mendup olan velâyettir.» Yani kadýnýn kötülüðe yorumlanmasýn diye iþini velîsine havaleetmesi müstehap olur. Bahýr. Bir de bâkire hakkýnda imam Sâfiî´nin hilâfýndan çýkmak içindir. Bu, hakikatta vekâlet velâyetidir.

"Mükellef" kadýndan murad, âkil balið olandýr.

«Velev ki bâkire olsun.» Burada evlâ olan, velev ki dul olsun demektir. Tâ ki bâkirenin iþini velîsine havale etmesinin mendup olduðunu evleviyetle ifade etsin. Biliyorsun ki, mendup olmasýnýn illeti, kadýna kötülük nisbet edilmemesidir. Ancak þarihin muradý Þâfiî´nin hilâfýna iþaret etmekse o baþkadýr. Buna karine, bundan sonraki sözü, yanî, "Velâyet menduptur, vacip deðildir. Bize göre velev ki bâkire olsun. Þâfiî buna muhaliftir." sözüdür.

«Velev ki dul» sözüyle Þâfiî´nin muhalefetine iþaret etmiþtir. Çünkü O´na göre icbar velâyeti bâkire olmaya baðlýdýr. Bâkire olursa, velîsi onu izinsiz kocaya verebilir. Velev ki bulûða ermiþ olsun. Dul olursa, izni olmaksýzýn kocaya veremez. Velev ki küçük olsun. Demek oluyor ki, O´na göre küçük dul bülûða ermedikçe kocaya verilmez. Çünkü babanýn velâyeti sâkýttýr.

«Mükellef kadýnýn nikâhýnda þart deðildir.» Burada evlâ olan, hür kadýný ziyade etmekdi. Tâ ki cariyeye mukabil düþsün. T. Mükellef sözü, metnin mefhum-u muhalifidir. Þarihin bunu zikretmesi, musannýfýn´ binaenaleyh diye baþladýðý cümlenin buna teferru ettiðini anlatmak içindir.

«Geçerlidir ilh...» sözüyle musannýf nikâhýn sahih olduðunu, talâk ve miras gibi hükümlerin bunun üzerine terettüp edeceðini anlatmak istemiþtir. Yoksa nikâhýn lâzým olacaðýný kasdetmemiþtir. Çünkü bu onlardan daha hâstýr. Zira bozulmasý mümkün olmayan bir þeydir. Bunun ise dengiyle evlendirilmeyen kýz hakkýnda ortadan kaldýrýlmasý mümkündür. Binaenaleyh Þurunbulâliyye´nin, «Yani lâzým olarak münakittir." diye mutlak býraktýðý ifadesi söz götürür. Musannýf hür kadýn sözüyle cariyeden ihtiraz etmiþtir. Velev ki mükâtebe veya ümmü veled olsun. Mükellefe sözüyle de, küçük ve deliden ihtiraz etmiþtir. Bunlarýn nikâhý ancak velîyle sahih olur. Nitekim evvelce beyan etmiþti.

"Hangi kadýn kendini velîsinin izni olmaksýzýn evlendirirse, onun nikâhý bâtýldýr, onun nikâhý bâtýldýr, onun nikâhý bâtýldýr." hadisine gelince: Gerçi Tirmîzî bu hadisin hasen olduðunu söylemiþtir. Bir de, "Velisiz nîkâh yoktur." hadisi vardýr. Onu Ebû Dâvud ve baþkalarý rivayet etmiþlerdir. Bunlar Peygamber (s.a.v.)´in, "Kocasýz kadýn, kendisini evlendirmeye velisinden daha haklýdýr." hadisine muarýzdýr. Bu son hadisi Muslim, Ebû Dâvud, Tirmîzî, Nesâî, ve Muvatta´da Ýmam Mâlik rivayet etmiþlerdir. Kocasýz kadýn dul da olabilir, bâkire de. Böyle bir kadýnýn velîsi ancak onun rýzasýyle nikâh akdine giriþebilir. Hadis-i þerif, kadýný akýt yapmak için velîsinden daha haklý göstermiþtir. Bu hadis, senedinin kuvvetiyle ve sahih olduðuna ittifak edilmekle tercih olunur. Ýlk iki hadis böyle deðildir. Zira onlar zayýf yahut hasendirler. Yahut tahsis suretiyle aralarý bulunur. Veya nikâh yoktur sözünden murad, nikâhýn kemâli yoktur diye te´vil edilir. Yahut velîden murad, nikâh onun iznîne baðlý olan kimsedir. Yani nikâh ancak kâfirin müslüman kadýnla evlenmesini önlemeye, bunak kadýna, köle ve cariyeye velâyeti olan kimsenin izniyle kýyýlýr. Bâtýldan murad, velînin, kýzý dengi olmayana vermesini sahih görmeyenlerin kavline göre kelimenin hakikatýdýr. Yahut sahih görenlerin kavline göre hükmüdür. Mutlak olan nasslarda bunlarýn hepsi geçerlidir. Murazayý def etmek için bunu irtikâb vâcip olur. Bu husustaki sözün tamamý Fetih´te izah edilmiþtir.

METÝN

Kaide þudur: Kendi malýnda tasarruf eden herkes nefsinde de tasarruf eder. Malýnda tasarruf edemeyen nefsinde de tasarruf edemez. Velî asabe olursa - Velev ki esah kavle göre amca oðlu gibi gayrý mahrem olsun. Hâniyye. Küf (denk) olmayan dâmat hakkýnda itiraz hakký vardýr. Zevi´l - erham anne ve hakim bundan hariçtir. Binaenaleyh evlendiði adamdan çocuk doðuruncaya kadar susmadýkça hakim nikâhý fesheder ve nikâhýn yenilenmesiyle itiraz da yenilenir. Tâ ki çocuk zayi olmasýn. Zâhir olan gebeliði buna katmak gerekir.

ÝZAH

«Kaide þudur...» Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: «Burada kaide þudur ki, kendi malýnda kendi velâyeti hasebiyle tasarrufu caiz olan herkesin iln...» Bu ifade izinli çocuðu hariç býrakýr. Çünkü çocuðun malýnda tasarrufu caiz ise de, kendi nefsine velî olmasý hasebiyle deðildir. Lâkin aksine alýrsak, tasarruftan men edilen kadýn ile itiraz edilir. Çünkü o, Ýmameyn´in kavline göre malýnda tasarrufa mâlik olmasa da nikâha maliktir. Ýmameyn hür kimsenin tasarrufdan men edileceðine kaildirler. Fakat kaide Ýmam-ý Azam´ýn kavline göredir.

«Velî asabe olursa..» Yani asabe bi nefsih (kendiliðinden asabe) ise demek istiyor. Binaenaleyh oðulla beraber kýz gibi asabe bil-gayr ve kýz kardeþle kýz gibi asabe meal-gayr itirazý vârit deðildir. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir. H.

«Küf olmayan...» Yani kýz kendini dengi olmayan bir delikanlýya tezviç ettiði zaman ve ,keza kendini mehr-i misilden daha az bir miktarla tezviç ettiðinde velînin itiraz hakký vardýr. Ya mehr-i misli tamamlattýrýr, yahut hâkime onlarý biri birinden ayýrttýrýr. Nitekim musannýf bunu kefâet bâbýnda söyleyecektir.

«Evlendiði adamdan çocuk doðuruncaya kadar susmadýkça...» cümlesinde, susmadýkça sözünü ziyade etmesi, doðurmazdan önce susmasýnýn rýza sayýlmayacaðýna iþaret içindir. Bir de bu meselenin sükut söz yerine geçen meselelerden olmadýðýný anlatmak istemiþtir. Nitekim bunlara ileride iþaret edecektir. Bundan anlaþýlýr ki, gebeliðini duyarak susmaz da dâvâ ederse, evleviyetle hüküm budur. Lâkin hiç haberi olmaz da doðurursa, ne hüküm verileceði cevap ister. Acaba itiraz hakký var mýdýr? Metnin zâhirine bakýlýrsa yoktur. Þerhinzâhirine bakýlýrsa vardýr.

«Hâkim nikâhý fesheder.» Ve bu ayrýlýk ancak hâkimin hükmüyle sabit olur. Çünkü ictihad götüren bir yerdir. Ýki hasýmdan her biri bir delile dayanýr. Binaenaleyh nikâh ancak hâkimin fiiliyle bozulur. Bundan önce nikâh sahihtir. Karý-kocadan biri hükümden önce ölürse, diðeri ona mirasçý olur. Bu ayrýlma feshtir. Talâkýn sayýsýný eksiltmez. Eðer zifaftan önce ayrýldýlarsa mehirden hiçbir þey vâcip olmaz. Zifaftan sonra ise, kadýna mehr-i müsemma verilir. Halvet-i sahihadan (baþ baþa kalmalarýndan) sonra dahi hüküm budur. Kadýna iddet lâzým gelir. Ve kendisine hiddet nafakasý verilir. Çünkü bu nafaka vâcip idi. Fetih. Velî razý oluncaya kadar o kadýn cima için kocasýna imkân vermeyebilir. Nitekim Fakîh Ebu´l-Leys bunu tercih etmiþtir. Zira olur da velî aralarýný ayýrýr ve þüpheyle cima meydana gelir. Ama aþaðýda gelen müftabih kavle göre bu iþ horamdýr. Çünkü akit yoktur. Bunu Bahýr sahibi ifade etmiþtir.

«Ýtiraz da yenilenir.» Yani nikâhýn yenilenmesîyle velînin itirazý da yenilenir. Meselâ kýzý, izniyle velîsi dengi olmayan birisine verir de, o da boþarsa, sonra kýz kendini ikinci defa o adama nikâhladýðýnda bu velînin onlarý birbirinden ayýrmaya hakký olur. Ve ilk akde razý olmak ikinciye de rýza sayýlmaz. Fetih. Nikâh yenilenir diye kaydetmesi þundandýr. Kocasý talâk-ý rîc´î ile boþar da sonra iddet içinde ona dönerse, velî için itiraz hakký yoktur. Nitekim bunu Zahîre sahibi zikretmiþtir.

«Tâ ki çocuk zayi olmasýn.» Yani anne ve babasý birbirinden ayrýlmakla çocuk zayi sayýlýr. Zira bir arada bulunmalarý þüphesiz ki çocuðun terbiyesini daha çok muhafaza eder.

«Zâhir olan gebeliði ilh...» cümlesi, Bahýr sahibinin bir incelemesidir. H.

METÝN

Denk olmayan dâmat hakkýnda akdin aslâ caiz olmadýðýna fetva verilir. Fetva için muhtar olan kavil budur. Çünkü zaman bozulmuþtur. Binaenaleyh üç defa boþanan bir kadýn, velîsi bunu bilip dururken onun izni olmaksýzýn dengi olmayan birine varýrsa helâl olmaz. Bu bellenmelidir. Birinci kavle binaen - ki zâhir rivayettir - akitten önce veya sonra derecede müsavi iseler, velîlerden bazýsýnýn razý olmasý hepsinin rýzasý gibidir. Çünkü hepsi için kâmilen sabit olmuþtur ve aman velâyetiyle kýsas velâyeti gibidir. Bunu vakýf bahsinde tahkik edeceðiz.

ÝZAH

«Denk olmayan dâmat hakkýmda ilh...» diye kayýtlamasý, yukarýda söylediði, "Binaenaleyh hür ve mükellef bir kadýnýn nikâhý ilh...» cümlesine döndüðü sanýlmasýn diyedir. Bir de mehr-i misilsiz evlenmesinden ihtiraz içindir. Biliyorsun ki velînin yine itiraz hakký vardýr. Zâhire bakýlýrsa, akdin sahih olduðunda hilâf yoktur ve bu fetva verilen kavil, þarihin iþareti ettiði gibi denk olmayan dâmada mahsustur. Bu kavli her iki meselede geçerli sayan görmedim. Aralarýndaki fark, mehr-i tamamlamak suretiyle istidrak imkânýdýr. Onun için ulema, "Mehr-i misli tamamlayýncaya yahut hâkim aralarýný ayýrýncaya kadar velînin itiraz hakký vardýr. Mehr-i tamamladý mý itiraz sebebi ortadan kalkar. Denk olmamak bunun hilâfýnadýr." demiþlerdir. Bana zâhir olan budur.

«Aslâ caiz olmadýðýna fetva verilir.» Ýmam Hasan´ýn Ebû Hanife´den» rivayeti budur. Bu, kýzýn velîsi olup da akitten önce rýza göstermediðine göredir. Akitten sonra rýza göstermesini ifade etmez. Bahýr. Fakat kýzýn´ velîsi yoksa, bu akit bil ittifak mutlak surette sahih ve geçerlidir. Nitekim gelecektir. Çünkü bu rivayete göre sahih olmamasýnýn vechi, velîlerden zararý def etmektir. Kýza gelince: O, hakkýnýn ýskat edilmesine razý olmuþtur. Fetih. Bahýr sahibinin, "Ona razý olmamýþtýr." Demesi, hiç bilmediði surete þâmildir. Binaenaleyh razý olmadýðýný açýk söylemek lâzým gelmez. Belki sükut etmesi, söylediðimiz gibi rýza deðildir. Binaenaleyh bu takdirde akdin sahih olmasý için onun açýk rýzasý lâzýmdýr. Bu izaha göre, bundan önce susar da sonra razý olursa faydasý yoktur.

«Fetva için muhtar olan kavil budur.» Þemsü´l-Eimme diyor ki: «Bu ihtiyata daha yakýndýr.» Allâme Kâsým´ýn tashihinde de böyledir. Çünkü her velî dâvâcýlýðý ve murafaayý beceremez. Her hâkim de âdil deðildir. Velî becerikli olur hâkim de adalet gösterirse, mahkeme kapýlarýna gîdip gelmekten ar eder ve dâvâya çýkmayý aðýr bir iþ sayarak terk edilebilir. Böylece zarar tekarrur eder. Onu menetmek def sayýlýr. Fetih.

«Binaenaleyh üç defa boþanan bir kadýn, dengi olmayana varýrsa...»cümlesi, bilip de razý olmamaya, bilmemeye ve bilmeden razý olmaya sâdýktýr. Bu üç surette kadýn helâl deðildir. Ancak dördüncü surette helâl olur ki, o da velînin bilerek dâmadýn denk olmamasýna rýza göstermesidir. H.

«Ben derim ki: Daha münasibi. "Onu aynen bildiði halde" demesidir. Çünkü Bahýr´da þu ifade vardýr: «Velî. "bu kýzýn, dengi olmayan biriyle evlenmesine razý oldum." der de, dâmadý aynen bilmezse, kâfi midir deðil midir meselesi fetva hadisesi olmuþtur. Ve kâfi gelmemesi gerekir. Çünkü meçhule razý olmak doðru deðildir. Nitekim Hâniyye´de kadýndan velîsi izin ister de damadýn ismini söylemezse meselesinde bu zikredilmiþ; "Çünkü meçhule rýza tahakkuk etmez" denilmiþtir. Ama ben bunun nakIini görmedim.» Bu sözü Nehir sahibi kabul etmiþtir. Lâkin umumu üzere deðildir. Çünkü þarihin ifadesinde gelecektir ki, kýz emri velîsine havale ederse sahih olur. Nasýl ki "beni dilediðine tezviç et" ve benzeri sözler böyledir. Hayreddin-i Remlî diyor ki: «Bunun muktezasý þudur: Velî o kýza, ben senin yaptýðýna razýyým yahut kendini dilediðine tezviç et gibi bir söz söylerse kâfi gelir. Bu zâhirdir. Çünkü emri kýza havale etmiþtir. Bir de bu ýskat bâbýndandýr.»

«Bu bellenmelidir.» Manzume-i Nesefiyye þerhi Hakâyýk´ta, "Bu, bellenilmesi vâcip olanþeylerdendir. Çünkü vuku çoktur." denilmiþtir. Kemal diyor ki: «Çünkü muhallil (Hulleci) ekseriyetle denk olmaz. Ama muhallin akdini bizzat velî yaparsa, kadýn birinciye helâl olur.» Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Bütün bunlar kýzýn velîsi olduðuna göredir. Velîsi yoksa akit bil ittifak mutlak surette sahihtir.»

«Zâhir rivayettir.» Ulemadan birçoklarý bununla fetva vermiþlerdir. Þu halde fetva muhtelif demektir. Bahýr. Lâkin biliyorsun ki, ikincisi ihtiyata daha yakýndýr.

«Akitten önce veya sonra» ifadesine þöyle itiraz olunabilir: Akitten önce gerek birinciye, gerek ikinciye razý olmasý sahihtir. Fakat yalnýz bîrinci kavle iftira edene göre - ki akitten sonra razý olmaktýr - sahihtîr. Ýkinciye göre - ki müftabihtir - sahih deðildir. Nitekim Bahýr´dan naklen arzettik. Metnin sözü, ikinciye göre bazýlarýnýn razý olmasý, hepsinin rýzasý gibi olmaz vehmini vermektedir. Bunun bir vechi yoktur. Ýhtimal þarih bu îhâmý def etmek istemiþtir.

«Çünkü hepsi içîn kâmilen sabit olmuþtur.» Çünkü bu bir haktýr, parçalanmaz. Zira parçalanmayan bir sebeple sabit olmuþtur. Bahýr.

«Aman velâyetiyle kýsas velâyeti gibidir.» Bir müslüman bir harbîye aman (koruyacaðýna söz) verirse, baþka bir müslümanýn o harbîye veya onun malýna saldýrmaya hakký olmaz. Velîlerden biri kýsasý affederse, diðer velî onu isteyemez. H.

«Bunu vakýf bahsinde tahkik edeceðiz.» Þarih vakýf bahsinde buradakinden fazla olarak bazý vakýf müstahýklarýný ilâve etmîþ; bunlarýn bütün hak sahipleri namýna dâvâcý olabileceðîni söylemiþtir. Mirasçýlardan bazýlarý da öyledir. Keza alacaklýlardan birine karþý fakirlik isbatýnda ve müslümanlarýn yolundan umumi zararýn giderilmesîni isteme velâyetinde hüküm hep böyledir.

METÝN

Aksi takdirde onlardan en yakýn olan için fesih hakký vardýr. Eðer kýzý velisi yoksa akit sahihtir. Ve mutlaka surette bilittifak geçerlidir. Onun, yani itiraz hakký olan velînin mehri ve benzeri rýzaya delâlet eden bir þeyi almasý - þayet dâmadýn denk olmadýðý dâvâya vermezden önce hâkim nazarýnda sabit ise - rýzadýr. Aksi takdirde rýza sayýlmaz. Nitekim doðurmadýkça velînin susmasý da rýza deðildir. Dâmadýn kýza denk olduðunu tasdik etmesi ise, kalanlarýn hakkým ýskat etmez. Mebsût. Bülûða ermiþ bir bâkire nikâha zorlanmaz. Çünkü bülûð ile velâyet sona ermiþtir.

ÝZAH

«Aksi takdirde...» Yani derecede müsavi deðillerse, uzak velî razý olduðu zaman yakýnýn itiraz hakký vardýr. Bunu Bahýr sahibi Fetih ve diðer kitaplardan nakletmiþtir.

«Eðer kýzýn velisi yoksa akit sahihtir.» Yani asabiden velîsi yoksa demek istemiþtir. Asabi dese daha iyi olurdu. Musannýfýn beyan ettiði bu hükmü Fetih sahibi de beyan etmiþ; inceleme yaparak, "sahih olmasý gerekir" demiþtir. Bunu, velîlerden zararý def etmek için diye yapýlan ta´lilden almýþtýr. Bir de kýz hakkýnýn ýskatýna razý olmuþtur. Bahýr sahibi bunu kesinlikle ifade etmiþ, musannýf da O´na uymuþtur. Zâhire bakýlýrsa, kýzýn küçük asabi velîsi varsa, yok hükmündedir. Çünkü küçük çocuðun velî olma hakký yoktur. Keza asabisi köle veya kâfir olursa yine yok hükmündedir. Buna þarih dahi, "nikâhta velî asabidir ilh..." dediði yerde iþaret edecektir. Biz de orada açýklayacaðýz. Bu izaha göre çocuk bülûða erse, köle âzâd edilse veya kâfir müslüman olsa, itiraz hakký yenilenmez. Fakat kýzýn gaipte asabisi varsa, o hâzýr gibidir. Çünkü velâyeti kesilmez. Þu delil ile ki, küçük kýzý bulunduðu yerde evlendirmiþ olsa sahih olur. Velev ki kýzýn orada hâzýr baþka bir velîsi bulunsun. Mamafih mesele ihtilaflýdýr. Nitekim gelecektir.

Yine zâhire bakýlýrsa bu, âkil bâlið olan kýzdadýr. Küçük kýzda sahih deðildir. Çünkü o hakkýnýn ýskatýna razý olmamýþtýr. Görmüyor musun asabisi olur da onu dengi olmayan birine verirse akit sahih olmaz. Asabisi olmadýðý zaman da böyledir. Bütün bunlar, bana ulemanýn sözlerinden anlayarak zâhir oldu. Açýkça naklini görmedim.

«Mutlak surette...» Yani dengine varsýn varmasýn geçerlidir. H.

"Bilittifak" Yani bunda zâhir mezhebe kail olanlarla Ýmam Hasan´ýn fetva verilen rivayetine kail olanlar ittifak etmiþlerdir.

«Ýtiraz hakký olan velinin» sözü, "kýzýn velîsi yoksa" ifadesinden murad, zevil - erhema da þâmilmiþ zannýný vermektedir. Halbuki öyle deðildir. Münasip olan, bu açýklamayý orada yapmaktý. Tâ ki murad her iki yerde bilinsin ve bu îhâm ortadan kalksýn.

«Ve benzeri...» Yani nafakayý almasý yahut mehir ve nafakadan biri hususunda dâvâcý olmasý, bir de teçhiz gibi þeylerdir. Fetih.

«Þayet dâmadýn denk olmadýðý sabit ise ilh...» Zahîre sahibi de bunu böyle zikretmiþ; Bahýr, Nehir ve Þurunbulâliyye sahipleriyle Makdisî þarihi ikrar ve kabul etmiþlerdir. Zâhirine bakýlýrsa, bu yalnýz delâleten rýzada þarttýr. Mücerret denk olmadýðýný bilmek burada kâfi deðildir. Açýk açýk razý olduðunu söylemek bunun hilâfýnadýr. Onda yalnýz bilmek kâfidir. Lâkin bu, metinlerin mutlak olan ifadelerine muhaliftir. Fetih sahibi onu zikretmediði gibi; zâhir rivayet kitaplarýný toplayan Hâkim dahi Kâfî´de zikretmemiþtir. Keza bunun vechi de zâhir deðildir. Meðer ki fark delâletin derece itibariyle sarahattan aþaðý olduðu söylensin. Bu meselenin sureti þudur: Bu kadýn dengi olmayan biriyle evlenir. velîsi bunu dâvâ eder ve hâkim huzurunda o adamýn buna denk olmadýðýný isbat eder. Hâkim onlarý birbirinden ayýrmadan velî mehri teslim alýr yahut hâkim onlarý ayýrýr, sonra kadýn velîsinin izni olmaksýzýn o adamla tekrar evlenir ve veli mehri teslim alýr.

«Tasdik etmesi ise ilh... »Bahýr sahibi diyor ki: «Rýza kaydýný koymasý þundandýr: Çünküvelîlerden birinin dâmadýn denk olduðunu tasdik etmesi, diðer etmeyenlerin hakkýný düþürmez. Mebsût´ta beyan edildiðine göre; velîlerden biri dâmadýn kýza denk olduðunu iddia eder de, diðeri denk olmadýðýný isbatlarsa, aralarýnýn ayrýlmasýný isteyebilir. Çünkü tasdik eden vücup sebebini inkâr etmektedir. Bir þeyin sebebini inkâr ise, onu ýskat etmek deðildir.» Fevaid-i Tâciyye´de þöyle denilmektedir: «Kýzýn velîsi damat kýza denk deðildir diye iki þâhid getirir yahut dâmat denk olduðunu isbat etmek için þahit getirirse, þehadet lâfzý þart deðildir. Çünkü bu bir ihbardýr.»

«Bülûða ermiþ bir bâkire nikâha zorlanmaz.» Büluða ermiþ erkek ve mükâteb ile mükâtebe dahi zorlanmazlar. Velev ki küçük olsunlar. Bunu Halebî Kuhistânî´den nakletmiþtir. Bâkire sözünü musannýf mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh daha önce evlenip de kýzlýðý bozulmadan boþanan ve bâkireler gibi evlenen kadýna da þâmildir. Asýl´da bu beyan edilmiþtir. Bahýr.

METÝN

Kýzdan bizzat velî izin isterse - ki sünnet olan budur - yahut vekili veya elçisi izin isterse veya velisi nikâhlar da kýza onun elçisi yahut âdil bir fuzuli haber verirse, kendi arzusuyla onu reddetmekten sustuðu veya alay etmeksizin güldüðü yahut gülümsediði veya sessizce aðladýðý taktirde bu izindir. Sesli aðlarsa bu, izin veya red sayýlmaz. Hattâ ondan sonra razý olursa nikâh münakit olur. Bu, Mi´râc ve diðer kitaplarda bildirilmiþtir. Vikâye ile Mültekâ´nýn ifadeleri ise söz götürür.

ÝZAH

«Ki sünnet olan budur...» Nikâhtan önce kýza, "filan seni istiyor" yahut, "senin lâfýný ediyor" der de susarsa izin sayýlýr, izin istemeden verirse, sünnet hususunda hata etmiþ olur ve kýzýn rýzasýna baðlý kalýr. Bunu Bahýr sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Rahmetî ise Þâfiîlerin sözünü beðenmiþtir. Onlara göre izin istemekte sünnet, kýza güvenilir birkaç kadýn gönderip onun niyetini anlamalarýdýr. Bu hususta anne herkesten evlâdýr. Çünkü o baþka kadýnlarýn öðrenemeyeceklerini öðrenir.

«Vekili veya elçisi izin isterse...» vekiline velî, "seni filan kýzdan þu hususta izin almaya vekil ettim" der. Elçisine ise, "filan kýza git de, de ki: filan kardeþin þu hususta senden izin istiyor" der.

«Kýza onun elçisi ilh...» ifadesi gösteriyor ki, musannýfýn, "yahut kýzý nikâhlarsa" sözü, o yokken nikâhlandýðýna yorumlanmýþtýr. Bu hatýra gelenin aksi ise de, aþaðýdaki, "keza kýzý yüzüne karþý nikâh eder de susarsa" ifadesiyle tekrar olmaktan kurtarmak için bunu tercih etmek gerekir. Bahýr´da þöyle denilmiþtir: Velîsi kýzý dengi olmayan birine verir de kýza haber verildiði vakit susarsa, ne hüküm verileceðine ihtilâf edilmiþtir. Ýmameyn bunun rýza sayýlmayacaðýný söylemiþler; bazýlarý Ebû Hanife´nin kavline göre nikâhý akdeden baba veyadede ise rýza sayýlacaðýný, baþkalarý ise sayýlmayacaðýný bildirmiþlerdir. Nitekim Hâniyye´de dengine verilmeyen küçük kýz meselesinden alarak böyle denilmiþtir.

«Âdil bir fuzûli haber verirse...» Fuzûlide ya adalet yahut adet þarttýr. Binaenaleyh Ebû Hânife´ye göre ya âdil bir kimsenin yahut hali kapalý iki kimsenin haber vermesi kûfidir. Adil olmayan bir kiþinin haber vermesi kâfi deðildir. Bu meselenin benzerleri vardýr ki, kaza bahsinde gelecektir. (Fuzûli; iþine girmeyen þeye karýþan kimsedir.)

"Sustuðu" ifadesinden murad, bülûða ermîþ bâkiredir. Büluða ermiþ oðlan bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun susmasý rýza sayýlmaz. Razý olduðunu sözle bildirecektir. Hâkim´in Kârþýsýnda böyle denilmiþtir.

«Kendi arzusuyla...» haber verirken aksýrýk veya öksürük tutar da, o geçtikten sonra razý deðilim derse; yahut o adam aðzýný tutar da býraktýktan sonra bunu söylerse, reddi sahihtir. Çünkü susmasý mecbur kaldýðý içindir. Bahýr.

«Onu reddetmekten...» diye kayýtlamasý, mutlak susmak murad olmadýðý içindir. Çünkü haber ulaþtýðý vakit ecnebi biriyle konuþursa, burada susmak sayýlýr ve rýza yerine geçer. "Elhamdülillah kendimi seçtim" yahut, "o tabaktýr, ben onu istemem" derse, bir söz sayýlýr ve red cevabýdýr. Bahýr.

«Alay etmeksizin gülmesi izindir.» Alay ederek gülmek derhal anlaþýlýr. Zira gülmek rýzaya delâlet ettiði için izin sayýlmýþtýr. Rýzaya delâlet etmezse Ýzin deðildir. Bahýr.

«Sessizce aðladýðý takdirde izindir.» Fetva için tercih edilen budur. Çünkü bu, ailesinden ayrýlacaðý için üzüldüðündendir. Bahýr. Yani bu ancak razý olduðu vakit olur. Mi´râc.

«Vikâye ile Mültekâ´da», "Tebessüm ve sessizce aðlamak izindir. Sesle aðlamak red sayýlýr." denilmiþtir. Bu, söz götürür. Çünkü Mi´râc´ýn ifadesine muhaliftir. Orada þöyle denilmiþtir: Bunun söz götürdüðü þüphesizdir. Zira Vikâye ve Mültekâ´daki ifadenin misli Hikâye ve lslâh´ta da vardýr. Ama metinler þerhlere tercih edilir. Kâdýhân´ýn Câmi-i Saðîr þerhinde bildirildiðine göre; kýz aðlarsa, Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre red sayýlýr. Diðer bir rivayete göre rýzadýr. Ulema diyorlar ki: "Aðlamak sesle ve çýðlýkla olursa rýza sayýlmaz. Sessiz olursa rýzadýr." Bundan anlaþýlýr ki, hilâfýn aslý aðlamak red midir deðil midir meselesidir.

«Ulema diyorlar ki ilh...» sözü, iki rivayetin arasýný bulmaktýr. Rýza sayýlmaz demek red olur demektir. Nitekim Vikâye sahibi ve diðer ulema böyle anlamýþlardýr. Zahîre sahibi dahi bunu açýklamýþ; her iki rivayeti naklettikten sonra þunlarý söylemiþtir: «Bazýlarý, "aðlamak yaygara ve sesle olursa reddir, deðilse rýzadýr" demiþlerdir. En güzeli budur. Fetva da buna göredir.» Nasýl buna göre olmasýn! Sesle aðlamak, vaveyla koparmak, redde ve razý olmadýðýna karinedir. Onun içindir ki, Fetih sahibi iki rivayeti naklettikten sonra, "Aðlamak ve gülmek hususunda itimat ve itibar hâl karinelerinedir. Bunlar çatýþýr veya müþkil olursa, ihtiyatagidilir." demiþtir. Þimdi anlamýþsýndýr ki, Mi´râc´ýn sözü zayýftýr, itimat edilmez.

«Bu izindir.» Yani kýz bunun izin olduðunu bilmese bile izin sayýlýr. Nitekim Fetih´te böyle denilmiþtir.

METÝN

Yani velî bir kiþi ise, birincide tevkildir. Akdi yapanlar müteaddit olursa, kýzýn susmasý izin deðildir. Ýkincide nikâh bâkî kalmak þartýyla izindir. Velînin ölmesiyle bâtýl olursa izin deðildir. Velî öldükten sonra kýz. "Beni babam iznimle evlendirdi." der de mirasçýlar inkâr ederlerse söz kýzýndýr. Mirasçý olur ve hiddeti bekler. "Benim iznim olmaksýzýn vermiþ, ama duydum ve razý oldum." derse, söz mirasçýlarýndýr. Kýzýn. "Baþkasý ondan daha lâyýktýr." demesi akitten önceyse red´dir, sonra ise red deðildir. Velî kýzý kendine alýrsa, akitten sonra susmasý red sayýlýr. Akitten önce susmasý red deðildir. Veli muayyen bir þahýs hakkýnda kýzdan izin ister de reddederse, sonra ona nikâhlandýðýnda susmuþ olsa, esah kavle göre akit sahih olur. Fakat duyar da reddeder, sonra, "razý oldum" derse caiz olmaz. Çünkü reddetmekle bâtýl olmuþtur. Bundan dolayýdýr ki ulema, zifafa girerken nikâh tazelemeyi iyi görmüþlerdir. Çünkü ekseriyetle, ansýzýn iþitmekle nefret göstermek âdettir. Velî kýzdan izin istediðinde susar, o da söylediði þahsa nikâhlamak için birini tevkil ederse, dâmat ve mehir belli olmak þartýyla caizdir. Nitekim Kýnye´de böyle denilmiþtir. Bahýr sahibi bunu müþkil görerek; "Vekîlin izinsiz vekil tayinine hakký yoktur." demiþtir. Bu sözün muktezasý caiz deðil demektir yahut bu müstesnadýr.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:19:43
ÝZAH

«Birincide tevkildir.» Yani akitten önce izin istemesi tevkildir. Hattâ akitten sonra kýz, "razý deðilim" der de velî bunu bilmeyerek o kýzý nikâhlarsa sahih olur. Nitekim Zahîriyye´de belirtmiþtir. Çünkü vekil azledildiðini bilmedikçe ma´zûl sayýlmaz. Bahýr.

«Akdi yapanlar müteaddit olursa ilh...» Burada Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: «Kýzý, derecede müsavi iki velîden her biri bir adama nikâhlarsa. kýz ikisine birden razý olduðu takdirde her iki akit bâtýl olur. Çünkü evleviyet yoktur. Susarsa kavlen veya fiilen birine razý oluncaya kadar her iki akit mevkuf kalýr. Zâhir olan cevap budur. Nasýl ki Bedâyi´de de bildirilmiþtir.» Þüphesiz ki bu razý olma hususundadýr. Halbuki þimdi bizim sözümüz tevkildedir. Yani akitten önce izin hakkýndadýr. Lâkin zâhire göre iki velî izin aldýktan sonra o kýzý beraberce nikâhlarlarsa, hükmen her iki yerde deðiþmez. Ýzin istedikleri zaman kýz susar da onu aralýklý olarak iki adama nikâhlarlarsa, öncekinin akdinin sahih olmasý gerekir. Çünkü muarýzý yoktur.

«Ýkincide nikâh bâki kalmak þartýyla izindir» Yani akitden sonra izin isterse, nikâh bâki kalmak þartýyla izindir. Esah olan budur. Bir rivayete göre akitten sonra susmak izinsayýlmaz. Nitekim Fethu´l-Kadir´de beyan edilmiþtir. Kýzý dengi olmayan birine verir de, haber aldýðý vakit susarsa, hükmün ihtilâflý olduðunu da evvelce arz etmiþtir.

«Velînin ölmesiyle bâtýl olursa izin deðildir.» Çünkü razý olmanýn þartý, akdin bâki olmasýdýr. Bahýr.

«Söz kýzýndýr.» Zira kaide þudur; Mükellef bir müslüman, ancak sahih ve geçerli olan akdi yapar.

«Söz mirasçýlarýndýr.» Çünkü kýz akdin tam olmayarak yapýldýðýný ikrar etmiþ; sonradan geçerliliðini iddia etmiþtir. Bu sözü kabul edilemez. Zira töhmet vardýr. Bahýr. O zaman mirasçý da olamaz. Acaba iddet bekler mi? Nefselemirde doðruyu söylerse, þüphesiz diyaneten iddet beklemesi icabeder. Aksi takdirde iddet gerekmez. Evet, evlenmek isterse kendisini kendi sözüyle muaheze etmek için mâni olunur. Fakat evlenirse, Zahîre´ de þöyle denilmiþtir: «Kadýn evlenir de sonra iddet iddiasýnda bulunursa, kocasý ben seni iddetin bittikten sonra aldým dediði takdirde söz kocasýnýndýr. Çünkü doðruyu iddia etmektedir.» Ýhtimâl burada öyle denilir. Çünkü kadýnýn sâbýk ikrarý her vecihle sabit olmamýþtýr. Bana zâhir olan budur.

«Akitten önce ise reddir, sonra ise red deðildir.» Ulema bunlarýn arasýnda fark görmüþ: "Çünkü bunun izin olmaya da, olmamaya da ihtimali vardýr. Nikâhtan önce ise nikâh sayýlmaz. Binaenaleyh þüpheyle caiz olmaz. Nikâhtan sonra nikâhtýr. Binaenaleyh þüpheyle bâtýl olmaz." demiþlerdir. Zahîriyye´de de böyledir. Fakat bu müþkildir. Çünkü susmak ancak sahih olduktan sonra nikâh olur. Sahih olmasý ise izinden sonradýr. Zâhire bakýlýrsa, susmak her iki meselede izin deðildir. Bahýr. Ýþkâlin aslýný meydana çýkaran Fetih sahibidir. Makdisî ona cevap vermiþ; "Akit yapýlýp da sonra onu hem kabule, hem redde yarayacak bir söz vârit olursa, kabul ihtimaline bakarak tercih olunur. Akitten sonra izin olmaya ve olmamaya ihtimalli bir söz vârit olursa, red olmasý tercih edilir. Çünkü akit yapýlmamýþtýr. Ýzin tahakkuk etmediði için yapýlmasýna mâni olunur." demiþtir.

«Velî kýzý kendisine alýrsa...» Yani velî amca oðlu gibi biri olur da, amcasýnýn ermiþ bâkire kýzýný onun izni olmadan kendine alýrsa, kýz duyduðunda sükût etse bile, bu razý olmak sayýlmaz. Çünkü amca oðlu kendisi hakkýnda asil. kadýn tarafýndan fuzûlidir. Binaenaleyh Ebû Hanife ile Ýmam Muhammed´in kavline göre akit tamam deðildir; razý olmanýn buna bir tesiri yoktur. Fakat kendisine olmak hususunda kýzdan izin ister de susarsa. Bil ittifak caiz olur. Bunu Hâniyye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Hâsýlý fuzûli - velev bir taraftan olsun - akdin iki tarafýný üzerine alýrsa, Tarafeyn´e göre akdi izin almaya baðlý deðildir. Bilâkis bâtýldýr. Baþkasýyla birlikte akde baþlamasý bunun hilâfýnadýr. Baþkasý, asil olsun, velî veya vekil olsun yahut baþka bir fuzûli olsun fark etmez; ve akit bil ittifak izine baðlý olur. Nitekimkefâet bâbýnýn sonunda gelecektir.

«Susmuþ olsa akit sahih olur.» Ama duyduðu vakit, "Ben filancayý istemediðimi söylemiþtim." diyerek baþka bir þey söylemezse, nikâh caiz deðildir. Çünkü kendisinin ilk defa razý olmadýðýnda devam ettiðini haber vermiþtir. Zahîre.

«Duyar da reddeder, sonra razý oldum derse caiz olmaz.» Çünkü evliliðin geçerliliði izin vermeye baðlýydý. O da reddetmekle bâtýl oldu. Birincide red, izin istemek hakkýndaydý. Sonradan ârýz olan evlenme hakkýnda deðildi. Lâkin Fetih sahibi diyor ki: «En münasibi sahih olmamaktýr. Çünkü bu açýk red, sükûtun delâleten rýza olmasýný zayýflatmaktadýr. » Bahýr sahibi bunu kabul etmiþtir. Ama þöyle denilebilir: Kadýn bundan sonra dâmadýn güzel ahlâklý olduðunu öðrenmiþ olabilir. Ýlk defa reddetmesi utandýðýndan da olabilir. Çünkü ekseriyetle görülen hâl, ansýzýn iþitince nefret göstermek olduðunu biliyorsun. Eðer bu kadýn ilk rýza göstermediði halinde devam etseydi, evvelce söylediði gibi reddettiðini açýk söylerdi.

«Dâmat ve mehir belli olmak þartýyla caizdir.» Bunun ihtilâflý olmasý gerekir. Nitekim metnin bundan sonra gelen meselesi ihtilâflýdýr. H.

«Bahýr sahibi bunu müþkil görmüþtür ilh...» Nikâh bahsinin baþýnda arzettiðimiz, "bana tezviç et" sözünün tevkil mi yoksa icap mý sayýlacaðý meselesi bunu te´yid eder. Hulâsa´dan naklen demiþtik ki: «Vekil kýzýný filana hîbe et der, o da hîbe ettim cevabýný verirse, bundan sonra vekil kabul ettim demedikçe nikâh münakit olmaz. Çünkü vekil temlike salahiyetdar deðildir.» Bu da nikâhta vekilin tevkile hakký olmadýðýný ve bunun ulema tarafýndan bu kaideden istisna edilen meselelerden sayýlmadýðýný gösterir.

Orada Rahmetî þunlarý söylemiþti: «Hamevî´nin Eþbâh üzerine yazdýðý hâþiyede imam Muhammed´in Asýl adýndaki kitabýndan naklen þöyle denilmiþtir: Vekilin huzurunda vekilin vekilinin nikâh kýymasý bizzat vekilin kýymasý gibi deðildir. Satýþta iþ bunun hilâfýnadýr. Ýsâm Muhtasar´ýnda, "Nikâh satýþ gibi kabul edilmiþ, vekilin huzurunda vekilinin nikâh kýymasý bizzat kendi kýymasý gibidir´ denilmiþtir.» Þu halde Kýnye´deki ifade Ýsâm rivayetine terfi edilmiþ olabilir. Lâkin Asýl, yani Mebsût zâhir rivayet kitaplarýndandýr. Binaenaleyh zâhire göre caiz deðildir.

METÝN

Sükut vesairenin izin sayýlmasý, kadýnýn dâmadý bilmesi þartýyladýr. Yani ona raðbet göstermek veya göstermemek için kim olduðunu bilecektir. Velev ki komþularým veya amca oðullarý gibi umumi bir sözün zýmnýnda olsun. Bunlar sayýlabilirlerse, nikâh sahihtir; sayýlamazlarsa emri ona havale etmedikçe caiz olmaz. Mehri bilmesi þart deðildir. Ama þart olduðunu söyleyenler de vardýr. Müteehhirin ulemanýn kavilleri budur. Bunu Zahîre´dennaklen Bahýr sahibi söylemiþ; musannýf da kabul etmiþtir. Dürer sahibinin Kâfî´den naklen sahihlediði sözü Kemâl reddetmiþtir. Keza kýzý velîsi onun huzurunda nikâh eder de susarsa, esah kavle göre dâmadý bildiði takdirde sahih olur. Nitekim yukarýda geçti. Eþbâh´ta zikredilen otuz yedi meselede susmak konuþmak gibidir. Kýzdan, ecnebi veya uzak velî gibi yakýn velîden baþkasý izin isterse, susmasýna itibar yoktur.

ÝZAH

«Umumi bir sözün zýmnýnda olsun.» Keza filan veya filan diye birkaç isim sayar da kýz susarsa, onu bu saydýklarýndan dilediðine verebilir. Bahýr.

«Sayýlabilirlerse nikâh sahihtir» Feth´in ibaresi, "Bunlar sayýlý olurlar, kýz tarafýndan bilinirlerse" þeklindedir. Bu sözün muktezasý, kýz onlarý bilmezse, sayýlý da olsalar nikâhýn sahih olmamasýdýr.

«Sayýlamazlarsa...» Meselâ seni bir adama veriyorum yahut seni Temîm oðullarýndan birine veriyorum derse, emri ona havale etmedikçe caiz olmaz. Ama velî, "Seni birçok kimseler istiyor" dedikten sonra, "Ben senin yaptýðýna razýyým." yahut, "Beni dilediðine ver." gibi bir söz söylerse bu sahih izindir. Nitekim Zahîriyye´de belirtilmiþtir. Bu sözle velîsi o kýzý evvelâ nikâhýný reddettiði kimseye veremez. Çünkü bu umumdan murad, o kimseden baþkalarýdýr. "Bana bir kadýn bul." diye tevkil etmek gibi ki, vekil o adamýn karýsýný boþadýðýný ve ondan þikayet ettiðini bilip dururken boþadýðý kadýný ona nikâh edemez. Nitekim Zahîriyye´de bildirilmiþtir. Bahýr.

«Mehri bilmesi þart deðildir. Ama þart olduðunu söyleyenler de vardýr.» Þarih bununla, þarttýr diyenlerin sözünün zayýf olduðuna iþaret etmiþtir. Velev ki Fetih´te bu daha münasiptir denilmiþ olsun. Çünkü Hidâye sahibi birinci kavli sahihlemiþtir. Bahýr sahibi de bunun, mezhebin kavli olduðunu bildirmiþtir. Çünkü Zahîre´de, "Ýmam Muhammed´in kitaplarýnýn iþaretleri buna delâlet etmektedir." denilmiþtir.

Ben derim ki: Mehir konmasý þarttýr diyen kavle göre. bunun mehr-i misil olmasý þarttýr. Binaenaleyh bu mehir olmaksýzýn susmasý rýza sayýlamaz. Nitekim Zeylâî´den naklen Bahýr´da böyle denilmiþtir. Þimdi þu kalýr:Þart deðildir diyen kavle göre acaba o kýzý mehr-i misli ile nikâhlamasý þart mýdýr ve ondan eksik býrakýrsa kýzýn rýzasýný almaksýzýn akit sahih olmaz mý? Bu, fetva hadisesi olmuþtur. Bezzâziye´nin on birinci faslýnda gördüm ki: "Mehri zikretmez ve vekil insanlarýn aldanmadýklarý þeyde mehr-i misilden ziyadeyle yahut insanlarýn aldanmadýklarý þeyde mehr-i misilden daha az!a evlendirirse, Ýmam-ý Âzam´a göre sahihtir, Ýmameyn´e göre sahih deðildir. Lâkin velîlerin kendilerinden âr´ý def için kadýn tarafýndan itiraza haklarý vardýr." denilmiþtir. Yani kadýn buna razý olduðu takdirde demektir. Bu sözün muktezasý þudur: Vekil, hadisemizde olduðu gibi velînin kendisiyse kýz da bunarazý olursa sahihtir. Aksi takdirde sahih olmaz.

«Dürer sahibinin Kâfî´den naklen...» Yani Kâfi´nin sahihlediðini naklederek söylediði tafsilât ki þudur: «Velî baba veya dede olur da, dâmadý zikrederse kâfidir. Çünkü baba mehr-i misilden aza razý olursa. bu ancak ondan daha yararlý bir þeyden dolayý olur. Babayla dededen baþkasý ise, mutlaka dâmadýn ve mehrin adýný söylemesi gerekir.»

«Bunu Kemâl reddetmiþtir.» Kemâl´in sözü þudur: «Onun zikrettiði tafsilât bir þey deðildir. Çünkü bu, zorlama hükmüyle küçük kýzý kocaya vermesi hakkýndadýr. Bizim sözümüz ise babanýn müþaveresi gereken büyük kýz hakkýndadýr. Bu hususta baba ecnebi gibidir»

«Dâmadý bildiði takdirde sahih olur.» Mehire gelince: Bu hususta Bahýr sahibinin tembih ettiði gibi, yukarýda geçen sözler vardýr.

«Otuz yedi meeslede, susmak konuþmak gibidir.» Yani, "Susana söz nisbet edilmez." kaidesînde otuz yedi mesele vardýr. Hâþiyeci onun ibaresini tamamýyla zikretmiþ; Tahtâvî de Hamevî´den naklen birtakým meseleler katmýþtýr ki, bunlarý þarih vakýf bahsiyle satýþlar bahsinin arasýnda zikrettiði faydalarda bildirecektir. Orada inþaallah bunlarýn hepsi hakkýnda söz edeceðiz.

"Ecnebî"den murad, velîliðe hakký olmayan kimsedir. Þu halde kâfir olan babaya, köleye veya mükâtebe de þâmildir. Lâkin velînin elcisi onun yerini tutar. Binaenaleyh o izin isterken kýzýn susmasý rýza sayýlýr. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir. Vekil de öyledir. Nitekim Bahýr´da Kýnye´den naklen belirtilmiþtîr.

«Uzak velî...» babayla beraber kardeþ olup, baba çok uzaklarda bulunmamaktýr. Nitekim Hâniyye´de böyle denilmiþtir.

«Susmasýna itibar yoktur.» Kerhî´den bir rivayete göre kýzýn susmasý kâfidir. Fetih.

METÝN

Bilâkis bülûða ermiþ dul gibi mutlaka konuþmasý lâzýmdýr. Bunlarýn arasýnda fark yalnýz susmaktýr. Zira her ikisinin rýzalarý delâletle olur. Nitekim bunu musannýf þu sözüyle beyan etmiþtir: «Veya söz mânâsýný ifade eden ve rýza gösteren fiil olmasý lâzýmdýr. Mehrini ve nafakasýný istemesi ve cimasýna imkân vermesi, yani kendi rýzasýyla ona cima etmesi - Zahîriyye -, tebriki kabul etmesi, sevinçten gülmesi gibi þeyler bu kabildendir.» Hizmetinde bulunmak veya hediyesini kabul etmek bunun hilâfýnadýr.

ÝZAH

«Bülûða ermiþ dul gibi konuþmasý lâzýmdýr.» Küçük dul hakkýnda ise, küçük bâkirede olduðu gibi izin isteme yoktur. Fetih.

«Yalnýz susmaktadýr.» Bülûða eren bâkirenin susmasý. yakýn velî hakkýnda izindir. Fakat susmak bülûða eren dul hakkýnda mutlak surette izin deðildir. Buradaki istisna münkatýdýr. Çünkü musannýfýn, "dul gibidir" sözü, kendisinden uzak velînin izin istediði bâkireye benzetmedir. Bununla, bülûða eren dul arasýnda susmak hususunda fark yoktur.

«Zira her ikisinin rýzalarý delâletle olur.» ifadesiyle þarih Zeylâî´nin Kenz ve diðer kitaplara yaptýðý itiraza iþaret etmiþtir. Onlarda þöyle denilmiþtir: «Her ikisinin rýzasý söze münhasýr deðildir. Çünkü izin istemenin þart olmasýnda, rýzada ve her ikisinin rýzalarýnýn bazen þarih, bazen delâlet yoluyla olmasýnda aralarýnda fark yoktur. Þu kadar var kî, bâkirenin susmasý delâlet yoluyla rýzadýr. Çünkü utanýr. Dul böyle deðildir. Çünkü bu iþler baþýndan geçmekle onun utanmasý azalmýþtýr.» Musannýf bunu hülâsa etmiþ; yalnýz, "Veya söz mânâsýný ifade eden ilh...» cümlesîni katmýþtýr. Lâkin Fetih sahibi cevap vererek þöyle demiþtir: «Hak þudur ki, cimasýna imkân vermesinden maada zikredilenlerin hepsi söz kabilindendir. Binaenaleyh delâlet yoluyla sabit olur. Çünkü o sözden üstündür.» Yani rýza sözle sabit olunca, cimaya imkân vermekle sabit olmasý evleviyette kalýr. Çünkü rýzaya bu daha çok delâlet eder demek îstemîþtir. Bahýr sahibi kendisine itiraz etmiþ; "Tebrik kabulü söz deðil sükuttur." demiþtir. Nehir sahibi de, "Onun için de ulema onu sükut meseleleri arasýnda saymýþlardýr." cümlesini ziyade etmîþtir.

Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü Fetih sahibinin sözû þunu iktiza eder: Tebrik kabulünden murad, dille söylenen sözdür. Mücerret susmak deðildir. Zira onun maksadý, hepsini söz altýnda toplamaktýr. Onun için cimaya imkân vermekten baþkasýný istisna etmiþtir. Söz kabilindendir sözü buna aykýrý deðildir. Çünkü onun maksadý. "Bu açýkça razý olduðunu söylemek kabilindendir." demektir. Kadýnýn razý oldum demesi ve benzeri sözler bu kabildendir. Þu delil ile ki; bundan önce, "Rýza, ya, evet razý oldum, Allah bize bereket versin ve iyi ettin gibi sözlerle olur, yahut mehri veya nafakayý istemek gibi delâlet yoluyla olur..." demiþtir. Yine orada beyan edildiðine göre, sükut meselelerinin arasýnda ulemanýn þu kavli de vardýr: «Baba susar da tebrik müddeti içerisinde çocuðu benden deðildir diye nefyetmezse, çocuðun nesebi kendisine lâzým gelir.» Bu sözün mânâsý, çocuk benden deðildir demeyip susarsa demektir. Tebrike cevap vermekten susarsa demek deðildir. Bahýr sahibinin itirazýna, "Feth´in söz kabilindendir demesi, hakikaten söz deðildir mânâsýnadýr. Belki o söz yerine geçer." diye verilen cevap, tebrik zamanýnda susmayý reddetmez. Yine Bahýr´da denilmiþtir ki: Muradý bu olmuþ olsaydý, cimaya imkân vermeyi istisnaya muhtaç olmazdý. Burada Zeylâî´nin yaptýðý itirazý defy yoktur. Çünkü Zeylâî, "Delâlet. ilzâm hususunda söz yerine geçer" demektedir. Evet, Zeylâî´nin sözünün zâhir olduðu anlaþýlýyor. Çünkü zâhire göre mehir istemek ve benzeri þeylerin sözle olmasý lâzým gelmez. Onun için þarih. "rýzaya delâlet eden fiil" sözüyle ifade etmiþtir. Bunun muktezasý, mehir ve benzerini almak rýzadýr. Nitekim yukarýda geçtiðî vecihle bazýlarý onu velî hakkýnda rýza saymýþlardýr. Hâniyye sahibi onu þu sözüyle açýklamýþtýr: Velî dul kadýný evlendirir de kalbiyle razý olup diliyle rýzasýný söylemezse, reddetmeye hakký vardýr. Çünkü burada muteber olan dildir, yahut rýza bildiren fiildir. Cimaya imkân vermek, mehrî istemek ve mehri kabul etmek bu kabildendir. Hediye kabulü böyle deðildir.

«Kendi rýzasýyla ona cima etmesi...» cümlesi, tekrar edilmiþtir. Zâhîre bakýlýrsa bu yanlýþtýr. Doðrusu. "Kadýnla baþ baþa kalmasý"dýr. Çünkü Zahîriyye´den naklen Bahýr´da bildirilen þudur: «Kadýnýn rýzasýyla onunla baþ baþa kalýrsa, acaba bu rýza mýdýr? Bu meselenin rivayeti yoktur. Bana kalýrsa bu, rýza göstermektir.» Bezzâziye´de, "Zâhir olan bu cevaz vermektir." denilmiþtir.

«Sevinçten gülmesi,» alay ederek gülmekten ihtirazdýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Gülmeye gelince: Fethu´l-Kadir sahibi evvelâ onun susmak gibî kâfi olmadýðýný söylemiþ, burada kâfi geldiðini teslim etmiþ ve onu söz kabilinden saymýþtýr. Çünkü harflerden ibarettir.»

Ben derim ki; Zeylâî ve baþkalarýnýn açýkladýklarýna uygun olan buradakidir.

«Gibi þeyler»den murad, mehri kabul etmektir. Nitekim Hâniyye´den naklen yukarýda geçti. Zâhire bakýlýrsa, nafakayý kabul etmek de öyledir.

«Hizmetinde bulunmak bunun hilâfýnadýr.» Yani önceden hizmetinde bulunuyordu ise, ona devam etmesi rýza sayýlmaz. Bahýr´da Muhit ve Zahîriyye´den naklen, "Kadýn onun yemeðinden yer veya eskiden yapmakta olduðu hizmetinde bulunursa, delâleten rýza sayýlmaz." denilmektedir.

METÝN

Bir kýzýn bekâreti, atlamakla veya hayzýnýn çok akmasýyla yahut yara veya beklemek yani yaþlanmak sebebiyle bozulursa, o hakikaten bâkire sayýlýr. Nasýl ki kocasýnýn âleti kesik veya kalkýnamaz olduðu için; yahut cimadan önce halvetten sonra boþadýðý veya öldüðü için ayrýlmalarý da böyledir. Zinadan dolayý bekâreti bozulmuþsa, yalnýz bu surette hükmen bâkiredir. Fakat tekerrür etmemiþ ve bundan dolayý had vurulmamýþ olmak þarttýr. Aksi takdirde þüpheyle yahut fâsit nikâhla cima edilen gibi duldur.

ÝZAH

«Yaþlanmak"tan murad; bülûða erdikten sonra evlenmeden uzun süre babasýnýn evinde kalmasý ve bâkirelerden sayýlmaz olmasýdýr.

«O hakikaten bâkire sayýlýr.» Zahiriyye´de bildirildiðine göre bâkire, nikâhlý veya nikâhsýz cima edilmeyen kadýndýr. Ulemanýn bu bâbta söylediklerinin hülasasý þudur: Bu meselelerde bozulduðundan bahsedilen þey, o mahâldeki zardýr. Onun için bir cariye bâkire diye satýn alýnýr da zarý yýrtýlmýþ çýkarsa, alan kimse onu reddedebilir. Çünkü bekâret þartýndan kasd edilen örfî mânâ, zarýn sýfatýdýr. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.

«Nasýl ki kocasýnýn âleti kesik ilh...» cümlesi, kýzýn hakikaten ve hükmen bâkire sayýlacaðýna tanzîrdir, temsil deðildir. Binaenaleyh, "Bu kýzýn zarý yýrtýlmamýþtýr. Onu nasýl olup da zarý yýrtýlana benzetiyor." diye bir itiraz vârit olamaz. H.

«Halvetten sonra» sözünden anlaþýlýyor ki, boþamak veya ölüm halvetten önce olsa, evleviyetle hem hakikaten, hem hükmen bâkire sayýlýr. Cimadan önce diye kayýtlamasý, cimadan sonra ölürse hakikaten ve hükmen dul sayýlacaðý içindir. H.

«Hükmen bâkiredir.» ifadesiyle, hakikaten bâkire olmadýðýný kasd etmiþtir. Nitekim mukabeleden bu anlaþýlýr.

«Tekerrür etmemiþ ve bundan dolayý had vurulmamýþ olmak þarttýr.» Ulemanýn. "Zinasý þöhret bulmamýþsa, susmasýyla iktifa olunur. Çünkü halk onu bâkire bilirler. Konuþursa ayýplarlar. Binaenaleyh iþleri bozulmasýn diye susmasýyla yetinilir." demelerinin mânâsý budur. Gerçekten Teâlâ Hazretleri zinanýn gizlenmesini dilemiþtir. Onun için þer´an bâkire sayýlýr. Zinasý þöhret bulan bunun hilâfýnadýr.

«Aksi takdirde» sözü üç surete sâdýktýr:

1) Zinasý tekerrür edip de had vurulmamýþsa.
2) Had vurulmuþ da zinasý tekerrür etmemiþse.
3) Zinasý tekerrür etmiþ ve had vurulmuþsa dul sayýlýr. H.

«Þüpheyle cima edilen» hakikaten ve hükmen duldur. H.

«Fâsit nikâhla cima edilen duldur.» Fakat cima edilmemiþse, o kadýn hakikaten ve hükmen bâkiredir. Nasýl ki sahih nikâhta da öyledir. T.

METÝN

Kocasý bâlið olan bâkireye, "Sen nikâhý duydun da sustun." der, kadýn da, "ben nikâhý reddettim" derse, bu hususta birinin beyyinesi bulunmadýðý ve esah kavle göre o kadýna kendi rýzasýyla cima da etmediði takdirde söz, yeminiyle birlikte kadýnýndýr. Fetva buna göredir. Erkeðin, kadýn susmuþtur diye getirdiði beyyinesi kabul edilir. Çünkü dudaklarýný yummakla vücudîdir.

ÝZAH

«Kadýn, ben nikâhý reddettim derse...» Yani ondan razý olduðunu gösterecek bir þey zuhur etmediyse demektir. Nitekim Þurunbulâliyye´de belirtilmiþtir. T.

«Birinin beyyinesi bulunmadýðý takdirde...» diye kayýtlamasý þundandýr: Zira hangisi beyyine getirirse beyyinesi kabul edilir. Bahýr. îkisi de beyyine getirirse meselesi aþaðýda gelecektir.

«O kadýna kendi rýzasýyla cima da etmediði...» ifadesinden murad, ya hiç cima etmemiþ yahut zorla cimada bulunmuþ olmasýdýr. Musannýf bu kayýtla. kadýnýn rýzasýyla cimadan ihtiraz etmiþtir. Zira esah kavle göre bu takdirde reddettim iddiasý tasdik edilmez. Çünkü cimaya imkân vermek ikrar gibidir. Bundan dolayýdýr ki, Valvalciyye sahibi, bu kadýn zifaftan sonranikâhý reddettiðine beyyine getirse, kabul edilmeyeceðini sahihlemiþtir. Lâkin Gazzî´nin Eþbâh üzerine yazdýðý haþiyede, "Kadýnýn zifaftan sonra razý olmazdan önce nikâhý reddettiðine dair beyyinesi kabul edilip edilmeyeceði hususunda sahihleme ihtilâfý vâki olmuþtur. Bezzâziye´de, kitaplarda zikredilen kabul edileceðidir denilmiþ; Vâkýât´da kabul edilmeyeceði sahihlenmiþtir. Çünkü kadýn dâvâda çeliþkiye düþmüþtür. Sahih olan kabul edilmesidir. Çünkü dâvâ bâtýl olsa da, beyine bâtýl deðildir. Zira kadýnýn haram olduðunu isbat içindir. Bunun için getirilen beyine dâvâsýz makbuldür. Üstadýmýz Allâme Alî Makdisî bu bâbta bir risale yazmýþ; o risalede kabul edildiðinin sahih olduðuna itimat etmiþtir.» denilmiþtir.

«Söz, yeminiyle birlikte kadýnýndýr.» Çünkü erkek akdin geçerliliðini ve kendisinin kadýndan istifadeye mâlik olduðunu iddia; kadýn ise bunu def etmektedir. Binaenaleyh kadýn inkâr ediyor demektir. Velîsinin kadýn aleyhinde rýza ile oldu demesi kabul edilmez. Çünkü kadýnýn aleyhine milk sübut bulduðunu ikrar ediyor demektir. Halbukî kadýn bülûða erdikten sonra velîsinin onun aleyhine nikâh ikrarý sahih deðildir. Fetih´te böyle denilmiþtir. Velîsi baþka bir þahitle birlikte razý idi diye þehadette bulunursa, kabul edilmemek gerekir. Çünkü kendinden sâdýr olan bir iþi tamamlamaya çalýþmýþ olur ve müttehemdir. Ama ben bunun naklini görmedim. Bahýr.

Ben derim ki: Hâkim-i Þehid´in Kâfî´sinde þöyle denilmektedir: «Bir adam kýzýný evlendirir de, kýz razý olduðunu inkâr ederse. aleyhinde babasýnýn ve kardeþinin þahitliði caîz olmaz.» Sonra bil ki, Bahýr´da mehir babýnda fâsit nikâhtan bahsedilirken þöyle denilmiþtir. «Kadýn nikâhýn fesadýný. kocasý ise sahih olduðunu iddia ederse, söz kocasýnýndýr. Aksi halde aralarý ayrýlýr, kadýna iddet beklemek düþer. Zifaf olmamýþsa, kendisine yarýný mehir, olmuþsa bütün mehir verilir. Hâniyye´de böyle denilmiþtir. Ama Hâkim-i Þehid´in Kâfî´de zikrettiðini bundan müstesna saymak gerekir. Onun zikrettiði þudur: Karý-kocadan biri nikâhýn erkek küçükken yapýldýðýný iddia ederse, söz erkeðindir. Bülûða ermeden kadýnla zifaf olmamýþsa, aralarýnda nikâh yoktur. Kadýna mehir de verilmez.» Bahýr´ýn sözü burada biter.

Ben derim ki: Bu son meseleyi Bezzâziyye sahibi Muhit´ten naklen, «Çünkü akdin mevcudiyetinde ihtilâf etmiþlerdir." sözüyle ta´IiI etmiþ; Zahîre sahibi ise onu, "Çünkü küçüklük halinde velî razý olmadan önce yapýlan nikâh mânen nikâh deðildir ilh...» þeklinde illetlendirmiþtir. Ondan önce þunu zikretmiþtir: «Eðer ihtilâf, sahih veya fâsit olduðunda ise, zâhirin þahitliði ile söz, sahih olduðunu iddia edenindir. Asýl akdin bulunup bulunmamasýnda ise söz, bulunduðunu inkâr edenindir.»

Ben derim ki: Bu izaha göre istisna yoktur. Çünkü Hâniyye´nîn sözü birinciden. Kâfî´nin sözü ikincidendir. Hâniyye sahibinin, "Aksi halde aralarý ayrýlýr ilh...» sözünün vechi, herhalde ikrarýyla muahaze olunmasý ve kendine sirayet etmesidir. Onun için de kadýna mehir verilir. Sonra bizim üzerinde durduðumuz mesele, zâhire bakýlýrsa asýl akdin mevcud olup olmadýðý hususundaki ihtilâf kabilindendir. Çünkü red icabý kabulsüz býrakmýþtýr. Aþaðýdaki mesele de öyledir. Bana zâhir olan budur.

«Fetva buna göredir.» Bu, Ýmameyn´in kavlidir. Ýmam-ý Âzam´a göre kadýna yemin verdirilmez. Nitekim ileride altý þey dâvâsýnda gelecektir. Bahýr.

«Çünkü vücudîdir ilh...» sözü bir sualin cevabýdýr. Sual þudur: Erkeðin, kadýn susmuþtur diye getirdiði beyyinesi nefy üzerine beyyinedir. Bu ise makbul deðildir. Þarih buna þöyle cevap veriyor: «Sükut vücudîdir. Çünkü dudaklarýný yummaktan ibarettir. Bundan da konuþmamak lâzým gelir. Nitekim Mi´râc´da beyan edilmiþtir.» Bahýr sahibi buna þunu da ilâve etmiþtir: «Yahut bu þahidin ilminin ihata ettiði bir nefydir. Binaenaleyh kabul edilir. Nitekim kadýn, kocasýnýn mecliste irtidat sayýlacak bir þey söylediðini iddia eder de, kocasý orada konuþmadýðýna beyyine getirirse kabul edilir. Keza þahitler, "biz kadýnýn yanýndaydýk, ama konuþtuðunu iþitmedik" derlerse, kadýnýn sustuðu sabit olur. Nitekim Cevami´de beyan edilmiþtir.» Âþikârdýr ki, birinci cevap teslim etmemeye, ikincisi teslim etmeye mebnîdir. Sa´diyye sahibi birincisi hakkýnda. Akât þerhindeki. "Susmak, konuþmayý terk etmektir." sözüyle bahsetmiþ; bu hususta Nehir sahibi kendisini tasdikde bulunmuþtur.

Ben derim ki: Þöyle de cevap verilebilir: Bu. sözü lâzýmýyla tefsirdir. Ýkinci hakkýnda dahi incelemede bulunmuþ; "Bu, Hidâye´nin yeminler bahsindeki sözüne muhaliftîr. Orada hacc ve namaz hakkýndaki yemin bâbýnda, nefye þahitlik mutlak surette makbul deðildir. Þahidin bilgisi olsun olmasýn müsavidir denilmiþtîr." demiþtir. Orada Bahýr sahibî dahi bunlarý söylemiþtir. Hasýlý maksut bir nefye þahitlik kabul edilmez. Ýster sureten, ister mânen nefyolsun ve ister þahit bilsin, ister bilmesin müsavidir.

Ben derim ki: Bu, þartlardan baþkasýndadýr. "Bu haneye bugün girmezsem þöyle olsun...» der de, þahitler girdiðine þahitlik ederlerse kabul olunur.

METÝN

Ýkisi birden beyyine getirirlerse, kadýnýn beyyinesi tercih edilir. Meðerki kocasý kadýnýn rýzasýna yahut cevaz verdiðine beyyine getirsin. Meselâ kýzý, babasý bülûða ermedi zannederek kocaya verir de kýz, "ben bülûða erdim" derse, bu nikâh sahih deðildir, kýz mürâhikadýr. Baba yahut koca, bilâkis kýz küçüktü derlerse, yaþýnýn dokuz olduðu sübut bulmak þartýyla söz kýzýndýr. Keza mürâhik bir çocuk bülûða erdiðini iddia ederse hüküm yine budur. Ýkisi birden beyyine getirirlerse, esah kavle göre bülûð beyyinesi tercih edilir. Küçük kýzýn, "ben bülûða erdiðim de reddettim" deyip, kocasýnýn onu yalanlamasý bunun hilâfýnadýr. Söz kocasýnýndýr. Çünkü milkinin elinden gittiðini inkâr etmektedir. Bu, bülûðzamanýndan sonra ihtilâf ettiklerine göredir. Bülûð halinde ihtilâf ederlerse, söz kadýnýndýr. Vehbâniyye þerhi. Bellenmelidir.

ÝZAH

«Kadýnýn beyyinesi tercih edilir.» Bu beyyine, ziyadeyi isbat içindir. Ziyadeden maksat, reddir. Çünkü o sükut üzerine ziyadedir. Bahýr.

«Meðer ki kocasý kadýnýn rýzasýna yahut cevaz verdiðine beyyine getirsin.» Yani o zaman kocasýnýn beyyinesi tercih olunur. Çünkü isbat hususunda ikisi de müsavidir. Kocanýn beyyinesinin ziyadeliði lüzumu isbat etmekledir. Þerthe böyle denilmiþtir. Bu sözü Nihaye sahibi Timurtâþi´ve nisbet etmiþtir. Birçok fýkýh kitaplarýnda da böyledir. Lâkin Hulâsa´da Hassaf´ýn Edebü´l-Kâdî adlý kitabýndan naklen kadýnýn beyyinesinin tercih edileceði bildirilmiþtir. Bu surette ulemanýn ihtilâfý vardýr. Vechi ihtimal þudur: sükut icazeyi tahakkuk ettiren þeylerden olunca, icazeye þahitlik yapmaktan açýkça söylemezlerse, onun sükut üzerine ziyade bir þey olmasý lâzým gelmez. Fetih´te böyle denilmiþ; Bahýr sahibi de ona uymuþtur. îki kavlin arasýný bulmak da bundan çýkarýlmýþ; birincî kavli, þahitler kadýnýn cevaz verdim yahut razý oldum dediðini açýkladýklarý hale: ikincisi de kadýnýn cevaz verdiðine veya razý olduðuna þahitlik ettikleri hale yorumlanmýþtýr. Zira susmakta cevaz vermesi ihtimali vardýr.

«Meselâ babasý kýzý kocaya verirse ilh... Yani bâlið olup olmadýðýndaki ihtilâf, susup susmadýðýndaki ihtilâf gibidir. Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir. Meselâdan muradý, mücbir velî olduðunu anlatmaktýr.

«Söz kýzýndýr.» Çünkü kýz mürâhika (bülûða yaklaþmýþ) ise, haber verilen þey sübuta ihtimallidir. Binaenaleyh kýzýn haberi kabul edilir. Zira kendisinin baþkasýnýn milki olduðunu inkâr etmektedir. Bunu Bahýr´dan naklen Halebî söylemiþtir.

«Keza mürâhik bir çocuk bülûða erdiðini iddia ederse...» Meselâ babasý malýný satar da oðlu. "Ben bülûða erdim, bu satýþ sahih deðildir." Derse, müþteri ve baba. "bu çocuk küçüktür" dediklerinde, söz oðlunundur. Çünkü o milkinin elden gittiðini inkâr etmektedir. Bunun hilâfýna söyleyenler de olmuþtur. Ama birincisi esahtýr. Bunu Zahîre´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.

Ýkisi birden beyyine getirirlerse ilh...» Bu meseleyi Bezzâziye sahibi birinci meseleden sonra zikretmiþtir. Galiba þarih onu her iki meselede hüküm bir olduðunu anlatmak için sonraya býrakmýþtýr. Bazý hâþiye yazarlarý bülûð için beyyine tasavvurunu müþkil saymýþlardýr.

Ben derim ki: O, gebe kalmak, gebe býrakmak, bülûð yaþýna ermek, kan veya meni görmek gibi þeylerle mümkündür. Nitekim zinaya þehadet meselesinde de böyledir.

«Esah kavle göre...» sözü. mürâhikle mürâhika meselesine râcîdir. Onlar hakkýnda sahihkabul edilen kavli Bahýr sahibi Zâhîre´den nakletmiþtir.

«Küçük kýzýn... » Yani baba ile deden baþka velînin evlendirdiði küçük kýzýn, "ben bülûða erdiðinde reddettim" demesi bunun hilâfýnadýr. Ama baba ile dedenin evlendirdiklerine muhayyerlik yoktur. T. Yani kýz bülûða erdikten sonra, "ben nikâhý reddettim ve bülûða erdiðim an kendimi tercih ettim" derse, sözü kabul edilmez. Çünkü üzerinde milk sabittir. O, bu sözle üzerinde sabit olan milki iptal etmek istemektedir. Nitekim Zahîre´de belirtilmiþtir. Bundan anlaþýlýyor ki, o bu sözü bülûða erdikten sonra söylemiþtir. Þarihin ona küçük demesi, herhalde akit zamanýndaki halini itibara aldýðý içindir. Yani o zaman küçük olduðu muhakkak idi. Mürâhika bunun hilâfýnadýr. Çünkü o zaman bülûða ermiþ olmasý muhtemeldir.

«Bülûð halinde ihtilâf ederlerse...» ve kadýn hâkim yahut þahitler huzurunda, "þimdi bülûða erdim ve nikâhý feshettim" derse sahih olur. Nitekim beyaný gelecektir.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:21:24
METÝN

Ýleride beyan edilecek velînin küçük oðlan ve kýzý cebren nikâhlamaya hakký vardýr. Velev ki dul olsun, velev ki bunak ve bir ay delirmiþ büyük olsun nikâh geçerlidir. Velev ki çok aldanmayla yapýlmýþ olsun. Bu, kýzýn mehrini eksiltmek, oðlanýnkini arttýrmakla olur. Yahut bizzat aldanarak akit yapan velî baba veya dede ise. keza mevlâ ve deli kadýnýn oðlu olup kötü niyetleri, fisku fücurlarý bilinmiyorsa, dengi olmayan biriyle evlendirmesi sahihtir.

ÝZAH

Ýleride beyan edilecek velî» musannýfýn, «Nikâhta velî bizzat asabe olandýr..." ifadesinde gelecektir. Bununla o, itiraz hakkýna mâlik olan velîden ihtiraz etmiþtir. Çünkü itiraz hakký yalnýz asabe olan velîye mahsustur. Nitekim yukarýda geçmiþti. Akraba olmayan vasîden de ihtiraz etmiþtir. Nitekim geçti ve tekrar gelecektir.

«Küçük oðlan ve kýzý nikâhlamaya» diye kayýtlamasý, onlarýn aleyhine nikâhý ikrar etmesi sahih olmadýðý içindir. Bu, ancak þahitlerle yahut bülûða erdikten sonra o küçüklerin tasdikiyle sahih olur. Nitekim musannýf bâbýn sonunda bundan bahsedecektir. Böyle diyeceðine, "velî mükellef olmayanlarý ve köleleri nikâh edebilir" deseydi, bunak ve emsaline de þâmil olurdu.

T E T Ý M M E : Baba ile dededen baþkasý, örfen alýnmasý âdet olan mehri almadan küçük kýzý teslim edemez. Ama baba teslim ederse, men etmeye de hakký vardýr. Bunu Tahtâvî beyan etmiþtir, tamamý Bahýr´dadýr.

Ben derim ki: Ama cimaya dayanacak geliþmenin önce zifaf için teslime hakký yoktur. Yaþýn itibarý yoktur. Nitekim bunu þarih mehir bâbýnýn sonunda söyleyecektir.

«Velev ki dul olsun.» sözünü musannýf, Þâfiî muhalif olduðu için söylemiþtir. Çünkü onagöre nikâha icbar edebilmenin illeti bekârettir. Bize göre ise, aklý olmamak veya aklý eksik bulunmak suretiyle âcizliktir. Ýzahý usul-ü fýkýh kitaplarýndadýr.

«Velev ki bunak ve bir ay delirmiþ büyük olsun.» Bundan murad, bunamýþ bir þahýs gibi demektir ve erkeðe kadýna þâmildir. Nehir sahibi diyor ki: «Þayet delilik devamlý ise - ki fetvaya göre bir aydýr - velî bunakla deliyi nikâhlayabilir.» Münyetü´l-Müftî´de, "Çocuk deli veya bunak olarak bülûða ererse, babanýn velâyeti eskisi gibi kalýr. Bülûða erdikten sonra delirir veya bunarsa, esah kavle göre velâyet hakký sabit olur." denilmektedir. Hâniyye´de de þöyle ifade edilmiþtir: «Bir kimse bülûða ermiþ oðlunu evlendirir de oðlu delirirse, ulema babasýnýn, "Nikâhý oðluma geçerli kýldým." demesi gerektiðini söylemiþlerdir. Çünkü delirdikten sonra onun nikâh hakký vardýr.»

«Nikâh geçerlidir.» Yani kimsenin cevaz vermesine baðlý deðildir. Baba, dede ve mevlâ nikâh ederlerse, muhayyerlik de sabit olmaz. Oðul da öyledir. Nitekim gelecektir.

«Velev ki çok aldanmayla yapýlmýþ olsun.» Çok aldanmaktan murad, herkesin aldanmayacaðý miktardýr. Yani umumiyetle halk o kadar aldanmayý taþýmazlar. Bunu az aldanmaktan ihtiraz için söylemiþtir. Onu herkes yapar Cevhere sahibi diyor ki: "insanlarýn aldanabildikleri miktar, yarým mehirden aþaðýsýdýr. Üstadýmýz Muvaffakuddin böyle söylemiþtir. Onda birden aþaðýdýr diyenler de vardýr.» Birinci kavle göre çok aldanmak, yarý yarýya veya fazla olandýr. Ýkinciye göre, onda bir ve fazlasýdýr.

"Bizzat" sözüyle, evlendirmeye vekil olandan ihtiraz etmiþtir. Bunun beyaný yakýnda gelecektir. H.

«Keza mevlâ...» Yani köle olan küçük oðlan veya küçük kýzý sahipleri evlendirir de sonra âzâd eder, sonra bülûða ererlerse, nikâhlarý geçerlidir. Velev ki kýzý dengine vermemiþ yahut mehr-i misilsiz nikâhlamýþ olsun. Her ikisi için bülûða erdiklerinde muhayyerlik yoktur. Çünkü sahiplerinin velâyeti mükemmeldir. O, baba ile dededen dahi yakýndýr. Bir de âzâd muhayyerliði buna hâcet býrakmaz. T. Doðru tasvir budur. Bu meseleyi evlendirmezden önce âzâd etmiþse diye tasvir etmek doðru deðildir. Çünkü bu surette her ikisine bulûð muhayyerliði sabit olur. Nitekim ileride anlatacaðýz. Sözümüz muhayyerlik olmaksýzýn akdin geçerliliðindedir. Nitekim baba ile dedenin akitleri böyledir.

«Deli kadýnýn oðlu» deli erkek de deli kadýn gibidir. Bahýr sahibi diyor ki: «Deli erkekle deli kadýný oðlu evlendirir de sonra ayrýlýrlarsa, kendilerine muhayyerlik yoktur.»

«Kötü niyetleri bilinmiyorsa...» cümlesindeki zamir, baba ile dedeye râcîdir. Oðlun da onlar gibi olmasý gerekir. Köle sahibi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o kendi milkinde tasarruf eder. Binaenaleyh sair mallarýnda olduðu gibi tasarrufu mutlak surette geçerli olmak gerekir. Rahmetî.

«Fisku fücurlarý bilinmiyorsa.» Mecma þerhinde þöyle denilmiþtir:«Hattâ babamýn akýlsýzlýðýndan veya tamahýndan dolayý kötü davranýþý bilinirse, yaptýðý akit bil ittifak caiz olmaz.»

«Dengi olmayan biriyle evlendirmesi sahihtir.» Meselâ oðluna bir cariye almasý. kýzýný bir köleye vermesi caiz olur. Fakat bu Ýmam-ý Âzam´a göredir. Ýmameyn´e göre kýzýný dengi olmayan birine vermesi caiz deðildir. Onlara göre mehirde fiyat indirimi bindirimi de caiz deðildir. Ancak herkesin aldanabileceði miktarda olabilir. Bunu Halebî Minâh´tan nakletmiþtir. Birinci misali zikretmemeliydi. Çünkü kadýn tarafýnda erkek için denk olmak muteber deðildir. Bunu þurunbulâliyye sahibi söylemiþtir. Tahtâvî´de de benzeri vardýr.

Ben derim ki: Bundan dolayý þarih fazla aldanma meselesini umumileþtirdiði halde, "yahut kadýný evlendirirse" diyerek sözü müennes zamirine izafe etmiþtir ki, uyanýklýðý methe þâyandýr. Lâkin burasý söz götürür. Yakýnda izah edeceðiz.

METÝN

Kötü niyetleri ve fisku fücurlarý bilinirse, nikâh bil ittifak sahih olmaz. Sarhoþ olur da kýzý fâsýk veya kötü yahut fakir ve kýymetsiz sanat sahibi biriyle evlendirirse, hüküm yine budur. Çünkü kötü tutumu meydana çýkmýþtýr. Onun zannedilen þefkati buna muaraza edemez. Bahýr.

ÝZAH

«Kötü niyetleri bilinirse nikâh sahih olmaz.» Fethu´l-Kadir sahibi bunu Nevâzil´in þu ifadesi karþýsýnda müþkil saymýþtýr: «Baba küçük kýzýný sarhoþluk veren içkiler içtiðini inkâr eden birine verir de o kimse ayyaþ çýkar ve kýz büyüdükten sonra ben nikâha razý deðilim derse, babasý dâmadýn içkici olduðunu bilmemek ve ailesi ekseriyetle iyi kimseler olmak þartýyla bu nikâh bâtýldýr. Çünkü o adam kýzýný dâmat küf´dür (denktir) zannýyla vermiþtir.» Fethu´I-Kadir sahibi, "Çünkü baba onun sarhoþ olduðunu bilse nikâhýn geçerli olmasý gerekir. Halbuki hayýr ve þer her ahlâký kabul edecek küçük bir kýzýný içkici fâsýk birine bile bile verirse, onun kötü niyeti açýktýr." demekte; sonra cevap vererek, "Bu husustaki kötü niyetinin tahakkukundan, kötü niyetli olmakla tanýnmasý lâzým gelmez. Binaenaleyh kötü niyet tahakkuk ettiði zaman nikâhýn bâtýl olmasý lâzým gelmez. Halbuki halk nazarýnda kötü niyetle tanýnmasý tahakkuk etmemiþtir.» demektir.

Hâsýlý mâni, babanýn akitten önce kötü niyetle meþhur olmasýdýr. Bununla meþhur deðil de kýzýný bir fâsýkla evlendirirse akit sahihtir. Velev ki bununla kötü niyetli olduðu tahakkuk edip halk nazarýnda þöhret bulsun. Ýkinci bir kýzýný bir fâsýkla evlendirirse, ikinci akit sahih olmaz. Çünkü akitten önce kötü tutumu ile meþhur idi. Birinci akit bunun hilâfýnadýr. Zira ondan önce mâni yoktur. Mâni sýrf kötü niyetli bulunmasý olup, þöhret bulmasý þart olmasaydý, meseleyi, yani ulemanýn, "Nikâh; çok aldanmakla veya dengi olmayana vermekle geçerli olur" sözünü velî, baba veya dede olduðu surete havale etmek lâzým gelirdi. Sonra bil ki, yukarýda Nevâzil´den naklen, "Nikâh bâtýldýr." demesi, bâtýl olacaktýr mânâsýnadýr. Nitekim Zahire´de böyle denilmiþtir. Çünkü mesele kýz büyüdükten sonra razý olmadýðýna göre farz edilmiþtir. Nitekim Hâniyye ve Zâhire sahipleriyle diðer ulema bunu açýk söylemiþlerdir. Kýnye´nin þu ifadesi de ona ham olunur: «Bir kimse küçük kýzýný aslen hür zannetiði bir adama verir de âzâdlý çýkarsa, bu nikâh bil ittifak bâtýldýr.» Hýnye´nin ibaresinden anlaþýlýyor ki, kýza denk olmama hususunda fâsýklýkla baþkasýnýn arasýnda fark yoktur. Hattâ kýzýný fakir birine yahut kýymetsiz bir sanat sahibine verir de kýzýna denk olmazsa, sahih deðildir. Demek ki Kemâl b. Hümam´ýn ulemanýn sözlerini fâsýka münhasýr býrakmasý, yakýþmayan hallerdendir. Nitekim bunu Bahýr sahibi söylemiþtir. Bu söylediðimiz bülûða erdikten sonra kýzýn muhayyer olmasý, küçük kýz hakkýndadýr. Velîler büyük kýzý onun izniyle evlendirirler de dâmadýn denk olmadýðýný bilmezler, sonra denk olmadýðý meydana çýkarsa, hiçbirine muhayyerlik yoktur. Nitekim þarih bunu gelecek bâbýn baþýnda söyleyecektir. Bu hususta sözün tamamý orada gelecektir.

«Kýzý fâsýk biriyle ilh...» Keza mehir de çok aldanmak suretiyle evlendirirse bil ittifak caiz olmaz. Ayýk biriyle evlendirirse caiz olur. Çünkü sarhoþun halinden zâhir olan, onun düþünmemesidir. Onun tam düþüncesi yoktur. Binaenaleyh eksiklik hâlis zarar olarak kalýr. Ayýk bir kimsenin halinden zâhir olan, onun düþünmesidir. Bahýr. Sonra þöyle demiþtir: «Dengi olmayana kýz veren sarhoþ da öyledir. Nitekim Hâniyye´de beyan edilmiþtir. Bununla anlaþýlýr ki, babadan murad, sarhoþ olmayan ve kötü tutumuyla bilinmeyen kimsedir.»

Ben derim ki: Ta´lilin muktezasý þudur: Sarhoþ yahut kötü tutumuyla mâruf olan kimse kýzýný bir dengine mehr-i misille verirse sahih olur. Çünkü ortada sýrf zarar yoktur.

«Zâhire göre ayýk kimsenin hali düþünüldüðünü gösterir.» sözünün mânâsý; o kimse baba olmasý dolayýsýyla þefkati çok olduðundan, kýzýný dengi olmayana ve çok aldanarak az bir mehirle vermez. Bunu ancak bu zarardan daha büyük bir maslahat için yapar. Meselâ, kýzýyla güzel geçineceðini ona eziyet etmeyeceðini vesaireyi bilir. Sarhoþta ve kötü tutumlu kimsede bu yoktur. Çünkü onun fikir sahibi olmadýðý, bu hususta kötü tutumlu olduðu meydandadýr.

Mühim Bahis: Asabenin Küçük Çocuða Küf´ü Olmayan Bir Kadýný Almasý

METÝN


Evlendiren kimse onlardan, yani babayla onun babasýndan baþkasýysa, velev ki anne veya hâkim yahut babanýn vekili olsun. Denginden baþkasýna vermekle veya çok aldanmakla nikâh astâ sahih olmaz. Lâkin Nehir´de inceleme neticesi. "Vekiline miktarý tayin ederse sahih olur." denilmiþtir. Sadru´þ-Þeria´da, "Sahih olur. Ama kýzla oðlan onu bozabilirler." denilmiþse de vehimden ibarettir.

ÝZAH

«Yani baba ile onun babasýndan baþkasýysa» ifadesine, oðul ve mevlâyý da ziyade etmesi daha iyi olurdu. Sebebi yukarýda geçti.

«Velev ki anne veya hâkim olsun.» Esah kavil budur. Çünkü bunlarýn velâyetleri, kardeþle amcanýn velâyetinden geridir. Hacbedenin muhayyerliði yoktur. Tamamý orada gelecektir.

«Denginden baþkasýna vermekle nikah sahih olmaz.» Kenz´in þu sözü de bunun gibidir: «Çocuðunu dengi olmayanla veya çok aldanarak evlendirse sahih olur. Ama bu, babayla dededen baþkasýna caiz deðildir.» Bu sözün muktezasý þudur: Bir kardeþ küçük kardeþine ondan daha aþaðý bir kadýn olsa sahih olmaz. Burada Þurunbulâliyye´den naklettiðimiz, "Denklik koca için muteber deðildir." Ýtirazý ortaya çýkar. Nitekim bâbýnda da gelecektir. Þarihin de buna iþaret ettiðini söylemiþtik. Ben çok araþtýrdým. Lâkin bu hususta açýk bir þey bulamadým. Evet , Bedâyi´de Kenz´dekinin benzerini gördüm. Orada þöyle denilmiþ: «Baba ile dedenin küçük oðlan ve kýzý nikâh etmelerine gelince: Ebû Hanife´ye göre burada kefâet (denklik) þart deðildir. Çünkü akit görüþü mükemmel birinden sâdýr olmuþtur. Onun þefakâti tamdýr. Kardeþ ile amcanýn denk olmayan birine nikahlamalarý bunun hilafýnadýr, bilittifak caiz deðildir. Çünkü halis zarardýr.»

«Kardeþ ile amcanýn denk olmayan birine iIh...» cümlesinde zamirlerin küçük oðlanla küçük kýza ait olduðu açýktýr. Þu halde damat için denkliðin muteber olmamasýnýn mânâsý; bir adam kendine rütbesinden daha aþaðý bir kadýn alýrsa, asabelerine itiraz hakký yok demektir. Zevce bunun hilâfýnadýr. Baba ile dedenin evlendirdikleri küçük oðlanla küçük kýz da bunun hilâfýnadýr. Bana zâhir olan budur. Kefâet bâbýnýn baþýnda bunu teyid eder sözler söyleyeceðiz. Allahu a´lem.

"Aslâ"dan murad; geçerli olmayarak bülûðdan sonra razý olmaya da baðlý kalmayarak demektir. Fethu´l-Kadir sahibi diyor ki: «Mâruf olan fer´î mesele buna göre kurulmuþtur. Þöyle ki: Amca, dedenin hürre küçük kýzýný dedenin âzâdlýsýna nikâhlasa da, kýz büyükse ve nikâha razý olsa nikâh sahih olmaz. Çünkü bu mevkuf bir akit deðildir. Zira ona cevap veren yoktur. Amca ve benzeri kimselerin denk olmayan birine kýz vermeleri sahih deðildir.» Bahýr sahibi de þöyle demiþtir: «Onun içindir ki, Hâniyye ve diðer kitaplarda bildirildiðine göre, baba ile dededen baþkasý küçük kýzý evlendirdiði vakit, ihtiyat olan ona iki defa akit yapmalarýdýr. Bir defa mehr-i müsemma ile bir defa da müsemmasýz akit yapmalýdýr. Çünkü mehr-i müsemmada fazla noksanlýk bulunur da birinci nikâh sahih olmazsa. ikincisi sahih olur.» Görülüyor ki denk olmayana kýz vermek hususunda hile (çare) yoktur.

«Vekiline miktarý tayin ederse sahih olur.» Yani çok aldanma sayýlan miktarý tayin ederse demek istiyor. Nehir. Keza ona denk olmayan bir erkeði tayin ederse hüküm yine budur. Nitekim bunu Allâme Makdisî araþtýrmýþtýr.

T E M B Ý H : Mecma þerhinde zikredildiðine göre, babanýn küçük oðlanla küçük kýzý dengi olmayan biriyle yahut fazla aldanarak evlendirmesi, Ýmam-ý Azam´a göre caiz, Ýmameyn´e göre caiz deðildir. Sonra ayný eserde þöyle denilmiþtir: «Muhit´te beyan edildiðine göre, nikâha vekil olan kimse mehr-i misilden azaltýr veya çoðaltýrsa, hüküm yine bu ihtilâfa göredir.» Bu söz þarihin Bahýr´a uyarak Kýnye´den naklettiðine muhaliftir. Ama þöyle cevap verilebilir: Mecma þerhinin ibaresindeki vekilden murad, babanýn vekili deðil, bülûða ermiþ zevc veya zevcenin vekilidir. Buna karine. Bedâyi´nin ibaresidir. Bedâyi sahibi sâbýk hilâfý zikretmiþ, sonra þunlarý söylemiþtir: «Tevkil de bu hilâfa göredir. Meselâ bir adam kendisine bir kadýn nikâhlamak için birini vekil tayin eder de, o da kadýnýn mehr-i misline herkesin aldanmayacaðý bir miktarý ziyade ederse; yahut bir kadýn kendisini birine nikâhlamak için bir adama vekalet verir de, o da mehr-i misilsiz yahut dengi olmayan birine nikahlarsa, Ýmam-ý Azam´a göre caiz, Ýmameyn´e göre caiz deðildir.» Biz bunu Bezzaziye´den de rivayet etmiþtik. Þu halde zýddiyet yoktur.

«Ama onu bozabilirler» Yani bülûða erdiklerinde bozabilirler demek istemiþtir. Sadru´þ-Þeria´nýn metin ibaresi þöyledir: «Baba ile dedenin küçük oðlaný ve kýzý çok aldanarak ve dengi olmayan birine nikâhlamalarý sahihtir. Onlardan baþkasý bunu yapamaz.» Þerhinde de þöyle denilmiþtir: «Yani baba, yahut o bulunmaz da dede bunu yaparsa, küçük oðlanla küçük kýzýn bülûða erdikten sonra nikâhý bozmaya haklarý yoktur. Bunu baba ile dededen baþkalarý yapmýþ olsa, bülûða erdikten sonra bozabilirler.» Aþikârdýr ki vehim, þerhin ibaresindedir. Buna Ýbn-i Kemâl ile muhakkýk Taftazânî Telvîh´in avariz bahsinde tembih etmiþlerdir. Taftazânî bunun aslâ rivayeti bulunmadýðýný söylemiþtir. Kuhistânî buna cevap vermiþ;"Çok aldanmakla beraber nikâhýn sahih olduðunu Cevahir sahibi bazý ulemadan nakletmiþtir. Dengi olmayana nikâhlamayý da Cami sahibi bazýlarýndan nakletmiþtir. Bu, rivayet bulunduðunu gösterir." demiþtir.

Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü ulemadan birinin kavlidir diye o sözün mezhep imamlarýndan rivayet edilmiþ olmasý lâzým gelmez. Bilhassa zayýf ve mezhebin güvenilir meþhur kitaplarýnda bildirilene muhalif ise hiç lâzým gelmez.

METÝN

Þayet dengine ve mehr-i misille verilirse sahih olur. Lâkin küçük oðlanla küçük kýz ve o hükümde olanlar bülûða erdikten yahut bülûðdan sonra, nikâhý öðrendiklerinde kendileri için nikâhý bozma muhayyerliði vardýr. Velev ki zifaftan sonra olsun. Çünkü annede þefkat eksiktir. Âzâd olma muhayyerliði buna hâcet býrakmaz. Kýz bülûða erer de oðlan küçük bulunursa, fesh için hâkimin hükmü bulunmak þartýyla babasýnýn veya vasîsinin huzurunda aralan ayrýlýr. Bu ayrýlmada birbirlerine mirasçý olurlar ve mehrin bütünü lâzým gelir.

ÝZAH

«Nikahý bozma muhayyerliði vardýr.» cümlesiyle musannýf "sahihtir" sözünden akla gelen geçerlilik vehmini gidermiþtir. T. Sözü mutlak býrakmýþtýr. Binaenaleyh küçüklerin her ikisinin zýmmî ve her ikisinin müslüman olmalarý hallerine ve keza küçük kýz kendini nikâhladýðýnda velîsinin razý olmasýna þâmildir. Çünkü cevaz velînin caiz görmesiyle sabit olur ve bizzat kendi yaptýðý nikah kalýr. Bunu Muhit´ten Bahýr sahibi nakletmiþtir.

«O hükümde olanlar» deli olan küçük kýzla küçük oðlandýr. Bunlarý baba ile dededen ve oðuldan baþkalarý nikâhlarlarsa, küçük oðlanla küçük kýz hükmünde olurlar. Oðuldan murad, kardeþ veya amcadýr. Fetih sahibi asabeleri beyan ettikten sonra þöyle demiþtir: «Bunlarýn hepsi için kýzýn ve oðlanýn üzerinde icbar velâyetleri vardýr. Bu velâyet, küçüklüklerinde de, delirirlerse büyüdükleri vakit de sabittir. Meselâ bir oðlan aklý baþýnda iken bülûða erer de sonra delirir ve babasý onu evlendirirse, delilik daimî olduðu takdirde caizdir. Ayýldýðý vakit artýk muhayyerlik hakký yoktur. Ama kardeþi evlendirir de ayýlýrsa, muhayyerlik hakký vardýr.»

«Bülûðdan sonra nikâhý öðrendiklerinde...» Yani nikâhlý olduklarýný bilmeyerek bülûða erdikten sonra nikâhlý olduklarýný öðrendikleri vakit, nikâhý feshetmeye haklarý vardýr.

«Çünkü annede þefkat eksiktir.» Bu cümle, Ýmam Ebû Yusuf´un, "Onlara muhayyerlik yoktur." sözüne cevaptýr. O bunu, baba veya dedenin evlendirmelerini itibara olarak söylemiþtir.

«Âzad olma muhayyerliði buna hâcet býrakmaz.» Bilmelisin ki âzâd olma muhayyerliði, büyük olsun küçük olsun sadece kadýn için sabittir. Erkek için bu muhayyerlik yoktur. Cariyeyi sahibi evlendirir de sonra âzâd ederse, onun için muhayyerlik hakký vardýr. Çünkü evvelce kocasýnýn onun üzerindeki milkiyet hakký iki talâkla biterdi. Þimdi üç talâkla biter oldu. Lâkin kadýn küçükse, bülûða ermedikçe muhayyer olamaz. Bülûða erdiðinde onu hakim muhayyer býrakýr ve bu muhayyerlik bülûð muhayyerliði deðil âzâd muhayyerliðidir. Büluð muhayyerliði dahi sabit olur ise de, birincisi daha umumidir. Bülûð muhayyerliði onun þümulüne girer. Bazýlarý bu kadýna bülûð muhayyerliði olmadýðýný söylemiþlerdir. Esah olanda budur. Ýmam Muhammed Cami´inde böyle demiþtir. Çünkü sahibinin velâyeti kâmil velâyettir. Zira milk sebebiyledir. Binaenaleyh baba ve dedede olduðu gibi bülûð muhayyerliði sabit olmaz. Bir kimse küçük kölesine hür bir kadýn nikâhlar da sonra köleyi âzâd eder, o da bülûða ererse, kendisi için ne bülûð muhayyerliði vardýr, ne de âzâd muhayyerliði. Çünkü sahibinin nikâhlamasý milk itibarý ile idi. Ona fayda ve yardým yoluyla deðildi. Âzad ettikten sonra küçük olduðu halde evlendirmesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu yardým yoluyladýr. Bu satýrlar Zahîre´nin onyedinci faslýndan hulâsa edilmiþtir. Bunun bir benzeri de Ýmam Üsturiþnî´nin Camiu´s-Saffar adlý kitabýndadýr.

Bahýr´da isbicâbî´den naklen, "Bir kimse evvelâ küçük cariyesini âzâd eder de sonra evlendirir ve cariye bülûða ererse, ona bülûð muhayyerliði vardýr." denilmektedir. Yani yukarýda geçtiði vecihle, o kimsenin cariye üzerindeki velâyeti himaye yoluyladýr. Bir de bu âzâd velâyetidir. Adý geçen velayet, bütün asabelerden sonra gelir. Binaenaleyh bu kadýna kardeþ ve amca velâyetinde olduðu gibi, bülûð muhayyerliði sabit olur. Hattâ onlardan evlâdýr. Azâd etmezden önce evlendirip sonra bülûða ermesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü yukarýda geçtiði vecihle, ona bülûð muhayyerliði yoktur. Zira milk velâyeti baba ve dedenin velâyetinden daha kuvvetlidir.

Hâsýlý âzâd muhayyerliði, büyük olsun küçük olsun erkeðe sabit olmaz. Kadýna, cariye iken evlendirdiði takdirde mutlak surette sabittir. Küçük oðlanla küçük kýzý âzâd ettikten sonra evlendirirse, kendilerine bülûð muhayyerliði sabit olur. Azâd etmezden önce evlendirirse sabit olmaz. Sahih kavle göre bu ne müstakil olarak, ne de küçük kýzýn azâdlýk muhayyerliðine tâbi olarak sabit olmaz. Binaenaleyh þarihin, "Azâd olma muhayyerliði buna hâcet býrakmaz." sözü zayýf kavle mebnidir.

«Babasýnýn veya vasîsinin huzurunda aralan ayrýlýr.» Bunlardan biri bulunmazsa, hâkim dâvâya çýkacak bir vasî tayin eder ve onu celbederek kendisinden küçük kýz için ayrýlýk dâvâsýný iptal edecek bir huccet ister. Aksi takdirde dâvâcý kýzdan yemin ister. Yemin ederse, hâkim dâvâcýnýn huzurunda aralarýný ayýrýr. Küçük çocuðun bülûða ermesini beklemez.

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa, babanýn vasîsi dededen ileridir. Nitekim ulema bunu bâbýnda açýklamýþlardýr. Sonra ben onu burada Camiu´s Saffar´da gördüm. Þöyle diyor: «Küçük çocuðun karýsý, o çocuðu tenasül âleti kesilmiþ bulursa, kadýnýn dâvâsýyla hâkim aralarýný ayýrýr. Karýsý o çocuðu âleti kalkmaz bulursa, bülûða ermesi beklenir.» Bundan sonra þunlarý söylemiþtir: «Çocuðun babasý veya vasîsi yoksa, dedesi veya onun vasîsi bu dâvada hasým olur ilh...»

«Hâkimin hükmü bulunmak þartýyla» demesi, aslý zayýf olduðu içindir. Bu sözde, koca gaip ise, o gelmeden aralarý ayrýlmayâcaðýna iþaret vardýr. Çünkü ayrýlýrsa gaip aleyhine hükümvermek lâzým gelecektir. Nehir.

Ben derim ki: Üsturiþnî Cami´inde bunu açýklamýþtýr.

«Fesh için...» Yani bu þart sadece fesh içindir. Muhayyerliðin sübut bulmasý için deðildir. Hâsýlý küçük oðlanla küçük kýzýn nikâhlarýný yapan baba ile dededen baþkasýysa, bülûða erdikten sonra yahut nikahlý olduklarýný öðrendikten sonra küçüklere bülûð muhayyerliði vardýr. Zira feshi tercih etmek, feshi ancak mahkeme karan þartýyla isbat eder. Onun için musannýf onun üzerine, "Bu ayrýlmada birbirine mirasçý olurlar." meselesini tefri etmiþtir. Yani bu nikâhta feshi sabit olmadan birbirlerine mirasçý olurlar demek istemiþtir.

«Mehrin bütünü lâzým gelir.» Çünkü zifafla -velev halvet-i sahiha gibi hükmen olsun- mehrin bütünü lâzým geldiði gibi; zifaftan önce karý-kocadan birinin ölmesiyle de lâzým gelir. Bu olmazsa sâkýt olur. Velev ki muhayyerlik erkekten gelsin. Çünkü muhayyerlikten dolayý ayrýlmak. akdi feshetmek demektir. Akit feshedildi mi, hiç yokmuþ gibi olur. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.

METÝN

Sonra ayrýlýk kadýn tarafýndan gelirse fesholur; talâkýn sayýsýný eksiltmez. Bu kadýna talâk lahîk olmaz. Yalnýz irtidat halinde lahîk olur. Ayrýlýk erkek tarafýndan gelirse talâktýr. Yalnýz milk veya dinden dönmek yahut âzâd muhayyerliði ile talâk olmaz. Bize zifaftan önce erkek tarafýndan gelen bir ayrýlma yoktur. Erkeðin mehir vermesi de icabetmez. Meðer ki âzâd muhayyerliði ile kendisini seçmiþ olsun.

ÝZAH

«Ayrýlýk kadýn tarafýndan gelirse...» Yani kocasý tarafýndan gelen bir sebeple ayrýlmazlarsa demektir. Nehir´de böyle denilmiþtir. Þarih bununla muhayyer býrakmaktan ve emrin elindedir demekten ihtiraz etmiþtir. Çünkü bunlarýn ikisinde ayrýlýk kadýn tarafýndan gelse de, sebebi kocasýndan geldiðinden talâk olur. H.

«Talakýn sayýsýný eksiltmez.» Ondan sonra akdi yenilerse üç talâka mâlik olur. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir.

«Bu kadýna talâk lahik olmaz.» Yani nikâh feshedildikten sonra iddet bekleyen o kadýna talâk yapýlamaz. Velev ki açýk talâk olsun. H. Ona iddet lâzým gelmesi de, ancak fesh zifaftan sonra yapýldýðýna göredir. Þarihin söylediklerini Bahýr sahibi Nihaye´den nakletmiþtir. Bu, Fetih´te bahsedilenin hilâfýnadýr. Fesihten sonra diye kayýtlamasý. Fetih´te, "Talâk suretiyle vaki olan her ayrýlýða iddet içinde talâk laîk olur. Ancak liân müstesnadýr. Çünkü o ebedî hürmet icabe eder." denildiði içindir. Bunlarýn yeter derecede beyaný, inþallah talâkýn tefvîzi bâbýndan önce gelecektir.

«Yalnýz irtidat halinde laik olur.» Yani irtidat eden bir kadýna iddeti içinde açýk talâk laîk olur. Velev ki ayrýlmasý fesholsun. Çünkü dinden dönmekle meydana gelen horam hükmü ebedî deðildir. Müslüman olmakla ortadan kalkar. Binaenaleyh kocasýnýn o kadýna iddeti içinde yaptýðý talâký müstetbi olarak (yani arkasýndan baþkasýný getirerek) vâki olur. Bunun faydasý üç talâktan sonra o kadýnýn kendisine baþka kocanýn cimasýna kadar haram olmasýdýr. Fetih´te böyle denilmiþtir. Nehir sahibi buna itiraz ederek þöyle demiþtir: «Bu söz, iddet içinde talâk vuku bulmamanýn yalnýz ayrýlmalarý öpmek ve emzirmek gibi müebbed hürmet icabeden bir sebeple olduðu zamana münhasýr kalmayý gerektirir. Bunda ise ulemanýn zâhir olan sözlerine açýk acýk muhalefet vardýr. Kitap karýþtýran bunu bilir.» Yani ulema âzâd ve bülûð muhayyerliði iddeti içinde denklik olmadýðý için, ayrýlarak iddet beklerken mehir noksanlýðýndan dolayý esirlik, muhacirlik sebebiyle beklenen iddetlerde talâk laîk olamayacaðýný açýklamýþlardýr demek istiyor.

Fetih sahibi nâmýna þöyle cevap verilebilir: Onun ebedî demekten muradý, fesih cihetinden olandýr. Bahýr sahibi talâk bahsinin baþýnda beyan etmiþtir ki; fesih iddeti içinde talâk yapýlamaz. Ancak karý-kocadan birinin dinden dönmesi veya birinin Ýslâmdan yüz çevirmesi sebebiyle, hâkimin ayýrmasý ile iddet lâzým gelir. Lâkin þarih talâkýn tefvîzi bâbýndan önce Minâh sahibine uyarak þunlarý söylemiþtir: «Talâk katýlmakla beklenilen irtidat iddetine talâk laîk olmaz.» Binaenaleyh Bahýr sahibinin buradaki sözü. katýlamaz sözüyle kayýtlanýr. Nitekim âþikârdýr. Ben bunu þöyle nazma çektim:

«Talâk ayrýlýðýna talâk katýlýr.

Yahut imtina veya dinden dönme ayrýlýðýna baþka talâk katmazsýzýn laîk olur.»

Halebî diyor ki: «Yine orada görülecektir ki, Ýslâmiyet sebebiyle ayrýlmadan beklenen iddete talâk laik olmaz. Düþün ve araþtýr!»

Ben derim ki: Halebi´nin son olarak söylediði söz hakkýnda Hayreddin-i Remlî, "Bu, ehl-i harbin talâký hakkýndadýr." demiþtir. Yani karý-kocadan biri müslüman olarak hicret ettiði zamandýr. Çünkü o kadýna iddet yoktur. Meselenin tamamý inþaallah orada ve kâfirin nikâhý bâbýnda gelecektir.

«Ayrýlýk erkek tarafýndan gelirse talâktýr.» ifadesi söz götürür. Çünkü ayrýlma, öpme, esir alma, müslüman olma, bülûð muhayyerliði, dinden dönme ve birinin diðerîne mâlik olmasý gibi þeylerin talâk sayýlmasýný gerektirir. Velev ki bunlar erkek tarafýndan gelmiþ olsun. Halbuki öyle deðildir. Nitekim ileride göreceksin. Birbirine mâlik olmayý, dinden dönmeyi ve âzâdlýk muhayyerliðini istisna etmesi de bir fayda saðlamaz. Çünkü diðer dördü yine kalýr. Binaenaleyh doðrusu þöyle demektir: «Eðer ayrýlýk erkek tarafýndan gelir de kadýn tarafýndan sayýlmasýna imkân olmazsa, bu talâktýr.» Nitekim üstadýmýz merhum böyle demiþtir. Bahýr sahibi de þu sözüyle buna iþaret etmiþtir: «Fesih tabirini kullanmasý, bu ayrýlýðýn, talâk deðil, fesih olduðunu anlatmak içindir. Binaenaleyh talâkýn sayýsý eksilme Çünkü fesih kadýn tarafýndan da caizdir. Kadýnýn boþamaya hakký yoktur. Fetevâ´l-Hindiyye´de bunun benzeri vardýr. Ýbaresi þöyledir: Sonra bülûð muhayyerliði ile ayrýlmak talâk deðildir. Çünkü o, sebebinde erkekle kadýnýn ortak olduklarý bir ayrýlmadýr. O zaman birincisi hakkýnda þöyle denilir: "Eðer ayrýlýk kadýn tarafýndan gelir de erkek tarafýndan bir sebeple olmazsa, veya erkek tarafýndan gelir de kadýndan gelmesi de mümkün olursa fesihtir. Bu söze sarýl! Çünkü o daðýnýk sözlerden daha faydalýdýr!" H.

Ben derim ki: Lâkin buna kocanýn müslümanlýktan yüz çevirmesi ile itiraz olunur. Çünkü bu talâktýr. Halbuki kadýndan gelmesi de mümkündür. Ýlân da öyledir. Çünkü her ikisinden gelir. Ama talâktýr. Birinciye þöyle cevap verilebilir: «Bu, Ebû Yusuf´un kavline göredir. Ona göre Ýslâmiyet´ten yüz çevirmek fesihtir. Velev ki kocadan gelsin.» Ýkinciye de þöyle cevap verilir: «Ýlânýn baþlangýcý erkekten geldiðinden, ilâný yalnýz o yapmýþ gibi olur.»

«Yahut âzâd muhayyerliði ile» sözü, köle için âzâd muhayyerliði olmasýný gerektirir. Halbuki bu þarihin hatasýdýr. Biz yukarýda Bahýr´la Fethu´l - Kadir´den naklen arzetmiþdik ki, âzâdlýk muhayyerliði yalnýz kadýna mahsustur. Bunu þarih de kölelerin nikâhý bâbýnda açýklayacak, "Oðlan için sabit deðildir." diyecektir. H.

«Azâd muhayyerliði ile kendisini seçmiþ olsun.» ifadesi yanlýþtýr. Doðrusu, "bülûð muhayyerliði ile kendisini seçmiþ olsun" dur. Buna Bahýr sahibinin þu sözü de delildir: «Bizim için zifaftan önce koca tarafýndan gelen ve kocaya mehir icabettirmeyen bir ayrýlýk varsa, ancak budur.» Zira bu söz bülûð muhayyerliðine râcîdir. Bahýr sahibinin sözü âzâd muhayyerliði deðil, bülûð muhayyerliði hakkýndadýr. Nitekim müracaat edersen anlarsýn. Sonra Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bu sýnýrlama doðru deðildir. Çünkü Zahîre´de nafakalar bahsinden önce beyan edildiðine göre;hür bir kimse bir mükâtebeyle sahibinden izin alarak evlense ve mehir olarak muayyen bir cariye verse de, mükâtebe cariyeyi teslim almadan onu kocasýna yüz dirheme nikâhlasa her ikî nikâh caizdir. Koca evvelâ mükâtebeyi, cariyeyi boþarsa, mükâtebe boþ düþer, cariye boþ düþmez. Çünkü mükâtebenin boþanmasý ile cariye yarýya bölünür ve yarýsý o talâkla kocasýna döner ve cariyenin nikâhý kendisine talâk gelmeden bozulur. Artýk boþanmasýnýn bir tesiri kalmaz. Cariyenin bütün mehri bâtýl olur. Kocasýnýn ödemesi lâzým gelmez. Halbuki bu ayrýlýk cariyeye zifaf olmazdan önce koca tarafýndan gelmiþtir. Çünkü ayrýlýk koca tarafýndan gelirse, ancak talâk olduðu vakit bütün mehri ýskat etmez. Fakat zifaftan önce koca tarafýndan gelir de her vecihle fesih sayýlýrsa, bütün mehrin sükutunu icabeder ve bülûða eren çocuk gibi olur. Þu da var ki, bir kimse nikâhlýsýný onunla zifaf olmadan satýn alýrsa, bütün mehir sâkýt olur. Halbuki ayrýlýk koca tarafýndan gelmiþtir. Çünkü nikâhýn bozulmasý milke baðlý bir hükümdür. Milke baðlý olan herhüküm, müþterinin kabulüne havale edilir. Satýcýnýn icabýna havale edilmez. Mehrin hepsinin sâkýt olmasý, her vecihle fesholduðundandýr. Zahîre sahibine þu itiraz vârit olur: Koca zifaftan önce dinden dönerse, bu her cihetçe fesih sayýlan bir ayrýlýktýr. Halbuki bütün mehri ýskat etmez. Mehrin yarýsýný vermesi icabeder. Þu halde hak olan, bu mesele için bir kaide koymamak. her ferdi için delilin ifade ettiði hükmü vermektir.» Bahýr sahibinin sözü burada sona erer.

Nehir sahibi de þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Cariyenin tamamýna veya bir kýsmýna mâlik olduðu vakit ayrýlýðýn erkekten geldiðini dâvâ etmek söz götürür. Bedâyî´de bildirildiðine göre, karýsýna veya karýsýnýn bir kýsmýna mâlik olmakla meydana gelen ayrýlýk talâksýz ayrýlmadýr. Çünkü bu ayrýlýk koca tarafýndan bir sebeple olmamýþtýr. Binaenaleyh talâk sayýlmasý mümkün deðildir, fesih sayýlýr. Bunun izahý yerinde gelecektir.» Nehir sahibinin sözü do burada sona erer.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:23:45
Nikâhta Ayrýlmalar

METÝN


Bunlarýn her biri için hüküm þarttýr. Bundan yalnýz sekiz mesele müstesnadýr. Nehir sahibi bunlarý nazma çekerek þöyle demiþtir:

«Nikâh ayrýlýklarý sana toptan faydalý olarak geldi.

Bunlar fesih ve talâktýr. Bu inci onlarý hikâye etmektedir.

Memleket deðiþikliði ile beraber mehir noksanlýðý.

Keza akdin fâsitliði ve denk bulunmamasý kadýna ölümünü haber verir.

Öpmek, esir olmak ve dar-ý harp dekinin müslüman oluþu.

Yahut ortaðýný emzirmek de ayrýlýklardan sayýlmýþtýr.

Azâdlýk muhayyerliði, bülûð muhayyerliði, dinden dönmek.

Keza bir kýsmýna mâlik olmak bu fesihtir, hepsini toplar.»

ÝZAH

«Bundan yalnýz sekiz mesele müstesnadýr.» Çünkü bunlar açýk bir sebebe dayanýr. Baþkalarý böyle deðildir. Zira gizli sebebe dayanýr. Meselâ kefâet (denklik) hisle bilinmeyen bir þeydir. Sebepleri çeþitlidir. Keza mehri misil noksanlýðý ve bülûð muhayyerliði, þefkat eksikliðine dayanýr. Bu da bâtýl bir þeydir. Müslümanlýktan yüz çevirmek bazen vardýr, bazen yoktur. Bahýr´da böyle denilmiþtir. H.

«Nikâh ayrýlýklarý ilh...» Beytin bu kýsmý Bahr-i Kamil´den, geri kalaný Bahr-i Basîttendir. Bu caiz deðildir. Onun için ben deðiþtirerek þöyle dedim: «Nikâh için ulemanýn sözlerinde ayrýlýklar vardýr.» H.

«Bu inci» den murad, manzumedir. Nefis olduðu için Nehir sahibi onâ inciye benzetmiþtir.

«Memleket deðiþikliði» hakikaten ve hükmen olur. Nitekim harbî olan karý-kocadan biri pasaportsuz müslüman veya zýmmî olarak Ýslâm memleketine çýksa; yahut bizim memleketimizde müslüman veya zýmmi olsa, hakikaten ve hükmen memleketler deðiþmiþtir. Pasaportlu olarak çýkarsa böyle deðildir. Çünkü memleketler yalnýz hakikaten deðiþiktir. Bir müslümanýn veya zýmmînin dar-ý harpte bir harbîyye ile evlenmesi de bunun hilâfýnadýr. Çünkü memleketler sadece hükmen deðiþiktir. Bunu ziyade ederek Halebî bildirmiþtir.

«Mehir noksanlýðý...» Yani bir kadýn mehr-i mislinden daha azýyla nikâhlanýr do velîsi kocasýndan ayýrýrsa bu fesih olur. Ama zifaftan önce ise kadýna mehir verilmez. Sonra ise mehr-i müsemmasý verilir. Nitekim gelecektir. T.

«Keza akdin fâsitliði...» Meselâ hürriyetin üzerine cariyeyi nikâhlar. T. Yahut þahitsiz nikâh kýyarsa akit fâsit olur.

«Ve denk bulunmamasý...» Yani kadýn dengi olmayan birine varýrsa, velîlerinin o nikâhý feshetmeye haklarý vardýr. Bu, zâhir rivayete göredir. imam Hasan´ýn rivayetine göre ise akitfâsittir. T. Yukarýda görmüþtük ki müftabih kavil budur.

«Kadýna ölümünü haber verir.» Bu söz tekmiledir. Nehir sahibi bununla, dengiyle evlenmeyen kadýn ölmüþ gibi sayýlacaðýna iþaret etmiþtir. T.

"Öpmek" Yani erkeðin kadýnýn, kadýn olan fürûna ve usûlüne hürmet-i musahare icabeden þeyi yapmasý yahut kadýnýn bunu erkeðin erkek olan asýl ve fer´lerine yapmasýdýr. T.

«Esir olmak» ifadesi söz götürür. Çünkü kâfirin nikâhý bâbýnda, "Kadýn, memleketlerin birbirine zýd düþmesiyle kocasýndan ayrýlýr, esir edilmekle ayrýlmaz." denilmektedir. Þayet murad. memleketlerin bir birine zýd olmasýyla birlikte esir almaksa, memleket deðiþikliði buna hâcet býrakmaz. H.

«Ve dar-ý harplinin müslüman oluþu...» Yani dar-ý harpte (küffar memleketinde) karý-koca iki mecûsîden biri müslüman olur da diðeri müslümanlýðý kabul etmeden üç hayýz veya üç ay geçerse, kadýn kocasýndan ayrýlýr. Bu ayrýlýðýn þartý olan hayýz veya aylarýn geçiþini sebep yerine koymakla olur; Sebep müslüman olmayýþýdýr. Çünkü velâyet olmadýðý için müslümanlýðý ona arzetmek imkânsýzdýr. Binaenaleyh bu müddetin geçmesi hâkimin ayýrmasý yerine tutulur. Bu ayrýlýk Tarafeyn´e göre talâk, Ebû Yusuf´a göre fesihtir Bahýr sahibi kafirin nikâhý bâbýnda, «Kadýn müslüman olduðu takdirde buna talâk demek gerekir. Çünkü müslümanlýktan yüz çeviren hükmen kocasýdýr. Kocasý müslüman olursa fesih sayýlýr." demiþtir.

«Yahut ortaðýný emzirmek» Yani büyük kadýn bebek olan ortaðýný iki sene zarfýnda emzirirse nikâh feshedilir. Nitekim radâ bâbýnda gelecektir. Çünkü o adam anne ile kýzýný bir nikâh altýna toplamýþ sayýlýr. T. Ortak sözü kayýt deðildir. Zira Bedâyi sahibinin verdiði misâl de bu kabildendir. O, "Küçük kýzý kocasýnýn annesi emzirir yahut bir adamýn iki küçük zevcesini ecnebi bir kadýn emzirirse, nîkâh bozulur." demi^tir.

«Âzâdlýk muhayyerliði...» Biliyorsunuz ki ancak kadýn tarafýndan olur. Ondan sonra zikredilenler bunun hilâfýnadýr. H.

«Dinden dönmek» den murad, yalnýz birinin dönmesidir Ýkisi birden dönerlerse, beraberce tekrar müslüman olduklarýnda nikâhlarý bâkidir, tazelemeye gerek yoktur.

«Bir kýsmýna mâlik olmak» ifadesinden anlaþýlýyor ki, tamamýna mâlik olmak evleviyetle ayný hükümdedir. H.

«Bu fesihtir, hepsini toplar.» Ve hepsinde fesih tahakkuk eder. Ýsm-i iþaret, yukarýda sayýlan on iki þeye aittir. Esirin sâkýt olduðunu gördün Onun yerine Bedâyi´deki þu sözü zikretmeliydi: «Bir müslüman, Ehl-i Kitap´tan yahudi veya hýristiyan bir kadýnla evlenir de, kadýn mecûsiliðe dönerse, aralarýnda ayrýlýk sabit olur. Çünkü mecûsî kadýn müslümanýn nikâhýna elveriþli deðildir. Sonra bu, zifaftan önce olursa, kadýna mehir ve nafaka verilmez. Çünkü bu talâksýz bir ayrýlmadýr, fesih sayýlýr. Zifaftan sonra ise, kadýna mehir verilir, nafaka verilmez. Çünkü ayrýlýk onun tarafýndan gelmiþtir.»

METÝN

"Talâka gelince: Aletin kelimesi. kalkýnamamak ve keza erkeðin îlâ yapmasý ve ilândýr. Bunu hâkimin hükmü takip eder ki hepsinin þartýdýr Yalnýz milk, âzâd etmek, dâr-ý harpte müslüman olmak müstesnadýr. Öpmek, esir olmak, îlâ ile birlikte a caným! Memleket deðiþikliði akdin fesadýyla birlikte bunun peþindedir."

ÝZAH

«Talâka gelince...» Talâk suretiyle ayrýlýk, aleti kesik olmakla, kalkýnmamakla, îlâ ve ilânla bir birlerinden ayrýlmaktýr. Bir beþinci daha vardýr ki, o da kocanýn müslümanlýðý kabulden çekinmesidir. Bunu Fethu´l-Kadir sahibi söylemiþtir. Bir zýmmînin karýsý müslüman olur da kendisi müslümanlýktan çekinirse, bu talâktýr. Aksi bunun hilâfýnadýr. Zira kadýn müslüman olmaktan çekinirse nikâh bâkîdir. Ýmameyn´in kavline göre harbî olan karý-kocadan birinin, müslümanlýðý kabul etmesi talâkla ayrýlýktýr. Lâkin musannýf fesih olduðuna göre hareket ettiðinden, biz bundan bahsetmedik.

TETÝMME: Fetih´ten naklen arzetmiþtik ki, talâk suretiyle olan her ayrýlýk iddetinde baþka talâk yapýlabilir. Bundan yalnýz ilân müstesnadýr. Çünkü o ebedî haramdýr.

«Yalnýz milk ilh...» Burada milkten murad, karý-kocadan birinin diðerine yahut onun bir kýsmýna mâlik olmasýdýr. Azâd olmaktan murad, cariyenin muhayyerliðidir. Cariyeyi sahibi kocaya verir de sonra âzâd ederse, bu talâk olmaz. Köle bunun hilâfýnadýr. Müslüman olmaktan murad da, iki harbîden birinin müslümanlýðý kabul etmesidir.

Öpmekten murad, hürmet-i musahareyi icabeden filidir. Çünkü halleri üzere kaldýktan veya hâkim onlarý ayýrdýktan sonra aralarýnda nikâh bâkîdir. Nitekim mahrem kadýnlar bahsinde geçmiþti. Binaenaleyh ayýrmak taayyün etmez. Biliyorsun ki esiri zikretmeye mahâl yoktur. Hâsýlý þarihin söylediði hükme muhtaç olmayan þeyler sekizdir. Buna, dinden dönmekle ayrýlýk da katýlýr. Ýleride göreceðiz ki, karý ile kocadan birinin dinden dönmesi, o anda irtidat sayýlýr.

METÝN

Bâkire nikâhýn aslýný bilir de kendi ihtiyarýyla olursa, muhayyerliði susmakla bâtýl olur. Kýz halvetten önce mehrin miktarýný veya dâmadýn kim olduðunu sorarsa; yahut þahitlere selâm verirse muhayyerliði bâtýl olmaz. Bunu inceleme suretiyle Nehir sahibi söylemiþtir. Muhayyerliði meclisin sonuna kadar uzamaz. Çünkü þuf´a gibidir.

ÝZAH

"Bâkire"den murad, bâkire haliyle bülûða eren kýzdýr. «Kendi ihtiyarýyla olursa muhayyerliðibatýl olur.» Fakat haber kendisine ulaþtýðýnda öksürük veya aksýrýk tutar da, o geçtikten sonra razý deðilim derse, ara vermeden söylediði takdirde red caizdir. Keza erkek onun aðzýný tutar da, býraktýðýnda razý deðilim derse, red yine caizdir. Bunu Tahtâvî Hindiyye´den nakletmiþtir.

«Nikâhýn aslýný bilirse muhayyerliði bâtýl olur.» Muhayyerlik hakký olduðunu bilmesi þart deðildir yahut bilmesi meclisin sonuna kadar devam etmez. Nitekim Mültekâ þerhinde beyan edilmiþtir. Câmiu´l-Fusuleyn´de þöyle denilmektedir: «Kýza nikâh haberi ulaþýr da, elhamdülillah kendimi seçtim derse, muhayyerliðinde bâkîdir. Ama bülûða erer ermez hemen kendimi seçtim ve nikâhý bozdum demesi gerekir. Ondan sonra cimaya temkin bulununcaya kadar gecikmekle hakký bâtýl olmaz.»

«Halvetten önce mehrin miktarýný ilh...» meselesine burada yer yoktur. Bilâkis burasý istidrak yeridir. Çünkü nikahýn aslýný bilirse muhayyerliðin bâtýl olmasý bu meselelerde onun evleviyetle bâtýl olmasýný gerektirir. Bâtýl olmamasýný gerektirmez. Çünkü bu meseleler nikâhýn aslýný bildikten sonra olur. Daha önce olduðunu farzetsek, bunlara nikâhýn bâtýl olmamasý hususunda niza bulunmazdý. Halbuki niza vardýr. Nitekim yakýnda göreceksin.

«Bunu inceleme suretiyle Nehir sahibi söylemiþtir.» Yani Zeylâî, Muhýt ve Zahîre´de nakledilenlerin hilâfýna olarak inceleme yapmýþtýr. Asýl incelemeyi yapan muhakkýk Ýbn-i Hümam´dýr. Þöyle demiþtir: «Gerçi kýz dâmadýn adýný veya mehri sorarsa; yahut þahitlere selâm verirse, muhayyerliði bâtýl olur denilmiþse de, bu delilsiz bir sözdür. Olsa olsa bu hâl nikâhýn iptida hali gibidir. Bâkire bir kýz dâmadýn adýný sorsa, aleyhine geçerli olmaz. Mehri sormasý da öyledir. Gelene selâm vermesi dahi rýzaya delâlet etmez. Nasýl etsin ki, kýz onu nikâhý feshe þahit çaðýrmak için göndermiþtir.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Bahýr sahibi selâm meselesinde onunla münazaa ederek þöyle demiþtir: «Bâkirenin muhayyerliði mücerret susmakla bâtýl olur. Þüphesiz ki selam vermekle meþgul olmak susmanýn üzerindedir.»

Nehir sahibi de þunlarý söylemiþtir: «Ben derim ki: Kabul edemeyiz. Ulemanýn þuf´a bahsinde naklettiklerine göre, þefîin müþteriye selâm vermesi, þuf´ayý iptal etmez. Çünkü Peygamber (S.A.V.). "Selâm, kelâmdan öncedir." buyurmuþtur. Þüphesiz ki satýþý bildikten sonra hemen giriþmeyi istemek, susmakla bâtýl olur. Bülûð muhayyerliði gibidir. Selâm ondan daha üstün olsa o da bâtýl olurdu. Ulema demiþlerdir ki: Þefi, bunu kim aldý ve kaca aldý diye sorsa, þuf´asý bâtýl olmaz. Nitekim Bezzâziyye´de beyan edilmiþtir. Bu da Fethu´l-Kadir´in sözünü teyid eder. Evet, mehir hakkýnda söyledikleri ancak kýzla baþbaþa kalmadýðý zaman tamamdýr. Fakat halvet-i sahiha ile onunla baþbaþa kalýrsa, bunun miktarýný öðrenmeye kalkmak faydasýz bir iþle meþgul olmaktýr. Çünkü mehir onunla vâcip olur. Binaenaleyh sâkýt olmadýðýný mutlak söylemek gerekmeyen sözlerdendir.» Nehir sahibinin sözü burada biter. Bu son sözünden dolayý þarih, "halvetten önce" demiþtir.

Hâsýlý bu üç mesele hakkýnda nakil, muhayyerliðin bâtýl olmasýdýr. Fetih sahibi bâtýl olmamasýný araþtýrmýþ; Bahýr sahibi yalnýz selâm meselesinde onunla münazaa etmiþtir. Nehir sahibi ise her üç meselede Fethu´l-Kadir sahibine taraftar olmuþtur. Makdisî ile Þurunbulâlî de öyledir. Galiba hükmün aslý, bazý mezhep âlimleri tarafýndan çýkarýlmýþ olacaktýr. Fetih sahibi bu hüküm çýkarmanýn sahih olup olmadýðý hususunda bunlarla münazaa etmiþtir. Çünkü Fetih sahibi Bahýr´ýn kaza bahsinde belirtildiði gibi ehl-i tercihten olsa da, ictihad mertebesine ermiþtir. Nitekim bunu Makdisî ´ kölenin nikâhý bâbýnda zikretmiþtir. Lâkiri mezhebe muhalif olduðu yerlerde kendisine tâbi olunmaz. Þayet bu hüküm üç imamýmýzýn birinden nakledilseydi, bu zevata onun mezhepten nakledilen rivayete muhalif olarak yaptýðý incelemeye uymak caiz olmazdý. Buhun bazý ulemanýn sözü olduðunu; mezhebin bir rivayeti olmadýðýný Kemâl b. Hümam´ýn, "Gerçî denilmiþse de ilh...» sözü de teyid eder.

«Muhayyerliði meclisin sonuna kadar uzamaz.» Meclisten murad, bulûða erdiði yahut nikâhlý olduðunu öðrendiði andýr. Nitekim Fetih´le beyan edilmiþtir. Yani nikâhlý olduðunu bilerek bülûða erer yahut bülûða erdikten sonra öðrenirse, o anda mutlaka feshetmesi gerekir. Susarsa -az bile olsa- muhayyerliði batýl olur. Velev ki meclis deðiþmeden olsun.

«Çünkü þuf´a gibidir.» Yani þuf´anýn sübutu için nasýl bir yerin satýldýðýný duyar duymaz zâhir rivayete göre þefiin istemesi þartsa, burada da öyledir. Hattâ bir lâhza susar veya mânâsýz bir söz ederse hakký bâtýl olur. Þuf´a bâbýnda þarih hak istemenin meclisin sonuna kadar devam edeceðini sahihlemiþ ise de bu zayýftýr. Nitekim gelecektir inþaallah.

METÝN

Bülûð muhayyerliði þuf´a ile birlikte bulunursa, kadýn; "Her iki hakký isterim." der, sonra bülûð muhayyerliðinden boþlar. Çünkü o dînîdir ve, "Þimdi bülûða erdim." diyerek þahit çaðýrýr. Bunu hakký ihya zaruretinden dolayý yapar. Velev ki bilmesin. Çünkü ilim için vakit bulabilir. Âzâd edilen cariyenin muhayyerliði bunun hilâfýnadýr. Onun muhayyerliði meclisin sonuna kadar uzar. Çünkü kendisi sahibinin iþiyle meþguldür.

ÝZAH

«Sonra bülûð muhayyerliðinden baþlar.» Bu bir kavildir. Diðer bir kavle göre þuf´adan baþlar. Bezzâziye´nin þuf´a bahsinde þöyle denilmektedir: «O kimseye hem bulûð muhuyyerliði, hem de þuf´a muhayyerliði vardýr. Ben þuf´ayý istedim ve kendi nefsimi ihtiyar ettim derse, sonraki batýl olur, önceki ise sübut bulur. Çünkü ikisini de istedim veya ikisine de cevaz verdim yahut hem kendimi hem þuf´ayý ikisini birden ihtiyar ettim diyebilirdi. KadýEbû Câfer´in beyanýna göre, bülûð muhayyerliði öne alýnýr. Çünkü þuf´a muhayyerliðinde bir nevi geniþlik vardýr. Çünkü yukarýda geçtiði vecihle; kim satýn aldý ve kaça satýn aldý diye sorsa bâtýl olmaz. Bazýlarýna göre o kimse; benim için sabit olan iki hakký yani þuf´ayý ve nikâh reddini istedim der. Hayreddin-i Remlî tayinin vechi hususunda duraklayarak bir þey diyememiþ; bu husustaki hilâfý uzak görmüþtür. Çünkü zâhire göre, evvelki ulemadan bazýsý temsil yoluyla, "Ýkisini de istedim. Hem kendimi hem þuf´ayý." demiþ; bazýsý da, "þuf´ayý ve kendimi" demekle yetinmiþtir. Onun için müteehhirin ulemadan bazýlarý bunun mutlaka söylenilmesinin vâcip olduðunu zannetmiþtir. Halbuki öyle deðildir. Çünkü iki hakký birden istemek yok mu, sükûta mâni iþte budur. Bu, geçen icma ile sabit olunca, beyan hususunda birini diðerinden öne almak zarar etmez. Hattâ tefsire hâcet yok denilse, bunun güzel bir vechi olur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Ben derim ki: Dula gelince: O hilâfsýz þuf´adan baþlar. Çünkü onun muhayyerliði devam eder. Nitekim gelecektir.

«Þahit çaðýrýr ilh...» Bezzâziye sahibi diyor ki: «Kýz hayýzla bülûða ererse, kaný gördüðü anda ihtiyarýný kullanýr. Geceleyin ise o anda ihtiyarýný kullanýr, sabahleyin þahit çaðýrýr ve; "Kaný þimdi gördüm." der. Zira geceye isnat etse fâsit olur. Bu, hâlis yalan söylemek deðil, belki hakký ihya için caiz görülen maruzat kabilindendir. Çünkü uzayan fiilin devamý için iptida hükmü vardýr. Zaruret bunu gerektirmektedir. Baþkasýný gerektirmez.»

Bu sözün hâsýlý þudur: Kadýn, "þimdi bülûða erdim" sözüyle, "þimdi ben bâliðayým" demek ister. Tâ ki söylediði açýk yalan olmasýn. Çünkü ta´rîz suretiyle hakký ihya mümkün olan yerde -ki ta´rîzden murad; konuþan kimsenin sözünden anlaþýlanýn hilâfýný kasdetmesidir- açýk yalan söylemekten evlâdýr. Camiu´l-Fusuleyn´de þöyle denilmektedir: «Þayet ne zaman bülûða erdin diye sorarlarsa, bülûða erdiðim gibi onu bozdum der. Bundan fazla bir þey söylemez. Çünkü bundan önce bülûða erdim der de büluða erdiðinde bunu bozarsa tasdik edilmez. Kendi nefsini ihtiyar etmesi için þahit çaðýrmak þart deðildir. Lâkin kendisinden yemin sâkýt olmasý için beyyineyle isbat ederken þahit çaðýrmak þarttýr. Kýzdan kendi nefsini ihtiyar ettiðine yemin almak, þefi´den þuf´a için yemin almak gibidir. Hâkime. "Ben bülûða erdiðim an kendimi ihtiyar ettim." derse, yeminiyle tasdik edilir. Fakat, "Ben dün bülûða erdim ve ayrýlmayý istedim." derse kabul edilmez. Beyyineye muhtaç olur. Þefi de öyledir. "Öðrendim gibi hakkýmý istedim." derse söz onundur. Ama "dün öðrendim ve istedim" derse beyyinesiz kabul edilmez.»

Ben derim ki: Bunlarýn mecmuundan þu hâsýl olur: Kýz; "Þimdi bülûða erdim ve nikâhý fesheyledim." derse, beyyinesiz, yeminsiz tasdik olunur. "Bülûða erdiðim zaman feshettim." derse, beyyine veya yeminiyle tasdik olunur. "Dün bülûða erdim ve nikâhý feshettim." derse, mutlaka beyyine lâzým gelir. Çünkü o anda yeni fesih yapmaya mâlik deðildir. ikinci suret bunun hilâfýnadýr. Orada vak´ayý geçmiþe isnat etmemiþ, sadece yenilemeye mâlik olduðu þeyi hikâye etmiþtir. Böylece iki suret arasýndaki fark meydana çýkmýþtýr. Velev ki Fusuleyn sahibine gizli kalmýþ olsun. Nitekim Nûr´ul-Ayn´da ifade edilmiþtir.

«Velev ki bunu bilmesin.» Yani kendisine bülûð muhayyerliði olduðunu yahut hakkýnýn uzadýðýný bilmesin. Kuhistânî, "Bu Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed´e göre ise kýzýn muhayyerliði, muhayyerlik hakký olduðunu öðreninceye kadar devam eder. Nitekim Netif´te bildirilmiþtir." demiþtir.

«Çünkü ilim için vakit bulabilir.» Yani kýz þeriat hükümlerini öðrenmek için kendine vakit ayýrabilir. Memleket de ilim memleketidir, Dâr-ý Ýslâm´dýr. Binaenaleyh cehaletten dolayý mazur sayýlmaz. Bahýr. Velev ki bülûða ermezden önce bununla mükellef olmasýn.

«Meclisin sonuna kadar uzar.» Meclisten kalkmakla bâtýl olur. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Keza hâkimin hükmüne de muhtaç deðildir. Yukarýda geçtiði vecihle bâkirenin muhayyerliði bunun hilâfýnadýr.

Hâsýlý Nehir´de beyan edildiði gibi, âzâd muhayyerliði beþ meselede bülûð muhayyerliðine muhaliftir. Bu beþ mesele:

1) Yalnýz kadýna sabit olmasý,

2) Mecliste susmakla bâtýl olmamasý,

3) Hâkimin hükmünün þart olmamasý,

4) Bilmemenin özür sayýlmasý,

5) Yüz çevirmeye delâlet eden bir þeyle bâtýl olmasýdýr. Bu sonuncusu, dul ile çocuðun muhayyerliði hilâfýnadýr. Nitekim gelecektir. Âzâd edilen cariyeden murad, küçük olsun büyük olsun sahibi tarafýndan âzâd edilmeden evlendirilen cariyedir. Bu cariyeye âzâdlýk muhayyerliði sabittir. Küçük ise bülûð muhayyerliði sabit deðildir. Meðer ki onu âzâd ettikten sonra evlendirmiþ olsun. Bu takdirde ona muhayyerlik sabit olur. Küçük köleye dahi bülûð muhayyerliði sabittir. Azâd muhayyerliði bunun hilafýnadýr. Çünkü yukarýda beyan ettiðimiz gibi; gerek küçükken gerek büyüdüðünde onu âzâd etmeden evlendirirse, kendisine âzâd muhayyerliði sabit olmaz.

METÝN

Küçük oðlan ile dul kýz bülûða erdikleri vakit; açýk rýza veya öpmek, dokunmak ve mehir vermek gibi rýzaya delâlet edecek bir þey bulunmaksýzýn susmakla muhayyerlikleri bâtýl olmaz. Meclisten kalkmalarý ile dahi bâtýl olmaz. Çünkü onun vakti ömürdür. Binaenaleyh rýza bulununcaya kadar devam eder. Kýz zorla cimaya imkân verdiðini iddia ederse tasdik olunur. Bunun mânâsý þudur: Þayet valinin muhafazasýndaysa, söz zorlamayý iddiaedenindir. Bellenmelidir. Nikâhta velî -malda deðil- binefsihi asabe olandýr.

ÝZAH

«Dul kýz» tabiri, aslýndan dul olanla, evvelce bâkire olup sonradan zifaf olan ve bülûða erene þâmildir. Nitekim Bahýr ve diðer kitaptarda beyan edilmiþtir.

«Mehir vermek gibi» sözünü Fetih sahibi zifaftan önceki hale yorumlamýþtýr. Fakat erkek bülûða ermeden cimada bulunursa, bülûða erdikten sonra mehir vermesi rýza sayýlmamak gerekir. Çünkü nikâhlý kalsa da, nikâhý feshetse de bunu mutlaka verecektir. Bahýr. Ayný sözün benzeri, cimadan veya halvetten sonra kadýnýn mehri kabulü hakkýnda da söylenebilir. Bunu Tahtâvî ifade etmiþtir. Kadýn tarafýndan delâleten rýza sayýlan þeylerden biri, kocasýna cima imkâný vermek ve vâcip olan nafakayý istemektir. Kocasýnýn yemeðinden yemek ve onun hizmetinde bulunmak bunun hilâfýnadýr. Bunu Nehir sahibi Hulâsa´dan nakletmiþtir. Biz bülûða ermiþ bir kýzdan nikâh izni isterken hizmeti. "önceden hizmetinde bulunuyordu ise" diye kayýtlamýþtýk. Zâhire göre ayný kayýt burada da câridir.

«Çünkü onun vakti ömürdür ilh...» Bûtün ulemanýn sözleri bu þekildedir. Nitekim Gâyetü´l-Beyân´da bildirilmiþtir. Binaenaleyh Tahâvî´den nakledilen, "Açýk iptal ile yahut iptale delâlet eden bir meþguliyetle bâtýl olur. Meselâ kýzýn bir þeyle meþgul olmasý iptale delâlet eder." sözü müþkildir. Çünkü meclisle mukayyet olmasýný gerektirir. Fetih. Buna cevap þudur: Tahâvî´nin kýzýn bir þeyle meþgul olmasý sözünden muradý, temkin ve benzeri gibi rýzaya delâlet eden emeldir. Çünkü kendisi meclisten kalkmakla bâtýl olmayacaðýný açýklamýþtýr. Bahýr.

«Tasdik olunur.» Çünkü zâhir kýzý tasdik etmektedir. Fetih. «Bunun mânâsý þudur...» Minâh sahibi diyor ki: «Bu fer´ gösteriyor ki, Bezzâzî´nin naklettiði ve üstadýmýz Bahýr sahibinin fetva verdiði, "Söz, zorlamayý iddia edenindir." Ýfadesi, velînin muhafazasýnda olduðu zamandýr.» H.

«Malda deðil.» Çünkü malda velî: sade baba ile onun vasîsi, dede ile onun vasîsi, hâkim ve naibidir. H. Sonra âþikârdýr ki, "malda deðil" sözü, sadece mânâsýnadýr. Yani burada velîden murad, nikâhtaki velîdir. ister baba ile dede ve hâkim gibi malda dahi velâyeti olsun; ister kardeþ gibi malda velâyeti olmasýn fark etmez. Sade malda velî deðildir. Bununla Þurunbulâliyye´deki sözler defedilir. Þurunbulâliyye´de, "Burada baba ile dedeye nisbetle çeliþme vardýr. Çünkü onlar için malda dahi velâyet vardýr." denilmiþti.

«Binefsihî asabe olandýr.» Bununla, asabe bilgayr olan hariç kalýr. Meselâ kýz oðlanla asabe olur. Ama kendisinin deli annesine velî olmasý caiz deðildir. Asabe maalgayr da böyledir. Kýzkardeþlerle kýzlar gibi ki, bir kýzkardeþin deli olan kýzkardeþine velâyeti yoktur. Nitekim Minah ile Bahýr´da beyan edilmiþtir. Maksat, bunlarýn öne alýnma derecesindençýkarýlmalarýdýr. Yoksa onlarýn kýsmen velâyetleri vardýr. Buna musannýfýn, "Asabe deðilse ilh..." sözü delâlet etmektedir.

Hâsýlý bu zikredilenlerin velâyeti, asabelikle deðil rahim dolayýsýyladýr. Velev ki asabe olduklarý halde olsun. Meselâ küçük oðlanla kýz böyledir. Bu kýz deli olan annesini kardeþi ile birlikte asabe olduðu için deðil zîrahim olduðu için evlendirir.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:25:52
METÝN

Binefsihi asabe, ölen kimseyle hattâ âzâd edilen cariye ile araya kadýn girmemek þartýyla nesebi birbirine eklenen kimsedir. Araya kadýn girmeksizin sözü, öncekinin beyanýdýr. Miras ve hacb tertibine göre hürriyet, mükellef olmak ve evlenmek isteyen müslüman bir kadýn ve müslüman bir çocuk hakkýnda müslümanlýk þartýyla sýralanýr. Çünkü velâyet yoktur ve deli bir kadýnýn oðlu, kadýnýn babasýna tercih edilir. Çünkü onu hacb-i noksanla hacb (yani mirastan men) eder.

ÝZAH

«Binefsihî asabe» Nehir´de þöyle tarif edilmiþtir: «Binefsihî asabe, yalnýz olduðu vakit ölenin bütün malýný; hisse sahipleriyle olursa, malýn kalanýný alan kimsedir.» Bu tarif, "Binefsihî asabe, araya kadýn girmeksizin nesebi ölüye bitiþen erkektir." diye yapýlan tariften daha güzeldir. Çünkü âzâd edilen cariyenin de kendisini âzâd eden küçük çocuk üzerinde nikâh velâyeti vardýr. Çünkü çocuðun ondan daha yakýný yoktur. Þarih, erkek yerine kimse tabirini kullanmýþ; bu suretle âzâd edilen cariye de tarife dahil olmuþtur. O bununla Nehir sahibinin itirazýný def etmek istemiþtir. Lâkin Rahmetî´nin dediði gibi, kendisine âzâd edilen cariyenin asabeleriyle itiraz olunur. Çünkü cariye öldükten sonra asabelerinin velâyet haklarý vardýr. Halbuki onlar kadýn vasýtasýyla ölene eklenmektedirler. Binaenaleyh evlâ olan Nehir sahibinin tarifidir. Nehir sahibine þu itiraz da vârit deðildir: «Burada asabe bütün malý almadýðý gibi, o maldan bir þey de almamaktadýr.» Çünkü sebebini yukarýda arzetmiþtik. Bunun benzeri, ulemanýn zevil-erhamýn nafakasýnda "Mirasçýya nafaka alacaðý miras miktarý vâcip olur." sözleridir. Halbuki, sözümüz diriye verilecek nafaka hakkýndadýr. Yahut þöyle denilir: «Murad, evlendirilmesi istenen þahýs ölü farzedilse asabe adý verilecek kimsedir.» Ne olursa olsun, mânâ anlaþýlýnca te´vîl tekellüfüne giriþmek lâzým deðildir. Hatýra gelmeyen bir þeyle itiraz vârit deðildir. Hattâ böyle bir itiraz yapan ayýplanýr. Nitekim ulemanýn akarsuyu tarif ederken, "O, saman çöpünü götüren sudur." demelerine, "Bu tarif saman çöpünü taþýyan eþeðe de sâdýktýr." diye itirazda bulunan kimse ayýplanmýþtýr.

«Öncekinin beyanýdýr.» Yani binefsihi asabenin beyanýdýr. Çünkü binefsihî asabe, ancak araya kadýn girmemek þartýyla olur. Yani nesep cihetinden olursa böyledir. Ama nesep cihetinden olursa, bazen âzâd edilen cariyenin asabesi gibi olur. Aþikârdýr ki bu beyan, metnin sözüne nisbetledir. Þarihin sözündeki ise tarifin bir cüzüdür. Çünkü ölene annenin babasý gibi kadýn vasýtasýyla nesebi ekleneni çýkarmayý ifade etmektedir.

«Deli bir kadýnýn oðlu, kadýnýn babasýna tercih edilir.» Bu, Þeyhayn´a göredir. Ýmam Muhammed buna muhaliftir. O, babayý tercih etmiþtir. Hindiyye´de Tahâvî´den naklen, "Efdal olan, babanýn oðula nikahý emretmesidir. Tâ ki hilâfsýz caiz olsun." denilmiþtir. Oðlunun oðlu oðul gibidir. Sonra baba tercih edilir. Sonra onun babasý, sonra ana-bababir kardeþ, sonra bababir kardeþ gelir. Kerhî´nin beyanýna göre, dedeyi kardeþe tercih etmek Ýmam-ý Âzam´ýn kavlidir. Ýmameyn´e göre ikisi ortaklaþa velî olurlar. Esah olan, bunun hepsinin kavli olmasýdýr. Sonra ana-bababir kardeþin oðlu, sonra anabir kardeþin oðlu, sonra ana-bababir amca, sonra bababir amca, sonra onun oðlu yine bu þekilde, sonra babanýn amcasý yine bu þekilde, sonra onun oðlu yine bu þekilde, sonra dedenin amcasý yine bu þekilde, sonra onun oðlu yine bu þekilde gelir. Bunlarýn hepsi için küçük kýzla oðlaný icbar etme hakký vardýr. Büyük oðlanla büyük kýz delirdikleri vakit, onlarý da icbar edebilirler. Sonra âzâdlý köle gelir. Velev ki kadýn olsun. Sonra onun oðlu gelir. Velev ki aþaðý doðru insin. Sonra onun nesepten asabesi tertipleri sýrasýyla gelir. Bunu Bahýr sahibi Fetih ve diðer kitaplardan nakletmiþtir.

T E M B Ý H : Azad edilen kölede velâ hakkýnýn kendinde olmasý þarttýr. Tâ ki annesi aslen hürre, babasý azâd edilmiþ köle olan cariye tariften çýksýn. Çünkü böyle cariyeye babanýn âzâdlýsýnýn velâyet hakký yoktur; ona mirasçý da olamaz ve nikâhýna da velî olamaz. Nitekim Dürer sahibi velâ bahsinde buna tembihte bulunmuþtur. Böyle bir cariyenin annesiyle babanýn âzâdlýsýndan baþka kimsesi bulunmazsa, velâyet hakký annenindir. Ama ben buna burada tembihte bulunana rastlamadým. Bunu Ebussuud Efendi þeyhinden naklen söylemiþtir.

«Çünkü onu hacb-i noksanla hacb eder.» Burada þöyle denilebilir:Baba muayyen hisse olarak altýda birden fazla alamaz. Altýda biri de oðluyla, oðlunun oðluyla, kýzýyla birlikte alýr. Kýzla beraber ölene muayyen hisseyle mirasçý olur. Kalaný asabe olmak suretiyle alýr. Çocuk yoksa, sadece asabe olmakla alýr. Asabe olmakla miras aldýðý ma! belli deðildir ki, ondan birþeyler eksiltilsin. Binaenaleyh evlâ olan, o oðulla beraber asabe olmaz diye ta´lil etmektir.

«Hürriyet þartýyla ilh...» Ben derim ki: Bir de baba veya dedenin kötü tutumlu olduðu, küçük oðlaný veya kýzý denginden baþkasýna yahut fazla aldanýþla evlendirdiðinde Tâsýk fâcir olduðu meydana çýkmamak þartýyla ve yukarýda beyan edildiði vecihle sarhoþ dahi olmamasý þartýyla sýralanýr. Musannýf hürriyet kaydýyla köleden ihtiraz etmiþtir. Kölenin - velev mükâteb olsun - o kimsenin çocuðuna velâyeti yoktur. Yalnýz cariyesine velâyeti vardýr, kölesine yoktur. Çünkü mehir ve nafakada eksikliði vardýr. Nitekim bâbýndagelecektir.

Mükellef olmak kaydýyla küçük oðlanla deliden ihtiraz etmiþtir. Böylesi, geçici olsun devamlý olsun deliliði halinde evlendirilemez. Delilikten ayýldýðý vakit her iki kýsmýyla evlendirilebilir. Lâkin daimî delirmiþse velâyeti alýnýr, ayýlmasý beklenmez. Daimî olmayan deli için velâyet sabittir. Onun ayýlmasý beklenir. Uyuyan gibidir. Yerinde iþ yapmýþ olmak için denk bir dâmat gelir de bunun ayýlmasý beklendiði takdirde fýrsat kaçarsa, - velev ki deliliði daimî olmasýn - velâyeti altýndaki kýz evlendirilir. Aksi takdirde müteehhirinin tercihine göre beklenir. Nitekim ileride beyan edeceðiz. Fetih. Daimî delilik bir aydýr. Fetva buna göredir. Bahýr.

T E M B Ý H : Zeylâî bu zikredilenlerin baþkalarýna velî olamamalarýný, kendilerine velî olamamakla illetlendirmiþtir. Binaenaleyh kendilerine veli olmayýnca baþkalarýna evleviyetle veli olamazlar. Çünkü baþkasýna velî olmak, kendine velî olmanýn fer´idir. Ebussuud Efendi´nin þeyhinden naklen bildirdiðine göre bu söz sorulan bir hadisenin nassan cevabýdýr. Hadise þudur: Hakim, bir þeyhin nüfuzu altýndaki hayratýn gelirini toplamak ve oradakilere ekmek daðýtmak ve iþlerine bakmak için bir çocuk tayin etmiþ; üstad bu zikredilenden alarak tayinin bâtýl olduðunu söylemiþtir.

«Evlenmek isteyen müslüman bir kadýn hakkýnda» sözüyle þarih, müslüman kadýndan muradýn bülûða eren olduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü evlenmeyi ona isnadetmiþtir. Bunu, "müslüman olan çocuðu" sözüyle tekrar etmiþ olmamak için yapmýþtýr. Çünkü çocuk kelimesi erkek ve kýza þâmildir. O zaman sözünde kâfirin müslüman olan küçük kýzýnýn malýnda tasarruf hakký olmasýný gerektirecek bir þey yoktur. Bu söylediðimize göre, müslüman bir kadýn kendini nikâh ederse ve onun bir kâfir kardeþi veya amcasý bulunursa itiraza hakký yoktur. Çünkü kâfirin velâyeti yoktur. Bâbýn baþýnda geçmiþti ki, velîsi olmayan kadýnýn nikâhý sahih ve mutlak surette geçerlidir. Yani isterse dengi olmayana varmýþ olsun, isterse mehr-i misilsiz evlenmiþ olsun. Kâfir babanýn müslüman olan çocuðuna velâyeti sâkýt olunca müslüman kýzkardeþine yahut kardeþikýzýna itiraz hakký evleviyetle sâkýt olur. Yine bundan þu çýkarýlýr ki, o kadýnýn köle veya küçük asabesi bulunursa, asabesi yok hükmündedir. Çünkü köle ile küçüðün velâyetleri yoktur. Nitekim biliyorsun. Biz bunu bâbýn baþýnda arzetmiþtik.

METÝN

Kezâ gerek nikâhta gerek malda, bir müslümanýn kâfir bir kadýn üzerinde velâyeti yoktur. Bu ancak, umumi bir sebeple olabilir. Meselâ müslüman, kâfir bir cariyenin sahibi olur; yahut müslüman. sultan veya onun naibi veya þahittir. Fakat kâfirin kendi gibi bir kâfir üzerine bilittifak velâyeti vardýr. Asabe yoksa velâyet onaya düþer. Sonra babanýn anasýna geçer. Kýnye´de bunun aksi beyan edilmiþtir.

ÝZAH

«Çünkü velayet yoktur.» sözü, mefhum-u muhalifin ta´lilidir. Yani kâfir, müslüman bir kadýnla kendi müslüman çocuðuna velî olamaz. Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Allah, müminler aleyhine kâfirlere aslâ yol verecek deðildir." buyurmuþtur.

«Bir müslümanýn kâfir bir kadýn üzerinde velâyeti yoktur.» Çünkü Teâlâ Hazretleri. "Küfredenler birbirlerinin velîleridir." buyurmuþtur.

«Bu ancak, umumi bir sebeple olur ilh...» Ulema diyorlar ki: «Burada ancak, müslüman, kâfir bir cariyenin sahibi veya sultan olursa caizdir demek icabederdi.» Surûcî, "Ben bu istisnayý bizim ulemamýzýn kitaplarýnda görmedim. O ancak þâfî ve Mâlik´e nisbet olunur." demiþtir. Mi´râc´da þöyle denilmiþtir: «Murad, olmasý gerekir. Ben bir yerde Mebsût´a nisbet edilmiþ olarak gördüm ki, umumî sebeple velâyet kâfir üzerine müslüman için sabit olur. Saltanat ve þehadet velâyeti gibi diyor. Ýþte bu istisnanýn mânâsýný zikretmiþ demektir.» Bahýr, Fetih ve Makdisî. Bunu Zeylâî dahi, "gerekir" sözüyle zikretmiþ: Dürer sahibi, Aynî ve baþkalarý da ona tâbi olmuþlardýr. Bu zevatýn hepsi. "gerekir" sîgasýný kullandýklarýna göre, musannýfa da gereken onlara uymaktý. Tâ ki söylediði mezhebin kitaplarýnda açýkça nakledilmiþtir zannýný vermesin.

«Veya onun naibi...» hâkim gibi ki, tayininde kaydedilmiþse, velîsi olmayan yetim bir kâfir kýzý evlendirebilir. Nehir.

«Asabe yoksa...» Yani nesep cihetinden asabe olmadýðý gibi, sebep cihetinden de âzâdlý, velev kadýn veya asabeleri gibi kimseler de yoksa demektir. Böyleleri anneye tercih edilirler.

«Velâyet anaya düþer» Yani Ýmam-ý Azam´a göre böyledir. Esah kavle göre Ebû Yusuf da onunla beraberdir. Ýmam Muhemmed, "Asabelerden baþkasýna velâyet hakký yoktur. Velâyet hakimin olur." demiþtir. Birinci kavil istihsandýr. Onunla amel olunur. Ancak birkaç mesele müstesnadýr ki, bu mesele onlardan deðildir. Fetva^ikinci kavle göredir diyenler olmuþsa da, bu söz gariptir. Çünkü fetva için yazýlan Bahýr ve Nahir gibi metinlere muhaliftir.

«Kýnye´de bunun aksi beyan edilmiþtir.» Orada þöyle denilmiþtir: «Tercih hususunda babanýn annesi anneden evlâdýr.» Nehir sahibi diyor ki:«Haherzâde ile Ömer-i Nesefî´den, kýzkardeþin anneye tercih edîleceði hikaye edilmiþtir. Çünkü kýzkardeþ babanýn kavmindendir. Kýnye´nîn ifadesi bu kavle göre izah edilmek gerekir.» Yani babanýn kavmini tercih eden baba bir nineyi ve kýzkardeþi anne üzerine tercih eder. Lakin metinler anneyi asabelerin akabinde zikretmiþler ve onun kýzkardeþi tercih edileceðîni bildirmiþlerdir. Cevhere sahibi ninenin kýzkardeþe tercih edileceðini açýklamýþ ve "BirinciIeri anne, sonra nine, sonra anne-bababir kýzkardeþtir." demiþtir. Þurunbulâlî bunu bîr risalesinde AIIâme Kâsým´ýn Nikâye þerhînden nakletmiþ ve, "Ama ninenin annebir veya bababir olduðunukaydetmemiþtir." demiþtir. Þu kadar var ki, sözün geliþi annebir nine olmasýný gerektirir. Acaba babanýn annesi buna tercih edilir mi, yoksa sonra mý gelir yahut ona muaraza mý eder? Kýnye´nin sözü, tercih edileceðini gösterir. Allâme Kâsým´ýn sözünün geliþi ikinciye delâlet eder. Tercih sebebi bulunmadýðý için bunlar bir derecededir denilebilir. Þöyle de denilebilir: Babanýn akrabalýðýna asabe hükmü yerilir. Binaenaleyh babanýn annesi tercih edilir. Düþünülmelidir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Ben derim ki: Hayreddin-i Remlî kesinlikle bu son kavli almýþ ve þöyle demiþtir: «Kýnye sahibi anne ile kayýtlamýþtýr. Çünkü bababir nine, annebir nineden tek sözle evlâdýr ve þöyle olur: Anneden sonra babanýn annesi, sonra annenin annesi, sonra cedd-i fâsit gelir. Düþün!» Remlî´nin kesin olarak benimsediði kavil ile Hâmidiyye´de fetva verilmiþ, sonra, "Bu, babaannedir. Anneanne ise cedd-i fâsit (annenin babasý) gibidir. Nitekim yakýnda gelecektir." denilmiþtir.

METÝN

Sonra kýzýna, sonra oðlunun kýzýna, sonra kýzýnýn kýzýna, sonra oðlunun oðlunun kýzýna, sonra kýzýnýn kýzýnýn kýzýna geçer ve bu tertiple devam eder. Sonra annenin babasýna, sonra anne-bababir kýzkardeþe, sonra bababir kýzkardeþe, sonra anne çocuklarýna geçer. Bunlarýn erkek ve kadýný müsavidir. Sonra onlarýn çocuklarýna, sonra zevil-erham halalara, sonra dayýlara, sonra teyzelere, sonra amca kýzlarýna sýra gelir. Onlarýn çocuklarý da bu tertip üzere sýralanýr, Þumunnî. Sonra mevlel-muvâlât gelir. Sonra sultana, sonra fermanýnda velî olabileceði yazýlý hâkime, sonra onun naiplerine sýra gelir. Fakat bunun için fermanýnda yine velî olabileceði yazýlmak þarttýr. Yazýlý deðilse naibinin buna hakký yoktur.

ÝZAH

«Sonra kýzýna.» Bu sýralama, "ve bu tertiple devam eder" cümlesine kadar Ahkâmu´s-Sýgâr adlý kitapta annenin arkasýndan zikredilmiþtir. Fethu´l-Kadir ile Bahýr´da da öyledir. Kenz´in, "Asabe yoksa velâyet anneye, sonra kýzkardeþe geçer ilh...» demesi buna muhaliftir. Lâkin onun namýna Bahýr sahibi özür dilemiþ; "Kenz´de bu anneden sonra zikredilmemiþtir. Çünkü bu, erkek ve kadýn deliye mahsustur." demiþtir.

«Ve bu tertiple» fürûun sonuna kadar devam eder. Velev ki aþaðý insinler. T.

«Sonra annenin babasýna geçer.» Bahýr sahibi diyor ki: «Musannýfýn sözünden anlaþýlan þudur ki: Annenin babasý kýzkardeþten sonra gelir. Çünkü o zevil-erhamdandýr. Musannýf Müstesfâ´da beyan etmiþtir ki: Annenin babasý Ebû Hanife´ye göre kýzkardeþten evlâdýr. Ebu Yusuf´a göre velayet mirasta olduðu gibi ikisinin hakkýdýr. Fetu´l-Kadir´de þöyle denilmiþtir: Dede ile kýzkardeþ meselesinde dedenin tercih edileceði sahih kabul edildiðine göre, cedd-i fâsit (annenin babasý) kýzkardeþe tercih edilir. Bununla sabit olur ki mezhep, anneden sonra, kýzkardeþten önce cedd-i fâsidin (annenin babasýnýn) tercih edilmesidir.» Bahýr sahibinin sözü burada biter. Yani erkek ve kadýn deliden baþka yerlerde anneden sonra bunlar gelir. Yoksa bildiðin gibi kýz cedd-i fâsitten önce gelir.

Ben derim ki: Kýyasýn vechi þudur: Ulemanýn zikrettiklerine göre esah olan kavil, babanýn babasý bütün imamlarýmýza göre kardeþten önce gelmektir. Velev ki Ýmameyn´e göre mirasta kardeþle ortak olsun. Çünkü velâyet þefkat üzerine ibtina eder. Dedenin þefkati ise kardeþin þefkatinden üstündür. O zaman kýzkardeþle beraber annenin babasý da buna kýyas olunur. Zira onun þefkati de kýzkardeþinkinden daha kuvvetlidir. Bunun muktezasý, anneannenin de böyle olmasýdýr. Bunu þu da teyid eder ki:Annenin babasýný kýzkardeþten sonraya býrakan, onunla birlikte anneanneyi zikretmiþtir. Dürerü´l-Bihâr þarihi bu yolu takip etmiþ; "Ebû Hanife´ye göre evvelâ anne, sonra babaanne, sonra ana-bababir kýzkardeþ, sonra bababir kýzkardeþ, sonra annebir kardeþ veya kýzkardeþ gelir. Bunlardan sonra zevil-erhama geçilir. Meselâ annenin babasýna, annenin annesine sýra gelir. Sonra anne-bababir yahut bababir kýzkardeþin çocuklarýna, sonra annebir kardeþin çocuklarýna, sonra halaya, sonra dayýya, sonra teyzeye, sonra amca kýzýna sýra gelir. Böylece yakýn akrabadan yakýn akrabaya geçilir." demiþtir.

«Bunlarýn erkek ve kadýný müsavidir.» Çünkü çocuk kelimesi her iki sýnýfa þâmildir. Bunun muktezasý, her ikisinin bir rütbede bulunmalarýdýr. Dayýlarýn teyzelerden önce zikredilmesinin muktezasý, erkeðin burada tercih edilmesidir. Nitekim gelecektir.

«Sonra onlarýn çocuklarýna...» Yani ana-bababir kýzkardeþin çocuklarýna sýra gelir. Bunun üzerine atfedilenler de bu tertip üzere sýralanýr. Nitekim Dürerü´l-Bihâr þerhinden naklettiðimiz satýrlardan anladýn.

«Onlarýn çocuklarý da bu tertip üzere sýralanýr.» Yani evvelâ hala çocuklarý, sonra dayý çocuklarý, sonra teyze çocuklarý, sonra amca kýzý çocuklarý gelir. T.

«Sonra mevlel-muvâlât gelir.» Mevlel-muvâlât o kimsedir ki, küçük kýzýn babasý onun elinde müslüman olmuþtur. Onunla yakýnlýk kurmuþtur. Çünkü mirasçý olur, evlendirme velâyeti de vardýr. Fetih. Yani babanýn nesebi meçhul olur da bir kimseyle yakýnlýk kurarak, "Ben bir cinayet iþlersem diyetini sen vereceksin, ölürsem mirasýmý sen alacaksýn." derse, o kimse mevlel-muvâlât olur. Bazen muvâlât iki taraftan olur. Nitekim bâbýnda gelecektir. Mevlâ kelimesi kadýna da þâmildir. Nasýl ki Mültekâ þerhinde beyan olunmuþtur.

«Sonra fermanýnda ilh...» Kuhistânî Nazým´dan naklen hâkimin anneden önce geldiðini söylemiþtir.

Ben derim ki : Bu, metinlerin ve diðer kitaplarýn ifadelerine muhaliftir. Ferman; sultanýn, "Ben filaný falan yere hâkim tayin ettim" diye yazdýðý emirnamedir.

«Yazýlý deðilse naibin buna hakký yoktur.» Zira Müctebâ´da þöyle denilmiþtir: «Sonra fermanýnda küçük oðlanlarla kýzlarý evlendireceði þart koþulmuþsa, hâkim ve naipleri bunu yaparlar. Aksi takdirde yapamazlar.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bu, þartýn yalnýz hâkim hakkýnda olduðuna, naipleri hakkýnda olmadýðýna binaendir. Ama her ikisi hakkýnda þart edilmiþ olabilir. Baþ hâkimin fermanýnda yazýlý ise, naibinin de buna salahiyeti olduðu belirtildiði takdirde, naibi evlendirmeye salahiyettardýr. Aksi takdirde evlendiremez. Ben bu hususta sarih bir nakil görmedim.»

Hâsýlý hâkim evlendirmeye mezun ise, acaba bu onun naibi için de kâfi midir, yoksa hâkim naibine izin verdiðini mutlaka yazacak mýdýr? Müctebâ´nýn ibaresi ihtimaldir. Ondan akla gelen birincisidir. Nehir´de, "Müctebâ´nýn ibaresi Bahýr sahibinin tevehhüm ettiði gibi asilin naibe havalesinin þart olmadýðýný ifade etmez." denilmiþse de, Remlî bunu reddetmiþ; "Naipleri hakkýnda mutlak olmakla beraber, nasýl ifade etmezmiþ! Mutlak, ýtlaký üzere býrakýlýr." demiþtir. Bunun vechi þudur: Hâkim naiplerine kendi salahiyeti dahilindeki iþleri havale etmiþtir. Bunlardan biri de evlendirme meselesidir. Binaenaleyh evlendirmeyi onlara havale etmiþ gibi olur. Tekarrur etmiþtir ki, naipler sultan namýna iþ görürler. Çünkü hâkime sultan namýna iþ görmesi için izin verilmiþtir. O da naiplerine havale etmiþtir.

Ben derim ki: Lâkin Enfeu´I-Vesâil´de þöyle denilmiþtir: «Zâhire bakýlýrsa, hâkimin yazý ile küçükleri evlendirmesini emretmediði naip bunu yapamaz. Çünkü naibine halk arasýnda hüküm vermeyi havale etmiþse, bu davalara mahsustur. Evlendirmeye geçmez. Keza seni hüküm vermek hususunda naip tayin ettim derse, yine evlendirmeye hakký yoktur. Ama sultanýn bana havale ettiði bütün iþlerde seni naip tayin ettim derse, ta´mim ettiði için evlendirme hakkýna mâlik olur.» Sonra Enfeu´l-Vesâil sahibi, naibin evlendirmeye hakký olsa da, bu hususta baþkasýna izin vermeye hakký olmadýðýný zahir bulmuþtur. Çünkü naip hâkimin vekili yerindedir. Vekilin ise vekil tayinine hakký yoktur. Meðer ki buna izin verilmiþ olsun.

METÝN

Vasî için vasî olmasýna bakarak, yetimi mutlak surette evlendirme salahiyeti yoktur. Mezhebe göre velev ki baba ona bunu vasiyet etmiþ olsun. Evet vasî akraba veya hâkim olursa, velâyetiyle evlendirmeye salahiyettardir. Nitekim bu âþikârdýr.

F E R´ Î M E S E L E L E R:

1)
Hâkim küçük kýzý kendine nikâh edemediði gibi, lehinde þehadeti kabul edilmeyen birine de nikâh edemez. Nitekim Muinnu´l-Hukkâm´da beyan edilmiþtir. Musannýf da bunu kabul eylemiþtir. Bundan anlaþýlýr ki, onun fiili hükümdür. Velev ki dâvâdan hâli olsun.

2) Küçük bir kýz kendini nikâh eder de, akit yerinde bir velî veya hâkim bulunmazsa, nikâhmevkuf olur ve bülûða erdikten sonra cevaz vermesiyle yürürlüðe girer. Çünkü buna bir cevaz veren vardýr. O da sultandýr.

ÝZAH

«Vasî îçin...» Yani küçük oðlanla küçük kýzýn vasîsi için demektir. Bahýr. Yetim kelimesi bunlara þâmildir.

«Vasi olmasýna bakarak» sözüyle, aþaðýda gelen, "Evet, akraba veya hâkim olursa buna salahiyeti vardýr." ifadesinden ihtiraz etmiþtir.

«Mezhebe göre» demesi, Hâkim´in Kâfî´sinde mutlak zikredildiði içindir. Orada, "Vasî velî deðildir." denilmiþtir. Zahîre´de buna þu ibare de ilâve edilmiþtir: «Ýster baba kendisine nikâhý vasiyet etsin, ister etmesin.» Evet, Hâniyye ile diðer kitaplarda þöyle denilmektedir: «Hiþâm´ýn Nevâdir´inde Ebû Hanife´den rivayetine göre, baba bunu vasiyet ettiyse yapabilir.» Zeylâî buna göre hareket etmiþtir. Bahýr sahibi, "Bu zayýf bir rivayettir." demiþ; Fetih sahibi de vasiyet eden þahýs hayatýnda ona bir adam tayin ettiyse bunun müstesna olduðunu söylemiþtir. Bahýr sahibi buna itiraz etmiþ: "O kýzý tayin edilen þahýs vasiyet edenin hayatýnda evlendirirse kendisi vekildir, vasî deðildir. Ölümünden sonra evlendirirse vekâlet bâtýl olmuþ; akrabasý yoksa velâyet hâkime intikal etmiþtir." demiþtir.

«Lehinde þehadeti kabul edilmeyen» usulüne fürûuna da, ne kadar yukarý çýksalar, aþaðý inseler de nikâh edemez.

«Onun fiili hükümdür.» Yani kendisi için hüküm vermeye hakký yoktur. Zira kendisi hakkýnda o halktan biridir. Sultan da öyledir. Bunu Halebî Hindiyye´den nakletmiþtir.

T E M B Ý H : Ýbn-i Nüceym fetva vermiþtir ki, hâkim yetim kýzla evlenirse, hilâf ortadan kalkar. Baþka biri bu hükmü bozamaz. Yani biliyorsun ki onun bu yaptýðý hükümdür. Sonra onun verdiði fetvayý Enfeu´l-Ve-sâîl´de gördüm.

«Velev ki dâvâdan hâli olsun.» Ulemanýn, "Ýçtihad götüren yerlerde hükmün geçerli olmasýnýn þartý, hâdise olmasý için de hâkim huzurunda sahih dâvâ cereyan etmesi, dâvâcý ve dâvâlý bulunmasýdýr." demiþ olmalarý, kavlen verilen hükme yorumlanmýþtýr. Fiili hükümde ise bu þart deðildir. Ulemanýn sözlerinin bu suretle arasý bulunmuþ olur. Nehir.

Ben derim ki: Zýmnî hüküm de böyledir. Onun için de dâvâ ve husumet þart deðildir. Nitekim þahitler bir hak huzurunda bir dâvalý aleyhine þahitlik yaparlar da, ismini, babasýnýn ve dedesinin isimlerini zikrederlerse, bu hak hususunda verilen hüküm zýmnen o kimsenin nesebi hakkýnda da hüküm olur. Velev ki nesep hadisesi hakkýnda olmasýn. Keza þahitler filanýn karýsý filane, kocasý filaný þu hususta inkâr eden bir hasým aleyhine vekil etti ve onun tevkiliyle hüküm verildi diye þahitlik yaparlarsa, bu onlarýn karý-koca olmalarýna hüküm sayýlýr. Bunun bir benzeri de vekâlet dâvâsýnýn zýmnýnda ramazanýn sübut bulmasýdýr. Tamamý Eþbâh´ýn kaza bahsindedir.

«Küçük bir kýz kendini nikâh ederse ilh...» Yani kendini mehr-i misli ile bir dengine nikâh ederse demektir. Aksi takdirde nikâh mevkuf olmaz. Çünkü bununla hâkim onun akdini yapmaya mâlik deðildir. O akde cevaz vermeye de mâlik deðildir. Binaenaleyh cevaz veren olmaksýzýn yapýlmýþ bir akittir. Evet, kýzýn babasý veya dedesi olur da kendini bu þekilde nikâhlarsa, nikâh mevkuf olur. Çünkü akit esnasýnda ona cevaz veren vardýr. Zira baba ve dede bununla akde maliktirler. Küçük oðlan da küçük kýz gibidir. Çünkü Hâniyye´de "Küçük bir oðlan bülûða ermiþ bir kýzla evlenir de sonra kaybolursa, kýz da baþkasýyla evlenirse, çocuk küçüklüðünde baþladýðý akdi bülûða erdikten sonra geçerli kýldýðý takdirde bakýlýr: Verdiði cevaz ikinci akitten sonra ise, ikinci akit caizdir. Çünkü kýz, o cevaz vermeden nikâhý feshe mâliktir. ikinci akitten evvel ise, birinci akit mehr-i misille veya fazla aldanmakla yapýlmýþ olup, küçük oðlanýn babasý veya dedesi varsa, çocuðun bülûða erdikten sonraki cevaz vermesi geçerli olur. Aksi halde ikincisi caizdir." denilmiþtir.

«Nikâh mevkul olur ilh...» Bu söz bazý müteehhirine aittir. Ahkâmu´s-Sýgâr´da þöyle deniliyor: «Kýz, hakim bulunmayan bir yerde ise, o yer o beldenin hakiminin velâyetinde bulunduðu takdirde, nikâh münakit olur fakat o hâkimin cevap vermesine baðlýdýr. Aksi takdirde münakit olmaz. Müteehhirinden bazýlarýna göre, nikâh münakit olur. Kýzýn bülûða erdikten sonra cevap vermesine baðlý kalýr.»

Bahýr sahibi onu müþkil görerek þöyle demiþtir: «Ulema, yapýlýrken cevaz vereni olmayan her akit bâtýldýr, tevakkuf etmez demiþlerdir.» Sonra; "Buradaki tevakkuf, cevap verenin sultan olmasý itibariyledir. Nitekim âþikârdýr." demiþtir. Bu söz, o yerin, sultanýn velâyeti altýnda olmasý kâfidir. Velev ki bir hâkimin velâyeti altýnda olmasýn diyenlerin kavline göredir. Buna göre akdin bâtýl olmasý, dâr-ý harpte veya denizde yahut çöl gibi bir yerde tasavvur edilebilir. Köy ve kasabalar bunun hilâfýnadýr. Fethu´l-Kadir´in nikâha vekâlet faslýndaki sözü de buna delâlet eder. Orada þöyle denilmiþtir: «Cevap vereni olmayan yani cevaz vermeye muktedir biri bulunmayan yerde bâtýldýr. Nitekim bir kimsenin nikah altýnda hür bir kadýn bulunur da, fuzûli ona bir cariye yahut kansýnýn kýzkardeþini veya beþinci bir kadýný nikâhlarsa; yahut onu iddet bekleyen veya deli yahut küçük bir yetim kýz ile dâr-ý harpte evlendirirse; yahut sultan veya hâkim bulunmayan bir yerde nikâhlarsa, akit halinde nikâhý geçerli kýlmaya muktedir bir kimse bulunmadýðý için bâtýl olur.» Bunun tamamý bundan sonraki bâbýn sonunda gelecektir. Biz bu meselenin izahý hususunda Tenkîhu´l-Fetevâ´nýn mezun bahsinde uzun uzadýya söz ettik.

METÝN

Kýzý, bir derecede bulunan iki velî evlendirirse, önce evlendiren tercih olunur. Bilinmezseyahut beraber yapmýþlarsa ikisi de bâtýl olur. Yakýn velî, kasr mesafesi uzakta bulunduðu vakit, uzak velînin evlendirmeye hakký vardýr. Yakýn velî orada iken uzak velî evlendirirse, yakýnýn icazesine mevkuf olur. Velâyet ona deðiþirse, ancak deðiþtikten sonra icazesiyle caiz olur. Kuhistânî ve Zahîriyye. Mültekâ sahibi, kýzý isteyenin cevabýný beklemeyecek kadar uzakta bulunmasýný ihtiyar etmiþ, Bakânî de buna itimat etmiþtir. Ýbn-i Kemâl fetvanýn buna göre olduðunu nakletmiþtir. Hilâfýn semeresi þehirde gizlenen hakkýnda zâhir olur. Acaba bu gaybet-i munkatýa olur mu?

ÝZAH

«Bir derecede bulunan iki velî» ye misâl; ana-bababir iki kardeþtir. Velîlerden biri daha yakýn olursa, o varken uzak velîye velâyet hakký yoktur. Ancak haber alýnamayacak þekilde uzaklara giderse, uzak velînin nikâhý yakýn velînin akdinden evvel olmak þartýyla caizdir. Bahýr. Yani iki kavilden birine göre caiz olur. Bu hususta az ileride söz gelecektir.

«Bilinmezse ilh...» Kadýna nikâh haberi ulaþýr da, iki velîden birinin önce nikahlandýðýný iddia ederse, kabul edilmek gerekir. Çünkü Fetih´te þöyle denilmektedir: «Bülûða ermiþ bâkire bir kýzý kendi emriyle babasý evlendirir, kýz da kendini baþka birine nikâhlarsa. kýz hangisinin önce olduðunu söylerse, söz kendinindir. Dâmat da odur. Çünkü kýz o kimsenin kendi nefsine nikâh milkiyle mâlik olduðunu ikrar etmiþtir. Ýkrarý kendi aleyhine tam bir huccettir. Önce kimin akdettiðini bilmiyorum derse, ondan baþka bilen de yoksa, aralarý ayrýlýr. Kendi emriyle kýzý iki velî evlendirirlerse hüküm yine budur.»

«Uzak velînin evlendirmeye hakký vardýr ilh...» Uzak velîden murad; akrabalýkta kaybolandan sonra gelendir. Nitekim Hâkim´in Kâfî´sinde böyle denilmiþtir. Bu izaha göre, kaybolan velî babasýysa, kýzýn bir de dedesi ve amcasý varsa, velâyet hakký amcanýn deðil dedenindir. Ýhtiyar sahibi, "Velayet sultana intikal etmez. Çünkü sultan velîsi olmayanýn velîsidir. Bu kýzýn ise velîleri vardýr. Zira sözümüz buradadýr." demektedir. Bu sözün bir misli de Fetih ve diðer kitaplardadýr. Bundan anlaþýlýr ki, buradaki uzak velîden murad, hâkim deðildir. Gerçi Þurunbulâliyye sahibi, "Ondan murad hakimdir, baþkasý deðildir. Çünkü bu zulmü defetmek kabîlindendir." demiþse de, bunu o aþaðýda gelen mesele hakkýnda, yani yakýn velî mâni olduðu zaman söylemiþtir. Nitekim beyaný gelecektir. Zulmü defetmek kabilinden diye ta´lilde bulunmasý da bunu gösterir. Çünkü kaybolmakta bir zulüm yoktur. Mâni olmak bunun hilâfýnadýr. Binaenaleyh Þurunbulâliyye sahibine, "Metinlerin mutlak ifadesine muhalefet etmiþtir." diye itirazda bulunmak, iki meseleyi birbirine karýþtýrmaktan neþet etmiþtir.

«Yakýn velî orada iken» ve kendisi velâyete ehil iken demektir. Küçük veya deli olmak suretiyle velâyete ehil deðilse, uzak velînin nikâhlamasý caizdir. Zahîre.

«Yakýnýn icazesine mevkuf olur.» Yukarýda geçmiþti ki, bülûða eren bir kýz kendini dengiolmayan birine nikah ederse, velîsi açýkça veya mehri almak gibi delâlet yoluyla razý olmadýkça itiraza hakký vardýr. UIema, velînin susmasýný cevaz vermek saymamýþlardýr. Zâhire bakýlýrsa buradaki susmasý da öyledir. Binaenaleyh susmasý uzak velînin nikâhýný caiz gördüðü için deðildir. O mecliste hazýr bulunsa bile, açýkça veya delâleten razý olmadýkça caiz görmüþ sayýlmaz.

«Velâyet ona deðiþirse...» Yani yakýn velî ölür veya haber kesilecek derecede kaybolursa, velâyet hakký uzak velîye intikal eder. T.

Kaybolmanýn hududu hakkýnda ihtilâf edilmiþtir. Musannýf Kenz´e uyarak bunun sefer mesafesi olduðunu tercih etmiþtir. Hidâye sahibi bu kavli bazý müteehhirine; Zeylâî ise ekserisine nisbet etmiþlerdir. Zeylâî, "Fetva buna göredir." demiþtir. Zahîre sahibi diyor ki: «Esah olan þudur ki: Velî bir yerde bulunur da gelmesi veya reyinin anlaþýlmasý beklendiði takdirde gelen ve kýza denk olan dâmat beklemeyip gidecekse, bu gaybet-i munkatýadýr (haber alýnamayan gayptýr). Kudûrî´de buna iþaret olunmuþtur.» Bahýr´da Müctebâ ve Mebsût´tan naklen, "Esah olan budur." denilmiþtir. Nihaye´de dahi, "Ekser-i ulema bunu tercih etmiþ; Ýbn-i Fadi sahih olduðunu söylemiþ; Hidâye´de fýkha en yakýn kavil bu olduðu bildirilmiþ, Fetih´te ise fýkha en yaraþýr bu olduðu ve ekser-i müteehhirin ile ekser-i ulema arasýnda çatýþma olmadýðý bildirilmiþdir" denilmiþtir. Çünkü ulemadan murad, eskilerdir. Mültekâ þerhinde Hakâyýk´tan naklen, "Kavillerin en sahihi budur. Fetva buna göredir." denilmiþtir. Ýhtiyar ve Nikâye sahipleri bunu tercih etmiþtir. Nehir sahibinin sözü de onu seçtiðine iþaret etmektedir. Bahýr´da, "En güzeli, ekser-i ulemanýn kavliyle fetva vermektir." denilmektedir.

«Acaba bu gaybet-i munkatýa olur mu?» Yani birinciye göre olmaz, ikinciye göre olur demektir. Çünkü sefer mesafesini itibara almamýþtýr.

Ben derim ki: Lâkin burada þöyle bir itiraz vârit olur: Ýkinci gelen ve küf´ü olan dâmadýn kaçýrýlacaðýný itibara almýþtýr. Binaenaleyh burada küf´e bakmasý gerekir. Ortalarda olmayan yakýn velînin geleceði ümit edilen müddette beklemeye razý ise, uzak velînin nikâhý caiz olmaz. Aksi takdirde caizdir. Herhalde Mültekâ sahibi bunu ekseriyetle beklenilmediðine bina etmiþ olacaktýr.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:28:10
METÝN

Kýzý yakýn velî bulunduðu yerde evlendirirse, zâhir olan kavle göre nikâh caizdir. Zahîriyye. Neseben velîlerin uzak olanýna yakýn velînin evlendirmekten imtina etmesiyle evlendirme hakký bilittifak sabit olur. Vehbâniyye þerhi. Lâkin Kuhistânî´de Gýyâsî´den naklen, "Yakýn velî evlendirmezse, küf´ü kaçýrýlacaðýndan korkulduðu takdirde hâkim evlendirir." denilmektedir.

ÝZAH

«Zâhir olan kavle göre nikâh caizdir.» Yani kaybolan velîyle beraber yakýn velînin hakký bâkîdir kavline binaen caizdir. Bedayi´de bu hususta ulemanýn ihtilâf ettikleri bildirilmiþ; esah kavle göre velâyet hakkýnýn yakýn velîden uzak olana intikal ettiði zikredilmiþtir. Mi´râc ve Muhit sahipleri bu hususta rivayet olmadýðýný söylemiþler; "Caiz olmamasý gerekir. Çünkü onun velâyeti kesilmiþtir." demiþlerdir. Mebsût´ta dahi "Caiz deðildir. Teslim edilse bile kadýn onun reyinden istifade etmiþtir diye teslim edilir. Lâkin bu bilittifak kadýn için hasýl olmuþ bir menfaattir. Binaenaleyh onun üzerine hüküm kurulamaz." denilmiþtir. Keza Hidâye´de evvelâ men edilmiþ. sonra, "teslim edilse bile" denilerek teslim edilmiþtir. Fetih sahibi "Bu tenezzüldür." demiþtir. Zeylâî, rivayet ve akýl cihetinden memnu olmasýný teyid etmiþtir. Bedâi sahibi de öyle yapmýþtýr. Bundan anlaþýlýr ki, "zahir olan kavle göre" sözünden murad, zâhir rivayet deðildir. Zira biliyorsun ki bu hususta rivayet yoktur. Bu ancak iki kavilden birini daha zahir bulmaktan ibarettir. Gördün ki bunun hilâfý sahihlenmiþ; ekseri kitaplarda men edilmiþtir.

Ben derim ki: Bundan evleviyetle þu mâna çýkarýlýr: Ýki velî ayný derecede bulunurlar da, meselâ iki kardeþ olup biri gaipte bulunur; onun yerine öteki evlendirirse sahih olmaz. Çünkü uzak velînin huzuru ile gaip olan yakýn velînin evlendirmesi sahih olmazsa, derecede müsavi olan velînin bulunmasýyla gaip velînin akdi evleviyetle sahih olmaz.

«Lâkin Kuhistâni´de ilh...» sözü, Vehbâniyye þerhine istidraktýr. Çünkü Vehbâniyye açýk bir nakle istinat etmemiþtir. Kuhistânî´deki ise nakledilmiþ bir delildir. Bunu Allâme Þurunbulâlî dahi, "Keþfu´l-Mu´dil" adýný verdiði bir risalesinde teyid etmiþ; Enfeu´l-Vesâil´de Müntekâ´dan naklen "Küçük kýzýn babasý olup onu nikâhlamaktan kaçýnýrsa, velâyet dedeye intikal etmez. Bilâkis onu hâkim evlendirir." demiþtir. Bu sözün mislini Ýbn-i Þýhne Gâye´den nakletmiþtir. Keza Makdýsî Gâye´den, Nehir sahibi Muhit´ten, Feyz sahibi de Müntekâ´dan nakletmiþlerdir. Zeylâî dahi "Yakýn velî bulunmadýðýnda uzak velînin evlendirmesi meselesi" diyerek buna iþarette bulunmuþtur. Ýmam Þâfiî "Bilâkis velînin mâni olmasýna bakarak onu hâkim evlendirir." demiþtir. Bedâyi sahibi dahi "Velâyetin sultana nakli -yani yakýn velî bulunmadýðý zaman- bâtýldýr. Çünkü sultan velîsi olmayanýn velîsidir. Burada ise kýzýn bir veya iki velîsi vardýr. Binaenaleyh sultana velayet ancak velî mâni olduðu zaman sabit olur. Böyle bir þey de yoktur." demiþtir. Keza Teshil´de, kaybolmakla mâni olmanýn arasýnda fark olduðu bildirilmiþ; "Mâni olan velî evlenmeye razý olmamakla zâlimdir. Binaenaleyh zulmü def için sultan onun yerini tutar. Gaip bunun hilâfýnadýr. Bilhassa hac için gitmiþse zulümle alâkasý yoktur." denilmiþtir. Mekkî´nin Mecma þerhinde bunun benzeri vardýr. Allâme Ýbn-i Þilbî bununla fetva vermiþtir.

Bu nakiller gösteriyor ki, bize göre yakýn velî mâni olursa, velâyet bilittifak yalnýz hakim içinsabit olur. Hulâsa ile Bezzâziye´de "Yakýn veli mâni olursa, velâyet bilittifak uzak velîye intikal eder." denilmiþse de, uzak veliden murad hâkimdir. Çünkü o, velilerin sonudur. Binaenaleyh söz yemindedir. Bahýr sahibi onu velîlerin en uzak olanýna yorumlamýþ; iki satýr sonra kendi kendini nakzederek "Ulema demiþlerdir ki: kýzý dengi olan biri ister de velî mâni olursa, mâni olanýn yerine niyabeten velâyet hâkime sabit olur. O evlendirebilir. Velev ki fermanýnda yazýlý olmasýn." demiþtir. Bu satýrlar risaleden hulasa edilmiþtir. Sonra yine Hulâsa´da Vehbâniyye þerhinden, o da Müntekâ´dan naklen bildirildiðine göre, yakýn veli mâni olup kýzý hâkim evlendirirse, bülûða ermekle kendisine muhayyerlik sabit olur. Mücerret adlý kitaptan sabit olmadýðý nakledilmiþtir. Birinci kavil hâkimin evlendirmesi velâyet yoluyla olduðuna göre, ikinci kavil mâni olan velînin yerine niyabet yoluyla olduðuna göredir. Þurunbulâlî ulemanýn sözleri arasýnda çeliþmeyi def için bunu tercih etmiþtir.

Ben derim ki: Yukarýda Teshil´den naklettiðimiz Ýfade dahi bunu teyid eder. Ulemanýn "Evlendirebilir. Velev ki fermanýnda bu olmasýn." demeleri de öyledir. Mücerred´deki Ýfadeyi, mâni. baba veya dede olduðu surete yorumlamak icabeder. Çünkü onlardan baþkasý evlendirirse, kýz için muhayyerlik sabit olur. Hâkim niyabeten evlendirirse hüküm yine böyledir.

«Yakýn velînin evlendirmekten imtina etmesiyle...» Yani kýzý mehr-i misliyle dengine vermekten çekinmesiyle evlendirme hakký uzak velîye sabit olur. Fakat kýzýn dengi olmayan birine vermekten çekinir yahut mahir onun mehr-i mislinden az olduðu için vermezse, mani olmuþ sayýlmaz. T. Yakýn velî baþka bir dengine vermek için kýzý istemeye gelen dengine vermezse, Bahýr sahibi mâni sayýlacaðýný zâhýr bulmuþ; "Ama ben bunu görmedim." demiþtir. Makdisî ile Þurunbulâiî ona tâbi olmuþlardýr. Remli kendisine itiraz ederek "Mâni olmakla velâyet niyabeten kýzdan zararý def etmek için hâkime Ýntikal eder. Baþka bir dengine vermek istemekle mâni olma diye bir þey bulunmamýþtýr." demiþtir.

Ben derim ki: Bu da söz götürür. Çünkü her ne zaman kýza denk bir isteyici gelirse, kaçýrýlacaðýndan korkularak baþkasý beklenmez. Onun için yukarýda geçtiði gibi, yakýn velî bulunmazsa velayet uzak veliye intikal eder. Evet, öteki denk talip dahi hazýr bulunur da yakýn velî kýzý birinci tâlibine vermekten imtina ederse, mani olmuþ sayýlmaz. Zira zâhire göre küçük kýza olan þefkatinden dolayý ona daha faydasý olaný seçmiþtir. Çünkü kýza denk olan talipler ahlâk ve sýfat itibariyle birbirlerinden farklýdýrlar. Binaenaleyh bu tafsilâtla amel etmek taayyün eder. Allahu alem.

METÝN

Yakýn velî gurbetten dönmekle sabýk tezvici bâtýl olmaz. Çünkü bu tezviç tam velayetle hâsýl olmuþtur. Nikâhta deli kadýn ile deli erkeðin velîsi -velev ki delilikleri ârýzî olsun- aþaðý doðruinse de oðludur, babasý deðildir. Nitekim yukarýda geçmiþti. Fakat malda tasarruf hususunda velâyet hakký bilittifak babanýndýr. Evlâ olan, babanýn oðluna emretmesidir. Tâ ki bilittifak sahih olsun. Küçük bir oðlanýn veya kýzýn velîsi yahut bir adamýn veya kadýnýn vekili veya bir kölenin efendisi nikahý ikrar etseler geçerli olmaz. Çünkü baþkasý aleyhine ikrardýr.

ÝZAH

«Sâbýk tezvici bâtýl olmaz.» Yani önceliði muhakkak olan nikah bâtýl olmaz. Bu söz, yakýn olan gaip akrabanýn orada mevcut uzak valîden önce nikâhlamasýndan ihtiraz içindir. Çünkü sonraki akit hükümsüz kalýr. Bir de tarih bilinemediði suretten ihtirazdýr. Çünkü bu surette her iki akit bâtýl olur. Bu, gaibin velâyeti devam ettiðine binaendir. Velayeti kesildiðine bina edilirse, o zaman itibar mutlak surette yeni akdedir.

«Nikâhta deli kadýn ile deli erkeðin velisi» delilikleri umumi ise oðludur. Umumi delilikten murad bir aydýr. Nitekim geçmiþti. Bunaklýðýn da ayný hükümde olduðunu görmüþtük.

«Velev ki delilikleri ârýzi olsun.» Yani velev ki bülûða erdikten sonra delirmiþ olsunlar demektir. Ýmam Züfer buna muhaliftir.

«Babasý deðildir.» Dedesi de böyledir. Maksat þudur: Deli kadýnýn oðluyla beraber babasý veya dedesi bulunursa, velâyet Þeyhayn´a göre oðlunun hakkýdýr. Babanýn veya dedenin hakký deðildir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Diðer asabeler dahi onu yukarýda geçen tertip üzere evlendirirler. Nitekim bu tertibi Fetih´ten nakletmiþtik.

«Malda tasarruf hususunda velâyet hakký bilittifak babanýndýr.» Nikah bunun hilâfýnadýr. Nikâhta imam Muhammed´e göre velayet babanýndýr.

«Nikâhý ikrar etseler geçerli olmaz.» Hâkim-i Þehid zâhir rivayet kitaplarýný içine olan Kafî´de þöyle demiþtir: «Valîlerden baba veya baþkasý, küçük oðlan veya küçük kýz aleyhine, dün nikah oldu diye ikrar ederse, bu sözü þahitsiz veya küçüðün bülûða erdikten sonra ikrarý olmaksýzýn Ebû Hanife´nin kavline göre kabul edilmez. Köle sahibinin kölesi aleyhindeki ikrarý dahi makbul deðildir. Ama böyle bir þeyi cariyesi aleyhine ikrarý caiz ve makbuldür. Ýmam Ebû Yusuf´la Ýmam Muhammed´e göre; bunlarýn bütün bu hususatta ikrarlarý caizdir. Vekilin müvekkili aleyhine ikrarý da bu ihtilâfa göredir.» Fethu´l-Kadir´de Musaffâ´dan nakledildiðine göre hilâf, velînin bu çocuklar küçükken ikrarý hususundadýr. Mebsût ve diðer kitaplarda buna iþaret olunmuþtur. Mebsût´ta "Sahih olan budur." denilmiþtir. Bazýlarý hilâfýn çocuklar bülûða erdikten sonra inkâr etmeleri, velîninse ikrarda bulunmasý hakkýnda olduðunu söylemiþlerdir. Çocuklar küçükken ikrar ederse bilittifak sahihtir denilmiþtir. Fetih sahibi bunu zâhir görmüþtür. Biliyorsun ki birincisi zâhir rivayettir; sahih olan odur.

METÝN

Cariyenin efendisi bunun hilâfýnadýr. Onun akdi bilittifak geçerlidir. Çünkü cariyeden cimaistifadesi onun mülküdür. Ancak þahitler nikâha þehadet ederse -hâkim küçük namýna bir hasým tayin eder. O inkâr ederse, beyyine onun aleyhine getirilir- yahut küçük oðlan veya kýz bülûða erer de îkrar eden velîyi tasdikte bulunursa; yahut Ebû Hanife´ye göre müvekkil veya köle tasdik ederse, o zaman geçerli olur. Ýmameyn´e göre bu hususta ikrar edenin sözü tasdik olunur. Bu mesele ulemanýn "Bir þeyi yapmaya mâlik olan, onu ikrara da mâliktir." sözünden çýkarýlmýþtýr. Onun benzerleri de vardýr.

F E R´ Î B Ý R M E S E L E : Acaba delinin ve bunaðýn velîsi onu birden fazla kadýnla evlendirebilir mi? Bunu görmedim. Ýmam Þâfiî bunun caiz olmadýðýný söylemiþ; çocuk hakkýnda ise ihtiyaçtan dolayý cevap vermiþtir.

ÝZAH

«Cariyenin efendisi bunun hilâfýnadýr.» Yani bir adam cariyenin nikâhýný iddia eder de efendisi ikrarda bulunursa, beyyinesiz ve tasdiksiz nikâhýna hüküm verilir. Dürer. Yani cariye âzâd olursa tasdikine hâcet yoktur. Þarihin ta´liline göre âzâd ettikten sonra efendisinin onun aleyhine ikrarý sahih deðildir.

«Hâkim küçük namýna bir hasým tayin eder.» Çünkü baba ikrar etmektedir. Küçüðün inkârý ise sahih deðildir. Dâvâda hasým olacak biri mutlaka lâzýmdýr. Onun için hâkim bir hasým tayin eder. Beyyine onun aleyhine getirilir, o da inkâr eder. Böylece küçük çocuðun nikâhý sabit olur. Bunu Fetih sahibi söylemiþtir.

«Ýmameyn´e göre ilh...» Ýkrar eden þahýs bu meselenin geçen bütün fer´lerinde cariye sahibinin cariyesi aleyhine ikrarý gibi tasdik olunur. Nitekim fâfî´nin ibaresinde bunu açýkça gördün. Bir misli de Bedayi´dedir.

«Bu mesele...» Yani küçük oðlanýn veya kýzýn velîsinin, vekilin ve kölenin efendisinin ikrarlarýnýn kabul edilmemesi Ýmam-ý Azam´ýn kavline göre "Bir þeyi yapmaya mâlik olan, onu ikrara da mâliktir. Meselâ îla yapan îlâ müddeti içinde döndüðünü ikrar ederse, iddet bekleyen bir kadýnýn kocasý iddet içinde sana müracaat ettim derse tasdik olunur." kaidesinden istisna edilmiþtir. Ýmameyn´e göre burada kabul edilmesinin vechi bu kaidedir. Nitekim cariyesini evlendirdiðini ikrar ederse, yine bu kaideye göre tasdik olunur. Ýmam-ý Azam´ýn kavlinin vechi "Nikâh ancak þahitlerle caiz olur." hadisidir. Bir de bu, mâlik olmadýðý bir þeyde baþkasý aleyhine ikrardýr. Meselenin tamamý Bedâyi´dedir. Fethu´l-Kadir sahibi küçükler meselesinde bunu zâhir bulduðuna göre, bu mesele Ýmam-ý Azam´ýn kavline göre kaidenin mefhumunda dahildir. Çünkü o velî, çocuklarýn bülûða erdikleri an nikâh înþasýna mâlik deðildir. Binaeneleyh ikrara da mâIik olamaz. Ýmameyn´in kavline göre ise kaideden çýkmýþtýr.

«Onun benzerleri de vardýr.» Vasînin yetim aleyhine borç aldýðýn» ikrari gibi "ki, sahihdeðildir. Velev ki borç alma inþasýna malik olsun. Bunu Bahýr sahibi Mebsût´tan nakletmiþtir ve bir kimsenin muayyen bir kölesîni âzâd etmek için birini vekil yapmasý gibi ki vekil "Ben onu dün âzad ettim." der de müvekkil kendisini dünden önce vekil etmiþ bulunursa, beyyinesiz tasdik olunmaz. Tamamý Hamevî´nin Eþbâh hâþiyesinde ikrar bahsindedir.

«Acaba ´delinin velisi ilh...» Buradaki inceleme Nehir sahibine aittir. Zâhire bakýlýrsa, küçük çocuk dahi bu hükümdedir. T.

«Ýmam Þafii bunun caiz olmadýðýný söylemiþ.» Çünkü zaruret bir kadýnla giderilmiþtir. Nehir.

«Çocuk hakkýnda cevap vermiþtir.» Yani çocuðun birden fazla kadýnla evlendirilmesine ihtiyaçtan dolayý cevap vermiþtir.

KEFÂET BÂBI

METÝN


Kefâet; ´kâfee" fiilinden alýnma bir mastardýr. Denk olmak mânâsýnadýr. Burada murad, hususi bir denkliktir. Yahut kadýnýn daha aþaðý olmasýdýr. Kefaet (denklik) nikâhýn geçerli veya sahih olmasý için nikâhýn baþýnda erkek tarafýndan muteberdir. Çünkü þerefli bir kadýn, alçak bir adama kadýnlýk etmekten çekinir. Onun için kadýn tarafýndan kefâet itibara alýnmaz. Zira kadýný alan kocasýdýr. Kadýnýn aþaðýlýðý onu rencide etmez. Bu, sahih kavle göre bütün imamlarýmýzca böyledir. Nitekim Habbâziye´de beyan edilmiþtir. Lâkin Zahîriyye ve diðer kitaplarda "Bu, Ýmam-ý Azam´a göredir; Ýmameyn´e göre kadýn tarafýnda da itibara alýnýr." denilmiþtir.

ÝZAH

Kadýn kendi nikâhýný bizzat akdettiði vakit, kefâet veliye lüzumun þartý olduðundan ve kefaet yoksa velî akdi bozabileceðinden, kefâet velinin bunmasýnýn fer´i olmuþtur. Bu da velâyet hakkýnýn sübutuyladýr. Bu sebeple musannýf önce velîleri ve velâyetin kima sabit olacaðýný beyan etmiþ; sonra arkasýndan kefâet faslýný getirmiþtir. Fetih.

«Yahut kadýnýn daha aþaðý olmasýdýr.» Bu cümleye Hayreddin-i Remlî itiraz etmiþ; kýsaca þunlarý söylemiþtir: «Kadýnýn aþaðý olmasý kefâet deðildir. Þu kadar var ki kadýn tarafýndan kefâet muteber deðildir.»

«Kefâet nikâhýn geçerli veya sahih olmasý için nikâhýn baþýnda erkek tarafýndan mutaberdir.» Geçerli olmasý zâhir rivayete göredir. Sahih olmasý Ýmam Hasan´ýn rivayetine göredir. Geçen bâbýn baþýnda bu iki kavilden, hangisiyle fetva verileceði hususunda ihtilâf edildiðini ve Ýmam Hasan rivayetinin daha ihtiyatlý olduðunu arzetmiþtik. Erkek tarafýndan muteber olmasý, ileride zikredeceðimiz vasýflarda kadýna denk olup olmadýðýnýn araþtýrýlmasýdýr. O vasýflarda kadýndan daha aþaðý olmamalýdýr. Kadýn tarafýndan kefaet itibara alýnmaz. Bu vasýflar hususunda kadýn erkeðe denk midir deðil midir bakýlmaz. Erkekten aþaðý olsa da caizdir.

Muteberdir sözünün mânâsý; ulemanýn beyanýna göre velîlere lâzým gelmesi hakkýndadýr. Hattâ kefâet bulunmazsa, velînin akdi fesih hakký vardýr. Fetih. Bu, zâhir rivayete binaendir. Zâhir rivayete göre akit sahihtir, velî için itiraz hakký vardýr. Fakat Ýmam Hasan´ýn fetva için tercih edilen rivayetine göre akit sahih olmadýðýndan, sahih olup olmamakta mânâ muteberdir. Keza zevce küçük bir kýz olup akdi yapan da baba ve dededen baþkasý olursa, akdin sahih olmayacaðý yukarýda geçmiþti.

«Onun için kadýn tarafýndan kefâet itibara alýnmaz.» Bu cümle, mefhumun ta´lilidir. Mefhum þudur: Þerefli bir adam cariye ve kitâbiyye gîbi alçak soylu bir kadýný almaktan çekinmez. Çünkü bu onun hakkýnda ayýp sayýlmaz. Bilâkis kadýn hakkýnda ayýp sayýlýr. Çünkü nikâhkadýn için köleliktir. Koca ise mâliktir.

T E M B Ý H : Yukarýda geçmiþti ki, baba ile dededen baþkasý küçük bir oðlaný veya kýzý küf´ü olmayanla evlendirirse, nikâh sahih olmaz. Bu sözün muktezasý, kefaetin koca için de muteber sayýlmasýdýr. Yine arzetmiþtik ki bu, küçük koca hakkýndadýr. Zira bu koca aleyhîne zarardýr. Buradaki ise büyük kocaya yorumlanýr. Az yukarýda Fetih´ten naklen arzettiðimiz "Kefâetin muteber olmasýnýn mânâsý, velîlere lazým gelmesîni itibara almaktýr ilh..." ifadesi dahi buna îþaret etmektedir. Zira bu îbarenin hâsýlý þudur: Kadýn kendini küf´ü ile evlendirirse, bu nikâh velîlere de geçerlidir. Küf´ü olmayanla evlendirirse geçersizdir; yahut sahih deðildir. Erkek tarafý bunun hilâfýnadýr. Zira erkek kendi dengi olsun olmasýn bir kadýný kendi alýrsa, nikâh sahih ve geçerlidir. Kuhîstânî diyor ki: «Kefâet lügatta müsavi olmak demektir. Þeriatta ise; erkeðin kadýna aþaðýdaki hususatta müsavi olmasýdýr. Bu gösterir ki, þerefli bir odamýn þerefsiz kadýný nikâh etmesi geçerlidir. Velî için itiraz hakký yoktur. Aksi bunun hilâfýnadýr.» Bu ifadeden anlaþýlýyor ki, erkek tarafýnda nikâhýn geçerli olmasý, erkek büyük olup evlendiði zamandýr. Küçük olup velîsi evlendirdîði zaman deðildir. Nitekîm kendini evlendîren kadýn hakkýnda dahi sözümüz, büyük olduðuna göredir. Binaenaleyh iki küçük evlendirilirken baba ve dede bulunmazsa, evvelce îzah ettiðimiz gibi iki tarafta kefâet sabit olur. Allahu a´lem.

METÝN

Kefâet velînin hakkýdýr, kadýnýn hakký deðildir. Kadýn kendini bir odama nikâh eder de onun halini bilmezse, köle çýktýðý vakit kadýna muhayyerlik yoktur. Muhayyerlik velîleredir. Velîler kadýný kendi rýzalarýyla kocaya verirler de küf´ü olmadýðýný bilmezlerse, sonradan öðrendikleri vakit hiçbirine muhayyerlik yoktur. Meðer kî kefaeti þart koþmuþ olsunlar. Yahut akit yapýlýrken kefâet bulunduðunu velîlere haber vermiþ de bu þartla kýzý evlendirmiþler, sonra küf´ü olmadýðý meydana çýkmýþ olsun. Bu takdirde velîler için muhayyerlik vardýr. Valvalciyye. Bu mesele bellenmelidir.

ÝZAH

«Kefâet vlinin hakkýdýr, kadýnýn hakký deðildir.» Bahýr´da böyle denilmiþtir. Bahýr sahibî buna þarihin Valvalciyye´den naklettiði meseleyi þahit getirmiþtir. Fakat söz götürür. Bilakis o dahi kadýnýn hakkýdýr. Delili þu ki: Veli küçük kýzý küf´ü olmayan birine verirse ve baba veya dede deðilse,nikah sahih olmaz.Bir de þunun için ki; Zahîre´de altýncý fasýldan az önce "Ebû Hanife´ye göre kadýnýn mehr-i mislini tamamlamak hususunda hak kefaet hakký gibi kadýnýn ve velîlerinindir. Ýmameyn´e göre sadece kadýnýndýr."denilmiþtir. Kefaet hakký gibi dediðine bakýlýrsa, bu hak her birinin olduðuna ittifak etmiþlerdir. Bahýr´da dahi Zahiriyye´den naklen þöyle denilmiþtir. «Kocasý karsýna kendi nesebinden baþka bir nesep gösterse, ondan aþaðýolduðu anlaþýlýrsa, erkek de küf´ü deðilse, fesih hakký hepsine sabittir. Erkek küf´ü iþe, fesih hakký yalnýz kadýnadýr. Velîlerine bu hak yoktur. Vaziyet haber verdiðinden daha üstün çýkarsa, hiçbirinin feshe hakký yoktur. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre, kadýnýn feshe hakký vardýr. Çünkü olabilir, onunla beraber yaþamaktan âciz kalabilir.»

Þarihin iddet bâbýndan az önce söylediði de bu kabildendir. Orada þöyle demiþtir: «Kadýn, kocasý hürdür veya sünnîdir yahut mehir ve nafakaya kâdirdir diye evlenir de aksi çýkarsa; yahut filanýn oðlu filan diye evlenir de bulma veya veled-i zina olduðu anlaþýlýrsa, kadýna muhayyerlik vardýr.» Bu hususta sözün tamamý orada gelecektir. Bedayi sahibi Zahîriyye´den naklettiðimîz îfadeye þunu ilave etmiþtir: «Bunu kadýn yapar da adam onunla evlenir sonra göründüðünün aksi zuhur ederse, kocasý için muhayyerlik yoktur. Kadýn ister hürre, ister cariye görünsün fark etmez. Çünkü kadýnlar tarafýnda kefâet muteber deðildir.» þöyle cevap verilebilir: Sözümüz, evvelce geçtiði gibi, kadýn kendini velîsinin izni olmaksýzýn nikâh ettiðine göredîr. O zaman kefâet hakkýnda kadýnýn bir hakký kalmaz. Çünkü kefâetin düþürülmesine razý olmuþtur. Hak yalnýz velî için kalmýþtýr. O feshedebilir.

«Kadýn kendini bir adama nikâh eder de ilh...» cümlesi, "kadýnýn hakký deðildir" sözü üzerine tefri edilmiþtir. Burada þöyle denilebilir: Taksir kadýn tarafýndan gelmiþtir. Çünkü adamýn halini araþtýrmamýþtýr. Nitekim velîleri onu kendi rýzasýyla evlendirirler de kefâet bulunmadýðýný bilmezlerse, sonra öðrendiklerinde, kusur hem kadýnda hem velilerinde aranýr. Rahmetî. Valvalciyye´nin sözünde bu mânâyý ifade eden cümleler vardýr. Nitekim az ileride gelecektir. Verdiðimiz bu cevaba göre tefri sahihtir. Çünkü hakkýnda sâkýt olmasý, razý olduðu vakittir. Velev ki bir vecihle olsun. Burada da öyledir. Onun için kefâeti þart koþarsa hakký bâkîdir.

«Hiçbirine muhayyerlik yoktur.» Bu büyük kadýn hakkýndadýr. Nitekim mesele onun hakkýnda farzedilmiþtir. Þu delil ile ki: "Bir adama nikâh olursa" ve "kendi rýzasýyla" demektedir. Binaenaleyh bundan önceki bâbta Nevâzil´den naklettiklerimize muhalif deðildir. Orada þöyle demiþtik: «Bir kimse küçük olan kýzýný içki içtiðini inkâr eden biriyle evlendirir de, o kimse daimi sarhoþ çýkarsa, kýz büyüdükten sonra ben bu nikâha fazý deðilim dedîkte, þayet babasý dâmadýn içiyor olduðunu bilmez, dâmadýn aile tarafý da iyi kimseler ise, bu nikâh bâtýldýr. Çünkü kýzýný ancak küf´üdür zannýyla ona vermiþti.» Makdisî´nin zanný bunun hilâfýnadýr. O, aralarýnda muhalefet isbat etmiþtir. Nitekim Hayreddin-i Remlî buna tembihte bulunmuþtur.

Ben derim ki: Farkýn vechi þu olsa gerektir: Baba, þefkati fazla olduðu için küçük kýzýný küf´ü olmayan birine verebilir. O, bu kefâeti ondan daha büyük bir maslahat karþýlýðýnda feda etmiþtir. Ama bu ancak küf´ü olmadýðýný bildiðine göre sahihtir. Bunu bilmezse, adý geçenmaslahat için evlendirdiði zâhir olmaz. Nitekim baba sapýk veya sarhoþ olursa hâl böyledir. Lâkin zâhire göre akit aslâ sahih olma? demeliydi. Nitekim sapýk ve sarhoþ baba hakkýnda söylenen budur. Halbuki açýklanan þudur: Kadýn bülûða erdikten sonra bu nikâhý iptal edebilir. Ýptal ise sahih olmanýn fer´idir.

«Bu takdirde veliler için muhayyerlik vardýr.» Çünkü kefâeti þart koþmayýnca, kefâetin bulunmamasýna razý olmamak velîden ve kadýndan bir vecihte sabit olmuþ, bir vecihte olmamýþ demektir. Çünkü demiþtik ki; kocanýn hali, küf´ü olmakla olmamak arasýnda ihtimallidir. Nass, fesih hakkýný ancak kefâet bulunmamaya razý olmamak halinde onun her vecihle yokluðu sebebiyle isbat etmiþtir. Binaenaleyh bir vecihle kefâet bulunmamaya rýza varsa, bu hak sabit "deðildir. Bunu Bahýr sahibi Valvalciyve´den nakletmiþtir.

METÝN

Kefâet, Ýmam Mâlik´e muhalif olarak nikâhýn lâzým olmasý için neseben muteberdir. Ýmdi Kureyþ kabilesi birbirlerinin küf´üdürler. Sair Araplar da birbirlerinin küf´üdürler. Mültekâ sahibi Hidaye´ye uyarak Benî Bâhile kabilesini hasislikleri dolayýsýyla istisna etmiþtir. Hak olan, mutlak býrakmaktýr. Bunu Bahýr ve Nehir sahipleri gibi musannýf da söylemiþtir. Kenz ve Dürer sahibi gibi musannýflarýn mutlak býrakmasý bunu teyid eder,

«Ýmam Mâlik´e muhalif olarak...» Kefâetin muteber olup olmamasý hususunda Ýmam Malik, Sevri ve bizim ulemamýzdan Kerhi bize muhaliftir. Fethu´l-Kadir´de böyle denilmiþtir. Þarih Kerhî´yi zikretse daha iyi olurdu. Allâme Nûh Efendi´nin Dürer hâþiyesinde bildirdiðine göre, Ýmam Ebu´l-Hasen Kerhî ile Ebû Bekir Cessâs -ki Irak ulemasýnýn büyüklerindendirler- ve onlara uyan bazý Irak ulemasý, nikâhta kefâeti nazar-ý Ýtibara olmamýþlardýr. Ebû Hanife´den gelen bu rivayet onlarca sabit olmasa onu tercih etmezlerdi. Ulemamýzýn cumhuru ise, nikâhta kefâetin muteber olduðuna kaildirler. Kâdi´l-Kudât Sirâcuddin Hindi´nin kefâet hakkýnda müstakil bir te´lifi vardýr. O kitapta her iki kavli tafsilâtiyle beyan etmiþ: herbirinin senet ve delilini göstermiþtir.

"Neseben" Yani nesep cihetinden aranýr. Allâme Hamevî kefâetin nerede aranacaðýný manzum olarak þöyle beyan etmiþtir: «Nikâhta kefâet altý þeyde aranýr. Bu altý þeyi zapteden güzel bir beyit vardýr: Nesep, Ýslam, kezalik sanat, hürriyet, diyanet ve sadece mal.»

Ben derim ki: Fetevâ-i Hâmidiyye´de Vâkiat´tan naklen bildirildiðine göre, baba ile dededen baþka bir velî, küçük kýzý cinsî iktidarý olmadýðý bilinen birine verse caiz olmaz. Çünkü cimaya kudreti olmak, kefâetin þartýdýr. Nehir ve nafakaya kudreti olmak gibidir. Hattâ ondan evlâdýr. Büyük kýza gelince: Bahýr´dan naklen bildireceðiz ki; onu vekil, aleti kesik bir zengîne verse caiz olur. Velev ki sonra kadýnýn ayrýlmaya hakký olsun.

«Ýmdi Kureyþ ilh...» Ýki Kureyþli, nesepleri Nadr b. Kinâne denîlen babada veya ondanaþaðýda bîrleþen kimselerdir. Ondan yukarý bir babaya intisabeden kimse Araptýr. Fakat Kureyþli deðildir. Nadr, Peygamber (S.A.V.)´in onikinci dedesidîr. Zira nesebi þöyledir: Muhammed b. Abdillah b. Abdülmuttalip b. Haþîm b. Abdimenâf b. Kusavr b. Kitâb b. Mürra b. Ka´b b. Lüey b.Galip b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kînane b. Huzeyme b. Müdrike b. Ýlyas b. Mudar b. Nizâr b. Muad b. Adnân. Buhârî bu kadarýyla yetinmiþtir. Dört halifenin hepsi Kureyþtendir. Tamamý Bahýr´dadýr.

«Kureyþ kabilesi birbirlerinin küfüdürler.» Bu sözle musannýf, aralarýnda Hâþimî, Nevfeli, Teymî vesaire gibi farklar gözetilmediðine iþaret etmiþtir. Onun için Hz. AH, kendi Hâþimî olduðu halde, kýzý Ümmü Gülsüm´ü Hz. Ömer´e vermiþtir. Ömer (r.a.) Adevî´dir. Kuhistânî. Hâþimî bir kadýn Hâþimî olmayan bir Kureyþli ile evlenirse akdi bozulmaz. Kureyþli olmayan bir Arapla evlenirse, reddetmeye haklarý vardýr. Nasýl ki bir Arap kadýnýnýn Acemle evlenmesi de böyledir. Bahýr.

«Sair Araplar da bîrbirlerinin küf´üdürler.» Araplar iki sýnýlar: Birine Arab-ý Âribe denilir, Bunlar Kâhtan oðullarýdýr, Diðerine Arab-ý Mütearribe denilir. Bunlar Hz. Ýsmail´in oðullandýr. Acemler Ýsmail´in kardeþi Ferrûh´un oðullarýdýr. Bunlar mevâlî ve âzâdlýlardýr. Acemilerden murad. Arap olmayanlardýr. Velev ki kendilerine kölelik isabet etmiþ olmasýn. Bunlara mevâlî denilmesi; ya Araplar memleketlerinî fethettiði zaman onlarý köle olarak almak ellerinde olduðu halde hür býraktýðý içindir. Binaenaleyh sanki onlârý âzâd etmiþ gibi sayýlýrlar. Yahut kâfirlerle harb ederken Araplara yardýmcý olduklarý için kendilerine bu isim verilmiþtir. Yardýmcýya mevlâ denir. Nehir.

«Benî Bâhile...» Fetih sahibî diyor kî: «Aslýnda Bâhile, Henedanlý bir kadýnýn ismidir. Muan b. A´sar´ýn nikâhý altýnda idi, Çocuklarý kendisine nisbet edilmiþtir. Benî Bahile, hasislikleriyle meþhurdur. Söylenildiðine göre, yemek kalýntýlarýný ikinci defa yerler, ölü hayvanlarýn kemiklerini toplayarak piþirirler, yaðlarýný alýrlarmýþ. Onun için þair bunlar hakkýnda þöyle demiþtir: "Eðer kiþi Bâhiledense, aslýn Hâþim´den olmasý fayda vermez." Köpeðe, ey bâhilî denilse, bu nesebin alçaklýðýndan köpek ulur. »

«Hak olan mutlak býrakmaktýr.» Çünkü delil aralarýnda fark yapmamýþtýr. Halbuki Peygamber (s.a.v.) Arap kabilelerini ve onlarýn ahlâkýn! herkesten iyi bilirdi. Böyle iken mutlak beyan etmiþtir. Bâhile kabilesinden olan herkes hasis deðildir. Onlarýn içinde cömertler de vardýr. Ýçlerinden bir oba veya kabilenin, fakir olup böyle yapmasý, hepsi hakkýnda geçerli deðildir. Fetih.

«Bunu teyid eder.» Ben derim ki: Ýmam Muhammed´in mutlak olan sözü de bunu takviye eder. Hâkim´in Kâfî´sinde þöyle denilmiþtir: «Kureyþ; kabilesi birbirlerinin küf´üdürler. Araplar da bîrbirlerinin küf´üdürler. Ama Kureyþ´e küf´ü deðildirler. Mevâlîden her kiminÝslâm´da iki veya üç babasý varsa, onlar birbirlerine küf´üdürler. Fakat Araplara küf´ü deðildirler.» Hâsýlý Kureyþ arasýnda deðiþiklik itibara alýnmadýðý; hattâ en iyilerî Benî Hâþim´e küf´ü olduklarý gibi, baþkalarýna da küf´üdürler. Diðer Arap kabileleri hakkýnda da istisnasýz böyledir. Bundan þu anlaþýlýr ki; bir kimsenin annesi meselâ þerefli babasý Acem olursa, Acem o kadýna küfüdür. Velev ki kadýnýn bir nevi þerefi olsun. Çünkü nesep babalara aittir. Onun içindir ki böyle bir kadýna zekât vermek caizdir. Annenin þerefi cihetinden aralarýnda meydana gelen fark itibara alýnmaz. Ben bunu açýklayan görmedim. Allahu a´lem.

METÝN

Bu Araplardadýr. Acemlere gelince: Onlarda hürriyet ve Ýslâm cihetinden kefâet aranýr. Yalnýz kendisi müslüman olan; yahut âzâd edilen kimse babasý müslüman veya hür; yahut babasý âzâdlý annesi aslen hür olana küf´ü deðildir. Babasý müslüman yahut hür olan kimse, iki babasý müslüman olan kadýna küf´ü deðildir. Ýslâm ile hürriyette iki baba çok babalar gibidir. Çünkü nesep dede ile tamam olur. Fetih´te "Bizzat müslüman olân bir kimsenin bizzat âzâd edilene küf´ü olmasý uzak görülemez. Fakat þerefsizin âzâdlýsý, þerefli bir kimsenin âzâd ettiði kadýna küfü´ deðildir." denilmiþtir.

ÝZAH

«Bu Araplardadýr.» Yani nesebi itibara almak ancak Araplardadýr. Onlarda Ýslâmiyet itibara alýnmaz. Nitekim Muhit, Nihâye ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Diyanet de muteber deðildir. Nitekim Nazým´da beyan edilmiþtir. Sanat da muteber deðildir. Nitekim Muzmerât´da beyan edilmiþtir. Çünkü Araplar bu sanatlarý kendilerine geçim vasýtasý yapmazlar. Geri kalanýna, yani hürriyetle mala gelince: Ulemanýn ibarelerinden anlaþýldýðýna göre, bunlar muteberdir. Kuhistâni. Lâkin bu söz götürür. Onu yerlerinde göreceksin.

«Acemlere gelince» onlardan murad, Arap kabilelerinden birine müntesip olmayanlardýr. Bunlara mevâlî ve âzâdlýlar denir. Nitekim yukarýda geçti. Zamanýmýzda umumiyetle köy ve kasabalarýn halký Arapça konuþsun konuþmasýn bunlardandýr. Ancak mâruf nesebi olanlar müstesnadýr. Meselâ dört halifeden birine veya Ensar gibilerine müntesip olanlar böyledir.

«Onlarda hürriyet ve Ýslâm cihetinden kefâet aranýr.» Bundan þu anlaþýlýr ki Ýslâm Araplar hakkýnda muteber deðildir. Nitekim Ebû hanife ile Ýmameyn bunda müttefiktirler. Çünkü Araplar Ýslâmîyette övünmezler. Onlar ancak neseple övünürler. Þu halde bir babasý kâfir olan Arap, Ýslâm´da birçok babalarý olan Arap kýzýna küfü´dür.

Hürriyete gelince: O Araplara lâzýmdýr. Çünkü onlarý köle yapmak caiz deðildir. Evet, Ýslâm Araplarda zevcin kendine bakarak babasýnýn ve dedesine bakarak deðil muteberdir. Þu izaha göre nesep yalnýz Araplarda muteberdir. Babanýn ve dedenin müslüman olmasý yalnýz Acemlerde; hürriyet ise hem Acemlerde hem Araplarda muteberdir. Kocanýn müslümanoluþu da böyledir. Bahýr´daki ifadenin hulâsasý budur.

«Annesi aslen hür olana küfü deðildir.» Çünkü âzâd edilen kocada kölelik eseri vardýr ki, o da vefâdýr. Kadýnýn annesi esasen hür ise, o kadýnda aslen hürdür. Bunu Bahýr sahibi Tecnîs´ten nakletmiþtir. Fakat annesi cariye ise, o kadýn cariyelik hususunda annesine baðlýdýr. Binaenaleyh âzâdlý bir erkek ona küfü olur. Annesi âzâdlý olan kadýn bunun hilâfýnadýr. Çünkü o kadýnýn hürriyette bir babasý vardýr. Zira Bahýr´da "Hürriyet Ýslâm´ýn nâziridir." denilmiþtir. Bunu Tahâvî söylemiþtir.

«Ýki babasý...» Yani hem Ýslâm´da, hem hürriyette demektir. T.

«Ýslâm ile hürriyette iki baba çok babalar gibidir.» Yani bir kimsenin Ýslâm´da yahut hürriyette bir babasý ve dedesi varsa, o kimse Ýslâm´da babalarý olana küfüdür. Fethu´l-Kadir sahibi diyor ki: «Ýmam Ebû Yusuf bir kiþiyi ikiye katmýþtýr. Nasýl ki tarifte mezhebi budur. Yani þehadetlerle dâvâlarla onun mezhebi budur. Derler ki: Ebû Yusuf bunu ancak baba müslüman olduktan sonra dedenin küfü ayýp sayýlmayan yerde söylemiþtir. Tarafeyn ,ise ayýp sayýlan yerde söylemiþlerdir. Buna delil, hepsinin "Araplar hakkýnda ayýp deðildir. Çünkü onlar bu hususta ayýplanmazlar." demeleridir. Bu güzeldir, hilâf bununla ortadan kalkar.» Nehir sahibi de ona tâbi olmuþtur.

«Bizzat âzâd edilene küfü olmasý uzak görülemez ilh...» Zâhirine bakýlýrsa, Fetih sahibi bunu kendi anlayýþýyla söylemiþtir. Ben bunu Zahîre´de de gördüm. Ýbaresi þudur: «Ýbn-i Semâa, müslüman olan bir adamýn âzâd edilen bir kadýna küfü olduðunu söylemiþtir.» Bunun vechi þudur: O adam hür olarak müslümanlýðý kabul eder, kadýn da müslüman olarak âzâd edilirse, erkekte küfrün eseri, kadýnda da cariyeliðin eseri kalýr. Bunlarýn ikisi de noksanlýk veren þeylerdir. Ama erkekte aslen hür olmanýn þerefi, kadýnda aslen Ýslâm olmanýn þerefi vardýr. Bunlar da kemâl veren þeylerdir. Böylece her ikisi müsavi olurlar. Þimdi þu kalýr: Ýþ aksine olursa, yani kadýn müslüman olur erkek âzâd edilirse, zâhire göre Ýslâm´ý ârýzî olmamak þartýyla hüküm yine böyledir. Aksi takdirde o adamda hem küfrün eseri, hem köleliðin eseri beraberce bulunurlar ve kendisi yalnýz küfrün eseri bulunan kadýna küfü olamaz.

«Þerefsizin âzâdlýsý ilh...» cümlesini Bahýr sahibi Müctebâ´ya nisbet etmiþtir. Bedâyi´de de bunun bir misli vardýr. Bedâyi sahibi þöyle demiþtir: «Hattâ Arabýn mevlâsý, Benî Hâþim´in mevlâlýna küfü olamaz. Hattâ beni Hâþim´in mevlâtý kendini Arabýn mevlâsýna nikâh etse, âzâd eden için itiraz hakký vardýr. Çünkü vefâ hakký nesep mesabesindedir. Peygamber (s.a.v.) "Vefâ, nesep hýsýmlýðý gibi bir hýsýmlýktýr." buyurmuþtur.» Bu ifadenin bir misli de Zahîre´dedir. Þarihin vefâ bahsinde zikrettiðine göre, âzâd edilenin vefâsýnda kefâet muteberdir. Binaenaleyh bir tacirin âzâd ettiði, atalarýn âzâd ettiðine küfüdür. Tabaðýn âzâd ettiðine küfü deðildir. Bunun üzerine yine Bedâyi sahibinin arzettiðimizden önce söylediklerimüþkil kalýr. Þöyle demiþtir: «Arabýn mevlâlarý Kureyþ´in mevlâlarýna küfüdürler. Çünkü Peygamber (s.a.v.)´in "Mevlâlar birbirlerine küfüdürler." hadis-i þerifi umum ifade eder.»

T E M B i H : Mevlel-muvâlât mevlel-atakâya küfü deðildir. Zahîre sahibi diyor ki: «Muallâ´nýn Ebû Yusuf´tan rivayetine göre, bir Ýnsanýn elinde müslüman olan kimse mevlel-atakâlara küfü olamaz.» Tahâvî þerhinde de þöyle denilmiþtir: «Bir kavmin en þereflisinin âzâd ettiði kadýn, mevâliye küfü olur. Çünkü o kadýnýn vefâ þerefi vardýr. Mevâlinin ise Ýslâm´da babalan bulunma þerefi vardýr»

METÝN

Müslüman olan mürted dinden dönmeyene küfü´dür. Ýki zýmmî arasýnda kefâret ise, ancak bir fitneden dolayý muteberdir. Araplara Acemler arasýnda diyanet, yani takva cihetinden kefâret muteberdir, Binaenaleyh bir fâsýk bir salihaya yahut iyi adamýn kýzý olan fâsýkaya, ilân ederek olsun etmeyerek olsun zâhire göre küfü olamaz. Nehir.

ÝZAH

«Müslüman olan mürted ilh...» cümlesini Bahýr sahibi Kýnye´den nakletmiþ; fakat bir þey söylememiþtir. Galiba bu, dinden dönme müddeti uzun sürmeyen mürted hakkýnda olacaktýr. Onun için de dâr-ý harbe iltihak ederse diye kayýtlamamýþtýr. Çünkü Ýslâm memleketinde dininden döner müslüman olmazsa öldürülür. Fakat dininden döner de üzerinden uzun zaman geçer ve bununla þöhret bulur da evvelâ dâr-ý harbe iltihak eder sonra müslüman olursa, hiç irtidat etmemiþ bir kadýna küfü olamamasý gerekir. Zira kadýna bu sebeple ârýz olacak ayýplama, aslen kâfir olup da sonradan müslümanlýðý kabul eden kimse sebebiyle gelecek ayýplamadan daha büyüktür.

«Ancak bir fitneden dolayý...» Yani bir fitneyi def etmek için muteberdir. Fetih sahibi Asýl´dan naklen þöyle demiþtir: «Ancak nesebi meþhur olursa, meselâ krallarýndan birinîn kýzýný bir dokumacý veya seyis aldatýrsa, aralarý ayrýlýr. Bu, kefâet yok diye deðil, fitneyi yatýþtýrmak içindir. Hâkim, müslümanlar arasýnda olduðu gibi, onlarýn arasýnda da fitneyi yatýþtýrmakla memurdur.»

«Araplarla Acemler arasýnda kefâet muteberdir ilh...» Bahýr sahibi diyor ki: «Ulemanýn zahir olan sözleri gösteriyor ki, tâkva Araplarla Acemler hakkýnda muteberdir. Binaenaleyh fâsýk bir Arap, Arap olsun Acem olsun salih bir kadýna küfü olamaz.» Nehir sahibi "Ýzahü´l-Ýslâh´ta, mezhebin bu olduðu açýklanmýþtýr." demektedir. Yine Bahýr´da belirtildiðine göre, ulemanýn zâhir olan sözleri, her ikisinde kefâetin mal cihetinden muteber olduðunu göstermektedir.

Ben derim ki: Sanat da öyledir. Nitekim Bedâyi´den nakledeceðimiz ifadeden anlaþýlacaktýr.

"Diyanet" cihetinden kefâet Þeyhayn´a göre muteberdir. Ýmam Muhammed muteber olmadýðýný söylemiþtir. Meðer ki dövülerek kendisiyle alay edilsin yahut pazar yerlerinesarhoþ çýkarak kendisiyle çocuklar oynasýn. O zaman diyanet muteber olur. Çünkü onunla alay eder. Hidâye. Fetih´te Muhit´ten nakledildiðine göre, fetva Ýmam Muhammed´in kavline göredir. Lâkin Tatarhâniyye´de Muhit´ten naklen "Fetvanýn buna göre olduðu söylenir." denilmiþtir. Muhit-i Burhâni´den naklen Makdisî´de de öyledir. Bunun bir misli de Zahîre´dedir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bu, Mebsût´un sahihlediðine uygundur. Hidâye´nin sahihlediði buna aykýrýdýr. Fakat metinlerdeki kaville fetva vermek evlâdýr.»

«Binaenaleyh bir fâsýk ilh...» Mâlûmun olsun ki Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Kadýn saliha olur da babasý sâlih olmazsa; yahut babasý salih olur da kýzý böyle olmazsa, fâsýk bir kimse bu kýza küfü olur mu olmaz mý tereddüd ettim. Þarihlerin zâhir olan sözlerine göre, itibar kýzýn babasýyla dedesinin salâhýnadýr. Çünkü þarihler; fâsýk bir kimse salih kimselerin kýzýna küfü olamaz demiþlerdir. Mecma sahibi kýzýn salâhýný itibara alarak; fâsýk bir kimce salihaya küfü olamaz demiþ; Hâniyye´de dahi fâsýk, salih kimselerin kýzý olan salih bir kadýna küfü olamaz denilerek hepsinin salâhý nazar-ý itibara alýnmýþtýr. Zâhire bakýlýrsa, kadýnýn veya babalarýnýn salih olmasý, fâsýkýn ona küfü sayýlamamasý için kâfidir. Ama ben bunu açýk olarak görmedim Nehir sahibi onunla münakaþa ederek "Hâniyye´nin sözü dahi, fâsýk, muhterem ve insanlarca sultanýn avanesi gibi tazim görürse, salih kimselerin kýzma küfü olur merkezindedir. Bazý Belh ulemasýnýn beyanýna göre, ilân etsin etmesin küfü olmaz. Ýbn-Ý Fadi bunu ihtiyar etmiþtir." demiþtir ki, bu söz sadece babalarýn salâhý îtibar edileceðini gösterir. Zâhir olan budur. O zaman kadýnýn fýskýna itibar yoktur. Yani kadýn iyi adam kýzý fakat fâsýk olursa, fâsýk birisi ona küfü olamaz. Çünkü itibar babanýn salâhýnadýr. Kýzýn fýskýna bakýlmaz. Bunu þu da teyid eder ki, kefâeti kadýn ýskat ederse, o velîlerin hakký olur. Çünkü salih bir kimse, fâsýk dâmadýyla ayýplanýr. Lâkin Bahýr sahibinin Hâniyye´den naklettiði söz, kadýnýn salâhýnýn, da itibara alýnacaðýný gerektirir. Nitekim yukarýda geçti. O zaman Hâniyye´nin ikinci sözünü buna yorumlamak mümkün olur. Þuna binaen ki, salih kimsenin kýzý ekseriyetle salih olur. Yakûbiyye hâþiyelerinde þöyle denilmektedir: «Fâsýk bir kimse salih kimsenin kýzýna küfü olamaz ifadesi söz götürür. Þöyle ki: Salih bir kimsenin kýzý fâsýk olabilir. O zaman ulemanýn açýkladýklarý gibi küfü olur. Evlâ olan Mecma´nýn ifadesidir ki þudur: Fâsýk, saliha bir kadýna küfü deðildir. Meðerki ekseriyetle salih kimsenin kýzý da salih olur. Musannýfýn sözü de ekseriyetle vâki olana binaendir denilsin.» Kuhistânî´nin sözü de böyledir. O þöyle demiþtir: «Yaný kadýn da salihadýr. Bunu zikretmemesi, ekseriye babasýnýn salâhýyla kýzý da saliha olduðu içindir.» Makdisî de böyle demiþtir.

Ben derim ki: Ulemanýn, kadýnýn salâhýný ailesinin salâhýna bina ederek bununla yetinmeleri, kadýnýn hali ekseriyetle gizli kaldýðý içindîr. Bilhassa bekârlarla küçüklerin hali bilinmez. Zahîre´de bildirildiðine göre Þeyhülislâm "Fâsýk bir kimsenin Ebû Hanife´ye göre âdilkimseye küfü olamayacaðýný söylemiþtir. Ebû Yusuf´la Ýmam Muhammed´den bir rivayete göre içki içen kimse bunu gizler de kimseye belirtmezse, iyi ailelerden salih bir kadýna küfü olabilir. Aþikâre içerse olamaz. Fetvanýn bunun üzerine olduðu söylenir.

Ben derim ki: Hâsýlý ulemanýn sözlerinden anlaþýlan, hepsinin salâh halini itibara almalarýdýr. Kadýnýn yahut babalarýnýn salâhýný söylemekle yetinenler, ekseriyetle görülen hale bakmýþlardýr ki, evlâtla babanýn salâhý birbirine baðlýdýr. Buna göre fâsýk, iyi adam kýzý bir salih kadýna küfü olamaz. O ancak fâsýk kýzý fâsýk bir kadýna küfü olur. Ýyi adam kýzý fâsýk bir kadýna da küfü olamaz. Nitekim Yakûbiyye´de nakledilmiþtir. Kýzýn babasý için itiraz hakký yoktur. Çünkü kýzý sebebiyle ayýplanmasý, dâmadý sebebiyle ayýplanmasýndan daha çoktur. Fâsýk kýzý saliha bir kadýn, kendini bir fâsýk adama nikâhlarsa, onun babasý için de itiraz hakký yoktur. Çünkü o da öteki gibidir. Kadýn fâsýkla yaþamaya razý olmuþtur. Fakat kýz küçük olur da babasý onu bir fâsýk ile evlendirirse, fýskýný bildiði halde olursa akit sahihtir. Büyüdüðünde kýza muhayyerlik yoktur. Çünkü babanýn bundan önceki bâbta geçtiði vecihle sâpýk olmamak þartýyla bunu yapmaya hakký vardýr. Ama baba iyi bir adam olup dâmadýn da iyi olduðunu zannederse, akit sahih deðildir. Bezzâziye sahibi diyor ki: «Bir adam kýzýný verir de onun iyi olduðunu, içki içmediðini zanneder, fakat dâmat sarhoþ çýkarsa, kýz büyüdüðünde; ben nikâha razý deðilim, dediði taktirde bakýlýr: Babasý içki içmez, içkicilerle tanýnmaz ve ailesinin ekserisi iyi insanlarsa, bu nikâha bilittifak bâtýldýr. » Bu izahý ganimet bil. Çünkü tektir.

«Ýyi adamýn kýzý» sözü, gerek salihanýn, gerekse fâsýk kadýnýn sýfatýdýr. Binaenaleyh muteber olan sadece babalarýn salâhýdýr. Kadýn iyi kimselerin kýzý olduktan sonra kendisinin fýskýna bakýlmaz. Nehir´den naklettiðimiz de budur. Evet bu, Yâkubiyye´den naklettiðimize muhaliftir.

«Ýlân ederek olsun etmeyerek olsun.» Fýskýn; ilân edenin hail zâhirdir. ilân etmezse; þahit çaðýrarak bu adam fâsýklýk sayýlan filan iþi yapmýþtýr. Ama bunu âþikâre yapmaz, diye isbatla bilinir ve velîlerin isteði ile aralarý ayrýlýr. T.

«Zâhire göre» sözü, Nehir sahibi tarafýndan zâhir görülerek söylenmiþ bir sözdür. Zannolunduðu gibi zâhir rivayet deðildir. Zira Hâniyye´de Serahsî´den naklen açýklandýðýna göre, zâhir rivayette Ebû Hanife´den bu hususta bir þey nakledilmemiþtir. Sahih olan ona göre fâsýklýðýn kefâete mâni olmamasýdýr. Evvelce arzetmiþtik ki, Hidâye´nin sahih dediði kavil buna muarýzdýr.

Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:29:52
METÝN

Kefâet mal ve sanat cihetinden de muteberdir. Meselâ dâmat sanat sahibi deðilse, mehr-i muacceli ve karýsýnýn bir aylýk nafakasýný vermeye muktedir olmalý, aksi takdirde kadýn cimaya elveriþli ise her gün onun günlük yiyeceðini kazanabilmelidir. Sanat yönünden: meselâ bir dokumacý, terziye; terzi manifaturacý ve tâcire; bunlarýn ikisi de, âlim ve kadýya küfü olamazlar.

ÝZAH

«Kefâet, mal cihetinden» Arab olanlarla olmayanlar için muteberdir. Nitekim Bahýr´dan naklen yukarýda geçmiþti. Çünkü mal ile öðünmek, âdeten baþka þeylerle öðünmekten daha çoktur. Bilhassa zamanýmýzda böyledir. Bedâyi.

«Mehr-i muaccel» den murad, peþin verilmesi âdet olan mehirdir. Velev ki bütünü olsun. Fetih. Bütününü vermeye kudreti olmak þart deðildir. Zâhir rivayete göre zenginlikte kadýna müsavi olmak da þart deðildir. Sahih olan kavil budur. Zeylâî. Dâmat çocuk olursa, babasýnýn veya annesinin yahut dedesinin zenginliði ile o da zengin sayýlýr. Nitekim gelecektir. Bu söz, mehir miktarý borcu olana da þâmildir. Böylesi de küfü sayýlýr. Çünkü iki borçtan hangisini dilerse ödeyebilir. Nitekim Valvalciyye´de belirtilmiþtir. Yine bu söz, fakir bir ailenin fakir kýzýna da þâmildir. Nitekim Vâkýat sahibi bunu açýklamýþ; mehir ve nafaka kocaya aittir; binaenaleyh bu vasýf onun hakkýnda muteberdir diye ta´lilde bulunmuþtur. Keza bu söz sultan ve âlim gibi mevki sahibine de þâmildir. Zeylâi diyor ki:«Bazýlarý nafakadan hiçbir þeye mâlýk olmasa yine küfü olacaðýný söylemiþlerdir. Çünkü bozuk düzen bununla yoluna girer. Onun içindir ki ulema "Arap olmayan bir fâkih, cahil bir Araba küfüdür." demiþlerdir.

«Bir aylýk nafaka» yý Tecnîs sahibi sahihlemiþtir. Müctebâ sahibi ise, kazanmak suretiyle nafakaya muktedir olmayý kâfi ve sahih bulmuþtur. Þu halde sahih kabul edilen kavil muhtelif demektir. Bahýr sahibi ikinci kavli zâhir bulmuþ; Nehir sahibi ise þarihin söylediði þekilde iki kavlin arasýný bulmuþ, Hâniyye´de buna iþaret edildiðini söylemiþtir.

«Kadýn cimaya» elveriþli deðilse, yani buna tâkat getiremeyecek kadar küçük ise, erkek ona küfüdür. Velev ki nafakaya kudreti olmasýn. Çünkü böyle bir kadýna nafaka yoktur. Fetih. Bu ifadenin bir misli de Zahîre´dedir.

«Sanat» cihetinden kefâet, Kerhî´nin beyanýna göre Ýmam Ebû Yusuf indinde muteberdir. Ebû Hanife bu hususta iþi Araplarýn âdetine bina etmiþtir ki, Araplara mevâlî olanlar bu iþleri yaparlar, ama bunlardan sanat kasdetmezler ve bunlar sebebiyle ayýplanmazlar. Ebû Yusuf beldeler halkýnýn âdeti ile cevap vermiþtir. Onlar bu iþleri sanat ittihaz ederler ve bunlarýn aþaðý olanýyla ayýplanýrlar. Binaenaleyh hakikatta Ýmam-ý Âzam´la Ebû Yusuf arasýnda hilâf yoktur. Bedâyi. Bu izaha göre Araplardan þehirlerde yaþayan ve sanat ittihaz edenler hakkýnda bu iþlerde kefâet muteberdir. O zaman bunlar Araplarla Acemler orasýnda muteber sayýlýr.

«Meselâ bir dokumacý ilh...» Mültekâ ile þerhinde þöyle denilmiþtir: «Bir dokumacý, kan alýcý, süpürgeci, tabak, berber, baytar, demirci veya bakýrcý, sair sanat ehline meselâ atlara, manifaturacýya veya kumaþ satana küfü deðildir. Bu sözde sanatýn iki cins olduðuna ve bir sanat ehlinin diðerine küfü olmayacaðýna iþaret vardýr. Lâkin her sanat ehlinin fertleri birbirlerine küfüdürler. Bununla fetva verilir. Zâhidî.»

Yani sanatlar birbirinden uzaklaþýnca, birinin ehli diðerininkine küfü olamaz. Yalnýz birinin efradý birbirine küfüdürler. Bu söz þunu da ifade eder ki; iki tarafýn sanatta birleþmesi târafýn deðildir. Birbirine yakýn olmasý kâfidir. Binaenaleyh dokumacý kan alýcýya, tabak süpürgeciye, bakýrcý demirciye, attar manifaturacýya küfüdür. Hulvânî "Fetva buna göredir." demiþtir. Fetih´te "Mucip, örf sahiplerinin azýmsamasýdýr. Hüküm buna göre devreder." denilmiþtir. Þu halde Ýskenderiye´de dokumacý attara küfü olmak gerekir. Çünkü dokumacýlýðýn orada itibarý iyidir, küçümsenmez. Meðerki onunla birlikte baþka bir sanatýn düþüklüðü olsun. Bu ifade gösterir ki, sanatlar birbirine yakýn olduðu veya birleþtiði vakit, kalan cihetlerden kefâetin itibara alýnmasý icabeder. Meselâ Acem attar Arap attara veya manifaturacýya küfü olamaz. þimdi tabak ve berber Arap olursa. Acem attara veya manifaturacýya küfü sayýlýrýný sayýlmazmý meselesi kalýr. Öyle görünüyor ki; nesep veya ilim þerefi. sanat noksanlýðýný tamamlar. Hattâ þair sanatlan geçer bile. Binaenaleyh cahil bir Acem attar Arap berbere veya âlime küfü olamaz. Fetih´in sözü de bunu teyid eder. Orada bildirildiðine göre, Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivayette, kendisi müslüman olan veya âzâd edilen kimse karþý tarafýn nesebine karþý fazilet sahibi olursa, ona küfü´dür.

«Bunlarýn ikisi de âlim ve kadýya küfü olamazlar.» Nehir sahibi þöyle diyor: «Binâye´de Gâye´den naklen bildirildiðine göre süpürgeci, kan alýcý, tabak, bekçi, seyis, çoban ve kayyim yani tellâk, dikicinin kýzýna küfü deðillerdir. Terzi de manifaturacýyla tacirin kýzýna küfü deðildir. Manifaturacýyla tacir dahi âlim ve kadýnýn kýzýna küfü olamazlar. Dokumacý çiftlikçinin kýzýna küfü deðildir. Velev ki kýz fakir olsun. Bazýlarýnýn küfü olduðunu söylemiþlerdir.»

Ben derim ki: Zâhire bakýlýrsa, terzi gibi biri usta olur da iþ kabul eder ve yanýnda çalýþan çýraklarý bulunursa, zamanýmýzda manifaturacýnýn ve tacirin kýzýna küfü olur. Nitekim Fethu´l-Kadir´in yukarýda geçen sözünden de anlaþýlmaktadýr. Çünkü örf-ü âdette bu noksan sayýlmaz. Gerçi Mülteka þerhinde Kâfî´den naklen "Kunduracý manifaturacýya ve attâra küfü deðildir." denilmiþse de, zâhire göre bundan murad, mest veya ayakkabýlarýný eliyle yapandýr. Usta olur da çýraklarý bulunursa; yahut onlarý dikilmiþ alýp dükkânýnda satarsa, bizim zamanýmýzda manifaturacý ile attârdan daha aþaðý sayýlmaz. Tahtâvî diyor ki: «Ulema âlimle kadý hakkýnda mutlak söz etmiþ, âlimi amel eden diye kayýtlamadýklarý gibi; kadýyý da rüþvet almayan diye kayýtlamamýþlardýr. Zahire göre kayýtlamak lâzýmdýr. Zira o takdirde kadý zâlim sayýlýr. Ýlmi ile amel etmeyen âlim de onun gibidir. Bunu kaydetmelidir.»

Ben derim ki: Ýhtimal bunu mutlak býrakmalarý diyanet hususunda kefâeti söylemelerinden anlaþýldýðý içindir. Zâhire göre o zaman, fasik âlim ile fâsýk kadý iyi insanlarýn salih kýzýna küfü olamazlar. Çünkü salâh þerefi fýskla birlikte yürüyen ilim ve kaza þerefinden üstündür.

METÝN

Zâlimlerin yolundan gidenler ise hepesinden aþaðýdýr. Vazifelere gelince: Bunlar sanatlardan sayýlýr. Binaenaleyh vazife sahibi -þayet vazifesi kapýcýlýk gibi aþaðý bir sanat deðilse- tacire küfü´dür. Müderris veya nâzýr þehirdeki emîrin kýzýna küfü´dür. Bahýr. Kefâetin itibara alýnacaðý yer akdin baþýdýr. Ondan sonra yok olmasý zarar etmez. Akdi yaparken küfü olur da sonra yoldan çýkarsa, akýt feshedilmez. Ama tabak olur da sonra iþi ticarete çevirirse. ayýplanmasý devam ettiði takdirde küfü olamaz; devam etmezse olur. Bunu inceleme neticesi Nehir sahibi söylemiþtir. Bir Acem, Arap kýzýna küfü olamaz. Velev ki âlim veya sultan olsun. Esah kavil budur. Bunu Yenâbî´den naklen Fetih sahibi söylemiþtir. Bahýr sahibi ise zâhir rivayet olduðunu iddia etmiþ; musannýf da onu tasdiklemiþtir.

ÝZAH

«Hepsinden aþaðýdýr» Yani isterse faziletli ve çok zengin olsun. Çünkü kendisi kan dökenlerden ve baþkalarýnýn mallarýný yiyenlerdendir. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. Evet, bunlar kendi aralarýnda birbirlerine küfü´dürler. Mültekâ þerhi. Nehir´de Binâye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Mýsýr´da bir cins vardýr ki, bütün cinslerden aþaðýdýr. Bunlar laðýmcýlar taifesidir.»

Ben derim ki: "Yolundan gidenler" diye kayýtlamasý gösterir ki, emir ve sultan gibi metbu böyle deðildir. Çünkü o örfen tacirden daha þereflidir. Nitekim þarihin Bahýr´dan naklen aþaðýda söyleyeceði de bunu ifade etmektedir. Anladýn ki vâcip, örf sahiplerinin noksan görmeleridir. Hüküm onunla beraber devreder. Bu izaha göre bir kimse emîr veya emîre tabi bulunur da; varlýklý, insanlar arasýnda sevilip sayýlan biri olursa, þüphesiz örf-ü âdette kadýn tabak, dokumacý ve emsalinde olduðu gibi onunla ayýplanmaz. Her gün hatâlara inerek müslüman - kâfir bütün evlerin pisliðini taþýyan laðýmcýyý geç. Velev ki bununla insanlarýn veya mescitlerin pisliklerden temizlenmesini kasdetmiþ olsun. Velev ki emîr veya ona tâbi olanlar âlemin mallarýný yesinler. Çünkü burada istinat noktasý dünyadaki alçaklýk ve yüksekliktir. Onun içindir ki imam Muhammed "Diyanet hususunda kefâet mutebar deðildir. Çünkü diyanet âhiret hükümlerindendir. Dünya hükümleri onun üzerine kurulamaz." dediði vakit, ulema ona þöyle cevap vermiþlerdir: «Her yerde muteber olan, âhiret hükümlerinden olsun olmasýn delilin iktiza ettiði þeydir. Bilâkis diyaneti itibara almak dünyevî bir þeye mebnîdir ki, o da dâmadýn fýský ile iyi insanlarýn kýzýnýn ayýplanmasýdýr.»

Ben derim ki: ihtimal Muhit´ten yukarýda naklettiðimiz "Zâlime tâbi olan kimse hepsindenaþaðýdýr." sözü onlarýn zamanýna aittir. O zaman din ve takva ile öðünmek galip idi. Bizim zamanýmýzda öyle deðildir. Þimdi dünya ile öðünmek modadýr. Allahu a´lem.

«Vazifelere gelince...» Bundan murad. Evkaf´taki memuriyetlerdir. «Bunlar sanatlardan sayýlýr.» Çünkü bunlar Mýsýr´da sair sanatlar gibi birer kazanç yolu olmuþlardýr. Bahýr.

«Aþaðý bir sanat deðilse...» Yani örfen kapýcýlýk, þoförlük, odacýlýk, el ulaklýðý gibi bayaðý sayýlmýyorsa demektir. Bahýr. "Müderris" Yani þer´î bir ilim okutan.

"Nâzýr" Vakýf iþlerine bakan memurdur. Bu söz Bahýr sahibinin yaptýðý bir incelemedir. Lâkin þimdi nâzýr þerefli bir insan sayýlmamaktadýr, bilâkis herkes gibidir. Bazen âzadlý bir zenci olabilir. Çok defa vakfýn maIýný yer; kötü yerlere sarfeder. Þu halde bu zikredilenlere nasýl küfü olabilir. Meðerki faziletli bir nâzýr ve mescit nâzýrý gibi kayýtlarla kayýtlanmýþ ola. Vâkýfýn þartýyla bir vakfa tayin edilen nâzýr bunun hilâfýnadýr. Çünkü o bununla yükseklik kazanmaz. T.

«Þehirdeki emirin kýzýna küfü´dür.» Þüphesiz ki emîrin kýzý diye tahsisi mubalâða içindir. Yani tacirin kýzýna evleviyetle küfû olur ve emîrin tacirden daha þerefli olduðunu ifade eder. Nitekim örfen de böyledir. Bu, bizim yukarýda geçen bahsimizi teyid eder. Nitekim buna tembihte bulunmuþtuk.

«Kefâetin itibara alýnacaðý yer akdin baþýdýr.» Ben derim ki: Buna Zahîre´nin þu ifadesiyle itiraz olunur: «Bir kan alýcý, nesebi bilinmeyen bir kadýnla evlenir de, sonra Kureyþ´ten biri onu iddia ederek kendi kýzý olduðunu isbat ederse, aralarýný ayýrabilir. Ama kadýn bir adamýn cariyesî olduðunu ikrar ederse nikâhý iptal ettiremez.» Buna þöyle cevap verilebilir: Nesebin sübutu gebe kalma vaktine istinat ettiði için, nikâh kýyýlýrken kefâet yoktur. Vardý da sonra yok oldu demek deðildir kî, akit zamanýndaki itibara aykýrý olsun. îkrar meselesine gelince: Kadýnýn kendine münhasýrdýr. Kocasý onunla ilzam edilemez. Zira tekarrur etmiþ bir kaidedir ki, ikrar huccet-i kâsýradýr. Yalnýz ikrarý yapan hakkýnda geçerlidir.

«Sonra yoldan çýkarsa» yerine, sonra kefâeti kalmazsa dese daha iyi olurdu. Çünkü yoldan çýkmak diyanetin mukabilîdir. Diyanet ise kefaette nazar-ý itibara alýnan þeylerdendir. T.

«Ama tabak olur da ilh...» Bu cümleyi Bahýr sahibi "Küfü olmasý gerekir." diyerek yukarki cümleye tefri etmiþ; sonra istidrakta bulunmuþtur. Çünkü ulema "Sanatý terk etmek mümkün ise de, ayýplamasý kalýr." demislerdir. O, ulemanýn bu sözüne muhaliftir. Nehir sahibi yatýþtýrma yaparak þunu söylemiþtir: «Ayýplamasý devam ederse küfü olmaz. Ama zaman geçmekle unutulursa küfü olur dese iyi olurdu.»

METÝN

Lâkin Nehir´de þöyle denilmiþtir: «Eðer þereflilik, mevki ve itibar sahibi diye tefsir edilirse. o zaman Hz. Ali cinsinden bir kadýna küfü olamaz. Nitekim Yenâbi´de beyan edilmiþtir. Alimdiye tefsir edilirse küfü´dür. Çünkü ilmin þerefi, nesep ve mal þerefinden daha üstündür. Nitekim Bezzâzî kesinlikle buna hükmetmiþ; Kemâl ve baþkalarý da bunu kabul etmiþlerdir. Bunun vechi zâhirdir. Onun için Aiþe, Fâtýma (r.a.)´dan daha faziletlidir denilmiþtir. Bunu Kuhistânî söylemiþtir.»

ÝZAH

«Lâkin Nehir´de ilh...» þöyle denilmiþtir: «Onun sözü gösteriyor ki, Arap olmayan bir kimse Araba küfü deðildir. Velev ki þerîf olsun. Lâkin Kâdýhân´ýn Câmi´inde bildirildiðine göre ulema; þerîf bir kimse soyluya küfü´dür demiþlerdir. Þu halde bir Acem cahil Araba ve þerîfe (Hz. Ali sülâlesine) küfü olur. Çünkü ilmin þerefi nesep þerefinden yüksektir.» Fethu´l-Kadir sahibi bunu kabul etmiþ; Bazzâzî kesinlikle buna kâil olarak þunu da ilâve etmiþtir: «Fakir bir âlim cahil zengine küfü´dür. Bunun vechi zâhirdir. Çünkü ilmin þerefi nesep þerefinin üstündedir. Mal þerefinin üstünde olacaðý ise evleviyette kalýr. Evet, þereflilikten bazen mevki ve itibar kasdedilir. Nitekim Muhit sahibi Sadru´l-Ýslâm´dan naklen onu böyle tefsir etmiþtir. Böylesi Arap kýzýna küfü deðildir. Nitekim Yenâbi´de bildirilmiþtir.» Nehir sahibinin sözü kýsaltýlmýþ olarak burada sona erer.

Ben derim ki: Mademki Yenâbi´de bir þerîfin Arap kýzýna küfü olamamasý, þerîfi mevki ve itibar sahibi diye tefsir etmeye baðlýdýr. O halde musannýfýn ölüm hakkýnda küfü deðildir diye sahihlemesi ve þarihin de bunu Yenâbi suhibine nisbet etmesi doðru deðildir. Hayreddin-i Remlî´nin Mecmau´l-Fetevâ´dan naklen bildirdiðine göre bir âlim þerefli bir kýza küfü´dür. Çünkü hasep þerefi, nesep þerefinden daha kuvvetlidir. Bundan dolayýdýr ki Aiþe (r.a.) Hz. Fatýma´dan efdaldir denilmiþtir. Çünkü Hz. Aîþe´nîn ilmî þerefi vardýr. Muhit´te böyle denilmiþtir. Remlî þunu da söylemiþtir: Buna Muhit sahibi ile Bezzâziye, Feyz, Câmiu´l-Fetevâ ve Dürer sahipleri kesinlikle kali olmuþlardýr. Sonra musannýfýn buradaki ibaresini naklederek;"Anlaþýlýyor ki burada ihtilâf edilmiþtir. Lâkin zâhir rivayete göre küfü olmadýðý sahihlenmiþtir. Mezhep budur, Bahusus Yenâbi sahibi onun esah olduðunu da söylemiþtir." demiþtir.

Ben derim ki: Yenâbi sahibinin sahihlediðinin musannýfýn benimsediðinden baþka olduðunu gördün. Söylediði zâhir rivayete gelince: O bu hususta Bahýr sahibine tâbi olmuþtur. Þarihin "Bahýr sahibi ise bunun zâhir rivayet olduðunu iddia etmiþ ilh..." ifadesi gösteriyor ki. zâhir rivayet olduðu mücerret bir dâvâdýr. Delili yoktur. Delil nâmýna yalnýz fukahanýn metinlerde ve baþka yerlerde "Araplar birbirlerine küfüdürler." sözü gösterilebilir. Yani baþkalarý onlara küfü olamaz. Þüphesiz ki bu söz zâhiren mutlak ise de, ulema onu, "âlim olmayan" diye kayýtlamýþlardýr. Bunun nice benzerleri vardýr. Çünkü mezhep ulemasýnýn yaptýklarý küllî kaidelerden yahut fer´î meselelerden veya naklî delillerden alarak mutlak ibarelere birtakýmkayýt ve þartlar koymaktýr. Burada da öyledir. Fetevâ´i Hayriyye´nin sonunda zikredilmiþtir ki, Kureyþli bir cahil, bir mecliste âlimin önüne geçerse haram iþlemiþ olur. Çünkü bütün ulemanýn yazdýklarýna göre, âlim bir insan Kureyþliden üstündür. Teâlâ Hazretleri "Hiç bilenlerle bilmiyenler bir olur mu?" âyet-i kerîmesinde, Kureyþli iIe baþkasýnýn arasýnda fark yapmamýþtýr ilh... Fetevâ-i Hayriyye sahibi sözü uzatmýþtýr. Ona müracaat edebilirsin. Âyet-i kerîmenin delâleti ve ulemanýn acýk beyanlarý ile ilmin þerefi nesep þerefinden daha kuvvetlî olunca, ulemanýn burada mutlak býraktýklarýný kayýtlamak gerekir. Binaenaleyh ulemanýn söyledikleri zâhir rivayete muhalif deðildir. Bir kimsenin "Ebû Hanife, Hasan-ý Basrî ve bunlardan baþka Arap olmayan biri cahil bir Kureyþlinîn yahut topuklarýna sîldiren bir Arabýn kýzýna küfü deðildir." demesi nasýl doðru olabilir! Öyleyse bildiðin gibi Muhit sahibi ve baþkalarý ulemanýn söylediklerine kesin olarak kail oldularsa, muhakkýk Ýbn-i Hümam ile Nehir sahipleri bunu kabul ettiler; þarih de onlara uyduysa bu çok görülmez. AIIahu a´Iem,

«Onun için...» Yani ilmin þerefi nesep þerefinden daha kuvvetli olduðu içindir ki, Ayþe (r.a.) efdaldir denilmiþtir. Çünkü onun ilmi çoktur. Bu sözün zâhirine bakýlýrsa "Nesep cihetinden Fâtma efdaldir." denilemez. Çünkü sözün geliþi, iImin þerefinîn nesep þerefinden daha kuvvetli olduðunu beyan hususundadýr. Lâkin þöyle denilebilir: «Bu, Fâtýma (r.a.)´yý bundan çýkarmakla olur. Çünkü onun hakkýnda vasýtasýz cüz´iyyet tahakkuk etmiþtir.» Onun için Ýmam Mâlik "Fâtýma, Peygamber (s.a.v.)´in bir cüzüdür. Onun bir cüzü olan kimseden daha faziletli kimse olamaz." demiþtir. Ama bundan onun alelýtlak faziletli olmasý lâzým gelmez. Aksi takdirde Peygamber (s.a.v.)´in diðer kýzlarýný Hz. Ayþe´den hattâ dört halifeden üstün tutmak lâzým gelir ki bu, icmâya muhaliftir. Nitekim bunu Ýbn-i Hâcer Fetevâ´sýnda beyan etmîþtir. O halde ekseri ulemadan nakledilen "Ayþe, Fatma´dan efdaldir." Sözü; ilim gibi Cennet´te Peygamber (s.a.v.) ile beraber olmasý gibi bazý hususta yorumlanýr.

METÝN

Bir Hanefî Þâfînin kýzýna küfüdür. Bize ne zaman onun mezhebini sorarlarsa, kendi mezhebimizle cevap veririz. Nitekim bunu musannýf Cevâhiru´l-Fetevâ´ya nisbet ederek anlatmýþtýr. Köylü kasabalýya küfüdür. Beldeye itibar yoktur. Nitekim güzelliðe de itibar yoktur. Hâniyye. Akla ve satýþýn feshine sebep olan kusurlara da itibar yoktur. Þâfî buna muhaliftir. Lâkin Nehir´de Merginânî´den naklen "Deli bir erkek akýllý kadýna küfü deðildir." denilmiþtir. Keza bir çocuk babasýnýn veya annesinin yahut dedesinin zenginliði ile mehire nisbetle küfü olur. Bunu Nehir sahibi Muhit´ten nakletmiþtir. Maksat mehr-i muacceldir. Nitekim geçti. Nafakaya nisbetle küfü deðildir. Çünkü âdete göre babalar oðullarý nâmýna mehri üzerlerine alýr, nafakayý almazlar. Zahîre.

ÝZAH

«Bir Hanefî þâfi´nin kýzýna küfü´dür ilh...» Burada küfü sözünden murad, akdin sahih olmasýdýr. Yani bir Hanefî Þâfî´nin kýzýyla evlenirse, biz akdin sahih olduðuna hükmederiz. Velev ki kýzýn babasýnýn mezhebine göre kýz bâkire olursa, bu akit ancak velîsinin giriþmesiyle sahih olsun. Çünkü biz kendi mezhebimizde sahih olduðuna inandýðýmýz þeyle hüküm veririz. Bezzâziye sahibi diyor ki: «Þeyhülislâma Þâfiîlerden bülûða ermiþ bir kýz kendini bir Hanefî´ye yahut Þâfî´ye babasýnýn izni olmaksýzýn nikâhlarsa, sahih olur mu diye sorulmuþ. O da evet, her ne kadar ikisi de sahih olmadýðýna îtikat etseler de sahihtir. Çünkü biz mezhebimize göre cevap veririz. Hasmýn mezhebine göre cevap vermeyiz. Zira onun sevaba ihtimalli hata olduðuna inanýrýz. Bize bu hususta Þâfî´nin mezhebi nasýldýr diye sorarlarsa, onun mezhebine göre cevap vermeyiz demiþtir.»

«Zira onun sevaba ihtimalli hata olduðuna inanýrýz ilh...» sözü, "Mukallide, efdal olaný taklit gerekir. Tâ ki mezhebinin daha üstün olduðuna inansýn." sözüne istisna eder. Fakat usül ulemasýnca mutemet kavil bunun hilâfýdýr. Nitekim kitabýn baþýnda arzetmiþtik. Sonra anlattýklarýmýzdan pekâlâ anlaþýlýr ki, bu fer´i meseleyi kefâet bâbýnda zikretmek münasip deðildir.

«Beldeye itibar yoktur» Yukarýda geçen kefâet nevileri bulunduktan sonra beldeye itibar yoktur. Bahýr sahibi diyor ki: «Köylerde dolaþan tacir, þehirdeki tacirin kýzýna küfüdür. Çünkü birbirlerine yakýndýrlar.»

«Nitekim güzelliðe de itibar yoktur.» Lâkin dürüstlük, velîlerin yakýþýklýlýk ve güzellikte mücânezete dikkat etmeleridir. Bunu Tatarhâniyye´den naklen Hindiyye sahibi söylemiþtir.

«Akla itibar yoktur.» Kâdýhân Câmi´ þerhinde þöyle demiþtir: «Akla gelince: Mütekaddimin ulemamýzdan onun hakkýnda bir rivayet yoktur. Müteehhirin ise ihtilâf etmiþlerdir.» Yani kefâette akýl mutebermidir deðilmidir diye ihtilâf etmiþlerdir.

«Kusurlara da itibar yoktur.» Yani kefâetle satýþýn bozulmasýný gerektiren cüzzam, delilik ve bars gibi kusurlardan selâmet aranmaz.

«Þâfî buna muhaliftir.» Kadýnýn kocasýyla oturmaya tâkatý yoksa, ilk üçünde Ýmam Muhammed de muhaliftir. Þu kadar var ki, ayrýlmak veya fesih zevceye aittir, velîye alt deðildir. Nitekim Fetih´te bildirilmiþtir.

«Deli bir erkek akýllý kadýna küfü deðildir.» Nehir sahibi diyor ki: «Çünkü nikâhtan beklenen maksatlar elden gider. Binaenaleyh bu fakirlikten ve sanat bayaðýlýðýndan daha kötüdür.» Bu söze itimat gerekir. Zira insanlar deliyi evlendirmek sebebiyle bayaðý sanat sahibi olmaktan daha çok tayib ederler.

«Annesinin yahut dedesinin» sözünü Nehir sahibi Muhit´e nisbet etmiþtir. Fetih´te nine de ziyade edilmiþtir. Lâkin yine orada beyan edildiðine göre, bir çocuðu babasýnýn zenginliði ileküfü saymak zikredildiði vecihle mehri üzerine almak âdetine mebnîdir. Anne ile dedede bunu teslim ederiz. Fakat ninede onu üzerine alma âdeti yoktur. Velev ki bazý zamanlarda bulunsun.

«Nitekim geçti.» Musannýfýn "Mal cihetinden mehir muteberdir." dediði yerde geçmiþti.

«Çünkü âdete göre ilh...» ifadesinin muktezasý zamanýmýzda olduðu gibi küçük oðlu nâmýna nafakayý üzerine almak dahi âdet olsa küfü sayýlmasýdýr. Hattâ zamanýmýzda baba hanesinde yaþayan büyük oðlu nâmýna bile nafakayý üzerine almaktadýr. Zâhire bakýlýrsa bununla oðul küfü olur. Çünkü maksat nafakanýn koca tarafýndan milk, kazanç veya baþka bir yolla hâsýl olmasýdýr. Bunu þu da teyid eder ki, Hidâye ve diðer kitaplarýn sözlerinden hatýra gelen bu bâbta sözün, büyük veya küçük olsun mutlak koca hakkýnda olmasýdýr. Çünkü Hidâye sahibi þöyle demiþtir: «Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre kendisi nafakaya kudreti nazar-ý itibare almýþ, mehri almamýþtýr. Çünkü mehirde müsamaha cereyan eder. Kiþi babasýnýn zenginliði ile ona kâdir sayýlýr.» Evet, Bedâyi´de þu ziyade vardýr: «Zâhir rivayete göre nafaka ile mehir arasýnda fark yoktur.» Lâkin musannýfýn benimsediði kavli Bahýr sahibi Müctebâ´dan nakletmiþ, Müctebâ sahibinin onu sahih kabul ettiðini söylemiþtir. Onu küçük çocuða tahsis etmesi, büyük çocuðun öyle olmamasýný gerektirir. Bunun vechi þudur: Küçük çocuk zekât bâbýnda babasýnýn zenginliði ile zengin sayýlýr. Büyük çocuk öyle deðildir. Lâkin sebep babanýn üzerine almasý âdetî olduðuna göre, ikisi arasýndaki fark zâhir olmadýðý gibi; örf olan yerde büyükle küçük hakkýnda mehirle nafaka arasýndaki fark da zâhir deðildir. Allahu a´lem.

METÝN

Kadýn kendini mehrinden daha az bir malla nikâhlarsa, asabe olan velî için mehri mislini tamamlayýncaya yahut ârý def için hâkim aralarýný ayýrýncaya kadar itiraz hakký vardýr. Kocasý velî ayýrmadan ve zifaf olmadan karýsýný boþarsa, karýsýna müsemmanýn yarýsý verilir. Zifaftan önce onlarý birbirinden velî ayýrýrsa kadýna mehir yoktur. Zifaftan sonra ayýrýrsa, kadýna mehr-i müsemma verilir. Keza aralarý ayrýlmadan biri ölürse, ölümle nikâh sona erdiði için velînin tamamlatmayý istemeye hakký yoktur. Cevâhiru´l-Fetevâ. Bir kimse birine, kendisine bir kadýn nikâhlamasýný emreder de, o da bir cariye nikâhlarsa caiz olur. Ýmameyn sahih olmadýðýný söylemiþlerdir. Ýstihsan da budur. Bunu Hidâye´ye tebean Mültekâ sahibi söylemiþtir. Tahâvî þerhinde fetva için Ýmameyn´in kavlinin daha güzel olduðu bildirilmiþtir. Ebu´l-Leys bunu tercih etmiþ; musannýf da bunu ikrar eylemiþtir.

ÝZAH

«Mehrinden daha az bir malla ilh...» Yani herkesin aldanmayacaðý þekilde nikâhlarsa demektir. Bundan muradýn ne olduðunu önceki bâbta anlatmýþtýk.

«Asabe olan veli için itiraz hakký vardýr.» Kadýn akýlsýzsa, baþka akrabalarýna ve hâkime itiraz hakký yoktur. Nitekîm Zahîre´de beyan edilmiþtir. Nehir. Zahîre´nin ifadesi þudur: «Hacredilen kadýn mehr-i mislinden daha az bir malla evlenirse, hâkimin ona itiraza hakký yoktur. Çünkü harç maldadýr, nefiste deðildir.» Bahýr.

Ben derim ki: Lâkin Zahîriyye´nin harç bahsinde þöyle denilmektedir: «Kocasý o kadýnla zifaf olmamýþsa, bazýlarýna göre ona "Karýnýn mehr-i mislini tamamla" denilir. Razý olursa ne âlâ; olmazsa aralarý ayrýlýr. Zifaf olmuþsa, mehri tamamlamasý gerekir, aralarý ayrýlmaz. Çünkü ayrýlýk mehr-i misil noksanlýðýndan ileri gelecekti. Mehr-i mislini ödeyînce bu ortadan kalkar.» Ýtiraz hakký vardýr sözünden, akdin sahih olduðu anlaþýlýr. Evvelce görmüþtük ki, kadýn dengi olmayan biriyle evlenirse, fetva için tercih edilen kavil imam Hasan´ýn riayetidir. Yanî akit sahih olmaz. Böyle bir rivayeti burada zikreden görmedim. Bunun muktezasý, akdin sahih olduðunda hilâf bulunmamaktýr. Vechi herhalde þu olsa gerektir: Burada mehr-i misli tamamlamak suretiyle istidrak mümkündür. Kefâet bulunmamak bunun hilâfýnadýr. Allahu a´lem.

«Yahut hâkim aralarý ayýrýncaya kadar ilh...» Hindiyye´de Sirâc´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Bu ayrýlýk ancak hâkim huzurunda olur. Hâkim aralarýnýn ayrýlmasýna hükmetmemiþtir. Binaenaleyh talâk, zýhâr, îlâ ve mirasýn hükmü bâkîdir.»

«Ârý def için» sözüyle þarih Ýmameyn´in "Velî için itiraz hakký yoktur." sözüne cevap vermeye iþaret etmiþtir. Çünkü on dirhemden yukarýsý kadýnýn hakkýdýr. Kendi hakkýný ýskat edene itiraz olunmaz. Ebû Hanife´nin delili þudur: Veliler mehirlerin pahalýlýðý ile övünürler. Azlýðý ile de ayýplanýrlar. Böylece kefâete benzer. Bahýr. Metinler Ýmam-ý Azam´ýn kavline göre yazýlmýþtýr.

«Müsemmanýn yansý verilir.» Yani velîler mehri tamamlamasýný isteyemezler. Çünkü bu nikâh devam ettiði zaman olur. Halbuki nikâh kalmamýþtýr.

«Kadýna mehir yoktur.» Çünkü ayrýlýk hak sahibi tarafýndan gelmiþtir. Bu ayrýlýk fesihtir. Bunu Tahtâvî Mültekâ þerhinden nakletmiþtir.

«Mehr-i müsemma verilir.» Bu, akýlsýz kadýndan baþkalarý hakkýndadýr. Akýlsýz kadýn hakkýnda ise zifaftan sonra ayýrma yoktur ve bildiðin gibi mehr-i misil lâzým gelir.

«Ölümle nikâh sona erdiði için» velînin fesih istemeye hakký yoktur. Mehr-i mislini tamamlamak da lâzým gelmez. Çünkü kocanýn buna katlanmasý ancak fesih korkusundandýr.Halbuki ölümle nikâh sona ermiþtir.T.

«Bir kimse birine ilh...» cümlesi ile musannýf bazý vekil ve fuzûli meselelerin boþlamaktadýr. Bunlarý velî bâbýnda zikretmesi, vekâlet velâyetin bir nevi olduðundandýr. Çünkü onun tasarrufu müvekkili nâmýna geçerlidir. Fuzûli´nin yaptýðý akit de razý olmakla geçerlidir veonu vekil hükmüne koyar. Kenz ve diðer kitaplarda bu hususta ayrý bir fasýl yapýlmýþtýr. Mâlûmun olsun ki nikâha vekil olmak için þahitlik þart deðildir. Þahitlik vekilin yaptýðý akit için þarttýr. Vekâlet için þahit bulundurmak, müvekkilin onu inkârýndan korkulduðu zaman gerekir. Fetih.

«Bir kadýn nikâhlamasýný...» Yani belirsiz bir kadýn almasýný demektir. Bununla neden ihtiraz ettiði ileride gelecektir. Musannýf cariyeyi mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh mükâtebe ile ümmüvelede de þâmildir. Yalnýz cariyenin vekilin malý olmamasý þarttýr. Çünkü töhmet vardýr. Cariye sözü; kör, elleri kesik, felçli ve deli olan cariyeye de þâmildir. Ýmameyn buna muhaliftir. Cima edilemeyecek kadar küçük olursa, bil ittifak caiz deðildir. Bazýlarý bunun da ihtilâflý olduðunu söylemiþlerdir. Fetih. Bahýr´da þu da ziyade edilmiþtir: «Yahut kitâbiyye veya talâkýna yemin edilmiþ olsun veya kocasý îlâ yapmýþ yahut müvekkilin iddeti içinde bulunsun; yahut mehirde fazla aldatma olsun.»

«Caiz olur.» Bazý nüshalarda geçerli olur denilmiþtir. En münasibi de odur. Çünkü sözümüz cevazda deðil; geçerli olup olmadýðýndadýr. H.

«Ýmameyn sahih olmadýðýmý söylemiþlerdir.» Yani âmir reddettiði zaman caiz olmadýðýný söylemiþlerdir. Burada evlâ olan, geçerli olmadýðýný söylemiþlerdir demekti. Tâ ki akdin mevkuf olduðunu ifade etsin. Ýmam-ý Âzam kavlinin vechi þudur: Bu, sözü mutlak býrakmaya ve töhmet býrakmamaya dönmektir. Ýmameyn´in kavlinin vechi de þudur: Mutlak olan söz örfe göre anlaþýlýr. Örf-ü âdet ise, küfü ile evlenmektir. Bunun cevabý þudur: Örf, evlenme meselesine küfü olanlarla olmayanlar arasýnda müþterektir. Tamamý Fetih´tedir.

«Ýstihsan da budur.» Hidâfye´de þöyle denilmiþtir: «Vekâlet bâbýnda zikredilmiþtir ki, burada kefâete itibar etmek, Ýmameyn´e göre istihsandýr. Çünkü herkes mutlak evlenmekten âciz deðildir. Binaenaleyh küfü ile evlenmek hususunda baþkasýndan yardým istenilmiþtir.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu sözde, Ýmameyn´in kavlini tercih ettiðine iþaret vardýr. Çünkü istihsan baþkasýna tercih edilir. Yalnýz mâlûm birkaç meselede edilmez. Hak þudur ki, Ýmam-ý Âzam´ýn kavli kýyas deðildir. Çünkü o, söylenen sözün kendini ele almýþtýr. Þu halde iki istihsandan hangisinin evlâ olduðuna düþünmek kalýr.» Söylenen sözden murad, müvekkilin sözüdür.


radyobeyan