Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:31:38
METÝN
Ýmamlarýmýz þuna ittifak etmiþlerdir ki, o kimse buna kendi küçük kýzýný veya velîsi bulunduðu bir kadýný nikâhlasa caiz olmaz. Nitekim muayyen bir kadýný yahut hürre veya cariye nikâhlamasýný emretse de, emrine uymasý; yahut kadýn kendisini evlendirmeyi emrederek kiminle olacaðýný tayin etmese, bu da onu küfü olmayan birine verse bil ittifak caiz olmaz. Bir kadýn nikâhlamak için memur olan kimse ona bir akitle iki kadýn nikâhlasa geçerli olmaz. Çünkü emre uymamýþtýr. Ama âmir, kadýnlarýn her ikisine veya birine razýolabilir. Kadýnlarý iki akitle nikâhlarsa birinci akit geçerli, ikincisi mevkuf olur. Âmir ona bir akitle iki kadýn nikâhlamasýný emreder de, o bir kadýn nikâhlar yahut iki akit!e iki kadýn nikâhlarsa caiz olur. Ancak âmir "Bana bir akitle iki kadýndan baþkasýný alma!"; yahut "Ýki akitle iki kadýndan baþkasýný alma." derse, buna muhalefet etmesi caiz deðildir.
ÝZAH
«Kendi küçük kýzýný» demesi þundandýr: Çünkü büyük kýzýný onun rýzasýyla nikâhlarsa, Ýmam-ý Âzam´a göre caiz olmaz; Ýmameyn´e göre olur. Ama kendi büyük kýz kardeþini onun rýzasýyla nikâhlarsa bil ittifak caiz olur. Bahýr. Bu ifadenin bir misli de Zahîre´dedir.
«Nitekim muayyen bir kadýný» sözü. musannýfýn, "bir kadýn nikâhlamasýný" sözünden ihtirazdýr. Meselâ bin dirhem olacak diye mehri tayin eder de vekil daha fazlasýyla nikâhlarsa, hüküm yine böyledir. Bunu bilmeyerek o kadýnla zifaf olursa muhayyerdir. Kadýndan ayrýlýrsa, mehr-i misille mehr-i müsemmanýn az olanýný verir. Vekili kadýn tayin ederse, mehrinin bin dirhem olacaðýný söyler de onu nikâhlarsa, kocasý -velev ki zifaftan sonra olsun- "ben seni bir altýn mehirle aldým" der, vekil de tasdik ederse. kocasý onun bir altýna vekâlet vermediðini ikrar ettiði takdirde kadýn muhayyerdir. Reddederse, kaça çýkarsa çýksýn mehr-i misli verilir. Ona iddet nafakasý yoktur. Çünkü reddetmekle anlaþýlýr ki zifaf mevkuf bir nikâh esnasýnda olmuþtur. Bu da mehr-i misli icabeder, iddet nafakasýný icabetmez. Kocasý onu yalanlarsa, yemini ile beraber söz kadýnýndýr. Bunu reddederse, cevabýn geri kalaný hali üzeredir. Bunda ihtiyat icabeder. Çünkü çok defa kadýnýn ondan çocuklarý olabilir de, sonra kadýn vekilin kendisini ne kadar mehirle nikâhladýðýný inkâr eder. Söz kadýnýn olur. O da nikâhý reddeder. Bu satýrlar kýsaltýlarak Fetih´ten alýnmýþtýr. Bezzâziye sahibi diyor ki: «Bu, mehri söylediðine göredir. Mehirden bahsetmez de vekil onu mehr-i mislinden fazlasýyla ve kimsenin aldanmayacaðý bir miktarla yahut mehr-i mislinden daha azla kimsenin aldanmayacaðý bir þekilde nikâhlarsa, Ýmam-ý Âzam´a göre akit sahih olur. Ýmameyn buna muhaliftir. Lâkin velîler için kadýn tarafýndan itiraz hakký vardýr. Bu, kendilerinden ârý def etmek içindir.» Velî bâbýnda söylediklerimize bak!
«Bil ittifak caiz olmaz.» Çünkü kefâet kadýn hakkýnda muteberdir. Dâmat küfü olur da; kör, kötürüm, çocuk veya bunak çýkarsa, bu caizdir. Enenmiþ veya aleti kalkmaz çýkarsa, hüküm yine böyledir. Velev ki bundan sonra kadýn için ayrýlma hakký olsun. Bahýr. Bundan sonra Bahýr sahibi þöyle diyor: «Vekil kadýný kendi babasýna veya oðluna nikâhlasa. Ýmam-ý Âzam´a göre caiz olmaz. Her nerede vekilin fili geçersiz sayýlýrsa, akit de müvekkilin icazesine mevkuf olur. Bütün bu söylediklerimiz hususunda elçinin hükmü de vekilin hükmü gibidir. Evlenen bir kadýnýn boþanýp iddetini bitirdikten sonra nikâhýna vekil tayin etmek sahihtir. Meselâ birini, evlenen kadýný kendisine nikâhlamasýna vekil etmiþtir. Kadýn boþanýr veiddetini bitirir de onu bu müvekkile nikâhlarsa sahih olur.
«Bir kadýn nikâhlamak için» diyerek kadýný belirsiz býrakmasý þundandýr: Muayyen bir kadýn söyler de baþka bir kadýnla onu da nikâhlarsa, muhalif hareket etmiþ sayýlmaz. Tayin ettiði kadýn hakkýnda nikâh geçerlidir. Hâniyye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimseyi, ya filan kadýný yahut filaný nikâhlamak için vekil tayin ederse, hangisini nikâhlasa caiz olur. Bu kadarcýk bilinmezlikle tevkil bâtýl olmaz.» Nehir.
«Çünkü emre uymamýþtýr. » Bu talih yetersizdir. Hidâye´nin ibaresi þöyledir: «Çünkü birinin nikâhýný geçerli saymaya imkân yoktur. Buna sebep muhalefettir. Muayyen olmayarak birinin nikâhýný geçerli saymaya da imkân yoktur. Çünkü belli deðildir. Tâyine de imkân yoktur. Çünkü evleviyet yoktur. Binaenaleyh aralarýný ayýrmak düþer.»
«Ama âmir kadýnlarýn her ikisine veya birine razý olabilir.» Bununla Zeylâî, Hidâye´nin, "Binaenaleyh ayýrmak düþer." sözüne itiraz etmiþtir. Bahýr sahibi buna cevap vererek; "Onun maksadý. cevaz bulunmadýðý vakittir. Her ikisinin yahut birinin nikâhýna cevaz verirse geçerli olur" demiþtir.
«Ýkincisi mevkuf olur.» Çünkü vekil onun hakkýnda fuzûlidir. T.
«Ancak âmir ilh...» Gâyetü´l-Beyân´da þöyle denilmiþtir: «Vekile bir akitle iki kadýn nikâhlamasýný emreder de vekil bir kadýn nikâhlarsa caiz olur. Fakat bana bir akitle ancak iki kadýn nikâhlayacaksýn derse caiz olmaz.» Yani bir kadýn nikâhlamasý caiz olmaz. Ona iki akitle iki kadýn nikâhlarsa, zâhire göre caiz olmaz. Çünkü bir akitle sözü, inhisarda dahildir. Þarihin sözünden anlaþýlan da budur. Muhit´te þöyle denilmiþtir:«Vekile bir akitle iki kadýn emreder de, vekil iki akitle iki kadýn nikâhlarsa caiz olur. Ama, "Bana iki kadýný ancak iki akitle nikâhla." der de, onlarý bir akitle nikâhlarsa caiz olmaz. Fark þudur: Birincide vekâleti toplu halde isbat etmiþ; ayrý ayrý olurlarsa kabul etmeyeceðini resmen söylemeyip susmuþtur. Toptan diye söylemek, ondan baþkasýný nevi deðildir. ikincide ayrý ayrý olursa vekâleti nefyetmiþtir. Bu nevi bir mânâ ifade eder. Çünkü toplu olmakta, maksadýnýn hemen hâsýl olmasý vardýr. Binaenaleyh ayrý ayrý nikâhlamaya vekil olmamýþtýr.» Zahire bakýlýrsa, bu þekilde nefyeder de vekil ona bir kadýn nikâhlarsa sahih olur, ayrý akitle ikinciyi nikâhlamasýna tevakkuf etmez. Keza þarihin dediði þekilde nevi derse, yani bana iki akitte ancak iki kadýn nikâhla derse, hüküm yine budur. Ama bu onun sözünden anlaþýlanýn hilâfýnadýr,
METÝN
Sair akitlerde, nikâh olsun satýþ veya baþkasý olsun icap mecliste olmayan birinin kabulüne tevakkuf etmez. Bilâkis icap bâtýl olur. Ona bil ittifak cevaz laîk olmaz. Nikâhýn iki tarafýný bir kiþi üzerine alabilir. Yani bir kiþi, kabul yerine geçecek bir icapla beþ surette nikâh yapabilir:
1) iki taraftan velî,
2) Ýki taraftan vekil,
3) Bir taraftan asil, bir taraftan vekil.
4) Bir taraftan asil, bir taraftan velî,
5) Bir taraftan velî, diðer taraftan vekil olur. Buna misal. "Kýzýmý müvekkilime verdim" demektir. Ancak bu bir kiþi, hiçbir taraftan fuzûli olmamalýdýr. Râcih kavle göre velev ki her iki sözü söylesin. Çünkü onun kabulü þer´an muteber deðildir. Tekarrur etmiþ bir kaidedir ki icap, gaip bir kimsenin kabulüne tevakkuf etmez.
ÝZAH
«Mecliste olmayan birinin kabulüne tevakkuf etmez.» Yani mecliste bulunan kimse bir taraftan veya her iki taraftan fuzûli olarak icap yaparsa, gaibin kabulüne tevakkuf etmez, bâtýl olur.
«Sair akitlerde...» Musannýf Minah´ta þöyle demiþtir: «Bu tabir Kenz´deki gaipte olup nikâh edenin kabulüne, sözünden daha iyidir. Çünkü onun sözü bunun nikâha mahsus olduðu zannýný verebilir. Halbuki öyle deðildir. »
«Bilâkis icap bâtýl olur.» Tevakkuf etmeyince, yalnýz icapla yetinerek sözün tam olduðu zannedileceðinden þarih bu zanný gidermek için bilâkis icap bâtýl olur demiþtir. Bâtýl olduðu yer, gaip namýna fuzûlî kabul etmediði vakittir. Onun namýna kabul ederse, onun kabulüne tevakkuf eder. T.
«Ona bilittifak cevaz laîk olmaz.» Yani diðerine icap varýr da kabul ederse, akit sahih deðildir. Çünkü bâtýla cevaz yoktur. T.
«Kabul yerine geçecek bir icapla...» Meselâ filan kýzý kendime aldým demekle nikâh olur. Çünkü bu, iki tarafýn sözlerini tazammun eder ve ondan sonra bir kabule hâcet yoktur. Bazýlarý, kendisinin asil olduðunu gösteren bir söz söylemesi. meselâ filan kýzý zevceliðe aldým demesi þarttýr demiþlerdir. Naip olarak nikâh kýymasý bunun hilâfýnadýr. Onda filan kýzý kendime tezviç ettim der.
«Ýki taraftan veli» olur ve oðluma kardeþimin kýzýný nikâh ettim der.
«Ýki taraftan vekil» müvekkilime müvekkilem filan hýzý nikâhladým der. Tahtâvî diyor ki: «Onun ve kadýnýn vekil olduðuna ve akde iki þahit kâfidir. Çünkü bir þahit birçok þahitlikleri üzerine alabilir.» Evvelce arzetmiþtik ki, vekâlete þahitlik ancak inkâr edildiði zaman lâzýmdýr.
«Bir taraftan asil, bir taraftan vekil olur.» Meselâ bir kadýn kendisini ona nikâhlamak için onu vekil eder.
«Bir taraftan asil, bir taraftan veli olur.» Meselâ küçük bir amca kýzý olur da ondan baþka volîsi yoktur. Bu takdirde onu kendine nikâh ederken, müvekkilemi yahut amcam kýzýnýkendime aldým der.
«Kýzýmý müvekkilime verdim. » cümlesi beþinci surete misâldir. Adýyla, nesebiyle tarif mutlaka lâzýmdýr. Musannýfýn bunu söylememesi, evvelce geçtiði içindir.
«Hiçbir taraftan fuzûli olmamalýdýr.» Ýki taraftan yahut birisi tarafýndan fuzûli olup diðer taraftan asil veya vekil yahut velî olursa, bu dört surette nikâh mevkuf olmayýp Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed´e göre bâtýl olur. Ýmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. Ona göre gaibin kabulüne mütevakkýf olur. Nasýlki gaip namýna baþka bir fuzûli kabul etse bil ittifak nikâh mevkuf olur. Geçen beþ suret bil ittifak geçerlidir. Onuncu bir suret kalýr ki aklidir. O da iki taraftan asil olmaktýr. Ama bu imkânsýz olduðu için musannýf onu zikretmemiþtir.
«Velev ki her iki sözü söylesin.» Yani filaný tezviç ettim ve onun namýna kabul ettim diyerek hem icabý hem kabulü yapmýþ olsun. Bu cümle, mefhum üzerine yapýlan bir mubalâðadýr. Mefhum þudur: Ýmam-ý Azam´la imam Muhammed´e göre bir kiþi fuzûli olursa, velev bir taraftan fuzûli olsun ve ister icapla kabulden birini söylesin, ister ikisini de söylesin nikâhýn iki tarafýný üzerine olamaz. Hidâye hâþiyelerinin ve Kâfî þerhinin ifadeleri buna muhaliftir. Onlarýn ifadelerinde, "Tarafeyn´e göre nikâhýn bâtýl olmasý, ancak fuzûli icapla kabulden birini söylediði zamandýr. ikisini de söylerse nikâh bâtýl olmaz. Bilâkis bil ittifak gaibin kabulüne mütevakkýf olur." denilmiþtir. Fakat Fetih sahibi bunu reddetmiþ; "Hak bunun hilâfýnadýr. Mezhep sahiplerinin ifadelerinde bu kayýt yoktur Onlardan nakledilen sadece Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed´e göre bir kiþinin nikâhýn iki tarafýný üzerine alamamasýdýr ki, bu söz mutlaktýr." demiþtir.
«Çünkü onun kabulü...» Yani iki tarafý üzerine olan fuzûlinin kabulü muteber deðildir.
«Tekarrur etmiþ bir kaldedir ki ilh...» Bunun hâsýlý þudur: icap fuzûli tarafýndan yapýlýp o mecliste velev ki baþka bir fuzûli tarafýndan olsun kabul eden bulunmayýnca bâtýl olur. Gaibin kabulüne tevakkuf etmez. Artýk akdi yapanýn ondan sonra kabul etmesi de fayda vermez. Bununla o kimse iki taraftan fuzûli olmaktan çýkmaz. Fetih sahibi diyor ki: «Bir kiþinin iki sözünün tam bir akit sayýlmasý, iki taraftan yahut taraflarýn birinden memur olmasýnýn eseridir. O kimse öteki tarafý üzerine alabilir.»
METÝN
Köle ve cariyenin efendisinden izinsiz kýyýlan nikâhý icazesine mevkuftur ve fuzûlinin nikâhý gibidir. Satýþlar bahsinde gelecektir ki, akit zamanýnda cevaz veren bulunursa, fuzûlinin bütün akitleri mevkuf olur. Bulunmazsa bâtýldýr.
ÝZAH
«Kölenin nikâhý» velev ki müdebber veya mükâteb olsun, «Cariyenin nikâhý» velev ki ümmüveled olsun.
«Ýcazeye mevkuftur.» Yani efendisinin iznine yahut akitten sonraya kalan izinden sonra kölenin icazesine baðlýdýr. Zira Bahýr´da Tecnis´ten naklen, "Köle efendisinden izinsiz evlenir de sonra izin verirse, geçerli deðildir. Çünkü izin vermek icaze deðildir. Binaenaleyh akdi yapan kölenin cevaz vermesi mutlaka tâzýmdýr. Velev ki akdi kendi yapsýn." denilmiþtir.
«Ve fuzûlinin nikâhý gibidir.» Yani fuzûlinin asil, veli veya vekil yahut fuzûli olsun bir baþkasýyla beraber yaptýðý nikâh mevkuftur. Ama iki taraftan yahut taraflarýn birinden fuzûli olarak akdin her iki tarafýný üzerine alýrsa, bu nikâh mevkuf deðildir. Yukarýda geçtiði vecihle imam Ebû Yusuf bunu muhaliftir. Bahýr sahibi diyor ki: «Fuzûli, velâyet veya vekâleti olmaksýzýn baþkasý namýna tasarrufta bulunan yahut ehil olmadýðý halde; kendi namýna tasarruf eden kimsedir. Bunu, yani kendi namýna sözünü ziyade etmemiz, izinsiz nikâh eden kölenin nikâhý dahil olsun diyedir. Buna fuzûli dersek dahildir.Aksi takdirde. hükümde fuzûliye mülhaktýr.» Küçük çocuk köle gibidir. Bahýr sahibinin akdedendir demeyip, tasarruf eden demesi, yemin dahil olsun diyedir. Nasýl ki bir kimse baþkasýnýn karýsýnýn talâkýný; meselâ hâneye girmeye tâlik etse, kocanýn icazesine tevakkuf eder. Cevaz verirse tâlik caizdir. Cevaz verdikten sonra girdiði takdirde kadýn boþ düþer. Daha önce girerse; kocasý, bu talâký aleyhime geçerli kýldým demedikçe boþ düþmez. Bu yemini aleyhime geçerli kýldým derse, kendisine yemin lâzým gelir. Ýcazeden sonra söylemedikçe talâk vâki olmaz. Nitekim Fetih´te Câmi ve Müntekâ´dan nâklen böyle denilmiþtir.
«Cevaz veren bulunursa ilh...» Cevaz vereni Nihâye sahibi, fuzûli olsun, vekil veya asil olsun, icabý kabul eden biri varsa diye tefsir etmiþtir. Nihâye sahibi fuzûlinin satýþý faslýnda þunlarý söylemiþtir: «Bir çocuk malýný satar veya satýn alýrsa; yahut evlenir veya cariyesini evlendirirse veya kölesini mükâteb yaparsa, bu gibi þeylerde tasarrufu velînin icazesine mevkuf olur. Çocuk bulûða erer de cevaz verirse geçerli olur. Karýsýný boþar veya hul´ olursa; yahut kölesini mal karþýlýðýnda veya karþýlýksýz olarak âzâd ederse; yahut hîbe veya sadaka verir veya kölesini evlendirirse; yahut malýný çok aþaðý fiyatla satarsa veya fazla aldanarak satýn alýrsa, hâsýlý velisi yapmýþ olsa geçersiz sayýlacak buna benzer þeyler yaparsa bâtýl olur. Çünkü akit zamanýnda cevaz veren yoktur. Ancak icaze sözü iptidaen akit yapmaya elverirse, inþa yoluyla sahih olur. Meselâ bülûða erdikten sonra bu talâký veya âtâký îkâ ettim derse olur.»
Fetih sahibi diyor ki: «Bu, burada cevaz verenin mutlak surette bul eden veya velî olan deðil de, akdi yürürlüðe koymaya kudreti olan o tefsirini gerektirir. Çünkü bu suretlerde akît mevkuf deðildir. Velev ki baþka bir fuzûli yahut velî kabul etsin. Çünkü velînin onu geçerli kýlmaya kudreti yoktur. Bu izaha göre cevaz vereni bulunmayan yani cevaz vermeye muktedir kimsesi bulunmayan akit bâtýl o!ur. Nasýl ki bir kimsenin nikâhý altýnda hür bir kadýnbulunur da, fuzûli birisi ona bir cariye yahut karýsýnýn kýz kardeþini veya beþinci bir kadýn yahut iddet bekleyen bir kadýn veya deli bir kadýn dâr-ý harpte kalmýþ yetim küçük bir kýza nikâhlarsa; yahut sultan veya hâkim bulunmazsa, akit zamanýnda yürürlüðe sokabilecek bir kimse bulunmadýðý için bâtýl olur. Hattâ sâbýk karýsýnýn ölümüyle ve iddet bekleyenin iddeti geçmekle mâni ortadan kalkar da cevaz verirse geçerli olmaz. Ama akit zamanýnda yürürlüðe sokabilecek bir kimse bulunursa mevkuf olmasý icabeder. Çünkü yürürlüðe sokacak kimse mevcuttur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
«Mevkuf olmasý icabeder.» sözünün mânâsý; kadýn âkýl bâlið olduktan sonra cevaz verirse geçerli olur demektir. Çünkü akit zamanýnda cevaz veren bulunmasý lâzým gelir sözünden. bunun mutlaka neseben velîlerden olmasý icabetmez. Nitekim Önceki bâbta geçmiþti.
METÝN
Amca oðlunun amcasýnýn küçük kýzýný kendine almaya hakký vardýr. Kýz büyük olursa ondan mutlaka izin istemek gerekir. Hattâ izin almadan onunla evlenir de susarsa; yahut açýkça razý olduðunu söylerse. Ýmam-ý Âzam´la Ýmam Muhammed´e göre caiz olmaz. Ýmam Ebû Yusuf caiz olduðunu söylemiþtir. Âzâd edilen mevlâ ile hâkim ve sultan da böyledir. Cevhere. Yani yukarýda geçtiði gibi küçük kýzýn hilâfýnadýr. Nitekim geçti. Düzeltilmelidir. Bu takdirde amca oðlu bir taraftan asýl, diðer taraftan velî olur. Nitekim vekil için de bu hak vardýr. Yani kadýnýn kendine alabilirsin diye vekil tayin ettiði kimse onu kendine nikâhlayabilir ve bir taraftan asýl, diðer taraftan vekil olur.
ÝZAH
«Amca oðlunun ilh...» Bu mesele, bir taraftan fuzûli olmayan bir kimse nikâhýn iki tarafýný üzerine alabilir, meselesinin ferlerindendir. Burada onu kendi tarafýndan asaleten, kadýn tarafýndan velâyeten üzerine alýr. Bunak ve deli kadýnlar da küçük kýz gibidirler. Þüphesiz ki murad, kendisinden daha yakýn veli bulunmadýðý zaman demektir.
«Ondan mutlaka izin istemek gerekir.» Yani onunla kendisi evlenmek isterse, akitten önce mutlaka iznini almak gerekir.
«Ýmam-ý Azam´la Ýmam Muhammed´e göre caiz olmaz. » Çünkü kýz tarafýndan fuzili olarak nikâhýn icap ve kabulünü üzerine almýþtýr.
Binaenaleyh Tarafeyn´e göre bu nikâh mevkuf deðil bâtýldýr. Mevkuf olmayýnca, sonradan susmak veya açýk cevaz vermekle yürürlüðe girmez. Ama bu, söylediðimiz gibi kýzla kendisi evlendiðine göredir. Kýzý izin almadan baþkasýna nikâhlar da kýz bâkire olup susarsa; yahut dul olup razý olduðunu acýk söylerse bu, cevaz vermek sayýlýr. Çünkü mevkuf olarak akit mevcuttur. Çünkü iki taraftan birine velî olmamýþ, asil veya velî yahut vekil veya fuzûli olan bir baþkasýyla akdi birlikte yapmýþtýr. O zaman mesele, ve fuzûlinin nikâhý gibidir sözününfertlerinden olur.
«Cevhere...» Amca oðlunun diye baþlayýp buraya kadar devam eden söz Cevhere´nin ibaresidir. H.
«Yani küçük kýzýn hilâfýnadýr.» Bunun izahý þöyledir: Cevhere´nin, "Azâd edilen «mevlâ ilh..." sözü, evvelâ amca oðlunun zikredilmesinin kayýt olmadýðýna iþarettir. Ondân murad, evlenip evlendirmeye velâyeti olan kimsedir. Zâhirine bakýlýrsa, bu ta´mim küçük ve büyük kýzlarda da câridir. Yani velî küçük kýzla evlenebilir. Büyük kýzla de evlenebilirse de bu izin almak suretiyle olur. Büyük kýz hakkkýnda bu doðrudur. Küçük kýza gelince: Onun hakkýnda doðru deðildir. Çünkü hâkimle sultanýn kendilerinden baþka velîsi olmayan küçük kýzý evlendirmeye haklarý yoktur. Zira onlarýn fiili hükümdür. Binaenaleyh Cevhere´nin, "Âzâd edilen mevlâ da böyledir ilh..." sözü, "kýz büyük olursa" sözüne râcî olmak gerekir. Tâ ki yalnýz onun hakkýnda velîyi tamim etmiþ olsun. Þarihin, "Yukarýda geçtiði gibi küçük kýz bunun hilâfýnadýr." sözünün mânâsý budur. Yani bundan önceki bâbýn fer´î meselelerinde. "Hâkim küçük kýzý kendine nikâhlayamaz ilh..." dediði yerde geçmiþti.
Lâkin Cevhere´nin sözünü buna yorumladýktan sonra bir iþkâl daha kalýr. O da þudur: Hâkim ve sultan, küçük kýzý kendilerine alamazlar. Çünkü onlarýn fiili yukarýda geçtiði vecihle hükümdür. Ama bu, âzâd edilen mevlâ hakkýnda zâhir deðildir. Onu bunlarla beraber zikretmesi büyük kýza nisbetle zâhir olsa bile, büyük kýz diye yaptýðý kayýttan anlaþýlan küçük kýza nisbetle zâhir deðildir. Onun için þarih düzeltilmelidir demiþtir. Öyle anlaþýlýyor ki, âzâd edilen mevlânýn âzâd ettiði küçük kýzý kendine nikâh etmesine mâni yoktur. Çünkü ondan daha yakýn velî yoktur. Bu takdirde mücbir mevlâ odur ve amca oðlu gibi kendi tarafýndan asýl, kýz tarafýndan velî olur. Böylece ulemanýn, "Bir taraftan fuzûli olmayan bir kimse nikâhýn iki tarafýný üzerine alabilir." sözünde dahildir. Bu söz Cevhere´nin düzeltilmemiþ olan ifadesine aykýrý deðildir. Zira hâkimde mâni bulunmasa ki bu mâni onun fiilinin hüküm sayýlmasýdýr. O da bu kaidede dahil bulunurdu. Mevlâ hakkýnda bir mâni yoktur. Binaenaleyh o kaidede dahildir. Þu da var ki, mevlâ hâkim gibi olsa, o kýzý oðluna ve lehine cehaleti kabul edilmeyen emsaline nikâhlamaya hakký olmamak lâzým gelir.
Fetih sahibinin Tecnis´ten naklettiði þu ibare ona muhaliftir: «Hâkim velîsi bulunduðu küçük kýzý oðluna nikâhlarsa, vekil gibi caiz olmaz. Sair velîler bunun hilâfýnadýr. Çünkü hâkimin tasarrufu bir hükümdür. Onun oðlu için hükmetmesi caiz deðildir. Velînin tasarrufu bunun hilâfýnadýr.» Sair velîler bunun hilâfýnadýr sözü, âzâd edilen mevtâya þâmildir. Bu onun hâkim gibi olmadýðýný açýk göstermektedir.
T E M B Ý H : Yukarýda geçmiþti ki, âzâd edilen kimse asabilerin sonudur. Onun evlendirme hakký vardýr. Velev ki kadýn olsun. Sonra sýra oðullarýna gelir. Velev ki aþaðý doðru insinler. Sonra tertiplerine göre neseben asabilerine sýra gelir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Görüyorsun ki küçük kýzla onun bizzat evlenmeye hakký vardýr. O halde oðullarý ile asabileri de öyledir. Keza bir kadýn kendini âzâd eden küçük çocukla evlenirse hüküm budur. Allahu a´lem.
Vekîl için de bu hak vardýr.» Yani kadýný þahitlere tanýtmak yahut kadýný kendi adýyla, babasýnýn ve dedesinin adlarýyla söylemek þartýyla kendine nikâh edebilir. Kadýn peçeli olarak orada bulunursa, ona iþaret etmek de kâfidir. Hassâf´a göre bunlarýn hiçbiri þart deðildir. "Kendimi müvekkilem ile evlendirdim." demesi yeter. Nitekim Fetih ve Bahýr sahiplerî izah etmiþlerdir. Biz evvelce musannýfýn, "iki þahit bulunmak þartýyla" dediði yerde bu hususta söz etmiþtik.
METÝN
Kadýnýn kendini bir adamla evlendirmek için onu vekil etmesi, onun da kadým kendine olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn onu evlenmek için deðil evlendirmek için tayin etmiþtir. Kadýnýn onu kendi iþlerinde tasarruf için vekil etmesi; yahut ona, beni dilediðin kimseyle evlendir demesi de bunun hilâfýnadýr. Onunla kendisînin evlenmesi sahih deðildir. Nitekim Hâniyye´de beyan edilmiþtir. Kaîde þudur: Vekil hitap ile marifedir. Nekireye dahil olamaz. Cevaz vermeye hakký olan bir kimse, fuzûlinin nikâhýna onun ölümünden sonra cevaz verse sahih olur. Çünkü þart, akdin sahibiyle, akdi yapanlardan birinin yalnýz kendisî için bulunmasýdýr. Satýþýna cevaz vermesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü dört þeyin bulunmasý þarttýr. Nitekim satýþlar bahsinde gelecektir.
FER´î MESELELER: Fuzûli cevaz verilmeden nikâhý bozmaya salâhiyettar deðildir. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Vekilin akdi yürürlüðe girmek için mehr-i müsemmaya razý olmasý þarttýr. Elçinin hükmü de vekil gibidir.
ÝZAH
«Bir adamla...» Yani belli olmayan bir adamla evlendirmeye vekil etmesi doðru deðildir. Belli bir odamla evlendirmek için vekil etmesi evleviyetle caiz olamaz Hindiyye´de Muhit´ten naklen þöyle denilmektedir: «Bir adam kendini evlendirmek için bir kadýn vekil etse, o da ona kendini nikâhlasa caiz olmaz.»
«Onun da kadýný kendine almasý» keza babasýna veya oðluna almasý Ebû Hanife´ye göre caiz deðildir. Nitekim Bahýr´dan naklen arz etmiþtik. Çünkü vekil töhmet sebebiyle lehine þehadeti kabul edilmeyen bir kimseyle akit yapamaz.
«Çünkü kadýn iIh...» cümlesi, o kadýný babasýna veya oðluna nikâhlasa caiz olur zannýný vermektedir. Halbuki caiz olmadýðýný biliyorsun.
«Kadýnýn onu kendi iþlerinde tasarruf için vekil etmesi» de bunun hilâfýnadýr. Yani o kadýnýalmasý doðru deðildir. Çünkü kadýn ona, beni kocaya ver diye emretse onu kendine atamazdý. Burada evleviyetle olamaz. Bunu Tecnis´ten naklen Hindiyye kaydetmiþtir.
Ben derim kî: Talil gereðince kadýný baþkasýyla evlendirmesi caizdir. Bunu karine ile kayýtlamak gerekir ve kadýnýn onunla evlenmeye niyeti olduðuna bir karine varsa caiz olur demelidir. Meselâ kadýnýn kendine ister de, o da sen benim bütün iþlerimde vekilimsin derse, onunla evlenmesi caiz olur.
«Onunla kendisi evlenmesi sahih deðildir.» Yani geçerli deðildir. Yaptýðý akit kadýnýn kabulüne baðlýdýr. Çünkü kendisi kadýn tarafýndan fuzûli olmuþtur.
«Kaide þudur...» Kadýnýn, "beni bir adama vermeye seni vekil ettim" sözünde, muhatap olan vekil belirli olmuþtur. Halbuki kadýn. "bir adama" diyerek belirsiz birini söylemiþti. Belirli adam baþka, belirsiz baþkadýr.
«Beni dilediðine ver.» sözü de böyledir. "Beni dilediðin herhangi bir odama ver." demektir.
«Akdi yapanlardan birinin» sözünden murad; kendisi için akit yapandýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Yani asil olsun, velî veya vekil olsun fark etmez. Çünkü o kendisi için akit yapar. Þu mânâya ki fuzûli deðildir. Fuzûli olduðunu kabul edersek, yani akdi yapanlarda her biri fuzûli olursa, zâhire göre þart sadece kendilerine akit yapýlanlarýn bulunmasýdýr.
«Çünkü dört þeyin bulunmasý þarttýr.» Bunlar; akdi yapan iki kiþi, satýlan mal ve Sahibidîr. Eþya ise fiyat arttýrýlýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir,
«Nikâhý bozmaya salâhiyettar deðildir.» Yani kavlen olsun, fiilen olsun nikâhý bozamaz. Hâniyye sahibi diyor ki: Fesih hakkýnda akdi yapanlar dört kýsýmdýr:
Birincisi; kavlen ve fiilen feshi yapamayan âkit ki, bu fuzûlidir. Hattâ bir adamý izni olmaksýzýn bir kadýnla evlendirir de sonra o adam razý olmadan nikâhý feshettim derse, nikâh feshedilmez. Keza o adamý kadýnýn kýz-kardeþiyle evlendirirse, ikinci akit mevkuf olur. Birinci nikâhýn feshi sayýlmaz.
Ýkincisi; nikâhý sözle fesheden âkittir ki. o da muayyen bir kadýný fuzûli istediði vakit, o kadýnýn nikâhýna vekil olan kimsedir. Bu vekil sözle nikâhý feshedebilir. O adama bu kadýnýn kýz kardeþini nikâhlasa birinci nikâh feshedilmiþ olmaz.
Üçüncüsü; yalnýz fiilen nikâhý fesheden âkittir ki, o da fuzûlidir. Fuzûli bir adamýn izni yokken ona bir kadýn nikâhlar da sonra o adam kendisine gayrý muayyen bir kadýn nikâhlamak için bunu vekil eder, o da birinci kadýnýn kýz kardeþini nikâhlarsa, birincinin nikâhý münfesih olur. Ama sözle feshederse sahih olmaz.
Dördüncüsü; hem sözle hem fiille fesheden âkittir ki, o da muayyen bir kadýný nikâhlamak için vekil edilen kimsedir. Bu vekil o adama fuzûlinin istediði bir kadýný nikâhlarsa. bu nikâhý vekil feshedebildiði gibi; o kadýnýn kýz kardeþini nikâhlarsa akit fiilen bozulur.
«Satýþ bunun hilâfýnadýr.» Fark þudur: Satmakla o adam bir garanti elde etmiþtir. Zarar çekmemek îçin o malý dönebilir. Nikâh böyle deðildir. Çünkü onun bütün haklarý akit sahibine râcîdir. Ýmâdiye.
«Elçinin hükmü de vekil gibidir.» Fetih sahibi diyor ki: « Elçi hakkýnda Asýl Mebsût´un meselelerinden bahisle þöyle denilmiþtir: Bir kimse kadýna bir elçi gönderir de, bu elçi hür olsun, köle olsun, küçük olsun, büyük olsun, filan senden kendini ona tezviç ettiðine þahit çaðýrdýðý ve þahitler her ikisinin yani kadýnla elçinin sözlerini iþittikleri takdirde, koca bu elçiliði ikrar ettiði veya beyyineyle sabit olduðu zaman bu caizdir. Bunlardan biri olmazsa, aralarýnda nikâh yoktur. Çünkü elçilik sabit olamayýnca, öteki odam fuzûli olur. Koca onun yaptýðýna razý deðildir.» Þüphesiz ki bu aynen vekilde de böyledir. Bundan sonra Fetih sahibi birtakým fer´î meseleler zikretmiþtir ki, hepsi vekil hakkýnda câridir. Biz nikâh bahsinin baþýnda mektupla evlenmenin hükümlerinden bahsetmiþtik, Allahu a´lem.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:33:07
MEHÝR BÂBI
METÝN
Mehirin isimlerinden bazýlarý; sadâk, sadaka, nihle, atiyye ve ukrdur. Cevhere´nin istilâd bâbýnda, "Hür kadýnlarda ukr mehr-i misildir. Cariyelerde ise bâkirenin kýymetinin onda biri, dul kadýnýn kýymetinin onda birinin yarýsýdýr." denilmektedir. Mehrin en az miktarý on dirhemdir. Çünkü Beyhâkî´nin ve baþkalarýnýn rivayet ettiði bir hadiste, "On dirhemden az mehir yoktur." buyrulmuþtur. Az rivayeti mehr-i muaccele yorumlanýr.
ÝZAH
Musannýf nikâhýn rüknünü ve þartýný beyan ettikten sonra hükmünü beyana baþlýyor. Hükmü mehirdir. Çünkü mehr-i misil akitle vâcip olur. Binaenaleyh hükümdür. Ýnâye´de böyle denilmiþtir. Sadiyye sahibi buna itiraz etmiþ; "Mehr-i müsemma da nikâhýn hükümlerindendir." demiþtir. Mehir sahibi kendisine þu cevabý vermiþtir: «Ayrýca mehr-i misli söylemesi þundandýr: Çünkü bir þeyin hükmü o þeyle sabit olan eseridir. Akitle vâcip olan ancak mehr-i misildir. Onun içindir ki ulema nikâh bâbýnda aslî mûcip mehr-i misildir derler. Mehr-Ý müsemmaya gelince: O ancak iki taraf ona razý olduklarý için mehr-l misil yerine geçmiþtir.»
Sonra inâye sahibi mehri þöyle tarif etmiþtir: «Mehir; nikâh kýyarken bud´ (cima istifadesi) karþýlýðýnda kocaya vâcip olan malýn adýdýr. Bu, ya adýný söylemekle yahut akitle olur.» Bu tarife; þüphe ile cimada ne lâzým geldiðine þümulü yoktur diye itiraz olunmuþtur. Bundan dolayý bazýlarý mehri: "Kadýnýn nikâh akdiyle yahut cima ile hakettiði malýn ismidir." diye tarif etmiþlerdir. Nehir sahibi buna cevap vermiþ; "Tarif edilen þey, akitle hâsýl olan nikâhýn hükmüdür." demiþtir.
«Mehirin isimlerinden bazýlarý» sözü, mehrin birçok isîmleri olduðunu ifade eder ki: ecr, alaîk, hibâ´ da bunlardandýr. Nehir sahibi diyor ki: «Bu isimleri ulemadan biri þu beytte toplamýþtýr:
«Sadâk, mehir, nihle ve ferîda,
Hibâ´, ecr sonra ukr, alaîk.» Lâkin atiyye ile sadakayý zikretmemiþtir.
«Hür kadýnlarda ukr mehr-i misildir.» Ýzahý ve tafsilâtý ileride gelecektir.
«Cariyelerde ise ilh...» Bâkire cariyede kýymetinin onda biri, dul cariyede kýymetinin onda birinin yarýsýdýr. Zâhire bakýlýrsa, onda birin yahut yansýnýn on dirhemden aþaðý olmamasý þarttýr. On dirhemden az olursa, onu tamamlamak vâcip olur. Çünkü on dirhemden aþaðý mehir yoktur, Bu hususta mehr-i misille mehr-i müsemma birdir. H.
Ben derim ki: Feyz sahibi þarihin bazý muhakkýklardan naklettiklerini söyledikten sonra þöyle demiþtir: «Cariyeler hakkýnda gerek güzellik gerek sahip cihetînden o cariyenin misline bakýlýr. O kaça nikâhlandýysa bu da o kadara itibar edilir denilmiþtir. Mühtar olan kavilbudur» Anlaþýlýyor ki, aþaðýda mehr-i misilden bahsederken, "Cariyenin mehri ona gösterilen raðbete göredir." sözünden murad bu olacaktýr, Fethu´l-Kadir´in kölelerin nikâhý bâbýnda þöyle denilmiþtir: «Ukr, güzellikte kadýnýn misli olan bîrinin mehridir. Yani onun gibi bir kadýnýn sadece güzelliði hususunda gösterilen raðbettir. Bazýlarý, caiz olsa, bu kadýn gibi birine zina için verilen ücrettir demiþlerse de mânâ doðru deðildir. Bilâkis âdet, zina için verilen paranýn mehir için verilenden az olmasýdýr. Çünkü mehir için verilen, nikâhýn devamý içindir. Zina için verilen böyle deðildir.»
«Beyhâki´nin» rivayet ettiði hadisin senedi zayýftýr. Onu Ýbn-i Ebû Hâtim de rivayet etmiþtir. Hâfýz Ýbn-i Hacer, "Bu isnatla bu hadis hasendir." demiþtir. Nitekim Fethu´l-Kadir´de kefâet bâbýnda zikredilmiþtir.
«Az rivayeti ilh...» Yani rivayet edilen hadislerden zâhire göre ûn dirhemden aþaðý mehir caiz olacaðýný gösterenlerin hepsi zayýftýr. Yalnýz, "Ara! Velev ki demirden bir yüzük olsun." hadisi müstesnadýr. O zayýf deðildir. Onu mehr-i muaccele yorumlamak icabeder. Çünkü Araplarca âdet, zifaftan evvel mehrin bir kýsmýný peþin vermek idi. (Mehr-i muaccel. peþin mehir demektir.) Hattâ ulemadan bazýlarý Peygamber (s.a.v.)´in, Fâtma (r.a.)´ya bir þey vermeden Hz. Ali´nin zifafýna razý olmamasýyla istidlâl ederek, kadýna peþin bir mehir ödemeden zifaf yapýlamayacaðýný söylemiþlerdir. Hz. Ali, "Ya Rasulallah! Verecek bir þeyim yok!" demiþ; bunun üzerine Rasulallah (s.a.v.), "Ona zýrhýný ver." buyurmuþlar. O da zýrhýný vermiþtir. Bu hadisi Ebû Dâvud ve Nesaî rivayet etmiþlerdir. Malûmdur ki bu mehir, dört yüz dirhem gümüþ idi. Lâkin muhtar kavle göre zifaftan önce vermek caizdir. Çünkü Hz. Aiþe (r.a.)´den rivayet edilen bir hadiste, Âiþe (r.a.). "Bana Rasulullah (s.a.v.) kocasý bir þey vermeden kadýný onun yanýna salmamý emretti." demiþtir. Bunu Ebû Dâvud rivayet etmiþtir. Binaenaleyh Rasulullah (s.a.v.)´ýn zikri geçen razý olmayýþý mendup mânâsýna yorumlanýr. Yani kadýný sevindirmek ve kalbini yatýþtýrmak için ona peþin bir þey vermek mendup olur. Bu mâlûm olunca, rivayet ettiðimize muhalif olanlarý buna yorumlamak icabeder. Hadislerin aralarý böyle bulunur. Her ne kadar bu; "Ara! Velev ki demirden bir yüzük olsun!" hadisinin zâhirine muhalif olduðu söylenirse de, lâkin bununla amel vâciptir, Çünkü yüzük hadisinin sonunda Peygamber (s.a.v.) "Ezberindeki Kur´an-la onu sana tezviç ettim." buyurmuþtur. Hadis, bildiði Kur´an´ý kadýna öðretmesi mânâsýna yorumlansa veya hiç mehir olmayacak mânâsýna alýnsa, Allah´ýn kitabýna aykýrý düþer. Kitaptan murad. "Mallarýnýzla akit yapmanýz size helâl kýlýndý." âyet-i kerîmesidir. Bu âyette helâl kýlýnmak mal vermekle kayýtlanmýþtýr. Binaenaleyh hadisin buna muhalif olmamasý icabeder. Aksi takdirde hiç kabul edilmez. Çünkü haber-i vâhittir. Haber-i vâhit, delâleti kesin ol
METÝN
Dirhemler, zekâtta olduðu gibi yedi miskal aðýrlýðýnda gümüþ olacaktýr. Madrub otmuþ olmamýþ fark etmez. Velev ki alacak borç veya akit zamanýnda on dirhem kýymetinde eþya olsun. Ama cimadan önce boþayarak ödenirse, teslim aldýðý günkü kýymeti itibara alýnýr.
ÝZAH
«Yedi miskal aðýrlýðýnda» demek, her dirhem on dört kýrat (yani takriben üç gram) olarak demektir. Þurunbulâliyye.
«Madrub olmuþ olmamýþ fark etmez.» On dirhem külçe gümüþ veyâ o kýymette eþya mehir konulsa sahih olur. Para haline getirilmiþ olmasý, el kesmek için hýrsýzlýk nisabýnda þarttýr. Bu, had vurmak az bulunsun diyedir. Bahýr.
«Velev ki alacak borç...» Yani kadýnýn veya baþkasýnýn zimmetinde olsun. Kadýnýn zimmetinde olmasý zâhirdir. Baþkasýnýn zimmetinde olmasý þöyle tasavvur edilir: Kadýný Zeyd´de alacaðý olan on dirhem mehir ile alýr. Bu sahihtir. Kadýn on dirhemi hangisinden isterse alýr. Borçludan isterse. kocasý ondan teslim almak için kadýný tevkil etmeye zorlanýr. Nitekim Nehir´de böyle denilmiþtir. Yani borcu, borçlu olmaksýzýn temlik lâzým gelmesin diye böyle yapýlýr. H. Lâkin nikâh kadýnýn zimmetindeki dirhemlere izafe edilirse, misle deðil ayna taallûk eder. Borcun baþkasýnýn zimmetinde olmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü borçlu olmaksýzýn borç temliki lâzým gelmesin diye o misle taallûk eder. Bunun izahý Zahîre´dedir.
«Velev ki eþya olsun. » Evinde oturmak, hayvanýna binmek ve arazisini ekmek gibi menfaatler dahi müddet bilinmek þartýyla böyledir. Nitekim Hindiyye´de belirtilmiþtir.
Ben derim ki: Mukabilinde mal lâzým olan þeylerden olmasý mutlaka lâzýmdýr. Tâ ki aþaðýda gelen hür kocanýn hizmeti ve Kur´an öðretmek gibi þeylerin mehir tesmiyesinin sahih olmadýðý çýkarýlmýþ olsun.
«Akit zamanýnda on dirhem kýymetinde eþya olsun.» Yani teslim zamanýnda sekiz dirhem etse de kadýn ancak onu olabilir, Bunun aksi olursa, kadýn mehir eþya ile birlikte iki dirhem alýr. Bu hususta eþyanýn elbise veya ölçülen yahut tartýlan þeylerden olmasý fark etmez. Çünkü mehir olarak konulan þey haddi zâtýnda deðiþmez. Deðiþen sadece insanlarýn raðbetidir. Bunu Bedâyi´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Ama cimadan önce ilh...» Yani buradaki ödeme hükmü, teslim aldýðý günkü kýymetine göredir. Meselâ kadýna on dirhem kýymetinde bir elbise vermek üzere evlense. kadýn elbiseyi teslim aldýðý gün kýymeti yirmi dirhem olsa, zifaftan önce kadýný boþadýðýnda elbise istihlâl edilmiþ bulunsa, kadýn kocasýna on dirhem çevirir. Çünkü elbise kadýnýn garantisine teslim almakla girmiþtir. Binaenaleyh o günkü kýymeti itibara alýnýr. (Zifaftan önce boþanan kadýnýn hakký yarým mehir olduðu için, yirmi dirhemin yarýsýný iade eder.) Bunu Muhit´ten naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Helâk olmak da istihlâk etmek gibidir. Çünkü istihlâkta teslimaldýktan sonra artan kýymet hususunda kadýn mesul tutulmayýnca, kendiliðinden helâk olduðu surette evleviyetle mesul tutulmaz. Bu þunu ifade eder ki, elbise mevcut olsa, boþadýðý günkü kýymeti itibara alýnýr. Teslim aldýðý günkü kýymetine itibar edilmez. Hem kadýndan onu alýp da kýymetinin yarýsýný da veremez. Bilâkis ölçülen, tartýlan þeyler gibi bölmekle kusurlu sayýlmayan þeylerden olursa yarýsýný alýr. Aksi takdirde hâkimin hükmünden veya razý olduktan sonra aralarýnda müþterek kalýr. Zira ileride göreceðiz ki, o mehir kadýna teslim edilmiþse, kadýnýn milkî bâtýl olmaz. Kocasýnýn mîlkine dönmesi hâkimîn hükmüne veya anlaþmalarýna baðlýdýr. Hattâ bundan önce kadýnýn o malda tasarufu geçerlidir. Kocasýnýnki geçersîzdir. Bunu Muhammed Ebussuud böyle söylemiþtir. Þunu da ifade etmiþtir ki, kadýn o eþyanýn yarý kýymetînî kocasýna vermek îstese, zâhire göre kocasý kabule mecbur edilîr.
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü hâkimin hükmü veya anlaþma olmadan adamý îcbar etmenin bir mânâsý yoktur. Zira hakkýný istemekten tamamen feragat edebilir. Hükümden sonra da böyledir. O mal aralarýnda müþterek olunca, hissesine düþenin kýymetini kabule mecbur etmenin bir mânâsý yoktur.
METÝN
Mehri on dirhem veya daha az koyarsa on dirhem, fazla koyarsa fazlasý vâcip olur. Mehir cima ile yahut koca tarafýndan halveti saliha ile yahut karý kocadan birinin ölümleriyle veya iddet içinde ikinci defa evlenmekle yahut bekâretini taþ gibi bir þeyle bozmakla teekküd eder. Ýtmekle bozulmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü cimadan önce boþamakla bunda yarým mehir vâcip olur.
ÝZAH
«Mehri on dirhem ilh...» Bu, mehir olarak konulan dirhemler geçmez olmadýðýna göredir. Þayet geçmez olur da yerlerine baþka para kullanýlýrsa, muhtar kavle göre geçmez olduðu günkü kýymetini öder. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Zira para geçmez olmakla satýþ bâtýldýr. Fetih.
«Fazla koyarsa fazlasý vâcip olur.» Kaça çýkarsa çýksýn on dirhemle takdir, daha azý caiz olmayacaðý içindir.
«Veya ikinci defa evlenmekle ilh...» Bu dördüncü müekkittir. Bahýr sahibi inceleme neticesi ziyade etmiþtir. Ýbaresi þudur: «Dördüncü bir müekkit daha murad edilmek gerekir. O da þudur: Zifaftan sonra kadýný talâký bâinle boþar da sonra iddet içinde tekrar alýrsa, kadýna iddet vâcip olur. Kocasýna da halvet ve zifaf olmaksýzýn ikinci bir mehrin tamamý vâcip olur. Çünkü kadýna iddetin vâcip olmasý halvetten üstündür.» Nehir sahibi bunu kabul etmiþtir. Fakat söz götürür. Çünkü bunu öncekine katmak mümkündür. O da cimadýr. Zira iddet bâbýnda görüleceði vecihle, bu surette adama tam mehir, kadýna yeni iddet vâcip olur. Çünkü kadýn ilk cima ile erkeðin elindedir. Zira ilk cimanýn eseri bâkîdir. O da iddettir. Bu mesele on meseleden biridir. Bunlarda birinci nikâhta zifaf olmak. ikinci nikâhta zifaf yerini tutar.
«Yahut bekâretini taþ gibi bir þeyle ilh...» Bu beþinci müekkittir. Bunu da Bahýr sahibi ziyade etmiþtir. ibaresi þudur: «Beþinci bir müekkit daha ziyade etmek gerekir ki, o da þudur: Kadýnýn bekâreti taþ ve benzeri bir þeyle bozulursa. kendisine mehrin tamamý verilir. Nitekim ulema bunu açýklamýþlardýr. Ýtip kakmak suretiyle bozmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü o zaman kadýný zifaftan önce boþarsa, mehr-i müsemmanýn yarýsý verilir. Ecnebi biri iter de bekâreti bozulur ve zifaftan önce boþanýrsa, kocasýna mehr-i müsemmanýn yarýsý, ecnebiye de mehr-i mislinin yarýsý vâcip olur.» Nehir sahibi bunu da kabul etmiþtir. Bu da söz götürür. Zira bana öyle geliyor ki, bu da öncekinde dahildir. Öncekinden murad halvettir. Çünkü âdeten eðer bekaret taþ ve parmak gibi bir þeyle bozulacaksa, ancak tenha bir yerde bozulur. Onun için de mehrin tamamý vâcip olur. Ýterek bozmak bunun hilâfýnadýr. Çünkü murad, bunun tenhada olmamasýdýr. Sonra bu mânâyý ifade eden bir sözü Muhit´ten naklen Fetavâ´l-Hindiyye´nin cinayetler bahsinde gördüm. Þöyle deniliyor: «Kendisiyle zifaf olmadýðý karýsýný iter de kýzlýðý bozulursa, sonra onu boþadýðýnda yarým mehir vermesi gerekir. Baþkasýnýn karýsýný iter de kýzlýðý bozulur ve sonra onunla evlenerek zifaf olursa, iki mehir vermesi icabeder.» Yani nikâh hükmüyle zifaf olduðu için bir mehir; iterek kýzlýðýný bozduðu için ayrý bir mehir verecektir. Nitekim Hâniyye´nin cinayetler bahsinde beyan edilmiþtir.
Demek oluyor ki: "Kansýný iter de zifaf olmadan kýzlýðý bozulursa ilh..." ifadesinin misli, Hâniyye´nin cinayetler bahsinde de vardýr. Fetih´te onun bir misli buradadýr. Bu, itme meselesinde bizim söylediðimiz hususta açýktýr ve taþ meselesinin tenhada olduðuna iþaret etmektedir. Çünkü mücerret taþla bozmakla, iterek bozmak arasýnda fark zâhir deðildir. Buna þu da delâlet eder ki; itme meselesinde yarým mehir vâcip olmasýndan anlaþýlan, hangi sebeple olursa olsun karýsýnýn bekâretini bozduðunda kocasýna ödeme lâzým gelmemesidir. Çünkü yarým mehrin ona vâcip olmasý, ancak zifaftan önce boþamasý hükmünce idi. Aksi takdirde itmekle bozduðu için ona baþka bir mehir vâcip olurdu. Nitekim baþkasýnýn karýsýný ittiðinde lâzýmdýr. Bundan anlaþýlýr ki, taþla bozduðu için bütün mehir lâzým gelmesi, ancak halvetten sonraki talâk hükmüncedir. Taþla bozduðu için deðildir. Aksi takdirde iki mehir vermesi vâcip olurdu. Hattâ kadýna taþla vurarak halvet bulunmaksýzýn bekâretini bozsa, bundan dolayý ona bir þey lâzým gelmez. Halvetten önce boþadýðý zaman dahi yarým mehir lâzým gelmesi talâk hükmüncedir.
Bu söylediklerimize, yani bekâretini taþla veya itmekle bozmak arasýnda fark bulunmadýðýnaþu da delâlet eder ki; Hâniyye´de, "Büyük olsun küçük olsun ecnebi bir bâkireyi iter kýzlýðý bozulursa mehir vermesi lazým gelir" denilmekte; kýzlýðýný taþ veya benzeri bir þeyle bozduðu zaman da bunun misli zikredilmektedir. Þu halde ecnebi kýz hakkýnda, itmekle taþ kullanmak arasýnda bir fark yapmamýþtýr. Bundan anlaþýlýr ki; zevce hakkýnda bunlarýn arasýnda fark, halvet bulunup bulunmamasý cihetindendir. Çünkü mücerret iterek bozmakla kocaya bir þey lâzým gelmez. Zira o buna akitle mâlîktir. Binaenaleyh bundan dolayý ödemesinin bir mânâsý yoktur. Ecnebi bunun hilâfýnadýr. Mademki mücerret itmekle bir þey lâzým gelmez. O halde mücerret taþ ve benzeri bir þeyle bozmakla da bir þey lâzým gelmez. Çünkü bu bozmada bir âletle baþka âlet arasýnda fark yoktur. O halde itmek kayýt deðildir. Sonra Ahkâmü´s-Sýgâr´ýn cinayetler bahsinde gördüm ki, kocasý karýsýnýn kýzlýðýný parmakla bozarsa bir þey ödemez. Yalnýz tazir olunur, diye açýklýyor. Bunun muktezasý, sadece mekruh olmasýdýr. Acaba bâkire iken cimadan âciz kaldýðý için parmakla bozarsa kerahet kalkar mý? Zahire bakýlýrsa kalkmaz. Çünkü bununla o ýnnin olur. Kadýnýn ayrýlýk istemeye hakký vardýr. Bu caiz olsa, bu aczinden ýnninliði sabit olmazdý. Allahu a´lem.
«Teekküt eder.» Yani on dirhemden veya fazlasýndan ibaret olan mehr-i müsemmanýn vücûda kuvvet bulur. Bu gösterir ki, mehir nefs-i akitle vâcip olur. Lâkin kadýnýn dinden dönmesiyle veya kocasýnýn oðlunu öpmesiyle sükûta ihtimali vardýr. Yahut zifaftan önce boþamakla yarýya inmek ihtimali vardýr. Mehr-i tamamýnýn vâcip olmasý ancak cima ve benzeriyle kuvvet bulur. Bedâyi sahibi diyor ki: «Bu söylenilenlerle kuvvet bulduktan sonra, artýk ayrýlýk kadýn tarafýndan da gelse mehir sükût etmez. Zira bedel kuvvet bulduktan sonra sükûta ihtimali kalmaz. Ancak ibre ile sâkýt olur. Nitekim satýlan malý teslim almakla kuvvet bulan kýymeti böyledir.
METÝN
Ýtmek ecnebi biri tarafýndan olursa, zifaftan önce boþandýðý tâkdirde ecnebiye dahi kadýnýn yarým mehr-i misli ödettirilir. Aksi takdirde hepsi ödettirilir. Bunu inceleme yoluyla Nehir sahibi söylemiþtin Cimadan veya halvetten önce boþanmakla mehrin yarýsý vâcip olur. Þayet kadýný beþ dirhem kýymetinde bir þeyle nikâh ettiyse, kadýna onun yarýsý ile iki buçuk dirhem verilir.
ÝZAH
«Ecnebiye dahi...» yani kocasýna mehr-i musemmanýn yarýsý lâzým geldiði gibi, ecnebiye de mehr-i mislinin yarýsý vâcip olur.
«Bunu inceleme yoluyla Nehir sahibi söylemiþtir.» Ve þöyle demiþtir:
«Câmiu´l-Fusuleyn´de bildirildiðine göre, bir cariye baþka bir cariyeyle çarpýþýr da bekareti bozulursa, ona mehr-i misil vacip olur. Mutlak olan bu ifade, çarpan kadýnýn evli olmasýna daþâmildir. Bundan alýnarak, kocasý zifaftan önce boþanmadýðý zaman ecnebi bir adama mehrin tamamýnýn lâzým geleceði söylenir.» Nehir sahibinin sözü burada sona erer. Yine Nehir´de bildirildiðine göre; Câmiu´l-Fusuleyn´in ibaresi, zifaftan önce boþamakla boþamamak arsýnda tafsilât vermeksizin mutlak surette mehr-i mislin tam olarak vâcip olduðuna delâlet etmektedir. Bu âþikârdýr. O zaman kocasý zifaftan önce boþarsa, ecnebiye yarým mehr-i misil vâcip görmeleri hususunda ulemanýn sözleri çeliþkili düþer. H. Câmiu´l-Fusuleyn´in ibaresi, Hâniyye, Bezzâziye ve diðer kitaplarda da zikredilmiþtir. Doðrusu odur.
Biliyorsun ki kocadan baþka ecnebi birinin bekâreti bozmasý mehr-i misli bozana vâcip kýlar. Bu, itmekle veya taþla olmuþ fark etmez ve bu, zifaftan önce boþamakla kocaya yarým mehr-i müsemma vâcip olmasýna aykýrý deðildir. Çünkü sebep muhteliftir. Zira iten kimseye tam mehir vâcip olmasýnýn sebebi cinayettir. Kocaya yarým mehir vâcip olmasýnýn sebebi ise talâktýr. Kocaya vâcip olan cinayeti azaltsaydý da cinayet iþleyene yarým mehir vâcip olsaydý, koca halvet-i sahihadan sonra boþadýðý vakit cinayet iþleyene bir þey lâzým gelmemek icabederdi. Çünkü mehrin tamamý kocaya vâcip olur. Bir do Minah´ta Cevahiru´l- Fetevâ´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Bir deli parmaðý ile bir kadýnýn bekâretini bozarsa, Mebsût ile Câmi-i Saðîr´de iþaret edildiðine göre, parmaðý ile yahut taþ veya hususi bir âletle zorla bozarak iki yolunu birleþtirirse, mehrini vermesi icabeder. Lâkin ulemamýzýn belirttiklerine göre bu yanlýþ olmuþtur. Mehir ancak þehveti gidermek ve cima için tahsis edilen âletle bozulduðu zaman vâcip olur. Diyeti, bozanýn malýndan vâcip olur.»
Ben derim ki: Bu müþkildir. Çünkü bozmak bekâreti yok etmektir. Ýfdâ ise iki pislik yolunu birleþtirmektir. Ellerde dolaþan güvenilir meþhur kitaplara göre bekâreti bozmanýn mûcebi mehr-i misildir. Velev ki cima âletinden baþka bir þeyle olsun. Ýki pislik yolunu birleþtirmenin mûcebi sidiðini tutamaz olmuþsa, tam diyettir. Aksi takdirde diyetin üçte biridir. Çünkü bu bir iç yarasýdýr. Bu hüküm cinayet ecnebiden geldiðine göredir. Koca tarafýndan gelirse. birincide evvelce geçtiði vecihle ödeme yoktur. Tarafeyn´e göre ikincide de yoktur. Ebû Yusuf buna muhaliftir. O burada kocayý ecnebi gibi saymýþtýr. Ýbn-i Vehbân bu kavle itimat etmiþtir. Çünkü ulema sidiðini tutamayan hakkýnda diyet vâcip olduðunu açýklamýþlardýr. Þurunbulâlî Vehbaniyye þerhinde bunu reddetmiþ: kocadan baþkasý hakkýnda olduðunu söyleyerek sözü hayli uzatmýþtýr. Allahu a´lem.
Mehrin yarýsý vâcip olur. Yani zikredilen mehrin ki, on dirhem veya daha aþaðý dediyse on dirhem; fazla söylediyse fazlasýdýr. Hatýra gelen, akdi yaparken söylediði mehirdir. Bu suretle akitten sonra konulan veya ziyade edilen mehir hariç kalýr. Çünkü o müt´ada olduðu gibi yarýya bölünmez. Nitekim gelecektir. Bedâyi´de þöyle denilmiþtir: «Mehr-i müsemma ilebirlikte mal sayýlmayan bir þeyi söylerse, meselâ kadýný bin dirhem mehirle ve öteki karýsýný boþamak þartýyla nikâh ederse; yahut memleketinden çýkarmamak þartýyla alýr da sonra zifaftan önce boþarsa, o kadýna mehr-i müsemmanýn yarýsý verilir. Þart sâkýt olur. Çünkü onu îfa etmezse mehr-i mislin tamamý vâcip olur. Halbuki zifaftan önce boþamakla mehr-i misil sabit olmaz. Þu halde itibardan sâkýt olur ve mehr-i müsemmadan baþka bir þey kalmaz. O yarýya bölünür. Keza mehr-i müsemma ile birlikte meçhul bir þeyi þart koþarsa, meselâ kadýna bir hediye verecek olursa, zifaftan önce onu boþadýðýnda kadýna mehr-i müsemmanýn yarýsý verilir. Çünkü hediyeyi vermeyince mehr-i misil vâcip olur. Zifaftan önce boþamada mehr-i mislin bir tesiri yoktur. Binaenaleyh bu þart itibardan düþer. Keza bin dirhem veya iki bin dirhem þartýyla nikâh ederse hüküm yine böyledir, mehr-i misil vâcip olur.
«Cimadan veya halvetten önce boþamakla ilh...» Kenz sahibinin, "zifaftan önce" demesinin mânâsý budur. Çünkü zifaf halvete de þâmildir. Halvet hükmen cimadýr. Nitekim Müctebâ´dan naklen Bahýr´da belirtilmiþtir. Ýleride metinde gelecektir ki, kadýn cimayý iddia eder de kocâsý inkârda bulunursa. söz kadýnýndýr. Çünkü kadýn yarým mehrin sûkutunu inkâr etmektedir. Burada "boþamakla" diyeceðine, "erkek tarafýndan gelen her ayrýlýkla" dese daha þümullü olur. Erkeðin dinden dönmesine, zinasýna, halvetten önce kaynanasýný ve karýsýnýn kýzýný öpmesine ve ona sarmaþmasýna þâmil olurdu. Bunu Kuhistânî Nazým´dan nakletmiþtir.
«Ýki buçuk dirhem verilir.» Çünkü kýymeti on dirhemden aþaðý olan bir þeyi mehir tayýn edince, onu tamamlamak için ikinci bir beþ daha lâzým gelir. Kadýný zifaftan önce boþayýnca, hem müsemmanýn yarýsýný, hem de tekmilenin yarýsýný vermesi icabeder.
METÝN
Mehir kadýna teslim edilmemiþse, mücerret talâkla yarým mehir kocanýn mülkine döner. Teslim edilmiþse, kadýnýn ondaki mülki bâtýl olmaz. Sadece kocasýnýn mülkine dönmesi hâkimin hükmüne veya anlaþmaya baðlý kalýr. Onun için kocasý hüküm ve benzerinden önce kansýný boþadýktan sonra mehir köleyi âzâd ederse geçersiz olur. Çünkü hükümden önce mülki yoktur. Hükümden önce kadýnýn her þeyde tasarrufu geçerlidir. Çünkü mülki bâkîdir. Aslýn teslim aldýðý günkü kýymetinin yarýsýný ödemesi icabeder. Çünkü ayrýlmýþ mehrin ziyadesi teslim almazdan önce yarýya bölünür, aldýktan sonra bölünmez.
ÝZAH
«Yarým mehir kocanýn mülkine döner.» Yani velev ki onun namýna baþkasý teberru etmiþ olsun. Ayrýlýk zifaftan önce kadýn tarafýndan gelirse, bütünü kocasýnýn mülkine döner. Bahýr sahibi Kýnye´den naklen þöyle demiþtir: «Koca namýna mehri biri teberru ederse, sonra zifaftan önce kadýný boþar veya ayrýlýk kadýn tarafýndan gelirse, birincide mehrin yarýsý; ikincide hepsi kocasýnýn mülkine döner. Borç ödemeyi teberru suretiyle yapan bununhilâfýnadýr. Sebep ortadan kalkýnca, emri olmadan teberru ettiyse hâkimin mülkine döner.
«Mehir kadýna teslim edilmemiþse...» Keza alacak borç olup kadýn teslim almamýþsa, talâkla mehr-i müsemmanýn yarýsý düþer, yarýsý kalýr. Nitekim Bedâyi´de de böyle denilmiþtir.
«Hâkimin hükmüne baðlý kalýr ilh...» Çünkü akit talâkla feshedilmiþ de olsa, teslim alma bâkîdir. O akitle hâsýl olmuþ bir müsadeyle ele geçmiþtir ve mülk sebeplerinden biridir. Binaenaleyh mülk ancak hâkim tarafýndan fesih suretiyle elden çýkar. Zira hâkimin feshi mülkin sebebini fesihtir. Yahut da kadýnýn teslim etmesiyle elden çýkar. Çünkü o, teslim almayý hakikaten bozmak demektir. Bedâyi.
«Mehir köle»den maksat yarýsýdýr. Bütünü dahi evleviyetle öyledir. Çünkü ikinci yarýda onun zaten hakký yoktur.
"Benzeri"nden murad, razý olmaktýr. H.
«Çünkü hükümden önce mülki yoktur.» Hattâ âzâd edildikten sonra hâkim yarýsýnýn ona verileceðine hükmetse, bu âzâdlýk geçersizdir. Çünkü mâlik olmadan âzâd etmektir. Fâsit satýþla alýnan bir köleyi satan, âzâd eder de sonra geri çevirirse, çevirmeden önceki âzâd etme geçersiz kalýr. Fetih.
«Aslýn teslim aldýðý günkü kýymetinin yansýný ödemesi icabeder.» Çünkü tasarrufu geçerli olunca, yarýsýný geri çevirmesi imkânsýz kalmýþtýr. Halbuki geri çevirmek vâciptir. Binaenaleyh teslim âldýðý günkü kýymetinin yarýsýný kocasýna öder. Bahýr. Çünkü teslim almakla kadýnýn garantisi altýna girmiþtir.
«Çünkü ayrýlmýþ mehrin ziyadesi ilh...» cümlesi, asýlla kayýtlanan sözden çýkarýlan hükmün talilidir. Þöyle ki: Mehir, teslim aldýktan sonra artarsa, ziyadesi ödenmez. Lâkin meselede tafsilât vardýr. Çünkü mehrin artmasý ya cariyenin semizlemesi ve güzelliði, aðacýn yemiþi gibi asýldan doðan ona bitiþik bir ziyadedir. Yahut elbisenin boyasý ve hanenin binasý gibi asýldan doðma deðildir. Yahut da çocuk ve deyiþtir meyve gibi asIýndan doðup ayrýlmýþtýr veya kazanç ve buðday gibi aslýndan doðma deðildir. Bunlarýn her biri ya teslim olmazdan öncedir ki, yarýya bölünürler. Yalnýz doðmamýþ olanlarýn her iki kýsmý bölünmeyi kabul etmez; yahut teslim aldýktan sonra olur ve bölünmeyi kabul etmez. Þu halde bunlar sekiz kýsým olur. Nitekim Mehir ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir. Hâsýlý ziyade yarýya bölünmez. Testim aldýktan sonra meydana gelmiþse, mutlak surette zevceye teslim edilir. Teslim almadan önce meydana gelmiþse; bitiþik olsun ayrý olsun asýldan doðmayanlar yine zevceye teslim edilir. Binaenaleyh þarih için evlâ olan, "Çünkü teslim almadan önce meydana gelen ziyade yan yana bölünür, diðerleri bölünmez." demek idi. Sonra bilmelisin ki, bütün bunlar ziyade talâktan önce meydana geldiðine göredir. Talâktan sonra meydana gelirse bakýlýr: Teslim almazdan önce ise, asýl gibi ziyade de yarýya bölünür. Teslim aldýktansonra meydana gelmiþse, yarýsýnýn kocaya verilmesi için hâkim hüküm verdikten sonra ise yine öyledir. Aksi takdirde mehir kadýnýn elinde fâsit akitle alýnan mal gibidir. Çünkü boþanmakla yarýsý üzerindeki mülki fâsit olmuþtur. Nitekim Bedâyî´de bildirilmiþtir. Þimdi mehrin eksilmesi meseleleri kalýr ki, bunlar yirmi beþ suret olup, Bahýr ve Nehir´de zikredilmiþlerdir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:34:34
TRAMPA NÝKÂHI
METÝN
Þigarda mehr-i misil vâcip olur. Þigar; bir kimseye kýzýný verip, kendine onun kýzýný veya kýz kardeþim almak ve her iki akdi bedel yapmaktýr. (Trampadýr.) Bu yasak edilmiþtir. Çünkü mehirden hâlidir. Biz de onda mehr-i misli vâcip kýldýk ve trampa olmaktan çýktý. Bir hürre veya cariye mehir olmak üzere hür olan kocasýnýn bir sene hizmeti þart koþulduðunda dahi mehr-i misil vâcip olur. Çünkü bunda mevzuu tersine çevirmek vardýr.
ÝZAH
Nehir sahibi diyor ki: «Þigâr; bir kimseye hemþiresini, onun da hemþiresini kendisine vermek þartýyla evlendirmek ve bundan baþka bir mehir vermemektir. Mugrib´te böyle denilmiþtir. Yani her birinin cima istifadesi diðerine mehir olmak þartýyla kýyýlan nikâhtýr. Þigâr adý verilmek için bu kaysý mutlaka lâzýmdýr. Bunu demez veya bu mânâda baþka bir söz söylemez de, sen de bana kýzýný vermen þartýyla kýzýmý sana verdim diyerek kabul ederse; yahut kýzýmdan edeceðin istifade senin kýzýna mehir olmak þartýyla der de, öteki kabul etmez fakat bunu mehir yapmadan kýzýna verirse, þigâr deðil, bilittifak sahih nikâh olur. Velev ki hepsinde mehr-i misil vâcip olsun. Bu, mehir olmaya yaramayan bir þeyi mehir yaptýðý içindir. Þuðûrun aslý boþluk demektir. Araplar kimsenin sakin olmadýðý yere ´Beldedü´n-Þaðira´ derler. Burada ondan murad, mehirden hâli olmaktýr. Çünkü iki taraf bu þartla sanki cima istifadesini mehirden hâli býrakmýþlardýr.»
«Bu yasak edilmiþtir ilh...» cümlesi, Þâfîi´nin itirazýna cevaptýr. Ýmam Þâfiî, Altý Hâdis kitabýnda merfu olarak rivayet edilen þigâr hadisiyle itiraz etmiþ; "Bu hadiste trampa nikâhý yasak edilmiþtir. Yasak etmek o iþin fâsit olmasýný iktiza eder." demiþtir. Cevabýmýz þudur: Þigârýn yasak edilmesi, onun mânasýndan yani mehirden hâli olmasýndan alýnmýþtýr. Bir de cima istifadesi mehir yapýldýðý için yasaklanmýþtýr. Biz de bu þekilde nikâhýn caiz olmadýðýna, þer´an buna nikâh denilemeyeceðine kailiz. Böyle nikâh sabit olmaz. Binaenaleyh bunu bâtýl sayarýz. Ortada mehir olamayacak bir þey mehir gösterilmiþ bir nikâh kalýr. Bu nikâh mehr-i misli icabederek münakit olur ve mehr-i müsemmasý þarap veya domuz olan nikâha benzer. Demek oluyor ki, biz yasak edilen þeyi isbat etmiyoruz. Bizim isbat ettiðimize yasak taallûk etmiyor. Bilâkis umumi deliller sahih olmasýný gerektiriyor. Meselenin tamamý Fetih´tedir. Zeylâî burada, "Yahut nehy kerahete hamledilmiþtir." cümlesini ziyade etmiþtir. Yani kerahet de fesadý icabetmez demek istemiþtir.
Hâsýlý mehr-i misil vâcip olur demekle, þigâr hakikaten trampa nikâhý olmaktan çýkmýþtýr. Trampa olduðunu teslim etsek bile, oradaki yasaklama kerahet mânâsýnadýr. þu halde þeriat þigâr nikâhýnda iki þey icabetmiþtir. Biri kerahet, diðeri mehr-i misil. Kerahet yasaklamadan alýnmýþtýr. Mehr-i misil ise, bir nikâhta mehir olmaya yaramayan bir þey mehr-i müsemmagösterilirse, o nikâh mehr-i misli icabederek münakit olacaðýný gösteren delillerden alýnmýþtýr. Bu ikincisi, yasaklamanýn fesada deðil, kerahete yorumlanacaðýna delildir.
Bu izah sayesînde bize vârit olan itiraz defedilmiþ olur, itiraz þudur: Yasaklamayý kerahete yorumlamak bugün þigârýn yasak olmamasýný gerektirir. Ýtiraz, "çünkü biz bu nikâhta mehr-i misil vâciptir diyoruz." sözüyle def edilir. Þöyle ki: Yasaklamayý fesat mânâsýna alýrsak, bugün þigârýn yasak olmamasý, yani mehr-i misil icabeden bir nikâhýn sahih olmasý teslim edilir. Kerahet mânâsýna yorumlanýrsa, yasaklýk bâkîdir.
«Hür olan kocasýnýn bir sene hizmeti» meselesinde Þeyhayn´a göre mehr-i misil vâcip olur. Ýmam Muhammed hîzmetin kýymetinin verileceðinî söylemiþtir. Hizmetle kayýtlamasý þundandýr: Çünkü kadýný evinde oturtmak, hayvanýna bindirmek yahut hayvaný ile yükünü taþýtmak veya arazîsini ekmek gibi aynî þeylerin mâlûm bir müddet menfaati karþýlýðýnda nikâh ederse, mehr-i müsemma olarak sahîhtir. Zira bu menfaatler maldýr yahut ihtiyaçtan dolayý mal hükmünde sayýlmýþtýr. Nehîr. Musannýf hür demekle köleden ihtiraz etmiþtir. Nasýl ki ileride, "Köle olursa hizmeti kadýna mehir olur." dediði yerde gelecektir. Þarihin, "veya cariyeye" sözünü ziyade etmesi; Nehir sahibi, "Ulemanýn zâhir olan sözlerînden anlaþýldýðýna göre, cariye ile hürre arasýnda fark yoktur. Hattâ illet olarak gösterilen zýddiyet cariyede hürredekinden fazladýr." dediðî içindir. Þarihin, "bir sene" kelimesini ilâve etmesi. müddet tayin edilirse, hizmet mehr-i müsemma olabilir zannýný gidermek içindir. Muayyen müddette sahih olmayýnca, meçhul müddette evlevîyetle sahih olmaz. T.
«Çünkü bunda mevzuu tersine çevirmek vardýr.» Evliliðin mevzuu, kadýnýn kocasýna hizmet etmesidir. Bunun aksi deðildir. Çünkü aksi ihanet ve tahkir olduðu için haramdýr. Nitekim gelecektir. Böyle yapan kimse mehir olmaya yaramayan bir þeyi mehr-i müsemma yapmýþ demektir. Binaenaleyh akit sahihtir, mehr-i misil vâcip olur. Nehir sahibi diyor ki: Mehir olmak üzere kadýnýn koyunlarýný gütmek ve arazisini ekmek hususunda rivayetler muhteliftir. Çünkü bunlarýn hâlis hizmet olup olmadýðýnda tereddüt vardýr. Asýl ile Câmi´in rivayetlerine göre caiz deðildir. Esah olan da budur. Ýbn-i Semâa caiz olduðunu rivayet etmiþtir ve, "Görmüyor musun oðlu hizmet için babasýný kiralarsa caiz olmaz. Ama koyun gütmek veya ziraat için kiralasa sahih olur." demiþtir. Dirâye´de de böyledir. Bu kuvvetli bir þahittir. Onun için musannýf Kâfî adýndaki eserinde Asl´ýn rivayetini zikrettikten sonra, "Doðrusu kadýna bilittifak mübah olmasýdýr." demiþtir.
METÝN
Ulema böyle söylemiþlerdir. Bunun ifade ettiði mânâ, kadýnýn sahibine veya velîsine hizmet etmek þartýyla evlenmenin sahih olmasýdýr. Nasýl ki Þuayb ve Mûsa (a.s.) kýssasýnda böyle olmuþtur. Nitekim kölesinin veya cariyesinin yahut sahibinin izniyle baþka birinin kölesininveya kendi rýzasýyla hürrün hizmeti þartýyla evlenmek sahihtir.
ÝZAH
«Ulema böyle söylemiþlerdir.» Þarih bunu söylemese daha iyi olurdu. Çünkü ulemanýn bu gibi ibareler karþýsýnda âdetleri, söyleneni zayýf bulmak ve ondan kendilerini beri tutmalarýdýr. Halbuki burada murad bu deðildir.
«Bunun ifade ettiði mânâ ilh...» cümlesi Nehir sahibinin bir incelemesidir. Rahmetî diyor ki: «Zâhire bakýlýrsa, o zaman velîsi hizmetin kýymetini öder. Ama cariyenin efendisi ödemez. Çünkü mehir kendi cariyesinin hakkýdýr. Burada zâhir olan, evlendirmenin bilittifak sahih olmasýdýr. Kadýna hizmeti meselesi bunun hilâfýnadýr.»
Ben derim ki: Lâkin Bahýr´da Zahîriyye´den naklen þöyle denilmektedir: «Bir kimse kadýný babasýna bin dirhem hîbe etmek þartýyla alsa, o kadýna mehr-i misil vardýr. Babasýna hîbe edip etmemesi birdir. Hîbe ederse, hîbesinden dönebilir.» Bu sözün muktezasý, kadýnýn velîsine hizmet þart koþulduðunda mehr-i misil vâcip olmasý, hizmet lazým gelmemesidir. Þuayb (a.s.) kýssasý gibi yerlerde de böyledir. Koca mehr-i müsemma olarak söylediðini yaparsa, kadýnýn velisinin ona ecr-i misil ödemesi gerekir. Nitekim bir kimse birine "Benimle beraber baðýmda çalýþ da sana kýzýmý vereyim." der de, o kimse çalýþýr fakat adam kýzýný vermezse, ecr-i misil ödemesi gerekir.
«Þuayb (a.s.)» kýssasý þudur: Kýzýný sekiz sene koyunlarýný gütmek karþýlýðýnda Mûsa (a.s.)´a vermiþtir. Bunu Teâlâ Hazretleri inkâr etmeden bize hikâye buyurmuþtur. Binaenaleyh bizim için de þeriat olmuþtur.
«Nitekim kölesinin hizmeti ilh...» Yani dâmadýn kölesi geline hizmet þartýyla demektir. Mastar failine muzaftýr. Bundan sonra zikrettikleri de öyledir.
«Veya kendi rýzasýyla hürrün hizmeti þartýyla evlenmek sahihtir.» Gâye´de Muhit´ten naklen þöyle denilmiþtir: «Kadýný baþka bir hürrün hizmeti þartýyla alsa, sahih olan kavil caiz olmasýdýr. Onun hizmetinin kýymetini kadýn kocasýndan alýr.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu, ona hizmet etmeyeceðine iþarettir. Sebebi ya ecnebi olup hizmetinde bulunmakla beraber kadýnýn açýlýp saçýlmasýndan emin olmayacaðý içindir; yahut muradý o hürrün emriyle olmadýðý zamandýr,» Fetih sahibi bir hayli söz ettikten sonra þunlarý söylemiþtir: «Bakmak icabeder. Eðer kendi emriyle deðil ve razý da olmamýþsa, hizmetin kýymeti vâcip olur. Kendi emri ile ise bakýlýr: Muayyen bir hizmet olup açýlýp saçýlmaktan ve fitneden emin olamayacaðý bir þekilde beraber bulunmayý gerektirirse, men etmesi vâcip olur. Kýymetini kadýn kendi verir. Böyle bir þey gerektirmezse, kadýna teslimi vâcip olur. Hizmet muayyen olmayýp þu hürrün menfaatlarý mehrin olsun diye evlenir de, çýrak sayýldýðý için kadýn bunlarý hak ederse, o zaman kadýn bunu birinci mânâda alýrsa birinci gibi; ikinci mânâda alýrsa ikinci gibi olur.» Yani kadýn onu birinci nevide kullanýrsa -ki onunla beraber düþüp kalkmayý gerektirir- onu men edip hizmetinin kýymetini vermek hususunda birincisi gibidir. O adamý böyle bir þey gerektirmeyen yerde kullanýrsa, hükmü ikincisi gibidir. Yani hîzmetîn teslimi vâcip olur.
METÝN
Kur´an tâliminde de mehr-i misil vâcip olur. Çünkü malla akit yapmak nassla sabittir.
"Onu sana ezberinde olan Kur´an´la verdim.» hadisindeki ´ba´ harfi, ya sebebiyet yahut ta´lil içindir. Lâkin Nehir´de "Müteehhirin ulemanýn kavline göre sahih olmak gerekir." denilmiþtir. Evlenen bu hususta izinli köle ise, hizmeti kadýnýn mehri olur. Hür ise kadýna hizmeti haramdýr. Çünkü bunda iharet ve tahkir vardýr. Hizmetinde kullanmak da böyledir. Bunu Nehir sahibi Bedâyi´den nakletmiþtir.
ÝZAH
«Kur´an tâliminde de mehr-i misil vâcip olur.» Yani evlenirken kadýna mehir olarak Kur´an öðretmeyi veya benzeri bir tâatý mehir tayin ederse, yine mehr-i misil lâzým gelir. Çünkü mehr-i müsemma mal deðildir. Bedâyi. Yani üç imamýmýza göre bu maksatla adam kiralamak sahih deðildir.
«Hadisdeki ´ba´ harfi...» Yani Sehl b. Sa´d Es-Sâidî hadisindeki ´ba´yý kasdediyor. (Orada ´bima´ buyrulmuþtur. Ba, sebep yahut ta´lil içindir.) Hadis þudur: Peygamber (S.a.V.) "Ara! Velev ki demirden bir yüzük olsun!» buyurmuþ; o da aramýþ fakat bir þey bulamamýþtý. Bunun üzerine Peygamber (S.a.V.) "Ezberinde Kur´an´dan bir þey var mý?" diye sormuþ, o da "Evet! Filan ve filan sûreleri bilirim." diye adlarýný saymýþtý. Rasulullah (S.a.V.) "Beraberindeki Kur´an´la onu sana temlik ettim." buyurmuþtur. Temlik yerine, "Onu sana nikâh ettim, onu sana tezviç ettim." rivayetleri de vardýr. Bunu Halebî Zeylâî´den nakletmiþtir.
«Ya sebebiyet yahut ta´lil içindir.» Sebebiyet için olduðuna göre mânâ "Onu sana ezber bildiðin Kur´an sebebiyle temlik ettim." demektir. Ta´Iil için olduðuna göre "Onu sana Kur´an ehli olduðun için temlik ettim." mânâsýnadýr. Binaenaleyh hadisteki ´ba´ harfi ivaz ve karþýlýk mânâsýnda kesin deðildir. (Yani kadýnýn mehri Kur´an olacak mânâsýna deðildir.)
«Lâkin Nehir´de ilh...» Rivayet edilenin aslý Bahýr sahibinindir. O þöyle demiþtir: «Ýnþaallah icareler bahsinde gelecektir ki, fetva Kur´an ve fýkýh öðretmek için ücretle adam tutmanýn caiz olduðunadýr. Binaenaleyh bunu mehir yapmak da sahih olmalýdýr. Çünkü mukabilinde ücret almak caiz olan menfaatler mehir yapýlabilir. Nitekim naklini Bedâyi´den arzetmiþtik. Onun için Fethu´l-Kadir´de burada þöyle denilmiþtir: Þâfiî Kur´an öðretmek için ücret almayý caiz görünce, onu mehir yapmayý da sahih bulmuþtur. Biz de öyle diyoruz. Müftabih kavle göre bunun mehir yapýlmasý sahih olmak lâzým gelir. Ama ben bundan bahseden görmedim. Doðruya muvaffak eden AIlah´týr.» Makdisî kendisine itiraz etmiþ ve "Bunu mehir yapmanýnsahih olmasýna muztar býrakacak bir zaruret yoktur. Baþkasýný mehir yapmak buna hâcet býrakmaz. Kur´an öðretmeye ihtiyaç bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu zamanda hayýr yapmaya tekâsül gösterildiðinden, Kur´an için hâcet tahakkuk etmiþtir." demiþtir.
Burada þu da söylenebilir ki, müteehhirin ulema zaruretten dolayý Kur´an öðretmek için ücretle adam tutmanýn caiz olduðuna fetva vermiþlerdir. Onun içindir ki, tilavet ve emsali zaruret olmayan yerlerde ücretle tutmak caiz deðildir. Sonra ücretle tutmanýn caiz olmasýnda illet ancak zarurettir. Bu zaruretin her fertte bulunmasý lâzým gelmez. Nerede zaruretten dolayý ücretle odam tutmak caizse, orada bunu mehir tesmiye etmek caizdir. Çünkü menfaatý hanede oturmak gibi mal mukabilindedir. Mehr-i müsemmada zaruret bulunmasýný kimse þart koþmamýþtýr. Meselâ evde oturmayý mehir yaparken bunun yerine baþka bir mehir konsa olurdu demek lâzým gelir. Halbuki bazen evlenen kadýn Kur´an öðrenmeye muhtaç olur da eve ve mala muhtaç olmaz. Þurunbulâliyye sahibi dahi itiraz ederek "Kur´an öðretmeyi mehir yapmak doðru deðildir. Çünkü bu kadýna hizmettir. Aralarýnda müþterek iþlerden deðildir." demiþtir. Yani kadýnýn koyunlarýný gütmek ve arazisini ekmek bunun hilâfýnadýr. Çünkü bu, kadýna hizmet de olsa, lâkin aralarýnda müþterek iþlerdendir, demek istemiþtir. Talebesi Þeyh Abdülhayy kendisine cevap vermiþ; "Zâhire bakýlýrsa Kur´an öðretmenin kadýna hizmet olduðu teslim edilemez. Her hizmet caiz olmaz deðildir. Caiz olmayan rezil eden hizmettir." demiþtir. Tahtâvî "Bu güzeldir. Çünkü Kur´an muallimi ne þer´an ne de örfen talebeye hizmetçi sayýlmaz." diyor.
Ben derim ki: Bunu þu da teyid eder ki; ulema evlâdýn koyun gütmek ve çiftçilik yapmak için babayý çýrak tutmasýný hizmet saymamýþlardýr. Koyun gütmek bir hizmet ve küçüklük olsaydý, onu ne bizim Peygamberimiz yapardý, ne de Mûsa (a.s.). Bilâkis o sair sanatlar gibi küçültücü olmayan bir sanattýr. Onunla geçinmek kasdedilir. Öðretmek de öyledir. Ona evleviyetle hizmet denilemez.
TEMBÝH: Nehir sahibi diyor ki: «Zâhire göre bütün Kur´an´ý öðretmesi lâzýmdýr. Meðer ki bir kýsmýný kasdettiðine karine buluna! Tabii ki hâfýzlýk bunun mefhumunda dahil deðildir.» Yani ezberlettirerek öðretmesi lâzým gelmez demek istiyor.
«Hizmeti kadýnýn mehri olur.» Çünkü hizmet efendisinin izniyle olunca, hakikatta efendisine hizmet etmiþ gibi olur. Bahýr. Burada mevzuu tersine çevirmek yoktur. H. Bir de zevcesinin onu hizmetinde kullanmasý haram deðildir. Çünkü kendisi hayvanata mülhak köle olduðu için kullanýlmaya ve hizmete maruzdur. Bedâyi.
«Bu hususta izinli ise...» sözünden murad. hizmeti karþýlýðýnda evlenmeye mezun ise demektir. Efendisinin izni olmazsa akit sahih deðildir.
«Hür ise kadýna hizmeti haramdýr.» Yani koca hür ise zâhirde kadýna mahsus þeylerde onahizmet etmesi haramdýr. Velev ki kendisinden hizmet istenmesin.
«Hizmetinde kullanmak da böyledir.» Bunu dahi Bedâyi sahibi açýklamýþ ve þöyle demiþtir: «Bundan dolayýdýr ki, oðulun hizmet için babasýný ücretle tutmasý caiz deðildir.» Bahýr sahibi "Hâsýlý kadýna onu hizmetinde kullanmak haramdýr. Ona da hizmet haramdýr." diyor.
METÝN
Keza hiç mehir konmadýðý yahut mehir nefyedildiði vakit koca cima eder veya ölürse, mehir olmaya elveriþli bir þeyde anlaþmadýklarý takdirde mehr-i misil vâcip olur. Anlaþmalarý varsa vâcip olan odur. Yahut mehr-i müsemma þarap veya domuz olursa veya þu sirke deyip þarap çýkarsa; yahut þu köle deyip hür çýkarsa yine mehr-i misil lâzým gelir. Çünkü teslim imkânsýzdýr. Yahut bir hayvan veya bir elbise yahut bir hane der de cinsini beyan etmezse yine mehr-i misil tâzým gelir. Çünkü çok meçhuldür.
ÝZAH
«Hiç mehir konmadýðý...» Yani sahih olacak þekilde mehir konmadýðý yahut mehirden söz edilmeyip susulduðu vakit mehr-i misil lâzým gelir. Nehir. Þarap gibi mal olmayan bir þey koymak ve bir hayvan, bir elbise gibi cinsi meçhul bir þeyi mehir koymak da bunda dahildir. Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun suretlerinden bazýlarý da þunlardýr: Ýkibin dirhem mehirle alýp bin dirhemini kadýnýn iade etmesini þart koþmak; kadýný onun kölesini mehir yapmak þartýyla almak; kadýnýn sana kendimi elli altýna tezviç ettim ve seni bu paradan Ýbra ettim deyip kocasýnýn kabul etmesi; kadýnýn veya erkeðin yahut baþka bir adamýn vereceði hüküm þartýyla evlenmek; cariyesinin veya koyunlarýnýn karnýnda olan yavrularý mehir olmak þartýyla evlenmek; kadýnýn babasýna bin dirhem hîbe etmek þartýyla evlenmek; geciktirme bâtýl olan yerde kadýna borcunu bir sene sonra vermek þartýyla evlenmek; filaný borçtan ibra etmek þartýyla evlenmek; kadýnýn kardeþini âzâd etmek þartýyla evlenmek; kadýnýn ortaðýný boþamak þartýyla evlenmektir. Baþkasýnýn kölesini mehir vermek þartýyla evlenmek bundan deðildir. Çünkü sahibi razý olmazsa, kýymetini vermek icabeder. Hacca götürmeyi mehir yapmak da bundan deðildir. Çünkü mehr-i mîsil deðil de orta bir hacc kýymeti vâcip olur. Orta hacc hayvana binmekle olur. Kadýn namýna onun kardeþini âzâd etmek þartýyla evlenmek de bu kabilden deðildir. Çünkü iktizaen kadýn kardeþine mâliktir. Kadýn annesinin mehr-i misli ile evlenir de kocasý bunu bilmezse, bu da bunlardan deðildir. Çünkü miktarýyla caizdir. öðrendiði zaman kocasý muhayyerdir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
«Yahut nefyedildiði vakit...» Yani hiç mehir vermeyeceðim diyerek evlendiði vakit demektir.
«Koca cima ederse ilh...» Yani halvet-i sahihada bulunmak suretiyle velev hükmen cima ederse demektir. Nehir. Çünkü mehri te´kid hususunda halvet-i sahiha cima gibidir. Nitekim gelecektir.
«Veya ölürse.» Bahýr sahibi diyor ki: «Veya ikisinden biri ölürse dese daha iyi olurdu. Çünkü kadýnýn ölmesi de onun ölmesi gibidir. Nitekim Tebyin´de böyle denilmiþtir.» Bilmelisin ki karý-koca ikisi de ölürlerse. Ýmam-ý Azam´a göre hiçbir þeyle hüküm edilemez. Ýmameyn´e göre mehr-i misil ile hüküm verilir. Serahsî "Bu, uzun zaman geçip hâkim mehr-i misle vakýf olamadýðý takdirdedir. Uzun zaman geçmediyse, Ýmam-ý Âzam´a göre dahi mehr-i misille hüküm verilir." diyor. Bunu Hamevî Bercendî´den nakletmiþtir.
T E M B Ý H : Musannýfýn oðlu Sâlih Hayreddin-i Remlî´ye þu fetvayý sormuþ: «Kadýn cimadan veya ölümden önce mehr-i mislini isterse, buna hakký var mýdýr yok mudur?» Remlî ona Zeylâî´deki þu cevabý vermiþtir: «Mehr-i misil akitle vâcip olur. Onun için kadýnýn cimadan evvel onu istemeye hakký vardýr. Bu mehir karý-kocadan birinin ölmesiyle yahut mehr-i müsemma meselesinde geçtiði gibi cima ile kuvvet bulur, tekarrur eder.» Kemâl, ibn-i Melek ve baþkalarý bunu açýkça söylemiþlerdir. Hayriyye´de bu uzun uzadýya anlatýlmýþtýr. Ona müracaat edebilirsin!
«Anlaþmadýklarý takdirde» sözünden murad akitten sonra anlaþmadýlarsa demektir.
«Vâcib olan odur.» Yani cima ile veya ölümle o anlaþtýklarý þey vâcip olur. Fakat kadýný cimadan önce boþarsa, o zaman müt´a vâcip olur. Nitekim aþaðýda gelecektir.
«Yahut mehr-i müsemma þarap veya domuz olursa ilh...» Yani müslüman þarap veya domuzdan mehir yaparsa demektir. Çünkü sözümüz müslüman hakkýndadýr. Müslüman olmayan hakkýnda söz kendi bâbýnda gelecektir. Ölü ve kan evleviyetle mehir olamazlar. Çünkü esasen mal deðildirler. Bu söz, zevcenin zýmmîyye olmasýna da þâmildir. Çünkü müslüman üzerine þarabýn vâcip olmasý mümkün deðildir. Onun hakkýnda þarap mal deðildir. On dirhemle bir rýtl þarap mehir koysa bundan hariç olur. Kadýna mehr-i müsemma verilir, mehr-i misli tamamlanmaz. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr´dan alýnmýþtýr.
«Veya þu sirke deyip þarap çýkarsa ilh...» Yani helâl bir þey adý söyleyip harama iþaret ederse, Ebû Hanife´ye göre mehr-i misil vâcip olur. Aksini söyler de meselâ þu hür deyip o adam kadýnýn kölesi çýkarsa, esah kavle göre iþaret edilen köle lâzým gelir. Musannýf, ikisi de haram olurlarsa mehr-i misil vâcip olacaðýna iþaret etmiþtir. Ýkisi de helâl olurlar da cinsleri muhtelif bulunursa, meselâ þu destideki sirkeyle der de, destideki zeytinyaðý çýkarsa veya þu köleyle der de cariye çýkarsa, kadýna o destinin dolusu sirke ve cariyenin kýymeti kadar kýymeti olan bir köle verilir. Nitekim Zahîre´de beyan edilmiþtir. Þu kadar var ki, Hâniyye´de "O kadýna bu müsemmanýn misli verilir." denilmiþtir. Bu sözün muktezasý, orta bir köle veya ûnun kýymeti vâcip olmak, cariyenin kýymetine bakýlmamaktýr. Bu satýrlar kýsaltýlarak Bahýr ve Nehir´den alýnmýþtýr. Bahýr sahibi diyor ki: «Netice þöyle olmuþtur: Taksim dörtlüdür. Çünkü her ikisî ya haram ya helâldýrlar. Yahut muhtelif olurlar. Þu halde ikisi de haram veya iþaretedilen haram olursa, mehr-i misil vâcip olur. Geri kalanlarý mehr-i müsemma yapmak sahihtir.»
«Yahut bir hayvan veya bir elbise veya bir hâne derse» mehr-i misil lâzým gelir. Çünkü elbiseler çeþitli olur. Hayvanlar da öyledir. Murad edilmek için biri diðerinden evlâ deðildir. Binaenaleyh buradaki meçhullük büyüktür. Bahýr. Musannýfýn, "kadýný mehir olarak bir at vermek üzere alýrsa" dediði yerde bu bâbta söz gelecektir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:38:09
MÜT´ANIN HÜKÜMLERÝ
METÝN
Müfevvida için müt´a vaciptir. Müfevvida; mehirsiz nikâhlanýp cimadan önce boþanan kadýndýr. Müt´a; bir entari, bir baþörtüsü ve bir çarþaftan ibaret olup, kocasý zenginse mehr-i mislinin yarýsýndan fazla olmayacak, fakir ise beþ dirhemden az olmayacaktýr.
ÝZAH
«Müfevvida için müt´a vâciptir.» Müfevvida, iþini velîsine ve kocasýna mehirsiz olarak havale eden kadýndýr. Bu kelime, müfevveda þeklinde okunursa, velîsi tarafýndan iþi kocasýna mehirsiz olarak havale edilen kadýn mânâsýna gelir. Bilmelisin ki, müt´a icabeden talâk, mehr-i müsemma konulmayan nikâhta clmadan önce vuku bulandýr. Sonradan mehr-i müsemmasý konulsun konulmasýn veya konulan mehir fâsit olsun fark etmez. Nitekim Bedâyi´de beyan edilmiþtir. Bahýr sahibi diyor ki: «Müt´a ancak mehr-i müsemmasý hiçbir vecihle sahih olmayan nikâhta vâcip olur. Mehr-i müsemma bir vecihten sahih olur da bir vecihten olmazsa, müt´a lâzým gelmez. Velev ki cima ile mehr-i misil vâcip olsun. Nitekim kadýný bin dirhem mehir ve bir de onun kerameti þartýyla alýr veya bin dirhem mehir, bir de hediye þartýyla evlenirse, cimadan önce boþadýðý takdirde kadýna bin dirhemin yarýsý verilir, müt´a verilmez. Halbuki cima etmiþ olsa bin dirhemden az olmamak þartýyla mehr-i misil verilirdi. Nitekim Gâyetü´l-Beyân´da böyle denilmiþtir. Çünkü mehr-i müsemma her cihetten fâsit deðildir. Kadýn iyi çýktýðý, kocasý hediyeyi verdiði takdirde bin dirhemi vermek vâcip olur; mehr-i misil lâzým gelmez.» Bunun ta´lili hususunda Bedâyi´den nakletmiþtik ki, cimadan önce vuku bulan talâkta mehr-i mislin bir tesiri yoktur.
«Cimadan» ve halvet-i sahihadan önce boþanan kadýndýr. Bahýr. Yukarýda geçmiþti ki, halvet-i sahiha cima hükmündedir. Talâktan murad;koca tarafýndan gelen ayrýlýk olup, mehrin sahibi sebebinde -sebebi talak olsun fesih olsun- ona ortak olmamýþtýr. Talâk, îtâ, liân, âlet kesikliði, kalkýnamamazlýk, dinden dönme, kocanýn müslümanlýktan yüz çevirmesi, karýsýnýn kýzýný veya anasýný þehvetle öpmesi gibi sebeplerle ayrýlmak bu kabildendir. Ayrýlýk kadýn tarafýndan gelirse, meselâ kadýn dinden döner, müslümanlýktan yüz çevirir, kocasýnýn oðlunu þehvetle öper, emzirir, bülûða ermekle muhayyere olur, âzâd edilir veya dengine düþmezse, kendisine müt´a verilmez. Bu ne vâciptir ne de müstehap. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Mehr-i müsemma konmuþsa, onun yarýsý da vâcip deðildir. Erkek bizzat veya vekili vasýtasýyla nikâhlýsýný velîden satýn alýrsa, bu meseleden hariç olur. Çünkü mehre mâlik olan sebepte kocaya ortaktýr. Sebep milktir. Onun için ne müt´a vâcip olur, ne de mehr-i müsemmanýn yarýsý. Cariyeyi sahibi bir adama satar da sonra kocasý ondan satýn alýrsa iþ deðiþir. Burada müt´a vâciptir. Nitekim Tebym´de beyan edilmiþtir. Bahýr.
«Müt´a, bir entari, bir baþörtüsü ve bir çarþaftan ibarettir.» Fahru´l-Ýslâm diyor ki: «Bu, onlarýnmemleketine mahsustur. Bizim memleketimizde ise bunlara bir izâr ile mükâ´ab ilâve edilir.» Dirâye´de böyle denilmiþtir. Þüphesiz ki bu tefsire göre, çarþaf izârýn yerini tutmaktadýr. Meðer ki Mekke-i Mükerreme´de olduðu gibi deðiþik þeyler adet olsun. Bunlarýn kýymetini verirse, kadýn kabule mecbur edilir. Nitekim Bedâyi´de bildirilmiþtir. Zikredilen üç elbise müt´anýn en azýdýr. Bunu Kemâl´den naklen Þurunbulâliyye sahibi söylemiþtir. Bedâyi´de ise "Dýþarý çýkarken kadýnýn giyinerek örtündüðü elbise en az üçtür." denilmiþtir.
Ben derim ki: Fahru´l-Ýslam´dan nakledilenle bunun gereði, her beldede kadýnýn dýþarý çýkarken giydiði elbiseyi itibara almaktýr. Sonra gördüm ki hâþiye yazarlarýndan biri þöyle diyor: «Bercendî´de beyan edildiðine göre, ulema bunun onlarýn memleketine mahsus olduðunu söylemiþlerdir. Bizim memleketimize gelince: Bundan daha fazlasý vâcip olmak gerekir. Çünkü bizim memleketimizde kadýnlar üç elbiseden fazla giyerler. Binaenaleyh bu üçe bir izâr ile bir de mükâ´ab ziyade edilir.» Kâmûs´un beyanýna göre mükâ´ab; nakýþlý elbise demektir.
«Mehr-i mislinin yarýsýndan fazla olmayacak ilh...» Fetih´te Asýl ile Mebsût´tan naklen þöyle denilmiþtir: «Müt´a yarým mehirden fazla olamaz. Çünkü mehrin halefidir. Mehirle ikisi müsavi olurlarsa, müt´ayý vermek vâcip olur. Çünkü Kur´an-ý Kerîm ile farz kýlýnan odur. Yarý müt´adan daha az olursa, o zaman az olaný vermek vâciptir. Ancak beþ dirhemden az olursa, beþ dirhem tamamlanýr.» Þarihin evvelâ "kocasý zenginse", sonra "kocasý fakirse" demesinin vechi bence zâhir deðildir. Zâhir olan, bu iþin müt´ada kocanýn haline göre itibar alýnmasýdýr. Bu söz bundan sonrakine muhaliftir.
METÝN
Müt´a nafakada olduðu gibi karý-kocanýn hallerine göre itibara alýnýr. Fetva buna göredir. Müfevvidadan baþkasýna müt´a vermek müstehaptýr. Bundan yalnýz, mehri konup almadan önce boþanan kadýn müstepnadýr. Ona müt´a vermek müstehap deðildir. Fakat evvelâ mehiri konup cima edilen kadýna müt´a vermek müstehaptýr. Þu halde boþanan kadýnlar dört kýsýmdýr.
ÝZAH
«Müt´a karý-kocanýn hallerine göre itibara alýnýr.» Yani ikisi de zenginse, kadýna pahalý elbise verilir. Ýkisi de fakir ise ucuz elbise; biri fakir biri zenginse orta elbise verilir. Musannýfýn söylediði Hassâfýn kavlidir. Fetih´te fýkha en yaraþanýn bu olduðu bildirilmiþtir. Kerhî, kadýnýn halini itibara almýþ; Kudûrî bunu tercih etmiþtir. Ýmam Serahsî ise erkeðin halini nazar-ý itibara almýþ; Hidâye sahibi bu kavli sahih bulmuþtur.
Bahýr sahibi diyor ki: «Tercitý muhteliftir. En güzeli Hassâf´ýn sözüdür. Çünkü Valvalcî onu sahih bulmuþ; "Fetva buna göredir." demiþtir. Nitekim ulema nafakada bununla fetvavermiþlerdir. Onlarýn sözlerinden anlaþýlan þudur ki; her iki þeyi nazar-ý itibara almak, yani müt´anýn yarým mehirden fazla, beþ dirhemden az olmamasý bütün kavillerde muteberdir. Nitekim Asýl ile Mebsût´ta bu açýktýr. Zahîre´de bildirildiðine göre, müt´a orta olacak; ne son derece iyi ne de son derece kötü olmayacaktýr. Fetih sahibi buna itiraz etmiþ, bunun üç kavilden birine uymadýðýný söylemiþtir. Bahýr sahibi ise ona cevap vererek, bunun bütün kavillere uyduðunu bildirmiþtir. Þöyle ki: Müt´a kadýnýn haline göre itibar edilir diyen kavle göre; kadýn fakir ise orta ketenden, orta halli ise orta ipekten, zengin ise orta ibriþimden verilir. Erkeðin haline bakýlýr diyenlere göre, keza her ikisinin hali itibara alýnýr diyenlere göre de böyledir. Ýkisi de fakir iseler, kadýna orta ketenden, ikisi de zengin iseler orta ibriþimden, biri zengin biri fakir ise orta ipekten müt´a verilir. Nehir´de beyan edildiðine göre, Zahîre´nin sözünü buna yorumlamak mümkündür. Fetih sahibinin buna itirazý, mutlak olmasý cihetindendir. Çünkü daima ipekten verileceðini ifade etmektedir.
«Müfevvidadan baþkasýna» demesi, müfevvidaya müt´a vâcip olduðundandýr. Nitekim biliyorsun.
«Cimadan önce boþanan ilh...» Bu söz Kudûrî´nin bazý nüshalarýndaki kavline göredir. Dürer sahibi de bunu benimsemiþtir. Lakin Kenz ve Mültekâ´da buna da müt´a vermenin müstehap olduðu bildirilmiþtir. Mebsût ile Muhit´te de böyle denilmektedir. Te´vitât ile Teysîr. Keþþâf ve Muhtelif sahiplerinin rivayeti de budur. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.
Ben derim ki: Bunu Bedâyi sahibi dahi açýklamýþ; Mi´râc´da bu kavil Zâdü´l-Fukaha ile Câmi-i isbicâbî´ye nisbet edilmiþtir. Bundan dolayýdýr ki Mültekâ þarihi "Meþhur olan bu kavildir." demiþtir. Hayreddin-i Remlî "Kudûrî´nin bazý nüshalarýndaki kavil Mebsût ile Muhit´in ifadelerine karþý duramaz." demiþtir.
Ben derim ki: Öyleyse zikredilen bu kitaplardakine nasýl karþý durur! Binaenaleyh musannýfýn bu istisnayý yapmamasý gerekirdi. Bahýr sahibi diyor ki: «Evvelce arzettiðimize göre cimadan önce ayrýlýk kadýn tarafýndan gelirse, ona da müt´a vermek müstehap deðildir. Çünkü cinayet iþlemiþtir.»
«Fakat cima edilen kadýna ilh...» Müt´a vermek müstehaptýr. Bedâyi sahibi diyor ki: «Cimadan sonra koca tarafýndan gelen her ayrýlýkta kadýna müt´a vermek müstehaptýr. Meðer ki koca dinden dönmüþ veya müslümanlýktan yüz çevirmiþ olsun! Çünkü müstehap olmak, fazilet istemektir. Kâfir fazilet ehli deðildir.»
«Þu halde boþanan kadýnlar dört kýsýmdýr.» Yani ya cimadan önce boþanmýþtýr ya sonra. Ya mehri konmuþtur yahut konmamýþtýr. Cimadan önce boþanan kadýnýn mehri konulmamýþsa ona müt´a vermek vâciptir. Mehr-i konmuþsa müt´a vermek vâcip deðildir. Buradaki izaha göre müstehap dahi deðildir. Cimadan sonra boþanan kadýna, mehir konsun konmasýnmüt´a vermek müstehaptýr.
METÝN
Ýki tarafýn rýzalarýyla yahut mehirden hâli olan akitten sonra hâkimin mehr-i misil koymasýyla sabit olan veya mehr-i müsemma üzerine ziyade edilen miktar kadýnýn o mecliste kabulü veya küçük çocuðun velîsinin kabulü ve bunun miktarýnýn bilinmesi, zâhire göre karý-kocalýðýn devamý þartýyla kocasýna lâzým gelir. Nehir. Kafî´de þöyle denilmektedir: «Mehr-i bin dirhem fazlalaþtýrarak nikâhý yenilese, zâhire göre ikibin dirhem vermesi lâzým gelir.»
ÝZAH
«Yahut hâkimin mehr-i misil koymasýyla...» Bedâyý´de þöyle denilmiþtir: «Kadýný mehir vermemek þartýyla almýþsa, bize göre bizzat akitle mehr-i misil vacip olur. Þu delil ile ki, bu kadýn mehir koymasýný kocasýndan istemiþ olsa, mehir koymasý vâcip olur. Hattâ koymazsa hâkim buna mecbur eder. Yine dediðini yapmazsa, onun yerine hâkim mehir koyar. Ýþte bu, mehir koymadan mehri misil vâcip olduðuna delildir.»
«Kadýnýn o mecliste kabulü þartýyla» ifadesi gösterir ki, bu sahihtir. Velev ki þahitsiz veya mehri hîbe ettikten ve kocasýný ibradan sonra olsun. O malýn mehir cinsinden olup olmamasý müsavidir. Bahýr. Ödemenin koca veya velî tarafýndan yapýlmasý da müsavidir. Ulemanýn açýkladýklarýna göre, baba veya dede oðlunu evlendirir de sonra mehri arttýrýrsa sahih olur. Nehir. Enfeu´l-Vesâil´de þöyle denilmektedir: «Burada ziyade sözü þart deðildir. Hattâ kadýnýn sözüyle ve erkeðin sonra þu kadarla müracaat ettim sözüyle dahi -kadýn kabul ederse- sahih olur. Velev ki mehrini arttýrdým dememiþ olsun. Nikâhý yenilemekle dahi sahih olur. Velev ki ziyade sözü bulunmasýn. Yalnýz burada hilaf vardýr. Keza kansýna onun evvelce hîbe ettiði bir mehri ikrar ederse, kadýn ikrar meclisinde kabul etmek þartýyla bu sahihtir. Velev ki ziyade sözü söylenmemiþ olsun.»
«Miktannýn bilinmesi...» Yani ziyadenin ne kadar olduðunun bilinmesi þartýyla demektir. "Senin mehrini arttýrdým." der de, ne kadar olduðunu belirtmezse, bilinmediði için bu ziyade sahih deðildir. Nitekim Vâkiât´da beyan edilmiþtir. Bahýr.
«Karý-kocalýðýn devamý þartýyla ilh...» Bahýr´ýn ibaresi þöyledir: «Kadýn öldükten sonra mirasçýlarýn kabulü þartýyla ziyade Ebû Hanife´ye göre sahihtir. Ýmameyn buna muhaliftir. Nitekim Tebyin´de beyan edilmiþtir: Enfeu´l-Vesâil sahibi bu sözü Kudûrî´ys nisbeî etmiþ sonra þunlarý söylemiþtir: «Bâin talâktan sonra ve ric´î talâkda iddet bittikten sonra yapýlan ziyadeden bahsetmemiþtir. Zâhire bakýlýrsa, Ýmam-ý Azam´a göre bu evIeviyetle caiz olur. Çünkü ölümle nikâh bitmiþtir. Temlike mahâl kalmamýþtýr. Talâktan sonra ise mahâl vardýr. Kadýn için Ýmam-ý Âzam´a göre ölümde bu hük sabittir, öyleyse talâkta evleviyetle sabit olur. Gerçi Bahr-ý Muhit´te Biþr´in rivayetiyle Ebû Yusuf´tan ayrýlýktan sonra yapýlan ziyadenin bâtýl olduðu nakledilmiþ ise de, bu söz yalnýz Ebû Yusuf´un kavlidir diye yorumlanýr. Çünkü ölümden sonra yapýlan ziyade hakkýnda Ebû Hanife´nin kavline muhaliftir. Demek ki imam Ebû Yusuf kendi kaidesine göre hareket etmiþ. ayrýldýktan sonra yapýlan ziyade hakkýnda Ýmam-ý Âzam´dan bir þey nakletmemiþtir. Binaenaleyh bu bâbtaki Cevap, ölümden sonraki ziyade hakkýnda kendisinden nakledilen söze yorumlanýr.» Bahýr sahibi de ona uymuþtur.
Nehir sahibi ise þöyle demektedir: «Zâhire bakýlýrsa, ölümden ve ayrýlýktan sonra caiz deðildir. Muhit sahibinin nikâh devam ediyorsa diye kayýtlamasý bunu göstermektedir. Zira ulemanýn naklettiklerine göre zâhir rivayet, satýlan mal helâk olduktan sonra yapýlan ziyadenin sahih olmamasýdýr. Nevâdir´in rivayetine göre sahih olur. Bundan dolayý Mi´râc ve diðer kitaplarda karý-kocalýðýn devamý þart olduðuna kesin olarak hükmedilmiþtir. Hattâ mehri kadýn öldükten sonra arttýrýlýrsa sahih olmaz. Akdin aslýna iltihak istinat suretiyle caiz olursa da, evvelâ halen sabit olmasý mutlaka lâzýmdýr. Sonra istinat eder. Sübutu ise imkânsýzdýr. Çünkü mahâl yoktur. Mahâl olmayýnca istinat da imkânsýzdýr. Kudûrî´nin söylediði Nevâdir´in rivayetine uyar.»
Tahtâvî diyor ki: «Zâhir olan þudur: Muhit ve Mi´râc´daki ifadeler, Ýmameyn´in kavline göre söylenmiþtir. Binaenaleyh Tebyin´dekine aykýrý deðildir. Zâhir rivayetin satýlan mal helâk olduktan sonra yapýlan ziyadenin sahih olmadýðýný göstermesi, burada zâhir rivayet olmasýný gerektirmez. Çünkü iki faslýn arasýnda Müctehid´e göre fark vardýr. Çünkü nikâhta karý-koca arasýndaki farkýn unutulmamasý Allah´ýn emridir. Bu ziyade ise farka riayetten ileri gelir. Bunu talâkta müt´anýn meþru olmasý, satýþ-ta meþru olmamasý teyid eder.»
«Kocasýna lâzým gelir.» Yani cima etmiþse veya ölürse ziyadeyi vermek kocasýna lâzým gelir.
«Kâfî´de þöyle denilmektedir ilh...» Kâfî´nin ibaresinin hülâsasý þudur:
«Kadýný gizlice bin dirheme; sonra âþikâr olarak ikibine alýrsa. Asýl adlý kitapta yazýlanýn zâhiri, Ýmam-ý Âzam´a göre ikibin vermesi lâzým geldiðini göstermektedir. Bu, mehri arttýrmak olur. Ebû Yusuf´a göre ise mahir ilk konulandýr. Çünkü ikinci akit hükümsüzdür. Onunla sabit olan da hükümsüzdür. Ýmam-ý Âzam´a göre ise ikinci akit hükümsüz olsa da. onda belirtilen ziyade hükümsüz deðildir. Nasýl ki bir adam yaþça kendinden büyük olan kölesine "bu benim oðlumdur" dese; imameyn´e göre bu söz hükümsüz kaldýðý için köle âzâd olmaz. Ýmam´ý Âzam´a göre nesep hakkýnda hükümsüz kalsa da, azâd olma hususunda muteberdir. Mebsût´ta böyle denilmiþtir.» Fetih´te beyan edildiðine göre bu hüküm, ikincinin þaka olduðuna þahitler þehadet etmediðine göredir. Aksi takdirde birincinin muteber olduðunda hilâf yoktur. Þaka yaptýðýný iddia etse, beyyinesiz kabul edilmez. Bundan sonra Fetih sahibi bazýlarýnýn yalnýz ikinci akitte söylenenin itibara aldýklarýný. bunu maksada göre yaptýklarýný, çünkü maksat birinciyi ikinciye deðiþtirmek olduðunu, bazýlarýnýn ise her iki mehir vâciptir dediklerini. çünkü birincinin reddedilemeyecek þekilde sabit olduðunu, ikincinin ise bunun üzerine ziyade olduðunu, binaenaleyh tam olarak vermesi icabeder dediklerini beyan etmiþ: daha sonra Kadýhân´ýn ikinci akitle mehirde ziyadeyi kasdetmedikçe bir þey vâcip olmaz diye fetva verdiðini söylemiþ, sonra bu sözle cumhurun mutlak olan lâzýmdýr kavillerinin arasýný bularak Kâdýhân´ýn sözünü Allah indinde, nefsel emirde ziyadeyi kasdetmezse lâzým gelmez. Velev ki hâkimin hükmüne göre lâzým gelsin. Çünkü hâkim o kimseyi sözünün zâhirine göre muahaze eder. Meðer ki þaka olduðuna þahit getirsin... þeklinde yorumlamýþ ve bu hususta hayli söz etmiþtir. Ona müracaat edebilirsin.
Ben derim ki: Þimdi nikâhý ilk mehirle yenilemesi kalýr. Yukarýda geçen "Birinci ikinciye deðiþtirmek muteberdir." kavline göre burada ikinci ile bir þey vâcip olmaz. Çünkü burada ziyade yoktur. Ýkinci kavle göre iki mehir vâcip olur.
T E M B Ý H : Kýnye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse ihramsýz birine mehirle nikâh tazelese, ziyade için tazelediði takdirde lâzým gelir. Ýhtiyat için tazelemiþse lâzým gelmez.» Yani nikâhý ihtiyat için tazelerse, ziyade hilafsýz lâzým gelmez. Nitekim Bezzâziye´de beyan edilmiþtir. Ama bunu karýsý kendisini tasdik ettiði zamana yahut da þahit getirdiðine yorumlamak gerekir. Aksi takdirde ihtiyat kasdettiðini söylemesi tasdik olunmaz. Nitekim Cumhur´dan naklen yukarýda geçti. Yahut Allah Teâlâ´nýn katýnda olana yorumlanýr. Gizli ve âþikâr mehir meselesi hakkýndaki sözün tamamý bu bâbýn sonunda gelecektir.
MEHRÝN KOCADAN ÝNDÝRÝLMESÝ
METÝN
Hâniyye´de de þu ibare vardýr: «Kadýn mehrini kocasýna hîbe eder de sonra kocasý þu kadar malýn mehirden olduðunu ikrarda bulunur ve kadýn kabul ederse sahih olur. Bu söz mehri arttýrdýðýna yorumlanýr.» Bezzâziyede ise "Daha uygun olaný, ziyade kastý yoksa sahih olmamaktýr." deliþtir. (Evet, karý-kocanýn akitten sonra kendi rýzalarýyla veya hâkimin hükmüyle koyduklarý) mehir yarýya bölünmez. Çünkü yarýya bölmek, nassla akitte konulan mehire mahsustur. Bilâkis birincide müt´a, ikincide asýl irin yarýsý vâcip olur. Kadýnýn evvelâ kocasý kabul ettikten sonra mehrin hepsini veya bir kýsmýný indirmesi sahihtir. Ama bu, reddi kabul eder. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir.
ÝZAH
«Bu söz mehri arttýrdýðýna yorumlanýr.» Çünkü âkilin sözünü mümkün olduðu kadar sahih tasarrufa yormak vâciptir. Burada kabulün þart kýlýnmasý, mehirde ziyade ancak onunla sahih olduðu içindir. Bunu Fetih sahibi Tecnis´ten nakletmiþtir.
«Bezzâziye´de ise ilh...» sözü, Hâniyye´nin ifadesine istidraktýr. Nehir sahibi bunu kabul etmiþ; lâkin Fetih sahibi Hâniyye´nin sözünü beðenmiþtir. O daha güzeldir. Çünkü mehirde ziyade caiz olduðu sübut bulunca adamýn sözü hîbe karinesiyle buna yorumlanýr. Ziyadeyi kasdetmedim demesi tasdik edilmez.
«Yarýya bölünmez.» Yani cimadan önce boþamakla yarýya bölünmez ektir. Bahýr.
«Nassla» Yani Teâlâ Hazretlerinin «Koyduðunuz mehrin yarýsý lâzým gelir.» âyet-i kerîmesiyle akitte konulan mehire mahsustur. Akitten sonra konulan veya ziyade edilen mehir baþkadýr. O akitte konulan hükmünde deðildir.
«Bilâkis birincide müt´a...» Yani akitten sonra konulan mehirde müt´a vacip olur. Çünkü bu akitle vâcip olan mehr-i mislin tayinidir. Mehr-i misil ise yarýya bölünmez. Onun yerini tutan da öyledir. Nehir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre kadýna konulan mehrin yarýsý verilir. Ama esah olan birinci kavildir. Nitekim Mültekâ þerhinde beyan edilmiþtir.
«Ýkincide...» Yani akitten sonra mehri ziyadeleþtirme meselesinde asýl mehrin yarýsý vâcip olur.
«Kadýnýn mehri indirmesi sahihtir.» Burada kadýnýn indirmesi diye kayýtlamasý, kadýn küçük olduðu takdirde babasýnýn indirmesi doðru olmadýðý içindir. Kadýn büyükse rýzasýna baðlýdýr. Rýzasý mutlaka lâzýmdýr. Hulâsa´nýn hîbe bahsinde þöyle denilmiþtir: «Bir kimse dövmekle karýsýný korkutur, o da mehrini baðýþlarsa, dövmeye gücü yettiði takdirde bu sahih deðildir.» Karý, koca zorlama olup olmadýðýnda ihtilâf ederlerse, söz zorlama iddia edenindir. Her ikisi de beyyine getirirlerse, gönüllü olduðunu iddia edenin beyyinesi kabul edilir. Kýnye. Kadýn ölüm hastasý olmamalýdýr. Kadýnýn mirasçýlarýyla ihtilâfa düþerlerse, saðlamken yaptýðýna daîrsöz kocasýnýndýr. Çünkü o mehri inkâr etmektedir. Hulâsa. Kadýn mehrini hasta iken kocasýna baðýþlar da kocasý ondan önce ölürse, kadýn için davâ hakký yoktur. Dâvâ hakký o öldükten sonra mirasçýlarýnýndýr. Bu bâbtaki fer´î meselelerin tamamý Bahýr´dadýr.
«Mehrin hepsini veya bir kýsmýný» diye Bedâyi´de mehir alacak borç olduðu zaman, yani dirhem ve dinar kabilinden ise diye kayýtlanmýþtýr. Çünkü ayrý olan mallarda indirim sahih deðildir. Bahýr. Bunun sahih olmamasýnýn mânâsý o ayrý mevcut ise kocasýndan alabilir demektir. Kocasýnýn elinde helâk olursa mehir borcu ondan sakýt olur. Çünkü Bezzâziye´de kaydedildiði vecihte "Seni þu köleden ibrâ ettim." derse, köle o adamýn elinde emanet olarak kalýr. Nehir.
«Reddi kabul eder.» Yani bir kimsenin alacaðýný hîbe etmesine benzer. Enfau´l-Vesâil sahibi bundan inceleme suretiyle bahsetmiþ; "Ama ben bunu görmedim." demiþtir. Bahýr sahibi ise buna Kýnye´nin borçlanmalar bahsindeki þu ifadeyle istidlâl etmiþtir: «Kadýn kocasýna seni ibrâ ettim der de kocasý kabul ettim demez veya orada bulunmazsa, bunun üzerine kadýnýn kocamý ibrâ ettim demesiyle kocasý borçtan kurtulur. Meðer ki bunu reddetsin.» Nehir sahibi diyor ki: «Þüphesiz davâcý sadece indirmeyi reddetmiþtir.» Galiba Nehir sahibi indirmenin manen ibrâ olmasýna bakmýþtýr.
HALVET HÜKÜMLERl
METÝN
Karý-kocadan birinin cimaya mâni olacak þekilde hastalanmasý gibi hissî bir mâni veya aklý baþýnda üçüncü bir kimsenin bulunmasý gibi tabiî bir mâni -ki bunu Ýbn-i Kemâl zikretmiþ, Esrar sahibi hissî kýsýmdan saymýþtýr. Bu izaha göre tabýî kýsmýn müstakil misali yoktur- yahut farz veya nâfile hacc için ihrama girmek gibi þer´î bir mâni yoksa, halvet (baþbaþa kalmak) cima gibidir. Ratak (ferc bitiþikliði), karn (boynuz), afel, yani gudde ve cimaya dayanamayacak kadar küçüklük, velev ki erkekte olsun hissî mâniden sayýlýr.
ÝZAH
«Cimaya mâni olacak þekilde hastalanmasý gibi» yahut cimadan zarar görecekse bu hissî mânidir. Zeylâî diyor ki: «Bazýlarý bu tafsilâtýn kadýnýn hastalýðý hakkýnda olduðunu söylemiþlerdir. Erkeðin hastalýðý ise mutlak surette mânidir. Çünkü âdeten o kýrýklýktan, gevþeklikten hâli deðildir. Sahih olan da budur.» Fetih, Bahýr ve Nehir´de de böyle denilmiþtir.
Ben derim ki: Erkek tarafýndan kýrýklýk ve gevþeklik cimaya mâni veya zararlý olursa, men veya zarar þartý hususunda kadýn gibi olur. Aksi takdirde erkek saðlam gibidir. Þu halde onun hastalýðýnýn halvet-i sahihaya mâni olmasýnýn vechi nedir? Meðer ki þöyle denilsin: Murad, âdete göre erkeðin hastalýðýnýn cimasýna mâni olmasýdýr. Binaenaleyh onun hakkýnda tafsilâta giriþmenin bir faydasý yoktur. Kadýnýn hastalýðý bunun hilâfýnadýr.
«Esrar sahibi hissi kýsýmdan saymýþtýr.» Ben derim ki: Bunu Bahýr sahibi halvetin tahakkukuna mâni sayarak þöyle demiþtir: «Halveti cima yerine saymak için dört þart vardýr. Bunlar:
1) Hakiki halvet.
2) Hissen mâni bulunmamak.
3) Tabiî mâni bulunmamak.
4) Þer´î mâni bulunmamaktýr.
Birincisi, orada üçüncü bir þahsýn bulunmasýndan korunmak içindir. Bulunursa halvet sayýlmaz. Mescit, umumi yol ve hamam gibi halvete elveriþli olmayan yerden de ihtiraz içindir ilh...» Bundan sonra Esrar´dan naklen bu iki þeyin (üçüncü bir þahýsýn bulunmasýyla yerin elveriþsiz olmasýnýn) hissî mâniden sayýlacaðýný söylemiþtir. Bu izaha göre hissî mâni ya halvete aslýndan mâni olan yahut halvet tahakkuk ettikten sonra onun sahih olmasýný engelleyen hastalýk gibi þeylerdir.
«Tabiî kýsmýn müstakil misali yoktur.» Çünkü ulema tabiî kýsmýna misâl olarak üçüncü bir þahsýn bulunmasýný, hayýz veya nifâsý göstermiþlerdir. Halbuki birincisi þer´an yasaktýr. Tabiat ondan nefret eder. Binaenaleyh hem hissî, hem tabýî, hem þer´î bir mânidir. Ýkincisi hem tabiî, hem þer´î bir mânidir. Evet, aþaðýda Serahsî´den naklen gelecektir ki, karý ile kocadan birinin cariyesi, halvet-i sahihaya mânidir. Þuna binaen ki, onun yanýnda tabiatý icabi karýsýyla cima etmekten kaçýnýr. Halbuki þer´an bunda bir beis yoktur. Binaenaleyh bu, þer´î deðil tabiî bir mânidir. Lâkin ayný zamanda hissî mânidir.
«Yahut farz veya nâfile hacc için ihrama girmek gibi...» Maksat, hacc veya umre içindir ki, hacc için Arafat´ta vakfeden önce veya sonra tavaftan önce ihrama girerse demektir. Nâfilenin ihramýný mutlak söylemiþtir. Binaenaleyh izinli veya izinsiz olduðu suretlere þamildir. Ulemanýn beyanlarýna göre kadýn izinsiz ihrama girerse, kocasýnýn onu ihramdan çýkarmaya hakký vardýr. T.
Ben derim ki: Zâhîre bakýlýrsa, bu son ta´mim murad deðildir. Çünkü illet haram olmasýdýr. Burada o yoktur.
"Karn" kelimesini Hayreddin-i Remlî Kadý Zekeriyya´nýn Ravd þerhinden ´karen´ þeklinde nakletmiþ; bunun ´karn´ þeklinde okumaktan daha makbul olduðunu söylemiþtir. Muðrîb´ten naklen Bahýr´da bildirildiðine göre, karen, fercde biten bir boynuz olup, erkeðin âletinin oraya gîrmesine mânî olur. Yahut kalýn bir gudde veya et yahut kemik parçasýdýr. Böyle olan kadýna " imraetünratkaa´ " derler. Bunun muktezasý, karen ile ratakýn müteradif mânâya gelmeleridir.
"Afel" fercin dýþýnda bir guddedir. Kâmûs´ta þöyle denilmektedir:«Afel; kadýnýn ön tarafýndan çýkan ve erkeklerdeki fýtýk illetine benzeyen bir þeydir.»
«Velev ki erkekte olsun hissi mâniden sayýlýr.» Yani bunun erkekte veya kadýnda yahut her ikisinde bulunmasý müsavidir. Bahýr sahibi diyor ki: «Cimaya gücü yetmeyen küçük çocuðun halveti hakkýnda iki kavil vardýr. Kâdýhân bunun sahih olmadýðýna kesin olarak kaildir. Mutemet kavil de budur. Onun için Zahîre´de mürâhik diye kayýtlanmýþtýr.» Mürâhik, yani bülûða yaklaþan çocuðun halvetiyle iddet vacip olur. Velev ki halvet-i fâside olsun. Çünkü ülemanýn halvet-i fâside ile iddet vâcip olur diye açýklamalarý, çocuðun halvetine de þâmildir. Bahýr´ýn iddet bâbýnda böyle denilmiþtir.
«Cimaya dayanamayacak kadar küçüklük hissî mâniden sayýlýr.» Cimaya dayanmak ise bülûða ermekle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Bazýlarý dokuz yaþla sýnýrlandýðýný söylemiþlerdir. Evlâ olan, buna bir sýnýr koymamaktýr. Nitekim evvelce söylemiþtik. Kocasý kansýnýn cimaya dayanacaðýný söyleyip zifaf olmak ister de babasý razý olmazsa, hâkim o kýzý kadýnlara gösterir, yaþýna bakmaz. Hulâsa´da böyle denilmiþtir. Bahýr.
METÝN
Ýkisinin yanýnda üçüncü bir þahýs bulunmayacaktýr. Velev ki uyur halde veya kör olsun. Ancak üçüncü þahýs aklý ermeyen küçük bir çocuk olur da karýyla kocanýn aralarýnda geçeni söyleyemezse. yahut deli veya baygýn bulunursa zarar etmez. Lâkin Bezzâziye´de, "Eðer geceleyin ise halvet sahihtir, gündüzün ise sahih deðildir. Esah kavle göre kör de böyledir." denilmiþtir. Karý-kocadan birinin cariyesi dahi halvete mâni deðildir. Bununla fetva verilir. Mübtegâ. Köpek yavuz olursa, mutlak surette halvete mânidir. Fetih sahibi, "Bence erkeðinköpeði mutlak surette mâni deðildir." demiþtir. Yahut kadýnýn olursa mânidir.
ÝZAH
«Velev ki uyur halde veya kör olsun.» Çünkü kör hisseder; uyuyansa, uyanýr yahut kendini uyur gösterir. Fetih. Bu sözde o adamýn ikinci karýsý da dahildir. Mezhep budur. Þuna binaen ki, ortaðýnýn huzurunda kadýnla cima etmek mekruhtur. Bahýr.
Ben derim ki: Bezzâziye´nin haram-helâl bahsinde, "Eðer bilmezlerse, uyuyanlarýn yanýnda karýsý veya cariyesiyle cimada bulunmakta beis yoktur. Bilirlerse mekruhtur." denilmiþtir. Bu söz gereðince uyuduklarý tahakkuk ederse halvet sahih olur. Bahýr sahibi diyor ki: «Mübtegâ´da kör hakkýnda tafsilât vardýr. Kör onun halini bilmezse sahih olur. Saðýr ise, gündüzün sahih olmaz, geceleyin sahih olur denilmektedir.»
Ben derîm ki: Zâhire göre saðýr sözüyle körden baþkasýný kasdetmiþtir. Körü de kasdederse, onun hakkýnda gece ile gündüzün farký yoktur.
«Deli veya baygýn bulunursa zarar etmez.» Bazýlarý mâni olduklarýný söylemiþlerdir. Fetih.
Ben derim ki: Bana deli mani olacak gibi geliyor. Çünkü onun hali yavuz köpekten daha kuvvetlidir.
«Kör de böyledir denilmiþtir.» Biliyorsun ki onun hakkýnda gece ile gündüzün farký yoktur.
«Bununla fetva verilir.» Bahýr´da Hulâsa´dan naklen, "Muhtar olan budur. imam Serahsi Mebsut´ta her ikisinin mâni olduklarýný kesinlikle söylemiþtir.Ebû Hanife ile iki arkadaþýnýn kavilleri budur. Çünkü cariyesinin huzurunda karýsýna yanaþmasý tabiatý icabý imkansýzdýr." denilmiþtir. Yani karýsýnýn cariyesinin huzurunda evleviyetle yanaþamaz. Çünkü o yabancýdýr. Kendisine helâl deðildir.
Ben derim ki: Buna Ýmam Kâdýhân dahi Câmi þerhinde kesinlikle kail olmuþtur. Bedayi´de þöyle demliyor: «Üçüncü þahýs o adamýn cariyesi ise, Ýmam Muhammed´in, vaktiyle halveti sahih olduðunu söylediði; sonra bundan dönüp sahih deðildir dediði rivayet olunur.» Herhalde birincinin vechi þu olsa gerektir: Nikâhlý karýsýyla cariyesinin karþýsýnda cima etmesinde beis olmadýðýný ulema açýklamýþlardýr. Bunun aksi caiz deðildir. Lâkîn bu kendi cariyesi hakkýnda zâhirdir. Karýsýnýn cariyesi hakkýnda zâhir deðildir. Þu da var ki; þer´an beis yoktur demekten, tab-ý selimin ondan nefret etmemesi lâzým gelmez. Yukarýda geçtiði vecihle, üç imamýmýzdan nakledilen bu olduðuna göre ve keza Fetevâ-i Hindiyye´de Zahîre´ye, Muhit´e ve Hâniyye´ye bu nisbet edildiðine göre, bu kavilden ayrýlmak doðru deðildir. Onun için Rahmetî. "Acayip! Ýmam-ý Azam´la iki arkadaþýnýn kavillerine muhalif olan bir söz mânâ itibariyle de doðru olmadýðý halde, nasýl olur da mezhebin müftabih kavil kabul ediliyor!" demiþtir.
«Köpek yavuz olursa mutlak surette halvete mânidir.» Yani erkeðin veya karýsýnýn köpeðiolmasý fark etmez.
«Mutlak surette mâni deðildir demiþtir.» Yani yavuz olsun olmasýn mâni deðildir. Fetih sahibi bunu þu sözüyle ta´lil etmiþtir. «Çünkü köpek sahibine asla saldýrmadýðý gibi, sahibinin koruduðu kimseye de saldýrmaz.» Þu halde köpek o adamý karýsýnýn üzerinde görürse. sahibi galip vaziyetinde olur. Onun için saldýrmaz. Keza kocasý kansýnýn üste çýkmasýný emrettiyse yine saldýrmaz. Çünkü kadýn galip vaziyette de olsa köpek ona saldýrma imkanýný da bulsa, sahibi onu men eder. Böylece halvet sahih olur.
«Yahut kadýnýn olursa mânidir» Yani yahut köpek yavuz deðil de kadýnýn malý ise mani olur. Lâkýn Fetih sahibinin ta´lili gereðince, erkeðin köpeðiyle kadýnýn köpeði arasýnda fark yoktur. Çünkü kadýnýn köpeði kadýný kocasýnýn altýnda da görse, kadýn onu men edebilir. O da saldýrmaz. Böylece halvet sahih olur.
METÝN
Eðer köpek yavuz deðilse ve erkeðin malý ise halvete mâni deðildir. Þer´î mâniden olmak üzere o yerin mescit, yol, hamam, çöl, teras ve kapýsý açýk ev gibi halvete elveriþli olmamasýyla kadýný bilmediði suret kalýr. Nâfile oruç, nezir ve kefâretlerle kaza esah kavle göre halvetin sahih olmasýna mâni deðildir. Zira bozmakla kefaret lâzým gelmez. Bu þunu ifade eder ki, unutarak yer de yine oruçlu durur ve kadýnla baþbaþa kalýrsa halvet sahih olur. Kefareti ýskat eden her þey böyledir. Nehir.
ÝZAH
«Erkeðin malý ise...» Yani suretler dörttür:
1) Köpek yavuzdur, erkeðindir.
2) Köpek yavuzdur, kadýnýndýr.
3) Köpek yavuz deðildir, erkeðindir.
4) Köpek yavuz deðildir, kadýnýndýr.
Musannýf evvelâ halvet-i sahihaya mâni olan suretlerin üç olduðunu; bunlarýn mutlak surette köpek yavuz olmasýyla, yavuz olmayýp kadýnýn malý bulunmasý suretleri olduðunu anlattý. Mâni olmayan bir suret kaldý ki, o da dördüncü surettir ve köpek yavuz olmayýp erkeðin malý olmasýdýr.
«Kalýr ilh...» Þer´î mânilerden olmak üzere bir de kadýnýn talakýný halvetine tâlik kalýr. Kadýnla halvette kaldý mý kadýn boþ düþer ve cimasý haram olduðu için yarým mehrini vermek vâcip olur. Bunu Vâkýât´tan naklen Bahýr sahibi söylemiþtir. Demiþtir ki: «Bezzâziye ile Hulâsa´da þu da ziyade edilmiþtir: Bu talâkta iddet vâcip deðildir. Çünkü cima imkâný yoktur. Ýddetin sahih kavle göre halvet-i fâsidede vâcip olacaðý aþaðýda gelecektir. Binaenaleyh burada ihtiyaten iddet vâcip olur.» Þarih bundan bir sahife sonra gelecek olan sözünde Bezzâziye´nin kavli üzere hareket etmiþtir. Bu husustaki sözün tamamý orada gelecektir.
«Mescit, yol.» Çünkü mescit halkýn toplandýðý yerdir. Oraya zaman zaman girmelerinden emin olamaz. Keza mescitte cima haramdýr. Teâlâ Hazretleri, "Mescitlerde ibadet ederkenkadýnlarýnýza yanaþmayýn." Buyurmuþtur. Yol âdeten insanlarýn geçtiði yerdir. Bu çekinmeyi icabeder ve cimaya mânidir. Bedâyi.
Ben derim ki: «Keza orada cima haramdýr ilh...» sözünden alýnarak, boþ evin kapýsý kilitli bile bulunsa, halvete mâni olduðu söylenebilir. Fetih sahibi diyor ki: «Kadýnla yolculuk eder de caddeden saparak hâlî bir yere giderse, bu halvet-i sahiha olur.
"Hamam"dan murad; kapýsý açýk olandýr. Yalnýz karý-koca ikisinin üzerinden kilitli bulunursa, halvetin sahih olmasýna mâni yoktur.
"Teras" Yani kenarlarý kapalý olmayan teras demektir, örtü ince veya kýsa olur da, insan ayaða kalktýðý zaman onlarý görürse hüküm yine budur. Fetih. Yine Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Mescit ve hamamda halvet sahih olmaz. Þeddâd. "Eðer karanlýk fazla ise sahih olur. Çünkü örtü gibidir." demiþtir. Onun sözüne kýyasen þiddetli karanlýkta etrafýnda perdesi olmayan terasta halvet sahih olur. Ama en iyisi sahih olmaz demektir. Çünkü mâni olan hissetmektir. Hissetmek ise sadece göze mahsus deðildir. Görmüyor musun körün yanýnda halvet sahih olmuyor. Çünkü hisseder.»
Ben derim ki: Hissetmek ancak ikisiyle birlikte terasta biri bulunduðu vakit mümkündür. Fakat evin üzerinde yalnýz ikisi bulunur da yanlarýna kimsenin çýkamayacaðýndan emin olurlarsa, görmekten baþka his vasýtasý kalmaz. Þiddetli karanlýk da buna mânidir.
«Kapýsý açýk ev...» Yani bir insan bakmýþ olsa onlarý görecek þekilde ise halvet sahih olmaz. Ama burada hilâf vardýr. Mecmû´un-Nevâzil´de, "Yanlarýna izinsiz kimse giremezse bu halvettir." denilmiþtir. ahire sahibi bunun mâni olduðunu tercih etmiþtir ki, zâhir olan da budur. Bahýr. Vechi þudur: Görme imkâný girmeye baðlý olmaksýzýn mânidir. Binaenaleyh iznin bulunup bulunmamasýnýn bir faydasý yoktur.
«Halvete elveriþli olmamasý» ve karý-kocanýn orada hane ve evde olduðu gibi baþkalarýnýn görmesinden emin bulunmasýna yarayýþlý olmasý kalýr. Velev ki tavaný olmasýn. Üzerinde kubbesi bulunan yer ile kilitli kapýsý bulunan bahçe de böyledir. Kapýsý olmayan bahçe bunun hilâfýnadýr. Velev ki orada kimse bulunmasýn. Bahýr. Ýnsanlarýn yaþadýðý bir hanýn mahzenine girerler de kapýyý kaparlar fakat kilitlemezlerse, içindeki insanlar da bunlarý gözetmeyerek ortasýnda otururlarsa, halvet sahih olur. Gözetîrlerse sahih olmaz. Fetih.
«Kadýný bilmediði suret kalýr.» Çünkü bilmeden cimaya imkân vermek olmaz. Kadýnýn bilmemesi bunun hilâfýnadýr. Fark þudur: Erkek kadýný bilince, o bilmese de cimasýna imkân bulur. Aksi bunun hilâfýnadýr. Çünkü erkeðe haramdýr. Bahýr´da böyle denilmiþtir. Yine Bahýr´da bildirildiðine göre kadýn, erkeði bilmediði zaman cimasýna imkân vermesi haram olur. Zâhire göre bundan dolayý kadýn onun cimasýna mani olur. Binaenaleyh bunun mâni sayýlmasý gerekir. H.
Ben derim ki: Bu mâniyi gidermek erkeðin elindedir. Kendisinin kocasý olduðunu kadýna haber verir. Böylece kusur kendi tarafýndan geldiði için halvetin sahih olduðuna hükmedilir ve mehir lâzým gelir. T.
«Esah kavle göre...» Yani iki rivayetin esah olanýna göre demektir. Lakin Hidaye þarihlerinin açýkladýklarýna göre, tetavvu orucunda halveta mani olmasý þâzdýr. Hâniyye´nin þu sözü de ona iþaret etmektedir: «Keza orucu ile kefaret ve nezir oruçlarýnda iki rivayet vardýr. Bunlarýn esah olanýna göre halvete mâni deðildir. Tetavvu orucu da zâhir rivayette ona mâni olmasý þâzdýr. Hâniyye´nin þu sözü de ona iþaret etmektedir: «Kaza cu" sözünde, kaza, kefaret ve nezir oruçlarý dahildir. Binaenaleyh tetavvu orucundan baþkasýnda mânidir rivayeti onun tercihidir. Çünkü o gün özürsüz olduðu halde oruç tutmamak bir rivayete göre caizdir. Haniyye´nin esah demesi Kenz´in ifadesini teyid eder. Çünkü esah demek, mukabilinin sahih olduðunu ifade eder. Hidâye´nin, "Kaza ve nezir orucu, bir rivayetle nâfile gibidir." demesi de böyledir. Çünkü bu oruçlarýn ramazan orucu gibi olduklarýný gösteren rivayetin daha kuvvetli olduðunu bildirir. Bununla Bahýr sahibinin, "Farz orucu velev ki nezredilmiþ olsun bîlittifak mani olmak gerekir. Çünkü onu bozmak haramdýr. Velev ki kefaret lazým gelmesin. Binaenaleyh o þer´î bir mânidir." diyerek yaptýðý inceleme kuvvet bulur.
«Halvet sahih olur.» Çünkü kefaret þüphe ile sâkýt olur. Ýmam Mâlik (r.) buna muhaliftir. Çünkü ona göre unutarak yerse orucu bozulur. Fakat kefaret lâzým gelmez. T.
«Kefareti ýskat eden» su içmek, unutarak cima´ etmek, gündüzleyin niyetlenmek ve nâfileye niyetlenmek gibi þeyler böyledir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:40:05
METÝN
Belki mâni yalnýz ramazan orucunun edâsýyla farz namazdýr. Halvet-i sahiha ileride görülecek hükümlerde cima gibidir. Velev ki koca âleti kesik, âleti kalkmaz veya enenmiþ yahut hali anlaþýlan hünsa olsun. Aski takdirde o adamýn nikâhý mevkuftur. Bahýr ve Eþbâh´ta bildirilen, Nehir sahibinin izah ettiði gibi zâhirî mânâsýna göre deðildir. Nehir´de Vehbâniyye þerhinden naklen bildirildiðine göre, kalkýnmazlýk bazen hastalýktan veya hilkaten zayýflýktan yahut yaþlýlýktan olur.
ÝZAH
«Yalnýz farz namazdýr.» Bahýr sahibi diyor ki: þüphesiz bozmak, farz olsun nafile olsun özürsüz namazý bozmak haramdýr. Þu halde mutlak olarak mâni olmalýydý. Halbuki ulema, "Vâcip namaz nâfile gibi halvete mani deðildir." demiþlerdir. Halbuki onu terk etmek günahtýr. Bundan daha garibi, Muhit´in þu ifadesidir: "Nâfile namaz halvete mâni deðildir. Yalnýz öðleden evvel kýlýnan dört rekât mânidir. Çünkü o sünneti müekkededir. Böyle bir özür sebebiyle onu terk etmek caiz deðildir." Çünkü bu ifade sünneti müekkedeler arasýndafark bulunmamasýný, vâcibin ise evleviyetle mâni olmasýný gerektirir.
Ben derim ki: Hâsýlý ulema hacc ihramýnda farzý ile nâfilesi arasýnda fark yapmamýþlardýr. Çünkü bunlarýn ikisi de kaza ve ceza kurbaný hususunda ortaktýrlar. Oruçla namazda ise farzla nâfile arasýnda fark bulmuþlardýr. Oruçta bu farz zâhirdir. Çünkü farz oruçta kaza ve kefaret lâzýmdýr. Nâfile oruç ile o hükümde olan diðer oruçlar bunun hilâfýnadýr. Zira böyle bir orucu bozmakla lâzým gelen zarar azdýr. Çünkü kazadan baþka bir þey lâzým gelmez. Nitekim Cevhere´de böyle denilmiþtir.
Namaza gelince: Farzla nâfile arasýndaki fark müþkildir. Çünkü namazýn farzýnda günahtan ve kaza lâzým gelmesinden baþka bir zarar yoktur. Bu nafile ile vâcip namazda da vardýr. Evet, farzda günah daha büyüktür. Ama halvetin sahih olmasýna sebep teþkil etmesinde gizlilik vardýr. Aksi takdirde ramazanýn kazasýyla kefaretin nâfile gibi olmamasý lâzým gelir. Ýhtimal kendi sahibinin yukarýda arzettiðimiz gibi farz orucu mutlak olarak ihtiyar etmesinin vechi bu olacaktýr. Namaz da öyledir. Onun da farzý ve nâfilesi farz oruç gibi olmak gerekir. Orucun nâfilesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü o daha müsamahalý meþru olmuþtur. Þu delil ile ki, bir rivayette özürsüz bozmasý caizdir. Namazýn nâfilesini ise özürsüz bozmak bütün rivayetlere göre caiz deðildir. Binaenaleyh onun nâfilesi farzý gibidir. Belki Müctehid´e göre aralarýnda bizim anlayamayacaðýmýz bir fark vardýr. Allahu a´lem.
«Hali anlaþýlan hünsa olsun.» Yani halvetten önce bu hünsa kocanýn erkek olduðu anlaþýlýr. Nikâhý da sahih ise, o zaman onun cimasý caizdir. Halveti de cima gibidir. Hali anlaþýlmazsa nikâh mevkuftur, cimada bulunmasý mübah deðildir. Binaenaleyh halveti de cima gibi sayýlmaz.
«Bahýr´da» halvetin sahih olduðu mutlak olarak bildirilmiþ; halinin anlaþýlmasý kaydedilmemiþtir. Eþbâh´ýn ifadesini ileride göreceksin.
«Nehir»in ibaresi þöyledir: «Bundan, hali anlaþýlan hünsa murad edilmek gerekir. Hunsa-ý müþkile gelince: Onun nikâhý hali anlaþýlýncaya kadar mevkuftur. Onun için velîsi onu sünnet edene nikâhlayamaz. Çünkü mevkuf nikâh bakmayý mübah kýlmaz. Nihâye´de de böyle denilmiþtir.» Yani cimasý evleviyetle mübah kýlmaz. Binaenaleyh halveti sahih deðildir demek istiyor, Bu hayýzlý kadýnla halvete benzer. Hattâ ondan evlâdýr. Çünkü hali anlaþýlmazdan önce yabancý mesabesindedir. Sonra Nehir sahibi þunlarý söylemiþtir: Mebsût´un ifadesine göre, hünsanýn hali bülûða ermekle anlaþýlýrsa, erkek alâmeti görüldüðü takdirde babasý ona bir kadýn almýþsa, nikâhýný kýydýðý zamandan itibaren nikâhýn sahih olduðuna hükmedilir. Þayet kadýna cima edemezse, kalkýnamayan gibi ertelenir. Babasý onu bir erkekle evlendirmiþse nikâhýn bâtýl olduðu anlaþýlýr. Bu, ondan önceki halvetinin sahih olmamasý hususunda açýktýr. Bu izahla anlarsýn ki, Eþbâh sahibinin Asýl´dan naklettiði þu ibare zâhirinegöre deðildir: "Babasý hünsayý bir erkekle evlendirir de cima ederse caizdir. Aksi takdirde ne olacaðýný bilmiyorum yahut babasý onu bir kadýnla evlendirir de bülûða ererek cima ederse caiz olur. Aksi takdirde ona kalkýnamayan gibi mühlet verir." Muvaffakiyet Allah´tandýr. Yani Eþbâh´ýn bu ibaresinden anlaþýldýðýna göre, mücerret erkeðin onunla cima etmesiyle yahut onun kadýna cima etmesiyle nikâh sahih olur. Velev ki bu iþ bulûða erimeden ve kendisinde alâmet görülmeden olsun. Hali anlaþýlmadan cimasý helâldir. Onunla yapýlan halvet sahihtir. Bülûða erdikten sonra bazen hali anlaþýlýr, bazen anlaþýlmaz. Halbuki Mebsût´ta bülûða ermekle halinin kesinlikle anlaþýlacaðý bildirilmiþtir. Yine Eþbâh´ýn zâhirine göre hünsanýn hali belli olmadan önce nikâhý mevkuftur. Bu, hali belli olmazdan önce yapýlan halvetin sahih olmayacaðý hususunda açýktýr. Çünkü cima helâl deðildir. Fakat bu söz götürür. Çünkü caizdir sözünün mânâsý, hali belli olduðu için akit caizdir demektir. Ulemanýn açýkladýklarýna göre bu onun iþkâlini giderir ve bundan cimanýn helâl olmasý lâzým gelmez. "Aksi takdirde ne olacaðýný bilmiyorum." sözü, hünsada bu alâmet görülmezse akdin sahih olduðuna veya olmadýðýna hükmedemem demektir. Yani bu baþka bir alâmetin zuhuruna baðlýdýr demek istemiþtir. Mebsût sahibinin, «Hünsanýn hali bülûða ermekle anlaþýlýr." sözü, ekseri hallere göredir. Yoksa ulema bazen bunun halinin bülûðdan sonra da müþkil kaldýðýný açýklamýþlardýr. Meselâ kadýnlar gibi fercinden hayýz görür, erkekler gibi âletinden meni gelirse hali müþkil olmakla devam eder. Bazen de bülûða ermeden hali belli olur. Ýki su yolundan birinden bevleder, ötekinden etmez. Böylece halveti sahih olur. Hâsýlý halvetin sahih olmasýný halinin anlaþýlmasýyla kayýtlamak zâhirdir. Çünkü daha önce cimasý helâl deðildir.
"Hastalýktan" ve keza sihirden olur. Böylesine baðlanmýþ derler. Nitekim bâbýnda Vehbâniyye´den naklen gelecektir.
METÝN
Halvet-i sahihanýn cima hükmünde olmasý nesebin sübûtu, velev ki âleti kesik kocadan olsun, mehr-i müsemmayý tekid ve mehr-i müsemma yoksa mehr-i misil lâzým gelmesi; nafaka, mesken, iddet, kýz kardeþinin nikâhý ve o kadýnýn iddeti içinde baþka dört kadýnýn nikâhýnýn haram olmasý, cariyeyeyi nikâh etmenin haram olmasý ve kadýn hakkýnda talâk vaktine dikkat hususundadýr. Muhtar kavle göre baþka bir talâk-ý bâin vâki olmak:hususunda dâhi cima hükmündedir.
ÝZAH
Nesebin sübutu ilh...» hakkýndadýr. Bahýr sahibinin inceleme neticesi anladýðý, sonra Hassâf´tan nakledildiðini gördüðü þudur: «Halvet ancak mehri tamamlamak ve iddet vâcip olmak için cima yerini tutar.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bundan maadasý nesep gibi akdinhükümlerindendir.» Yani hiç halvet bulunmasa da nesep yine sabit olur. Meselâ doðulu bir erkek batýlý bir kadýnla evlense nesep sabit olur. Yahut bundan maadasý iddetin hükümlerindendir. Nitekim kalan hükümler böyledir. Þaþýrtacak þey Nehir sahibidir. Bu tahkik hususunda kardeþine tâbi olmuþ; sonra aþaðýda gelen nazýmda ona muhalefet etmiþtir. Bahýr sahibinin söylediklerini ondan önce ibn-i Þýhne Ýkdü´l-Feraid adlý kitabýnda beyan etmiþtir. Lâkin o. "Cimadan önce boþanan kadýn talâktan itibaren altý ay geçmeden doðurursa, nesebi sabit olur. Çünkü gebe kalma iþi kesin olarak boþanmadan önce olmuþtur. Boþamak cimadan sonradýr. Çocuðu altý aydan fazlada doðurursa, nesebi sabit olmaz. Çünkü iddet yoktur. O kadýnla halvette bulunur da sonra boþarsa, nesep sabit olur. Velev ki altý aydan fazlada doðursun. Bu surette hususiyet halvete ait olur." demiþtir.
«Velev ki âleti kesik kocadan olsun.» Çünkü sürtüþmek suretiyle meni indirmesi mümkündür. Ýnnîn bâbýnda gelecektir ki, kadýnla halvette bulunur da sonra aralarý ayrýlýrsa, çocuðu iki senede bile doðursa nesebi sabit olur.
«Mehr-i müsemmayý te´kid...» Yani sahih nikâhýn halvetinde mehr-i müsemmayý te´kid eder. Fâsit nikâhýn halvetinde ise mehr-i misil halvetle deðil cima ile vâcip olur. Çünkü bu talâk cimadan öncedir. Ýddet de icabetmez. Zira iddetin vâcip olmasý, halveti ihtiyaten cima gibi saydýðýmýz içindir. Çünkü zâhire göre halvet-i sahiha esnasýnda cima bulunur. Bir de kansýna dönmek kocanýn hakkýdýr. Kocanýn cimadan önce boþadýðýný ikrar etmesi, kendi aleyhine geçerlidir. Binaenaleyh talâk bâin olur. Birinci talâktan sonra karýsýna dönmezse, ikinci talâkýn da onun gibi olmasý lâzým gelir. Þarihin, "baþka bir talâký bâin" sözü buna iþaret etmektedir. Çünkü bu söz, birinci talâkýn da bâin olduðunu ifade eder. Az sonra gelecek olan, "Bu talâktan sonra ricat yoktur." sözü de buna delâlet eder. Bunun açýklamasý ricat bâbýnda gelecektir. Bu anlattýklarýmýzdan anladýn ki, Zahîre´de zikredilen ikinci talâktýr. Birinci deðildir. Sonra ulemanýn mutlak olan sözlerinden anlaþýlan, birinci talâkýn da, ikincisinin de bâin olmasýdýr. Velev ki acýk talâk lâfzýyla olsun. Cima edilen kadýnýn talâký böyle deðildir. Þu halde burada halvet cima gibi deðildir. Halebî buna cevap vermiþ; "Teþbih bazý cihetlerindendir ki o da ikisinde de talâktan sonra talâk vâki olmasýdýr." demiþtir. "Cima" edilen kadýnda bazen bâin üstüne bâin talâk yapýlabilir." þeklinde verilen cevap ise, adý geçen muhalefeti def edemez.
METÝN
Geri kalan; yýkanmak, ihsan, kýzlarýnýn haram olmasý, kadýnýn ilk kocasýna helâl olmasý, ricat, miras ve muhtar kavle göre kadýnýn bâkireler gibi kocaya verilmesi vesair hükümler hakkýnda halvet cima gibi deðildir.
ÝZAH
"Yýkanmak" Yani mücerret halvet yapmakla karý-kocadan birinin yýkanmasý icabetmez. Cima bunun hilâfýnadýr.
"Ýhsan" (yani namuslu ve iffetli olmak) hususunda halveti sahiha cima gibi deðildir. Halveti sahihadan sonra zina yaparsa resmedilmesi gerekmez. Çünkü ihsanýn þartý yoktur. Ýhsanýn þartý cimadýr. Ýkdü´l-Ferâid sahibi diyor ki: «Bu, ihsanýn erkeðe mahsus olduðu anlaþýlmadýðýna göredir. Bu söz, bununla ihsanýn kadýna da sabit olacaðýný göstermemektedir. Bana öyle geliyor ki, bu hususta erkekle kadýn arasýnda fark yoktur. Ama bu bâbta açýk bir nakil görmedim. Allahu a´lem.»
Ben derim ki: Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Karý-koca cima olmadýðýnda bir birlerinin tasdik ederlerse, ulema halvet-i sahihayý cima yerine saymamýþlardýr. Ama cimayý ikrar ederlerse, hükmü ikisine de lâzým gelir. Cimayý biri ikrar ederse kendisi hakkýnda tasdik edilir, arkadaþý hakkýnda tasdik edilmez. Nitekim Mebsût´ta beyan edilmiþtir.»
«Kýzlarýnýn haram olmasý...» Yani kadýnýn kýzlarýnýn o kocaya haram olmasý hususunda ulema halveti cima yerine saymamýþlardýr. Karýsýyla halvette bulunur da cima etmez ve þehvetle dokunmazsa, kadýnýn kýzlarý ona haram olmaz. Cimada bulunmasý bunun hilâfýnadýr. Sözümüz halvet-i sahiha hakkýndadýr. Nitekim Tebyîn ve Fetih sahipleriyle baþkalarý bunu açýklamýþlardýr. Ýkdü´l-Ferâid sahibi, "Halvet-i sahiha ile o kadýnýn kýzlarýnýn haram olmasý hususunda Ýmameyn arasýnda hilâf yoktur. Hilâf, halvet-i fâside hakkýndadýr. Ýmam Ebû Yusuf haram olur demiþ; Ýmam Muhammed haram olmadýðýný söylemiþtir." demiþse de bu kavil zayýftýr. Hilaf yoktur diye iddiasý kabul edilemez. Nitekim bunu Nehir sahibi izah etmiþtir.
«Kadýnýn ilk kocasýna helâl olmasý» hususunda halvet cima gibi deðildir. Yani üç defa boþanan bir kadýn ikinci kocasýyla mücerret halvet yapmakla ilk kocasýna helâl olamaz. Onunla mutlaka cimada´ bulunmasý lâzýmdýr. Bunun delili Useyle hadisidir.
"Ricat" (karýsýna dönmek) yani halvet-i sahiha yapmakla karýsýna dönmüþ sayýlmaz. Açýk talak sözleriyle boþadýktan sonra halvette bulunarak karýsýna dönmeye hakký yoktur. Bahýr. Yani talak bâin olmuþtur, ûnun için dönemez. Nitekim arzetmiþtik.
"Miras" hakkýnda dahi halvet-i sahiha cima yerini tutamaz. Yani karýsýný boþar da halvet iddeti içindeyken ölürse, karýsý mirasçý olamaz. Bezzaziye. Bu ifadenin bir misli de Müctebâ´dan naklen Bahýr´dadýr. Ýbn-i Þýhne ikdü´l-Feraid´de üçüncü bir kavil daha zikretmiþtir ki, o do halvetten sonra cima olmadýðýna birbirlerini tasdik etseler bile kadýnýn mirasçý olmasýdýr. Rahmetî diyor ki: «Buna göre, yani þerhdekine göre, bir adam hastalýðýnda halvet-i sahihadan sonra cima etmeden karýsýný boþar da iddeti içinde ölürse, kadýn mirasçý olamaz. Tavvâki bu þerh üzerine yazdýðý hâþiyede kesinlikle buna kail olmuþ; talebesi Dimaþk müftüsü Hâmid Ýmâdî de bunu kabul etmiþtir.»
«Bâkireler gibi kocaya verilmesi.» diyeceðine, dul kadýnlar gibi demesi gerekirdi. Tâ ki bundan önce zikrettiklerine uysun. Çünkü zikrettikleri hep cimanýn hassalarýdýr, halvetin hassalarý deðildir. Mânâ þudur: Bunun dul kadýnlar gibi evlendirilmesi hususunda halvet cima gibi deðildir. Bilâkis o bâkireler gibi evlendirilir. Bunu Tahtâvî söylemiþtir.
«Muhtar kavle göre» böyledir. Müctebâ´da, "Bu kadýn dul gibi evlendirilir." denilmiþse de zayýftýr. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.
«Vesair hükümler»den murad; burada zikredilen yedi hükümden fazla olarak Nazým´da zikredilen dört hükümdür ki, onlar da cimanýn, fey´in ve kefaretin sükutu ile ibadetin bozulmasýdýr. Ýki mesele daha kalýr ki, onlarý zikretmemiþtir. Çünkü kabul edilmemiþlerdir. Bunlar:
1) Bazý ulemaya göre halvetin nikâh-ý mevkuf için icazet olmamasý.
2) Ýmameyn´e göre halvetten sonra kadýn mehrini almak için kendini kocasýna teslim etmekten imtina edememesidir. Ebû Hanife´ye flöre ise hakiki cimadan sonra mehrini almak için kadýn kendini teslimden imtina edebilir. Nitekim Bahýr sahibi izah etmiþtir. Vehbâniyye´de de ýnninin kalkýnamazlýðýnýn devamý zikredilmiþtir. Bunun nazma alýnmasý mümkündür. Nitekim gelecektir.
METÝN
Nitekim bunlarý Nehir sahibi nazma çekerek þöyle demiþtir:
«Kocanýn halveti bazý suretlerde cima gibidir. Bazýlarýnda baþkadýr. Bu inci dizisiyle bilinir. Mehri tamamlamak, iddet, keza nesep, Nafaka vermek, mesken ve, kýzkardeþi men etmek makbuldür. Dört kadýnýn men´i keza cariyeler dediler. Yemin olsun. Ýçinde göç bulunan ayrýlýk zamanýna dikkat ettiler. Ýddette baþka bir talâkýn vukuunu caiz kabul ettiler. Bazýlarý olmaz dedi. Doðrusu birincisidir. Mugayire gelince: O da ihsan ve ricat ey dostum! Mirasçý olmak da öyle makûl. Cimanýn sükutu ve kadýný helâl kýlmak ve keza Bâkire nikâhýnýn kýzýný haram kýlmak mebzuldur. Fey´ ve tekfir de böyledir, bozulmaz. Ýbadet gusüllü tekmil de böyledir.»
ÝZAH
«Bazýlarýnda baþkadýr.» Yani onbir meselede halvet cima gibi deðildir.
«Mehri tamamlamak ilh...» Halvetin cima gibi olduðunu suretlerin beyanýdýr.
«Ýçinde göç bulunan ayrýlýk»tan murad, talâktýr. H.
"Ricat" Yani yukarýda beyan ettiðimiz gibi iki surette halvetle karýsýna dönmüþ sayýlmaz.
«Cimanýn sükutu...» Yaný cima lâzým gelen yerde halvet kâfi deðildir. Kazaen evliliðin hakký bir defa cimadýr. Halvetle bu hak sâkýt olmaz. Ýnnîn (kalkýnamayan) da öyledir. Karýsýyla halvette bulunursa kendisinden cima sâkýt olmaz. Karýsý ondan ayrýlmak isteyebilir.
"Fey"´ Yani kadýna îlâ denilen yemini yapar da sonra muddeti içînde cimada bulunursa, bu fey´ olur. Halvette bulunursa fey´ olmaz. H.
"Tekfir" Yani ramazan gününde cima ederse kefaret lâzým gelir. Ama sadece halvette bulunursa kefaret lâzým gelmez. H. Nehir sahibi diyor ki: Kefaret meselesini burada saymak gereksizdir. Çünkü sözümüz halvet-i sahihadadýr. Edâ orucu ise o halveti bozar. Nitekim yukarýda geçti. T.
«Bozulmaz ibadet...» Yani kadýný bir ibadet esnasýnda cima ederse ibadet bozulur. Onunla halvette kalýrsa bozulmaz. H. Hâsýlý tekfir ile ibadetin bozulmasýný zikretmemesi, onlarýn yerine kalkýnamama meselesini ilâve gerekir. Böylece halvetin cima gibi olmadýðý hükümler on olur. Ben sadece bunlarý sayarak onlarý iki beyitte nazma çektim. Çünkü bunlardan geri kalanlarýnda halvetin cimaya muhalif olmadýðý mâlûmdur. Ben þöyle dedim:
«On meseleden baþkasýnda halvet cima gibidir. Bunlar; cima istemek, ihsan, ta´lil.
Fey´, irs, ricat, ýnnîn olmamak, nikâhtan doðan kýzýn haram olmasý, bikr ve yýkanmaktýr.»
METÝN
Karý-koca ayrýlýrlar da, kadýn, cimadan sonra ayrýldýk; kocasý ise cimadan önce ayrýldýk derse, söz kadýnýndýr. Çünkü yarým mehrin sükutunu inkâr etmektedir. Velev ki erkek cima´yý inkâr etmiþ, velev ki kadýn halvet esnasýnda ona cima için imkân vermemiþ olsun. Bakire ise halvet sahihtir, deðilse sahih deðildir. Çünkü bâkire ancak zorla cima edilir. Nitekim Tarsûsî bunu araþtýrmýþ, musannýf da onu tasdik etmiþtir.
ÝZAH
«Kadýn cimadan sonra ayrýldýk derse...» Burada murad, ya cima ile birlikte halvet olup olmadýðý hususundadýr; yahut sýrf halvet olup olmadýðý hususunda ihtilâf etmeleridir.
«Söz kadýnýndýr. Çünkü yarým mehrin sükutunu inkâr etmektedir.» Zâhîdî´nin Künye adlý eserinde de böyle denilmiþtir. Ýbn-i Vehbân bunu nazma çekmiþ, þerhinde, "Bu fer´i araþtýrdým. Ama bulamadým. Bunu bozacak söz de bulamadým. Bunun vechi, kaidelere uygun olmasýdýr. Zira söz inkâr edenindir."demiþtir.
Ben derim ki: Ben bunu Zâhîdî´nin Hâfî namýndaki kitabýnda da gördüm. Orada iki kavil hikâye etmiþ; yukarýda geçeni zikrederek Muhit ile baþka bir kitaba nisbet etmiþ, sonra Esrâr´a nisbetle sözün erkeðin olduðunu, çünkü erkek yarým mehirden ziyadesini inkâr ettiðini söylemiþtir. Bana birinci kavil tercihe daha lâyýk görünüyor. Onun için musannýf kesinlikle ona kail olmuþtur. Bunun sebebi þudur: Mehir bizzat akitle vâcip olur. Cima yahut ölüm onu te´kid eder. Bunlardan önce boþamak mehri yarýya böler. Binaenaleyh tamamýnýn vücubu, için sebep tahakkuk etmiþtir. Yarýya indiren ise ârýzîdir. Kadýn bu ârýzý inkâr etmekte ve muhakkak olup bütününü icabeden sebebe tutunmaktadýr. Onun içindir ki cimadan öncemehrinin tamamlanmasýný isteme hakký kendisine sabit olur. Cimadan önce boþanmakla kendisinden alýnan mehrin yarýsý milkine dönmez. Bu ancak ya hâkimin hükmüyle yahut iki tarafýn anlaþmasýyla olur. Bundan önce mehirde tasarrufu geçerli deðildir. Kadýnýn tasarrufu ise geçerlidir. Kocasý her ne kadar yarýdan fazlasýný inkâr etse de, sebebini ikrar etmektedir. Nitekim gasbettiðini ikrarda bulunup o malý iade ettiðini iddia eder ve mal sahibi kendisini yalanlarsa, iade ettim diye iddiada bulunmasý sebebini ikrardan sonra ödemeyi inkâr olur ki kabul edilmez.
«Velev kî erkek cimayý înkâr etsin.» Bazý nüshalarda, velev ki kadýn inkâr etsin þeklindedir. Mânâ þudur: Söz kadýnýndýr. Velev ki kadýn onun cima etmediðini inkâr etsin. Lâkin evlâ olan, "Velev ki cima olmadýðýný itirafta bulunsun" demektir. Çünkü erkek cimayý iddia etmemiþtir ki, kadýnýn inkârýyla ona karþýlýk verilsin.
«Çünkü bâkire ancak zorla cima edilir.» Zira tabiatý icabý utanýr. Binaenaleyh çekinmekle mehrin kuvvet bulmamasýný tercih etmiþ olmaz. Dul kadýn bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun çekinmesi, mehrin kuvvet bulmamasýný tercih ettiðini gösterir.
«Nitekim Tarsûsî bunu...» Enfeû´l-VesâiI adlý kitabýnda araþtýrmýþtýr. Ýnceleme, adý gecen tafsilât hakkýndadýr. Zira Tarsûsî evvelâ Zahîre´den naklen, "Kadýnla halvette kalýr da kadýn ona cimasý hakkýnda imkân vermezse, bu hususta müteehhirin ulema ihtilâf etmiþlerdir. Nevâzil´in talâk bahsinde kocanýn yarým mehir vermesi lâzým geldiði belirtilmiþtir." demîþ;sonra bu tafsilâtý zikrederek, "Ben bunu fýkýh anlayýþýmla söyledim. Bu hususta bir nakil bulamadým." demiþtir. Zâhire bakýlýrsa o bununla iki kavlin arasýný bulmak istemiþtir. Yine onun söylediðine göre bu hüküm, karýsý bu hususta kocasýný tasdik ettiðine göredir. Yalanlarsa söz yeminiyle beraber kadýnýndýr. Çünkü inkâr eden odur.
«Musannýf da onu tasdik etmiþtir.» Yani bu hususta üstadý Bahýr sahibine uymuþtur.
METÝN
Erkek, "Ben filân kadýnla halvette kalýrsam sen boþsun." der de o kadýnla halvette kalýrsa, karýsý talâký bâinle boþ olur. Çünkü þart mevcuttur ve mehrin yarýsý vâcip olur. Ama kadýna iddet yoktur. Bezzâziye. Halvetin bütün nevilerinde velev ki halveti fâside olsun ihtiyaten iddet vâcip olur. Yani gebelik tevehhümünden dolayý istihsanen vâcip olur. ."Mâni oruç gibi þer´î olursa iddet vâcip olur. Küçüklük ve aðýr hastalýk gibi hissî olursa vâcip olmaz." diyenler de olmuþtur. Bunu diyen Kudûrî´dir. Timur tâþý ile Kâdýhân da onun kavlini tercih etmiþlerdir. Ama mezhep birinci kavildir. Çünkü Ýmam Muhammed´in sözüdür. Bunu musannýf söylemiþtir. Müctebâ´da, "Yalnýz iddetle mehir hakkýnda ölüm de cima gibidir. Hattâ cimadan önce anne ölse, kýzý o kimseye helâl olur." denilmiþtir.
ÝZAH
«O kadýnla halvette kalýrsa...» Yani halveti sahiha yaparsa demektir. Çünkü halvet denilince hatýra gelen odur. H. Yani yemin eden bir kimse, "Seninle halvette kalýrsam þöyle olsun" derse, bundan muradý, halvete mâni olacak veya onu bozacak bir þey bulunmamasýdýr.
«Talâký bâinle boþ olur.» Çünkü ulema, "Halvet-i sahihadan sonra yanýlan talâk bâin olur." diye açýklamýþlardýr. Minah. Burada evleviyetle bâin olur. Çünkü halvet sahih deðildir. Halvet cimaya ancak iddetin vâcip olmasý hususunda benzer. T.
«Mehrin yarýsý vâcip olur.» Bu cümleden sonra bazý nüshalarda, "Çünkü cimaya imkân veren halvet yoktur." cümlesi ziyade edilmiþtir. Yani kadýn mücerret halvetle boþ düþmüþtür. Binaenaleyh þer´an cimaya imkân bulamamýþtýr demektir.
«Ama kadýna hiddet yoktur.» Bahýr sahibi diyor ki: «Sahih kavle göre halveti fâsidede iddet vâcip olduðu ileride gelecektir. Binaenaleyh bu suretlerde ihtiyaten iddet vâciptir.» Hayreddin-i Remlî kendisine itiraz ederek, "Nakle muarýz olmakla beraber iddetin vâcip olduðu nasýl kesin söylenebilir. Halbuki bu kadýn cimadan önce boþanmýþtýr. O ecnebidir. Ecnebi kadýnla halvette kalmak iddeti gerektirmez. Binaenaleyh bu ne halveti sahiha kýsmýndandýr, ne de halveti fâsideden. Öyleyse düþün ve ulemanýn; iddet ancak teslim tahakkuk ettiði vakit cima yerine tutulur sözlerine bak!" demiþtir.
Ben derim ki: Kadýn tarafýndan teslim mevcuttur. Lâkin erkek tarafýndan gelen bir mâni ona engel olmuþtur. O da ýnnînde olduðu gibi tâliktir. Bir de kadýnýn yanýna girip de hacca veya namaza niyet eden gibidir. Halvetin ecnebi bir kadýnla olduðu kabul edilemez. Çünkü halvet talâkýn þartýdýr. Talâk ancak þartý bulunduktan sonra olur. Nitekim ecnebi bir kadýna, "seninle evlenirsem boþsun" demesi böyledir. Talâkýn vâki olmasý, halvetin tahakkuk ettiðine delildir. Çünkü halvet olmasa talâk da olmazdý. Þu kadar var ki, halvet tahakkuk ettikten sonra erkek tarafýndan bir mâni zuhur etmiþtir. Ulemanýn sahih kavle göre halvet-i fâside ile iddet vâcip olur diye açýklamalarý bu suretlere þâmildir. Binaenaleyh Bezzâziye´nin, "Ona iddet yoktur." sözü sahihin hilâfýna göredir. Bu söz, bir naklin ondan daha sahih bir nakle muarazasý kabilindendir.
«Ýddet vâcip olur.» Zâhirine bakýlýrsa iddet hem kazaen, hem diyaneten vâcip olur. Fetih sahibi diyor ki: «Attâbî´nin beyanýna göre, ulemamýz, halvet-i sahiha ile vâcip olan iddetin zâhiren mi yoksa hakikaten mi vâcip olduðunda söz etmiþlerdir. Bazýlarý, kadýn cima olmadýðýný yüzde yüz bilerek evlenirse ona diyaneten helâl olur, kazaen olmaz demiþlerdir.»
«Bütün nevilerinde ilh...» sözü sahih nikâha aittir. Fâsid nikâha gelince: Onda halvetle iddet vâcip olmaz. Ýddet ancak cimanýn hakikatiyle vâcip olur. Fetîh.
«Gebelik tevehhümünden dolayý...» Yani hakiki imkân bulmaya bakarak rahimde çocuk kalmasý tevehhüm edildiði için istihsanen vâcîp olur. Aleti kesik olan adam hakkýnda daböyledir. Çünkü sürtüþmek suretiyle gebe býrakma ihtimali vardýr. Ýddet hem þeriatýn, hem çocuðun hakkýdýr. Onun için karý-kocanýn ýskat etmeleriyle sâkýt olmaz. Kocasý izin verse bile, dýþarý çýkmak kadýna helâl olmaz. iki iddet içiçe girer. Fakat kul hakký içiçe girmez. Fetih. Tamamý Mi´rac´dadýr.
«Timur tâþý de onun kavlini tercih etmiþtir.» Bedâyi sahibi kesinlikle buna kail olmuþ; Fetih sahibi de, "Attâbînin söyledikleri, bunu teyid eder." demiþtir.
«Ýddet vâcip olur.» Çünkü hakikaten imkân sabittir. Fetih.
«Küçüklük ve aðýr hastalýk gibi...» Fetih sahibi diyor ki: «Bu kavle göre en güzeli. küçüklüðü kudreti olmayana; hastalýðý da aðýr hastaya tahsis etmektir. Çünkü bunlarýn ikisinden baþkalarýnda hakikaten imkân sabittir.»
«Çünkü Ýmam Muhammed» bunu Câmi-i Saðîr adlý kitabýnda beyan etmiþtir. Kendisi bu kitabýn meselelerini Ýmam Ebû Yusuf´tan; o da mezhebin sahibi Ýmam-ý Azam´dan rivayet etmiþtir.
«Bunu musannýf söylemiþtir.» Yani Bahýr sahibi olan üstadýna uyarak söylemiþtir. Nehir ve Þurunbulâliyye sahipleri de bunu tasdik etmiþlerdir.
«Ölüm de cima gibidir.» Yani iddetle mehir hakkýnda halvet nasýl cima gibi ise, ölüm de öyledir. Maksat cimadan evvel erkeðin ölmesidir. Bu, iddete nisbetledir. Mehire nisbetle ise ikisinden birinin ölümüdür: Nitekim bunu Halebî beyan etmiþtir.
«Yalnýz iddetle mehir hakkýnda...» Yani kocasý öldüðü vakit kadýnýn vefat iddeti beklemesi lâzým gelir ve cima edilen kadýn gibi bütün mehire hak kazanýr.
Ben derim ki: Mirasta da bunun hükmü verilir denilemez. Çünkü miras akdin hükümlerindendir. Onun için cimadan aþaðý olan halvetten önce tahakkuk eder.
«Kýzý o kimseye helâl olur.» Yani halvet-i sahihadan sonra helâl olduðu gibi; burada da helâl olur ve yukarýda geçtiði gibi ancak cimanýn hakikatýyla haram olur.
METÝN
Kadýn bin dirhem mehri alýr da onu kocasýna hîbe ederse, cimadan önce boþandýðý takdirde kocasý mehrin yarýsýný ondan alabilir. Çünkü akitlerde paralar taayyün etmez. Mehri almamýþ veya yarýsýný almýþ da birinci surette hepsini, ikinci surette kalanýný hîbe etmiþse; yahut muayyen bir elbise gibi araz olan mehri yahut zimmettekini almadan veya aldýktan sonra hîbe ederse, dönüp bir þey isteyemez. Çünkü maksat hâsýl olmuþtur.
ÝZAH
«Cimadan önce...» Yani halvetten de önce boþandýysa demektir. Nehir. Yukarýda geçtiði vecihle halvet hükmen cima yerine geçer.
«Çünkü akitlerde paralar taayyün etmez.» Onun için bir kimse nikâhta bazý dirhemlere iþaretetse, onlarý vermeyip mislini verebilir. Misli, cins, nevi, miktar ve sýfatça bir olmasýdýr. Kadýn bir þey hîbe etmeden cimadan önce boþanýrsa, aldýðýný vermeyip baþkasýný verebilir. Onun için hepsinin zekâtýný verir. Tamamý Nehir´dedir. Hâsýlý cimadan önce boþamakla kocasýnýn hak ettiði yarým mehrin ayný hîbe ile eline geçmemiþtir. Minah.
«Yarýsýný almýþsa» sözü, yarýsýndan fazlasýný almasýndan ihtirazdýr. Çünkü o zaman yarýdan fazla olaný kocasýna iade eder. Yarýdan azýný alýr da kalanýný kocasýna baðýþlarsa, hükmü evleviyetle malumdur. Bahýr. Yani kocasý ondan bir þey alamaz.
«Birinci surette...» En münasibi her iki surette demesiydi. O zaman, "yahut kalanýný" sözü, bini hibe etmesinin ikincide bir kayýt olmadýðýna iþaret olurdu. Nitekim Bahýr sahibi öyle yapmýþtýr. Nehir sahibi diyor ki: «Yarýsýný aldýktan sonra bini hibe etmenin manasý , kocasýndan aldýðýný ve almadýðýný ona baðýþlamasý demektir.»
«Araz olan mehri hibe etmiþse» sözüyle, o þeyin kusurlanmadýðýna iþaret etmiþtir. Çünkü fazla kusurlandýktan sonra hibe ederse teslim aldýðý günkü kýymetinin yarýsýný kocasýna döner. Çünkü kocasýna baþka bir mal hibe etmiþ gibi olur. Kusur az olursa yok gibidir. Çünkü ileride görüleceði vecihle, mehirde bu kadarý çekilir. Hibe ederse diye kayýtlamasý, kocasýna satmýþ olsa kocasý ondan yarýsýný alacaðý içindir. Zahire göre verdiði paranýn yarýsýný almaz. Kocasýna o þeyin yarýsýndan azýný hibe ederse yarýsýnýn üstünü iade eder. Yarýsýný veya fazlasýný hibe ederse, kocasý ondan bir þey alamaz. Bahýr.
«Yahut zimmettekini» sözüyle, muayyen eþya olsun, baþka bir þey olsun fark etmediðine iþarette bulunmuþtur. Bu, nikahýn hususiyetlerindendir. Çünkü nikahta eþya zimmette sabit olur. Nikahta mal maksut deðildir. Binaenaleyh müsamaha gösterilir. Satýþ bunun hilafýnadýr. Bahýr.
«Çünkü maksat hasýl olmuþtur.» Zira cimadan önce boþamakla hakettiði þeyin ayný eline geçmiþtir. Hakettiði o þey akitte olduðu gibi fesihte de muayyen olur. Þu delil ile ki, hiç biri bedelini veremez hatta fena halde kusurlansa da o þeyi kocasýna hibe etse, yukarýda geçtiði gibi kýymetinin yarýsýný alýr. Nehir.
TETÝMME: Tartýyla satýlan gayri muayyen -ki zimmette sabit olan þeydir- nakit hükmündedir. Muayyen olaný ise eþya gibidir. Külçe ile altýn ve gümüþ kakmalar hakkýnda ihtilaf edilmiþtir. Bir rivayette bunlar eþya gibi diðer rivayette basýlmýþ paralar gibidir. Bedayi´de böyle denilmiþtir. Nehir.
TEMBÝH: Bahýr sahibi diyor ki: Bana zahir olduðuna göre bu meselenin altmýþ vechi vardýr. Çünkü mehir ya altýn, ya gümüþ yahut bunlardan baþka misli veya kýyemi bir þeydir. Birincisi yirmi vecih üzeredir. Zira hibe edilen o þeyin ya bütünü yahut yarýsýdýr. Bunlardan her biri de ya teslim almadan yahut aldýktan sonradýr. Yahut yarýsýný veya yarýdan azýný veya yarýdançoðunu aldýktan sonradýr. Bunlar da on eder. Bunlarýn herbiri ya basýlmýþ paradýr yahut külçedir. Bunlar da yirmi eder. Birinci on mislidir. Bunlarýn herbiri ya muayyen yahut deðildir. Kýyemi olanlar da öyledir. Hükümleri beyan edilmiþtir.» Nehir sahibi de ona uymuþtur.
Ben derim ki: Bunun bir misli daha ziyade edilir ve yüzyirmi olur. Þöyle denilir: Hibe edilen þey ya bütündür ya yarým, ya yarýdan fazladýr yahut yarýdan azdýr. Bunlar dört eder. Adý geçen beþle çarpýlýrsa yirmi olur. Bunlarýn herbiri ya basýlmýþ paradýr yahut külçedir. Mecmuu kýrk eder. Her mislide hüküm budur. Kýyemi kýrktýr. Yarýdan fazlanýn veya daha azýnýn hibe edilmesine ne hüküm verileceði yukarýda geçti.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:42:17
METÝN
Bir kimse o beldeden çýkarmamak veya üzerine evlenmemek þartýyla bin dirheme nikahlarsa; yahut kadýnla oturursa bin dirheme, dýþarýya çýkarýrsa ikibine diye nikahlarsa, birinci surette þartýný ifa ettiði, ikinci surette kadýnla oturduðu takdirde o kadýna bin dirhem verilir çünkü buna razý olmuþtur. Burada iki suret vardýr. Birincisi kadýna faydalý olacak bir þartla mehir koymak, ikincisi bir takdire göre mehir, baþka takdire göre baþka mehir koymaktýr. Þartýný ifa etmezse ve kadýnla oturmazsa, mehr-i misil verilir. Çünkü fayda olmayýnca kadýnýn rýzasý da yoktur. Lakin son meselede mehir ikibinden fazla verilmediði gibi binden de aþaðý býrakýlmaz. Ýki taraf buna ittifak etmiþlerdir.
ÝZAH
«Kadýnla oturduðu takdirde» diyerek burada birinci suretteki gibi þartýný ifa ederse dememesi, birinci surette mehr-i müsemma mal olunca az veya çok olmasý hususunda takdirde bulunmuþ; ikinci surette mal olmadýðý için bu takdiri yapamamýþtýr.
«Birincisi ilh...» Bunun esasý kadýna bir miktar mehr-i müsemma yahut mehr-i mislinden fazla mehir koymasý ve bununla birlikte kadýna yahut kadýnýn babasýna zirahm-i mahremine bir fayda þart koþmaktýr. Bu þart, faydalanýlmasý mübah ve kocanýn fiiline baðlý olacaktýr. Mücerret akitle hasýl olan bir þey olmamalýdýr. Kocasýnýn bundan kendisine bir þey iade etmesini kadýna þart koþmamasý da lazýmdýr. Bu þöyle olur: Kadýný bulunduðu beldeden çýkarmamak veya ona ikramda bulunmak yahut hediye vermek yahut onun babasýna kendi kýzýný nikahlamak veya kadýnýn kardeþini azad etmek yahut ortaðýný boþamak suretiyle bin dirheme alýr. Menfaat ecnebi için þart koþulur da þartý îfa etmezse, kadýna mehr-i müsemmadan baþka bir þey verilmez. Çünkü bu menfaat akdi yapan iki taraftan biri için kasd edilmiþ deðildir. Üzerine evlenmek gibi kadýna zarar verecek bir þeyi þart koþsa, hüküm evleviyetle bunun gibidir. Keza konulan mehir misil kadar veya ondan daha çok olursa hüküm yine böyledir. þart koþulan þey þarap ve domuz gibi mübah deðilse, konulan mehir on dirhem veya daha fazla olduðu takdirde, kadýna onu vermesi vâcip olur. Þart koþtuðu þeybâtýldýr. Mehr-i misli de tamamlamaz. Çünkü müslüman haramdan faydalanmaz. Onun yerine baþka bir þey de vâcip olmaz. Kadýný kardeþini âzâd etmek veya ortaðýný boþamak þartýyla bin dirheme fakat muzârî deðil de mastar sîgasýyla nikâh ederse, kardeþi âzâd olur. Akdin kendisiyle, ortaðý, bir talâk-ý ric´î ile boþ düþer. Çünkü mukabilinde kýymeti olmayan bir mal gösterilmiþtir. O mal da kadýndan istifade hakkýdýr. Karýsýna sadece konulan mehir verilir, veyâ hakký kocasýnýndýr. Ancak, "Kadýnýn kardeþi de, veyâ kadýna olmak üzere âzâd olacak." derse, o zaman veyâ hakký kadýnýn olur. Kadýný bin dirhem mehirle ve kendi karýsý filancayý boþamak, kadýnýn da ona bir köle iade etmesi þartýyla alýrsa, bin dirhem mehr-i misli ile kölenin kýymetine taksim edilir. Her ikisi musavi gelirse, binîn yarýsý köleye kýymet, yarýsý da mehir olur. Bu kadýný cimadan sonra boþarsa bakýlýr; kadýnýn mehr-i misli beþ yüz dirhem veya daha az ise, ona bundan baþka bir þey verilmez. Daha fazla ise, Kocasý þartý îfa ettiði takdirde hüküm yine budur. Etmezse mehr-i misil verilir. Meselenin tamamý Muhit´te ve Mebsût´tan naklen Fetih´tedir.
Ýkramda bulunmayý ve hediye vermeyi þart koþmasý meselesi hakkýnda iIeride söz gelecektir. Meselenin hulâsasý birkaç vecih üzerinedir. Çünkü þart ya kadýna faydalý olacaktýr yahut ecnebi birisine; yahut da zararlý olacaktýr. Bunlardan her biri ya mücerret nikâhla meydana gelecektir, yahut kocamýn fiiline baðlý kalacaktýr. Bu altý kýsmýn her birine göre mehr-i misil ya mehr-i müsemmadan daha çok, ya ona müsavî. yahut daha azdýr. Bunlarýn her biri ya cimadan önce yahut sonradýr ve her birinde ya þarttan faydalanmak mübahtýr yahut deðildir. Her birinde kadýnýn kocasýna ya bir þey iade etmesi þart koþulmuþtur yahut koþulmamýþtýr ve her birinde þartý îfa ya hâsýl olmuþtur ya olmamýþtýr. Böylece vecihler iki yüz seksen sekize ulaþýr. Bahýr´daki izahýn hulâsasý budur.
Ýkincisi ilh...». Fetih sahibi diyor ki: «Ýkinciye gelince: Meselâ kadýný yanýnda oturmak veya üzerine cariye getirmemek yahut ortaðýný boþamak veya mevlât yahut acem veya dul olmak þartýyla bin dirheme, bunlarýn zýddýnda ikibine nikâhlamak suretiyle olur.»
«Çünkü fayda olmayýnca kadýnýn rýzasý da yoktur.» Zira birincide kadýna faydalý bir þart koþmuþtu ki, o da evinden çýkarmamak ve üzerine evlenmemek gibi þeylerdir. Bu þartý îfa edince kadýna mehr-i müsemmasý verilir. Çünkü mehir olmaya yarayýþlý bir þeydir. Kadýn da buna razý olmuþtur. Bu yoksa kadýn da mehr-i müsemmaya razý olmaz. O zaman mehr-i misli tamamlanýr. Ýkincide iki mehir koymuþtur, fakat bunlarýn ikincisi doðru deðildir. Çünkü meçhuldür. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh burada mehr-i misil vâcip olur.
«Binden de aþaðý býrakýlmaz.» Yani her iki meselede hüküm budur.
«Çünkü iki taraf buna ittifak etmiþlerdir.» Yani son meselede kadýnýn mehr-i misli iki binden fazla olursa, iki binden fazla bir þey alamaz. Çünkü kocasýnýn karþýsýnda buna razý olmuþtur. Birinci mesele bunun hilâfýnadýr. Çünkü binden fazla olursa, kaça çýkarsa çýksýn kadýna mehr-i misil verilir. Zira yalnýz bine razý olmamýþ, faydalý bir vasýfla birlikte ona razý olmuþtur. Bu vasýf da meydana gelmemiþtir. Her iki meselede mehr-i misil binden az olursa, kadýna bin dirhem verilir. Çünkü kocasý buna razý olmuþtur.
METÝN
O kadýný cimadan önce boþarsa, her iki meselede mehr-i müsemma yarýya bölünür. Çünkü þart sâkýt olmuþtur. Ýmameyn, "Her iki þart sahihtir." demiþlerdir. Kadýný çirkinse bin dirheme, güzelse iki bin dirheme nikâhlamasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü her iki þart esah kavle göre bil ittifak sahihtir. Sebebi bilinmeyen cihetin azlýðýdýr. Ama dullukla bekârlýk sebebiyle mehrin azlýk ve çokluðunda tereddüt göstermesi bunun hilâfýnadýr. Çünkü kadýn dul ise az olaný vermesi. deðilse mehr-i misil vermesi gerekir. Yalnýz bu mehr-i misil müsemmanýn çoðundan fazla olmayacak, azýndan da az olmayacaktýr. Fetih. Bâkire çýkmasýný þart koþar da dul çýkarsa. bütün mehrini vermesi lâzým gelir. Dürer. Bezzâziye sahibi de bunu tercih etmiþtir.
ÝZAH
«Çünkü þart sâkýt olmuþtur.» Zira koca þartý îfa edemeyince, mehr-i mislin tamamý vâcip olur. Cimadan önce boþadýðýnda ise mehr-i misil sabit olmaz. Binaenaleyh o da itibardan sâkýt olur, mehr-i müsemmadan baþka bir þey katmaz. Artýk o yarýya bölünür. Bedâyi.
«Ýmameyn, "Her iki þart sahihtir." demiþlerdir.» Yani son meselede böyledir. Hidâye sahibi diyor ki: «Hattâ kadýnla beraber oturursa kadýna bin dirhem, dýþarý çýkarýrsa iki bin verilir. Ýmam Züfer her iki þartýn fâsit olduðunu söylemiþtir. Ona göre kadýna mehr-i misil verilecek, fakat bu, binden az iki binden çok olmayacaktýr. Meselenin aslý icareler bahsindedir.»
«Esah havle göre» bunun mukabili Nevâdir´de Ýbn-i Semâa´nýn Ýmam Muhammed´den naklen, "Bu mesele ihtilâflýdýr." demesidir. Bahýr sahibi bunu zayýf bulmuþtur.
Sebebi bilinmeyen cihetin azlýðýdýr.» sözü, Ýmam-ý Âzam´ýn kavline yapýlan itirazýn cevabýdýr. Ýmam-ý Azam evvelki meselede ikinci þartýn fâsit olduðunu söylemiþti. Mesele; kadýný yanýnda oturursa bin dirheme, dýþarý çýkarýrsa iki bin dirheme nikâhlamasý meselesiydi. Bu surette Ýmam-ý Âzam her iki þartý sahih kabul etmiþti. Halbuki her iki surette terdit vardýr. Gâye sahibi buna cevap vermiþ; "Geçen meselede tereddüt ikinci mehr-i müsemma üzerineydi. Çünkü koca onu evinden çýkarýp çýkarmayacaðýný bilmiyordu. Burada ise kadýn güzel veya çirkin tek bir sýfat üzeredir. Kocanýn onun sýfatýný bilmemesi tereddüt icabetmez." demiþtir. Zeylâî bu cevabý reddederek; "Evvelki meselenin suretleri arasýnda kadýn hücre ise yahut kocanýn baþka bir karýsý olursa iki bine, kadýn âzâdlý ise yahut kocanýn baþka karýsý yoksa bin dirheme cimasý da vardý. Halbuki burada tereddüt yok, fakat hâl meçhûl idi." demiþtir. Bahýr sahibi de ona þu cevabý vermiþtir: «Kadýn bütün suretlerde bir sýfatta olsa dahücre olup olmamasý hususundaki bilinmezlik kuvvetlidir. Çünkü bu, gözle görülür bir þey deðildir. Onun için bunda münazaa olursa isbatýna ihtiyaç görülür. Binaenaleyh bunda manen tereddüt vardýr. Güzellik, çirkinlik bunun hilâfýnadýr. Çünkü görülen bir þeydir. Onun bilinmezliði azdýr. Çünkü zahmetsizce giderilebilir.» Nehir sahibi de buna itiraz etmiþ; "O halde bir karýsý olursa iki bin dirheme: olmazsa bin dirheme nikâhladýðý kadýnýn akdi sahih olmak gerekir. Çünkü nikâh birbirlerini iþitmekle sabit olur. Münazaa vaktinde isbata muhtaç deðildir."´demiþtir.
Ben derim ki: Bu ifadenin söz götürdüðü meydandadýr. Çünkü nikâhýn birbirlerini iþitmekle isbatý, ancak nikâhýn isbatýna ihtiyaç görüldüðü zamandýr. Þu da var ki; o adamýn baþka memlekette bir karýþý olur da onu kimse bilmeyebilir. Güzellik. çirkinlik bunun hilâfýnadýr. Onun için þarih Bahýr´ýn ifadesine tâbi olmuþ, Nehir´in sözüne bakmamýþtýr.
«Tereddüt göstermesi bunun hilâfýnadýr ilh...» Bu mesele dahi evvelki meselenin suretlerinden biridir. O meselenin, güzellik, çirkinlik için tereddüt ettiði meseleye muhalif olduðunu söylemiþti. Binaenaleyh tekrarýna hâcet yoktur.
Hâsýlý mehri azla çok arasýnda mütereddit býrakmak meselesinde azýn þartý bulunursa azý vermesi lâzým gelir. Aksi takdirde çoðu vermesi icabetmez. Bilâkis mehr-i mislini verir. Ýmameyn buna muhaliftirler. Yalnýz güzellik, çirkinlik meselesinde Ýmam-ý Azam´la beraberdirler. Zira hangi þartta bulunursa bulunsun bil ittifak mehr-i müsemma vâcip olur. Ýmamý Âzam´ýn gördüðü fark yukarýda geçti.
«Bâkire çýkmasýný þart koþar da dul çýkarsa...» meselesini þarih istidrat kabilinden (yani yeri gelmiþken) zikretmiþtir. Yoksa bu mesele öncekilerin cinsinden deðildir. Münasebeti mehr-i müsemmayý arzu edilen bir vasfa baðlý býrakmaktýr.
«Bütün mehrini vermesi lâzým gelir.» Çünkü mehir sýrf istifade için meþru kýlýnmýþtýr. Bâkire çýksýn diye meþru kýlýnmamýþtýr. Bunu Halebî Mecmau´l Enhur´dan nakletmiþtir.
«Bezzâziye sahibi de bunu tercih etmiþtir. » Ben derim ki: Bezzâziye´nin ibaresi þöyledir: «Kadýný bâkire çýkmasý þartýyla alýr da bâkire çýkmazsa, onun halini kýzlýðý atlamakla bozulmuþtur diye salâha yorumlamak için bütün mehr-i vermesi vâcip olur. Onun bâkire çýkmak þartýyla mehr-i mislinden fazlasýyla alýr da bâkire çýkmazsa, ziyadeyi vermek vâcip olmaz. Düþünen için ikisinin arasýný bulmak açýktýr.»
Aralarýný bulmak ikinci meseleyi ta´lil ederken Ýmâdiyye sahibinin Fevaidü´l Muhit´ten naklettiði þu sözlerle olur: Bu adam ziyadeyi arzu ettiði bir þeyin karþýlýðýnda vermiþtir. O þey de yoktur. Binaenaleyh mukabilindeki ziyade de vâcip olmaz. Sen biliyorsun ki, Bezzâziye´nin sözünde mutlak surette bütün mehri vermesi tercih edilmiþ deðildir. Bilâkis onda tafsilâtýn tercihi ve mehr-i misille ondan daha fazla vererek evlenmek arasýnda farkýtercih vardýr. Evet, Bezzâziye´de bundan sonra, "Kadýna bâkire çýkmak þartýyla mehr-i muaccelinden daha fazla verir de kadýn dul çýkarsa, bazýlarýna göre kadýn fazlasýný kocasýna iade eder. Buhârâ ulemasýnýn ihtiyar ettikleri kavle kýyasen ise, mehr-i muaccelinin mislinden fazlasýný iade eder. Onlarýn kýyas ettikleri mesele þudur: Kadýna çok cihaz hazýrlasýnlar diye peþin olarak çok mal verir de kadýn çok cihaz getirmezse, mehr-i muaccelinin mislinden ziyadesini kocasýna döner. Harzem ulemasý da böyle fetva vermiþ; ziyadeyi dönmesi gerekir demiþlerdir. Lâkin Ýmam Zahîruddin´in Fevâid´inde her iki surette bir þey dönmeyeceði açýklanmýþtýr." denilmiþtir. Yani gerek mehr-i misline ziyade, gerekse mehr-i muacceline ziyade suretlerinde bir þey dönmek yoktur. Nitekim Fusûl-i Ýmâdiyye´ye müracaatla anlaþýlýr. Binaenaleyh Bezzâziye´nin Ýmâdiyye´ye tâbi olarak. «Lâkin Ýmam-ý Zahîruddin ilh..." demesi, bir þey dönmemeyi tercih ettiðini ve bütün mehir lâzým geldiðini gösterir. Onun için Vehbâniye sahibi bu meseleyi nazma geçerek ziyadenin vâcip olmamasý, "diyenler vardýr" sözüyle ifade etmiþ; bütün mehrin lüzumu tercih ettiðini de söylemiþtir. Nitekim Dürer, Vikâye ve Mültekâ sahiplerinin mutlak olan sözleri de bunu gerektirir.
METÝN
Biri kýymetçe daha düþük olduðu halde kadýný þu köleye yahut þu bine veya þu iki bine yahut þu köleye veya þu köleye yahut þunlardan birine diye nikâh ederse, hâkim mehr-i misli hakem kýlar. Eðer kýymeti yüksek olan kadar veya onun üzerinde ise, kadýna yüksek olaný verilir. Mehr-i misil düþük olanýn kýymeti kadar veya daha az ise, kadýna düþük olan verilir. Aksi takdirde mehr-i misil verilir. Cimadan önce boþarsa müt´a-l misil hakem kýlýnýr. Çünkü asýl olan müt´adýr. Hattâ düþük olanýn yarýsý müt´adan az olursa müt´a vâcip olur. Fetih.
ÝZAH
«Biri kýymetçe daha düþük olduðu halde» cümlesi hâl mevkiindedir. Düþük diye kayýtlamasý, kýymetleri müsavi ise mehir tesmiyesi bil ittifak sahih olduðu içindir. Bunu Bahýr sahibi Fetih´ten nakletmiþtir. Bundan önce, "Kýymetleri müsavi ise hakem tayin edilmez. Hangisini seçeceði hususunda kadýn muhayyer býrakýlýr." demiþtir.
«Veya þu iki bine» sözünü zikretmekte bir mânâ yoktur. Çünkü bin dirhem sözünün kayýt olmadýðý kesin olarak bilinmektedir. Evlâ olan, Bahýr sahibinin dediði gibi, "Yahut þu bine veya þu iki bine" demeliydi. Bu baþka bir misaldir ve ondan sonraki mesele gibi cins bir olup kýymeti deðiþik olan þeyler hakkýndadýr.
«Yahut þunlardan birine diye nikâh ederse...» Yahut kelimesiyle, "bunlardan biri" ifadesi arasýnda fark yoktur demek istiyor. Hüküm birdir. Nitekim Muhit sahibi açýklamýþtýr. Bahýr. Hâsýlý cinsleri bir olsun olmasýn muhtelif kýymette iki þeyi mehir tesmiye ederse, "Mehr-i misil hakem tayin edilir." Bu Ýmam-ý Âzam´a göredir. Ýmameyn´e göre ise kadýna kýymeti az olanverilir. Metinler birinci kavle göre yazýlmýþtýr. Tahrir sahibi ise Ýmameyn´in kavlini tercih etmiþtir. Hilâfýn esasý þudur: Ýmam-ý Âzam´a göre mehr-i misil asildir. Mehr-i müsemma sahih olursa onun halefidir. Burada ise bilinmediði için mehr-i müsemma fâsitdir. Binaenaleyh asla dönülür. Ýmameyn´e göre bunun aksinedir. Bunun yeri, muhayyerlik kadýna veya erkeðe ait olacak diye açýklanmadýðý zamandýr.
«Kadýn muhayyer olmak þartýyla» derse kadýn dilediðini alýr. "Ben muhayyer kalmam þartýyla sana hangisini istersem onu veririm." derse, bil ittifak sahih olur. Çünkü münazaa ortadan kalkmýþtýr. Nikâhta diye kayýtlamasý, hul buna uymadýðý içindir. Çünkü iki muhtelif þey üzerine hul olur yahut iki muhtelif þey üzerine köle âzâd ederse bilittifak az olanýný vermesi icabeder. Çünkü hul´un aslî bir mûcibi yoktur ki, müsemma fâsit olduðu vakit ona baþvurulsun. ikrarda da böyledir. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Kadýna yüksek olaný verilir.» Çünkü kadýn tahdide razý olmuþtur. Hidâye.
«Kadýna düþük olan verilir.» Çünkü kocasý ziyadeye razý olmuþtur.
Hidâye.
«Aksi takdirde...» Yaný yüksekle düþük arasýnda ise mehr-i misil verilir. «Çünkü asýl olan müt´adýr.» Yani boþanmazdan önce asýl olan nasýl mehr-i misil ise, cimadan önce boþanmakta do asýl olan müt´adýr. Bahýr.
«Müt´a vâcib olur.» sözüyle þarih þuna iþaret etmiþtir: Dürer´de Vikâye ve Hidâye´ye uyularak, "Bil ittifak düþük olanýn yarýsý vâcip olur." denilmiþ olmasý. ekseriyetle müt´a düþük olanýn yarýsýný geçmemesine mebnîdir. Nitekim Hidâye sahibi bununla ta´lil etmiþtir. Hattâ yarýdan fazla olursa vâciptir. Nitekim bunu Hâniyye ve Dirâye sahipleri açýklamýþlardýr. Fetih sahibi diyor ki: «Tahkîke göre müt´a hakem kýlýnýr.» Bu gösterir ki, müt´a yüksek olanýn yarý kýymetinden fazla ise, yarýdan fazla verilmez. Çünkü kadýn ona razý olmuþtur. Rahmetî.
METÝN
Kadýný bir at veya köle yahut herat elbisesi yahut bir ev döþemek þartýyla veya deve gibi hayvanlardan mâlûm bir sayý vermek üzere nikâh ederse, her cinste vâcip olan o cinsin ortasý varsa ortasý, yahut kýymetidir. Selem caiz olmayan þeylerde muhayyerlik kocaya aittir. Aksi takdirde muhayyerlik kadýnadýr. Cinsi zikredilen her hayvanda da hüküm budur. Yani ortanýn lâzým gelmesidir. Cins fukahaya göre; hükümleri deðiþik olan çok þeylere verilen addýr.
ÝZAH
«Bir at ilh...» sözüyle musannýf baþka bir meseleye baþlamaktadýr. Mevzuu; kadýný cinsi belli olup vasfý belli olmayan bir þey vermek þartýyla almaktýr. Nitekim Hidâye´de belirtilmiþtir.
«Vâcip olan, o cinsin ortasý veya kýymetidîr.» sözü bu tesmiyenin sahih olduðunu bildirir. Çünkü cins mâlûm olup iyisine. kötüsüne þâmildir. Orta olanda her iki sýnýftan vardýr. Cinsi bilinmeyen bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun ortasý yoktur. Cinslerin mânâlarý muhteliftir. Kocanýn ortayý veya kýymetini vermek arasýnda muhayyer býrakýlmasý, orta ancak kýymetle bilindiði içindir. Binaenaleyh ödeme hakkýnda kýymet asýl olmuþtur. Musannýfýn müphem bir ad zikretmesi þu köle veya þu at gibi iþaretiyle muayyen yerlerde kendi milkiyse, mücerret kabul ile milk kadýna sabit olacaðý içindir. Kendi milki deðil ise, satýn almasý için kadýn kocasýný sýkýþtýrýr. Bundan âciz kalýrsa kýymetini vermesi lâzým gelir. Kendine izafe etmesi. meselâ kölem demesi de böyledir. Ama kadýn kýymetini kabule mecbur edilmez. Çünkü kendine izafe etmesi, iþaret gibi tarifin sebeplerindendir. Lâkin burada adamýn köleleri varsa kadýnýn onlardan orta kýymette birinde milki sabit olur. Tayini de kocasýna düþer, denilir. Bahýr sahibinin "Kadýnýn ona mâlik olmasý kocasýnýn tayinine baðlýdýr." sözü doðru deðildir. Çünkü izafetin ibham gibi olmasýný gerektirir. Ýbhamda kadýna orta bir köle tayin ederse, kadýn onu kabule mecbur edilir. Tamamý Nehir´dedir.
«Ortasý varsa ortasýdýr.» Bununla musannýf, o iþin yalnýz at ve köle gibi þeylere mahsus olmadýðýný. bilâkis ortasý bulunan her cinse þâmil olduðunu anlatmak istemiþtir. H.
«Selem caiz olmayan þeylerde ilh...» Elbiseyi meselâ ferah kumaþý diye vasýflandýrýrsa, koca o cinsten orta bir elbise ile kýymetini vermek arasýnda muhayyer býrakýlýr. Nitekim yukarýda geçti. Keza vasfýnda mübalâða göstererek; "Uzunluðu þu kadar olacak..." derse, zâhir rivayete göre hüküm yine budur. Evet, bu mübalâða ile beraber müddeti de zikrederse, kadýn kýymeti kabul etmeyebilir. Çünkü elbisede selemin sahih olmasý müddetin zikrine baðlýdýr. Ölçülen ve tartýlan þeylerde ise iyidir, arpa ile karýþýk deðildir; said malýdýr diye iyi sýfatýný söylerse, söylediði taayyün eder. Velev ki eceli zikretmesin. Çünkü bunlarda vasf edilen þey zimmette sabit olur. Velev ki veresiye olmasýn. Nitekim Nehir ile Bahýr´da beyan edilmiþtir. Muhayyerliðin kadýna ait olmasýnýn mânâsý, kýymeti kabule mecbur edildiði vakit kabul etmemesidir. Yoksa erkek ayný vermek istediði vakit kadýn onu kýymetini vermeye mecbur edebilir mânâsýna deðildir. Çünkü selem sahih olunca, kadýnýn aynda hakký taayyün eder. Þu da var ki, Fethu´l-Kadir´de açýklandýðýna göre Hidâye sahibinin, "zâhir rivayette" sözü Ebû Hanife´den rivayet edilen kavilden ihtirazdýr. Mezkûr kavle göre koca orta bir ayný vermeye mecbur edilir. Ýmam Züfer´in kavli de budur. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre, elbisenin vasfýnda uzunluðu þöyle, geniþliði ve inceliði þöyle diye mübalâðalý þekilde vasfetmekle beraber müddeti de zikrederse, o elbise taayyün eder. Bunun bir mislini Mebsût´tan da rivayet etmiþ; sonra Ýmam Züfer´in rivayetini tercih eylemiþtir. Mecma sahibi bu rivayetin esah olduðunu açýklamýþtýr. Dürerü´l- Bihâr sahibi dahi açýklamýþ; Gurarü´l-Ezkâr sahibi ile Ýbn-i Melek de onu tasdik etmiþlerdir. Sonra âþikârdýr ki, taayyünetmese de cinsin ortasýný veya kocasýnýn zikrettiði vasýflarý itibara alarak kýymetini vermek mutlaka lâzýmdýr.
«Her hayvanda hüküm budur.» Þu halde atý zikretmesi bir kayýt deðildir. Evvelâ, "Kadýný cinsi mâlûm bir þey vermek üzere alýrsa, ortasý veya kýymeti vâcip olur." dese daha kýsa ve daha þümullü olurdu. Zira köle ve herat elbisesi gibi þeylere âm ve þâmil olurdu. Bunu Halebî söylemiþtir.
«Cins fukahaya göre ilh...» böyledir. Mantýkçýlara göre ise "Nedir o?" sualine cevaben hakikatleri muhtelif birçok þeylere verilen addýr. Nevi ise; sayýda muhtelif birçok þeylere verilen addýr, diye tarif olunur.
«Hükümleri deðiþik olan» insan gibi ki, erkek ve kadýna verilen addýr. Ama ikisinin hükümleri de deðiþiktir. Bahýr sahibi diyor ki: «Þüphesiz elbise deyince; altýnda, keten, pamuk ve ipek gibi þeyler toplanmaktadýr. Ama hükümleri muhteliftir. Zira ipek elbiseyi giymek helâl deðildir. Baþkasýný giymek helâldir. Bu, fukahaya göre bir cinstir. Hayvan da öyledir. Altýnda at ve eþek mevcuttur. Haneye gelince: Onun delâlet ettiði mânâlar memleketlere, yerlere, geniþliðe, darlýða ve gelirinin azlýðýna çokluðuna göre pek fazla deðiþmektedir.»
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:43:35
METÝN
Nevi zikredilen hayvanda hüküm bu deðildir. Nevi hükümlerde bir olan çok þeylere verilen addýr. Bir elbise ve bir hayvan gibi cinsi meçhûl olanlar bunun hilâfýnadýr. Çünkü onun ortasý yoktur.
ÝZAH
«Hükümlerde bir olan þeye» usulcüler hâs bahsinde adamý misal vermiþlerdir. Buna itiraz olunmuþ ve "Bu kelime; hür, köle, akýllý ve deliye þâmildir. Bunlarýn hükümleri ise baþka baþkadýr!" denilmiþtir. Onlar buna þöyle cevap vermiþlerdir: "Hükümlerin deðiþmesi asaleten deðil arýzîdir. Erkek ve kadýn bunun hilâfýnadýr. Çünkü onlarýn deðiþmesi asaletendir." Bahýr.
T E M B Ý H : Bu söylediklerimizden anlaþýlýr ki, hayvan, dâbbe, memlûk ve elbise bir cinstir. At, eþek, köle, rahat kumaþý, keten ve pamuk ise bir nevidir. Mehir tesmiyesi sahih olan ve ortasý yahut kýymeti ödenmek icabeden ikincisidir. Binaenaleyh musannýfýn "Nevi zikredilip vasfý zikredilmeyen her hayvanda hüküm budur." demesi icabederdi. Nitekim Muhtâr´ýn metninde "Kadýný bir hayvan vermek þartýyla alýrsa, at gibi nevini söylediði takdirde caiz olur. Velev ki vasfýný söylemesin." denilmiþtir. Muhtâr þerhi ihtiyar´da ise þöyle ifade edilmiþtir: «Sonra bilinmemenin nevileri vardýr. Biri hem nevinin, hem vasfýnýn bilinmemesidir. Bir elbise veya bir hayvan yahut bir hane demesi böyledir. Bu tesmiye sahih deðildir. Bilinmemenin nevilerinden biri de nevi mâlûm, sýfatý meçhûl olandýr. Meselâ bir köle, bir atveya bir inek yahut bir koyun veya bir ferah elbisesi demesi bu kabildendir. Bu tesmiye sahihtir ve ortayý vermek icabeder ilh...»
Görülüyor ki hayvan ve elbiseyi cinsi mâlûm, nevi ve vasfý meçhûl saymýþ; köle, at, ferah elbisesi gibileri cinsi ve nevi mâlûm, vasfý meçhûl kabul etmiþtir. Bu, yukarýda geçen fukahaya göre cins ve nev´in tarifine uygundur. Eðer "Hidâye´de bu meselenin mânâsý, hayvanýn cinsini söyleyip vasfýný söylememektir. Meselâ kadýný bir at veya eþek vermek þartýyla nikâh etmektir. Ama cinsin adý söylenmezse, meselâ bir hayvana denirse, bu tesmiye caiz deðildir. Mehr-i misil vâcip olur denilmiþtir. Görülüyor ki Hidâye sahibi at ve eþeði bir cins saymýþtýr." Dersen, ben de derim ki: O cinsten, nev´i murad etmiþtir. Nitekim Gâyetü´l- Beyân´da bu açýklanmýþtýr. Onun için de bunu vasýfla karþýlaþtýrmýþtýr. Bahýr sahibinin "Cinsi nev´e yorumlamaya hâcet yoktur. Çünkü fukahaya göre cins çok þeylere verilen isimdir ilh..." sözüne gelince: Onun hakkýnda da þöyle denilir: Hidâye´nin ifadesindeki cinsi fýkhî cins mânâsýna yorumlamak doðru deðildir. Nitekim bu açýktýr. Bilâkis onu nev´e yorumlamak taayyün eder. Keza Hidâye sahibi "Cins söyler, meselâ ferah kumaþý derse, mehir tesmiyesi sahih olur ve koca muhayyer býrakýlýr. Bu heravî kelimesini cins olarak söylemiþtir, ama o yukarýda geçen mânâda cins deðildir." demiþtir. Musannýf Hidâye sahibine uysa da, "nev´ini zikretmezse" diyeceðine "cinsini zikreder de vasfýný zikretmezse" dese, sözü sahih olurdu. Cins-ten nev´i kasd edilirdi. Çünkü onun karþýlýðýnda vasfý zikretmiþ ,olurdu. Karþýlýðýnda nev´i zikredince sahih olmaz. Bana zâhir olan budur.
«Cinsi meçhûl olanlar bunun hilâfýnadýr.»» Yani nevi ile kayýtlamaksýzýn yalnýz cinsini zikretmek; meselâ bir elbise veya bir hayvan demek bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunu mehr-i müsemma yapmak doðru deðildir. Ortasýný veya kýymetini vermek vâcip olmaz, mehr-i misil vermek icabeder.
T E M B Ý H : Bu meselenin hâsýlý þudur: Mehr-i müsemma paradan baþka bir þey ise; meselâ eþya veya hayvansa ya iþaretle veya izafetle muayyen olur ve aynen onu vermek icabeder; yahut muayyen olmaz. Eðer ölçülen ve tartýlan þeylerden deðilse ve bir hayvan, bir elbise gibi ayný meçhûl ise, ondan mehr-i müsemma yapmak fâsittir ve mehr-i misil vâcip olur. Nev´i bilinir de vasfý bilinmezse, meselâ bir at veya bir ferah elbisesi veya bir köle derse, mehr-i müsemma yapmasý sahih olur ve onun ortasý ile kýymetini vermek arasýnda muhayyer býrakýlýr. Zâhir rivayete göre elbisenin vasfý bilinirse hüküm yine böyledir. Yukarýda esah olduðu bildirildiðine göre, ortasýný vermek taayyün eder. Çünkü selem gibi zimmette vâcip olur. Hayvan bunun hilâfýnadýr. Çünkü o selemde zimmette vâcip olmaz. Tesmiye edilen þey ölçülen veya tartýlan bir þey ise, bir kile iyi ve arpasýz saîd buðdayý gibi nevi ve vasfý bilinirse, tesmiye ettiðini aynen vermek tâzim gelir. Bu. kendisine iþaret edilen eþya gibi olur. Çünkühalen zimmette sabit olur. Ödünç gibidir. Veresiye ise selem gibi olur. Vasfý bilinmezse, koca orta ile kýymetini vermek arasýnda muhayyerdir. Ýhtiyar, Fatih ve Bahýr´ýn ibarelerinin hulasasý budur.
Lâkin Hâniyye´nin ibaresi müþkil kalýr. Orada þöyle denilmiþtir: «Kadýný on dirhem ile bir elbiseye nikâh eder de vasfýný söylemezse, kadýna on dirhem verilir. Kendisiyle zifaf olmadan boþarsa ona beþ dirhem verir. Ancak kadýnýn müt´asý bundan fazlaysa o zaman iþ deðiþir.» Bahýr sahibi þöyle diyor: «Bundan anlaþýlýr ki, cinsi meçhûl bir þeyi mehr-i musemma, yaptýðýnda mehr-i misil vâcip olmasý, ancak kendince mâlûm bir müsemma olmadýðý yerdedir. Lâkin bu izaha göre müt´aya aslâ bakmamasý gerekir. Çünkü burada mehr-i müsemma sadece on dirhemdir. Elbisenin zikredilmesi hükümsüzdür. Þu delil ile ki, boþamazdan önce kadýna mehr-i mislini tamamlamamýþtýr.» Hayreddin-i Remlî buna cevap vermiþ ve "Elbise iddete yorumlanmýþtýr. Teberru âdet olduðu vecihle mehr-i müsemmada dahil deðildir. Çünkü dahil olsa bilinmeyen tarafý çok olduðu için tesmiyenin fesadýný icabederdi." demiþtir. Fetâvâ-i Hayriyye adlý kitabýnda da "Bahir sahibi ile kardeþinin elbiseyi hükümsüz saymakta zihinleri þaþtý. Kuvvet ve kudret ancak Allah´a mahsustur." demiþtir.
Ben derim ki: Onun iddet ve teberruya yorumlamasý, tesmiyede hükümsüz býrakmasý mânâsýnadýr. Bu fer´in müþkil olmasýnýn vechi þudur:Elbise mehir tesmiyesinde dahil deðilse. cimadan önce boþadýðý için müt´aya bakmadan kadýna mehr-i müsemmasýnýn yarýsýný vermesi lâzýmdýr. Çünkü on dirhemi mehir temsiye etmek sahihtir. Dahil ise bin dirhem ve kadýna ikram þartýyla evlendiðinde bu þartý yerine getirmesi hediyeyi þart koþtuysa onu vermesi gerekir. Nehir sahibinin açýkladýðýna göre Mebsût´ta Ýmam Muhammed´in "Kadýný bin dirhem mehîr ve ikram yahut bir hediye vermek þartýyla alýrsa, mehr-i misli bin dirhemden az olmamak üzere verilir." dediði zikredildikten sonra Mebsût sahibi þunu söylemiþtir: «Bu mesele iki vecihlidir. Kadýna ikram eder ve hediye verirse, mehr-i müsemma verilir. Aksi takdirde mehr-i misil icabeder»
Ben derim ki: Bu mesele; kadýný evinden çýkarmamak yahut üzerine evlenmemek þartýyla bin dirheme almasý meselesi gibidir. Nitekim arzetmiþtik Hidaye ve Gayetü´l-Beyan sahipleri bunu açýklamýþlardýr. Bedayi´de þöyle denilmektedir: «Mehr-i müsemma ile beraber meçhul bir þey söylerse, mesela bin dirhem mihirle kadýna bir de hediye derse sonra cimadan önce boþadýðý takdirde kadýna mehr-i müsemmanýn yarýsýný verir. Çünkü ikram ve hediye þertýný yerine getirmeyince, mehr-i mislin tamamý vacip olur. Cimadan önce boþamada ise mehr-i mislin tesiri yoktur.» Lakin Ýhtiyar´da þöyle denilmiþtir: «Kadýný bin dirhem mehir ve ikram þartýyla alýrsa, o kadýna binden az olmamak üzere mehr-i misil verilir. Çünkü koca buna razý olmuþtur. Cimadan önce boþarsa, kadýna binin yarýsý verilir. Çünkü bu müt´adan dahaçoktur.» Bahýr sahibi bunun benzerini Valvalciyye ile Muhit´ten nakletmiþ, bununla yukarýda geçen mehr-i müsemma vacip olur sözüne itiraz ederek "hediye ve ikram meçhuldürler. Meçhulü ifa etmek mümkün deðildir. Bilakis mehr-i müsemma fasit olur ve mehr-i misil vermesi icabeder." demiþtir.
Ben buna aklýmda kaldýðýna göre þöyle cevap verdim: «Ýhtiyar´ýn sözünü kocanýn ikram etmediðine yorumlamak mümkündür. Ýkram ederse kadýna mehr-i müsemma verilir.» Bu, Mebsut sahibinin Ýmam Muhammed´in kavlini yorumlamasýnýn aynýdýr. Hidaye Gayetü´l-Beyan ve Bedayi sahipleri de yukarýda geçtiði vecihle bu yolu takip etmiþleridir. Hediye ve ikram mevcut olduktan sonra onun bilinmemesi ortadan kalkar. Zahire göre Nehir´de belirtildiði gibi burada ikram ve hediye sayýlacak þeyin en azý kafidir. Kadýna hiçbir þeyle ikram etmezse mehr-i müsemma meçhul kalýr. Çünkü kadýn yalnýz bin dirheme razý deðildir. Onun için mehr-i misil vacip olur. Keza onu cimadan önce boþarsa, fesat tekerrür eder ve müt´a vacip olur. Nitekim mehr-i müsemma konulmaz veya fasit olursa hüküm budur. Bedayi sahibinin binin yarýsý lazým geleceðini mutlak söylemesi adette bu müt´ada daha çok olduðu içindir. Nitekim Ýhtiyar´ýn sözünden anladým. Bu yukarýda geçen düþük fiyatlý meselenin naziridir. Bu söylediklerimizle ulemanýn sözlerinin arasý bulunmuþ olur ve Haniyyenin sözünü de buna yorumlamak taayyün eder. Bu, "Kadýnýn mehr-i misli on dirhem olur da ona bir elbise vermezse" diye kayýtlamakla olur. O zaman kadýna on dirhem vermek vacip olur. Çünkü bu mehr-i misildir. Mehr-i müsemma fasit olunca, vacip olan odur. Cimadan önce boþamakla müt´a da vacip olur. Remli´nin elbise sözünü meçhul olduðu için hükümsüz býrakmayý iddia etmesi doðru deðildir. Çünkü ikram ve hediyenin bilinmemesi, elbisenin bilinmemesinden daha çoktur. Zira ikram kelimesinin altýnda birçok elbise, hayvan, eþya, arsa, para, ölçülen ve tartýlan þeylerin cinsleri vardýr. Bununla beraber ulema onu hükümsüz saymamýþlardýr. Binaenaleyh elbisenin hükümsüz sayýlmamasý evleviyette kalýr. Bir de bu hükümsüz býrakýlýrsa müt´a´nýn itibara alýnmasý müþkül kalýr. Bizim anlattýðýmýza göre ise iþgal yoktur. Hakikat hali Allah bilir.
Haniyye´nin sözünün benzeri zamanýmýzda adet olan þeylerdir ki, bakireye mehrinden fazla olarak verilir. Bunlarýn bazýsý zifaftan önce verilir. Nakýþ ve hamam için verilen paralar niþan bohçasý denilen þeyle damadýn ebe kadýnla tellaklara vesaireye verilmek üzere gelin tarafýna gönderdiði elbiseler bu kabildendir. Zifaftan sonra verilen gömlek, ayakkabý, çarþaf ve hamam elbisesi gibi þeyler de bu kabildendir. Bunlar malum alýþýlmýþ þeyler olup, örfen þart koþulmuþ gibidir. Hatta damat bunlarý vermeyecek olursa nikah kýyýlýrken söylemesi þarttýr. Yahut bunlara karþýlýk malum paralar konarak nikah kýyýlýrken mehr-i müsemmaya katýlýr. Hayriyye´de bunlar sorulduðu ve þöyle cevap verildiði bildirilmektedir: «Kitaplarda tekerrüretmiþtir ki, örf olan bir þey þart koþulmuþ gibidir. Onu meþruta katmak gerekir. Miktarý malumsa mehir gibi verilmesi lazýmdýr. Malum deðilse mehr-i misil vacip olur çünkü bunlar mehirden olacak denildi ise mehr-i müsemma fasit olmuþtur. Ama hazýrlýk kabilinden zikredilmiþse hiçbiri lazým deðildir. Zahir olan bu sonuncusudur. Haniyye´nin sözü bu babda açýktýr.» Bundan sonra Hayriyye´de Haniyye´nin yukarýda geçen ibaresi ile Bahýr sahibine yaptýðý itiraz zikredilmiþtir.
Biliyorsun ki bu zikredilenler örf-ü adette mehir cümlesinden olmak üzere lazýmdýr diye itibara alýnýrlar. Þu kadar var ki, mehrin bir kýsmý açýkça söylenir bir kýsmý da örfe binaen söylemeden geçilir. Fakat teslimi mutlaka lazýmdýr. Þu delille ki, teslimini istemezse mutlaka söylemesi veya mukabilinde baþka bir þey istemesi þarttýr. Binaenaleyh sözle þart koþulmasý mesabesindedir. Þu halde onu hazýrlýk ve teberru saymak doðru olamaz.
Haniyye´nin bu babtaki sözünün açýk olmasýna gelince: Onun zýddýna söylenenleri gördün. Ben Mültekat´ta bizim dediðimiz gibi denildiðini de gördüm. Kadýn mehrini almadýkça kocasýna teslim olmayabilir meselesini zikretmiþ ve sonra þöyle demiþtir: «Eðer kadýna peþin verilecek mehire bazý malum þeylerin katýlmasýný þart koþar da bunlarý yerine getirirse kadýn kendini teslimden imtina edemez. Adeten þart koþulan ayakkabý, çarþaf, ipek bohça ve þeker parasý gibi þeyler de böyledir. Bunlardan hiçbiri verilmeyecek diye þart koþarlarsa hiçbir þey vacip olmaz bir þey söylemezlerse, örfen verilmesinde tereddüt gösterilmeyen þeylerden baþkasý vacip olmaz. Zayýf âdetin söz edilmeden geçilene meþruta katýlmaz.» Sonra gördüm ki musannýf Fetevâsý´nda bununla fetva vermiþ.
Bunun hâsýlý þudur: Verilmesi þarttýr diye açýklarsa, teslimi lâzýmdýr. Bir þey demez de verilmesi dâmadýn mâlûmu olan meþhur örfü âdetlerdense yine teslimi gerekir. Þüphesiz ki, bu teberru ve hazýrlýk kabilindense kadýn onu almak için kocasýna kendini teslimden çekinemez. Bunu istemeye hakký da yoktur. Keza lâzým fakat mehr-i müsemmayý ifsadediyorsa hüküm yine budur. Hattâ bunun hediye ve ikramý þart koþmak mesabesinde olduðunu söylemek gerekir. Bunu vermekle meçhullük kalmaz ve mehri müsemma vâcip olur. Yahut þöyle demelidir ki bu daha yakýndýr. Bu nevi mâlûm vasfý, meçhûl olan at ve köle kabilindendir. Çünkü örfü âdette bu hususta fark azdýr. Meselâ bohçanýn nevi ipekten mi pamuktan mý olacaðý fakirlik ve zenginliðe, mehrin azlýðýna ve çokluðuna göre bilinir. Zikri gecen diðer þeyler de böyledir. Her nev´in ortasý nazar-ý itibara alýnýr. Bu makamda bana zâhir olan budur. Bu makamdaki evham çok olur, hatalar yapýlýr. Bunu belle! Çünkü mühimdir vesselâm!
METÝN
Zamanýmýzda kölelerin ortasý Habeþli köledir. Kadýna mehir olarak iki köle verir de biri hürçýkarsa, Ýmam-ý Âzam´a göre þayet köle mehrin en azýna yani on dirheme müsavi ise onun mehri o köledir. Deðilse kadýna on dirhemi tamamlar. Çünkü mehr-i müsemmanýn az da olsa vâcip olmasý mehr-i misle mânidir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre hür adam köle olsa kýymeti ne edecekse kadýna o verilir. Kemâl bu kavli tercih etmiþtir. Nitekim iki köleden biri üzerinde hak isbat edilse hüküm budur.
ÝZAH
«Habeþli köledir.» En yükseði Rum, en aþaðýsý da zencidir. Bahýr, Nehir ve Minah´ta da böyledir. Ulema bunun Kâhire örfüne göre olduðunu söylemiþlerdir. Ebussuud´un beyanýna göre bizim örfümüzce Habeþli köle ancak nassan söylemekle vâcip olur. Çünkü köle sözü mutlak býrakýlýrsa, ancak siyah köleler anlaþýlýr. Sadece köle demekle yetinirse, siyah kölelerin ortasý vâcip olur.
Ben derim ki: Þam örfüne göre köle Rum´a þâmil deðildir. Çünkü ona Memlûk denilir. KöIe sözü Habeþli ile zenciye þâmildir. Cariye de öyledir. Rum cariyeye seriyye derler. Bu izaha göre orta zencinin âlâsýdýr.
«Ýki köle verirse ilh...» Musannýfýn iki köleden iki helâl þey, hür lâfzýndan da birinin haram olmasýný kasdetmiþtir. Binaenaleyh kadýný, "þu köle ile þu ev mehir olmak üzere" diye nikâhlar da o köle hür çýkarsa, meselemizde dahil olduðu gibi, "þu iki kesilmiþ hayvan" der de biri kesilmeden ölmüþ çýkarsa, bu da meselemizde dahildir. Nitekim Tahâvî þerhinde beyan edilmiþtir. Bahýr.
«Mehr-i misle mânidir.» sözü Ýmam Muhammed´in kavline cevaptýr. Bu söz Ýmam-ý Azam´dan da rivayet edilmiþtir. Kadýna kalan köle ile mehr-i misli daha çok olmak þartýyla mehr-i mislinin tamamý verilir.
«Hür adam köle olsa kýymeti ne edecekse o verilir.» Yani kadýna kalan köle ile birlikte hür adam köle farz edildiðinde kýymeti kaç para edecekse o verilir.
«Kemâl bu kavil tercih etmiþtir.» Ama metinler Ýmam-ý Âzam´ýn kavline göre yazýlmýþtýr. Kuhistânî´de Hâniyye´den naklen, "Zâhir rivayet de budur." denilmiþtir.
«Nitekim iki köleden biri üzerinde hak isbat edilse...» Yani mehr-i müsemma tayin edilen iki köleden birinin sahibi çýksa, kadýn kalan köle ile sahibi çýkanýn kýymetini alýr. Ýkisinin de sahipleri çýkarsa, kadýn her ikisinin kýymetini alýr. Bu bil ittifak böyledir. Nitekim Tahâvî þerhinde bildirilmiþtir. Bahýr.
FÂSÝT NÝKÂH
METÝN
Fâsit nikâhta mehr-i misil önden cima etmekle vâcip olur. Halvet gibi baþka bir þeyle vâcip olmaz. Çünkü kadýnýn cimasý haramdýr. Fâsit nikâh sýhhat þartlarýndan biri bulunmayan nikâhtýr, þahitsiz nikâh böyledir.
ÝZAH
«Fâsit nikâhta» hüküm mehr-i misil olduðu gibi, mevkuf nikâhta da cimanýn hükmü fâsitdeki gibidir. Had vurulmaz, nesep sabit olur. Mehr-i müsemma ile mehr-i mislin az olaný lâzým gelir. Ýhtiyar´ýn iddet bahsindeki ifadesi buna muhaliftir. Tamamý Bahýr´dadýr. Biz ihtiyar´dakiyle baþka kitaplarýn ibarelerinin arasýný iddet bahsinde bulacaðýz.
«Önden cima etmekle vâcip olur.» Dübürden yakýnlýk ederse, mehir ödemesi lâzým gelmez. Çünkü orasý nesil yeri deðildir. Nitekim Hulâsa ve Kýnye´de beyan edilmiþtir. Binaenaleyh þehvetle dokunup öpmekle bilevIâ bir þey vâcip olmaz. Nitekim bunu da açýklamýþlardýr. Bahýr.
«Halvet gibi baþka bir þeyle» sözü gösteriyor ki, mücerret fâsit akitle evleviyetle mehir vâcip olmaz.
«Çünkü kadýnýn cimasý haramdýr.» Yani bununla cimaya imkân verdiði sabit olmaz. Bu, hayýzlý kadýnla halvette kalmak gibi sahih deðildir. Binaenaleyh cima yerine geçmez. Ulemanýn "Fâsit nikâhta halvet-i sahiha sahih nikâhtaki halvet-i fâside gibidir." demelerinin mânâsý budur. Cevhere´de de böyledir. Ama bu sözde müsamaha vardýr. Çünkü halvet fâsittir. Bahýr. öyle görünüyor ki, ulema buradaki halvet-i sahiha sözünden, ona mâni olan bîr þeyin veya onu ifsadedecek üçüncü bir þahsýn bulun-mamasýný, oruç, namaz veya hayýz gibi akdin bozulmasýndan baþka bir þey bulunmamasýný kasd etmiþlerdir. Çünkü bunun kasd edilmediði açýktýr. Müsamahanýn sebebi budur. Burada bir müsamaha daha vardýr ki o da þudur: Fâsit nikâhta halvet iddeti icabetmez. Nitekim Fetih´ten naklen arz etmiþtik. Halbuki sahih nikâhtaki halvet-i fâside iddeti icabeder. Nitekim mezhebin bu olduðu evvelce geçmiþti.
«Sýhhat þartlarýndan biri bulunmayan nikâhtýr.» Fâsit bir þart koþmak;
meselâ onunla cima etmemek þartýyla evlendim demek bunun hilâfýnadýr. Çünkü burada nikâh sahih, þart fâsit olur. Rahmetî.
«Þahitsiz nikâh böyledir.» Ýki kýz kardeþi beraber almak, kýz kardeþin iddeti içinde diðer kýz kardeþi nikâh etmek, dördüncü kadýnýn iddeti içinde beþinci kadýný nikâhlamak, iddet bekleyen kadýný almak ve hür kadýnýn üzerine cariye ile evlenmek de böyledir. Muhit´te "Bir zýmmî müslüman kadýnla evlenirse aralarý ayrýlýr. Çünkü nikâh fâsittir." denilmektedir. Zâhirine bakýlýrsa, bunlara had vurulmaz. Nesep sabit olur, cima varsa iddet de lâzým gelir. Bahýr.
Ben derîm ki: Lâkin þarih nesebin sübutu faslýnda Mecmau´l-Fetevâ´dan naklen þöyle diyecektir: «Bir kâfir müslüman kadýnla evlenir de, kadýn ondan çocuk doðurursa, neseb ondan sabit olmaz. Ýddet de vâcip deðildir. Çünkü bu bâtýl bir nikâhtýr.» Bu ibare açýktýr. Binaenaleyh mefhumdan çýkarýlan mânâya tercih edilir. Bunun muktezasý, nikâhta fâsitle bâtýlýn aralarýnda fark bulunmasýdýr. Lâkin Fetih´te nikâhý müt´a üzerine söz etmezden az önce þöyle denilmiþtir: «Nikâhta fâsitle bâtýlýn arasýnda fark yoktur. Satýþ bunun hilâfýnadýr.» Evet, Bezzâziye´de haram olan kadýnlarýn nikâhý bâtýl mý yoksa fâsit mi olacaðý hususunda iki kavil rivayet edilmiþtir. Zâhir olan þudur ki: Bâtýldan murad, varlýðý ile yokluðu müsavi olandýr. Onun için haram olan kadýnlarýn nikâhýnda dahi nesep ve iddet sabit olmaz. Nitekim hudüd bahsinde gelecek sözlerden anlayacaksýn.
Kuhistânî burada fâsidi bâtýlla tefsir etmiþtir. Haram kadýnlarýn nikâhýný, zorlamanýn kadýn tarafýndan gelmesini veya nikâhýn þahitsiz kýyýlmasýný ilh... buna misâl göstermiþtir. Zorlamanýn kadýn tarafýndan gelmesî diye kayýtlamasý hakkýnda nikâh bahsinin baþýnda söz etmiþtik. Ýddet bâbýnda da gelecektir ki, bâtýl nikâhta iddet yoktur. Bahýr sahibi orada Müctebâ´dan naklen demiþti ki: «Ulemanýn caiz olup olmadýðýnda ihtilâf ettikleri þahitsiz nikâh gibi yerlerde cima iddet beklemeyi icabeder. Fakat baþkasýnýn nikâhlýsýný ve baþkasýndan iddet bekleyen bir kadýný nikâh ederse, onunla yaptýðý cima kadýnýn baþkasýna ait olduðunu bilirse iddet icabetmez. Çünkü bunun cevazýna kimse kail olmamýþtýr. Bu nikâh aslen münakit deðildir. Bu izaha göre nikâhýn fâsidi ile bâtýlý arasýnda iddette fark vardýr. Onun için haram olduðunu bilirse had vâcip olur. Çünkü zinadýr. Nitekim Kýnye ve diðer kitaplarda beyan edilmiþtir.»
Hâsýlý iddetten baþka yerlerde fâsitle bâtýl arasýnda fark yoktur. Ýddette ise fark vardýr. Bu izaha göre Bahýr sahibinin buradaki «iddet bekleyen kadýný nikâh etmek» sözü, erkek onun iddet beklediðini bilmezse;diye kayýtlanýr. Lâkin Müctebâ´nýn ibaresine beraberce nikâh edilen iki kýz-kardeþ misaliyle itiraz edilir. Çünkü zâhire göre bunun cevazýna kail olan yoktur. Lâkin beraberlik kaydýnýn vechine bakmak gerekir. Öyle görünüyor ki beraberlik akittedir, milk-i müt´ada deðildir. Çünkü biri diðerinden geri kalýrsa, geri kalan kesin olarak bâtýldýr.
METÝN
Mehr-i misil de mehr-i müsemmadan fazla olmaz. Çünkü kadýn indirime razý olmuþtur. Ama mehr-i müsemmadan az olursa mehr-i misil lâzým gelir. Çünkü akdin fâsit olmasýyla mehr-i müsemma da fâsit olur. Mehr-i müsemma konmaz veya bilinmezse, kaça çýkarsa çýksýn mehr-i misil lâzým gelir. Taraflardan her birine bu nikâhý fesih hakký sabittir. Velev ki karþýtaraf orada hazýr bulunmasýn. Esah kavle göre kadýna cima edip etmemesi de birdir. Bu, günahtan sýyrýlmak içindir. Binaenaleyh vâcip olmasýna aykýrý deðildir. Hattâ aralarýný ayýrmak hâkime vâciptir.
ÝZAH
«Mehr-i misilde ilh...» Mehr-i misilden murad, metinde gelecek olandýr. Akitsiz olarak þüphe ile cimadan vâcip olan mehr-i misil bunun hilâfýnadýr. Çünkü ondan murad baþkadýr. Nitekim Bahýr sahibi bunu beyan etmiþtir. Burada da beyaný gelecektir. Þu da var ki; Hâniyye´de "Blr kimse kendine haram olan bir kadýnla evlenirse Ýmam-ý Âzam´a göre ona had vurulmaz. Ama kaça çýkarsa çýksýn mehr-i mislini öder." denilmiþtir. Bu mesele müstesnadýr. Meðer ki "Haram kadýnlarýn nikâhý fâsit deðil bâtýldýr. Bu bâbtaki hilâf yukarýda geçti. Bu, ihtilâfýn semeresi ve aralarýndaki farkýn vechini beyandýr. Nitekim Bahýr´da buna iþaret edilmiþtir." denilsin.
«Çünkü kadýn indirime razý olmuþtur.» Çünkü ziyade mehir konulmayýnca, kadýn indirime razý olmuþ; bu bâbtaki hakkýný ýskat etmiþtir. Mehr-i müsemma bir vecihle sahihtir diye mehr-i müsemmadan fazla olamaz deðildir. Çünkü doðrusu mehr-i müsemma fâsit bir akitte olduðu için her cihetten fâsittir. Onun için mehr-i misil mehr-i müsemmadan azsa, yalnýz mehr-i misil vâcip olur. UIemanýn sözlerinden öyle anlaþýlýyor ki, mehr-i misil on dirhemden az olsa, o kadýna baþka bir þey verilmez. Sahih nikâh bunun hilâfýnadýr. Onda mehr-i misil vâcip oldu mu, on dirhemden eksik býrakýlmaz. Bahýr. Bu ifadenin bir misli de Nehir´dedir. Ama söz götürür. Zira kadýnýn mehr-i misli babasýnýn kavmine göre itibar edilir. Þer´an mehrin en azý on dirhem iken, on dirhemden az nasýl olabilir?
«Esah kavle göre kadýna cima edip etmemesi de birdir.» Cimadan sonra biri diðeri olmadan akdi feshedemez diyenler de olmuþtur. Nitekim Nehir ve diðer kitaplarda bildirilmiþtir.
«Binaenaleyh vâcip olmasýna aykýrý deðildir.» Nehir sahibi diyor ki: «Zeylâî "Herbiri diðeri olmaksýzýn feshedebilir" demekle, vâcip olmadýðýna kasd etmemiþtir. Zira þüphesiz günahtan sýyrýlmaktýr. Günahtan sýyrýlmak ise vâciptir. Zeylâî bunun yalnýz her birine sabit bir iþ olduðunu anlatmak istemiþtir.»
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:45:14
METÝN
Ýddet, halvetten sonra deðil; cimadan sonra ayýrma vaktinden veya esah kavle göre kadýn ayrýlmayacaðýný bilmese bile kocasýnýn terkettiði vakitten vâcip olur. Bu iddet ölüm için deðil talâk içindir.
ÝZAH
«Ýddet halvetten sonra deðil ilh...» Ulemanýn zâhir olan sözlerinden anlaþýlan, iddetin hem kazaen, hem diyaneten ayýrma vaktinden baþlamasýnýn vâcip olmasýdýr. Fetih´te þöyledenilmiþtir: «Bunun kazaen olmasý icabeder. Ama kadýn son cimadan sonra üç hayýz gördüðünü bilirse, kendisiyle Allah Teâlâ arasýnda Attâbî´nin naklettiðimiz kýyasýna göre evlenmesi helâl olmak gerekir.» Bunun yeri, hâkim tarafýndan aralarý ayrýldýðý vakittir. .Fakat son olmadan itibaren üç hayýz görür de kocasý ondan ayrýlmazsa, bil ittifak evlenmeye hakký yoktur. Nitekim Gâyetü´l-Beyân sahibi buna iþaret etmiþtir. Zeylâî´nin ibaresi bunun hilâfýný îhâm etmektedir. Bahýr.
«Cimadan sonra...» Yani iddet cima bulunmayan mücerret halvetten sonra vâcip olmaz. Ýddetin velev ki fâsit olsun halvetten sonra vâcîp olmasý ancak sahih nikâhtadýr. Bahýr´da Zahîre´den naklen þöyle denilmiþtir: «Karý-koca cima olup olmadýðýnda ihtilâf ederlerse, söz kocanýndýr. Bu hükümlerden hiç biri sabît olmaz.» Yine Bahýr´da Fetih´ten naklen "Bu cima edilen kadýn karýsýnýn kýz kardeþi ise, onun iddeti bitinceye kadar karýsý kendisine haram olur." denilmiþtir.
«Ayýrma vaktinden» murad, hâkimin ayýrmasýdýr. Kendi ayýrmalarý da öyledir. Bu, ya her ikisinin yahut birisinin nikâhý feshetmesiyle olur. H. Yaný iddet son cimadan deðil, ayrýlma vaktinden baþlar. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Sahih kavil budur. Nitekim Hidâye´de beyan edilmiþtir. Fetih, Mi´râc ve Gâyetü´l-Beyân gibi þerhlerinde de tasdik olunmuþtur. Mültekâ, Cevhere ve Bahýr sahipleri de bu kavli sahih bulmuþlardýr. Þüphesiz ki bu muteber kitaplarýn sözleri, Mecmâu´l-Enhur sahibinin sözünden üstündür. O, Ýmam Züfer´in kavlini sahih bulmuþtur. Mevûhib´in ibaresi þöyledir: «Biz iddeti son cimadan deðil, ayrýlma vaktinden itibar ederiz.»
«Esah kavle göre» bu iki sahih kavilden biridir. Bahýr sahibi bunu tercih etmiþ; Zeylâî´nin yalnýz bunu söylemekle yetindiðini bildirmiþtir. Ýkinci kavle göre bilmek þarttýr. Hattâ bunu kadýna bildirmezse iddeti geçmez.
«Kocasýnýn terk ettiði vakitten vâcip olur.» Bezzâziye´de þöyle denilmektedir: «Cimadan sonra fâsit nikâhta birbirinden ayrýlmak ancak sözle olur. Mesela "senin yolunu serbest býraktým" yahut "seni býraktým" der. Mucerret nikahý inkar etmek terk sayýlmaz. Ama koca inkâr eder de ayný zamanda, "git ve evlen" derse, bu birbirinden ayrýlma olur. Buradaki boþama mutarekedir. Lâkin bununla talâkýn sayýsý eksilmez. Cimadan sonra karý-kocadan birinin diðerinin yanýna gitmemesi mutareke deðildir. Çünkü mutareke ancak sözle olur. Muhit sahibi cimadan önce dahi ancak sözle tahakkuk edeceðini söylemiþtir.» Þarih mütarekeyi Zeylâî´nin yaptýðý gibi kocaya tahsis etmiþtir. Zira ulemanýn zâhir olan sözlerine göre ýnutareke kadýn tarafýndan aslâ olmaz. Halbuki bu nikâhý diðerinin huzurunda feshetmek, her ikisi tarafýndan bil ittifak sahihtir. Mütareke ile fesih arasýndaki fark büyüktür. Bahýr´da da böyle denilmiþtir. Nehir sahibi aralarýnda fark görerek, mütarekenin talâkmânâsýnda olduðunu, binaenaleyh kocaya mahsus bulunduðunu söylemiþtir.
Feshe gelince; "O, akdi kaldýrmaktýr, kocaya mahsus deðildir. Velev ki mütareke mânâsýnda olsun." demiþtir. Hayreddin-i Remlî bu sözü reddederek "Fâsit nikâhta talâk tahakkuk etmez. O halde nasýl oluyor da mütareke talâk mânâsýndadýr deniliyor. Doðrusu fark bulunmamaktýr. Onun için Makdisî Kenz þerhinde kesin olarak bunu söylemiþtir ilh..." demiþtir. Tamamý bizim Bahýr üzerine yazdýðýmýz hâþiyededir. Cimadan önce boþamak bâbýnda Cevhere´den naklen gelecektir ki, bir kimse fâsit nikâhla aldýðý kansýný üç defa boþarsa, hulleciye hacet kalmaksýzýn onunla evlenebilir. O bu bâbta hilâf rivayet edilmediðini söylemiþtir. Bu da talâkýn fâsit nikâhta tahakkuk etmediðini teyid eyler. Onun için de talâkýn sayýsýný eksiltmez. Bilâkis bildiðin gibi o mütarekedir. Hattâ kadýný bir defa boþar da sonra sahih nikâhla alýrsa, kadýn ona üç talâk hakkýyla döner.
«Talâk içindir.» Maksat þudur: Fâsit nikâhla cima ettiði kadýndan; ister ayrýlsýn, ister ölsün, kadýna talâk iddetini beklemesi vâcip olur. Talâk iddeti üç hayýzdýr. Bu kâdýn dört ay on günden ibaret olan ölüm iddetini beklemez. Minah ve Bahýr sahiplerinin "Buradaki iddetten murad, talâk iddetidir. Vefat iddetine gelince: Fâsit nikâhtan ona vefat iddeti vâcip olmaz." demelerinin´ mânâsý budur. Yani kadýn hayýz görürse, üç hayýz müddeti; hayýz görmezse üç ay yahut çocuðunu doðuruncaya kadar bekler.
METÝN
Nesep ihtiyaten iddiasýz sabit olur. Nesebin müddeti ki altý aydýr cimadan baþlar. Eðer cimadan doðurma zamanýna kadar hami müddetinin azý, yani altý ay veya fazla geçmiþ olursa, nesep sabit olur. Aksi takdirde meselâ altý aydan daha azda doðurursa, nesep sabit olmaz. Bu kavil Ýmam Muhammed´indir. Fetva da onunla verilir. Þeyhayn´a göre müddetin baþlamasý, sahih nikâhta olduðu gibi akit zamanýndan itibarendir. Nehir sahibi, "bu daha ihtiyattýr" diyerek bu kavli tercih etmiþ ve fâsit tasarruflardan yirmi birini saymýþtýr.
ÝZAH
«Nesep ihtiyaten iddiasýz sabit olur.» Fakat miras hakký sabit olmaz. Mevkuf nikâh da böyledir. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir. Nesep isbatýnda gösterilecek ihtiyat çocuk içindir. T.
«Nesebin müddeti ilh...» Yani nesebin sabit olacaðý müddet ki altý ay veya fazlasýdýr cimadan sayýlmaya baþlar. Yani ayrýlma vuku bulmamýþsa, hüküm budur demek istiyor. Nitekim aþaðýda beyan edilecektir.
«Altý ay veya fazla» sözüyle musannýf, takdirin en az hami müddetiyle yapýlmasý, daha azýndan korunmak için olduðuna iþaret etmiþtir. Altý aydan fazladan ihtiraz etmemiþtir. Çünkü nikâh akdinden yahut cimadan itibaren iki seneden sonra doðurur da o kadýndanayrýlmazsa, çocuðun nesebi bil ittifak sabit olur. Bahýr.
«Þeyhayn´a göre ilh...» Bu hilâfýn faydasý kadýn akit zamanýndan sonra altý ayda, cimadan sonra altý aydan azda doðurduðu zaman görülür. Çünkü müftabih kavle göre çocuðun nesebi sabit olmaz.
TEMBÝH: Fetih´te beyan edildiðine" göre müddetin baþý, ayrýldýklarý vakitten itibarendir. Ayrýlma olmazsa; ya nikâh yahut cima vaktinden olmak üzere ihtilâflýdýr. Bahýr sahibi buna itiraz etmiþ ve þöyle demiþtir: «Bu sözün muktezasýna göre kadýn ayrýldýktan altý aydan fazla bir zaman geçtikten sonra çocuk doðurursa ve bu akit veya cimadan itibaren ise nesep sabit olmaz. Hâkimin ayýrmasýndan sonra ise, altý aydan azda doðurursa, çocuðun nesebi sabit olmaz. Halbuki çocuðun nesebi sabit olmaktadýr.» Nehir sahibi buna cevap vermiþ; "Müddetin nikâh veya cima vaktinden baþlamasýnýn mânâsý evvelce geçtiði vecihle daha azý nefydir. Ayýrma zamanýndan itibara alýnmasýnýn mânâsý, daha çoðunu nefydir. Hattâ ayrýlma zamanýndan itibaren çocuðu iki seneden fazlada doðurursa, nesebi sabit olmaz." demiþtir. Makdisi´nin þerhinde de bunun gibi denilmiþtir. Hâsýlý ayýrmazdan önce nesep sabit olur. Velev ki çocuðu akitten veya cimadan sonra iki seneden fazlada doðurmuþ olsun. Ayýrdýktan sonra ise ancak ayýrma zamanýndan itibaren akitle veya cima ile doðum arasýnda altý aydan az müddet geçmemek þartýyla, ayrýldýktan iki seneden az bir zaman geçerse sabit olur.
«Nehir sahibi bu kavli tercih etmiþtir.» Onun tercihi, Hidâye sahibi ile baþkalarýnýn "Fetva, Ýmam Muhammed´in kavline göredir." demelerine aykýrý deðildir.
«Fâsit tasarruflardan...» Yani þartlarýndan biri bulunmayýnca, fâsit olanlardan yirmi birini saymýþtýr.
METÝN
Hulâsa sahibi bunlardan on tanesini nazma çekerek þöyle demiþtir: «Akitlerin fâsit olaný ondur: Birinci icaredir. Bunun hükmü ecirdir. O da mehr-i mislin veya mehr-i müsemmanýn en azýnýn vâcip olmasýdýr. Yahut mehr-i müsemma yoksa bütün mehr-i mislin vâcip olmasýdýr. Kitâbette vâcip olan çoðudur. Bunu, lâfý edilen þeyle kölenin kýymetinden hangisi çoksa ondan verir. Nikâhta ise, cima ettiði takdirde mehr-i misil lâzým gelir. Tohumdan çýkan evet sahibinindir. Sulh ile rehni her biri bozabilir. Emanettir yahut hükmü sahih gibidir. Sonra hîbe teslim alýndýðý günkü kýymetiyle ödenir. Bir kimsenin ödünç aldýðý köleyi satmasý sahihtir. Mudarebenin hükmü de emanettir. Satýþta vâcip olan misildir. Aksi takdirde kýymettir.»
ÝZAH
«Bunun hükmü...» Yani fâsit þartla yapýlan fâsit icarenin hükmü haneyi tamir gibi; yahutmüsemmasý meçhul olarak veya hiç müsemma bulunmayarak yahut þarap gibi bir þey tesmiye ederek yapýlan icare gibi ki, hükmü birinci surette ecr-i misildir. Yahut temsiye edilen þeydir. Son üç surette kaça çýkarsa çýksýn ecr-i misildir.
«Kitâbette vâcip olan çoðudur.» Yani fâsit olan kitâbette; meselâ kölesini baþkasýnýn muayyen bir malý karþýlýðýnda kitâbete keserse, mükâtebe kendi kýymetiyle lâfý edilen þeyin kýymetinden hangisi çoksa onu vermek vâcip olur.
«Nikâhta ise...» Yani fâsit nikâhta meselâ þahitsiz kýyýlanda mehir olabilecek bir þey göstermediyse, mehr-i misil lâzým gelir. Gösterdiyse, mehr-i misil ile müsemmanýn az olaný vâcip olur. H.
«Cima ettiði takdirde» mehr-i misil lâzým gelir. Cima etmediyse, hiçbir þey icabetmez. H.
«Tohumdan çýkan...» Yani fâsit müzâreadan çýkan zahîre tohum sahibinin olur. Meselâ muayyen birkaç ölçeðin birine ait olacaðýný þart koþarlarsa, müzârea fâsit olur. Sonra yer o kimseninse, çalýþana ecr-i misil vermesi gerekir. Tohum çalýþandansa, onun yer için ecr-i misil vermesi icabeder. H.
«Sulh ile rehni...» Yani fâsit sulh ile fâsit rehni, akdi yapanlardan herbiri bozabilir. Fâsit sulh, anlaþtýklarý bedelin ne olduðu bilinmeyen sulhtur. Fâsit rehin ise, hisseli bir þeyin rehni gibidir. H.
«Emanettir.» Yani sulh ve rehin bedelleri o sulhu yapanlarýn elinde emanettir. Çünkü her biri arkadaþýnýn malýný onun izniyle almýþtýr. Lâkin sahibi için deðil kendisi için almýþtýr. Binaenaleyh garantili (ödemeli) olmasý gerekir. Nazmý yazan buna, "yahut hükmü sahih gibidir." sözüyle iþaret etmiþtir. Sahih sulhun hükmü bedel-i sulhla ödenir. Sahih rehnin hükmü de kýymeti ile borçtan hangisi azsâ onunla ödenir. Mutemet kavlin bu olmasý gerekir. Rahmeti.
Ben derim ki: Rehin bahsinde, "Fâsit rehin borçtan önce yapýldýysa, sahih rehin gibidir. Aksi takdirde sahih rehin gibi deðildir." sözüyle aralarý bulunacaktýr. Tamamý inþallah orada gelecektir.
«Sonra hîbe» fâsit olursa: meselâ taksimi kabul eden hisseli bir þeyse, aldýðý günkü kýymetiyle ödenir. Çünkü onu kendisi için almýþtýr. Kendisi için alan kimse velev ki sahibinin izniyle alsýn onu öder. Rahmetî.
«Ödünç aldýðý köleyi satmasý sahihtir.» Yani bir kimse ödünç bir köle alýrsa, bu ödünç fâsit olur. Çünkü kýyemiyattandýr, milk ifade eder. Binaenaleyh satýlmasý sahihtir. H.
«Mudarebenin hükmü de emanettir.» Yani mal sahibinin çalýþmasýný þart koþmak gibi fasit bir mudarebenin hükmü emanettir. Çünkü o malý sahibinin izniyle sahabi için almýþtýr. Böyle olan bir mal emanettir. Þu da var ki, mudarebe fasit olunca, mudarib çýrak gibi olur. Çýraðýnelinde mal emanettir. Rahmeti.
«Satýþta vacip olan misildir.» Fasit bir satýþta, yani aktin iktiza etmediði bir þartla yapýlan alýþ-veriþte vacip olan misliyattansa, helak olanýn mislini; kýyemiyattansa kýymetini ödemektir.
Yirmibir fasit tasarruftan kalanlar hakkýnda Nehir sahibi þunlarý söylemiþtir: «Fasit tasarruflardan kalanlar; sadaka, hul´ ,þirket,selem, kefalet, vekalet, vakýf ikale, sarf, vasiyet ve kýsmettir.»Sadaka hakkýnda Camiu´l- Fusuleyn´de "Sadaka fasit hibe gibidir.Teslim almakla ödenir."denilmiþtir. Hul´un hükmü karþýlýðý batýl olursa talak bain olmaktýr. Bu da; þarap, domuz veya ölü eti karþýlýðýnda hul´u yapmak gibidir.
Þirketten murad; þartý bulunmayan, mesela geliri mal miktarý kadar hesap edilen þirkettir. Nitekim Mecma´da da böyle denilmiþtir. Mal elindeyken helak olursa, o kimse ödemez. Nasýl ki Camiu´l- Fusuleyn´ de beyan edilmiþtir.
Selemden murad; þartlarýndan biri bulunmayandýr. Böyle bir selemde sermayenin hükmü gaspedilmiþ mal gibidir. Binaenaleyh onun karþýlýðýnda gözüne kestirdiðini peþin olarak almasý sahihtir. Fusul´de de böyle denilmiþtir. Kefalete misal, namýna kefil olunan þahsýn bilinmemesidir. Her kime satýþ yaparsam benim üzerimedir,demesi gibi ki, bunun hükmü ona vacip olmamaktadýr. Ödemek fasit olunca, verdiðini geri alýr. Yine Fusul´de böyle denilmiþtir: Vekalet, vakýf, ikale, sarf ve vasiyete gelince: Zahire göre ulema bunlarýn fasidi ile batýný birbirinden ayýrmamýþlardýr. Ýkalenin nikah gibi olduðunu; fasit þartýn onu iptal etmediðini açýklamýþlardýr. Böylece anlaþýlmýþtýr ki, onun fasidi ile batýlý arasýnda fark yoktur. "Ýkale teslim aldýktan sonra olur da cariye çocuk doðurmuþ bulunursa, batýl olur."demiþlerdir.
Ben derim ki: Mecma´a nisbet ettiði þirket meselesi Mecma´da yoktur. Bunu söyleyen kimse görmedik bilakis kazanç musavi olsun olmasýn þirket caizdir. Doðrusu, buna misal olarak birisi için þart koþulan dirhemleri göstermekti. Çünkü bu þirketi bozar. Fasit þirketin hükmü, kazancýn mal miktarý sayýlmasýdýr. Velev ki birbirinden farklý olmak þart koþulsun. Mecma ve diðer kitaplarda olan budur. Kýsmeti de zikretmiþ: fakat hükümden bahsetmemiþtir. Musannýf ve Þarih kýsmet babýnda fasit taksimle elde edilen: mesela hibe, sadaka veya taksim edilenden bir þey satmakla alýnan mülk sabit olacaðýný söyleyecektir. Bu, teslim alanýn o malda tasarrufunun caiz olduðunu gösterir. Fâsit satýþla alýnan mal gibi onun da kýymetini öder. Sabit olmaz diyenler de vardýr. Eþbâh sahibi buna kesinlikle kail olmuþtur. Bezzâziye ve Kýnye sahipleri birinciye kaildirler. Nikâh hakkýnda söylediði fâsidi ile bâtýlý arasýnda fark olmamasý meselesinin söz götürdüðünü gördün.
MEHR-Ý MÝSÝL
METÝN
Hür kadýnýn þer´an mehr-i misli, lügaten o kadýn gibi birinin mehridir. Yani babasýnýn cinsinden amcasýnýn kýzý gibi bir kadýnýn mehridir. Annesi babasýnýn cinsinden deðilse, onun cinsine itibar yoktur. Hulâsa´da, "Mehr-i misil kýz kardeþlerine ve halalarýna göre itibar olunur. Bunlar yoksa ana-babadýr kýz kardeþ ile amca kýzý mehire göre itibar edilir." denilmiþtir. Bunun anlattýðý mânâ tertibe riayettir. Bu bellenmelidir. Benzerlik vasýflarda aranýr.
ÝZAH
«Hür kadýnýn» sözüyle cariyeden ihtiraz etmiþtir. Nitekim gelecektir.
«Mehr-i misli» bilmelisin ki zikredilen bu mehr-i mislin hükmü sahih olup, mehr-i müsemmasý hiç konmamýþ; yahut mehr-i müsemmasý meçhul veya mehr-i müsemmasý þer´an helâl olmayan her nikâhta muteberdir. Mehir konulsun konulmasýn her fâsit nikâhýn cimadan sonraki hükmü de budur. Þüpheyle cima sebebiyle mehir vâcip olan yerlere gelince: Buralardaki mehirden murad, burada sözünü ettiðimiz mehr-i misil deðildir. Zira Hulâsa´da beyan edildiðine göre bundan murad ukrdur. Ýsbicâbî ukru þöyle izah etmiþtir: Bakýlýr; zina helâl olsa zina için bir kadýn kaça kiralanacaksa, o miktar vâcib olur. Ulemamýz Serahsî´nin Asýl nâmýndaki kitabýnýn içki bahsinde böyle nakletmiþlerdir. Zâhirine bakýlýrsa, hür kadýnla cariye arasýnda fark yoktur. Muhit´in ifadesi buna muhaliftir. Orada þöyle denilmiþtir: «Bir adamýn yanýna karýsýndan baþkasý kapanýr da onunla cima ederse, mehr-i mislini vermesi tâzým gelir. Meðer ki ara bulmak için mezkûr akde yorumlana.» Bahýr.
«Amcasýnýn kýzý gibi» sözü menfiye misaldir. H. Yani babasýnýn kavminden deðilse cümlesindeki menfinin misalidir. Anne babasýnýn amcasý kýzý ise, babasýnýn cinsindendir. Dürer´de, kadýnýn amcasý kýzý denilmiþse de, bu bir kalem hatasýdýr yahut mecazdýr.
«Bunun anlattýðý mânâ tertibe riayettîr.» Bahýr ve Nehir´de böyle denilmiþtir. Lâkin Bahýr´da bundan sonra. "Ama ulemanýn zâhir olan sözleri bunun hilâfýnadýr." denilmektedir.
Ben derim ki: Hilâfýn semeresi þurada zâhir olur: Bir kýza kendi kýz kardeþi ile; meselâ amcasý kýzý zikredilen sýfatlarda musavi olup, mehirleri deðiþik bulunursa. Hulâsa´nýn ifadesine göre kýz kardeþinin mehrine bakýlýr, ulemanýn zâhir olan sözlerine göre müþkildir. Bahýr sahibi þunlarý söylemiþtir: «Bir kadýna babasýnýn cinsinden iki kadýn müsavi düþer de nehirleri baþka baþka olursa, acaba az olanýn mehrine mi itibar olunur, yoksa çok olana mý? Bunun hükmünü görmedim. Hâkimin itibara aldýðý ve hüküm verdiði her mehrin sahih olmasý gerekir. Çünkü fark azdýr.»Burada farkýn bazen çok olduðunda ileri sürülebilir. Hayreddin-i Remlî diyor ki: «Ulemamýz zaman hâkimlerine havale etmenin fesat olacaðýný söylemiþlerdir. Fakih bir kimsenin görüþü, az olan mehri itibara almayý gerektirir. Çünkü o kesin olarakbellidir.»
Ben derim ki: Bana bu iki kadýndan her birinin mehrine bakýlacak gibi geliyor. Hangisinin mehri bu kadýnýn mehr-i misline, uyarsa o muteber olur. Çünkü iki kadýnýn birinin mehrinde karý-kocadan birinin iltimas yapmýþ olmasý caizdir.
METÝN
Akit zamanýnda, yaþça, güzellikçe, malca, memleket ve asýr itibariyle akýl, din, bekâret, iffet, ilim, edep ve ahlâk mükemmelliðinde ve çocuk olup olmadýðýna göre itibara alýnýr. Kocanýn hali dahi itibara alýnýr. Bunu Kemâl zikretmiþ; "Cariyenin mihri ona gösterilen raðbete göredir." demiþtir. Zikri geçen hususatta mehr-i misil sabit olmak için iki erkeðin yahut bir erkekle iki kadýnýn þahitliði ve þehadet lâfzý þarttýr. Adaletli þahitler bulunmazsa söz yeminiyle beraber kocanýndýr.
ÝZAH
«Akit zamanýnda ilh...» Mânâ þudur: Mehir konmadan evlenmiþ bir kadýnýn mehr-i mislini öðrenmek istersek; onun evlendiði anda, yaþ, güzellik vesair sýfatlarýna bakarýz. Bir de babasýnýn cinsinden bir kadýnýn evlendiði andaki yaþ, güzellik vesaire sýfatlarýna bakarýz. Birinci kadýn gibi ise onu örnek alýrýz. Ondan sonraki hallerine bakýlmaz. Bu haller, güzellik, çirkinlik gibi artýp eksilebilir. Bunu Rahmetî söylemiþtir.
"Yaþça" tabiriyle küçüklüðü büyüklüðü kasd etmiþtir. Bahýr. Gâyetü´l- Beyân´da da böyle denilmiþtir. Bu sözün zâhirine bakýlýrsa, yaþtan murad, yirmi yaþ gibi sayý ile tahdit deðildir. Bilâkis örf-ü âdette itibara alýnan büyüklük ve küçüklük farkýdýr. Binaenaleyh yirmi yaþýnda bir kýz örfen otuz yaþýndakinin mislidir. Onun için Mi´râc sahibi þöyle demiþtir: «Çünkü mehr-i misil bu sýfatlara göre deðiþir. Zengin kýza fakir kýzdan daha çok mehir verilir. Gençle ihtiyar. güzelle çirkin arasýnda da böyle fark yapýlýr.» Bu ibarenin zâhirinden, diðer sýfatlarýn da böyle olduðu anlaþýlýr. Demek oluyor ki, zýddýndan korunmak için sýfatýn aslýnda benzerlik itibara alýnýr. Sýfatýn ziyadeliðine itibar edilmez.
"Güzellikçe" Bazýlarýna göre soylu soplu ailelerde güzellik itibara alýnmaz. Güzellik orta halli insanlarda itibara alýnýr. Bu söz güzeldir. Fetih. Fakat zâhir olan, mutlak surette itibara alýnmasýdýr. Bahýr. Nehir sahibi dahi Feth´in sözünü reddetmiþtir.
Ben derim ki: Bunun vechi þudur: Sözümüz. babasýnýn cinsinden olan kadýn hakkýndadýr. Soy, sop ve þeref hususunda biri diðerine müsavi olur da güzellikte ondan üstün gelirse, ona raðbet daha çok olur.
«Memleket ve asýr itibariyle» kadýn babasýnýn cinsinden olur, fakat yaþadýklarý yerler veya zamanlar deðiþik ise, o kadýnýn mehri itibara alýnmaz. Çünkü iki beldenin âdetleri, mehrin ucuzluðu. pahalýlýðý hususunda deðiþir. Kýz akraba kýzlarýnýn gittiði beldeden baþkasýnaverilirse, onlarýn mehirlerine bakýlmaz. Fetih. Bu ifadenin bir misli de Ýmam Muhammed´in kitaplarýný toplayan Hakim´in Kafî´sindedir. Orada þöyle denilmiþtir: «Kendi cinsinden kadýnlar baþka beldede yaþarlarsa onlara bakýlmaz. Çünkü beldelerin mehirleri baþka baþkadýr.» Bu sözün müktezasý þudur: Zamana ve mekâna mutlaka bakýlýr. Velev ki bu sýfatlarýn bazýlarýyla yetinmek kâfidir, diyelim. Nitekim aþaðýda gelecektir.
"Akýl" güzel ve çirkin þeyleri birbirinden ayýran kuvvettir. Yahut insanýn harekât ve sekenâtý gibi hususattaki makbul tutumudur. Nitekim usul kitaplarýnda belirtilmiþtir. Bu mânâ ile akýl, Netif sahibinin þart koþtuðu ilim, edep, takva, iffet ve mükemmel ahlâka þâmildir. Kuhistâni.
«Çocuk olup olmadýðýna göre...» Yani kadýna bu þartla mehir koymuþsa, mehr-i misli çocuklu kadýnýn mehr-i misli gibi olur. T.
«Bunu Kemâl zikretmiþ...» Yani ulemadan naklederek. "Bu kadýnýn kocasý da, mal, hasep varlýðý ve yokluðu hususunda o kadýnlarýn kocalarý gibi olacaktýr." demiþtir. Yani geri kalan sýfatlarda da öyledir demek istemiþtir. Zira genç ve takva sahibi bir delikanlýya, ihtiyar ve fâsýktan daha ucuz mehirle kýz verirler. Nitekim Bahýr ve Nehir´de belirtilmiþtir.
«Cariyenin mehri ilh...» hakkýnda bâbýn baþýnda söz etmiþtik. Halebî diyor ki: «Bu mutlak sözde, cariyenin baba tarafýndan akrabasý dahildir. Meselâ hür bir adam birinin cariyesiyle evlenir de hürriyeti þart koþmazsa, onun kýzý cariye olur. Bu kýz babasýnýn kavminden olsa da hürriyet cihetinden onlara muhaliftir. Binaenaleyh benzerlik hâsýl olmaz.»
«Adaletli þahitler» ifadesiyle þarih, sayý ile birlikte adaletin de þart olduðuna iþaret etmiþtir. Çünkü maksat mal isbatýdýr. Onda bu þarttýr.
«Söz yeminiyle beraber kocanýndýr» Çünkü o, kadýnýn iddia ettiði ziyadeyi inkâr etmektedir.
METÝN
Muhit´teki, "Hâkimin mehir koymaya hakký vardýr." sözünü Nehir sahibi, "buna razý oldularsa" diye yorumlamýþtýr. Babasýnýn kabilesinden kimse bulunmazsa, yabancýlardan, yani babasýnýn kabilesine benzeyen bir kabileden o kadýna benzeyen birinin mehri itibara alýnýr. O da bulunmazsa. bu hususta söz yeminiyle beraber kocanýndýr. Nitekim evvelce geçmiþti.
ÝZAH
«Muhit´teki ilh...» Ýfadesi Bahýr sahibinin sözüne cevaptýr. O bununla Hulâsa ve Müntekâ´nýn ifadelerinin birbirine muhalif düþtüðünü söylemiþti. Yani metinde mezkûr þehadetin þart koþulmasýyla. Muhit sahibinin, "Akitten sonra mehri hâkim veya koca tayin ederse caizdir." sözü birbirine aykýrýdýr. Çünkü hâkimin veya kocanýn mehir koymasý akitle vâcip olan mehri misli çok olsun az olsun takdir yerine geçer. Zira vâcibin üzerine ziyade etmek sahih olduðu gibi, ondan indirim yapmak da caizdir. Muhalefetin vechi þudur: Yukarýda geçenin zâhirdenanlaþýlan, þehadetsiz veya kocanýn ikrarý olmaksýzýn hâkim tarafýndan mehri misil koy manýn doðru olmamasýdýr. Nehir sahibi buna cevap vermiþ; "Muhit´in sözünü iki taraf buna razý olduklarý surete yorumlamak gerekir. Aksi takdirde mehri mislin üzerine ziyade etmek kocanýn babalarýna göre, noksan býrakmak da kadýnýn babalarýna göre caiz deðildir." demiþtir.
Ben derim ki: Musannýfýn, "Akitten sonra konulan veya ziyade edilen mehir yarýya bölünmez." dediði yerde Bedâyi´den naklen arzetmiþtik ki: «Mehr-i misil akdin kendisiyle vâcip olur. Þu delille ki, kadýn mehir koymasýný kocasýndan istese. koymasý lâzým gelir. Bundan çekinirse. hâkim kendisini mecbur eder. Yine koymazsa mehir koyma hususunda hâkim onun yerini tutar.» Bu açýk olarak gösteriyor ki, maksat mehr-i misil koymaktýr ve hâkimin mehir koymasý uzlaþamadýklarý zamandýr. Binaenaleyh Muhit´in sözünü Nehir´deki ifadeye yorumlamak doðru olamaz. Muhit sahibinin, "çok olsun az olsun ilh "sözünü, kadýn razý olup kocasýnýn mehir koyduðu surete yorumlamak gerekir. Bunun muhalefeti giderecek þekilde beyaný þöyledir: Biliyorsun ki mehr-i misil ancak kadýnýn babasý tarafýndan akrabasý olan dengi bir kadýna bakarak vâcip olur. Yine biliyorsun ki, mehr-i misil ancak iki þahitle sabit olur. Kadýn mehirsiz kocaya varýr da kocasýndan kendisine mehr-i misil koymasýný isterse, o razý olmadýðý takdirde kadýn onu mahkemeye verir ve iki þahit getirir. Bu þahitler, "Bu kadýnýn babasý cinsinden olan filan kadýn, zikri gecen sýfatlar hususunda buna müsavidir. O þu kadar mehirle evlenmiþtir." diye þahitlik ederlerse, hâkim ziyade noksan olmamak þartýyla o kadýnýn mehri kadar buna da mehir verileceðine hükmeder. Ziyade noksan ancak, söylediðimiz gibi anlaþarak mehri kocasý koyduðu zaman olur. Hâkimin mehri koymasý söylediðimiz þahitliðe mehri olunca, Bahýr sahibinin iddia ettiði muhalefet ortadan kalkar. Çünkü Muhit sahibinin sözünü, "Hâkim kadýna kendi reyiyle mehir koyar ve karý-kocadan birine rýzasý olmaksýzýn ziyade veya noksaný ilzam eder." mânâsýna yorumlamayý caiz gören yoktur. Eðer maksat Muhit sahibinin sözünü, "Kadýnýn baba tarafýndan ve yabancýlardan dengi bulunamadýðý vakit hâkim hükmeder." mânâsýna yorumlamak ise, bu dahi Hulâsa ve Müntekâ´nýn ifadelerine muhalif deðildir. Çünkü onlarýn sözü mehr-i misil hakkýndadýr. Mehr-i misil ise ancak benzeri bulunduðu zaman konulur ve mehr-i mislin sabit olmasý ya þehadete yahut ikrara baðlýdýr. Kadýnýn benzeri bulunmadýðý vakit mehr-i misli takdir etmek onun yerini tutar, ayný deðildir. Hâkim bu hususta iyice teemmül ve ictihat ederek þahitsiz ve kocanýn ikrarý olmaksýzýn buna hüküm verir. Þu halde iki sözün mevzularý muhteliftir. Nitekim gizli deðildir.
Bu izaha göre burada ziyade veya noksan yine bahis mevzuu olamaz. Çünkü bu ancak kadýnýn benzeri bulunduðu zaman olur. Lâkin Muhit sahibinin sözünü zikredileneyorumlamak. Bedâyi´den naklettiðimize aykýrýdýr. Orada, "Murad, mehri misle hüküm vermektir." denilmiþti. Keza az ilerde Sayrafiyye´den nakledeceðimiz, "Kadýnýn benzeri bulunmazsa kendisine bir þev verilmez." sözüne de aykýrýdýr. Bunu anlattýklarý hale yorumlamak da mümkün deðildir. Sebebini Bedâyi´nin sözünden anladýn. Bir de þunun için ki, anlaþmanýn bulunmasý, hâkim huzuruna dâvâya çýkmaya hâcet býrakmaz. Þahit bulunmadýðý vakit söz yeminiyle beraber kocanýndýr. Nitekim yukarýda geçmîþti, iIeride de gelecektir. Su halde hâkim kadýna, kocasýnýn ettiði yemine göre hüküm verecektir. Bu izahý ganîmet bil! Muvaffakiyet Allah´tandýr.
«O da bulunmazsa...» Yani zikredilen sýfatlarýn hepsi veya bir kýsmý hususunda kadýnýn benzeri bulunmazsa, söz kocanýn olur. Bahýr. Bu sözün muktezasý, mezkûr vasýflarýn bazýsýyla yetinmektir. Ýhtiyar sahibi, "Bunlarýn hepsi bulunmazsa bulunanla yetinilir. Çünkü bu vasýflarýn hepsinin iki kadýnda bulunmasý imkânsýzdýr. Binaenaleyh bulunanlar itibara alýnýr. Çünkü kadýn onun mislidir." diyerek bunu açýklamýþtýr. Bu ifadenin bir misli, Ýbn-i Melek´in Mecmâ þerhinde ve Gurarü´l-Ezkâr´dadýr. Mültekâ´nýn bazý nüshalarýnda da vardýr.
Ben derim ki: Lâkin bana göre metinlerin bu vasýflarýn ekserisini zikretmek hususunda ittifak halinde olmalarý müþkildir. Hidâye sahibinin, "Mehr-i misli bu vasýflarýn deðiþik olmasýna göre deðiþir. Memleket ve asrýn deðiþik olmasýyla da deðiþir." sözü karþýsýnda da müþkil kalýr. Çünkü þüphesiz bâkire, genç, güzel ve zengin kýza, dul, ihtiyar, çirkin ve fakir bir kadýndan daha fazla raðbet gösterilir. Velev ki akýl, din, ilim, edep ve diðer vasýflarda müsavi olsunlar. Bu kadar farklarla birlikte birinin mehri diðerininkine nasýl ölçülebilir. Ulemanýn. "Çünkü vasýflarýn hepsinin iki kadýnda toplanmasý imkânsýzdýr." sözünü teslim ediyoruz. Ama mehr-i misil itibarýný yalnýz baba kavminde olacaðýný kabul edersek teslim ediyoruz. Yabancýlardan do itibar edileceðini kabul edersek teslim etmiyoruz. Þu da var ki, bulunmadýðý farz edilirse, musannýfýn dediði gibi söz kocanýn olur. Lâkin Bahýr´da Sayrafiyye´den naklen þöyle denilmiþtir: «Bir kimse qurbette ölür de mehir iddia eden iki garip zevce býrakýrsa, bunlarýn beyyinesi olmadýðý gibi gurbette kýz kardeþleri de bulunmazsa, Sayrafiyye sahibi bunlarýn güzelliklerine bakarak emsalleri kaça nikâh edilirse o kadara nikâh edileceklerine hüküm verileceðini söylemiþtir. Kendisine; bu, beldelere göre deðiþir denildiðinde; beldelerinde bulunursa sorulur, bulunmazsa onlara bir þey verilir demiþtir.» Yani öldükten sonra yemin verdirme imkâný kalmadýðý için böyle hareket edilir, demek istemiþtir. Lâkin burada kocanýn mirasçýlarý onun yerine geçer diye itiraz edilebilir.
T E M B Ý H : Dimaþk köylerinin birçoðunda âdet olmuþtur. Bütün köyün kadýnlarýna, fark yapmaksýzýn muayyen bir miktar mehir koyarlar. Bunun söz edilmediði zaman akit zamanýnda zikredilen mehr-i müsemma mesabesinde olmasý gerekir. Çünkü örf ve âdetegöre sabit olan bir þey þart koþulmuþ gibidir. O zaman mehr-i misilden sual edilmez. Allahu a´lem!
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:46:13
VELÎNÝN MEHRÝ ÖDEMESÝ
METÝN
Velînin, kadýnýn mehrîni ödemesi sahihtir. Velev ki kadýn küçük olsun. Velev ki akdi yapan velî kendisi olsun. Çünkü o elçidir. Lâkin kendisinin saðlam olmasý þarttýr. Ölüm hastalýðýnda olur da kefil olduðu þahýs da mirasçýsý bulunursa sahih olmaz. Aksi takdirde ödeme, malýnýn üçte birinden sahih olur. Kadýnýn veya baþkasýnýn ödeme meclisinde kabulü de þarttýr. Kadýn parayý, bâlið olan kocasýyla ödemeyi üzerine alan velînin hangisinden olsa isteyebilir.
ÝZAH
«Velinin kadýnýn mehrini ödemesi sahihtir.» Yani kocanýn velisi olsun, kadýnýn velîsi olsun ve karý-koca ister küçük, ister büyük olsunlar bu caizdir. Karý koca büyükseler, velînin onlar nâmýna ödemesi zâhirdir. Çünkü ecnebi gibidir. Sonra kocanýn emriyle ödediyse, dönüp parasýný ondan alýr. Emri olmadan ödediyse alamaz. Küçük olan karý-kocanýn velîlerine gelince; O, elçi ve sözcüdür. O ölürse kadýn için terekesine müracaat hakký vardýr. Kalan vârislerin küçük kocanýn hissesi hakkýnda müracaat haklarý vardýr. Ýmam Züfer buna muhaliftir. Çünkü kefâlet mekfûlu´n-anh tarafýndan muteber sayýlan bir emirle olmuþtur. Zira küçüðün üzerinde babanýn velâyeti sabittir. Binaenaleyh babanýn izni onun izni demektir. muteberdir. Kefâlete yönelmesi onun tarafýndan buna delildir. Bunu Fetih´ten naklen Nehir sahibi söylemiþtir.
«Çünkü o elcidir.» cümlesi, karý-kocanýn ikisi de: yahut birisi küçükseler ödemek sahihtir sözünün ta´lilidir. Bu cümle þu suale cevap da olabilir: «ödeyen küçük kýzýn velîsi olursa. hem isteyen, hem istenen olmasý lâzým gelir. Çünkü isteme hakký ona aittir. Onun için küçük kýz nâmýna bir þey satar da müþteri nâmýna kýymetini kendi öderse sahih olmaz!» Cevap þudur: Bu adam nikâhta bir elçi ve kýz nâmýna sözcüdür. Binaenaleyh hukuk ona râci deðildir. Satýþta ise asildir. Onun mehri almasý, babalýk velâyeti hükümcedir. Akdi yapan o olduðu için deðildir. Onun için kýz bülûða erer de kendisini men ederse, teslim alamaz. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Tamamý Fetih´tedir.
«Sahih olmaz.» Çünkü ölüm hastalýðýnda mirasçýsýna teberru yapmýþ olur. Fetih. Bahýr sahibi Zahîre´den naklen, "Keza vârisi nâmýna yahut vârisine ödediði her borç böyledir." cümlesini ziyade etmiþtir. Yani bu, mirasçýsýna vasiyet mesabesindedir demek istemiþtir. "Kefil tarafýndan bir teberru yoktur. Çünkü ödemeden ölürse, kadýn terekesine müracaatla hakkýný alýr. Þayet baba oðlunun emriyle kefil oldu ise veya oðlu küçükse, kalan vârisler de oðlunun hissesinden haklarýný alýrlar." denilemez. Çünkü þöyle cevap veririz: Kalan vârislerin mekfûlu´n anha (kefil olunan þahsa) müracaatla hak istemleri, kefâletî baþlangýçta teberru olmaktan çýkarmaz. Çünkü kefilin nasibi helâk olur da iflas etmiþ bulunabilir. Yahut bazen ona mürarcaat etme imkâný bulamayabilirler. Buna þu da delâlet eder ki; hasta birkimsenin yabancýya kefil olmasý, malýnýn üçte birinden itibar olunur. Eðer teberru olmasaydý sair teberrularý gibi bütün malýndan geçerli olurdu. Bundan daha açýk olmak üzere; bu adam kendi milkinden bir þeyi, kýymetinin misliyle yahut daha azýna veya daha çoðuna mirasçýsýna satsa, satýþ bâtýl olur. Hattâ bu satýþla þuf´a bile sabit olmaz. Ýmameyn buna muhaliftirler. Nitekim Mecmâ´da beyan edilmiþtir.
«Aksi takdirde...» Yani kendisine veya nâmýna kefil olunan þahýs kefil olan velînin mirasçýsý deðilse, meselâ sað olan oðlunun oðlu veya amcasýnýn kýzý olursa demektir. T.
«Ödeme malýnýn üçte birinden sahih olur.» Nitekim ulema bunu ecnebinin ödemesinde açýklamýþlardýr. Bahýr. Yani kefâlet malý terekesinin üçte biri kadarsa ödeme sahihtir. Daha fazla ise, üçte biri miktarýný ödemek sahihtir. Çünkü yukarýda söylediðimiz gibi kefâlet baþlangýçta teberrudur.
«Kadýnýn kabulü» bülûða ermiþse þarttýr. H.
«Veya baþkasýnýn» sözünden murad, kadýnýn velîsi yahut baþka bir fuzûlidir. Nitekîm kefâlet bahsinde gelecektir. Onun için Bahýr sahibi, "O mecliste kadýnýn yahut herhangi bir kimsenin kabulü mutlaka lâzýmdýr." demiþtir. Halebî diyor ki: Bu kadýn küçük; kefil de kocasýnýn velîsi olduðuna göredir. Kefil kadýnýn velîsi olursa, onun icabý kabul yerine geçer. Nitekim Nehir´de beyan edilmiþtir.
«Ödeme meclisinde» kabulü de þarttýr. Çünkü mezhebe göre akdin yarýsý gaibin kabulüne baðlý olamaz. T.
«Ödemeyi üzerine alan veli» ister erkeðin, ister kadýnýn velisi olsun fark etmez. Ödeyen diye kayýtlamasý, sözümüz ödeme hususunda olduðu içindir. Bir de az ileride beyan edeceði vecihle ödemeden kendisinden her þey istenilmez.
METÝN
Velî öderse, bunu emirle yaptýðý takdirde parasýný kocadan alýr. Nitekim kefâletin hükmü budur. Baba fakir olan küçük oðlunu bir kadýnla evlendirdiði vakit, mehri kendisinden istenilmez. Meðer ki kefil olsun. Mutemet kavil budur. Zengin çocuðun ise mehri babasýndan istenir. Fakat onu kendi malýndan deðil, oðlunun malýndan verir. Nitekim nafakada da böyledir. Baba ondan mesul deðildir. Ancak kefil olmuþsa mesul olur. Baba öderken, bunu sonra alacaðým diye þahit getirmedikçe, ödünç bir þey istemeye hakký yoktur.
ÝZAH
«Bunu emirle yaptýðý takdirde...» Yani koca kefil ol diye emrettiyse. ödediðini ondan alýr. Bu þu demektir ki, baba küçük oðlu nâmýna mehri, üzerine alýr da öderse, sonra dönüp ondan bir þey isteyemez. Çünkü küçük çocuklarýn mehirlerini babalarýn yüklenmesi âdettir. Meðer ki öderken, sonra ben bunu alacaðým diye þahit getirmiþ olsun. Fetih. Bunun tamamý ileridegelecektir.
«Mehri kendisinden istenilmez.» Yani gelinin mehri yahut oðluna vâcip olan mehri babadan istenilmez.
«Mutemet kavil budur.» Bu kavlin mukabili, Tahâvi þerhi ile Tetimme´dedir. O kavle göre, baba kefil olsun olmasýn gelin mehrini ondan isteyebilir. Fetih sahibi diyor ki: «Manzume´de bildirildiðine göre, bu kavil Ýmam Mâlik´indir. Biz buna muhalifiz.» Sonra Fetih sahibi itimat edilen kavlin bu olduðunu söylemiþtir.
Ben derim ki: Manzume´deki ifadenin bir misli de Mecmâ ile Dûrerü´l Bihâr´da ve þerhlerindedir. Mevahibü´r-Rahmân´da, "Baba fakir olan küçük çocuðunu evlendirirse. bize göre mehir kendisine lâzým gelmez." denilmiþtir. Bahýr sahibi Tahtâvî þarihinin sözüne cevap vermiþ: onun sözünü küçük çocuðun malý olduðu surete yorumlamýþtýr. Þu delille ki; Mi´râc´da Tahâvî þerhinin sözü zikredilmiþ; sonra fakir çocuðun. babasý üzerine almadýkça mehri ödemesi lâzým gelmediði bildirilmiþtir. Bu suretle birinci sözün zengin hakkýnda olduðu taayyün etmiþtir.
Ben derim ki: Bundan daha açýk olmak üzere Ýnâye´de Tahâvî þerhinden naklen þöyle denilmiþtir: «Baba küçük çocuðunu bir kadýnla evlendirirse, kadýnýn mehrini kocasýnýn babasýndan istemeye hakký vardýr. Baba da küçük oðlunun malýndan öder ilh...» Bu izaha göre þarihin, "Mutemet kavil budur." sözü yersizdir.
«Nitekim nafakada da böyledir.» Yani nafaka küçük çocuðun babasýndan istenmez. Ancak kefil olmuþsa o zaman istenir. Musannýf Minah´ta Hulâsa´dan naklen böyle demiþtir. Hâniyye´de þu ibare vardýr: «Kadýn büyük olur da küçük çocuðun malý bulunmazsa. nafakasý babasýna vâcip olmaz. Baba çocuðu nâmýna ödünç alýr. Sonra oðlu zenginlediðinde ondan alýr.» Hâkim´in Kâfî´sinde de þöyle denilmiþtir: «Çocuk küçük olur da malý bulunmazsa, karýsýnýn nafakasý babasýndan istenmez. Ancak onu ödeyeceðine söz vermiþse o zaman istenir.» Zeylâî ve diðer kitaplarda da böyle denilmiþtir.
Ben derim ki: Bu. þarihin nafaka bâbýnda fer´î meselelerde söyleyeceklerine muhaliftir. Orada, "Muhtar ve Mültekâ´da bildirildiðine göre, oðlunun karýsýný nafakasý; oðlu küçük, fakir veya kötürüm ise babasýna aittir." diyecektir. Meðer ki oradaki sözü, baba verdiði nafakayý oðlu zenginlediði vakit ondan almak üzere mehir aldýysa diye yorumlanmýþ olsun. Nitekim ulema zengin oðul hakkýnda da ayný þeyi söylemiþler: "Zengin çocuðun annesi ve kocasý fakir iseler çocuðua annesinin nafakasýný vermesi, sonra kocasý zenginlediði vakit ondan olmasý emredilir." demiþlerdir. Hâniyye´nin zikri geçen ibaresi de bunu teyid etmektedir.
«Sahit getirmedikçe bir þey istemeye hakký yoktur ilh...» Yani baba mehri kendi malýndan öderse. sonra onu küçük çocuðunun malýndan almaya hakký yoktur. Ancak emîrle ödediyseo baþkadýr. Ama burada o da yoktur." denilmiþtir. Lâkin arz etmiþtik ki çocuða kefil olmaya yönelmesi emir mesabesindedir. Çünkü onun üzerinde velâyeti sabittir. Onun içîn mehri babanýn izniyle bir yabancý öderse, sonra ödediðini îster. Baba da öyledir.
Evet, Gâyetü´I-Beyân´da bundan dolayý babanýn sonra oðlundan isteyeceði zikredilmiþtir, istihsana göre babanýn istemeye hakký yoktur. Çünkü âdetten bu malý vermeye, sonra istememek þartýyla katlanmýþtýr. Örfen sabit olan bir þey nassan sabit gibidir. Ancak sonra isteyeceðini þart koþarsa, o zaman dönüp ister. Çünkü açýk söz delâletten üstündür. Yani açýkça þart koþmasý örf-ü âdetten üstündür. Vasî bunun hilâfýnadýr. O ödediðini sonra alýr. Zira onun teberruu hakkýnda âdet yoktur. Binaenaleyh sair babadan baþka velîler gibi olur.
Demek oluyor ki, þahit getirmeden ödediðini sonra almak babaya mahsustur. Bunun muktezasý, örf olmayan yerde annenin de ödediðini isteyebilmesidir. Yalnýz bunu, vasiyet ise, bir de buna kefil olduysa yapar, Bunsuz yapýp yapamayacaðý fetva hadisesi olmuþtur. Bir çocuðu velîsi evlendirmiþ, onun namýna gelinin mehrini annesi vermiþ, fakat çocuðuna vasi deðilmiþ, sonra çocuk bulûða ermiþ, bu sefer annesi ödediði mehri ondan almak istemiþ. Bu hadisede alamamasý gerekir. Çünkü anne çocuðun borcunu izinsiz ödemiþtir. Velayeti de yoktur. Bilhassa aþaðýda gelecek olan, "Babadan baþkalarýnýn dahi þahit getirmesi þarttýr." sözüne göre hiçbir hakký yoktur. Bezzaziye´de, "Baba öderken þahit getirir de ödediðini sonra alacaðýný bildirirse, sonra dönüp alýr. Velev ki üzerine alýrken þahit gelirmiþ olmasýn." denilmektedir.
Hâsýlý ödenen parayý sonra olmak için ya üzerine alýrken yahut öderken þahit getirmek þarttýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir. Fetih sahibi bunu, "küçük çocuk fakýr ise" diye kayýtlamýþtýr. Fakat Nehir sahibi kendisine yukarýda Gayetü´l- Beyân´dan naklettiðimiz sözle itiraz etmiþ; yani. "Örf ile ta´lil umumi olduðu halde bu mutlaktýr." demiþtir. Þöyle denilebilir: Fetih sahibinin sözü örf umumi olmadýðýna göredir. Küçük çocuk zenginse, ödediðini onun malýndan alýr. Velev ki þahit getirmesin. Bilhassa baba fakir olursa evleviyetle alýr.
Þimdi þu kalýr: Üzerine almadan öderse ne olur? Adetle tayinin muktezasý, fark bulunmamaktýr. Þu halde þahit getirdiyse, ödediðini alýr, getirmediyse alamaz. Þarih vasî bâbýnýn sonunda diyecektir ki: Baba çocuðu için bir elbise veya yiyecek satýn alýr da, sonra verdiðini oðlundan alacaðýna þahit getirirse, çocuðun malý bulunduðu takdirde ondan alýr. Malý yoksa alamaz. Çünkü bu babaya vâciptir. H. Bunun bir misli de þudur:Baba küçük çocuðu için bir hâne veya köle satýn alýrsa, sonra bu parayý oðlundan alýr. Oðlunun malý olsun olmasýn fark etmez. Ama þahit getirmediyse alamaz. Ebû Yusuf´tan böyle rivayet edilmiþtir. Bu kavil güzeldir. Bellenmesi gerekir.
Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: Giyecekle baþka þeylerin arasýnda fark vardýr. Baþkaþeylerde, küçük çocuk fakir olsun olmasýn, sonra dönüp isteyeceðine þahit tutmadýkça ödediðini alamaz. Çocuk zengin ise, yiyecekle giyecekte de öyledir. Fakir olursa, baba þahit tutsa bile çocuktan bir þey isteyemez. Çünkü yiyecekle giyecek ona vâciptir. Hâne ve köle gibi þeyler bunun gibi deðildir. Bunun muktezasý þudur: Üzerine almadýðý mehir hâne ve köle gibidir, ona vâcip deðildir. Binaenaleyh þahit getirdiyse çocuk fakir bile olsa ödediðini ondan alýr. Aksi takdirde bir þey alamaz. Bu da Nehir´in sözünü tey´d eder. Þu da var ki, orada beyan edeceðimize göre, vasi sonra almak üzere kendi malýndan nafaka varsa, þahit getirmek þart mýdýr deðil midir? Burada iki kavil vardýr. Ýstihsana göre þarttýr. Bu izaha göre vasî ile baba arasýnda fark yoktur. Yukarýda Gayetü´l-Beyan´dan naklettiðimiz, "Vasî bunun hilâfýnadýr." sözü ikinci kavle göredir. Allahu a´lem. Þahit getirdikten sonra ödediðini alabilmek, çocuk bülûða erdikten sonra verdiklerine de þâmildir. Nitekim Feyz´de beyan edilmiþtir. Ayný eserde þöyle denilmektedir: «Bu, yani þahit getirmenin þart olmasý, çocuðun babasýnda ala aðý olmadýðýna göredir. Babasýnda alacaðý olur da babasý onun karýsýnýn mehrini öder, þahit de getirmezse. sonra ödediðini borcuna mukabil verdiðim iddia ettiði takdirde tasdik olunur. Oðlu büyük ise, babanýn yaptýðý teberrudur. Çünkü onun emri olmaksýzýn ödemeye hakký yoktur.»
T E M B Ý H : Babanýn ödediðini sonra almak için þahit getirmesinin þart olmasý, yukarýda arz ettiðimiz ifadeye aykýrý deðildir. Orada demiþtik ki: «Baba ölür de zevce mehrini onun terekesinden alýrsa, kadýn vârislerin, küçük çocuðun hissesi hakkýnda ödenenden dönmeye haklarý vardýr.» Çünkü biliyorsun delâleten emirle baba kefil olmuþtur. Nâmýna kefil olduðu þahsýn emriyle kefil olan kimse, verdiðini sonra alýr. Alamamasý, þahit getirmeden kendiliðinden ödediði takdirdedir. Çünkü bunu teberru yoluyla vermesi âdettir. Ama kendiliðinden vermez de zevce hakkýný onun terekesinden alýrsa, teberru diye bir þey yoktur. Onun için diðer vârisler küçük çocuðun hissesinde terekeye müracaat edebilirler.
FER´Î MESELE: Feyz´de þöyle denilmiþtir: «Oðlunun kansýna mehir olmak üzere arazi verir de kadýn onu teslim almadan baba ölürse, sonra kadýnýn o araziyi satmasý sahih olmaz. Meðer ki baba mehri üzerine alýp sonra ona karþýlýk araziyi vermiþ olsun. O zaman teslim almaya hâcet yoktur.»
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:47:36
MEHRÝNÝ ALMAK ÝÇÝN KADININ NEFSÝNÝ KOCASINA TESLÝM ETMEMESÝ
METÝN
Kadýn beyan edilen mehr-i muaccelinin hepsini veya bir kýsmýný yahut örfen onun gibisine peþin verilen miktarý almak için kocasýný kendisiyle cimadan ve cima mukaddimelerinden Mecmâ þerhi kendini sefere götürmekten men edebilir. Velev ki kadýnýn razý olduðu cima ve halvetten sonra olsun. Çünkü her cima için ayrý akit yapýlmýþtýr. Bunlarýn bir kýsmýný teslim etmek, kalanýný teslimi icabetmez. Bununla fetva verilir. Çünkü örfen sabit olan bir þey þart kýlýnmýþ gibidir.
ÝZAH
«Kadýn beyan edilen mehr-i muaccelini almak için ilh...» Kocasý bir dirhemden maada bütün mehrini vermiþ olsa, o dirhemi almak için kadýn kendini teslim etmeyebilir. Kocasýnýn verdiklerini geri almaya hakký yoktur. Bunu Hindiyye sahibi Sirâc´dan nakletmiþtir. Muhit´ten naklen Bahýr´da bildirildiðine göre, kadýn mehrini kocasýndan almak üzere bir adama havale ederse, o adam hakkýný alýncaya kadar kadýn kocasýna teslim olmayabilir. Musannýf mehrin teslimi önce geldiðine de iþaret etmiþtir. Ayrý olsun, borç olsun müsavidir. Satýþ veya ayrý olan semen bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunlar beraber teslim edilirler. Burada beraberce teslim almak ve teslim etmek imkânsýzdýr. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Nitekim Bedâyi´den naklen Nehir´de bildirilmiþtir. Tamamý oradadýr. Lâkin teslim alma hususunda koca, babasýnýn mehri alýp kýza teslim etmeyeceðinden korkarsa. babaya onu teslime hazýr hale getirmesi, sonra mehri teslim almasý emrolunur.
«Yahut örten onun gibisine peþin verilen miktarý...» Yaný mehrin hepsinin veya bir kýsmýnýn peþin verileceði beyan edilmemiþse; kadýn, örfen kendisi gibi bir kadýna verilmesi âdet olan miktarý alýncaya kadar kocasýna teslim olmayabilir. Sayrafiyye´de fetvanýn üçte bir veya yarý nazar-ý itibara alýnmaksýzýn karý-kocanýn beldelerindeki âdete itibar edileceði bildirilmiþtir. Hâniyye´de, "Örf-ü âdet muteberdir. Çünkü örfen sabit olan bir þey, þartan sabit gibidir." denilmiþtir.
Ben derîm ki: Zamanýmýzda Mýsýr ve Þam´da örf-ü âdet mehrin üçte ikisini peþin vermek, üçte birini veresiye býrakmaktýr. Unutma ki, yukarýda Mültekât´tan naklen, "Kadýn âdeten þart kýlýnan ayakkabý. çarþaf. elbise ve þeker parasý gibi þeylerden dolayý kocasýna teslim olmayabilir." demiþtik. Örf-ü âdete baðlý olan bir kimsenin bu gibi þeyleri tereddütsüz vermesi lâzým gelir. Yeter ki verilmeyecek diye þart koþmuþ olmasýnlar. Zayýf olan örf söylenmeden þart koþulan þeylere katýlmaz.
«Kocasýný kendisiyle cimadan ilh...» men edebilir. Küçük kýzýn velîsi dahi onun mehrini olmadan kýzý vermeyebilir. Kýzýn kendisini teslim etmesi doðru deðildir. Etse bile velîsi onu geri alýr. Baba ile dededen baþka velîler mehri olmadýkça kýzý teslim edemezler. Ederlersefâsit olur. Musannýf, kadýn mehri için teslim olmuyorsa, o kadýný cimaya zorlamasýnýn Ýmam-ý Azam´a göre helâl olmayacaðýna iþaret etmiþtir. Ýmameyn´e göre helâl olur. Nitekim Muhit´te beyan edilmiþtir. Bahýr. Ama bu hilâfýn, kadýn evvelâ kendi rýzasýyla cima edilmiþse diye kayýtlamasý gerekir. Kocasý onunla cima etmemiþ ve onun rýzasýyla halvette de bulunmamýþsa, bil ittifak helâl olmaz. Nehir.
«Cima mukaddimelerinden ilh...» cümlesi Mecmâ þerhinde açýklanmamýþ; sadece, "Kocasýný kendinden istifade etmekten men edebilir." denilmiþtir. Nehir sahibi bunun bütün cima mukaddimelerine þâmil olduðunu söylemiþtir. T.
«Sefere götürmekten» tabiri yerine, "çýkarmaktan" dese daha iyi olurdu. Nitekim Kenz sahibi öyle demiþtir ve bu kadýný evinden çýkarmaya da þâmildir.
«Velev ki kadýnýn razý olduðu cima ve halvetten sonra olsun.» Halvetin hükmü birinci cimadan anlaþýlýr. Bunu zikretmenin faydasý, ancak Ýmameyn´in aþaðýda gelen kavlinde zâhir olur. Kadýna zorla cima ve halvet yapmasý, kadýnýn küçük veya deli olmasý evleviyetle ayný hükümdedir. Bu ittifâkîdir. Fakat kendi rýzasýyla cima ederse, Ýmameyn´e göre kadýn kendini teslimden çekinemez. Çekinirse, bununla naþize (kaçak) sayýlýr. Kendisine nafaka verilmez. Bahýr´da bu hususta inceleme neticesi, "Meðer ki kocasýnýn evinde olduðu halde onu cimadan men etmiþ olsun." denilmiþtir. Bahýr sahibi bu hükmü, ulemanýn nafakalar bahsinde, "Mehrini aldýktan sonra bu itaatsizlik sayýlmaz." sözlerinden almýþtýr.
METÝN
Yalnýz bu mehrin hepsi müeccel veya muaccel konulmadýðýna göredir. Müeccel veya muaccel mehir koyarlarsa, þartlarýna göre hareket ederler. Çünkü açýk söylemek delâleten anlaþýlandan üstündür. Ancak müddet pek fazla meçhûl olursa, o zaman peþin vermek vâcip olur. Gâye. Ancak talâk veya ölüm sebebiyle tecil müstesnadýr. Örf bulunduðu için bu sahihtir. Bezzâziye. Ýmam Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre erkek bütün mehri veresiye býrakýrsa, kadýn onu cimadan men edebilir. istihsanen bununla fetva verilir. Valvalciyye.
ÝZAH
«Þartlarýna göre hareket ederler.» Yani hepsinin peþin verilmesini þart koþtularsa peþin vermesi; veresiye olmasýný þart koþtularsa veresiye olmasý gerekir. H. Müeccel (veresiye) meselesi ihtilâflýdýr, ileride görülecektir.
«Çünkü açýk söylemek ilh...» Yani mehrin bir kýsmýnýn peþin verilmesi âdet olsa da, iki tarafýn þortlarýna itibar olunur Çünkü þart açýk sözdür. Örf ise delâlettir. Açýk söz delâletten daha kuvvetlidir.
«Ancak müddet pek fazla meçhûl olursa...» Bahýr sahibi diyor ki: Müddetin meçhûl olmasý orak. harman ve benzeri gibi birbirine yakýn olursa, sahih kavle göre mâlûm gibidir. NitekimZâhîriyye´de bildirilmiþtir. Satýþ bunun hilâfýnadýr. Çünkü o bu þartla caiz olmaz Müddet pek fazla meçhûl ise, meselâ ne zaman zenginlersem veririm yahut ne zaman yeller eserse veya yaðmur yaðarsa veririm demiþse, bu müddet sabit olmaz; mehri derhal vermesi icabeder. Gâyetü´l-Beyân´da da böyle denilmiþtir.
«Ancak talâk veya ölüm sebebiyle» sözü, müstesnadan istisnadýr. H. «Örf bulunduðu için bu sahihtir.» Bahýr sahibi diyor ki: «Hulâsa ve Bezzâziye´de bu hususta ihtilâf olduðu bildirilmiþtir. Bezzâziye´de sahih olduðu doðrulanmýþ; Hulâsa´da ise; talâk ile müeccel (versiye) mehrin muaccele (peþine) döneceði; fakat kadýna ricat ederse veresiye dönmeyeceði bildirilmiþtir.» Yani veresiye mehir boþanýncaya kadar beklenecekse, boþamakla ödeme zamaný gelmiþ olur. Fakat muayyen bir müddete kadar bekleneceði konuþulmuþsa. boþamakla peþinsiz dönmez. Nitekim bu Mýsýr´da bazen olur. Mehrin bir kýsmý peþin, bir kýsmý talâka veya ölüme kadar veresiye býrakýlýr. Bir kýsmý da taksitle ödenir. Kadýn boþandýðý zaman veresiye olan kýsým peþine döner. Fakat taksitli olan dönmez. Kadýn onu boþadýktan sonra, taksit taksit alýr. Acaba veresiye olan mehir talâk-ý ric´î ile mutlak surette peþine döner mý, yoksa iddet bitinceye kadar devam eder mi? Bu husus ihtilâflýdýr. Kýnye sahibi kesinlikle ikinci kavle kail olmuþ;onu umumiyetle ulemaya nisbet etmiþtir. Kadýn dinden döner de dârý harbe gider, sonra müslüman olarak onunla tekrar evlenirse, muhtar kavle göre talâka kadar te´cil edilen mehir kendisinden istenmez. Nitekim Sayrafiyye´de böyle denilmiþtir. Çünkü dinden dönmek fesihtir, talâk deðildir. Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
«Ýstihsanen bununla fetva verilir.» Çünkü erkek bütün mehrin veresiye býrakýlmasýný isteyince, kadýndan istifade hakkýnýn düþmesine razý oldu demektir. Hulâsa´da beyan edildiðine göre, Üstad Zahîruddin, kadýnýn cimadan kaçýnmaya hakký olmadýðýna fetva verirmiþ. Sadru´þ-Þehid ise, hakký olduðunu söylermiþ. Demek ki fetva muhteliftir. Bahýr.
Ben derim ki: Ýstihsan tercih edilir. Onun için þarih kesinlikle onu söylemiþtir. Bahýr´da Fetih´ten naklen, "Bütün bunlar müddet gelmeden cimayý þart koþmadýðýna göredir. Bunu þart koþar da kadýn razý olursa, bil ittifak cimadan kaçýnamaz." denilmiþtir.
T E M B Ý H : Þarihin, hepsini veresiye býrakýrsa demesinden anlaþýlýyor ki, bir kýsmýný veresiye býrakýr da peþin olaný verirse, Ýmam Ebû Yusufun kavline göre kadýn kendini teslimden çekinemez. Halbuki Kâdýhân Câmi þerhinde evvelâ, "Mehir veresiye dememiþse; müddet gelmeden olsun, geldikten sonra olsun kadýn kendini teslimden imtina edemez. Bir kýsmý müeccel olur da peþin olanýný alýrsa, hüküm yine böyledir. Keza akitten sonra mehri kadýn veresiye býrakýrsa yine böyledir." demiþ; sonra þunlarý söylemiþtir; «Ebû Yusuf´un kavline göre kadýnla zifaf olmamýþsa, bu fasýllarýn hepsinde müddet gelinceye kadar kadýnkendini teslim etmeyebilir ilh...» Bu söz musannýfýn, "Peþin verileceði beyan edilen miktarý almak için ilh..." sözüne muhaliftir. Lâkin Zahîre´de gördüm ki, Sadru´þ-Þehid´den naklen bir kýsmýný veresiye býrakma meselesinde, "Bizim memleketimizde o kadýnla cima etmesi hilâfsýz caizdir. Çünkü peþin olan mehir verilince. zifafa girmek örfen þart koþulmuþtur. Binaenaleyh nassan þart koþulmuþ gibidir. Bütün mehri veresiye býrakmada ise, ne örfen þart vardýr, ne de nassan. Binaenaleyh Ýmam Ebû Yusuf´un kavline göre istihsanen cimaya hakký yoktur." denilmiþtir.
METÝN
Nehir´de þöyle denilmiþtir: «Kadýnla veresi hükmüne göre yüz dirhem mehirle evlenir de kýrk dirhemini peþin vermeyi þart koþarsa, onu alýncaya kadar kocasýný cimadan men etmeye hakký vardýr. » Kocasýný cimadan men ettikten sonra kadýnýn nafakaya, sefere, bir hâcet için kocasýnýn evinden çýkmaya ve mehrini yani muaccel kýsmýný almadýkça kocasýndan isimsiz ailesini ziyarete hakký vardýr. Þu halde ancak kendinin alacaðý bir hak veya kendinden istenilen bir hak yahut haftada bir defa annesiyle babasýný, senede bir defa yakýn hýsýmlarýný ziyaret için yahut ebe kadýn veya cenaze yýkayýcý olduðu için çýkabilir. Bundan baþka yerlere çýkamaz. Kocasý izin verse bile her ikisi âsî olur. Mutemet kavle göre zînetlenmemek þartýyla hamama gitmek caizdir. Eþbâh. Bu, nafaka bahsinde gelecektir.
ÝZAH
«Peþin vermeyi...» Yani zifaftan önce vermeyi þart koþarsa, "onu alýncaya kadar kocasýný cimadan men etmeye hakký vardýr." Yaný kýrk dirhemden geriye kalanýný alýncaya kadar kocasýna teslim olmayabilir. Çünkü mehir veresiye olacak diye söyledikten sonra bir kýsmýnýn peþin verilmesini þart koþmak, kalan kýsmýný talâka veya ölüme kadar tehir edebileceðine delâlet vecihlerinden hiçbir vecihle delâlet etmez. Böyle yerlerde âdet, isteninceye kadar tehir etmektir. Bunu Allâme Kâsým´ýn Fetvâ´sýndan Bahýr sahibi nakletmiþtir.
FER´Ý BIR MESELE: Hindiyye´de Hâniyye´den naklen þöyle denilmektedir: «Kadýný bin dirhem mehirle alýr da mümkün olaný peþin saymayý, kalanýný ise bir seneye tehir etmeyi þart koþarsa, kadýn onun bütün mehri veya bir kýsmýný ödemeye imkân bulduðunda, beyyine getirmedikçe bin dirhemin tamamý bir seneye kadar te´cil edilir. Beyyine getirirse hakkýný alýr.»
«Kocasýný men ettikten sonra kadýnýn nafakaya...» Yani mehrini almak için kocasýný kendine yaklaþmaktan men ettikten sonra nafakaya yine hakký vardýr. Kocasýný men etmesi, onun evinde olduðu halde cimasýna mâni olmasýna þâmildir. Bu zâhirdir. Keza kocasýnýn evine taþýnmaktan çekinirse, kadýna yine nafaka vardýr. Nitekim bâbýnda gelecektir. Kadýnýn seferegitmesi de böyledir. Yalnýz buna göre nafakanýn kendisini hapsetmesinin mükâfatý olmasý müþkil kalýr. Onun içindir ki kadýn gasp edilmiþ veya kocasý yanýnda olmaksýzýn hacca gitmiþ bulunursa, kendisine nafaka yoktur. Halbuki kadýn bir özürden dolayý kendini hapsetmiþ deðildir. Buna þöyle cevap verilir: Kusur, mehr-i vermemesi sebebiyle erkek tarafýndan gelmiþtir. Binaenaleyh kadýn hükmen kendisini erkeði için hapsetmiþ sayýlýr. Nasýl ki kocasý onu evinden çýkarsa kadýna nafaka vardýr. Gasp edilen kadýnla hacca giden bunun hilâfýnadýr. Çünkü burada kusur erkek tarafýndan gelmemiþtir. Bana zâhir olan budur.
«Þu halde ilh...» cümlesi, mukadder bir þartýn cevabýdýr. Þarih bununla mehrin mutlak olan ifadesini kayýtlamak istemiþtir. Çünkü metnin ibaresi gereðince kadýn mehrini alýrsa, hâcet için otsun, ailesini ziyaret için olsun izinsiz çýkamaz, mânasý anlaþýlýr. Halbuki çýkar, þarihin söylediði meselelerde izinsiz çýkmaya dahi hakký vardýr. Keza mahremiyle birlikte farz haccý edâya yahut babasý meselâ hasta olur da hizmetine muhtaç kalýrsa, kâfir bile olsa onun hizmetine gidebilir. Yahut kadýnýn baþýna bir belâ gelir de kocasý onun ne olduðunu soruþturmazsa, kadýn ondan izinsiz bu hususlarda çýkabilir. Nitekim Fethu´l-Kadir´in nafakalar bahsinde bunlar sýralanmýþtýr. Kuhistâni´nin ifadesi buna muhaliftir. Halebî de ona tabi olarak "Mehrini aldýktan sonra kocasýnýn izni olmaksýzýn kadýnýn asla dýþarýya çýkmaya hakký yoktur " demiþtir.
«Annesiyle babasýný ziyaret için...» Nafakalar bâbýnda ihtiyar´dan naklen bu sözün, "annesi babasý ona gelemezlerse" diye kayýtlandýðý görülecektir. Fetih´te, "Hak olan budur." denilmiþ ve þöyle devam edilmiþtir:«Böyle deðillerse, örf-ü âdete göre zaman zaman onlarý ziyaret için kocasýnýn izin vermesi gerekir. Her hafta meselesine gelince: Bu ihtimalden uzaktýr. Çünkü çok dýþarý çýkmakla fitne kapýsýný açmak vardýr. Bilhassa kadýn genç, erkek de yakýþýklý olursa!»
«Yahut ebe kadýn veya cenaze yýkayýcý olduðu için çýkabilir.» Nitekim Hâniyye´de böyle denilmiþtir. Þarih nafakalar bahsinde Bahýr´dan naklen þöyle diyecektir: «Kocasý onu cenaze yýkamaktan men edebilir. Çünkü onun hakký farz-ý kifayeden ileridir.» Hamevî de ondan böyle bahsetmiþ Tahtavi "Bu nakli delile muarýz deðildir." demiþ; Rahmetî de "Ýhtimal bu, cenaze yýkamak için bu kadýn taayyün ederse mânâsýna yorumlanýr." demiþtir.
Ben derim ki: Lâkin ulemanýn sözlerinden hatýra geliveren, mutlak olan mânâdýr. Kocasýnýn bu kadýnýn halini bile bile onunla evlenmiþ olmasýna ve kendi hakkýný ýskat ile onun cenaze yýkamasýna razý olmasýna bir mâni yoktur. Sonra Bahýr´ýn nafakalar bahsinde gördüm ki, Nevâzil´den naklen "Kadýn kocasýnýn izni olsun olmasýn dýþarý çýkar." diyor. Sonra Hâniyye´den naklen bu çýkýþýn, kocasýnýn izniyle kayýtlý olduðunu söylüyor.
«Bundan baþka yerlere çýkamaz.» Fetih´in ibaresi "Bundan baþka ecnebi ziyaretlerine, onlarla bayramlaþmaya ve düðün cemiyetlerine gitmek için kocasý ona izin vermez, o da çýkamaz ilh..." þeklindedir.
«Mutemet kavle göre ilh...» Ýfadesinin nafaka bahsinde gelecek ibaresi þöyledir: «Kocasý onu hamama gitmekten men edebilir. Ancak nifaslý kadýn için men edemez. Velev ki zinetsiz ve bir kimsenin avret yeri açýlmamak þartýyla hamama gitmek caiz olsun.» Bâkâný diyor ki: «Bu izaha göre kadýnlarý men etmenin caiz olduðunda hilâf yoktur. Çünkü bazýlarýnýn açýldýðý mâlûmdur. Þurunbulâliyye´de dahi Kemâl´e nisbet edilerek böyle denilmiþtir.» Zînetlenmemek hamama mahsus deðildir. Çünkü Kemâl "Kadýna evinden çýkmayý mübah kýldýðýmýz yerlerin hepsinde, zînetlenmemesi ve kýyafetini erkeklerin bakmasý ve celbi için deðiþtirmemesi þarttýr." demiþtir.
METÝN
Kocasý, mehrin müeccel ve muaccel hepsini âdedikten sonra, kadýndan emin olmak þartýyla onu sefere götürebilir. Aksi takdirde yani mehrin bütününü veya bir kýsmýný ödemez ve kadýndan emin de olmazsa onu sefere götüremez. Bununla fetva verilir. Nitekim Mecmâ þerhlerinde beyan edilmiþtir. Müfteka´l-Ebhur ile Mecmau´l-Fatevâ sahipleri bu kavli tercih etmiþler; musannýf da buna itimat etmiþtir. Üstadýmýz Remlî de bununla fetva vermiþtir. Lâkin Nehir´de þöyle denilmektedir: Bizim memleketimizde cereyan eden amel, kadýný zorla sefere götürmemektir. Bezzazi ve baþkalarý kesinlikle buna kail olmuþlardýr. Muhtar adlý kitapta "Fetva buna göredir." denilmektedir.
ÝZAH
«Müeccel ve muaccel» sözleri, "hepsini" sözünün tefsiridirler. Bahýr sahibi Mecmâ þerhinden naklen þöyle demektedir: «Bazýlarýnýn verdiði fetvaya göre, kocasý kadýna mehr-i muaccel ve müeccelini verdikten sonra emniyene bulunuyorsa, kadýný sefere götürebilir. Aksi takdirde götürülemez. Çünkü mehri tecil ancak örf hükmünce sabit olur. Ýhtimal kadýn tecile ancak memleketinde yaþattýðý için razý olmuþtur. Gurbet memleketlerine çýkardýðý zaman razý olmaz ilh...»
«Lâkin Nehir´de ilh...» Bahýr´da da Nehir´deki gibi denilmiþ: evvelâ kadýnýn mehr-i muaccelini verirse fetvaya göre onu sefere götürebileceði bildirilmiþtir. Nitekim Camiu´l-Fusuleyn´de de öyledir. Hânifiyye ile Valvalciyye´de bunun zâhir rivayet olduðu bildirilmiþtir. Sonra Bahýr sahibi fâkih Ebu´l-Kâsým Saffar ile Ebu´l- Leys´ten naklen "Kocasý karýsýný rýzasý olmaksýzýn mutlak surette sefere götüremez. Çünkü zaman bozulmuþtur. Kadýn kendi evinde nefsinden emin deðildir. Dýþarý çýkarsa nice olur!" demiþtir. Muhtar´da, "Fetva buna göredir." diye açýklamýþ; Muhit´te muhtar kavlin bu olduðu bildirilmiþtir. Valvalciyye´de þöyle denilmektedir: «Zâhir rivayet cevabý onlarýn zamanýnda idi. Bizim zamanýmýza gelince: Caiz deðildir. » Bahýrsahibi diyor ki: «Valvalciyye sahibi bu meseleyi, zaman deðiþmekle hükmün deðiþmesi kabilinden saymýþtýr. Nitekim ulema tâatlar için adam kiralama meselesinde böyle demiþlerdir.» Sonra þöyle demiþtir: «Fetva muhteliftir. En iyisi tafsile gitmeden iki fâkihin (Saffâr´la Ebu´l-Leys´in) kavliyle fetva vermektir. Ulemamýzdan birçoðu bunu tercih etmiþtir. Nitekim Kâfî´de "Zamanýmýz hâkimlerinin ameli bunar göredir." denilmiþtir. Enfeul-Vesâil´de de böyledir.»
"Fetva muhtelif olursa zâhir rivayetten vazgeçilemez." denilemez. Çünkü bu, zamanýn deðiþmesine ibtina etmeyen yerdedir. Nitekim Valvalciyye´nin sözü de bunu ifade etmiþtir. Bahýr sahibinin "Valvalciyye sahibi bu meseleyi, zaman deðiþmekle hükmün deðiþmesi kabilinden saymýþtýr ilh..." sözündeki Kur´an okutmak ve benzeri tâatlar için adam kiralamanýn caiz olduðunu. ne Ýmam-ý Âzam, ne de Ýmameyn söylemiþ deðillerdir. Buna zaruretten dolayý ulema fetva vermiþlerdir. Öyle zaruret ki, Hz. Ýmam´ýn zamanýnda olsa mutlaka caiz olduðunu söyler ve bu onun mezhebi olurdu.
«Bezzâzî kesinlikle buna kail olmuþtur.» Nehir´de de böyle denilmiþtir. Halbuki Bezzâzî´nin sözü, iþi müftiye havale etmektedir. Çünkü þöyle demiþtir: «Mehri ödedikten sonra kadýný gurbet memleketlerine çýkarmak isterse, bundan men edilir. Çünkü zaman bozulduðu için yabancý eziyet ve zarar görür. Þair; yabancý ne zelîl, ne hakir adamdýr. Onu her gün gören tahkir eder, demiþtir. Fâkih Ebu´l-Leys bunu tercih etmiþtir. Fetva da bununla verilir. Kadý Beyzavî diyor ki: AIIah Teâlâ´nýn "Kadýnlarý oturduðunuz yerde oturtun!" âyet-i kerîmesi fâkihin sözünden evlâdýr. Bazýlarý þöyle demiþlerdir: Teâlâ Hazretlerinin "Kadýnlara zarar vermeyin!" âyet-i kerîmesinin sonunda fâkihin sözüne delil vardýr. Çünkü kesin biliyoruz ki, zamanýmýzýn âdetine göre kadýný gurbete götürmekte, ona yüzde yüz zarar vardýr. Fusul sahibi Kadý´nýn sözünü tercih etmiþtir. Binaenaleyh müftü kendince gördüðü zarar veya faydaya göre fetva verir. Zira müftü kendince yararlý gördüðü þeylere fetva verir.»
Bu son söz gösteriyor ki, Bezzâzî ne fâkihin sözüne kesin olarak kail olmuþtur. ne de Kadý´nýn sözüne. Onun kesin olarak söylediði bu iþi o hadisinden mesul olan müftüye havale etmektir. Fetvayý iki kavilden birine göre alelýtlak atývermek doðru deðildir. Bazen kadýnýn kocasý onun hakkýnda güvenilir bir kimse olmayabilir. Onu ailesinin arasýndan uzaklara nakledip de eziyet etmek veya malýný almak ister. Hattâ birinin anlattýðýna göre bir adam karýsýný sefere götürmüþ ve bu benim cariyemdir diye onu satmýþ. Binaenaleyh müftü birinden böyle bir þey sezerse, ona zâhir rivayetle fetva vermesi helâl olamaz. Çünkü biz yüzde yüz biliyoruz ki, Ýmam-ý Âzam böyle bir meselede caizdir diye fetva vermemiþtir. Bazen öyle tesadüf eder ki, bir memlekette yabancý bir adam yabancý bir kadýnla evlenir. Fakat orada geçinme imkâný bulamayýp kadýný kendi memleketine veya baþka yerenakletmek ister. Kendisi kadýn hakkýnda güvenilir bir insandýr. Hattâ kadýný kendi memleketine nakletmek ister. Þu halde böyle bir vaziyet karþýsýnda zâhir rivayetten ayrýlmak nasýl caiz olabilir! Halbuki muhalifin sebep gösterdiði zarar ortada yoktur. Bilâkis zarar kadýna deðil erkeðe aittir. Yine yüzde yüz biliyoruz ki, zâhir rivayetin hilâfýna fetva veren dahi böyle bir yerde caizdir fetvasýný basamaz. Görmüyor musun karýsý ile hacca giden bir kimse bir müddet onunla birlikte Mekke´de kaldýktan ve haccettikten sonra kadýn onunla birlikte onun memleketine dönmek istemezse, bu adam kadýný sefere götürmekten men edilir. Kadýný yalnýz baþýna býrakýr. O ne isterse onu yapar diyen bir kimse var mý? Öyleyse iþi müftüye havale etmek taayyün eder. Bu yalnýz bu meseleye mahsus deðildir. Müftü bir adamýn kadýný ailesinden uzak bir memlekette ona zarar vermek maksadýyla bir mahalleden baþka mahalleye nakletmek istediðini bilirse, bu hususta ona yardým etmesi caiz deðildir. Bundan daha fazlasýný öðrenmek isteyen bizim "Neþru´l-Arf..." adlý risalemize baksýn!
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:49:03
MEHÝRDE ÝHTÝLÂF MESELELERÝ
METÝN
Fusul´de "Kendince gördüðü yarara göre fetva verir." denilmiþtir. Sefer müddetinden az olan yerlere kadýný kasabadan köye ve köyden kasabaya, köyden baþka köye nakledebilir. Çünkü bu gurbet deðildir. Tatarhâniyye sahibi bunu. gece basmadan memleketine dönmek mümkün olan köye götürebilir diye kayýtlamýþ; Kâfî sahibi ise fetva buna göredir diyerek mutlak býrakmýþtýr. Karý-koca mehirde ihtilâf ederlerse, aslýnda ihtilâf ettikleri takdirde, mehir konulduðunu inkâr edene yemin verdirilir. Yeminden cayarsa, mehr-i müsemma sabit olur. Yemin ederse mehr-i misil vâcip olur. Mehir meselesinde bil ittifak yemin verdirilir.
ÝZAH
«Fusul´de ilh...» Biliyorsun ki bu kavli Bezzâziye sahibi tercih etmiþtir. Fusul´ün sözünü baþkalarý da tercih etmiþtir.
«Tatarhâniyye sahibi bunu...» ifadesindeki zamir nakle râcîdir. "Kâfi sahibi ise mutlak býrakmýþtýr." cümlesindeki zamir de nakle aittir. Þurunbulâliyye´de beyan edildiðine göre zamanýmýzda, "kadýný kasabadan köye nakledemez" kavliyle amel etmek gerekir. Çünkü zaman bozulmuþtur. Köye götürebilir sözü zayýftýr. Çünkü ihtiyar sahibi "Kadýný þehrin yakýn köylerine götürebilir. Çünkü bu gurbet deðildir diyenler de olmuþtur." demektedir. Murad, þer´î yolculuk deðil, nakildir. Çünkü Ýhtiyar´da, bu gurbet deðildir denilmiþtir. Þurunbulâliyye´nin sözü burada biter.
Ben derim ki: Burada þöyle bir itiraz vârit olabilir: Kâfî sahibi, fetva naklin caiz olduðuna göredir diye açýkladýktan ve Kýnye sahibi doðrusu budur dedikten sonra bu söz nasýl zayýf olabiliyor! Evet, sadece zamanýn bozukluðu sebebiyle tercih etseydi daha iyi olurdu. Lâkin yukarýda Bezzâziye´den naklettiðimiz meselede müftüye havale edilir, sözüyle amel etmek gerekir. Hattâ müftü, kansýný eza cefa için nakletmek isteyen bir adam görürse, ona fetva vermemeli. Bâhusus kadýn þerefli bir aileden olur da köy onun gibilere mesken teþkil edemezse, bu fetvayý asla vermemelidir. Çünkü mesken nafaka gibi kan-kocanýn hallerine göre itibar olunur. Nitekim bâbýnda gelecektir.
«Karý-koca mehirde ihtilâf ederlerse...» Fetih´te þöyle denilmiþtir:"Mehirde ihtilâf; ya miktarýndadýr yahut aslýnda. Bunlardan herbiri ya saðlýðýndadýr yahut her ikisi veya birisi öldükten sonradýr. Bu iki þey de ya zifaftan sonradýr yahut öncedir.»
«Aslýnda ihtilâf» birinin mehr-i müsemma konduðunu iddia etmesi, diðerinin inkârda bulunmasý ile olur.
«Yemin verdirilir.» Yani iddia eden taraf delil getirmekten aciz kalýrsa, inkar edene yemin verdirilir. Þarihler yemin verdirme meselesinden bahsetmemiþlerdir. Çünkü açýktýr. Nitekim Bahýr´da böyle denilmiþtir.
«Mehr-i misil vâcip olur.» Bahýr sahibi diyor ki: «Bunun zâhirine bakýlýrsa, kaça çýkarsa çýksýn mehr-i misil vâcip olur. Halbuki öyle deðildir. Bilâkis mehr-i müsemmayý dâvâ eden kadýnsa, kadýnýn iddia ettiði miktardan fazla verilmez. Dâvâcý erkekse, onun iddia ettiðinden de noksan býrakýlmaz. Nitekim Bedâyi´de buna iþaret edilmiþtir.»
Ben derim ki: Eðer dâvâcý bir þey tesmiye ederse, bu zâhirdir. Aksi takdirde zâhir deðildir. Sonra bu mesele, ihtilâf mutlak surette boþamadan önce veya sonra, zifaf veya halvetten sonra olmakla kayýtlýdýr. Kadýný zifaf ve halvetten önce boþarsa, vâcip olan müt´adýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir. Burada musannýf bundan bahsetmemiþtir. Çünkü aþaðýda gelecek "Cimadan önce boþamada müt´a-i misil hakem kýlýnýr." sözünden anlaþýlmaktadýr.
«Mehir meselesinde bilittifak yemin verdirilir.» sözü. Sadru´þ-Þeria´ya verilen red cevabýna iþarettir. Sadru´þ-Þeria þöyle demiþtir: «Ebû Hanife´ye göre inkâr edene yemin verdirmemek gerekir. Çünkü ona göre nikâhta yemin verdirmek yoktur. Binaenaleyh mehr-i misil vâcip olur." Bahýr sahibi diyor ki: «Bu. söz götürür. Çünkü burada yemin verdirmek asýl nikâha deðil, mal üzerinedir. Binaenaleyh mehr-i müsemmayý inkâr edene bilittifak yemin verdirmek taayyûn eder.» Sadru´þ-Þeria´ya Dürer sahibiyle Ýbn-i Kemâl de itiraz etmiþlerdir. Ýbn-i Kemal onu vehme nisbet etmiþtir.
METÝN
Nikâh mevcut iken mehrin miktarýnda ihtilâf ederlerse, söz yeminiyle beraber mehr-i mislin þahit olduðu tarafýndýr. Hangi taraf beyyine getirirse kabul edilir. Mehr-i mislin erkeðe veya kadýna þahit olup olmamasý müsavidir. Ýki taraf birden beyyine getirdikleri takdirde, mehr-i misil erkeðe ,þahit ise, kadýnýn beyyinesi tercih edilir. Mehir misil kadýna þahit ise, erkeðin beyyinesi tercih edilir. Çünkü beyyineler zâhirin hilâfýný isbat içindir. Mehr-i misil ikisinin arasýnda ise, her ikisinden yemin istenir. Yemin ederler veya delil getirirlerse, onunla hüküm verilir. Birisi delil getirirse, onun delili kabul edilir. Çünkü o dâvâsýný aydýnlatmýþtýr.
ÝZAH
«Mehrin miktarýnda ihtilâf ederlerse...» Yani mehir, nakit olsun, ölçülen veya tartýlan þeylerden olsun, zimmette vasfedilmiþ bir borçtur yahut aynýdýr. Musannýfýn, "miktarýnda" diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü köle ve cariye gibi cinsinde yahut iyilik, kötülük gibi sýfatýnda, Türk veya Rum gibi nevinde ihtilâf ederlerse, mehr-i müsemma ayrý olduðu takdirde söz kocanýndýr. Borç olursa, mehrin aslýndaki ihtilâf gibidir. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Nikâh mevcut iken...» Yani zifaftan önce veya sonra keza talâk ve zifaftan sonra ihtilâf ederlerse demektir. Rahmetî. Zifaftan önce boþar da ihtilâf ederlerse, hükmü ileride gelecektir.
«Mehr-i mislin þahit olduðu tarafýndýr.» Yani mehr-i misli kadýnýn dediði kadar veya çokolursa, söz kadýnýn; erkeðin dediði kadar veya daha az olursa, söz erkeðindir. Ýkisinin arasýnda olursa, yani mehr-i misil erkeðin söylediðinden çok, kadýnýn söylediðinden az olur da beyyine bulunmazsa, iki taraf yemin ederler ve mehr-i misil lâzým gelir. Mültekâ ile þerhinde böyle denilmiþtir. Ama bu, Râzî´nin tahricine göredir ve hâsýlý þudur: Yemin verdirmek, karý-kocanýn sözleri birbirine muhalif olduðu vakittir. Birisinin sözü muvafýk düþerse söz erkeðindir. Câmý-i Sagîr´de zikredilen budur. Kerhî´nin tahricine göre ise, karý-koca üç suretin hepsinde yemin ederler. Sonra mehr-i misil hakem tayin edilir. Mebsût ve Muhit sahipleri bu kavli sahih bulmuþlardýr. Kenz sahibi de yeminleþme bâbýnda kesinlikle buna kail olmuþtur. Bahýr sahibi "Ben birinci kavli tercih eden görmedim." demiþ; fakat Nehir sahibi ona itirazla "Zeyfâî ve baþkalarýnýn Hidâye sahibine uyarak onu önce zikretmeleri tercih edildiðini bildirir." demiþtir. Nihâye sahibi de bu kavli sahihlemiþ; Kâdýhân bunun evlâ olduðunu söylemiþtir. Câmi-i Sagîr þerhinde bu kavilden baþkasý zikredilmemiþtir. Evlâ olan, kocaya yemin verdirmekten baþlamaktýr. Bazýlarý aralarýnda kura çekileceðini söylemiþlerdir.
Ben derim ki: Þimdi mehr-i misil bilinmezse ne yapýlacaðý kalýr. Zâhire bakýlýrsa söz kocanýndýr. Çünkü yukarýda geçtiði gibi o, ziyadeyi inkar etmektedir.
«Erkeðin beyyinesi tercih edilir ilh...» Bu söz bazý ulemanýn sözüdür. Mültekâ sahibi kesinlikle buna kaildir. Burada ve yeminleþme bâbýnda Zeylâî´de öyledir. Bazýlarý kadýnýn beyyinesinin de tercih edileceðini söylemiþlerdir. Çünkü o karý-kocanýn birbirlerini tasdik etmelerinden anlaþýlmayan bir þeyi meydana çýkarmýþtýr. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.
«Zâhirin hilâfýný isbat içindir» Zâhir, mehr-i mislin þahit olduðu tarafta beraberdir. T.
«Mehr-i misil ikisinin arasýnda ise ilh...» Bu söz üçüncü kýsmý beyandýr. Birinci kýsým mehr-i mislin þahit olduðu taraf, ikinci kýsým her ikisinîn beyyine getirmeleri idi. Zira her iki taraf beyyine getiremezler veya getirirlerse, bazen mehr-i misil erkeðe, bazen kadýna þahit olur bazen de ikisinin arasýnda bulunur. Musannýf iki kýsmý iki meselede beyan etti. Bu üçüncü kýsýmdýr. "Her ikisi yemin ederlerse" sözü birinci meseleye râcî; "Yahut her ikisi delil getirirlerse" sözü de ikinci meseleye recîdir. Lâkin musannýfýn, "yemin ederler" sözünü ibareden atmasý lâzýmdý. Çünkü her ikisi delil getirirse kendilerinden yemin istenmez.
«Her ikisinden yemin istenir.» Koca yeminden çekinirse binbeþyüz dirhem mehr-i misil hükmolunur. Nitekim bunu açýkça ikrar etse verilecek hüküm bu olurdu. Kadýn yeminden çekinirse, mehr-i müsemma olan bin dirhem vâcip olur. Çünkü kadýn indirim olduðunu ikrar etmiþtir. Ýnâye´de böyle demimiþtir. Sa´diyye sahibi buna itiraz etmiþ; "Koca yeminden çekinirse ikibin dirhem mehir hükmolunur. Zira bilindiði gibi hangisi yeminden çekinirse, diðerinin dâvâsý ona lâzým olur." demiþtir. Meselenin sureti, kadýn ikibin dirhem, kocasý isebin dirhem mehir iddia ettiði zamandýr. Mehr-i misil ise binbeþyüz dirhemdir.
«Onunla hüküm verllir.» Yani mehr-i misil tayin edilir. Lâkin ikisi de delil getirirlerse, mehr-i misil hususunda koca gümüþ veya altýn para vermek arasýnda muhayyer býrakýlýr. Yeminleþmeleri bunun hilâfýnadýr. Çünkü herbirinin beyyinesi diðerinin mehr-i müsemma sözünü nefyetmektedir. Böylece akit mehr-i müsemmadan hâlî kalýr ve mehr-i misil vâcip olur. Yeminleþmek böyle deðildir. Zira kocanýn ikrar ettiði miktarýn vâcip olmasý ittifakla verilmiþ bir hükümdür. Ziyadesi ise mehr-i misil hükmüncedir. Bahýr. Meselenin tamamý Bahýr´dadýr.
«Birisî delil getirirse ilh...» Yani mehr-i misil aralarýnda olduðu vakit biri burhan getirirse demektir. Fakat bundan önceki, "Hangisi beyyine getirirse kabul edilir. Mehr-i misil erkeðe þahit olsun olmasýn." demesi buna hâcet býrakmamýþtýr. Çünkü, "olmasýn" sözü, mehr-i mislin kadýna þahit olmasýna, yahut ikisinin arasýnda bulunmasýna sadýktýr.
«Çünkü o dâvasýný aydýnlatmýþtýr.» Yani çünkü delil getiren getirdiði delille dâvâsýný açýklayýp izah etmiþtir.
METÝN
Cimadan önce boþamada müt´a-i misil hakem kýlýnýr. Bu, mehr-i musemma deyn olduðuna göredir. Köle ve cariye meselesindeki gibi ayrý olursa, hakem tayin etmeksizin kadýna müt´a verilir. Meðer ki koca cariyenin yansýna razý olsun. Hangisi beyyine getirirse kabul edilir. Ýkisi birden beyyine getirirlerse, müt´a erkeðe þahit olduðu takdirde kadýnýn beyyinesi, kadýna þahit olduðu takdirde erkeðin beyyinesi tercih olunur. Müt´a ikisinin arasýnda ise, her ikisinden yemin istenir. Yemin ettikleri takdirde müt´a-i misil vâcip olur. Karý-kocadan birinin ölmesi, hükmen asýl ve miktar cihetinden ikisi de hayattaymýþ gibidir. Çünkü birinin ölmesiyle mehr-i misli sakýt olmaz. Ýkisi birden öldükten sonra miktarda ihtilâf edilirse, söz erkeðin mirasçýlarýnýndýr. Asýlda ihtilâf ederlerse, söz mehr-i misli inkâr edenindir. Mehr-i müsemmaya beyyine getirmedikçe hiçbir þeye hükmedilmez. Ýmameyn "Hayatýnda olduðu gibi mehr-i misli ile hüküm verilir." Demiþlerdir. Fetva bununla verilir.
ÝZAH
«Cimadan önce .» Yani halvetten de önce demektir. Nehir.
«Mut´a-i misil hakem kýlýnýr» Yani mut´a-i misil kadýnýn söylediðinin yarýsý kadar veya daha çoksa, söz kadýnýn olur. Erkeðin söyledîði´nin yarýsý veya daha azý kadarsa, söz erkeðin olur. Kadýnýn misli olan birînin müt´asý bunlarýn ikisinin arasýndaysa, yemin ederler ve mut´a lâzým gelir. Ýmam Ebû Yusuf´a göre zifaftan önce ve sonra otsun söz erkeðindir. Çünkü o ziyadeyi inkâr etmektedir. Meðer ki kadýna mehir veya müt´ a olmasý âdet sayýlmayan bir þey söylemiþ olsun. Multekâ ile þerhinde böyle denilmiþtir. Bahýr´da bildirildiðine göre, Asýl ile Cami-iSagîr´in rivayetlerinde müt´a hakem kýlýnmaksýzýn yarým mehir hakkýnda söz kocanýndýr. Bedâyi ile Tahâvi þerhinde bu sahihlenmiþtir. Fethu´l-Kadir sahibi dahi bunu tercih ederek "Müt´a mehr-i müsemma olmayan yerde hüküm icabeder. Burada ise iki taraf mehr-i müsemma bulunduðuna ittifak etmiþlerdir. Binaenaleyh biz onlarýn ittifak ettiklerinin kalmasýna kailiz ki, o da kocanýn ikrar ettiðinin yarýsýdýr. Kadýnýn dâvâ ettiði ziyadenin yarýsý için erkeðe yemin verdirilir." demiþtir. Hâsýlý Ebû Yusuf´un kavli tercih edilmiþtir. Lâkin Fetih sahibi bunu sonradan bozmuþtur. Tamamý bizim Bahýr üzerine yazdýðýmýz hâþiyededir.
«Mehr-i müsemma deyn olduðuna göredir.» Deynden murad zimmette sabit olup muayyen olmayan þeydir. O, paralar. ölçülen ve tartýlan þeyler gibi vasýfla bilinir. Nitekim evvelce Bahýr´dan naklettiðimiz sözlerden anlaþýlýr.
«Ayn» Yani muayyen bir þey olursa demektir.
«Kadýna müt´a verilir ilh...» Bahýr´da þöyle denilmiþtir: Kadýna hâkemsiz müt´a verilir. Meðer ki koca cariyenin yansýný almasýna razý olsun. Bin veya iki bin dirhem olduðunda ihtilâf ederlerse bunun hilâfýnadýr. Çünkü binin yarýsý kesinlikle sabittir. Ýki taraf bin dirhem mehr-i müsemmaya ittifak etmiþlerdir. Cariyenin yarýsýnda milk kesinlikle sabit deðildir. Çünkü taraflar ikiden birinin mehr-i müsemma olmasýna ittifak etmemiþlerdir. Binaenaleyh cariyenin yansý ile hüküm vermek, ancak iki tarafýn ihtiyarý ile olur. Böyle bir þey bulunmayýnca, her iki bedel sâkýt olur ve müt´aya dönmek icabeder. Bedâyi´de böyle denilmiþtir.
«Her ikisinden yemin istenir» ve ikisinin beyyineleri de hükümsüz kaIýr.
«Asýl ve miktar cihetinden» ihtilâf, sað kalanla ölenin mirasçýlarý arasýnda asýl hakkýnda olursa, yani sað kalan mehir tesmiye edildiðini iddia eder, ötekinin mirasçýlarý tesmiye edilmediðini söylerlerse; yahut bunun aksi olursa, mehr-i misil vâcip olur. Miktar hususunda ihtilâf ederlerse, mehr-i misil hakem kýlýnýr. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiþtir.
«Çünkü birinin ölmesiyle mehr-i misil sâkýt olmaz.» Dürer sahibi diyor ki: «Zira birinin ölmesiyle misil itibardan düþmez. Görmüyor musun karý-kocadan biri ölürse müfevvidaya mehr-i misil verilmektedir.»
«Söz erkeðin mirasçýlarýnýndýr» ve kendilerine itiraf ettikleri þeyi vermek lâzým gelir. Bahýr. Mehr-i misil hakem kýlýnmaz. Çünkü karý-koca öldükten sonra Ebû Hanife´ye göre o itibardan sâkýt olur. Dürer.
«Söz mehr-i misli inkâr edenindir.» Bunlar da kocanýn mirasçýlarýdýr. Nitekim Bahýr´da bildirilmiþtir, þu halde her iki meselede söz onlarýndýr.
«Hiç bir þeye hükmedilmez. » Burada evlâ olan. "Ve bir þeye hüküm verilmez." demekti. Çünkü karý-kocanýn ölmeleri, akranlarýnýn kalmadýðýna delâlet eder. Binaenaleyh hâkimin mehr-i misil takdir etmesi mümkün olmaz. Nitekim Hidâye´de böyle denilmiþtir. Çünkü mehr-imisil zamana göre deðiþir. Aradan zaman geçince, onun miktarýnýn ne olduðunu bilmek imkâný kalmaz. Fetih. Bu gösterir ki, zaman yakýn olursa onunla hüküm verilir. Bahýr.
Ben derim ki: Kâdýhân Câmi þerhinde bunu açýklamýþtýr.
«Mehr-i musemmaya beyyine getirilmedikçe...» Yani kadýnýn mirasçýlarý beyyine getirmedikçe hiçbir hüküm verilmez.
«Fetva bununla verilir.» Hâniyye sahibi bunu zikretmiþ; Mültekâ metninde de buna uyulmuþtur. Elmme-i Selâse de buna kaildirler. Lâkin Ýmam Þâfiî. yemin ettirildikten sonra "Bize ve Mâlik´e göre yemin ettirmek vâcip deðildir." demektedir. Fetih.
Uzun zaman geçince mehr-i misille nasýl hüküm verilebilir!.. Ama þöyle denilebilir: «Burada evvelce arz ettiðimiz gibi kadýnýn babasý cinsinden ve yabancýlardan benzeri bulunmazsa, söz kocanýn olur.» Lâkin geçmiþti ki, söz yeminiyle beraber kocanýndýr. Sonra Bezzâziye´de gördüm ki, Kerhî´nin sözüne itiraz etmiþtir. Kerhî "Ýmam-ý Âzam´ýn cevabý uzun zaman hakkýnda açýktýr." demiþti. Bezzâziye sahibi þöyle diyor: «Bu, söz götürür. Çünkü mehr-i misli itibara almak imkânsýzlaþýnca, zâhir hiçbirine þahit olamaz. Binaenaleyh söz kocanýn mirasçýlarýnýndýr. Çünkü onlar sair dâvâlarda olduðu gibi dâvâlýdýrlar.»
METÝN
Bütün bunlar, kadýn kendini kocasýna teslim etmediðine göredir. Teslim eder de her iki halde yani hayatta ve hayat sonrasýnda ihtilâf vâki olursa, mehr-i misil ile hükmolunmaz. Çünkü âdeten kadýn peþin bir þey almadan nefsini kocasýna teslim etmez. Kadýna "Peþin aldýðýný mutlaka ikrar etmen lâzým; yoksa senin aleyhine peþin verilmesi âdet olan miktarla hükmederiz." denilir. Sonra geri kalan hakkýnda söylediðimiz þekilde amel olunur. Ama bu, koca kadýnýn eline bir þey geçtiðini iddia ettiði vakittir. Bahýr.
ÝZAH
«Bütün bunlar ilh...» ifadesini Bahýr sahibini Muhit´ten nakletmiþ ve þarihlerin bu bâpta onu tasdik ettiklerini söylemiþtir. Keza Kâdýhân Câmi þerhinde söylemiþ ve tasdik etmiþtir.
Ben derim ki: Bunun hasýlý þudur: Zifaftan sonra kadýnýn kocasý ölür de kadýn gelerek mehrini isterse; yahut o öldükten sonra mehrini mirasçýlarý isterse, orada mehrin meselâ yüz dirhem gibi bir miktarýný almaktan kadýnýn nefsini kocasýna teslim etmemesi âdet ise, mehr-i misil hükmolunmaz. Bilâkis bakýlýr. Eðer örf-ü âdete göre peþin aldýðýný ikrar ederse ne âlâ, etmezse bununla aleyhine hükmolunur. Sonra kalan hususunda söylediðimiz gibi amel olunur. Yani mehr-i müsemmanýn miktarýnda ittifak ettilerse, kadýna onun kalaný verilir. Etmedilerse, kocasýnýn mirasçýlarý asýl mehr-i müsemmayý inkâr ettikleri takdirde kadýna mehr-i mislin kalaný verilir. Mirasçýlar miktarý inkâr ederlerse, söz mehr-i mislin þahit olduðu tarafýndýr. Kadýn ölürse, mehrin miktarý hakkýnda söz kocasýnýn mirasçýlarýna düþer. Buibare-den anlaþýlan budur. Biz peþin verilmesi âdet olaný misâl olarak yüz dirhem gösterdik. Tâ ki, "Aleyhine âdet olanla hüküm veririz." demeye yer kalsýn ve. "Sonra geri kalan hakkýnda söylediðimiz gibi amel olunur." demek mümkün olsun. Çünkü örf-ü âdete göre mehrin üçte ikisi gibi bir hissesi þöyle olursa nitekim zamanýmýzda öyledir bununla kadýnýn aleyhine hüküm vermek mümkün olmaz. Ancak mehir tesmiye edilmiþ ve miktarý mâlûm olursa, o zaman hüküm verilir. Böyle olunca, yukarýda geçen tafsilât burada yürümez. Lâkin bundan anlaþýlan, hükmün böyle olduðudur. Binaenaleyh kadýna meselâ üçte iki hüküm edilir. Kalaný kendisine verilir.
Minah´ta Hâmiyye´den naklen þu ibare vardýr: «Bir adam ölür de geride küçük çocuklarýný býrakýrsa, ve baþka bir adam ölende alacaðý veya emaneti olduðunu iddia ederse, kadýn da mehrini iddia ettiði takdirde; Ebu´l-Kâsým "Beyyineyle sabit olmadýkça vasînin borç ve emanet nâmýna bir þey vermeye hakký yoktur. Mehri gelince: Kadýn mehr-i misli kadar iddia ettiyse, nikâh zâhir ve mâlûm olduðu takdirde onu kendisine verir ve nikâh kadýna þahit olur." demiþtir. Fâkýh Ebu´l-Leys; kocasý onunla zifaf olduysa, peþin verilmesi âdet olan mehir miktarýný kadýna vermez. Peþinden fazla olan mehir hakkýnda mehr-i mislini tamamlayýncaya kadar söz kadýnýn olur, demiþtir.» Þu da var ki, Rahmetî Kâdýhân´dan onun þöyle dediðini nakletmiþtir: «Bu bir nevi söz götürür. Çünkü nikâhla mehrin tamamý vâcip idi. Binaenaleyh zâhire bakarak bundan bir þeyin sâkýt olduðuna hüküm verilemez. Zira bu sabit olan bir þeyi iptal için hüccet olamaz.» Sonra Rahmetî Kadý´nýn sözünü teyid hususunda ve Remlî´nin Kadý´ya "Ýnsanlarýn bozulmuþ olmasý için söz götürür diye bir þey kalmamýþtýr." þeklindeki itirazýný red için uzun sözler etmiþ ve þunlarý söylemiþtir: «Fesat çýkmakla delilsiz olarak sabit bir hak sâkýt olmaz. Mehir kocanýn zimmetinde bir borçtur. Onun bir kýsmýný ödemek kadýnýn zimmetinde o miktar borç isbatýdýr. Bu zâhir hal ile olmaz. Çünkü zâhir def için yarar, isbata yaramaz.»
Ben derim ki: Bezzâziye sahibi kadýnýn söylediklerine yakýn sözler söylemiþtir. Lâkin fâkihin söyledikleri þayi olan örfe göredir. Bunlar bir þey almadýðýný iddia eden kadýný yalanlamaktadýr. Þarihler Muhit sahibini tasdik ettiklerine, Kadýhan da Cami þerhinde ayný þeyi yaptýðýna göre, bununla fetva verilir. Bu. ulemanýn örfü kabul edip cihazýn emanet olduðunu iddia eden babayý yalanlamalarýna benzer. Nitekim beyaný ileride gelecektir. Halbuki cihazý temlik eden babadýr. Örf olmasaydý söz babaya düþerdi. Allahu a´lem!
«Ama bu, koca kadýnýn eline bir þey geçtiðini iddia ettiði vakittir ilh...»
Bu ifade Bahýr sahibi tarafýndan söylenmiþtir. Murad, "koca veya onun mirasçýlarý sað olsalar" demektir. Nitekim zahirdir. Binaenaleyh Þurunbulâliyye´nin "Bu, karýkocanýn ölümleri halinde mümkün deðildir." sözü vârit deðildir.
METÝN
Bir kimse karýsýna bir þey gönderir de verirken mehirden baþka bir cihet zikretmezse. mesela mum veya kýna yakmak için demezse, sonra bunun mehirden olduðunu söylediði takdirde kabul edilmez. Kýnye. Çünkü bu hediye olmuþtur, mehire dönüþemez. Bunun üzerine kadýn; gönderilen hediyedir der, kocasý mehir veya elbise yahut emanet olduðunu söylerse, yemek için hazýrlanmayan elbise, diri koyun, yað, bal gibi þeylerde ve bir oy kalanlarda söz yeminiyle beraber kocasýnýndýr. Ahizade. Beyyine getirmek kadýna düþer. Kocasý yemin eder de gönderilen þey mevcut bulunursa, kadýn onu iade edebilir. Kalan mehrini ondan ister. Bunu Ýbn-i Kemâl söylemiþtir. Kadýn gönderilene karþýlýk bir þey verir de sonra kocasý onun emanet olduðunu iddia ederse, kadýn gönderdiði karþýlýðý cinsinden geri alýr. Zeylâi. Yemek için hazýrlanan ekmek ve kýzarmýþ et gibi þeylerde, söz yeminiyle beraber kadýnýndýr. Çünkü zâhir erkeði yalanlamaktadýr.
ÝZAH
«Karýsýna bir þey gönderirse» para, eþya veya yiyecek olarak zifaftan önce veya sonra bir þey gönderirse demektir.
«Bir cihet zikretmezse ilh...» Murad, mehri veya baþka bir þeyi zikretmezse demektir.
«Beyyine getirmek kadýna düþer.» Yani her ikisi beyyine getirirlerse kadýnýn beyyinesi tercih olunur. T.
«Kadýn onu iade edebilir.» Çünkü onun mehir almasýna razý deðildir. Bahýr.
«Kalan mehrini ondan ister.» Kocasý ona bir þey vermemiþse, bütün mehrini ister. Nehir sahibi diyor ki: «Gönderdiði þey helâk olur da ikisinden biri için bir þey kaldýysâ, onu döner.» Fakat helâk olanýn kýymeti mehir miktarý olursa, hiçbiri için dönmeye hak yoktur. Bezzâziye´de þöyle denilmiþtir: «Kadýna elbise yapar da kadýn onu eskiyinceye kadar giyerse, sonra kocasý o mehirdendi dediðinde; kadýn, nafakadandý yani sana vâcip olan giyecektendi derse söz kadýnýndýr. Elbise mevcutsa söz erkeðindir. Çünkü o ne suretle temlik ettiðini daha iyi bilir. Helâk olan bunun hilâfýnadýr. Çünkü erkek mehrin bir kýsmýnýn sâkýt olduðunu iddia etmekte, kadýnsa bunu inkâr etmektedir. O þey helâk olmakla mal olmaktan çýkmýþtýr. Hiçbir suretle ortada milk bulunmadýðýna göre, temlik hususundaki ihtilâf da bâtýldýr. Bu helâk olan bir þeyin ödenmesinde ve bedeli hakkýnda ihtilâf olur. Söz, bedel ve ödeme kime aitse onundur.» Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr. Nehir sahibi bunu müþkil görmüþ ve "Bu metindeki meselede helâk olan þey hakkýnda sözün kadýnýn olmasýný gerektirir. Halbuki bu evvelce söylediklerimize aykýrýdýr. Fark bulmak güçtür. Bunu düþün!" demiþtir.
Ben derîm ki: Bilâkis Allah´ýn izniyle fark kolaydýr. Þöyle ki: Metindeki meselede kadýn, gönderilen þeyin hediye olduðunu iddia etmektedir. Onun için tasdik olunmaz. O þey helâk olsa da olmasa da söz erkeðindir. Çünkü onu veren erkektir. Erkeðin dâvâsýna muhalif bir þey de yoktur. Burada ise kadýn erkeðe vâcip olan giyeceði iddia etmektedir. Binaenaleyh zikrettiðimiz sebepten dolayý mevcut ise, söz erkeðin olur. Kadýn ondan mehrini ve giyeceðini ister.
Helâk olana gelince: Burada söz iki þeyden dolayý kadýnýndýr. Birincisi: Zâhirin bu bâptâ kadýný tasdik etmesidir. Nitekim yiyecek için hazýrlanan þeylerde gelecektir. Þarihin fâkihten naklettiklerinde de görülecektir.
Ýkincisi: Burada söz erkeðin olmuþ olsa, kadýnýn onun üzerinde vâcip olan giyeceði zayi olmasý lâzým gelirdi. Çünkü o da nafakadandýr. Nafaka müddet geçmekle sâkýt olur ve geçmiþteki nafakasýný istemesi mümkün deðildir. Böylece bâtýl dâvâlarýn kapýsýný açmak lâzým gelir. Yirmi sene sonra her koca karýsýna verdiði giyecek ve nafakanýn mehirden olduðunu iddia eder ve onlarýn kýymetini kadýndan ister. Bunda ise, þeriatýn razý olamayacaðý kadýnlara zarar vermek meselesi vardýr. Halbuki zâhir ve âdet de erkeði yalanlamaktadýr.
Mevcut olan eþyaya gelince: Burada zarar yoktur. Çünkü kadýn, kocasýnýn o þeyin kisve olduðuna rýza göstermemesi halinde ondan baþka kisve ister. Âdet de verilenin kadýna kisve olmasýný gerektirmez. Çünkü erkek, ben ona baþka kisve verdim diyebilir. Bana zâhir olan budur. Her güçlüðü kolaylaþtýran Allah´týr.
«Kadýn gönderilene karþýlýk bir þey verirse..» Keza karþýlýðý kadýnýn izniyle onun veya kendi malýndan babasý verirse o da dönebilir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiþtir. Galiba Bahýr sahibi bunu görmemiþ de bundan önce Fetih sahibinin söylediðini müþkil saymýþtýr. Fetih sahibinin söylediði þudur: «Kadýnýn babasý kendi malýndan bir þey gönderirse, gönderdiðî þey mevcut olduðu takdirde dönebilir. Mevcut deðilse dönemez. Eðer kadýnýn izniyle onun malýndan gönderirse, dönüþ yoktur. Çünkü bu kadýn tarafýndan bir hîbedir. Kadýn kocasýna yaptýðý hîbeden dönemez.»
Ben derim ki: Bu söz, karþýlýksýz gönderdiðine yorumlanýr. Binaenaleyh þarihin, "Kadýn gönderilene karþýlýk bir þey verirse ilh..." sözüne aykýrý deðildir. Buna karine. ilk defa Fetih´ten naklettiðimizdir. Þu da var ki, karþýlýk verme meselesini Fetih sahibi ve baþkalarý mutlak olarak zikretmiþlerdir. Hâniyye´de de öyledir. Lâkin Hâniyye sahibi diyor ki: «Ebû Bekir Ýskâf´ýn söylediðine göre, kadýn gönderdiði zaman o þeyin karþýlýk olduðunu açýklarsa öyledir. Açýklamazsa, kadýn tarafýndan hediye olur ve kadýnýn niyeti bâtýl olur.» Hindiyye´de de böyle denilmiþtir. Bu ihtimal ki ulemanýn muradýný beyandýr yahut baþka bir kavlin naklidir. Karþýlýk maksadýyla gönderilen þeyde örf-ü âdete itibar gerekir. Binaenaleyh söylenmiþ gibi olur. Gerçi Tahtâvî "Mutemet olan kavil Ýskâf´ýn söylediðinin hilâfýnadýr." demiþ ve bu sözü Hindiyye´ye nisbet etmiþse de, ben onu Hindiyye´de göremedim. Evet, þarih hîbe bahsinin sonunda kadýnýn verdiði þeyin karþýlýk olduðunu açýklayýp açýklamamasý arasýnda bir fark olmadýðýný söyleyecektir.
«Cinsinden» kelimesini Zeylâî zikretmemiþtir. T. Ben bunu zikreden görmedim. Ýhtimal ondan murad, verilen karþýlýk helâk olursa ve misliyattan ise kadýn onun mislini kocasýndan alýr demektir. Böylece cinsten misli murad etmiþ olur.
«Çünkü zâhir erkeði yalanlamaktadýr.» Fetih sahibi diyor ki: «Bizim memleketimizde itibara alýnmasý gereken þudur ki: Zikredilen, buðday, badem, un, þeker, diri koyun ve geri kalan bütün þeylerde söz kadýnýn olmalýdýr. Çünkü bunlarýn hepsinde örf-ü âdet hediye olarak göndermektir. Zâhir erkekle deðil kadýnla beraberdir. O halde söz yalnýz elbise ve cari-yede erkeðin olur.» Bahýr´da þöyle denilmiþtir: «Bu inceleme, Câmi-i Sagir´dekine uygundur. Çünkü Câmi-i Sagîr´de; yalnýz yenilen yiyecekte söz erkeðin olur. Çünkü o, yemek ve baþka þey için hazýrlanana þâmildir, dememiþtir.» Nehir sahibi de þöyle demiþtir: «Ben derim ki: Erkeðin sözü þeker ve benzeri þeylerle birlikte götürülen elbiseler hakkýnda dahi kabul edilmemek gerekir. Çünkü âdet vardýr.»
Ben de derim ki: Erkeðin zifaftan önce bayram ve mevsimlerde kadýna gönderdiði elbise ve zînet gibi þeyler bunlardan olduðu gibi; erkeðin kadýna zifaf gecesinin sabahýnda verdiði bu gibi þeyler veya altýn ve gümüþler de böyledir. Zamanýmýzda bunlarýn hepsi örfe göre mehir deðil hediyedir.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:51:37
METÝN
Onun içindir ki Fâkih Ebu´l-Leys "Muhtar kavle göre erkek ayakkabý ve çarþaf gibi kendisine vâcip olmayan þeylerde tasdik olunur. Baþörtüsü ve entari gibi vâcip olan þeylerde tasdik olunmaz." demiþtir. Yani kendisi onun kisve olduðunu iddia etmedikçe tasdik olunmaz. Çünkü zâhir onunla beraberdir. Bir kýmse birinin kýzýný ister de ona bir þeyler gönderirse, babasý kýzý ona vermediði takdirde aynen mevcutsalar, yalnýz mehir için gönderdiklerini geri alýr. Velev ki kullanmakla deðiþmiþ olsunlar. Helâk olurlarsa, kýymetlerini geri atýlýr. Çünkü bu bir karþýlýklý alýp vermedir, fakat tamamlanmamýþtýr. Binaenaleyh gerisi geriye almak caizdir. Keza hediye olarak gönderdiði þey duruyorsa onu da geri alabilir. Helâk olanla istihlâk edileni alamaz. Çünkü bunlar hîbe mânâsýndadýr. Kadýn gönderilen þeyin mehirden olduðunu iddia eder de; erkek, o emanetti derse, mehir cinsinden olduðu takdirde söz kadýnýndýr. Baþka cinsten ise zâhirin þehadetiyle söz erkeðindir.
ÝZAH
«Ayakkabý ve çarþaf gibi þeylerde tasdik olunur.» Çünkü kendisine kadýnýn çýkmasýna imkân vermek vâcip deðildir. Bilâkis kadýný men etmesi vâciptir. Ancak söyleyeceðimiz bazýhususat müstesnadýr. Fetih.
Ben derim ki: Bunu âdet olmayan yerde diye kayýtlamak gerekir. Çünkü söylemiþtik ki, bizim örfümüze göre bu kocaya tâzýmdýr ve mehir kabilindendir. Nitekim Mültekât´tan da nakletmiþtik ki âdeten þart kýlýnmýþ sayýlan ayakkabý, elbise, bohça sargýsý ve þeker parasý gibi þeylerden dolayý kadýn kendisini teslim etmeyebilir. Bunun benzeri bizim örfümüzde de hamam peþkiri ve benzeri þeylerdir. Çünkü bunlar mehirde þart koþulmuþ gibidir. Erkeðin bunlarý vermesi lâzýmdýr. Kadýný sokaða ve hamama çýkmaktan men etmesinin vücubu buna aykýrý deðildir.
«Baþörtüsü ve entari» ev eþyasý gibi þeylerde tasdik olunmaz. Bahýr. Ev eþyasýný tedarik etmek erkeðe vâciptir. Bunu söylemenin yeri burasýdýr. Musannýf nafaka bahsinde söyleyecektir ki, erkeðin el deðirmeni, çay takýmý, tas, tencere, çömlek ve kaþýk gibi mutfak takýmlarýný almasý vâciptir. Þarih diyor ki: «Hasýr, keçe ve yaygý gibi sair ev edevatý da öyledir.»
«Kisve olduðunu iddia etmedikçe» sözü Fetih sahibi tarafýndan yapýlmýþ bir kayýttýr. Bahýr sahibi de bunu tasdik etmiþtir. Yani erkek mehir olduðunu iddia etse, kendisi kisve olduðunu söylemedikçe tasdik edilmez. Çünkü zâhir onu yalanlamaktadýr. Ama kisve olduðunu söyler de kadýn hediye olduðunu iddia ederse, söz erkeðindir. Çünkü zâhir onunla beraberdir.
«Kýzý vermediði takdirde...» Kýz büyük olup kendisi gitmediði takdirde dahi hüküm böyledir. T.
«Mehir için gönderdiklerini...» Yani karý-kocanýn mehir olduðuna ittifak ettikleri þeyleri geri alýr. Yalnýz diye kayýtlamasý, ayrý olduðuna göredir. Mevcude ait deðildir. Þarih bununla, kullanmakla deðiþen þeylerden ihtiraz etmiþtir. Nitekim buna iþarette bulunmuþtur. Minah sahibi diyor ki: «Çünkü buna mâlik tarafýndan musallat edilmiþtir. Binaenaleyh kullanmasý mukabilinde noksanlaþan kýsým için bir þey lâzým gelmez.» H.
«Kýymetlerini» diyeceðine, bedellerini dese daha iyi olur ve misliyata da þümulü olurdu.
«Çünkü bunlar hîbe mânâsýnadýr.» Dönülemezler. Bezzâziye´nin ibaresi, "Çünkü hîbedir." þeklindedir. Bu sözün muktezasý þudur: Mevcut olan eþyayý geri almak için ya hâkimin hükmü yahut rýza þarttýr. Keza dönmeye mâni bulunmamak da þarttýr. Nitekim gönderilen þey elbise olur da kadýn onu boyar veya dikerse, bu dönmeye mânidir. Ama ben bu hususta bir þey açýklayan görmedim. Araþtýrmalýdýr! Hîbe ile kayýtlamak Öyle görülüyor ki, nafakadan ihtiraz içindir. Nitekim baþkasýndan iddet bekleyen kadýna nafaka vermek meselesinde gelecektir.
«Kadýn mehirden olduðunu iddîa eder de îlh...» Bahýr sahibi bu meseleyi Kenz´in "Erkek kansýna bir þey gönderirse ilh..." dediði yerde zikretmiþ ve þöyle demiþtir: Erkek mehirolduðunu iddia ederse diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü o þeyin mehir olduðunu kadýn iddia eder de erkek emanet olduðunu söylerse, o þey mehir cinsinden olduðu takdirde söz kadýnýndýr. Aksi takdirde erkeðindir. þu halde anlaþýlýyor ki, bu mesele zevcenin dâvâsýndadýr. Babasýnýn vermediði dünürlük gönderilen kýzýn dâvâsýnda deðildir. Binaenaleyh münasip olan bunu, "Bir adamýn kýzýný ister de ilh..." sözünden önce zikretmekti. Sebebi þudur: Dünür gönderilen kýzýn, gönderilen þey mehirdendir diye iddia etmesi, kendisine zarar verir. Zira mevcut olsun olmasýn reddi lâzýmdýr. Binaenaleyh münasip olan, emanettir diye dâvâ eden kýz olmalýdýr. Mehir diye dâvâ eden de koca olmalýdýr. Çünkü emanet helâk olursa, kýzýn onu reddetmesi lâzým gelmez. Zevce bunun hilâfýnadýr. Onun; bu mehirdendir diye dâva etmesi kendisine fayda verir. Çünkü gerisi geriye almak mutlak surette memnudur. Erkeðin, bu emanettir diye dâvâ etmesi de erkeðe yarar. Çünkü kendisi, mevcutsa onu iade etmesini, istihlâk ettiyse ödemesini kadýndan istemektedir.
«Zâhirin þehadetiyle söz erkeðindir.» Bu ifade her iki surete râcîdir. T.
BAÞKASINDAN ÝDDET BEKLEYEN KADINA NAFAKA
METÝN
Bir adam iddetini bitirdikten sonra kendisiyle evlenmek þartýyla baþkasýndan iddet bekleyen bir kadýna nafaka verirse, onunla evlendiði takdirde mutlak surette bir þey dönmek yoktur. Kadýn razý olmazsa, kadýna vermiþ olmak þartýyla erkek dönebilir. Kadýn onunla beraber yemiþse, mutlak surette dönemez. Bunu Ýmâdiye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.
ÝZAH
«Baþkasýndan iddet bekleyen bir kadýna nafaka verirse ilh...» Bezzâziye sahibi bu meselede sahih kabul edilmiþ üç kavil rivayet etmiþtir. Birincinin hâsýlý þudur: Erkek evlenmeyi þart koþsun koþmasýn; keza kadýn onunla evlensin evlenmesin mutlak surette döner. Çünkü verdiði þey rüþvettir. Ýkincinin hâsýlý þudur: Þart koþmadýysa dönemez. Üçüncünün hâsýlý þudur ki bunu Ýmâdî´nin Fusul´ünden nakletmiþtir: kadýn onunla evlenirse dönemez. Evlenmeyi kabul etmezse, dönmeyi þart koþsun koþmasýn þayet kadýna kendisi için harcamak þartýyla para verdiyse döner. Kadýn onunla beraber yerse, asla bir þey dönemez.
Fethu´l-Kadýr´dekinin hâsýlý birinci ile üçüncüdür. Bahýr sahibi birinciyi de hikâye etmiþ; sonra þöyle demiþtir: «Bazýlarý, erkek evlenmeyi þart koþmuþ da kadýn onunla evlenmiþse dönemez demiþlerdir.» Kadýn evlenmeye razý olmaz da erkek de bunu þart koþmamýþ bulunursa, sahih kavle göre yine dönemeyeceðini dahi sahihlemiþtir. Bahýr sahibinin, "Kadýn onunla evlenirse dönemez ilh..." sözünden erkek þart koþmadýðý halde kadýn onunla evlenirse, evleviyetle dönemeyeceði anlaþýlýr.
«Kadýn razý olmazsa ilh...» sözünden anlaþýlýyor ki, erkek þart koþtuðu halde kadýn razý olmazsa dönebilir. Binaenaleyh bu ikinci kavlin hâsýlý þöyle olur: Erkek bir surette döner ki, o da kadýn evlenmeyi teklif etmeyip, erkeðin bunu þart koþmuþ olmasýdýr. Üç surette dönemez. Bunlar:
1) Kadýn evlenmeye razý olmayýp, erkeðin de bunu þart koþmamasý.
2) Erkek evlenmeyi þart koþup, kadýnýn da evlenmesi.
3) Erkek þart koþmadýðý halde kadýnýn evlenmesidir. Böylece dört kavil meydana gelir ki, hepsi sahih kabul edilmiþtir. Musannýfýn þerhinde beyan ettiðine göre mutemet olan kavil, Ýmâdî´nin Fusul´ündekidir. Yani üçüncü kavildir. Üstadý Bahýr sahibi bununla fetva vermiþtir.
Ben derim ki: Nefsin fâkihi Ýmam Kâdýhân´ýn itimat ettiði birinci kavildir. Zira þöyle demiþtir: «Erkek evlenmeyi þart koþmuþsa döner. Çünkü bu þart fâsittir. Aksi takdirde yaptýðý bir iyilikse, ulemadan bazýlarý döner, bazýlarý dönmez demiþlerdir.» Sonra sözüne devamla þunlarý söylemiþtir: «Dönmesi gerekir. Çünkü kadýnýn evlenmeyeceðini bilse ona nafaka vermezdi. Bu, þart mesabesindedir. Karz olan kimseye benzer ki, karz veren þahsa önceden hediye etmek âdeti olmayan bir þeyi hediye ederse haram olur. Hâkim de öyledir. Hususidavete icabet etmez. Hâkim olmasa, hediye vermeyecek olan bir kimsenin hediyesini kabul etmez. Bu, þart mesabesinde olur. Velev ki þart koþulmasýn.» Hayriyye sahibi nafakalar bahsinde bunu teyid etmiþ; kendisine, "Bir kimse bir kadýný ister de ona nafaka verirse, kadýn da onun kendisine evlenmek için nafaka verdiðini bilerek baþkasýyla evlenirse..." fetva ne olur diye sorulduðunda, bununla fetva vermiþ. döneceðini söylemiþtir. Buna þahit olarak Kâdýhân´ýn zikri gecen sözüyle baþkalarýnýn sözlerini zikretmiþ; "Bunun vechi zâhirdir. Binaenaleyh bundan ayrýlmamak gerekir." demiþtir.
T E M B Ý H : Hayriyye´nin ifadesi kýz isteme meselesinde Hâniyye´-nin ibaresiyle istiþhad ettiðine göre burada cereyan eden hilâfýn geçen kýz isteme meselesinde de cereyan ettiðini gösterir ve orada gecen; "Erkek mevcut olan eþyayý geri alabilir. Helâk olanla istihlâk edileni geri alamaz." meselesi hediyeye mahsustur. Nafaka ve giyeceðe þâmil deðildir. Çünkü þüphesiz iddet bekleyen kadýn dahi kocaya istenmiþtir. Ýddet beklediði için açýkça kocaya istenmesinîn haram olmasý bir tesir göstermez. Tesir, þartýn bulunup bulunmamasýna, fâsit þart olmasýna ve bunun rüþvet sayýlmasýna aittir. Nitekim kavillerin ta´lilinden anladýn.
Bu izaha göre Dimaþk köylerinde görülen þu hale dikkat etmeli: Bir adam bir kadýný ister, ona bayramlarda giyecek ve hediye göndermeye baþlar. Nafaka ve mehir için paralar verir. Bu hâl, mehrini tamamlayýncaya kadar devam eder. Nihayet zifaf gecesi onunla nikâhlanýr. Þayet kadýn onunla evlenmeyi istemezse, yukarýda geçen dört kavle göre helâk olan hediyeden baþka ona verdiði her þeyi dönüp almasý gerekir. Çünkü bu verilenler evlenmek þartýyla verilmiþti. Nitekim yukarýda geçen ifadede Kâdýhân bunu tahkik etmîþtir. Þimdi þu kalýr: Bu kadýn ölürse, birinci kavle göre erkeðin verdiklerini geri almasý hakkýnda söz yoktur. Üçüncü kavle göre acaba imtina hükmüne girer mi girmez mi? Bunu görmedim. Ama dönmesi gerekir. Çünkü zâhire göre üçüncü kavlin illeti, karþýlýk vermek þartýyla yapýlan hîbe gibi olmasýdýr. Bu karþýlýk da evlenmedir. Nitekim Zâhîdî´nin Hâvî adýndaki eserinde Muhit sahibi Burhan´ýn remzi ile ifade edilmiþ ve þöyle denilmiþtir: «Gelin, güvey evine elbise gönderirse, sonra bunlarý dönemez. Velev ki mevcut olsunlar.» Sonra kendisine sorulduðunda, "Gönderdiði þeyler mevcut ise dönebilir." demiþtir. Zâhîdî diyor ki: «Bu iki sözün arasýný bulmak þöyle olur: Ýlk gönderdiði zifaftan öncedir. Sonra zifaf için olmuþtur. Binaenaleyh karþýlýk vermek þartýyla hîbe gibidir. Bu da olmuþtur ve kadýn dönemez. Ýkincisi zifaftan sonradýr. Onun için döner.» Keza erkek ölürse yahut evlenmekten vazgeçerse hüküm ne olur görmedim. Araþtýrmalýdýr.
T E T Ý M M E : Musannýf þu meseleyi zikretmemiþtir: Bir kimse karýsýna nafaka verir de sonra sütkardeþ olduklarýna þahitlik edilerek nikâhýn fâsit olduðu anlaþýlýr ve aralarý ayrýlýrsa. Zahîre´de bu adamýn hâkimin koyduðu nafakayý dönüp alacaðý bildirilmiþtir. Çünkü kadýnýnonu haksýz olarak aldýðý anlaþýlmýþtýr. Nafakayý hâkim koymamýþsa, adam hiçbir þey dönemez.
«Evlenmek þartýyla...» diyeceðine, "evlenmek ümidiyle" dese daha iyi olurdu. Nitekim Bahýr sahibi öyle yapmýþtýr.
«Mutlak surette» sözü, her iki yerde yapýlan ýtlakýn tefsiridir. Nitekim musannýfýn þerhinde, "evlenmeyi þart koþsun koþmasýn" demiþ olmasý bunu gösterir. Onun için, "Evlenmek ümidiyle dese daha iyi olurdu" dedik. Tâ ki bu mutlak söze yer kalsýn,, Bu kavil üçüncü kavildir. Musannýf gerek metninde, gerekse þerhinde buna itimat etmiþtir. Feyz sahibi, "Fetva bununla verilir." demiþtir.
«Kadýn onunla beraber yemiþse dönemez.» Çünkü yemek temlîk deðil ibâhadýr. (Mübah kýlmaktýr.) Yahut meçhûldür, miktarý belli deðildir. Yukarýda söylediðimiz, "Hediye helâk olur veya istihlâk edilirse dönemez." meselesinde, kocaya istenenle iddet bekleyen kadýn arasýnda fark olmadýðýna göre dönememenin vechi düþünülsün!
«Bunu Ýmâdiye´den naklen Bahýr sahibi söylemiþtir.» sözü yanlýþtýr. Doðrusu, Ýmâdiye´den naklen Minah sahibi söylemiþtir. Çünkü metindekini Minah´ta Fusûl-i Ýmâdiye´ye nisbet etmiþtir. Yukarýda söylediðimiz dört kavilden üçüncüsü budur. Bahýr´daki ise birinci ile dördüncü kavildir. Üçüncü kavilden hiç bahsetmemiþtir. Orada Ýmâdiye´ye nisbet de yapýlmamýþtýr.
METÝN
Yine Bahýr´da Mübtegâ´dan naklen þöyle denilmiþtir: «Bir kimse kýzýna çeyiz hazýrlar da teslim ederse, bundan dönmeye hakký olmadýðý gibi;saðlam iken teslim etmiþse, ölümünden sonra mirasçýlarýnýn da dönmeye haklarý yoktur. O çeyiz kýza mahsustur. Fetva bununla verilir. Keza çeyizi kýz için onun küçüklüðünde satýn alýrsa yine dönemez. Valvalciyye. Bunun çaresi, çeyizi kýza teslim ederken sadece emanet olmak üzere verdiðine þahit bulundurmaktýr. Daha ihtiyatý, çeyizi kýzdan satýn almasý, sonra kýzýn onu tebrik etmesidir. Dürer. Kýzýn ailesi onu teslim ederken bir þey aldýlarsa, dâmadýn onu geri almaya hakký vardýr. Çünkü rüþvettir. Bir kimse kýzýna çeyiz hazýrlar daha sonra ona verdiklerinin emanet olduðunu iddia ederse; kýz, o temlik idi dediði yahut kýz öldükten sonra kocasý mirasçý olmak için ayný sözü söylediði takdirde, baba yahut o öldükten sonra mirasçýlarý emannetti derlerse, mutemet olan söz kocasýnýn olmasýdýr. Böyle bir þeyi babanýn emanet olarak deðil de çeyiz olarak verdiði devam eden bir örf haline gelmiþse, söz kýzýndýr.
ÝZAH
«Bundan dönmeye hakký» yoktur. Bu, devam eden gelin âdete göre babanýn bu eþyayý emanet deðil de çeyiz olarak verdiðine göredir. Nitekim az sonra söylecektir ki, onunlayetinse daha iyi olur, buradakine hâ-cet kalmazdý. Ama buradaki sözünün diyaneten; gelecek olan sözünün kazaen hükmünü beyan olmasý da mümkündür.
«Saðlam iken» sözü, ölüm hastalýðýnda iken teslim etmeden ihtirazdýr. Çünkü ölüm hastalýðýnda teslim etmesi mirasçýya temlik olur ve diðer mirasçýlar razý olmadýkça doðru deðildir.
«Çeyizi kýz için onun küçüklüðünde satýn alýrsa...» Ýster kýza ölüm hastalýðýnda teslim etsin, ister hiç teslim etmesin bir þey dönemez. Çünkü alýnan þeyler babýnýn satýn almasýyla teslim edilmeden kýzýn milki olmuþtur. Nitekim gelecektir. Baba aldýðý þeylerin parasýný vermeden ölürse, satýcý terekesinden alýr. Mirasçýlarýn bunu dönmeye haklarý yoktur. Edebu´I-Evsiya adlý kitapta Hâniyye ve diðer kitaplardan naklen þöyle denilmiþtir: «Baba, küçük oðlu için bir hizmetçi satýn alýr da parasýný kendi malýndan sayarsa. bir daha onu dönemez. Meðer ki döneceðine þahit bulundursun. Parasýný saymadý da öldüyse. þahit bulundurmadýðý takdirde terekesinden alýr. Diðer mirasçýlar bir þey dönemezler»
«Bunun çaresi...» Yani verdiklerini kýzýndan geri almanýn çaresi, emanet verdiðine þahit bulundurmaktýr.
«Daha ihtiyatý, çehizi kýzdan satýn almasýdýr.» Çünkü kýzýn çehizinin bir kýsmýný onun küçüklüðünde satýn almýþ olmasý ihtimali vardýr. Binaenaleyh bu ikrarla onu geri almasý diyaneten helâl olmaz. Nitekim Bahýr ve Dürer´de beyan edilmiþtir. Kýz büyükken teslim ettikten sonra dahi hüküm budur.
«Teslim ederken...» Yani kýzý aðabeyi veya onun gibi birisi güveyi tarafýndan bir þey almadan teslim etmek istemezse. dâmat verdiði þeyi geri alabilir. Keza babasý kýzý baþlýk vermeden nikâhlamaya razý olmazsa, verilen þey mevcut olsun olmasýn dâmat onu geri alabilir. Çünkü rüþvettir. Bezzâziye. Zâhîdî´nin Hâvî ismindeki kitabýnda Allâme Necmüddin´in Esrar adlý kitabýnýn remziyle þöyle denilmiþtir: Bir kimse dâmatlýk iþlerini yoluna koymak için birine bir þey verir de, o adam istenilen kýzýn kavminden veya baþka bir kabileden olup, hem ýslaha, hem iþi bozmaya muktedirse;verirken, "bu iþi yoluna koymak için sana ücrettir" dediði takdirde dönemez. Bozmamak ve sus payý olmak üzere veriyorum derse döner. Çünkü rüþvettir. Ücret ancak amel karþýlýðýnda olur. Susmak amel deðildir. Ama verirken, bu ücrettir demezse döner. O adam iþi bozup düzmeye muktedîr deðilse, kendisine verirken bu bahþiþtir yahut sana gîdip gelme ücretidir veya konuþma yahut kýzla benîm aramda yapacaðýn elciliðin ücretidir derse dönemez. Bunlardan hiçbirini söylemezse, verdiði hîbe olur. dönmesine bir mâni yoksa dönebilir.
«Kýz; o temlik idi derse...» Fetih, Bahýr ve diðer kitaplarda böyle denilmiþtir. Ama sözün kýzýn olmasý müþkildir. Çünkü bu söz o þeye babanýn mâlik olduðunu, milkin onun tarafýndan kýzaintikal ettiðini itiraftýr. Gerçekten Bedâyi´de açýklandýðýna göre kadýn, "Bu eþyayý benim için kocam satýn aldý." diye ikrar ederse, söz hakký sâkýt olur. Çünkü milkin kocasýna ait olduðunu ikrar etmiþ; sonra kendisine intikalini iddiada bulunmuþtur. Bu ancak delille sabit olur. Buna þöyle cevap verilir: Bu mesele. ulemanýn zâhire bakarak amel ettikleri meselelerdendir. Meselâ ev eþyasý ve benzeri gibi karý-kocanýn ihtilâf ettikleri þeylerdeki, dâvâ bahsinin yeminleþme bâbýnýn sonunda gelecektir. Böyle hüküm vermiþlerdir. Yukarýda geçen mehir ve hediye dâvâsýndaki ihtilâf da bunun gibidir.
«Mutemet olan ilh...» tabiri yerine Fethu´l-Kadir´de, "fetva için muhtar olan" denilmiþtir. Bu kavlin mukabili, daha önce naklettiði, "söz kadýnýndýr." ifadesidir. Yani zâhirin þehadetine bakarak diye tafsilât vermemiþtir. Çünkü böyle þeylerde âdet, hîbe olarak vermektir. Ýmam Serahsî. "Söz babanýndýr. Çünkü bu onun tarafýndan alýnmaktadýr." demiþtir. Zâhire bakýlýrsa mutemet olan kavil, aradaki hilâfý sözden ibaret saymakla bu iki kavlin arasýný bulmaktan ibarettir.
METÝN
Ama Mýsýr ve Þam´da olduðu gibi âdet müþterek ise, söz babanýndýr. Nitekim kýzýn emsaline verilen çehizden daha çok vermiþse söz yine babanýndýr.
ÝZAH
«Söz babanýndýr.» Yani yeminiyle beraber söz babanýndýr. Nitekim Kâriü´l-Hidâye Fetevâ´sýnda böyle denilmiþtir.
Ben derim ki: Sözün babanýn olmasýný, çehizin hepsi onun malýndansa diye kayýtlamak gerekir. Fakat kýzýn çehizini onun nâmýna aldýðý mehirden yaparsa, söz babanýn olamaz. Çünkü satýn almak onun nâmýna olmuþtur. O çehizinin mehri ile satýn alýnmasýna razý olmuþtur. Bu örfen kýzýn izin vermesi mesabesindedir. Evet, babasý kýzýn mehrini arttýrýrsa, örf müþterek olduðu takdirde ziyade hakkýnda söz onundur. Sonra bilmelisin ki Eþbâh´ta þöyle denilmiþtir: «Adet ancak bir düzüye devaný ederse; yahut ekseriyeti teþkil ederse, o zaman muteber olur. Onun için satýþ hakkýnda ulema þöyle demiþlerdir: Bir kimse çeþitli paralarýn geçtiði bir yer de maliyet ve geçerlilik muhtelif olmakla beraber dirhem veya dinarla diyerek satarsa, bu satýþ çok geçene sarfedilir. Hidâye´de, "Çünkü örf budur. Mutlak söz de buna sarfedilir." denilmiþtir.»
Ben derim ki: Bunun muktezasý þudur: Burada örfün devam etmesinden murad, onun galebe çalmasýdýr. Müþterek olmasýndan murad da, her ikisinin çokluðudur. Çünkü nâdire bakýlmaz. Bir de devamý o beldede yaþayan her ferde yorumlamak mümkün deðildir. Buna göre meselenin muhal olmasý lâzým gelir. Çünkü bazý fertlerden emanet sudur edeceðinde þüphe yoktur. Halbuki yaygýn ve insanlarýn gerek yüksek tabakasý gerekse orta tabakasýarasýnda gâlip olan âdet çehiz namýna mehirden fazla verilen þeyin temlik olmasýdýr. Bundan yalnýz zifaf gecesi zevceye verilen zînet ev elbiseler müstesnadýr. Zira bunlarýn çoðu veya ekserisi emanettîr. Zifaf gecesi gelin ölürse. dâmadýn bunlar gelinin idi diye iddia etmeye hakký yoktur. Bilâkis burada söz emanettir veya kýz için emanet alýnmýþtýr diyen babanýn yahut annenindir. Nitekim þarihin, "nitekim kýzýn emsaline verilen çehizden daha çok vermiþse" demesinden de anlaþýlmaktadýr. Burada, "Bunlar örfen çehiz sayýlmaz." denilebilir.
Þimdi þu kalýr: Kýza verilen eþyanýn bir kýsmý temlik, bir kýsmý da emanet âdet ise hüküm ne olur. Muhammed Ebussuud´un Eþbâh hâþiyesinde Gazzî hâþiyesinden naklen þöyle denildiðini gördüm: Büyük Ýmam Þehid´in söylediðine göre, fetva için muhtar kavil, çehizin emanet deðil milk olduðuna hükmetmektir. Çünkü zâhir ve gâlip olan budur. Bundan yalnýz bütün eþyanýn emanet olarak verilmesi âdet olan belde müstesnadýr. Þu halde söz babanýndýr. Ama bir kýsmý hakkýnda âdet câri ise, çehiz tereke olur. Ona mirasçýlarýn hakký taallûk eder. Sahih olan da budur. Ýhtimal bunun vechi þudur: Babanýn aynen emanet olduðunu iddia ettiði kýsým için âdet kendisine þahit deðildir. Bütün verilenlerin emanet olarak verilmesi hakkýnda âdetin câri olmasý bunun hîlâfýnadýr. Ona vârislerin hakký taallûk etmez. Bilâkis hepsi babanýndýr. Allahu a´lem!
T E M B Ý H : Bîrî´nin Eþbâh þerhinde beyan ettiðine göre, cehiz meselesinde ulemanýn söyledikleri ancak dâvâ baba tarafýndan geldiðine göredir. Baba ölür de mirasçýlarý iddia ederlerse, çehizin kýza ait olacaðýnda hilâf yoktur. Çünkü Valvalciyye´de þöyle denilmektedir: «Bir adam kýzýna çehiz yapar da sonra ölürse, kalan mirascýlar taksimi istediklerinde bakýlýr: Baba bunlarý, kýzý küçükken yahut büyüdükten sonra onun için satýn almýþ da saðlamken ona teslim etmiþse, eþya hassaten kýzýndýr.»
Ben derim ki: Bu söz götürür. Çünkü Valvalciyye´nin sözü, kýz küçükken satýn alýndýysa ona satýn almakla mâlik olmasý: büyükken teslim edildiyse teslimle mâlik olmasý hakkýndadýr. Burada babanýn ölümüyle hayatý orasýnda bir fark yoktur. Musannýf ile þarihin yukarýda geçen, "Babanýn ve o öldükten sonra mirasçýlarýnýn bu eþyadan bir þey geri almaya hakký yoktur." demeleri de bunu gösterir. Söz ancak satýn aldýktan veya teslimden sonra emanet iddiasýnýn dinlenip dinlenmeyeceði hususundadýr. Mutemet olan kavil, bildiðin gibi iþi örfe býrakmaktýr. Burada dahi babanýn ölümüyle hayatý arasýnda fark yoktur. Binaenaleyh mirasçýlarýnýn dâvâsý onun dâvâsý gibidir.
«Nitekim kýzýn emsaline verilen çehizden daha çok vermiþse ilh...»Zâhire bakýlýrsa emsaline verilenden fazlayý ayýrmak mümkün olduðu takdirde, söz bu bâpta babanýndýr. Aksi takdirde bütün çehiz hakkýnda söz onundur. Rahmeti.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:53:01
METÝN
Kýza çehiz hazýrlama hususunda anne de baba gibidir. Küçük kýzýn velisi de öyledir. Vehbâniyye þerhi. Vehbâniyye þerhi. Nehir sahibi Kâdýhân´a uyarak baba eþraftan ise emanettir diye iddiasý kabul edilmeyeceðini iyi karþýlamýþtýr. Anne, kýzýnýn çehizi için ona babasýnýn huzurunda ve onun haberi varken babasýnýn eþyasýndan bir þeyler verir de baba susarsa, kýz dâmadýn yanýna zifaf olduðu takdirde, babanýn ondan bir þey geri almaya hakký yoktur. Çünkü örfü ödet böyle cereyan eder. Keza anne, kýzýnýn çehizi hususunda mütad olan sarfiyatý yapar da baba susarsa, anne ödemez. Bu iki mesele otuzyedi hattâ Zevâhiru´l-Cevahir´de bildirildiðine göre kýrksekiz meseleden olup, bunlarda sükût konuþmak gibidir.
FER´Ý M E S E L E : Kýz dâmadýn yanýna ona lâyýk çehizi bulunmaksýzýn zifaf edilirse, dâmat babasýndan para isteyebilir. Kýnye. Bahýr´da Mübtega´dan naklen, "Ancak uzun zaman susarsa husumete hakký yoktur." denilmiþtir. Lâkin Nehir´de Bezzâziye´den naklen, "Sahih kavle göre babadan bir þey isteyemez. Çünkü nikâhta mal maksut deðildir." denilmiþtir.
ÝZAH
«Anne de baba gibidir.» Musannýf bunu Kâriu´l-Hidâye Fetevâ´sýna nisbet etmiþtir. Bunu Ýbn-i Vehbân dahi incelemiþtir. Nitekim gelecektir.
«Küçük kýzýn velîsi de öyledir.» Bunu da Ýbn-i Vehbân Manzume´sinin þerhinde inceleyerek zikretmiþ; "Annenin ve küçük kýzý evlendiren velînin iddia ettiði zaman da hükmün böyle olmasý gerekir. Çünkü burada örf-ü âdet câridir." demiþtir. Lâkin Ýbn-i Þýhne þerhinde þöyle demiþtir: «Bence velî meselesi söz götürür.» Bahýr sahibi anne ile dede hakkýnda tereddüt etmiþ ve, "Dede meselesi fetva vakasý olmuþtur. Ben bu mesele hakkýnda nakil bulamadým. Remlî´nin yazdýðýna göre, ilk görünürde zâhir olan, anne ile dedenin baba gibi olmasýdýr." demiþtir.
«Ýyi karþýlamýþtýr.» Nehir sahibi þöyle demiþtir: «Ýmam Kâdýhân diyor ki: Baba eþraftan ise, onun emanettir diye iddiasý kabul edilmez. Kýza bu çehizi yapamayanlardan ise, sözü kabul edilir demelidir, ömrüme yemin ederim ki. bu son derece güzeldir.»
Ben derim ki: Ýhtimal onun beðenmesinin vechi þudur: Bu söz, mutemet kavle aykýrý düþmemekle beraber onu izah etmektedir. Çünkü bazý memleketlerde vâki olan müþterek âdet, ancak eþraf olmayanlar hakkýndadýr.
«Dâmadýn yanýna zifaf olduðu takdirde.» diye kayýtlamasý þundandýr: Çünkü bülûða ermiþ bir kýzý temlik etmek teslimle olur. Bu da âdeten ancak zifafla tahakkuk eder. Çünkü o zaman çehizi kýzýn elinde olur.
«Mûtad olan sarfiyatý yaparsa» sözünün mefhumu, mûtadan fazla yaparsa babanýn sukûturýza sayýlmamaktýr. O zaman anne öder. Acaba bütün çehizi mi ödeyecektir, yoksa mûtaddan fazlasýný mý? Burada tereddüt edilmiþtir. Tahtâvî kesinlikle ikincisine kail olmuþtur.
«Otuzyedi...» Halebî diyor ki: «Biz bunu Eþbâh´tan naklen velî bûbýnda arzetmiþtik.»
«Zevahiru´l-Cevahir...» Salih Ýbn-i Musannýf Tenvîr´in yazdýðý Eþbâh hâþiyesidir. Eþbâh üzerine onüç mesele ziyade etmiþtir ki, þarih onlarý vakýf bahsinde zikretmiþtir. H.
«Ona lâyýk çehizi bulunmaksýzýn...» Bahýr sahibinin Mübtegâ´dan naklettiði ibarede buradaki zamir, dâmadýn kayýnpederine gönderdiði altýn ve gümüþ paralara aittir. Sonra, "Muteber olan. dâmat için yapýlandýr, kýz için yapýlan deðildir." demiþtir.
Ben derim ki: Bu gönderilene, Acemlerin örfünde destiman (aðýrlýk) denilir. Nitekim gelecektir.
«Ancak uzun zaman susarsa husumete hakký yoktur.» Þarih vakýf bahsinde þöyle demiþtir: «Zifaftan sonra uzun zaman susar da bununla razý olduðu anlaþýlýrsa, artýk ondan sonra dâvâ hakký kalmaz. Velev ki kendisi için bir þey hazýrlanmasýn.» H. "Razý olduðu anlaþýlýrsa" sözü ile, uzun veya kýsa zaman örfe göre itibar edileceðine iþaret etmiþtir.
«Lâkin Nehir´de ilh...» Bu sözün bir misli de Camiu´l-Fusuleyn ile Zahîruddin´in Feteva´sýndan naklen Lisanü´l-Hukkâm´dadýr. Hâmidiyye´de bununla fetva verilmiþtir.
Ben derim ki: Bezzâziye´de iki kavlin arasýný bulmaya yarayan sözler vardýr. Orada þöyle denilmiþtir: «Kadýnla evlenir de ona üçbin lira destiman verirse, kadýn da zengin kýzý olup babasý kendisine çehiz vermemiþse. Ýmam Kemâlüddin ile Muhit sahibi dâmadýn kýz babasýndan örf-ü âdete göre çehiz veya aðýrlýk isteyebileceðine fetva vermiþlerdir.» Bezzâziye sahibi, "Ýmamlarýmýzýn ihtiyar ettiði kavil budur." demiþtir. Ýmam Merginânî þunlarý söylemiþtir: «Sahih kavle göre hiçbir þey isteyemez. Çünkü nikahta mal maksut deðildir.» Bazý Harzem imamlarý itiraz ederek, "Destiman mehr-i muacceldir. Nitekim Kâfî ve diðer kitaplarda belirtilmiþtir. O kadýnýn kendisine mukabildir. Hattâ kadýn onu almak için kendisini kocasýndan men etmeye mâliktir. O halde koca nasýl çehiz isteyebilir. Bir þeyin iki tane mukabili olmaz?" demiþlerdir. Fâkih, üstadýndan naklen buna cevap vermiþ: "Destiman akdin içine girerse, söylediðin mehr-i muaccet olur. Akde girmez de onun için bir akit yapýlmazsa, karþýlýk þartýyla hîbe gibi olur. Bizim söylediðimiz de budur. Onun için dedik ki: Bunu akitte zikretmediyse, kýz dâmadýn yanýna çehizsiz olarak zifaf edildiði ve dâmat birkaç gün sustuðu takdirde, çehiz dâvâsýna kalkýþamaz. Çünkü mesele ihtimalli olunca, dâmat da razý olduðunu gösterecek bir zaman susunca bu, maksadýn çehiz olmadýðýný gösterir." Bu satýrlar kýsaltýlarak alýnmýþtýr.
Hâsýlý peþin verilen bu malýn daima mehr-i muaccel olmasý lâzým gelmez. - Nasýl ki Kâfî´nin sözü bunu îhâm ediyor. - Ki bu onun çehizine deðil, kendine mukabildir diye itiraz vâritolsun. Bilâkis burada tafsilât vardýr. O da þudur: Eðer bu verilen üzerine akit yapýlan mehir cümlesinden sayýlýrsa, mehr-i muacceldir ve kadýnýn nefsine mukabildir. Sayýlmazsa, o âdeten çehize mukabildir. Hattâ zifaftan sonra dâmat susar da çehiz istemezse anlaþýlýr ki, bunu karþýlýk istemeksizin teberru suretiyle vermiþtir. Bu son derece güzeldir. Arabulmak da bununla olur. Muvaffakiyeti veren Allah´týr.
Lâkin zâhir olan þudur ki: Üzerine akit yapýldýðý surette hilâf câridir. Çünkü bunun mehirden sayýlacaðýný söylese de adaten bilinir ki, o malýn çokluðu çehiz çok olsun diyedir. Binaenaleyh mâna itibariyle o ayný zamanda onun bedelidir. Onun içindir ki çehizi olmayan kýzýn mehri, çehizli kýzýn mehrinden az olur. Velev ki ondan daha güzel olsun. Buna þöyle cevap verilir: O bunun mehir olduðunu açýklayýnca - ki o da nikâhtan asýl maksut olan cima istifadesinin bedelidir. Çehiz deðildir - mânâya itibar etmemiþtir. Bu meselenin daha fazla izahý inþaallah nafaka bâbýnda gelecektir. Bu bizim zamanýmýzda Örf olmamýþtýr. Bilâkis herkes bilir ki çehiz kadýna mahsustur. Kocasý onu boþarsa hepsini alýr. Kadýn ölürse, ondan mirasçýlarý alýrlar. Mehrin ziyade edilmesi sadece dâmadýn evini onunla süslemek ve dâmadýn oraya dönmesini, kadýn öldüðü zaman dâmadýn çocuklarýnýn da oraya dönmelerini saðlamak içindir. Bu mesele, kadýný bâkire diye mehr-i mislinden fazla vererek alýp da dul çýkmasý meselesine benzer. Ziyadenin lâzým gelip gelmeyeceði hususundaki hilâf yukarýda geçmiþti. Oradaki hilâf, bu meseledeki hilâfa binaen idi. Tercih edilen kavlin ziyadenin lâzým olduðu da yukarýda geçti. Onun için burada sahih kabul edilen, Merginânî´den nakledildiði gibi hiçbir þey isteyememektir.
METÝN
Bir zýmmi veya müste´men (pasaportlu), zýmmi bir kadýný; yahut bir harbî, dâr-ý harpte harbî bir kadýný ölü hayvan karþýlýðýnda yahut mehirsiz olarak yani mehirden söz etmeyerek veya mehri nefyederek nikahlarsa, bu da onlarca caiz olup, kadýn cima edilir veya cimadan önce boþanýrsa yahut kocasý ölürse kadýna mehir yoktur. Velev ki her ikisi de müslüman olsun veya Ýslâm memleketine gelsinler. Çünkü biz onlarý dinleriyle baþbaþa býrakmaya memuruz. Onlar hakkýnda geri kalan nikah hükümlerinden nafakanýn vâcip olmasý, talâk vukuu ve bunlara benzeyen iddet, nesep, bülûð muhayyerliði, sahih nikâhla birbirlerine mirasçý olmak, üç defa boþanan kadýnýn haram olmasý ve haram olan kadýnlarýn nikâhý gibi þeyler, müslümanlardaki gibi sabit olur. Kadýný þarapla veya iþaret ederek muayyen bir domuzla nikâh eder de, sonra her ikisi veya birisi mehri almadan müslüman olursa, kadýna bu tayin edilen mehir verilir ve þarap sýr gibidir. Bunu Ýnâye´den naklen Nehir sahibi söylemiþtir.
ÝZAH
«Bir zýmmi ilh...» Musannýf müslümanlarýn mehirlerini anlattýktan sonra burada kâfirlerinmehirlerine baþlýyor. Onlarýn nikâhlarý da ileride gelecektir. Müste´men sözüyle þarih, musannýfýn zýmmî diyeceðine kâfir dese daha iyi olacaðýna iþaret etmiþtir. Çünkü müste´men burada zýmmî gibidir. Bunu Ýnâye´den naklen Nehir sahibi söylemiþtir.
«Ölü hayvan karþýlýðýnda» tabirinden murad ;kan gibi mal sayýlmayan her þeydir. Bahýr.
«Kadýna mehir yoktur.» Bu Ýmam-ý Âzam´a göredir. imameyn´e göre zifaftan sonra ise veya kocasý ölürse kadýna mehr-i misil verilir. Cimadan önce boþarsa müt´a vermesi gerekir. Bazýlarý ölü hayvan ve sükût meselesinde iki rivayet olduðunu söylemiþlerdir. Fakat esah kavle göre hepsi ihtilâflýdýr. Hidâye. Lâkin Fetih´te bildirildiðine göre mehirden söz edilmezse, zâhir rivayette mehr-i misil vâcip olur. Çünkü nikâh karþýlýklý bir alýþveriþtir. Karþýlýk lâzým deðil diye söylemedikçe, kadýn ona müstehak olur. Ölü hayvaný zikretmek susmak gibidir. Çünkü o kâfirlerce mal deðildir. Binaenaleyh zikri hükümsüzdür. Nehir.
«Çünkü biz onlarý dinleriyle baþbaþa býrakmaya memuruz.» Bundan maksat, doðruluðunu ikrar deðil, onlara sataþmaktan vazgeçmektir. Yani onlarý içki içmekten. domuz eti yemekten ve bunlarý satmaktan men etmeyiz. Bunu Ebussuud´dan Tahtâvî nakletmiþtir.
«Geri kalan nikâh hükümleri...» Yani bu hükümlere inançlarý varsa veya bizim mahkememize müracat ederlerse. T. Müslümanlardaki gibi sabit olur.
«Ýddet gibi...» Yani kadýný boþar da iddeti bitinceye kadar evine kapanmasýný emrederse, dâvâ bizim mahkememize geldiðinde, kadýn hakkýnda evine kapanmasý lâzým geldiðine hükmederiz. Keza kadýn iddet nafakasý isterse, bununla kocasýný ilzam ederiz. Rahmetî.
«Nesep gibi...» Yani bizim aramýzda nesep ne ile sabit olursa, onun nesebi de onunla sabit olur. Rahmetî.
«Bülûð muhayyerliði...» Yani akdi yapan baba ile dededen baþkasý ise, küçük oðlanla küçük kýz bülûða ermekle muhayyer býrakýlýrlar. T.
«Sahih nikâhla birbirlerine mirasçý olmak...» Sahih nikâhtan murad, karý koca müslüman olduklarý vakit eski nikâhlarý üzerine býrakýlmalarýdýr. Mahremini nikâh etmiþse yahut bir müslümandan iddet bekliyorsa bunun hilâfýnadýr. Nitekim feraiz bahsýnde gelecektir.
«Üç defa boþanan kadýnýn haram olmasý ilh...» Bununla derhal aralarý ayrýlýr. Velev ki yalnýz birinin dâvâ etmesiyle olsun. Ama karý-koca ikisi de mahrem iseler. aralarý ancak ikisinin de dâvâ etmesiyle ayrýlýr. Nitekim kâfirin nikâhýnda gelecektir.
«Mehri ulmadan...» Mehri aldýktan sonra müslüman olursa, kadýna aldýðýndan baþka bir þey verilmez. Velev ki akit zamanýnda muayyen olmasýn. Nehir.
«Kadýna tayin edilen mehir verilir.» Bu kavil Ýmam-ý Âzam´ýndýr. Ýmam Ebû Yusuf´a göre mehir muayyen olsun olmasýn kadýna mehr-i misil verilir. Ýmam Muhammed´e göre gerek þarapta gerek domuzda kadýna kýymet verilir. Nehir.
«Domuz da baþýboþ býrakýlýr.» Fetih´te böyle denilmiþtir. Rahmetî diyor ki: «Evlâ olan, domuz öldürülür demektir.»
METÝN
Kadýný zifaftan önce boþarsa, ona mehrinin yarýsý verilir. Muayyen olmayan þarapta onun kýymeti, domuzda ise mehr-i misil verilir. Çünkü kýyemî olan bir þeyin kýymetini almak, aynýný almak gibidir.
FER´Î MESELELER: Ýslâm diyarýnda cima ya, had vurmaktan yahut mehir vermekten hâlî deðildir. Yalnýz iki meselede had vurulmaz. Bunlardan biri izinsiz evlenen çocuktur ki. karýsý ona itaat ettiði takdirde kendisine had vurulmaz. Ýkincisi cariyesini satan ve teslim etmeden cimada bulunandýr. Cariyenin kýymetinden bekâretin payýna düþen sâkýt otur. Aksi takdirde bir þey sâkýt olmaz.
ÝZAH
«Kadýný zifaftan önce boþarsa ilh...» Fetih´te þöyle denilmiþtir: «Kadýný zifaftan önce boþarsa, muayyen olan mehirde Ebû Hanife´ye göre yarýsý verilir. Muayyen olmayan mehirde; þarap ise yarýsýnýn kýymeti, domuz ise müt´a verilir. Ýmam Muhammed´e göre kadýna her halde kýymetin yarýsý verilir. Çünkü ona göre vâcip olan kýymettir. Binaenaleyh yarýsý verilir. Ebû Yusuf´a göre ki mehr-i misil vâciptir diyen odur kadýna müt´a verilir. Çünkü mehr-i misil yarýya bölünmez.
«Çünkü kýyemî olan bir þeyin kýymetini almak ilh...» sözü þöyle izah olunur: Mislî olan þeylerde mislini almak, kýyemî olanlarda kýymetini almak, muayyen mehri almak gibidir. Þarap mislîdir. O halde kýymetini almak aynýný almak gibi deðildir. Kýyemîde kýymetini almak domuzda olduðu gibi bunun hilâfýnadýr. Onun için bunda mehr-i misil vâciptir dedik. Buna þöyle itiraz olunmuþtur: «Bir zýmmî baþka bir zýmmîden domuz karþýlýðý bir hâne satýn alsa, o hânenin müslüman olan þefî onu domuzun kýymetiyle alýr!» Buna þöyle cevap verilmiþtir. «Domuzun kýymeti. nikâh meselesinde olduðu gibi aynýnýn bedeli olursa ayný gibidir. Þuf´ada kýymet domuzun deðil hânenin bedelidir. Buna baþvurulmasý, baþkasýyla kýymet biçilmeyip yalnýz bununla kýymet biçildiði içindir.»
Yine itiraz vârit olup, "Kýymet nikâhta dahi baþka þeyin yani cima istifadesinin bedelidir. Ona baþvurmak kýymet biçmek içindir." denilmiþtir. Buna verilen cevap, ulemanýn þu sözüdür; «Bu kadýna kocasý müslüman olmazdan önce domuzun kýymetini getirseydi, kadýn kabule mecbur edilirdi. Çünkü kýymet için aynýn hükmü vardýr. Binaenaleyh konulan bu mehrin muceblerindendir. Müslüman olmakla kýymetini almak imkânsýzlaþmýþtýr. Biz de onun muceblerinden olmayan bir þeyi, yani mehr-i misli vâcip kýldýk.»
Bu gösterir ki domuzun kýymeti nikâhta onun bedelidir, ayný yerinedir. Onun için kadýnmüslüman olmazdan önce bunu kabus mecbur edilir. Müslüman olduktan sonra mecbur edilmez. Hâne meselesi bunun hilâfýnadýr. Aralarýnda fark olmadýðý teslim edilse bile, zekât bahsinin sonunda onuncu bâpta geçen þu sözle cevap verilir: «Hânede kýymet almanýn caiz olmasý, þefinin hakký zaruretindendir. Burada ise zaruret yoktur. Çünkü mehr-i misil vâciptir demek mümkündür.»
«Ýslâm diyarýnda cima...» Yani milki yeminle olmayan cima demek istiyor. Bununla dârý harpteki cimadan ihtiraz etmiþtir. Çünkü dârý harpte had vurulmaz. Mehre gelince: Bunun hükmünü görmedim.
«Yalnýz iki meselede had vurulmaz.» Eþbâh´ýn nikâh bahsinde böyle denilmiþtir. Yine orada sünnet miktarýnýn kaybolmasý hükümlerinden olmak üzere þöyle denilmiþtir: «Müstesna olanlar sekiz meseledir ve buradaki üzerine þunlar ilâve edilmiþtir:
1) Zýmmî bir kadýn mehirsiz nikâh edilir de sonra karý-koca müslüman olurlarsa, mehirsiz nikâh olacaðýna îtikatlarý olduðu takdirde mehir yoktur.
2) Sahibi cariyesini kölesine nikâh ederse, esah kavle göre mehir yoktur.
3) Köle þüphe ile hanýmefendisine cimada bulunduðu zaman mehir yoktur. Bu hüküm, ulemanýn daha önce, "Sahibi kölesinin zimmetinde alacak borç hak edemez." sözlerinden alýnmýþtýr.
4) Harbî bir kadýnla cima ederse,
5) Yahut kendisine vakfedilen cariyeyle cima ederse,
6) Veya rehin edilen cariyeyle, helâldir zannýyla rehin edenin izniyle cima ederse. Eþbâh sahibi son üç meselede mehir lâzým gelmediðini söylemiþtir. Ben bunu þimdiye kadar görmedim.»
Halebî Bahýr´ýn hudud bâbýndan mahâl þüphesi dolayýsýyla had vurulamayan neviden olmak üzere þunu nakletmiþtir: «Yine bu nevidendir ki, fasit olarak satýlan bir cariye ile teslim almazdan önce cimada bulunursa. milk vâki olduðu için had vurulmaz. Teslim aldýktan sonra cima ederse yine had vurulmaz. Çünkü fesih hakký vardýr. Binaenaleyh o cariyede milk hakký var demektir. Satýcýsý muhayyer olmak þartýyla satýlan cariyenin hükmü de böyledir. Çünkü milki bâkîdir. Muhayyerlik müþteriye olmak þartýyla satýlýrsa hüküm yine budur. Çünkü cariye tamamýyla milkinden çýkmýþ deðildir.» Halebî diyor ki: «Acaba bu dört meselede mehir yok mudur? Þarihin mutlak sözü bunu andýrmaktadýr. Ama araþtýrmalýdýr.»
Ben derim ki: Birinci mesele cariyeyi teslim etmeden satmak meselesinde dahildir. Bunda mehir yoktur. Satýcýsý muhayyer olmak þartýyla satýlan cariye de öyledir. Çünkü onunla cimada bulunmak satýþý fesih olur. Fâsit olarak satýlan cariye ile teslim aldýktan sonra cima meselesine gelince: Mehrin lâzým gelmesi gerekir. Çünkü bu cima baþkasýnýn milkine vukubulmuþtur. Müþteri muhayyer olmak þartýyla satýlan cariye dahi müþteri satýþý geçerli saymak þartýyla böyledir.
«Ýzinsiz evlenen çocuktur ilh...» Hâniyye´de þöyle denilmektedir: «Mürâhik (bülûða yaklaþan) bir çocuk velîsinin izni olmadan bir kadýnla evlenir de onunla zifafa girerse, babasý kadýnýn nikâhýný reddettiði takirde, ulema çocuða had vurulmayacaðýný, ukr da lâzým gelmeyeceðini söylemiþlerdir. Had vurulmamasý, çocuk olduðu içindir. Ukr (mehir) lâzým gelmemesi ise, kadýn nikâhýnýn geçerli olmadýðýný bile bile onunla evlendiði içindir. Demek ki hakkýnýn bâtýl olmasýna razýdýr.» «Kezâ uyuyan dul bir kadýnla zina etse, kendisine had ve ukr lâzým gelmez. Yahut bülûða ermiþ bir bâkire kendisini cimaya davet ederse, bekâretini giderdiði takdirde hüküm yine budur. Kadýn cimaya zorlanýrsa veya küçük yahut cariye olursa, velev ki onun emriyle yapsýn had ve ukr lâzým gelmez. Çünkü küçük kýzýn kendi hakkýný ýskat için emir vermesi doðru deðildir. Cariyenin de sahibinin hakkýný ýskat için emir vermesi doðru olamaz. Zinayý ikrar etmekle çocuða mehir lâzým gelmez.» Bu satýrlar kýsaltýlarak Hindiyye´den alýnmýþtýr.
«Cariyesini satan» müþteriye teslim etmeden onunla cimada bulunursa, ona had ve mehir yoktur. Çünkü bu iþ mahâl þüphesinden ileri gelmiþtir. Zira cariye henüz onun elinde ve garantisindedir. Helâk olmuþ olsa, onun milkine döner. Vergi garantiye baðlýdýr. O kimseye mehir vâcip olsa hadde müstehak olurdu.
«Sâkýt olur.» Yani bekâretin payýna düþen müþteriden sâkýt olur ve müþteri muhayyer kalýr. Nitekim cariyenin bir cüzünü telef etse hüküm budur. Valvalciyye.
«Aksi takdirde bir þey sâkýt olmaz.» Yani bekâret yoksa kýymetinden bir þey sâkýt olmaz. Müþteriye dahi muhayyerlik yoktur. Ýmam-ý Azam´dan müþteriye muhayyerlik sabit olacaðý rivayet edilmiþtir. Valvalciyye.
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:53:55
METÝN
Bir cariye baþka bir cariyeye çarpar da bekâretini bozarsa, mehr-i mislini vermesi lâzým gelir.
Küçük kýzýn babasý onun mehrini isteyebilir. Kýz erkeðe dayanabilecek gibi ise, kocasý da onun teslimini isteyebilir. Bezzâzî diyor ki: Yaþ muteber deðildir. Onu teslim alýr da kaçarsa, erkeðin onu aramasý lâzým gelmez. Bir kimse bir kadýna hile yaparak onu alýrsa, kadýný getirinceye veya kadýnýn ölümü bilininceye kadar hapsedilir.
ÝZAH
«Bir cariye baþka bir cariyeye çarparsa ilh...» Bu mesele üzerine bâbýn baþýnda söz geçmiþtir.
«Küçük kýzýn babasý onun mehrini isteyebilir.» Velev ki kocasý ondan istifade edemesin. Nitekim Hindiyye´de Tecnis´ten naklen bildirilmiþtir. Küçük kýz kayýt deðildir. Hindiye´debildirildiðine göre. baba, dede ve hâkimin bâkire kýzýn mehrini teslim almaya haklarý vardýr. Bâkirenin küçük veya büyük olmasý fark etmez. Ancak bülûða ermiþ olup bundan men ederse nehyi sahihtir. Bunlardan baþka velîlere bu hak yoktur. Vasî küçük kýz hakkýnda buna mâliktir. Bülûða ermiþ dul hakkýnda teslim alma hakký baþkasýna baðlý deðil kendine aittir.
«Baþka velilere bu hak yoktur.» sözü anneye de þâmildir. Onun meh-ri teslim almaya hakký yoktur. Ancak vasî, ise kýz bülûða erîp kocasý ermediðinde annesi mehrini isteyebilir. Nitekim bunu Hindiyye sahibi ifade etmiþtir. T.
Ben derim ki: Yani annenin ikrarý olmaksýzýn mehrin alýndýðý sabit olursa, anne isteyebilir. Çünkü Bezzâziye ve diðer kitaplarda þöyle denilmiþtir: «Kýz bülûða erer de kocasýndan mefrini ister, kocasý onu kýzýn küçüklüðünde babasýna verdiðini iddia eder, babasý da bunu ikrarda bulunursa, babasýnýn kýzý aleyhinde ikrarý sahih olmaz. Çünkü bu halde baba mehri teslim almaya selahiyattar deðildir. Binaenaleyh onu ikrara da selahiyattar olamaz. Kadýn mehrini kocasýndan alýr. Kocasý kýzýn babasýndan bir þey alamaz. Çünkü kendisî, babasýnýn teslim alma velâyeti varken teslim aldýðýný ikrar etmiþtir. Ancak alýrken, seni kýzýn mehrinden ibrâ ettim der de sonra kýz inkârda bulunursa, kocasý burada babasýndan hakkýný isteyebilir.» Bezzaziye´de þu da vardýr: «Velî mehri teslim alýr da sonra dâmada iade ettiðini iddiada bulunursa, kýz bâkire olduðu takdirde tasdik edilmez. Çünkü velînin mehri teslim almaya selâhiyeti vardýr. îadeye selahiyeti yoktur. Kadýn dul olursa, velî tasdik edilir. Çünkü kendisi emindir. Emaneti iade ettiðini söylemektedir.»
Yine Bezzâziye´de þöyle denilmektedir: «Kýz bülûða ersin ermesin, babasý onun mehrini alýr da çeyizini yaparsa; yahut mehir yerine bir ayrý teslim alýrsa, kýzýn cevaz vermemeye hakký yoktur. Çünkü mehri teslim alma velâyeti babalara aittir. Sonra tasarruf hakký da öyledir.» Lâkin Hindiyye´de, "Bulûða ermiþ bir kýzýn mehri yerine arazi teslim alýr da kýz buna razý olmazsa, böyle yapmak âdet olduðu takdirde. babanýn yaptýðý caizdir. Aksi takdirde caiz olamaz. Velev ki kýz bâkire olsun." denilmiþtir. Mehri teslim alma meselelerinin tamamý Bahýr ve Nehir´de velîler bâbýnýn baþýndadýr.
«Bezzâzi diyor ki ilh...» Ýbaresi þudur: «Baba küçük kýzýný kocasýna vermeye mecbur edilemez. Lâkin koca mehr-i muacceli vermeye icbar edilir. Eðer koca kýzýn erkeklere dayanabileceðini söyler de baba inkâr ederse, hâkim o kýzý kadýnlara gösterir. Yaþ muteber deðildir.»
Ben derim ki: Hattâ Tatarhâniyye´de, "Bülûða eren kýz erkeðe dayanamayacaksa, babasýna onu kocasýna vermesi emredilmez." denilmektedir.
GÝZLÝ VE ÂÞÝKÂR MEHÝR
METÝN
Mehir gizli anlaþtýklarý mehirdir. Bazýlarý âþikâre anlaþtýklarý mehir olduðunu söylemiþlerdir. Boþamaya kadar müeccel býrakýlan mehir talâký ric´î ile mehr-i muaccel olur. Ama kadýna ricatla müeccel olmaz. Kadýn kendisi ile evlenmek þartýyla mehrini kocasýna hîbe eder de kocasý razý olmazsa, evlensin evlenmesin mehir bâkîdir. Kadýn mehrini birine hîbe eder de onu teslim almak için kendisine vekâlet verirse, sahih olur. Mehri bir insana havale eder do sonra kocasýna hîbe ederse, sahih olmaz. Hîbe etmek isteyenin hîlesi (çaresi) budur. Ama sahih deðildir.
ÝZAH
«Mehir gizli anlaþtýklarý mehirdir ilh...» Bu meselenin iki vechi vardýr. Birincisi: Gizlice karý-koca bir mehir koyarlar, sonra âþikâre olarak ondan daha fazlasýyla nikâh kýyarlar. Cins birdir. Mehir koyduklarýný ittifak ederlerse, mehir gizli koyduklarý mehirdir. Ýttifak etmezlerse, koca ziyadenin riya için yapýldýðýna delil getirmedikçe akit esnasýnda konulan mehr-i müsemmadýr. Cins muhtelif olursa bakýlýr: Mehir koyduklarýna ittifak etmezlerse, mehir akit esnasýnda kararlaþtýrýlan mehr-i müsemmadýr. Ýttifak ederlerse, nikâh mehr-i misille münaki olur. Gizlice mehri altýn olarak kararlaþtýrýrlar da sonra âþikâr olarak mehir koymamak þartýyla nikâh kýyarlarsa, mehir gizli olarak anlaþtýklarý altýnlardýr Çünkü bundan döndüklerini gösteren bir þey yoktur. Kadýna mehir olarak altýn verilmemek þartýyla nikâh kýyarlar veya âþikâr olarak mehirden bahsetmezlerse, nikâh mehr-i misille münakit olur.
Ýkinci vecih þudur: Gizlice bir mehir koyarak nikâhý akdederler. Sonra âþikâre olarak mehrin ondan daha fazla olduðunu ikrar ederler. Ziyadenin riya olduðuna ittifak ederler veya þehadetle sabit olursa; mehir, gizli akdi yaparken söyledikleridir. Þehadette bulunulmazsa. Ýmameyn´e göre mehir birincisi, Ýmam-ý Âzam´a göre ikincisidir. Þayet baþka cinsten ise, hepsi birincinin üzerine ziyade olur. Aksi takdirde ziyade birinciye yapýlan ziyade miktarý olur. Bu satýrlar Zahîre´den kýsaltýlmýþtýr.
Hâsýlý birinci vecihle akit ancak âþikâre olarak cereyan etmiþtir. Ýkinci vecihte ise bunun aksinedir. Yahut akit, biri gizli, biri âþikâr olmak üzere iki defa yapýlmýþtýr. Nitekim evvelce bunun Fetih´ten naklen musannýfýn, "Akitten sonra konulan veya ziyade edilen mehir yarýya bölünmez." dediði yerde uzun uzadýya arz etmiþtik. Yalnýz orada buradakine bir nevi muhalefet vardýr. Dikkat edilirse giderilmesi mümkündür.
«Boþamaya kadar müeccel býrakýlan mehir...» ifadesi, mâlûm bir müddete kadar tecil edilen mehirden ihtirazdýr. Çünkü o talâktan sonra müddeti gelinceye kadar bâkîdir.
«Talâk-ý ric´î ile muaccel ahýr.» sözü mutlaktýr yahut iddet bitinceye kadar devam eder. Nitekim umumiyetle ulemanýn kavli budur. Birinci kavle göre kadýna müracaat ederse, mehirmüeccel olmaz. Ric´î sözü bir kayýt deðildir. Hattâ bâin sözü de evleviyetle öyledir. Biz bu bâptaki sözün tamamým musannýfýn, "Kadýnýn kocasýný cimadan men etmeye hakký vardýr." dediði yerde arz etmiþtik.
«Mehrini kocasýna hîbe ederse ilh...» Yani bir adam boþadýðý karýsýna, "Bende alacaðýn olan mehrini bana hîbe etmedikçe seninle evlenmem." der de, kadýn kendisiyle evlenmek þartýyla hîbe eder, kocasý buna razý olmazsa, evlensin evlenmesin mehir kocasýna borçtur. Bezzâziye.
«Kocasý buna razý olmazsa» sözünden murad; seninle evlenmiyorum derse sözüdür. Bu, hîbeyi red sayýlýr. Onun için de mehir boynuna borç kalýr. Velev ki razý olmadýktan sonra o kadýnla evlenmiþ olsun.
«Birine hîbe eder de...» Yani kocasýndan baþkasýna hîbe ederse demektir. Çünkü borcu borçluya hîbe etmek mutlak surette sahihtir. Baþkasýna hîbe etmek ise, teslim almaya memur etmedikçe sahih olmaz ve sanki teslim aldýðý anda hîbe etmiþ gibi olur, teslim almadan sahih olmaz. Nitekim Câmiu´l-FusuIeyn´de beyan edilmiþtir.
«Hîbe etmek isteyenin hîlesi budur ilh...» ifadesi gösteriyor ki, bu yalnýz mehre mahsus deðildir. Ama bu hakikatten uzaktýr. Çünkü havalede borçlunun rýzasý þarttýr. Hîbeyi isterse, havaleye razý olmaz. Meðer ki mesele havalenin hîbeye mâni olduðunu bilmeyen biri hakkýnda tasvir edilmiþ olsun. Þarih kitabýn sonundaki daðýnýk meselelerde buna cevap vermiþ ve, "Havale edilen þahýs borçludan istemeye imkân bulur. Onu borçlunun rýzasýný þart koþmayan birine arz eder." demiþtir. Yani Mâlikî mezhebinden birine arz eder demek istiyor. Hîlelerden biri de, hîbeden önce kocasýndan çýkýlý bir þeyi mehirle satýn almaktýr. Yani hîbeden sonra onu görme muhayyerliði ile iade eder. Yahut bir insan çýkýlý bir þeyle hîbeden önce mehri hakkýnda kadýnla uzlaþýr. Nitekim Kýnye´den naklen Bahýr´da beyan edilmiþtir. Bu son hîle daha güzeldir. Allahu a´lem!
Ynt: Nikah By: neslinur Date: 13 Mart 2010, 16:55:04
KÖLENÝN NÝKÂHI BÂBI
METÝN
Rakîk (köle), bütünü veya bir kýsmý baþkasýnýn malý olan kimsedir. Kýnn ise tamamý baþkasýnýn malý olan kimsedir. Kýnnýn, cariyenin, mükâtebin, müdebberin ve ümmüveledin nikâhý mevlânýn cevaz vermesine baðlýdýr. Cevaz verirse geçerli olur. Reddederse batýldýr. Zifaf olmadýkça mehir yoktur. Zifaf olursa, âzâd edildikten sonra kendisinden mehr-i misil istenir.
ÝZAH
Musannýf müslümanlardan nikâha ehliyeti olanýn nikâhýný bitirdikten sonra ehliyeti olmayanýn nikâhýna baþlýyor ki, o da köledir. Kölenin nikâhýný kâfirden önce zikretmesi, köleler ekseriyetle müslüman olduklarý içindir. Nehir.
«Baþkasýnýn malý olan kimsedir.» Sýhâh´ta þöyle denilmiþtir: «Rakîk baþkasýnýn malýdýr. Bire de çoða da ýtlak olunur.» Bahýr sahibi diyor ki: «Burada murad, insanlardan baþkasýnýn malý olan memlûktur. Çünkü ulemanýn beyanýna göre, bir kâfir düþman memleketinde esir alýnýrsa rakîktir. Ama memlûk deðildir. O memleketten çýkarýlýrsa, memlûk dahi olur. Bu izaha göre insanlardan her memlûk rakîktir. Fakat her rakîk memlûk deðildir.» Þu halde burada rakîkten murat; müslüman memleketine getirilendir. Bir cariye esir alýnýr da müslüman memleketine gelmezse, evlendiði takdirde nikâhý mevkuf deðil bâtýl olur. Çünkü nikâhý kýyýldýðý anda ona cevaz veren biri yoktur. Nitekim araþtýrma suretiyle Nehir´de beyan edilmiþtir.
Ben derim ki: Þöyle denilebilir: Ona cevaz veren vardýr. O da Ýslâm ordusunun kumandanýdýr. Çünkü kumandan onu Ýslâm diyarýna çýkarmadan da çýkardýktan sonra da satabilir.
«Bütünü veya bir kýsmý» ifadesi, bölünene, mükâteb gibi nâkýs milk ile memlûk olana ve müdebberle ümmüveled gibi kendisi için hürriyet sebebi bulunana þâmildir.
«Kýn ise, tamamý baþkasýnýn malý olan kimsedir.» ifadesi, bölüneni çýkarýrsa da, mükâteb, müdebber ve ümmüveled tarifte dahildir. Çünkü bunlar memlûkte dahildirler. Mugrib´de þöyle denilmektedir: «Kýn, kölelerden kendisi ve ana-babasý baþkasýnýn malý olandýr. Ýkiye, mecmua ve kadýna hep kýn denilir. Ama cariyeye kýnne denildiðini iþitmedik. Ýbnü´l-A´râbî´den rivayet olunduðuna göre "Abdü´n kýnnün" denilir ki, hâlis köle mânâsýnadýr. Fukahanýn sözleri de buna göredir. Çünkü onlar bu sözden müdebber ve mükâteb olmayan köleyi kasdederler.» þu halde münasip olan Rahmetî´nin sözüdür ki, "Kýn, kendisi için hürriyet sebebi bulunmayan tam memlûktur." demiþtir. Halebî þunu söylemiþtir: «Sonra bilmelisin ki, rik ile milkten herbiri kâmil ve nâkýs olur. Kýnde ikisi de kâmildir. Bir kýsmý âzâd olan kölede ikisi de nâkýstýr. Mükâtebde rik kâmil: müdebberle ümmüveledde ise milk kâmildir.»
«Kýnnýn nikahý...» diye mutlak býraktýðý için, bu söz kendi evlendiði veya baþkasýnýnevlendirdiði suretlere þamildir. Nikâhla kayýtlamasý, mutlak olan teserri (cariyecilik) haram olduðu içindir. Fetih sahibi þöyle demiþtir: «Tâcirler için mühim bir fer´î mesele: Çok defa bir kimse cimada bulunmak için kölesine bir cariye verir. Halbuki sahibi izin versin vermesin köleye bu caiz deðildir. Çünkü cimanýn helâl olmasý; þer´an ya milk-i yeminle, ya nikâh kýymakla sabit olur. Kölenin milk-i yemini yoktur. O halde ona cimanýn helâl olmasý yalnýz nikâh akdine münhasýr kalýr» Bahýr.
"Cariyenin..." Biliyorsun ki kýn tabiri erkek ve kadýna þâmildir.
«Mükâtebin...» Çünkü kitabet kazanç hakkýnda hacrin çözülmesini (yasaðýn kaldýrýlmasýný) icap eder. Cariyesini evlendirmek de bu kabildendir. Çünkü evlendirmekle sahibi için mehir ve nafaka hâsýl olur. Kendisini ve kölesini evlendirmek bunun hilâfýnadýr. Mükâtebde bir kýsmý âzât olmuþ köle de dahildir. Ýmam-ý Azam´a göre onun nikâhý caiz deðildir. Ýmameyn´e göre caizdir. Çünkü o borçlu bir hürdür. Bunu Bahýr sahibi söylemiþtir.
«Ümmü veledin...» sahibinden, baþkasýndan olan oðlu da onun hükmündedir. Meselâ bir kimse ümmüveledini biriyle evlendirir de evlendiði kocasýndan bir oðlu olursa, hükmü annesinin hükmü gibidir. Ümmüveledin sahibinden doðurduðu çocuk ise hürdür. Tamamý Bahýr´dadýr.
«Cevaz verirse geçerli olur ilh...» Cevaz vermek veya reddetmek zifaftan önce olursa, mesele zâhirdir. Zifaftan sonra ise, reddetiði takdirde köle âzât edildikten sonra mehir kendisinden istenir. Cevaz verirse, bu hususta Muhit´ten naklen Bahýr´da ve diðer kitaplarda þöyle denilmiþtir: «Kýyasa göre iki mehir vâcip olur; Bunlarýn biri zifaf ile, diðeri cevaz vermekle lâzým gelir. Nitekim nikâh-ý fâsit sahih olarak yenilenirse hükmü budur. Ýstihsana göre kendisine yalnýz mehr-i müsemma lâzým gelir. Çünkü mehr-i misil vâcip olsa, akit itibariyle vâcip olur ve o zaman bir akitle iki mehir vermesi icabeder ki, bu imkânsýzdýr.» Sonra cevaz vermek bazen sarih, bazen de zaruret icabý delâlet yoluyla olur. Nitekim gelecektir. Burada nikâh olduðunu bildikten sonra susmanýn cevaz vermek sayýlmadýðýna iþaret vardýr. Nitekim Kýnye´den naklen Kuhistânî´de beyan edilmiþtir.
«Mehir yoktur.» Bu söz, "bâtýldýr" cümlesi üzerine tefri edilmiþtir. H. Yani köleye mehir vermek, cariyeye mehir almak yoktur.
METÝN
Sonra mevlâdan murad, cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olan baba, dede, hâkim, vasî, mükâteb, iþ adamý ve mütevelli gibi kimselerdir. Köleye gelince: Onu evlendirmeye ancak âzâdýna mâlik olan kimsenin selâhiyeti vardýr. Dürer. Bu gibiler izinle evlenirlerse, mehir ve nafaka kendilerine ait olur. Yani kýn ve benzerleri izinle evlendiklerinde mehir ve nafaka onlarýn borcu olur. Çünkü vücup sebebi kendilerinden ileri gelmektedir. Ölürlerse, alacak yerkalmadýðý için mehir ve nafaka sâkýt olurlar. Kýn mehirle nafaka için satýlýr. Müdebber gibi sairleri satýlamaz. Bilakis çalýþarak öder. Mevlâsý ölürse, kudreti olduðu takdirde toptan ödemesi lâzým gelir. Nehir ve Kýnye,
ÝZAH
«Cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olandýr.» Yani velev ki sahibi olmasýn. Bahýr. Bu söz, mirasçý ile müþteriye de þâmildir. Velî ölür veya onu satar da vâris olan efendisi yahut müþteri cevaz verirse, caiz olur. Aksi takdirde caiz deðildir. Nitekim Ýmadiye´de buna iþaret olunmuþtur. Kuhistânî. Bu söz, iki þerike de þâmildir. Bunlardan biri, cariyeyi evlendirir de kocasý cimada bulunursa, diðeri reddettiði takdirde mehr-i mislin yarýsý ile mehr-i müsemmanýn yarýsýndan hangisi azsa o da evlendirenin olur. Bahýr.
"Baba..." Yani yetimin babasýdýr. Böylesi yetimin cariyesini evlendirebilir. Dedesi, vasîsi ve hâkim de öyledir. H. Çünkü bu kazanç kabilindendir. Fetih.
"Mükateb..." Zira yukarýda geçtiði vecihle. kazanç kabilinden olduðu için, mükâteb sahibinin cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. T. Ýzinli köle bundan hariçtir. O cariyeyi dahi evlendirmeye selâhiyattar deðildir. Bahýr. Ýzinli çocuk dahi öyledir. Dürer.
«Ýþ adamý» dahi iþ sahibi kadýnýn cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. Bunu Halebî Kuhistânî´den nakletmiþtir. Ýnân Þeriki bunun hilâfýnadýr. O evvelce görüldüðü vecihle evlendirmeye selahiyattar deðildir. Mudârib (þirket ortaðý) dahi böyledir. Nitekim Bahýr´da belirtilmiþtir.
«Ve mütevelli»yi Bahýr sahibi inceleyerek zikretmiþ, þöyle demiþtir: Ama beytülmâlin kölesiyle müslüman memleketine getirilen ganimet, kölesinin kumandan ve mütevelli tarafýndan izinli olduklarýnda, taksim ve vakýftan önce nikâhlarýnýn hükmü ne olacaðýný görmedim. Cariyenin nikahý sahih olmak gerekir. Kölenin nikâhý vasî gibi sahih olmayacaktýr. Sonra Bezzâziye´de gördüm ki: "Köleyi evlendirmeye ancak onu âzâda selâhiyeti olan selâhiyattardýr." denilmiþtir. Yani kölede sahih olmadýðýný gösterir demektir. Cariyede ise, vasîden hüküm çýkararak caizdir demek gerekir. Ýhtimal þarih sadece mütevelliyi zikretmekle yetinmiþ; kumandaný zikretmemiþtir. Çünkü vasî ile mütevellinin hükümleri bir kaynaktan sulanmaktadýrlar. Lâkin beytülmâlde kumandan dahi vasiye mülhaktýr. Hattâ beytülmâlin akarýný satmaya hakký yoktur. Ancak vasînin selâhiyetli olduðu yerlerde satabilir. Ýmam, müslümanlar tarafýna almadan önce olsun, aldýktan sonra olsun, ganimet malý bir köleyi satabilir. Binaenaleyh bir malahat gördüðünde cariyeyi evlendirmeye de selahiyattardýr. Düþün!
«Köleye gelince ilh...» Bundan þu mesele istisna edilir: Baba oðlunun cariyesini oðlunun kölesiyle evlendirirse. Ebû Yusuf´a göre caizdir. Vasî bunun hilâfýnadýr. Lâkin Mebsût´ta. "Zâhir rivayette caiz deðildir." denilmiþtir. Binaenaleyh istisna yoktur. Bahýr.
«Çünkü vücup sebebi kendilerinden ileri gelmektedir.» Yani kýn, müdebber ve mükâtebden ileri gelmektedir. Akit mehirle nafakanýn vâcip olmasýna sebeptir. Ehlinden sâdýr olmuþtur, mâni de yoktur. Mani mevlânýn hakkýdýr, mevlâ akde izin vermiþtir.
«Mehir ve nafaka sâkýt olurlar.» Bahýr´da mehrin sakýt olmasý, Kenz´in, "Ýzinli bir köleyi evlendirirse" dediði yerde, "kazanç býrakmadý ise" diye kayýtlanmýþtýr. Þarihin sözünde de ona iþaret vardýr. Nafakaya gelince: Hâkim tarafýndan konmuþ bile olsa, hür bir adam ölünce sâkýt olur. Köleden sâkýt olacaðý evleviyette kalýr.
«Kýn mehirle nafaka için satýlýr.» Yani onu sahibi satar. Çünkü bu onun zâtýna taallûk eden bir borçtur. Ýzin verdiði için sahibi hakkýnda da zâhir olmuþtur. Binaenaleyh satmasý emrolunur. Satmazsa, onun huzurunda köleyi hâkim satar. Ancak onun kýymeti miktarýný vermeye razý olursa, o zaman satamaz. Muhit´te böyle denilmiþtir. Nehir. Sahibinin huzurunda diye þart koþmasý, ihtimal fidyesini verir diyedir. Borçlu mezun kölede zikredildiðine göre, alacaklýlarýn dahi bu köleyi çalýþtýrmaya haklarý vardýr. Bahýr sahibi nafakadan dolayý demiþtir. Bunun mânâsý, þayet karýsý köleyi her günün nafakasý için çalýþtýrmak isterse, buna dahi hakký olduðunu anlatmaktýr.
Ben derim ki: Mehir için dahi çalýþtýrmaya hakký vardýr.
«Müdebber gibi...» Mükâteb, bir kýsmý âzât edilmiþ köle ve ümmüveledin çocuðu da satýlamaz. Nitekim Bahýr´da beyan edilmiþtir.
«Bilâkis çalýþarak öder.» Çünkü bunlar satýþa yaramaz. Binaenaleyh kendi kýymetinden deðil de kazançlarýnýn kýymetinden öderler. Mükâteb ödemekten âciz kalýrsa, mehir boynuna borç olur ve onun sebebiyle satýlýr. Ancak mehri sahibi ödeyip de kýnnde olduðu gibi onu kurtarýrsa satýlmaz. Bunun kýyasý þudur: Müdebber Þâfiî bir hâkimin satýlsýn diye hüküm vermesiyle tekrar köleliðe dönerse, mehrin boynuna borç olmasýdýr. Bahýr.
«Mevlâsý ölürse ilh...» Kýnye´de þöyle denilmiþtir: «Bir kimse müdebberini bir kadýnla evlendirir de sonra ölürse, mehir kölenin boynuna borç olur. Ne zaman âzât edilirse, kendisinden alýnýr.» Bu ifade söz götürür. Çünkü hükmü âzât edilmeden köleyi çalýþtýrmaktýr. Âzât edildikten sonraya geciktirme yoktur. Bahýr. Nehir sahibi diyor ki: «Bu þöyle def edilir:Kýnye´nin ifadesinde bahsedilmeden geçilmiþ bir hüküm vardýr ki, o da þudur: Müdebbere sahibinin hayatýnda çalýþmak lâzým gelir de sahibi ölürse, âzât edildikten sonra kendisinden mehir alýnýr mý alýnmaz mý? Evet alýnýr. Bu, kudreti varsa toptan alýnacaðý hususunda zâhirdir ve çalýþma hükmü bâtýl olur.»
Ben derim ki: Cevabýn hâsýlý þudur: Müdebber sahibinin hayatýnda mehir için çalýþýr. O öldükten sonra ise, evvelâ kendi boynunu kölelikten kurtarmak için kýymetinin üçte ikisihakkýnda çalýþýr. Mehir boynuna borç olur. Onu âzât edildikten sonra hür insanlarýn borcu gibi öder. Çalýþma yoluyla ödemez. Mehrin hepsi elinde bulunursa toptan alýnýr. Bulunmazsa, fakir borçlu muamelesi yapýlýr. Bu mânânýn Kýnye´nin ibaresinden anlaþýlmasý gizli olduðu için þarih bu meseleyi hem Kýnye´ye hem Nehir´e nisbet etmiþtir.
METÝN
Lâkin sebebi yenilenirse, nafaka için tekrar tekrar satýlýr. Mehir için ise bir defa satýlýr; kalaný âzâd edildikten sonra istenir. Ancak köleyi kadýna satarsa o baþkadýr. Hâniyye. Sahibi cariyesini kölesiyle evlendirse, esah kavle göre mehir vâcip olmaz. Bezzâzî, "Bilâkis sâkýt olur." demiþtir.
ÝZAH
«Lâkin sebebi yenilenirse ilh...» Yani kendisine nafaka lâzým olur da bu uðurda satýlýr, fakat kýymeti borcu olan nafakaya yetmezse, kalaný zimmetinde borçtur. Âzât edildikten sonra kendisinden istenilir. Zâtýna taallûk etmez. Binaenaleyh Ýmam Ebû Yusuf´a göre bu hususta satýlmaz. Sonra üzerinde birkaç nafaka toplanýrsa. Ebû Yusuf´a göre onlar için satýlýr. Kalan hususunda yukarýda zikredildiði gibi yapýlýr. H. Bunun vechi, Mebsût´tan naklen Bahýr´dadýr ki þudur: Nafakanýn vücubu zaman geçmekle yenilenir. Bu da yeni yapýlmýþ borç hükmündedir. Yani vücubu yenilenen nafaka Ýmam Ebû Yusuf´a göre yeni yapýlan borç hükmündedir. O borç için köle satýlýr. Borçlar toplanýr da onlar için evvelâ satýlýrsa iþ deðiþir. Çünkü kalanýný almak için ikinci defa satýlmaz. Çünkü borçlar bir borç hükmündedir. Sadru´þ-Þeria´nýn nafakalar bahsinde söylediði buna muhaliftir. Ondan anlaþýldýðýna göre, borçlarýn kalaný için de satýlýr. Nitekim beyaný inþaallah orada gelecektir.
Sonra anlaþýlýyor ki, bu hüküm, nafaka anlaþarak konulduðu veya hâkimin hükmüyle takdir edildiði zamandýr. Çünkü böyle olmazsa, zamanýn geçmesiyle nafaka sâkýt olur. Nitekim ulema bunu nafakalar bahsinde anlatmýþlardýr. Sonra Bahýr´ýn nafakalar bahsinde meselenin þu suretlerini gördüm: Hâkim kadýna meselâ bir aylýk nafaka takdir eder de köle bunu ödemekten âciz kalýrsa, sahibi ödemediði takdirde hâkim köleyi satar. Köle ancak ödemekten âciz kaldýðý borç için satýlýr. Meselâ her günün nafakasý için satýlmaz. Çünkü bu sahibine zarardýr. Kendi kýymeti kadar borcu toplandýðý için de satýlmaz. Çünkü bu kadýna zarardýr. Nafakanýn iki tarafýn anlaþmasýyla konulmasý da sahih olmamak gerekir. Zira köle tasarruftan men edilir. Bir de sahibine zarar vermek için fazlasýný kastediyor diye itham edilir. Onun içindir ki, Bahýr sahibi bu meseleyi nafakayý hâkim koymuþsa diye farzetmiþtir.
«Mehir için ise bir defa satýlýr.» Burada þöyle denilebilir: «Ýmam Ebû Yusuf´a göre köle karýsýný boþar da tekrar alýrsa, kendisine ikinci bir mehir lâzým gelir ve ikinci defa satýlýr. Þu halde mehirle nafaka arasýnda fark» ancak Ebû Yusuf´a göre nafakanýn yenilenmesindedir. Bu mutlaka lâzýmdýr. Mehir bunun hilâfýnadýr.» Tahtâvî buna þöyle cevap vermiþtir: «ikinci akitle yenilenen nafakanýn sebebi birincide de tahakkuk etmiþtir. Binaenaleyh kölenin bir þey hakkýnda satýlmasý tekerrür etmiþtir. Ýkinci mehir hakkýnda satýlmasý bunun hilâfýnadýr. Çünkü bunun sebebi müstakil bir akittir. Hattâ sahibinin iznine baðlýdýr.»
Ben derim ki: Bunun hâsýlý þudur: ikinci akitle yenilenen nafaka yeni bir borç hükmünde olsa da ve ikinci defa onun için satýlsa da ancak bu nafakanýn sebebi -ki birinci akittir- bir olduðundan, her vecihle yeni bir borç sayýlmamýþtýr. Ýkinci mehir ise, her vecihle yeni bir borçtur. Çünkü o yeni bir sebeple vâcip olmuþtur. Sen biliyorsun ki bu cevap kanaatbahþtýr. Sonra bil ki kölede mehir ve nafaka borcu bir kusur sayýlýr. Müþteri buna razý olmazsa muhayyerdir.
TEMBÝH: Bahýr sahibi diyor ki: «Mirâc´da kölenin mehir için tekrar satýlamamasý, bütün mehir hakkýnda satýldýðý içindir diye illetlendirilmiþtir. Bu þunu ifade eder ki, köle kadýnýn mehr-i muacceli için satýlýr da sonra vadesi gelirse, ikinci bir defa daha satýlýr. Çünkü birinci defa sadece bir kýsmý hakkýnda satýlmýþtýr.
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü bu daha evvel Mebsût´tan naklettiði, "Kölenin borçlarýndan nafakadan baþka hiçbir borç yoktur ki, onun için köle tekrar satýlsýn. Nafaka için tekrar satýlýr. Çünkü onun vücubu zaman geçmekle yenilenir ilh..." ifadesine muhaliftir. Þüphesiz ki vade gelmezden önce mehr-i müeccel vâcip idi. Yalnýz istenilmesi vadenin gelmesine geciktirilmiþti. Binaenaleyh müþteriye göre vücup yenilenmemiþtir ki, ikinci defa satýlsýn. Bir de þu lâzým gelir ki, mehir meselâ bin dirhem olur da kölenin kýymeti yüz dirhem ederse, yüz dirheme satýldýðýnda ikinci, üçüncü ilh... defalar satýlmasý gerekir. Çünkü her defasýnda köle bütün mehir karþýlýðýnda satýlmýþ deðildir. Bu, ulemanýn açýkladýklarýna muhaliftir. Mirâc sahibinin. "Bütün mehir için satýlýr." sözünden muradý, kölenin bütün mehir karþýlýðýnda yani satýlýrken vâcip olan bütün mehri ödemek için satýldýðýný anlatmaktýr. ikinci akitle meydana gelen nafaka bunun hîlâfýnadýr. Çünkü birinci akitte köle nafaka için satýlmamýþtý ki, ikinci akitte nafaka için tekrar satýlýyor denilsin. Maksat mehirle nafakanýn farkýný göstermektir. Nitekim Bahýr sahibi nafakalar bahsinde açýklamýþtýr. Oraya müracaat et ve anla!
«Ancak köleyi kadýna satarsa o baþkadýr.» Çünkü kadýnýn kölenin kýymeti miktarý borcu, ondan alacaðý miktarla karþýlaþarak kýsas olur. Kalaný da sükût eder. Çünkü köle sahibi, kölesinden bir alacak hak edemez. H.
«Sahibi cariyesini kölesiyle evlendirirse ilh...» Bunun hâsýlý; Kýnnýn satýldýðý ilk meseleyi, cariye köle sahibinin cariyesi deðilse diye kayýtlamaktýr. Bu öncekinden istisna gibidir. Sonra bu istisnadan o cariyenin satýþa izinli ve borçlu olmasýný istisna etmiþtir. Çünkü kölebunun için dahi satýlýr. Musannýf burada cariye ile köleyi mutlak ifade etmiþtir. Binaenaleyh her ikisinin de kýnn yahut müdebber veya cariye ümmüveled, köle ümmüveled oðlu olmalarý hallerine þâmildir.
«Mehir vâcip olmaz.» Çünkü bu kendisinin kendisinden alacaklý olmasýný istilzam eder. Bu ise mâkûl deðildir. Bu þuna binaendir: Cariyenin mehri, mezun, mükâteb ve bir kýsmý âzât edilmiþ olmamak þartýyla iptidaen sahibi için sabit olur. Nitekim Nehir´de belirtilmiþtir. H. Ýzinli cariyeyi istisna etmesi söz götürür. Yakýnda gelecektir.
«Bilâkis sâkýt olur.» Yani mehri evvelâ sahibine borç olur. Sonra ondan sâkýt olur. Þuna binaen ki, cariyenin mehri evvelâ kendisi için sabit olur, sonra sahibine intikal eder. Nitekim Nehir´de Fetih´ten naklen böyle denilmiþtir. H. Mehrin cariye için vâcip olmasýnýn faydasý þudur: Þayet cariyenin borcu varsa, mehirden alýnarak borcu ödenir. Ulema birincinin daha zâhir olduðunu söylemiþlerdir. Bîrî´nin Eþbâh üzerine yazdýðý Câmiu´l-Kebir þerhinde böyle denilmiþ; Dürer sahibi de bunu teyid etmiþtir. Bu da Valvalcî´nin sahihlemesini teyid eder. Bahýr sahibi diyor ki: «Ben bu ihtilâfýn semeresinden bahseden görmedim. Ama þöyle denilebilir: Semeresi þurada zâhir olur: Baba küçük oðlunun cariyesini kölesiyle evlendirirse;ikinciye göre sahih olur. Ýmam Ebû Yusuf´un kavli de budur. Birinciye göre sahih olmaz. Tarafeyn´in kavli de budur.» Valvalciyye buna kesinlikle kail olmuþ ve þöyle ta´lil etmiþtir: «Bu, cariyeyi mehirsiz nikâhlamaktýr. Çünkü mehir halen kölenin kazancýndan köleye vâcip deðildir.» Rahmetî ona itiraz ile, "Küçük çocuk nâmýna bir malýn babasýna vâcip olmasý imkânsýz deðildir. Kölesini kendi cariyesiyle evlendirmesi bunun hilâfýnadýr." demiþtir.
Ben derim ki: Galiba Rahmetî, "kölesiyle evlendirse" sözündeki zamirin babaya ait olduðunu anlamýþ olacaktýr. Halbuki zamir küçük çocuða aittir. Nitekim Zahîriyye´de açýklanmýþtýr. Þu da var ki, Allâme Makdisî hilâfýn semeresini cariyenin o mehirden borcunu ödeyip ödeyememesi meselesi yapmýþ ve, "Vâciptir diyen kavil tercih edilir. Onun için Ýbn-i Emîr Hacc bu kavli sahihlemiþtir." demiþtir.
radyobeyan