> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hazreti Muhammed a.s.v > Mucize Ve Büyük Özellikleri > Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler  (Okunma Sayısı 1271 defa)
21 Aralık 2009, 23:41:30
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 21 Aralık 2009, 23:41:30 »



Peygamberimizin Bisetinden (Gönderilmesinden) Önce, Rahib Ve Hahamların Verdikleri Haberler


Bu konuda Hâkim ve Beyhaki, Selmân-ı Fârisî´den şöyle naklederler... Selmân´a sormuşlar: "Müslümanlığı kabul etmezden önceki halin nasıldı?" diye. O şu bilgiyi vermiş: "Ben,. Ramhürmüz halkından bir yetim idim. Babam ise mecûsîlerin dihkanlarından (din adamlarından} biri idi... Ben bir Öğreticiye gidip gelmekteydim. Onun yakınlarından olmak için, kendisinden ayrılmamaya başladım. Yaşça benden büyük bir de kardeşim vardı ki, o kendi hâlinde yaşardı... Bense fakir bir gençtim... Öğretici (muallim), ders halkasından kalktığı zaman, onu koruyanlar da dağılırdı. Onlar dağılınca da muallim kıyafet değiştirerek çıkar ve dağa giderdi... Bunu, sık sık yapardı. Bir gün kendisine, beni de yanında götürmesini söyledim... Dedi ki: "Sen bir gençsin, gizli şeylerden birini açığa vurursun diye korkuyorum." Ben: "Korkma" dedim. O dedi ki: "Gittiğin bu dağda öyle adamlar var ki, devamlı ibâdet edip Allah´ı zikrediyorlar, âhirete inanıyorlar... Ve gerçekten iyi kimseler. Bunlar, bizim ateşe ve puta taptığımızı, Allah´a ortak koştuğumuzu ve bizlerin bir din üzere olmadığımızı söylüyorlar.." Ben: "Bu adamların yanma beni de götür" dedim. O: "Onlardan izin alayım da öyle" dedi ve gittiği zaman kendilerinden benim hakkımda izin istemiş, onlar da kabul etmişler... Derken birlikte dağa gittik. Baktım onlar altı-yedi kişiler... Şiddetli ibâdetten çok cansız düşmüşler. Gündüzleri hep oruç tutup geceleri sabaha kadar ibâdet ediyorlar. Ağaç kabuğu veya ne bulurlarsa onu yiyiyorlar... Bizimle konuştukları zaman, Allah´a hamdettiler ve geçmiş peygamberlerden bahsedip sözü Hz, isa´ya getirdiler ve: "Allah onu peygamber kıldı. O, babasız dünyaya geldi. Allah onu kendisine elçi olarak gönderdi ve ona ölüyü diriltmek, kuş yaratmak, körlerin gözünü açmak gibi mucizeler de verdi... Fakat kavmin bir kısmı kendisini inkâr etti, bazıları da ona inandılar..." diye konuştular. Ve bana hitaben dediler ki: "Ey delikanlı! Bilesin ki senin bir Rabbin var, O´na inanıp bağlanmalısın!... Bu dünyânın bir de âhireti var. Buna da inanmalı ve hazırlanmalısın... Çünkü âhirette yerin yâ cennet olacak, yâ da cehennem. Şu etrafımızdaki ateşe tapan insanlar var ya, bunlar hiç şüphesiz delâlet ve küfür ehli kimselerdir! Bunların yaptıklarından Allah, asla razı değildir ve bunlar dinsizdir ler." Onların bu konuşmalarını dinledikten sonra ayrıldık, sabahleyin yine yanlarına girdik... Yine aynen, daha önceki gibi bize konuştular ve pek güzel şeyler söylediler... Ben onların sohbetine devam ediyordum. Bana dediler ki: "Ey Selmân, sen bir gençsin. Bizim yaptığımızı yapmaya güç yetiremezsin. Sen, hem ibâdet et hem de istirahat eyle, güzelce ye iç..."

Derken onların bu halinden haberdar olan hükümdar, kendi ülkesini terk etmelerini istedi. Onlar orayı terkederken, ben de kendilerinden ayrılmak istemedim. Hep beraber Musul´a geldik. Halk bunların etrafını sardı. Derken yanımıza mağara da yaşamakta olan bir adam geldi. Halk bu sefer onun etrafını sardı ve kendisine´ büyük saygı gösterdiler... O, bunlara dedi ki: "Sizler daha evvel nerede yaşıyordu nuz?" Bunlar bilgi verdiler. O: "Bu genç, niçin sizinle beraberdir?" diye sordu. Bizimkiler de ona benim hakkımda çok iyi şeyler söylediler ve benim kendilerine tabî olduğumu anlattılar... Halkın bu adama olan saygısı öyle büyüktü ki, böylesini hiç görmemiştim... Derken Allah´a hamd edip konuşmaya başladı ve geçmiş peygamber ve onların çektikleri hakkında güzel bilgiler verdi... Sonunda sözü İsa´ya getirip nasîhata başladı: "Ey ahâlî Allah´tan korkunuz ve İsa´nın getirip tebliğ ettiği şeylere muhalefet etmeyiniz! Aksi halde cezasını görürsünüz!..." şeklinde hitap etti... Sonra kalkıp gitmek istedi. Ben kendisine rica edip beni yanından ayırmamasını istedim. Cevabında: "Ey delikanlı, senin benimle birlikte olmaya gücün yetmez. Zira ben yaşadığım mağaradan sadece haftanın pazar günleri çıkarım" dedi. Ben de: "Sizden ayrılmak istemiyorum!" diye İsrar ettim. O da kabul etti ve birlikte mağaraya gittik. Onun ne yemesi vardı ne de uykusu. Hep ibâdet ediyordu... Tâ pazar gününe kadar... Pazar günü gelince birlikte çıktık ve halkın yanına geldik. Halk etrafımızı sardı... O önceki konuşması gibi bir konuşma yaptı... Sonra yine mağaraya döndük. Haftalar hep aynı şekilde geçiyordu.

Nihayet yine bir pazar günü halkın huzuruna geldik. O aynı şekilde bir konuşma yaptı ve dedi ki: "...Biliniz ki ben artık iyice ihtiyarladım, ölümüm yakındır. Ben yıllardır Kudüs´e gitmek hasretiyle yanmaktayım ve mutlaka gitmeliyim." Böyle dedi ve yola çıktı. Ben de kendisinden ayrılamayacağımı söyleyerek onunla birlikte çıktım.

Nihayet Beyt-i Makdis´e geldik. O, mescid´e girip ibâdet etmeğe başladı. O bana demişti ki: "Ey Selmân, Allah yakında bir peygamber gönderecek, adı Ahmed olacak, Mekke´den çıkacak... O, hediyeyi kabul edecek, sadakayı kabul etmeyecek... İki omuzunun biraz sol tarafında mühür bulunacak, işte şu içinde bulunduğumuz zaman, onun gelmesinin yaklaştığı zamandır... Bana gelince, sanmıyorum ki ben ona yetişeyim! Zira iyice ihtiyarladım. Eğer sen ona yetişecek olursan, ona inan ve tabî ol!" Ben kendisine dedim ki: "Efendim, eğer o peygamber, bana sizden öğrendiğim ve şimdi üzerinde bulunduğum dinimi terketmemi emrederse, yine ona tabî olayım mı?" Cevabında: "Evet, benden öğrendiğin dînin terkedilmesini istese dahî, ona uy!" dedi... Sonra Beytü´l-Makdis´ten çıktı. Onun kapısı Önünde bir adam oturuyordu. Onun elinden tutarak: "Kum bismillâh^Allah´m adıyla kalk!" dedi ve o kötürümü ayağa kaldırdı. O da birşeyi yokmuş gibi kalktı... Sonra üstad, kimseye bakmadan çekip gitti. Ben de hemen arkasından koşturmak istedim, fakat oradaki adam bana: ´Tardım et de eşyamı sırtıma alayım, ben de yoluma gideyim" dedi. Ben de kendisine yardım ettim. Sonra üstadın peşinden koştum... Fakat bir türlü kendisine yetişemedim. Kime rastlasam onu soruyordum. Aldığım cevaplarda hep "İleride, ileride!" oluyordu...

Çok gayret ettimse de onun izine rastlamadım. Bir gün bir kervana rastladım, kendilerine üstadımı görüp görmediklerini sordum... Onlar, konuşma tarzımdan benim İranlı olduğumu anladılar. İçlerinden biri, devesini çöktürerek beni o deveye bindirdi. Kendisi de binerek yola koyulduk. Beni ülkelerine, yani Medîne´ye götürdüler. Orada köle olarak sattılar. Sahibem bir kadındı ve beni, kendisine âit bir hurma bahçesinde çalıştırıyordu... Nihayet bir gün, Medîne´ye sevgili peygamberimiz hicret buyurmuşlar. Bunu haber alınca, yanıma bir miktar hurma alarak O´nun huzuruna gittim ve hurmaları önüne koydum. O: "Bu nedir?" diye sordu. Ben de: "Bir sadakadır" dedim. Peygamberimiz, kendileri yemeyip arkadaşlarına onu yemelerini söyledi. Ben, daha sonra yine bir miktar hurma alarak O´nun huzuruna gittim ve hurmaları önüne koydum. O yine: "Bu nedir?" diye sordu. Ben de: "Bu bir hediyedir" dedim. Bu sefer hem kendileri Bismillah çekip yedi, hem de ashabına yemelerini söyleyip onlar da yediler... Kendi kendime: "işte bunlar, peygamberlik alâmetlerinden bâzılarıdır" diyordum... Sonra O´nun arka tarafına dolaştım. O, maksadımı sezmiş olacak ki, elbisesinin omuz kısmını sarkıtarak, iki omuzu arasındaki nübüvvet mührünü görmemi sağladı. Bu alâmeti de gördükten sonra, tam kanâat getirdim ve tekrar O´nun huzuruna gelip edeple oturdum. "Eşhedü" diyerek alenen şehâdet getirdim: "Allah´tan başka hiç bir ilâh yoktur! Ve sen Allah´ın resulüsün!" diyerek müslüman oldum..."

îbn-i Sa´d, Beyhaki ve Ebâ Nuaym (bu konuda, daha geniş bir şekilde) îbn-i İshâk´tan şöyle rivayet ederler: Bana Asım bin Ömer´in, Mahmud bin Lebid´den, onun da îbn-i Abbas´tan rivayeti şöyledir: O demiştir ki: Bana Selmân-ı Fârisi kendisi anlattı ve dedi ki: Ben faris halkından biri idim. Babam, bulunduğu yerin ağası idi. Beni çok severdi. Hatta bir kız evladı imişim gibi, beni evden dışarı salmazdı. Sonra mecusilikte çok çalışıp ilerledim ve ateşgedede hadim oldum. Zerdüştlük dininin hiç söndürülmeden yandırılan ateşinin başında kalıyor, onu devamlı yakmakla meşgul bulunuyordum. Bu meşguliyetimin dışında herhangi bir işle bir ilgim ve bilgim yoktu. Babamın arazileri vardı. O da bu işlere bakıyordu. Bir gün bana: "Oğlum, ben işlerime bakamaz oldum. Haydi arazime git, adamlarımızın çalışmalarını güzelce kontrol et. Benden de fazla ayrı kalma" dedi. Ben, babamın emri üzerine araziye giderken yolda kiliseye rasladım. Nâsâranın buradaki ibâdetlerinden sesler geliyordu. Merakımı çekti ve "Acaba bu nedir?" diye ilgilendim. Sorduğum kimseler: "Nasrâniler namaz kılıyorlar" dediler. Kiliseye girdim, gördüğüm şeyler beni hayretler içinde bıraktı. Onların yanında ta güneş batıncaya kadar oturdum. Babam, adamlar salıp her tarafta beni aramış. Akşamleyin eve döndüğümde, tabii araziye gidemeden dönmüş oluyordum. Babam bana: "Nerede idin, niçin araziye gitmedin?" diye sordu. Dedim ki: "Babacığım, giderken bir yere rastladım, nasrâniler burada ibâdet edip namaz kılıyorlarmış. Onların namaz ve duaları çok hoşuma gitti. Ben de kendileriyle beraber oturup onların ibâdetlerini seyre daldım." Babam dedi ki: "Oğlum, senin dinin, senin atalarının dini, onların dininden daha hayırlıdır!" Ben dedim ki: "Baba Allah´a yemin ederim ki, bizim dinimiz onların dininden hayırlı değildir. Onlar Öyle kimseler ki, Allah´a ibâdet ediyorlar, namazlar kılıp dualar ediyorlar. Bizler ise, kendi ellerimiz ile yaktığımız eteşe tapıyoruz. Kendi haline bırakacak olsak, ateşimiz sönüp gidecek..." Bunun üzerine babam bana çok kızdı, ayağıma demir zincirler vurarak beni bir odaya hapsetti.

Derken ben, nasrânilere gizlice haber saldım ve dedim ki: "Bu dininizin aslı nerededir?" Onlardan "Şam´dadır" diye cevap geldi. Ben kendilerine, "Şam´dan insanlar geldiği zaman bana haber veriniz, onlarla birlikte Şam´a gitmek istiyorum" dedim. Bir gün Şam´dan tacirler gelmiş, bana haber verdiler. Bunların hangi gün dönecekle...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler
« Posted on: 28 Mart 2024, 19:29:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler rüya tabiri,Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler mekke canlı, Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler kabe canlı yayın, Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler Üç boyutlu kuran oku Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler kuran ı kerim, Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler peygamber kıssaları,Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberler ilitam ders soruları, Peygamberimizin Bîsetinden Önce Hahamların Verdikleri Haberlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes