> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Nikah
Sayfa: 1 ... 6 7 8 [9] 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nikah  (Okunma Sayısı 12809 defa)
13 Mart 2010, 17:13:49
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #40 : 13 Mart 2010, 17:13:49 »



RADÂ BÂBI

METİN


Radâ veya ridâ´, meme emmek demektir. Şer´an vakt-i mahsusunda bir kadın memesinden -velev bâkire veya ölü yahut hayızdan kesilmiş olsun- süt emmektir. Boğazından ve burnundan akıtmaya da emme hükmü verilmiştir. Vakt-i mahsus; İmam-ı Âzam´a göre ikibuçuk sene, İmameyn´e göre yalnız iki senedir. Esah olan da budur. Fetih. Fetva bununla verilir. Nitekim Kudûrî´nin Avn´den naklen sahihlediği de budur. Lâkin Cevhere´de, "Süt müddeti ikibuçuk sene içindedir. Sütten ayrıldıktan sonra emzirmek haramdır. Fetva buna göredir." denilmiştir.

İZAH

Nikâhtan maksat, çocuk doğurmaktır. Çocuk ilk anlarında ekseriyetle yalnız süt emmek suretiyle yaşar. Onun süt emmeye müteallik hükümleri vardır. Bunlar da nikâhın eserlerinden olup, ondan bir müddet sonra geldiğinden, süt meselesini nikâh hükümlerinin sonuna bırakmak icabetmiştir. Sonra derler ki, radâ, bahsi İmam Muhammed´in tasnifinden değildir. Onu bazı arkadaşları yapmış ve revaç bulsun diye İmam Muhammed´e nisbet etmiştir. Onun için Hâkim Ebu´l-Fadl Kâfî nâmındaki Muhtasar´ında bundan bahsetmemiştir. Halbuki kendisi bütün kitaplarında ta´lillerini hazfederek İmam Muhammed´in kavlini zikretmeyi iltizamda bulunmuştur. Umumiyetle ulemaya göre ise; bu bahis İmam Muhammed´in ilk tasnif ettiği eserlerdendir, Hâkimin bundan bahsetmemesi, nikâh bahsinde bahsettiği ile yetindiği içindir, Fatih. Rada´ kelimesini rudâ´ şeklinde okumak da caizdir. Ulemanın bunu zikretmemeleri, çocukla beraber başkasının da emmesi mânâsına geldiği içindir.

"Memesinden..." kelimesi hakkında Misbâh´ta şöyle denilmiştir: Meme kadına mahsustur. Ama erkek hakkında da kullanılır. Bu tarif noksandır. Çünkü lügatta emmek umumidir. Velevki hayvan memesinden olsun. Binaenaleyh evlâ olan, Kâmus´ta bildirildiği gibi radâ´; lügaten sütü yelinden veya memeden içmektir. T.

"Kadın" tabiriyle erkek ve hayvan tariften hariç kalırlar. Bahır.

«Yahut hayızdan kesilmiş olsun» tabirini Nehir sahibi ulemanın mutlak sözlerinden çıkararak söylemiş ve, "Bu fetva hâdisesi olmuştur." demiştir.

«Emme hükmü verilmiştir ilh...» sözü, Bahır sahibine ret cevabı olmak üzere yapılmış bir tariftir. Bahır sahibi şöyle demiştir: «Tarif tard suretiyle bozuktur. Çünkü bazen emmek bulunur da süt mideye ulaşmazsa, radâ´ hükmü bulunmaz. Aksi suretiyle de bozuktur. Zira bazen radâ´ bulunur emmek yoktur. Nitekim boğaza ve buruna akıtmak da böyledir.» Sonra Bahır sahibi şöyle cevap vermiştir: «Emmekten murad, ağız ve burundan mideye ulaşmaktır. Hassaten ağızdan emmeyi zikretmesi, mideye ulaşmaya sebep olduğu içindir. Binaenaleyhsebebi ıtlak ile müsebbebi kasdetmiştir.» Nehir sahibi kendisine şöyle itirazda bulunmuştur: «Emmek, mideye ulaşmayı gerektirir. Çünkü Kâmus´ta ´mass´ kelimesi nazik olarak içmek mânâsında kullanılmış; ağız ve burundan akıtmaya da ´mass´ hükmü verilmiştir. H.»

«Vakt-i mahsusunda» demeye hâcet yoktur denilebilir. Çünkü süt emen çocuk tabiri buna hâcet bırakmaz. Bunun sebebi, süt müddeti geçtikten sonra çocuğa ´süt çocuğu´ denilmemesidir. Bu İnâye´de bildirilmiştir. Nehir. Ama söz götürür. İnâye´nin ibaresi şöyledir: «Büyük insana süt çocuğu denilmez.» İnâye sahibi bunu emmenin haram olması hususunda büyükle küçük müsavidir diyenlerin sözünü ret için söylemiştir.

"Avn´den..." Umumiyetle nüshalarda böyle denilmiştir. Bazı nüshalarda ise bunun yerine "Uyn´dan" tabiri kullanılmıştır. Bunların ikisi de kitap adıdır. Benim Nehir´de gördüğüm ´Uyun´dur. Kudûrî´nin Tashih´inde de öyledir.

«Lâkin ilah...» sözü, "Fetva bununla verilir." ifadesine istidraktır. Hâsılı şudur: Burada iki kavil vardır, Bunların ikisiyle de fetva verilmiştir. T.

METİN

Ulema İmam-ı Âzam´ın kavli için Teâlâ Hazretlerinin şu âyet-i kerîmesiyle istidlâl etmişlerdir: «Çocuğun ana karnında taşınmasıyla sütten ayrılması otuz aydır.» Yani bunlardan herbirinin müddeti otuz aydır demektir´´. Şu kadar var ki; birincinin noksanlığı, Hz. Âişe´nin, "Çocuk ana karnında iki seneden fazla kalmaz..." sözüyle olmuştur. Böyle bir söz ancak işitmekle bilinir. Âyet-i kerîme müevveldir. Çünkü ulema müddeti azına da çoğuna da tevzi etmişlerdir. Binaenaleyh delâleti kesin değildir. Şu kadar var ki, mukallide vâcip olan, Müctehid´in deliliyle amel etmektir. Velevki delili zâhir olmasın. Nitekim Resmü´l-Müftî´de ifade edilmiştir. Lâkin Hâvî´nin sonunda şöyle denilmektedir: İmameyn İmam-ı Azam´a muhalefette bulunurlarsa bazıları, müftî muhayyerdir demişlerdir. Esah olan delilin kuvvetine itibar etmektir.

İZAH

«Yani bunlardan herbirinin müddeti otuz aydır.» Fetih sahibi diyor ki: «Bunun vechi şudur: Teâlâ Hazretleri iki şey zikretmiş, ikisine bir müddet tayin buyurmuştur. Şu halde bu müddet her ikisi için tam olarak müddettir. İki şahsa konulan borç müddeti gibi. Meselâ bir adam filancada olan alacağımı ve filancada olan alacağımı bir sene erteledim derse, bu sözden, herbirini tam bir sene bekleyeceği anlaşılır.»

«Şu kadar var ki birincinin noksanlığı...» Yani haml müddetinde otuz aydan noksan olması, Hz. Âişe hadisiyte sabit olmuştur.

«Çocuk ana karnında ilh...» Fethu´l-Kadir´de bu ibare şöyledir: «Çocuk ana karnında iki seneden fazla kalamaz. Velevki el iğinin yörüngesi , kadar olsun. Bir rivayette. "Velevki eliğinin gölgesi kadar olsun." buyrulmuştur. Biz bunu yerinde tahriç edeceğiz.»

«Böyle bir söz ancak işitmekle bilinir.» Çünkü miktar bildiren şeylere akıl ermez. Fetih. Yani bunlar merfu ve Peygamber (s.a.v.)´den işitilmiş hadis hükmündedir.

"Müevveldir." Yani başka mânâya te´vili kabildir. Binaenaleyh birinci mânâya delâleti kesin değildir. Onu haber-i vâhitle tahsisi caizdir.

«Tevzi etmişlerdir.» Yani İmameyn gibi ulema, otuz ayı, haml müddetinin azına da çoğuna da tevzi etmişlerdir. Azı altı ay, çoğu iki senedir. Binaenaleyh otuz ay herbiri için ayrı ayrı değil, iki müddetin mecmuudur.

«Şu kadar var ki» sözü cevapta ilerlemedir. Bu sözde Fetih sahibinin İmam-ı Âzam´ın yukarıda geçen deliline yaptığı itiraza işaret vardır. İtiraz şudur: Otuz kelimesi, bir söylenişte hem otuz hem yirmidört mânâsında kullanılmış olmak lâzım gelir. Bu ise sayı isimlerinde hakikatla mecazı bir araya getirmek demektir ki, caiz değildir. Muhakkıkin ulemadan birçokları bunu söylemişlerdir. Çünkü bu, müsemmalarını bildirmek mesabesindedir.

Rahmetî buna şöyle cevap vermiştir «Çocuğun ana karnında taşınması ve sütten ayrılması ayrı ayrı iki müptedadırlar. ´Otuz´ kelimesi bunların birinin haberidir. Diğerinin haberi cümleden atılmıştır. Şu halde iki haberden biri hakikatında, diğeri mecazında kullanılmış demektir. Ve bir sözle hakikatle mecazı biraraya toplamak yoktur.» İkinciye de şu cevabı vermiştir: «Teâlâ Hazretlerinin; "Hacc belli aylardan ibarettir." âyet-i kerîmesinde ´ay´ kelimesi iki bütün ayla üçüncünün bir kısmına ıtlak edilmiştir.»

Ben derim ki: Burada "Ay sayı isimlerinden değildir." diye itiraz edilebilir. Münasip cevap, Cumhur´un dediği gibi. "ondan iki müstesna" sözünden sekiz kasdedilmiş olmasıdır. Nitekim Fetih´te buna işaret edilmiştir. Lâkin bu istisnaya mahsustur. Bizim sözümüz ise onda değildir.

«Nitekim Resmü´l-Müftî´de ifade edilmiştir.» Bunu ifade eden, imam Kâdıhân´dır. Onu fetvalarının birincisinde, Resmü´l-Müftî faslında açık ibareyle değil de işaret yoluyla söylemiştir.

«Lâkin ilh...» cümlesi, "Mukallide vâcip olan ilh..." cümlesine istidraktır. Zira o cümle, İmameyn kendisine uysun uymasın İmam-ı Âzam´a tâbi olmanın vücubunu ifade etmektedir. Abdullah b. Mübarek´in kavli budur.

«Bazıları müftî muhayyerdir demişlerdir.» Bazıları da mutlak surette muhayyer olmadığını söylemişlerdir. Nitekim biliyorsun. Şu halde bu ikinci bir kavildir. Sirâciyye sahibi diyor ki: «Müftî müçtehid değilse birinci kavil esahtır.» Bundan anlaşılan, ikinci kavli tercih ettiğidir. Yani müçtehidse muhayyer bırakılır. Şüphesiz ki müçtehidi muhayyer bırakmak, yalnız delile bakma hususundadır. İşte Hâvî´nin: "Esah kavle göre itibar delilin kuvvetinedir. Çünküdelilin kuvveti mezhepte müçtehid olmayana zâhir değildir." sözünün mânâsı budur. Bu meselenin tam izahı benim Res-mü´l-Müftî adlı kasidemin şerhindedir.

«Esah olan, delilin kuvvetine itibar etmektir.» Bahır sahibi diyor ki: İmameyn´in delillerinin kuvveti gizli değildir. Çünkü Teâlâ Hazretlerinin, "Anneler çocuklarını tam iki sene emzirirler." âyet-i kerîmesi, müddet tamam olduktan sonra radâ´ hükmü olmadığına delâlet etmektedir. "Anlaşarak çocuğu memeden ayırmak isterlerse..." âyet-i kerîmesi ise, iki seneden önceye aittir. Buna delil, anlaşmak ve müşavere ile kayıtlamasıdır. Ondan sonra onlara muhtaç olmaz. Hidâye sahibinin İmam-ı Âzam namına, "Çocuğun ana karnında taşınmasıyla sütten ayrılması otuz aydır." âyet-i kerîmesiyle istidlâl ederek bunu yukarıda zikredildiği gibi herbirine ayrı müddet yapmasına gelince: Kendisi nesebin sübutu bâbında hakka dönmüş; otuz ay her ikisinindir amma altı ayı haml için, iki senesi sütten ayrılmak içindir, demiştir.»

METİN

Sonra hilâf haram kılınma hususundadır. Boşanan kadına emzirme ücreti lâzım gelmesi ise bilittifak iki seneyle sınırlandırılmıştır. Haram kılınma hükmü yalnız müddet içinde sabit olur. Zâhir mezhebe göre velevki sütten ayrılıp yiyecekle yetinmeye başladıktan sonra olsun. Fetva buna göredir. Fetih ve diğer kitaplar. Musannıf Bahır gibi, "Zeylâî´deki ifade mutemet kavlin hilâfınadır. Zira fetva her ne zaman muhtelif olursa, zâhir rivayet tercih olunur." demiştir. Süt müddeti geçtikten sonra çocuğu emzirmek mübah olamaz. Çünkü süt insanın cüzüdür. Zaruret yokken onunla faydalanmak sahih kavle göre haramdır. Vehbâniyye şerhi. Bahır´da, "Haram olan şeyle zâhir mezhebe göre tedavi ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nikah
« Posted on: 27 Nisan 2024, 15:45:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nikah rüya tabiri,Nikah mekke canlı, Nikah kabe canlı yayın, Nikah Üç boyutlu kuran oku Nikah kuran ı kerim, Nikah peygamber kıssaları,Nikah ilitam ders soruları, Nikahönlisans arapça,
Logged
13 Mart 2010, 17:16:03
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #41 : 13 Mart 2010, 17:16:03 »

METİN

Ancak kardeşinin anasıyla kızkardeşi müstesnadır. Buradaki istisna munkatıdır. Çünkü adı geçenlerin hürmeti. nesep cihetinden değil; musaheret cihetindendir. Binaenaleyh hadis fukahanın istisna ettiklerine şâmil değildir. Denildiği gibi akılla tahsise de yol yoktur. Çünkü kızkardeşin annesinin haram olması nesebendir. Zira annesidir yahut babasının cimada bulunduğu karısıdır. Radâ´da bu mânâ yoktur.

İZAH

«Buradaki istisna munkatıdır.» sözü, Beyzâvi´ye cevaptır. O, "Oğlunun süt kızkardeşiyle kardeşinin süt annesini bu kaideden istisna etmek doğru değildir. Çünkü onların nesepte haram olmaları musaheret yoluyladır; nesep yoluyla değildir." demiştir. Görülüyor ki sahih olmamak, istisnayı muttasıl kabul etmeye göredir. Burada Gâye´nin sözüne dahi cevap vardır. Gâye´de, "Şüphesizki bu, hadisi aklî delille tahsis etmektir." denilmiştir. Cevabın beyanı Zeylâi´nin dediğidir. Yani bu yanlıştır. Çünkü hadis nesep cihetiyle hürmet bulunduğu yerde süt dolayısıyla umumi hürmeti icabetmektedir. Neseben kardeşinin anasının haram olması, kardeşinin annesidir diye değil, kendi annesidir yahut babasının cimada bulunduğu karısıdır diyedir. Görülmüyor mu ki kardeşi olmasa da bu kadın ona haramdır. Keza neseben oğlunun kızkardeşi ona kızıdır diye haram olmuştur. Şu delille ki, oğlu bulunmasa bile o yine haramdır. Bu mânâ radâ. meselesinde dahi hürmeti icabeder. Hattâ süt cihetinden olan annesi, babasının karısı ve karısının kızıyla evlenmesi caiz değildir. Binaenaleyh tahsis dâvâsı bâtıldır.

Bu sözün hâsılı, şarihin dediği gibi istisnanın munkatı olmasına döner. Çünkü hadis ona şamil değildir. Şu da var ki, Halebî Beyzâvî´ye tebean şarihin, "Bu zikredilenlerin hürmeti musaheret dolayısıyladır." sözüne itiraz ile şunları söylemiştir; «Bu, iki cihetten söz götürür. Birincisi: oğlunun halasında musaheret tasavvur edilemez. Çünkü o anne-baba bir kızkardeşidir yahut baba bir veya anne bir kızkardeşidir. Çocuğunun halası kızında dahiöyledir. Çünkü o ya anne-baba bir kızkardeşinin kızıdır yahut baba bir veya anne bir kızkardeşinin kızıdır. İkincisi: geri kalan yedi surette musaheret yalnız bir takdire göre tasavvur olunabilir. Diğer takdire yahut diğer iki takdire göre hürmet musaheret sebebiyle değil, nesep dolayısıyladır. Bunun izahı şudur: Senin kardeşinin anası, ancak kardeşin baba bir kardeş olduğu zaman musaheret yoluyla haram olur. Çünkü o zaman kardeşinin anası babanın karısıdır. Anne-baba bir kardeş veya anne bir kardeş bunun hilâfınadır. Çünkü onun annesinin haram olması nesep cihetindendir. O senin annendir. Neseben oğlunun kızkardeşi, ancak anne bir oğlunun kızkardeşi olduğu vakit musaheret yoluyla haram olur. Zira senin üvey kızındır. Anne-baba bir kızkardeş veya baba bir kızkardeş olursa iş değişir. Zira senin kızındır. Oğlunun ninesi ancak annesinin annesi ise musaheret yoluyla haram olur. Çünkü o senin kayınvalidendir. Babasının annesi olursa iş değişir. Zira o senin annendir. Amcanın annesi ancak amca baba bir olursa musaheret yoluyla haramdır. Anne-baba bir veya anne bir olursa bunun hilâfınadır. Çünkü senin ninendir. Dayının annesi de amcanın annesi gibidir. Senin çocuğunun kızkardeşinin kızı, ancak kızkardeş anne bir ise o zaman musaheret yoluyla haram olur. Çünkü senin üvey kızının kızı olur. Anne-baba bir yahut baba bir kızkardeş olursa, bunun hilâfınadır. Çünkü senin kızının kızıdır. Senin çocuğunun çocuğunun annesi, ancak oğlunun oğlunun annesi ise musaheret yoluyla haram olur. Çünkü oğlunun karısıdır. Kızının kızının annesi bunun hilâfınadır. Çünkü o senin kızındır. Anlaşıldı ki, bununla yapılan ta´lil doğru değildir. Doğru ta´lil, "Zira kızkardeşinin annesinin haram olması ilh..." diyerek yaptığıdır. Nitekim onu beyan edeceğiz.»

«Ben derim ki: Birincinin cevabı şudur: Şarihin, "Bu zikredilenlerin haram olması musaheret yoluyladır." sözünden murad; kardeşinin annesiyle kızkardeşinin annesidir. Çünkü zikri geçen onlardır. Aşağıda gelen diğer suretler değildir. Bir de bundan sonra hepsine şâmil olan bir ta´lil yanmıştır. O da, "Zira kızkardeşinin annesinin haram olması ilh..." sözüdür, Hem de, "Oğlunun kızını ona kıyas et ilh..." demiştir. Nitekim izahını yapacağız.

İkincinin yani, "Musaheret ancak bir takdirle tasavvur edilebilir." sözünün cevabı şudur: Maksat bu takdirdir. Beyanı şudur: Hadis, nesep cihetinden haram olan her şahsın naziri süt cihetinden de haram olduğunu göstermektedir. Binaenaleyh neseben anne haramdır. Süt cihetinden anne de haramdır. Neseben kız haramdır. Keza süt cihetinden kız da haramdır denilir. Böylece nesep cihetinden haram olan kadınların sonuna kadar varılır. Anne-baba bir kardeşinin yahut anne bir kardeşinin annesi, senin annen olduğu için haramdır. Kardeşinin anası olduğu için değildir. Onun içindir ki, senin ondan kardeşin olmasa da, o sana yine haramdır. Binaenaleyh, "ana-baba bir kardeşinin veya ana bir kardeşin anası haram olur" demek güzel olmaz. Çünkü ulemanın, "anne haramdır" sözlerinin yanında tekrar olur. Böylece anlaşılır ki, maksat yalnız baba bir kardeşin annesidir. Buna, "Baba bir kardeşin annesi ancak musaheretle haram olmuştur. Hadis ise sadece süt hürmetini nesep hürmetinin üzerine tertip etmiştir. Hürmet-i musahere üzerine tertip etmemiştir." şeklinde itiraz edilince; şarih, bu istisna munkatıdır diye cevap vermiştir. Keza, "Oğlun kızkardeşi, ana-baba bir yahut baba bir ise, ancak senin kızın olduğu için haram olur." denilir. Neseben kızın haram olduğu mâlûmdur. Binaenaleyh bununla anne bir kızkardeş murad edilir. Çünkü o senin üvey kızındır. Onun neseben haram olan kadınlardan olmak üzere haram kılındığı mâlûm değildir. Şu halde tekrar yoktur. Lâkin hadiste dahil olmayıncs, istisnası munkatı sayılmıştır. Geri kalanlar hakkında da böyle denilir.

Hâsılı hadis süt hürmetini nesep hürmeti üzerine tertip edince, bu müstesnaların benzerlerinden bazıları bir takdire göre neseben, diğer bir takdire göre musaheret yoluyla haram olduğundan, hadisten birincl takdiri murad etmek sahih olmaz. Çünkü bundan faydasız bir tekrar lâzım gelir. Böylece ikinci takdir taayyün eder. Velevki buradaki istisna munkatı olsun. Tekrarı def ve helalı beyana tembih için bunu yapmak gerekir. Ulemanın sözleri olsa olsa böyle izah edilir. Allahu a´lem.

«Radâ´da bu mânâ yoktur.» Çünkü süt kardeşin veya süt kızkardeşin anası kendi anası olmadığı gibi, babasının zifaf olmuş karısı da değildir.

METİN

Sen buna oğlunun kızkardeşini, oğlunun kızını, oğlunun ninesini ve kızının ninesini, amcasıyla halasının annesini, dayısıyla teyzesinin annesini kıyas et! Çocuğunun halası, halasının kızı, çocuğunun kızkardeşinin kızı, çocuklarının çocuklarının annesi dahi öyledir. Bunların hepsi süt cihetinden bir adama helaldır. Kadının oğlunun kardeşi de kadına öyledir. Bunlar on suret eder. Erkek ve kadın olmaları itibariyle ise yirmiye varır. Erkeğe veya kadına helal olmaları itibariyle kırka vâsıl olur.

İZAH

«Buna kıyas et ilh...» Yani zikredilen mânâya oğlunun kızkardeşini ve kızını ilh ...kıyas et. De ki: Oğlunun kızkardeşi ile nesep cihetinden kızı ona, ancak kendi kızı veya karısının kızı olduğu için haramdır. Süt meselesinde bu mânâ yoktur, Oğlunun ninesiyle neseben kızı da öyledir. Ona ancak kendi anası veya karısının anası olduğu için haramdır. Süt meselesinde bu yoktu., Diğerlerinde de böylece devam et! Bu takrirle anlaşılır ki; "Zira kızkardeşin anasının haram olması ilh..." sözüyle zikredilen ta´lil, bütün suretlerde cereyan etmektedir. Lâkin her suretin kendine lâyık bir ifadesi vardır. Onun için şarih sen ona diğerlerini kıyas et demiştir. Buradaki zamir, zikredilen mânâya râcîdir. Kardeşinin annesine râcî değildir ki. "Bir kısmını makîs, bir kısmını makîsü´n-aleyh yapmakta mânâ yoktur." diye itiraz edilsin.

«Çocuğunun halası da öyledir.» Ulema çocuğunun teyzesini zikretmemişlerdir. Çünkü o nesep cihetinden de helaldır. O karısının kızkardeşidir. Bahır.

«Halasının kızı» yahut çocuğunun halası da öyledir. Neseben bu haramdır. Çünkü kızkardeşinin kızıdır. Fakat kendi halasının kızı hem neseben, hem süt cihetinden helaldır. T.

«Çocuğunun kızkardeşinin kızı» nesep cihetinden olursa. haramdır. Çünkü kızının kızı yahut üvey kızının kızıdır. T.

«Kadının oğlunun kardeşi de kadına öyledir.» Bu onuncuyu zikretmesi söz götürür. Çünkü o dokuz suretin mukabillerindendir. Yoksa dokuza aykırı bir kısım değildir. Nitekim beyan edeceğiz. Bunu Halebî söylemiştir.

«Erkek ve kadın olmaları itibariyle...» Yani muzafu´n-ileyhinde erkek ve kadın olduğuna bakarak yirmiye varır. Şöyle ki: Erkekle beraber kardeşinin annesi, oğlunun kızkardeşi, oğlunun ninesi, amcasının annesi, dayısının annesi, oğlunun halası, oğlunun halası kızı, oğlunun kızkardeşi kızı ve oğlunun çocuğunun annesi olur. Kadınla beraber de kızkardeşinin annesi, kızının kızkardeşi, kızının ninesi, halasının annesi, teyzesinin annesi, kızının halası, kızının halası kızı, kızının kızkardeşi kızı ve kızının çocuğunun annesi olur. Bunlar onsekiz eder. Yirmiye çıkarmak, mükerrer olan onuncuya bakaraktır.

«Erkeğe ve kadına helâl olmaları itibariyle ilh...» Yani helallık erkeğe nisbet edilirse, ona kardeşinin annesi, oğlunun kızkardeşi ilh... helâl olur denilir. Helallık kadına nisbet edilirse, kadına kardeşinin babası, oğlunun kardeşi, oğlunun dedesi, amcasının babası, çocuğunun dayısı. çocuğunun teyzesi oğlu, çocuğunun kızkardeşi oğlu, çocuğunun oğlu helâl olur denilir.

«Kıyasa göre çocuğunun amcası, çocuğunun amcası oğlu» demek lâzım gelirken, "çocuğunun dayısı, çocuğunun dayısı oğlu" dememiz, bunlar nesep cihetinden dahi haram olmadıkları içindir. Nitekim bunu Bahır sahibi açıklamıştır. Tahtâvî´nin ifadesine göre bu makamı başka bir suretle izah mümkündür ve bir adamın kardeşinin annesi ve kızkar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 17:17:15
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #42 : 13 Mart 2010, 17:17:15 »

METİN

İmam Muhammed hürmeti mutlak olarak iki kadına tâlik etmiştir. Bu kavlin esah olduğu söylenir. Yiyecekle karışan süt mutlak olarak hürmet isbat etmez. Velevki onu yudum yudum içsin. Sütten peynir yaparsa hüküm yine böyledir. Çünkü buna emmek denilmez. Bahır.

İZAH

«İmam Muhammed»in sözü, musannıfın söylediğinin mukabilidir. Musannıf, "İki kadından birinin sütü fazlaysa, haram hükmü yalnız ona taallûk eder. Mâsavi iseler, her ikisine taalûk eder." demişti.

«Mutlak olarak iki kadına tâlik etmiştir.» Yani ister sütleri müsavi gelsin, ister bir fazla olsun fark etmez; ikisi de haram kılar. Çünkü cins cinsi mağlûp edemez. H.

«Bu kavlin esah olduğu söylenir.» Bahır sahibi, "Bu kavil Ebû Hanife´den bir rivayettir." demiş; Gâye sahibi bunun daha zâhir ve daha ihtiyat olduğunu söylemiş, Mecmâ şerhinde ise, "Bunun esah olduğu söylenir." denilmiştir. Şurunbulâliyye´de "Bazı ulema İmam Muhammed´in kavlini tercih etmişlerdir. Hidâye sahibi de buna meyletmiştir. Çünkü İmam Muhammed´in kavlini geriye bırakmıştır. Nitekim Fetih´te de belirtilmiştir." denilmektedir. H.

«Mutlak olarak hürmet isbat etmez.» Yani İmam-ı Âzam´a göre süt, gâlip olsun mağlup olsun müsavidir. İmameyn´e göre ise, süt gâlip olursa haram kılar. Buradaki hilâf, ateş dokunmayan yemekle kayıtlıdır. Pişirilirse bilittifak mutlak haram kılmaz. Hilâf bir de, yiyecek katı olduğuna göredir. İçilecek şekilde sıvı olursa bilittifak çok olan itibara alınır. Bazıları ihtilâfın bir de, lokmayı kaldırırken sütün damlamaması hususunda olduğunu söylemişlerdir. Süt damlarsa, bilittifak haram hükmü sabit olur. İmam-ı Âzam´ın kavline göre esah olan, damlamanın itibara alınmamasıdır. Nehir.

«Velevki onu yudum yudum içsin.» Fakat bu hüküm az yukarıda Nehir´den naklettiğimize muhaliftir. Keza Fetih sahibinin kesin olarak söylediğine de aykırıdır. O, "Yiyecek sıvı olup içilirse, sütün fazlalığını itibara alırız." demiştir. Hâniyye´de dahi, "Yudum yudum içerse, bütün imamların kavline hürmet sabit olur." denilmiştir. Bahır sahibi dahi Müstesfa´dan naklen, "Yiyecekte İmam Muhammed´in koyduğu esas buna delâlet eder." demektedir. Yani yudum yudum içmek, haram hükmünü isbat eder demek istemiştir. Evet, Halebî´nin Mecmau´l-Enhür´dan; onun da Hâniyye´den naklettiğine göre, hiçbir suretle hürmet sabit olmaz diyenler de bulunmuştur. Serahsî bu kavle meyletmiştir. Sahih olan da budur. Nitekim ekseri kitaplarda belirtilmiştir.

Ben derim ki: Benim Hâniyye´de ve keza ondan naklen Bahır´da gördüklerim. yukarıda naklettiklerimizdir. Onlarda Serahsî´nin sözü yoktur. Serahsî´den nakledilen söz, yudum yudum içmek hususunda değil; başka şey hakkındadır. Zâhire´de şöyle deniliyor: «Bazıları; Ebû Hanife´nin kavline göre hürmetin sabit olmaması, lokmayı ağzına götürürken süt damlamadığına göredir. Damlarsa hürmet sabit olur demiş; birtakımları sabit olmadığını söylemişlerdir. Şemsü´l-Eimme Serahsî buna meyletmiştir. Şeyhülislâm´ın beyanına göre Ebû Hanife´nin kavline hürmetin sabit olmaması, yudum yudum yediğine göredir. Yudum yudum içerse sabit olur.» Demek oluyor ki, Şemsü´l-Eimme´nin sözü, sadece yemek esnasında damlamanın itibara alınmamasından ibarettir. Esah olan da budur. Nitekim Nehir´den naklen yukarıda geçti. Bu kavlin sahih olduğunu Hidâye sahibiyle başkaları da açıklamışlardır. Bizim sözümüz ise, yemek sıvı olup, yudum yudum içtiği surete mahsustur. Bu, gördüğün gibi hürmeti isbat eder. Ben aksini sahihleyen görmedim.

«Lokmayı ağzına götürürken sütün damlamasından, yemeğin içilecek gibi sıvı olması lâzım gelir.» denilemez. Çünkü öyle olsa, damlayan sade süt olmaz, yiyecekle ikisi birden damlardı. Bundan anlaşılır ki, murad, yemeğin içilemeyecek gibi koyu olmasıdır. Lokma tabiri de bunu göstermektedir.

«Sütten peynir yaparsa hüküm yine böyledir.» Bahır sahibi diyor ki: «Sütten ayran, yoğurt, peynir, ekşimik gibi bir şey yapar da çocuk onu yerse, bununla hürmet sabit olmaz. Çünkü buna süt emmek demezler. Keza bu, et bitirmez; kemik geliştirmez, yiyecek nâmına çocuk bununla yetinmez. Binaenaleyh haram kılmaz.» H.

METİN

Sütü şırınga etmek, kulağa ve sidik deliğine, karnındaki ve baştaki yaraya akıtmak hürmet isbat etmez. Erkeğin, koyunun ve başka hayvanların sütü dahi öyledir. Çünkü bunlarda keramet yoktur. Hünsa-i müşkil de öyledir. Meğerki kadınlar, "Bu kadar bol süt ancak kadından gelir." demiş olsunlar. Aksi takdirde hürmet isbat etmez. Cevhere.

İZAH

«Sütü şırınga etmek...» Dübürden bedenin içine salmaktır. «Çünkü bunlarda keramet yoktur.» Süt emmekle haram hükmünün sabit olması, keramet ve kıymet yoluyladır. Çünkü aralarında cüz´iyyet vardır. (İnsan insan doğurur.) Onun için koyun, çocuğun annesi sayılmamıştır. Aksi takdirde koç da babası olurdu. Kardeşlik anneliğin fer´idir. Bu meselenin tam tahkîki Fetih´tedir.

METİN

Büyük kadın velevki talâk-ı bâinle boşanmış olsun. Küçük ortağını emzirirse, annesine zifaf olmuş veya süt o adamdan gelmemişse. ikisi de o adama haram olurlar. Keza sütü küçüğünağzına bir adam akıtırsa, hüküm yine böyledir. Zifaf olmamışsa, küçük kızı ikinci defa alması caizdir.

İZAH

«Büyük kadın...» sözünü musannıf mutlak bırakmıştır. Binaenaleyh cima edilene de edilmeyene de şâmildir. Keza sütü o adamdan veya başkasından gelmiş olsun, emzirme işi boşanmadan önce veya sonra olsun, talâk ric´î veya bâin, ayrılmaları muvakkat veya ebedî olsun, bütün bu suretlere şâmildir.

«Velevki talâk-ı bâinle boşanmış olsun.» sözünden, ric´î talâkın hükmü evleviyetle anlaşılır. Çünkü ric´î talâkta evlilik her cihetten bâkîdir. Sonra bununla kayıtlaması, ihtirazî bir kayıt değildir. Çünkü zifaf olmuşsa, büyük kadının kızkardeşi, annesi, neseben kızıyla süt kızı da onun gibidir. Zira birincide kızkardeşinin kızını; ikincide iki kızkardeşi, üçüncüde kadınla onun kızının kızını bir nikâh altında toplamış olur. Halbuki bunlardan hiçbirini asla nikâh etmeye hakkı yoktur. Emziren kadını dahi alamaz. Velevki üçüncü surette büyük kadına zifaf olmamış olsun. Emziren kadın yine helâl olmaz. Çünkü karısının anası olur. Büyük karısını alması da caiz değildir. Çünkü karısının anası olur. Küçük karısıyla evlenmesi helâl olur. Çünkü o karısının kızının kızıdır. Karısına da henüz zifaf olmamıştır. Meselenin tamamı Bahır´dadır. T.

«Küçük ortağını...» süt müddeti içinde emzirirse, ikisi de haram olurlar. Emzirdiği vakit küçüğün nikâhlı bulunması şart değildir. Geçmişte nikâhlı olması kâfidir. Zira Bedâyi´de şöyle denilmiştir: «Küçük bir kızla evlenir de sonra onu boşayarak sütlü büyük bir kadınla evlenirse, bu kadın o küçük kızı emzirdiği takdirde o adama haram olur. Çünkü bu adamın eski nikâhlısının anası olur ki, kızını nikâhlamakla ona haram olur.» Bahır. Annesiyle zifaf olmuşsa, küçük kız dahi haram olur. Ama ikisini bir nikâhla biraraya getirdiği için değil, annelerle zifaf olmak kızları haram ettiği, kızlara nikâh akdetmek de anneleri haram kıldığı içindir. Nikâh üzerine ârız olan süt emme meselesi geçmişte olmuş gibidir. Hâniyye´de beyan edildiğine göre bir kimse ümmüveled cariyesini küçük kölesine nikâhlar da, cariye küçüğü efendisinin sütüyle emzirirse, hem kocasına hem efendisine haram olur. Çünkü köle efendinin oğlu olmuş olur. Binaenaleyh köleye haram olur. Çünkü emziren babasının cima ettiği kadındır. Efendiye de haram olur. Çünkü oğlunun karısıdır. Nehir.

«Küçüğün ağzına bir adam akıtırsa...» Yani büyük kadının sütünü küçüğün ağzına bir adam akıtırsa, ikisi de hararn olurlar. Bu sözle şarih, hürmet meselesinin sadece emzirmeye bağlı olmadığına işaret etmiştir. Burada esas, sütün mideye varmasıdır. Bu takdirde ikisi de o adamdan boş düşerler ve herbiri mehrinin yarısını kocasından alır. O adam da bunu fesat çıkarmak için yaptıysa, herbirinin yarım mehrini kocaya ödemeye mecbur olur. Fesatçıkarmaya misâl, hâcet yokken küçüğü emzirmesidir. Fesat kastı yoksa, bu husustaki sözü kabul edilir. Bahır.

«Annesine zifaf olmuşsa» süt ister o adamdan, ister başkasından gelmiş olsun; emzirme işi nikahlı iken veya boşandıktan sonra hattâ talâk-ı bâinle boşandıktan ve iddetten sonra olsun fark etmez. Süt o adamdan ise, emzirme işi de nikâhlı iken yahut talâk-ı ric´î veya bâin iddetinde yahut iddetten sonra olmuşsa, kadınların ikisi de o adama ebediyyen haram olurlar ve ilk ikisinin nikâhları feshedilmiş olur. Küçük kızın nikâhının feshedilmesi, o adamın kızı ve cima ettiği karısının süt kızı olduğu içindir. Büyüğünün haram olması, kızının annesi ve süt cihetinden karısının annesi olduğu içindir. Süt başkasından ise, yine ikisi de haram olurlar ve ikisinin de nikâhları feshedilmiş olur. Küçüğün haram olması, cima ettiği karısının süt kızı olduğu için; büyüğünün haram olması da, nikâhlısının süt cihetinden annesi olduğu içindir. Bunu Halebî ifade etmiştir.

Bahır sahibinin beyanına göre nikâh feshedilmiş olmaz. Çünkü ulemamızın mezhebine göre gerek süt cihetinden, gerek musaheret sebebiyle haram olmak sebebiyle nikâh ortadan kalkmaz. Sadece fâsit olur. Hatta araları ayrılmadan o kadınla cimada bulunursa, kendisine had vurulmaz. Bunu İmam Muhammed Asıl adlı kitabında beyan etmiştir. Bahır sa-hıbi diyor ki: «Fesadın niköh-üzerine ârız olan süt emmede olması gerekir. - Nitekim burada öyledir. - Ama kadınla evlenir de iki şahit bu kadının onun kızkardeşi olduğuna şehadette bulunurlarsa, nikâh ortadan kalkar. Hattâ o kadınla cimada bulunursa, kendisine had vurulur. Kadın iddetini bitirdikten sonra birbirlerini terketmeden evlenebilir.» Remlî, "Lâkin ileride görüleceği vecihle ayrılmak ancak hâkimin ayırmasıyla olur." demiştir. Ona müracaat et ve düşün!

«Veya süt o babadan gelmişse» sözü, cima etmeden sadece sütün o adamdan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 17:19:06
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #43 : 13 Mart 2010, 17:19:06 »

METİN

Bir kimse karısına, bu benim süt kızımdır der de, sonra sözünden dönerse, tasdik edilir. Çünkü süt emmek, gizli kalan şeylerdendir. Binaenaleyh tenakuza mâni değildir. Bu adam sözünde sebat ederek onu söyledikten sonra; o doğrudur, benim dediğim gibidir derse, veya bunun benzerini söylerse, araları ayrılır. Hidâye ve diğer kitaplarda sebat böyle tefsir edilmiştir.

İZAH

"Karısına" diye kayıtlaması, ondan sonra, "araları ayrılır" dediği içindir. Yoksa bu sözü evlenmeden evvel ecnebî bir kadına söylemesi de aynı hükümdedir.

«Hidâye ve diğer kitaplarda sebat böyle tefsir edilmiştir.» Şarihin bu cümleyi getirmesi, o haktır gibi ikrarın tekrarını da sebat sayanlara ret cevab olsun diyedir. Bahır sahibi bunun böyle olmadığına kesinlikle hükmetmiştir. Bu mesele Allâme Abdülberr b. Şıhne zamanında fetva vakası olmuştur. Bazı çağdaşları bunda kendisine muhalefet etmiştir. O, bu mesele için Sultan Kayıtbay´ın emriyle birçok meclisler akdetmiş ve dört mezhep ulemasının yazdıklarını tesbit etmiştir. Nitekim Makdisî bunu şerhinde zikretmiştir. İbn-i Şıhne bu bâpta bizim imamlarımızın sözlerini de sıralamış, sonra şöyle demiştir: «Bu ibarelerin zâhiri gösteriyor ki, dönmeye mâni olan ikrarda sabat; benim söylediğim haktır, yahut benim ikrar ettiğim sabittir demesidir. İkrarı tekrarlaması ise mâni değildir.» Musannıf Minah´ın sonundaki dağınık meselelerde bu vakaya işaret etmiş; onun Şâfiîlerden Şeyhülislâm Zekeriya´ya arzedildiğini; onun da yeteri kadar cevap verdiğini bildirmiştir.

Ben derim ki: Onu ben Şeyhülislâm Zekeriya´nın Fetvâ´sında gördüm. Bizim imamlarımızdan nakledilen sözleri arzettikten sonra şöyle demiş: Bu nakillerin açık ifadesi ve mantuku şahittir ki sebat, devam ve ısrardan murad bir şeydir. Süt kardeşliğini ve benzerini ikrar eden bir kimse ikrarında sebat gösterirse, ondan dönmesi kabul edilmez. Sebat göstermezse. kabul edilir. Şuna da şahittir ki. sebat göstermek ancak sözle olur. Meselâ bu husustakendine şehadet eder yahut o haktır veya dediğim gibidir der veya bu mânâda bir şey söyler. O doğrudur veya sahihtir yahut bunda bence şüphe yoktur gibi bir söz söyler. Zira şüphesiz doğrudur demek, dediğim gibidir demekten daha kuvvetlidir. Binaenaleyh Sirac-ı Hindî´nin yaptığı gibi, o haktır sözüyle, dediğim gibidir sözü arasını bulmak, te´kide yorumlanır. Bir kısmını söylemekle yetinenlerin sözü, velev hasr yoluyla olsun, "yahut o mânâda" diye takdir ve te´vil olunur. Zikredilen nassların ifadesinde tekrarın, "o haktır´ sözünün veya o mânâda bir sözün yerini tutacağını gösteren bir şey yoktur ki, bundan sonra dönmek imkânsız olsun. Evet, Mebsût sahibinin sözünden alınarak onu akitten evvel ikrar eder de akitten sonra yine tekrarlarsa, birincinin yerini tutacağı çıkarılabilir. Mebsût sahibi, "Lâkin ikrarında sebat eden kimse, akitten sonra onu yeniden söylemiş gibi olur." demiştir.

Ben derim ki: Lâkin Mebsût sahibinin. "Yenilemiş gibi olur ilh..." sözünden muradı, sebatla birlikte demektir. Zira o akitten önce ikrar hürmeti isbat hususunda akitten sonra ikrar mesabesindedir demek istemiştir. Çünkü ibaresi şöyledir: «Lâkin ikrarında sebat eden kimse, akitten sonra onu yenilemiş gibidir. Akitten sonra hürmeti ikrar etmesi sahihtir, ayrılığı icabeder. Akitten önce ikrar edip de üzerinde sabit kaldığı da öyledir.» Akitten sonra ikrar meselesinde şöyle demiştir: «Bu söz üzerinde sabit kalır da o doğrudur derse; bu hususta ona şahitler de şehadet ederse, araları ayrılır.» Bedâyi´de şöyle denilmiştir: «İkrara gelince: İkrar, evlendiği bir kadın için, bu benim süt kızkardeşimdir diyerek bunun üzerinde ısrar etmesidir. Bunların araları ayrılır. Bunu nikâhtan öncede ikrar eder ve devam üzere ısrarda bulunursa, o kadınla evlenmesi caiz değildir.»

Ben derim ki: Bunun vechi şudur: Süt meselesi, gizli kalan şeylerdendir. Çünkü insan onu ancak başkasından işitmekle bilir. Onun için bu hususta tenakuza düşmek memnu değildir. Zira ihtimal ki başkasından işiterek ikrar etmiştir, Sonra bunun yalan olduğunu anlayarak ikrarından dönmüştür. Bu hususta bir defa ikrarla birçok defalar arasında fark yoktur. İkrarına şahitlik; yahut o doğrudur dediğine veya benzeri bir söz söylediğine şahitlik etmek bunun hilâfınadır. Çünkü bu, haber verenin doğru söylediğini bildiğine delâlet eder ve bu hususta kesin konuşur. Binaenaleyh sonradan dönmesi kabul edilmez.

«Araları ayrılır.» Yani velevki bundan sonra inkâr bulunsun. Çünkü ayrılmanın şartı olan sebat mevcuttur. Ondan sonra yapılan inkârın faydası yoktur. Zahîre.

METİN

Bunu kadın ikrar eder de sonra kendini yalanlar ve ben hata ettim der, kocası da onunla evlenirse, nikâh caiz olur. Nasıl ki kadın kendini yalanlamadan onunla evlenmesi caizdir. Velevki üzerinde ısrar etsin. Çünkü hürmet kadına ait değildir. Ulema bütün vecihlerde bununla fetva verileceğini söylemişlerdir. Bezzâziye.

Bu şunu ifade eder ki: Kadın bir adamdan üç defa boşandığını ikrar etse, o adamla evlenmesi helâl olur. Yahut bunu hep birden ikrar ederler de sonra kendilerini yalanlayarak biz hata etmişiz derler ve adam o kadınla evlenirse caiz olur. Mezhep hakkındaki ikrar da böyledir. Üzerinde sebat ettiği söz kendisine lâzım gelmez. Bu kadın benim kızkardeşim yahut annemdir der de kadının nesebi bilinmezse, sonra ben vehmetmişim dediğinde tasdik olunur. Sözünde sebat ederse araları ayrılır.

İZAH

«Çünkü hürmet kadına ait değildir.» Yani şeriat onu kadının eline vermemiştir. Binaenaleyh onu ikrar etmesi de sahih değildir. T.

«Bütün vecihlerde...» Yani akitten önce veya sonra ikrar etsin; ısrarda bulunsun bulunmasın bununla fetva verilir. Erkek bunun hilâfınadır. Çünkü onun ısrarı, bildiğin gibi hürmeti isbat eder. Bahır sahibinin Hâniyye´den naklettiği ifadeden anlaşılır ki, akitten önce kadının ısrarı o adamla evlenmesine mânidir. Bu ifadenin bir benzeri de Zahîre´dedir. Lâkin zikredilen ta´lil mâni olmadığını te´yid eder.

"Bezzâziye..." Bezzâziye sahibi bunu talâk bahsinin sonunda zikretmiş ve şöyle demiştir: «Kadın bir adam için; bu benim süt babamdır der de bu sözde ısrar ederse, kocası inkâr ettiği takdirde onunla evlenmesi caizdir. Keza bunu erkek ikrar eder de sonra kadın kendisini yalanlarsa, kadının sözü hakkında tasdik olunmaz. Çünkü hürmet kadına ait değildir. Hattâ kadın bunu nikâhtan sonra ikrar ederse, sözüne bakılmaz. Bu gösterir ki, kadın bütün vecihlerde kendini o adama nikâh edebilir. Fetva da bununla verilir.»

«Bu şunu ifade eder ki ilh...» Bu sözü Hulâsa sahibi Sadru´ş-Şehid´in Suğra´sından naklen şöyle söylemiştir: «Bu delâlet eder ki, kadın üç talâk boşandığını iddia eder de kocası inkârda bulunursa, kadının kendisini ona nikâhlaması helâl olur. Bezzâziye sahibi bunu tatâk bahsinin sonunda şöyle zikretmiştir: Kadın, kocam beni üç defa boşadı dedikten sonra kendini ona nikâhlamayı arzu ederse, ısrar ettiği veya kendini yalanladığı takdirde, buna hakkı yoktur. Radâ bahsinde bildirdiğine göre kadın; bu benim süt kardeşimdir diyerek bu sözde ısrar ederse, o kimsenin bu kadınla evlenmesi caiz olur. Çünkü hürmet kadının elinde değildir. Ulema bütün vecihlerde bununla fetva verilir demişlerdir.» Bezzâziye´nin sözü burada biter.

«Radâ´ bahsinde bildirdiğine göre ilh...» demekle, boşama meselesinde kadının adamla evlenmeye hakkı olduğuna istidlâl etmek istemiştir. Nitekim Hulâsa sahibi de böyle yapmıştır. Böylece şarihin îlâ bâbından az önce Bezzâziye´nin bu ibaresini alıp, "Radâ´ bahsinde bildirdiğine göre ilh..." cümlesini bırakmasının sebebi anlaşılmış olur.

«O adamla evlenmesi helâl olur.» Çünkü kadın hakkında boşanmak gizli şeylerdendir. Ziraerkek boşamakta serbesttir. Binaenaleyh kadının dönmesi sahih olur. Nehir. Yani hükümde dönmesi helaldır. Fakat kendisiyle Allah Teâlâ arasında üç talâkı bildiği halde dönmesi helâl olamaz. H.

«Yahut bunu hep birden ikrar ederlerse...» Yani süt kardeşliğini beraberce ikrar ederler de erkek ikrarında ısrar etmezse, evlenmesi caizdir. Fakat ısrar ederse, ondan sonra kendisini yalanlaması fayda vermez. Nitekim geçti.

«Sözünde sebat ederse araları ayrılır.» Yani kadının bilinen bir nesebi yoksa ve kendisi o adama anne veya kız olacak yaşta ise, araları ayrılır. Zira erkeğin ikrarı ve ısrarı ile sebep meydana çıkmıştır. Kadının belli nesebi varsa; yahut adama anne veya kız olacak yaşta değilse, araları ayrılmaz. Velevki erkek ısrar etsin. Çünkü ikrarında kesin olarak yalancıdır. Bedâyi.

METİN

Süt meselesini isbatta delil mal delilidir ki, o da iki âdil erkeğin yahut bir âdil erkekle iki âdil kadının şahitlikleridir. Lâkin ayrılma ancak hâkîmin ayırmasıyla olur. Çünkü bunda kul hakkı vardır. Acaba ayrılmanın sübutu kadının dâvâsına bağlı mıdır? Zâhire bakılırsa bağlı değildir. Çünkü ayrılma fercin haram olmasını tazammun eder. Bu ise, Allah Teâlâ´nın haklarındandır.

İZAH

«Süt meselesini isbat ilh...» Mal delili olan şahitlikle olur. Ama bu, inkâr vuku bulduğu vakittir. Çünkü süt kardeşlik ısrarla ikrar edilirse sabit olur. Nitekim yukarıda geçti.

«İki âdil erkeğin şehadeti ilh...» ifadesi gösteriyor ki, bir kişinin şahitliği ile, erkek olsun kadın olsun akitten evvel veya sonra sabit olmaz. Kâfî ve Nihâye sahipleri bunu açıklamışlardır. Onlar bu hususta Hâniyye´nin radâ bahsindeki şu sözüne tâbi olmuşlardır: «Nikâhtan önce radâ´a bir kadın şahitlik ederse, erkek onu yalanyabilir.» Lâkin Hâniyye´nin haram olan kadınlar bahsinde, "Nikâhtan önce olur da haber veren kimse âdil ve güvenilir bir şahıs ise, nikâh caiz değildir. Nikâhtan sonra ise, her ikisi büyük oldukları takdirde ihtiyat olan bundan çekinmektir." denilmektedir. Bezzâzî kesin olarak buna kail olmuş; bunu, "Çünkü ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Mart 2010, 16:05:37
beyazmelek

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 166


« Yanıtla #44 : 16 Mart 2010, 16:05:37 »

paylaşımlar için çok teşekkürler Allah emeklerinizi zai etmesin
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: 1 ... 6 7 8 [9] 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes