> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Nikah
Sayfa: 1 ... 4 5 6 [7] 8 9 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nikah  (Okunma Sayısı 12867 defa)
13 Mart 2010, 16:56:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #30 : 13 Mart 2010, 16:56:37 »



İZİNLE İCAZE ARASINDA FARK

METİN


Hilâfın yeri, cariye izinli ve borçlu olmadığı surettir. Şayet böyle olursa, köle yine satılır. Çünkü mehir cariye için sabit olur. Sonra efendisine intikal eder. Nehir. Efendisi köleyi bir kadınla evlendirdikten sonra satarsa, mehir kölenin boynuna borç kalır. Nereye gitse ondan ayrılmaz. İstihlâk borcu gibi olur. Lakin mehir kölenin üzerinde borç ise, kadın satışı feshedebilir. Çünkü bu borçtur. Kadın da alacaklılar gibidir. Minah. Efendinin kölesine; onu talâk-ı ric´î ile boşa demesi, mevkuf nikâha cevaz vermektir.

İZAH

«Hilâfın yeri ilh...» ifadesini Nehir sahibi şu sözüyle eleştirmiştir: «Hilâfın yeri, cariyenin izinli ve borçlu bulunmadığı suret olmak gerekir. Böyle olursa, köle yine satılır. Buna delil, Feth´in şu sözüdür: Cariyenin mehri kendisi için sabit olur, sonra sahibine İntikal eder. Hattâ cariyenin üzerinde borç bulunursa mehirden ödenir.»

Ben derim ki: Fetih sahibinin, «Kendisi için sabit olur ilh...» sözünün, bu husustaki iki kavilden biri olduğunu sen bilmektesin. Şu halde onu hilâf bulunmadığına nasıl delil yapabiliyor? Çünkü ulemanın ibarelerinden anlaşılan şudur: Cariyenin borcunun mehirden ödenmesi, "Mehir evvelâ cariye için sabit olur." sözüne mebnîdir. "Evvelâ efendisi için sabit olur." kavline göre ise ödeme yoktur. Onun içindir ki, Allâme Makdisî bunu yukarıda görüldüğü gibi hilâfın semeresi yapmıştır.

«Çünkü mehir cariye için sabit olur.» Yani mehir, cariye izinli olsun olmasın evvelâ cariye için sabit olur. Sonra cariyenin borcu yoksa efendisine intikal eder. Aksi takdirde ona da intikal etmez. Şu halde zamir, zikri geçen cariyeye aittir. İzinli olması kaydına râcî değildir. Bu, eam ile ehass üzerine istidlâl kabilindendir.

«Mehir kölenin boynuna borç kalır.» Bazıları kıymetine taallûk eder demişlerdir. Sahih olan birinci kavildir. Nitekim Münye´de beyan edilmiştir. Köleyi âzâd ederse, borcu mehirle nafakadan hangisi azsa odur. Nitekim Netif´te beyan edilmiştir. Kuhistânî.

«Nereye gitse ondan ayrılmaz.» Yani köle tekrar tekrar satılarak el değiştirse mehir için satılır.

«İstihlâk borcu gibi olur.» Yani efendisinin elindeyken bir insanın malını istihlak ederse ödemesi borç olduğu gibi, bu da borç olur.

«Kadın satışı feshedebilir.» Bunu Bahır sahibi eleştirerek zikretmiş; musannıf da Minah´ta Cevahiru´l-Fetavâ´dan naklederek şöyle demiştir: «Bir adam kölesini evlendirir de sonra onu karısının rızası olmaksızın satmak isterse, kadının köle üzerinde mehir alacağı bulunmadığı takdirde sahibi onu satabilir. Mehir olacağı varsa, ancak onun rızası ile satabilir. Bu, izinli ve borçlu köle hakkında söylediğimiz gibidir. Onu sahibi alacaklıların rızası olmadan satarsa, alacaklı feshi murad ettiği vakit, satışı feshedebilir. Mehir borcu varsa burada da öyledir. Çünkü mehir bir borçtur.» Ama efendisi onun nâmına öderse asla fesih yoktur.

«Cevaz vermektir.» Çünkü talâk-ı ric´î ancak sahih nikâhtan sonra olur. Binaenaleyh bu talâkı emretmesi, iktizaen cevaz vermektir. Talâk-ı bâin bunun hilafınadır. Çünkü onun mütarekeye (birbirlerini terk etmeye) ihtimali vardır. Nitekim fâsit ve mevkuf nikahta böyledir. Ama cevaz vermeye ihtimali de vardır. Binaenaleyh en aşağısına yorumlanır. Musannıf icazenin, sarih sözle sabit olduğu gibi, delâlet yolu ve zaruretle de sabit olacağına işaret etmiştir. Sarih söz, "razı oldum, icazet verdim, izin verdim" ve benzerleridir. Delâlet, hem kaville hem fiille olur. Kaville delâlet; köle sahibinin, haber kendisine ulaştığı vakit, "pekâlâ" yahut "doğrudur" veya "zararı yok" gibi bir söz söylemesidir. Fiille delâlet ise; mehir göndermek veya mehrin bir kısmını kadına vermek gibi icazete delâlet eden bir fiille olur. Zaruret, kölenin veya cariyenin âzad olması gibi şeylerdir. Âzâd etmek icazettir. Meselenin tamamı Bahır´dadır. Efendi kölesine evlendiği kadın için izin verirse, bu icazet sayılmaz. Ama köle yaptığına icazet verirse, istihsanen caiz olur. Fuzûli gibi ki, birini vekil eder de söz sahibi onun vekâletten önce yaptığına cevaz verirse caiz olur. Ve köle gibi ki, köleyi bir fuzûli evlendirir de sonra efendisi evlenmesine razı olur ve fuzûlinin yaptığına cevaz verirse caiz olur. Fetih´de böyle denilmiştir.

Ben derim ki: Galiba bunun vechi şu olacaktır: Akit icazeye mevkuf olarak yapılır da ondan sonra izin çıkarsa, o kimse akdi yenilemeye mâlik olur. Öyleyse mevkuf akdin icazesine evleviyetle mâliktir. Lâkin biliyorsun ki, izin verdim sözü icazenin sarih kısmındandır. Binaenaleyh zikredilen, "Evlendikten sonra verilen izin icazet sayılmaz." sözüyle çelişir. Bahır sahibi buna cevap vermiş; birinciyi, nikâhı bilip izin verdim dediği surete; ikinciyi bilmediği surete yorumlanmıştır. Nehir sahibi kesinlikle buna kail olmuştur.

Ben derim ki: Bizim söylediklerimizden, izinle icaze arasındaki fark meydana çıkar. İzin, olacak bir şeye; icazet ise olmuşa ıtlak edilir. Yine bundan anlaşılır ki; izin, olmuş bir işe aitse, izin veren de bunu bilirse, icazet manasına gelir. Şu izaha göre Bahır sahibi ile başkalarının, "icazet, hem delalet, hem de sarih sözle sabit olur ilh..." demeleri, Zeylâî´nin "izin sabit olur ilh..." sözünden daha munasiptir ve anlaşılır ki musannıf icazet yerine izin demiş olsaydı yine doğru olurdu. Çünkü boşama emri bildikten sonra olur. Bildikten sonra izin vermek ise icazettir. Şu halde Nehir sahibinin, "İzin demedi. Çünkü demiş olsaydı, icazete muhtaç olurdu." ifadesi söz götürür.

METİN

Onu boşa veya ondan ayrıl derse, icazet sayılmaz. Çünkü bu söz mütareke için kullanılır. Hattâ bu sözden sonra cevaz verse geçerli olmaz. Fuzûli bunun hilafınadır. Efendininkölesine nikâh hakkında izin vermesi, nikâhın caizine ve fâsidine şamildir. Binaenaleyh efendisi izin verdikten sonra köle fâsit nikâhla bir kadın alır da onunla cimada bulunursa, mehri için satılır. İmameyn buna muhaliftir. Efendisi sadece sahihi niyet ederse onunla mukayyet olur. Nitekim açık söylese hüküm budur. Fâsit olduğunu söylerse sahih olur. Nitekim sahih dahi sahih olur. Nehir. O kadını ikinci defa sahih olarak nikâh ederse; yahut o kadından sonra başka bir kadını sahih olarak nikâh ederse, icazeye mevkuf olur. Çünkü bir defa ile izin sona ermiştir. Velev ki birkaç defayı niyet etsin. Ama iki defayı niyet ederse sahih olur. Çünkü iki nikâh kölenin nikâhlarının hepsidir.

İZAH

«Çünkü bu söz...» Yani efendinin, onu boşa yahut ondan ayrıl demesi, mütareke için kullanılır. Yani ret olur. Ama cevaz vermeye de ihtimali vardır. Binaenaleyh redde yorumlanır. Çünkü en aşağısı odur. Defi refî´den kolaydır. (Yani bir şeyi olmadan karşılamak, olduktan sonra kaldırmaktan kolaydır.) Yahut efendisine inat eden kölenin haline daha lâyık olan budur. Demek oluyor ki, halin delâletiyle hakikat terkedilmiş olur. Bunu Bahır sahibi İnâye´den nakletmiştir. İcazeye yorumlanırsa, fuzûli evlendirdiği takdirde, sahibi kölesine onu boşa derse icaze olur. Çünkü bu halde köle tarafından bir inatlık yoktur .Nehir.

Ben derim ki: Birinci ta´lil bu surete şâmildir. Binaenaleyh icaze olamaz.

«Hattâ cevaz verse ilh...» cümlesi, makamdan anlaşılan ret üzerine tefri edilmiştir. Bahır sahibi diyor ki: «Bu anlattıklarımızdan anlaşılır ki, efendisinin onu boşa veya ondan ayrıl demesi, icaze değilse rettir ve kölenin nikâhı bununla feshedilmiş olur. Hattâ ondan sonra cevaz verse buna lâhik olmaz.»

«Fuzûli bunun hilâfınadır.» Yani koca fuzûliye bu kadını boşa derse icaze sayılır. Çünkü koca icazeyle boşatmaya mâliktir. Binaenaleyh ona emir vermeye de mâlik olur. Köle sahibi bunun hilâfınadır. Muhit sahibi bunu tercih etmiştir. Fetih´te bunun daha yerinde olduğu bildirilmiştir. Sadru´ş-Şehid ile Necmuddin-i Nesefi´ye göre ise, bu icaze değildir. Binaenaleyh aralarında fark yoktur. Bu ihtilâfa göre kocası o kadını boşarsa, Câmiu´l-Fusuleyn´de, "Bu ihtilâf bir talâk hakkındadır. Kadını üç defa boşarsa bilittifak caizdir. Şu halde üç defa boşarsa, kadının ona haram olması gerekir. Çünkü evvelâ cevaz vermiş; sonra boşamış gibi olur." denilmiştir. Zeylâî de bunu açıklamıştır. Bahır.

«Kölesine izin vermesi ilh...» sözünü mutlak bırakmıştır. Binaenaleyh hür kadının nikâhı hakkında veya muayyen bir cariyenin yahut muayyen olmayan cariyenin nikâhı hakkında izin vermesi hallerine şâmildir. Hidâye´de cariye ve muayyen diye kayıtlanmışsa da bu, rastgele olmuştur. Bahır.

«Efendisi izin verdikten sonra» sözü, "fâsit nikâhla bir kadın alır da" ifadesine bağlıdır. Bununla kayıtlaması, nikâhtan sonra izin vermesi de bunda dahil sanılmasın diyedir. Zira yukarıda beyan edildiği vecihle, izin bir şey olmadan sâdır olur.

«Cimada bulunursa» diye kayıtlaması, fâsit nikâhta mehir ancak cima ile lâzım geldiği içindir.

«İmameyn buna muhaliftir.» Onlara göre izin sahih nikâhtan başkasına şâmil değildir. Binaenaleyh fâsit nikâhta köleden mehir ancak âzât edildikten sonra istenilir.

"Onunla mukayyet olur." Yani hem kazaen hem diyaneten tasdik olunur. Nehir sahibi şöyle diyor: «Bilmelisin ki hilâf, efendisi yalnız sahih niyet etmediği surette diye kayıtlanmak gerekir. Eğer sahihi niyet ederse onunla kayıtlanır. Bu, ulemanın şu sözlerinden alınır: Bir kimse geçmişte evlenmediğine yemin ederse, yemini fâsit yemine de şâmildir.» Telhîs sahibi diyor ki: «Sahihi niyet ederse, diyaneten ve kazaen tasdik olunur. Velev ki hakikat tarafına riayetle bunda hafifletme olsun.» Nehir.

«Nitekim açık söylese hüküm budur.» Yani yine ittifaken bununla kayıtlanır. Nitekim Bahır sahibi bundan sonrakinden alarak bunu incelemiştir.

«Sahih olur.» Yani kadınla zifaf olursa, bütün ulemanın kavillerine göre kendisine mehir lâzım gelir. Bunu Bedâyi´den naklen Bahır sahibi söylemiştir.

«Nitek...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nikah
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 21:32:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nikah rüya tabiri,Nikah mekke canlı, Nikah kabe canlı yayın, Nikah Üç boyutlu kuran oku Nikah kuran ı kerim, Nikah peygamber kıssaları,Nikah ilitam ders soruları, Nikahönlisans arapça,
Logged
13 Mart 2010, 16:59:03
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #31 : 13 Mart 2010, 16:59:03 »

METİN

Koca şartı iddia eder de beyyinesi bulunmazsa, efendisine yemin ettirilir. Nehir. Lâkin cariyeye nafaka ve mesken yoktur. Bu ancak cariyeyi kocasına âmâde kılmakla lâzım gelir. Onu kocasına teslim eder kendi hizmetinde kullanmaz. Cariye efendisine hizmet eder. Kocası efendinin hizmetinden boş kaldığı zaman onunla cima eder. Cariyeyi teslim hususunda, "Ne zaman imkân bulursan onunla cima edersin." demesi kâfidir. Nehir. Efendisi cariyeyi kocasına âmâde kılar da sonra bundan dönerse, dönmesi sahihtir. Çünkü hakkı bâkîdir ve nafaka sâkıt olur. Kocasına âmâde kıldıktan sonra cariye efendisine emretmeden hizmette bulunursa; yahut efendisi cariyeyi gündüzün hizmetinde bulundurur da geceleyin kocasının evine iade ederse, nafaka sâkıt olmaz. Çünkü âmâdelik bâkîdir. Efendisi o cariye ile sefere çıkabilir. Velev ki kocası razı olmasın. Zahîriyye. Efendisi kın ve cariyesini - velev ki ümmüveled - olsun nikâha zorlayabilir. Velev ki razı olmasınlar. Kendisine istibrâ lâzım gelmez. İstisrâ sadece menduptur. Cariye yarım seneden azda doğurursa, o çocuk efendisindendir ve nikâh fâsittir. Burası Bahır´ın istilad ve sübût-u nesep bahsinden alınmıştır.

İZAH

«Koca şartı iddia eder de ilh...» ifadesi Nehir sahibinin bir incelemesidir. O bunun fetva hadisesi olduğunu söylemiş; bu hükmü Câmiu´l-Fusuleyn´in aldanan kişi meselesinden çıkarmıştır. Orada şöyle denilmektedir: «Cariyeyi hürredir diye alır da efendisi onu yalanlarsa, beyyine getirdiği takdirde çocuklar kıymetle hür olurlar. Beyyine getiremezse, cariyenin efendisine yemin verdirilir. Çünkü bu onun aleyhine öyle bir şey iddia etmiştir ki, ikrar etse ödemesi lâzım gelir. Binaenaleyh sözünden dönünce kendisine yemin verdirilir»

«Lâkin cariyeye nafaka yoktur ilh...» Çünkü nafaka evine kapanmanın mükâfatıdır. Onun için kaçak kadına nafaka vermek icap etmediği gibi; kocasından başkasıyla hacca gidene, gasp edilen kadına, vereceğinden dolayı hapsedilene de nafaka yoktur. Rahmetî.

«Kendi hizmetinde kullanmaz.» sözü, yukarıda Hassâf´ın nafakalar bahsinden naklettiklerimize mebnîdir. Bahır sahibinin söylediğine göre, tahkik şudur: Cariyenin geceleyin kocasının evinde bulunup bulunmadığına bakılır. Gündüzün efendisinin onu hizmetinde kullanması zarar etmez. Bunun benzeri yakında gelecektir.

«Efendinin hizmetinden boş kaldığı zaman» ifadesinin zâhirinden anlaşıldığına göre, kocası onu halî bir yerde efendisinin hizmetiyle meşgul bulmuş olsa cima etmeye hakkı yoktur. Ama bunu acık olarak bir yerde görmedim. Şöyle denilebilir: Ondan istifade etmesi, efendisinin hizmetini noksan etmezse mübahtır. Çünkü efendinin hakkını kısmadan kendi hakkını alabilmiştir. Bahusus müddette az olursa hiç zararı yoktur. T.

«Demesi kâfidir ilh...» Yani akdin muktezası olarak vâcip olan budur. Bu mânâya olmak, âmâde kılmanın vâcip olmamasına aykırı değildir. Nitekim evvelce izah etmiştik.

«Efendisi cariyeyi gündüzün hizmetinde bulundurursa ilh...» Az yukarıda geçtiği vecihle Bahır´da tahkik şudur; denilen mesele budur. Halebî diyor ki: Gündüz nafakası efendisine, gece nafakası da kocasına ait olur. Nitekim Kınye´den naklen Kuhistânî´de beyan edilmiştir.

«Velevki kocası razı olmasın.» Yani velev ki mehrini tamamiyle ödemiş bulunsun. Çünkü efendinin hakkı daha kuvvetlidir. T.

«Efendisi kın ve cariyesini nikâha zorlayabilir.» Çünkü onların üzerinde milki tamdır. Nehir. Bu söz mükâtepten ihtirazdır. Zira onun milki nâkıstır. Şu halde memlûk üzerinde icbar velâyeti milkin kemaline dayanır. Milk müdebber ve ümmüveledde kâmildir. Velev ki kölelik nâkıs olsun. Mükâtep ise bunların aksinedir. Bahır.

«İstibrâ lâzım gelmez.» Haram olan kadınlar faslında arz etmiştik ki, sahih kavle göre cariyesini evlendirmek isteyen efendisi onunla cimada bulunmuşsa, istibrâ yapması vâciptir. Kocasına gelince: Hidâye´de şöyle denilmiştir: «Onun istibrâda bulunması, şeyhayn´a göre ne müstehaptır ne de vâcip. İmam Muhammed, istibrâ etmeden cimada bulunmasını iyi görmem demiştir.» Ebu´l-Leys İmam Muhammed´in kavlini tercih etmiştir. Bu hususta sözün tamamı evvelce geçmişti.

«O çocuk efendisindendir.» Yani doğuran kın ve müdebbere ise iddia ettiği takdirde ümmüveled ise benden değildir demediği takdirde efendisindendir. T.

Ben derim ki: Bu bizim haram kadınlar bahsinde Tevşîh´ten naklen arz ettiğimiz, "Bildikten sonra itiraf etmeden evlendirirse nikâh caizdir, bu çocuğu nefy sayılır." ifadesini bilmeyerek evlendirdiğine göredir.

«Ve nikâh fâsittir.» Binaenaleyh zevc cima etmedikçe mehir lâzım gelmez. T.

«Velev ki razı olmasınlar.» sözüyle şarih, Kuhistânî ve diğer kitaplarda yazılanlara işaret etmiştir. Onlarda, "Zorlamaktan murat; rızaları olmadan evlendirmektir. Yoksa bazılarının dediği gibi icap ve kabule mecbur etmek değildir." denilmiştir.

METİN

Mükâtebi ile mükâtebesini zorlayamaz. Bilâkis akit onların cevaz vermesine bağlıdır. Velev ki ikisi de küçük olsunlar. Bu, küçükleri bâliğ hükmüne katmak suretiyle olur. Eğer kitabetbedelini öderler veya âzâd olurlarsa, başkasının asabesi olmamak şartıyla efendilerinin cevaz vermesine mevkuf olmaya döner. Onların icazesine mevkuf olmaz. Çünkü ehliyetleri yoktur. Ödemekten âciz kalırlarsa, mükâtebin nikâhı ikinci defa efendisinin rızasına bağlı kalır. Çünkü nikâh masrafları ona avdet eder. Mükâtebenin nikâhı ise bâtıl olur. Çünkü kesin helâl mevkuf olan üzerine ârız olarak onu iptal etmiştir. Delil acayip işler yapar. Kemâl´in buradaki incelemesi doğru değildir.

İZAH

«Mükâtebi ile mükâtebesini zorlayamaz.» Çünkü kitabet akdi yapmakla onlar ecnebî hükmüne girmişlerdir. Onun içindir ki efendi kendilerine bir cinayette bulunursa, onun diyetini istemeye hakları vardır. Mükâtebe ile efendisi cimada bulunursa, mehri de hak eder. Binaenaleyh bunlar hür gibidirler. Nikâha icbar edilemezler. Bunu Tahtâvî Ebussuud´dan nakletmiştir.

«Velev ki ikisi de küçük olsunlar.» Bu ifadenin zâhirine bakılırsa murad, cevaz vermeleridir. Velev ki küçüklüklerinde olsun. Halbuki küçüklerin sözü hür de olsalar asla muteber değildir Burada muradın şöyle olması ihtimali vardır; Efendilerinin onlar aleyhine kıydığı nikâh geçerli değildir. Velev ki küçük olsunlar. Bilâkis bülûğa erdikten sonra razı olmalarına bağlı kalır. Ama ulemanın sözlerinden akla gelen birincisidir.

«Eğer kitabet bedelini öderler...» Yani akdi reddetmeden kitabet bedelini öderlerse demektir. Fetih.

«Efendilerinin cevaz vermesine mevkuf olmaya döner.» Çünkü onun için yeni bir velâyet hakkı doğmuştur. Bu, o cariyeyi evlendirirken kullandığı rıza velâyetinden başkadır. Çünkü o velâyet milk hükmüne göre idi. Bu ise velâ hükmüne göredir. Binaenaleyh velâyetin yenilenmesiyle rızasının yenilenmesi de şarttır ve şerik gibi olur. Şerik müşterek bir köleyi evlendirir de sonra kölenin kalan kısmına da mâlik olursa, bu nikâh onun cevaz vermesine muhtaç olur. Çünkü kalan kısmında milki yenilenmiştir. Bir de şunun gibi olur: Bir kimse küçük oğlunun kölesine ticaret için izin verir de sonra oğlu ölerek köleye kendisi mirasçı olursa, bu köle tasarrufta bulunmak için babanın yeni iznine muhtaçtır. Çünkü bilginin velâyeti yenilenmiştir. Bir de şuna benzer: Bir kimse oğlu varken oğlunun oğlunu evlendirir de sonra oğlu ölürse, bu nikâh dedenin icazesine muhtaçtır. Çünkü velâyeti yenilenmiştir. Rehin veren bunun hilâfınadır. O rehin verdiği köleyi satarsa, akit ikinci defa mâlikin yani kendisinin cevaz vermesine muhtaç olmadığı gibi; bir kimsenin borçlu olan izinli kölesini satması ve gerek bunda, gerekse rehin meselesinde borcun herhangi bir yolla sükut etmesi de yeni icazeye muhtaç değildir. Çünkü bu iki meselede akdin geçerli olması aslî velâyete göredir. Bundan murad, milk velâyetidir. Bu satırlar Câmi-i Kebir Telhîs´inin şerhindenalınmıştır.

«Çünkü ehliyetleri yoktur.» Azâd edildikten sonra kitabet diye bir şey kalmamıştır. Küçük çocuk ise cevaz vermeye ehil değildir.

«Çünkü nikâh masrafları ona avdet eder.» Onu evlendirdiği vakit ancak mehir ve nafaka gibi nikâh masraflarının kendi milkine değil, mükâtebin kazancına taallûk etmesine razı olmuştu. Mükâtep âciz kaldıktan sonra onun kazançları efendisinin milki olur. Telhîs şerhi.

«Çünkü kesin helâl...» Yani efendisinin cariyeyi cima´ı mevkuf bir helâl üzerine, yani cariyenin kocasına helâl olmasına muarız düşerek onu iptal etmiştir. Nasıl ki bir cariye izinsiz evlenir de sonra helâl olan birisi onu satın alırsa nikâh bâtıl olur. Çünkü kesin olan helâl mevkuf olanın üzerine gelmiştir. Kölenin nikâhı mükâtebinkini bozmaz. Çünkü böyle bir ârıza meydana gelmez.

«Delil acayip işler yapar.» Acayip işlerin vechi şudur: Köle sahibî âzâd ettikten sonra nikâhı ilzama mâliktir. Azâd etmezden önce buna mâlik değildir. Nikâh âzâd olmazdan önce mükâtebin cevaz vermesine bağlıdır. Âzâd olduktan sonra onun cevaz vermesine bağlı değildir. Mükâtebe cariyeliğe iade edilirse, efendisinin yaptığı nikâh bâtıl olur. Velev ki razı olsun. Ama âzâd olursa, efendisinin cevaz vermesiyle caiz olur. Onun için derler ki; mükâtebe sahibinden ne kadar fazla uzaklaşırsa, nikâh da ona o kadar yaklaşır.

«Kemâl´in buradaki incelemesi doğru değildir.» Kemâl şöyle demiştir:

«Mantıken âzâd olduktan sonra köle sahibinin icazesine bağlı kalmamak gerekir. Bilâkis mücerret cariye âzâd olmakla nikâh geçerli olmalıdır. Zira ulemanın açıkladıklarına göre bir köle, sahibinin izni olmadan evlenir de, sonra sahibi kendisini âzâd ederse bu geçerlidir. Çünkü mevkuf olsa; ya sahibinin cevaz vermesine mevkuf olacaktır ki, bu imkânsızdır. Çünkü velâyeti yoktur. Yahut kölenin cevaz vermesine bağlı olacaktır. Bunun da vechi yoktur. Çünkü bu onun tarafından sâdır olmuştur. Nasıl olur da ona mütevakkıf kalı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 17:00:26
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #32 : 13 Mart 2010, 17:00:26 »

AZLİN HÜKMÜ

METİN


Yahut cimadan sonra bu işi sahibi kendisi yaparsa mehir sâkıt olmaz. Çünkü bununla mehir tekarrur etmiştir. Bunu kölesine veya mükâtebesine yahut mezun borçlu cariyesine yaparsa, bilittifak mehir sâkıt olmaz.

Azide izin cariyenin sahibine aittir. Cariyeye ait değildir. Çünkü çocuk sahibinin hakkıdır. Bu ta´lil kadını bülûğa ermekle kayıtlamayı ifade eder. Hürre de öyledir. Nehir. Azi, meniyi fercin dışına indirmektir.

İZAH

«Bunu kölesine...» yaparsa şöyle olur: Kölesini evlendirir, sonra onu öldürür, kıymetini de öder. Bu kıymetten kadının mehri verilir. Köleyi satması da bunun gibidir. Nehir sahibi diyor ki: «Borçlu köleyi âzâd etse kıymetini vermesi gerekirdi. Ölümde kıymetini vermesi evlâdır. Bu mesele ileride gelecektir.» H.

«Veya mükâtebesine ilh...» Çünkü mâlûm olduğu üzere mükâtebenin mehri kendinindir, velîsinin değildir. Bahır.

«Yahut mezun borçlu cariyesine» ifadesi Nehir sahibine aittir. Şöyle demiştir: «Ben derim ki: Hilâfın, yani İmam-ı Âzam´la İmameyn arasında geçen hilâfın, cariye mezun olmayıp borçlanmış olmakla kayıtlanması gerekir. Yukarıda geçtiği vecihle bu halde mehir cariyenin olduğundan bilittifak sükut etmeyince. ondan cariyenin borçları verilir. Olsa olsa mehir borçlarına yetmediği takdirde cariyenin kıymeti alacaklılar için sahibinin boynuna borç olur da mehre katılır ve alacaklılar arasında taksim edilir.»

T E M B İ H: Hâsılı kadın öldüğü vakit üç halden hâli değildir. Ya hürdür, ya mükâtebedir yahut cariyedir. Bu üç suretten her birinde ya eceliyle ölmüştür yahut kendini öldürmüştür veya başkası tarafından öldürülmüştür. Bu dokuz suretten her biri; ya zifaftan öncedir ya sonradır. Mecmuu onsekiz olur. Sahih kavle göre mehri sâkıt olmaz. Yalnız cariye olup cimadan önce sahibi tarafından öldürülmüşse o zaman mehri sâkıttır. Bahır.

Ben derim ki: Bu taksime mezun olan borçlu cariye de ilâve edilir. Böylece suretler yirmidördü bulur.

«Azlde izin cariyenin sahibine aittir.» Yani cariyenin kocası ancak cariye sahibinin izniyle azi yapabilir. Velev ki müdebbere veya ümmüveled olsun. Üç imamımızdan zâhir rivayet budur. Çünkü kadının hakkı cima ile ödenmiştir. Meniyi akıtmanın faydası ise çocuk doğurmaktır. Burada hak efendisinindir. Onun için bu hakkı ıskatta onun izni muteber sayılmıştır. İzin verirse, bilumum ulemaya göre azide kerahet yoktur. Sahih olan kavil budur. Haberler bu şekilde rivayet edilmiştir. Fetih´te beyan edildiğine göre ulemadan bazıları mekruhtur diye cevap vermiş; bazıları mekruh olmadığını söylemişlerdir. Nehir. İmameyn´den bir rivayetegöre burada izin cariyeye aittir. Kuhıstânî´de efendisinin cariyesinden azi yapmaya hakkı olduğu hilâfsız beyan edilmiştir. Hür kadının izniyle kocasının dahi hilâfsız azi yapmaya hakkı vardır. Acaba baba ile dedeye küçük çocuğun cariyesi hakkında izin vermek selahiyeti var mıdır? Ebussuud hâşiyesinde Hamevî şerhinden naklen, evet vardır denilmiştir. Tahtâvî diyor ki:«Burada şöyle denilebilir: Burada küçük çocuğun yararına bir şey yoktur. Çünkü çocuk doğarsa onun kölesi olur. Meğerki doğması tevehhüm olunur denilsin.» Şöyle de denilebilir: «Burada tevehhüm itibara alınmasa sahibinin iznine bağlı kalmazdı.»

«Azl meniyi fercin dışına indirmektir.» Yani âleti fercten çıkardıktan sonra fercin dışına boşaltmaktır. Mutlak surette boşaltmak değildir.

«Bu ta´lil kadını bülûğa ermekle kayıtlamayı ifade eder.» Yani izine ihtiyaç, kadın bülûğa ermişse, keza hürre kadın bülûğa ermişse kaydıyla itibara alınır. Çünkü bülûğa ermeyen kadından çocuk doğmaz. Rahmetî diyor ki: «Mürâhika (bülûğa yaklaşan kız) bülûğa ermiş kadın gibidir. Çünkü bülûğa erip gebe kalması mümkündür.» Yine bu ta´lilin ifadesi cümlesindendir ki, cariyenin kocası doğacak çocukların hür olmalarını şart koşsa, azi cariye sahibinin iznine bağlı kalmaz. Nitekim Ebusuud Efendi bunu incelemiştir.

ÇOCUK DÜŞÜRMENİN HÜKMÜ

METİN


Hür kadından kocası onun izniyle azl yapar. Nehir´de inceleme neticesi, "mükâtebe de öyledir" denilmiştir. Lâkin Hâniyye´de; "Bu bizim zamanımızda mübahtır. Çünkü zaman bozulmuştur." denilmektedir. Kemâl, "0 halde kadının iznini ıskat eden bir özür sayılıversin." demiştir. Ulema, "Dört aydan önce velev kocasının izni olmadan çocuğu düşürmek mübahtır." demişlerdir. Bir kimse cariyesinden onun izni olmaksızın azl yapabilir. Bunda kerahet yoktur. Cariyede gebelik zuhur ederse, küçük abdest bozmadan cimayı tekrarlamadığı takdirde, benden değildir demesi helâldir.

İZAH

«Lâkin Hâniyye´de...» şöyle denilmiştir: «Kudûrî´de bildirildiğine göre kadının izni olmazsa mübah değildir. Ulema zaman bozukluğu için bizim zamanımızda mübahtır demişlerdir.»

"Kemâl..." şöyle demiştir: «Fetevâ´da bildirildiğine göre hür kadının doğuracağı çocukta kötülük zuhur edeceğinden korkarsa, kadının rızası olmaksızın azl yapabilir. Çünkü zaman bozulmuştur. Bu gibi özürler kadının iznini ıskât eder sayılıversin.» Hâniyye´den nakledilen ibareden anlaşılıyor ki, mezhepten nakledilen kavil mübah olmamasıdır. Bu kayıt zaman değiştiği için bazı hükümlerin değişeceğine dair mezhep uleması tarafından yapılmıştır. Fetih sahibi bunu ikrar etmiş; Kuhistânî dahi kesinlikle buna kail olarak, "Ama bu, çocuğun kötü olacağından korkmadığına göredir. Zira zaman bozulmuştur. Aksi takdirde azl kadının izni olmaksızın da caîzdir." demiştir.

«Ulema şöyle demişlerdir...» Nehir sahibi diyor ki: Şimdi şu kalır:

Acaba gebe kaldıktan sonra çocuğu düşürmek mübah mıdır? Evet. henüz bir uzvu yaratılmamış olmak şartıyla mübahtır. Bu da ancak yüzyirmi gün sonra olur. Bu sözün muktezası, ulema yaratmak sözüyle ruh üfürülmesini murad etmişlerdir. Aksi takdirde söz yanlıştır. Çünkü yaratılmanın bu müddetten önce olduğu müşahede suretiyle tahakkuk etmektedir. Fetih´te de böyle denilmiştir. Ulemanın mutlak olan sözleri, bu müddet geçmeden kadının çocuk düşürmesinin cevazı kocasının iznine bağlı olmadığını göstermektedir. Hâniyye´nin kerahet bahsinde şöyle denilmektedir: «Ben helâldir diyemem. Çünkü ihramlı bir kimse bir avın yumurtasını kırsa onu öder. Zira yumurta avın aslıdır. Bu ceza ile karşılaştığına göre burada da en azından özürsüz düşürürse kadına günah yazılır.»

İbn-i Vehbân şunları söylemiştir: «Özürlerden biri de, gebelik zuhur ettikten sonra kadının sütünün kesilmesidir. Çocuğun babasının sütanne kiralamaya kudreti yoksa, çocuğun helâl olacağından da korkuyorsa, bu bir özürdür.» Zahîre´den de şunu nakletmiştir: «Kadın çocuğa ruh üfürülmezden önce onu düşürmek isterse, bu kendisine mübah olur mu olmaz mı? Bu hususta ulema ihtilâf etmişlerdir. Fakih Ali b. Mûşa mekruh olduğunu söylermiş. Çünkü meni rahime vardıktan sonra onun varacağı netice hayattır. Binaenaleyh ona diri hükmü verilir. Nasıl ki Harem-i Şerif´in avının yumurtasına aynı hüküm verilmiştir. Zahîriyye´de de böyle denilmiştir. İbn-i Vehbân, "Şu halde çocuk düşürmenin mübah olması özür haline yorumlanır. Yahut çocuk düşüren kadın öldürmüş kadar günah işlemiş sa-yılmaz mânâsına alınır." demiştir. Zahîre´nin ifadesinden anlaşılıyor ki, ulema yaratmak sözünden ancak ruh üfürülmesini kasdetmişlerdir. Ve Kâdıhân´ın yukarıda geçen tefekkuhunu ondan önce gösterenler vardır. Muvaffakiyet Allah´tandır.» Nehîr.

T E M B İ H : Nehir sahibi bundan ve şarihin Hâniyye ile Kemâl´den naklettiklerinden alarak, "Kadının başka kadınların yaptıkları gibi rahminin ağzını tıkaması caizdir." diyerek Bahır sahibinin eleştirmesine muhalefet göstermiştir. Bahır sahibi, "Kadından izin almadan yapılan azle kıyasen bunun da kocasının izni olmadan yapılması haram olmak gerekir." demiştir.

Ben derim ki: Lâkin Bezzâziye´de, "Kocasının kansını azlden men etmeye hakkı vardır." denilmektedir. Evet, zamanın bozukluğuna bakılırsa;iki taraftan azlin caiz olması gerekir. Bahır´ın sözü, mezhebin aslına göredir. Nehir´in sözü ise, ulemanın söylediklerine bakarak ifade edilmiştir. Muvaffakiyet Allah´tandır.

«Küçük abdest bozmadan cimayı tekrarlamadığı takdirde...» Yani ya tekrar cima etmemek yahut abdest bozduktan sonra cimada bulunmak suretiyle olursa demektir ki, cimayı tekrarlayınca yine azl yapar. Nitekim bunu Ebussuud Hânûtî´den nakletmiştir. Zeylâî´nin el yazısından dahi şunu nakletmiştir: "Âletinin başını yıkadıktan sonra" cümlesini ziyade etmek gerekir. Yani abdest bozduktan sonra âletin başında meniden eser kalmasın diye yıkamakla temizler demek istemiştir. Bundan anlaşılır ki, ulemanın gusül bâbında, "Temizlik hâsıl olmak için uyumak ve yürümek de abdest gibidir." sözleri burada münasip değildir.

METİN

Hür bir kimsenin veya kölenin nikâhı altında bulunan cariye velev ümmüveled olsun ve mükâtebe, velev bir kısmı âzâd edilmiş cariye gibi hükmen olsun âzâd edilince muhayyer olur. İsterse kendi rızasıyla nikâh edilmiş bulunsun. Bu üçüncü bir talâkla onun üzerindeki milki fazlalaştırmayı def içindir. Şayet kendi nefsini ihtiyar ederse cariyeye mehir yoktur. Kocasını ihtiyar ederse, mehir efendisinin olur. Cariye küçük ise, bâliğ oluncaya kadar geciktirilir. Ama esah kavle göre ona bülûğ muhayyerliği yoktur. Yahut cariye nikâhlanırken hür olup sonra cariye olursa, meselâ karı-koca dinden dönerek küffar memleketine giderler de sonra beraberce esir edilerek cariye âzâd olunursa, İmam Ebû Yusuf´a göre muhayyerdir. İmam Muhammed buna muhaliftir. Mebsût.

İZAH

«Cariye muhayyer olur.» Buna âzâd muhayyerliği derler. Nehir sahibi diyor ki: «Şayet cariyekocasının haberi yokken kendini seçerse sahih olur. Bazıları kocası yokken sahih olmaz demişlerdir. Camiu´l-Fusuleyn´de böyledir.»

«Velev...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 17:01:55
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #33 : 13 Mart 2010, 17:01:55 »

METİN

Cariyenin hükmü de öyledir. Ona muhayyerlik yoktur. Çünkü geçerlilik âzâd edildikten sonradır. Binaenaleyh mülk ziyadeliği tahakkuk etmemiştir. Beraber olurlarsa, meselâ cariyeyi bir fuzûli evlendirir de başka bir fuzûli âzâd eder ve sahibi ikisine birden cevaz verirse hüküm yine böyledir. Sahibinin ölümüyle âzâd olan müdebbere ve keza kocası zifaf olmuşsa ümmüveled dahi böyledir. Zifaf olmamışsa geçerli değildir. Çünkü onun efendisinden olan iddeti nikâhın geçerliliğine mânidir. Eğer kocası cariyeyi âzâd olmazdan önce cima ederse, mehr-i müsemma efendisinin olur. Âzâd olduktan sonra cima ederse mehir cariyenindir. Çünkü cariyenin mâlik olduğu bir menfaata mukabele etmiştir.

İZAH

«Cariyenin hükmü de öyledir.» Musannıf bu sözü mutlak bırakmıştır. Binaenaleyh hâlis cariyeye, müdebbereye, ümmüvelede ve mükâtebeye şâmildir. Lâkin müdebbere ileümmüveled hakkında tafsilât gelecektir. Bahır. Bu söylenilenler, âzâd edilen cariye hakkındadır. Şayet cariyenin efendisi ölür veya onu satarsa, ikinci sahibi cariyenin ciması kendine helâl olmayan biri ise. hüküm köle gibidir. Böyle değilse bakılır. Kocası onunla zifaf olmamışsa, mevkuf olan akit bâtıldır. Çünkü kesin olan helâllık bunun üzerine ârız olmuştur. Zifaf olmuş ise, zâhir rivayette hüküm yine böyledir. Zira ikinci milk ârız olmakla mevkuf olan milk bâtıldır. Velev ki ona yaklaşmak kendisine memnu olsun. Bunun izahı Bahır´dadır.

«Ona muhayyerlik yoktur.» Köleye gelince: Ona aslâ muhayyerlik yoktur. Velev ki izinle nikâhlanmış olsun. Nitekim yukarıda geçti. Bu söz mükâtebeye de şâmildir. Zira aşağıda zikredeceğimiz illetten dolayı ona muhayyerlik yoktur. Şurunbulâliyye´de dahi bu açıklanmıştır. İbn-i Kemâl Paşa, "Bu cariyeye muhayyerlik vardır." demişse de, bu bir kalem hatasıdır. Keza kitabın kenarına yazdığı, "Hidâye´de bildirildiğine göre İmam Züfer; ona muhayyerlik yoktur demiştir. Cariye bunun hilâfınadır ilh..." sözü de böyledir. Çünkü yukarıda geçen. "0 cariyeye bize göre muhayyerlik vardır. Züfer buna muhaliftir." meselesi ancak sahibinin izniyle evlendiği meselededir. Bizim sözümüz ise, izni olmadan evlenmek hakkındadır. Nitekim Hidâye´nin ifadesinde bu açıktır.

«Çünkü geçerlilik âzâd edildikten sonradır.» Binaenaleyh kendisini âzâd edildikten sonra nikâhlamış gibi olur. Onun içindir ki İsbicâbî. "Asıl şudur ki; nikâh akdi her ne zaman bir kadına cariye olduğu halde tamamlanırsa, ona âzâdlık muhayyerliği sabittir. Ne zaman hür iken tamamlanmışsa, ona âzâdlık muhayyerliği sabit olmaz." demiştir. Bahır.

«Binaenaleyh mülk ziyadeliği tahakkuk etmemiştir.» Yani üçüncü bir talâkla mülk ziyadeliği tahakkuk etmemiştir. Muhayyerlik sabit olmasının illeti, adı geçen ziyadenin sübutudur. Nitekim geçti.

«Beraber olurlarsa...» Yani âzâd olmakla nikâhın geçerliliği beraber olursa demektir. Çünkü bunları sahibi caiz kabul ederse. ikisi beraber sabit olurlar.

«Sahibinin ölümüyle âzâd olan müdebbere» nin hükmü de. hayatında âzâd ettiğinin hükmü gibidir. Geçerli değildir. Âzâd olur sözüyle. cariyenin malının üçte birinden çıktığını ifade etmektedir. Üçte birinden çıkmazsa, İmam-ı Âzam´a göre kazancının bedelini verinceye kadar geçerli olmaz. İmameyn´e göre caizdir. Nitekim Bahır sahibi Zahîriyye´den nakletmiştir. Yani İmameyn´e göre bu cariye hür olduğu halde çalışır.

«Ümmüveled dahi böyledir ilh...» Yani ümmüveledi âzâd ettiği yahut efendisi öldüğü vakit şayet kocası onunla âzâd edilmeden önce cimada bulunursa, nikâh İbn-i Semaa´nın İmam Muhammed´den rivayetine göre geçerlidir. Çünkü iddet kocasından vâcip olmuştur. Artık efendisinden iddet vâcip olmaz. Zâhir rivayete göre ise kocasından iddet vâcip olmaz. Binaenaleyh iddet efendisinden vâcip olur. Cevaz vermezden önce idde-tin ondan vâcipolması nikâhın feshini icabeder. Nitekim Muhit´ten naklen Bahır´da bildirilmiştir. İddetin kocadan vâcip olmaması şundandır: Zira id-det ancak karı-kocanın araları ayrıldıktan sonra vâcip olur. Nitekim Bahır sahibi bunu geçen meselede ifade etmiştir.

«Nikâhın geçerliliğine mânidir.» Yani nikâhı bâtıl kılar. Çünkü iddetle beraber mevkuf olması mümkün değildir. Bahır. Zira iddet bekleyen kadın kendisinden iddet beklediği kocasından başkasına helâl değildir.

«Eğer kocası cariyeyi cima ederse...» Yani sahibinden izin almadan kocaya varan cariyeyi cima eder de sonra nikâhı âzâd olmakla yürürlüğe girerse, mehr-i müsemma efendisinin olur. Mehr-i müsemma yoksa, mehr-i misil onun olur. Nehir. Mehrin onun olması, cariyenin kocası efendisinin malı olan cariyeden istifade ettiği içindir. Bahır.

«Çünkü cariyenin mâlik olduğu bir menfaata mukabele etmiştir.» Zira akit âzâd olmakla geçerlidir. Cariyenin menfaatlarına ise onunla mâlik olunur. Kölelik bâkî iken izinle geçerlilik bunun hilâfınadır. Bahır.

METİN

Bir kimse oğlunun cariyesiyle cima eder de cariye doğurursa, baba hür, müslüman ve akıllı olduğu halde, çocuğu iddia ettiği takdirde; oğlu-nun milki cimadan iddia zamanına kadar bâki kalmak şartıyla nesebi sabit olur, Cariye doğurmazsa, ukrunu vermesi lâzım gelir. Haram bir fiil irtikâbetmiş olur. Ona kazfedene had vurulmaz,

İZAH

«Bir kimse oğlunun cariyesiyle cima ederse...» Kızıyla cima etmesi de öyledir. Bunu Bercendî´den naklen Hamevî söylemiştir. Oğul kelimesi kâfire de şamildir. Kuhistânî. Büyüğe de küçüğe de şâmildir. Bahır. Keza cariye oğlunun cima ettiği ve etmediği cariyesine şâmildir. Zahiriyye.

«Cariye doğurursa...» Zâhire bakılırsa cariye hamil müddeti geçmeden doğurursa, dâvâ sahih değildir. Nehir sahibi diyor ki: «Cariye iddia vaktinden itibaren altı aydan azda doğurursa, sahih olması gerekir.»

«Baba hür, müslüman ilh...» olarak iddia ederse, nesep sabit olur. Köle, mükâtep, kâfir yahut deli olursa, dâvâ sahih olmaz. Çünkü velâyeti yoktur. Deli ayılır da sonra cariye altı aydan az bir müddette doğurursa, istihsanen nesep sahih olur. İkisi de zımmî olup, dinleri ayrı ise, baba tarafından dâvâ caiz olur. Fetih. Bu şunu anlatır ki, oğul müslümansa İslâm şarttır. Oğul kâfir ise babanın müslüman olması şart değildir. Velev ki dinleri başka olsun. Çünkü küfür bir dindir. Zahîriyye´de kaydedildiğine göre, baba müslüman, oğul kâfir ise, babanın dâvâsı sahihtir. Baba dinden dönmüşse; İmam-ı Azâm´a göre dâvâsı mevkuf, İmameyn´e göre geçerlidir.

«İddia ettiği takdirde» ifadesinden murad, hâkim huzurunda iddia etmesidir. Nitekim İbn-i Şilbî´nin şerhinde beyan edilmiştîr. Bu gösterir ki, dâva sahih olmak için şüphe dâvası ve oğlun tasdiki şart değildir, Fetih.

«Ukrunu vermesi lâzım gelir.» Fetih sahibi diyor ki: «Ukr, o kadının güzellikte benzeri olan bir kadının mehridir.» Yani sadece güzellik hususunda o kadına rağbet gösterilen hususta demek istiyor. Bazıları, "Zina caiz olsa, o kadının benzeri bir kadını zina için kaça kiralayacaksa ukr odur." demişlerse de doğru değildir. Bilâkis âdet, zina için mehirden daha az vermektir. Çünkü mehir devam içindir. Zina parası öyle değildir. Erkek cimayı tekrarlar da kadın bunlardan gebe kalmazsa, bir mehir lâzım gelir. Oğul babanın cariyesini defalarca cima ederse iş değişir. Onun her cima için bir mehir vermesi lâzım gelir. Çünkü mehir şüphe dâvâsı sebebiyle vâcip olur. Bunu dâvâ etmezse kendisine had vurmak gerekir. Dâvâsının tekerrürüyle mehir de tekerrür eder. Baba bunun hilâfınadır. Çünkü o şüphe dâvâsı etmeye muhtaç değildir. Hâniyye.

«Haram bir fiil irtikâbetmîş olur.» Nehir´de böyle denilmiştir. Aslı Ba-hır´dadır. Bahır sahibi şöyle demiştir. «Doğurmakla kayıtlanmıştır. Çünkü bir kimse oğlunun cariyesiyle cima eder de cariye gebe kalmazsa, haram işlemiş olur. O cariyeye malik de olamaz. Ukrunu vermesi lâzım gelir. Ondan gebe kalırsa iş değişir. Çünkü anlaşılır ki, cima helaldir. Zira cariyeye mâlik oluşu cimadan öncedir. Bu iki meselede o adama kazf (zina îsnat) eden kimseye had vurulmaz. Cariye doğurmazsa mesele zâhirdir. Çünkü milkinde olmayan biriyle haram bir cima yapmıştır. Cariye ondan doğurursa, yine had vurulmaz. Çünkü milk cimaya başlamazdan önce mi yoksa sonra mı sabit olur meselesindeki hilâf şüphesi o kimsenin ihsanını (namusunu) ıskat eder. Nitekim Fetih ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir.»

«Çünkü cimanın helâl olduğu anlaşılır.» cümlesi buradakinin mefhumunu açıklamaktır. Ama söz götürür. Çünkü o cariye üzerindeki milki bize göre cimadan önce, Şâfiîye göre gebelikten önce sabit olması, nesep sabit olsun diye zaruretten dolayıdır. Nitekim Fetih sahibi bunu izah etmiştir. Bundan o kimsenin bu cimaya cüret göstermesinin helâl olması lâzım gelmez. Nasıl ki bir kimse bir şey gaspeder de onu itlâftan sonra kıymetini sahibine öderse, milkin gasp zamanına istinat etmesinden bu yaptığının helâl olması lâzım gelmez. İhtimal, "helâldir" sözünden zina değildir mânâsını kasdetmiştir. Çünkü zina olsa ukr vermesi lâzım gelirdi ve nesep sabit olmazdı. Bu söylediğimize şarihin aşağıda gelen, "Onun içindir ki hâcet zamanında o kimseye yiyecek helâldir, cima helâl değildir." ifadesi de delâlet eder. Keza yukarıda Zahîriyye´den naklettiğimiz, "Oğlunun cariyesini cima eden babanın dâvâsı sahihtir. Halbuki cariye babaya müebbet olarak haramdır." ifadesi de buna delâlet eder.

«Oğlunun milki bâkî kalmak şartıyla ilh...» Cariye onun milkinde değilken gebe kalırsa; yahut milkindeyken gebe kalıp onu milkinden çıkarır da sonra tekrar alırsa, dâvâ sahih olmaz. Çünkü milk ancak gebe kalma zamanına istinat yoluyla vâcip olur. Binaenaleyh oğlu yalanlarsa, temellûk velâyetinin gebe kalma anından bu temellûke kadar devam etmesini gerektirir. Yalanlamazsa, dâvâ sahihtir. Ama cariyeye mâlik olmaz. Nasıl ki bunu bir yabancı iddia etse mâlik olmazdı. Çocuk cariye sahibinin hesabına âzâd olur. Nitekim Muhit´te beyan edilmiştir. Bahır. Nehir sahibi diyor ki:...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 17:05:11
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #34 : 13 Mart 2010, 17:05:11 »

METİN

Bir kimse karısının veya babasının yahut dedesinin cariyesiyle cima eder de cariye çocuk doğurursa, bu çocuğu iddia ettiği takdirde nesebi ancak cariye sahibinin tasdikiyle sabit olur. Sahibi onu yalanlar da sonra zamanla cariyeye mâlik olursa, nesep sabit olur. Bu istilâd bahsinde gelecektir. Köle ile evli hür bir kadın, kocasının hür ve mükellef olan sahibine, "kocamı benim nâmıma bin dirheme âzâd et" der yahut bu söze bir rıtl (takriben 400 gr.) da şarap cümlesini eklerse - zira burada fâsit sahih gibidir - köle sahibi bunu yaptığı takdirde nikâh fâsit olur. Çünkü iktizaen milk öncedir. Sanki, "Onu sana sattım ve senin nâmına âzâd ettim." demiş gibidir. Lâkin bunu demiş olsaydı, köle memur nâmına âzâd olurdu. Zira kabul yoktur. Nitekim Sa´diyye hâşiyelerinde belirtilmiştir. Bu şunu ifade eder ki; emreden kabul ettim dese âmir nâmına olur. Velâ kadına aittir. Kadının bin dirhemi vermesi lâzım gelir. Mehir sâkıt olur. Kadın kefareti niyet ederse, köle âzâdı kefareti nâmına olur. Ama kadın bin dirheme demezse, nikâh fâsit olmaz. Çünkü milk yoktur. Velâ da sahibinin olur. Çünkü âzâdeden odur. Allahu a´lem.

İZAH

«Nesebi ancak cariye sahibinin tasdikiyle sabit olur.» ifadesinde kısaltma vardır. Bahır´ın ifadesi şöyledir: «Nesep sabit olmaz. Ama şüpheden dolayı o adama had vurulmaz. Şayet bu cariyeyi sahibi buna helâl kıldı derse, helâl olma hususunda ancak sahibinin tasdikiyle nesep sabit olur. "Bu çocuk ondandır." demiş olsa, her iki şeyde birden tasdik ederse nesep sabit olur. Aksi takdirde sabit olmaz. Köle sahibi onu yalanlar da sonra günün birinde cariyeye mâlik olursa, nesep sabit olur. Hâniyye´de böyle denilmiştir. Kınye´de bildirildiğine göre bir kimse babasının cariyesiyle cimada bulunur da cariye ondan çocuk doğurursa, cima eden şüphe iddiasında bulunsun bulunmasın bu çocuğu satmak caiz olamaz. Çünkü oğlunun oğludur. Milkine girdiği andan itibaren onun nâmına âzâd olur. Velev ki nesep sabit olmasın. Nasıl ki bir kimse birinin cariyesiyle cima eder de cariye ondan çocuk doğurursa, sonra çocuğa mâlik olduğunda onun nâmına âzâd olur. Velev ki nesebi ondan sabit olmasın.»

Ben derim ki: "Sahibi onu bana helâl kıldı." sözünün mânâsı, nikâhla yahut meselâ hîbe ile helâl kıldı demektir. Yoksa onu sana helâl kıldım demekle helâl oldu demek değildir.

«Kocasının sahibine...» Keza cariyenin kocası kansının sahibine dese hüküm aynıdır. Lâkin mehir sâkıt olmaz. Bahır.

«Hür ve mükellef olan» diye kaydetmesi, âzâd etmesi mümkün olsun diyedir. Burada şöyle bir itiraz yapılabilir: «Bu adam âzâd etmiş değildir. O ancak bu hususta kadının vekilidir. Binaenaleyh sözün muktezası, çocuğun satışı velîsinin icazesine mevkuf olmaktır. Köle âzâdına gelince:Buna bakılmaz. Çünkü o hususta tevkili sahihtir. T. Kocasının sahibinin hür olmamasına veya mükellef bulunmamasına şöyle misal getirilir: İzinli köle evli bir köle satın alır yahut köleyi çocuk veya deli babasından miras olarak alır. Aksi takdirde yukarıda geçmişti ki, köleyi evlendirmeye ancak âzâdına selâhiyeti olan kimse selâhiyattardır.»

«Fâsit sahih gibidir.» Zira burada satış maksut değildir. Binaenaleyh bütün şartlarının bulunması lâzım gelmez. Nitekim yakında gelecektir.

«Yaptığı takdirde...» Yani onu âzâd ettim dediği takdirde nikâh fâsit olur. Bunu Halebî Nehir´den nakletmiştir.

«İktizaen milk öncedir.» İktiza, sözün söylenmeden geçilmiş bir şeye delâletidir ki, cümlenin doğruluğu veya sıhhatı o şeye bağlıdır. Birinciye misâl, "Hata ve unutmak kaldırılmıştır." hadisidir ki; mânâsı, hata ile unutmanın hükümleri kaldırılmıştır. Yani günah yoktur demektir. Yoksa hata ile unutma hariçte mevcutturlar.

İkinciye misâl, meselemizdir. Zira metindeki sözün sahih olması için mutlaka önce milkbulunmalıdır. Zira o kimse namına âzâd sahih olmak için milk şarttır. Binaenaleyh satış suretiyle milkin önce bulunması muktezadır. Âmir nâmına âzâd etmek muktezîdir. O halde âzâd et sözü, bin liraya kendisine satmasını istemek olur. Sonra ona âmirin kölesini onun nâmına âzâd etmesini emretmiştir. O kimsenin, "âzâd ettim" demesi, ona temlîk; sonra onun nâmına âzâd etmektir. Milk âmir nâmına sabit olunca, nikâh fâsit olur. Çünkü iki şey arasında zıddiyet vardır. Sonra burada milk şarttır. Şartlar ise tâbidirler. Onun için mukteza olan satış, muktezînin, yani âzâd etmenin şartlarıyla sabit olmuştur. Kendi şartlarıyla sabit olmuç değildir. Bu, tâbiliği göstermek içindir. Binaenaleyh emreden kimsenin âzâda ehil olması şarttır. Hattâ izinli bir çocuk olursa, satış sabit olmaz. Satışın rüknü olan kabul de sâkıttır. Bu satışta görme muhayyerliği veya kusur muhayyerliği gibi şeyler sabit olmaz. Satılan şeyin teslim edilebilir cinsten olması da şart değildir. Binaenaleyh kaçak köleyi âzâd emri sahih olur. Fâsit akitte teslim almak itibardan sâkıttır. Nitekim, "Onu benim nâmıma bin dirheme ve bir rıtl şaraba âzâd et!" dese hüküm budur. Bunu Bahır sahibi mânâ itibariyle nakletmiştir.

«Lâkin bunu demiş olsaydı ilh...» ifadesinin hâsılı şudur: İktiza yoluyla sabit olan bir şey, ancak muktezînin (iktiza edenin) şartlarıyla sabit olur. Kendi şartlarıyla sabit olmaz. Nitekim gördün. Lâkin bu, muktezayı açık olarak söylemediğine göredir. Fethu´l-Kadir sahibi diyor ki: «Satışı açık olarak söyler de, "onu sana sattım ve onu âzâd ettim" derse, emreden nâmına değil, memur nâmına olur. Şu halde bu meselede satış zımnen sabit olmuştur. Açık olarak sabit olmuş değildir. Yani rahimlerdeki ceninleri satmak gibidir. Açık olarak söylerse, kendi şartıyla sabit olur ve satış ancak kabulle tamam olur. Bu da yoktur. Binaenaleyh kendi nâmına âzâd olur.» Yani nikâh da fâsit olmaz demek istiyor. Nitekim Bahır´da öyle denilmiştir.

«Bu şunu ifade eder ki ilh...» ifadesi Nehir sohibinln blr incelemesidir. H.

«Mehir sâkıt olur.» Çünkü kadının kölesine mehir vâcip olması imkânsızdır. Nehir.

«Nikâh fâsıt olmaz.» İmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. Allahu a´lem.

KÂFİRİN NİKÂHI BABI

METİN


Bu bâb, müşrik ile kitabîye şâmildir. Burada üç esas vardır. Birincisi; müslümanlar arasında sahih olan her nikâh kâfirler arasında da sahihtir. İmam Mâlik buna muhaliftir. Ama onun kavlini Teâlâ Hazretlerinin, "Karısı da odun taşır halde cehenneme atılacaktır." âyet-i kerîmesi ile, Peygamber aleyhissalâtu vesselâmın, "Nikâhtan doğmuştur, sifahtan değil." hadîs-i şerifi reddetmektedir.

İZAH

Musannıf hür ve köle olan müslümanların nikâhını bitirdikten sonra kâfirlerin nikâhına başlıyor. Mehir bâbının sonunda kâfirin mehrinin hükmü geçmişti. Ve geri kalan nafaka, talâk, iddet, nesep, bülûğ muhayyerliği, sahih nikâhla birbirlerine mirasçı olmak, üç talâkla boşanan kadının ve mahrem kadınların nikâhlarının haram kılınması gibi nikâh hükümlerinin onlar hakkında da müslümanlar gibi olduğunu görmüştük.

«Müşrik ile kitabîye şâmildir.» Şarih böyle diyeceğine, kitabî olanla olmayana şâmildir dese daha iyi olurdu. Çünkü dehriler gibi müşrik ve kitabî olmayanlar da dahil olurdu. Şarih kâfir tabirinin kitabîye şümulü, Hidâye´nin Kudûrî´ye uyarak müşrik tabirini kullanmasından daha iyi olduğuna işaret etmiştir. H. Fetih sahibi Hidâye nâmına özür dileyerek; "O müşrik tabiriyle kitabîye şâmil olanları kasdetmiştir. Bunu ya tağlib tarikıyla yapmış; yahut Ehl-i Kitap´tan bazılarının müşrikler taifesine dahil olduğuna bakarak söylemiştir. Yahut Ehl-i Kitap´tan bir taifenin; Üzeyr Allah´ın oğludur; İsâ Allah´ın oğludur demeleri itibariyle söylemiştir." demiştir.

«İmam Mâlik buna muhallftlr.» O küffarın nikâhlarının sahih olmadığına kaildir. Velevki müslümanlar arasında sahih kabul edilsin. Bundan alarok deriz ki, İmam Mâlik son iki esasa evleviyetle kail değildir. T.

«Karısı da odun taşır halde...» Yani buradaki izafet örfen ve lûgaten nikâhlı olduğunu göstermektedir. Teâlâ Hazretleri de kıssayı bu mânâyı ifade etsin diye kitabında hikâye buyurmuştur. T.

«Nikâhtan doğmuştur, sifahtan değil.» Yani zinadan doğmamıştır demektir. Bundan murad, cahiliyet devrinin âdetlerini reddetmektir. Cahiliyette bir kadın bir müddet bir adamla yaşar, sonra onunla evlenirdi. Bu hadisle Fetih sahibi dahi istidlâl etmiştir.

Vechi şudur: Peygamber (s.a.v.) İslâm´dan önce cahiliyet nikâhlarına nikâh demiştir. Şöyle bir itirazda bulunulamaz: «Burada süüedep vardır. Çünkü Peygamber (s.a.v.)´in annesiyle babasının kâfir olmalarını iktiza eder. Halbuki Allah Teâlâ onları dirilterek kendisine îman etmişlerdir. Nitekim zayıf bir hadiste rivayet edilmiştir.» Zira şöyle cevap veririz: Hadis Taberâni, Ebû Nuaym ve İbn-i Asâkir rivayetlerinin delâletiyle umumidir. O rivayetlerde, "Ben nikâhtan meydana geldim. Adem´den annem babam beni doğuruncaya kadar zinadanmeydana gelmiş değilim. Cahiliyet zinasından bana bir şey isabet etmiş değildir." buyrulmuştur. Annesiyle babasının öldükten sonra diriltilmeleri küfür zamanında nikâhın mevcut olmasına aykırı değildir. İmam-ı Azam´ın Fıkh-ı Ekber adlı kitabında. "Peygamber (s.a.v.)´in ebeveyni küfür üzere ölmüşlerdir." demesine de aykırı değildir. Müslim´in Sahih´indeki, "Rabbimden annem için istiğfara izin istedim, ama bana izin vermedi." hadîs-i şerifine yine oradaki, "Bir adam; Yarasulallah! Babam nerededir? diye sordu. Cehennemdedir, buyurdular. Adam dönüp gittikten sonra onu çağırdı ve; Muhakkak benim babam da senin baban da da Cehennemdedir. buyurdu." hadisine de aykırı dedildir. Çünkü diriltme hâdisesinin bundan sonra vâki olması mümkündür. Zîra bu Vedâ Hacc´ında olmuştu.

Bir şeyi görüp de îman etmek fayda vermez. O halde öldükten sonra îman nasıl fayda verir? Bu, Allah Teâlâ´nın Peygamberine bahşettiği hususiyetin başkasındadır. Peygamber (s.a.v.)´in ebeveyni fetret zamanında öldükleri için cehennemden kurtulmuşlardır şe...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 ... 4 5 6 [7] 8 9 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes