> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Nikah
Sayfa: 1 ... 3 4 5 [6] 7 8 9 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nikah  (Okunma Sayısı 12854 defa)
13 Mart 2010, 16:49:03
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #25 : 13 Mart 2010, 16:49:03 »



MEHİRDE İHTİLÂF MESELELERİ

METİN


Fusul´de "Kendince gördüğü yarara göre fetva verir." denilmiştir. Sefer müddetinden az olan yerlere kadını kasabadan köye ve köyden kasabaya, köyden başka köye nakledebilir. Çünkü bu gurbet değildir. Tatarhâniyye sahibi bunu. gece basmadan memleketine dönmek mümkün olan köye götürebilir diye kayıtlamış; Kâfî sahibi ise fetva buna göredir diyerek mutlak bırakmıştır. Karı-koca mehirde ihtilâf ederlerse, aslında ihtilâf ettikleri takdirde, mehir konulduğunu inkâr edene yemin verdirilir. Yeminden cayarsa, mehr-i müsemma sabit olur. Yemin ederse mehr-i misil vâcip olur. Mehir meselesinde bil ittifak yemin verdirilir.

İZAH

«Fusul´de ilh...» Biliyorsun ki bu kavli Bezzâziye sahibi tercih etmiştir. Fusul´ün sözünü başkaları da tercih etmiştir.

«Tatarhâniyye sahibi bunu...» ifadesindeki zamir nakle râcîdir. "Kâfi sahibi ise mutlak bırakmıştır." cümlesindeki zamir de nakle aittir. Şurunbulâliyye´de beyan edildiğine göre zamanımızda, "kadını kasabadan köye nakledemez" kavliyle amel etmek gerekir. Çünkü zaman bozulmuştur. Köye götürebilir sözü zayıftır. Çünkü ihtiyar sahibi "Kadını şehrin yakın köylerine götürebilir. Çünkü bu gurbet değildir diyenler de olmuştur." demektedir. Murad, şer´î yolculuk değil, nakildir. Çünkü İhtiyar´da, bu gurbet değildir denilmiştir. Şurunbulâliyye´nin sözü burada biter.

Ben derim ki: Burada şöyle bir itiraz vârit olabilir: Kâfî sahibi, fetva naklin caiz olduğuna göredir diye açıkladıktan ve Kınye sahibi doğrusu budur dedikten sonra bu söz nasıl zayıf olabiliyor! Evet, sadece zamanın bozukluğu sebebiyle tercih etseydi daha iyi olurdu. Lâkin yukarıda Bezzâziye´den naklettiğimiz meselede müftüye havale edilir, sözüyle amel etmek gerekir. Hattâ müftü, kansını eza cefa için nakletmek isteyen bir adam görürse, ona fetva vermemeli. Bâhusus kadın şerefli bir aileden olur da köy onun gibilere mesken teşkil edemezse, bu fetvayı asla vermemelidir. Çünkü mesken nafaka gibi kan-kocanın hallerine göre itibar olunur. Nitekim bâbında gelecektir.

«Karı-koca mehirde ihtilâf ederlerse...» Fetih´te şöyle denilmiştir:"Mehirde ihtilâf; ya miktarındadır yahut aslında. Bunlardan herbiri ya sağlığındadır yahut her ikisi veya birisi öldükten sonradır. Bu iki şey de ya zifaftan sonradır yahut öncedir.»

«Aslında ihtilâf» birinin mehr-i müsemma konduğunu iddia etmesi, diğerinin inkârda bulunması ile olur.

«Yemin verdirilir.» Yani iddia eden taraf delil getirmekten aciz kalırsa, inkar edene yemin verdirilir. Şarihler yemin verdirme meselesinden bahsetmemişlerdir. Çünkü açıktır. Nitekim Bahır´da böyle denilmiştir.

«Mehr-i misil vâcip olur.» Bahır sahibi diyor ki: «Bunun zâhirine bakılırsa, kaça çıkarsa çıksın mehr-i misil vâcip olur. Halbuki öyle değildir. Bilâkis mehr-i müsemmayı dâvâ eden kadınsa, kadının iddia ettiği miktardan fazla verilmez. Dâvâcı erkekse, onun iddia ettiğinden de noksan bırakılmaz. Nitekim Bedâyi´de buna işaret edilmiştir.»

Ben derim ki: Eğer dâvâcı bir şey tesmiye ederse, bu zâhirdir. Aksi takdirde zâhir değildir. Sonra bu mesele, ihtilâf mutlak surette boşamadan önce veya sonra, zifaf veya halvetten sonra olmakla kayıtlıdır. Kadını zifaf ve halvetten önce boşarsa, vâcip olan müt´adır. Nitekim Bahır´da bildirilmiştir. Burada musannıf bundan bahsetmemiştir. Çünkü aşağıda gelecek "Cimadan önce boşamada müt´a-i misil hakem kılınır." sözünden anlaşılmaktadır.

«Mehir meselesinde bilittifak yemin verdirilir.» sözü. Sadru´ş-Şeria´ya verilen red cevabına işarettir. Sadru´ş-Şeria şöyle demiştir: «Ebû Hanife´ye göre inkâr edene yemin verdirmemek gerekir. Çünkü ona göre nikâhta yemin verdirmek yoktur. Binaenaleyh mehr-i misil vâcip olur." Bahır sahibi diyor ki: «Bu. söz götürür. Çünkü burada yemin verdirmek asıl nikâha değil, mal üzerinedir. Binaenaleyh mehr-i müsemmayı inkâr edene bilittifak yemin verdirmek taayyûn eder.» Sadru´ş-Şeria´ya Dürer sahibiyle İbn-i Kemâl de itiraz etmişlerdir. İbn-i Kemal onu vehme nisbet etmiştir.

METİN

Nikâh mevcut iken mehrin miktarında ihtilâf ederlerse, söz yeminiyle beraber mehr-i mislin şahit olduğu tarafındır. Hangi taraf beyyine getirirse kabul edilir. Mehr-i mislin erkeğe veya kadına şahit olup olmaması müsavidir. İki taraf birden beyyine getirdikleri takdirde, mehr-i misil erkeğe ,şahit ise, kadının beyyinesi tercih edilir. Mehir misil kadına şahit ise, erkeğin beyyinesi tercih edilir. Çünkü beyyineler zâhirin hilâfını isbat içindir. Mehr-i misil ikisinin arasında ise, her ikisinden yemin istenir. Yemin ederler veya delil getirirlerse, onunla hüküm verilir. Birisi delil getirirse, onun delili kabul edilir. Çünkü o dâvâsını aydınlatmıştır.

İZAH

«Mehrin miktarında ihtilâf ederlerse...» Yani mehir, nakit olsun, ölçülen veya tartılan şeylerden olsun, zimmette vasfedilmiş bir borçtur yahut aynıdır. Musannıfın, "miktarında" diye kayıtlaması şundandır: Çünkü köle ve cariye gibi cinsinde yahut iyilik, kötülük gibi sıfatında, Türk veya Rum gibi nevinde ihtilâf ederlerse, mehr-i müsemma ayrı olduğu takdirde söz kocanındır. Borç olursa, mehrin aslındaki ihtilâf gibidir. Tamamı Bahır´dadır.

«Nikâh mevcut iken...» Yani zifaftan önce veya sonra keza talâk ve zifaftan sonra ihtilâf ederlerse demektir. Rahmetî. Zifaftan önce boşar da ihtilâf ederlerse, hükmü ileride gelecektir.

«Mehr-i mislin şahit olduğu tarafındır.» Yani mehr-i misli kadının dediği kadar veya çokolursa, söz kadının; erkeğin dediği kadar veya daha az olursa, söz erkeğindir. İkisinin arasında olursa, yani mehr-i misil erkeğin söylediğinden çok, kadının söylediğinden az olur da beyyine bulunmazsa, iki taraf yemin ederler ve mehr-i misil lâzım gelir. Mültekâ ile şerhinde böyle denilmiştir. Ama bu, Râzî´nin tahricine göredir ve hâsılı şudur: Yemin verdirmek, karı-kocanın sözleri birbirine muhalif olduğu vakittir. Birisinin sözü muvafık düşerse söz erkeğindir. Câmı-i Sagîr´de zikredilen budur. Kerhî´nin tahricine göre ise, karı-koca üç suretin hepsinde yemin ederler. Sonra mehr-i misil hakem tayin edilir. Mebsût ve Muhit sahipleri bu kavli sahih bulmuşlardır. Kenz sahibi de yeminleşme bâbında kesinlikle buna kail olmuştur. Bahır sahibi "Ben birinci kavli tercih eden görmedim." demiş; fakat Nehir sahibi ona itirazla "Zeyfâî ve başkalarının Hidâye sahibine uyarak onu önce zikretmeleri tercih edildiğini bildirir." demiştir. Nihâye sahibi de bu kavli sahihlemiş; Kâdıhân bunun evlâ olduğunu söylemiştir. Câmi-i Sagîr şerhinde bu kavilden başkası zikredilmemiştir. Evlâ olan, kocaya yemin verdirmekten başlamaktır. Bazıları aralarında kura çekileceğini söylemişlerdir.

Ben derim ki: Şimdi mehr-i misil bilinmezse ne yapılacağı kalır. Zâhire bakılırsa söz kocanındır. Çünkü yukarıda geçtiği gibi o, ziyadeyi inkar etmektedir.

«Erkeğin beyyinesi tercih edilir ilh...» Bu söz bazı ulemanın sözüdür. Mültekâ sahibi kesinlikle buna kaildir. Burada ve yeminleşme bâbında Zeylâî´de öyledir. Bazıları kadının beyyinesinin de tercih edileceğini söylemişlerdir. Çünkü o karı-kocanın birbirlerini tasdik etmelerinden anlaşılmayan bir şeyi meydana çıkarmıştır. Nitekim Bahır´da beyan edilmiştir.

«Zâhirin hilâfını isbat içindir» Zâhir, mehr-i mislin şahit olduğu tarafta beraberdir. T.

«Mehr-i misil ikisinin arasında ise ilh...» Bu söz üçüncü kısmı beyandır. Birinci kısım mehr-i mislin şahit olduğu taraf, ikinci kısım her ikisinîn beyyine getirmeleri idi. Zira her iki taraf beyyine getiremezler veya getirirlerse, bazen mehr-i misil erkeğe, bazen kadına şahit olur bazen de ikisinin arasında bulunur. Musannıf iki kısmı iki meselede beyan etti. Bu üçüncü kısımdır. "Her ikisi yemin ederlerse" sözü birinci meseleye râcî; "Yahut her ikisi delil getirirlerse" sözü de ikinci meseleye recîdir. Lâkin musannıfın, "yemin ederler" sözünü ibareden atması lâzımdı. Çünkü her ikisi delil getirirse kendilerinden yemin istenmez.

«Her ikisinden yemin istenir.» Koca yeminden çekinirse binbeşyüz dirhem mehr-i misil hükmolunur. Nitekim bunu açıkça ikrar etse verilecek hüküm bu olurdu. Kadın yeminden çekinirse, mehr-i müsemma olan bin dirhem vâcip olur. Çünkü kadın indirim olduğunu ikrar etmiştir. İnâye´de böyle demimiştir. Sa´diyye sahibi buna itiraz etmiş; "Koca yeminden çekinirse ikibin dirhem mehir hükmolunur. Zira bilindiği gibi hangisi yeminden çekinirse, diğerinin dâvâsı ona lâzım olur." demiştir. Meselenin sureti, kadın ikibin dirhem, kocası isebin dirhem mehir iddia ettiği zamandır. Mehr-i misil ise binbeşyüz dirhemdir.

«Onunla hüküm verllir.» Yani mehr-i misil tayin edilir. Lâkin ikisi de delil getirirlerse, mehr-i misil hususunda koca gümüş veya altın para vermek arasında muhayyer bırakılır. Yeminleşmeleri bunun hilâfınadır. Çünkü herbirinin beyyinesi diğerinin mehr-i müsemma sözünü nefyetmektedir. Böylece akit mehr-i müsemmadan hâlî kalır ve mehr-i misil vâcip olur. Yeminleşmek böyle değildir. Zira kocanın ikrar ettiği miktarın vâcip olması ittifakla verilmiş bir hükümdür. Ziyadesi ise mehr-i misil hükmüncedir. Bahır. Meselenin tamamı Bahır´dadır.

«Birisî delil getirirse ilh...» Yani mehr-i misil aralarında olduğu vakit biri burhan getirirse demektir. Fakat bundan önceki, "Hangisi beyyine getirirse kabul edilir. Mehr-i misil erkeğe şahit olsun olmasın." demesi buna hâcet bırakmamıştır. Çünkü, "olmasın" sözü, mehr-i mislin kadına şahit olmasına, yahut ikisinin arasında bulunmasına sadıktır.

«Çünkü o dâvasını aydınlatmıştır.» Yani çünkü delil getiren getirdiği delille dâvâsını açıklayıp izah etmiştir.

METİN

Cimadan önce boşamada müt´a-i misil hakem kılınır. Bu, mehr-i musemma deyn olduğuna göredir. Köle ve cariye meselesindeki gibi ayrı olu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nikah
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 09:16:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nikah rüya tabiri,Nikah mekke canlı, Nikah kabe canlı yayın, Nikah Üç boyutlu kuran oku Nikah kuran ı kerim, Nikah peygamber kıssaları,Nikah ilitam ders soruları, Nikahönlisans arapça,
Logged
13 Mart 2010, 16:51:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #26 : 13 Mart 2010, 16:51:37 »

METİN

Onun içindir ki Fâkih Ebu´l-Leys "Muhtar kavle göre erkek ayakkabı ve çarşaf gibi kendisine vâcip olmayan şeylerde tasdik olunur. Başörtüsü ve entari gibi vâcip olan şeylerde tasdik olunmaz." demiştir. Yani kendisi onun kisve olduğunu iddia etmedikçe tasdik olunmaz. Çünkü zâhir onunla beraberdir. Bir kımse birinin kızını ister de ona bir şeyler gönderirse, babası kızı ona vermediği takdirde aynen mevcutsalar, yalnız mehir için gönderdiklerini geri alır. Velev ki kullanmakla değişmiş olsunlar. Helâk olurlarsa, kıymetlerini geri atılır. Çünkü bu bir karşılıklı alıp vermedir, fakat tamamlanmamıştır. Binaenaleyh gerisi geriye almak caizdir. Keza hediye olarak gönderdiği şey duruyorsa onu da geri alabilir. Helâk olanla istihlâk edileni alamaz. Çünkü bunlar hîbe mânâsındadır. Kadın gönderilen şeyin mehirden olduğunu iddia eder de; erkek, o emanetti derse, mehir cinsinden olduğu takdirde söz kadınındır. Başka cinsten ise zâhirin şehadetiyle söz erkeğindir.

İZAH

«Ayakkabı ve çarşaf gibi şeylerde tasdik olunur.» Çünkü kendisine kadının çıkmasına imkân vermek vâcip değildir. Bilâkis kadını men etmesi vâciptir. Ancak söyleyeceğimiz bazıhususat müstesnadır. Fetih.

Ben derim ki: Bunu âdet olmayan yerde diye kayıtlamak gerekir. Çünkü söylemiştik ki, bizim örfümüze göre bu kocaya tâzımdır ve mehir kabilindendir. Nitekim Mültekât´tan da nakletmiştik ki âdeten şart kılınmış sayılan ayakkabı, elbise, bohça sargısı ve şeker parası gibi şeylerden dolayı kadın kendisini teslim etmeyebilir. Bunun benzeri bizim örfümüzde de hamam peşkiri ve benzeri şeylerdir. Çünkü bunlar mehirde şart koşulmuş gibidir. Erkeğin bunları vermesi lâzımdır. Kadını sokağa ve hamama çıkmaktan men etmesinin vücubu buna aykırı değildir.

«Başörtüsü ve entari» ev eşyası gibi şeylerde tasdik olunmaz. Bahır. Ev eşyasını tedarik etmek erkeğe vâciptir. Bunu söylemenin yeri burasıdır. Musannıf nafaka bahsinde söyleyecektir ki, erkeğin el değirmeni, çay takımı, tas, tencere, çömlek ve kaşık gibi mutfak takımlarını alması vâciptir. Şarih diyor ki: «Hasır, keçe ve yaygı gibi sair ev edevatı da öyledir.»

«Kisve olduğunu iddia etmedikçe» sözü Fetih sahibi tarafından yapılmış bir kayıttır. Bahır sahibi de bunu tasdik etmiştir. Yani erkek mehir olduğunu iddia etse, kendisi kisve olduğunu söylemedikçe tasdik edilmez. Çünkü zâhir onu yalanlamaktadır. Ama kisve olduğunu söyler de kadın hediye olduğunu iddia ederse, söz erkeğindir. Çünkü zâhir onunla beraberdir.

«Kızı vermediği takdirde...» Kız büyük olup kendisi gitmediği takdirde dahi hüküm böyledir. T.

«Mehir için gönderdiklerini...» Yani karı-kocanın mehir olduğuna ittifak ettikleri şeyleri geri alır. Yalnız diye kayıtlaması, ayrı olduğuna göredir. Mevcude ait değildir. Şarih bununla, kullanmakla değişen şeylerden ihtiraz etmiştir. Nitekim buna işarette bulunmuştur. Minah sahibi diyor ki: «Çünkü buna mâlik tarafından musallat edilmiştir. Binaenaleyh kullanması mukabilinde noksanlaşan kısım için bir şey lâzım gelmez.» H.

«Kıymetlerini» diyeceğine, bedellerini dese daha iyi olur ve misliyata da şümulü olurdu.

«Çünkü bunlar hîbe mânâsınadır.» Dönülemezler. Bezzâziye´nin ibaresi, "Çünkü hîbedir." şeklindedir. Bu sözün muktezası şudur: Mevcut olan eşyayı geri almak için ya hâkimin hükmü yahut rıza şarttır. Keza dönmeye mâni bulunmamak da şarttır. Nitekim gönderilen şey elbise olur da kadın onu boyar veya dikerse, bu dönmeye mânidir. Ama ben bu hususta bir şey açıklayan görmedim. Araştırmalıdır! Hîbe ile kayıtlamak Öyle görülüyor ki, nafakadan ihtiraz içindir. Nitekim başkasından iddet bekleyen kadına nafaka vermek meselesinde gelecektir.

«Kadın mehirden olduğunu iddîa eder de îlh...» Bahır sahibi bu meseleyi Kenz´in "Erkek kansına bir şey gönderirse ilh..." dediği yerde zikretmiş ve şöyle demiştir: Erkek mehirolduğunu iddia ederse diye kayıtlaması şundandır: Çünkü o şeyin mehir olduğunu kadın iddia eder de erkek emanet olduğunu söylerse, o şey mehir cinsinden olduğu takdirde söz kadınındır. Aksi takdirde erkeğindir. şu halde anlaşılıyor ki, bu mesele zevcenin dâvâsındadır. Babasının vermediği dünürlük gönderilen kızın dâvâsında değildir. Binaenaleyh münasip olan bunu, "Bir adamın kızını ister de ilh..." sözünden önce zikretmekti. Sebebi şudur: Dünür gönderilen kızın, gönderilen şey mehirdendir diye iddia etmesi, kendisine zarar verir. Zira mevcut olsun olmasın reddi lâzımdır. Binaenaleyh münasip olan, emanettir diye dâvâ eden kız olmalıdır. Mehir diye dâvâ eden de koca olmalıdır. Çünkü emanet helâk olursa, kızın onu reddetmesi lâzım gelmez. Zevce bunun hilâfınadır. Onun; bu mehirdendir diye dâva etmesi kendisine fayda verir. Çünkü gerisi geriye almak mutlak surette memnudur. Erkeğin, bu emanettir diye dâvâ etmesi de erkeğe yarar. Çünkü kendisi, mevcutsa onu iade etmesini, istihlâk ettiyse ödemesini kadından istemektedir.

«Zâhirin şehadetiyle söz erkeğindir.» Bu ifade her iki surete râcîdir. T.

BAŞKASINDAN İDDET BEKLEYEN KADINA NAFAKA

METİN


Bir adam iddetini bitirdikten sonra kendisiyle evlenmek şartıyla başkasından iddet bekleyen bir kadına nafaka verirse, onunla evlendiği takdirde mutlak surette bir şey dönmek yoktur. Kadın razı olmazsa, kadına vermiş olmak şartıyla erkek dönebilir. Kadın onunla beraber yemişse, mutlak surette dönemez. Bunu İmâdiye´den naklen Bahır sahibi söylemiştir.

İZAH

«Başkasından iddet bekleyen bir kadına nafaka verirse ilh...» Bezzâziye sahibi bu meselede sahih kabul edilmiş üç kavil rivayet etmiştir. Birincinin hâsılı şudur: Erkek evlenmeyi şart koşsun koşmasın; keza kadın onunla evlensin evlenmesin mutlak surette döner. Çünkü verdiği şey rüşvettir. İkincinin hâsılı şudur: Şart koşmadıysa dönemez. Üçüncünün hâsılı şudur ki bunu İmâdî´nin Fusul´ünden nakletmiştir: kadın onunla evlenirse dönemez. Evlenmeyi kabul etmezse, dönmeyi şart koşsun koşmasın şayet kadına kendisi için harcamak şartıyla para verdiyse döner. Kadın onunla beraber yerse, asla bir şey dönemez.

Fethu´l-Kadır´dekinin hâsılı birinci ile üçüncüdür. Bahır sahibi birinciyi de hikâye etmiş; sonra şöyle demiştir: «Bazıları, erkek evlenmeyi şart koşmuş da kadın onunla evlenmişse dönemez demişlerdir.» Kadın evlenmeye razı olmaz da erkek de bunu şart koşmamış bulunursa, sahih kavle göre yine dönemeyeceğini dahi sahihlemiştir. Bahır sahibinin, "Kadın onunla evlenirse dönemez ilh..." sözünden erkek şart koşmadığı halde kadın onunla evlenirse, evleviyetle dönemeyeceği anlaşılır.

«Kadın razı olmazsa ilh...» sözünden anlaşılıyor ki, erkek şart koştuğu halde kadın razı olmazsa dönebilir. Binaenaleyh bu ikinci kavlin hâsılı şöyle olur: Erkek bir surette döner ki, o da kadın evlenmeyi teklif etmeyip, erkeğin bunu şart koşmuş olmasıdır. Üç surette dönemez. Bunlar:

1) Kadın evlenmeye razı olmayıp, erkeğin de bunu şart koşmaması.

2) Erkek evlenmeyi şart koşup, kadının da evlenmesi.

3) Erkek şart koşmadığı halde kadının evlenmesidir. Böylece dört kavil meydana gelir ki, hepsi sahih kabul edilmiştir. Musannıfın şerhinde beyan ettiğine göre mutemet olan kavil, İmâdî´nin Fusul´ündekidir. Yani üçüncü kavildir. Üstadı Bahır sahibi bununla fetva vermiştir.

Ben derim ki: Nefsin fâkihi İmam Kâdıhân´ın itimat ettiği birinci kavildir. Zira şöyle demiştir: «Erkek evlenmeyi şart koşmuşsa döner. Çünkü bu şart fâsittir. Aksi takdirde yaptığı bir iyilikse, ulemadan bazıları döner, bazıları dönmez demişlerdir.» Sonra sözüne devamla şunları söylemiştir: «Dönmesi gerekir. Çünkü kadının evlenmeyeceğini bilse ona nafaka vermezdi. Bu, şart mesabesindedir. Karz olan kimseye benzer ki, karz veren şahsa önceden hediye etmek âdeti olmayan bir şeyi hediye ederse haram olur. Hâkim de öyledir. Hususidavete icabet etmez. Hâkim olmasa, hediye vermeyecek olan bir kimsenin hediyesini kabul etmez. Bu, şart mesabesinde olur. Velev ki şart koşulmasın.» Hayriyye sahibi nafakalar bahsinde bunu teyid etmiş; kendisine, "Bir kimse bir kadını ister de ona nafaka verirse, kadın da onun kendisine evlenmek için nafaka verdiğini bilerek başkasıyla evlenirse..." fetva ne olur diye sorulduğunda, bununla fetva vermiş. döneceğini söylemiştir. Buna şahit olarak Kâdıhân´ın zikri gecen sözüyle başkalarının sözlerini zikretmiş; "Bunun vechi zâhirdir. Binaenaleyh bundan ayrılmamak gerekir." demiştir.

T E M B İ H : Hayriyye´nin ifadesi kız isteme meselesinde Hâniyye´-nin ibaresiyle istişhad ettiğine göre burada cereyan eden hilâfın geçen kız isteme meselesinde de cereyan ettiğini gösterir ve orada gecen; "Erkek mevcut olan eşyayı geri alabilir. Helâk olanla istihlâk edileni geri alamaz." meselesi hediyeye mahsustur. Nafaka ve giyeceğe şâmil değildir. Çünkü şüphesiz iddet bekleyen kadın dahi kocaya istenmiştir. İddet beklediği için açıkça kocaya istenmesinîn haram olması bir tesir göstermez. Tesir, şartın bulunup bulunmamasına, fâsit şart olmasına ve bunun rüşvet sayılmasına aittir. Nitekim kavillerin ta´lilinden anladın.

Bu izaha göre Dimaşk köylerinde görülen şu hale dikkat etmeli: Bir adam bir kadını ister, ona bayramlarda giyecek ve hediye göndermeye başlar. Nafaka ve mehir için paralar verir. Bu hâl, mehrini tamamlayıncaya kadar devam eder. Nihayet zifaf gecesi onunla nikâhlanır. Şayet kadın onunla evlenmeyi istemezse, yukarıda geçen dört kavle göre helâk olan hediyeden başka ona verdiği her şeyi dönüp alması gerekir. Çünkü bu verilenler evlenmek şartıyla verilmişti. Nitekim yukarıda geçen ifadede Kâdıhân bunu tahkik etmîştir. Şimdi şu kalır: Bu kadın ölürse, birinci kavle göre erkeğin verdiklerini geri alması hakkında söz yoktur. Üçünc...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 16:53:01
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #27 : 13 Mart 2010, 16:53:01 »

METİN

Kıza çehiz hazırlama hususunda anne de baba gibidir. Küçük kızın velisi de öyledir. Vehbâniyye şerhi. Vehbâniyye şerhi. Nehir sahibi Kâdıhân´a uyarak baba eşraftan ise emanettir diye iddiası kabul edilmeyeceğini iyi karşılamıştır. Anne, kızının çehizi için ona babasının huzurunda ve onun haberi varken babasının eşyasından bir şeyler verir de baba susarsa, kız dâmadın yanına zifaf olduğu takdirde, babanın ondan bir şey geri almaya hakkı yoktur. Çünkü örfü ödet böyle cereyan eder. Keza anne, kızının çehizi hususunda mütad olan sarfiyatı yapar da baba susarsa, anne ödemez. Bu iki mesele otuzyedi hattâ Zevâhiru´l-Cevahir´de bildirildiğine göre kırksekiz meseleden olup, bunlarda sükût konuşmak gibidir.

FER´İ M E S E L E : Kız dâmadın yanına ona lâyık çehizi bulunmaksızın zifaf edilirse, dâmat babasından para isteyebilir. Kınye. Bahır´da Mübtega´dan naklen, "Ancak uzun zaman susarsa husumete hakkı yoktur." denilmiştir. Lâkin Nehir´de Bezzâziye´den naklen, "Sahih kavle göre babadan bir şey isteyemez. Çünkü nikâhta mal maksut değildir." denilmiştir.

İZAH

«Anne de baba gibidir.» Musannıf bunu Kâriu´l-Hidâye Fetevâ´sına nisbet etmiştir. Bunu İbn-i Vehbân dahi incelemiştir. Nitekim gelecektir.

«Küçük kızın velîsi de öyledir.» Bunu da İbn-i Vehbân Manzume´sinin şerhinde inceleyerek zikretmiş; "Annenin ve küçük kızı evlendiren velînin iddia ettiği zaman da hükmün böyle olması gerekir. Çünkü burada örf-ü âdet câridir." demiştir. Lâkin İbn-i Şıhne şerhinde şöyle demiştir: «Bence velî meselesi söz götürür.» Bahır sahibi anne ile dede hakkında tereddüt etmiş ve, "Dede meselesi fetva vakası olmuştur. Ben bu mesele hakkında nakil bulamadım. Remlî´nin yazdığına göre, ilk görünürde zâhir olan, anne ile dedenin baba gibi olmasıdır." demiştir.

«İyi karşılamıştır.» Nehir sahibi şöyle demiştir: «İmam Kâdıhân diyor ki: Baba eşraftan ise, onun emanettir diye iddiası kabul edilmez. Kıza bu çehizi yapamayanlardan ise, sözü kabul edilir demelidir, ömrüme yemin ederim ki. bu son derece güzeldir.»

Ben derim ki: İhtimal onun beğenmesinin vechi şudur: Bu söz, mutemet kavle aykırı düşmemekle beraber onu izah etmektedir. Çünkü bazı memleketlerde vâki olan müşterek âdet, ancak eşraf olmayanlar hakkındadır.

«Dâmadın yanına zifaf olduğu takdirde.» diye kayıtlaması şundandır: Çünkü bülûğa ermiş bir kızı temlik etmek teslimle olur. Bu da âdeten ancak zifafla tahakkuk eder. Çünkü o zaman çehizi kızın elinde olur.

«Mûtad olan sarfiyatı yaparsa» sözünün mefhumu, mûtadan fazla yaparsa babanın sukûturıza sayılmamaktır. O zaman anne öder. Acaba bütün çehizi mi ödeyecektir, yoksa mûtaddan fazlasını mı? Burada tereddüt edilmiştir. Tahtâvî kesinlikle ikincisine kail olmuştur.

«Otuzyedi...» Halebî diyor ki: «Biz bunu Eşbâh´tan naklen velî bûbında arzetmiştik.»

«Zevahiru´l-Cevahir...» Salih İbn-i Musannıf Tenvîr´in yazdığı Eşbâh hâşiyesidir. Eşbâh üzerine onüç mesele ziyade etmiştir ki, şarih onları vakıf bahsinde zikretmiştir. H.

«Ona lâyık çehizi bulunmaksızın...» Bahır sahibinin Mübtegâ´dan naklettiği ibarede buradaki zamir, dâmadın kayınpederine gönderdiği altın ve gümüş paralara aittir. Sonra, "Muteber olan. dâmat için yapılandır, kız için yapılan değildir." demiştir.

Ben derim ki: Bu gönderilene, Acemlerin örfünde destiman (ağırlık) denilir. Nitekim gelecektir.

«Ancak uzun zaman susarsa husumete hakkı yoktur.» Şarih vakıf bahsinde şöyle demiştir: «Zifaftan sonra uzun zaman susar da bununla razı olduğu anlaşılırsa, artık ondan sonra dâvâ hakkı kalmaz. Velev ki kendisi için bir şey hazırlanmasın.» H. "Razı olduğu anlaşılırsa" sözü ile, uzun veya kısa zaman örfe göre itibar edileceğine işaret etmiştir.

«Lâkin Nehir´de ilh...» Bu sözün bir misli de Camiu´l-Fusuleyn ile Zahîruddin´in Feteva´sından naklen Lisanü´l-Hukkâm´dadır. Hâmidiyye´de bununla fetva verilmiştir.

Ben derim ki: Bezzâziye´de iki kavlin arasını bulmaya yarayan sözler vardır. Orada şöyle denilmiştir: «Kadınla evlenir de ona üçbin lira destiman verirse, kadın da zengin kızı olup babası kendisine çehiz vermemişse. İmam Kemâlüddin ile Muhit sahibi dâmadın kız babasından örf-ü âdete göre çehiz veya ağırlık isteyebileceğine fetva vermişlerdir.» Bezzâziye sahibi, "İmamlarımızın ihtiyar ettiği kavil budur." demiştir. İmam Merginânî şunları söylemiştir: «Sahih kavle göre hiçbir şey isteyemez. Çünkü nikahta mal maksut değildir.» Bazı Harzem imamları itiraz ederek, "Destiman mehr-i muacceldir. Nitekim Kâfî ve diğer kitaplarda belirtilmiştir. O kadının kendisine mukabildir. Hattâ kadın onu almak için kendisini kocasından men etmeye mâliktir. O halde koca nasıl çehiz isteyebilir. Bir şeyin iki tane mukabili olmaz?" demişlerdir. Fâkih, üstadından naklen buna cevap vermiş: "Destiman akdin içine girerse, söylediğin mehr-i muaccet olur. Akde girmez de onun için bir akit yapılmazsa, karşılık şartıyla hîbe gibi olur. Bizim söylediğimiz de budur. Onun için dedik ki: Bunu akitte zikretmediyse, kız dâmadın yanına çehizsiz olarak zifaf edildiği ve dâmat birkaç gün sustuğu takdirde, çehiz dâvâsına kalkışamaz. Çünkü mesele ihtimalli olunca, dâmat da razı olduğunu gösterecek bir zaman susunca bu, maksadın çehiz olmadığını gösterir." Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.

Hâsılı peşin verilen bu malın daima mehr-i muaccel olması lâzım gelmez. - Nasıl ki Kâfî´nin sözü bunu îhâm ediyor. - Ki bu onun çehizine değil, kendine mukabildir diye itiraz vâritolsun. Bilâkis burada tafsilât vardır. O da şudur: Eğer bu verilen üzerine akit yapılan mehir cümlesinden sayılırsa, mehr-i muacceldir ve kadının nefsine mukabildir. Sayılmazsa, o âdeten çehize mukabildir. Hattâ zifaftan sonra dâmat susar da çehiz istemezse anlaşılır ki, bunu karşılık istemeksizin teberru suretiyle vermiştir. Bu son derece güzeldir. Arabulmak da bununla olur. Muvaffakiyeti veren Allah´tır.

Lâkin zâhir olan şudur ki: Üzerine akit yapıldığı surette hilâf câridir. Çünkü bunun mehirden sayılacağını söylese de adaten bilinir ki, o malın çokluğu çehiz çok olsun diyedir. Binaenaleyh mâna itibariyle o aynı zamanda onun bedelidir. Onun içindir ki çehizi olmayan kızın mehri, çehizli kızın mehrinden az olur. Velev ki ondan daha güzel olsun. Buna şöyle cevap verilir: O bunun mehir olduğunu açıklayınca - ki o da nikâhtan asıl maksut olan cima istifadesinin bedelidir. Çehiz değildir - mânâya itibar etmemiştir. Bu meselenin daha fazla izahı inşaallah nafaka bâbında gelecektir. Bu bizim zamanımızda Örf olmamıştır. Bilâkis herkes bilir ki çehiz kadına mahsustur. Kocası onu boşarsa hepsini alır. Kadın ölürse, ondan mirasçıları alırlar. Mehrin ziyade edilmesi sadece dâmadın evini onunla süslemek ve dâmadın oraya dönmesini, kadın öldüğü zaman dâmadın çocuklarının da oraya dönmelerini sağlamak içindir. Bu mesele, kadını bâkire diye mehr-i mislinden fazla vererek alıp da dul çıkması meselesine benzer. Ziyadenin lâzım gelip gelmeyeceği hususundaki hilâf yukarıda geçmişti. Oradaki hilâf, bu meseledeki hilâfa binaen idi. Tercih edilen kavlin ziyadenin lâzım olduğu da yukarıda geçti. Onun için burada sahih kabul edilen, Merginânî´den nakledildiği gibi hiçbir şey isteyememektir.

METİN

Bir zımmi veya müste´men (pasaportlu), zımmi bir kadını; yahut bir harbî, dâr-ı harpte harbî bir kadını ölü hayvan karşılığında yahut mehirsiz olarak yani mehirden söz etmeyerek veya mehri nefyederek nikahlarsa, bu da onlarca caiz olup, kadın cima edilir veya cimadan önce boşanırsa yahut kocası ölürse kadına mehir yoktur. Velev ki her ikisi de müslüman olsun veya İslâm memleketine gelsinler. Çünkü biz onları dinleriyle başbaşa bırakmaya memuruz. Onlar hakkında geri kalan nikah hükümlerinden nafakanın vâcip olması, talâk vukuu ve bunlara benzeyen iddet, nesep, bülûğ muhayyerliği, sahih nikâhla birbirlerine mirasçı olmak, üç defa boşanan kadının haram olması ve haram olan kadınların nikâhı gibi şeyler, müslümanlardaki gibi sabit olur. Kadını şarapla veya işaret ederek muayyen bir domuzla nikâh eder de, sonra her ikisi veya birisi mehri almadan müslüman olursa, kadına bu tayin edilen mehir verilir ve şarap sır gibidir. Bunu İnâye´den naklen Nehir sahibi söylemiştir.

İZAH

«Bir zımmi ilh...» Musannıf müslümanların mehirlerini anlattıktan sonra burada kâfirlerinmehirlerine başlıyor. Onların nikâhları da ileride gelecektir. Müste´men sözüyle şarih, musannıfın zımmî diyeceğine kâfir dese daha iyi olacağına işaret etmiştir. Çünkü müste´men burada zımmî gibidir. Bunu İnâye´den naklen Nehir sahibi söylemiştir.

«Ölü hayvan karşılığında» tabirinden murad ;kan gibi mal sayılmayan her şeydir. Bahır.

«Kadına mehir yoktur.» Bu İmam-ı Âzam´a göredir. imameyn´e göre zifaftan sonra ise veya kocası ölürse kadına mehr-i misil verilir. Cimadan önce boşarsa müt´a vermesi gerekir. Bazıları ölü hayvan ve sükût meselesinde iki rivayet olduğunu söylemişlerdir. Fakat esah kavle göre hepsi ihtilâflıdır. Hidâye. Lâkin Fetih´te bildirildiğine göre mehirden söz edilmezse, zâhir rivayette mehr-i misil vâcip olur. Çünkü nikâh karşılıklı bir alışveriştir. Karşılık lâzım değil diye söylemedikçe, kadın ona müstehak olur. Ölü hayvanı zikretmek susmak gibidir. Çünkü o kâfirlerce mal değildir. Binaenaleyh zikri hükümsüzdür. Nehir.

«Çünkü biz onları dinleriyle başbaşa bırakmaya memuruz.» Bundan maksat, doğruluğunu ikrar değil, onlara sataşmaktan vazgeçmektir. Yani onları içki içmekten. domuz eti yemekten ve bunları satmaktan men etmeyiz. Bunu Ebussuud´dan Tahtâvî nakletmiştir.

«Geri kalan nikâh hükümleri...» Yani bu hükümlere inançları varsa veya bizim mahkememize müracat ederlerse. T. Müslümanlardaki gibi sabit olur.

«İddet gibi...» Yani kadını boşar da i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 16:53:55
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #28 : 13 Mart 2010, 16:53:55 »

METİN

Bir cariye başka bir cariyeye çarpar da bekâretini bozarsa, mehr-i mislini vermesi lâzım gelir.

Küçük kızın babası onun mehrini isteyebilir. Kız erkeğe dayanabilecek gibi ise, kocası da onun teslimini isteyebilir. Bezzâzî diyor ki: Yaş muteber değildir. Onu teslim alır da kaçarsa, erkeğin onu araması lâzım gelmez. Bir kimse bir kadına hile yaparak onu alırsa, kadını getirinceye veya kadının ölümü bilininceye kadar hapsedilir.

İZAH

«Bir cariye başka bir cariyeye çarparsa ilh...» Bu mesele üzerine bâbın başında söz geçmiştir.

«Küçük kızın babası onun mehrini isteyebilir.» Velev ki kocası ondan istifade edemesin. Nitekim Hindiyye´de Tecnis´ten naklen bildirilmiştir. Küçük kız kayıt değildir. Hindiye´debildirildiğine göre. baba, dede ve hâkimin bâkire kızın mehrini teslim almaya hakları vardır. Bâkirenin küçük veya büyük olması fark etmez. Ancak bülûğa ermiş olup bundan men ederse nehyi sahihtir. Bunlardan başka velîlere bu hak yoktur. Vasî küçük kız hakkında buna mâliktir. Bülûğa ermiş dul hakkında teslim alma hakkı başkasına bağlı değil kendine aittir.

«Başka velilere bu hak yoktur.» sözü anneye de şâmildir. Onun meh-ri teslim almaya hakkı yoktur. Ancak vasî, ise kız bülûğa erîp kocası ermediğinde annesi mehrini isteyebilir. Nitekim bunu Hindiyye sahibi ifade etmiştir. T.

Ben derim ki: Yani annenin ikrarı olmaksızın mehrin alındığı sabit olursa, anne isteyebilir. Çünkü Bezzâziye ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Kız bülûğa erer de kocasından mefrini ister, kocası onu kızın küçüklüğünde babasına verdiğini iddia eder, babası da bunu ikrarda bulunursa, babasının kızı aleyhinde ikrarı sahih olmaz. Çünkü bu halde baba mehri teslim almaya selahiyattar değildir. Binaenaleyh onu ikrara da selahiyattar olamaz. Kadın mehrini kocasından alır. Kocası kızın babasından bir şey alamaz. Çünkü kendisî, babasının teslim alma velâyeti varken teslim aldığını ikrar etmiştir. Ancak alırken, seni kızın mehrinden ibrâ ettim der de sonra kız inkârda bulunursa, kocası burada babasından hakkını isteyebilir.» Bezzaziye´de şu da vardır: «Velî mehri teslim alır da sonra dâmada iade ettiğini iddiada bulunursa, kız bâkire olduğu takdirde tasdik edilmez. Çünkü velînin mehri teslim almaya selâhiyeti vardır. îadeye selahiyeti yoktur. Kadın dul olursa, velî tasdik edilir. Çünkü kendisi emindir. Emaneti iade ettiğini söylemektedir.»

Yine Bezzâziye´de şöyle denilmektedir: «Kız bülûğa ersin ermesin, babası onun mehrini alır da çeyizini yaparsa; yahut mehir yerine bir ayrı teslim alırsa, kızın cevaz vermemeye hakkı yoktur. Çünkü mehri teslim alma velâyeti babalara aittir. Sonra tasarruf hakkı da öyledir.» Lâkin Hindiyye´de, "Bulûğa ermiş bir kızın mehri yerine arazi teslim alır da kız buna razı olmazsa, böyle yapmak âdet olduğu takdirde. babanın yaptığı caizdir. Aksi takdirde caiz olamaz. Velev ki kız bâkire olsun." denilmiştir. Mehri teslim alma meselelerinin tamamı Bahır ve Nehir´de velîler bâbının başındadır.

«Bezzâzi diyor ki ilh...» İbaresi şudur: «Baba küçük kızını kocasına vermeye mecbur edilemez. Lâkin koca mehr-i muacceli vermeye icbar edilir. Eğer koca kızın erkeklere dayanabileceğini söyler de baba inkâr ederse, hâkim o kızı kadınlara gösterir. Yaş muteber değildir.»

Ben derim ki: Hattâ Tatarhâniyye´de, "Bülûğa eren kız erkeğe dayanamayacaksa, babasına onu kocasına vermesi emredilmez." denilmektedir.

GİZLİ VE ÂŞİKÂR MEHİR

METİN


Mehir gizli anlaştıkları mehirdir. Bazıları âşikâre anlaştıkları mehir olduğunu söylemişlerdir. Boşamaya kadar müeccel bırakılan mehir talâkı ric´î ile mehr-i muaccel olur. Ama kadına ricatla müeccel olmaz. Kadın kendisi ile evlenmek şartıyla mehrini kocasına hîbe eder de kocası razı olmazsa, evlensin evlenmesin mehir bâkîdir. Kadın mehrini birine hîbe eder de onu teslim almak için kendisine vekâlet verirse, sahih olur. Mehri bir insana havale eder do sonra kocasına hîbe ederse, sahih olmaz. Hîbe etmek isteyenin hîlesi (çaresi) budur. Ama sahih değildir.

İZAH

«Mehir gizli anlaştıkları mehirdir ilh...» Bu meselenin iki vechi vardır. Birincisi: Gizlice karı-koca bir mehir koyarlar, sonra âşikâre olarak ondan daha fazlasıyla nikâh kıyarlar. Cins birdir. Mehir koyduklarını ittifak ederlerse, mehir gizli koydukları mehirdir. İttifak etmezlerse, koca ziyadenin riya için yapıldığına delil getirmedikçe akit esnasında konulan mehr-i müsemmadır. Cins muhtelif olursa bakılır: Mehir koyduklarına ittifak etmezlerse, mehir akit esnasında kararlaştırılan mehr-i müsemmadır. İttifak ederlerse, nikâh mehr-i misille münaki olur. Gizlice mehri altın olarak kararlaştırırlar da sonra âşikâr olarak mehir koymamak şartıyla nikâh kıyarlarsa, mehir gizli olarak anlaştıkları altınlardır Çünkü bundan döndüklerini gösteren bir şey yoktur. Kadına mehir olarak altın verilmemek şartıyla nikâh kıyarlar veya âşikâr olarak mehirden bahsetmezlerse, nikâh mehr-i misille münakit olur.

İkinci vecih şudur: Gizlice bir mehir koyarak nikâhı akdederler. Sonra âşikâre olarak mehrin ondan daha fazla olduğunu ikrar ederler. Ziyadenin riya olduğuna ittifak ederler veya şehadetle sabit olursa; mehir, gizli akdi yaparken söyledikleridir. Şehadette bulunulmazsa. İmameyn´e göre mehir birincisi, İmam-ı Âzam´a göre ikincisidir. Şayet başka cinsten ise, hepsi birincinin üzerine ziyade olur. Aksi takdirde ziyade birinciye yapılan ziyade miktarı olur. Bu satırlar Zahîre´den kısaltılmıştır.

Hâsılı birinci vecihle akit ancak âşikâre olarak cereyan etmiştir. İkinci vecihte ise bunun aksinedir. Yahut akit, biri gizli, biri âşikâr olmak üzere iki defa yapılmıştır. Nitekim evvelce bunun Fetih´ten naklen musannıfın, "Akitten sonra konulan veya ziyade edilen mehir yarıya bölünmez." dediği yerde uzun uzadıya arz etmiştik. Yalnız orada buradakine bir nevi muhalefet vardır. Dikkat edilirse giderilmesi mümkündür.

«Boşamaya kadar müeccel bırakılan mehir...» ifadesi, mâlûm bir müddete kadar tecil edilen mehirden ihtirazdır. Çünkü o talâktan sonra müddeti gelinceye kadar bâkîdir.

«Talâk-ı ric´î ile muaccel ahır.» sözü mutlaktır yahut iddet bitinceye kadar devam eder. Nitekim umumiyetle ulemanın kavli budur. Birinci kavle göre kadına müracaat ederse, mehirmüeccel olmaz. Ric´î sözü bir kayıt değildir. Hattâ bâin sözü de evleviyetle öyledir. Biz bu bâptaki sözün tamamım musannıfın, "Kadının kocasını cimadan men etmeye hakkı vardır." dediği yerde arz etmiştik.

«Mehrini kocasına hîbe ederse ilh...» Yani bir adam boşadığı karısına, "Bende alacağın olan mehrini bana hîbe etmedikçe seninle evlenmem." der de, kadın kendisiyle evlenmek şartıyla hîbe eder, kocası buna razı olmazsa, evlensin evlenmesin mehir kocasına borçtur. Bezzâziye.

«Kocası buna razı olmazsa» sözünden murad; seninle evlenmiyorum derse sözüdür. Bu, hîbeyi red sayılır. Onun için de mehir boynuna borç kalır. Velev ki razı olmadıktan sonra o kadınla evlenmiş olsun.

«Birine hîbe eder de...» Yani kocasından başkasına hîbe ederse demektir. Çünkü borcu borçluya hîbe etmek mutlak surette sahihtir. Başkasına hîbe etmek ise, teslim almaya memur etmedikçe sahih olmaz ve sanki teslim aldığı anda hîbe etmiş gibi olur, teslim almadan sahih olmaz. Nitekim Câmiu´l-FusuIeyn´de beyan edilmiştir.

«Hîbe etmek isteyenin hîlesi budur ilh...» ifadesi gösteriyor ki, bu yalnız mehre mahsus değildir. Ama bu hakikatten uzaktır. Çünkü havalede borçlunun rızası şarttır. Hîbeyi isterse, havaleye razı olmaz. Meğer ki mesele havalenin hîbeye mâni olduğunu bilmeyen biri hakkında tasvir edilmiş olsun. Şarih kitabın sonundaki dağınık meselelerde buna cevap vermiş ve, "Havale edilen şahıs borçludan istemeye imkân bulur. Onu borçlunun rızasını şart koşmayan birine arz eder." demiştir. Yani Mâlikî mezhebinden birine arz eder demek istiyor. Hîlelerden biri de, hîbeden önce kocasından çıkılı bir şeyi mehirle satın almaktır. Yani hîbeden sonra onu görme muhayyerliği ile iade eder. Yahut bir insan çıkılı bir şeyle hîbeden önce mehri hakkında kadınla uzlaşır. Nitekim Kınye´den naklen Bahır´da beyan edilmiştir. Bu son hîle daha güzeldir. Allahu a´lem!

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2010, 16:55:04
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #29 : 13 Mart 2010, 16:55:04 »

KÖLENİN NİKÂHI BÂBI

METİN


Rakîk (köle), bütünü veya bir kısmı başkasının malı olan kimsedir. Kınn ise tamamı başkasının malı olan kimsedir. Kınnın, cariyenin, mükâtebin, müdebberin ve ümmüveledin nikâhı mevlânın cevaz vermesine bağlıdır. Cevaz verirse geçerli olur. Reddederse batıldır. Zifaf olmadıkça mehir yoktur. Zifaf olursa, âzâd edildikten sonra kendisinden mehr-i misil istenir.

İZAH

Musannıf müslümanlardan nikâha ehliyeti olanın nikâhını bitirdikten sonra ehliyeti olmayanın nikâhına başlıyor ki, o da köledir. Kölenin nikâhını kâfirden önce zikretmesi, köleler ekseriyetle müslüman oldukları içindir. Nehir.

«Başkasının malı olan kimsedir.» Sıhâh´ta şöyle denilmiştir: «Rakîk başkasının malıdır. Bire de çoğa da ıtlak olunur.» Bahır sahibi diyor ki: «Burada murad, insanlardan başkasının malı olan memlûktur. Çünkü ulemanın beyanına göre, bir kâfir düşman memleketinde esir alınırsa rakîktir. Ama memlûk değildir. O memleketten çıkarılırsa, memlûk dahi olur. Bu izaha göre insanlardan her memlûk rakîktir. Fakat her rakîk memlûk değildir.» Şu halde burada rakîkten murat; müslüman memleketine getirilendir. Bir cariye esir alınır da müslüman memleketine gelmezse, evlendiği takdirde nikâhı mevkuf değil bâtıl olur. Çünkü nikâhı kıyıldığı anda ona cevaz veren biri yoktur. Nitekim araştırma suretiyle Nehir´de beyan edilmiştir.

Ben derim ki: Şöyle denilebilir: Ona cevaz veren vardır. O da İslâm ordusunun kumandanıdır. Çünkü kumandan onu İslâm diyarına çıkarmadan da çıkardıktan sonra da satabilir.

«Bütünü veya bir kısmı» ifadesi, bölünene, mükâteb gibi nâkıs milk ile memlûk olana ve müdebberle ümmüveled gibi kendisi için hürriyet sebebi bulunana şâmildir.

«Kın ise, tamamı başkasının malı olan kimsedir.» ifadesi, bölüneni çıkarırsa da, mükâteb, müdebber ve ümmüveled tarifte dahildir. Çünkü bunlar memlûkte dahildirler. Mugrib´de şöyle denilmektedir: «Kın, kölelerden kendisi ve ana-babası başkasının malı olandır. İkiye, mecmua ve kadına hep kın denilir. Ama cariyeye kınne denildiğini işitmedik. İbnü´l-A´râbî´den rivayet olunduğuna göre "Abdü´n kınnün" denilir ki, hâlis köle mânâsınadır. Fukahanın sözleri de buna göredir. Çünkü onlar bu sözden müdebber ve mükâteb olmayan köleyi kasdederler.» şu halde münasip olan Rahmetî´nin sözüdür ki, "Kın, kendisi için hürriyet sebebi bulunmayan tam memlûktur." demiştir. Halebî şunu söylemiştir: «Sonra bilmelisin ki, rik ile milkten herbiri kâmil ve nâkıs olur. Kınde ikisi de kâmildir. Bir kısmı âzâd olan kölede ikisi de nâkıstır. Mükâtebde rik kâmil: müdebberle ümmüveledde ise milk kâmildir.»

«Kınnın nikahı...» diye mutlak bıraktığı için, bu söz kendi evlendiği veya başkasınınevlendirdiği suretlere şamildir. Nikâhla kayıtlaması, mutlak olan teserri (cariyecilik) haram olduğu içindir. Fetih sahibi şöyle demiştir: «Tâcirler için mühim bir fer´î mesele: Çok defa bir kimse cimada bulunmak için kölesine bir cariye verir. Halbuki sahibi izin versin vermesin köleye bu caiz değildir. Çünkü cimanın helâl olması; şer´an ya milk-i yeminle, ya nikâh kıymakla sabit olur. Kölenin milk-i yemini yoktur. O halde ona cimanın helâl olması yalnız nikâh akdine münhasır kalır» Bahır.

"Cariyenin..." Biliyorsun ki kın tabiri erkek ve kadına şâmildir.

«Mükâtebin...» Çünkü kitabet kazanç hakkında hacrin çözülmesini (yasağın kaldırılmasını) icap eder. Cariyesini evlendirmek de bu kabildendir. Çünkü evlendirmekle sahibi için mehir ve nafaka hâsıl olur. Kendisini ve kölesini evlendirmek bunun hilâfınadır. Mükâtebde bir kısmı âzât olmuş köle de dahildir. İmam-ı Azam´a göre onun nikâhı caiz değildir. İmameyn´e göre caizdir. Çünkü o borçlu bir hürdür. Bunu Bahır sahibi söylemiştir.

«Ümmü veledin...» sahibinden, başkasından olan oğlu da onun hükmündedir. Meselâ bir kimse ümmüveledini biriyle evlendirir de evlendiği kocasından bir oğlu olursa, hükmü annesinin hükmü gibidir. Ümmüveledin sahibinden doğurduğu çocuk ise hürdür. Tamamı Bahır´dadır.

«Cevaz verirse geçerli olur ilh...» Cevaz vermek veya reddetmek zifaftan önce olursa, mesele zâhirdir. Zifaftan sonra ise, reddetiği takdirde köle âzât edildikten sonra mehir kendisinden istenir. Cevaz verirse, bu hususta Muhit´ten naklen Bahır´da ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Kıyasa göre iki mehir vâcip olur; Bunların biri zifaf ile, diğeri cevaz vermekle lâzım gelir. Nitekim nikâh-ı fâsit sahih olarak yenilenirse hükmü budur. İstihsana göre kendisine yalnız mehr-i müsemma lâzım gelir. Çünkü mehr-i misil vâcip olsa, akit itibariyle vâcip olur ve o zaman bir akitle iki mehir vermesi icabeder ki, bu imkânsızdır.» Sonra cevaz vermek bazen sarih, bazen de zaruret icabı delâlet yoluyla olur. Nitekim gelecektir. Burada nikâh olduğunu bildikten sonra susmanın cevaz vermek sayılmadığına işaret vardır. Nitekim Kınye´den naklen Kuhistânî´de beyan edilmiştir.

«Mehir yoktur.» Bu söz, "bâtıldır" cümlesi üzerine tefri edilmiştir. H. Yani köleye mehir vermek, cariyeye mehir almak yoktur.

METİN

Sonra mevlâdan murad, cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olan baba, dede, hâkim, vasî, mükâteb, iş adamı ve mütevelli gibi kimselerdir. Köleye gelince: Onu evlendirmeye ancak âzâdına mâlik olan kimsenin selâhiyeti vardır. Dürer. Bu gibiler izinle evlenirlerse, mehir ve nafaka kendilerine ait olur. Yani kın ve benzerleri izinle evlendiklerinde mehir ve nafaka onların borcu olur. Çünkü vücup sebebi kendilerinden ileri gelmektedir. Ölürlerse, alacak yerkalmadığı için mehir ve nafaka sâkıt olurlar. Kın mehirle nafaka için satılır. Müdebber gibi sairleri satılamaz. Bilakis çalışarak öder. Mevlâsı ölürse, kudreti olduğu takdirde toptan ödemesi lâzım gelir. Nehir ve Kınye,

İZAH

«Cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olandır.» Yani velev ki sahibi olmasın. Bahır. Bu söz, mirasçı ile müşteriye de şâmildir. Velî ölür veya onu satar da vâris olan efendisi yahut müşteri cevaz verirse, caiz olur. Aksi takdirde caiz değildir. Nitekim İmadiye´de buna işaret olunmuştur. Kuhistânî. Bu söz, iki şerike de şâmildir. Bunlardan biri, cariyeyi evlendirir de kocası cimada bulunursa, diğeri reddettiği takdirde mehr-i mislin yarısı ile mehr-i müsemmanın yarısından hangisi azsa o da evlendirenin olur. Bahır.

"Baba..." Yani yetimin babasıdır. Böylesi yetimin cariyesini evlendirebilir. Dedesi, vasîsi ve hâkim de öyledir. H. Çünkü bu kazanç kabilindendir. Fetih.

"Mükateb..." Zira yukarıda geçtiği vecihle. kazanç kabilinden olduğu için, mükâteb sahibinin cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. T. İzinli köle bundan hariçtir. O cariyeyi dahi evlendirmeye selâhiyattar değildir. Bahır. İzinli çocuk dahi öyledir. Dürer.

«İş adamı» dahi iş sahibi kadının cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. Bunu Halebî Kuhistânî´den nakletmiştir. İnân Şeriki bunun hilâfınadır. O evvelce görüldüğü vecihle evlendirmeye selahiyattar değildir. Mudârib (şirket ortağı) dahi böyledir. Nitekim Bahır´da belirtilmiştir.

«Ve mütevelli»yi Bahır sahibi inceleyerek zikretmiş, şöyle demiştir: Ama beytülmâlin kölesiyle müslüman memleketine getirilen ganimet, kölesinin kumandan ve mütevelli tarafından izinli olduklarında, taksim ve vakıftan önce nikâhlarının hükmü ne olacağını görmedim. Cariyenin nikahı sahih olmak gerekir. Kölenin nikâhı vasî gibi sahih olmayacaktır. Sonra Bezzâziye´de gördüm ki: "Köleyi evlendirmeye ancak onu âzâda selâhiyeti olan selâhiyattardır." denilmiştir. Yani kölede sahih olmadığını gösterir demektir. Cariyede ise, vasîden hüküm çıkararak caizdir demek gerekir. İhtimal şarih sadece mütevelliyi zikretmekle yetinmiş; kumandanı zikretmemiştir. Çünkü vasî ile mütevellinin hükümleri bir kaynaktan sulanmaktadırlar. Lâkin beytülmâlde kumandan dahi vasiye mülhaktır. Hattâ beytülmâlin akarını satmaya hakkı yoktur. Ancak vasînin selâhiyetli olduğu yerlerde satabilir. İmam, müslümanlar tarafına almadan önce olsun, aldıktan sonra olsun, ganimet malı bir köleyi satabilir. Binaenaleyh bir malahat gördüğünde cariyeyi evlendirmeye de selahiyattardır. Düşün!

«Köleye gelince ilh...» Bundan şu mesele istisna edilir: Baba oğlunun cariyesini oğlunun kölesiyle evlendirirse. Ebû Yusuf´a göre caizdir. Vasî bunun hilâfınadır. Lâkin Mebsût´ta. "Zâhir rivayette caiz değildir." denilmiştir. Binaenaleyh istisna yoktur. Bahır.

«Çünkü vücup sebebi kendilerinden ileri gelmektedir.» Yani kın, müdebber ve mükâtebden ileri gelmektedir. Akit mehirle nafakanın vâcip olmasına sebeptir. Ehlinden sâdır olmuştur, mâni de yoktur. Mani mevlânın hakkıdır, mevlâ akde izin vermiştir.

«Mehir ve nafaka sâkıt olurlar.» Bahır´da mehrin sakıt olması, Kenz´in, "İzinli bir köleyi evlendirirse" dediği yerde, "kazanç bırakmadı ise" diye kayıtlanmıştır. Şarihin sözünde de ona işaret vardır. Nafakaya gelince: Hâkim tarafından konmuş bile olsa, hür bir adam ölünce sâkıt olur. Köleden sâkıt olacağı evleviyette kalır.

«Kın mehirle nafaka için satılır.» Yani onu sahibi satar. Çünkü bu onun zâtına taallûk eden bir borçtur. İzin verdiği için sahibi hakkında da zâhir olmuştur. Binaenaleyh satması emrolunur. Satmazsa, onun huzurunda köleyi hâkim satar. Ancak onun kıymeti miktarını vermeye razı olursa, o zaman satamaz. Muhit´te böyle denilmiştir. Nehir. Sahibinin huzurunda diye şart koşması, ihtimal fidyesini verir diyedir. Borçlu mezun kölede zikredildiğine göre, alacaklıların dahi bu köleyi çalıştırmaya hakları vardır. Bahır sahibi nafakadan dolayı demiştir. Bunun mânâsı, şayet karısı köleyi her günün nafakası için çalıştırmak isterse, buna dahi hakkı olduğunu anlatmaktır.

Ben derim ki: Mehir için dahi çalıştırmaya hakkı vardır.

«Müdebber gibi...» Mükâteb, bir kısmı âzât edilmiş köle ve ümmüveledin çocuğu da satılamaz. Nitek...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 ... 3 4 5 [6] 7 8 9 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes