Mukaddime By: saniyenur Date: 04 Ekim 2011, 21:50:03
MUKADDÝME
“Tevatür” iki þekilde incelenir:1. Tevatürün sözlük anlamý.
“Mahsûl”da denir ki: “Tevatür kelimesi, sözlükte; ‘bir kimsenin, (diðer) bir kimsenin izi sýra gelmesi’ anlamýna gelir.”
Karâfî (ö. 684/1284)’de “Tenkîh”te bunun bir benzerini söylemiþtir.
Yüce Allah’ýn, “Sonra peygamberlerimizi art arda gönderdik” (Mü’minûn: 23/44) yani ‘bir peygamberden sonra diðer bir peygamberi (insanlara) peþ peþe gönderdik’ þeklindeki sözünde tevatürün (diðer) sözlük anlamý ifade edilmektedir.
Ýbn Beriy’in þöyle söylediði nakledilmiþtir: “(Tevatür,) bir þeyin bir þeyden sonra, bazýsýnýn bazýsýnýn izi sýra belli bir aralýkla peþ peþe yada art arda (=belli bir aralýk olmaksýzýn) gelmesi.”
Tevatürün sözlük anlamý ile ilgili bu iki görüþ, (Asým’ýn) “Kâmûs” adlý eserinde geçmektedir. (Asým) burada der ki: “Tevatür kelimesi, (sözlükte;) ‘peþ peþe’ yada ‘belli aralýklarla’ anlamýna gelmektedir.”
(Cevherî’de) “Sýhâh”ta, (tevatürün sözlük anlamýný,) Asým’ýn sözünde geçen ikinci tanýmla sýnýrlandýrýp der ki:
“Muvâtere, peþpeþe anlamýna gelir. Muvâtere, þeyler arasýnda deðil de, belli bir aralýkla olan þeyler arasýnda olur. Fakat bu belli aralýk ise, sürdürme ve devamlýlýk þeklindedir.”
“Þerhu’l-Kâmûs”ta Lihyânî’den naklen denir ki: “Mütevatir, belli bir aralýkla olan bir þeyden sonra, diðerinin belli bir aralýkla gelmesidir. Kesintisiz þekildeki peþ peþelik ise faklýdýr. Bu, mütevatir gibi deðildir. Mütevatir ancak kesintisiz sürdürme ve peþ peþeliktir.
Ýbnü’l-A’râbî ise: ‘Bir iþi yapma hususunda gevþek davranýldýðý zaman, bir þeyden sonra bir þeyi yapma mahiyetinde ترى – يتري “tera” – “yetri” denilir.’
Asmaî de dedi ki: ‘Haber, art arda ve peþpeþe gelir.’ (Müellifin sözü burada bitmektedir.
Bilinmelidir ki, bizim belirttiðimiz birinci görüþ, Mecd’in belirttiði ikinci görüþten daha doðrudur. Yine de doðruyu en iyi bilen Allah’týr.
Tevatürün terim anlamýna gelince ise;
Ýbnu’s-Salâh (ö. 643/1245) “Ulûmu’l-Hadis” adlý eserinde tevatürün terim anlamý hususunda þöyle der:
“Mütevatir, doðruluklarý kesin olarak bilinen kimselerin nakletmiþ olduklarý haberlerden bir ifadedir.
Bu þartýn mütevatir haberin sened zincirinde, baþýndan sonuna kadar ravilerde devamlý bir þekilde bulunmasý gerekir.
Rivayet edilen hadisler arasýnda mütevatire uygun bir örnek göstermesi istenen kimse, bu istek karþýsýnda aciz kalýr.”
Nevevî (ö. 676/1277) “Takrîb”de konu ile ilgili olarak þöyle der: “Mütevatir haber, doðruluklarýyla bilinen kimselerin sened zincirinin ilk tabakasýndan son tabakasýna varýncaya kadar kendileri gibi (doðruluklarýyla meþhur olan) kimselerden naklettikleri haberlerdir.
Mütevatir hadis, rivayet etme hususunda yok denecek kadar azdýr.”
Cürcânî (ö. 816/1413) “Muhtasar”da konu ile ilgili olarak þöyle der: “Mütevatir haber, yalan üzere birleþmeleri adeten mümkün olmayan ravilerin (sayý bakýmýndan) çok olma hususunda belli bir dereceye ulaþmasýdýr. Bu husus, ilk tabakanýn son tabaka gibi ve orta tabakanýn ise ilk ve son tabaka gibi (sayý bakýmýndan ravilerin çok olmasý hali) olduðunda gerçekleþir. Kur’an ve beþ vakit namaz gibi.”
Tâc es-Sübkî (ö. 771/1370)’nin “Cem’u’l-Cevâmi”de konu ile ilgili ifadesi ise þu þekildedir: “Mütevatir, (yalan üzere birleþmeleri) mümkün olmayan bir topluluðun vermiþ olduðu özel bir haberdir.”
“Cem’u’l-Cevâmi”‘nin þarihi Mahallî ile daha bir çok kimse, (mütevatir haberin tanýmýna;) “hislerle algýlanabilecek cinsten yalan üzere birleþ-meleri adeten” ifadesini eklemiþlerdir.
Sübkî’nin sözünde geçen “haber” ifadesi, inþâ’ya uygun olan bir sözdür. Buna göre haber, kendi özünde vakýaya uygun olan doðruyu ve yine kendi özünde uygun olmayan yalaný barýndýrma olasýlýðýný taþýmasýdýr.
Ýnþâ’ ise; hem doðru ve hem de yalaný barýndýrma olasýlýðýnýn olmamasý halidir.
Sübkî’nin sözünde geçen “topluluk” ifadesiyle, bir veya iki kiþinin verdiði haber ihtimal dýþý býrakýlmaktadýr. Çünkü bir veya iki kiþinin verdiði haber, mütevatiri oluþturmadýðý gibi mütevatir diye de isimlendirilemez.
Sübkî’nin sözünde geçen “mümkün olmayan” ifadesiyle, (herhangi bir haber üzerinde) birleþmeleri veya uyuþmalarý mümkün olan fasýk yada kafir gibi bir topluluðun verdiði haber ihtimal dýþý býrakýlmaktadýr. Adeten bu tür kimselerin bir haber birleþmeleri yada görüþ birliðine varmalarý mümkün olsa, bu haber, mütevatir haber diye isimlendirilemez. Eðer bu fasýk yada kafir topluluðun yalan üzere birleþmeleri imkaný ortadan kalkarsa, (o zaman bu kimselerin verdiði haberler) mütevatir haber diye isimlendirilebilinir.
Bu, Usulcülerin tanýmýna göredir. Çünkü mütevatir haber hususundaki Usulcülerin görüþü, bütün insanlar içindir.
Hadisçilere gelince; onlara göre, mütevatirin ravilerin de Müslüman olma þartýnýn aranmasý gerekmektedir. Çünkü onlarýn bu konudaki görüþü, mütevatir hadis hakkýndadýr.
Kafir yada fasýk kimselerin rivayet ettikleri nebevi mütevatir bir hadis bulunmamaktadýr. Yalnýz hadisçiler, kafir yada fasýk kimseler hakkýnda bir görüþ belirtebilirler. Bunu, bazý kimseler söylemiþtir.
“Adeten” sözüyle; adeti göz önünde bulundurmanýn haricinde akli uygunluk ihtimal dýþý býrakýlmaktadýr. Çünkü bu husus, mümkün deðildir ve ileri sürülemez de. Topluluk, belli bir sayýya ulaþsa bile.
“Yalan üzere birleþmemeleri” sözüyle; kasýt, yanlýþlýk ve unutkanlýk kastedilmektedir.
“Hislerle algýlanabilecek cinsten” sözüyle de; kulak yada göz gibi görünen beþ duyu organlarýndan biriyle anlaþýlan bir iþ kastedilmektedir.
Bu sözle; akýlla anlaþýlan (=ma’kul) bir iþ, ihtimal dýþý býrakýlmaktadýr. Çünkü akýlla anlaþýlan bir iþ hususunda yanlýþlýða düþmek mümkündür. Yanlýþlýk; filozoflarýn, alemin baþlangýcý yada ölümden sonraki cismani diriliþin olmamasý ile ilgili verdikleri haber gibi olabilir de. Ýþte bu (tür haberler,) mütevatir diye isimlendirilemez. Çokluk bakýmýndan belli sayýlara ulaþmýþ olsalar bile, yine de mütevatir diye isimlendirilemezler. Hatta bu husus; alemin yaratýlýþý yada yaratýcýnýn varlýðý ile ilgili bir þehir halkýnýn diðer þehir halklarýndan vermiþ olduklarý haberler gibi doðruluðu kesinlikle bilinmiþ olsa bile, yine de mütevatir diye isimlendirilemez.
Bundan mütevatirin bilgi ifade etmesi gerektiði anlaþýlmaktadýr.
Ýbnu’s-Salâh ile bir çoðundan geldiðine göre; Buhârî ile Müslim’in üzerinde ittifak ettiði yada bunlardan birisinin, muttasýl senedlerle hadis rivayet ettikleri bilinmektedir. Manevi mütevatir gibi. Mütevatir ifadesi, tesmiye deðil de bilgi ifade etmede kullanýlýr. Çünkü bu tür mütevatir, terim olarak mütevatir diye isimlendirilemez. Zira mütevatirin bilgi ifade etmesi, kendisiyle ilgili deðildir. Aksine harici karinelerle ilgilidir. Cariyenin efendisiyle yaptýðý sözleþmeyi caný gönülden kabul etmesi gibi.
Buna göre Tâc es-Sübkî’nin konu ile ilgili görüþü, daha önce mütevatirle ilgili geçen tanýmýn bir sonucudur.Böylece mütevatirin bilgi ifade etmesi, þartlarýn oluþmasýna iþarettir.
Mütevatirin bilgi ifade etmesinin anlamý; ya kendisiyle ilgili, ya sadece gerekli karinelerle yada ayýrt edici karinelerle ilgilidir.
Bu belirtilenlerden birisi, tek baþýna yeterli deðildir. Çünkü ahad haber, karinelerin katýlýmýyla oluþmuþ bir vasýta sebebiyle de bilgi ifade etmektedir.
Ýþte bu, ancak ifade edilen bilginin nazari olduðuna dair görüþe uymaktadýr. Çünkü bu, mütevatirin bilgi ifade etmesinde þart koþulmuþtur.
Bu, mütevatirin ifade ettiði bilginin zaruri olduðu görüþünü tercih eden kimsenin görüþüne uymamaktadýr. Çünkü bu, þart koþulmamýþtýr. Aksine bununla ilgili þart,
Ýbn Emîr el-Hâcc (ö. 879/1475) “Þerhu’t-Tahrîr”de konu ile ilgili olarak aynen þöyle der: “Mütevatir haber için temel kural, bilgi ifade etmesidir. Haber sadece bilgi ifade ederse, o haberin, mütevatir olduðunu ve bütün þartlara sahip olduðunu anlarýz. Eðer o haber, bilgi ifade etmezse, o zaman mütevatir için gerekli þartlardan birinden yoksun olmasý sebebiyle o haberin mütevatir olmadýðý ortaya çýkar”
Bu konuda daha geniþ bilgi için Ýbn Kâsým el-Ýbâdî’nin, Mahallî’nin kitabýna yazdýðý haþiyeye bakabilirsiniz.
Þihâb Ýbn Hacer el-Mekkî (ö. 973/1565) “Fetâvâ”da da der ki: “Bilindiði üzere, mütevatir haber için ihtimal ve zan yeterli deðildir. Çünkü þüphe etme ve zannetme, kesinliðe götürmez.”
Mütevatir haberin zaruri bilgi ifade ettiðini söyleyenler doðruyu söylemiþtir. Bu, cumhurun görüþüdür. Cumhura göre, mütevatir haber, hem geçmiþ zamanlarla ve hem de þimdiki zamanlarla ilgilidir.
Semeniye[1] ile Brahmanlar gibi, akýlcýlardan bir grup; mütevatirin (kesin) zaruri bilgi ifade ettiðini kabul etmemiþlerdir. Onlara göre; mütevatir haber, ancak zan ifade etmektedir. Bunlardan bazýsý da, mütevatirin geçmiþ zamanlarda olmasýný kabul etmemiþtir. Mütevatir haberin, þimdiki zamanlarda olmasý gerektiðini kabul etmektedirler. Onlarýn bu inkarý, kibirlenmeleri dolayýsýyladýr. Çünkü biz; Mekke, Medine ve Baðdat gibi uzak þehirlerle ilgili ve Hz. Musa ile Hz. Ýsa’nýn kavmi gibi yok olmuþ ümmetlerle ilgili bilgiyi bilmekteyiz. Bu tür bilgi ancak haber vermekle bilinir.
Sa’d et-Taftazânî (ö. 792/1389) “Þerhu’n-Nesefî”de konu ile ilgili olarak aynen þöyle der: “Denilse ki: Tek tek kiþilerin ayrý ayrý verdikleri haber, zandan baþka bir mana ifade etmez. Bir zannýn diðer zanna eklenmesinden de yakîn ve kesin bilgi elde edilmez. Ayrýca teke tek kiþilerin, münferiden verdikleri haberlerin yalan olmasýnýn imkan dahilinde oluþu, bunlardan meydana gelen topluluðun verdiði haberin yalan oluþunun da imkan dahilinde olmasýný gerektirir. Çünkü topluluðun kendisi, tek tek kiþilerden meydana gelir.
Diyoruz ki: Bazen fertlerde bulunmayan (vasýf ve kuvvet gibi bir) þey, bunlarýn toplamýnda mevcut olur. Kýllardan örülen ipte mevcut olan kuvvet buna örnektir.”
Mütevatir haberin ifade ettiði bilgi, esah olan görüþe göre zaruridir. Bu, hadisçiler ile usulcülerin cumhurunun görüþüdür. Mütevatir haberin zaruri bilgi vermesi, bazen kiþi için bir bakýþ oluþturmayabilir. Çocuklar gibi.
Mütevatir haberin zaruri bilgi ifade etmesinin manasý; kiþinin, mütevatirde aranan þartlarý bir araya getirmede zorlanmasýdýr. Çünkü Mu’tezile’den Kâ’bî ile Ebu’l-Hasen el-Basrî ve Ehl-i Sünnetten ise Ýmamu’l-Harameyn ile Gazzâlî’nin aksine nazari bilgiyi deðil de, zaruri bilgiyi reddetmek mümkün deðildir.
Denilse ki: Zaruri bilgilerde çeliþki ve ihtilaf meydana gelmemektedir. Örneðin, biz; birin, ikinin yarýsý olduðu olduðuna dair bilgiyi, Ýskender’in varlýðýna dair bilgiden daha kuvvetli bulmaktayýz. Daha önce de geçtiði üzere, bazý gruplar, mütevatirin zaruri bilgi ifade ettiðini kabul etmemiþlerdir.
Cevaben deriz ki: Bu, mümkün deðildir. Çünkü zaruri bilgi çeþitleri; uyum, tatbikat ve uyarma hususunda farklý vasýtalarla çeliþebilir.
Ýmamu’l-Harameyn ile Ýmam Gazzâlî, Ka’bî’ye dayanarak mütevatir haberin nazarî bilgi ifade ettiðini belirtmiþlerdir.
Dört imam, bir hadisi rivayet etmede görüþ birlðine varsa, bu, bilgi ifade eder. Fakat dört halife, bir hadisi rivayet etmede görüþ birliðine varsa, onlarýn verdiði bu haber, zaruri bilgi ifade etmez. Aslýnda bu da doðru deðil. Doðru olan görüþ, bunun, bazen yeterli gelmesidir
(Ýlim adamlarý, mütevatirin sabit olacaðý sayý hakkýnda farklý görüþler ileri sürmüþlerdir:)
1. Denildi ki: Bu sayý, 5’tir. Bu görüþ, Liân’a kýyas edilerek ileri sürülmüþtür.
2. Denildi ki: Bu sayý, 7’dir.
3. Denildi ki: Bu sayý, 10’dur. Bu, yüce Allah’ýn “Hepsi tam on gündür” (Bakara: 2/196) sözüne dayanýlarak ileri sürülmüþtür. Çünkü 10 sayýsý, cem’u kesretin baþýdýr. Bu görüþü, Istahrî (ö. 328/858) söylemiþtir.
Suyûtî (ö. 911/1505)’de “Þerhu’t-Takrîb”de der ki: “Bu, tercih edilen görüþtür.” Çünkü Suyûtî, mütevatirlerle ilgili kitabýný bu görüþe göre düzenlemiþtir. Suyûtî, mütevatir hadis ile ilgili kitabýnda 10’dan fazla sahabenin rivayet ettiði hadisleri toplamýþtýr.
Allame seyyid Muhammed Resul el-Berzencî el-Hüseynî “Ýðâratu’l-musbaha ala mânii’l-iþâret bi’l-musabbiha”da þöyle der:
“Hafýz Suyûtî “el-Ezhâru’l-mütenâsire fi’l-ahbâri’l-mütevâtire”de geçen her hadisi 10 sahabeden rivayet ettiðini söylemiþtir. Bu, biz hadis ehli topluluðuna göre mütevatirdir.”
4. Denildi ki: Bu sayý, 12’dir. Çünkü Ýsrail oðullarý temsilcilerinin sayýsý 12 idi.
5. Denildi ki: Bu sayý, 20’dir. Buna, yüce Allah’ýn “Sizden sabýrlý yirmi kiþi, onlardan iki yüz kiþiye üstün gelir” (Enfâl: 8/65) buyruðu delil getirilmiþtir.
6. Denildi ki: Bu sayý, 40’dýr. Buna, Resulullah (s.a.v)’in “Seriyyelerin en hayýrlýsý, 40 kiþidir” sözü delil getirilmiþtir.
7. Denildi ki: Bu sayý, 50’dir. Bu, Kasame’ye kýyas olarak ileri sürülmüþtür.
8. Denildi ki: Bu sayý, 70’dir. Bunu, Hz. Musa (a.s)’ýn mikat için (Ýsrail oðullarýndan) 70 kiþiyi seçmesine[2] dayandýrmýþlardýr. Bunlar, mikat yerinde Allah’ýn sözünü iþitecekler ve bu iþittiklerini geride býraktýklarýna haber vereceklerdi.
9. Denildi ki: Bu sayý, 310 küsurdur. Çünkü Talut’un beraberinde bulunanlar ile Bedir savaþýna katýlan sahabelerin sayýsý bu kadar idi.
10. Denildi ki: Bu sayý, 1400 yada 1500’dir. Çünkü Rýdvan bey’atýna katýlan sahabelerin sayýsý bu kadar idi.
Bazý alimler de derki: “(Tevatürün sabit olabileceði sayý hususundaki) bu görüþlerin hepsi, batýldýr. Bu görüþlere dayanmaya gerek yoktur. Bu kimselerin (ileri sürdükleri) þüpheleri, gerçekçi deðildir. Bu görüþü açýklamaya gerek yoktur.”
(Leknevî) “Zafru’l-Emânî fi þerhi muhtasari’l-Cürcânî”de der ki: “(Tevatürün sabit olabileceði sayý ile ilgili) bu görüþlerin hepsi, çürüktür. Hadisçilerden bir topluluk, ileri sürülen bu görüþleri araþtýrmýþ ve tevatür için (belli bir) sayýnýn þart koþulamayacaðýný belirtmiþlerdir. Yalnýz bu konuda en önemli nokta, mütevatir haberin zaruri bilgi ifade etmesidir. Haberi çok büyük bir topluluk rivayet etse bile, haber, bilgi ifade etmediði takdirde bu haber, mütevatir olamaz. Bu haberi, (ravileri sika olmak þartýyla) az bir topluluk rivayet etse, bu haberle zaruri bilgi meydana gelir. Böylece bu haber, mütevatir olur.”
Doðru olan þudur: Bilgi, haberi duyan çok sayýdaki kiþinin oluþmasýndan meydana gelmiþse, bu haberi duyan her bir fert için bilginin meydana gelmesi gerekir. Fakat bilginin meydana gelmesinde haberi gerekli kýlacak karinelerle tevatürün ispatýna gerek duyulmaz. Çünkü Zeyd için meydana gelen bilgi, Amr için veya bir topluluk için meydana gelen bilgi; bir baþka bir topluluk için meydana gelmeyebilir. Zira karineler, bazen bazý kiþiler geçerli olabilir. Fakat baþkalarý için bu karineler, geçerli olmayabilir.
Denildi ki: Bilginin mutlak manada herkes için meydana gelmesi gerekir.
Denildi ki: Bilginin mutlak manada herkes için meydana gelmesi gerekmeyebilir.
Bu iki görüþ, hususunda tartýþýlabilinir.
Bazýlarýna göre tevatür, bazý rivayet yollarýndan ulaþtýðý halde, diðerlerine göre bu bilgi ifade etmeyebilir. Bazen de birine göre tevatür olan bir haber, diðerine göre tevatür olmayabilir.
Bazýlarýna göre haber, sahih yollardan ulaþtýðý halde, diðerlerine bu haber, sahih yoldan yada yollardan veya haber hiç ulaþmadýðý için sahih olmayabilir. Belki de haber, bu topluluða zayýf yada yalancý olan baþka yollardan ulaþmýþ olabilir.
1. Ýbnu’s-Salâh, Nevevî ve bu ikisine tabi olanlarýn, bu geçen açýklama doðrultusunda anlattýklarýna göre; mütevatire örnek, tevatürün varlýðýný çoðaltmaktadýr.
2. Ýbn Hibbân ve Hâris’in iddiasýna göre ise; bu, tamamýyla mümkün deðildir. Çünkü tevatür için bir örnek bulunmaktadýr.
Ýbnu’s-Salâh der ki: “Mütevatir hadise yalnýzca “Kim benim üzerime ….. yalan söz söylerse” hadisi örnek gösterilebilinir. Çünkü bu hadisi, Hz. Peygamber (s.a.v)’den; içlerinde Aþere-i mübeþþere’nin de bulunduðu 60’dan fazla kiþi rivayet etmiþtir. Dünyada Aþere-i mübeþþere’nin, bu hadis dýþýnda baþka bir hadis üzerinde ittifak ettiði bir hadis daha bulunmamaktadýr.”
Hafýz Ebu’l-Fadl el-Irâkî (ö. 805/1402), Ýbnu’s-Salâh’ýn bu iddiasýný; “mestler üzerine mesh etme” hadisiyle tenkit etmiþtir. Çünkü bu hadisi, içlerinde Aþere-i mübeþþere’nin de bulunduðu 60’dan fazla sahabe rivayet etmiþtir. Ayrýca namaz kýlarken “elleri kaldýrma” hadisini de (bu iddiayý çürütmek için) getirmiþtir. Bu hadisi de, içlerinde Aþere-i mübeþþere’nin de bulunduðu 50’den fazla sahabe rivayet etmiþtir.
Sehâvî (ö. 902/1496)’de “Fethu’l-Muðîs”de konu ile ilgili olarak þöyle der: “ “Cinsel organa dokunmaktan dolayý abdest almanýn gerekmesi” de böyledir. Bu hadisi rivayet eden ravilerin sayýsýnýn60’ý geçtiði söylenmiþtir. Yine “ateþte piþen þeyleri yemeden ötürü abdest almanýn gerekmesi” yada “gerekmemesi” de bu þekildedir.”
Ýbnu’s-Salâh’ýn bu eleþtirisine cevap, “Kim benim üzerime ….. yalan söz söylerse” hadisi ile ilgili yerde verilecektir.
Hafýz Ýbn Hacer (ö. 852/1447) “Tavdîhu’n-Nuhbe”de der ki: “ Ýbnu’s-Salâh’ýn, mütevatir hadisin az olmasýyla ilgili iddiasý, kabul edilemez. Yine bir çok alimin, mütevatir hadisin hiç bulunmadýðýna dair iddialarý da kabul edilemez. Çünkü onlarýn bu görüþü; hadisin geliþ yollarýnýn çokluðunu, ravilerin durumlarýný ve yalan üzere birleþmelerine yada onlardan ittifakýn meydana gelmesine adeten uyarak mümkün olmasýný engelleyici vasýflara vakýf olmamalarýndan ileri gelmektedir. Zaten hadis ilmini ve hadisi ilminin rivayet yollarýný bilen kimseler için bu asla þüphe kabul etmeyen doðru bir görüþtür.
Mütevatir hadisin varlýðý hususunda yapýlan en güzel tespit; mütevatir hadisin var olduðu ve hem de çok olduðu görüþüdür. Doðuda ve batýda mütevatir hadisle ilgili ilim adamlarýnýn ellerinde dolaþan meþhur kitaplarýn, müelliflerine nispet edilmelerinin doðru olduðu kesindir. Bu hadisler, hadis rivayet etmek için bir araya getirildiðinde ve bu hadislerin geliþ yollarýnýn çok olmasý halinde, yalan üzere birleþmeleri ile ilgili topluluk þartýndan diðer þartlara varýncaya kadar bir tahayyül var. Meþhur kitaplarda buna benzer daha bir çok þart bulunmaktadýr.”
Bu görüþü, bir topluluk ileri sürmüþtür. Bunlardan birisi de, Suyûtî’dir. Suyûtî (ö. 911/1505) “Ýtmâmu’d-Dirâye bi þerhi’n-Nikâye”de bu görüþü þöyle aktarmaktadýr:
“Derim ki: Þeyhülislam (Ýbn Hacer’in) doðru söyledi. Onun bu konuda söylediði, hadis ilmiyle uðraþanlarý ve hadisin geliþ yollarýný araþtýran kimseleri þüpheye düþürmeyecek doðru bir sözdür. Ýlk devir ve son devir alimlerinden bir grup, bir çok hadisin mütevatir olduðunu belirtmiþlerdir. Bu hadislerden bazýlarý þunlardýr: “Bu Kur’an, yedi harf üzerine indirilmiþtir” hadisi, Havz hadisi, Ayýn ikiye yarýlmasý hadisi, Ahir zamanda ortaya çýkacak olan kaoslar ve fitnler hadisi gibi.
Dua esnasýnda elleri kaldýrma hususunda bir cüz topladým. Bu hadis, bana, 100’e kadar ulaþan yollardan gelmiþtir. (Bu tür hadisleri,) Allah’ýn bana kolaylaþtýrdýðý kadarýyla mütevatir hadislerle ilgili kitabýmda toplamaya gayret gösterdim.”
(Suyûtî) “Þerhu’t-Takrîb”de (müellif) Ýbn Hacer’in konu ile ilgili sözünü getirip akabinde þöyle der:
“Derim ki: Mütevatir hadislerin varlýðý hususunda benzeri görülmemiþ bir kitap yazdým. Bablara göre düzenlenmiþ bu kitabý, “el-Ezhâru’l-mütenâsira fi’l-ahbâri’l-mütevâtira” diye isimlendirdim. Bu kitaptaki her hadisi, senedleriyle birlikte tahric edenleri ve geliþ yollarýný getirdim. Daha sonra da bu kitabý, önemli bir cüzde özetledim. Bu kitabý da, “Katfu’l-Ezhâr” diye isimlendirdim. Bu hadisleri tahric eden imamlarýn rivayet ettiði hadisin her geliþ yolunu kýsa tuttum. Bu kitapta bir çok hadis getirdim. Bunlardan bazýsý þunlardýr: “Havz” hadisi 50’den fazla sahabeden, “Mestlere mesh etme” hadisi 70 sahabeden, namaz kýlarken “Elleri kaldýrma” hadisi 50 kiþiden, “Sözümü iþiten kimsenin yüzünü Allah (kýyamet günü) aðartsýn” hadisi 30 kadar kiþiden, “Kur’an’ýn yedi harf üzerine indirilmiþtir” hadisi 27 kiþiden, “Kim Allah için bir mescit yaptýrýrsa Allah’da o kimse için cennette bir ev hazýrlar” hadisi 20 kiþiden, yine “Her sarhoþ edici (içecek), haramdýr” hadisi 20 kiþiden, “Ýslam garip olarak baþladý” hadisi, “Münker ve nekir (adlý meleklerin ölüyü) sorguya çekmesi” hadisi, “Kiþi (cenette) sevdiðiyle birlikte olur” hadisi, “Sizden birisi cennet halkýnýn ameliyle amel eder” hadisi, “Karanlýkta mescide giden kimselere, kýyamet günü tam bir nura kavuþacaklarýný müjdele!” hadisi gelmiþtir.
Çok sayýdaki bu hadislerin hepsi, mütevatirdir. Bu tür hadisleri, adý geçen kitabýmýzda belirttik. Hamd, Allah içindir.”
Daha sonra Usulcülerin, mütevatiri, lafzi ve manevi olmak üzere iki kýsma ayýrdýklarýný belirtip devamla der ki:
“Derim ki: Bu ayýrýmdan birisi, lafzi mütevatirdir. Az önce geçen örnekler gibi. Diðeride, manevi mütevatirdir. Dua ederken elleri kaldýrma ile ilgili hadis gibi. Dua ederken ellerin kaldýrýlmasý ile ilgili hadisi Hz. Peygamber (s.a.v)’den 100 kadar kiþi rivayet etmiþtir. Bu hadisleri bir cüzde topladým. Fakat bu hadisler, çeþitli konularýn içerisinde geçmektedir. Bununla ilgili her konu, art arda gelmemiþtir. Bu husustaki ortak nokta, dua ederken elleri kaldýrmak olup bununla ilgili hadislerin bir araya gelmesiyle tevatür oluþmaktadýr.”
(Ýbn Hacer) “Fethu’l-Bârî”de der ki: “Mütevatir hadisle ilgili örnekler, çoktur. Bunlardan bazýlarý þunlardýr:
“Kim Allah için bir mescit yaptýrýrsa Allah’da o kimse için cennette bir ev hazýrlar” hadisi, (namaz kýlarken) “Elleri kaldýrma” hadisi, Þefaat hadisi, “Havz” hadisi, “Ahirette Allah’ýn görülmesi” hadisi, “Devlet baþkanlarýnýn (=Ýmamlarýn) Kureyþ’ten olmasý” hadisi ve buna benzer daha bir çok mütevatir hadis gibi.”
Sehâvî (ö. 902/1496) “Fethu’l-Muðîs”de þöyle der: “Hocamýz hafýz Ýbn Hacer, Þefaat hadisi ile Havz hadisinin, mütevatir hadislerden olduðunu belirtmiþtir. Çünkü bu iki hadisin sahabeden olan ravilerin sayýsý, 40’ý geçmiþtir. Bu iki hadisin mütevatir olduðunu belirtenlerden birisi de, Kadý Ýyâz’dýr. Yine Kadý Ýyâz “Þifâ”da mütevatir ile ilgili hadislerden; “Kim Allah için bir mescit yaptýrýrsa”, “Ahirette Allah’ýn görülmesi”, “Devlet baþkanlarýnýn (=Ýmamlarýn) Kureyþ’ten olmasý”, “Kütüðün inlemesi”; Ýbn Hazm’da, “Deve aðýllarýnda namaz kýlmayý yasaklama”, “Mescitleri kabirler edinmeyi yasaklama” ve “Rükudan kalkarken söylenecek söz” ile ilgili hadisi; Ýberî’de “Menâkibu’þ-Þâfiî”de “Mehdi” hadisini; Ýbn Abdilberr’de, “Sa’d b. Muâz’ýn ölümünden ötürü arþýn titremesi” hadisini; Hâkim’de, “Hz. Ömer’in verdiði hutbe”, “Ýsrâ” ve “Hz. Ýdrîs’in semanýn dördüncü katýnda bulunmasý” hadisini; bir çok kimse de “Ayýn yarýlmasý”, “Allah’ýn nüzulu” hadisini; Ýbn Battâl ise, “Sabah ve ikindinin farzýndan sonra namaz kýlmanýn yasaklanmasý” hadisini getirmiþtir.
Þeyh Ebu Ýshâk eþ-Þîrâzî ise, ayaklarý yýkama hususunda Hz. Peygamber (s.a.v)’den rivayet edilen hadisleri naklettikten sonra þöyle demiþtir: ‘Bu rivayetlerin ahad haber olduðu söylenemez. Çünkü bu rivayetlerin bir araya gelmesiyle manevi mütevatir oluþmaktadýr.’
Yine bir çok kimse, manevi mütevatir konusunda; Hz. Ali’nin cesaretli oluþu, Hatem et-Tâî’nin cömert oluþu, Deccâl ile ilgili haberler ve hocamýzýn belirttiði “Ýnsanlarýn en hayýrlýsý benim asýmda yaþayanlardýr” hadisi gibi haberleri nakletmiþlerdir.”
Þeyhülislam Ýbn Teymiyye (ö. 728/1327) “el-Furkân beyne’l-hakký ve’l-batýl” adlý risalesinde Hariciler hakkýnda þöyle der:
“Bunun için onlara karþý savaþmayý emreden ve onlarý zemmeden bir çok sahih hadis gelmiþtir. Onlara karþý savaþmayý ifade eden pek çok hadis vardýr. Hadis ehline göre, bu hadisler mütevatirdir. “Rü’yet” hadisi, “Kabir azabý ve fitnesi”, “Þefaat” ve “Havz” hadisleri buna örnek gösterilebilir.”
Þeyh Muhibbullah b. Abdiþþekûr “Müsellemetu’s-Sübût”da mütevatir ile ilgili olarak aynen þöyle der:
“Mütevatir hadisin bulunmadýðý söylenmektedir. Ýbnu’s-Salâh, ancak “Kim benim üzerime kasten yalan söz söylerse cehennemdeki yerine hazýrlansýn” hadisinden baþka (mütevatir) hadisin bulunmadýðýný söylemektedir. Çünkü bu hadisin ravileri, aralarýnda Aþere-i mübeþþere’nin de bulunduðu 100 kiþiyi geçmektedir. Ýbnu’s-Salâh’ýn bundan kastýnýn, lafzi tevatür olduðu söylenebilir. Ayrýca “Mestler üzerine mesh etme” hadisi de mütevatirdir. Bu hadisi de, 70 sahabe rivayet etmiþtir. “Kur’an yedi harf üzerine indirilmiþtir” hadisinin de mütevatir olduðu söylenmiþtir. Bu hadisi de, sahabeden 20 kiþi rivayet etmiþtir.
Ýbnü’l-Cevzî’de dedi ki: ‘Mütevatir hadisleri araþtýrdým. Bunlardan bazýsýný buldum: “Þefaat” hadisi, “Hesap” hadisi, “Ahirette Allah’a bakma” hadisi, “Abdest alýrken iki ayaðý yýkama” hadisi, “Kabir azabý” hadisi, “Mestler üzerine mesh etme” hadisi gibi.’ “
Ýbnu’s-Salâh’ýn mütevatir hadisle ilgili görüþünü tevil etme mahiyetinde Suyûtî’nin lafzi mütevatirle ilgili getirdiði bir çok örneðe bakýlabilir.
Doðrusu Suyûtî, mütevatir hadislerle ilgili kitabýnda sadece lafzi mütevatiri toplamayý kastetmiþtir. Fakat burada geçen bir çok hadis, lafzi mütevatire uymamaktadýr.
“Müsellemetu’s-Sübût” adlý eserin þarihi þeyh Abdulula Muhammed b. Nizâmeddin el-Ensârî, az önce geçen müellifin yorumuna þöyle diyerek itiraz etmiþtir:
“Bu yorumda (itiraz edilecek) bir husus var. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Ökçelerin ateþte vay haline!” sözü (lafzi) mütevatirdir. Bu hadisi, 12 sahabe rivayet etmiþtir. Bu sahabilerin adil oluþlarý kesindir ve bunlarýn çoðu, Rýdvan bey’atýna katýlmýþtýr.
Yine “Biz (peygamberler topluluðu) miras býrakmayýz. Býraktýklarýmýz sakadýr” hadisi de (lafzi) mütevatirdir.”
Yine Hafýz ile bir çok kimsenin, lafzi mütevatire dair bir çok örneðin bulunduðu ile ilgili daha önce geçen görüþüne de bir itiraz var. Yalnýz bazýlarý, buna itiraz etmiþler ve benzeri çok olan hadisin, manevi mütevatir olduðunu söylemiþlerdir.
Lafzi mütevatirin olmadýðýna dair görüþe gelince; bu konuda söz söyleyenlerin çoðu, lafzi mütevatirin var olduðunu söylemektedirler. Fakat lafzi mütevatirin olmadýðýný söyleyenlere göre ise, bu konudaki hadislerin, manevi mütevatir olduðu ortaya çýkmaktadýr.
(Leknevî) “Zafru’l-Emânî”de konu ile ilgili olarak þöyle der: “Þerhu’n-Nuhbe”de mütevatir hadisin varlýðýna dair istidlal yoluyla naklettikleri, gerçekten çok zayýftýr. Bununla ilgili konuþan kimse, zaten bu görüþü eleþtirmiþtir.”
“Müsellemetu’s-Sübût” adlý eserin þarihi, mütevatir hadisle ilgili kitabýn aslýndan aktardýklarýmýzýn peþisýra þöyle der:
“Mütevatir hadisle ilgili bir çok örnek vardýr. Çünkü “Rekatlarýn sayýsý”, “Resulullah (s.a.v)’in Bedir, Uhud ve diðer gazvelere gitmesi”, “Ezan”, “Kamet”, “Cemaat”, “Raþid halifelerin faziletleri” ve “Bedir savaþýna katýlan kimselerin fazileti” ile ilgili hadisler, genellikle, þüphe götürmeyecek þekilde mütevatirdir. “Ümmetim sapýklýk üzerine birleþmez” hadisinin manevi mütevatir olduðu inþallah ileride gelecektir. Yine “Havz”, “Maðfiret”, “Þefaat” ve daha bir çok þey. Bunu iyi anlayasýn”
Kýsacasý: Mütevatir hadis, gerçekten çoktur. Yalnýz manevi mütevatir ise, lafzi mütevatirden daha çoktur. Dinden zaruri olarak bilinen iþlerin çoðu, manevi mütevatirdir.
Genellikle hadisi rivayet eden imamlarýn isimlerini anmadým. Sahabeden veya tabiundan hadisi rivayet eden ravilerin sayýsýný, bazen bol bir þekilde ve bazen de kýsa bir þekilde belirttim. Daha sonra ise araþtýrmacý imamlardan mütevatir hadisle ilgili söz söyleyen kimseleri andým. Çünkü kastým; hadisin geliþ yollarýný araþtýrmak ve konu ile ilgili hadisi tahric eden basiret sahibi kimseleri açýklamak deðil, mütevatiri açýklamaktý. Bunu, fýkhî bablara göre düzenledim. Kitabýma, selefin tercih ettiði ve güzel bulduðu “Ameller ancak niyetlere göre deðerlendirilir” hadisiyle baþladým. Bir çok kimse, kýsa olmayan önemli bütün iþlerine, hem manevi mütevatir ve hem de metin ve lafýz itibariyle sahih olan bu hadisle baþlamaktadýr.
Nevevî (ö. 676/1277) “Ezkâr”da der ki: “Selef ve haleften[3] onlara uyanlar, okuyucuyu, niyetin güzel oluþuna, buna önem vermeye ve bunda itina göstermeye uyarma için eserlerine “Ameller niyetlere göre deðerlendirilir” hadisiyle baþlamaktan hoþlanýrlar.
Ýmam Ebu Saîd Abdurrahman ibn Mehdî’nin þöyle dediðini rivayet ettik: ‘Kim bir eser yazmak isterse, eserine bu hadisle baþlasýn’
Ýmam Ebu Süleyman el-Hattâbî’de dedi ki: ‘Ýlk dönemden olan hocalarýmýz “Ameller niyetlere göre deðerlendirilir” hadisini, yapýlan ve baþlanan bütün dinî iþlerin baþýna almaktan hoþlanýrlardý. Çünkü bütün bu iþlerde buna umumî bir ihtiyaç vardýr.’ “
Nevevî “Bustânu’l-Ârifîn”de der ki: “Alimler, musannýf kimselerin, eserlerine bu hadisle baþlamalarýný severler. Bunlardan birisi de, Buhârî olup o da, “Sahîh” adlý eserine bu hadisle baþlamýþtýr.” [1] Tenasühe inanan putperest bir dinin mensuplarý. Hind sofistleri
[2] A'râf: 7/155
[3] Selef, önceki Müslümanlara veya alimlere denir. Halef ise, sonraki Müslümanlara ve bazen de haleften olan alimlere denir. Mütekaddimun (=öncekiler) ve müteahhirun (=sonrakiler) diye de ifade edilir. Yalnýz bu iki sýnýfý ayýran tarih ve zaman çizgisi kesin olarak tespit edilmemiþtir.