Girit By: reyyan Date: 02 Ekim 2011, 17:30:38
Girit
Þubat 2006 - 86.sayý
Ahmet MÝROÐLU kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Haritaya baktýðýnýzda, Anadolu ile Rumeli’ni el ense tutmuþ iki yiðit baþ pehlivana benzetebilirsiniz. Rakip, oyun yapma fýrsatý bulamasýn diye ayaklarýný birbirinden biraz açýk tutmuþlardýr. Baþlarýn, omuzlarýn birbirine yaslandýðý, pazularýn þiþip kabardýðý, kaslarýn zorlandýðý göðüs göðüse sürdürülen güreþ o kadar ilgi çekicidir ki, yukarýdan ve doðudan Asya, batýdan Avrupa, aþaðýdan da Afrika merakla izlemekte ve alkýþ tutmaktadýr. Afrika tarafýndan seyirci saflarýný yarýp öne çýkan yaramaz bir çocuk, elini baþýnýn altýna destek yaparak Akdeniz’in masmavi sularýna çimlere serilircesine uzanývermiþtir. Ýþte burasý Girit Adasý’dýr.
Mizansen veya çaðrýþým bir yana, Girit bayaðý büyük ve hayli önemli bir adadýr. Aslýnda Ýslâm’ýn öz evladýdýr da... Bu mübarek dinle daha doðuþ çaðýnda tanýþan, ardýndan önce yaklaþýk bir buçuk asýr, sonra da iki buçuk asýrdan daha uzun bir süre müslümanlara vatan olan bu güzelim toprak parçasý, çeþitli sinsi ve hain oyunlarla nihayet Yunanistan’a mal edilmiþtir.
Adanýn islâmî döneme ait son derece zengin kültürel miras çeþitliliðine sahip tarihi eserleri içler acýsý durumdadýr. Osmanlý eserlerinden çoðu yok edilmiþtir. Ayakta býrakýlanlar ise baþka amaçlarla kullanýlmaktadýr.
Verimli ovalarý, yüksek daðlarý, derin kanyonlarý, sert rüzgârlarý, gür sularý olan adada narenciye de yetiþir, kestane de… Sebze ve meyvenin her çeþidi mevcuttur ama burada asýl bitki zeytindir. Ayrýca adada her çeþit þifalý otu bulmak mümkündür. Giritlilerse bu otlarý hiç yüksünmeden her daim mideye indirirler.
Burasý, Asya’nýn, Avrupa’nýn, Afrika’nýn ortasýnda baþlý baþýna bir dünya gibidir. Gelin þimdi semalarýnda bir zamanlar ezan seslerinin çýnladýðý Akdeniz’in bu büyük adasýna biraz daha yakýndan bakalým.
Ege Denizi’nin kilidi
Girit’e Batýlýlar Krete, Creta, Créte; Araplar Akritiþ veya Ýkritiþ derler. Doðu Akdeniz’in Kýbrýs’tan sonra en büyük adasýdýr ve adeta Ege Denizi’nin kilididir. Nüfusu 650 bin dolayýndadýr. 8618 km² büyüklüðündedir. Doðu-batý doðrultusunda yaklaþýk 260 km. uzunluk ve yer yer daralýp açýlan 15-56 km. geniþliktedir.
Ada Anadolu topraklarýný andýran bir görüntüye sahiptir. Genellikle daðlýktýr. Gerilla savaþý için Kafkas ve Afgan daðlarýndan geri kalmaz. Derin vadiler, irili ufaklý sayýsýz maðaralar da cabasý... Onun için Osmanlýlara çeyrek asýr geçit vermemiþ, Ýkinci Dünya Savaþý’nda da Nazilere karþý zorlu bir direniþ göstermiþtir. Yerleþime müsait olmadýðý için sadece üç-beþ köyün bulunduðu güney kýyýlarýnda sarp daðlar ve yalçýn kayalýklar denize dikine iner. Halbuki kuzey sahilleri hem korunaklý körfez ve koylara sahiptir hem de yerleþime uygundur. Bu kesimde ziraat ve ulaþým da yapýlabilmektedir.
Girit adasýnýn ilk sakinleri Anadolu’dan gelip yerleþenlerdir (MÖ 3000-1400). Sonra bilindiði kadarýyla Yunan ve Mýsýr medeniyetlerinden etkilenmiþ, daha sonra da çeþitli kavimlerin saldýrýlarýna maruz kalmýþtýr. Korsan yataðý olmasý ve etrafa güvensizlik telkin etmesi sebebiyle Romalýlarca iþgal edilmiþtir (MÖ 67/66). Romalýlar burayý daha çok askeri ve iktisadi bir üs olarak kullanmýþlardýr. Roma Ýmparatorluðu ikiye bölününce (MS 395), ada Doðu Roma (Bizans) tarafýnda kalmýþtýr.
Müslümanlarýn Girit’e ilgisi
Ýþte bu safhadan sonradýr ki Girit Ýslam’la tanýþmýþtýr. Herakliyus’un bütün çabasýna raðmen Suriye, Mýsýr ve Trablus’a hakim olan müslümanlar, Muaviye b. Ebu Süfyan’ýn Þam valiliði sýrasýnda tesis edilen donanma sayesinde Akdeniz adalarýna yönelik akýnlarýný baþlattýlar. Ve yine onun hilafeti döneminde Cünade b. Ümeyye el-Ezdî komutasýndaki Ýslâm ordusu, Rodos’tan Girit’e hücum etti fakat adayý alamadý. Akýnlar Abbasîler döneminde de sürdü. Harun Reþid zamanýnda Humeyd b. Ma‘yuf el-Hemdânî Girit’te bazý mevkileri fethetmeyi baþardý. Fakat tamamýyla fethi, Halife Me’mun zamanýnda oldu.
Endülüs’te patlak veren Rabd Vakasý üzerine ülkeden sürülen 10 bin kiþi bir müddet Mýsýr ve Ýskenderiye’de ikamet ettikten sonra 210/825’te reisleri Ebu Hafd Ömer komutasýnda 30 parça gemi ile Girit’e geçerek adaya tedricen hakim oldular. Girit’e yerleþen müslümanlar burada Rabd el-Hendak (Kandiye) Þehri’ni kurdular. Eskiden küçük bir kasaba olan Ýraklion bu dönemde büyük bir þehir olarak yeniden kuruldu. Kenti surlarla çeviren, surlarýn dýþýna da hendekler kazarak savunma engeli oluþturan bu müslümanlar, þehre bu hendeklere izafeten Handakas (Hendekler) adýný verdiler. Müslümanlar Girit’i fethettikten sonra yaklaþýk bir buçuk asýr burada kalmýþlardýr.
Bizanslýlar bu adayý tekrar ele geçirmek için çeþitli giriþimlerde bulundular ve nihayet 12 aylýk bir kuþatmadan sonra 961’de Kandiye þehrini zapt etmeyi baþardýlar. Müslümanlarýn hakça yönetimini gören Giritlilerin Bizans hakimiyetini kabulü kolay olmadý. Nitekim memnuniyetsizliklerini sýk sýk isyan ederek gösterdiler. Ýsyanlarda adalýlarýn belli vergileri ödemek istemeyiþinin etkisi büyüktü.
Girit, 4. Haçlý Seferi’nde Bizans Ýmparatorluðu arazisini aralarýnda pay eden Haçlýlardan Montferrat Markisi’ne düþtü. Marki de adayý Venediklilere sattý. Venedikliler anavatandan getirdikleri ahaliyi adaya yerleþtirmekle kalmadýlar, bütün kýyý þehirlerini tahkim ettiler, iç kesimlerde müstahkem kaleler dikerek, garnizonlar kurdular.
Girit Venediklilerce 20 bin kiþilik bir ordunun korumasýna emanet edilmiþti. Tabii bu iþ için halktan aðýr vergiler alýnmasý gerekiyordu. Venedik hakimiyetinin bedelini Girit ahalisi ödüyordu. Bu sadece iktisadi bir bedel deðildi. Venedikliler Girit köylüsünü ezdikleri gibi, adanýn Ortodoks ruhban sýnýfýný da benzer baský ve iþkencelere tabi tutuyorlardý. Nitekim ada tarihini inceleyen bazý Avrupalýlar daha sonra gelecek Osmanlý yönetiminin adaleti karþýsýnda hayranlýklarýný gizlemeyecek ve þöyle diyeceklerdir: “Türkler insanlýkla kabil-i telif olmayan böyle bir harekete hiçbir zaman teþebbüs etmemiþlerdir.” (Hippolyte Noiret, Documents inédits pour sercir à l’historie de la Donination Venétienne en Créte de 1380 à 1485, Paris, 1892, s. V, VI; Perrot, L’lle de Gréte, Paris 1867, s. 151).
Venediklilerin baský ve zulmünden yýlan Giritliler, 1,5 asýrda 20’den fazla isyan giriþiminde bulundular. Fakat isyanlar her defasýnda bir öncekinden daha kanlý bir þekilde bastýrýldý. Sonuçta Giritliler isyan hareketlerine son verdiler. Fakat çoðu Ýslâm idaresinde yaþamayý tercih ettiklerinden Mýsýr’a hicret ettiler ve burayý yurt tuttular.
Ýslâm’la ikinci tanýþma ve fetih
Girit’in müslümanlarla ikinci kez tanýþmasý, Aydýn beylerinden Umur Bey vasýtasýyla 1341’lerde oldu. Bir sonraki müslüman Türk akýnýysa 1427’de vuku buldu. Osmanlýlar Girit’i fethetme iþine yeterince önem vermediler. Fakat adayý çeþitli seferler münasebetiyle gidiþ geliþleri esnasýnda yoklamaktan geri durmadýlar. Kanunî, Barbaros, II. Selim zamanlarýnda uðradýðý Osmanlý akýnlarý Giritliler için Venedik baský ve zulmünden kurtuluþu getiremedi.
Aslýnda Trablus, Tunus ve Cezayir deniz yollarý üzerinde bulunan Girit Adasý, Osmanlýlar tarafýndan er geç fethedilmek zorunda olmasýna raðmen geç kalýnmýþtý. Adanýn Venediklilerin elinde kalmasý Osmanlýlarýn Akdeniz hakimiyetini tehdit ediyordu. Venedikliler ise her defasýnda siyasi iliþkilerini daha da güçlendirerek adanýn Osmanlýlarca zaptýný engellemeye çalýþtýlar. Taktik yüzyýllarca iþe yaradý ise de, Malta korsanlarýnýn Girit sularýný kullanarak Osmanlý gemilerine saldýrmasý bardaðý taþýran damla oldu. 1645’te Hanya Kalesi’nin alýnmasý Girit’teki Osmanlý fetihlerinin baþlamasý anlamýna geliyordu. Venedikliler Osmanlýlarý Girit’i tamamýyla fethetmekten alýkoymak için Bozca ve Limni adalarýný zapt ettiler, Çanakkale Boðazý’ný ablukaya alarak Girit’e yönelik Osmanlý yardýmlarýný engellediler, fakat yine de adanýn fethinden caydýramadýlar. Harp uzadýkça uzadý ve Mustafa Nuri Paþa gibi bir Osmanlý tarihçisinin deyimiyle; “Girit Devlet-i Aliyye’nin talimhane-i harbisi hükmüne girdi.”
Savaþlar, anlaþmalar derken, Girit sonunda 1692’de tamamýyla Osmanlý hakimiyetine alýnmýþ oldu.
Ýslâm’la gelen huzur dönemi
Osmanlýlarýn düzenli kayýtlarýndan, fethin ardýndan Girit halký arasýnda yoðun bir ihtida süreci yaþandýðý anlaþýlmaktadýr. Fetih esnasýnda veya sonrasýnda adaya gelen Osmanlý unsurlar ile adalýlar arasýnda yapýlan evliliklerin ihtida hareketlerine katkýsý tartýþýlmaz özelliktedir. Yunan resmi tarihi telaþla aksini iddia etse de, sosyal bir hareket halini alan bu din deðiþtirme ve Türkleþme sürecinin zorlayýcý politikalarýn sonucu olduðuna dair ciddi bir iþaret bulunmamaktadýr. 30 Ocak 1923 tarihli Ahali Mübadelesi Sözleþmesi kapsamýnda Girit’ten Türkiye’ye gönderilen müslümanlarýn, ana dil olarak Türkçe deðil, Rumca konuþmalarý buna delil gösterilebilir.
Osmanlýlar adada can ve mal güvenliðini saðladýklarý gibi, ahalinin mal ve mülküne de dokunmamýþlardý. Böylece Girit hasardan ve tahripten kurtulmuþ, asýrlarca özlemi duyulan barýþ ve huzura kavuþmuþtu. Türkler yerli halkýn dinî yaþayýþ ve anlayýþlarýný rahatça yaþamalarýna imkan tanýdýlar. Dinî-ruhanî müesseselerini idarede onlarý serbest býraktýlar. Ýstedikleri gibi mektep açmalarýna izin verdiler, adet ve ananelerine iliþmediler. Ana dillerini konuþmalarýna müsaade ettiler.
Girit, Osmanlý Devleti’ne baðlý olduðu dönemde devrinin hakikaten en makul ve insaflý yönetim tarzýyla yönetilmiþtir. Zirai ve iktisadi açýdan kalkýnmýþ, halkýnýn refahý saðlanmýþtýr. Osmanlýlar zamanla vergilerde indirime bile gitmiþlerdir. Bir buçuk asýrlýk bu dönem boyunca Girit geçmiþ dönemlerde hiç tatmadýðý mutluluðu, huzuru ve refahý tatmýþtýr.
Ýsyan modasý ve kopuþ
Ne yazýk ki Çar Petro ile baþlayýp gittikçe þiddetini arttýran Rus tahriki, Fransýz Ýhtilali ile uyarýlan milliyetçilik duygularý, Osmanlý Devleti’nin zayýflayan iç yönetimi Girit’in Rum halkýný harekete geçirdi. 1821’lerden itibaren yerli Rum ahali Türk köy ve kasabalarýna saldýrmaya baþladý. Bunun üzerine Osmanlý yönetimi Girit’i Mýsýr Valisi Mehmet Ali Paþa’ya havale etti. 1864’e kadar çeþitli gelgitler yaþandý. Girit’te ilk genel ayaklanma 1866’da vuku buldu. Rumlar kendiliklerinden geçici bir hükümet kurarak Girit’in Yunanistan’a ilhakýný ilan ettiler. Bu onlarýn gerçek niyetinin ne olduðunu gösteriyordu. Hakikaten Giritliler ve Yunanlýlar, Osmanlý Devleti’nin bütün siyasi ve diplomatik imkanlarý kullanmasýna raðmen Girit Adasý’ný 30 Mayýs 1913 Londra ve 10 Aðustos 1913 Bükreþ anlaþmalarý ile Devlet-i Âliyye’den koparmayý baþardýlar.
Müslüman ahali bu süreç içinde adayý boþaltmayý tercih etmiþtir. Zira can ve mal güvenliðine kavuþturduklarý Giritlilerden canlarýný ve mallarýný koruyamaz hale gelmiþtiler.
Kadim paradoks
Osmanlý’nýn fethettiði yerlerde yaptýðý gibi Girit’i imar etmek için uðraþtýðýný, adayý bir baþtan öbür baþa hanlarla, hamamlarla, camilerle, þadýrvanlarla, köprülerle, sebillerle, imaretlerle, külliyelerle… donattýðýný söylemeye gerek yok. Mehmet Ali Gökaçtý gibi araþtýrmacýlar sayesinde bugün bu eserlerin hiç olmazsa yerlerini ve kalýntýlarýný bulup görmek mümkün olabilmektedir.
Beþ asra yakýn bir süre müslüman varlýðýyla þereflenen adada bugün sýnýrlý sayýda müslümana rastlanabilir. Bazý camilerin depo, atölye ve sergi salonu olarak kullanýlmasýna, bazýlarýnýn da bomboþ kapalý durmasýna raðmen, bu müslümanlar bir apartmanýn bodrum katýnda mescid açmayý baþarmýþlardýr.
Bunca þeyden sonra yazýmýzý Giritle ilgili bir paradoksla noktalayabiliriz. Aslýnda doðru gibi görülen bir önerme veya fikir, bazen tamamen yanlýþ olabilir. Tam tersi de mümkündür. Yýllarca yanlýþ zannettiðimiz önerme ve fikirlerin, hesaplamalarýn doðru olduðunu görmek bizi þaþkýnlýða ve hayrete düþürür. Ýþte buna paradoks denir. Paradokslar ilginçtir, eðlencelidir, öðreticidir, þaþýrtýcýdýr, zihin açýcýdýr...
Tarihte bilinen ilk paradoks örneklerini Giritli Epimenides vermiþtir. O ‘Bütün Giritliler yalancýdýr!’ diyerek bizi çeliþkiye düþürür. Þöyle ki, eðer gerçekten Giritliler yalancý ise kendisi de Giritli olduðuna göre o da yalancýdýr. O halde yukarýdaki cümlesi de yalandýr. Bu cümle yalan olduðuna göre doðrusu þöyle olmalýdýr ‘Bütün Giritliler doðrucudur, doðru söyler.’ O halde söylediði doðrudur. Yani ‘Bütün Giritliler yalancýdýr.’
Paradokslar, kendi içlerindeki çeliþkiyle mantýða aykýrý düþen yapýlardýr. Paradokslarda karþýlaþýlan sonuçlar, sonuçtan daha çok bir kýsýr döngü biçimindedir: Bir yerden baþlarsýnýz ve daha sonuna varmadan baþlangýç noktasýna geri dönersiniz. Çeliþkiler ya sizin sonuca varmanýzý engeller ya da çeliþkili sonuçlarla mantýðýnýzý alt üst eder. Paradokslarda doðru da yoktur, yanlýþ da... Kýsacasý kesin bir yargýya ulaþmak mümkün deðildir. Her zaman dönüp dolaþýp ayný yere varýrsýnýz.
Bütün Giritliler yalancý mýdýr, doðrucu mudur bilinmez. Zira bu bir paradokstur ama kesin olan bir þey vardýr. O da Giritliler kendilerini Venedik zulmünden kurtaran, insanca bir hayata kavuþturan Osmanlý’ya karþý nankörlük etmiþlerdir. Onlar kendilerine tarihi dönem içerisinde huzur ve sükun getiren Türk askerlerine ve ahalisine, ihtida eden ýrkdaþlarýna karþý iþledikleri cinayetleri, soykýrýmý ve katliamý asla izah edemezler. Belki de asýl paradoks budur.
Girit ve Tirit
Girit’in fethine Sultan Birinci Ýbrahim zamanýnda baþlanmýþ ama bu fetih giriþimi uzun yýllar sürmüþtü. Bu arada tahta çýkan Dördüncü Mehmed zamanýnda Sadrazam Fazýl Ahmet Paþa, Girit’i Osmanlý topraklarýna katmayý baþardý. Fakat fetih haberini padiþaha haber vermek zordu. Zira Girit seferi hakkýnda bir türlü tatminkâr cevap alamayan Padiþah, öfkelenerek bundan böyle Girit lafý edene çok büyük cezalar vereceðini söylemiþti. Sonunda þöyle bir çözüm bulundu:
Akþamleyin padiþaha takdim edilecek olan yemeklerin arasýna, gümüþ bir sahanýn içine tirit konuldu. Kenarýna da þöyle bir ibare yazdýrýldý: “Sahanýn içinde tirit, fetholundu nihayet Girit!”
Hanya'yý Konya'yý Anlamak
Girne’ye benzetilen Hanya, tarihi dokusunu yitirmemiþ ender Girit þehirlerinden birisidir. Splanzia meydanýnda harika bir Osmanlý minaresi görünür. Yüz metre kadar yakýnýnda ise, þimdi depo olarak kullanýlan Küçük Hasan Paþa Camii ve minaresi vardýr. Yat limanýnda kubbesi destek ayaklarý üzerinde durabilen minaresi yýkýlmýþ Yalý Camii, Abdülhamid Han’ýn bu limana yaptýrdýðý minare þeklindeki deniz feneri, Arkeoloji Müzesi’nin bahçesindeki Selçuklu tarzý kümbetli þadýrvan ve eski Girit evlerinin bulunduðu Halepa semti hep Osmanlý’yý hatýrlatýr.
Kýyýda yürüyenler, taþtan yapýlmýþ sýra sýra hanlarýn, kocaman “kubbe”lerinden, hangi kültüre ait olduklarýný çýkarmaya çalýþýrlar. Adanýn yerlileri de Hanya’nýn “hanlar” anlamýna geldiðini, bu taþtan binalarýn da Osmanlý döneminden kaldýðýný anlatýrlar. Her biri dev bir konser salonuna dönüþtürülmüþ “han”larýn ötesinde ise Türk hamamlarý uzanýr.
"Kâr istemeyiz, aldýðýmýz fiyata satarýz!"
Sadrazam Keçecizâde Fuat Paþa, Sultan Abdülaziz’in Fransa seyahatine katýlan heyetteydi. Bir konuþma esnasýnda devrin imparatoru II. Napolyon ona yarý þaka, yarý ciddi sordu: “Paþa, Girit adasýný kaça satarsýnýz?” Diplomasi dilinin üstadlarýndan birisi olan Keçecizâde cevabý yapýþtýrmakta gecikmedi: “Kâr istemeyiz, haþmetmeâb! Aldýðýmýz fiyata satarýz!” II. Napolyon sus pus oldu. Çünkü Osmanlý’nýn Girit’i çeyrek asýrlýk bir savaþ sonunda belki de binlerce þehidin kaný pahasýna aldýðýný bilmez deðildi.