Ayýn Konusu
Pages: 1
Semerkanda Dair By: reyyan Date: 17 Eylül 2011, 07:47:30
Semerkand'a Dair


Mayýs 2007 101.SAYI


Sabahattin AYDIN kaleme aldý, AYIN KONUSU bölümünde yayýnlandý.

Semerkand’a dair hepimizin ayrý bir hikayesi var kuþkusuz. Uzun zaman oldu. Çok ele deðdi, çok göze deðdi Semerkand.

Dile kolay, 100 ay geride kalmýþ, 8 tam yýl, bu dokuzuncusu… Biz, bu 8 yýlý en baþýndan beri Semerkand’la iç içe yaþayanlar için, yani iþin “mutfak” tarafýndakiler için hiç þüphesiz hikaye daha yoðun, daha manalý. Bu bir ayrýcalýk olarak görülebilir tabii. Fakat nimet ve külfet iliþkisi burada da geçerli.

Daha proje aþamasýndan beri bu derginin editörü olarak zaman zaman daha önceki iþ hayatýmý özlediðimi itiraf etmeliyim. Çünkü Semerkand Dergisi’ni hazýrlamak,Semerkand’da bulunmak bir “iþ”ten çok daha ötede bir durum oldu bizim için. “Bu tarz iþler sevilmeden yapýlmaz” gibi yavan bir genelleme ile açýklanmayacak kadar güçlü, yoðun, kuþatýcý bir iliþki doðdu, öyle devam etti. Bunun sebebi, okuyucularýmýzýn büyük çoðunluðunun anlayacaðý üzere, masumiyet, güzellik ve mükemmellik adýna ne biliyorsak hepsini Semerkand’ýn atýfl arý üzerinden düþünüyor olmak. O zaman gördüðünüz ufacýk bir hata canýnýzý yakýyor, sýradan bir sorun bütün tadýnýzý kaçýrýyor. Ýþte bu yüzden diyorum; bazen eski iþimi özlüyorum.

Semerkand’la irtibatýn söz konusu olduðu yerde meslekten, iþ hayatýndan söz etmek hakikaten hayli sýð kalýyor. Buna baþka bir isim bulmak lazým. Diyorum ki, bu olsa olsa bir gönül iliþkisidir. Böyle olduðunu teyit eden pek çok hatýra bir anda sökün ediyor þimdi bunlarý söylerken.

Semerkand daha bir proje olarak konuþulurken Ankara’da Kumrular sokaktaki ufacýk daireye her Cuma o 10-15 kiþilik grubu getiren þey baþka ne olabilir? Onlar, o her biri baþka bir iþyerinden çýkýp gelen o güzel arkadaþlar en küçük bir menfaat için orada bulunuyor olsalardý, iþler müesseseleþtikten sonra peþini býrakmazlardý. Ýþ yazma çizme aþamasýna gelince görevlerinin tamamlandýðýný düþündüler ve bir daha gözükmediler. Semerkand’ýn sessiz, isimsiz hizmet neferleri arasýna katýldýlar. Fakat onlarýn adanmýþlýðý hep bu derginin damarlarýnda dolaþtý. Nasýl da Hýzýr mizaçlý kardeþlerdi onlar…

1998 yýlýnýn yaz aylarýydý, bir akþam Feyzullah Bey eve gelip dergi projesini ilk anlattýðýnda. Model olarak küçük yerel bir dergi vardý. Onun biraz daha hallicesi tahayyül ediliyordu. Ama buna razý olmak zordu. Odunun bile eðrisini dergâha yakýþtýramayan hassasiyetin hâlâ yaþadýðýný bu kez bir baþka sevdalýlar grubu kanýtlayacaktý. Yine bir akþam çýkýp geldiler onlar, Adakale sokakta, yine küçük ama bacasýndan muhabbet tüten o ýþýklý büroya…

Sevgili Atilla Pamirli… Bilgi ve tefekkür ve aksiyon ve istikamet ve muhabbet ve sanat ve ahlâk ve mizah ve daha nicesi birden nasýl bir araya gelirmiþ, gösterdin. Sevgili Ümit Bursalý ve Akif Güler… Bu iþin temel ilkelerini, hassasiyetlerini algýlamada, yaptýklarýmýzýn uygunluðunu tespitte sizin elinize kim su dökebilir? Sonra, bir kader ortaklýðýna dönüþen iþ arkadaþlýðý, her boþluðu doldurmak için çýrpýnan Zekai Þengün…Ve Sevgili Bülent, dünya ve ahiret kardeþim, geliþini unutamam, bir kýþ günü seni aramýza katana binlerce hamdü senalar… Ýþte bu hem mahareti hem muhabbeti dillere destan ekibe nasýl bir teþekkür kifayet eder?

Semerkand yepyeni bir damardý. Tarafý bilinen, fi kirleri zaten tedavülde olan isimler yerine yeni yazarlar bulmalýydýk. Hep birlikte bir ateþi üfl emeli, yeni bir ocak yakmalýydýk. Nefesimiz yetecek mi diye düþünürken katýlýveren, el veren Dilaver Selvi, Mustafa Necm (Mehmet Iþýk), Arif Gezer, Faruk Gürbüz, Muzaff er Taþyürek, Ýbrahim Tozlu, Ali Kaya, Mustafa Bahadýroðlu ve diðer ilk kuþak yazarlarýmýz… Bugünkü kültürle irtibatý hayli incelmiþ konulara yeni bir dille hayat vermek için birlikte çektiðimiz sancýlar… Bütün bunlar ancak aþkla yapýlabilirdi. Ve iþlerin diðer kademelerinde yer alanlar; Ayhan Koçak, Mustafa Öztürk, Ýsmet Aðabey, Ersan ve diðer bütün dostlar da hep birlikte yüreklerini ortaya koydular.

Sonra, tanýtým daðýtým organizasyonlarý için þehirleri dolaþmaya baþladýðýmýzdahep birlikte bizimle ayný hayalin cazibesine kapýlmýþ yüzlerce binlerce insan gördük. Onlar da gönülleriyle oradaydýlar. Yoksa daha çýkmamýþ bir derginin 60 bin tirajý olabilir miydi? Ýnanamamýþtýk.1999’un Ocak ayýnda ilk sayýyý 40 bin basýp gönderdik. Fakat talep devam ediyordu. Emsali var mýdýr bilmem, on gün içinde iki baský daha yapýp 60 bine tamamladýk.

Derginin ilk zamanlarýnda bir toplantýda, tanýtýmlarda kullanmak üzere Semerkand’a bir slogan aramýþtýk. Dönüp dolaþýp “gönül dergisi” lafýna takýldýydýk o zaman. Yanýlmýyorsam Atilla Pamirli’nin teklifiydi bu. Þimdi 8 yýl sonra 101’inci sayýda bunlarý yazarken bu derginin damarlarýnda dolaþan kanýn ne olduðunu yeniden, bir kez daha fark ediyorum. Evet, bu bir gönül dergisi, bir muhabbet dergisi.

Derginin sorumluluk mevkiinde ismim geçiyor ama hiçbir zaman kendimi dergi adýna teþekkür makamýnda görmedim. Ama teþekkür borcum var. Kendim için,bana kattýklarý þeyler için. Bu muhabbet sofrasýný kuranlar en baþta olmak üzere birlikte diz kýrýp oturduðumuz gönül dostlarýna… Ýyi ki kader beni sizinle buluþturdu. Size minnettarým.

Semerkand Kaygýlarý

Dinî yayýncýlýk pek çok açýdan sorunlu bir alan olarak görülebilir. En baþta, yayýncýlýðý bir sektör, yayýnlarý bir tüketim unsuru olarak gören modern kültür içinde “istikamet” sorunundan söz etmek gerekir. Bu sorunun iki veçhesi vardýr. Birincisi dinin ana kaynaðýna uygunluk, ikincisi samimiyet...

Kýsaca meselenin bu iki yüzüne biraz daha yakýndan bakalým:

Dinî yayýnlarýn temel kaynaklara uygunluðu yeni bir sorun olarak görülmeyebilir aslýnda. Fakat modern tüketim oburluðu, ayný zamanda hýzlý iþleyen üretim çarký demektir ve bu çark hýzlanarak döndükçe yeterli birikime sahip olmayan, paraya ve þöhrete tutkun pek çok yazar da sürece katýlmaktadýr. Bu kiþiler genellikle yazýp çizdikleri konularda ne yeterli birikime ne de yeterli fi kre sahiptirler. Yazdýklarý metinler yayýnlanýr, çünkü sofraya sürekli yeni þeyler koymak gerekir. Sonuçta, üretilen dinî içerikli yayýnlarýn önemli bir bölümü temel Ýslâmî kriterlere göre yanlýþ ya da hatalýdýr.

Bu noktada, edebî alanlarda olduðu gibi dinî yayýncýlýkta bir eleþtiri mekanizmasý arýyor insan. En azýndan yayýn tanýtýmlarýnýn, ele aldýðý kitaptaki sorunlara da iþaret etmesi beklenir. Fakat ne yazýk ki bizde tanýtým yazýlarý içeriden parametrelere göre deðil, ticarî kaygýlara göre kaleme alýnmaktadýr. Bunlarý yazanlarýn önemli bir bölümü ehil de deðildir zaten.

Bu yanlýþ ve hatalý yayýnlarýn, temel dinî eðitimini almayan, dini merkezî konumundan uzaklaþtýrmýþ, marjinalleþtirmiþ bu toplumda nelere mal olduðunu görmek zor deðil.

Samimiyet konusuna gelince, yeterli bilgi birikimi ve tefekkür düzeyi mümin bir dil kurularak aktarýlmadýðýnda, dini yakýnlaþtýrýcý olmaktan çok yabancýlaþtýrýcý olmaktadýr. Özellikle ilahiyatçýlarýn bu konuya yeterli özeni göstermemeleri toplum üzerinde bir tür “oryantalist” etki yapmýþ, en temel Ýslâmî konularla müslüman halk arasýnda görülebilir bir mesafe doðmuþtur. Bu noktada tasavvuf dilinin her çaðda ve kültürde kendini yeniden üreten etkisini hatýrlamak gerekir. Bu etkinin efsunu hiç þüphesiz dinin derunî tecrübesine yaslanan samimiyettir.

Semerkand Dergisi dinî bir yayýn olarak, bilgi ve fi kir yetkinliðini iki kaynaða birden yaslanarak saðlamaya çalýþýyor. Bir taraftan medrese geleneðinin saðladýðý bilgi ve yaklaþým, diðer taraftan Ýslâmî referanslara baðlý çaðdaþ tefekkür… Bu ilk akla geleceði üzere bir sentez deðil. Sadece pergelin bir ayaðýný saðlam bir merkeze koyarak geniþ bir alaný ihata etme çabasý. Biz Ehl-i Sünnet anlayýþa tavizsiz bir baðlýlýkla Ýslâm’ý bugünkü hayata taþýmak istiyoruz.

Dinî yayýncýlýðýn son derece önemli sorunlarýndan biri de dildir. Burada sadece anlatým biçimi deðil kastettiðimiz. Elbette o da son derece önemli. Fakat temel bir “biçim” sorunundan söz ediyoruz.

Farzlar, vacipler, haramlar üzerinden konuþarak Ýslâm’ý anlatabilirisiniz. Buna kýsaca “fýkýh dili” diyebiliriz. Her þey gibi bu dil de yerinde olmak þartýyla vazgeçilmez öneme sahiptir. Ýslâm’ý, doðrudan ayetler, hadisler ve alimlerin kavilleri þeklinde anlatabilirsiniz ki, bu da ilmî dildir. Erbabý tarafýndan yine erbabýna yönelik olmalýdýr. Aksi halde özellikle itikadî ve fýkhî konularda muhataplarýn kendilerine göre çýkaracaðý hükümler, herkese göre baþka bir din sonucunu doðurur ki, bu gerçekten bir felakettir. Bir de dinin meselelerini çeþitli bilimsel verilerle de destekleyerek mantýkî izahlar þeklinde sunabilirsiniz ki, o zaman kelâmî/entelektüel bir dil kullanmýþ olursunuz. Bu da yerinde olmak þartýyla son derece gerekli bir dildir.

Dil konusunun dinî yayýncýlýkta bir sorun haline gelmesinin temel sebebi, farklý anlayýþ mertebelerine göre uygun dilin seçilmemesidir. Özellikle halka dönük dinî yayýncýlýk bu konuda son derece titiz olmak zorundadýr.


Peki, 150 binlik satýþ adediyle gerçek bir “kitle dergisi” olan Semerkand nasýl bir dil tercih etmelidir? Eminim bütün dinî dergiler bu soruyu kendilerine sorup bir cevap da veriyorlardýr. Biz ise bir ilke olarak tasavvufî dili uygun buluyoruz. Elbette yukarýda sýraladýðýmýz diðer dilleri göz ardý etmeden.

Tasavvufî dil nedir? Bu soru, teknik anlamda konuþulmasý gereken, üzerinde pek çok çalýþma yapýlabilecek bir alaný iþaret eder. Burada kýsaca þu kadarýný söyleyelim: Tasavvufî dil muhatabýna odaklanarak konuþur. Onun bilgi ve kültürü,yaþama biçimi, algý ve anlayýþý üzerinden bir söylem kurar. Köylüye harmandan ormandan örnek verir, tüccara maldan, kâr zarar durumlarýndan. Böylece dinin hayattaki karþýlýklarýný arar bulur.

Bu dil çaðlar boyunca dinin halka aktarýlmasýnda son derece etkili oldu. Ne var ki yaþadýðýmýz kýrýlma ile bu gelenek koptu, bugün yeniden keþfedilmesi ve üretilmesi gerekiyor. Bu kolay deðil tabii. Diðer taraftan, bu dili kullanabilmek bilginin yaný sýra nisbî olarak “hal” de gerektiriyor. Derunî tecrübe yani. Ýçselleþtirilmiþ bir dindarlýk…

Bütün bunlarý söylerken, yayýn çizgimizi anlatýyoruz. Bir anlamda hedefl erimizi... Yoksa, evet, bunlarý söylüyoruz ve bihakkýn yapýyoruz demiyoruz. Elbette Semerkand’ýn hedefl eriyle gerçekleþen arasýnda mesafe var. Yapamadýklarýmýz da var. Ne ölçüde baþarýlý olduðumuzun takdiri de bize düþmez.

Ýþin muhteva kýsmýna dair bütün bu söylediklerimize bir de teknik kaygýlarý ilave etmek gerekir. Kýsaca, “görüntü dili” meselesi bütün boyutlarýyla dinî yayýncýlýðýn temel sorunlarýndan biri olarak orta yerde duruyor. Ýlkeyi hatýrlayalým: “Her imaj bir mesaj.” Fakat bizim camia henüz bunun farkýnda deðil ya da yeni yeni kavramaya çalýþýyor.

Semerkand, artýk bir geleneðe dönüþmüþ olan dinin çiçekli böcekli görsel anlatýmýný kendi alanýnda deðiþtirmeye kalkan ilk teþebbüslerden biri olarak görülebilir. Çünkü bu dilin dini insana yaklaþtýrmak yerine uzaklaþtýrdýðýný, ötelediðini düþünüyoruz. Dinin muhatabý insandýr, bunu hep akýlda tutmak gerekir. Daha sahici ve samimi bir görüntü dili kurmak gerekiyordu, bunun için uðraþtýk. Ne var ki baþarý henüz bir hedef olarak duruyor.

Semerkand Ýyi Bir Dergi mi?


Temellerimizdeki duygu yoðunluðunu ve iþleyiþteki fi kriyatýmýzý kýsaca anlattýktan sonra, þimdi þu can alýcý soruyu sormak gerekiyor: Peki, Semerkand iyi bir dergi mi? Ýþin bize ait fasýllarý bir yana, siz saygýdeðer okuyucularýmýz için asýl bu soru önemli.

Þöyle baþlayalým:

Sonraki yazýda “Semerkand: Uzun Bir Cümle” dediðimiz gibi, bu yazýya da “Semerkand: Uzun Bir Yürüyüþ” diye baþlýk atmayý düþünmüþtüm. Ama biz daha ilk sayýyý yayýnlarken 200’üncü sayýsý çoktan piyasaya çýkmýþ dergiler aklýma gelince, olmaz dedim kendi kendime. Bizden on yýllar önce baþlamýþ dergiler varken, Semerkand’ýn uzun geçmiþinden söz etmek isabetli görülmeyebilir.

Semerkand 9. yaþýný sürüyor. Bu kýsa bir geçmiþ sayýlabilir. Fakat bir baþka açýdan, Türkiye’de dergilerin ömrü açýsýndan deðerlendirildiðinde hiç küçümsenmeyecek bir süre de sayýlmalý. Bizde dergiler bir heyecanla baþlayýp kýsa sürede sönüverirler. Ýster edebiyat, ister kültür-sanat veya güncel-aktüel olsun, 10 yýlý aþan dergi sayýsý öyle pek fazla deðildir.

Bize gelince, bu iþte asýl deðer ölçüsünün baþka bir yerde aranmasý gerektiðini, mülakâtý okurken baþyazarýmýz S.Muhammed Saki Erol’un sözlerinden siz de anlayacaksýnýz: Diyorlar ki; “101. sayý kemâl yaþý olarak görülmeli”. Bundan þu hükmü çýkarmak pekâlâ mümkün: Öyle þu kadar sayý çýkardýk, bu kadar yýldýr yayýndayýz demenin fazla bir anlamý yok. Daha çocukluk çaðý yeni bitti!

O halde asýl deðer ölçüsü ne olmalý? Daha içeriden bir bakýþla, kültürün temelinin metin olduðunu göz önünde tutarak, bu soruya kestirmeden “etki gücü” cevabýný vermek lazým bence.

Bu etkinlik iki yerde birden aranmalý. Birincisi, bir dergi okuyucusunun hayatýnda sahiden kendine bir yer buluyor mu? Okurun bakýþýna duruþuna bir þey katýyor, bir deðiþikliðe neden oluyor mu? Ýkincisi de, içinde yer aldýðý kültür dünyasý içinde gerçek bir yeri, karþýlýðý var mý? Yani o dergi bir boþluðu dolduruyor mu, eðer yayýnlanmasa bu boþluk fark edilebilir mi?

Ýþin bu iki yaný birbirini üretir genellikle. Biri varsa diðeri de vardýr. Fakat toplumdaki kültürel kompartýmanlar göz önüne alýndýðýnda, bazen birincisi varken diðeri pekâlâ olmayabiliyor. Yýllardýr yayýnlandýðý halde, üstelik çok satýlýyor olmasýna raðmen adeta kaný çekilmiþ, donmuþ,ele aldýðý konulara ilgi duyan biri için bile varlýðý yokluðu hiç fark etmeyen dergiler de var. Oysa ayný dergi kimileri için son derece önemlidir, bir kimlik unsurudur, olmazsa olmaz.

Semerkand etkin bir dergi midir, ne ölçüde etkindir, buna en iyi okuyucusu karar verebilir. Söyle bir gözlem yapabilirsiniz: Eðer Semerkand sizi þaþýrtýyorsa, her sayýsýnda üç beþ yazýyý severek, beðenerek okuyorsanýz etkin bir dergidir. Aksi halde o da kaný çekilmiþ, donmuþ bir dergidir. Siz ne kadar iyi niyetli çabalarýnýzla destek olsanýz da bir “reanimasyon” sürecine tabi tutulmadýkça iflah olmaz.

“Etkin” kelimesi üzerinden gidiyoruz ama burada “güzel” ya da “iyi” kelimesini de kullanabiliriz. Çünkü bir dergi etkinse güzeldir, iyidir. Deðilse kâðýdýnýn kalitesi, baskýsýnýn temizliði, allý güllü oluþu ne iþe yarar? Yazýhanelerin, muayenehanelerin bekleme salonlarýnda orta sehpasý süslemekten baþka…

Peki tehlike nerede baþlar?


Dergilerin etkinliðini eriten, yok eden þey, ilk olarak, aslýnda söyleyecek bir þeyi olmayan yazýlardýr. Böyle yazýlar, al gülüm
ver gülüm iliþkisiyle birilerinden gelir, sayfalara konuverir. Bunlar dergilerin cürufudur; boðar, ateþini söndürür. Okuyucu olarak ne kadar iyi niyetle baksanýz da ýsýtmaz içinizi. Aksine daha da soðutur.

Hemen hemen bütün dergiler bu tarz yazý olmayan yazýlarýn baskýsý altýndadýrlar. Kimi yazý iþlerinin, özellikle de bizim cenahýn dergilerinin bu baskýya kolayca teslim olduðunu söylemek mümkündür. Ve eðer siz bir okuyucu olarak, her sayýmýzda bu dergiyi aldýðýnýz için sizi mutlu eden, sevindiren üç beþ yazý bulamýyorsanýz, biz de bu baskýya teslim olmuþuz demektir.

Dergimizin kültürel tekabüliyeti, yayýn dünyasýnda sahiden bir yerinin olup olmadýðý meselesi ise zaman içinde kendini belli eden bir durumdur. Þöyle diyelim: Semerkand yayýn hayatýna baþladýðýnda, bütünüyle geleneksel tasavvufî yaklaþýmý bugüne taþýma kaygýsý güden, dahasý mevcut kültür içinde yeniden üretmeye çaba gösteren, ayný zamanda bir dergi olmanýn genel geçer ilkelerine yakýn durmayý hedefl eyen “popüler” bir dergi bulunmuyordu. Böyle bir boþluk var idi. Bugün bakýldýðýnda bu dediðimiz alanda kendine yer bulmaya çalýþan pek çok dergi mevcut. Semerkand’ýn, bunlar arasýnda yayýn politikasýyla, içerik ve teknik kalitesiyle kendine önemli bir yer bulduðu açýk. Dahasý, bazý noktalarda çýðýr açýcý olduðu da biliniyor.

Þimdi, bu sekiz yýllýk istikrarlý gidiþin önce korunmasý, dahasý, deðiþen þartlara göre özünü koruyarak yenilenmesi önemli. Semerkand’ýn etkin bir dergi olarak yayýn hayatýna devam etmesi buna baðlý. Dergi mutfaðýnýn bu konudaki heyecan ve çabalarýnýn bütün ilgililerce paylaþýlmasý gerekir. Tam aksine, yalnýzlaþmýþ dergiler ne kadar iyi niyetli olsalar da önce heyecanýný kaybeder, yorulur ve düþüþe geçer. Bu durum bizde de böyle, her yerde de böyle.

Görüldüðü üzere son derece “dünyevî” durumlardan söz ediyoruz. Kimi okuyucularýmýzýn beklediði üzere kanatsýz uçuran, bir dokunuþta bakýrý altýn eden durumlar yok ortada. Manevi destek elbette var, hem de tahmin edilemeyecek boyutlarda var. Fakat iþin “tedbir” kýsmýný görmezden gelen, liyakati önemsemeyen, daha henüz dünyada bulunduðunu unutup, sebep-sonuç iliþkisini ihmal eden organizasyonlarda nasýl bir manevi destek vaziyeti kurtarýr? Lâkaytlýða neden manevi destek verilsin ki? Bu manevi destek yetkin olanla olmayan ya da iyi yapýlmýþ iþle kötü yapýlmýþ iþ arasýndaki farký ortadan kaldýracak bir þey midir?

Biz en baþýndan beri çabalarý bereketlendiren bir kutlu rüzgârý, nefesin kesildiði noktalarda el veren bir eli hep hissediyoruz. Fakat bu konuþulacak, anlatýlacak þey deðildir. Görürsünüz, yaþarsýnýz, biraz da mahcubiyetle boynunuzu büker, layýk olmaya çalýþýrsýnýz. Bize büyüklerimiz iþinizi iyi yapýn dediler. Siz oturun, öyle fazla da kendinizi yormayýn, iþler manevi himmetle hallolur demediler.

Burada son derece kritik bir nokta vardýr: Ýþin iyi yapýlmasý ne manaya gelir, ölçü nedir, tartýþma burada baþlar. Kestirmeden þunu söyleyelim. Yaptýðýnýz iþ, o iþin evrensel kurallarýna uygunsa iyidir. Yoksa bana göre iyi, sana göre kötü karmaþasý çýkar ki, bu þekilde bir yere varýlmaz. O zaman iþ niyetleri sorgulamaya gider ki, bu da bize kapalý bir alandýr. Bugün Müslümanlar olarak kendi iþlerimizi beðeniyor olmamýza raðmen pek çok açýdan geride bulunuyor
olmamýzýn temel sebebi burada görülebilir: Evrensel ilkelere uygunluk sorunu…

Yaptýðýnýz bir bina size göre ne kadar mükemmel, geniþ, ferah olsa da, mesela kötü malzemeyle, statik hesaplarýný dikkate almadan yaptýysanýz, ilk badirede yýkýlýr gider. O yýkýntýnýn altýnda birileri kaldýðýnda “ilâhi takdir” deyip sýyrýlamazsýnýz. Ne kadar “bunda da var bir hayýr” deseniz de sorumlusunuz. Kader ya da hayra yorma, kabahatlerimizi altýna süpürdüðümüz birhalý deðildir. Öyle yapmaya baþkalarý “þark zihniyeti” diyor.

Ýþte evrensel ölçüler bu yüzden önemlidir. O ölçüleri herkes bilmez, ilmini yapmak, kendini yetiþtirmek gerekir. O halde iþleri erbabý yapmalýdýr.

Biz bu iþe ne kadar ehiliz, bunu da takdir sahipleri bilir. Ama þu kadarýný söyleyelim, burada olmaktan, bu dergiyle sarmaþ dolaþ yaþamaktan biz mutluyuz. Burada olmamýzý takdir edene þükür, vesile olana, hüsnü kabul gösterenlere minnet borcumuz var. Ve… Kaç yazý iþlerinin sizin gibi aðzý dualý okuyucularý var… Biz sizi sevdik ve önemsedik. Ebedi beraberliðe hep beraber inþallah...



radyobeyan