Ýslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri
Pages: 1
Velayetlerde Adalet By: seymanur K Date: 13 Eylül 2011, 14:30:49
Velayetlerde Adalet

 

1- VeîUyetlerde Adalet Þart Koþulmayan Konular

Velinin ihanetine ve velayetinde kusur yapmasýna engel olsun diye vela­yetlerin çok büyük bir bölümünde adalet þarttýr. Ancak bazen veli tayininde adalet þartý aranmaz. Mesela cenazenin yýkanmasý, kefenlenmesi, taþýnmasý, defnedilmesi ve namazýnýn kýlýnmasý konusunda yakýn akrabanýn tercih edilmesinde adalet aranmaz. Zira yakýn akrabanýn þefkat Ve merhametinin çok olmasý, onu yýkama, kefenleme ve dua etmede aþýrý titiz ve gayretli dav­ranmaya sevkeder. Yine aþýrý hüznü, onu cenaze namazýnda Mevla'ya daha ziyade yalvarmaya sevkeder. Dolayýsýyla adalet, bu konuda þart olmayýp ta­mamlayýcý, mükemmelleþtirici bir unsur olmaktan öteye geçmez.

Bir görüþe göre nikah velayetinde de adalet þart deðildir. Çünkü adalet velinin ihanet ve kusuruna engel olmak için þarttýr. Nikah akdinde, yakýn ak­rabanýn tabiatý onu ihanet ve kusurdan alýkoyar. Mesela velinin, yakým olan kýzý, ona denk olmayan birisiyle evlendirmesi kýz için utanç verici bir durum olacaðý gibi kendisi için de utanç verici bir durumdur. Dolayýsýyla tabiatý onu, hem kendisi hem de akrabasý olan kýza zarar verecek, utanç duyuracak bir þey yapmaktan alýkoyar. Bundan dolayý velinin adaleti bilinmese de za­hirî adalete binaen nikah geçerli olur. Yine nikah akdinde þahitlerin adil olup olmadýklarý belli olmasa da doðru olan görüþe göre nikah geçerli olur. Zira bir çok nikah çöl ve köy gibi mekanlarda kýyýlmaktadýr. Buralarda adil ol­duklarý bilinen þahitler bulmak zor olabilir.

Ýnsan tabiatýnýn kendine zarar vermeye engel teþkil etmesi dikkate alýndý­ðýndan müslüman, kafir, iyi, kötü herkesin ikrarý kabul edilir. Zira tabiatý in­saný, bedene verilen zararlar, cinsel konular ve mallarla ilgili haklar konu­sunda kendine zarar verecek þekilde aleyhine yalan söylemekten alýkoyar. Þahitlik konusunda ise adil olma þartý aranýr. Çünkü günahkar bir kimsenin tabiatý onu baþkasý hakkýnda yalan söylemekten alýkoymaz. Dolayýsýyla ik­rarda insan tabiatý yalana engel olduðu gibi, þahitlikte de yalana engel olmak için þahidin adil olmasý þartý aranýr. Bundan dolayý kölenin kendisi aleyhin­de had veya kýsasý gerektirecek bir suç ikrarý kabul edilir. Bu durumda öldü­rülmesi, bir uzvunun kesilmesi ya da sopa cezasýna çarptýrýlmasý söz konu­su olacaðýndan, tabiatý onu hem kendi hem de efendisi aleyhine yalan söyle­mekten alýkoyar.

Babalarýn çocuklarý üzerinde velayet yetkisine sahip olmalarý için adale­tin þart oîup olmadýðý ihtilaflýdýr; bazýlarýna göre, yukarýda belirttiðimiz üze­re, babanýn tabiatý gereði nikahta kusur ya da zarar verici bir þey yapmaya­caðýndan Ötürü nikah velayetinde olduðu gibi diðer velayetlerde de adil olmasý þartý aranmaz. Bazýlarý da nikah konusundaki velayetle mal konusun­daki velayeti ayýrmýþ ve nikahta yapýlacak yanlýþýn sonucuna hem veli hem de kýz katlanacaðý için insan tabiatýnýn buna mani olacaðýný, mal konusunda­ki velayette ise veliyi zarar verici birþey yapmaktan alýkoyacak þeyin kendi nefsiyle alakalý olmayýp sadece çocukla alakalý olduðunu belirtmiþlerdir. Halbuki insan tabiatý kendi nefsini çocuk ve torunlarýna tercih eder. Dolayý­sýyla mal konusundaki velayetlerde kusurdan alýkoymasý için adalet þartý aranýr. Bundan dolayý illet güçlü olduðu için velinin kendi lehine þehadeti it­tifakla kabul edilmez. Ancak-kiþinin ana babasý ve çocuklarý hakkýndaki þe-hadetinin kabul edilip edilmeyeceði ihtilaflýdýr.

Vasilik konusunda ise ihanet ve kusurdan alýkoyacak engel zayýf olduðu için, adalet þart koþulur. Burada sadece baba istisna edilir.

Devlet baþkanlýðý görevinde adaletin þart olup olmadýðý konusunda ise ihtilaf vardýr. Zira kamu görevlilerinin adaletsiz olmalarý yaygýndýr. Þayet devlet baþkanýnýn tasarruflarýnda adalet þart koþulursa; kadý, vali, ordu ko­mutaný ve sair görevlilerin tayini, toplanacak vergiler, daðýtýlacak yardýmlar, zekatýn toplanmasý kamu mallarý ve kamu velayetinde bulunan özel mallar vb. hususlarda hakkaniyete uygun tasarruflarý iptal olurdu. Dolayýsýyla dev­let baþkanlarýnýn tasarruflarýnda hakkaniyete uygun olanlar için adalet þartý aranmaz. Zira adaletin þart koþulmasý halinde daha büyük zarar meydana gelir. Bu durumda kaybedilecek maslahatlar, devlet baþkanýnýn adil olma­masýndan daha büyüktür.

Hakimlerin tasarruflarý, vasilerinkinden daha genel, devlet baþkanlarýn-kinden ise daha özel olup bunlarýn devlet baþkanlarýnýn tasarruflarý gibi dü­þünülüp düþünülmeyeceði konusunda ihtilaf edilmiþtir. Hakimlerin tasar­ruflarýný, vasilerin tasarruflarýndan daha genel olduðu için devlet baþkanla­rýnýn tasarruflarý gibi kabul edenler olduðu gibi devlet baþkanlarýnýn tasar­ruflarýndan daha özel olduðu için vasilerin tasarruflarý gibi kabul edenler de olmuþtur.

Dinde meþakkatler üç çeþittir.

a- Ruhsat ve kolaylýðý gerekli kýlan umumî meþakkat. Yöneticilerin, bazý tasarruflarýna engel olunmasý hakkýnda söylediklerimiz böyledir.

b- Özel meþakkat. Vasilerin tasarruflarý böyledir.

c- ikisi arasýnda olan meþakkat. Hakimlerin tasarruflarý böyledir.

2- Zalim ve Günahkar Hükümdarlarýn Hakka Uygun Tasarruflarýnýn Genel Zaruretten Ötürü Geçerli Sayýlmasý

Velayet olmaksýzýn bazý genel tasarruflar geçerli olur. Mesela zalim hü­kümdarlarýn tasarruflarý böyledir, velayet haklarý olmadýðý halde tasarrufla­rý geçerlidir. Halk için zorunlu olduðundan ötürü tasarruf ve atamalarý ge­çerli olur. Zulmün az olmasý halinde bu tür tasarruflar geçerli olduðuna gö­re birçok konuda günaha giren hükümdar ve velilerin tasarruflarý evleviyet-le geçerlidir. Zira onlarýn günaha girmesinin insanlara bir zararý yoktur.

Zalim yöneticilerin zekat toplamasýna gelince; topladýklarý zekatý, zekat verilebilecek yerlere harcýyorlarsa zekat verilmiþ sayýlýr. Ancak baþka yer­lere harcýyorlarsa tercih edilen görüþe göre zengin kimse zekat mükellefi­yetinden kurtulmuþ olmaz. Zira bu durumda zekatýn verilmiþ kabul edil­mesi fakirler için zarardýr. Bir baþkasý için zarar teþkil etme gibi muarýzý ol­mayýp maslahat içeren tasarruflar ise böyle deðildir. Bu tür tasarruflar sa­dece maslahat içermeleri hasebiyle geçerlidir. Burada zekatýn verilmiþ ol­duðunu kabul etmek zenginlerin lehine olmakla birlikte fakirlerin aleyhi­nedir. Fakirlerden bir mefsedeti defetmek ise zenginlerden bir mefsedeti defetmekten daha evladýr. Fakirlerin maslahatýnýn temini zenginlerin mas­lahatýnýn temininden daha evladýr da denilebilir. Çünkü fakirlerin haklarý olan zekatý almamalarý durumunda katlanacaklarý sýkýntý, zenginlerin ze­katý ikinci kez vermekle katlanacaklarý zarardan daha fazladýr. Ayný þekil­de zekat toplayan görevli, dört tane dört yaþýna girmiþ deveyle beþ tane iki yaþýný doldurmuþ devesi bulunan kimseden zekat alýrken fakirler için en faydalý olaný tercih eder.

Valiler ise nadir olarak yaptýklarý þeyler hariç benzer þekilde muhayyerlik hakkýna sahip deðillerdir. Muhayyerlik hakkýna sahip olduklarý durum, bir­birine denk iki maslahatýn temini veya iki mefsedetin izalesi halinde birini seçebilmeleridir. Bunun dýþýnda yaptýklarýnda da yapmadýklarýnda da mas­lahatlara riayet etmeleri gerekir.

3- Görevden Almanýn Müslümanlara Faydalý Olmayla Sýnýrlandýrýlmasý

Devlet baþkaný bir hakimi görevden almayý düþündüðünde; þayet on­dan þüphe ediyorsa onu azleder. Zira þüphelenilen bir kimsenin görevinde kalmasýnda mefsedet vardýr. îhanet edebileceðinden korkulduðu için þüp­helenilen kimsenin genel ya da özel velayetinin devam ettirilmesi uygun deðildir.

Þayet devlet baþkaný görevden almayý düþündüðü hakim hakkýnda her­hangi bir þüphe duymuyorsa çeþitli durumlar söz konusu olur;

a- Hakimi azledip görevi daha aþaðý mertebede birine vermesi. Bu du­rumda görevden alma caiz deðildir. Zira daha üstün, daha ehil bir ha­kimin görevde bulunmasý müslümanlar için maslahattýr. Devlet baþ­kanýnýn bu tür maslahatlarý, bir sebep olmaksýzýn ortadan kaldýrma hakký yoktur.

b- Hakimi azledip görevi daha ehil birisine devretmesi. Daha üstün ola­nýn, üstün olana tercihi kabilinden olan bu tasarruf geçerlidir. Zira bu­rada müslümanlar için tercih edilmesi gereken bir maslahat söz konu­sudur.

c- Hakimi azledip görevi ona denk birisine devretmesi. Bazýlarý, daha önce zikrettiðimiz üzere iki maslahat denk olunca birini tercih hakký bu­lunduða ilkesinden hareketle bunu geçerli görmüþtür. Nitekim devlet baþkanýnýn göreve ilk geldiðinde birbirine denk iki kiþiden birini ter­cih edip atama hakký vardýr. Bazýlarý ise göreve geldiði ilk zamandan sonra, gereksiz yere sýk sýk görevden alma olmamasý için bu tasarrufu caiz görmemiþlerdir.

Bu tasarrufun da caiz olmasý gerekir, zira bu halkýn yararýnadýr, denirse buna þöyle cevap veririz: Mevcud olaný koruma, olmayaný elde etmekten da­ha evladýr. Yine zararýn izalesi, faydanýn temininden evladýr. Bu, insanlarýn ortak tecrübesiyle bilinen bir þeydir. Hz. Peygamber (sav) de þöyle buyur­muþtur: "Kim Müslümanlarýn iþlerini üstlenir de samimiyetle gereken gay­reti göstermezse onlarla birlikte cennete giremez."[98]

Halid b. Velid Malik b. Nevira'yý onun hanýmýyla evlenmek için öldürttü, þeklinde itham edilmiþti. Hatta þair þöyle söylemiþti:

Malik bin Nevira'mn ölümüne sebep oldu Güzel hanýmý, Halid zamanýnda

Bu itham ortaya atýlýnca Hz. Ömer, hanýmýna göz koyup bir müslümam öldürdü diyerek halife Ebubekir'in onu azletmesini istedi. Hz. Ebubekir ise dinden dönenlerle yapýlan savaþlarda en baþarýlý komutan olduðu için onu azletmedi. Hz. Ebubekir'in bu görüþü daha isabetliydi. Çünkü hakkýndaki it­ham, onun diðer komutanlardan daha baþarýlý olduðu gerçeðini ortadan kal­dýrmaz.

Hz. Ömer halife olunca Halid'i Þam savaþý komutanlýðýndan azletti ve ye­rine Ebu Ubeyde b. Cerrah'ý atadý. Onun azledildiðine dair emir Ebu Ubey de'ye ulaþtýðýnda ordu savaþ için yerini almýþtý. Ebu Ubeyde savaþ bitinceye kadar bunu Halid'e bildirmedi. Zira harb taktikleri ve hileler konusunda onun daha iyi olduðunu biliyordu. Þayet savaþtan önce durumu Halid'e bil-dirseydi müslümardar arasýnda karýþýklýk olabilirdi. Böylece kendisine veri­len komutanlýk vazifesini onun yapmasýna müsaade ettiðini, ya da onun az­le dair gelen emri öðreninceye kadar görevinin devam edeceðini düþünerek ona azledildiðini bildirmedi.

4- Devlet Baþkanýnýn Zalim Olmasý Halinde Kamu Mallarýnda Diðer Kimselerin Tasarrufu

Kamuya ait mallar üzerinde ancak devlet baþkaný ve onun yerine bakan vekili tasarruf edebilir. Ancak onlarýn bu mallar üzerinde tasarruf imkaný ol­maz ve bu iþe ehil olan baþkalarýnýn böyle bir imkaný olur ise onlar da tasar­ruf edebilir. Mesela kamuya ait bir malý bulan kimse bunu adil bir devlet baþkanýnýn vermesi gerektiði þekilde hak sahibine verebilir. Adil bir devlet baþkaný için olduðu gibi kamuya ait mallarý harcayan herkesin, en önemli, en uygun yeri tercih etmesi en doðru olandýr. Özel mallarý ilgili yerlere harca­masý gerekir ki burada da en önemli olana öncelik vermelidir. Kamu malla­rýný da en uygun yerlere harcamasý gerekir. Þayet buna engel olursak bu mal­larýn hak edenlere verilmesi maslahatý ortadan kalkmýþ olur. Zalim devlet baþkaný da bu yüzden günaha girer ve o hakký tazmin eder. Bu maslahatla­rýn elde edilmesi ve mefsedetlerin izalesi, bunlarýn terkinden evladýr.

Gasbedilmiþ bir mal bulan kimse, sahibini biliyorsa malý ona iade eder. Sahibini bilmiyor ve onu bulmasý mümkün deðilse malý kamu yararýna har­car. Sahibini bulma imkaný varsa imkan nisbetinde iyice araþtýrýr. Araþtýrma sonunda bulmaktan ümidini keserse malý kamu yararýna harcar. Doðru olan, en uygun yere harcama sidir. Bunu Allah (cc)'ýn þu ayetine binaen söylüyo­ruz: "iyilikte ve takvada yardýmlasýn/'[99] Ýþte malý bu þekilde harcamasý iyilik ve takvadýr. Hz. Peygamber de þöyle buyurmuþtur: "Kul, Müslüman karde­þinin yardýmýnda bulunduðu sürece Allah da onun yardýmmdadýr"[100], "Her iyilik sadakadýr."[101] Resulullah (sav) Hind'e kendisi ve çocuðuna örfe göre yetecek miktarda kocasý Ebu Süfyan'm malýndan almasýna izin verdiðine gö­re ki bu özel bir maslahattýr, yukarýda söylediðimiz kamu maslahatýnýn yeri­ne getirilmesi evleviyetle caizdir. Özellikle haklarýn zayi olmasýnýn önlenme­si söz konusuysa evleviyetle caiz olur. Þüphesiz bu tür hak ve maslahatlarý bu þekilde kamu yararýna harcamak, onlarý haksýz yere yiyip hak sahiplerine vermeyecek zalimlere terk etmekten daha doðrudur.

Bazen bir malý elde eden kiþinin bu þekilde davranmasý, vacip bile olabi­lir. Zayi olacak bir mal bulan kiþi burada örnek olarak zikredilebilir. Din hak­ký verilmeyen kiþiye, hakkýný vermeyen kiþinin malýndan alabileceðini, hatta alacaðýyla ayný cinsten olmayan bir mal almýþsa onu satarak hakkýný elde edebileceðini kabul ettiðine göre bizim yukarýda zikrettiðimiz maslahat umumî olduðu için evleviyetle caizdir.

Bazý Þafiî alimler, bir mal bulan kimsenin iki þeyden birini yapma konu­sunda serbest olduðunu söylemiþlerdir; ya o mah kendi masraflarýna harcar ya da malý harcamaya ehil olan bir devlet baþkaný müslümanlarm baþýna ge­çinceye kadar muhafaza eder. Ancak bu görüþün adil bir devlet baþkanýnýn baþa geçebileceði makul bir süreyle sýnýrlandýrýlmasý gerekir. Adil devlet baþkanýnýn baþa geçmesinden ümit kesildiði zaman kiþinin o mah derhal masraflarýna harcamasý gerekir. Zira malýn bekletilmesi bozulmasýna ve hak sahibinin bundan mahrum olmasýna sebep olur. Özellikle devlet baþkanýnýn ilgili malý acilen hak sahiplerine vermesinin gerekli olmasý gibi durumlarda ilgili yerlere sarfedilmelidir.

[Devlet Hazinesinden Alýnabilecek Þeyler]

Þöyle bir soru sorulabilir: zalim, günahkar kimseler ellerindeki mallardan bir kimseye verseler, o kimsenin almasý caiz olur mu?

Buna þöyle cevap veririz: kiþi kendisine verilen malýn gasbedilmiþ oldu­ðunu biliyorsa iki durum söz konusu olur:

a- Kiþi insanlarýn örnek aldýðý bir kimseyse, gasbedildiðini bildiði mah almasý, insanlarýn onun hakkýndaki hüsn-ü zarýným ortadan kaldýrýr. Ar­týk onu örnek almaz ve fetvalarýný kabul etmezler. Dolayýsýyla o malý almasý caiz olmaz. Zira almasý halinde insanlarýn onun doðruluðuna ve güvenilirliðine olan inançlarý sona erer, artýk fetvalarýný kabul et­mezler. Ýnsanlar için fetva alma maslahatý sona ermiþ olur. Þüphesiz umumî ve sürekli olan bu maslahatýn korunmasý, gasbedilmiþ bir ma­lý sahibine vermek üzere almasýndan daha evladýr. Ayný þekilde þahit ve hakimlerin de böyle bir malý, sahibine vereceklerini açýkça beyan et­meksizin almalarý caiz olmaz.

b- Þayet þahýs bu þekilde örnek alman bir kimse deðilse mah kendi þahsý için alýrsa haram, sahibine teslim etmek üzere alýrsa, sahibinin nasýl bulunacaðý bilinmese bile caizdir. Þayet sahibini bulmak mümkün olmazsa malý kamu yaranna harcar. Bunu yaparken en mühim, en uy­gun bir yer seçmesi en doðru olandýr. Kamu yararýna harcama yapabi­leceði biryer bilmiyorsa, bilen birisine verir. Böyle birisini de bulamaz­sa, adil bir kimse buluncaya kadar bekler ki ondan ya kamu yaranna harcama yapabileceði bir yer öðrensin ya da bu þekilde harcamak üze­re malý ona versin.

Verilen mal þayet gasbedilmiþ olmayýp meþru bir yolla elde edilmiþ ise yi­ne iki durum sözkonusu olur: Birincisi, belli kimselere daðýtýlmak üzere top­lanan zekat, devletin ganimetten alacaðý beþte birlik pay, ordu için toplanan vergi gibi malýn özel bir yere sarfedilmek üzere elde edilmiþ olmasýdýr. Bu durumda kendisine mal verilen, hak sahiplerinden biriyse, kendi hakký mik-tarýnca verileni alýr. Kendi hakkýndan fazlasý verilirse hakký kadarýný alýr. Fazla olan kýsmý ise gasbedilen malý almanýn hükmü kýsmýnda bahsettiðimiz hükümlere tabi olur. Þayet umuma ait bir mal ise yukarýda belirttiðimiz þe­kilde fetva vermeyle ilgili maslahatýn ortadan kalkmasý söz konusu olmaya­caksa alýr ve kamunun yararýna en uygun þekilde harcar. Þayet þahýs fetva ehlinden biri deðilse bu söylediðimizi gasbedilmiþ malda bile yapabilir.

Ýkinci durum, malýn harcanmasý gereken cihetin belli olmamasýdýr. Bu durumda hak sahibini bulabilme ümidini keserse mal kamuya ait kabul edi­lir ve malý alarak kamu yararýna harcar. Hak sahibini bulmayý umarsa, onu aramak niyetiyle malý alýr. îyice aradýktan sonra artýk bulma imkaný kalmaz­sa mal yine kamuya ait kabul edilir.

[Malýnýn Çoðunun Haram Olduðunu îkrar Eden Kimseyle Alýþveriþ Yapma]

Þöyle bir soru sorulabilir: malýnýn çoðunun haram olduðunu itiraf eden kimseyle alýþveriþ yapmanýn hükmü nedir, caiz mi yoksa haram mýdýr?

Bu soruya þu þekilde cevap veririz: haramdan sakýnma imkaný çok nadir olacak þekilde malýn büyük bir kýsmý haramsa, o kiþiyle alýþveriþ yapmak ca­iz olmaz. Mesela elinde biri hariç hepsi haram olan bin dinar bulunan kim­seyle bir dinarlýk alýþveriþ yapmak caiz deðildir. Zira yapýlan iþlemin helal olan bir dinara karþýlýk olma ihtimali çok düþüktür. Sahibi bulunan bin gü­vercinin arasýna karýþan sahipsiz bir güvercini avlamak da ayný þekilde caiz deðildir. Þayet alýþveriþ bir dinardan daha yüksek bir bedel karþýlýðýnda ya­pýlýrsa bunun haram olduðunda þüphe yoktur.

Helal olan bin dirhemle haram olan bir dirhemin karýþmasý örneðinde ol­duðu gibi malýn büyük bir kýsmý helal ise o kimseyle alýþveriþ yapmak caizdir. Süt kýz kardeþin yabancý bir kadýnla karýþmasý, sahipsiz bin güvercinin sahipli bir güvercinle karýþmasý örneklerinde de hüküm böyledir. Bu durum­da alýþveriþ caizdir, geçerlidir. Zira alýþveriþin haram olana denk gelme ihti­mali çok düþüktür. Ayný durum avlanma için de geçerlidir.

Bu iki durum arasýnda haram olan paranýn çokluðu ve azlýðýna göre ha­ram, mekruh ve mubah dereceleri vardýr. Bu konuda ölçü þudur: haram pa­ranýn çokluðu ölçüsünde mekruh olma derecesi artar, helal paranýn çokluðu ölçüsünde de azalýr.

Helal bir dinarýn, haram bir dinara ya da bin dinara karýþmasý haram ka­bul edilmesi için açýk bir sebeptir. Bu ikisi arasýnda haram olanlarýn helal olanlara nispetle çokluðu ya da azlýðý oranýnda þüpheli durumlar vardýr. Ha­ram olanlar arttýkça þüphe artar, azaldýkça þüphe azalýr. Ta ki helal olanlar haram olanlara denk olur ki iki þüphe de birbirine denk olur.

Bu konuyu inþallah yeri geldiðinde daha geniþ bir þekilde ele alacaðýz.

5- Görev Verilecek Adil Kimseleri Bulmanýn Ýmkansýz Olmasý Hali

Adil bir adayýn bulunmamasý hasebiyle genel ya da özel bir göreve adil birinin seçilmesi mümkün olmuyorsa, zulmü en az olan kiþi tercih edilir. Bu­nun misalleri çoktur:

1- Devlet baþkanlýðýna adil birinin seçilme imkanýnýn olmamasý. Bu du­rumda imkan nispetinde zulmü en az olan devlet baþkaný seçilir.

Zulmü az olan kiþi umumî maslahatlarýn onda birini terk ederken, diðeri beþte birini terk ediyorsa, beþte birini ya da daha fazlasýný terk edeni seçmek caiz olmaz. Maslahatlarýn sadece onda birini terk edeni seçmek caiz olur. Bu­nu caiz görüyoruz, zira maslahatlarýn onda birini zayi ederek onda dokuzu­nu elde etmek; müslümanlar ve yetimler için, hepsini kaybetmekten ya da beþte birini kaybetmekten daha iyidir. Bu durum iki mefsedetten daha kötü olan az kötü olandan öncelikle izale edilir, kaidesinin bir sonucudur.

israf sebebiyle hacir altýna alýnan bir kimse devlet baþkanlýðý makamýna getirilse, bu kimsenin devlet baþkaný olarak yaptýðý tasarruflar hakka uygun­sa zarurete binaen geçerli sayýlýr. Þahsýyla ilgili tasarruflarý ise geçersizdir. Zira kendi maslahatý için olsa bile böyle bir tasarrufu geçerli kýlacak meþru bir gerekçe yoktur.

insanlar, bir kadýn ya da mümeyyiz çocuðun devlet baþkaný olmasý þek­linde bir belaya duçar olurlarsa, aralarýndaki akýllý, tecrübeli kimselere ba­karlar, bunlar kadýn ya da çocuðun orduyu donatma, vali ve hakim tayin etme gibi hakka uygun tasarruflarýný geçerli sayýyorlar mý? Ancak bu görüþ de tartýþmaya açýktýr.

Kafirler büyük bir coðrafyayý iþgal edip, müslümanlarýn umumî masla­hatlarýný yerine getiren birini devlet baþkaný olarak tayin etseler zahir olan durum þudur: umumî maslahatlarýn elde edilip mefsedetlerin izale edilme­si için bu baþkanýn tüm tasarruflarýný geçerli kabul etmek gerekir. Zira ehil olan bir kimseyi hakimlik makamýna atayan kiþi müslüman deðil diye umumî maslahatlar: yok edip mefsedetlere katlanmak yüce Allah'ýn rah­metine ve kullarýnýn maslahatýný gözetmesine aykýrýdýr. Bu uzak bir ihti­maldir.

2- Farklý derecelerde zalim olan hakimlerden zulmü en az olan tercih edi­lir. Zira seçme hakkýmýz olduðu halde diðerini ön plana çýkarmamýz bir çok maslahatýn ortadan kalkmasý anlamýna gelir. Müslümanlarýn maslahatlarý­nýn ortadan kaldýrýlmasý ise caiz deðildir. Ancak elde edilmelerinin imkansýz olmasý hali müstesnadýr. Zulmü az olan hakimin tercih edilmesi ve benzeri durumlara cevaz verilmezse, yetimlerin ve müslümanlarýn mallarý zayi olur. Allah (cc) þöyle buyurdu: "Gücünüz yettiði kadar Allah'tan sakýnýn."[102]

Hakimin dinlediði þahitlerin adil olmamasý durumu farklýdýr. Zira dava­cýnýn maslahatý karþýsýnda davalýnýn mefsedeti vardýr. Tercih edilen görüþe göre adil olmayan þahidin sözü kabul edilmez. Aslolan insanlarýn beden ve zimmetleriyle ilgili borçlarýnýn olmamasýdýr. Yine zahir olan þudur ki, bir Þey, onu elinde bulundurana aittir.

3- Yetimlere veli tayin edilmek üzere adil bir kimsenin bulunmamasý. Bu durumda da zulmü en az olan veli tayin edilir. Zira bir kýsmýn korunmasý, bütünün kaybedilmesinden evladýr. Yetimin bin dirhemi varsa, zulmü en az oîan veli yüz dirhem kaybettirip geri kalaný muhafaza ediyorsa, iki yüz ya da daha fazla dirhem kaybettirecek kiþinin_veli seçilmesi caiz olmaz.

4- Müezzin ve imamlýk vazifeleri için adil birisinin bulunamamasý duru­munda az günahkar oîan çok günahkar olana tercih edilir. Böylece imkan nispetinde bazý maslahatlar elde edilmiþ olur.

Yöneticilerin günahkarlýklarý farklý derecelerde ise günahý en hafif olan tercih eüýlir. Mesela birinin günahý, adam öldürmek, diðerininki tecavüz et­mek, bir diðerininki de baþkalarýnýn mallarýna saldýrmak ise mallara saldýran tecavüz edene tercih edilir. Onun tayini de mümkün olmazsa tecavüz eden, adam öldürene tercih edilir. Öncelik sýrasý bu þekilde iþlenilen günahýn bü­yüklük ve küçüklük derecesine göre belirlenir.

Þöyle bir soru gelebilir: günahýna yardýmcý olma pahasýna da olsa günah­kar olan bu kiþilerden birine görev verme ve tasarruflarým geçerli kýlmak için onun yanýnda mücadele etme caiz olur mu?

Buna þöyle cevap veririz; evet, birbirinden farklý olan mefsedetlerden da­ha kötüsünü defetmek için bu caizdir. Ancak bu konuda biraz durmak gere­kir. Þöyle ki, biz diðer þahsýn kadýnlara tecavüz etmesine mani olmak için za­lim bir kimseye, baþkasýnýn malýna yönelik saldýrýsýnda yardýmcý oluyoruz ki bu günahtýr. Yine diðer þahsýn haksýz yere insanlarý öldürmesine engel ol­mak için, zalim bir kimseye baþkasýna tecavüz etmesinde yardýmcý oluyoruz, ki bu ela günahtýr. Ancak günah olan bu fiillere yardýmcý olmak, bizatihi gü­nahtan dolayý deðil, tercih edilmesi gereken bir diðer maslahatýn elde edil­mesi için caizdir. Bu cevaz, yardým neticesinde ortaya çýkan maslahatýn, meydana gelen mefsedetin izalesiyle ortaya çýkacak maslahattan büyük ol­masý halinde geçerlidir. Hür, müslüman kimselerin kafirlerin elinde esir ol­malarý durumunda onlarýn serbest býrakýlmasý için kafirlere fidye verilmesi de burada örnek olarak zikredilebilir.

6. Hakim ve veli bulamayan bir kadýn, yabancý bir erkeði kendisini evlen­dirmek üzere hakem olarak tayin edebilir mi? Ya da hakemlik söz konusu ol­maksýzýn kendisini evlendirme yetkisini ona verebilir mi?

Bu ve benzeri meselelerin temelinde zaruret ve ihtiyaç vardýr. Normal þartlarda caiz olmayan þeyler zaruret halinde caiz olur. Mesela borcunu in­kar edip vermeyen borçlunun malýný eline geçiren alacaklý bu maldan hakký kadar alabilir. Bulduðu mal kendi alacaðý cinsten olmasa bile satmak üzere alabilir. Deve binicisinin develeri terk ederek kaçmasý meselesi de bu çerçe­vededir. Yine bulunan bir malýn sahibi adýna korunmak için alýnmasý, böyle bir malý alan kimsenin bu malý, kendisine ait olduðunu söyleyip vasýflarýný sayan kimseye teslim etmesi; zor durumda kalan kimsenin izni olmaksýzýn baþkasýna ait yemeði yemesi vb. meseleler de bu çerçevede ele alýnýr.


[98] Buhari, Ahkam, 13/126; Müslim, Imare 3/1460

[99] Maide 20

[100] Müslim, ez-Zikru ve'd-Dua, 4/2074

[101] Buhari, Edeb, 10/447

[102] Teðabun 106



radyobeyan