Hz.Muhammedin Ýslam Daveti
Pages: 1
Hikmete Dayanan Bir Davet By: seymanur K Date: 01 Aðustos 2011, 11:51:13
Hikmete Dayanan Bir Davet


Hikmet, yirmi farklý ayette geçen ve kullanýlýþ yerine, gayesine göre kýsmen fark­lý anlamlara gelebilen, Kur'an'm önemli ve davet sürecinin iþlerlikli bir terimidir. Geniþ bir anlam yelpazesine sahip olan [185] hikmetin sahip olduðu bütün anlamlarý iki noktada toplamak mümkündür:

1- Bir þeyi yerli yerine koymak,

2- Ýnançta, sözde ve yaþantýda olmasý gereken bütünlüðü gerçekleþtirmek. Ancak dikkat edilirse bu iki anlamýn da birbiriyle büyük oranda örtüþtüðü, örtüþebilecekleri anlaþýlmaktadýr. Zaten bir þeyi yerli yerine koymadan inançta, söz­de ve yaþantýda olmasý gereken bütünlüðü gerçekleþtirmek mümkün deðildir. Bu itibarla hikmetin en temel anlamýnýn 'bir þeyi yerli yerine koymak'1 olduðu söylene­bilir. Bu ise söz, düþünce, inanç, iþ, davranýþ, tavýr ve tutum gibi insanî her alan­da olabilir. Fakat burada þöyle bir ayrým noktasý vardýr. En azýndan Kur'an buna dikkat çekmiþ ve hikmetin ayrýlmaz özelliði olarak bunu ifade etmiþtir: Hikmetin ifade ettiði 'bir þeyi yerli yerine koymak' özelliði kiþilere, toplumlara ve zamana gö­re deðiþebilen göreceli (izafî) bir özellik deðil, mutlak anlamda doðru ve dolayýsýyla deðiþmeyen bir özelliktir. Eðer 'bir þeyi yerli yerine koymak'la kastedilen, in­sanlarýn kendiliklerinden oluþturduklarý ve gerek toplumlara ve gerekse zamana göre sürekli deðiþen esaslar olsaydý, insanlarýn hiçbir zaman mutlak anlamda doð­ruya ulaþamayacaklarý muhakkaktý. Bu nedenle lütfü sonsuz olan Allah, Resulleri ile insanlar için 'bir þeyi yerli yerine koymanýn' þartlarýný bildirmiþ ve bunlara göre inanýlmasýný ve yaþanmasýný istemiþtir. Emredilen bu þeyler daha mükemmeli ola­mayacak kadar mutlak hakikatle uyumlu ve mutlak anlamda yerli yerindedir, iþ­te bu hikmettir, Kur'an'dýr, islâm'dýr, hidayettir, esenliktir...

Konunun Ýslâm davetini ilgilendiren tarafýna gelince, Allah, hikmeti emretmek suretiyle, öncelikie Resulüne ve O'nun þahsýnda bütün müminlere, diðer insanla­rý Ýslâm'a davet ederken hakka uygun, dikkatli, titiz, sebep-sonuç iliþkisini göz önünde bulunduran, amaçlanan faydayý gözeten, ortamýn gereklerini dikkate alan bir tavýr ve tutum içerisinde bulunulmasý gerektiðini bildirdi. Böylelikle muhata­býn, içinde bulunulan þartlarýn ve zamanýn özelliklerim göz önünde bulunduran, akleden, akletmeyi saðlamayý gözeten, düþünen ve düþündüren, duygularýn esiri olmaktan kaçman fakat duygulara da hitap eden, doðruyu hiçbir þekilde gizleme­yen ve deðiþtirmeyen bir islâm davetinin gerçekleþmesi gerektiðini ifade etti. Bu yapýlýrken ne aceleci olunacak, ne de çok aðýr ve ihmalkâr davranýlacaktý. Söz ve davranýþlar, tutum ve tavýrlar, soru ve cevaplar, ilgi ve tepkiler, sevgi ve nefretler... hepsi yerli yerinde olmalýydý. Eðer böyle yapýlmaz ise davetin baþarýlý olacaðýný söylemek güçtü, hatta imkânsýzdý. Þu hadisler ise, vahiyle öðretilip eðitilen Resu-lüllah'm ulaþtýðý hikmet düzeyinin gereðine uygun açýklamalardan bazýlarýdýr:

insanlarýn idrak seviyelerine göre konuþmakla emrolundum.[186]

Ýnsanlara durumlarýna göre hitap edin. [187]

Kolaylaþtýrýn zorlaþtýrmaym, müjdeleyin nefret ettirmeyin. [188]

Bir þeyi doðru tarzda sunmak davet açýsýndan çok önemlidir. Bir þeyi doðru tarzda sunmak o kadar önemlidir ki, 'yanlýþ' þeyler doðru bir tarzda sunulduklarý için insanlar tarafýndan kabul görebilmekte, fakat buna karþýlýk doðru tarzda su­nulmayan 'doðru'lar ise kolaylýkla reddedilmektedir. Küfrün ve þirkin yaygýnlýk sebeplerinden birisi de budur. O halde hiçbir mümin 'Benim dinim doðru, diðerle­ri ise yanlýþtýr. Bu nedenle islâm'ý insanlara istediðim gibi sunarým, kabul ederlerse etsinler, eðer reddederlerse kendilerinin bileceði iþ' deme hakkýna sahip deðildir. 'Hakký ayakta tutan þahitler olma [189] sorumluluðu bu anlayýþý reddetmektedir, in­sanlara hakký sunmak, onlarý her türlü batýl þeyden uzaklaþtýrmak belirli ve doð­ru yöntemlerle yapýlmalýdýr. Bunun en temel þartý ise, her þeyi yerli yerinde söylemek ve yapmaktýr. Bu nedenle Resulüllah, müminleri muhtemel yanlýþlýklardan sürekli sakýndýrmýþ, davetin bu önemli özelliðine dikkat çekmiþtir. Örneðin, 'Bir kavme, akýllarýnýn almayacaðý þeylerden bahsetmek doðru deðildir. Eðer böyle yapar­sanýz bazýlarý için fitneye sebep olursunuz [190] demiþtir.

Davetin olmazsa-olmaz þartlarýndan 'hikmet'in emredilmesiyle anlaþýldý ki, is­lâm daveti hiçbir zaman tekdüze, sadece biçimi dikkate alan, olay ve þartlarýn ar­ka planlarým, sebep sonuç iliþkilerini göz önünde bulundurmayan bir anlayýþla gerçekleþtirilmemelidir. Kiþilerin idrak durumlarý, düþünme kabiliyetleri, beceri­leri, iþleri, problemleri, içinde bulunduklarý þartlar ve diðer Özellikler sürekli göz önünde bulundurulmalý ve Ýslâm bütün bunlarýn dahilinde yanlýþ, eksik anlama­lardan uzak bir þekilde sunulmalýdýr. Yoksa yapýlan çalýþmalarýn, sahip olunan gayretlerin bir yararý olmayacaktýr. Ayrýca, hikmetin baskýn ikinci anlamý gereði, bir iþin gerçek anlamda hikmetli olabilmesi için, inançta, sözde ve yaþantýda açý­ða çýkan bir bütünlüðe sahip olunmasý gereklidir, inancýn, sözün ve yaþantýnýn uyumsuz veya birbirlerinden farklý olduðu yerde hikmetten bahsedilemez.[191] Zaten üçü arasýnda bütünlük olmadan, hikmetin birinci özelliði olan 'bir þeyi yerli yeri­ne koymak'tan da bahsetmek mümkün deðildir. Mümin, insanlarý kabule davet et­tiði þeyi önce kendi kabul eden ve yine yaþanmaya davet ettiði þeyi önce kendisi yaþayan kiþi olmak zorundadýr. Önemli olan da yaþamaktýr. Yaþamak, doðru oldu­ðu belirtilen þeyin doðruluðunun en önemli delili, davetteki samimiyetin en belir­gin iþareti ve baþkalarýnýn iyiliðini düþünmenin en açýk göstergesidir. Eðer Müs­lüman, insanlarý davet ettiði þeye kendisi sahip deðilse, yaþantýsýnda göstermiyor­sa, davet edilenlerin bu davete olumlu cevap vermesini beklemek boþuna bir bek­lentiden ibaret olur. Bu aþamada Hz. Þuayb kýssasý ile Resulüllah'a yapýlan dolaylý bir hatýrlatma son derece önemlidir. Hz. Þuayb 'Ey kavmim! Yalnýzca Allah'a kul­luk edin, sizin O'ndan baþka gerçek ilâhýnýz yok! Rabbinizden apaçýk bir duyurugd-di size. Öyleyse bütün iþlerinizde ölçüyü, tartýyý tam olarak gözetin. Ýnsanlarýn eþya­sýnda haksýzlýk edip, onlarý mahrum etmeyin. Yeryüzünde düzen saðlanmýþken, boz­gunculuk etmeyin. Eðer inanýyorsanýz, bütün bunlar sizin iyiliðiniz içindir. Mlah'a iman edenleri tehdit ederek ve Allah'ýn yolundan alýkoyarak ve onu eðri göstermeye çalýþarak doðruya götüren her yolun kýyýsýnda pusuya yatmayýn. Düþünün ki, vahiy-. iz siz pek az idiniz de Allah sizi çoðalttý ve bakýn ki, bozgunculuk çýkaranlarýn sonu nasýl oldu [192] diyerek kavmini islâm'a davet edince, kavminin sert tep­kisiyle karþýlaþtý. Kavminin ileri gelenleri iþittikleri þeyler gelenekleriyle çatýþtýðý, inanç ve hayat tarzlarým deðiþtirmeye aday olduðu için öfkeyle aðýr sözler söyle­yip, tehdit ettiler;: 'Ey Þuayb! Seni ve seninle beraber inananlarý memleketimizden kesinlikle çýkaracaðýz veya dinimize döneceksiniz [193] 'Ey Þuayb! Söyledik­lerinin çoðunu anlamýyoruz ve içimizde seni cidden zayýf (âciz) görüyoruz1. Eðer ka­bilen olmasa, seni mutlaka taþlayarak öldürürüz. Sen bizden üstün deðilsin.[194] Bu tehditlerin amacý, Þuayb'ý kendi inanç ve hayat tarzlarýna çekmekti. Ýs­tiyorlardý ki, Þuayb'da kendileriyle birlikte olsun, kendilerinin kanaat, düþünce ve hayat tarzýný paylaþsýn. Bunu ise tehditlerinin arkasýndan yumuþak bir ifadeyle di­le getirdiler: 'Oysa sen yumuþak huylu ve çok akýllýsýn!.[195] Ancak bu teh­dit ve tekliflerin amacýný kavramakta zorlanmayan Hz. Þuayb yapabileceði veya yapamayacaðý þeyi açýkça ifade etti: durunu hiçbir gerekçeyle gizlemedi, gerçeði olduðundan farklý göstermeye çalýþmadý: 'Doðrusu Allah bizi ondan kurtardýktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karþý yalan uydurmuþ oluruz [196] Ben sizi men ettiðim þeyleri kendim yaparak size (bildirdiklerime) aykýrý davranmak istemiyorum. Sadece gücümün yettiðince sizi düzeltmek istiyorum. Baþarým ancak Al­lah'ýn yardýmý iledir. Yalnýz O'na dayandým ve yalnýz O'na yönelirim. Ben sadece gü­cümün yettiði kadar ýslah etmek istiyorum.[197]

O halde hikmetli bir davet, bizzat daveti yapanýn davet ettiði þeyleri pratiðe ak­tarmasý, kendi uygulamasýnda göstermesiyle mümkün olabilir. Bu nedenledir ki 'Hikmet, hakký bilmek, onu söylemek ve onunla amel etmek [198] olarak da tanýmlanmýþ­týr. Hikmet'e aðýrlýklý olarak verilen bu anlam ise, kuþku yok ki ayetlerde üstlen­diði fonksiyondan kaynaklanmaktadýr. Çünkü hikmet terimi hemen her zaman, emir ve yasaklarý konu edinen ayetleri takiben geçmiþ ve bu emir ve yasaklarýn ilâ­hî hikmetin eseri olarak gönderilmiþ olduðuna iþaret edilmiþtir.[199]

Davet yönteminin ikinci þartý olan 'öðüt'e gelince; öðüt de, aynen hikmette oldu-0u üzere, Kur'an'da sýklýkla geçen önemli kavramlardan birisidir. Kur'an terminolojisinde ayrýcalýklý bir yere sahip olduðu, çok sayýdaki ayette geçmesinden ve da­ha da önemlisi bizzat Kur'an'm ismi olmasýndan anlaþýlmaktadýr.[200]

Kur'an öðüttür,[201] Resulüllah'rn görevi de öðüttür. [202] Resulüllah'm veya bir baþka Müslümanm, hiç kimseyi zorlamaya, zorla Müslüman yapmaya hakký ve yetkisi yoktur. Yapýlmasý gereken güzel bir öðütle mutlak doðrularý sunan ilâhî bilgiyi aktarmak ve ondan sonra insanlarý akýllarý ve vicdanlarýyla baþ baþa býrak­maktýr.

'Öeüt'ün nasýl güzel olacaðýný tespit edebilmek için hikmetin anlamýný tekrar dikkate almak gerekiyor. 'Ýlim', 'hilnC ve 'teenni' hikmetin özelliklerindendir. Buna göre, bir söz veya davranýþýn hikmetli olabilmesi için ilme, fakat gerçek ilme yani mutlak ilim olan vahye dayanýyor olmasý gerekir. Sadece ilim ise çok fazla bir þey ifade etmez. Önemli olan onu pratiði de aktarmaktýr. Pratiðe aktarmak ise, mut­lak hakikatin muhalifi olan bütün iç ve dýþ güçlere karþý sabretmeyi gerektirir. Sabrýn acelecilikle baðdaþmayacaðý, ancak aðýrbaþlýlýkla birlikte olabileceði ise unutulmamalýdýr. Mutlak ilme sabýr ve aðýrbaþlýlýkla sahip olmak ve gereklerini yerine getirmek ise hunidir. HiîmÝn karþýtý taþkýnlýk olup, bir Müslümanm her za­man uzak olmasý gereken bir özelliktir. Ve elbette ki bütün bunlarýn gerçekleþme­si için ne gibi tedbir (teenni) gerekiyorsa muhakkak alýnmalýdýr. Tedbir, davetin neden olabileceði muhtemel tepkilere karþý alýnabileceði gibi; davetin daha iyi ger­çekleþmesi için gayret sarf etme biçiminde de olabilir. Bütün bunlar ise cehalet, taþkýnlýk ve acelecilikten uzak olmayý gerektirmektedir. Çünkü ilim, hilm ve te­enni bunlara zýttýr. 'Güzel öðüf ise bütün bu özellikleri kendisinde bulunduran öðüttür. 'Güzel Öðüt' ilmi ifade eder, hilmin gerektirdiði sabýr ve aðýrbaþlýlýða sa­hip olmayý gerektirir, arzulanan sonucun gerçekleþmesi için her türlü tedbirin alýnmasýný zorunlu kýlar. Bu özelliklerin ayrýntýlarý ise þu þekilde oluþur: Bir öðü­tün güzel olmasý ifade olarak hoþa gider nitelikte olmasýyla doðrudan ilgilidir. Te­enninin gerektirdiði bu özellik nedeniyle kalplere hitap edip, kalpleri kuþatma özelliðine sahip olur. Davetlerine 'güzel öðüt' niteliði kazandýrmak zorunda olan davelçiler, yumuþak ve güzel bir tarzda hitap etmeli, muhatabýn kalbi davetin mu­hatabý kýlýnmalý, güzel duygular hiçbir þekilde incitilmemelidir. Kabalýk, azarlama, sertlik, zorlama gerek ilimle, gerek hilmle ve gerekse teenniyle çatýþan, dola­yýsýyla "güzel öðüt'e ters düþen durumlardýr. Hakkýn davetçisi, davetine hiçbir þe­kilde bu olumsuz özellikleri yaklaþtýrmamalýdtr. Kötü niyet sonucu olmayan ve bilgisizlikten kaynaklanan hatalar yüze vurulmamak, bu hatalar gerektiði þekilde belirtilip, hatýrlatýlmalý ve sona ermesi saðlanmaya çalýþýlmalýdýr. Fakat bunlar ya­pýlýrken, muhatap alman kimse kesinlikle incitilmemelidir. Akla hitap ederek ha­tanýn nasýl bir hata olduðu vurgulanýrken, kalbe hitap ederek de o hatadan uzak­laþmanýn þartlarý hazýrlanmalýdýr. Ayrýca kötü þeyleri, yanlýþlýklarý, olmamasý ge­rekenleri belirtmek muhataba sýkýntý verebilir. Bunlarý doðrudan ifade edip, mu­hatabýn yüzüne vurmak yerine; güzel, olmasý gereken, iyi ve doðru olan þeyler ifa­de edilerek muhatabýn yanlýþlýklarýný, onurunu incitmeden, aþaðýlamadan düþün­mesini saðlamak gerekir. Ayný zamanda muhataba, kendisinin iyiliði, yararý düþü­nüldüðü mesajý da verilmelidir.[203] Bunun þartý ise samimi olmak, yapmacýk söz ve tavýrlardan, öðünme ifade eden durumlardan tamamýyla kaçýnmakla mümkün olabilir. Zaten davetçinin davetinin karþýlýðýný isteyeceði ve bekleyeceði yegâne makam Allah'týr. O halde kendisine davet ulaþtýrýlanlardan hiçbir þekilde menfaat ve karþýlýk beklentisi olamaz, olmamalýdýr. Elbette ki bütün bu önemli ayrýntýlar, 'yerli yerinde gerçekleþtirilmelidir. Davetçi, davet ettiklerini öncelikle kendi üze­rinde göstermeli, onlarý uygulamaya aktarmalýdýr. Bunlar bir öðütün güzel ve ba­þarýlý olmasýnýn zorunlu þartlarýdýr. Ve ayný zamanda hikmetin de gerekleridir. Dolayýsýyla 'güzel bir öðüt' hikmetle birliktedir. Hikmetten uzak bir öðüt güzel ola­mayacaðý gibi, güzel olmayan bir öðüt de hikmetli deðildir.



[185] Hiktnet', geçtiði ayetlere göre, 'sefihtik, fesat ve cehaletten men etmek', "söz, davranýþ ve anlayýþta isabetli olmak', 'ilme uygun olmak', 'akýllý olmak', 'doðru, isabetli karar ver­mek', 'ifrat ve tefritten uzak olmak', 'gerçeði kavrama gücü' gibi anlamlara gelmektedir. Hikmetle ayný anlam dairesine dahil olan diðer bazý kavramlar ise þunlardýr: Hükm, adalet, basiret, nüha, hýcr, fýkýh, fehm, furkan, kevser, marifet, hayr, tedebbür, þuur, takva, firaset. Þunlar ise bu kavramlarýn karþýsýnda yer alan anlam dairesinin bazý önemli kavramlarým oluþturmaktadýrlar: sefeh, zulüm, cehalet, gaflet, zann, laðv, if­rat, baðy, israf, tebzir, buhl, fahþa. Kur'an'da 'hikmet'in karþýtýný temsil eden kavram 'se/eh'tir. Sefeh, beyinsizlik, akýlsýzlýk, hafiflik, ahmaklýk, cahillik, dangalaklýk gibi anlamalara gelen bir terimdir. Sefih kiþi, sevinç veya öfke nedeniyle doðru düþüne-meyen ve doðru davranamayan, hâl ve hareketlerinde dengeyi tutturamayan, görüþ­lerinde isabetli olamayan, budalaca davranan kiþidir.

[186] Buharý, ilim 49.

[187] Ebû Davud, Edeb 22, 23.

[188] Buharý, film, 12; Müslim, Eþbiye 70,71.

[189] Ey insanlar! Allah için Allah için adaletle þahitlik yapýn. Bir topluluða olan.kininiz, sizi adaletten uzaklaþtýrmasýn.' (Maide, 5:8)

[190] Müslim, Mukaddime 5.

[191] Fahreddin Razi'nin, Lokman sûresinin 12. ayetinde geçen hikmet terimi için yaptýðý þu açýklama, dikkate alýnmasý gereken önemli bir açýklamadýr: 'Biz Lokman'a...hikmet verdik' (Lokman, 31:12) ifadesi, amelin ilme uygunluðundan ibarettir. Binâenaleyh kendisine, amel-ilim uygunluðu nasip edilen kimseye, hikmet verilmiþ demektir. Bi­nâenaleyh o hikmeti, kendisine Allah'ýn hikmetinin dahil olduðu konularda tarif et­mek istersek, 'Hikmet, amelin (iþin, fiilin), maÝum olana (yani Allah'ça bilinenlere) uygun olarak gerçekleþmesi, yapýlmasýdýr' deriz. Bu tarife þu da delâlet etmektedir:

Bir kimse bir þeyi öðrenir, ama onun faydalý ve faydasýz yönlerini bilmezse, o kimse­ye hakim [hikmet sahibi] denilmez. Bu kimse olsa olsa, þanslý olmuþ olur. Baksana, bir kimse kendisini yüksek bir yerden atsa, bir yere düþüp batsa ve kendisini bir þey olmaksýzýn, karþýsýna orada bir hazine çýksa, her ne kadar kendini aþaðý atmasý neti­cesi bir menfaat elde etmiþ olmasý, ölmesi gibi bir neticeden kurtulmuþ olsa bile, o bunu baþtan hesap etmediði için, ona hakim [hikmet sahibi] denilmez. Oraya kiþi­nin kendisini atmasýnýn ölümüne sebep olacaðýný bile bile oradan atlasa, böylece bir tarafý kýrýlsa, o, bu hareketi neticesinde olacaklarý hesap etmiþ olmasýna raðmen, bu­na da hakim denmez' (Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir XVIII/152).

[192] Araj, 7:85,86

[193] Araf, 7:88

[194] Hûd, 11:91

[195] Hûd, 11:89

[196] Araf,7:89

[197] Hûd, 11:88

[198] Zemahserî, d-Keþþâ/,1/152; Isfehanî,, el-Müjreâât, 127.

[199] Bu konuda en önemli örnek Isra süresindeki bir grup ayettir:

Allah'la beraber baþka sahte ilâh tanýma, sonra kýnanmýþ bir halde ve tek baþýna, yardým­dan mahrum olarak çöker kalýrsýn. Çünkü Rabbin, kendisinden baþkasýna kulluk etme­menizi ve anaya-babaya iyilik etmenizi buyurmuþtur. Eðer onlardan biri veya her ikisi senin yanýnda ihtiyarlýk çaðma ererse, onlara 'öf bile deme, azarlama onlarý ve onlara gü zel ve iyi söz söyle, ikisine karþý da merhametle kol kanat ger, mütevazý ol ve Ta Rabbi! Onlar çocukluðumda beni v.as\\ büyütüp yetiþtirdilerse, sen de onlara öylece merhamet etV de. içinizde olaný en iyi Rabbiniz bilmektedir. Eðer düzgün ve temiz kiþiler olursanýz, þüphe yok ki O, tevbe edip, hakka dönenlerin suçlarým örter. Akrabaya, yoksula, yolda kalmýþa hakkýný ver ve israfta ileri giderek boþ yere, haksýz yere malým saçýp savurma. Gerçekten de, malýný boþ yere saçýp savuranlar, þeytanlarla kardeþ olurlar ve þeytan da Rabbine karþý çok büyük nankördür. Eðer elin dar olduðu için, Rabbinden umduðun bir rahmeti bekleyerek, o hak sahiplerinden yüz çevirecek, onlara birþey veremeyecek olur­san, güzel sözler söyle onlara, gönüllerini al. Ve ne elini boynuna baðlayýp cimri ol ve ne de sonuna kadar açýp, varýný yoðunu ortaya döküp savurgan ol. Eðer cimri veya savur­gan olursan, kýnanan ve yapayalnýz bir durumda ve hiçbir þeye gücün yetmez, piþman bir halde çöker kalýrsýn. Þüphesiz senin Rabbin, rýzký dilediðine bolca verendir ve dile­diðine de ölçülü verendir. Kullarýnýn durumunu, bütün açýklýðýyla görerek haberdar olan da O'dur. Öyleyse artýk, yoksulluk korkusuyla çocuklarýnýzý öldürmeyin. Onlarý da sizi de doyurup rýzýklandiran biziz. Þüphe yok ki, onlarý öldürmek pek büyük bir suç­tur. Ve sakýn zinaya da yaklaþmayýn; çünkü bu son derece yüz kýzartýcý, azgýnca bir dav­ranýþ ve çok kötü bir yoldur. Ve yine sakýn haklý bir gerekçeye dayanmaksýzýn, Allah'ýn dokunulmaz kýldýðý cana kýymayýn. Bu konuda haksýz yere öldürülen kimsenin velisine, adil bir karþýlýkta bulunma yetkisi tanýmýþýzdýr, böylelikle o öldürülenin hakkýný arar. Ancak o da öldürmede aþýrý gitmesin, katil yerine, katilin akrabalarýný veya onunla bir­likte bir baþkalarýnýn ölümünü de istemesin. Çünkü o, kendisine bir yetki verilmekle, zaten yardým görmüþtür. Yetimin malýna, kendisi ergenlik çaðýna varýncaya kadar, onu deðerlendirmek amacý dýþýnda, sakýn yaklaþmayýn. Verdiðiniz her sözü yerine getirin; çünkü verdiðiniz her sözden, hesap gününde mutlaka sorguya çekileceksiniz. Ve ölçtü­ðünüz zaman ölçüyü tam tutun, tartýyý da doðru terazi ile yapýn. Böylesi sizin için iyi, yararlý ve sonuç olarak da güzel olacaktýr. Bilmediðin þeyin üstüne durup ýsrar etme; çünkü kulak, göz ve kaip hepsi yaptýklarýndan sorumludur. Kýyamette yaptýklarýndan sorguya çekilecektir. Yeryüzünde kibirlenerek yürüme; çünkü ne yeri yarabilirsin, ne de boyca daðlara ulaþabilirsin. Bunlarýn hepsi de kötüdür ve Rabbinin katýnda hoþa gitme­yen þeylerdir, iþte tüm bu söylenenler, doðru ile eðrinin ne olduðuna dair Rabbinin sa­na vahyettiði þeylerdir. Öyleyse ey insanoðlu! Allah'la beraber, sakýn baþka bir ilâh edin­me, yoksa kýnanmýþ ve kovulmuþ vaziyette cehenneme atýlýrsýn, (lsra, 17:22-39)

[200] O, bütün alemlere öðüttür. Aranýzdan doðru hareket etmek isteyenler için.' (Tekvir,81:27, 28)

Bu Kur'an bir hatýrlatmadýr. Dileyen onu düþünüp öðüt alýr.' (Abese, 80:11, 12)

Hayýr (iyi bilsinler ki) o (Kur'an) bir ikazdýr. Dileyen onu düþünüp öðüt alýr.' (Müdde-sir, 74:54, 55)

O (Kur'an) korunanlar için bir öðüttür.' (Gaþiye, 69:58)

[201] O, bütün alemlere öðüttür. Aranýzdan doðru hareket etmek isteyenler için.' (Tekvir, 81:27, 28)

'Bu Kur'an bir hatýrlatmadýr. Dileyen onu düþünüp öðüt alýr.' (Abese, 80:11, 12) 'Hayýr (iyi bilsinler ki) o (Kur'an) bir ikazdýr. Dileyen onu düþünüp öðüt alýr.' (Müd-desir, 74:54, 55)

'O (Kur'an) korunanlar için bir öðüttür.' (Gaþiye, 69:58)

[202] Ey peygamber! Onlara öðüt ver, senin görevin yalnýzca öðüt vermektir. Sen onian inanmaya zorlayýp zorla imana getirebilecek deðilsin. Artýk kim haktan yüz çevirip inkâra saparsa, Allah da onu dünya ve ahirette en büyük azapla azaplandýrýr. Þüphe yok ki, onlarýn dönüþleri bizedir. Sonra onlarýn hesabýný görmekte bize düþer.' (Ga­þiye, 88: 21-26)

[203] Ey peygamber! Onlara öðüt ver, senin görevin yalnýzca Öðüt vermektir. Sen onlarý inanmaya zorlayýp zorla imana getirebilecek deðilsin. Artýk kim haktan yüz çevirip inkâra saparsa, Allah da onu dünya ve ahirette en büyük azapla azaplandýrýr. Þüphe yok ki, onlarýn dönüþleri bizedir. Sonra onlarýn hesabým görmekte bize düþer.' (Ga­þiye, 88: 21-26)



radyobeyan