Bir Mucize By: seymanur K Date: 29 Temmuz 2011, 15:35:57
Bir Mucize
Rumlar, Araplarýn bulunduðu bölgeye yakýn bir yerde yenilgiye uðradýlar. Ancak onlar birkaç yýl içinde galip gelecekler. Onlarýn bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ýndýr. O gün müminler de Allah'ýn yardýmýyla sevinecekler. Allah, dilediðine yardým eder, galip kýlar. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. Bu Allah'ýn vaadidir. Allah vaadinden caymaz; fakat insanlarýn çoðu bunu bilmezler. [259]
Hicret eden müminlerin Habeþ yönetimince kabul edilmeleri ve desteklenmeleri, Mekke eþrafý için oldukça kötü bir geliþmeydi. Ticarî faaliyetlerinin önemli bir merkezi konumundaki Habeþistan ile iliþkileri müminler nedeniyle bozulmuþtu. Ciddi anlamda ekonomik kayba uðramýþlardý. îslâm davetinin hiç ummadýklarý bir zamanda elde ettiði bu destek, Mekke eþrafý tarafýndan, ikballerini tehlikeye sokan bir sürecin ilk adýmý olarak düþünüldü. Gelenekselleþmiþ korkularýnýn gerçekleþmesinden çekindiler. Çünkü, tarihleri boyunca genellikle güneyden gelen Hýristiyan saldýrý ve istilalarýna maruz kalmýþlardý. Ebrehe'nin Kabe'yi yýkarak Mekke'yi dinî/ticarî faaliyetlerin merkezi olmaktan çýkartma giriþimi, Hýristiyan saldýrýlarýnýn yakýn zamandaki son örneðini teþkil ediyordu. Ayrýca, Bizans Ýmparatorluðunun Kuzey Batý Arap yarýmadasýndaki gücü de sýklýkla tehdit edici boyutlara ulaþýyordu. Birçok sefer, güneyden kuzeye uzanan önemli ticaret yolunun kuzey kýsmý Bizans imparatorluðuna baðlý yerel idareler tarafýndan tehdit edilmiþti. Mekke eþrafý, her ne kadar bölgenin Hýristiyan yöneticileriyle bazý anlaþmalar yapmayý baþarmýþlarsa da, bu durum, Hýristiyan Ýmparatorluðun Hicaz bölgesi Araplanmn ticarî faaliyetleri için potansiyel bir tehlike olmasýna son vermemiþti. imparatorluk fýrsat buldukça gözünü Hicaz bölgesine, bölgedeki ticarî faaliyetlerin getirilerine dikmiþti. Mekke yönetimi, Bizans Ýmparatorluðunun potansiyel tehditlerinden birisiyle yakýn zamanda karþýlaþmýþtý. Yaþanan problemin kahramaný Osman b. Huveyris'di. Hicaz'ýn yöneticisi olma hayalleri kuran Osman b. Huveyris, Kayser ile görüþmüþ, Hicaz bölgesindeki çok büyük miktarlara ulaþan ticarî faaliyetlerden bahsetmiþ ve Ýmparatorluðun buraya egemen olmasýnýn önemli bir ekonomik kaynaða sahip olmak anlamma geleceðini anlatmýþtý. Osman b. Huveyris, kiþisel ihtiraslarým gerçekleþtirmek için belki bazý þeyleri abartmýþtý, ama tamamen haksýz da deðildi. Hicaz bölgesinde iki önemli ticaret yolu vardý. Biri Amman'ý Irak'a baðlayan doðu yoluydu. Hint, Fars ve Yemen mallarý bu yoldan taþýnýrdý. Tüccarlar bu yolu kullanarak Yemen, Irak ve Suriye pazarlarýna ulaþýrlardý, ikinci yol ise Mekke'den geçen batý yoluydu. Asýl önemli olan da bu yoldu. Yemen, Habeþ, Hint mallan bu yoldan Þam'a ulaþýrdý. Yine Anadolu, Mýsýr, Suriye baþta olmak üzere kuzeyin ve batýnýn mallan bu yoldan Habeþistan'a, Yemen'e ve Hint'e giderdi. Bu yola hakim olan gerçekten önemli bir ekonomik faaliyeti kontrolüne almýþ olurdu. Bu nedenle Osman b. Huveyris, imparatoru ikna etmekte zorlanmamýþ ve imparator adýna 'Hicaz Kralý' sýfatýyla bölgeye gönderilmiþti. Fakat Hicaz Araplarý onun egemenliðini tanýmadýlar. Osman b. Huveyris'in bütün çaba ve çalýþmalarý bölge liderlerini ikna edemedi. Bunun üzerine, Osman b. Huveyris durumdan haberdar etmek ve yardým istemek için tekrar Ýmparatorun yanma döndüðünde zehirlenerek öldürüldü. Osman b. Huveyris'in gördüðü tepkinin nedeniyle ilgili olarak Kureyþ'in ünlü hatiplerinden Ebû Zemaa b. Esved'in þu sözü, o günün Araplarmdaki temel kiþilik özelliklerinden birisini de göstermesi açýsýndan önemlidir: 'Kureyþ, itaatkâr olmayan bir topluluktur; ne krallýk yapar ne de kendisine hükmedilmesine razý olur.
Genel olarak tüm Hicaz bölgesinin, özel olarak da Kureyþ'in tüccar eþrafý, güneyin ve kuzeyin Hýristiyan yöneticilerine karþý hep son derece hassas dengeler üzerinde yer alan politik iliþkilerle iþlerini yürütmüþlerdi. Güneyin veya kuzeyin saldýrýsýna maruz kalmak veya bu bölgelerdeki ticari faaliyetlerine engel olunmasý ise hep en önemli korkularýný oluþturuyordu. Ýþte böylesi bir ortamda müminlerin Habeþistan yöneticilerinin desteðini almalarý, Kureyþ eþrafý için son derece önemli bir geliþme oldu. Kendi içlerinden çýkan bir grup insanýn, Mekke'nin ikbaline zarar veren bir konuma sahip olmalarý öfke ve kinlerini artýrdý. Resulül-lah'tan sýklýkla duyduklarý bazý ayetler ise sýkýntýlarým katlayarak büyüttü. Þu nedenle ki, baþta putperestler olmak üzere diðer dinler ve mensuplarý hakkýnda sert eleþtirilerde bulunan Kur'an, Hýristiyanlar hakkýnda biraz daha yumuþak bir üslûp kullanýyor, hatta bazen onlar hakkýnda olumlu þeyler de ifade ediyordu. Þu bazý ayetler bunun örnekleriydi: 'içlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhýmýz da sizin ilâhýnýz da birdir ve biz O'na teslim olmuþ kimseleriz'. Resulüm' Sana önceki kitaplarý tasdik eden bu Kitab'ý indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Þunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardýr. Âyetlerimizi, ancak kâfirler bile bile inkâr ederler.[260] Andolsun ki biz, düþünüp öðüt alsýnlar diye, vahyi birbiri ardýnca in-dirmiþizdir. Daha önce kendilerine kitap verdiklerimiz, Kur'an'a da iman ederler. Kur'an okunduðu zaman: 'Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiþ hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik' derler. Onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatlarý iki deja verilecektir. Bunlar kötülüðü iyilikle savarlar, kendilerine verdiðimiz nzýktan da Allah rýzasý için harcarlar. Onlar, boþ söz iþittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve 'Bizim iþlerimiz bize, sizin iþleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri arkadaþ edinmek istemeyiz' derler.[261]
Bunlar, Mekke eþrafýnýn, müminlerle Hýristiyanlar arasýnda benzerlik görmelerine neden olan þeylerdi. Müminlerin Hz. isa'yý bir peygamber olarak kabul etmeleri, iki dinin de risâlet, vahiy, Cebrail gibi önemli kavram ve konu benzerliklerine sahip olmalarý, Mekke eþrafýnýn iki din arasýndaki benzerliklerle ilgili kanaatlerini destekleyen somut dayanaklardý. Bu nedenle, içlerinden çýkan müminlerin birçok konuda Hýristiyanlarla ittifaka girmesinden korkuyorlardý.
Mekke eþrafý, müminlerin Habeþistan yönetimince kabul edilip, desteklenmeleri nedeniyle öfke ve korku içinde ne yapacaklarýný düþündükleri bir sýrada, ku-zey-doðudan gelen bir haber sevinmelerine yol açtý. Gelen haber, bir süredir kötü rüyalar görmelerine neden olan olumsuz düþüncelerin daðýlmasýný saðladý. Gelen habere göre Bizans ordularý Fars ordularý karþýsýndan büyük bir yenilgiye uðramýþ ve Ýrak, Suriye, Filistin bölgesi tamamýyla Farslýlarm eline geçmiþti. Mekke eþrafý bu duruma birçok açýdan sevindi. Öncelikle Bizans nedeniyle sahip olduklarý potansiyel tehlikeden kurtulduklarýna sevindiler. Artýk kuzey-doðudan gelebilecek bir Hýristiyan tehlikesinden bahsedilemezdi. Fars idaresine gelince, Fars nedeniyle bir problem yaþamamýþlardý. Sevinçlerinin bir baþka nedeni ise, Bizans'ýn bu yenilgisinin, kendilerinin müminlerle iliþkilerinin geleceðiyle Ýlgili düþünce ve iddialarýný kuvvetlendirmiþiydi. Resulüllah'tan, o güne kadar, Ýslâm'ýn egemen olacaðýný, putperestlerin yenilip yok olacaklarýný duymuþlardý. Ýnanmak istemiyorlardý, ama gidiþat Resulûllah'm haklýlýðýna þahitlik ediyordu. Ama þimdi durum deðiþmiþti. Vahye dayanan bir dinin ordusu yenilmiþti, üstelik bu ordu bir imparatorluk ordusuydu ve kendileri gibi putperest bir topluluðun ordusuna yenilmiþti. Ýþte bu durumu, bundan sonra Resulüllah'a karþý sarf edecekleri üstünlük iddialarýnda delil olarak kullanabilir ve 'Bak hayallerin sona eriyor, Vahye inananlar periþan oluyor. Siz de böyle olacaksýnýz; biz de sizleri Farslýlarm Bizanslýlarý periþan ettiði gibi periþan edeceðiz diyebilirlerdi. Daha ilk andan itibaren düþündüklerini uygulamaya koydular. Büyük bir ukalalýk ve þýmarýklýk içerisinde müminlerle alay etmeye, 'Sizi periþan edeceðimiz günler yakýndýr' demeye baþladýlar. Müminler, müþriklerin bu þýmarýk davranýþlarý ve alaylarý karþýsýnda üzüldüler. Durumu izah etmekte zorlandýlar. Psikolojik açýdan ezilmeye baþladýlar, iþte bu sýrada vahyolunan bir grup ayet, müminler açýsýndan durumu deðiþtirdi. Vahyo-Sunan ayetler Rûm sûresinin ayetleriydi ve þöyle deniliyordu: 'Elif. Lam. Mîm. Rumlar, Araplarýn bulunduðu bölgeye yakýn bir yerde yenilgiye uðradýlar. Ancak onlar, birkaç yýl içinde galip gelecekler. Onlarýn bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ýndýr. O gün müminler de Allah'ýn yardýmýyla sevinecekler. Allah, dilediðine yardým eder, galip kýlar. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. Bu Allah'ýn vaadidir. Allah vadinden caymaz; fakat insanlarýn çoðu bunu bilmezler.[262]
Rûm sûresinin ilgili ayetleri, müminlerin bütün üzüntülerini sona erdirdi. Zira, yenilgiye uðramýþ Bizanslýlarýn kýsa süre sonra güçlerini toplayacaklarý ve Fars-lýlarý yenecekleri bildiriliyordu. Bugün müþriklerin sevinmelerine karþýlýk, o gün de müminler sevineceklerdi. Fakat bu ayetleri duyan Mekke eþrafý gülmekten kendilerini alamadýlar; þýmarýklýklarýný daha da artýrdýlar. Çünkü mevcut þartlarda ayetle bildirilen durumun gerçekleþmesi ve Bizans ordularýnýn Fars ordularýný yenilgiye uðratmasý imkânsýzdý. Özellikle de birkaç yýl gibi kýsa süre içerisinde böyle bir þeyin gerçekleþmesi tamamýyla imkânsýz bir durumdu. Bu nedenle, 'Sizi de biz periþan edeceðiz' diyerek alay edip, aþaðýladýklarý Hz. Ebû Bekir'in, kendilerine Rûm sûresini okumasý karþýsýnda Ubeyy b. Halef, Ebû Bekir'i bahse tutuþmaya davet etti. Eðer üç yýl içerisinde Bizanslýlar Farslýlarý yenilgiye uðratýrlarsa on deve vermeye hazýr olduðunu söyledi. Ama eðer bu gerçekleþmezse on deve alacaktý. Vahye güven konusunda en ufak kuþkusu bulunmayan Ebû Bekir, anýnda bahsi kabul etti. Sonra gidip durumu Resulûllah'a bildirdi. Resulüllah bahse karþý çýkmadý, fakat ayetteki 'bifî teriminin üç-on yýl anlamýna geldiðini hatýrlatarak, develerin sayýsýný artýrarak bahse konu olan süreyi uzatmasýný söyledi. Ebû Bekir tekrar Ubeyy b. Halefin yanma dönerek süreyi on yýla çýkarmak istediðini, ancak bunun karþýlýðýnda develerin sayýsýný yüze çýkaracaðýný söyledi. Yüz deve çok büyük bir miktardý. On yýl bile olsa, Rumlarýn Farslýlarý yenmesi imkânsýz görünüyordu. Ubeyy b. Halef bahsi yeni biçimiyle kabul etmekte tereddüt etmedi. Bahsi kazanacaðýna o kadar emindi ki, Ebû Bekir bahisten dönmesin, sözünü unutmasýn diye eþraftan bazý kimseleri bahislerine þahit tuttu.
Hz. Ebû Bekir ile Mekke eþrafýndan Ubeyy b. Halefin bahsi önemliydi. Ebû Bekir sadece vahye güveniyordu. Ubeyy b. Halef ise mevcut þartlara. Elbette ki sonuçta kazanan Ebû Bekir oldu; vahyin dediði gerçekleþti. Ancak o günün þartlarýnda gerçekleþen mucizenin önemim anlamak için, mevcut þartlarý kýsaca da olsa hatýrlamakta fayda var.
Bizans Ýmparatoru Herakleios (610-641) tahta çýktýðý zaman, ülke ekonomik açýdan periþan haldeydi. Ýdarî mekanizma felç olmuþtu. Ücretli asker toplamaya dayanan ordu sistemi iþlemiyordu; para olmadýðý gibi, bütün malî kaynaklar da kurumuþtu. Devletin batý bölgeleri Avarlar ve Slavlar tarafýndan iþgal edilmiþti. Fars istilasý bu þartlar altýnda baþladý. 611 yýlýnda Doðu Anadolu ve Suriye'nin bir kýsmý Fars ordusu tarafýndan iþgal edildi. 613 yýlýnda Bizans ordusu Antakya'da büyük bir yenilgiye uðradý, imparatorluðun doðusu korumasýz kaldý. Fars ordularý hýzla her yeri iþgale baþladýlar. 613 yýlý içinde Damaskos (Þam), Tarsos (Tarsus) Fars ordularý tarafýnda iþgal edildi. Ýmparatorluk ordularýnýn son kalýntýlarý da Doðu Anadolu'dan tamamen çekildi. Fars ordusunu durdurmak mümkün deðildi; Fars ordusu çok kalabalýk ve güçlüydü. Buna karþýlýk Bizans ordusu diye bir ordu kalmamýþtý. Bir sel felaketi gibi her yeri silip süpüren Fars ordusu, Hýristiyanlýðýn önemli dini merkezi durumundaki Kudüs'ü de ele geçirdi (615). Ýþgal edilen þehirde günlerce katliam uygulandý. Bölge Hýristiyanlarý için son sýðmak durumundaki Kudüs'e sýðman 90 bin kiþi kýlýçtan geçirildi. Kuvvetle muhtemeldir ki Kur'an'ýn 'Rumlar, Araplarýn bulunduðu bölgeye en yakýn yerde yenildiler [263] diye bahsettiði olay bu idi. Kudüs putperest Farslýlarýn eline geçince, Büyük Kostantinos tarafýndan inþa ettirilen Kutsal Mezar Kilisesi yakýlýp, yýkýldý. Hz. isa'nýn üzerine çakýldýðýna inanýlan ve Hýristiyanlar için en kutsal eþya olan Kutsal Haç, Farslýlar tarafýndan alýnýp Fars ülkesine götürüldü. Bu Hýristiyanlar için moral açýndan büyük bir yenilgiydi. Yenilgi bununla da kalmadý, ayný yýl Fars ordusu istanbul Boðazýna kadar tüm Anadolu'yu tamamen iþgal etti. Bizarýsýn baþkenti ayný anda batýdan Avar ve Slavlarýn, doðudan ise Farslarýn arasýnda kaldý. Avar ve Slav ordularý Batý surlarýnýn dibinde gezinirken, Fars ordusu da Kadýköy sahillerine kadar indi.
Rûm sûresi vahyolunduðu zaman Bizans'ýn durumu böyleydi. Hatta, bu sûrenin vahyolunuþunu takip eden yýllarda Fars iþgali büyüyerek devam etti; 619 yýlýnda Mýsýr'ý ve Kuzey Afrika'nýn önemli bir kýsmýný iþgal ettiler. Ancak elbette ki, vahyin bildirdiði aynen çýktý ve dokuz yýl sonra (624 yýlýnda) Bizans ordularý Fars ordularýný büyük bir yenilgiye uðrattýlar. Daha önce kaybettikleri tüm bölgeleri tekrar ele geçirdiler. O sene, müminler, daha önceleri anlayamadýklarý bir þeyin de, Mekke yýllarmdayken kendilerine bildirildiðini anladýlar. Rûm sûresinde Fars-lýlarýn uðrayacaklarýndan bahsedildikten sonra 'O gün müminler de Allah'ýn yardýmýyla sevinecekler' denilmiþti. Müminler bunu, Farslýlarýn yenilmesi ve müþriklerin þýmarýklýklarýnýn açýða çýkmasý nedeniyle yaþayacaklarý sevinç olarak anlamýþlardý. Fars ordularýnýn yenilme haberi kendilerine ulaþtýðý zaman, kendileri baþka bir þeye seviniyorlardý. Bedir'de müþrik Mekke ordusunu yenilgiye uðratmýþlardý. O zaman anladýlar ki, Allah yýllar önce Bedir'deki zaferin neden olacaðý sevinçten bahsetmiþti. Müminlere bir müjde verilmiþti.
Hz. Ebû Bekir'in girdiði bahsin sonucuna gelince; Fars ordusunun yenilgisi duyulduðu zaman Ubeyy b. Halef ölmüþtü. Hz. Ebû Bekir, tüm Mekke eþrafýnýn bil-dýði bahsin gereðine uyulmasýný talep etti ve Ubeyy'in varislerinden bahiste kazandýðý yüz deveyi alarak Medine halkýna daðýttý.[259] Rûm sûresi, 30:1-6
[260] Ankebut, 29:46,47
[261] Kasas, 28:51-55
[262] Rûm, 30:1-6
[263] Rûm, 30: 2,3