Hicret By: seymanur K Date: 28 Temmuz 2011, 16:08:42
Hicret
Ýnkar edenler tutup baðlamak, öldürmek, ya da (yurtlarýndan) çýkarmak için sana tuzak kuruyorlardý. Onlar tuzak kurarlarken Allah'ta onlara tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranlarýn en hayýrlýsýdýr. (O kendisine ve taraftarlarýna tuzak kuranlarýn tuzaklarým kendi baþlarýna geçirir). [85]
Kur'an'ý (sana indiren ve onu okumayý) sana farz kýlan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: 'Rabbim kimin hidayet üzere olduðunu ve kimin apaçýk bir sapýklýk içinde olduðunu bilendir.[86]
Sayýlarý önemli bir miktara ulaþmýþ bulunan Medine'deki Müslümanlar, ikinci Akabe Biatýnda, Medine'ye gelmeleri durumunda Resulüllah'ý ve yanýndaki müminleri canlan pahasýna korumaya söz verdikten sonra, Resulüllah müminlerden hicret etmelerini istedi. Müminler biatin hemen arkasýnda ikiþerli, üçerli gruplar halinde gizlice Medine'ye gitmeye baþladýlar. Mekke müþriklerinin dikkatini çekmemek ve muhtemel bir tehlikenin tüm müminleri etkilemesini önlemek için, böylesi küçük gruplar halinde hicret edilmesi kararlaþtýrýlmýþtý. Müminler aralarýnda randevulaþýyor ve gece veya gündüz þehrin dýþýnda bir yerde buluþarak Medine'ye gitmek için yola çýkýyorlardý. Yanlarýnda, yolculuklarý sýrasýnda ihtiyaçlarýný karþýlayacak yiyeceklerinden baþka bir þey yoktu. Hatta önemli bir kýsmý eþlerini ve çocuklarýný Mekke'de, müþrik akrabalarýnýn himayesine býrakmak zorunda kalýyordu. Bu nedenle hicret, daha çok, yetiþkin mümin erkeklerin hicreti niteliðinde gerçekleþiyordu. Bu ise hicret eden müminler için hicretin zorluðunu bir kat daha artýrýyordu. Sadece yurtlarýnda ayrýlmak, ticaretlerini, iþlerini terk etmek zorunda kalmýyorlar; ayný zamanda eþlerinden ve çocuklarýndan da ayrýlmak zorunda kalýyorlardý.
Müminlerin büyük çoðunluðu müþrikler tarafýndan fark edilmeden Medine'ye hicret etmeyi baþardýlar. Ancak bazýlarý, bütün tedbirlerine raðmen, müþriklere yakalandýlar. Yakalananlardan bazýlarý Mekke'ye götürülüp baský, tehdit ve iþkencelerle, Ýslâm'dan ayrýldýðýný söylemek zorunda býrakýldýlar. Ayyaþ b. Ebî Rebi'a bunlardan birisiydi. Bazýlarý ise, yakalandýklarý zaman, sahip olduklarý tüm mal varlýklarýný vererek hicretlerine izin alabildiler. Süheyb b. Sinan da bunlardan birisiydi. Müþrikler Süheyb'i hicret için yola çýktýðý sýrada yakaladýlar. Mekke'de kazandýðý tüm mallarýný almaya haklarý olduðunu söyleyip, vermesini istediler. Süheyb tüm malýný, hicretine engel olunmamasý karþýlýðýnda verdi. Süheyb, hicret edip Medine'de Resulüllah'la karþýlaþtýðý zaman, Resulüllah'm ilk sözleri 'Süheyb kazandý! Süheyb kazandý! Ticaretinden kârlý çýktý [87] oldu. Eþi ve oðlu ile birlikte hicret etmek için yola çýkan Ebû Seleme b. Abdullah da müþrikler tarafýndan yakalananlardan birisiydi. Ebû Seleme yakalanýnca, eþinin akrabalarý, ancak çocuðunu ve eþini geride býrakmasý þartýyla hicretine izin verdiler; o da eþini ve çocuðunu Mekke'de býrakmak zorunda kaldý.
Müminlerin peþ peþe hicret etmesiyle, aralarýnda Resulüllah, Ebû Bekir ve Ali'nin bulunduðu birkaç kiþinin dýþýnda Mekke'de yetiþkin erkek mümin kalmadý. Bu üç müminin dýþýnda olan ve hicret etmemiþ bulunan diðerleri, iman hâlâ kalplerine tam yerleþmemiþ, hicretin zorluklarýný yüklenemeyen bazý kimselerdi.
Resulüllah müminlerden hicret etmelerini istemiþti, ama kendisi hicret etmemiþ, her türlü tehlikenin ortasýnda adeta yalnýz kalmýþtý. Vahiyle kendisine hicret etme izninin verilmesini bekliyor, Hz. Yunus'un hatasýna düþmek istemiyordu. Ebû Bekir de, Resulüllah'tan hicret izni istediði zaman, bir süre daha bekleyip sabretmesi, kendisine bir yol arkadaþý çýkabileceði söylendiði için hicret etmemiþti. O, Resulüllah ile birlikte hicret etmeyi umuyordu. Resulüllah, Ali'ye de izin vermemiþ ve yanýnda kalmasýný istemiþti. Resulüllah müminlerin tamamý emniyet içerisinde Medine'ye varmadýkça Mekke'den ayrýlmadý. Hiçbir þekilde, kolaylýkla savunulabilecek gerekçelerle tehlikeden ilk kaçan kiþi olmadý.
Müþrikler, kýsa süre sonra, bazý müminlerin Mekke'den ayrýlmalarýnýn kiþisel giriþim olmadýðýný, tüm müminlerin sistemli bir þekilde Mekke'den ayrýlýp Medi-^j'ye yerleþtiklerini öðrendiler. Bu durum korku ve endiþeye kapýlmalarýna yol açtý. Medine'de kendileri için son derece tehlikeli bir düþman toplumun oluþtuðunu fark ettiler. Eðer aralarýnda kalmýþ ve her an þehirden ayrýlmak üzere olan Resulüllah da Medine'ye giderse, karþýlaþacaklarý tehlikenin kendileri için tam anlamýyla bir felaket olacaðýný anlamakta zorlanmadýlar. Birbirlerine 'Bu adamýn iþi gördüðünüz gibi iyice büyüdü. O'nun ve adamlarýnýn bizimle savaþmalarý yakýndýr. O'nun hakkýnda çok çabuk bir karara varmalý ve tehlikeyi yok etmeliyiz' diyerek çabucak bir þeyler yapýlmasý gerektiðini ifade ettiler. Vakit kaybetmeden, her zaman olduðu gibi, istiþare etmek ve bir karar almak için Dâru'n Nedve'de toplandýlar (9 Eylül 622). Toplantýya katýlanlarýn listesinden anlaþýldýðý kadarýyla, bu toplantý da boykot kararýnýn alýndýðý toplantýda olduðu gibi, Dâru'n Nedve'nin tarihindeki en kalabalýk toplantýlardan birisiydi. Toplantýya her soydan, boydan, aileden yüzü aþkýn kiþi katýldý. Haþim oðullarýndan sadece Ebû Leheb vardý. Toplantýya, büyük ihtimalle Velid b. Muðire'nin katkýsýyla, hakemlik yapmak ve kararlarýndan alýnmasýnda etkili olmak üzere Mekkeli olmayan bazý müþrikler de katýldýlar.
Dâru'n Nedve'deki toplantýda, Resulüllah'm Medine'ye gitmesini önlemek ve Medine'deki kitleyi lidersiz býrakýp daðýlmalarýný saðlamak için ne tür tedbir alýnabileceði konuþuldu. Ebû'l Bahteri b. Hiþam 'Onu demir bir kafese hapsedelim' teklifinde bulundu. Bu görüþ uygun bulunmadý: 'Bu iþe yarayacak bir teklif deðil. Eðer O'nu hapsedersek, durumu adamlarý tarafýndan öðrenildiði zaman baþýmýza büyük bir bela almýþ oluruz. Þehrin kapýsýna dayanýp, adamlarým kurtarmak isterler' diyenler oldu. Ebû'l Esved Rebia b. Amir bir baþka görüþü dile getirdi: 'Onu aramýzdan çýkarýp yurdumuzdan kovalým. Nereye giderse, baþýna ne gelirse gelsin ilgilenmeyelim. Yeter ki bizden uzak dursun. Böylece bu sýkýntýdan kurtulmuþ oluru^'. Bu teklif de beðenilmedi. 'Bu iþe yarar bir teklif deðildir. O'nun nasýl tatlý dilli olduðunu, sözlerinin nasýl etkili olduðunu biliyoruz. Eðer O'nu serbest býrakýrsak, gider baþka Arap kabilelerinin içine girer. Onlarý etkileyip kendine baðlar. Sonra üzerimize gelir ve bizleri ezip geçer. Bu nedenle baþka bir tedbir bulmalýyýz' denildi. Daha baþka teklifler de ifade edildi. Ama hepsi de bir yönüyle yanlýþ veya amaca hizmet etmez bulundu. Ne yapýlacaðý bir türlü kararlaþtýnlamýyordu. Her kafadan bir ses çýkýyor; herkes bir baþka görüþü dile getiriyordu. Bunun üzerine Ebû Cehil öfkeyle ayaða kalktý ve aralarýnda konuþan herkesi susturarak teklifini dile getirdi çBen þunu teklif ediyorum. Her boydan genç, kuvvetli bir kiþi seçelim. Her birinin eline keskin bir kýlýç verelim. Sonra onlarý gönderelim ve hep birlikte, sanki bir kiþi gibi, Mu-hammed'i öldürsünler. Böylelikle Muhammed'i öldürme suçuna herkes iþtirak etmiþ olur. Suç herkesin olunca Haþim oðullarý herkesi karþýlarýna almaktan çekinir ve diyete razý olurlar. Biz de Muhammed'in diyetini vererek bu iþten kurtuluruz.[88] Ebû Cehil'in görüþü hiç tartýþýlmadan kabul edildi. Zaman dardý. Hemen hazýrlýklara baþlandý. Her soydan, boydan bazý gençler seçilip, silahlandýrýldýlar. Suikast o gece düzenlenecekti. Suikast aný beklenmeye baþladý.
Müþrik liderlerin Resulüllah'a karþý ne tür önlemler alacaklarýnýn telaþýný yaþadýklarý ve Dâru'n Nedve'de toplantý yapmaya karar verdikleri sýrada, Resulüllah'a hicret izni verildi. Vahyolunan bir ayette þöyle deniyordu: 'De ki: 'Rabbim.ý Beni dahil edeceðin yere hoþnutluk ve esenlikle dahil et; çýkaracaðýn yerden de hoþnutluk ve esenlikle çýkar. Katýndan beni destekleyecek bir kuvvet ver.[89] Resulüllah, hemen yolculuk hazýrlýklarýna baþladý. Bu sýrada Dâru'n Nedve'de toplanýlmýþ ve suikast kararý alýnmýþtý. Toplantý ve alman karar Rakika bint-i Ebî isminde bir kadýn tarafýndan Resulüllah'a bildirildi. Vahyolunan bir ayet de bu haberi doðruladý: 'inkar edenler seni tutup baðlamak, öldürmek, ya da (yurtlarýndan) çýkarmak için sana tuzak kuruyorlardý. Onlar tuzak kurarlarken Allah'ta onlara tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranlarýn en hayýrlý sidir. (O kendisine ve taraftarlarýna tuzak kuranlarýn tuzaklarým kendi baþlarýna geçirir).[90] Resulüllah, Ali'yi yanýna çaðýrdý ve akþam olunca kendi yerine yataða girip yatmasýný, ayrica ertesi gün kendisine teslim edilmiþ bazý emanetleri sahiplerine iade etmesini Söyledi. Bu arada Ebû Bekir'e de haber göndererek, hicrete hazýrlanmasýný istedi. 9-10 Eylül Perþembe-Cuma gecesi Mekke'nin her boyundan seçilmiþ eli silahlý gençler Resulüllah'm evini ablukaya aldýlar. Saldýrýp Resulüllah'ý öldürmek için uygun bir zamaný beklemeye baþladýlar. Zifiri karanlýk bir geceydi. Resulüllah, gecenin bir anýnda, Allah'a sýðýndý ve Yasin sûresini okuyarak sessizce evinden çýktý:
Yasîn. Hikmetli Kur'an'a andolsun. Sen elbette ki gönderilmiþ elçilerdensin. Dosdoðru bir yol üzerinde, üstün ve çok merhametli Allah'ýn indirdiði (Kur'an yolu) üzerindesin. Babalarý uyarýlmamýþ, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmýþ bir toplumu uyarman için gönderildin. Andolsun, onlarýn çoðuna o söz (cinlerden ve insanlardan bir kýsmýný cehennem dolduracaðým sözü) hak oldu; artýk onlar inanmazlar. Biz, onlarýn boyunlarýna halkalar geçirdik, çenelerine kadar dayanmýþtýr; onun için kafalarý yukarýya kalkýktýr. Önlerinden bir set, arkalarýndan bir set çektik de onlarý kapattýk; artýk görmezler. Onlarý uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmediði halde Rabb'inden korkan kimseyi uyarabilirsin. îþte böylesi bir maðfiret ve güzel bir mükafatla müjdele.[91]
Resulüllah, Allah'ýn yardýmýyla, hiçbir müþrik tarafýndan fark edilmeden evinden çýkýp, Mekke'nin evlerinin arasýnda kayboldu. Doðruca Ebû Bekir'in evine gitti. Bu arada uygun bir zamaný bulduklarýný düþünen suikastçýlar hücum edip, eve girdiler. Yatakta yatan birisi vardý. Yataný çevrelediler ve kýlýçlarýný kaldýrdýlar. Kýlýçlarýný indirecekleri, sýrada karþýlarmdakinin Resulüllah olmadýðýný fark ettiler. Yataktaki kiþi Ali'ydi. Þaþýrdýlar. Evin içinde Resulüllah'ý aradýlar, ama bulamadýlar. Resulüllah'm evde olduðundan emindiler. Zira O'nun eve girdiðini görmüþler; çýktýðýný görmemiþlerdi. Resulüllah'ý ellerinden nasýl kaçýrdýklarým anlayamamanýn þaþkýnlýðý içinde kalakaldýlar.
Ebû Bekir, daha önce yolculuk için iki deve satýn almýþ, yol hazýrlýklarýný yapmýþ, her an yola çýkmaya hazýr vaziyette bekliyordu. Resulüllah gelince bir müddet oturup, yolculuk planý yaptýlar. Müþrikleri þaþýrtmak için Mekke'nin güneyine doðru gitmeyi kararlaþtýrdýlar. Medine'den Yemen yolunu kullanarak çýkacaklardý. Müþriklerin, kendilerini, Medine'ye gideceklerini bildiklerinden kuzey tarafta arayacaklanndan emindiler. Ayrýca hemen yola çýkmayýp güneydeki daðda bulunan bir maðarada birkaç gün saklanmayý kararlaþtýrdýlar. Böylelikle takip sona erecek, ellerinden kaçýrdýklarý düþüncesiyle müþrikler arama çalýþmalarýný gev-þeteceklerdi. Ayrýca, Ebû Bekir, oðlu Abdullah'tan gündüzleri Mekke'de gezinmesini, Mekke eþrafýna yakýn olmasýný ve kendilerini ilgilendirir haberleri gece maðaraya gelerek kendilerine bildirmesini istedi. Kýzý Esma'ya da akþamlarý gizlice, hiç kimseye görünmeden yine ayný maðaraya yiyecek getirmesini; azatlýsý Amir b. Fûheyre'ye de çobanlýðým yaptýðý koyun sürüsünü akþam üzeri maðaraya yakýn bir yere getirmesini söyledi. Ýlaveten, o anda yanlarýnda olan kýzlarý Esma ve Ai-þe'den, rehber olarak kiraladýðý ve yolculuk için aldýðý develeri teslim ettiði Abdullah b. Uraykit'e giderek develeri üç gün sonra maðara yakýnma getirmesini söylemelerini bildirdi. Sonra da gizlice evin arka kapýsýndan çýkarak daðlara doðru yürüdüler. Gece karanlýðýnda kimseye görünmeden gittikleri daðda saklanmayý kararlaþtýrdýklarý küçük maðarayý bulup, içeri girdiler. Böylelikle 9 Eylül gününün akþamý baþlayan ve 13 Eylül 622 akþamýna kadar devam eden üç günlük maðara günleri baþlamýþ oldu.
Resulüllah'ý öldürmek Ýçin evi ablukaya alan ve saldýrýya geçince Resulüllah'm evde olmadýðýný anlayan müþrikler, sabah olunca Resulüllah'ý aramaya çýktýlar. Akýllarýna ilk gelen yerlerden birisi Ebû Bekir'in evi oldu. Ebû Cehil koþarak Ebû Bekir'in evine geldi. Karþýsýna Esma çýktý. Esma'ya babasýnýn nerede olduðunu sordu. Esma'nýn 'Bilmiyorum'1 cevabý üzerine Ebû Bekir'in de Resulüllah'la birlikte þehri terk etmiþ olduðunu anladý. Öfkesinden Esma'yý tokatladý ve daha sonra öfke içerisinde arkadaþlarýnýn yanýna döndü.
Mekke eþrafý, vakit kaybetmeden, þehrin en iyi iz sürücülerini buldular. Ýþlerinde son derece mahir olan bu þahýslar, Resulüllah ile Ebû Bekir'in izini arayarak þehri hangi yönden terk ettiklerini ve nereye gittiklerini anlamaya çalýþtýlar. Ýçlerinden birisi aradýðý izi buldu. Ýzler sanýldýðý gibi kuzeye deðil, güneye doðru gidiyordu. Takip baþladý. Önde iz takipçisi, arkada müþriklerden bir grup izleri takip ederek Resulüllah ile Ebû Bekir'in bulunduðu daða geldiler. Ýzler kayalýk alanda kayboluyordu. Müþrikler, aradýklarý kiþilerin daðda olduðunu anladýlar. Daðda saklanmalarý muhtemel her yeri kontrol etmeye baþladýlar. Aramaktan yoruldular; ama bulamadýlar. Müþriklerden birisi, Resulüllah ile Ebû Bekir'in saklandýðý maðarayý fark etti. Normalde dikkat çekmeyen, giriþi küçük bir maðaraydý. Birkaç kiþi, aradýklarý kimselerin orada olabileceði düþüncesiyle maðaraya kadar geldiler. Maðaranýn giriþi oldukça dardý. Ýki kiþinin rahatlýkla saklanabileceði bir maðaraya benzemiyordu. Saklanmaya daha uygun yerler varken, böyle bir yeri tercih etmeyeceklerini düþündüler. Eðer eðilip baksalar, içeridekileri kolaylýkla görebilirlerdi; ama bakmadýlar. Maðarada kimsenin olmayacaðýna karar verip, geri döndüler. Halbuki Resulüllah ile Ebû Bekir maðaradaydý. Müþrikler maðaranýn önüne geldiklerinde, korku içerisindeki Ebû Bekir, Resulüllah'a eðilerek, sessizce: 'Ey Allah'ýn resulü.' Allah'a yemin olsun ki kendim için korkmuyorum. Senin için korkuyorum. Eðer biraz eðilirlerse bizi görecekler' demiþti. Resulüllah sakin ve ilâhî koruma altýnda olduðundan emin bir halde yoldaþýna korkmamasýný söyledi: 'Korkma! Allah bizimledir. Üçüncüleri Allah olan iki kiþiye kim ne yapabilir? [92]
Müþrikler Resulüllah ve Ebû Bekir'i bulamayýp þehre döndüler. Onlarý bulup getirecek olana ödül vereceklerini ilan edip, haberi her bir yana ulaþtýrdýlar.
Resulüllah ve Ebû Bekir, daha önce kararlaþtýrdýklarý üzere üç gün süreyle maðarada kaldýlar. Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini maðarada geçirdiler. Bu üç gün içerisinde Abdullah akþam olunca þehirdeki haberleri Resulüllah ve babasýna bildirmek için, Esma yiyecek için, Amir b. Füheyhe de hayvanlarýn sütünü saðmak ve süt vermek için gizlice maðaraya gelip-gittiler. Üçüncü gün rehberlik yapacak olan Abdullah b. Uraykit iki deveyi maðaraya yakýn bir yere getirdi. Resulüllah ile Ebû Bekir 13 Eylül 622 pazartesi gecesi maðaradan çýkarak develerine bindiler, Abdullah b. Uraykit'in rehberliðinde hicret yolculuklarýna baþladýlar.
Abdullah b. Uraykit müþrik idi. Fakat Ebû Bekir'in güvendiði, dürüstlüðüne itimat ettiði birisiydi. Resulüllah ve Ebû Bekir'in, rehber olarak bir üçüncü kiþiyi, üstelik bir müþriki seçmiþ olmalarý dikkat çekiciydi. Bunun görünen iki nedeni vardý. En önemlisi, takip edilecek yol güzergâhý pek bilinmeyen bir güzergâhtý. Bu yolu bilen rehber bulmak zordu. Abdullah b. Uraykit yolu biliyordu. Ayrýca, yolculuk develerini ancak bir müþrik kimsenin dikkatini çekmeden üzerleri boþ olarak daða, saklanýlan maðaranýn yanýna getirebilirdi.
ResulûUah'ýn tanýmlamasýyla, dua ibadetin özüdür; kulun Rabbine doðrudan yöneliþidir. Bu nedenle de ResulûUah'ýn hayatýnýn neredeyse her aþamasý duayla doludur. Aynen hicrette olduðu gibi. Resulüllah hicret yolculuðuna baþlarken Rabbine yöneldi ve þöyle dua etti:
Ben hiçbir þey deðilken beni yaratan Rabbim! Bütün hamdler sanadýr. Allahým! dünyanýn zorluklarýna karþý bana yardým et. Zamanýn kötülüklerine ve gecelerin musibetlerine karþý bana yardýmcý ol. Ailemi gözet. Bana rýzýk olarak verdiðin þeyleri bereketli kýl. Beni kendine baðlý kýl. îyi ahlâk üzere beni dosdoðru kýl. Beni, kendine sevdir. Beni insanlarýn insafýna býrakma. Ey güçsüzlerin Rab-bi! Sen benim Rabbimsin. Senin göklerle yeri aydýnlatan yüce zaima sýðýnýyorum. O zatýn ki, karanlýklar kendisiyle aydýnlanmýþ, öncekilerle sonrakilerin iþi, onun sayesinde düzelmiþtir. Beni gazabýna maruz býrakma. Öfkeni üzerime indirme. Nimetinin kaybolmasýndan, azabýnýn üzerime gelmesinden, afiyetinin üzerimden silinmesinden ve bütün gazaplarýndan sana sýðýnýrým. Yakarýþlarým sanadýr. Bana, yapabileceklerimin en hayýrlýsýný yapma gücü ver. Güç ve kuvvet ancak sendendir.[93]
Her ne olursa olsun bir kiþinin eþinden, çocuklarýndan, evinden, ve komþularýndan ayrýlmasý, onlarý bilinmez bir durum içerisinde býrakýp çok iyi bilmediði bir yerlere gitmesi kolay bir þey deðildir. Bir insan olarak Resulüllah'ta hicret sýrasýnda bu zorluðu yaþadý; davayý bir adým daha öteye götürmek, davaya yeni açýlýmlar kazandýrmak için hicret ediyor olsa bile hüzünlüydü. Buruktu. Evinde kalýp, kendi hemþehrileri arasýnda kalýp islâm davetini gerçekleþtirmeyi daha fazla tercih edeceðinden kuþku yoktu. Bu hüzün nedeniyledir ki, Havzere denilen yere geldiklerinde Mekke'ye bakarak þöyle dedi: 'Ey Mekke! Vallahi ben eðer çýkanlmamýþ olsaydým senden çýkmazdým. Bana senden daha guzd bir yer yoktur. Ama ne var ki, kavmim beni senden çýkardý.[94] Hem hicretin anlamýný ve Önemini açýklamak ve hem de Resulüllah'i sevindirip, kuvvetlendirmek için bu sýrada þu ayet vahyolundu: 'Kufan'ý (sana indiren ve onu okumayý) sana farz kýlan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: 'Rabbim kimin hidayet üzere olduðunu ve kimin apaçýk bir sapýklýk içinde olduðunu bilendir.[95] Bu ayet hem hicretin hedefini ifade ediyor ve hem de Resulüllah'a bir müjde veriyordu. Resulüllah yýllar öncesinden Mekke'nin fethi ile müjdeleniyordu. Bu ayetin de açýkça ifade ettiði gibi, hicretin hedefi kaçmak deðildi. Güç toplayýp bir süre sonra tekrar daha güçlü olarak dönmek için yer deðiþtirmekti. Eziyet ve iþkencelerden kurtuluþ hicretteki asýl gayeyi deðil, sadece ikinci dereceden gerekçeyi oluþturuyordu. Resulüllah ve müminler hicretleriyle eziyet ve iþkencelerden kaçmayý deðil, Mekke'de kilitlenip kalan islâm davetini daha canlý ve açýlým saðlar hale getirmeyi hedeflemiþlerdi. Resulüllah, kabile temsilcileri ve eþraflarýyla konuþmalarýnda bunu açýkça ifade etmiþti. Aslýnda bunun sadece müminler deðil müþrikler de farkýndaydýlar ve Resu-lüllah'ý hicreti sýrasýnda öldürmeyi istemelerinin amacý da bu idi. Eðer Resulüllah'ý ellerinden kaçýrrrlarsa, O'nun daha güçlü olarak geri geleceðini düþünüyor, daha da önemlisi biliyorlardý.
Resulüllah ve Ebû Bekir, rehberlerinin eþliðinde mümkün olduðu kadarýyla gündüzleri dinlenip, geceleri yolculuk yaptýlar. Bölge insanlarý Mekkelilerin baþlarýna büyük ödül vaat ettikleri iki yolcunun durumundan haberdar olmuþlardý. Bunlardan birisi olan Süraka, kabilesinden bazý kimselerin çölde üç kiþiyi gördüklerini söylemeleri üzerine, bu kimselerin, haklarýnda ödül vaat edilen kiþiler olabileceðini düþünüp, yakalamak ve ödülü almak için atma atlayýp, yolcularýn görüldüðü söylenen bölgeye hareket etti. Kendisi genç ve kuvvetli birisiydi. Tek baþýna Resulüllah'ý ve Ebû Bekir'i yakalayabileceðine emindi. Bir sûre sonra da aradýðý kiþileri gördü. Yakalamak için atýný mahmuzladý. Ýyice yaklaþtýðý anda at tökezledi, Süraka yere yuvarlandý. Kalktý, tekrar atýna bindi; tekrar hücum etti. At kumlara batýp tekrar tökezledi. Üçüncü kez denedi, yine ayný þey oldu. Bu durum dört defa devam etti. O zaman, baþýna gelenin bir kaza olmadýðýný, bu yolcularý yakalamasýna müsaade edilmediðini anladý. Resulüllah'a seslenip kendisiyle konuþmak istediðini bildirdi. Resulüllah durdu ve bir süre Süraka ile konuþtu. Süraka, Resulüllah'a durumlarýný kimseye söylemeyeceðini, yolculuklarýna güven içerisinde devam etmelerini söyledi. Kendisi de atma binerek geri döndü. Dönüþ yolunda karþýlaþtýðý ödül avcýlarým "Ben bu taraflara baktým; buralarda yoklar' diyerek baþka taraflara yöneltti.[96] Yaþanan tüm bu süreç daha sonra vahyolunan ve müminleri Resule yardýma çaðýran bir ayette þöyle konu edinildi: 'Eðer siz o'na yardým etmezseniz, iyi bilin ki Allah ona yardým etmiþti: Hani yalnýz iki kiþiden biri olduðu halde, inkâr edenler kendisini Mekke'den çýkardýklarý sýrada Ýkisi maðarada iken arkadaþýna 'Üzülme Allah bizimle beraberdir' diyordu. îþte o zaman Allah ona
yardým etti, kalbini yatýþtýran huzur ve güvenini indirdi ve onu, sizin görmediðiniz askerlerle destekledi; inanmayanlarýn sökünü alçaktý. Yüce olan, yalnýz Allah'ýn sözüdür. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.[97]
[85] Enfal sûresi, 8:30
[86] Kasas sûresi, 28:85
[87] Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, III/228, 229; Belâzürî, Ensâbü'l Eþraf, 1/182, 183.
[88] Ibn Hiþam, es-SÝretü'n-Nebeviyye, 11/124; Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 1/227; Ýbnü'l Esir, el-Kâmil fVt-Târih, 11/102.
[89] îsra, 17:80
[90] Enfal, 8:30
[91] Yasin, 36:1
[92] Ahmed, Müsned, 1/4; Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, III/174.
[93] Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, 111/219
[94] Ahmed, Müsned, IV/305; Darimi, Sünen, 11/156; Heysemî, Mecma'ü'z Zevâid, III/283.
[95] Kasas, 28:85
[96] Buharý, Metýakibu'l Ensar 45; Rudanî, Cem'ul-Fevâid, 111/273, 274.
[97] Tevbe, 9:40