Yeni Bir Yurt By: seymanur K Date: 28 Temmuz 2011, 16:05:59
Yeni Bir Yurt
Veda yokuþundan doðdu dolunay,
ALLAH'a þükretmek üzerimize farz oldu.
Ey bize gönderilen peygamber!
Boyun eðmemiz gereken bir emirle geldin bize. (Medineliler)
Resulüllah ve yol arkadaþý Ebû Bekir, hicretleri sýrasýnda emniyetli ama uzun bir yolu tercih ettiler. Önce Mekke'nin güneyine yöneldiler. Bir müddet böyle gittiler. Sonra sahile yaklaþýp, oradan kuzeye, Medine tarafýna döndüler. Mekkelileri yanýltmak için üç gün maðarada beklediklerinden ve hicret için uzun bir yolu tercih ettiklerinden dolayý Mekke'den ayrýldýklarý haberi kendilerinden önce Medine'ye ulaþtý. Medine'deki tüm Müslümanlar büyük bir heyecan ve özlemle Resulüllah'ý ve Ebû Bekir'i beklemeye baþladýlar. Mekke ile Medine arasý normal þartlarda beþ günlük mesafeydi. Beklenen yolcularýn Mekke'den ayrýlýþlarýnýn üzerinden bir hafta geçti. Yolcular artýk gelmeliydiler. Fakat gelmediler. Belki yarýn geleceklerdi. Ertesi gün oldu, fakat yolculardan yine haber yoktu. Bir gün daha, bir gün daha... günler geçtikçe Medine'deki Müslümanlar endiþelenmeye, Resulül-lah'm baþýna kötü bir þey gelmiþ olmasýndan korkmaya baþladýlar. Belki de ödül avcýlarý tarafýndan yakalanmýþ, esir edilmiþlerdi. Birçok bedevi topluluðun, Mekke eþrafýnýn vaadettiði ödülü almak için Resulüllah'm peþine düþtükleri biliniyordu. Baþlarýna bir þey gelmiþ olabilir miydi? Zaman geçtikçe endiþe ve korku arttý; dayanýlmaz bir hâl aldý.
Medine veya Resulüllah'm hicretinden önceki ismiyle Yesrib, o zamanlar toplu bir yerleþim merkezi deðildi. Eni ve boyu yaklaþýk 15 kilometre olan bir ova içerisinde yer alan, birbirlerine birkaç yüz metre ile birkaç kilometre uzaklýktaki irili ufaklý birçok yerleþim merkezinin ortak ismiydi. Hz. Peygamber hicret ettiði zaman, ovadaki tüm yerleþim merkezlerinin toplam nüfusu on bin civarýndaydý. Ovanýn dýþarýyla irtibatý, daðlarýn arasýndaki dar vadilerden geçen yollarla saðlanýyordu. Her yerleþim merkezinde bir veya iki kuyu vardý. Ýnsanlar su ihtiyaçlarýný bu kuyulardan karþýlýyorlardý. Evlerin tamamý taþ veya kerpiçtendi ve büyük çoðunluðu iki katlýydý. Ayrýca her yerleþim merkezinde, 'Utun veya 'Ucum' ismiyle anýlan tamamen taþtan inþa edilmiþ küçük bir kale sayýlabilecek özel yapýlar vardý. Düþman saldýrýsý sýrasýnda buralara sýðýnýlarak savunma savaþý yürütülürdü. Bazý yerleþim merkezlerindeki kalelerin sayýsý onu aþýyordu. Bu da o yerleþim merkezinin nüfusunun çokluðu veya
Daha önce hicret eden Mekkeli Müslümanlar, önceden tanýdýklarý Medineli Müslümanlarýn ikamet ettikleri yerlere göre, ovadaki yerleþim merkezlerine daðýlmýþlardý. Önemli bir kýsmý diðerlerine göre daha güneyde bulunan Küba'da kalýyordu. Küba, ovanýn Mekke tarafýnda yer alan bir yerleþim merkeziydi. Dolayýsýyla, Resulüllah Medine'ye ulaþtýðýnda önce Küba'ya gelecekti. Bu nedenle Kûba'da müslümanlar Resulüllah'm Mekke'den ayrýldýðý haberini alýnca, hergün köyün k ýnda toplanýp beklemeye baþladýlar. Sabah saatlerinde ve ikindi sonrasýnda ufukta Resulüllah'ý bekliyorlar, öðle vaktinin yakýcý sýcaðýnda gölgeliklere ikiliyorlardý. Günler bu þekilde geçiyordu. Günler geçtikçe; günlerin geçmesine baðlý olarak merak, endiþe, korku arttýkça, bekleyenlerin sayýsý da arttý. Artýk, Küba'nýn kýyýsýnda, çölün derinliklerine uzanan bakýþlarla Resulüllah'ý bekleyenler Müslümanlar deðildi. Bölgede yaþayan müþrikler ve Yahudiler de hakkýnda çok þey duyduklarý Resulüllah'ý bir an önce görmenin heyecan ve meraký içerisindeydiler. Müslüman olsun veya olmasýn, hemen herkes, yüksek hurma aðaçlarýnýn tepesinde veya evlerinin damýnda çölden gelecek peygamberi ilk gören olmanýn heyecaný içerisinde bekliyordu. Günler bu þekilde geçiyor, beklenen yolcu gelmeyince umutlar hep bir gün sonrasýna erteleniyordu.
Günler birbirini takip ediyor, fakat Resulüllah'tan bir haber alýnamýyordu. Re-sulüllah'ýn evinden ayrýlýþýnýn üzerinden on iki gün geçmiþti. Kutlu yolcuyu bekleyen herkes o gün sabah saatlerinden itibaren ufku gözlemiþ, yolcularla ilgili en küçük bir karaltýyý herkesten önce fark eden olmanýn þerefini elde edebilmek için çabalamýþ, ama öðle sýcaðý bastýrýnca evine veya bir gölgeliðe sýðýnmýþtý. Öðle saatiydi, nefes almayý zorlaþtýran bir sýcak vardý. Bu saatte çölde yolculuk yapmak imkânsýz denecek kadar zordu. Resulüllah'm böylesi bir sýcakta yola devam edeceðine ve Medine'ye geleceðine ihtimal verilmiyordu. Öðle sýcaðýnýn ortalýðý yakýp kavurduðu saatlerin birisinde, evinin damýnda bekleyen bir .Yahudi'nin sesi duyuldu: 'Ey Arap topluluðu! Müjdeler olsun sizlere! Ýþte nasibiniz, devletliniz, kutlu davetliniz, gelmesini bekleyip durduðunuz ulu kiþiniz geliyor'. Sokaklar bir anda hareketlendi, insanlar evlerinden, gölgeliklerden fýrlayýp, Yahudi'nin iþaret ettiði tarafa yöneldiler. Gözler ufku taramaya baþladý. Beklenen yolcular görülmeye çalýþýyordu. Çok dikkatli bakýnca Seniyyetû Veda tepesinin yakýnlarýnda bir karaltý fark ediliyordu. Acaba geliyorlar mýydý; gelen Resulüllah mýydý? Karaltýlar seçile-miyor, gelenlerin kimler olduðu anlaþýlamýyordu. Herkes dayanýlmaz bir heyecanla bekledi. Bir süre sonra karaltý biraz daha netleþti. Evet geliyorlardý, Resulüllah geliyordu. Her bir aðýzdan sevinç çýðlýklarý yükseldi. Kimisi haykýrýyor, kimisi oynuyordu. Sevinçten kimse ne yapacaðýný bilemiyordu. Sevinç çýðlýklarý gittikçe arttý ve bir süre sonra benzeþti. Müslümanlarýn 'Allahu ekber, Allahu ekber; La ilahe illallah, La ilahe illallah' veya 'Muhammed geldi, Allahu ekber; Muhammed geldi, Allahu ekber' haykýrýþlarý tüm Küba sokaklarýnda yankýlanmaya baþladý. Köyün kýzlarý, sanki bir düðün alayýna katýlmýþlar gibi teflerini çalýyor, oynayýp þarkýlar söylüyorlardý. Herkes kendince bir þeyler söylüyor, bir þeyler yapýyor, sevincini dile getiriyordu. Þarký söyleyenler, kýlýç ve kalkanlarýný çýkarýp savaþ oyunlarý sergileyerek, mutluluklarým açýða vuranlar birbirine karýþtý. Sevinç dalgasý gittikçe büyüdü, büyüdü... Müslümanlar, sevinçten yüreklerinin boþaldýðýný, adeta uçar casýna hafiflediklerini hissederlerken; hiçbir sözün sevinçlerini ifade edemediðini fark ettiler. O andaki mutluluðu ifade edecek kelimeler yoktu. Hiçbir söz o mutluluðu gerektiði gibi ifade edemiyordu. Sevinçten ne yapacaklarým bilemez hâlde birbirlerine bakarlarken müzik yardýmlarýna yetiþti. Kadýnlar ve çocuklar gönülden gelen bir arzuyla, gönüllerde o anda doðan bir þarkýyý teflerin eþliðinde söylemeye baþladýlar:
Veda yokuþundan doðdu dolunay,
ALLAH'a þükretmek üzerimize farz oldu.
Ey bize gönderilen peygamber!
Boyun eðmemiz gereken bir emirle geldin bize.
Küba'da bekleþen bütün Müslüman erkekler Resulüllah'a doðru koþmaya baþladýlar. Bir kýsmý hayvanlarýnýn sýrtýnda, bir kýsmý yayaydý. Herkes, diðer herkesten daha önce Resulüllah'a ulaþmak, O'nu herkesten önce görmek, O'nunla konuþmak istiyordu. Önce hareket eden birkaç genç, hýzla koþup Resulüllah'm yanma vardýlar. Hava çok sýcak olduðu için yolcular mola vermiþler, bir aðacýn gölgesinde oturuyorlardý. Resulüllah'm yanýna herkesten önce varanlar son derece sevinçliydiler, fakat ayný zamanda da þaþýrmýþ bir haldeydiler. Yolcularýn yanma varýnca soru soran gözlerle birbirlerine bakýþtýlar. Aðacýn altýnda iki kiþi oturuyordu ve bunlardan hangisinin Resulüllah olduðunu bilmiyorlardý. Ýçlerinden hiç birisi daha önce Resulüllah'ý görmemiþti. Acaba bu iki kiþiden hangisi Resulüllah idi? Bunu soramadýlar. 'Resulüllah hanginiz?' diyemediler. Sevinç içerisinde, aðacýn altýnda dinlenen yolculara yaklaþýrlarken, 'Ey ALLAH'ýn Resulü! Hoþ geldin. Safalar getirdin!' demekten baþka bir þey yapamadýlar. Kübalý gençler merakla iki yolcuyla da konuþmaya baþladýlar. Hallerini, hatýrlarýný sordular. Fakat bu sýrada sorularýna cevap arýyor, Resulüllah'm yolculardan hangisi olduðunu anmaya çalýþýyorlardý. Bir ara yolculardan birisi ayaða kalkarak, diðerine aðaç dallarýyla gölgelik yapmaya çalýþtý. Ýþte þimdi tanýmýþlardý, Resulüllah oturandý. Zaten o sýrada Mekkeli Müslümanlardan ve Resulüllah'ý görmüþ, konuþmuþ Medineli Müslümanlardan bazýlarý da geldiler. Herkes sevinç içerisindeydi. Birbirlerine sarýlýyor 'Müjdeler bize ki bu mutlu günü gördük' diyorlardý. Mutluluktan göz yaþý döken, mutluluðun coþkusundan nefesi kesilen, sevincinden ne diyeceðini ve ne yapacaðýný bilemeyen bir topluluk halinde Resulüllah'm etrafýný sardýlar.
Resulüllah, kendisini karþýlamak için Küba'dan koþup gelen Müslümanlarla bir süre konuþup, sohbet etti. Durumlarým sordu. Sonra kalkýp devesine bindi. Küba'ya gitmek üzere hareket etti. Küba'ya gelince, Medine'nin eþrafýndan Evs'li Külsum b. Hidm'in davetini kabul ederek, onun evine yerleþti. Daha önce hicret eden Müslümanlardan Ebû Ubeyde b. Cerrah, Mýkdad b. Amr, Habbab b. Eret, Süheyl b. Beyzâ, Safvan b. Beyzâ, Iyaz b. Zubeyr, Vehb b. Sâ'd, Mâmer b. Ebî Þerh, Arar b Ebî Amr, Umeyr b. Avf, Abdullah b. Mahreme de Külsum b. Hidm'in evinde kalýyorlardý. Resulüllah, ev sahibi ve diðer Müslümanlarla bir süre konuþtu. Hâl ve durumlarýnýn nasýl olduklarýný sordu. Bir ara dikkatli bir þekilde çevresindeki kalabalýða bakýndý. Özellikle birisini aradýðý belliydi. Es'ad b. Zurâre'yi göremediðini, nerede olduðunu sordu. Kûba'lý olan Es'ad, kalabalýk arasýnda yoktu.
Resulüllah, ikinci Akabe biati sýrasýnda on iki kiþiyi Medine'deki Müslümanlarýn iþlerini yürütmek, yönetimlerini üstlenmek için seçip görevlendirmiþ, Es'ad b. Zurâre'yi de bu kimselerin sorumlusu olarak tayin etmiþti. Resulüllah, Es'ad b. Zurâre ile görüþerek Medine'deki Müslümanlarýn durumlarýný öðrenmek istiyordu. Fakat Es'ad görünürde yoktu. Onun, Külsum b. Hidm'in evine gelemediði söylendi. Resulüllah, bunun sebebini sorduðunda, Hazreçli olan Es'ad b. Zurâ-re'nin, Evslilerle Ýslâm öncesinden gelen bir kan davasýna sahip olduðu, bu nedenle Evslilerin mahallelerine giremediði bildirildi. Anlaþýlýyordu ki, Müslüman olan Hazreçliler ile Evsliler arasýndaki çekiþme ve fiilî kavgalar her ne kadar sona er-miþse de; geleneksel ayrýlýk ve korkular hâlâ devam ediyordu. Hâlâ Müslüman Hazreçliler ve Evsliler bir araya gelmekten kaçmýyor, birbirlerinin bölgelerine girmeye çekmiyorlardý.
Resulüllah'ý görmek isteyen, üstelik O'nun tarafýndan sorulduðunu duyan Es'ad b. Zurâre akþam olunca baþýný örtüp, tanýnmayacak bir kýyafetle Resulüllah'm yanýna geldi. Ýslâm öncesi kýrgýnlýklarýn kalplerde yaþamaya devam ettiðini, bu nedenle tedbir alarak gizlice gelmek zorunda kaldýðým, kendisine bir zarar gelmesinden korktuðunu söyledi. Bu problemin bir an önce çözülmesi gerekiyordu. Elbette ki kalplerdeki kin ve düþmanlýklarý bir anda yok etmek zordur. Ancak buna raðmen birþeyler yapýp öncelikle ve hemen Es'ad b. Zurâre'nin probleminin çözülmesi gerekiyordu. Bu ise himaye ile gerçekleþebilirdi. Resulüllah, Müslümanlardan güçlü bir ailenin Es'ad b. Zurâre'yi himayesine almasýný, Es'ad'ýn çekinmeden her mahalleye gidebilir duruma gelmesini istedi. Müslümanlardan bazýlarý 'Ey ALLAH'ýn Resulü! Onu sen himayene aV dediler. Bu isabetli bir teklifti. Resulüllah teklifi kabul etti ve Esad b. Zurâre'yi himayesine aldýðýný ilan etti. Es'ad b. Zurâre o günden sonra Evslilerin mahallelerine korkmadan girdi. Hiç kimse, Resulüllah'm himayesindeki bir kiþiye kin ve düþmanlýkla bakmadý; hakkýnda bir kötülük düþünmedi.
Resulüllah Küba'da on iki gün kaldý.[1] Bu süre içerisinde Medine'nin diðer yerleþim merkezlerindeki Müslümanlar kendisini görmek ve konuþmak için sýklýkla Küba'ya gelip gittiler. Resulüllah, Külsum b. Hidm'in evinde kalýyor, ama ziyaret-çileriyle Sâ'd b. Hayseme'nin evinde görüþüyordu. Çünkü, Sâ'd b. Hayseme bekârdý ve evi geniþti. Onun evindeki görüþmeler ve kalabalýklar hiç kimseyi rahatsýz etmiyordu. Halbuki Külsum b. Hidm'in evi kalabalýktý. Kalabalýðýn daha da artmasý nedeniyle kadýnlar ve çocuklar rahatsýz olabilirlerdi. Resulüllah bu tercihiyle, her þartta insanlarýn durumlarýný gözetmede ayrýntýlara ne kadar dikkat ettiðini bir kez daha göstermiþ oldu.
Resulüllah Küba'da kaldýðý süre içerisinde Müslümanlarýn arasýndaki bazý problemleri çözdü, aralarýndaki kardeþlik baðým güçlendirdi. Kûba'daki Müslümanlarýn eskiden beri cemaatle namaz kýldýklarý Külsum b. Hidm'e ait bir düzlüðü duvarla çevirtip, bir kýsmýnýn da üstünü de örttürerek islâm'ýn ilk mescidini inþa etti. Kendisi de bu inþa iþinde fiilen çalýþtý. Esasen, Mekke yýllarýnda, Ammar b. Yâsir ve Ebû Bekir evlerinin bir kýsmýný sadece namaz kýlmaya tahsis ederek, bir tür mescit inþa etmiþlerdi. Fakat bu mekanlar þahsa aitti ve Mekke'deki müþriklerin zorbalýklarý nedeniyle Müslümanlar cemaat halinde namaz kýlamýyorlardý. Dolayýsýyla o iki mekan hiçbir zaman gerçek bir mescit niteliðine sahip olamamýþtý. Resulüllah, imamlýðým yaptýðý ilk Cuma namazýný Kûba'daki mescitte kýldýrdý. Böylelikle, hicretten önce Medine'deki Müslümanlar tarafýndan kýlýnmaya baþlanan Cuma namazý, müþriklerin saldýrýlarýndan korkmadan toplanabilecekleri bir yere taþýndýklarý için artýk Mekkeli Müslümanlar tarafýndan da kýlýnmaya baþlanmýþ oldu. Resulüllah, kýldýrdýðý bu ilk Cuma namazýnýn hutbesinde Müslümanlara bazý hatýrlatmalarda bulundu. Bazý istek ve tavsiyelerini dile getirdi. Özellikle Medineli Müslümanlarýn (Ensar'm), Mekke'den hicret etmiþ ve hepsi de yoksul-laþmýþ Müslümanlara yardýmcý olmalarýný, mallan konusunda cimrilik etmemelerini istedi.
Suheyb b. Sinan hicrete geç karar verenlerdendi. Hicret etmek için Mekke'den ayrýlacaðý sýrada bir grup müþrik tarafýndan yakalanmýþtý. Süheyb, kendisini yakalayan müþriklere sahip olduðu bütün mal varlýðýný vererek hicretine izin alabilmiþ ve Küba'da ikamet eden Resulüllah'a yetiþmeyi baþarmýþtý. Suheyb, aralarýnda Hz. Ömer'in de bulunduðu bir grup Müslüman'la birlikte hurma yemek üzereyken Resulüllah'm yanma geldi. Resulüllah, Süheyb'i görünce sevindi. Hemen yerinden kalkýp Süheyb'e sarýldý. Bütün malýný vererek hicretine izin almasý nedeniyle kazandý! Suheyb kazandý! Suheyb kârlý bir ticaret yaptý ve bu ticaretten kârlý çýktý'1 dedi. Elinden tutup Süheyb'i yanma oturttu. Durumunu sordu. Suheyb yolculuk sýrasýnda gözlerinden rahatsýzlandýðýný, çok iyi göremediðini söyledi. Suheyb bir yandan Resulüllahla konuþurken, bir yandan da önündeki kapta bulunan hurmalara bakýyordu. Çünkü çok acýkmýþtý. Resulüllah'm hurma yemesini söylemesi üzerine, adeta hücum edercesine eli hurma yýðýnýna gidip gelmeye baþdi Hurmalarý peþ peþe aðzýna atýyordu. Fakat hurmalarýn en iyisini, tazesini seviyordu. Herkes durup Süheyb'i seyretmeye baþladý. Suheyb'in hurmalarý seçip, peþ peþe aðzýna atmasýný seyreden Hz. Ömer gülümseyerek 'Ey ALLAH'ýn Resulü! Suheyb hem gözünden rahatsýz olduðunu, iyi göremediðini söylüyor, hem de hurmalarýn en iyisini bulup yiyor. Bu nasýl bir iþ!y dedi. Suheyb sitemi duymuþtu. Resulüllah'a bakarak ýEy ALLAH'ýn Resulü! Ömer doðru söylüyor. Gözüm gerçekten aðrýyor. Ama, ikisi de aðrýmýyor. Ben daha iyi gören gözümle hurmalarý seçip alýyorum' dedi. Resulüllah gülümsedi, Süheyb'e devam etmesini söyledi.[2] Bu sýrada vahyolunan bir ayette Suheyb'in hicreti konu edilerek, o ve onunla ayný durumda olanlar övüldüler 'Ýnsanlardan öyleleri de var ki, ALLAH'ýn rýzasýný kazanmak için kendini ve malýný feda eder. ALLAH kullarýna þefkatlidir.[3]
Resulüllah, Mekke'den ayrýlýrken, müþrikleri aldatarak oyalayýp vakit kazanmak için Ali'yi yataðýna yatýrmýþ ve yanýnda bulunan Mekkelilere ait bazý emanetleri ertesi gün sahiplerine iade etmesini söylemiþti. Ayrýca, iþini bitirdikten sonra hemen yola çýkmasýný ve kendisine yetiþmesini de söylemiþti. Ali söylenenleri aynen yapýp, emanetleri sahiplerine teslim edince Mekke'den ayrýldý. Zorluklarla dolu, yorucu bir yolculuðu takiben Küba'ya gelebildi. Ali, Resulüllah'a yetiþmiþ ve Küba'ya gelmiþti fakat yolculuðu çok zor þartlarda geçtiði için yorgundu, ayaklarý yaralanmýþtý. Küba'ya gelir gelmez yorgunluktan yýðýlýp kaldý. Bir adým dahi atacak hali yoktu. Resulüllah'a, Ali'nin Küba'ya geldiði, ancak ayaklarý yaralý ve çok yorgun olduðu için yerinden kalkamadýðý bildirildi. Resulüllah, Ali'nin geldiðini duyunca sevindi. Hemen kalkýp onun bulunduðu eve gitti. Ayaklan kanlar içinde, yorgunluktan kýpýrdayamaz hale gelmiþ Ali'yi görünce duygulandý. Ona sarýldý. Yanma oturup ayaklarýný kucaðýna alarak sývazladý ve dua etti. Bu sýrada gözlerinden yaþlar akýyordu.
Küba, Müslümanlar için Mekke'yle kýyaslanamayacak oranda güvenilir bir yerdi. Müþrikler ve Yahudiler çoktu, ama Ýslâm'a ve Müslümanlara açýkça düþmanlýk yapan hiç kimse yoktu. Fakat buna raðmen, baþta Resulüllah olmak üzere tüm Müslümanlar, o zamana kadar bildikleri ve davranýþlarýna alýþtýklarý Mekke müþriklerinden daha farklý bir düþman tipiyle ilk defa Küba'da karþýlaþtýlar. Bunlar münafýklardý. Münafýklar, Ýslâm'a ve Müslümanlara yönelik kinlerini, düþmanlýklarýný açýða vuramayan ve Müslüman görünme ihtiyacý hisseden kimselerdi. Fýrsatýný buldukça düþmanlýklarýnýn gerektirdiði þekilde davranmaktan geri kalmýyorlardý. Düþmanca giriþimlerden birisini Resulüllah'm Küba'da kaldýðý günlerde gerçekleþtirdiler. Gecenin karanlýðý çökünce, eteklerine topladýklarý taþlarla Resulüllah'm kaldýðý evi taþladýlar. Amaçlarý Resulüllah'ý korkutup kaçýrmaktý.
Resulüllah Küba'da kalýyordu ama amacý ovanýn merkezindeki Cevf ismiyle anýlan bölgeye yerleþmekti. Böylelikle ovadaki tüm yerleþim merkezine eþit mesafede ikamet ediyor olacaktý. Resulüllah, Kûba'daki iþlerini bitirdikten sonra, Neccar oðullarýndan bir grup gencin eþliðinde, yol arkadaþý Ebû Bekir'le birlikte Cevf bölgesine hareket etti. Yol uzun sayýlmazdý. Yolculuðu sýrasýnda, evi yol üzerinde bulunan Abdullah b. Ubeyy'i ziyaret etmek istedi. Medine'nin eþrafýndan olan Abdullah b. Ubeyy, bazý Medineliler Müslüman olduklarý ve Resulûllah'ý Medine'ye davet ettikleri günlerde, Medine'nin kralý ilan edilmek üzereydi. Hatta, Yahudi bir kuyumcuya krallýk tacý bile sipariþ edilmiþti. Ama Ýslâm'ýn Medine'de taraftar bulmasý ve Resulüllah'ýn Medine'ye hicret etmesi Abdullah b. Ubeyy'in hayallerini sona erdirmiþti. Yakm zaman öncesine kadar Medine'nin en itibarlý kiþisiyken, artýk kapýsýna gelen, krallýðým kabul ettiðini bildiren kimse yoktu. Herkes Resulüllah'ýn yanýnda yer alýyordu. Bu nedenle Abdullah b. Ubeyy, hayallerinin gerçekleþmesine engel olan Resulüllah'a karþý kin ve düþmanlýkla doluydu. Fakat düþmanlýðýný açýða vurmasýnýn kendisine zarardan baþka bir þey getirmeyeceðini de biliyordu. Zira, adamlarýnýn çoðu Müslüman olmuþ ve Resulüllah'a baðlanmýþlardý. Resulül-lah, Abdullah b. Ubeyy'in kendisine kýzgýn olduðunu, kalbinin öfkeyle dolup taþtýðýný biliyor; fakat onun bu öfkesine hak veriyordu. Bu nedenle de Abdullah b. Ubeyy'i ziyaret ederek öfkesini dindirmek ve bu ziyaretiyle onun Medineliler gözünde tamamen kaybolmak üzere olan itibarýný devam ettirmek arzusundaydý. Resulüllah, Abdullah b. Ubeyy'in evine yaklaþtý, ama hiçte hoþ olmayan bir þekilde karþýlandý. Ukala bir tavýrla kapýyý açan Abdullah b. Ubeyy, Resulüllah'a, niçin geldiðini ve ne istediðini sordu. Resulüllah'ýn, ziyaret amaçlý geldiðini söylemesi üzerine 'Sen, seni davet edenlere git ve onlarýn evinde otur' diyerek evine girip, kapýyý kapadý. Sâ'd b. Ubâde, Abdullah b. Ubeyy'in kabalýðýnýn Resulûllah'ý üzmesinden ve bu davranýþýn tüm Medineliler tarafýndan paylaþýldýðý düþüncesine kapýlmasýndan çekindiði için durumu açýklamak ihtiyacý hissederek; 'Ey ALLAH'ýn Resulü! Onun bu davranýþýna üzülme. Sen bize geldiðin zaman o krallýk hayalleri kuruyordu. Hazreç oðullarý onu kendilerine kral seçeceklerdi, îþte þurasý benim evim, evimi þereflendir. Benim misafirim oV dedi. Resulüllah, Sâ'd b. Ubâde'nin teklifine teþekkürle karþýlýk verdi ve yoluna devam etti.
O gün cuma idi. Küba'dan CevFe yolculuk sýrasýnda öðle vakti oldu. Resulüllah, Ranuna denilen yere gelince yanýndaki Müslümanlarla cuma namazý kýldý. Daha sonralarý bir mescit inþa edilen ve 'Mescid-i Atika' veya 'Mescid-i Cuma' ismiyle anýlan bu yerdeki hutbesinde sayýsý yüz civarýnda olan cemaate islâm'dan bahsetti; ve hareketleri konusunda uyarýp bazý nasihatlarda bulundu. Hutbesi þöyleydi:[4]
Hamd, ALLAH'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardým ister, O'ndan maðfiret ve hidayet dilerim. O'na iman ederim. O'na nankörlük etmem. Düþmanlýðým O'na nankörlük edenedir. ALLAH'tan baþka ilâh bulunmadýðýna, tek olduðuna ortaksýz olduðuna, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduðuna, Mu-hammed'i hidayet, hak din, nur ve öðüt ile gönderdiðine þahitlik ederim. Ey insanlar! O ALLAH ki, peygamberlerin arasýnýn açýldýðý, ilmin azaldýðý, insanlarýn sapkýnlýða düþtüðü bir zamanda kulunu, tam bir hidayet, tam bir nur ve en güzel öðüt olan Kur'an ile gönderdi.
Ey insanlar! Sözlerin en güzeli ALLAH'ýn kitabýnýn sözleridir. ALLAH kimin kalbini Kur'an'la süsler ve onu küfürden sonra islâm'a mensup kýlarsa; o da Kur'an'm sözlerini insanlarýn sözlerine tercih ederse; iþte o kimse felaha erer; kurtulanlardan olur. ALLAH'a ve resulüne uyan doðru yolu bulmuþtur. ALLAH'a ve resulüne karþý gelen de azgýnlýk ve taþkýnlýða saplanmýþ, sapýklýða düþmüþtür. ALLAH'ýn sizi sakýndýrdýðý þeylerden sakýnýn. Bundan daha üstün bir hatýrlatma ve bundan daha deðerli bir nasihat yoktur.
Ey insanlar! Sadece ALLAH'a ibadet edin; O'na hiçbir þeyi ortak koþmayýn. O'ndan sakýnýlmasý gerektiði gibi sakýnýn. ALLAH'ý sevin, ALLAH'ýn sevdiðini sevin. ALLAH'ýn kitabýndan usanmayýn; O'nun zikrinden kalbinize darlýk gelmesin. O'nun kitabý, yaratýlan her þeyin üstününü s'eçip ifade eder; amellerin hayýrlýsýný, kullarýn seçkinlerini, kýssalarýn iyisini anlatýr. Haram ve helâlleri bildirir. Güzel sözlerinizle ALLAH'ýn söylediklerini tasdik edin ve söyleyin. ALLAH'ýn ihsan ettiði rahmet ve sevgiyle birbirlerinize karþý muhabbetli olun. Ey insanlar! ALLAH'tan baþkasýnda kuvvet ve kudret yoktur. ALLAH'ýn düþmanlarýna düþman olun. O'nun yolunda gereði gibi cihad edin.
Ey insanlar! Kendinizi ahirete hazýrlayýn. Ahiret azýðýnýzý kendinizden önce gönderin ki oraya gittiðiniz zaman hazýr bulabilesiniz. Þunu bilin ki hepiniz öleceksiniz ve malýnýz sahipsiz, sürüleriniz çobansýz kalacak. Rabbiniz size 'Benim elçim size gerekli þeyleri bildirmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsan da bulundum. Sen bunlardan kendine ahiret payým ayýrdýn mý?' diye soracak. Eðer azýðýnýzý önceden göndermemiþseniz saðýnýza bakacaksýnýz, solunuza bakacaksýnýz ve cehennemden baþka bir þey göremeyeceksiniz. Öyle ise yarým hurma ile de olsa, kendinizi cehennemden uzak tutun. Gücü yeten hayýr iþlemeyi ertelemesin. Onu bulamayan da güzel sözle kendisini cehennemden korusun. ALLAH'ýn rahmet ve bereketi üzerinize olsun.[5]
Resulüllah namaz sonrasýnda Cevf e olan yolculuðuna devam etti. O'nun Küba'dan ayrýldýðýný duyan herkes yollardaydý. Cevf de yaklaþýk beþ yüz kiþiden oluþan bir kalabalýk tr.afmdan karþýlandý. Herkes tarifi mümkün olmayacak bir mutluluk içerisindeydi. Herkesin yüzü gülüyor, sevinç gösterilerinde bulunuyorlardý. Enes b. Malik, o günün tanýklarýndan birisi olarak þunu söylemiþtir: 'Ben, Resulüllah in Medine'ye geldiði günden daha güzel, daha parlak ve daha coþkulu bir gün görmedim. [6]
Herkes mutluydu. Ama bu mutluluk kýsa süre sonra bir çekiþmeye dönüþtü.
Her Müslüman, kutlu misafirin ev sahibi olma þerefini kimseye kaptýrmamanýn çabasýný yürütüyordu. Fýrsatýný bulan kendisini Kusva'nm önüne atýyor ve Ey Allah'ýn resulü! Anam babam sana feda olsun! Bizde kuvvet ve servet var. Bizim evimizi þereflendir. Bizim misafirimiz ol' diyordu. Resulûllah ise, bütün bu isteklere, bu misafirperverlik yarýþýna 'ALLAH onlarý size hayýrlý etsin; mübarek kýlsýn' diyerek dua ediyordu. O, her kimin evini seçerse, diðerlerinin üzüleceðini, kendilerinin tercih edilmediði gibi yanlýþ bir kanaate sahip olacaðýný biliyordu. Çözümü devesi Kus-va'ya býraktý. Nasýl olsa bir hayvanýn tercihine kimse itiraz etmez ve küsmezdi. Kusva her nerede çökerse orada kalacaðým, oranýn sahibine misafir olacaðýný söyledi. Artýk bütün gözler Kusva'daydý. Müslüman olan Cevfli herkes Kusva'nm kendi evlerinin avlusunda, kendi bahçelerinde çökmesi için dualar ediyordu. Serbest býrakýlan Kusva bir süre gezinip sonra bir bahçeye gelince durdu ve çöktü. Bir anda sevinç çýðlýklarý ile üzüntü ifadeleri birbirine karýþtý. Bazýlarý kutlu misafirlerine ev sahipliði yapamamanýn üzüntüsüyle kahrolurken, Neccar oðullarý sevinçlerinden ne yapacaklarýný þaþýrmýþ bir hâlde birbirlerine sarýldýlar. Bu arada, kimseye çaktýrmadan Kusva'yý tekmeleyenler vardý. Olurdu ki, Kusva kalkar da, belki de kendi bahçesinde veya evinin önünde çökerdi. Fakat bir kez çöken Kusva yerinden kalkmadý. Kusva'nýn çöktüðü yer Neccar oðullarýna ait olduðu için Resulûllah, Neccar oðullarýndan birisinin evinde kalacaðýný bildirdi. Bu sefer de Neccar oðullarýnýn arasýnda misafirlerini paylaþamamamn itiþmeleri-kakýþmalarý görüldü. Sonunda kura çekildi ve kura Ebû Eyyûb el-Ensarî'ye çýktý. Ebû Eyyûb yedi ay süreyle kutlu misafirinin ev sahipliðini yapma þerefine sahip oldu.
Resulûllah, Ebû Eyyûb el-Ensarî'nin evine giderken bir grup kýz çocuðu etrafýný sardý. Sevinçliydiler. Ellerindeki tefleri çalarak 'Neccar oðullarýnýn kýzlarýyýz bizi Ne hoþtur komþuluðu Muhammed'in!' diye þarký söylüyorlardý. Resulûllah durdu ve 'Beni seviyor musunuz?' diye sordu. Çocuklar hep bir aðýzdan "Ey ALLAH'ýn Resulü! Seni çok seviyoruz' diye baðýrdýlar. Resulûllah yürekten gelen bu sözlere sevindi ve 'Vallahi ben de sizleri seviyorum [7] dedi. Sonra eve girdi.
Ebû Eyyûb için, Resulüüah'a ev sahipliði yapmak, ifadesi mümkünsüz bir mutluluk, deðeri tahmin edilemeyecek bir þerefti. Herkesin gýpta ettiði, kýskandýðý birisi olmuþtu. Ýnsanlarýn en kutlusuna ev sahipliði yapmanýn mutluluðunu, sonsuz þerefini hayatý boyunca doyasýya yaþadý. Fakat, iki katlý evinin alt katma kendi isteðiyle yerleþen Resulüllah'm üstünde yaþýyor olmaktan rahatsýzlýk duyuyordu. Resulûllah kabul etmek istemediði halde, zorlada olsa kendisi alt kata geçip, Resulüllah'ý üst kata çýkardý. Artýk daha da mutluydu. Resulüllah'ý evlerinde misafir etme þerefini kaçýrdýklarý için üzülen diðer Müslümanlar ise, O'na hizmet þerefinden pay alma yarýþýna giriþtiler. O'nun ihtiyaçlarýný karþýlamaya çalýþýyorlar, en güzel yemeklerini O'na sunuyorlardý. Resulûllah ise kendisine gelen bu yiyecekleri her seferinde yoksul Müslümanlarla paylaþýyordu.
Fbû Eyyûb, evinde kaldýðý yedi ay içerisinde Resulüllah'ý daha yakýndan tanýdý Tanýdýkça daha da çok sevdi. O'na her geçen gün daha derin bir sevgi ve saygý ile baðlandý. O'nu yakýndan tanýyan bir Medineli olduðu için, Medineli diðer Müslümanlar, kendisinden hep Resulüllah'ý soruyor, o da büyük bir mutlulukla kutlu misafirini dostlarýna, komþularýna anlatýyordu. Kendisine, Resulüllah'm zor beðenen, kaprisli birisi olup olmadýðý soruluyordu. Zira O'nu herhangi birisi olarak deðil, Medine'nin kralý olarak görüyorlardý. Kanaatlerince krallarýn sahip olduðu gurur ve kapris az da olsa O'nda da olmalýydý. Fakat Ebû Eyyûb'dan aldýklarý cevap kanaatlerini desteklemiyordu. Ebû Eyyûb, O'nun çok mütevazý birisi olduðunu söylüyordu. Bu sefer 'O'nun sevmediði yemekler neler? Hangi yemekleri daha çok seviyor?' diye soruyorlardý. Bu sorularýna aldýklarý cevap, umduklarý ama hâlâ düþüncelerinde bir peygamberi bir kraldan ayýracak kriterler netleþmediði için beklemedikleri bir cevaptý: 'O yemek ayýrmýyor. Hiçbir yiyeceði beðenmezlik yapmýyor. Kendisine ne takdim edersek onu yiyor. Kendisi için özel bir istekte bulunmuyor. Fakat sanki keþkeði biraz daha fazla seviyor gibi. [8] Ebû Eyyûb, bir baþka seferinde de ayný nitelikte soruya, Resulüllah'm soðan ve sarýmsak yemekten kaçýndýðýný ve bunun gerekçesini ise 'Ben insanlarla konuþan bir kiþiyim. Bunlarýn kokusu nedeniyle insanlarý rahatsýz etmekten çekinirim [9] diyerek açýkladýðýný söyledi.
[1] Resulüllah'm Küba'da kalýþ süresiyle ilgili rivayetlerde farklý sayýlar yer almaktadýr. Aðýrlýklý görüþ, Küba'da ondört gün kaldýðýdýr. Ancak bu görüþ, diðer bazý bilgilerle bir arada düþünüldüðünde yanlýþtýr. Þöyle ki; Resulüllah'ýn Pazartesi günü Küba'ya geldiði, ilk Cuma namazýný Küba'da kýldýðý ve yine bir baþka Cuma günü Küba'dan ayrýldýðý, bu yolculuðu sýrasýnda ikinci cuma namazýný Küba ile Medine arasýndaki bir yerde kýldýðý kesin olarak bilinmektedir. Buna göre Resulüllah Küba'da on iki gün kalmýþ olmalýdýr.
[2] ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, III/228, 229; Belâzürî, Ensâbü'l Eþraf, 1/182, 183.
[3] Bakara, 2:207
[4] Bu hutbe, içeriði ayný olmak üzere kaynaklarda çok farklý uzunluklarda ve biçimlerde rivayet edilmektedir. Burada mevcut rivayetler dikkate alýnarak ortak bir metin oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr.
[5] Hakim, Müsteârek, 111/399
[6] Taberî, TarihtiY-Rusüî ve'l-Mülûk, 11/255, 256; Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, III/259; Kurtubî, el-Cami'u li Ahkâmi'l Kur'an, XVIlI/98.
[7] Ibn Sâ'd, Tabakat, V 233, 234; Hakim, Uüstedrek, 111/12.
[8] Belâzürî, Ensâbü'l Eþraf, V 267.
[9] Ahmed, Müsned, IV/462.