Hz.Muhammedin Ýslam Daveti
Pages: 1
Hayber By: seymanur K Date: 22 Temmuz 2011, 13:39:08
Hayber


Biz sana doðrusu apaçýk bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin geçmiþ ve gelecek günahým baðýþlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doðru bir yo­la iletir. Ve sana þanlý bir zaferle .yardým eder. Ýmanlarýný bir kat daha arttýr-sýnlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin or­dularý Allah'ýndýr. Allah bilendir, her þeyi hikmetle yapandýr. (Bütün bu lü-tuflar) mümin erkeklerle mümin kadýnlarý, içinde ebedî kalacaklarý, zemi­ninden ýrmaklar akan cennetlere koymasý, onlarýn günahlarýný örtmesi için­dir. Ýþte bu, Allah katýnda büyük bir kurtuluþtur. [303]

Hicretin yedinci yýlýnda, Hudeybiye'den iki ay sonra (Haziran 628), Resulüllah Müslümanlardan savaþ için hazýrlanmalarýný istedi. Hedef, Medine'nin yaklaþýk 180 km kuzeyindeki, Arap yarýmadasýnýn en önemli Yahudi yerleþim merkezle­rinden birisi olan Hayber'di. Yedisi büyük olmak üzere birçok kale ve burçlar top­luluðunun ortak ismi olan Hayber, büyük tarým alanlarýna, hurmalýklara sahip bir vadide yer alýyordu. On binin üzerinde savaþçý çýkarabilecek kadar da büyük nü­fusa sahipti. Halk zengindi. Hayber Yahudilerinin zenginlikleri savaþ araç ve ge­reçlerine de yansýmýþtý. Son derece güçlü bir askerî donanýma sahiptiler. Ayrýca, Araplar tarafýndan bilinmeyen mancýnýklarý da vardý. Hayber, sayý olarak ve savaþ teknolojisi olarak son derece geliþmiþ ve zengin imkânlara sahip olduðu için yarý­madanýn ortasýnda Araplarla çevrili coðrafyada bir kale gibi güçlü ve saðlamdý. Za­ten Hayber, îbranice 'kale' anlamýna gelen bir isimdir.

Resulüllah, Hudeybiye dönüþü, Hayber'i Müslüman coðrafyasýnýn parçasý ha­line getirmeye karar verdi. Kararýnýn nedeni, sadece bir bölgeyi fethetmek arzusu deðildi. Hayber'e yöneliþin çok önemli ve güçlü nedenleri vardý. Bunlarýn içerisin­de en önemlisini, Medine'den kovulan Nadirlerin önemli bir kýsmýnýn Hayber'e yerleþerek buradaki dindaþlarýnýn da destekleriyle yarýmada da Müslümanlara yö­nelik harekâtlarýn organizasyonunda ve finansmanýnda etkin rol almalarý oluþtu­ruyordu. Hayber, Müslümanlar için bir fitne ve fesat yuvasý durumundaydý. Mek­ke den sonra ikinci önemli düþman merkezini Hayber oluþturuyordu. Hendek savaþý, Hayber Yahudilerinin giriþim ve destekleriyle gerçekleþmiþti. Hayberliler, Hendek savaþýnda Medine'yi kuþatan on bin kiþilik ordunun teþkili için Kureyþ'i kýþkýrtmak ve desteklemekle kalmamýþ, ayrýca Ehabiþleri, Sakifleri, Gatafanlan da ayný þekilde kýþkýrtýp desteklemiþlerdi. Müslümanlarýn üzerine yürümeleri þartýy­la tüm bu müþrik Araplara son derece yüksek oranlara ulaþan Hayber'in bir yýllýk hurma ürününü vaat etmiþlerdi. Aslýnda bu bile, Müslümanlar açýsýndan Hayber'e yönelik bir harekât için baþlý baþýna yeterli ve geçerli bir gerekçeydi. Fakat Hay-ber'in islâm karþýtý faaliyetleri bununla da kalmamýþtý. Müslümanlara yönelik düþ­manca harekâtlarýn merkezi olma özelliðini Kurayza kuþatmasýný takiben daha da belirginleþtirmiþti. Hatta bir ara Medine üzerine yürümeyi de planlamýþlardý. Böl­gedeki bazý kabileleri ve özellikle Gatafanlan Müslümanlarýn üzerine salabilmek için yoðun bir faaliyette bulunuyorlardý. Resulüllah bu giriþimlerden haberdar olunca durumu yerinde öðrenmek amacýyla Abdullah b. Revâha'yý Hayber'e gön­derdi (Ocak 628). Abdullah'ýn getirdiði haberler duyumlarý doðruluyordu. Bu Hayber'e yönelik bir harekâtý kaçýnýlmaz-kýlýyordu.

Hudeybiye'yi takiben Medine'ye gelinince, Resulüllah Hayber'e yönelik bir ha­rekâta hazýrlanýlmasý talimatýný verdi. Ancak bu aþamada ilginç bir durum yaþan­dý. Umre ziyareti amacý ile çýkýlan ve Hudeybiye anlaþmasý ile sonuçlanan tehlike­li yolculuða katýlmayan, katýlmamak için bahaneler uyduran, en küçük bahanele­ri kendilerince büyük gerekçelere dönüþtürüp evlerinde kalanlar, bu yeni harekâ­týn Hayber'e olduðunu öðrenince son derece istekli bir þekilde hazýrlýklara baþla­dýlar. Hayber'e gidecek ordunun mensubu olmak konusunda birbirleriyle yarýþa girdiler. Tüm Medine ve çevresini büyük bir hazýrlýk telaþý sardý. Ancak Resulül­lah Hayber'e yönelik harekâta ancak Müslümanlarýn katýlabileceðini, katýlacak Müslümanlarýn ise sadece umre yolculuðuna katýlanlar olacaðýný bildirdi. Umre yolculuðuna katýlmayan ve kendisinin Müslüman olduðunu söyleyenlerin ister­lerse katýlabileceklerini, ancak elde edilecek ganimetlerden onlara bir pay veril­meyeceðini de bildirdi. Bu, Hudeybiye dönüþü vahyolunan ayetlerin gerektirdiði bir durumdu. Hudeybiye dönüþü vahyolunan ayetlerin bir kýsmýnda, Müslüman­lara Hudeybiye fethinden ayrý olarak yakýn bir fethin müjdesi verilmiþti. Bu fethe umre seferinde bulunmayanlarýn katýlmak isteyecekleri, onlarýn engellenmesi em­redilmiþti. Ayet þöyleydi: 'Siz ganimetleri almak için gittiðinizde seferden geri kalan­lar: 'Býrakýn, biz de size katýlalým' diyeceklerdir. Onlar, Allah'ýn sökünü deðiþtirmek isterler. De ki: 'Siz asla bize katýlmayacaksýnýz- Allah daha önceden sizler için böyle buyurmuþtur' Onlar size: 'Hayýr, bizi kýskanýyorsunuz' diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.[304]

Umre seferine katýlmaktan kaçýnanlar Hayber seferine katýlmak için can atý­yorlardý. Çünkü umre seferinin zorluklarla dolu, sonunun kötü sonuçlanmasý kuvvetle muhtemel bir sefer olmasýna karþýlýk, Hayber seferi öyle deðildi. Umre seferi olumlu sonuçlansa bile sonunda maddî getiriþi olmayacaktý. Fakat Hay-ber'in fethedilmesi demek büyük zenginlik demekti. Hayber'in görünüþteki tek zorluðu, savaþýn güçlü kalelere sýðýnmýþ sayýca fazla düþmana karþý yürütülecek olmasýydý. Ancak o günün þartlarýnda artýk kalenin güçlü olmasý, düþmanýn sayý­ca fazla olmasý önemli görülmüyordu. Müslümanlarýn o günlerdeki genel psiko­lojileri bu savaþýn baþarýyla sonuçlanacaðýný gösteriyordu; zira o ana kadar bütün savaþlar, bütün olumsuzluklara raðmen, hep Müslümanlarýn lehine sonuçlanmýþ­tý Müslümanlarýn karþýsýnda sayý çokluðu önemli deðildi ve dolayýsýyla geçmiþte­ki savaþlarýn sonuçlarýný yakinen bilen korkaklar ve münafýklar için Hayber'e ka­týlmak korku nedeni deðildi. Büyük oranlara varan ganimet beklentisi ise varolan korkularý silip atýyor; korkaklar ve münafýklar ele geçirecekleri ganimetlerin ha­yaliyle sevinç çýðlýklarý atýyorlardý. Fakat, Resulüllah'ýn bu sefere sadece Müslü­manlarýn katýlabileceðini ve diðerleri katýlsa bile umreye katýlanlarýn dýþýndakile­re ganimet verilmeyeceðini ilan etmesi, korkaklar ve münafýklar için duyabilecek­leri en kötü haber oldu.

Müslümanlarýn Hayber'e yönelik bir harekâtýn hazýrlýklarýný yürüttükleri, Mekke'de duyulunca Kureyþ þaþýrdý. Hayber gibi on bin savaþçýsý ve son derece saðlam kaleleri olan bir yeri Müslümanlarýn ele geçirmesini imkânsýz gördüler. Resulüllah'ýn, sonu kendileri için olumsuz olacaðý belli bir savaþa giriþmeyecek kadar akýllý olduðunu düþünüp, eðer bir hazýrlýk içindelerse bunun nedeninin baþka olacaðýný iddia ettiler. Fakat ayný zamanda da seviniyorlardý. Yanýlýp da Hayber'e saldýrmalarýnýn Müslümanlarýnýn sonu olacaðýný düþünüp, o günün ha­yaliyle sevinç þarkýlarý söylüyorlardý.

Müslümanlarýn kendilerine yönelik bir harekâtýn hazýrlýðý içinde olduklarýný duyunca Hayberliler de þaþýrdýlar. Müslümanlarýn böylesi yanlýþ bir iþe kalkýþama-yacaklanný, bu tür haberlerin ancak yalan olabileceðini düþündüler. Duyduklarý­na gülüp geçtiler; haberleri ciddiye almadýlar. Ancak bir süre sonra haberlerin doðru olma ihtimali artýnca Gatafanlan kýþkýrtmayý ve Müslümanlarýn üzerine sal­mayý planladýlar. Bu planlarýný uygulamanýn çabasýný yürütmeye baþladýlar.

Müslümanlar iki yüzü atlý, diðerleri piyade olmak üzere bin altý yüz kiþiden oluþan bir ordu halinde Medine'den hareket ettiler. Bu sefer orduda yirmi kadar da kadýn vardý. Sefer hazýrlýklarý sýrasýnda Umeyye bint-i Kays "Ey Allah'ýn Resulü! izin ver biz de gelelim. Savaþ sýrasýnda yaralýlarýn tedavisini yapar, su ihtiyacýnýzý karþýlarýz' diyerek bir grup Müslüman kadýnýn sözcülüðünü yapmýþtý. Onun bu is­teði 'Allah'ýn bereketi üzerinize olsun' cevabýyla karþýlýðým bulmuþ ve istedikleri iz­ni almýþlardý. Resulüllah'm eþi Ümm-ü Seleme, halasý Safiyye, Ümm-ü Eymen, Umeyye bint-i Kays, Ümm-ü Salit orduya katýlan kadýnlardan bazýlarýydý.

Yolculuk uzundu. Günlerin sýcak geçmesi nedeniyle son derece yorucuydu. Ancak tüm bunlara raðmen, Hayber yolculuðu diðer birçok harekâtýnkinden daha farklý bir havada geçiyordu. Müslümanlar artýk üzerlerindeki tedirginliði atmýþlar­dý. Hendek savaþý sonrasýnda Resulüllah'ýn 'Bir daha müþriklerin Müslümanlarýn üzerine gelemeyeceði' müjdesi ve Hudeybiye'den sonra Müslümanlara yakýn bir fe­tih vadedilmesi nedeniyle Hayber seferinin zaferle sonuçlanacaðýna inanýyorlardý. Keyifli geçen yolculuklarýný þiir ve marþlarla süslediler. Resulüllah, sesi son derece güzel olan Amir b. Ekva'yý yanma çaðýrarak, ondan marþ okumasýný istedi. Amir, Hendek kazýlýrken Resulüllah'tan duyduðu þiiri güzel bir tarzda okumaya baþladý:

Yemin olsun ki! Allah yardým etmeseydi doðru yolu bulamazdýk,

Zekat veremez, namaz da kýlmazdýk.

Allahým hatalarýmýzý baðýþla, canýmýz sana feda olsun.

Düþmanla karþýlaþtýðýmýzda ayaklarýmýzý sabit kýl,

Bize sükunet ve sabýr ver....

Mücahitler, Amir'in söylediði marþla coþtular. Amir'e eþlik edip, marþ söyleye­rek yolculuklarýný sürdürüyorlardý. Amir yorulup marþ söylemeyi býrakýnca, Re­sulüllah 'Allah sana rahmet etsin' diyerek takdirini bildirdi. Amir sevindi. Amir'in sevinci diðer bazý arkadaþlarýný kýskandýrdý. Gýptayla ona bakýp 'Amir'e cennet farz oldu' dediler. Tecrübeleriyle biliyorlardý ki, Resulüllah'ýn bu þekilde takdirini bil­dirdiði Müslümanlar hep þehit olmuþlardý. Þehit olmak ise cennete gitmek demek­ti. Resulüllah'ýn bu duasýnýn ne anlama geldiðini bilen Ömer, Resulüllah'a yakla­þarak 'Ey Allah'ýn Resulü! Bizleri ondan biraz daha yararlandýrsaydýri dedi. Resulül­lah hiçbir þey demedi.

Müslümanlar yolculuklarý sýrasýnda sýklýkla tekbir getiriyorlardý. Bazen ordu hep bir aðýzdan tekbir getiriyordu. Bütün daðlar, tepeler, ovalar, vadiler onlarýn tekbirleriyle inliyordu. Müslümanlarý, yüzünden hiç eksik olmayan bir tebessüm­le izleyen ve ara sýra onlara eþlik de eden Resulüllah, bazen bütün güçleriyle tek­bir getiren Müslümanlara 'Yapmayýn! Kendinize acýyýn diyerek müdahale ediyor, kendilerini fazla yormamalarýný istiyordu.

Hayber harekâtýnýn yolculuðu, mücahitlerin Resulüllah'ýn sýklýkla dua ettiðini duyduklarý bir yolculuk oldu. Resulüllah, dualarýyla Allah'tan yardým dilerken, ayný zamanda Müslümanlara da bazý davranýþ kurallarým, güzel ahlâkýn ilkelerini öðretmeye çalýþýyordu. Zaten yaptýðý dualar savaþla, savaþta baþarý elde etmekle deðil; daha genel ve hayatýn içindeki zorluklarla, doðru ve yanlýþlarla ilgiliydi. Ör­neðin þöyle diyordu: 'Allahým! Geleceðe endiþelenmekten, geçmiþe tasalanmaktan, güçsüzlükten, gevþeklikten, pintilikten, korkaklýktan, bel büken borçtan, zalimlerin zararýndan sana sýðmýnm.[305] Müslümanlar, yolculuklarý boyunca, bu ve benzeri du­alarý sýklýkla duydular ve ezberlediler. Duada dile getirilen iyi özelliklere itibar et­meleri, kötü özelliklerden kaçýnmalarý gerektiðini anladýlar. Ve hayatlarýnýn son­raki dönemlerinde böyle olmanýn çabasýný yürüttüler.

Resulüllah harekât güzergahýný Gatafanlarm bölgesi ile Hayber'in arasýna denk gelecek þekilde belirledi. Amacý Gatafanlardan Hayber'e yönelik bir yardýmý engel­lemekti. Zira Gatafanlar, Resulüllah'ýn ordusuyla Hayber'e doðru hareket ettiðini duymuþlar ve yardým için yola çýkmýþlardý. Fakat Resulüllah, ordunun güzergahý­ný Gatafanlarm yerleþim merkezlerine doðru çevirince, evlerinin Müslümanlarýn baskýnýna uðrayacaðý korkusuyla geri dönüp, daha önceleri Hayberlilerle yaptýk­larý yardým anlaþmasýna uymadýlar. Hayberli dostlarýný Müslümanlarla baþ baþa býraktýlar.

islâm ordusu bir gece yarýsý Hayber vadisine geldi. Hayber kaleleri hemen kar­þýlarýnda, ayýn ýþýðý altýnda sessizliðe gömülmüþ bir hâlde duruyorlardý. Resulül­lah Müslümanlarý durdurdu ve kendisine sýðýnýlmaya her þeyden daha layýk tek makama yönelerek dua etti: 'Ey göklerin ve onlarýn gölgelendirdiklerin Rabbi! Ey yerlerin ve onun üzerinde duranlarýn Rabbi! Ey rüzgarlarýn ve onlarýn savump uçur-duklannýn Rabbi.' Biz senden bu þehrin, bu þehir halkýnýn ve içindeki þeylerin hayn sana sýðýnýyoruz [306] Daha sonra Müslümanlara döndü ve 'Haydi, Allah'ýn adýyla iler­leyin' dedi.

Resulüllah, çoðu harekâtta uyguladýðý üzere, geceleri hareket etmek ve gün­düzleri dinlenmek taktiðini bu sefer de uygulamýþtý. Ýslâm ordusu Hayber kalele­rinin yanma geldiði zaman sabaha yakýn bir saatti. Müslümanlar Resulüllah'm imamlýðýnda sabah namazýný kýldýlar. Resulüllah, namazdan sonra 'Allah büyük­tür. Hayber harap olmuþtur. Biz düþman bir topluluðun yurduna indik mi, o toplulu­ðun vay haline! Onlarýn sabahý ne kötü bir sabahtýr [307] dedi. Bunu derken daha önce vahyolmuþ bir grup ayete iþaret ediyordu. Söz konusu ayetler þöyleydi: 'Andolsun ki, peygamber kullarýmýza söz verdik; onlar mutlaka zafere ulaþacaklar. Bizim ordu­muz hiç þüphe yok ki üstün gelecek. Bu nedenle sen bir süre onlara aldýrma. Onlarýn halini gör, onlar da görecekler. Azabýmýzý acele mi Ýstiyorlar? Azap yurtlarýna indi­ðinde, uyarýlanlarýn (fakat yola gelmeyenlerin) sabahý ne kötü olur!.[308] Sabah beklenmeye baþlandý. Zira, Resulüllah gece baskýný düzenlemezdi.

Müslümanlar kalelerinin yanlarýna geldiði zaman Hayberliler her þeyden ha­bersiz, derin uykularýndaydýlar. Sabah olunca ziraat aletlerini yanlarýna alarak ka­lelerinden çýkýp bað ve bahçelerine doðru giderlerken Ýslâm ordusunu gördüler. Korktular. 'Muhammedi Muhammed'in ordusu' diye baðýrarak kalelerine döndüler. Kalelerine girince kapýlarý sýkýca kapayýp, beklemeye baþladýlar. Savunma tedbir­leri için hazýrlýða ihtiyaçlarý yoktu. Çünkü çoktandýr savaþa hazýr bir þekilde bek­liyor, bir gün Müslümanlarla karþýlaþacaklarýný biliyorlardý.

Resulüllah, ordusunu Hayber'in en büyük ve saðlam kalesi olan Natat'm karþýsma yerleþtirdi. Savaþ, o gün Müslümanlar ile Natattakiler arasýndaki ok atýþla­rýyla baþladý. Natatlýlar önceden hazýrlýklý olduklarý için, Müslümanlarý yoðun bir ok atýþma tuttular. Müslümanlardan birçok kiþi bu oklar nedeniyle yaralandý.

Yahudiler yedi kaleye daðýlmýþ durumdaydýlar. Her grup kendi kalesini koru­yordu. Her kalede beþ yüz ile iki bin civarýnda savaþabilir yaþta adam bulunuyor­du. Müslümanlar ilk zamanlar daha çok Natat kalesindekilerle savaþtýlar. Diðer kalelere küçük birlikler göndermekle yetinildi. Ýlk hedef Natat'ý fethetmekti. An­cak Natat zorlu bir kaleydi, içindeki savaþçýlarýn sayýsý çok, hazýrlýklarý iyi ve ka­le duvarlarý saðlamdý. Çatýþmalar her sabah karþýlýklý ok atýþlarýyla baþlýyor, ak­þama kadar bu þekilde devam ediyordu. Bazen kaleden inen bir Yahudi savaþçýsý kendisine rakip isteyip Müslümanlardan birisiyle savaþýyor ve günler bu þekilde geçiyordu. Resulüllah her gün bir Müslümaný komutan tayin ederek Natat üze­rine gönderiyordu. Fakat bir türlü sonuç alýnamýyordu. Bu durum Müslümanla­rýn canýný sýkmaya, morallerini bozmaya baþladý. Altýncý günün akþamý, Hz. Ömer bir Yahudi gözcüyü yakalayarak kampa getirip, Resulüllah'ýn huzuruna çý­kardý. Yahudi, kendi canýna ve kaledeki eþ ve çocuklarýna dokunulmayacaðýnýn sözünün verilmesi durumunda, en çok silahýn bulunduðu Natat kalesinin zayýf noktalarýný göstereceðini söyledi. Þartý kabul edilince Natat'ýn zayýf noktalarýný gösterdi. Resulüllah, Müslümanlarýn ileri gelenlerini yanýnda toplayýp, ertesi günkü savaþla ilgili bazý taktikler belirledi ve 'Yarýn sancaðý öyle birisine verece eim ki Allah ve Resulü onu sever, O da Allah ve Resulünü sever [309] dedi. Orada bulu­nanlarýn hepsinin kalbinde bir umut, bir sevinç rüzgarý esti. Ömer diyor ki; 'O günkü kadar komutan olmayý hiç istemedim'. Herkes 'Acaba ben seçilir miyim?' umuduyla sabahý beklemeye baþladý. Sabah olunca Resulüllah'ýn yanýnda toplan­dýlar. Resulüllah elinde bir sancakla öne çýktý. Herkes sancaðýn kendisine verile­ceði umuduyla büyük bir heyecan içerisindeydi. Bazýlarý sabredemeyip öne çýka­rak, sanki kendisine iþaret edilmiþ gibi 'Ben mi?' diyordu. Resulüllah, böyle dav­rananlara bir þey demedi; çevresine bakýp Ali'nin nerede olduðunu sordu. Görünürde Ali yoktu. Gözünden rahatsýz olduðu için dinlendiði, gelemediði söylendi. Getirilmesini istedi. Herkesi umut ile umutsuzluk arasý bir tedirginlik sardý. Yok­sa Ali'mi seçilecekti? Yoksa övülen ve beðenilen kiþi Ali'miydi? Ali Önünü göre­meyecek kadar gözlerinden rahatsýz olduðu için, bir kiþinin yardýmýyla getirildi. Bekleyenler Resulüllah'a bakýp 'îþte Ali geldi' dediler. Ali'nin bu haliyle seçileme­yeceðini düþünüp sevindiler. Resulüllah, Ali'yi yanma yaklaþtýrdý ve sancaðý ver­di. Ali þaþýrmýþtý; 'Ey Allah'ýn Resulü/ Göklerimden çok rahatsýzým. Ayaklarýmýn bastýðý yeri dahi göremiyorum' dedi. Resulüllah, Ali'nin gözüne baktý, üfledi ve dua etti. Ali'nin rahatsýzlýðý geçti.[310] Artýk hiçbir sýkýntýsý kalmamýþtý. Resulüllah kendi zýrhým Ali'ye giydirdi, kýlýcýný verdi ve 'Sancaðý al ve ilerle. Allah sana za­feri verene kadar onlarla savaþ' dedi. Ali 'Ey Allah'ýn Resuîü.' Ben neyi gerçekleþtir­mek için onlarla savaþacaðým' diye sordu. Çünkü isteðin sadece savaþmak ve düþ­maný yenmek olmadýðýný anlamýþtý. Resulüllah 'Allah'tan baþka ilâh olmadýðýna, Muhammed'in Allah'ýn resulü olduðuna þehadette bulunmalarýna kadar onlarla sa­vaþ. Onlar bu denilenleri kabul ederlerse canlafýný ve mallarýný korumuþ olurlar. Kalplerindekinin hesabý ise Allah'a aittir. Vallahi onlardan birisinin senin sayende iman edip Müslüman olmasý, senin birçok kýzýl develeri Allahyolunda sarf etmenden daha hayýrlýdýr [311] diyerek savaþýn amacýný bildirdi.

Ali, sancaðý alýp ilerledi ve Natta kalesinin surlarýnýn dibine dikti. Hemen ya­nýnda, baþýndaki kýrmýzý tuðu ile Ebû Dücane, Muhammed b. Mesleme ve Zübeyr b. Avvam olduðu halde kendisine verilen birliðin önüne geçip savaþý baþlattý. O gun çetin bir savaþ oldu. Herkes tek baþýna bir ordu gibi savaþýyordu. Herkes ade­ta bir kahramanlýk destaný yazýyordu. Bir ara elindeki kalkaný düþen ve ok yað­murundan korunmakta zorlanan Ali yere yýkýlmýþ kale kapýsýný alarak kalkan gi-bý kullandý. Olayýn tanýklarýndan Ebû Rafi anlatýyor: 'Resulüllah, Ali'yi gönderdi­ði Zaman, ben de Ali'nin yanýndaydým. Ali kaleden çýkan Yahudilerle savaþtý. Yahu erden birisi vurunca kalkaný elinden düþtü. O da hemen yanýnda duran bir kapýyý  onu kalkan gibi kullanarak uzun süre savaþtý. Ancak çarpýþmalar bitince onu elinden býraktý'. O gün Hayber'in bu en güçlü kalesi ele geçirildi. Ali'yi gýptayla izleyen Müslümanlardan bazýlarý hemen koþup yere býraktýðý kapýya baktýlar. Gözlerine inanamýyorlardý. Ali kocaman bir kapýyý kalkan olarak kullanmýþtý. Aðýrlýðýný anlamak istediler. Birkaçý birden tutup kaldýrmaya çalýþtý, fakat kaldýr­makta zorlandýlar.

Hayber'in en zorlu kalesi ele geçirilince Müslümanlar diðer kalelere yöneldiler. Her bir kalede günlerce süren zorlu savaþlar gerçekleþti. Bu savaþlar sýrasýnda ba­zý ilginç ve önemli olaylar yaþandý. Hiç namaz kýlmadan cennete giden bir köle­nin durumu bunlardan birisiydi ve herkes ona gýpta etti. Olay þöyle gerçekleþti: Savaþ sýrasýnda kalelerin birisinden kaçan zenci bir köle, Resulüllah'm yanma ge­lerek 'Sen insanlara ne söylüyor, onlarýn neleri kabul etmelerini istiyorsun?' diye sor­du. Resulüllah ona islâm'ý anlattý. Köle 'Eðer iman edersem bana ne var' diye sor­du. Resulüllah 'îman üzerine þehit olursan cennet dedi. Köle emin olmak istedi; 'Ben kara çirkin bir köleyim. Eðer savaþýr ve þehit olursam cennete girer miyim?' Re­sulüllah 'Evet' dedi. Köle bir kýlýç alýp mücahitlerin arasýna katýldý. Fakat biraz sonra kaleden atýlan bir taþla yere yýkýlýp öldü. iman etmesinden ölümüne kadar-ki sûre bir namaz vakti içinde gerçekleþmiþti. Bu arada bir vakit dahi namaz kýl-mamýþtý. Kölenin cesedini Resulüllah'a getirdiler. Resulüllah henüz biraz önce iman etmiþ kara, çirkin adama baktý ve gülümsedi. Yüzünü bir sevinç dalgasý sar­dý. Orada bulunan Müslümanlar sebebini sordular. Resulüllah o kölenin cenneti hak ettiðini söyledi.

Savasýn uzayýp gittiði günlerde Müslümanlar açlýk sýkýntýsý çekmeye baþladýlar.

Yçekleri tükenmiþti. Henüz hurmalarýn olgunlaþmadiðý bir mevsimde oldukla-icin çevrelerindeki bahçelerde bulunan hurmalarý da yiyemiyorlardý. Bir süre nra açlýk büyük bir sýkýntýya dönüþtü. Abdullah b. Muðaffe anlatýyor: 'Kaleler-t birisinin dibinde savaþýrken yukarýdan içi yað dolu bir tulum attýlar. Hemen al­dým Çevremdekiler o tulumdan bir þeyler almak ve yemek istiyorlardý. Bu nedenle he­men etrafýmý sardýlar. Ben ise tuluma sýmsýký sarýldým. Tulumu kaptýrmamak için bir ana fay bu yana dönüyordum. Arkama dönünce Resulüllah ile karþý karþýya oldu­ðumu fark ettim. O günkü kadar utandýðýmý hiç hatýrlamýyorum. Yüzümü yere eðdim, ne diyeceðimi bilemez halde donup kaldým. Kafamý kaldýrýp baktýðýmda Resulüllah'ýn bana bakarak güldüðünü gördüm. Hem'en oradan kaçýp tulumu gerideki Müslüman­lara götürdüm. Onlar da tulumdakileri aralarýnda paylaþýp yediler.

Açlýk dayanýlmaz hale geldiði için, bazýlarý, henüz hakkýnda bir hüküm bildi­rilmemiþ olan eþeklerden birkaç tanesini kesip, etleri yemek için piþirmeye baþla­dýlar. Durum Resulüllah'a bildirildiðinde engel oldu. 'Etleri dökün, kaplan kýnn dedi. Kaplan kýrmayýp kullanmalarýnýn uygun olup-olmadýgý sorulunca da Öyle yapýn, yýkayýn ve kullanýn dedi. Fakat açlýk geçmiþ deðildi. Müslümanlar Resulül-lah'tan bir çare bulmasýný istediler. Resulüllah, yanýnda yiyecek olmadýðýný söyle­di. Kendisi de günlerdir kavrulmuþ unu ýslayýp yiyordu. Dua etti. Duasýnda 'Ey Al-lahýml Sen Müslümanlarýn halini, hiç yiyecekleri kalmadýðýný 've benim de onlara ve­recek bir þeyim olmadýðýný biliyorsun. Onlara rahatlýk verecek, yiyeceði bol bir yerin fethini nasip et [312] dedi. O gün Yahudi kalelerinden birisi daha ele geçirildi. Kaleye girilince içerisinin yiyecek dolu olduðunu gördüler. Zira bu kale Yahudilerin er­zaklarýný sakladýklarý bir yerdi. Müslümanlar bol miktarda yiyecek elde ettiler, aç­lýk sýkýntýsýndan kurtuldular.

Ele geçirilen kalede sadece çok miktarda yiyecek deðil, ayný zamanda çokça da þarap vardý. Þarap kaplan kýrýldý ve içindekiler döküldü. Ancak Abdullah b. Ham-mar arzusuna engel olamayvp þaraptan bir miktar içti. Görenler durumu hemen Re­sulüllah'a bildirdiler. Resulüllah, Abdullah'ý yanýna çaðýrýp yaptýðý þeyin mahiyeti­ni bilip bilmediðini sordu. Abdullah yalan söylemedi; þarabý içtiðini ve içtiði þeyin naram olduðunu bilerek bunu yaptýðýný söyledi. Resulüllah eline aldýðý ayakkabý-sýyla Abdullah'a birkaç defa vurdu ve orada bulunanlardan da ayný þekilde vurma­larý istedi. Bazýlarý bu cezayý hafif bulup 'Ey Allah'ýn Resulü ona lanet et' dediler. Re­sulüllah bu teklifi 'O Allah'ý ve Resulünü seven birisidif diyerek kabul etmedi. [313]

Savaþ sýrasýnda Resulüllah sadece komuta merkezinde durmadý. Bazen savaþa en iþtirak etti. Müslümanlar O'nu savaþmaktan engellemeye çahþtýlarsa da ba­þaramadýlar. O'nu saðanak yaðmur gibi üzerlerine gelen oklardan korumaya çalýþ­týlar. Muhammed b. Mesleme anlatýyor: 'Resulüllah yanýmýzdaydý ve O'nu kalkan-anmýzla atýlan oklardan korumaya çalýþýyorduk. Ben bir yandan da Müslümanlara sesleniyor 'Kalkanlarýnýzla kendinizi koruyun' diye bagýrýyordum. O gün öyle bir oka tutulduk ki, yerimizden sökülüp atýlacaðýmýzý sandým. Bir ara ResulüUah'a baktým. O yayý elinde hiç durmadan ok atýyor ve attýðý her oku hedefine ulaþtýrýyordu. Benim kendisine baktýðýmý anlayýnca o da baþýný çevirip bana baktý ve gülümsedi. Sonra ok atmaya devam etti. O gün o kaleyi ele geçirdik. [314]

Müslümanlar bazý kalelerde ele geçirdikleri mancýnýklarý onararak kullandýlar. Mancýnýklarýn saðladýðý avantajla kaleleri peþ peþe ele geçirmeye baþladýlar. So­nunda bütün kaleler Müslümanlarýn eline geçti. Savaþ sonrasýnda tahýl ve hurma aðýrlýklý olmak üzere çok büyük miktarlara ulaþan ganimet elde edildi. Bu, Müs­lümanlarý yoksulluktan kurtaracak miktarda büyük bir ganimetti. Hz. Ömer diyor ki 'Bizler Hayber'e kadar gerçek anlamda hiç doymamýþtýk. Hep açtýk. Hep idare et­meye çalýþmýþtýk'. Resulüllah, aralarýnda deðerli eþyalarýn da bulunduðu ganimet­lerin beþte birini ayýrýp, diðer bütün ganimetleri mücahitler arasýnda daðýttý. Ga­nimetlerin ayýrdýðý beþte bir miktar malý ise Medine'ye döndüðünde yoksullara, dullara, öksüz ve yetim çocuklara daðýttý.

Savaþ bitmiþti. Savaþ süresinde Müslümanlar yirmi civarýnda þehit verdiler. Ya­hudilerden ise doksan üç kiþi öldü. Resulüllah her yýl ürünlerinin yarýsýný Müslü­manlara vermeleri þartýyla Yahudilere serbest olduklarýný bildirdi. Yahudiler ölü­mü beklerken böylesi bir karþýlýk bulmanýn sevinci ile teþekkür edip, sevinç içeri­sinde evlerine döndüler. Serbest kalan Yahudi kadýnlarýndan birisi, sözde teþek­kür amacýyla, piþirdiði eti Resulüllah'a hediye olarak getirdi. Resulüllah yanýnda­ki Müslümanlarla birlikte bu daveti kabul etti. Ancak ilk lokmada etin zehirli ol­duðunu anladý. Müslümanlarý uyardý, fakat Biþr b. El-Bera ölümüne neden olacak kadar yemiþti. Resulüllah, kadýný yanma getirmelerini söyledi. Kadýn direnmeden suçunu kabul etti. Bazýlarý kadým öldürmek istediler, fakat Resulüllah engel oldu. Kadýnýn serbest býrakýlmasýný istedi. Çünkü o doðrudan kendi þahsýna yönelik kö­tülüklerin intikamým almayan birisiydi.[315]

Medine'ye dönüþün hazýrlýklarý yapýldýðý sýrada Habeþistan'daki Müslümanla­rýn Cafer'in baþkanlýðýnda Hayber'e geldikleri görüldü. Onlar önce Medine'ye gel­miþler, ancak Resulüllah'ýn komutasýndaki Müslümanlarýn Hayber'de olduklarýný öðrenince yola devam edip Hayber'e gelmiþlerdi. Resulüllah, Cafer'i ve diðer Müslümanlarý görünce son derece sevindi. Hemen kalkýp kendisine doðru gelmekte olan Cafer'i karþýladý. Sarýlýp alnýndan öptü. Sevincini 'Hayber'infethedilmesine mi, yoksa Cafer'in gelmesine mi daha çok sevineyim bilemiyorum [316] diyerek dile getirdi.

Resulüllah savaþ sonrasýnda hiçbir kadýn ve kýza dokunulmamasmý, hiçbir esi­re eziyet edilmemesini emretti. Esir alýnanlar arasýnda Hayber Yahudi topluluðunun lideri Huyey b. Ahtab'ýn kýzý ve yine Yahudilerin eþrafýndan Kinâne b. Re-bî'nin eþi Zeyneb de vardý. Onu Resulüllah'a getirdiler. Resulüllah ondan Müslü­man olmasýný, Müslüman olursa kendisine eþ olarak alacaðýný söyledi. Eðer Müs­lüman olmazsa, diðer kadýnlar gibi, kendisinin serbest býrakacaðýný bildirdi. Resu-lüllah'm onunla evlenmekteki amacý, bir anlaþmayla fethettikleri topraklarý tekrar kendilerine iade ettiði Yahudilerle dostluk inþa edebilmek için akrabalýk baðý oluþturmaktý. Huyey'in kýzý çoktandýr hakkýnda bilgi sahibi olduðu Ýslâm'a kalbi ýsýnmýþ birisi olarak Müslüman olmayý seçti. Zaten kocasý da'savaþ sýrasýnda öl­müþtü. Zeyneb, Müslüman oldu ve Resulüllah'a eþ, bütün Müslümanlara anne ol­ma þerefine kavuþtu. Komutan hakký demek olan Safýy olarak seçildiði için, asýl is­mi olan Zeyneb unutulup, Safiyye olarak isimlendirildi ve hep öyle anýldý.

Müslümanlar savaþ sonrasýnda'birkaç gün Hayber'de kaldýktan sonra Medi­ne'ye dönmek üzere yola çýktýlar. Dönüþte Fedek'e uðrandý. Fedek küçük bir Ya­hudi yerleþimiydi. Fedekliler, Kurayzalarm cezalandýrýlmasýndan sonra baþta Hayberliler olmak üzere diðer Yahudi topluluklarýyla Medine'ye saldýrmanýn planlarýný yapmýþlardý. Fýrsatým buldukça da bölge Araplarým Müslümanlarýn aleyhine kýþkýrtmaktan geri kalmamýþlardý. Ayrýca Hayber kuþatmasý sýrasýnda da Hayberlilere yardýmcý olmak istemiþlerdi. Resulüllah, islâm davetini gerçekleþtir­mek ve Medine yakýnýnda bir düþman merkezinin bulunmasýný önlemek amacýy­la Fedeklilerle görüþtü. Fedekliler daveti kabul etmediler, fakat hiç kimsenin ca­nýna ve malýna dokunulmamasý þartýyla anlaþmaya razý oldular. Resulüllah, Hay-berlilerle yaptýðý anlaþmayý Fedeklilerle de yaparak ürünlerinin yarýsýný her yýl Müslümanlara vermeleri þartýyla onlarý da serbest býraktý. Fedek savaþsýz fethedildiði için, Fedek'ten elde edilen ürünler devlet baþkaný sýfatýyla Resulüllah'a ait ol­du. Mücahitlere bir pay verilmedi. Elde edilen ürünler Resulüllah tarafýndan son miktarýna kadar yoksullara daðýtýldý.

Fedek'ten sonra Medine'ye dönüþ yolu üzerindeki diðer bir Yahudi yerleþimi olan Vadi'l Kurâ'ya yönelindi. Þam ticaret yolunun üzerindeki bu Yahudi yerleþi­mi de Müslümanlar için tehlike arz ediyordu. Vadi'l Kuralýlar da Hayberliler ve Fedekliler gibi Müslümanlarýn aleyhine faaliyetlerde bulunmuþlar ve düþmanca faaliyetlerini nâ^â sürdürüyorlardý. Ýslâm ordusu Vadi'l Kurâ'ya akþam üzeri geldi. Barýþ anlaþmasý yapmak amaçlanmýþtý. Ancak Vadi'l Kura halký Müslümanlarý ok atarak karþýladýlar. Bu davranýþlarýyla savaþa hazýr olduklarýnýn mesajýný veriyor-ardý. Ertesi günü savaþ baþladý. Resulüllah'ýn ýsrarlý anlaþma tekliflerine raðmen, adi'l Kuralýlar savaþmak istediklerini bildirdiler; Resulüllah'ýn barýþ tekliflerini ýsrarla reddettiler. Ancak ikinci günü Müslümanlarla baþ edemeyeceklerini anlaþmaya razý oldular ve silahlarýný býraktýlar. Resulüllah bunlarla da yýllýk "merinin yarýsýný Müslümanlara vermeleri þartýyla anlaþma yapýp, topraklarým kendilerine býraktý.

Resulüllah savaþla ele geçirilen Vadi'l Kura'da dört gün kaldýktan sonra ordu­suyla tekrar yola çýktý. Bu seferki hedef yol üzerindeki bir diðer Yahudi yerleþim merkezi olan Teyma'ydý. Teyma da, diðer Yahudi yerleþimleri gibi, islâm dýþý fa­aliyetlerin ve Müslümanlara yönelik düþmanlýklarýn merkezlerinden birisiydi. Teymahlar kendilerinden önce Hayber, Fedek, Vadi'l Kura örneklerini dikkate alarak ürünlerinin yarýsýný vermek þartýyla kendilerine'dokunulmamasmý rica et­tiler. Ýstekleri kabul edildi ve onlarla da anlaþma yapýldý.

Peþ peþe fetihlerle gerçekleþen günlerin sonunda Ýslâm ordusu 628 yýlýnýn Temmuz ayýnda Medine'ye döndü. Hayber baþta olmak üzere diðer Yahudi yerle­þim merkezlerinin fethedilmesiyle Arap yarýmadasýndaki Ýslâm dýþý güç odaklarý­nýn önemli bir kýsmý ortadan kaldýrýlmýþ oldu. Müslümanlar Allah'ýn kendilerine vaat ettiði 'yakýn fethe' ulaþmýþ olarak Medine'ye döndüler.


[303] Fetih sûresi, 48: 1-5

[304] Fetih, 48:15

[305] Vakýdî, Meða^i, 11/641

[306] Ibn Hiþam, es-Siretû'n-Nebeviyye, III/343; Vakýdî, Meðazi, 11/642

[307] Buharý, Meðazi, 32; Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 111/344; Vakýdî, Meðazi, 11/643.

[308] Saffat, 37:171-î 77

[309] Saffat, 37:171-î 77

[310] Buharý, Cihad ve Siyer, 102, Meðazi, 38; Müslim, Fedâilu's Sahabe, 197; Ahmed, Müsned, V/353; Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 111/349; Vakýdî, Meðazi, 11/653; Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/111.

[311] Buharý, Cihad ve Siyer, 102, Meðazi, 38; Müslim, Fedâilu's Sahabe, 197; Ahmed, Müsned, 1/99; Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 111/349; Vakýdî, Meðazi, 11/654.

[312] Buharý, Cihad ve Siyer, 102, Meðazi, 38; Müslim, Fedâilu's Sahabe, 197; Müsned, 11/384, 385; Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 111/349; Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/110.

[313] Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 111/346; Vakýdî, Meðazi, 11/659; Taberî, Tarihu'r-Rusû/ve'l-Mülûk, 111/93.

[314] Vakýdî, Meðazi, 11/664, 665

[315] Bazý rivayetlere göre, Biþr b. El-Bera öldüðü için, Biþr b. El-Bera'nm yakýnlarýnýn ta­lebi özerine o kadýn kýsas gereði Öldürülmüþtür.

[316] Vakýdî, Meðazi, 11/663



radyobeyan