Hz.Muhammedin Ýslam Daveti
Pages: 1
Dini Alaya Alanlar By: seymanur K Date: 16 Temmuz 2011, 14:59:53
Dini Alaya Alanlar


Orduya katýlmak zorunda kalan münafýklar yolculuklarý boyunca dedikodu yap­maktan, Müslümanlarýn moralini bozmak için çabalamaktan, Resulüllah'ý çekiþ­tirmekten geri durmadýlar. Birkaçý bir araya gelince münafýklýklarýnýn gereði olan her türlü sözü sarf ediyor, tutum ve davranýþý sergiliyorlardý. Bir keresinde yine aynýsýný yaptýlar. Birkaçý sohbet ediyor, Resulüllah'ý çekiþtiriyorlardý, içlerinden birisi 'Muhammed Bizans ile savaþmanýn Araplarla savaþmak gibi olacaðýný sanýyor, ama yanýlýyor. Daha þimdiden O'nun ve adamlarýnýn esir edilip, ellerinin baðlandýðý­ný görür gibiyim' diye konuþtu. Diðerleri de benzer sözler söylediler. Ancak bu se­fer dikkatsiz davranmýþlar ve yanlarýnda kendileri gibi münafýk olmayan birisinin bulunduðunu dikkate almamýþlardý. Söz konusu kiþi oradaki münafýklardan Cülas b. Süveyd'in sýðýntýlarýndan birisi olan Umeyr isminde bir yoksuldu. Muhte­meldir ki onun kendileri gibi düþündüðünü veya sýðýntý olmasý nedeniyle konu­þulanlarý baþkalarýna aktarmayacaðýný sanmýþlardý. Ancak Umeyr samimi bir Müs-lümandý. Sýðýntýsý olduðu Cülas b. Süveyd'e hitaben ýSen benim için insanlarýn için­de en sevimlilerden, hakký ödenmez iyi adamlardan birisiydin. Bana çok iyiliklerin ol­du. Biraz önce söylediðin sözü Resulüllah'a bildirirsem senin iyiliklerine nankörlük etmiþ olurum. Bu durumda sen de rezil olursun. Fakat sözlerini saklayýp, söylemeye­cek olursam bu seferde ben helak olurum. îmanýma zarar vermiþ olurum. Ben bunlar­dan birisim seçmek durumundayým ve birincisini seçiyorum. Duyduklarýmý, aranýz­daki konuþmalarý Resulüllah'a bildireceðim' dedi. Münafýklarýn rica ve tehditlerine aldýrmaksýzm gidip iþittiklerinin tamamýný Resulüllah'a anlattý. Resulüllah o mü­nafýklarý yanma çaðýrtarak Umeyr'in anlattýklarýnýn doðru olup olmadýðýný soldu. Önce inkar etmek istediler. Ancak inkarlarýnýn inandýrýcý olmayacaðýný anlayýnca, konuþmalarýnýn amacýný deðiþtirdiler. 'Biz bütün bunlarý þaka amaçlý söyledik. Cid­di deðildik. Hiç senin hakkýnda böyle kötü söz söyler miyiz' diyerek konuyu çarpýt­maya çalýþtýlar. Resulüllah gerçeði anlamýþtý, ancak buna raðmen bir þey demedi. Konunun üzerinde durmak istemiyordu. Fakat vahyolunan bir ayet münafýklarýn söz ve davranýþlarýný tüm zamanlarýn münafýklarýnýn bir örneði olarak Müslüman­lar için bildirip, açýkladý. Bunu yaparken, Müslümanlarý münafýklarýn evrensel kimlik ve kiþilikleri konusunda bilgilendirmiþ ve benzer durumlara düþmemeleri için uyarmýþ oluyordu. Ayet þöyleydi: 'Eðer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, 'Biz sadece lafa dalmýþ þakalaþýyorduk' derler. De ki: 'Allah ile, O'nun âyetle-riyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz?' (Boþuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir grubu baðýþlasak bile, bir gruba da suçlu olduklarýndan dolayý azap edeceðiz.[155]

Sýcak, açlýk ve yorgunluk nedeniyle oldukça zor geçen yolculuk Medine'ye 780 ki­lometre mesafedeki Tebük'e kadar devam etti. Medine'den baþlayan ve Tebük'e uzanan yolculuk on dokuz gün sürdü. Tebük'e gelindiði zaman herhangi bir or­duyla karþýlaþýlmadý. Üstelik toplanmýþ herhangi bir ordunun varlýðýyla ilgili bir bilgi de elde edilemedi. Halbuki Medine'ye gelen haberlere göre Bizans ordusu Tebük'te toplanýyordu. Haberler doðru çýkmadý. Anlaþýlan o ki ya Medine'ye ulaþan haberler bazý müþrik topluluklarýn bir temennisini dile getiriyordu, ya da Müslü­manlara yönelik ordu teþkili için gerçekleþtirilen giriþimler sonuçlanmamýþ ve bir temenni olarak kalmýþtý. Resulüllah bir süre Tebük'te kalýnacaðýný bildirdi. Te-bük'te kalman günlerin birisinde, bazý Müslümanlarla, Þam'a kadar gidip gitme­me konusunda istiþare etti. Konuya iliþkin düþüncelerini sorduðu zaman Hz. Ömer 'Eðer daha da ilerlemekle emrolundun ise devam et. Biz seninleyiz' dedi. Resu­lüllah, Ömer'in bu cevabý üzerine, vahyin bir insan olarak kendisini de diðer mü­minlerden farksýz baðlayýcý özelliðine dikkat çeken bir cevap verdi: 'Eðer bu konu­da Allah tarafýndan bir emir almýþ olsaydým size damþmazdým.[156] Ömer, konunun va­hiyle bildirilmediðini, Müslümanlarýn iradesine býrakýldýðýný anlayýnca, 'Ey Al­lah'ýn Resulü! Rumlar kalabalýk bir toplumdur. Üstelik aralarýnda hiç Müslüman da yok. Eðer daha fazla ilerlersek kendimizi tehlikeye atmýþ olabiliriz. Buraya kadar gelmiþ olmamýz onlarý yeteri kadar korkuttu. Bence daha fazla gidip kendimizi zor durumda býrakmayalým. Uygun bulursan buradan dönmeyi teklif ediyorum' dedi. Re­sulüllah, Ömer'in teklifini isabetli buldu. Tebük'ten daha ileri gidilmeyeceðini, bir süre Tebük'ta kalýnýp daha sonra Medine'ye dönüleceðini bildirdi.

Tebük'te yirmi gün kalýndý. Bu hem Bizans ordusundan korkulmadýðýnýn me­sajýna sahip bir mola süresiydi ve hem de bölge insanlarýyla irtibata geçmek için bir fýrsattý. Bu süre içerisinde yakýn bölgedeki kabilelerle anlaþmalar yapýldý. Ka­bilelerden bir kýsmý Ýslâm davetini kabul ederken, bir kýsmý Müslümanlara cizye vererek kendi dinlerinde kalmak istediklerini bildirdiler. Her iki durum da Resu­lüllah tarafýndan kabul edildi. Anlaþma yapýlanlarýn arasýnda bölgenin büyük top­luluklarýndan Âmile, Lahm, Cüzam kabileleri vardý. Resulüllah, bölgede Müslü­manlarýn iradesinin geçerli olmasýný istiyordu. Bu nedenle bölgede islâm karþýtý bir iradenin olmasýna müsaade etmedi. Bu þekilde düþmanca bir iradeye sahip olan Dümetü'l Cendel emirinin üzerine, Halid b. Velid komutasýnda dört yüz ki­þiden oluþan birlik gönderdi. Dümetü'l Cendel, bölgenin Önemli ticaret merkezle­rinden birisiydi. Bizans yönetimine baðlý Ukeydir b. Abdulmalik isimli bir emir ta­rafýndan yönetiliyordu. Ukeydir, Müslümanlara karþý düþmanlýkla dolu bir emir­di. Halid b. Velid komutasýndaki birlik Dümetü'l Cendel'in emiri Ukeydir'i esir alýp Tebük'e, Resulüllah'm yanma getirdi. Resulüllah emirle bir süre konuþtu ve Müslüman olmasýný istedi. Fakat teklifi reddedildi. Bunun üzerine kendisine Müs­lümanlarýn egemenliðini tanýmasý ve cizye vermesi karþýlýðýnda serbest býrakýlaca­ðý bildirildi. Ukeydir bu teklifi kabul etti. Resulüllah, cizye miktarýný da açýklayan bir anlaþma metni hazýrlattý ve Ukeydir serbest býrakýldý. Ukeydir'in Bizans adýna hareket ederken, Resulüllah'la anlaþma yapmýþ olmasý bölge yöneticileri için asýl iradenin bundan böyle Müslümanlara ait olacaðýnýn anlaþýlmýþ olmasýný gösterme­si açýsýndan önemliydi. Resulüllah, Tebük'te kaldýðý süre içerisinde bölgedeki diðer vali ve emirlere de islâm'a davet mektuplarý gönderdi. Mektuplarýnda eðer Müslüman olmazlarsa Ýslâm devletine cizye vermek þartýyla idarelerine devam edeceklerini bildirdi. Bir çoðu bu teklifi kabul etli ve cizye vermeye razý oldular. Bu þekilde anlaþma yapanlarýn arasýnda Eyke, Cerbâ, Ezruh emirleri vardý.

Resulüllah Tebük'te kaldýðý süre içerisinde bölge insanlarýna ya bizzat kendisi veya irþat heyetleri aracýlýðýyla Ýslâm'ý anlattý. Bölge insanlarýyla görüþmelerinden arta kalan zamanlarda da ordusunu teþkil eden Müslümanlarla ilgilendi. Müslü­manlarý inançlarý konusunda bilgilendirdi, ahlâklarý konusunda eðitti. Birçok de­fa Müslümanlara yönelik genel konuþmalar yaptý. Konuþmalarýnda hâl ve hareket­ler konusunda önemli uyarý ve hatýrlatmalarda bulundu. Bir defasýnda bir hurma aðacýna dayanarak çevresindeki Müslümanlara þunlarý söyledi: 'Size insanlarýn iyi­sini ve kötüsünü haber vereyim mi? Ýnsanlarýn iyisi, atýnýn veya devesinin sýrtýnda, ya da yaya olarak ölünceye kadar Allah yolunca çalýþýp, çabalayandýr, insanlarýn kötü­sü ise Allah'ýn kitabýný okuduðu halde ondan hiç yararlanmayan kiþidir. [157] Bir baþka zaman da, tüm orduya ve kendilerini dinleyen bölge insanlarýna hitaben yaptýðý konuþmasýnda, kýsa cümlelerle önemli mesajlar verdi:

Ey insanlar! Ýyi bilin ki sözlerin en doðrusu Allah'ýn kitabýdýr. Yapýþýlacak, tutunacak en saðlam tutamak ise takvadýr. Unutmayýn ki, dinlerin doðrusu ve hayýrlýsý Ýbrahim'in dinidir; Ýslâm'dýr. Yollarýn hayýrlýsý, Muhammed'in yoludur. Sözlerin þereflisi, Allah'ýn sözleridir. Ýþlerin hayýrlýsý, Allah'ýn emrettikleridir.

Ýþlerin kötüsü, dine sonradan sokuþturulan ve dinden olmayan þeylerdir. Ölümlerin þereflisi, þehitliktir. Körlüðün kötüsü, kalp körlüðüdür.

En koyu körlük ise, doðru yolu bulduktan sonra sapmaktýr. Veren el, alan elden hayýrlýdýr.

Az olup kanaat edilen þey, çok olup saptýran þeyden hayýrlýdýr. Tövbenin kötüsü, ölüm gelip çattýðý zaman yapýlan tövbedir. Piþmanlýðýn kötüsü, kýyamet günü piþmanlýðýdýr. Zenginliðin hayýrlýsý, kalp zenginliðidir. Azýklarýn hayýrlýsý, takva azýðýdýr. Kazançlarýn kötüsü, faiz kazancýdýr. Yemelerin kötüsü, yetim malý yemektir. Mutlu kiþi, baþkasýnýn halinden ibret alan kiþidir.

Gösteriþ yapan kiþiye Allah'ta gösteriþ yapar (Onu aldanma ve oyalanma için­de býrakýr)

Allah, hayýrlý iþlerinde güçlüklere direnip gidiþatýný bozmayan kimseye müka­fatlarý kat kat artýrarak verir. [158]

Tebük'te yirmi gün kalýndýktan sonra Medine'ye dönmek için hareket edildi.

Dönüþ sýrasýnda bir grup münafýðýn taþlýk bir vadide devesini ürküterek Resulül-lah'ý düþürüp öldürmek veya sakatlamak amaçlý suikast planlamalarýnýn dýþýnda önemli bir durum yaþanmadý. Suikasttaki haberdar olan Resulüllah, yanma sadece Ammar b. Yâsir ile Huzeyfe b Yeman'ý alarak suikast giriþiminde bulunulacak va­diyi ordudan ayrýlarak geçti. Böylelikle münafýklardan hiç kimse açýkça ortaya çý­kýp, amacýný gerçekleþtirmek için Resulüllah'ýn devesini ürkütme cesaretini ken­disinde bulamadý. Ordu Medine'ye döndüðü zaman münafýklar dýþýnda herkes se­vinçliydi. Bütün kadýnlar, çocuklar, ihtiyarlar yollara dökülmüþtü. Son derece zorluklarla dolu, bir yolculuk tamamlanmýþ, tehlikeli bir harekât baþarýyla tamam­lanmýþtý. Yolculuk sýrasýnda yaþanan açlýk nedeniyle 'Gazvetü'l Usre Darlýk/Yok­luk savaþý olarak isimlendirilen harekâtýn zorluðuna Kur'an da tanýklýk yaptý.[159] Yolculuk sonunda varýlan bölgenin ismi nedeniyle Tebük olarak isimlendirilen ve bu isimle meþhur olan harekâtýn, münafýklarý açýða çýkardýðý için 'Gazvetû'l FazîhcC olarak isimlendirildiði de oldu.


[155] Tevbe, 9:65, 66

[156] Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/167; Vakýdî, Meðazi, III/1000.

[157] Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/170; Taberî, Tarihu'r-Rusül ve'l-Mülûk, III/147.

[158] Ahmed, Müsned, 111/37.

[159] Tevbe, 9:117





radyobeyan