Ayýn Konusu
Pages: 1
Kutlu Zamanlar By: reyyan Date: 15 Temmuz 2011, 12:53:16
Kutlu Zamanlar


Temmuz 2010 139.SAYI


Ali YURTGEZEN kaleme aldý, AYIN KONUSU bölümünde yayýnlandý.

Hepimiz dünya pazarýnda sermayesi eriyen, þu veya bu oranda zarara uðramýþ kullarýz. Bazýlarýmýz bunun farkýndadýr ve merhamet istemektedir. Rahman ve Rahim olan Allah yine imdadýmýza yetiþmekte, sonsuz merhametinin eseri olarak bu kez “bereketli zamanlar” bahþetmektedir bizlere.

Gafletle geçirdiðimiz, kulluðumuzu ihmal ettiðimiz, salih amellerle doldurup yeterince deðerlendiremediðimiz zamanlarý telafi imkanýdýr bu mübarek vakitler. Seher vaktidir, cumadýr, Ramazandýr, bayramdýr, kandil geceleridir.

Hepsi de saptýðýmýz çýkmazdan bizi sýrat-ý müstakime döndürecek birer kutlu kapýdýr. Rahmet ve maðfirete vesiledir. Müflislerden olmamamýz için sermayemizin artýrýlarak bize yeni bir hamle þansý tanýnmasýdýr.

Þöyle bir kýssa nakledilir:

Büyük Ýslâm alimi Fahrüddin Râzî rh.a. “Tefsîrü’l-Kebîr” diye bilinen “Mefâtihü’l-Gayb”ýný bitirmek üzeredir. Asr suresine kadar gelmiþtir. Fakat bu surenin “Andolsun zamana ki, insan gerçekten büyük bir ziyan içindedir” mealindeki ilk iki ayeti arasýnda münasebet kurmakta zorlanmaktadýr. Allah Tealâ’nýn üzerine yemin ettiði “zaman” anlamýndaki “asr” ile insanýn “hüsran”ý, yani yanýlgýsý yahut uðradýðý büyük zarar iliþkisine dair düþündükleri içine sinmemektedir.

Bu sýkýntýyla çýkýp dolaþtýðý günlerden birinde, pazarda buz satan bir adama rastlar. Adam, etraftan gelip geçenlere yalvarýrcasýna þöyle seslenmektedir:

– Sermayesi eriyen þu kula merhamet edin!

Râzî bu sözleri duyar duymaz;

– Anladým, der; Asr suresini þimdi anladým.

Geçen gün ömürdendir

Evet; Asr suresinde “Andolsun zamana ki, insan gerçekten büyük bir ziyan içindedir.” buyuruyor Allah Tealâ. Çünkü biz istesek de istemesek de ömür sermayemiz her geçen gün biraz daha eriyor, alýp verdiðimiz her nefeste biraz daha eksiliyor.

Fakat ne zamaný durdurmak, ne de ecelimizi ertelemek elimizde olmadýðýna göre, ömür sermayesinin giderek azalmasý, neden bizim için bir hüsran olsun? Üstelik sermayenin bir yatýrýma dönüþtürülmek üzere zaten harcanmasý, sarf edilmesi gerekmiyor mu?

Surenin devamýnda “Ancak iman edip salih ameller iþleyenlerin, birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye edenler”in zarara uðramayacaklarý beyan buyurularak, bu sorularýn cevabý veriliyor aslýnda. Hüsran, zamanýn ve ömrün geçip gitmesi ile deðil, geçip giden bu sürenin deðerlendirilememesi, içinin doldurulamamasý ile ilgilidir ve her halükârda buzun eridiðini fark edememenin sonucudur.

Öyleyse “geçen gün ömürdendir” hakikatini unutmadan, zamanýn ve zamandan bir bölüm olmasý nedeniyle de ömrün kýymetini bilmek gerekiyor. Bir þeyin kýymetini bilmek, o þeyin varlýk sebebini, maksadýný bilmekle mümkün. Ömür bir emanettir. Allah’a kulluk ederek, imanla salih ameller iþleyerek bize ahiret saadetini kazandýrabilecek bir ticaretin Allah tarafýndan ikram edilmiþ sermayesidir. Fakat dediðimiz gibi, sürekli eriyen bir sermayedir bu.

Bereketli zamanlar

Gerçi Cenab-ý Hak, kulunun dünya imtihaný dediðimiz ticaretinde “fevzü’l-azîm”e, yani en büyük kazanca nail olmasý için ona bütün imkanlarý bahþetmiþtir. Doðru ile yanlýþý ayetler indirerek bildirmiþ, peygamberleri vasýtasýyla yol göstermiþ, salih kullarýyla hep hakka ve hayra çaðýrmýþtýr. Lakin insan þaþýran, unutan, gaflete düþen bir varlýktýr. Zaman zaman hata yapar, doðru yoldan sapar, böylece ömrünü heba edebilir.

Ayrýca, hayatýnýn geçen kýsmýný güzel ve hayýrlý amellerle yaþamýþ olsa dahi, hep daha güzelinin, daha hayýrlýsýnýn yapýlabileceðine dair bir ukde vardýr içinde. “Keþke”leriyle beraber, buzun her geçen saniye biraz daha erimesiyle, endiþeleri de çoðalýr.

Hepimiz dünya pazarýnda sermayesi eriyen, þu veya bu oranda zarara uðramýþ kullarýz. Bazýlarýmýz bunun farkýndadýr ve merhamet istemektedir. Rahman ve Rahim olan Allah yine imdadýmýza yetiþmekte, sonsuz merhametinin eseri olarak bu kez “bereketli zamanlar” bahþetmektedir bizlere.

Gafletle geçirdiðimiz, kulluðumuzu ihmal ettiðimiz, salih amellerle doldurup yeterince deðerlendiremediðimiz zamanlarý telafi imkanýdýr bu mübarek vakitler. Seher vaktidir, cumadýr, Ramazandýr, bayramdýr, kandil geceleridir. Hepsi de saptýðýmýz çýkmazdan bizi sýrat-ý müstakime döndürecek birer kutlu kapýdýr. Rahmet ve maðfirete vesiledir. Müflislerden olmamamýz için sermayemizin artýrýlarak bize yeni bir hamle þansý tanýnmasýdýr.

Zihnimiz bulanmadan

Þu sýralar yine böyle bereketli zamanlarý idrak ediyoruz. Üç aylarýn içindeyiz. Hz. Peygamber s.a.v.’in Recep ayý girince, “Allahým, Recep ve Þaban’ý bize mübarek kýl ve bizi Ramazan’a ulaþtýr.” sözleriyle dua ettiðini hep hatýrda tutan müslümanlar, Recep ayýný asýrlardýr Ramazan-ý Þerifin giriþ kapýsý gibi görmüþ. Feyz ve bereketinden azami istifade için Recep ayýnýn baþýndan itibaren nafile ibadetlerle, Regaib’le, Miraç’la, Berat’la arýnarak aylarýn en faziletlisine, on bir ayýn sultaný Ramazan’a, bin aydan daha hayýrlý Leyle-i Kadr’e yürümüþ.

Günümüzde de artan dinî duyarlýlýða paralel olarak üç aylara daha fazla önem verildiðini, mübarek gecelerin özel programlarla kutlandýðýný görüyoruz. Fakat modern anlayýþýn zihinleri bulandýrdýðý bir çaðda yaþýyoruz ve bu bulanýklýk bazen kutlu vakitlerle ilgili coþku ve heyecanýmýzýn ölçüsünü kaçýrmamýza, aþýrý uçlar arasýnda savrulmamýza yol açýyor; yeni tartýþmalar doðuruyor. Birileri çýkýyor “Ýslâm’da zamanýn kutsallýðý diye bir þey yoktur; bütün bunlar bid’attýr” diyor. Bir baþkasý böyle zamanlara mahsus hiç duyulmadýk ibadet þekilleri öneriyor. Mübarek vakitlere karþý son zamanlarda gözlemlediðimiz itibar artýþýnda bir kekrelik hissediyoruz. Bir þeyler yerli yerine oturmuyor sanki. Onun için çok da anlamlý olmayan tartýþmalara girmek yerine kestirmeden ifade edelim ki kerahet vakitleri olduðu gibi müstahsen vakitler de vardýr. Bahar ve yaz mevsimlerinin güz ve kýþa göre daha bereketli olmasý gibi manen de daha bereketli zamanlar vardýr.

Ekim için uygun zaman ayrýdýr, hasat için ayrý. Ayný günahýn haram aylarda iþlenmesi halinde sair zamanlara nazaran nasýl daha fazla cezasý varsa, mübarek zamanlarda yapýlan ibadetlerin sair zamanlara göre daha çok sevabý vardýr. Bütün bunlarýn ötesinde Alemlerin Rabbi “Leyletin mübâreketin” (Duhan, 3) buyurmuþsa, söylenecek söz kalmamýþtýr.

Hikmetinden sual olunmayan

Peki bu neden böyledir? Bir vakti mübarek kýlan üstünlük ve þeref o vakitte zuhur eden hayýrlý bir olaydan dolayý mýdýr, yoksa vakit bizatihi þereflidir de söz konusu hayýrlý olayýn zuhuru bilhassa o vakte mi denk düþürülmüþtür? Yani mesela Kadir Gecesi, Kur’an bu gecede nazil olduðu için mi bin aydan daha hayýrlýdýr, yoksa zaten bin aydan daha hayýrlý olduðu için mi Kur’an bu gecede indirilmiþtir? Allah bilir. Esasen bize düþen de bu sýrrý çözmek deðil, böyle zamanlarýn bereketinden istifadenin yollarýný aramaktýr.

Eskiler mübarek gecelerden istifadeyi “ihya etmek” tabiriyle anlatýrlar. Mübarek geceleri ihya, geçmiþte o gecede zuhur eden hayýrlý olayý, kendimizi ona muhatap kýlarak, halihazýra taþýmak demektir. Bu, Regaib gecesinde Allah Rasulü s.a.v.’in yolunu gözlemektir. Miraç gecesinde O’nun getirdiði hediyelerle sevinip namazý gözümüzün nuru yapmaktýr. Berat gecesinde tevbe-i nasuhtur, kýblemizi gözden geçirmektir. Kadir gecesinde Kur’an’ý ayet ayet kalbimize indirmektir. Ve Mevlid Kandilinde, geliþiyle cihaný aydýnlatan Habib-i Kibriya s.a.v.’in nurunu sünnet-i seniyyesi ile hayatýmýza taþýmaktýr. Nihayet mübarek vakitleri ihya, ihya olmanýn, dirilmenin, gerçekten hayat bulmanýn imkanýdýr ki alameti sýrat-ý müstakim üzere yürümeyi sürdürmektir.

Devreden zaman

Baþa dönelim. Mübarek vakitlerin, kaçýrdýðýmýz fýrsatlarý, tükettiðimiz ömür sermayesini, ihmal ettiðimiz kulluk vazifelerini telafi için Allah Tealâ’nýn merhametinin eseri bir ikram olduðunu söylemiþtik. Kutlu vakitlerin sadece bire bin veren bereketi deðil, genel olarak zamanýn tabi kýlýndýðý düzen de bu sonsuz merhametin tecellilerindendir. Kur’an, zamanýn dönen, devreden bir akýþ olduðunu haber verir bize. Âl-i Ýmran suresinin 14. ayetinde iþaret buyurulduðu üzere “devran”, önce mazrufuyla döndürülür insanlar arasýnda. Dönüp duran zamanýn bazen sevindiren, bazen tasalandýran zuhuratýyla sabýr ve þükür talimine tabi tutulan müminlerin imaný böylece kavi kýlýnýr. 

Furkan suresinin 62. ayetinde ise, “Allah, zikretmek ve þükretmek isteyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardýnca getirendir.” buyurularak, zamanýn bir “zarf” olarak da devrettiði anlatýlýr. Bu defa yeni bir fýrsat için döndürülmektedir zaman.

Nitekim Ýbni Abbas r.a., bu ayetin tefsirinde “gece ile gündüzün, amel etmeye ihtiyaç duyulan hususlarda birbirine halef kýlýndýðýný” söylemiþtir. Enes b. Malik r.a. de, yine ayný ayetin nüzulü üzerine Hz.Peygamber s.a.v.’in, bir gece Kur’an okuyamadýðý için üzülen Hz. Ömer r.a.’e, “Ey Hattab Oðlu, andolsun ki Allah senin hakkýnda bir ayet indirdi” deyip bu ayeti okuduðunu ve “Geceleyin kaçýrdýðýn nafile ibadetleri gündüzünde; gündüz kaçýrdýðýn yahut yapamadýðýný da gecende ifa et.” buyurduðunu nakleder.

Devrana girip yükselmek

Hz. Ömer r.a.’ýn, “Ya Rabbi, senden zamanýn iyisini ve vakitlerimi bereketli kýlmaný niyaz ediyorum” duasý meþhurdur ve zamanýn dönüþündeki iki boyutu da vermektedir. Bilhassa “vakitlerimi bereketli kýl” niyazý, mübarek vakitlerle yetinilmemesi, diðer zamanlarýn da kulun duasý ve gayreti ile bereketlendirilmesi gerektiðine iþaret eder. Sýradan yahut sair zaman dediðimiz vakitler, mükellefiyet bakýmýndan gündüze nazaran daha boþ olan gecelerdir ve büyükler “her geceyi Kadir bilerek ihya etmemizi” isterler bizden. “Ýhya”, fýkýhta “ekilmemiþ, boþ ve sahipsiz bir araziyi iþleyerek imar etmek” demektir ki sair geceler için bu anlamda kullanýlýr.

Hülasa, Cenab-ý Hakk’ýn döndürdüðü zaman, her yýl üstelik on bir gün erkene çekilerek bereketli vakitler getiriyor önümüze. Kulluðunu ihmal edenlere bir fýrsat daha sunuluyor böylece. O kadar ki Kadir Gecesi’nde olduðu gibi seksen üç yýldan daha fazla bir ömrü bir gecede telafi etme imkaný veriliyor insana. Ne kadar uzaða savrulursa savrulsun, sýrat-ý müstakime bir çýrpýda geçiþini saðlayacak kapýlar açýlýyor. Yetmiyor, deðerlendirmesi için uçsuz bucaksýz boþ araziler gibi geceler ihsan ediliyor. Buna, zamanla mukayyet farz ibadetleri de ekleyin. Sanki insanýn dönen zamanla devretmesi, er veya geç zamanýn bir noktasýndan devrana girmesi isteniyor. Çünkü insan adeta gök çekiminden kaynaklanan tersine bir girdabýn anaforuna girmekle irtifa kazanýp yükselebiliyor. Yücelerden yüce Rabbine böyle yaklaþabiliyor ancak. 

Fýrsatý kaçýrmamak için

Dönüp duran zamanýn akýþýnda, bizim için takdir edilen devri tamamlayýp mutlaka geldiðimiz yere döneceðiz. Zamandan müstaðni deðiliz. Fakat geldiðimiz yere izzetle dönmek de var, zilletle dönmek de. Bunu büyük ölçüde zamaný neye ayýrdýðýmýz belirliyor. Tercihimiz ukba ise zamanýn yükselten yörüngesine dahil oluyoruz. Yok eðer dünyayý öncelemiþsek, insaný aþaðýlarýn aþaðýsý kýlan bir kýsýr döngüye mahkum ediyoruz kendimizi. Yükselmeye, izzete, ahiret saadetine götüren yörüngeye dahil olabilmenin ilk ve temel þartý farz ibadetleri “zamanýnda” eda eylemektir. Bu yörüngeye böylece girildikten sonradýr ki bazý dönemeçlerde karþýmýza çýkan ve “kulu Allah’a yaklaþtýran” nafilelerin bereketlendirildiði kutlu vakitleri deðerlendirmek söz konusu olabiliyor.

Kutlu zamanlarda esas olan, nafile ibadetlerle Allah’a yaklaþmaya çalýþmaktýr. Elbette vecibelerini ihmal ederek zamanýn yükselten yörüngesinden dýþarý düþenler için de bir fýrsattýr böyle vakitler. Tevbe ile, geçirilen farzlarýn kazasý ile yeni bir sermaye desteðine dönüþtürülebilir.

Dönüþtürülebilir diyoruz, çünkü bu, istikamet iradesindeki kararlýlýðýmýzla, yani mübarek vakitlerin açtýðý kapýlardan katýldýðýmýz sýrat-ý müstakimdeki devamlýlýðýmýzla mümkün. Daha önceki hüsranýmýzdan ders almamýþsak, ayný hatalarda ýsrar edeceksek, bize verilen sermaye desteði ne kadar büyük olursa olsun bir fayda saðlamayacaktýr.

Dünyanýn iþi bitmez

Ýyi niyete raðmen mübarek vakitlerle bize ihsan edilen fýrsatlarýn heba edilmesi ve böylece yeni bir hüsranýn yaþanmasý, büyük ölçüde modernizmin “özel zamanlar” anlayýþý ile ilgili. Zamaný sadece dünyalýk iþlere tahsis eden ve az zamanda çok iþ yapmayý amaçlayan bu anlayýþ, müslümanlarýn mübarek vakitleri deðerlendirme iþtiyakýný yanlýþ bir zemine çekip suyu bulandýrýyor, iþin tadýný kaçýrýyor.

Modern insan zamana sadece dünyayý yüklediðinden, ilerlediðini zannetse de yükselemez, dünyanýn üstüne çýkamaz. Akibetini düþünmekten kaçtýðý için nereye varacaðý konusunda bir cevabý yoktur. Geriye bakmaz, muhasebe yapmaz, hýzla akan zamanýn zarfýna bütün bir dünyayý sýðdýrmanýn telaþ ve hýrsýyla çýrpýnýr durur. Hep daha az maliyetle, daha az zaman ve emekle daha çok üretmenin, daha çok tüketmenin peþindedir. Bunun için zamaný kendince dilimlere ayýrýr, mesai ve tatil vakitleri belirler, özel gün ve haftalar ihdas eder.

Özel gün ve haftalar, dünyalýk kâr getirmeyen fakat verdiði vicdan rahatsýzlýðýyla yatýþtýrýlmasý gereken bazý duyarlýlýklar için sýkýþtýrýlmýþ ritüellerin dar vakitleridir. Maksat bu duyarlýlýklara saygý göstermekten ziyade kalan zamanlarý onlarýn iþgalinden kurtarmak, dünya iþlerine daha çok zaman ayýrmaktýr. Modern insan, dünyanýn iþinin bitmeyeceðini de dünyalýk peþinde bu kadar koþturmanýn insaný küçük düþüreceðini de fark edemez. Hüsraný çok yönlüdür.

Yoðunlaþtýrýlmýþ müslümanlýk

Bütün müslümanlar bilir ki din, Ramazan’dan Ramazan’a, bayramdan bayrama, kandilden kandile, hatta namazdan namaza hatýrlanacak ve yaþanacak bir olgu deðildir. Buna raðmen mübarek gün, gece yahut aylarýn, ihmal edilen mükellefiyetlerin daha pratik bir tarzda toptan telafisine, ertelenen farzlarýn daha az maliyetle ucuza getirilmesine imkan veren zamanlar gibi görülmesi yaygýnlaþýyor.

Bu kabul bir taraftan özel zamanlar dýþýnda farz, vacip ve sünnetlerin ihmalini meþrulaþtýrýrken bir taraftan da müslümanlýðý ancak belli günlerde giyilip daha sonra saklanan göstermelik bir giysi fonksiyonuna indirgiyor. Kutlamalardaki coþku, uhrevî bir yöneliþin zevkinden ziyade dünya hayatýný daha da renklendiren farklý bir “çeþni”yi yakalamaktan kaynaklanýyor sanki.

Þu söylediklerimizin içinde bulunduðumuz mübarek zamanlarýn atmosferine uygun, duymaya alýþtýðýmýz sözler olmadýðýný biliyoruz. Fakat bize ikram edilen fýrsatlarý doðru deðerlendirmek, hüsrana uðramamak için böyle sinsi tehlikelere biraz nahoþ kaçsa da dikkat çekmek gerekiyor.

Ýslâm’da din ile dünyanýn ayrýlamayacaðýný, dinin bütün dünya iþlerini de kuþattýðýný, bu nedenle yoðunlaþtýrýlarak dar zamanlara sýkýþtýrýlmýþ ibadetlerin sahih bir müslümanlýðýn tezahürü olmadýðýný arada bir hatýrlatmak gerekiyor.

Allah’ýn rahmetinden kaçmayalým

Bu hatýrlatmalarla niyetimiz kimsenin þevkini kýrmak, canýný sýkmak deðil elbette. Ýstiyoruz ki camiye giderken bile koþuþturmaktan men edilen müslümanlar, mübarek gecelerde nefes nefese telaþlarla, dini dar zamanlara sýkýþtýrmasýn. Nafile ibadetlerin çokluðu yerine az fakat sürekli olanýna yönelsin; kutlu zamanlarda, kolaya kaçmanýn, bedavadan kazanma kurnazlýðýnýn göstergesi yeni ve abartýlý nafile ibadet arayýþlarýna itibar etmesin. Ýbadetlerini, getireceði sevabý ahiret nimetleri için pazarlýk imkaný gibi görmeden, “þükreden bir kul” olma gayretiyle, þevkle, minnetle, zevkle yapsýn.

Farzlarý ihmal ederek zamanýn insaný yücelten yörüngesine girilemeyeceðini, kutlu vakitlerin ancak farzlarla girilebilen bu devranda berekete vesile olacaðýný bilsin. Bir mübarek vaktin þafaðýnda yeni bir “bismillah” ile baþlasa da salih amellerini, hak üzere yürümeyi, sabýrla direnmeyi sezonluk davranýþlar olmaktan çýkarsýn, bütün bir zamana yaysýn.

Cenab-ý Hak, sermayesi eriyen biz kullarýna kutlu vakitlerle de merhamet ediyor. Ýstiyoruz ki hiç kimse kâr ediyorum yahut doðru yapýyorum zannýyla Allah Tealâ’nýn rahmetinden kaçýp hüsrana uðramasýn.

Mübarek Aylar

Türkçede “üç aylar” dediðimiz kamerî takvimdeki Recep, Þaban ve Ramazan aylarýyla, Kur’an-ý Kerim’in “eþhür’ül-hurûm” yani “haram aylar” diye zikrettiði Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarý senenin diðer aylarýna göre daha þerefli bir mevkidedir.

Hiç þüphesiz on bir ayýn sultaný Ramazan-ý þeriftir. Kur’an ve oruç ayý olan Ramazan, gönlümüzdeki aðýrlýklarý atmaya, kulluk azmimizi yenilemeye, elest bezmindeki misakýmýzý tazelemeye ve senenin geri kalan zamanýný bu arýnmýþlýkla yaþamaya vesiledir. Bir manevi eðitim sürecidir ve öncesindeki Recep ile Þaban aylarý sanki insaný bu sürece hazýrladýklarý için deðer ve önem kazanýrlar. Ayrýca beþ mübarek gecenin dördü þühûr-i selâse’nin, yani üç aylarýn içindedir.

Haram aylar ise Allah Tealâ’nýn savaþmayý yasakladýðý, iþlenen günah ve sevaplara sair zamanlardakine göre daha fazla ceza ve mükafat vaat ettiði aylardýr. Kur’an-ý Kerim’de “insanlarýn iyiliði için vesile kýlýnan” bu aylara hürmet gösterilmesi emredilmiþtir.


Günlerin Efendisi


Günlerin en þereflisi, müslümanlarýn haftalýk bayramý olan cuma günüdür. Müslümanlarýn namaz için bir araya gelip cemaat dayanýþmasýný sürdürdüðü bu günün fazileti ayet ve hadislerle sabittir. Peygamberimiz s.a.v., “Güneþin doðduðu en hayýrlý gün cuma günüdür” buyurmuþ, Hz. Adem a.s.’ýn yaratýlmasý, cennete girmesi, yeryüzüne indirilmesi, tevbesinin kabul edilmesi gibi olaylarýn cuma günü vuku bulduðunu haber vermiþtir.

Yine hadislere göre melekler cuma gününe “yevm’ül-mezîd”, yani “amellerin sevaplarýnýn sair günlere göre artýrýldýðý gün” demektedir. Müminler cennette Cemalullah’ý bir cuma günü müþahede edeceklerdir.

Cuma dýþýnda Ramazan ve Kurban bayramý günleri ile Kurban bayramýnýn bir gün öncesi, hacýlarýn Arafat’ta vakfeye durmasý sebebiyle “arefe günü” diye bilinen gün ve kameri aylarýn “eyyâm-ý beyz” diye adlandýrýlan 13, 14 ve 15. günleri mübarek günlerimizdir.


Ýcabet Vakitleri


Ýslâm, zamaný düzenleyen ve bu düzene göre yaþamamýzý isteyen bir din. Kur’an-ý Kerim’de zamanla, özellikle de zamanýn yirmi dört saatlik dilimi olan “gün”le ilgili yüzlerce tabir var. Ayetlerden baþka hadislerde de geçen bu tabirler özellikle namaz vakitlerine iþaret için günleri taksim ve tanzim ederken, faziletli vakitleri de belirler.
Farz namazlarýn vakitleri þüphesiz günün en bereketli vakitleridir ve insanlarýn bunlardan istifadesi namazlarý vaktinde eda eylemeye baðlýdýr. Fakat zaten namaz vakitleri belli olduðundan þerefli yahut faziletli vakitlerden maksat, dua ve istiðfarýn kabul edildiði icabet vakitlerini kollamaktýr. Hadis-i þeriflerde mesela seher vaktinde, yani gecenin kalan üçte birinde ve ezan ile ikamet arasýnda yapýlan dualarýn kabul edileceðine, sahur vaktinin bereketine dair haberler vardýr. Tasavvuf erbabý da öteden beri vird ve tesbih için Kur’an-ý Kerim’de zikredilen vakitleri esas almýþtýr.


Kandil Geceleri

Ýslâm âleminde “leyâl-i mübareke” (mübarek geceler) diye bilinen Regaib, Mirac, Berat, Kadir ve Mevlit geceleri bizde “kandil geceleri” olarak da bilinir. Bu adlandýrma, II. Selim devrinde 1500’lü yýllarýn ortalarýnda mübarek gecelerde Ýstanbul’daki camilerin kandiller yakýlarak aydýnlatýlmasýndan hatýradýr.

Regaib gecesi, Recep ayýnýn ilk cuma gecesine tevafuk eder. Regaib, “kendisine raðbet edilen þey, bol ve deðerli baðýþ” anlamýna “ragîbe”nin çoðuludur. Bu gecede bol sevap ve mükafata nail olunacaðýna dair haberler sebebiyle böyle denilmektedir. Regaib gecesinin mübarek kýlýnmasý ile ilgili bir takým rivayetler varsa da ulema bu geceye, fazileti ayet ve hadisle sabit Recep ayýndan hareketle kýymet atfetmeyi daha uygun bulmuþtur.

Miraç olayýnýn gerçekleþmesi sebebiyle bu adla anýlan Miraç gecesi yine Recep ayýnýn içinde, 27. gecedir. Beþ vakit namaz bu gecede farz kýlýnmýþ, Allah’a þirk koþmamak kaydýyla günahlarýnýn affedileceði müjdesi ümmete bu gece verilmiþtir.

Berat gecesi adýný “beraat”ten, yani “Allah’ýn günahkârlarý affedip aklamasý”ndan alýr. Þaban ayýnýn 15. gecesindedir. Kur’an’ýn Levh-i Mahfuz’dan dünya semasýna bu gecede toptan indirildiði, kýble deðiþikliðinin bu gecede olduðu rivayet edilir.

Kadir gecesi, mübarek gecelerin en faziletlisidir. Hakkýndaki bir sure ile adý Allah Tealâ tarafýndan konulan ve bin aydan daha hayýrlý olduðu beyan buyurulan bu gecenin Ramazan ayýnýn 27. gecesine isabet ettiði “kuvvetli ihtimal”dir. Ulemanýn ekseriyeti Kur’an’ýn bu geceden itibaren bölüm bölüm nazil olduðu görüþündedir.

Mevlid kandili Hz. Peygamber s.a.v.’in dünyayý teþriflerinin, doðumunun bereketlendirdiði bir gecedir. Nitekim mevlid, “doðum, dünyaya geliþ” demektir. Rebiülevvel ayýnýn 12. gecesine denk düþer. Mevlid kandilinin mübarek bir gece olarak ihya edilmesi geleneði, diðer gecelerden hayli sonra, miladi 13. asýrda baþlamýþtýr.


Mübarek Vakitler Bid’at mý?

Mevlid kandili hariç mübarek vakitlerin ibadetle, hayýrla, salih amelle ihyasý; bu vakitlerin feyz ve bereketinden istifade gayreti, sonradan ortaya çýkmýþ deðildir. Belki zaman içinde bu istifadeyi çoðaltmak için kendiliðinden yeni kutlama þekilleri, deðerlendirme biçimleri, gelenekler oluþmuþtur.

Dinin ölçüleri dýþýna çýkmamak ve dine ilave etmemek kaydýyla, dinî duyarlýlýðýn artmasýna, nafile ibadetlerin yapýlmasýna, kaza namazlarýnýn kýlýnmasýna, Kur’an okumaya; tevbe, maðfiret, dua, zikir, tesbih ve salâvata vesile olan bu geleneksel formlarda sakýnca bulunmamýþtýr. Mevlid kandili de böyle hayýrlar yanýnda Efendimiz s.a.v.’i tanýmaya ve sevmeye vesile yapýldýðý için bu çerçevede deðerlendirilmiþtir.

Bid’at, dinin emretmediði bir þeyi dinin emriymiþ gibi sunmak, dinî bir delili olmayan ibadetler yahut hükümler ihdas etmektir. Mübarek zamanlar, özellikle üç aylar ve kandiller, bu vakitlere mahsus olduðu iddia edilen nafile ibadetlerin dinî dayanaðý bakýmýndan tartýþýlmaktadýr. Tartýþmalar, böyle vakitlerde tutulan nafile oruçlara veya kýlýnan nafile namazlara mesnet gösterilen hadislerin zayýflýðý üzerinde yoðunlaþmaktadýr. Hadislerin senedindeki zayýflýðýn teknik bir konu olduðunu, hüküm içermemek þartýyla faziletlere dair zayýf hadislerle de amel edilebileceðini söyleyip, okuyucularýmýza, dergimiz yazarlarýndan Dr. Ebubekir Sifil’in “Ýslâmî Bilincin Ýhyasý” adlý kitabýndaki bu meselelerle ilgili iki makalede daha fazla ve doyurucu bilgi bulabileceklerini hatýrlatalým.

Mübarek vakitler bid’at mý tartýþmasýnda Kutlu Doðum Haftasý’ný ayrý bir yere koyup ihtiyatla karþýlamamýz gerekiyor. Geleneði olmayan bu hafta mutlaka iyi niyetle düþünülen bir etkinlik. Salih amellere, hayýrlara vesile olduðu için kulun gayreti oranýnda bir bereket kazandýðý söylenebilirse de dinen “mübarek kýlýnmýþ” bir zaman deðil. Daha önemli bir problem ise “Kutlu Doðum Haftasý”nýn miladi takvim esas alýnarak nisan ayýna sabitlenmesi. Bu tutumun Tevbe suresinin 36 ve 37. ayetlerinde Allah Tealâ’nýn takdir ettiði takvime baðlý kalmamak, cahiliyye Araplarýnýn kamerî takvimi þemsî takvime eþitleme (nesî) uygulamasýna düþmek gibi bir tehlikeyi taþýyabileceði ihtimali üzerinde ciddiyetle durmak gerekir.


radyobeyan