Mesnevide Geçen Hikayeler
Pages: 1
Kibir By: saniyenur Date: 14 Temmuz 2011, 14:34:15
15.KÝBÝR

 
Neþeli ve þaraba düþkün bir bey vardý. Her mahmurun, her çaresiz kiþinin sýðýndýðý bir zattý. Esirgeyici, yoksullarý korur, altýnlar, inciler baðýþlayýcý, deryadil bir adamdý.

Erlerin padiþahý, inanmýþ adamlarýn beyi, yol bilir, sýrdan anlar, dostlarýný görür gözetir bir zattý. Ýsa’nýn zamaný, Mesih’in devri idi. Halkýn gönlünü alan, kimseyi incitmemeye gayret eden o güzel beye, bir gece ansýzýn konuk geldi. O konuk da onun gibi hoþ ve iyi bir beydi. Neþelensinler diye þarap içmek istediler. O zaman þarap helaldi. Þaraplarý azdý dedi ki: Köle, yürü, testiyi doldur, bize þarap getir.

Filan keþiþte halis þarap var. Ondan al da canýmýz, ileri gelenlerin derdinden de halas olsun, halkýn derdinden de. O keþiþin þarabýnýn bir katrasý, binlerce testi, binlerce küp þarabýn yaptýðýný yapar. O þarapta gizli bir maya var, nitekim bazý erler vardýr ki aba altýnda sultandýr onlar. Sen paramparça hýrkaya bak. Anlaþýlmasýn diye altýnýn da yüzünü karartýrlar.

Lal görünüþte buðulu görünür ama kötü göz, onu beðenmesin diyedir bu. Hazine ve mücevharat, ev içinde olur mu hiç? Hazineler daima yýkýk yerlerdedir. Adem’in hazinesi de yýkýk yere gömülmüþtü de bu yüzden o melun Þeytanýn gözü onu görmedi. O, topraða hor baktý. Fakat can, ona bu toprak, sana bir set olmuþtur deme de idi.

Köle iki testi alýp yola düþtü. Derhal keþiþlerin manastýrýna vardý. Altýný verip o altýn gibi þarabý aldý. Taþý verip karþýlýðýnda cevheri satýn aldý. O þarap ki padiþahlarýn baþýna sýçrar da sakinin baþýna altýn taç koyarlar.

O þarap ki fitneler, kargaþalýlar çýkarýr, kullarla padiþahlarý birbirine katar. O þarabý ki kemikleri eritir de tamamý ile can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur. Ayýkken kulla padiþah suyla yað gibidir ama sarhoþluk vaktinde tendeki cana dönerler. Heriseye benzerler, artýk farklarý kalmaz. Fakat bu makama varýp gark olmayan bunu fark edemez.

Ýþte o köle o çeþit þarap almýþ, o adý saný güzel beyin köþküne gitmekteydi. Yolda gamlar görmüþ beyni kuru, belalara bürünmüþ bir zahit, önüne çýkýverdi. Zahidin bedeni gönül ateþleriyle yanmýþ, evini Tanrýdan baþka her þeyden silip süpürmüþtü. Nice çaresiz mihnetlere uðramýþ, binlerce daðlar üstüne daðlar yakmýþtý. Her an gönlü, savaþlara düþmüþ, gece gündüz riyazatlara sarýlmýþtý. Yýllarca aylarca kanlara batmýþ, topraklara bulanmýþtý. Gece yarýsý o köleyi görünce, dedi ki: Testilerdeki nedir? köle, þarap dedi. Zahit, kimin, kime götürüyorsun? Diye sordu. Köle, o ulu beyin dedi. Zahit dedi ki: Tanrýyý dileyen kiþinin ameli böyle mi olur? Hem Tanrýyý istiyor, hem de içip eðleniyor ha! Þeytan þarabý sonra da yarým akýl öyle mi? Senin aklýn þarapsýz böyle daðýnýk. Aklýna akýllar katmak gerek. Ya sarhoþ olunca aklýn ne hale gelir ey bir kuþ gibi sarhoþluk tuzaðýna tutulmuþ adam?

Ziya-i Delk, hazýr cevap ve tatlý sözlü bir zattý. Þeyh-i Ýslam Tac-ý Belh’in kardeþi idi. Tac-ý Belh, pek kýsa boyluydu, adeta bir kuþa benzerdi. Bütün bilgileri bilir, alim faziletli bir adamdý ama Ziya, güzel söz söylemede ve nüktecilikte ondan üstündü. O pek kýsaydý, Ziya da haddinden fazla uzun. Þeyhülislam, pek nazlý, pek kibirli bir adamdý.

Bu kardeþinden utandý. Ziya da sözü tesirli bir vaizdi. Bir meclis günü, Ziya meclise geldi, kadýnlarla, alim ve temiz kiþilerle doluydu. Þeyhülislam, kibrinden kardeþine þöyle kalktý ve yine derhal oturdu.

Ziya alýnarak dedi ki: Çok uzun boylusun. Bari o selvi boyundan birazcýðýný çal. Sende akýl nerede, fikir nerede ki ey bilgi düþmaný tutup þarap içeceksin? Yüzün pek güzel bari biraz da çivit sür. Habeþin yüzüne, çivit, gülünç olur doðrusu. A azgýn sende nur nerede de ki kendinden geçiyor da karanlýk arýyorsun.

Gölgeyi gündüz aralar. Sense bulutlu gecede tutmuþ, gölge aramaya çýkmýþsýn. Þarap gýda için halka helaldir ama sevgiyi dileyenlere haramdýr. Aþýklarýn þarabý gönül kanýdýr. Onlarýn gözleri yolda konaktadýr. Böyle bir korkunç çölde bu akýl kýlavuzu, tutulup kalýr. Sen de kýlavuzlarý gözetirsen kervaný helak eder yolu yitirirsin.

Arpa ekmeði bile hakikatten haramdýr. Nefsin önüne kepekle karþýlýk ekmek koy. Tanrý yolunun düþmanýný hor tut. Hýrsýzý mimbere çýkarma, dara çek. Hýrsýzýn elini kes. Kesmekten acizsen hiç olmazsa baðla. Sen, onun elini baðlamazsan o, senin elini baðlar. Sen, onun ayaðýný kýrmazsan o, senin ayaðýný kýrar.

Halbuki sen, düþmana þarap ve þeker kamýþý veriyorsun. Niçin? Ona zehir gibi gül, taþ desene. Zahit, gayrete gelip testiye bir taþ attý, kýrdý. Köle de testiyi elinden atýp zahitten kaçtý.

Beyin yanýna gidince bey, þarap nerede? Dedi. Köle bir ,bir macerayý anlattý.

Bey, ateþe döndü, hemen yerinden doðruldu, bana o zahidin evi nerede? Göster dedi. Göster de þu aðýr gürzle kafasýný ezeyim. O kahpe oðlunun akýlsýz kellesini kýrayým. O, köpekliðinden doðru yolu göstermeyi ne bilir? O, ancak þöhret aþýðý. Bu yobazlýk, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir þey bahane ederek kendini göstermek istiyor. Onun þuna buna riya yapmaktan baþka hiçbir hüneri yok. Deliyse, fitne çýkarmak istiyorsa delinin ilacý, öküz aletinden yapýlma kamçýdýr.

Vurmalý kerataya da kafasýndaki Þeytan çýksýn. Eþekçiler, nodullamadýkça eþek gider mi hiç? Bey, eline bir topuz alýp sokaða çýktý. Gece yarýsý yarý sarhoþ bir halde geldi, zahidin evine girdi. Kýzgýnlýkla zahidi öldürmek niyetindeydi. Zahit, evde bulunan yünlerin altýna girip gizlendi. Zahit, beyin sözlerini yün bükenlerin yünleri altýna gizlenmiþ, iþitiyordu.

Orada kendi kendine dedi ki: Adamýn çirkinliðini yüzüne karþý ancak ayna söyleyebilir, çünkü onun yüzü serttir. Ayna gibi demirden bir yüz gerek ki sana çirkin yüzüne bak desin.

Padiþah Delkak’la satranç oynardý. Delkak padiþahý mat etti mi padiþah derhal kýzardý. Bunu kibrine yediremez, Tu ALLAH müstehakýný versin diye satranç taþlarýný birer, birer Delkak’ýn baþýna vururdu.

Al, iþte þahýn bu senin bu kaltaban derdi. Delkak, aman padiþahým der sabrederdi. Bir gün yine padiþah mat oldu. Bir oyun daha oynamalarýný emretti. Delkak, zemheride çýplak kalmýþ adam gibi tirtir titriyordu. Bir oyun daha oynadý, yine padiþah mat oldu. Tu ALLAH müstehakýný versin zamaný gelince, Delkak sýçradý bir köþeye kaçtý; korkusundan altý tane halýnýn altýna girdi. Yastýklarla o altý tane halýnýn altýna gizlenip padiþahýn satranç taþlarýndan aman buldu. Padiþah ne yapýyorsun, bu ne? Deyice, padiþahým dedi, Tu ALLAH müstehakýný versin.

Ateþler püskürüyorsun... Senin gibi öfkeli bir padiþaha döþeme altýndan baþka yerde doðru söz söylenebilir mi? Sen mat oldun ama ben þahýn çarpmasýndan mat oluyorum. Onun için halýlarýn altýndan Tu ALLAH müstehakýný versin diyorum!

Mahalle o beyin baðrýþ, çaðýrýþýyla, kapýyý tekmelemesi, vurun tutun diye nara atmasýyla doldu. Saðdan, soldan halk dýþarý fýrladý. Ey ulumuz af zamanýdýr. Onun beyni kurumuþ. Þimdi onun aklý, fikri çocuklarýn aklýndan fikrinden az. Hem zahit, hem ihtiyar. Bu halindeki þu zahitlik, onu kat, kat zayýflatmýþ. Bu zahitlikten de bir feyze nail olamamýþ.

Zahmetler çekmiþ de sevgiliden bir hazine elde edememiþ. Ýþler yapmýþ da bir pul kazanamamýþ. Ya iþ onun harcý deðilmiþ, ya henüz mükafat vakti gelmemiþ. Ya o çalýþma çýfýtça bir çalýþma, yahut da mükafata eriþmesinin bir zamaný, bir saati var. Ona bu dert bu musibet yeter... Þu kanlý ovada kimsiz kimsesiz kala kalmýþ.

Gözleri aðýrlýklý, bir bucaða çekilip oturmuþ, yüzünü ekþitmiþ, suratýný asmýþ. Ne bir göz hekimi var ki derdine yansýn, ne onun aklý var ki bir göz ilacý arayýp bulsun, gözüne çeksin.

Kendi zannýna uymuþ, çalýþýp çabalamaya koyulmuþ, iþim, iyileþecek diye bir ümide kapýlmýþ.

Halbuki onun tuttuðu yolla sevgilinin vuslatý arasýnda ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baþ aramýyor, reis olmayý istiyor.

Bir an Tanrý ile, nasibim bu hesapta hep zahmet mi diye adeta didiþmede. Bir an hep uçuyor, ele geçmiyor, bizim kolumuzu kanadýmýzý kýrýyorsun diye bahtý ile kavga etmede. Kim, renge, kokuya mahpus kalýrsa zahit olsa bile huyu iyi olmaz, dar canlýdýr.

Bu daracýk duraktan çýkmadýkça nasýl olur da ahlaký düzelir, gönlü ferahlar? Zahitlere, geniþliðe çýkmadan yalnýz bulunduklarý zaman býçak ve ustura vermeye hiç gelmez. Darlýlarýndan, muratlarýna eremediklerinden, dertlerinden karýnlarýný deþiverirler.

Mustafa’yý ayrýlýk derdi kapladý, daraldý mý, kendisini daðdan atmaya kalkardý. Cebrail, sakýn yapma. Kün emrinde sana nice devletler taktir edilmiþtir deyince, yatýþýr, kendini atmaktan vazgeçerdi. Sonra yine ayrýlýk derdi gelip çattý mý, yine gamdan dertten bunaldý mý kendisini daðdan aþaðý atmak isterdi. Bu sefer Cebrail görünür, ey eþi olmayan Padiþah, yapma bunu derdi.

Hicap keþfedilip de o inciyi koynunda buluncaya kadar bu haldeydi. Halk, her çeþit mihnetten ötürü kendini öldürüp dururken mihnetlerin aslý olan bu ayrýlýðý nasýl çeksin? Halk canýný feda eden þaþar. Fakat bizim her birimiz fedai huyluyuz. Ne mutlu o kiþiye ki bedenini, feda edilmeye deðer bir dosta feda etmiþtir.

Herkes bir fennin, bir sanatýn fedaisidir. Ömrünü o yolda sarf eder, ölüp gider. Ýster doðularda olsun, ister batýlarda, herkes, nihayet ölür. O zaman ne aþýk kalýr, ne maþuk. Hiç olmazsa be devletli, zaten þu hünere gönüllü, kendisini feda etmiþ. Onun öldürülmesinde yüzlerce hayat var. Aþýk da onca ebedi, maþuk da, aþk da. Ýki alemde de dileðine ermiþ, iyi bir ad san kazanmýþ.

Ey ulular, aþýlara acýyýn. Onlarýn þaný, helak olduktan sonra bile helak olmaya hazýr bulunmaktadýr. Beyim onun kabalýðýný affet onun derdine bedbahtlýðýna bak. Onu affet de Tanrý da seni affetsin, suçlarýný yargýlasýn.

Sen de gafletle az testiler kýrmamýþsýndýr. Sen de affa ümit baðlamýþsýndýr. Affet de ahrette sen de af edilesin. Kader, ceza vermede kýlý kýrk yarar.

Bey dedi ki: O kim oluyor ki bizim testimize taþ atýp kýrýyor? Benim civarýmdan erkek aslan bile yüzlerce çekingenlikle korka, korka geçmede. Neden kulumuzun gönlünü incitti, bizi konuðumuzun yanýnda utandýrdý?

Onun kanýndan daha deðerli olan þarabý döktü de kadýnlar gibi bizden kaçýp da gizlendi. Fakat tut ki bir kuþ gibi uçsun, benim elimden nerede canýný kurtaracak? Kahýr okumla kanadýný kýrar, onun arda kalasý kanadýný koparýrým. Benden kaçýp da bir katý taþýn içine girse, gizlense yine onu tutar, o taþýn içinden çýkarýrým. Ona bir kýlýç çalayým da bütün kaltabanlara ibret olsun.

Herkese yobazlýk satsýn, bu yetmiyormuþ gibi bir de bize satmaya kalkýþsýn ha! Onun da cezasýný þimdicik vereceðim, onun gibi yüz tanesinin de. Öyle kýzmýþ, öyle kan dökücülüðü tutmuþ ki aðzýndan ateþ püskürüyor.

O þefaatçiler, onun o hay hayýna karþý birçok defalar elini, ayaðýný öpüp, dediler ki: A beyim, sana kin gütmek yaraþmaz. Þarap dökülüp gitti ise ne çýkar? Sen, þarapsýz da hoþsun. Þarap, neþe sermayesini senden alýr. Suyun letafeti senin letafetine imrenir.

Padiþahlýk et, ey merhamet sahibi, ey kerem sahibinin oðlu kerem sahibi baðýþla. Her þarap, bu boya, bu yüze kuldur. Bütün sarhoþlar sana haset ederler.

Senin gül renkli þaraba hiç ihtiyacýn yok. Gül rengini býrak, gül renklilik sensin zaten. Ey zühreye benzeyen yüzü kuþluk güneþi olan, ey rengine karþý gül rengi yoksul bir hale gelen bey, þarap küpte gizlice senin yüzünün iþtiyakiyle kaynayýp coþar.

Sen baþtan baþa denizsin, ýslaklýðý ne istersin ki? Sen, tamamý ile varlýksýn, yokluðu ne arasýn ki? Ey parlak ay, tozu ne yapacaksýn? Ay bile senin yüzüne bakar da sararýr. Sen hoþsun, güzelsin her türlü hoþluðun madenisin. Neden þaraba minnet edersin ki?

Baþýnda “Biz insan oðullarýný ululadýk” tacý, boynunda “Biz sana kevser ýrmaðýný verdik” gerdanlýðý var.

Ýnsan cevherdir, gök ona arazdýr. Her þey fer-i dir, her þeyden maksat odur. Ey akýllar, tedbirler, fikirler kulu kölesi olan bey, mademki böylesin, kendini neden böyle ucuza satýyorsun? Sana hizmet etmek bütün varlýk alemine farzdýr. Bir cevher, neden arazdan ihsan ister ki? Yazýklar olsun kitaplardan bilgi arýyorsun ha!

Bir bilgi denizisin ki bir ýslaklýkta gizlenmiþ; bir allemsin ki üç arþýn boyunda bir bedene bürünmüþ!

Þarap nedir, güzel ses ve çalgý dinlemek, yahut bir güzelle buluþmak nedir ki sen onlardan bir neþe, bir menfaat ummadasýn!

Hiç güneþ, bir zerreden borç ister mi, hiç zühre yýldýzý, bir küçücük küpten þarap diler mi? Sen keyfiyeti bilinmez bir cansýn, keyfiyet alemine hapsedilmiþsin. Sen bir güneþsin, bir ukdeye tutulmuþsun; iþte bu sana yakýþmaz yazýk.

Bey dedi ki: Hayýr, hayýr. Ben, o þarabýn adamýyým. Ben, bu hoþluktan alýnan zevke kanaat edemem. Ben, yasemin gibi olmayý, gah þöyle, gah böyle eðilip bükülmeyi isterim. Bütün korkulardan, bütün ümitlerde kurtulup söðüt gibi her yana eðilmeliyim. Söðüt dalý gibi saða, sola dönmeli, onun gibi rüzgarda çeþit, çeþit oynamalýyým. Þarabýn verdiði neþeye alýþan, nereden bu neþeyi beðenecek hey hocam!

Peygamberler, Tanrý neþesine dalmýþlardý, onunla yoðrulmuþlardý da onun için bu neþeden vaz geçtiler. Onlarýn canlarý, o neþeyi gördüðünden onlara bu neþeler, oyuncak görünmüþtü. Diri olan bir güzelliðe dostluk eden, artýk ölüyü nasýl kucaklar?

O alem, zerre zerre diridir. Her zerresi nükteden anlar, söz söyler. Onlar, ölü olan cihanda oturmaz, dinlemezler. Çünkü ot, ancak hayvanlara layýktýr. Kim gül bahçesinde meclis kurar, yurt tutarsa külhanda þarap içer mi hiç?

Pak ruhun makamý, illiyyin’dir. Pislikte yurt edinense kurttur. Tanrý mahmuruna tertemiz þarap kadehi sunulur. Bu kör kuþlaraysa þu kara ve tuzlu su. Kime Ömer’in adaleti el vermezse onca kanlý Haccac adildir.

Kýzlara cansýz bebekleri oyuncak diye verirler. Çünkü onlar, diri oyuncaktan bir þey anlamazlar ki. Küçük erkek çocuklar, erliklerinden bir þey anlamazlar, güçleri kuvvetleri yoktur. Onun için onlara tahta kýlýç daha yeðdir. Kafirler peygamberlerin kiliselerde yapýlmýþ olan resimleri ile kanaat ederler.

Fakat ay parçalarý bizim için apaydýn olduðundan resimlerine aldýrýþ bile etmeyiz. Onlarýn birer sureti, bu alemdedir ama birer sureti de ay gibi gökyüzündedir. Bu suretteki aðýzlarý, onlarla düþüp kalkanla konuþur, nükteler söyler. O suretteki aðýzlarýysa Tanrý ile konuþur. Görünen kulak, bu sözü duyar, beller. Can kulaðýysa Kün emrinin sýrlarýný iþitir.

Ten gözü, insanýn þeklini görür, beller. Can gözü, Mazagalbasar sýrrýný görür, hayran olur. Görünen ayak, mescit safýnda durur, mana ayaðý göðün üstünde tavafta bulunur.

Ýþte her cüz-ü böyle say... bu, vakit içindedir, zamana baðlýdýr, oysa ondan da hariçtir. Zamana baðlý olan, ecele kadar durur. Öbürüyse ebediyete dost, ezele eþtir. Bir adý iki devlet sahibidir, bir sýfatý iki kýble imamý.

Ona ne halvetin lüzumu vardýr, ne çilenin. Hiçbir bulut onu örtemez. Halvet yurdu, güneþ deðirmesidir, artýk ona nasýl olur da yabancý gece perde kesilir? Hastalýk ve perhiz zamaný geçti, buhran kalmadý. Küfür, iman oldu, küfran kalmadý. Elif gibi doðruluðu yüzünden öne geçmiþtir. Onda kendi sýfatlarýndan hiçbir þey kalmamýþtýr. Kendi huylarýndan çýkmýþ tek olmuþ... caný, canýna can katan sevgiliyse çýrýlçýplak bir hale gelmiþtir.

O tek ve benzersiz, eþsiz örneksiz padiþahýn huzuruna çýrýlçýplak gidince padiþah, ona kendi kutlu sýfatlarýndan bir elbise giydirmiþtir. Padiþahýn sýfatlarýndan bir elbiseye bürünmüþ, kuyudan mevki ve ikbal sayvanýnýn üstüne uçmuþtur.

Tortulu bir þey saf oldu mu böyle olur. Týpký onun gibi o da tasýn dibinden üstüne çýkmýþtýr. Tasýn dibindeyken tortuluydu, toprak cüzüleri, ona karýþmýþ, o þomluk onu bulandýrmýþtý.

Hiç de hoþ olmayan dost onun kolunu kanadýný baðlamýþtý. Fakat o aslýnda yüceydi. “Yeryüzüne inin” sesi gelince onu Harut gibi baþ aþaðý asakodu. Harut gökteki meleklerdendi, bir azar yüzünden öylece asýlý kaldý. Baþ aþaðý asýlý kalmasýnýn sebebi, baþtan çýkmasý, kendisini baþ sanmasý ve yalnýzca öne geçmeye kalkýþmasýydý. Sepet kendisini suyla dolu görünce nazlandý, istiðnaya giriþti de sudan çekildi hani. Fakat ciðerinde bir katracýk suyu bile kalmadý. Bunun üzerine deniz, acýdý da onu tekrar davet etti.

Denizden sebepsiz hizmet karþýlýðý olmaksýzýn rahmet gelir. Bu, ne kutlu andýr. Tanrý hakký için denizin etrafýnda dönüp dolaþmak, denizde gecelerin yüzleri, sarý olsa bile aldýrýþ etmemek gerek. Denizin etrafýnda dönüp dolaþmalý ki Tanrýnýn lütfu, baðýþlamasý gelip çatýversin de sararmýþ yüz, bir mücevher bularak kýzarsýn. Yüzün sarý rengi, renklerin en iyisidir. Çünkü o yüze kavuþmayý beklemektedir.

Fakat bir adamýn yüzünde parlayýp duran kýrmýzýlýk, o adamýn canýnýn, bulunduðuna kani olmasýndandýr. Halbuki insan zayýflatan, alçaltan, sarartýp solduran tamahtýr. Bu solgunluk ve arýklýk, bedene ait illetlerden deðildir. hastalýksýz bir sarý yüz görse Calinas’un bile aklý þaþar.

Fakat tamahý baðlandýn mý Tanrý nurlarýna dalarsýn. Mustafa bunun için tamaha düþenin nefsi alçalýr demiþtir.

Gölgesiz nur, latiftir, yücedir. Kafes, kafes vuran nura, bir kalburdan aksetmededir. O kafes þeklindeki gölge, kalburun gölgesidir. Aþýklar, bedenlerinin çýplak olmasýný isterler. Fakat erkekliði olmayana ha elbise olmuþ, ha olmamýþ. O ekmek ve sofra, oruçlulara çýkar. At sineðine çorba nedir tencere ne?
 

 


radyobeyan