> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Kibir
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kibir  (Okunma Sayısı 603 defa)
14 Temmuz 2011, 14:34:15
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 14 Temmuz 2011, 14:34:15 »



15.KİBİR

 
Neşeli ve şaraba düşkün bir bey vardı. Her mahmurun, her çaresiz kişinin sığındığı bir zattı. Esirgeyici, yoksulları korur, altınlar, inciler bağışlayıcı, deryadil bir adamdı.

Erlerin padişahı, inanmış adamların beyi, yol bilir, sırdan anlar, dostlarını görür gözetir bir zattı. İsa’nın zamanı, Mesih’in devri idi. Halkın gönlünü alan, kimseyi incitmemeye gayret eden o güzel beye, bir gece ansızın konuk geldi. O konuk da onun gibi hoş ve iyi bir beydi. Neşelensinler diye şarap içmek istediler. O zaman şarap helaldi. Şarapları azdı dedi ki: Köle, yürü, testiyi doldur, bize şarap getir.

Filan keşişte halis şarap var. Ondan al da canımız, ileri gelenlerin derdinden de halas olsun, halkın derdinden de. O keşişin şarabının bir katrası, binlerce testi, binlerce küp şarabın yaptığını yapar. O şarapta gizli bir maya var, nitekim bazı erler vardır ki aba altında sultandır onlar. Sen paramparça hırkaya bak. Anlaşılmasın diye altının da yüzünü karartırlar.

Lal görünüşte buğulu görünür ama kötü göz, onu beğenmesin diyedir bu. Hazine ve mücevharat, ev içinde olur mu hiç? Hazineler daima yıkık yerlerdedir. Adem’in hazinesi de yıkık yere gömülmüştü de bu yüzden o melun Şeytanın gözü onu görmedi. O, toprağa hor baktı. Fakat can, ona bu toprak, sana bir set olmuştur deme de idi.

Köle iki testi alıp yola düştü. Derhal keşişlerin manastırına vardı. Altını verip o altın gibi şarabı aldı. Taşı verip karşılığında cevheri satın aldı. O şarap ki padişahların başına sıçrar da sakinin başına altın taç koyarlar.

O şarap ki fitneler, kargaşalılar çıkarır, kullarla padişahları birbirine katar. O şarabı ki kemikleri eritir de tamamı ile can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur. Ayıkken kulla padişah suyla yağ gibidir ama sarhoşluk vaktinde tendeki cana dönerler. Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmayan bunu fark edemez.

İşte o köle o çeşit şarap almış, o adı sanı güzel beyin köşküne gitmekteydi. Yolda gamlar görmüş beyni kuru, belalara bürünmüş bir zahit, önüne çıkıverdi. Zahidin bedeni gönül ateşleriyle yanmış, evini Tanrıdan başka her şeyden silip süpürmüştü. Nice çaresiz mihnetlere uğramış, binlerce dağlar üstüne dağlar yakmıştı. Her an gönlü, savaşlara düşmüş, gece gündüz riyazatlara sarılmıştı. Yıllarca aylarca kanlara batmış, topraklara bulanmıştı. Gece yarısı o köleyi görünce, dedi ki: Testilerdeki nedir? köle, şarap dedi. Zahit, kimin, kime götürüyorsun? Diye sordu. Köle, o ulu beyin dedi. Zahit dedi ki: Tanrıyı dileyen kişinin ameli böyle mi olur? Hem Tanrıyı istiyor, hem de içip eğleniyor ha! Şeytan şarabı sonra da yarım akıl öyle mi? Senin aklın şarapsız böyle dağınık. Aklına akıllar katmak gerek. Ya sarhoş olunca aklın ne hale gelir ey bir kuş gibi sarhoşluk tuzağına tutulmuş adam?

Ziya-i Delk, hazır cevap ve tatlı sözlü bir zattı. Şeyh-i İslam Tac-ı Belh’in kardeşi idi. Tac-ı Belh, pek kısa boyluydu, adeta bir kuşa benzerdi. Bütün bilgileri bilir, alim faziletli bir adamdı ama Ziya, güzel söz söylemede ve nüktecilikte ondan üstündü. O pek kısaydı, Ziya da haddinden fazla uzun. Şeyhülislam, pek nazlı, pek kibirli bir adamdı.

Bu kardeşinden utandı. Ziya da sözü tesirli bir vaizdi. Bir meclis günü, Ziya meclise geldi, kadınlarla, alim ve temiz kişilerle doluydu. Şeyhülislam, kibrinden kardeşine şöyle kalktı ve yine derhal oturdu.

Ziya alınarak dedi ki: Çok uzun boylusun. Bari o selvi boyundan birazcığını çal. Sende akıl nerede, fikir nerede ki ey bilgi düşmanı tutup şarap içeceksin? Yüzün pek güzel bari biraz da çivit sür. Habeşin yüzüne, çivit, gülünç olur doğrusu. A azgın sende nur nerede de ki kendinden geçiyor da karanlık arıyorsun.

Gölgeyi gündüz aralar. Sense bulutlu gecede tutmuş, gölge aramaya çıkmışsın. Şarap gıda için halka helaldir ama sevgiyi dileyenlere haramdır. Aşıkların şarabı gönül kanıdır. Onların gözleri yolda konaktadır. Böyle bir korkunç çölde bu akıl kılavuzu, tutulup kalır. Sen de kılavuzları gözetirsen kervanı helak eder yolu yitirirsin.

Arpa ekmeği bile hakikatten haramdır. Nefsin önüne kepekle karşılık ekmek koy. Tanrı yolunun düşmanını hor tut. Hırsızı mimbere çıkarma, dara çek. Hırsızın elini kes. Kesmekten acizsen hiç olmazsa bağla. Sen, onun elini bağlamazsan o, senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o, senin ayağını kırar.

Halbuki sen, düşmana şarap ve şeker kamışı veriyorsun. Niçin? Ona zehir gibi gül, taş desene. Zahit, gayrete gelip testiye bir taş attı, kırdı. Köle de testiyi elinden atıp zahitten kaçtı.

Beyin yanına gidince bey, şarap nerede? Dedi. Köle bir ,bir macerayı anlattı.

Bey, ateşe döndü, hemen yerinden doğruldu, bana o zahidin evi nerede? Göster dedi. Göster de şu ağır gürzle kafasını ezeyim. O kahpe oğlunun akılsız kellesini kırayım. O, köpekliğinden doğru yolu göstermeyi ne bilir? O, ancak şöhret aşığı. Bu yobazlık, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir şey bahane ederek kendini göstermek istiyor. Onun şuna buna riya yapmaktan başka hiçbir hüneri yok. Deliyse, fitne çıkarmak istiyorsa delinin ilacı, öküz aletinden yapılma kamçıdır.

Vurmalı kerataya da kafasındaki Şeytan çıksın. Eşekçiler, nodullamadıkça eşek gider mi hiç? Bey, eline bir topuz alıp sokağa çıktı. Gece yarısı yarı sarhoş bir halde geldi, zahidin evine girdi. Kızgınlıkla zahidi öldürmek niyetindeydi. Zahit, evde bulunan yünlerin altına girip gizlendi. Zahit, beyin sözlerini yün bükenlerin yünleri altına gizlenmiş, işitiyordu.

Orada kendi kendine dedi ki: Adamın çirkinliğini yüzüne karşı ancak ayna söyleyebilir, çünkü onun yüzü serttir. Ayna gibi demirden bir yüz gerek ki sana çirkin yüzüne bak desin.

Padişah Delkak’la satranç oynardı. Delkak padişahı mat etti mi padişah derhal kızardı. Bunu kibrine yediremez, Tu ALLAH müstehakını versin diye satranç taşlarını birer, birer Delkak’ın başına vururdu.

Al, işte şahın bu senin bu kaltaban derdi. Delkak, aman padişahım der sabrederdi. Bir gün yine padişah mat oldu. Bir oyun daha oynamalarını emretti. Delkak, zemheride çıplak kalmış adam gibi tirtir titriyordu. Bir oyun daha oynadı, yine padişah mat oldu. Tu ALLAH müstehakını versin zamanı gelince, Delkak sıçradı bir köşeye kaçtı; korkusundan altı tane halının altına girdi. Yastıklarla o altı tane halının altına gizlenip padişahın satranç taşlarından aman buldu. Padişah ne yapıyorsun, bu ne? Deyice, padişahım dedi, Tu ALLAH müstehakını versin.

Ateşler püskürüyorsun... Senin gibi öfkeli bir padişaha döşeme altından başka yerde doğru söz söylenebilir mi? Sen mat oldun ama ben şahın çarpmasından mat oluyorum. Onun için halıların altından Tu ALLAH müstehakını versin diyorum!

Mahalle o beyin bağrış, çağırışıyla, kapıyı tekmelemesi, vurun tutun diye nara atmasıyla doldu. Sağdan, soldan halk dışarı fırladı. Ey ulumuz af zamanıdır. Onun beyni kurumuş. Şimdi onun aklı, fikri çocukların aklından fikrinden az. Hem zahit, hem ihtiyar. Bu halindeki şu zahitlik, onu kat, kat zayıflatmış. Bu zahitlikten de bir feyze nail olamamış.

Zahmetler çekmiş de sevgiliden bir hazine elde edememiş. İşler yapmış da bir pul kazanamamış. Ya iş onun harcı değilmiş, ya henüz mükafat vakti gelmemiş. Ya o çalışma çıfıtça bir çalışma, yahut da mükafata erişmesinin bir zamanı, bir saati var. Ona bu dert bu musibet yeter... Şu kanlı ovada kimsiz kimsesiz kala kalmış.

Gözleri ağırlıklı, bir bucağa çekilip oturmuş, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış. Ne bir göz hekimi var ki derdine yansın, ne onun aklı var ki bir göz ilacı arayıp bulsun, gözüne çeksin.

Kendi zannına uymuş, çalışıp çabalamaya koyulmuş, işim, iyileşecek diye bir ümide kapılmış.

Halbuki onun tuttuğu yolla sevgilinin vuslatı arasında ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baş aramıyor, reis olmayı istiyor.

Bir an Tanrı ile, nasibim bu hesapta hep zahmet mi diye adeta didişmede. Bir an hep uçuyor, ele geçmiyor, bizim kolumuzu kanadımızı kırıyorsun diye bahtı ile kavga etmede. Kim, renge, kokuya mahpus kalırsa zahit olsa bile huyu iyi olmaz, dar canlıdır.

Bu daracık duraktan çıkmadıkça nasıl olur da ahlakı düzelir, gönlü ferahlar? Zahitlere, genişliğe çıkmadan yalnız bulundukları zaman bıçak ve ustura vermeye hiç gelmez. Darlılarından, muratlarına eremediklerinden, dertlerinden karınlarını deşiverirler.

Mustafa’yı ayrılık derdi kapladı, daraldı mı, kendisini dağdan atmaya kalkardı. Cebrail, sakın yapma. Kün emrinde sana nice devletler taktir edilmiştir deyince, yatışır, kendini atmaktan vazgeçerdi. Sonra yine ayrılık derdi gelip çattı mı, yine gamdan dertten bunaldı mı kendisini dağdan aşağı atmak isterdi. Bu sefer Cebrail görünür, ey eşi olmayan Padişah, yapma bunu derdi.

Hicap keşfedilip de o inciyi koynunda buluncaya kadar bu haldeydi. Halk, her çeşit mihnetten ötürü kendini öldürüp dururken mihnetlerin aslı olan bu ayrılığı nasıl çeksin? Halk canını feda eden şaşar. Fakat bizim her birimiz fedai huyluyuz. Ne mutlu o kişiye ki bedenini, feda edilmeye değer bir dosta feda etmiştir.

Herkes bir fennin, bir sanatın fedaisidir. Ömrünü o yolda sarf eder, ölüp gider. İster doğularda olsun, ister batılarda, herkes, nihayet ölür. O zaman ne aşık kalır, ne maşuk. Hiç olmazsa be devletli, zaten şu hünere gönüllü, kendisini feda etmiş. Onun öldürülmesinde yüzlerce hayat var. Aşık da onca ebedi, maşuk da, aşk da. İki alemde de dileğine ermiş, iyi bir ad san kazanmış.

Ey ulular, aşılara acıyın. Onların şanı, helak olduktan sonra bile helak olmaya hazır bulunmaktadır. Beyim onun kabalığını affet onun derdine bedbahtlığına bak. Onu affet de Tanrı da seni affetsin, suçlarını yargılasın.

Sen de gafletle az testiler kırmam...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 14 Temmuz 2011, 14:34:57 Gönderen: saniyenur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kibir
« Posted on: 27 Nisan 2024, 03:41:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kibir rüya tabiri,Kibir mekke canlı, Kibir kabe canlı yayın, Kibir Üç boyutlu kuran oku Kibir kuran ı kerim, Kibir peygamber kıssaları,Kibir ilitam ders soruları, Kibirönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes