Zadul Mead
Pages: 1
Habat seriyyesi By: hafiza aise Date: 04 Temmuz 2011, 18:33:06
H) HABAT SERÝYYESÝ

 
1— Ebu Ubeyde'nin Deniz Sahiline Gönderilmesi:

 

Bu seriyyede komutan, Ebu Ubeyde b. Cerrah idi. Hafýz Ebu'I-Feth Mu-hammed Ýbn Seyyidinnâs, Uyûnu'l-Eser adlý kitabýnda bize bu seferin hicrî 8. yýlýn Recep ayýnda yapýlmýþ olduðunu haber veriyor ki bu bence bir yanlýþ­lýktýr. Nitekim bunu inþaallahu teâlâ aþaðýda anlatacaðýz:

Bazýlarý derler ki: Rasûlullah (s.a.), Ebu Ubeyde b. Cerrah'i, aralarýnda Ömer b. Hattâb'ýn da bulunduðu Muhacir ve Ensar'dan üç yüz kiþinin ba­þýnda, Cüheyneliîerden bir küçük kabilenin yaþadýðý-deniz sahiline yakýn bir yerdeki Kýbliyye'ye gönderdi. Orasý ile Medine arasý beþ günlük mesafedir. Yolda baþlarýna büyük bir açlýk felâketi geldi ve selem aðacý yapraklan ( = habat) yediler. Büyük bir balýk karaya vurmuþtu onu yediler. Sonra geri döndüler. Düþmanla karþýlaþmadýlar.

Bu anlatým söz götürür. Çünkü Sahihayn'daki hadiste Câbir'in þöyle de­diði rivayet olunmaktadýr:

Rasûîullah (s.a.) üç yüz kiþilik bir süvari birliði ile bizi sefere gönderdi. Komutanýmýz Ebu Ubeyde b. Cerrah idi. Kureyþ'in kervanýný gözetlemek için gidiyorduk. Baþýmýza büyük bir açlýk felâketi geldi de habat (denilen selem aðacý cinsinden dikenli bir aðacýn yapraklarýný) yedik. Bu yüzden bu sefere Ceyþü'l-Habat (Yaprak Askerleri) denildi. Bunun üzerine bir adam (Kays b. Sa'd b. Ubâde) üç deve kesti. Sonra üç deve daha kesti. Arkasýndan üç deve daha kesti. Daha sonra Ebu Ubeyde, onu bundan alýkoydu. Derken deniz, bizim için sahile anber denilen bir balýk atýverdi. Biz bunun etini yarim ay (on beþ gün) yedik. Balýðýn yaðýyla yaðlandýk ve nihayet vücutlarýmýz semiz-leþti, gücümüz yerine geldi. Ebu Ubeyde balýðýn kaburga kemiklerinden iki­sini alýp (diktirdi). Askerler arasýndaki en uzun boylu kimseyi ve en yüksek deveyi aradý. Adamý devenin üzerine bindirerek kemiklerin altýndan geçirdi. Balýðýn etinden yol için pastýrma hazýrladýk. Medine'ye döndüðümüzde Ra-sûluîlah'a gelip bu olayý anlattýk. Buyurdu ki: "O, Allah'ýn sizier için deniz­den çýkardýðý bir rýzýktýr. Yanýnýzda o etten bir parça varsa bize de yediriniz, olmaz mý?" Rasûlullah'a bir parça gönderdik de onu yedi.[858]

Ben derim ki: Ýþte bütün bunlar bu gazanýn, barýþtan ve Hudeybiye um­resinden önce yapýldýðýný gösterir. Çünkü Mekkeliler'le Hudeybiye'de sulh anlaþmasý yapýldýðý andan itibaren onlarýn kervanýný gözetlemek mümkün ola­mazdý. Fetihe kadar devam eden güvenlik ve barýþ zamaný idi. Habat seriyye-sinin, biri barýþtan önce, biri de barýþtan sonra olmak üzere iki kere yapýlmýþ olmasý ise uzak bir ihtimaldir. En iyi bilen Allah'dýr. [859]
 
2~- Bu Olaydaki Fýkhý Hükümler:

 

1— Þayet seferin Recep ayýnda yapýldýðý yolunda verilen tarih doðruysa haram ayda savaþmak caizdir. Allah daha iyi bilir ya, görünen o ki, bu doð­ru olmayýp bir yanýlgýdýr. Hz. Peygamber'in (s.a.) haram ayda savaþa çýktý­ðý, baskýn yaptýðý ve seriyye gönderdiði bilinmemektedir. Müþrikler, Alâ b. Hadramî olayýnda müslümanlan Recep ayý baþýnda savaþmak konusunda ayýp­lamýþlar ve: "Muhammed haram ayý helâl yaptý." demiþlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ þu âyeti indirdi: "Sana haram ayda savaþ yapmayý soruyorlar. De ki: O ayda savaþmak büyük bir günahtýr."[860] Bu âyetin, kendisine göre ha­reket edilmesi vacip olan bir nas tarafýndan neshedildiði sabit deðildir. Üm­met de bunun neshedildiðinde icmâ etmemiþtir. Haram aylarda savaþ yapmanýn haramlýðý konusunda: "Haram aylan çýkýnca, müþrikleri nerede bulursanýz öldürün..."[861]âyeti delil gösterilmiþse de bu âyet bir delil teþkil etmez. Çün­kü bu âyette zikri geçen "haram aylar"; Allah Teâlâ'nýn müþriklere yeryü­zünde emniyet içerisinde gezip dolaþmak üzere mühlet verdiði "dört tesyîr ayý"dýr. Bu aylarýn baþlangýcý Zilhicce'nin onuncu günü olan büyük hac günü, sonu ise Rabîulâhir'in onuncu günüdür. Ýþte pek çok sebepten ötürü âyet hakkýnda doðru olan yorum tarzý budur; o sebeplerin sýralanacaðý yer de bu­rasý deðildir.                                                                                     

2— Aç kalýndýðý zaman aðaç yapraklarýný yemek caizdir. Yeþil cui bunun gibidir.

3— Düþmanla karþýlaþtýklarýnda ihtiyaç duyacaklarý endiþesinden dola­yý -her ne kadar muhtaç olsalar da- devlet baþkaný veya ordu komutanýnýn gazilere, binek hayvanlarýný kesmelerini yasaklamasý caizdir. Onlar yasakla­dýklarý zaman gazilerin bu yasaða itaat etmeleri gereklidir.

4— Deniz hayvaný ölüsünün yenilmesi caizdir; Ailah Teâlâ'nýn "Ölü eti ve kan size haram kýlýnmýþtýr."[862]âyetinin hükmüne dahil deðildir. Allah Te­âlâ þöyle buyurmuþtur: "Bir geçimlik olmak üzere deniz avý ve yiyeceði size helâl kýlýndý..."[863] Hz. Ebu Bekir Sýddîk, Abdullah b. Abbas ile sahabeden bir grubun; deniz avýný denizden avlanýlan avdýr, deniz yiyeceðini de denizde ölen hayvandýr, diye tefsir ettikleri sahih olarak rivayet edilmiþtir.[864] Yine Sü­nen 'de Abdullah Ýbn Ömer'den merfû ve mevkuf olarak þu rivayet yer almak­tadýr: "Bize iki ölü ile iki kan helâl kýlýndý. Ýki ölü, balýk ve çekirge; iki kan ise ciðer ve dalak kanýdýr." [865] Hadis, hasendir. Bu mevkuf hadis, merfû hük­mündedir. Çünkü sahabînin "Bize helâl kýlýndý..." veya "haram kýlýndý..." demesi, Hz. Peygamber'in (s.a.) helâl kýlmasýna veya haram kýlmasýna dayanýr.

Ýtiraz: Sahabîler bu olayda zorunlu kalmýþlardý. Bu yüzden onu yemeyi düþündüklerinde: "O leþtir, ölü hayvan etidir." dediler. "Biz, Allah Rasû-lü'nün (s.a.) elçileriyiz ve darda kalmýþ bulunuyoruz." dediler ve sonra yedi­ler. Ýþte bu, þayet o etten uzak kalmalarý mümkün olsaydý yemeyeceklerine bir delildir.

Cevap: Þüphe yok ki onlar darda kalmýþlardý. Fakat Allah Teâlâ onlara en temiz ve en helâlinden bir rýzik hazýrladý. Hz. Peygamber (s.a.), döndük­lerinde onlara þöyle buyurmuþtu: "Onun etinden yanýnýzda bir parça kaldý

mý?" Sahabîler; "Evet" dediklerinde, Hz. Peygamber (s.a.) de o etten yedi; sonra þöyle buyurdu: "Bu, þüphesiz Allah Teâîâ'nýn sizin için gönderdiði tyr nzýktýr." Þayet bu et darda kalanlarýn rýzký olsaydý, Rasûlullah (s.a.) zorun­lu olmadýðý o vakitte ondan yemezdi. Sonra þu da var; þayet bu etten yemele­ri zaruretten dolayý olsaydý; sahabîlerin onun yaðýyla yaðlanmalarý, elbiselerini ve vücutlarýný murdar kýlmalarý nasýl caiz olurdu?! Hem fakihlerýn birçoðu doyuncaya kadar ölü hayvan eti yemeyi caiz saymazlar; ancak ölmeyecek kadar yemeyi caiz görürler. Halbuki seriyyeye katýlanlar, güç ve kuvvetleri yerine gelip vücutlarý semirecek kadar ondan yemiþlerdi, yol için azýk da hazýrla­mýþlardý.

Þayet denilirse ki: Bahsi geçen olay, bu hayvan deniz içerisinde ölmüþ ve deniz onu, ölü iken sahile atmýþ olsaydý ancak o zaman sizin için bu konu­da bir delil olabilirdi. Malumdur ki böyle bir ihtimal mümkün olduðu gibi, balýk diri iken denizin çekilmesi sonra da sudan ayrý kaldýðýndan ötürü öl­müþ olmasý ihtimali de mümkündür. Bu ise hem balýðýn boðazlanmasý hem de deniz hayvanýnýn boðazlanmasý demektir. Bu ihtimali ortadan kaldýrmak hiçbir þekilde mümkün deðildir. Nasýl olabilir ki! Zira hadisin bazý rivayetle­rinde þöyle geçmektedir: "Deniz, bir tepeciðin üzerinden çekildiði gibi balýk­tan çekildi."                                                                               

Cevap: Bu uzak bir ihtimal olmakla beraber hemen hemen harikulade bir olay þeklinde meydana gelebilir. Çünkü böyle bir hayvan diri olduðu za­man deniz kýyýsýnda deðil denizin ortasýnda ve dalgalar arasýnda bulunur, ora­dan ayrýlýp karaya yaklaþmaz. Hem bu ihtimal de meseleyi çözmeye kâfi gelmemektedir. Zira bir hayvanýn ölüm sebebi hakkýnda acaba bu sebep hay­vaný mubah kýlan bir sebep midir, yoksa mubah kýlmayan bir sebep midir diye þüpheye düþülse bu hayvan helâl olmaz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.), okla vurulduktan sonra su içerisinde bulunan av hayvaný hakkýnda: "Eðer su içerisinde boðulmuþ olarak bulursan onu yeme. Çünkü sen, onu su mu yoksa attýðýn ok mu öldürdü, bilemezsin." buyurmuþtur. Þu halde, deniz hay­vaný denizde öldüðünde haram olsaydý mubah olmazdý. Bu konuda ilim adam­larý arasýnda bir ihtilaf bilinmemektedir.

Öte yandan bu naslar mubah kabul edenleri destekler mahiyette olma­saydý bile sahih bir kýyas onlarý desteklerdi. Þöyle ki: Ölü hayvan eti, bünye­sinde sularý, artýklarý ve pis kaný toplamýþ olmasý sebebiyle haram kýlýnmýþtýr. Boðazlama, bu kaný ve artýklarý giderdiði içindir ki hayvanýn helâl olmasýna sebep teþkil eder. Yoksa ölüm, haram klima sebebi deðildir. Çünkü baþka þeylerle olduðu gibi, boðazlamayla da meydana gelmektedir. Eðer boðazla­manýn hayvanda gidereceði kan ve artýklar mevcut deðilse sýrf ölümden dolayi hayvan haram olmaz. Ve ayrýca çekirgede olduðu gibi helâl olmasý için bo­ðazlama da þart deðildir. Bu yüzden; sinek, arý ve benzerleri gibi akýcý kana sahip olmayan hayvanlar ölüm sebebiyle murdar olmazlar. Ýþte balýk da bu sýnýftandýr Zira balýk öldüðü zaman bünyesinde kan ve artýk barýndýran bir hayvan olsaydý, boðazlama dýþýndaki bir ölümle helâl olmazdý; ve balýðýn su­yun içerisinde ölmesiyle dýþýnda ölmesi arasýnda bir fark bulunmazdý. Çünkü malumdur ki, balýðýn karada ölmesi, denizde öldüðü zaman haram olacaðý görüþünü savunanlara göre haramhðým gerektiren bu artýklarý gidermemek-tedir. Þayet bu konuda naslar mevcut olmasaydý, bu kýyâs gerçekten yeterli olurdu. En iyi bilen Allah'týr.

5— Hz. Peygamber'in (s.a.) yaþadýðý dönemde meydana gelen olaylar­da, ictihad yapmak caizdir ve kendisi bunu kabu! etmiþtir. Fakat bu durum, içtihada mecbur kalýndýðý zamanda ve nassa müracaat mümkün olmadýðý hal­lerde olabilir. Nitekim Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) Rasülullah'ýn (s.a.) huzurunda bir kýsým olaylar hakkýnda ictihadda bulunmuþlar ve görüþ­lerini açýklamýþlardýr. Hz. Peygamber (s.a.) onlarýn bu davranýþlarým kabul­lenmiþtir. Fakat bu ictihadlar ancak muayyen ve cüz'î bir kýsým hükümlerde olmuþ; umumi hükümlerde ve þeriatýn genel prensiplerinde olmamýþtýr. Zira Rasûlullah'm (s.a.) huzurunda hiçbir sahabî kesinlikle böyle bir davranýþta bulunmamýþtýr. [866]


[858] Buharî, 64/65, 47/13, 72/38; Müslim, 1935; Ebu Davud, 3840; Nesâî, 7/207, 208; Ah-med, 3/309, 311; Câbir'den.

[859] Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, Ýklim Yayýnlarý: 3/437-438.

[860] BaRara, 2/2Ý7.

[861] Tevbe, 9/5.

[862] Mâide, 5/3.

[863] Mâide, 5/96.

[864] Fethu'1-Bârî, 9/529; Taberî, 2687, 2697; Beyhakî, 9/254.

[865] Þafiî, 2/425; Ahmed, 2/97; Ýbn Mâce, 3314: Abdurrahman b. Zeyd b. Eþlem -Zeyd b. Eþlem- Ýbn Ömer kanalýyla. Abdurrahman zayýf bir râvidir. Dârakutnî (s. 539, 540) ise Ali b. Müslim -Abdurrahman ve MutarrÝf- Abdullah yoluyla babalan Zeyd b. Eslem'in Ýbn Ömer'den merfû rivayeti olarak naklediyor. Beyhakî ise (1/254) Ýbn Vehb -Süleyman b. Bilâl-Zeyd b. Eþlem- Ýbn Ömer kanalýyla mevkuf olarak rivayet edip: Bu isnad sahih­tir, demiþtir. Bu ise müsned anlamýndadýr. Müellif merhumun dediði gibi merfû hük­mündedir.

[866] Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, Ýklim Yayýnlarý: 3/438-441.


radyobeyan