el Ýtisam
Pages: 1
Sekizinci mesele By: sidretül münteha Date: 30 Mayýs 2011, 14:12:37
Sekizinci Mesele:


Hadiste sözü edilen gruplarýn belirlenmemiþ olduðu ortaya çýkýn­ca bir husus söz konusudur ki, o gruplarý tanýtan birtakým özellik ve alâmetler vardýr. Alametler iki kýsýmdýr: Özet alametler, detaylý ala­metler.
Özet haldeki alamet ve özellikler üçtür:
Birincisi: Þu ayetlerde uyarýlan ayrýlýktýr ki Yüce Allah buyurur:
"Kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra parçalanýp ayrýlýða düþenler gibi olmayýn."[174]                                   
"....aralarýna kýyamete kadar (sürecek) düþmanlýk ve kin sok­tuk...” [175]
Ýbn Vehb'in Ýbrahim Nehaî'den rivayet ettiðine göre þöyle demiþ­tir:
Bu ayetteki düþmanlýk dindeki çekiþmeler ve düþmanlýklardýr. Bundan baþka yine ayette:
"Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký sarýlýn; parçalanmayýn." Duyurulmuþtur. [176]
Sahih'de Ebu Hüreyre'den Rasûlullahýn þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir:
"Allah (c.c.) sizden þu üç þeyi (yapmanýzdan) hoþlanýr, üç þeyi hoþ görmez. Allah'ýn hoþnud olduðu þeyler þunlardýr: Ona ortak koþmayýp ona ibadet etmeniz, hep birlikte Allah'ýn ipine sarýlýp parçalanmamanýz ve doðru söz'dür."[177]
Ru ayrýlýk, daha önce de geçtiði üzere bir grubu parçalayarak gruplar haline getiren ayrýlýktýr.
Alimlerden bazýlarý þöyle demiþtir:
Onlar heva ve heveslerine uyarak gruplar olmuþlardýr. Dinden kopmalar heveslerin farklý farklý olmasýný sonuçlandýrmýþ, böylece parçalanmalar meydana gelmiþtir. Bu ifade:
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrýlanlar..."[178] Ayetinde dile getirilmiþtir. Sonra âyetin devamýnda "....Senin onlarla hiçbir iliþkin yoktur." Duyurulmuþtur. Bunlar bid'at ve dalâlet sahipleri, Allah ve Rasûlünün izin vermediði hususlarda söz söyleyenlerdir,                                                                           
Yine âlimlerden bazýsý dedi ki:
Allah Rasûlünün ashabý, Peygam­berden sonra dinî hükümlerde ihtilaf ettiler, ama ayrýlýp parçalan­madýlar. Çünkü onlar dinden ayrýlmamýþlar, ancak kendilerine içtihad yapýp görüþ bildirmekte izin verilen hususlarda, kitap ve sünnet­te hükmü bulunmayan meselelerde ihtilaf ettiler. Bu hususlarda farklý þeyler söylediler ama yine birlik oldular. Çünkü onlar müsaade edilen bir hususta ihtilaf etmiþlerdir.
Hz. Ebu Bekir, Ömer, Ali ve Zeyd (r.a.)'ýn ana ile dedenin bera­ber halde miras payý hususunda,
Hz. Ömer'le Hz. Ali'nin ummü veled (sahibinden çocuðu olan) cariyeler hususunda,
Müþterek (miras) paylarý hususunda,
Nikahtan önce boþama hususunda,
Alýþ veriþlerle ilgili hususlarda yaptýklarý ihtilaflar böyledir. Onlar ihtilaf etmiþler, fakat bununla beraber birbirlerine sevgi ve samimiyetle baðlý kalmýþlar, aralarýnda Ýslam kardeþliði var olmaya devam etmiþtir.
Ne zaman ki Hz. Peygamber'in sakýndýrdýðý keyfî arzulara kýymak ortaya çýktý, düþmanlýklar peyda oldu, düþmanlýða kapýlanlar ayn ayrý gruplar oluþturdular. Ýþte o zaman paramparça oldular. Bu gösteriyor ki bunlar þeytanýn dostlarýnýn aðzý ile ortaya sonradan atýlan meseleler ile meydana gelmiþtir.
Yine alimler diyor ki:
Ýslamda ortaya çýkan ihtilaf edilmiþ bir mesele, insanlar arasýnda düþmanlýk, kin ve ayrýlýða yol açmýyorsa bu meselelerin Ýslamdan olduðunu biliriz. Eðer ihtilaf edilen meseleler bunlara yol açýyorsa bu meselelerin din ile iliþkisi yoktur ve bu meseleler Allah Rasûlünün âyetin tefsiri þýrasýnda kasdettiði meselelerdir. Þöyle ki:
Rivayet, olunduðuna göre Hz. Aiþe þöyle demiþtir:
"Nebi (s.a.v.)  Aýþe! "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrýlanlar...." ayetinde kasdedilenlen kimlerdir"? diye bana sordu. Ben Allah ve onun Rasûllü daha iyi bilir, dedim. Bunun üzerine þöyle buyurdu:
"Onlar heveslerine uyanlar, bid'at sahipleri ve bu ümmetin sapýk kimseleridir". Bu hadisin zikri daha önce geçmiþti.
Her bir akýllý ve dindar kimsenin bunlardan kaçýnmasý gerekir. Bunun delili þu ayettir:
",.., Allah'ýn size olan nimetini hatýrlayýn Hani siz birbirinize düþman kiþiler idiniz de O, gönüllerinizi birleþtirmiþti ve O'nun nimeti sayesinde kardeþ kimseler olmuþtunuz."[179]
Demek ki müslümanlar heveslerine uyup ortaya bir yeni iþ koyduklarýnda görüþ ayrýlýðýna düþtükleri vakit parçalanmamaya dikkat etmelidirler.
Alimlerin söylediði budur. Açýk bir þekilde ortadadýr ki Ýslamiyet kaynaþmaya, karþýlýklý sevgiye, merhametli olmaya ve þefkate çaðýran bir dindir. Bunun aksinin olmasýna yol açan her görüþ dinin dýþýndadýr. Bunu, özelliði üzerinde konuþmakta olduðumuz hadis de göstermektedir. Hadiste varlýðýndan söz edilen tüm gruplarda bu özellik vardýr.
Görülmüyor mu ki Hz. Peygamber'in haber verdiði Hariciler, hadisin "...onlar müslümanlarý öldürür, putperestleri býrakýrlar" ifadesine nasýl uygundurlar? Gerek müslümanlar, gerekse kâfirler arasýnda bu seviyede  baþka bir grup  var  mýdýr?  Ayný özelliðin kendisinde bulunduðu iddia edilen diðer gruplarda da bu olgu vardýr. Þu kadar ki bölünüp parçalanmak ne olursa olsun, dikkate alýnma­malýdýr. Zira bu güçlü ve zayýf olma durumuna göre deðiþiklik gösterir.
Bu gruplarýn teferruat ve detaylardaki aykýrý davrandýklarý her durum, ayrýlýða açýlan bir kapýdýr. Tüm bunlarýn dikkate alýnmasý mutlaka gerekli olan bir husustur.
Ýkinci özellik de þu âyette uyarýlan husustur: "Kalplerinde eðrilik olanlar, fitne çýkarmak ve onu te'vil etmek için ondaki müteþâbih ayetlerin peþine düþerler." [180]
Bu ayet açýklamýþtýr ki kalbinde eðrilik olanlar Kur'an'daki müteþâbih ayetlerin peþine düþmektedirler. Muhkem ayetlerin deðil müteþabihatýn peþine düþmek bunlarýn iþidir. Müteþâbih'in manasý, anlaþýlmasý zor olan demektir. Buna göre müteþâbih, lafýzlarý müc­mel olan ve teþbih ile ortaya çýkan gerçek müteþâbih de olsa, izâfý/göreceli müteþâbih de olsa durum aynýdýr. Ýzâfý müteþâbih, gerçek manasýný açýklamak için harici bir delile ihtiyaç olan müteþabihtir. Her ne kadar ilk bakýþta manasý açýk gibi ise de harici delile ihtiyaç vardýr.
Hâricilerin hakem meselesini iptal etmek için "Hüküm ancak Allah'ýndýr"[181] ayetini delil göstermeleri bu kabildendir. Çünkü ayetin manasý özde doðrudur. Fakat detaylarýna inilmesi açýklamaya muhtaçtýr. Bu açýklama Ýbn Abbas'ýn Hâricilerle olan konuþmasýnda geçmiþti. Abdullah b. Abbas o konuþmasýnda bildir­miþti ki hükmün, hakem olmaksýzýn Allah'a ait olmasý bazý kereler olur. Çünkü Allah bize hakeme gitmeyi emrettiði zaman, hakemin hükmü Allah'ýn hükmü olur.
Hâricilerin "Ali onlarla savaþtý fakat onlarý esir olarak almadý." demeleri de böyledir. Çünkü onlar hakem olayýný iki kýsma ayýrmýþlar, üçüncü bir kýsmý terk etmiþlerdir. Bu ise þu ayette ikâz edilen husustur:
"Eðer mü'minlerden iki grup birbirleri ile vuru­þurlarsa aralarým düzeltin. Þayet biri ötekine saldýrýrsa, Allah'ýn buyruðuna dönene kadar saldýran taraf ile savaþýn." [182]
Bu ayette bildirilen savaþ, esir alma olmaksýzýn bir savaþtýr. Fakat Abdullah b. Abbas onlarý daha açýk bir biçimde uyararak onlarýn dikkatini daha önemli bir noktaya çekmiþtir. O nokta þudur: Esir almak gerçekleþirse savaþa katýlanlardan bazýlarýnýn mümin­lerin analarý olan Hz. Peygamber'in hanýmlarýný da esir almasý kaçýnýlmazdýr. Bu takdirde onlara da esir hükmü uygulanýr, diðer esirlere yapýlan onlara da yapýlýr. Bu durumda sarýldýklarýný iddia ettikleri Kur'an'a aykýrý davranmýþ olurlar.
Hz. Ali'nin, adýný "Müminlerin emiri" olarak yazýlmýþ iken silme­sini de yanlýþ anlamýþlardýr. Onlara göre, bunu silmeyi kabul etmek "kâfirlerin emiri" olmayý kabul etmektir þeklinde deðerlendir­miþlerdir. Bu da doðru deðildir. Çünkü ismin yok olmasý, ismin ifade ettiði þeyin de yok olmasýný gerektirmez. Gerektirdiðini varsaysak bile bu, bir diðer emirliðin var olduðunu göstermez. Ýbn Abbas onla­rýn bu anlayýþýna karþý çýkmýþ Hz. Peygamber'in (Hudeybiye barýþ anlaþmasý sýrasýnda) adýný (anlaþmanýn yazýlý olduðu) sabitelerden sildiðini delil olarak ileri sürmüþ, görüþlerinin ileri sürdükleri fikirle hiç ilgili olmadýðýný göstermiþtir. Bunun üzerine onlardan iki bin kiþi dönüþ yapmýþtýr.
Müteþâbihat peþine düþmenin nasýl sapýklýða yol açtýðý ve bunu yapanlarý cemaat/birlik dýþýna çýkardýðý iyi düþünülmelidir. Bunun içindir ki Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
"Kur'an'daki müteþâbihlerin peþine düþenleri gördüðümüzde (biliniz ki iþte onlar) Allah'­ýn isimlendirdiði kimselerdir. Onlardan kaçýnýnýz."
Üçüncü özellik ve alâmet þu ayette uyarýlmýþ olanlardýr:
"....Kalplerinde eðrilik olanlar..."[183] Ayetteki (eðrilik anlamýndaki) zeyð kelimesi, hak'tan sapýp keyfi arzuya uymaktýr. Ayrýca þu ayetler de üçüncü özellik ve alamete iþaret etmektedir
"Allah'tan bir yol gösterici olmaksýzýn kendi hevesine uyandan daha sapýk kim olabilir? [184]
"Hevâ ve hevesini tanrý edinen ve Allah'ýn (kendi katýndaki) bir bilgiye göre saptýrdýðý... kimseyi gördün mü"?[185] Ayrýlan gruplarla ilgili hadiste bu özelliði ve bundan önceki özelliði gösteren bir delil yoktur. Þu kadar ki bu özelliði tanýmak, her kiþinin kendisini tanýmasý ile ilgilidir. Çünkü heva ve hevese uymak kiþinin iç dünyasýnda olan bir þeydir. Bu kimse bir hata yapmadýkça bunu kendisinden baþka kimse bilmez. Ancak bunu gösteren bir harici delil olursa bilinebilir. Daha önce de geçtiði üzere gruplarýn ortaya çýkmasý sünnetin yerini (ve önemini) bilmemek yüzünden olmuþtur. Buna Hz. Peygamber hadisinde þu ifade ile dikkat çekmiþ­tir:
"....Ýnsanlar baþlarýna cahil kimseleri getirirler."
Her bir kimse kendisinin fetva verecek dereceye ulaþýp ulaþ­madýðýný bilir. Her bir âlim kendisine soru sorulduðunda kendisine yönelik bir özeleþtiride bulunur; kendisine sorulana problemsiz ve açýk bir bilgi ile mi cevap veriyor, bilgisizce mi cevap veriyor, verdiði cevapta bir þüphe var mýdýr? Bunlarý gözden geçirir. Alim olduðu sanýlan kimseye, diðer alimler tanýklýk etmiyorlarsa, o kiþi asýl olan (anadan doðma hali üzere) bilgisizlik durumundadýr. Bu halde iken hakkýnda yapýlan tanýklýk ile kim olduðunu bilir. Aksi halde ya kesin bir þekilde bilgisizliðini veya þüphe üzere olduðunu bilir.
Bu iki halden biri üzere iken fetva vermeye yönelmeyi ondan çekinmeye tercih etmek ancak hevâ ve hevesine uymakla olur. Çünkü o kiþinin durumunun ne olduðu hakkýnda baþkasýna sormasý gerekirdi ki o bunu yapmadý. Kendisi fetva vermeye yönelmemesi gereken kiþi, baþkasýný yerine geçirmeli idi, onu da yapmadý.
Akýl erbabý kimseler demiþlerdir ki:
Danýþýlarak ortaya çýkan görüþ en çok faydalý olan görüþtür. Çünkü bu, heva ve hevesten uzaktýr. Danýþmadan, beyan edilen görüþ böyle deðildir. Çünkü o heva ve hevesten uzak deðildir. Özellikle yüksek mevki ve rütbelerde olanlarda böyledir.
Ýþte bunlar heva ve hevesine uyma durumunda olan kiþiyi bir disiplin ve prensibe çeken ve onu uyaran örneklerdir. Bunlara riayet ederse insanlara fetva verirken hevasýna mý yoksa dinin kurallarýna mý uyuyor, bunlarla bilinir.
Ýkinci özellik köklü ilim sahiplerini ilgilendirir. Çünkü muhkem ve müteþâbihi onlar bilir, bunlarý bilenleri de onlar bilirler. Kimlerin muhkem ayetlere uyan kimselerden olup din hususunda taklit edileceði, kimlerin müteþâbihin peþinden gidenlerden olup asla takîid edilmeyeceði hususunda ilim erbabý baþvurulacak kaynaktýr.
Lâkin müteþâbihin peþinden koþan kimsenin bir açýk belirtisi daha vardýr ki bu, müteþabihatla ilgili ayeti tefsir eden hadis-i þeriftir. Hz. Peygamber bu hadiste söyle buyurmuþtur:
"Müteþâbihat hakkýnda çekiþen kimseyi gördüðünüz zaman (bilin ki o) Allah'ý'ýn kasdettiðý kimsedir. Onlardan kaçýnýnýz." Bu hadisi Kadý Ýsmail b. Ishak rivayet etmiþtir. Hadis kitabýn baþ tarafýnda geçmiþti. Görü­lüyor ki müteþâbihin peþinden giden kimsenin durumu müteþabih konusunda çekiþmek ve ona inanmak hususunda kavgacý olmaktýr. Bunun sebebi þudur:
Kalbinde eðrilik olan ve delillerden müteþabihâtýn peþine düþen kimse, devamlý þek ve þüphe içindedir. Çünkü müteþâbihte doyurucu bir açýklama yoktur; onun peþine düþen bir gerçeðe de vâkýf olamaz. Sonuçta heva ve hevesine uymak, onu müteþabihe sarýlmaya iter. Müteþâbihi incelemek onu kesin sonuca götürmez. O kimse devamlý þüphe içindedir. Bu itibarla ilimde köklü durumda olan ile kalbinde eðrilik olan arasýnda fark vardýr. Çünkü köklü bilgisi olan þayet müteþabih konusunda çekiþme ihtiyacý duyarsa, onu gidermek için geçici olarak problem içinde olur. Bakýþ açýþý ortaya çýkýnca problem süratle ortadan kalkar. Kalbinde eðrilik olaný ise heva ve hevesine uymak, müteþâbihi býrakmak hususunda serbest býrakmaz. Sürekli müteþâbihi te'vil yolunda çekiþme içerisinde olur.
Böyle olduðunun delili þudur: Müteþabihat hakkýndaki ayet, Necran Hristiyanlarý hakkýnda gelmiþtir. Onlarýn amacý Hz. Peygamher ile Hz. Ýsa hususunda tartýþmak idi. Onlar Hz. Ýsa'nýn konuþmalarýnda "Biz yaptýk, biz yarattýk..." gibi sözlerini delil göste­rerek onun Allah veya Allah olma hususunda üçten biri olduðu söylüyorlardý. Onlardan bir grubun görüþü bu idi. Bir diðer grup, Hz Ýsa'nýn kör ve alaca hastasýný iyileþtirip ölüyü diriltmesinden hareketle, ayný þeyi söylüyordu. Onlar Hz. Ýsa'nýn aslýna ve yoktan yaratýlmasýna, diðer insanlar gibi yeyip içtiðine, hasta olup baþýna birtakým âfetler geldiðine bakmadýlar. Bu konudaki haber siyer kitaplarýndadýr.
Velhâsýl, onlar Hz. Peygamberle tartýþmak ve çekiþmek için gelmiþlerdi, maksatlarý da gerçeðe uymak deðildi. Böylesi bir tartýþ­ma her zaman için vardýr. Bunun içindir ki Hz. Peygamber onlara gerçeði bildirdiðinde kendi iddialarýndan dönmediler. Bunun üzerine baþka bir þeye davet edildiler. Ama onlar mahvolma korkusundan bundan kaçýndýlar. Davet edildikleri bu olay karþýlýklý lânetleþme idi. Yüce Allah buyuruyor ki:
"Sana ilim geldikten sonra kim seninle bu hususta mücâdele edecek olursa, de ki: Gelin, çocuklarýmýzý ve çocuklarýnýzý, kadýnlarýmýzý ve kadýnlarýnýzý kendimizi ve kendinizi çaðýrýp toplanalým, sonra niyaz edilim ki, Allah'ýn laneti yalancýlar üzerine olsun." [186]
Bu tür tartýþma, insaný tavla, satranç ve diðerleri gibi namazdan ve Allah'ý anmaktan alýkoyar. Hammad b. Zeyd'den þöyle dediði rivayet edilmiþtir:
Amr b. Ubeyd ve Þebib b. Þeybe (bir gün) oturup tartýþmýþlar. Tâ þafak vaktine kadar....
Namazý kýldýklarýnda Amr þöyle diyordu:
"Hay Ma'mer'in babasý?! Hey, Ma'mer'in babasý!?" Ýþte bir kimseyi sürekli böylece ilim ehli kimselerle tartýþýr görürseniz kendi görüþlerinden de dönüþ yapmazsa bilin ki o kiþi kalbinde eðrilik olan kimsedir, müteþabihin peþinde giden kimsedir.
Bu özellik ve alametlerin birincisi akýl sahibi her müslümaný ilgilendirir. Çünkü iliþki kurmak ve alâkayý kesmek herkesçe bilmen bir þeydir. Bunlarý bilmekle, iliþkiyi kuranla keþen malum olur. Bu birinci özelliðe Hz. Peygamber "Gelecekte bu ümmet þöyle þöyle gruplara ayrýlacaktýr" hadisi ile iþaret buyurup uyarýda bulunmuþtur. Fakat (bölünmeyi gerçekleþtiren) ayrýlýk içli dýþlý olmakla bilinir. Böyle bir iletiþim olmazdan önce bölünmeyi ve ayrýlmayý herkes bilemez.
Birinci özelliðin ayrýlýðý gösteren belirtileri vardýr. Bunlarýn en baþta geleni konuþmak, söz söylemektir. Topluluða aykýrý olan kimse, karþýlaþtýðýna ilim ve örnek güzel hâli ile meþhur olan geçmiþlere laf atar. Daha sonra gelenlerin kendilerine uyduðu bu insanlara dil uzatýr ve onlarý kötüler. Bunlara ters düþen ve bu özellikleri olmayanlarý ise över.
Bu belirtilerin temeli Haricilerin -Allah onlara lanet etsin!- Sahabe-i kiramý kâfir saymalarýdýr. Onlar Allah'ýn ve Rasûlü'nün medh ettiði bu kimseleri kötülemiþ, selef-i sâlih'in övmekte görüþ birliði ettiði bu kimselere dil uzatmýþlardýr.
Bu hususta en belirgin örnek, Hz. Ali'nin katili Abdullah b. Mülcem meselesidir. Hariciler onun Hz. Ali'yi öldürmesini doðru bulmuþlardýr. Ve "Ýnsanlardan bir kýsmý vardýr ki Allah'ýn rýzasýný isteyerek nefsini Allah yolunda harcar..."[187]  ayetinin Ýbn Mülcem hakkýnda olduðunu bu ayetten önceki "Ýnsanlardan bir kýsmý vardýr ki, onun bu dünya hayatýna ait sözü hoþuna gider. O kimse sözü kalbinde olana uygundur diye yemin ederek Allah'ý þahit tutar. Halbuki o düþmanlarýn en þiddetlisidir."[188] Ayetinin ise Hz. Ali hakkýnda olduðunu söylemiþlerdir. Allah onlarý mahvetsin ki yalan söylemiþlerdir.
Nitekim Ýmran b. Hattan Ýbn Mülcem'ý aþaðýdaki þiiri ile medhetmiþtir:
"Takva sahibi kimsenin ne güzel vuruþudur?
O, bununla sadece Arþ-ý Alanýn sahibinin rýzasýný istemiþtir.
Ben onu bir gün anarým ve sanýrým ki,
Allah katýnda da insanlar katýnda da bir kýymeti olacaktýr."
Ýsmail b. Uleyye[189] nin þöyle dediði rivayet edilmiþtir:
Yese'[190] bana anlattý ki Mutezile mezhebinin baþý Vâsýl b. Ata bir gün konuþuyordu. Amr b. Ubeyd o sýrada þöyle dedi:
Duymuyor musu­nuz? Hasan-ý Basri ve Ýbn-i Sirin'in söyledikleri kadýnlarýn hayýz bezinden ibaret (deðersiz þeyler) dir.
Bid'atçýlarýn önderlerinden biri kelam ilmini fýkýhtan üstün tutmak maksadý ile þunlarý söylüyordu:
"Þafii ve Ebu Hanife'nin ilminin tamamý bir kadýnýn donunu geçmez."
Ýþte kalbinde eðrilik olanlarýn sözleri! Allah onlarý kahretsin!
Bu gruplardan her birine ait detaylý belirtilere gelince, bunlar­dan her birine Kuran ve hadiste iþaret edilmiþ ve (gerekli) uyarýlarda bulunulmuþtur. Sanýrým ki bunlarý düþünen Kur'an'da iþaret edilmiþ ve tenbihler yapýlmýþ olarak bulacaktýr. Eðer dinimizden bunlarý kapatýp örtülmesini anlamasaydýk, bunlarý dini delillerine dayana­rak geniþ bir þekilde açýklayacak tarzda söz ederdik. Geçmiþte bunu arzu etmiþtik, ama evlâ olanýn bunu yapmamak olduðu aðýr bastý ve bunu yapmaktan vazgeçtik.
Gruplarla ilgi þerhine giriþtiðimiz hadiste görüyoruz ki sahih olan rivayette; gruplardan hiçbirisi belirlenmemiþtir. Bunun sebebi -Allah en iyisini bilir ya- yukarýda ifade ettiðimiz manadýr. Ancak sakýncalarýna iþaret olmak üzere genel bir uyarýda bulunulmuþtur.     .
Hadis-i þerifle, gruplardan kendisine ihtiyaç duyulan fýrka belir­lenmiþtir ki, bu fýrka-i Naciye'dir. Yani kurtulmuþ gruptur. Belirlen­mesinin sebebi, mükellefin onu ara(yýp ona ulaþ)masýný saðlamaktýr. Bir (baþka) sahih rivayette bundan söz edilmemiþ sükût edilmiþtir. Çünkü gruplarýn hepsinin zikredilmiþ olmasý ümmetin onlara düþme korkusuna sebep olurdu. Bir diðer rivayette helak olacak/mah­volacak fýrka bildirilmiþ, hadiste söylendiði gibi bunun ümmete göre fitne bakýmýndan en þiddetlisi olduðu anlatýlmýþtýr. Bu grubun fitne bakýmýndan en þiddetli oluþu -inþaallah- ilerde gelecektir.[191]



[174] Âl-i Ýmran: 1059
[175] Maide: 64
[176] Âl-i Ýmran: 103
[177] Hadisi, Müslim Akdýye kitabýnýn 10 numaralý hadisinde rivayet etmiþtir.  Hâkim de Müstedrek'inde tahrif etmiþtir. Bakýnýz: Feyz'ul Kadir. 2/301 Hadis no: 1908.
[178] En'am: 159
[179] Âl-i Ýmran: 103
[180] Ali Ýmran: 7
[181] En'am: 57
[182] Hucurat: 9
[183] Âli Ýmran: 7
[184] Kasas: 50
[185] Casiye: 23
[186] Âli Ýmran: 61
[187] Bakara: 207
[188] Bakara: 204
[189] Bu zât, Ýsmail b. Ýbrahim b. Miksem’dir. Basralý iken velâ yoluyla Esedi kabilesinden olmuþtur. Künyesi Ebu Biþr'dir. Ýbn Aliyye olarak meþhurdur. Güvenilir hir hadis lafizýdýr. Sekizinci tabakadan olup hicretin 193. yýlýnda vefat etmiþtir. Bakýnýz: Takrib. 1/65-66; Þezerât, 1/333.
[190] Bu zat Yesa' b. Muðire'dir. Mekkeli ve Mahzumi kabilesindendir. Ata, Ýbn-i Sirin'in oðullarý Muhammet ve Enes'ten rivayette bulunmuþtur. Dördüncü tabakadandýr, Rivayetinde gevþek­tir. Bakýnýz: Takrib. 2/374: Cerh ve Ta'dil, 9/308
[191] Ýmam Þatýbi, el-Ý’tisam Kitap Dünyasý Yayýnlarý: 2/251-258.


radyobeyan