Efendimiz
Pages: 1
Dede Abdulmuttalib in himayesi By: hafiza aise Date: 10 Mayýs 2011, 18:12:20
DEDE ABDULMUTTALÝB'ÝN HÝMAYESÝ



Hz. Amine'nin vefat edip de Efendiler Efendisi'nin öksüz kalýþý, herkes gibi Abdulmuttalib'i de üzmüþtü. Artýk torunu Muhammed'e, anne ve baba yokluðunu hissettirmeyecek sý­caklýkta bir sevgi gösteriyor ve onun üzerine titriyordu. Kabe'­nin gölgesinde kendisi için kurulan bir sedir vardý ve insanlarla burada buluþup konuþur, Mekke'ye ait iþleri buradan deruhte ederdi. Kendi oðullan dahil kimse, saygýlanndan dolayý bu se­dirin üzerine oturamaz; insanlar etrafýnda halka oluþturarak yerde oturmayý tercih ederlerdi. Mekke'de bu prensibi delip uygulamayan, sadece gürbüz bir delikanlý vardý: Abdullah'ýn emaneti Muhammed. Gelir ve dedesinin yanýna oturur; san­ðýnýn arkasýndan tutarak onu çekerdi. O'nun bu hareketine mani olmak için yeltenenlere karþýlýk Abdulmuttalib:

- Benim oðulcuðumu kendi haline býrakýn, iliþmeyin O'na.

Allah' a yemin olsun ki, O'nun geleceði çok parlak, durumu çok ciddi, der, sýrtýný sývazladýktan sonra da yaný baþýna oturtur­du.66 Belli ki, O'nun bu türlü davranýþlan, Abdulmuttalib'in

66 Ýbn Sa'd, Tabakat. ý/118

de hoþuna gidiyor ve geleceði adýna büyük ümitler beslediði torununa kimsenin iliþmesine gönlü razý olmuyordu.

Bir gün Abdulmuttalib, yanýndaki Kureyþ heyetiyle bir­likte Yemen' e gitmiþti. Bu sýrada Habeþistan' da melik olarak, yýllar öncesinden meþhur kahinler Þýkk ve Satýh'in haberini verdikleri Seyf Ýbn Zi Yezen vardý. Melik, Abdulmuttalib'i kar­þýsýnda görünce, onunla daha yakýndan ilgilenmeye baþlamýþ­tý. Bu durum, herkesin dikkatini çekmiþti ve herkes sebebini anlamaya çalýþýyordu. Nihayet Seyf, yalnýz kaldýklarý bir fýrsatý deðerlendirerek Abdulmuttalib'i karþýsýna aldý ve ona þunlarý söylemeye baþladý:

- Ey Abdulmuttalib! Ben sana, bana ait hususi ilmimden bir kýsým sýrlar vereceðim. Bunu senden baþkasýna da söyleye­cek deðilim. Konunun seninle ilgili olduðunu görüyor ve onun için bunlarý sana söyleme lüzümunu hissediyorum. Senin þahsýnda ben, O'nun doðuþunu görüyorum. Allah izin verin­ceye kadar bunlar, senin yanýnda gizli kalsýn ve sakýn kimseye açma. Þüphe yok ki, kendi aramýzda sýr gibi sakladýðýmýz ve kimseyi muttali kýlmadýðýmýz derin ilimlerin arasýnda ve saklý kitaplarýn sayfalarý içinde büyük bir hayrýn, önemli bir hadi­senin gerçekleþeceðini görüp duruyoruz. Bu hayýr ve önemli hadisede, genelolarak bütün insanlýðýn; özelolarak da senin içinde bulunduðun heyetin, þeref ve fazileti, bilhassa da senin þeref ve faziletin gizli.

Melikin anlattýklarý Abdulmuttalib'i de heyecanlandýr­mýþtý. Ancak adam, henüz söyleyeceklerini söylemiþ görün­müyordu. Onun için Abdulmuttalib:

- Peki bu ne, diye sordu. Melik þunlarý söyledi:

- Tihame' de bir çocuk dünyaya gelecek ve o çocuðun iki

omuz küreði arasýnda bir alarnet olacak. Bundan böyle imarnet de artýk bu çocuða ait olacak. Kýyamete kadar sizin reisiniz O olacak. Ýþte bu zaman, O'nun dünyaya gelip de ortaya çýkma zamaný. Adý Muhammed'dir. Baba ve annesi vefat edecek ve

O'nu himayesine dede ve amcasý alacaktýr. Vallahi de bizler aramýzda, hep O'nun geliþini konuþup duruyoruz. Allah, O'nu açýktan gönderecek ve bizlerden de O'na yardýmcýlar seçecek­tir. O'nun yanýnda yerini alanlar O'nunla aziz olacak; karþý çýkýp da düþmanlýk edenler zelil olacaklardýr. Ýnsanlardan gelecek tehlikelere karþý Allah O'nu koruyacak ve yeryüzünü O'nun için fethe açýk kýlacaktýr. O, Rahman'a kulluk vazife­siyle dolu, þeytan! düþünceden alabildiðince uzaktýr; O'nun geliþiyle ateþperestlik ortadan kalkacak ve putlara tapma da tarih olacaktýr. O'nun sözü, son sözdür ... Adaletle hükmeder ... Ýyiliði emreder ve onu kendisi de yerine getirir; kötülükten in­sanlan uzaklaþtýnr ve kendisi de kötülüðün kökünü kurutma gayreti içindedir. Þu süsleri içindeki kutsal ev Kabe'ye and ol­sun ki sen, O'nun dedesisin ey Abdulmuttalib! Ýnan, bunda yalan yok. .. Sana anlattýklanmdan umanm anlarnan gerekeni anlamýþsýndýr ve mesaj yerine ulaþmýþtýr.

Bu kadar açýk tarif, elbette ki Abdulmuttalib tarafýndan da anlaþýlmýþtý. Zaten onun, daha önceden de bildikleri var­dý. Bunun için önce baþýný salladý. Üzerinde yýllarýn aðýrlýðýný taþýyan bir hal vardý. Büyük bir yük ve sorumluluðun altýnda olduðunu gösteren bir tavýrla þunlan söyledi:

- Evet, ey melik! Benim bir oðlum vardý; o benim çok ho­þuma gidiyor ve üzerine de tir tir titriyordum. Onun için onu, kavmim arasýndaki en kerim kýz olan Vehb'in kýzý Amine ile evlendirdim. Amine bir erkek çocuk dünyaya getirdi ve adýný Muhammed koydum. Ancak O'nun babasý ve ardýndan da an­nesi vefat etti. O, þimdi benim himayem ve amcasýnýn hima­yesi altýnda.

Ýþin burasýnda Seyf devreye girdi ve:

- Ýþte, benim de sana demek istediðim buydu. O'nu iyi koru ve O'na düþman olan bazý hasetkar din adamlannýn þer­rinden O'nu muhafaza et! Gerçi onlar, asla O'na bir zarar ve­remeyeceklerdir. Þayet bilsem ki ölüm, O'nun geliþine kadar

bana müsaade edecek, gider bütün asker ve ordumla birlik­te Medine'ye yerleþir ve orada beklerneye dururdum. Çünkü ben, kitab-ý natýk ve ilm-i sabýkta Medine'nin, O'nun iþinin yerleþeceði yer, yardýmcýlarýnýn mahalli ve kabrinin de meka­ný olacaðýný görüyorum.s?

Yemen'deki iþlerini de bitirmiþ ve Mekke'ye geri dönmüþ­lerdi. Seyf Ýbn Zi Yezen'in anlattýklarý, Abdulmuttalib'in zih­nini sürekli meþgul ediyordu. Belki, dýþarýdan bakanlar bunun farkýnda deðillerdi; ama onun dünyasýnda hep, torunuyla ilgili hülyalar, yarýný adýna karþýlaþacaðý lütuf ve sýkýntýlar tüllenip duruyor ve bunlarý düþünmekten bir türlü kendini alamýyordu.

Kendi halký kadar, dýþarýdan gelen insanlar için de Ab­dulmuttalib bir çözüm merciiydi. Onun için zaman zaman dý­þarýdan da bazý heyetler gelir ve onun himmetine müracaat ederlerdi. Yine böyle bir gün Müdlicli birkaç bilge Mekke'ye gelmiþti. Belli ki, Hz Ýsa'nýn izinden yürüyen bu adamlar da, Seyf Ýbn Zi Yezen gibi O'nun geleceðinden haberdar idiler. Zira, Kabe'ye doðru ilerlerken karþýlarýna çýkan bir delikanlýya takýlmýþtý gözleri ... Hayranlýkla O'nu seyrediyorlar ve þaþkýn­lýklarýný ifade etmekten de kendilerini alamýyorlardý. Hýzlarýný alamadýlar ve yanýna yaklaþýp daha çok tanýmak ve kendisiyle de konuþmak istediler. Ümmü Eymen durumu fark etmiþti ve bu kadar ilgiden rahatsýzlýk duyarak müdahale etmek istedi:

- Dokunmayýn o çocuða!

Adamlar, yabancý bir beldede yanlýþ bir hareket yapmýþ olmanýn hacaletiyle irkildiler önce ve geri adým attýlar. Ancak meraklarýný giderecek bazý sorular sormadan da edemediler. Aralarýndan birisi atýldý ve:

- Bu kimin çocuðu, diye sordu. Babanýn olmadýðý yerde amca ve dede, baba hükmünde deðerlendirilirdi. Ümmü Ey­men de bu maksatla cevap verdi:

67 Ýbn Hacer, Ýsabe, 2/134, 135; Halebi , Ýnsanu'l-Uyün, 1/187

- Abdulmuttalib'in.

Tanýdýklarý bir isimdi. Mekke'nin reisiydi. Zaten onlar da Abdulmuttalib'i ziyarete gelmiþlerdi. Onu nerede bulabilecek­lerini sordular. Adres Kabe'yi gösteriyordu.

Çok geçmeden Abdulmuttalib'i Kabe'nin avlusunda, sed i­rinin üzerinde buldular. Selam ve muhabbetin ardýndan sözü, yolda gelirken gördükleri çocuða getirdiler ve sordular:

- Bugün güzel bir çocukla karþýlaþtýk. Yanýndaki kadýn,

bu çocuðun sana ait olduðunu söyledi. - Evet, o benim oðlum.

- Hayýr, olamaz, dedi biri.

- Olamaz; zira bu çocuðun babasý, daha O doðmadan ve-

fat etmiþ olmalý, diye de ilave etti.

Adamlarýn bir bildiði vardý ve daha açýk konuþmak gere­kiyordu. Yemen'deki melik gibi bunlar da bir þeyler biliyor ol­malýydý. Bu sebeple Abdulmuttalib:

- Evet, o benim oðlumun emaneti; yani torunum, dedi. Þimdi olmuþtu. Zihinlerini kemiren þüphe de ortadan kalkmýþtý. Gördükleri her þey, bu çocuðun bekledikleri Zat ol­duðunu anlatmaktaydý. Ýçlerinden birisi atýldý:

- Bu çocuðun ayak izleriyle, Makam-ý Ýbrahim'deki izler ayný. Yani bu, Ýbrahim soyundan geliyor. Yüzündeki güzellik. . . gözlerinin rengi... Seeiye ve duruþundaki duruluk. .. Karakte­rindeki ululuk. .. Hele iki omuzu arasýndaki iþaret, bu çocuðun Beklenen Nebi olduðunu söylüyor.

Bir baþkasý devam etti:

- Biz, Ýsmailoðullarýndan gelecek ve Peygamberlerin so­nuncusu olacak bir Nebi'nin sýfatlarýný kitaplarda okuyup du­ruyoruz. Bu malümata göre, o Nebi'nin zuhür edeceði yer de burasý, yani Mekke'dir.

Bu sýrada yetim Muhammed de dedesinin yanýna gelmiþti.

Gözler yine O'nun üzerinde yoðunlaþmýþ, nazarlar Ýnsanlýðýn

Emini'ni süzer olmuþtu. Aralanndan birisi Abdulmuttalib'in kulaðýna eðildi ve:

- Ancak bu çocuðu iyi korurnan lazým, dedi ve ilave etti:

- Zira, Beklenen Nebi'nin bu çocuk olduðunu, hasetkar

bazý din bilginleri anlarsa -ki onlar da bu çocuðun geleceðini iyi bilmektedirler- O'na bir kötülük yaparlar. 68

Abdulmuttalib, þimdi daha bir derin düþünüyordu; zira, biraz kitap karýþtýrýp din adýna derinleþen herkes, Abdullah'ýn emaneti Muhammed'in Beklenen Nebi olduðunu biliyordu; ama hepsinin de müþterek O'nu bir endiþesi vardý: hasetkar din adamlannýn þerrinden koruyamamak. Demek ki Abdul­muttalib için, böyle bir mesuliyet daha vardý.

Bu sýralarda Ýnsanlýðýn Emini sekiz yaþýný biraz geçmiþ­ti. Abdulmuttalib de artýk yaþlanmýþ ve dünyaya veda etmek üzereydi. Bir gün yanýna, diðer bir oðlu olan Ebu Talib'i ça­ðýrdý. Olanca vakar ve ciddiyetle karþýsýna almýþ; ona þunlarý söylüyordu:

- Bu oðlumun þan ve þerefi pek yüce olacaktýr ve O, be­nim sana bir emanetimdir. 69

Belli ki, o da yola revan olmuþ, ebedi aleme yürüyordu.

Ve çok geçmeden, seksen iki yaþlanndaki Abdulmuttalib de vefat etti. Dedesinin de Hakka yürüdüðü haberini alan Ýnsan­lýðýn Emini, cansýz bedeninin yaný baþýnda durmuþ; þefkat ka­natlarýyla kendisini görüp kollayan dedesinin üzerine gözyaþý dökiiyordu.??

Belli ki kader, baba ve annesinden sonra dedesi Abdul­muttalib'i de yanýndan alarak, bütün insanlýðýn beklediði Son Nebi'nin yüzünü, sadece Rabb-i Rahim'in þefkat ve merhamet

68 Ýbn Kesir, el-Bidaye, 2/272

69 Suyüti, Hasaisu'l-Kiibra, ý/90

70 Bkz. Ýbn Sa'd, Tabakat. ý/119; Semani, Ensab, ý/S7. Abdulmuttalib vefat etti­ðinde yaþýnýn yüz on olduðunu söyleyenler de vardýr. Bkz. Ayný eser.

kapýsýna yöneltiyor ve böylelikle, O'ndan gelecek vahyi kendi duruluðu içinde alabilecek bir þuuraltý müktesebatýn oluþma­sýný murad ediyordu. Madem O, insanlýðýn halaskan idi, öy­leyse anne ve baba bile olsa bir beþerin yönlendirmesinden ziyade, doðrudan mülk ve melekütun Sahibi tarafýndan terbi­ye edilmeli idi. Zaten Efendiler Efendisi için hadiseler, hep bu merkezde cereyan ediyordu.


radyobeyan