Fýkhus Sahabe
Pages: 1
Hz. Ebubekir 2 By: sidretül münteha Date: 08 Mayýs 2011, 16:12:37
HZ. EBU BEKÝR (R. ANH)


O sýralarda müþrik ve fakat güvenilir bir adam olan Abdullah b. Üreyklt'ý yol kýlavuzu olarak tuttular. [182] Ýþte o “Sýddîk" ile o "Emîn", o iki arkadaþ beraberce Sevr daðýndaki maðaraya hareket ederek hicret etmiþlerdir.

Üç kiþi olarak sefere çýkmak sünnettendir. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:

"Tek baþýna sefere çýkan binitli þeytandýr. Ýki yolcu iki þeytandýr. Üç yolcý ise bir kervandýr/cemaattýr.” [183]

“Üç kiþi sefere çýktýðý zaman, içlerinden birini emir tayin etsinler.”[184] Rasûlüllah (sav) ile sadýk dostu Ebû Bekir (R.a.) bu yolculuðu iki kiþi olarak deðil, üç kiþi olarak yapmýþ olmalarý, bize sefere üç kiþinin çýkmasýnýn sünnete uygun olduðunu gösterir.

Hicreti Sevr maðarasýna ilk giren Hz. Ebû Bekir, (r.a.) maðarada keþif yaptýktan sonra Rasûlüllah içeri girmiþtir. Ebû Bekir'in kýzý Esma yolda yemeleri için azýklarýný hazýrlamýþtý. Onlar Mekke'den ayrýlýnca müþrikler her tarafa adamlarýný yollayarak aramaya baþladýlar. Kureyþ kabilesinin müþrikleri Ebû Cehil baþkanlýðýnda Esma'nýn evini aradýlar, hakaret edip dayak attýlar. Hz. Ebû Bekir (r.a.) hicret yolculuðuna çýkarken yanýna bütün parasýný almýþtý. Buna raðmen kýzý Esma onun nerede olduðunu, nereye gittiðini kâfirlere söylememiþtir.

Mekkî bir toplumda tevhidi bir mücadele veriyorsanýz heran eviniz keyfî, küfrî ve cebri kadrolar tarafýndan aranabilir. Buna hazýr olmalýsýnýz. Kendi ehl-i beytinizi bu hususta eðitmelisiniz, Hz. Ebû Bekir (R.a.) bize bunu öðretir. Müþriklerin bütün hakaret ve iþkencelerine raðmen Ebû Bekir (R.a.)'m kýzý Esma (R.anha), müþriklere sýr vermiyor. Mekkî toplumlarda mü'min erkek olsun, mü'mine kadýn olsun, ser verir sýr vermez!

Ýz süren Mekkeli müþrikler Sevr maðarasýna kadar geldiler. Rasûlüllah bu sýrada Kur'ân'da anlatýldýðý biçimde þöyle diyordu: "Üzülme, ALLAH bizimledir.”[185] Nitekim ALLAH ona güven vermiþ, göre­medikleri askerleriyle onu desteklemiþtir; ALLAH güçlüdür, hakimdir. Kâfirler tüm aramalarýna raðmen onlarý bulamadýlar. Maðarada üç gün kaldýktan sonra Medine'ye yönelen Rasûlüllah ile Ebû Bekir Küba'ya vardýlar.

Ebû Bekir maðarada kaldýklarý günü þöyle anlatýr: "Rasûlüllah (sav) ile beraber bir maðarada bulundum. Bir ara baþýmý kaldýrýp baktým. O anda Kureyþ casuslarýnýn ayaklarýný gördüm. Bunun üzerine,

“Ya Rasûlüllah, bunlardan birkaçý gözünü aþaðý eðse de baksa muhakkak bizi görür” dedim. O,

“Sus ya Ebû Bekir, iki yoldaþ ki, ALLAH onlarýn üçün­cüsü olsun, endiþe edilir mi?” buyurdu.

ALLAH yolunda baþa gelen belâ ve musibetler karþýsýnda birbirimizi ALLAH'ýn yardýmý ve tevekkülü ile teselli etmemiz, Peygamberimizin mücadele sünnetindendir.

Küba'da üç gün kalan Rasûlüllah ile Hz. Bbû Bekir nihayet Medine'ye vardýlar. Medine'de Hz. Ebû Bekir humma hastalýðýna tutuldu. Hastalýk ilerleyip yataða düþtüðünde Rasûlüllah,

"ALLAH'ým Mekke'yi bize sevgili kýldýðýn gibi Medine'yi de bize sevgili kýl, hummayý bizden uzaklaþtýr” diye dua ettiði zaman Hz. Ebû Bekir ve hasta olan diðer sahabeler iyileþtiler.

Hz. Ebû Bekir (R.a.), Peygamber (sav)'in duasýný alan adamdýr. Ýslâm toplumu içinde müslümanm sorumluluklarýndan birisi de, "Dua Alan Adam" haline gelebilmektir. Söylemleriyle, eylemleriyle ve icraatlarýyla Ýslâm ümmetinin bedduasýný alan adamýn geleceði karanlýktýr, zorludur. Ama söylem ve eylemleriyle Ýslâm ümmetinin duasýný alan adamýn gele­ceði ise aydýnlýktýr, nurludur. Ebû Bekir (R.a.) misyonuna sadakat gösterenler, hangi makam ve mevkiide olurlarsa olsunlar, mü'minlerin duasýný almaya gayret edenlerdir.

Bu arada Hz. Âiþe ile Hz. Muhammed (s.â.s.)'in düðünleri yapýldý. Mescidi Nebî inþaallahâ edildi. Masraflarýn bir kýsmým Hz. Ebû Bekir karþýladý. Medine'de kardeþlik tesis edildiðinde Ebû Bekir'in kardeþliði Harise b. Zeyd oldu. Hz. Ebû Bekir Medine'de Mescidi Nebî'nin inþasýna katýldý. Rasûlüllah Ýslâm'ý yaymak ve düþmanlar hakkýnda bilgi toplamak için seriyye denilen keþif kollarýný Medine dýþýna gönderiyor, bunlara bazan Hz. Ebû Bekir de katýlýyordu. Rasûlüllah ile birlikte bizzat çarpýþtýðý savaþlarda Ebû Bekir de yer aldý. O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu.

Rasûlüllah'ýn bizzat idare ettiði harplere gazve denir. Ebû Bekir, bu sözü geçen büyük savaþlardan baþka, otuzdan fazla gazveye katýlmýþtýr. Çarpýþma olmaksýzýn Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Uþeyre gazveleriyle de düþmanlar itaat altýna alýnmýþtýr. Bütün bu gazvelerde Hz. Ebû Bekir, Rasûlüllah'ýn en yakýnýnda yer almýþ olup onun "veziri" gibi idi.

Ebû Bekir (R.a.), hem mübellið, hem muallim, hem muhacir ve hem de mücahiddi. ALLAH yolunda mü'min olarak mübellið ve muallim, muhacir ve mücahid olmak, Ýslâmî kimlik ve kiþiliðin  gereðidir.

Müslüman insan hem muhacirdir ve hem de mücahiddir. Hem mübelliðdir ve hem de muallimdir.

Bedir'de, oðlu Abdurrahman müþrikler safýnda yer aldýðýnda Ebû Bekir oðluyla çarpýþmýþtýr. Sadece o deðil, Bedir'de birçok sahâbî, oðlu, kardeþi, babasý, dayýsý ile çarpýþmýþtý. Bedir savaþý, müslümanlarýn Ýslâm'ý herþeyden üstün tuttuklarýný, ALLAH için en yakýnlarý olan müþrikleri kan baðý veya kabile taassubu içinde kalmadan, baþka insanlardan ayýrdetmeden öldürdüklerini göstermektedir. Þunu bilelim ki; akide baðý, neseb baðýn: dan daha kuvvetlidir.

ALLAH ve Rasûlüne karþý hudud yarýþma kalkýþanlarla ve bu uðurda savaþanlarla anlaþmak, onlarla uzlaþmak, mü'min insanýn vasfý deðildir. Bunlar mü'min insanýn en yakýnlarý olsalar bile mü'min insan tarafýndan reddedilirler. ALLAH'ýn hizbine mensup olmak bunu gerektirir. ALLAHû Teâla buyuruyor:

"ALLAH'a ve ahiret gününe inanan bir kavmin, babalan, oðullarý, kardeþleri, yahut akrabalarý da olsa ALLAH'a ve Resulüne düþman olanlarla dostluk ettiðini göremezsiniz. Onlar o kimselerdir ki ALLAH kainlerine iman yazmýþ ve onlarý kendinden bir ruh ile desteklemiþtir. Onlarý, altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardýr. ALLAH onlardan razý olmuþ, onlar da O'ndan razý olmuþlardýr. Ýþte onlar HizbulÝah/ALLAH'ýn hizbi dininin yardýmcýlarýdir. Ýyi bil ki, kurtuluþa ulaþacak olanlar, Hizbullah (ALLAH'ýn hizbi) olanlardýr.”[186]

Rasûlüllah'ýn bir amcasý Hamza, Ýslâm ordusu safýndayken öteki amcasý Abbas, düþman safýndaydý. Yeðeni Ubeyde kendi yanýndayken, öteki yeðenleri Ebû Süfyan ve Nevfel müþriklerle beraberdi. Hattâ kýzý Zeyneb'in eþi Ebû'l-As da Rasûlüllah'a karþý müþriklerle birlikte savaþý­yordu.

Hicretin 9. yýlýnda Medine'de büyük bir kýtlýk oldu. Bu arada Bizans Ýmparatoru, Þam'da Hicaz bölgesini istilâ etmek üzere büyük bir ordu hazýrladý. Rasülüllah, bu orduya karþý Ýslâm ordusunu hazýrlarken, kýtlýk sebebiyle zorluklarla karþýlaþtý. Ebû Bekir malýnýn hepsini bu ordunun hazýrlanmasýnda kullandý. Onuncu yýlda "Veda Haccý"nda bulunan ALLAH'ýn Rasûlü, onbirinci yýlda hastalandý.

Hicrî onbirinci yýlda hastalanan Rasûlüllah (sav) 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. Onun vefatýný duyan müslümanlar büyük bir üzüntüye kapýldýlar ve ilk anda ne yapmalarý gerektiðine karar veremediler. Ama o da bir ölümlüydü. Hz. Ömer, onun Hz. Musa gibi Rabbi ile buluþmaya gittiðini, O'nun için "öldü" diyen olursa ellerini keseceðini söylüyordu. Ebû Bekir, Rasûlüllah'ýn iyi olduðu bir sýrada ondan izin alarak kýzýnýn yanýna gitmiþti. Vefat haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlüllah'ý alnýndan öptü ve

"Babam ve anam sana feda olsun ya Rasûlüllah. Ölümünde de yaþamýndaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuþtur. Þanýn ve þerefin o kadar büyük ki, üzerinde aðlamaktan münezzehsin. Yâ Muhammed, Rabbinin katýnda bizi unutma; hatýrýnda olalým..." dedi. Sonra dýþarý çýkýp Ömer'i susturdu ve;

"Ey insanlar, ALLAH birdir, O'ndan baþka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. ALLAH apaçýk hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüþtür. ALLAH'a kulluk edenlere gelince, þüphesiz ALLAH diri, bakî ve ebedîdir. Size ALLAH'ýn þu buyruðunu hatýrlatýrým:

"Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiþtir. Þimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse ALLAH'a hiçbir ziyan veremez. ALLAH þükredenleri mükâfatlandýracaklar.”[187] ALLAH 'in kitabý ve Rasûlullah'ýn sünnetine sarýlan doðruyu bulur, o ikisinin arasým ayýran sapýtýr. Þeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasýn, dininizden saptýrmasýn. Þeytanýn size ulaþmasýna fýrsat ver­meyiniz.”[188]

Hz. Ebû Bekir (R.a.) bu konuþmasýyla orada bulunanlarý teskin ettik­ten sonra Rasûlüllah'ýn teçhiziyle uðraþýrken, Ensâr, Benû Sâide sak-ifesinde toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Ubâde'yi Rasûlüllah'tan sonra halife tayini için bir araya gelmiþlerdir. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler. Orada Ensâr ile konuþulduktan ve hilâfet hakkýnda çeþitli müzakereler yapýldýk­tan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin ortasýnda durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey'at edilmesini istedi. O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebü Bekir'in konuþmasýndan sonra Hz. Ömer atýlarak hemen Ebû Bekir'e bey'at etti ve,

"Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlüllah'ýn emriyle namaz kýldýrdýn. Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz. Rasûlüllah'a hepimizden daha sevgili olan sana bey'at ediyoruz" dedi.

Hz. Ömer'in bu ani davranýþý ile orada bulunanlarýn hepsi Ebû Bekir'e bey'at ettiler. Bu özel bey'attan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî'de Hz. Ebû Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona bey'at edildi. Rasûlüllah'ýn defni sah günü gerçekleþirken, onun nereye defnedileceði hakkýnda da bir ihtilâf meydana geldiðinde Hz. Ebû Bekir yine fîrasetini ortaya koydu ve "Her peygamber öldüðü yere defnedilir" hadisini ashaba hatýrlatarak bu ihtilâfý giderdi. Rasûlüllah'ýn cenaze namazý imamsýz olarak gruplar halinde kýlýndý. Bütün bunlar olurken, Hz. Ali'nin Hz. Fatýma'nýn evinde Haþimoðullarý ve yandaþlarý ile toplandýðý ve bey'ata ilk zamanlar katýl­madýðý nakledilir. Hz. Ali rivayetlere göre, el-Bey'atü'l-Kübrâ'ya bey'at edildiði haberini alýr almaz, elbisesini yarým yamalak giydiði halde evden fýrlamýþ ve gidip Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmiþtir.[189]

Sahabeler, Rasûlüllah (sav)'in cenazesini defnetmeden kendilerine bir halife tayin etmeye çalýþmýþlardýr. Sahabelerin bu tavýrlarýndan anlýyoruz ki; hilafet; Ýslâm'ýn dünyada olmasýný emrettiði þer'i bir makamdýr. Bu makamýn bir gün dahi olsa ihmal edilmesi ve müslümanlarm halifesiz kalmalarý caiz deðildir. Yerde Peygamber (sav)'in cenazesi olsa dahi hali­fe tayininden vazgeçilemez.

Ehl-i Hal ve'l Akd Meclisi'nin tavsibiyle hilafet makamýna geçen halife'ye bey'at etmeyi ertelemekte caiz deðildir. Hz. Ali (R.a.)'ýn aylarca Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmediði haberleri gerçeðe uygun olmasa gerektir. Çünkü onun Ebû Bekir'in üstünlüðünü bildiði, onun hakkýnda yaptýðý konuþmalar ve tarihin akýþý, diðer rivayetlere aykýrýdýr. Rasûlüllah'ýn en yakýn ashabý arasýnda hattâ Ebû Bekir ile Ömer arasýnda zaman zaman ihtilâflar, görüþ ayrýlýklarý meydana gelmiþse de ilk iki halife zamanýnda da görüldüðü gibi dâima birliktelik devam ettirilmiþtir. Anlaþmazlýk gibi görünen hâdiselerin birçoðunda huy ve karakter farklýlýðý rol oynuyordu.

Meselâ Ebû Bekir yumuþak ve sakin davranýrken, Hz Ömer sertlik yanlýsýydý. Ama her zaman birlikte hareket ettiler. Ebü Bekir'in yöneti­minde, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Ridde savaþlarýnda kararlarýn içinde, namazlarda Ebû Bekir'in arkasýnda yer almýþlardýr.

Hz. Ali (R.a.), Rasûlüllah'ýn bir vasiyeti olsaydý ölünceye kadar onu yerine getireceðini söylemiþ [190] ancak, Ýbn Abbas'ýn Rasûlüllah hastalandýðý zaman ona gidip hilâfet iþini sormak istemesini geri çevirmiþtir. Yani Hz. Ebû Bekir'in halifeliðine karþý kimseden bir karþý çýkýþ olmamýþtýr. Zaten tabii, fýtrî, akli ve maslahata uygun olan da onun halifeliðidir. Hz. Ebû Bekir (R.a.), Hülefa-i Raþidinin ilkidir. Raþid halifelik onunla baþlamýþtýr. El-Hilafetu Raþide/Raþid Halifelik, insanlarý ALLAHû Teâla'nýn gönderdiði þeriat ile irþad edip idare etme yöntemidir. Kýyamete kadar yaþayacak olan tüm dünya müslümanlarmýn idare biçimidir. Hz. Ebû Bekir (R.a.)'ýn ilk halife seçilmesinin bir çok nedenleri vardýr. Hz. Peygamber ölmeden önce yazýlý bir ahidname býrakmamýþ, ancak Hz. Ebû Bekir'in faziletine dair Mescid'de konuþmuþ, hasta yataðýndayken onu ýsrarla çaðýrtmýþ ve yerine Ýmam tâyin etmiþtir. Hz. Ebû Bekir, kendisine Rasûlüllah'ýn mirasýndan pay almak için gelen Hz. Fâtýma'ya, "Rasûlüllah'ýn yaptýðý hiçbir þeyi yapmaktan geri dur­mam" diyerek, Fâtýma'nýn peygamberin kýzý olmasýný dinin üstün tutulmasýndan daha önemsiz görmüþ ve Rasûlüllah'ýn yanýndayken ondan ne duymuþ, ne görmüþse onu tatbik etmiþtir.[191] Sonralarý Hz. Ali'nin hilâfeti zamanýnda Fâtýma'ya ki, Ebû Bekir'e gidip miras isterken onu savunmuþtu mirastan hiçbir þey vermemesi de ashabýn Rasûlüllah'ýn sünnetine nasýl itaat ettiklerinin delilidir.[192]

Hz. Ebû Bekir "Rasûlüllah'ýn Halifesi" seçildikten sonra Mescid'de yaptýðý konuþmada, "Sizin en hayýrlýnýz deðilim, ama baþýnýza geçtim; görevimi hakkiyle yaparsam bana yardým ediniz, yamlýrsam doðru yolu gösteriniz; ben ALLAH ve Rasûlü'ne itaat ettiðim müddetçe sîz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekme  demiþtir.[193]

Hz. Ebû Bekir (R.a.) hilafeti esnasýnda mürtedlerle mücadele gündeme gelmiþtir. Irak ve Suriye Fütuhatý, Hz. Ebû Bekir Rasûlüllah'ýn halifesi olduktan sonra, onun vefatýyla Arabistan'da Mekke ve Medine dýþýndaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalancý peygamberlere, "namaz kýlarýz, ama zekât vermeyiz" diyenlere karþý savaþ açtý. Esvedu'l-Ansi, Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalancý peygamberlerle yapýlan savaþlarla bu zararlý unsurlar yok edilmiþ, isyan bastýrýlmýþ, zekât yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup daðýtýl­maya baþlanmýþtýr. Böylece tarihte "Hukuku'l Fukara" için savaþan ilk devlet, Ýslam devleti oldu. [194]Dolayýsýyla yeryüzünde fakirlerin haklarýný garanti eden tek devlet, Ýslâm devletidir. Dünyada fakirlik problemini çözüme kavuþturan da Ýslâm devleidir. Ýslâm devleti; temeli ALLAH'ýn hükmüne ve hakimi­yetine dayanan ve insanlarýn üzerinde ALLAH'ýn hükümlerini icra eden edip adaleti ikame eden yegâne hak ve hukuk devletidir.

Rasûlüllah'ýn hazýrladýðý, ancak vefatý sebebiyle bekleyen Üsâme ordusunu yolundan alýkoy mam ýþtýr. Rasûlüllah (sav)'in vefatýndan önce, Ömer b. Hattab (R.a.) dahil bütün Medinelileri ve civar kabile mtislümanlarmý savaþa gitmek üzere toplamýþ, Üsame b. Zeyd (R.a.)'i de onlara komutan tayin etmiþti. Fakat ordunun tümü henüz Medine hendeðinin dýþýna bile çýkmadan Rasûlüllah (sav) Hakk'ýn rahmetine kavuþtu. Onun vefatýný duyunca Üsâme derhal orduyu durdurarak Hz. Ömer (R.a.)'e:

“Halife'ye git ve ordunun Medine'ye geri dönmesi için ondan izin iste. Çünkü Ashabýn ileri gelenleri ve güçlüleri ordumda bulunuyorlar. Ayrýca ben, müþriklerin müslümanlarýn ailelerine, Rasûlüllah'ýn ehli bey­tine ve halife'ye saldýrmalarýndan korkuyorum." dedi. Ensar da:

"Eðer Ebû Bekir bunu kabul etmeyip, mutlaka gitmemizi isterse bizim þu isteðimizi ona bildir. Bize Üsâme'den daha yaþlý birini komutan tayin etsin." dediler. Üsame'nin emri üzerine Hz. Ömer doðru Hz. Ebû Bekir (R.a.)'a gitti ve Üsame'nin söylediklerini ona bildirdi. Bunun üzer­ine Ebû Bekir (R.a.):

"Köpeklerin ve kurtlarýn beni burada paramparça edeceklerini bile bilsem, Rasûlüllah (sav)'in verdiði bir kararý katiyyen bozamam" dedi. [195]

Rasûlüllah (sav)'in kararlarýna sadakat imandandýr. Peygamberin sün­netinden vazgeçmek ile, Peygamberin kendisinden vazgeçmek eþde­ðerdir. Þartlar ne kadar zor olur olsun, mü'min insana düþen görev Rasûlüllah (sav)'in sahih sünnetine ittibadýr.. Ýnsanlarýn çoðunun savaþ­maya gönülsüz olduðu, bu durumda kimlerle birlikte savaþmayý düþündüðü kendisine sorulduðunda; Esma ve Aiþe'yi göstererek: "Þu iki kýzýmla birlikte" demiþti. Yanýnda iki kýzý olduðu halde binlere karþý koymayý göze alan Ebu Bekir'in tek bir gayesi vardý: O da ALLAH Rasûlü'nün mirasýnýn bozulmadan sonraki kuþaklara aktarýlmasýydý. Bu olaydaki asýl mesaj ise bütün olumsuzluklara raðmen Hz. Ebû Bekir'in dik durmasý, dini için ülkesini ve bütün varlýðýný terk etmeyi göze alabilmesi ve Rabbine olan sonsuz iman ve tevekkülüdür.

Hz. Ebû Bekir, yufka yürekliliði yanýnda, icab ettiðinde son derece sert ve kararlý tutumlar da sergilemiþtir. Hudeybiye musalahasý esnasýnda, Hz. Peygamber (sav)'in vefatýný müteakip meydana gelen irtidat olaylarýný bastýrýlmasýnda ve Efendimizin vefat sýrasýnda yaþanan panik karþýsýnda tutumu bunu göstermektedir. Ebû Hureyre (R.a) diyor ki:

“Eðer Ebû Bekir olmasaydý, Peygamber'in vefatýndan sonra ümmet-i Muhammed helak olurdu.”

Hz. Peygamber (sav)'in vefatýndan sonra arap kabilelerinden bir çok­larý irtidat etti. Müslümanlar kýþ gecesinde yaðmura tutulup daðýlan koyunlara döndüler. Ortaya çýkan bu kaos ve anarþiden müslümanlarý kur­taran Hz. Ebû Bekir'in dirayet ve kararlýlýðý oldu. Sarsýlan iman zeminini tekrar saðlamlaþtýrdý. Yalancý peygamberleri ortadan kaldýrdý. Hz. Ömer döneminde modern anlamda teþkilatlandýrýlan Ýslâm devletinin alt yapýsýný hazýrladý.

Ýki senelik halifelik dönemi mü'minler için bir rahmet oldu. Ümmet için yaþadý, ölümü esnasýnda bile geride kalanlarý düþündü: Eski elbise içine kefenlenmesini emretmiþ, dirilerin yeni elbiseye daha fazla muhtaç olduklarýný söylemiþti. Binlerce insan senelerce köle gibi çalýþýp kendiler­ine mezar (pramit) yaptýranlar ve eski elbiseyle gömülmeyi yeðleyen Hz. Ebû Bekir... Ýnsanlýk için hangisi daha yararlý? Günümüz dünyasýnda hem müslümanlarm hem de gayri müslimlerin Hz. Ebû Bekir'in duruþ ve tavrýndan olacaðý çok dersler vardýr. Sadýk ve Sýddîk olmak kolay deðil. Herþeyin bir bedeli var. Ýman, amel, fedakarlýk, basiret, ilim, ahlâk ve sebat, akibet iki cihanda necat.

Ebû Bekir (R.a.) duruþu, ALLAH yolunda dik baþlý olmanýn deðil, baþý dik olmanýn ifadesidir. Onun duru duruþu, hem müslümanlar için hem de gayr-i müslimler için bir ibretler ve örnekler hazinesidir. Ýnsanlýk hala onun hasretini çekmektedir. Ebû Bekir'in Ýslâm için ortaya koyduðu fedakarlýklarýn karþýlýðýný kýyamette ancak ALLAH Teâlâ verecektir. Çünkü dünyada bu fedakârlýklarý karþýlayacak bir bedel yoktur. Efendimiz onun için

"Ey Ebû Bekir! Ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi?" buyurmuþlardýr. [196] Ayrýca

"Bana Ebû Bekir'in malý kadar kimsenin malý faydalý olmadý. Ben müslüman olmasýný istediðim herkesten bir zorluk gördüm. Ebû Bekir hariç. Zira o, teklifim karþýsýnda hiç tereddüt etmeden kabul etti. Eðer kendime ALLAH'tan baþka mutlak bir dost edinecek olsay­dým, mutlaka Ebû Bekir'i edinirdim.” [197] Ashabý kiramýn fazileti, ümmet içindeki deðeri herkesçe bilinmektedir. Hz. Ebû Bekir'i bu özel konuma getiren sebepleri genel ifadelerle baþta belirtmeye çalýþtýk.

Ebû Bekir (R.a.), Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre Ýsyanlarýný bastýr­mýþtýr. Ýçte isyancýlarla mücâdele edilirken, dýþta da iki büyük imparator­luðun, Ýran ve Bizans'ýn ordularýyla karþýlaþýlmýþtýr. Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, fetihlerle Ýslâm diyarýna katýlmýþ, Irak fethedilmiþ, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmiþtir. Yermük savaþý devam ederken Hz. Ebû Bekir vefat etmiþtir.

Said Ýbn-i Müseyyeb (Rh.a.) rivayet ediyor: Ebû, Bekir (R.a.) Þam tarafýna ordu gönderdiði zaman Yezid b. Ebû Süfyan, Amr Ýbnü'l Âl ve Þürahbil Ýbn-i Hasene'yi komutan tayin etti. Ordu harekete geçtiði zaman Ebû Bekir de onlarý uðurlamak için ordu kum an d ani arýyla beraber Seniyyetü'l Veda denilen yere kadar yürüdü. Oraya gelince komutanlar:

“Ey Rasûlüllah'ýn halifesi, sen yürüyorsun biz binekliyiz." dediler. Ebû Bekir (R.a.) de cevap olarak:

“Býrakýn da ALLAH yolunda bu kadar zahmete katlanayým." dedi. Ve onlara þu tavsiyede bulundu:

"ALLAH'tan korkmanýzý tavsiye ediyorum. O'nun yolunda cihad edin. ALLAH'ý inkâr edenlerle savaþýn. Zira ALLAH dinine yardým edecektir. Harp ganimetlerini muhafaza edin. Haksýzlýk yapmayýn. Korkak olmayýn, yeryüzünde fesad çýkar­mayýn. Verilen emirlere karþý gelmeyin. Müþrik düþmanlarla karþýlaþtýðýnýz zaman onlarý üç þeye davet edin. Eðer birini kabul ederlerse onlara dokunmayýn ve serbest býrakýn; Ýslâm'a davet edin, eðer bunu kabul ederlerse onlara dokunmayýn. Sonra Medine'ye hicret etmelerini söyleyin. Eðer kabul ederlerse diðer muhacirlerle ayný hak ve vazifelere sahip olduklarýný da söyleyin. Þayet müslüman olur ve yerlerinde kalmak isterlerse ALLAH'ýn koymuþ olduðu hüküm­lere tabi diðer Araplar gibi olacaklarýný ve diðer müslümanlarla beraber harbe katýlmadýkça, fey' ve ganimetlerden bir hisse alamýyacaklarýný da haber verin. Eðer Ýslâm'a girmeyi kabul etmezlerse onlara cizye vermelerini bildirin. Cizyeyi kabul ederlerse onlara dokunmayýn. Þayet cizye vermeyi de kabul etmezlerse ALLAH'a sýðý­narak onlarla savaþýn. Hurma aðaçlarýný kesmeyin ve yakmayýn. Hayvanlarý ve meyve aðaçlarýný kesmeyin. Çocuklara, ihtiyarlara ve kadýnlara dokunmayýn. Manastýrlarda inzivaya çekilmiþ bir takým insanlar bulacaksýnýz onlarý kendi hallerine býrakýn. Diðer bazýlarýnýn da bir takým kötü niyetlerle baþlarýnýn ortasýnda traþ edilmiþ bir boþluk olduðunu göreceksiniz. Böylelerin de boyunlarýný vurun.” [198]

Dikkat edilirse, Ýslâm harb hukuku insanîdir. Ýslâm ordusu fethettiði yerlerde kimseye zulmetmemiþ, adaletiyle düþmanlarýn takdirini kazan­mýþ, müslüman olmayýp da cizye vererek Ýslâm'ýn himayesine giren ka­vimler huzur ve emniyet içinde yaþamýþlardýr.

Hz. Ebû Bekir (R.a.)'in hilafeti döneminde mürtedier taifesi ortaya çýktý. Mürtedlerin zuhuru esnasýnda Hz. Ebû Bekir (R.a.) derhal Muha­cirleri ve Ensarlarý toplayarak istiþare etti. Ýstiþarede fikrini þöyle beyan etti:

Araplar dinlerinden dönerek koyun ve develerinin zekâtýný ver­memiþler, Ýranlýlar da, sizin kendisinden çok büyük yardým gördüðünüz adamýn öldüðünü iddia etmiþler ve sizinle savaþmak üzere Nihavendd'de toplanmýþlar ve þehri tehdit etmiþlerdir. Bu durumda ne yapmanýn lazým geldiðini söyleyiniz. Ben de sizden biriyim ve bu tehlikeler karþýsýnda yükü en aðýr olanýnýzýn. dedi. Muhacirler ve Ensar baþlarýný önlerine eðerek uzun bir müddet düþündüler. Sonra Hz. Ömer b. Hattab (R.a.) söz alarak:

“Ey Rasûlüllah'ýn halifesi! Ben, senin araplarm zekât vermelerini istememen, sadece namaz kýlmalarýný kâfi görmen kanaatindeyim. Zira onlar cahiliyyet adetleri üzereler. Ýslâm henüz tam manasýyla onlar tarafýndan benimsenmedi. Ya ALLAH onlarý tekrar hayýra döndürür veyahutta müslümanlarý kuvvetlendirir. O zaman bizim de onlarla savaþacak gücümüz olur. Þu andaki Ensar ve Muhacirlerin, bütün Araplarý ve Ýran­lýlarý yenecek güçleri yoktur." dedi.

Hz. Ömer (R.a.)'ý dinledikten sonra Hz. Ebû Bekir (R.a.), Hz. Osman (R.a.)'a döndü. O da ayný þeyleri söyledi. Hz. Ali (R.a.) de buna benzer þeyler söyledi. Muhacirler onlarýn görüþlerine katýldýlar. Daha sonra Hz. Ebû Bekir (R.a.), Ensar'ýn fikrini sordu. Onlar da bu görüþte olduklarýný belirttiler. Ebû Bekir (R.a.) bu durumu görünce minbere çýktý. ALLAH'a hamd ve senadan sonra:

ALLAHû Teâla, Hz. Muhammed (sav)'ý hakkýn yok denecek kadar az, Ýslâm'ýn müdafaasýz ve din düþmanlarýnýn hedefi olduðu, Ýslâm baðlarýnýn son derece zayýfladýðý ve müslümanlarm azaldýðý bir zamanda gönder­miþtir. Müslümanlarý Hz. Muhammed (sav)'in etrafýna toplayarak onlarý kýyamete kadar bakî, þerefli bir ümmet yapmýþtýr. ALLAH'a yemin ederim ki, ALLAH'ýn emrini yerine getireceðim. Bize zafer ihsan edip, va'dini gerçekleþtirinceye kadar O'nun yolunda savaþacaðým. Bizden, savaþta ölenler þehid olur cennete girerler. Sað kalanlarý ise ALLAH yeryüzüne hâkim kýlar, yeryüzü onlarýn olur. Bu bir gerçektir. Zira ALLAH böyle hük­metmiþtir. Asla sözünden dönmeyen ALLAH þöyle buyuruyor:

“ALLAH içinizden iman edip salih amel iþleyenlere þunlarý vadetti: Daha öncekileri yeryüzüne hükümran kýldýðý gibi, onlarý da hüküm­ran kýlacak.” [199]

ALLAH'a yemin ederim, Rasûlüllah'a veripte bana vermekten kaçýndýk­larý bir yular bile olsa ve beraberlerinde aðaçlar, taþlar, bütün cinler ve insanlar olduðu halde bana karþý koysalar, ruhumu ALLAH'a teslim edince­ye kadar, bu yularý almak için onlarla savaþacaðým. ALLAHû Teâla namazla zekât arasýnda bir fark gözetmemiþ, bilâkis onlarý birarada emretmiþtir." þeklinde bir hitabede bulundu.

Hz. Ömer (R.a.) tekbir getirmekten kendini alamayarak:

ALLAH'ýn mürtedlerle savaþ fikrini Ebû Bekir (R.a.)'ýn kalbine yer­leþtirdiðini görünce

“Onun haklý olduðunu anladým." dedi. [200]

Ýslâm bir bütündür; asla parçalanmayý ve bölünmeyi kabul etmez. Müslüman olarak Ýslâm'ýn bir kýsmýný kabul edip bir kýsmýný da redde­denler mürteddirler. Ýslâm'ýn bir hükmü ile bütün hükümlerini inkâr etmek aynýdýr. Ýslâm'ýn tek bir hükmünü reddeden, diðer hükümlerinin hepsini kabul etse dahi müslüman sayýlmaz. Bundan dolayý Hz. Ebû Bekir (R.a.) zekât'ý reddetmekle birlikte müslümanlýk iddiasýnda bulunanlarý mürtedlerden saymýþtýr. Hz. Ebû Bekir (R.a.) bu mürtedlerle anlaþma da yapmamýþtýr. Çünkü Ýslâm fýkhýnda mürtedlerle anlaþma yapýlmaz. Mürtedler ya Ýslâm'a tekraren geri dönüp kurtulacaklardýr veya öldürüle­ceklerdir. Mürtedterle savaþmak, þer'i otoritenin baþýnda bulunan hali­fenin görevlerindendir. Mürtedlerle anlaþma yapýp onlarý himaye eden bir kimse müslümanlarýn halifesi olamaz!

Ýslâm'da Müslümanlarýn halifesi dahil hiç kimse mürtedlere karþý tavizkâr davranma hakkýna sahip deðildir. Þunu bilelim ki; "Ýslamiyet nazarýnda, harbî kâfirin hakk-ý hayatý var Hariçte olsa, musalaha etse; dahilde olsa, cizye verse; Ýslamiyetçe hayatý mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ý hayatý yoktur. Çünkü; vicdaný tefessüh eder, hayat-ý içtimaiyyeye bir zehir hükmüne geçer.” [201]

Hz. Ebû Bekir (R.a.) bir taraftan mürtedlerle savaþýrken, öbür taraftan Kur'ân-ý Kerîm'in etrafýnda meydana getirilmek istenen þek ve þüpheleri bertaraf etmiþtir. Kur'ân-ý Kerîm'in toplanmasý "Mushaf'ýn Meydana gelmesi, Hz. Ebu Bekir (R.a.)'ýn döneminde olmuþtur. Hz. Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ'nýn birçoðunun þehid olmasý üzerine, Hz. Ömer'in Kur'ân'ýn toplanmasý fikrine önce sýcak bakmamýþsa da sûnra ona hak vererek, Kur'ân âyetlerinin toplanmasýný saðlamýþtýr. Rasûlüllah zamanýnda peyderpey inen vahiy, kâtiplerce cey­lan derilerine, beyaz taþlara, enli hurma dallarýna yazýldýðý gibi, ashabýn çoðu da Kur'ân hafýzý idi. Ancak, yazýlý olan âyetler daðýnýktý, kurrâ da azahnca Kur'ân'ýn muhafazasý hususunda endiþe edildi. Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit'in baþkanlýðýnda bir heyet teþkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Ayrýca þahitlerle âyetler doðrulanýyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu. Böylece bütün âyetler toplandý ve "Mushaf" meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kýzý Hafsa'ya geçti ve Hz. Osman zamanýnda çoðaltýlarak Dârü'l-Ýslâm'ýn bütün vilâyetlerine daðýtýldý.

Hz. Ebû Bekir (R.a.)'ýn hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kýsa bir müd­det sürmesine raðmen Hz. Ebû Bekir zamanýnda Ýslâm devleti büyük bir geliþme göstermiþtir. Hz. Ebû Bekir Hicrî 13. yýlda Cemâziyelâhir ayýnýn baþýnda hicretten sonra Medine'de yakalandýðý hastalýðýnýn ortaya çýkmasý üzerine yataða düþünce yerine Ömer'in namaz kýldýrmasýný istedi. Ashâbla istiþare ederek Hz. Ömer'i halifeliðe uygun gördüðünü söyledi. Hz. Ömer'in sert ve kaba oluþu gibi bazý itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahit­namesini Hz. Osman'a yazdýrdý. Ebû Bekir (r.a.) de, çok sevdiði Rasûlüllah gibi altmýþüç yaþýnda vefat etti. Vasiyeti gereði Rasûlüllah’ýn yanýna omuz hizasýnda olarak defnedildi. Böylece bu iki büyük insanýn, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.

Hz. Ebû Bekir (R.a.) kiþilik olarak tam bir yöneticidir. Tacir olarak geniþ bir kültüre sahip olan Hz. Ebû Bekir, dürüstlüðü ve takvasý ile ashâb içinde ilk sýrada yerahr. Karakteri; yumuþak huyluluk, çok düþünüp az konuþmak, tevazu ile belirgindi. Hz. Âiþe'nin rivayetine göre, "gözü yaþlý, gönlü hüzünlü, sesi zayýf" biri idi. Câhiliye döneminde müþrikler ona güvenir, diyet ve borç alacak iþlerinde onu hakem tanýrlardý. Rasûlüllah'ýn en sadýk dostu olan Ebû Bekir'in Mirâc olayýnda sergilediði sonsuz baðlýlýk örneði ona "es-Sýddîk" lâkabýný kazandýrmýþtýr. O bu olayda "O ne söylüyorsa doðrudur" demiþtir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malýný mülkünü Ýslâm için harcamýþ, vefat ederken vasiyetinde, halifeliði müddetince aldýðý maaþlarýn, topraklarýnýn satýlarak iade edilmesini istemiþ ve geride bir deve, bir köleden baþka birþey býrakmamýþtýr. Dört eþinden altý çocuðu olan Ebû Bekir, kýzý Âiþe'yi Rasûlüllah ile hicretten sonra evlendirmiþtir.[202]

Hicret sýrasýnda maðarada iken ayaðýný bir yýlan soktuðunda ve ayaðý acýdýðýnda o sýrada dizine yatýp uyumuþ olan Peygamber'i uyandýrmamak için sesini çýkarmamasý, aðlarken Hz. Peygamber uyanýp ne olduðunu sorduðunda, "Anam-babam sana feda olsun ya Rasûlüllah" demesi olayý Ebû Bekir'in Rasûlüllah'a olan baðlýlýðýnýn örneklerinden sadece biridir. Hz. Ebû Bekir'in beyaz yüzlü, zayýf, doðan burunlu, sakallarýný kýna ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduðu rivayet edilir.[203] Vicdanlarýn sesi boðuldu ve söz hürriyeti tümden inkâr edildi. Bu dönemde aðzýný açan ancak hükümdarýn ve hükümetin lehine konuþa­biliyordu. Aksi durumda ise susmasý gerekiyordu.
Vicdanlarýn üzerindeki baský öylesine aðýrdý ki, gerçeði söylemekten kendisini alamayan olursa, ya hürriyetini yitirip zindana týkýlýyor, ya da hayatýndan oluyordu. Ýmparatorluk rejimi sorumlu yönetim kavramýndan tümüyle yoksundu. Onun için ALLAH önünde sorumluluk sözde kalan bir þeydi ve pek az olarak uygulamada kendini gösterebiliyordu. Halk önünde sorumluluk duygusuna gelince; kimsenin imparatorlardan bir açýklamada bulunmalarýný istemek cesareti yoktu... Hilâfet otokratik yönetime dönüþünce kamu hazinesi ilâhî veya kamu malý olacaðý yerde tümüyle kiralýn özel mülkü haline geldi. Hem meþru, hem meþru olmayan yollarla para alýndý ve meþru olsun olmasýn rastgele harcandý. Kimsede en ufak bir hesap sorma cesareti kalmamýþtý. Devletin gelirlerinin tümü, sýradan bir postacýdan devlet yöneticisine kadar herkesin harcayabildiði ölçüde bir zevk ve eðlence aracý haline geldi. Yöneticilik yetkisinin kamu malýný rastgele harcamak için bir belge olmadýðý gerçeði kimsenin umurunda bile deðildi. Kamu hazinesini diledikleri biçimde tüketebileceklerine ve kimsenin kendilerinden hesap sormaya cesaret edemeyeceðine iyiden iyiye inanmýþlardý.

Yalnýzca krallar, prensler, soylular, memurlar ve kumandanlar deðil, sarayla uzaktan yakýndan ilgisi olan erkek ve kadýn hizmetçiler bile hukukun üstünde sayýlýyorlardý. Halk gerek bedenen, gerekse ahlaken devlet görevlilerinin merhametine kalmýþtý. Halkýn kaderini çizen iki zýt ölçü vardý: Biri güçlüler, diðeri ise zayýflar için. Mahkemede yargýçlara baský yapýlýyor, kararlarýnda adaletli olmaya çalýþanlar, karþýlýðýnda aðýr fiyat ödemek zorunda kalýyorlardý. ALLAH'tan korkan kadýlar ilahi cezaya çarpýlmamak için iþkence ve zindanlarý zulmün ve þýmarýklýðýn elinde oyuncak olmaya tercih ediyorlardý. [204]

Emevüerle birlikte bunu hýzla diðer alandaki çözülme ve sapmalar izlemiþtir. Hz. Hüseyin'in bey'at ederek bu çözülüþ ve zulmü onaylamasý .elbette ki düþünülebilecek bir þey deðildir. Hz. Hüseyin'in bu arzu edil­mez geliþmeye kayýtsýz kalmamasýnýn nedeni iþte budur. O, en kötü sonuçlan bile karþýlamayý göze alarak yerleþmiþ bir yönetime karþý ayaklanmakla yükselen þer güçler dalgasýnýn önüne set çekmeye karar verdi.
Bu yiðitçe karþý duruþun sonuçlarým herkes bilmiyordu. Hüseyin'in kendisini aðýr bir tehlikeye atýp sonuçlarýna da kahramanca katlanarak vurgulamak istediði gerçek, Ýslâm devletinin temel ilkelerinin vazgeçilmez deðerde birer servet olduðudur. Bir mü'minin bu serveti korumak için hayatým feda etmesi ve aile üyelerinin de katledilmelerine neden olmasý hiç bir zaman kötü bir pazarlýk deðildir. Böylesine önemli zamanlarda hesap peþinde koþanlar ancak uzlaþmacý ve kolaya kaçýcý kimseler olabilir. Kendini takva ve hakka adamýþ kiþi hiç bir zaman sonuçlan önemsemez. Mücadelenin sonucu her zaman adaletin ve hakkýn yanýnda olan gücün elindedir. Zulüm, sayý ve kaynak bakýmýn­dan, aþýrý üstünlüðüne raðmen, neticede yok olur gider. Böyle durumlar­da þartlan göz önünde bulundurup tedbir hesaplarý yapmak, sonucun çok miktarda kan verilmesine deðip deðmeyeceði tartýþmalarýnda bulunmak Hakk'ýn koruyucularýnýn zihinlerinde kuþkular doðuran lanetli þeytanýn iþidir Hz. Hüseyin, hiç bir hesap peþinde koþmadan kendisini Hakk'a adayan gerçek ve örnek müslüman tipini simgeler. Bir konuþmasýnda; "Olup bitenleri görüyorsunuz. Dünyanýn rengi deðiþti; tümüyle faziletten yok­sun hale geldi. Yalnýzca her iyiliðin tortusu kaldý. Dikkat! Görmüyor musunuz? Hak ve doðru, yerin altýna gönderildi. Bilerek batýl iþler peþin­deler. Kötü gidiþi önleyecek kimse kalmadý. Zaman, her mü'minin ALLAH uðrunda hakký savunma zamanýdýr. Þehid olmak istiyorum. Zalimlerle bir arada yaþamak zulmün ta kendisidir." diyen Hüseyin'in eyleminden, þehadetinden alýnmasý gereken dersi Mevlâna Ebu'l Kelâm þöyle dile getirir:

"Hüseyin ALLAH'ýn iradesini kendi kiþisel seçimine; Hakk'a baðlýlýðý, hayat ve hayatýn lükslerine duyulan sevgiye tercih etti. Yalnýz, Hakk'ýn aþýðý olmakta yarar görerek hayatýný ortaya koydu. Bu vakur olaydan çýkarýlabilecek en deðerli ders, Cihad ve Hak yo­lundan sabýrlý, kararlý ve metin olmak gerektiðidir."
Yeryüzünde Müslümanlar açýsýnda iman korunmadýðý ve Ýslâm yaþan­madýðý zaman matem baþlar, Müslümanlar yaslý hale gelir. Bir tahlil ve tesbit olarak Müslümanlar tarihinde gerek imanýn korunmasý ve gerekse Ýslâm ümmeti içerisinde infak yarýþmasý kýyamete kadar devam edecek olan bir yarýþmadýr. Bu yarýþmada bir mü'min için Ebû Bekir (R.a.)'ýn misyonunu yakalamak, ehl-i beytine/ailesine ALLAH'ýn rýzasýný ve kitabýný, Peygamberinin sevgisini ve sünnetini miras býrakmayý, maddi serveti miras býrakmanýn önüne geçirmekle mümkündür. Mü'min olarak bizi ayakta tutan ve müslüman varlýðýmýzýn devam etmesini saðlayan maddi serveti deðil, ALLAH rýzasý ve kitabý ile Rasûlüllah'ýn sevgisi ve sünnetidir. ALLAH'ýn rýzasý ve kitabý ile Peygamberinin sevgisi ve sünnetini kaybe­denlerin müslümanlýklarmý devam ettirmeleri mümkün deðildir. Hz. Ebû Bekir (R.a.)'ýn tavýrýndan bunu anlýyoruz.
Ýslâmî hizmetlerde bütün servetini infak etmek herkese nasib olacak bir durum deðildir. Bugün bu, Ýslâm ümmetinin Ebû Bekri olanlara veya olmak için gayret edenlere ancak nasip olur.
Hz. Ebû Bekir (R.a.) hayatýný ve servetini ALLAH'ýn rýzasýna adamýþ adamdýr. ALLAHû Teâla buyuruyor:

“O ki, ALLAH yolunda malým verir, temizlenir. Onun yanýnda, baþka bir kimse için karþýlýðý verilecek hiçbir nimet yoktur. O ancak yüce Rabbinin rýzasýný aramak için verir. Elbette yakýnda kendisi de hoþnut olacaktýr.” [205]
Bu ayet-i kerimeler, Hz. Ebû Bekir (R.a.)'m baþýnda geçen þu hadise üzerine nazil olmuþtur. Rivayete göre Hz. Ebû Bekir (R.a.)'in güçsüz, düþkün köle ve cariyeleri hürriyetlerine kavuþturmak için mal sarfettiðini gören babasý:

“Ey Oðul! Görüyorum ki zayýf olanlarý kurtarýyorsun. Eðer saðlam ve genç olanlar için ayný malý sarfedersen onlar senin için bir güç olur" dediði zaman, Hz. Ebû Bekir (R.a.) þöyle cevap vermiþtir:

“Ey babacýðým, ben ALLAH katýndaki mükafaatý bekliyorum.” [206]

Görüldüðü gibi, Hz. Ebû Bekir (R.a.), ALLAH rýzasý için çalýþmýþ ve O'nun rýzasýný herþeyin üstünde tutmuþtur. Mü'min Ýnsanýn hayatýnda en büyük deðer ölçüsü, ALLAH rýzasýdýr. Onu kazanmayan neyi kazanýrsa kazansýn boþtur.

Hz. Ebû Bekir'in nasslara aykýrý hiçbir görüþü bize ulaþmamýþtýr, çünkü böyle bir reyi yoktur. Ebû Bekir nâsih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlüllah'ý herkesten daha çok tanýyordu. Bu yüzden hilâfetinde kendi­sine karþý içte muhalif bir hareket olmamýþ ve fitneler görülmemiþtir.[207]
Ýhtilâf veya ihtilâflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yaþan­mamýþtýr. "Üzülme, ALLAH bizimle beraberdir" buyuran Rasûlüllah'ýn haberi sanki lâfýzda ve mânâda Hz. Ebu Bekir'de zahir olmuþtur.
Kaynaklarda onun, "Ben ancak Rasûlüllah'a tâbiyim, birtakým esaslar koyucu deðilim" diye kararlarýnda çok titiz davrandýðý zikredilir.[208] Bir meseleyi hallederken önce Kur'ûn'a bakar, bulamazsa Sünnet'te araþtýrýr, orda da bulamazsa ashâbla istiþare eder ve ictihad ederdi. Ganimetin bölüþümü meselesinde Muhâcir-Ensâr eþitliði'nÝn ihtilâfa yol açmasýnda Ömer'in Muhacirlere daha çok pay ve­rilmesini savunmasýna raðmen ganimeti eþit olarak bölüþtürmüþtür. O sebeple hilâfetinde huzursuzluk çýkmadý.
Rasûlüllah ve kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talâký bir talâk saymýþlar, bu daha sonra birçok "maslahat gereði" diye yapýlan deðiþiklik gibi üç talâk sayýlmýþtýr. Yani Ebû Bekir, Rasûlüllah'ýn tüm uygula­malarýný aynen tatbik etmek istemiþ; bazen kalpleri Ýslâm'a ýsýndýrmak istenenlere toprak vermesi gibi maslahat gereði veya zamanýn deðiþme­siyle hükümlerin deðiþmesini söyleyen ashabýna uymuþtur. Müslümanlar henüz otuzsekiz kiþiyken Mekke'de Mescid-i Haram'da Ýslâm'ý teblið eder ve müþriklerce dövülen Ebû Bekir'e hilâfetinde "Halifet-u Rasâlillah" denilmiþ, sonraki halifelere ise "Emîri'l-Mü'minîn" denilmiþtir.
Mâlî iþlerini Ebû Ubeyde, kadýlýk ve kaza iþlerini Hz. Ömer, kâtipliði­ni Zeyd b. Sabit ve Hz. Ali, baþkumai danlýðmý Üsâme ve Halid b. Velid yapmýþtýr. Medine Dârü'l-Ýslâm'ýn baþkenti olmuþ, Mekke, Taif, San'a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cureþ, Bahreyn vilâyetlere ayrýlmýþtýr. Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin beþte biri Beytü'l-Mal'de toplanmýþtýr. Hz. Ebû Bekir, Mukillîn denilen çok az hadis rivâye Ken ashâbdan sayýlýr. O, yanýlýp da yanlýþ birþey söylerim yalnýzca yüz kýrk iki hadis rivayet etmiþ veya ondan bize bu Fikhu's Sahabe adar hadis rivayeti nakledilmiþtir.


[182] Ýslam Tarihi/Mekke Dönemi/M. Asým Köksal, Sh:403-404, Ýst/1981.
[183] Sünen-i Ebu Davud/Ebu Davud, Cihad: 86, Beyrut/ty.
[184] Sünen-i Ebu Davud/Ebu Davud, Cihad: 87, Beyrut/ty.
[185] et-Tevbe: 104/40.
[186] Mücâdele: 58/22.
[187] Âli Ýmrân: 3/144.
[188] Ýbn Hiþâm, es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198.
[189] Taberî, Târih, III, 207.
[190] Taberî, a.g.e., IV, 236.
[191] Taberi, III, 220.
[192] Ýbn Teymiye, Minhâc'üs-Sünne, III, 230.
[193] Ýbn Hiþâm, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Târih, III, 203.
[194] Fýkhu'l Evleviyyat/Yususf El- Kardavi, Sh: 24, Bey­rut/2001
[195] Kenzu'l Ummal Fi Süneni Akval ve'l Ef’al: 5/314; Beyhakî: 6/ 305; Ýbn-i Asakir: 1/117
[196] Ebû Dâvud, Hadis no: 4652
[197] Tirmîzi, Menakib, Hadis no, 3662
[198] Kenzu'l Ummal Fi Süneni Akval ve'l Ef’al: 2/295-296; Beyhakî: 9/ 85.
[199] Nur: 24/55.
[200] Kenzu'l Ummal ,Fi Süneni'l Ekval ve'l Ef’al: 3/142.
[201] Mektubat/Said Nursi, Sh: 410, Ýst/1976.
202] Tabakat-i Ýbn Sa'd, VI, 130 vd.; Ýbnu'l-Esir, II, 115 vd.
[203] Ýbnü'l Esir, el-Kâmil fi't-Târih, II, 419-420.
[204] Hz. Hüseyin-Bir Uyar /Bir Sembol, Ýst. 1985
[205] Leyl: 92/18-21
[206] Tefhimu'l Kur'an/Mevdudi, C:7, Sh: 149, Ýst/1.976
[207] Buhâri, Fedâilü'l-Ashâbi'n-Nebî, 3.


Ynt: Hz. Ebubekir 2 By: ceren Date: 27 Aralýk 2018, 11:48:57
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri hz.ebubekirin yolunda giden ýslami hakkiyla onun gibi tevekkul içinde yaþayan ve eahmete erisip cennet ehli olan kullardan eylesin inþallah. ...

radyobeyan