Hz. Ali By: sidretül münteha Date: 08 Mayýs 2011, 15:35:47
HZ. ALÝ (R.ANH)
Baba Adý: Ebû Talib b. Abdülmuttalib.
Anne Adý: Fâtýma binti Esed, b. Hiþam b. Abdi Menaf b. Kusay'dýr.
Doðum Tarihi ve Yeri: Takriben M 601. yýl veya, 598 yýl diyenler de var. Mekke'de doðmuþtur.
Ölüm Tarihi ve Yeri: Hicrî 40. yýl, 17 veya 24 Ramazan diyen ler de vardýr. Küfe Miladî 24 Ocak 661. yýl kabri Necef tedir.
Fiziki Yapýsý: Kýsaya yakýn orta boylu, siyah ve iri gözlü, esmer tenli, güzel yüzlü, karný büyükçe, elleri kollarý pazýlarý oldukça kuvvetli, sýk uzun enli göðüslü, sakalý büyükçe, iri omu zlu, boynu gümüþ ibrik gibi baþýnýn tepesi saçsýz, omuz baþlarý dik ve yüksekti.
Eþi: Rasûlüllah (sav)'in kýzý
1. Hz. Fâtýmatü'z-Zehra,
2. Ümmül Benin binti Haram el Kellabiye,
3. Leyla binti Mesud b. Salih Benî Temim Benî Neþhel,
4. Esma binti Ümeyse,
5. Sabha binti Rebia (Benî Taðlib Kabilesinden)
6. Ümâme binti Ebûl As,
7. Havle binti Cafer (Benî Hanifoðullarý'ndan)
8. Ümmü Said binti Urve b. Mesud es-Sekafý,
9. Ýmrül Kays'ýn kýzý Mahabba (Benî Kelboðullarý kabilesinden).
Oðullarý:
1. Hanýmý Hz. Fâtýma'dan; Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Musin.
2. Hanýmý, Ümmü'l Benin'den; Abbâs, Cafer, Abdullah, Osman (Bunlardan Abbâs hariç hepsi kerbela'da þehid oldular.),
3. Hanýmý Leyla'dan; Ubeydullah, Ebû Bekir,
4. Hanýmý Esma'dan; Muhammed, Yahya,
5. Hanýmý Sahba'dan; Ömer,
6. Hanýmý Ümâme'den; (ortanca) Muhammed,
7. Hanýmý Havle'den; Muhammed el Hanifýye,
8. Hanýmý Ümmü Said'den; Ümmül Hasan, (Nesli Hz. Hasan, Hüseyin, Muhammed el Hanifýye, Abbâs ve Ömer'den devam etmiþtir.)
Kýzlarý: Hz. Ali (R.a.)'ýn 17 veya 20 kýzý vardý.
1. Hanýmýndan; Zeynep, Ümmü Gülsüm,
5. Hanýmýndan; Rukiyye,
8. Hanýmýndan; Büyük Remle, Ümmü Gülsüm, Hz. Ali'nin bize ulaþmamýþ kýzlarý da vardýr. Ümmü Hani, Meymune, Küçük Ümmü Gülsüm, Fâtýma, Ümâme, Hatice, Ümmü Kerem, Ümmü Seleme, Ümmü Cafer, Cumane, Nefise.
Gazveleri: Bedir, Uhud, Hendek ve sonraki bir çok savaþa katýldý.
Hicreti: Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirdir.
Sahabeden Kiminle Kardeþti: Mekke'de Rasülüllah (sav) ile kardeþ ilân edilmiþti.
Kabilesi: Ali b. Ebû Talib, b. Abdülmutalib, b, Hiþam b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey.
Lakabý/Künyesi: Ebû Turab, Haydarý Kerar, Ebal Hasen, Esedullahü Galip, Rýdvan.
Kiminle Akrabalýðý: Rasülüllah (sav)sin amcasýnýn oðlu ve damadýdýr.
Rasûlüllah (sav)'ýn amcasýnýn oðlu, damadý ve dördüncü Raþid halifedir. Babasý Ebû Talib, annesi Kureyþ'ten Fâtýma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'l Hasan ve Ebû Tûrab (topraðýn babasý), lâkabý Haydar; unvaný Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrýca 'Allah'ýn Arslaný' unvanýyla da anýlýr.
Hz. Ali küçük yaþýndan beri Rasûlüllah'ýn yanýnda büyüdü. Sekiz veya On yaþýnda Ýslâm'ý kabul ettiði bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müs-lümanlýðý ilk kabul eden odur. Bir gün Hz. Ali (R.a.) Hz. Peygamber (sav) ile Hz. Hatice namaz kýlarlarken yanlarýna geldi ve onlarý o þekilde görünce hayret etti. Sonra sordu:
"Bu yaptýðýnýz nedir ya Muhammed?" Allah Rasûlü (sav):
"Bu, Allah'ýn kendisi için seçtiði, peygamberler gönderdiði dindir. Seni tek olan, ortaðý olmayan Allah'a inanmaya, ona ibadete, Lat ve Uzza putlarýný inkâr etmeye davet ediyorum. Ya Ali, þayet müslüman olmuyorsan bu hususta kimseye bir þey söyleme!" buyurunca Hz. Ali:
"Bu, þu ana kadar iþitmediðim bir mesledir. Babam Ebû Talib'le konuþmadan herhangi bir meselede karar veremem" dedi. Daha sonra babasýna danýþmaya gitti. Yolda Hz. Ali (R.a.) kendi kendine düþündü ve:
“Rabbim beni yaratýrken babama danýþmadý. Ben O'nun dinini kabul etmek için ne diye babama danýþmaya gidiyorum?" dedi ve daha sonra gelip Ýman edip müslüman oldu. [74] Ýman etmek için, Ýslam'a hizmet etmek için baþkasýna danýþýlmaz. Yani iman etmemizi bir baþkasýnýn müsaadesine baðlamamýz, müslümanlýðýmýzý Allah'ýn iradesi dýþýnda baþka bir gücün müsaadesine sunmamýz, batýl bir davranýþtýr. Akrabalarýmýzla birlikte bütün insanlar bize engel olup düþman olsalar bile biz Allah'a imanýmýzý ve Ýslâm'a olan teslimiyetimizi tartýþma konusu yapmayýz. Eðer siz iman etmek için, Ýslâm'a hizmet için bir baþkasýnýn iznini ve .müsaadesini olmazsa olmaz kabul ediyorsanýz, o zaman sizin Allah'tan baþka birtakým sahte Rableriniz de var demektir.
Hz. Ali (R.a.) Allah'ýn hükmünü, hakimiyetini ve iradesini herþeyin fevkinde görüyordu. O, Allahû Teâla'nýn dýþýnda ilahlýk iddiasýnda bulunanlara ve insanlarý bizi Allah'a yaklaþtýrýrlar gerekçesiyle taptýklarý putlara karþý savaþýyordu. Mekke döneminde her zaman Rasûlüllah (sav)'ýn yanýndaydý. Kâbe'deki putlarý kýrmasýný þöyle anlatýr:
"Bir gün Resûl-i Ekrem ile Kabe'ye gittik. Resûl-i Ekrem omuzýýma çýkmak istedi. Kalkmak istediðim zaman kalkamýyacaðýmý anladý, emuzýýmdcm indi, beni omuzuna çýkardý ve ayaða kalktý. Kendimi istesem ufuklarý tutacak sanýyordum. Kabe'nin üzerinde bir put vardý, onu saðdan soldan ittim. Put düþtü, parça parça oldu. Rasûlüllah (sav)'ýn omuzlarýndan indim. Ýkimiz geri döndük.” [75]
Örnek ve önderimiz Hz. Muhammed (sav), putkýran bir Peygamberdir. Biz de putkýran bir Peygamberin ümmetiyiz. "Mekkî toplumlarda putlarý kýrmak ahmaklýktýr" diyen müslümanlar, Peygamberlerini tanýmayan ahmaklardýr. Mekkî toplumlarda þartlar oluþtuðunda putlarý kýrmak, nebevî mücadeleyi ihya etmektir. Bu putlar mutlaka dikili heykeller þeklinde olmayabilir. Günümüzde Allah'ýn þeriatýna muhalif olarak kaðýtlarýn üzerine nakþedilen kul kaynaklý kanunlar da birer putturlar. Onlarý ortadan kaldýrmak, put kýrmak cümlesinden sayýlýr.
Resûl-i Ekrem, en yakýn akrabasýný uyarmak ve hakký teblið etmek hususunda Allahû Teâlâ'dan emir alýnca onlarý Safa tepesinde toplayýp ilâhî emirleri teblið edince, Kureyþ müþrikleri onunla alay etmiþti. Ýkinci toplantýyý yapmasýný Hz. Ali (r.a)'ye býraktý, AH de bir ziyafet hazýrlayarak Haþimoðullarmý davet etti. Rasûlüllah yemekten sonra:
"Ey Abdülmuttaliboðullarý, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiþ bulunuyorum. Ýçinizden hanginiz benim kardeþim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnýz Ali (R.a.) kalktý ve orada Rasûlullah'a onun istediði sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem,
"Kardeþimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti. Hz. Peygamber (sav) hicret etmeden önce elinde bulunan ve kendisim öldürmeye gelen müþriklere ait olan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye býraktý ve o gece Hz. Ali (R.a.), Rasûlullah (sav)'ýn yataðýnda yatarak müþrikleri þaþýrttý. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamberi öldürmeye gelen müþrikleri oyalayarak onun yerine hayatým tehlikeye atmýþ, bu suretle Peygamber'e hicreti sýrasýnda zaman kazandýrmýþtýr. Rivayete göre bunun üzerine þu ayet-i celile nazil olmuþtur.
"Yine insanlardan kimi de vardýr ki, Allah'ýn rýzasýna ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarýna çok merhametlidir.”[76]
Zor zamanlarda ölümü göze alarak Rabbani davaya sahip çýkmak, Hz. Ali (R.a.)'ýn misyonudur. Hz. Ali (R.a.), Rasûlüllah (sav)'e bey'at etmekle zor zamanýn sözleþmesine imza attý. O, Allah rýzasýný kazanmak için nefsini sattý. Yani Allah rýzasý uðruna canýný feda etti.
Hz. Ali, Peygamberimizin kendisine býraktýðý emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamlý yanýnda bulundu, bütün cihad harekâtlarýna katýldý, Uhud'da gâzî oldu. Bedir'de sancaktardý. Ayný zamanda keþif kolunun baþýndaydý; hakim noktalan tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler iþgal edilerek, Bedir'de önemli bir savaþ harekâtýný baþarýya ulaþtýrdý. Bedir gazasýnýn baþlamasýndan önce, Kureyþliler'le teke tek dövüþen üç kiþiden biriydi. Budöðüþte, hasmý Velidb. Muðire'yi kýlýcý ile öldürdüðü gibi,Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardýmýna koþtu ve onun hasmýný da öldürdü. Kendisine "Allah'ýn Arslaný" lâkabý ve Bedir ganimetlerinden bir kýlýç, bir kalkan ve bir de deve verildi.
Hz. Ali, Bedir savaþýndan sonra Hz. Peygamber'in kýzý Hz. Fâtýma ile evlendi. Nikâhýný Hz. Peygamber kýydý. O zamana kadar Rasûlüllah'la oturan Hz. Ali nikâhtan sonra ayrý bir eve taþýndý. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtýma'dan üç oðlu, iki kýzý dünyaya geldi. Hicret'in üçüncü yýlýnda Uhud savaþýnda, müslüman okçularýn hatasý yüzünden müþrikler müslümanlarýn üzerine saldýrmýþlar ve Hz. Peygamber de yaralanarak bir hendeðe düþmüþ ve düþman onun öldüðünü yaymýþtý. Halbuki o sýrada döðüþe doðüþe gerileyen Hz. Ali, Hz. Peygamber'in içine düþtüðü hendeðe ulaþarak, onu korumaya almýþtý. Ýki tarafýn da kazanamadýðý bu savaþta Hz. Ali birçok yerinden yaralanarak gazi oldu. Uhud savaþýndan sonra Hz. Ali "Benu Nadr" Yahudilerinin hainlikleri üzerine bu kabile ile yapýlan savaþý bizzat idare etti. Bütün çarpýþmalarda Hz. Ali kahramanca döðüþmüþ ve müþriklerin en meþhur savaþçýlarýný öldürmüþtür.
Hudeybiye barýþýnda sulh þartlarýnýn yazýlmasýnda o memur edildi. Hz. Ali, sulhnameyi yazmaya þöyle baþladý:
"Bismillâhirrahmânirrahîm Muhammed Rasûlüllah...” Ancak müþrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber, "Rasûlüllah" yerine "Muhammed b. Abdullah" yazmasýný Hz. Ali'ye söylemiþ fakat Hz. Ali "Rasûlüllah" ifadesinin yazýmýnda ýsrar etmiþtir. Hz. Ali (R.a.) diyor ki;
"Müþriklerin, Rasûlüllah (sav)'e
"Sen, Rasûlüllah deðilsin! Fakat sen, kendi ismini ve babanýn ismini yaz!" dediler. Rasûlüllah (sav) de: "Muhammed Rasûlüllah kelimesini silmemi bana emretti. Ben de Rasûlüllah (sav)'e
"Muhammed Rasûlüllah kelimesini silmeme benim gücüm yetmez." dedim. Rasûlüllah (sav):
"Yerini bana göster!" buyurdu. Gösterdiðimde, eliyle onu sildi yerine Muhammed b. Abdullah yazdý.[77]
Allah'ýn dininde ekleme ve çýkarma yetkisi sadece Allah ve Rasûlüne aittir. Bugün Allah'ýn dini kemale ermiþtir. Onda ekleme ve çýkarma yapmak, Allah ve Rasûlü'nün yetkisine müdahaledir. Ýþte Fýkhu's sahabe budur. Yani Allah ve Rasûlünün yetkilerine müdahale etmekten kaçýnmaktýr. Teþri' hakkým/nizam vazetme, hukuk belirleme iþini sadece Allahû Teâla 'ya ve O 'nun görevlendirdiði; vahiyle eðittiði ve denetlediði Rasûlü Hz. Muhammed (sav)'e havale etmek, sahabe fýkhýdýr. Onlar Ýslâm'ý böyle anlamýþlardý. Dolayýsýyla Allah'ýn dinine ekleme ve çýkarma hususunda kendilerinde bir yetki görenler ve bu yetkiyi fiilen kullananlar tuðyan edip taðutlaþanlardýr.
Hz. Ali (R.a.) hayatý boyunca uluhiyyet hukuku'nun bekçiliðini yaptý. Hz. Ali Mekke'nin fethi sýrasýnda yine sancaktardý. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kabe'deki bütün putlarý kýrdýlar. Mekke'nin fethinden sonra Resûl-i Ekrem, Hâlid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevî olmalarýndan, "müslüman olduk" anlamýndaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediði için Hâlid b. Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayý duyunca çok üzüldü. Rasûlüllah (sav), Hz. Ali'yi bu hatayý telâfi etmek ile görevlendirdi. Hz. Ali Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip maðdur olanlarýn zararlarýný telâfi etmesini istedi.
Evet, Halid b. Velid (r.a.), müþrik olan Beni Cezime kabilesini Aîlahû Teâla'ya davet etmek için gittiðinde, kabile içerisinde iman edenlerin olduðunu ve davete icabet edip etmediklerini beklemeksizin emrindeki nüfrezeye saldýrý emri verdi. Neticede bir çok kayýp meydana geldi. Durumdan haberdar olur olmaz, Rasûlüllah (sav), Beni Cezime kabilesinin bütün kayýplarýný kendilerine temin etti. Hatta kýrýlan köpek çanaklarýný dahi tazmin etti ve ardýndan, gözyaþlarý içerisinde
"Allahým! Ben, Halid'in yaptýðýndan beriyim" duasýný yaptý.
Ýslâm toplumu bir erdemliler toplumudur. Bu toplumda yanlýþý kim yaparsa yapsýn kabul edilmez. Çünkü Ýslâm toplumu yanlýþlarýn deðil, doðrularýn hamiþidir. Bu nedenle müslümanlar beþeriyet alemine karþý þunu net bir þekilde ifade edip haykýrmalýdýrlar: ''Doðrular Ýslam'a, yanlýþlar ise bize aittir!" Dostlarýmýzýn, dava arkadaþlarýmýzýn yanlýþlarýný, hatalarým sahiplenip savunmamýzýn Peygamber (sav)'in ve sahâbe'sinin sünnetiyle baðdaþýr bir yaný ve yönü yoktur. Birilerinin indinde suç olsada doðruya doðru, yanlýþa yanlýþ diyeceðiz.
Hz. Ali (R.a.) gerek hatalý müslümanlarýn karþýsýnda olsun ve gerekse düþmanýn saldýrýlarý karþýsýnda olsun tam bir sabýr sembolüdür. Huneyn gazasýnda müslümanlar bir ara bozulup daðýldýlar. Sayýlarý binleri bulduðu halde içlerinden ancak birkaç kiþi sabredip dayanabildi. Hz. Ali bu savaþta yalnýz sabýrla tahammül etmekle kalmayarak gösterdiði yiðitlik ve kumandanlýkla Ýslâm ordusunun kendi safýnda toparlanmasýný saðladý. Resûl-i Ekrem hicretin 9. yýlýnda Tebük seferine çýkarken Hz. Ali'yi ehl-i beytin muhafazasý için Medine'de býraktý, ancak Hz. Ali (R.a.) bu sefere katýlamadýðý için müteessir oldu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sav):
"Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karþý o olmak istemez misin?" dedi. Hz. Ali(R.a.), bu iltifattan çok memnun oldu.
Tevbe suresinin ayetleri nazil olunca, Rasûlüllah (sav) Hz. Ali'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müþrikin artýk Kâbe-i Þerifi bundan sonra haccedemeyeceðini bildirdi.Yemen bölgesinin Ýslâm'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali(R.a.)
"Bu çok güç bir iþ" dedi. Rasûlüllah (sav) de:
"Ya Rabb, Ali'nin dili tercümaný, kalbi hidayet nurunun memba olsun" diye dua edince, Hz.Ali (R.a.), siyah bi,r bayrak alarak Yemen'e gitti, kýsa süren irþadîarý sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.
Hz. Ali (R.a.), Ýslâm'a kabileleri kazandýran bir þahsiyettir. Bu nedenle diyoruz ki; Ýslâm'a insan kazandýrmaya çalýþmak, sahabe sünnetindendir. Sahabe yolunda gidenler, Ýslâm'a adam kazandýrmaya çalýþanlardýr.
Hz. Ali (R.a.), Hz. Peygamber'in vefatý sýrasýnda, hücresinde bulunanlann baþýnda geliyordu. Hz. Ebu Bekir haîife seçildiði sýrada Hz. Ali Rasûlullah (sav)'ýn hücresinde tekfin ile meþgul idi. Hz. Ömer (R.a.) devrinde devletin bütün hukuk iþleriyle ilgilenip adeta Ýslâm devletinin baþ kadýsý olarak görev yaptý. Hz. Ömer'in þehâdeti üzerine yine devlet baþkanýný seçmekle görevlendirilen altý kiþilik þûra heyetinde yer alýp, bu altý kiþiden en sona kalan iki adaydan biri oldu. Hz. Osman'ýn hilâfeti döneminde idarî tutumdan pek memnun olmamakla birlikte Ýslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen þikâyetleri hep Hz. Osman'a bildirmiþ ve ona hâl çareleri teklif etmiþti. Hz. Osman (R.a.)'ý muhasara edenleri uzlaþtýrmak için elinden gelen gayreti sarfetti.
Hz. Osman (R.a.)'m þehâdetinden sonra Ýslâm'ýn ileri gelen þahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'ýn bir takdiri olarak son derece karýþýk bir dönem oldu. Hilâfete geçtiðinde halledilmesi gereken bir çok problemle karþý karþýya kaldý. Bu karýþýklýklar Cemel ve Sýffin gibi iç çatýþmalarý doðurdu. Ýslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâflarý giderme konusunda büyük fedakârlýk ve gayretler gösterdi. Nihayet, Kûfe'de 40/661 yýlýnda bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafýndan sabah namazýna giderken yaralandý. Bu yaranýn etkisiyle þehid oldu.
Hz. Ali devamlý olarak Hz. Peygamber (sav)'in yanýnda bulunduðu için Tefsir, Hadîs ve Fýkýhta sahabenin ileri gelenlerindendÝr. Hatta Rasülüllah (sav)'ýn tabiri ile "ilim beldesinin kapýsý" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insaniarý hakka iletmek için büyük gayretler sar-fetmiþ ve hilâfet dönemi iç karýþýklýklarla dolu olmasýna raðmen, Ýslâm'ýn öðretilmesi ve öðrenilmesi hususunda büyük katkýlarý olmuþtu.
Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldýktan sonra öðretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öðretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve öðretme iþini Abdurrahman es-Sülemi'ye, Tabiî ilimler konusunda öðretmenlik görevini Kümeyi b. Ziyâd'a verdi. Arap edebiyatý konusunda çalýþma yapmak üzere de Ubade b. es-Samit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teþrî ve kaza gibi bölümlere ayýrarak yürütüyordu. Malî iþleri, daðýtma ve toplama diye iki kýsma ayýrmazdý. Ümmetin malýný ümmete daðýtýrken de son derece titiz davranýrdý. Kendisine bir pay ayýrma noktasýnda gayet dikkatli olup, kimsenin hakkýna tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe'de görenler, kýþýn soðuðunda ince bir elbisenin altýnda tir tir titreyerek camiye gittiðini aktarýrlar. Devlet yönetici ve memurlarýnýn nasýl davranmalarý gerektiði konusunda þu yönetmeliði hazýrlamýþtý:
"Halka karþý daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayýn ve onlarý azarlamayýn.
Müslüman olsun olmasýn herkese ayný davranýn. Müslümanlar dinde kardeþleriniz, müslüman olmayanlar ise insanlýkta sizin kardeþlerinizdir.
Affetmekten utanmayýn. Cezalandýrmada acele etmeyin. Emriniz altýnda bulunanlarýn hatalarý karþýsýnda hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin.
Taraf tutmayýn, bazý insanlarý kayýrmayýn. Bu tür davranýþlar sizi zulme ve despotluða çeker.
Memurlarýnýzý seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiþ ve devletin suçlarýndan ve zulümlerinden sorumlu olmamýþ bulunmalarýna dikkat edin.
Doðru, dürüst ve nazik kiþileri seçin ve çýkar ummadan ve korkmadan acý gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.
Atamalarda araþtýrma yapmayý ihmal etmeyin.
Haksýz kazanç ve ahlâksýzlýklara düþmemeleri için memurlarýnýza yeterince maaþ ödeyin.
Memurlarýnýzýn hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiðiniz samimi kiþileri kullanýn.
Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.
Halkýn güvenini kazanýn ve onlarýn iyiliðini istediðinize kendilerini inandýrýn.
Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.
Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yýðmalarýna izin vermeyin.
El iþlerine yardým edin; çünkü bu yoksulluðu azaltýr, hayat standardýný artýrýr.
Tarýmla uðraþanlar devletin servet kaynaðýdýr ve bir servet gibi korunmalýdýr.
Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduðunu hiç aklýnýzdan çýkarmayýn. Memurlarýnýz onlarý incitmesin, onlara kötü davranmasýn. Onlara yardým edin, koruyun ve yardýmýnýza ihtiyaç duyduklarý her zaman huzurunuza çýkmalarýna engel olmayýn.
Kan dökmekten kaçýnýn, Ýslâm'ýn hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin. "
Hz. Ali (R.a.), bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beþ yýllýk halifeliði çok önemli olaylarla, savaþ ve sýkýntýlarla geçmiþti. Fitnelere karþý sonuna kadar doðru yoldan sabýrla mücadele etmek istedi sonunda þehid oldu. Hz. Ali (R.a.), Ýslâm'ýn bütün güzelliklerine vakýftý. Çünkü o, Rasûlüllah'ýn daima yanýnda bulunmuþtu. Vahiy kâtibiydi, hafýz, müfessir ve muhaddisti. Hz. Peygamber'den beþ yüzden fazla hadis rivayet etti.
Ahkâmýn nazariyatýndan çok amelî keyfiyetine bakardý:
"Halka anladýklarý hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber'in tekzip edilmesini ister misiniz?" (Buhârî, Ýlim) demiþtir.
Hz. Ali'nin, Hz. Fâtýma'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlý oðullarý ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlý kýzlarý oldu. Hz. Ali âbid, kahraman, cesur, iyilikte yanþan, takva sahibi ve son derece cömertti.
Medine'de müslümanlarýn durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali de bir hizmetçi almaya karar verip, Rasûlüllah (sav)'a gitti. Rasûlüllah (sav) kýzýyla damadýnýn arasýna girerek:
"Ben size hizmetçiden daha hayýrlýsýný haber vereyim. Yatarken otuzüç kere Allahû ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de Subhanallah deyin" buyurdu.
Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali (R.a.) ile ailesi sofraya oturduklarý sýrada kapýlarýna bir dilenci geldi, onlar da yemeði dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra þu ayet-i kerime indi:
"Þüphesiz en iyiler mizacý kâfur olan bir tastan içerler. Allah'ýn kullarýnýn taþýra taþýra içeceði bir kaynak. Adaðý yerine getirirler ve þerri yaygýn olan bir günden korkarlar. Ýçleri çektiði hâlde yiyeceði, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak Allah'ýn rýzasý için doyuruyoruz, sizden bir karþýlýk ve teþekkür beklemiyoruz. Doðrusu biz oldukça asýk suratlý zorlu bir günden dolayý Rabbýmýzdan korkuyoruz' derler. Allah da bu günün þerrinden onlarý korur. Onlara parlaklýk ve sevinç verir.” [78]
Hz. Ali'nin "Zülfýkâr" adý verilen meþhur bir kýlýcý vardý. Kýlýcýn aðzý iki çatallý idi ve Hz. Ali'ye Rasûlüllah (sav) tarafýndan hediye edilmiþti.Hz. Ali'nin cömertliði, insaniliði, Rasûlüllah'a olan yakýnlýðýyla edindiði büyük manevî miras onu yüzyýllardýr halk inançlarýnda destani bir kiþiliðe büründürmüþtür. Bir gün onun dört dirhemi vardý. Birini açýktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkýnda þu ayet-i kerime indi:
"Mallarýný gece ve gündüz, gizli ve açýk olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katýnda karþýlýklarý vardýr ve üzülecek de deðillerdir.”[79]
Hz. Ali, Ýslamiyeti kabul ettikten sonra, bütün Mekke devrini teþkil eden on üç sene Peygamber efendimizin yanýnda, O'nun huzur ve hizmetlerinde bulundu. Peygamber efendimizin sevgi ve iltifatlarýna kavuþtu. Mekkeli müþriklerin bütün eza ve cefalarýna katlanarak Peygamber efendimizin en yakýn yardýmcýlarýndan oldu. Mescid-i Nebevi'nin inþaatýnda çok gayret gösterdi. Bedir, Uhud, Hendek ve diðer bütün gazalarda bulundu ve fevkalade gayret ve kahramanlýklar gösterdi. Yalnýz Uhud Gazasýnda on altý yerinden yara aldý. Pekçok gazada Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem sancaðý Hz. Ali'ye teslim etmiþtir.
Hz.Ali (R.a.), vahiy kâtipliði yaptý. Hz. Ali, Hudeybiye Antlaþmasýnda sulh þartlarýnýn yazýlmasýnda vazife aldý. Hayber Gazasýnda bulunup, büyük kahramanlýklar gösterdi. Bu savaþta, aðýr bir demir kapýyý kalkan olarak kullanmýþtýr. Huneyn Gazasýnda da büyük kahramanlýklar gösteren Hz. Ali, Tebük Gazasýnda, Rasûlüllah efendimiz tarafýndan vazifeli olarak Medine'de býrakýldýðý için bulunamadý. Daha sonra Yemen Muharebesinde ordu kumandaný olarak vazifelendirildi. Mekke-i Mükerreme feth edilince, Kabe'deki putlarý imha vazifesi ona verildi.
Peygamber efendimiz vefat edince, o yýkayýp kefenledi. Bu son mübarek vazife, ona ve Hz. Abbas, Üsame bin Zeyd, Fadl ve Kusem'e nasib oldu. Rasûlüllah (sav)'in tabutu konulduðu yerde Hz. Ali (R.a.) þöyle dedi:
"Kimse imamlýk yapmasýn, çünkü Rasûlüllah (sav) saðken imamýmýz olduðu gibi, ölüyken de imarnýmýzdýr." Bunun üzerine müslümanlar cemaat cemaat giriyorlar, saf saf olup namazýný kýlýyorlardý. Kimse imamlýk yapmýyordu. Cemaat tekbir getiriyor, Rasûlüllah (sav)'in yanýbaþýnda Hz. Ali (R.a.) de dua ediyordu. [80] Definden sonra halife seçilen Ebu Bekr'e bey'at edip onun devlet iþlerini yürütmede istiþare ettiði zatlardan oldu ve kadýlýk (hakimlik) görevlerinde bulundu. Hz. Ömer'in halifeliðine de bey'at edip, halifenin danýþmaný ve hakimliðini yaptý. Hz. Osman'ýn da halifeliðine bey'at edip, hilafet iþlerinde onun vezirliðini yaptý.
Hz. Osman'ýn þehit edilmesinden sonra 656 Zilhicce ayýnda halife oldu. Hz. Osman'ý þehit edenlerin cezalandýrýlmalarý hususunda çýkan ictihad ayrýlýklarýndan dolayý karþý karþýya gelen iki ordu arasýnda taný anlaþma olmuþtu ki, Abdullah bin Sebe' ismindeki Yahudi, gece karanlýðýnda grubu ile birlikte Basrahlarm üzerine saldýrdý. Gece karanlýðýnda kimse ne olduðunu anlayamadý. Üç gün savaþ devam etti. Savaþta Hz. Talha, Zübeyr ve Aiþe (R.anha) validemiz ile Hz. Ali (R.a.) karþý karþýya geldiler. Cemel (Deve) Vak'asý olarak bilinen bu hadisede Aiþe-i Sýddika esir alýnýnca, Hz. Ali (R.a.) hürmet ve ikram edip kendi askerleri arasýnda bulunan kardeþi Muhammed bin Ebu Bekr ile Medine'ye gönderdi. Bir sene sonra Sýffîn denilen yerde Hz. Muaviye (R.a.)'nin ordusu ile yüz günde doksan meydan muharebesi yaptý. Askerlerinden yirmi beþ bin, karþý taraftan kýrk beþ bin kiþi þehid oldu. Ýslâm alimlerinden Ýbn-i Teymiyye (Rh.a.) bu durumu þöyle deðerlendiriyor:
"Ýlim ehli biliyorlardý ki; ne Talha, ne Zübeyr, Hz. Ali (R.a.) ile savaþmak niyetiyle hareket etmemiþlerdi. Hz. Ali (R.a.) de onlarla savaþmayý kasdetmiyordu. Fakat Cemel savaþý iki tarafýn da ihtiyarý olmaksýzýn patlak verdi. Onlar maslahat üzerinde ittifak etmiþlerdi. Hz. Osam (R.a.)'ýn katillerine had tatbik edeceklerdi. Katiller de Hz. Ali (R.a.)'ýn ordusunda bulunuyorlardý. Onlar da, baþlangýcýnda olduðu gibi sonunda fitne koparmak noktasýnda ittifak etmiþlerdi. Talha, Zübeyr ve arkadaþlarýna hücum ettiler. Onlar da nefislerini müdafaa etmek üzere hücuma karþýlýk verdiler. Sonra Hz. Ali (R.a.)'a beriki tarafýn hücum ettiði haberini getirdiler. Hz. Ali (R.a.) de nefsini müdafaa etmek üzere savaþa girdi. Her iki taraf da nefis müdafaasý için savaþa girmiþti. Yoksa savaþý baþlatmak hiçbir tarafýn niyeti deðildi.
Siyeri bilen ilim ehlinin çoðu böyle söylüyorlar.[81]
Hafýz Ýbn-i Hacerü'l Askalanî (Rh.a.) de bu hususta þunlarý kaydediyor: "Rasûlüllah (sav)'den mütevatir hadisler gelmiþtir ki, Ammar (R.a.)'ý baði bir taife öldürecektir. Ve Ammar (R.a.)'ýn Hz. Ali (R.a.) ile beraber iken Siffmde öldürüldüðü hakkýnda ittifak hasýl olmuþtur. [82] Hz. Ammar (R.a.)'ýn þehadetinden sonra her iki taife de "Tahkim" yani hakem tayini hususunda ittifak ettiler. Hz. Ali (R.a.)'ýn tarafýndan hakem olarak Ebu Musa el- Eþ'arî (R.a.) seçildi. Hz. Muaviye (R.a.) tarafýndan ise Amr Ýbni As (R.a.) tayin edildi. Tahkim risalesi, Seferin Onüçünde hicretin 37. senesinde yazýldý. Ýki hakem hükümlerini Ramazan ayýnda "Dümetu'l Cendel" denilen yerin bir parçasý olan "Ezruh" ta ilan edeceklerdi. Her iki hakem de ictihad yolundan ayrýlmadýlar. Yani fýkhýn yolundan çýkmadýlar.
Bazýlarý tarafýndan ileri sürülen Hz. Ali (R.a.)'in hakemi Ebu Musa el Es'arî (R.a.)'ýn,
"þu parmaðýmdaki yüzüðü çýkardýðým gibi Hz. Ali (R.a.)'ý halifelik makamýndan çýkarýyorum." dedi. Hz. Muaviye (R.a.)'ýn hakemi Amr Ýbni As (R.a.) ise;
"Ben de þu yüzüðü parmaðýma geçirdiðim gibi Hz. Muaviye'yi halifeliðe geçiriyorum" dedi." iddiasý, gerçekdýþýdýr. Bu hususta en sýhhatli olaný Halife b. Hayyat ve Darekutnî (Rh.a.) gibi imamlar söylemiþlerdir. Onlar diyorlar ki:
“Tarihçiler, yaymak istedikleri fesad için bunlarý söylediler. Bazý cahiller de bu tarihçilere uydular. Ýki hakem meseleyi müzakere etmek üzere bir araya geldiðinde Abdullah Ýbn-i Ömer (R.a.) gibi þerefli insan gruplarlarý da vardý. Amr Ýbni Âs (R.a.) de Hz. Muaviyeyi azletti: Darekutnî (Rh.a.), Hudeyin bin Munzire varan bir senedle bunu rivayeti. Hudeyin bin Munzir de bu durumu Hz. Muaviye (R.a.)'a bildirdi.” Kadý Ebu Bekir (Rh.a.) der ki: "Ýþte iþin aslý baþlangýcý ve sonu budur. Öyleyse fesatlýk yapanlarýn kelamlarýndan yüz çeviriniz. Hýrlayanlarý þiddetle azarlayýnýz. Yýkanlarýn yolundan dönüp hidayet edenlerin yolundan gidiniz. Dinde sabit kadem olan ve önceliðe sahip olan kiþilere dillerinizi uzatmayýnýz. Kýyamet gününde ashaba husumet ettiklerinden dolayý helak olanlarla beraber olmaktan kaçýnýnýz. Çünkü Rasûlüllah (sav)'ýn ashabý kimin hasmý/düþmaný ise, o helak olmuþtur.”[83] Bu tahkim olayýndan sonra Hz. Ali (R.a.)'ýn, ordusundan yedi bin kiþi ayrýldý. Bunlara haricî denildi. Haricî'ler, her iki tarafý da "tahkim" yoluyla problemlerini çözmeye kalkýþtýklarý için küfürle itham ediyorlardý. Sahabe neslinden Hz. Ali (R.a)'den rivayet edilmektedir: Hz. Ali (R.a.), bir gün, mescitte hutbe verirken, ona muhalefet eden hariciler mescidin bir kenarýndan "Hüküm Allah'tan baþkasýnýn deðildir” [84] ayetini okuyarak meþhur sloganlarým atarlar. Bu ses Hz. Ali (R.a) kulaðýna gelince þu mukabelede bulunur: "Bu söz; "Hüküm Allah'dan baþkasýnýn deðildir", hak bir sözdür, ancak bununla batýl murad ediliyor ancak batýla alet edilmektedir. Bizim üzerimizde siz (hariciler)in üç hakký var: Biz sizi, Allah'ýn mescitlerine gelmekten men edemeyiz, yeterki orada Allah'ý zikredin. Düþmana karþý bizimle beraber olduðunuz müddetçe sizi ganimetten mahrum edemeyiz. Size karþý kýtal/savaþ (ve mücadeleyi) baþlatan biz olmayýz. [85] Görüldüðü gibi, Hz. Ali (ra)'ýn "uhuvvet hukuku"na olan baðlýlýðý, haksýz yere halifeye karþý direnen hariciler için bir hak ve hukuk garantisi olmuþtur. [86] Ýhtilaf halinde de olsak, bize muhalif olan din kardeþlerimizin kardeþlik hukuklarým muhafaza etmekie mükellefiz. Þunu unutmayalým ki; MüsÝümanm ihtilaf halinde din kardeþine karþý adaletten ayrýlmasý bir nifak alâmetidir. Hz. Ali (R.a.), ihtilaf halinde bile adaletten ayrýlmamýþtýr. Çünkü adalet, bütün sahabelerin vazgeçilemez vasfýdýr.”
Hz. Ali (R.a.), 660 senesinde Ramazan-ý þerif ayýnýn on yedinci Cuma günü sabah namazýna giderken îbn-i Mülcem adlý bir haricî tarafýndan baþýna kýlýçla vurularak þehit edildi. Kabirleri Necef denilen yerdedir. Halifeliði devrinde zuhur eden fesatçýlarla mücadele ettiðinden, sükun ve huzur bulamamýþtýr. Hükümet idaresinde Hz. Ömer'in yolunu tutmuþtur. Her iþin emniyet ve istikamet dairesinde yapýlmasýna çalýþýr, halka þefkat gösterirdi. Her tarafta askeri birer merkez vücude getirmiþti. Hakkýnda bir kaç ayet-i kerime nazil olup, pek çok hadis-i þerifle medhedildi. Ehl-i sünnetin gözbebeði, evliyanýn reisi, kerametler hazinesidir. Adalet, ilim, cömertlik, merhamet ve diðer yüksek faziletleri kendisinde toplamýþtýr. Peygamber efendimiz Hz. Ali'ye cömertlerin sultaný manasýna "Sultanü’l-Eshiya" buyurmuþlardýr. Hz. Ali (R.a.), helal lokma hassasiyetine sahipti. Hz. Ali (R.a.)'a çarþýda, pazarda esnafýn yerlerini tecavüz ettiklerini þikâyet ettiklerinde müslümanlara þu nasihatta bulunmuþtur:
“Müslümanlarýn çarþýsý, namaz kýlanlarýn saflarýna benzer. Birinin hakkýna tecavüz edenin o günkü kazancý, hakkýna tecavüz ettiði kimseye aittir. Meðer ki bu tecavüzden vazgeçmiþ ola!" [87]
Hz. Ali (R.a.), zaman zaman çarþý pazarý elinde kamçý olduðu halde dolaþýr, esnafa, Allah'dan korkmalarýný, dürüst alýþveriþ etmelerini tavsiye ederdi. Ve þöyle derdi:
"Alýþveriþ edin, fakat yemin etmeyin. Yemin malýn deðerini düþürür, bereketini gideriri.”[88]
Hz. Ali (R.a.) Allahû Teâla'nýn ve insanlarýn haklarýna riayet ederdi. Þa'bý (Rh.a.) anlatýyor: Cemel vak'asýnda Hz. Ali (R.a.)'nin zýrhý bir baþka rivayete göre kürkü kayboldu. Birisi onu buldu ve sattý. Zýrh bir Yahudinin elinde görüldü. Hz. Ali (R.a.), Yahudi'yi Kadý Þüreyh'e þikâyet etti. Yargýlama neticesinde Kadý Þüreyh, delil yetersizliðinden zýrhýn Ya-hudiye'ye ait olduðuna karar verdi. Hz. Ali (R.a.) de Kadý Þüreyh'in kararýna itiraz etmeden zýrhý Yahudiye verdi. Yahudi bunun üzerine Hz. Ali (R.a.)'in adaletine hayran kaldý ve þöyle dedi:
“Halife benimle beraber kadýya geliyor, kadý aleyhine hüküm veriyor ve o da razý oluyor. Vallahi doðru söyledin, müzminlerin emiri. Zýrh senindir, devenden düþtü ben de aldým" dedi ve
"Allah'tan baþka ilah olmadýðýna, Muhammed'in Allah'ýn Rasûlü olduðuna þehadet ederim." dedi.
Hz. Ali (R.a.) de zýrhý ona hediye etti. O Sýffýn savaþýnda þehid oluncaya kadar Hz. Ali (R.a.)'den ayrýlmadý.[89]
Görüldüðü gibi, Hz. Ali (R.a.), nefsinin aleyhine olsa bile adaletten ayrýlmamýþtýr. O, her halükârda þer'i mahkemenin verdiði karara riayet etmiþtir. Ýþte hukukun üstünlüðüne inanmak buna derler. Müslüman insan, adaletin þahididir. Nefsinin aleyhinde olsa bile þeriat mahkemesine ve þer'i kadý'nýn kararýna saygý duyar. Çünkü müslüman þeriatýn/hukukun üstünlüðüne inanan ve saygý duyan insandýr, Þeriat-ý garra'nýn üstünlüðüne inanmayan ve hukuk'a saygý duymayanlar, Ashâb-ý Kiramin yolundan ayrýlanlardýr.
Hz. Ali (R.a.)'a; "Ebu'l Hasan/Hasan'ýn babasý, Ebu'l-Hüsevin Hüseyn’in babasý, Haydar-ý Kerrâr/düþmana tekrar tekrar hamle yapan arslan, Ebu'r Reyhâneyn/iki Reyhân'ýn, yani Hasan ile Hüseyin'in babasý, Esdullah/Allah'ýn arsîaný, Ebu't Türâb/Toðraðm babasý gibi isimlerle çaðrýlmýþtýr. Hz. Ali (R.a.)'e Ebu't Türâb isminin verilmesinin sebebi þöyle olmuþtur: Bir gün Hz. Ali (R.a.), Hz. Fatýma (R.anha)'ya darý idi. Üzülüp mescide giderek, kuru toprak üzerine yattý. Hz. Fatýma (R.a.) hemen Rasûlüllah (sav)'in huzuruna varýp;
"Babacýðým! Bir hatâ yaptým, Hz. Ali'yi darýltým, suç iþledim" dedi. Rasûlüllah (sav) kalkýp Hz. Ali (R.a.)'ý aramaða gitti. Kendisini mescidde kuru toprak üzerinde yatarken gördü. Kendisine
"Kalk yâ Ebâ Türâb" buyurdular. Bunun için Hz. Ali (R.a.), kendisinin bu isimle çaðrýlmasýný hem isterdi ve hem de severdi. [90]
Buðday benizli, orta boylu, uzun gerdanlý, güler yüzlü, iri siyah gözlü, geniþ göðüslü, iri yapýlý ve sýk sakallý görünüþe sahib olan Hz. Ali, ilim ve amel bakýmýndan en yüksek derecede idi. Allah korkusundan devamlý aðlardý. Namaza durunca, alem alt-üst olsa, haberi olmazdý. [74] Bidaye:2/24; Mecmau'z Zevaid: 9/102
[75] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384
[76] Bakara: 2/207.
[77] Ýslam Tarihi/Medine Devri/Mustafa Asým Köksal, C:6, Sh: 198-199, Ýst/1981
[78] Ýnsan: 5/31
[79] el-Bakara: 2/274
[80] Tabakatü'l Kübra/Ýbn-i Sa'd; 2/70; Kenzu'l Ummal Fi Süneni Akval ve'l Ef’al: 4/56.
[81] Minhacü's Sünne/Ýbn-i Teymiyye: 2/185; 3/225
[82] El- Ýsabe: 2/ 513
[83] El-Avasým Minel Kavasým: 173-178
[84] Yusuf: 12/40.
[85] El-Ümm/Ýmam-ý Þafii: 4/136, Mýsýr/1968
[86] Ýhtilâf Ahlâký/Mustafa Çelik, Sh:324, Ankara/1996.
[87] Kenzü'l Ummal Fi Süneni Akva'l ve'l Ef’al/: 3/176
[88] El- Müntehab: 5/57
[89] Kenzu'l Ummal: 4/6; Hýlyetü'l Evliya veTabakatü'l Esfýya: 4/139
[90] Çehar Yâr-ý Güzin/Þemsüddin Ahmed Efendi/Ter: Mehmed Emre, Sh:145-146, Ýst/1976.
Ynt: Hz. Ali By: ceren Date: 26 Aralýk 2018, 17:04:34
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri Hz.Ali gibi Islami hakkiyla yaþayan islama ömrünü veren hizmet eden ve cennet ehli olacak kullardan eylesin inþallah. ..
Ynt: Hz. Ali By: Bilal2009 Date: 27 Aralýk 2018, 08:19:55
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimizin ve sahabe efendilerimizin yolundan ayýrmasýn Rabbim paylaþým için razý olsun