Genel boykot By: hafiza aise Date: 05 Mayýs 2011, 12:09:17
GENEL BOYKOT
Hz. Hamza'dan sonra Hz. Ömer de Müslüman olmuþ ve Kureyþ açýsýndan, ardý ardýna çok büyük iki kayýp yaþanmýþtý. Ardýndan bir de Habeþistan elçilerinin eli boþ ve götürdükleri kucak dolusu hediyelerle gerisin geriye dönüþlerini gören Mekke, öfkeden kabardýkça kabarmýþ ve kýlýçlanný yeniden gayzla bilerneye baþlamýþtý. Üstüne üstlük bir de, Habeþistan'a hicret edenlerin haberlerini alýyor ve her geçen gün ayn bir hüzün yaþýyorlardý. Böyle giderse iþ, tamamen kontrollerinden çýkacak ve bir daha önü alýnmaz bir arenaya taþýnmýþ olacaktý.
Beri tarafta, Hiþam ve Abdulmuttaliboðullannýn himayesi vardý ve bu himayeyi aþarak Allah Resülü'ne karþý kalýcý bir hamle yapamýyor; önüne çýkýp da yolunu kesemiyorlardý. Bu durumda, sadece belli baþlý þahýslan hedeflemenin de imkaný yoktu; Müslüman olsun veya olmasýn, -Ebü Leheb dýþýndaherkes ittifak etmiþ; Muhammedü'l-Emin'i, hayatý pahasýna koruma yanþýna girmiþti.
Bir taraftan da, her geçen gün kendi saflanndan birileri gidip karþý tarafa iltihak ediyor ve teker teker çözülme yaþanýyordu. Öyleyse, çýð gibi büyüyen bu düþüneeye karþý daha etkin ve kalýcý bir çözüm bulunmalýydý.
Nihayet bir akþam, ittifak ettikleri bir mecliste toplanarak ölümden beter bir karar aldýlar. Buna göre, Muhammed'i kendilerine teslim edecekleri ana kadar, Hiþôm ve Abdulmuttaliboðullarý ile bütün iliþkiler kesilecek; onlarý Mekke'den kovacak; bütün yollarý kesecek; onlardan kýz alýp vermeyecek; yiyecek ve içecek temin edebilecekleri bütün kaynaklarýný da kurutacaklardý. Madem öyle, kurunun yanýnda yaþ da yanacaktý! O günün þartlannda bu, sadece iman ettiklerinden dolayý insanlan, göz göre göre ölümle baþ baþa býrakma demekti. Böylelikle, çölün çetin þartlannda kendiliðinden ölüp gitmelerini bekleyecekler; asýrlarca devam etmesi muhtemel kan davalarýna sebebiyet vermeden baþlanndaki bu problemi çözmüþ olacaklardý. Bugünkü toplama kamplanndan beter bir adýmdý bu ... Bunun adý boykottu ve açýk arazide, gündüzlerin sessizliði ve gecelerin de yalnýzlýðý içinde, kýzgýn güneþin altýnda ve kavurucu çölün dayanýlmaz kasveti içinde ve tabii olarak birer birer yok olmalarýný bekleyeceklerdi.
Yaptýklan iþe bir de kutsiyet kazandýrmak istiyorlardý; bunun için, madde madde yazdýlar bir sayfanýn üstüne ve alýp bunu Kabe'nin duvanna astýlar ittifakla! Bu maddeleri kaðýda geçiren, aralanndan Mansur Ýbn Ýkrime adýndaki bir zattý.384
Varaka'nýn dedikleri çýkmaya baþlamýþtý. Kin ve nefretin bu kadan da olmazdý; ama o günün Mekke'sinde bunlar oluyordu. Karþý koymaya da imkan yoktu. Vahyin geliþinden yedi yýl sonra bir Muharrem akþamý, yaþadýklan bu büyük mahrumiyetle mecburen aynldýlar Mekke'den ve Mekkelilerden!..
Yine Ebu Talib'in himaye kanatlan vardý ortada. Mekke'nin dýþýnda Þi'b-i Ebi Talib'in mekanýnda çadýr kurdular kýt kanaat imkanlarýyla ... Çadýr denilenler de çoðu zaman, yamalý kýrk bohçanýn çubuklar üzerinde emaneten durmasýndan ibaretti.
384 Sýkýntýlarýn selolup yaðdýðý bu süre içinde, bir gün Efendiler Efendisi bu þahsa beddua edecek ve çok geçmeden Mansfýr'un, boykot maddelerini yazdýðý eli tutmaz olacaktý.
Müslüman olmamasýna raðmen, amca Ebü Talib'in gayretleri görülmeðe deðerdi. Hatta, yeðeninin baþýna gelebilecek olumsuzluklarla karþýlaþmamak için, türlü türlü sebeplere tevessül ediyor ve tedbir olarak çoðu zaman, O'nun yataðýna kendi oðullarýndan birini yatýrýyordu.
Þehrin dýþýnda çýplak bir arazi idi Þi'b-i Ebi Talib. Üç yýl sürecek bir mihnet dönemiydi bu. Sýkýntýlar, katlanarak geliyordu; hemen her gün, bir çadýrdan feryad ü figün sesleri yükseliyordu. Salgýn hastalýklarýn sökün ettiði Þi'bi Ebi Talib'den, keyif çatan Mekkelilerin üstüne, sýklýkla aðýtlar yankýlanýyordu, göçüp gidenlerin ardýndan!
Çok sýkýntýlý günlerdi. Sýkýntýyý zirvede yaþayan da, yine Allah'ýn en sevgili kulu, Allah'ýn da Resiiýü'ydü.385 Ancak, þartlar ne olursa olsun teblið vazifesi devam etmeli ve ilahi mesajla insanlar sürekli beslenmeliydi. Zaten, böylesine bir sýkýntý girdabý, ancak güçlü bir imanla aþýlabilirdi ve bu iman, Efendimiz'in etrafýnda halkalanan cemaate alem olmuþtu. Kendisi Müslüman olmadýðý halde, yine de O'nu tercih edenlerde bile bunun eseri görülüyor, her þeye raðmen olup bitenlere karþý mukavemet gösteriyorlardý.
Tebliðin diðer insanlara ulaþtýrýlacak yaný da vardý. Onun için Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem), fýrsat buldukça dýþarýdan gelenlerle görüþmeye çalýþýyor ve bilhassa haram aylarda muhatap olduðu kitlelere Allah'ýn emirlerini ulaþtýrma gayreti gösteriyordu. Ayný gayretler, iman heyecanýný sinesinde taþýyan her bir mü' min için de söz konusuydu ve her þeye raðmen durup tükenme bilmeden bir iman aksiyonu ortaya konuluyordu.
Açlýk, susuzluk ve hastalýklarýn iniltisinde geçen koskoca
385 Yýllar sonra ve hac farizasýný yerine getirmek için yeniden Mekke'ye geldiklerinde, kurban kesme öncesinde bu mekana gelen Habib-i Zlþan Hazretleri, burada yaþadýðý acý dolu üç yýlý hatýrlayacak ve etrafýndaki arkadaþlanna da o günlerden bazý kareler sunacaktý. Bkz. Buhari, 2/576 (1513)
üç yýl!.. Bu ne zulümdü ki, kadýn-ihtiyar, çocuk-hasta demeden herkesi ayný konumda deðerlendiriyor ve asla taviz vermiyorlardý. Açlýktan, çýðlýklan yükseliyordu çocuklarýn Faran daðlannda ...
Efendiler Efendisi, geceleri Rabbiyle baþ baþa, namaza durduðunda, kulaðýna hep, çocuklarýn aðlaþan sesleri gelip çarpýyor, annelerin yürek yakan hýçkýnklanný duyuyor ve bir mýzrap gibi kanayan yüreðine, birer inilti halinde vurup duruyordu, bütün bunlar tükenme bilmeden! Düþmanlýk ve kinleri o dereceye ulaþmýþtý ki, artýk varlýklan bile rahatsýzlýk vermeye baþlamýþ, onlarla birlikte ayný þehirde yaþamaya bile tahammülleri kalmamýþtý. Mekke, olanca þiddetiyle hücum ediyor ve inananlara nefes bile almayý çok görüyordu. Bütün bu planlan hazýrlayýp çirkinliklerin altýna imza atanlar arasýnda baþý çeken yine, ümmetin firavunu Ebu Cehil idi.
Artýk, sadece haram aylarda Mekke'ye inebiliyorlar; kýt kanaat imkanlanyla sadece sýnýrlý sayýda malzeme tedarik edebiliyorlardý. Hatta Kureyþ, Müslümanlar satýn alamasýn diye dýþandan gelen kervanlan Mekke dýþýnda karþýlýyor ve getirdiklerini Müslümanlara satmamalan konusunda onlan ikna etmeye çalýþýyorlardý. Çoðu zaman da, ihtiyaçlan olmasa bile Kureyþ, dýþandan gelen kervanlarda bulunan malýn tamanýný satýn alýyor ve beri tarafta, sýkýntýlarýn cenderesinde inim inim inleyenlere alternatif bile býrakmýyordu. Elde-avuçta bir þey kalmamýþ, var gibi görünenler de tükenip yok olmuþtu.
O kadar açlýk ve sýkýntý çekmiþlerdi ki, Sa'd Ýbn Ebi Vakkas gibi, gecenin karanlýðýnda bir kenara gidip bevlederken, farkýna vardýðý bir deri parçasýný yýkayýp temizleyen, temizleyip de ateþe tutup yiyen ve neticede üç gün belinin doðrulmasýna sebep olduðu için Rabbine hamdeden baþ yüceler vardý.386 çoðu aðaç yaprak ve kabuklanný yiyerek ayakta kalmaya
386 EbU Nuaym el-Ýsbahani, Hýlyetü'l-Evliya, 1/93
çalýþýyor ve bu sebeple de ihtiyaçlanný giderirken, koyunlar
gibi ýtrahatta bulunuyorlardý. .
Bu sýkýntýlý günlerde Hz. Hatice, bir nebze de olsa nefes alma imkaný verenlerden birisiydi. Zira o, öyle eli kolu baðlý kalacak bir fýtrat deðildi. Elindeki imkanlar, boykotun deðirmeninde öðütülse de piyasayý biliyordu ve çoðu zaman yeðeni Hakim Ýbn Hizôm'ý devreye sokup, elinde kalan ne varsa onlan gizlice Þi 'b-i Ebi Talib'e ulaþtýnyorve böylelikle, açlara çare; açýklara da sütre oluyordu. Yine böyle bir gün, gecenin karanlýðý çökünce yola koyulmuþ; tedarik ettiði bir avuç buðdayý gizlice halasýna götürmeye çalýþýyordu. Ebu Cehil'in gözünden kaçmadý bu ve kesti yollarýný. Cehaletin mekanize otoritesine, kendi baþýna bir fert nasýl karþý koyabilirdi? Kardeþi bile olsa, farklý sesin çýkmasýna tahammülü yoktu Ebu Cehil'in:
- Haþimoðullanna yiyecek götürmek ha, diye sert bir tavýr koydu önce ...
- Yemin olsun ki, ne sen elimden kurtulabilirsin ne de onlara yiyecek götürmene müsaade ederim. Göreceksin, seni Mekke'ye rezil edeceðim, diye de ilave etti.
Onlar bu haldeyken yanlanna Ebu'l-Bahteri geldi. O da Haþimoðullarz'ndandý. Ýman etmemiþti; ama insaf1ýydý. Önce, olayýn sebebini öðrenmek istedi ve:
- Aranýzda ne oluyor öyle, diye sordu. Ebu Cehil:
- Haþimoðullarý'na yiyecek götürmeye yeltenmiþ, diye ce-
vap verdi. Bunun üzerine Ebu'l-Bahteri:
- Yanýnda, halasýna götürmek istediði yiyecek var ve sen onu götürmesine engeloluyorsun, öyle mi, diye tepki gösterdi önce. Ardýndan da:
- Çekil bu adamýn yolundan, diyerek zulme son vermek isteyince, inadýnda direnen Ebu Cehil'le aralannda kavga baþladý. Hatta Ebu'l-Bahteri, eline geçirdiði bir çene kemiðiyle
387 EbU Nuaym el-Ýsbahanl, Hýlyetü'l-Evliya, 1/93
Ebu Cehil'in kafasýna vurup baþýný yaracaktý, Hz. Hamza da, uzaktan bu manzarayý seyrediyordu. Derken bu hamle, Ebu'lBalýteri gibi düþünen baþkalanný da cesaretlendirecek ve Kabe duvanna asýlan anlaþma metnini aþaðýya indirip boykotu kaldýracak süreci hazýrlayacaktý, 388
Bu arada Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), amcasý Ebu Talib'e gelerek:
- Ey amca! Þüphesiz ki Rabbim Allah (celle celaluhü), Kureyþ'in O Kabe'ye astýðý sayfaya bir kurtçuðu musallat etti ve o da, kendi adýnýn dýþýndaki bütün zulüm, boykot ve iftira adýna ne varsa hepsini yiyip bitirdi, diye haber vermiþti. Ebu Talib, þaþkýnlýk yaþýyordu. Yeðeninin Kabe'ye gidip de bu sayfayý göremeyeceðini biliyordu. Kureyþ'in kin ve nefreti, býrakýn sayfaya iliþmeyi; sayfanýn yanýna bile yaklaþmaya müsaade etmezdi. Geriye tek bir alternatif kalýyordu. Onun için:
- Bunu Sana Rabbin mi haber verdi, dedi.
- Evet, diyordu Allah'ýn Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern).
Bugüne kadar zaten yeðeninde, yalan adýna en küçük bir emare bile görmemiþti Ebu Talib. O yüzden, sadece O da haber verseydi, buna inanacaktý, Ancak, bu sefer baþka bir planý vardý. Hemen gidip durumdan diðer kardeþlerini de haberdar etti. Bir zulüm devri sona ermek üzereydi. Büyük bir heyecan yaþýyorlardý. Bu heyecan, sadece Þi'b-i Ebi Talib'le sýnýrlý kalmamalýydý ve hiç vakit geçirmeden, hep birlikte Kabe'ye yöneldiler. Onlann geliþini gören herkes, Kabe'nin yeni bir hadiseye gebe olduðunu görüp olacaklan seyre dalýyordu. Nihayet,
388 Bkz. Ýbn Hiþam, Sire, 2/195 vd. Taberi, Tarih, 1/550. Ebu'l-Bahteri, Müslüman deðildi ve Müslüman olmadan da vefat etti. Ancak Efendimiz'in vefasýndan o da nasibini alacaktý. Zira, Bedir Savaþý'nda karþý cephede Miisliimanlarla savaþmak için gelenler arasýnda o da vardý. Onun geldiðini görünce Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem), ashabýna þöyle ilan etti:
- Ebul-Bahteri, size iliþýrýediði sürece dokunmayýn ona. (Ýbn Ebi Þeybe, Musannef, 7/357 (36682))
Mekkelilere seslenen Ebu Talib, yeðeninin anlattýklanna itimadýnýn ve Rabb-i Rahim'in verdiði habere güvenin bir gereði olarak þunlan söylemeye baþladý:
- Þüphesiz ki benim kardeþim oðlu Muhammed, sizin sayfanýza Allah'ýn bir kurtçuðu musallat kýldýðýný ve bu kurtçuðun da onu yediðini söylüyor ki, O asla yalan söylemez! O'nun anlattýðýna göre, o sayfada bulunan zulüm, taþkýnlýk, akrabalýk baðlanný kesme ve haddi aþma gibi bütün olumsuzluklar yök olup gitmiþ; sadece Allah'ýn adý kalmýþtýr. Ýþte size bir fýrsat, þayet yeðenimin söyledikleri doðru çýkarsa, þu kötü tavýr ve davranýþlannýzý býrakýrsýnýz; yok, denilenler doðru çýkmazsa iþte o zaman ben de size yeðenimi teslim ederim ve siz de O'nu öldürür veya yaþatýrsýnýz!
Ýþin gerçek boyutundan habersiz olan Kureyþ'in, zil takýp da oynayacaðý bir fýrsattý bu; zira Ebu Talib, tam da kontrolden çýktý, dedikleri bir sýrada yeðenini getirip kendi eliyle teslim ediyordu! Demek ki korkulacak bir durum yoktu. Onun için hemen:
- Tamam, gerçekten de sen insafýn gereðini yaptýn, demiþlerdi.
Derken, hemen Kabe'nin duvanna yönelmiþlerdi ve durumu öðrenmek için adeta birbirleriyle yanþýyorlardý. Ellerine alýp da, üç mühür vurarak kapattýklan, mahfazayý açtýklannda, gerçekten de durumun, ayne Ebu Talib'in anlattýðý gibi olduðunu gördüler. Bu kadar olurdu! Donakalmýþlardý. Öne düþen baþlanyla birlikte, ellerindeki mahfaza da, yenilmiþ yazý parçasý da yere düþmüþtü. Büyük bir yýkým daha yaþýyorlardý. Bu durumda konuþma sýrasý ve hakký Ebu Talib'e aitti:
- Her þeyortada olduðuna göre öyleyse bu hapis ve kuþatmanýn da bir anlamý kalmadý, dedi ve yanýndakilerle birlikte örtüsünü kaldýrarak Kabe'ye girdi. Þöyle dua ediyorlardý:
- Allah'ým! Bize zulmedenlere, bizi insanlarla görüþmek
ten mahrum kýlanlara ve haklan olmadýðý halde bize saldýnp haksýzlýk yapanlara karþý Sen bize yardým eyle!
Daha sonra da, hep birlikte çýkýp yeniden, üç yýl çile üstüne çile çekip kesintisiz ýstýrap yudumladýklan mekana geri döndüler. Ancak, bundan sonra hiçbir þey, eskisi gibi olmayacaktý; zira, Kabe' de yapýlan dua kabul görmüþ ve eh1-i hamiyet bazý insanlar harekete geçmiþti. Artýk bardak taþmýþtý ve neticeye ulaþmadan sular durulacak gibi görünmüyordu.
Beri tarafta, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) de halasý A.tike Binti Abdulmuttalib'in oðlu Hiþam, Züheyr'i karþýsýna almýþ þunlan söylüyordu:
- Ey Züheyr! Dayýlannýn halini bilip duyduðun halde senin burada rahat rahat yiyip içmen, çoluk-çocuðunla þenþakrak dolaþman ve güzel elbiseler içinde salýnmana gönlün ne kadar razý oluyor? Halbuki onlar, ne alýþveriþ yapabiliyorlar, ne de aileleriyle birlikte bir yudum huzura nailoluyorlar! Allah'a yemin ederim ki, þayet onlar Ebu'l-Hakem'in dayýlan olsaydý ve ben de onu bunun için çaðýrmýþ olsaydým, mutlaka o bana kulak verir ve dayýlanna yardýma koþardý!
Züheyr, bu cümlelerle neyin kastedildiðini anlamýþtý; ama yine de sordu:
- Ey Hiþaml Peki sen ne demek istiyorsun? Tek baþýma bir adam iken ben ne yapabilirim ki? ValIahi de, benimle beraber bir adam daha olsa kalkýp gider ve o metni yýrtýp atanm, dedi.
- Yalnýz deðilsin ki! Yanýnda birisi daha var, dedi Hiþam,
- Peki kim o?
-Ben.
- Öyleyse gel, üçüncü birisini daha bulalým!
Hiç vakit kaybetmeden hep birlikte Mut'ým Ýbn Adiyy'in yanýna geldiler. Benzeri sözleri söylediler ona da. Kartopu gibi büyümeye baþlamýþlardý. Bu sefer de dördüncü þahsý aramaya
çýktýlar. Ebu'l-Bahteri de zaten onlarý bekliyordu ... Çok geçmeden Zem'a Ýbn Esved onlara, beþinci isim olarak katýlacaktý ...
Derken beþ kafadar, yýllarýn kin ve nefretine karþý silahlanný kuþanmýþ, arkalarýna taktýklan Haþim ve Abdulmuttalib oðullanyla birlikte, meseleye son noktayý koymak için Kabe'ye geliyorlardý. Onlann geliþini gören Kureyþ'in ise, pek yapabileceði bir þey kalmamýþtý.
Kabe'ye gelir gelmez, Kabe'yi yedi defa tavaf ettiler ve ardýndan, anlaþtýklan þekilde önce Züheyr sözü aldý:
- Ey Mekke ahalisi, bizler, rahatça yemek yiyip güzel elbiseler içinde salýnýp dururken Hdþimoðullarýrnn, herkesle irtibatlan kesilmiþ vaziyette alýþveriþ bile yapamadan göz göre göre helak olmasýna göz yumamayýz! Vallahi de, þu zulüm içeren boykotun yazýlý olduðu sayfayý alýp yýrtmadýkça bir adým geri gitmeyeceðim!
Ebu Cehil, horozunu dikmiþ bir kenarda olup bitenleri seyrediyordu. Önce:
- Vallahi de hayýr, yalan söylüyorsun ve bu sayfaya bir þey yapamazsýn, diye itiraz etti. Onun bu çýkýþýna mukabil, bu sefer Zem'a ileri atýldý:
- ValIahi de esas yalancý sensin! Zaten biz, onun yazýlmasýna da razý deðildik; sen yazdýrdýn, dedi. Ebu'l- Bahteri'nin desteðine þahit oldu Kabe:
- Zem'a doðru söylüyor; orada yazýlanlara ve bu uygulamalara seyirci kalamayýz!
Mut'ým Ýbn Adiyy ve Hiþam da arkadaþlanný destekliyorlardý:
- Elbette bunlar doðruyu söylüyor; sen yalancýsýn! Burada yazýlanlardan da yapýlan muamelelerden de Allah'a sýðýnýnz!
Bir anda Kabe, insanlýk namýna Mekkelilerin özlenen çýkýþýna kavuþmuþ, gecikmiþ bir hamleyle siirüra gark olmuþtu.
Küfrün yýkým yaþadýðý bir zamandý bu. Ýçten içe kendini yiyen Ebu Cehil:
- Þüphe yok ki bu, geceden planlanmýþ bir komplo, diye tepki verdi.
Bu sýrada, yeniden Kabe'ye gelmiþ olan Ebu Talib ve arkadaþlan, olup bitenleri merakla seyrediyorlardý. Onlar açýsýndan, sonunda karþýlaþacaklan þeyler gerçi sürpriz sayýlmayacaktý. Ama, yaþanýlanlan çýplak gözle müþahede etmenin ayn bir hazzý vardý.
Tel telolmuþ küfür düþüncesi dökülüyordu! Derken, Mut'ým Ýbn Adiyy, son noktayý koyup yýrtmak ve böylelikle üç yýldýr devam eden insanlýk dýþý muameleyi nihayete erdirmek için sayfaya doðru yöneldi. Aman Allah'ým! Bir de ne görsün; sayfadan geriye sadece, 'Allah'ýn adýyla' ifadesinin yer aldýðý küçük bir parça kalmýþtý ve yanýnda da bu fiili gerçekleþtiren küçük bir kurtçuk duruyordu!
Böylelikle, üç yýl süren bir zulüm devri kapanýyor, ortada yazýlý bir metin de kalmadýðýna göre genel boykot da son bulmuþ oluyordu.