Mekan tercihi By: hafiza aise Date: 01 Mayýs 2011, 19:09:48
Mekan Tercihi
Ýki ordu, birbirine çok yaklaþmýþ ve buluþacaklarý yer, Bedir olarak kesinlik kazanmýþtý. Öyleyse, bir an önce oraya gidip karargah kurarak yerleþmek gerekiyordu. Ve Ramazan ayýnýn on yedinci günü bir cuma akþamý Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabýyla birlikte Bedir' e gelip konaklama emri verdi.
Bu arada yanýna yaklaþan Hiibôb Ýbn Münzir: - Ya Resülullah, dedi.
Hübab, henüz gençti ve Allah Resülü'ne muhalefet etme endiþesi taþýyordu. Onun için sesini olabildiðince kýsmýþ, endiþe dolu bir
35 Gerçekten de müþrik ordusu, Efendimiz'in söylediði rakamýn ortasý olan dokuz yüz elli kiþiden oluþuyordu. Bkz. Ýbn Sa'd, Tabakat. 2/ý5
sesle hitap ediyordu. Ancak zaman ve mekan açýsýndan ortada, istiþarenin hakkýný vermeyi ve bildiðini ortaya koyup tecrübeyi paylaþmayý gerektiren bir durum vardý. Þöyle devam etti ve sordu:
- Bu mekaný tercihiniz; bizim herhangi bir deðiþiklik yapýp da takdim veya tehir tercihimiz olmayan ve Allah'ýn Size bildirdiði bir vahiy neticesi mi yoksa bu, harp ortamýný göz önüne alarak Zatýnýzýn yaptýðý bir tercih mi?
- Bilakis, savaþ þartlarý düþünülerek yapýlmýþ bir tercih, diyordu Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Bunun üzerine þunlarý söyledi:
- Ya Resülullah! Þu anda bulunduðumuz yer, savaþ açýsýndan uygun bir mekan deðil; en iyisi insanlara emret ve bizler, onlara yakýn olan aþaðý taraftaki kuyunun yanýna gidelim! Çünkü ben, burayý ve buradaki kuyularý iyi biliyorum. Orada, benim bildiðim, suyu tatlý ve kesilmeyen bir kuyu var. Oraya bir havuz yapýp daha fazla su toplar ve ihtiyacýmýzý buradan karþýlar, diðer kuyularý da kapatýrýz.
Ortam, savaþ ortamýydý ve yürekten gelen bu samimi teklif, makul görünüyordu. Bu arada, Cibril-i Emin de gelmiþ, Hubab'ýn teklifinin isabetli olduðu müjdesini getirmiþti.
Bunun üzerine Efendimiz:
- Doðru olan, Hubab'ýn iþaret ettiðidir, dedi ve tarif edilen yere doðru yola koyuldu ve sözü edilen kuyunun yanýna gelerek burada karargah kurdu. Bu arada, diðer kuyular da kapatýlmýþtý.
Dikkat çeken bir husus da, Þam cihetindeki mevkiyi tutan Müslümanlarýn güneþi arkalarýna almýþ olmalarýydý. Tabii olarak müþrikler de, Yemen tarafýný tutmuþ ve güneþe karþý savaþmak zorunda kalmýþlardý.
Bu kadar geliþmeden sonra bir sahabinin gelip rüzgarý da arkalarýna almalarýnýn kendi lehlerine olacaðýný, çünkü rüzgarýn vadinin yukarýsýndan bu tarafa doðru estiðini ve bunun da bir nusret emaresi olduðunu bildirmesi üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Ben artýk saflarýmý düzenledim ve sancaðýmý da buraya diktim; bir daha onu deðiþtiremem, buyuracak ve böylesine kritik anlarda bir liderde olmasý gereken kararlýlýðý gösterecekti.
Bu arada, Efendimiz'in de içinde kalacaðý çadýr kurulmuþ, akýþý deðiþtirecek hamle için merkez de tayin edilmiþti. Bu sýrada, savaþýn
cereyan edeceði alaný teftiþ etmek istedi. yanýnda bir grup ashabýyla birlikte Bedir kuyularý arasýnda dolaþýrken Kureyþ ulularýnýn isimlerini saydý ve bizzat mübarek elleriyle onlarýn teker teker ölüp de düþecekleri yerleri gösterdi.
Çok geçmeden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, Hz. Ebu Bekir'le birlikte bu çadýra girdi. Sebeplere riayet edip savaþýn hakkýný verecek tedbirler yaný sýra Mevla-yý Müteal ile olan irtibatýný da ihmal etmiyordu. Zira, atýlan her adýmda O'nun rýzasý olmalýydý; O razý olduktan sonra inayeri de zahir olur ve her türlü sýkýntýnýn üstesinden gelirlerdi. Evet, þimdi de sohbet-i canarý zamanýydý.
Bir aralýk, dýþarýda bekleyen birinin varlýðýný hissetti; dýþarý çýkýp da baktýðýnda oradaki insanýn Sa'd Ýbn Muaz olduðunu gördü. Yüzünde, endiþe dolu bir bekleyiþ hakimdi. Belli ki, müþriklerin Efendimiz'e bir kötülük yapabileceklerinden endiþe etmiþ ve kýlýcýný kuþanarak O'nu korumak için buraya kadar gelmiþti. Bu endiþe, onun yüzüne de yansýmýþtý. Düþmandan gelebilecek tehlikelere karþý tedirgin bir hali vardý. Efendiler Efendisi ona döndü ve:
- Sanki sen ey Sa'd, bu insanlardan gelecek tehlikelere karþý endiþe duyuyorsun, diye seslendi.
- ValIahi de, evet ya Resülullahl Zira bu, bizim müþriklerle yapacaðýmýz ilk savaþ, diyordu. Ýþi ihtimale býrakmayan bu tedbir insaný, ancak takdir görürdü ve Efendimiz de, onun bu hassasiyetini takdirle karþýlayacaktý. O gece sabaha kadar dua dua Rabbine yalvaracak ve Allah davasýný ikame etmek isteyen bu bir avuç insaný, inayet edip muzaffer kýlmasýný talep edecekti. Dua ederken:
- Allah'ým, diyordu, iþte Kureyþ, bütün benliði ve þatafatýyla birlikte buraya kadar geldi; onlar Sana meydan okuyor ve Resülii'ne yalancý isnadýnda bulunuyorlar. Allah'ým! Onlara karþý Senden, Bana vaadettiðin nusretini talep ediyorum! Allah'ým! Yarýn sabah erkenden, onlarýn burnunu yere sürt!
Bu arada, Bedir' de tatlý bir yaðmur baþlamýþtý. Bu, gelecek zafer öncesinde adeta, tatlý bir rahmet müjdesi gibiydi. Mii'rninler için, rahmetin saðanak olup yaðacaðýnýn müjdesiydi. Elbette ayný yaðmurdan karþý tarafýn olduðu yer de etkilenmiþti; bir farkla ki onlar,
giderek þiddetlenen bu yaðmur sebebiyle periþan olmuþ ve bulunduklarý yerde çamurdan hareket edemez hale gelmiþlerdi.
Bir de o akþam, üzerlerine sekine inmiþ ve ashab, sanki rahmet banyosu yapmýþçasýna tatlý bir huzura gark olmuþ, iliklerine kadar huzur soluklamýþtý. Zaten sekine de, böyle bir huzurun adýydý. Öyle tatlý bir uykuya daImýþlardý ki, bu tatlý uyku adeta buraya kadar yaþanan onca sýkýntý ve acýyý tamamen unutturmuþtu. Belli ki, ertesi gün için zinde olmalarý gerekiyordu ve bu telaþla uykusuz kalýp da dirençlerini düþürmernek için Allah (celle celaluhü) onlara böyle bir nimet bahþetmiþti. Hatta mü'minler, üzerlerine sine n bu sekinenin tesiriyle, ayakta kalabilmek için kýlýçlarýna dayanmak istiyorlar ama bu vaziyette bile uyuyakalýyorlardý.
Karþý tarafta savaþ hazýrlýðý yapan müþrikler ise, artan yaðmurun þiddeti altýnda kalacak ve çamur içinde yürümekte zorlanacaklar, üstesinden gelmekte zorlandýklarý türlü türlü meþakkat yaþayacaklardý.
O gecenin sabahýnda Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), daha müþrik ordusu gelip yerleþmeden önce, Bedir'de ashabýný toplamýþ ve savaþ için saflara ayýrarak hizaya sokýnuþtu. Belli ki, görünüþe de önem veriyordu. Zira, bu da bir mesajdý; hafif öne veya arkaya kaymýþ olanlarý bizzat uyarýyor ve saflardaki düzgünlüðü saðlayýp nizami bir görünüm temin ediyordu. Efendimiz, bu esnada saflar arasýndan birinin hafifçe öne çýktýðýný görmüþ ve yanýna gelerek, biraz geri çekelerek hizaya gelmesi için elindeki okla bu sahabinin göbeðine hafifçe dokunmuþ ve:
- Sen de hizaya gir ey Sevad, buyurmuþtu. Sevad Ýbn Ðaziyye hizaya girmiþti girmesine ama arkadan:
- Ya Resülullah, diye seslenmiþti. Bana eziyet verdin; Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, ayný þekilde kýsas istiyorum!
Sesin geldiði cihete yönelen Efendimiz (sallallalýu aIeyhi ve sellern), hiç tereddüt etmeden karnýný açtý ve:
- Haydi, öyleyse kýsas yap, diyerek Sevad'ýrý vurmasý için yanýna yaklaþtý. Ashab-ý Bedir, taaccüp içinde geliþmeleri takip ediyordu. Efendimiz'in bu davranýþý, kul hakký adýna herkese büyük bir ders veriyordu.
Herkesin dikkat kesildiði Sevad, önce eðilip Efendimiz'in kar-
nýndan öptü ve arkasýndan da boynuna atlayýp O'na sarýldý. Niyeti anlaþýlmýþtý ve Efendimiz de sordu:
- Peki, niye böyle bir þey yaptýn ey Sevad?
- Ya Resülullah! Gördüðün gibi savaþ gelip çattý ve ben, öldü-
rülmeyeceðimden emin deðilim! Ýstedim ki, tenimin mübarek teninize deðmesi dünyadan son nasibim olsun ve huzur-u ilahiye ben bununla gideyim!
Resülullah ile bütünleþmenin, O'nun sevgisiyle yanýp tutuþmanýn ve ayný zamanda O'nun sevgisine karþýlýk ashabýndan taþan sevginin adýydý bu. Bu hareket de karþýlýksýz kalmayacak ve yaþanan bu hadise üzerine Allah Resfýlii (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Sevad'a iltifat edip hayýr duada bulunacaktý.
Bu arada, þiddetli bir rüzgar esmiþ ve bir müddet sonra arkasý kesilmiþti. Çok geçmeden ikinci bir rüzgar ve bunun ardýndan da üçüncü bir rüzgar estikten sonra ortalýk durulmuþtu. Meðer birinci rüzgarla birlikte Cibril-i Emin, ikinci rüzgarla Mikail ve üçüncü rüzgarla da Ýsrafil (aleyhimüsselam) gelmiþlerdi ve beraberlerinde bulunan biner adet melekle mii'minleri takviye ediyorlardý. Demek ki, Rabbi razý edecek keyfiyeti elde edip O'nun adýný bayraklaþtýrma adýna yerdekiler kendilerine düþeni kusursuz yerine getirip yapýnca, sema ehli de buna kayýtsýz kalmýyor ve hayýr müdavimlerinin yardýmýna koþuyordu. Mikail ve beraberindeki bin melek, Efendimiz'in sað tarafýna, Ýsrafil'le birlikte olan diðer bin melek de sol tarafýna geçip saf tutacaklardý. Kendilerine mahsus bir görüntü arz ediyorlardý; yeþil, sarý ve kýrmýzý sarýklarýný baþlarýna sarmýþ, bir ucunu da bellerinden aþaðýya doðru sarkýtmýþlardý. Atlarýnýn alnýnda, yünden bir niþane bulunuyordu. 36
Büyük ve beyaz sancak, Muhacirler adýna Mus'ab Ýbn Umeyr'e verilmiþti. Bunun yanýnda, Ensar'ý temsilen iki tane daha sancak vardý; Hazrec'in sancaðýný Hubôb Ýbn Miuýzir ve Evs'in sancaðýný
36 o gün Bedir'e katýlan meleklerin sima ve giysileriyle ilgili farklý rivayetler bulunmaktadýr. Sarýklarýn renkleri daha çok kýrmýzý, siyah, sarý ve beyazdýr. Belli baþlý insanlarýn þekline büriinüp de gelen meleklerin giysi farklýlýðý, muhtemelen o insanlarýn giydiði giysileri taþýyor olmalarýndandý. Mesela Cibril-i Emin, Zübeyr Ýbn Avvam suretinde gelmiþti ve o da, baþýnda sarý bir sarýkla savaþýyordu. Bkz. Salihi, Sübülü1-Hüdii ve'r-Reþad, 4/43, 44
da Sa'd Ýbn Muôz taþýmaktaydý.s? Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Muhacirlerin parolasýný 'Ya Beni Abdirrahmôn', Hazrecinkini 'Ya Beni Abdillah' ve Evs'in parolasýný da 'Ya Beni Vbeydillah' olarak tayin etmiþti. Genelde herkesin kullandýðý parola ise, 'Ya Mensur. Öldür!,38 þeklindeydi.