Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Sa’d Bin Ebi Vakkas (r.a.) By: Halis_52 Date: 28 Nisan 2011, 16:10:24
     Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.)

ALLAH’ým Sa’d’ýn duasýný kabul buyur.
Hadis-i þerif

   Hayatýnda iken Cennetle müjdelenen on Sahabiden birisi de Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas’dýr (r.a.). Hz. Ebü Bekir vasýtasýyla Müslüman oldu. Müslümanlarýn yedincisiydi. 0 sýrada 719 yaþýnda cevval bir delikanlýydý. Anne tarafýndan Pey¬gamberimizin (a.s.m.) akrabasý oluyordu. Peygamberimiz, “Ýþte benim dayým Sa’d, böyle bir dayýsý olan var mý?” diyerek ona iltifatta bulunurdu.

   Hz. Sa’d Ýslama bütün kalbiyle inanmýþ, emirlerine canla baþla sarýlmýþtý. Tam bir iman eri ve bir Islam fedaisiydi. Fakat onun Miislüman olmasý, namaz kýlmasý, Peygamberimize gönül verip onun sevgisini her þeyden üstün tutmasý, ona baðlýlýðý annesini rahatsýz etti. Oðlunu karþýsýna aldý. Dininden vaz geçme¬sini istedi. Fakat ikna edemeyince baþka bir çareye baþ vurdu. Hz. Sa’d’ý en za¬yýf noktadan yakaladý.
“ALLAH’ýn, hýsým ve akraba ile ilgilenmeyi, anne ve babaya karþý iyi davran¬mayý emrettiðini söyleyen sen deðil misin?” dedi.

   Hz. Sa’d, “Evet, ALLAH biz Müslümanlara bunu emrediyor” cevabýný verdi.
Annesi bu cevap karþýsýnda ümitlendi. Evde bulunan bir putun yanýna vardý. Okþayýp sevmeye baþladý. Sonra da putlar adýna yemin ederek, “Sa’d, sen Mu¬hammed’in getirdiklerini inkar etmedikçe, ben ne birþey yerim, ne de içerim” dedi. Sonra da putun arkasýna geçip oturdu. Ne yemek yedi, ne de birþey içti. Bu hal birkaç gün devam etti.

Hz. Sa’d annesine karþý son derece baðlýydý. Saygýda kusur etmezdi. Zaten annesi de bunu bildiði için böyle bir bahaneye yönelmiþti. Böylece oðlunu Ýsla¬miyetten vaz geçireceðini ümit ediyordu. Fakat umduðunu bulamadý. Tam ak¬siyle karþýlaþtý. Birkaç gün sonra ondan þu kararlý cevabý aldý:
“Vallahi anne iyi bil ki, yüz tane canýn olsa, birer birer çýksa ben yine dinim¬den dönmem. Artýk sen bilirsin. Ýster ye, ister yeme.

   Hz. Sa’d’ýn bu kararlý tutumu karþýsýnda çaresiz kalan miiþrik kadýn açlýk gre¬vinden yaz geçti.’
Bu hadise üzerine ALLAH’a isyan hususunda, anne baba da olsa kula itaat edil¬neyeceðini açýklayan Ankebüt Süresinin 8. ayet-i kerimesi nazil oldu:

   “Biz insana, anne ve babasýna güzel davranmasýný emrettik. Eðer onlar, ilaholduðuna dair hiçbir delil bulunmayan birþeyi Bana ortak koþman için seni zor¬ayacak olurlarsa onlara itaat etme. Dönüþünüz Banadýr; yaptýldarýnýzý o zaman ben size haber vereceðim.”

   Bu hadisenin üzerinden çok geçmedi. Hz. Sa’d’ýn kardeþi Amir de Müslüman oldu. Böylece Sa’d’ýn annesinin “derdi” bir iken iki olmuþtu. Ayný usulü Amir Çin de uyguladý. Ýslamiyetten yaz geçinceye kadar aðaç altýnda gölgelenmeme¬ye, birþey yiyip içmemeye yemin etti. Fakat yine bir netice alamadý.

   Hz. Sa’d’ýn karþýsýnda olan sadece annesi deðildi. Bütün müþriklerdi. 0 sýrada Mekke müþrikleri sayýlan çok az olan Müslümanlara iþkence ediyorlar, çeþ¬itli hakarette bulunuyorlardý. Öyle ki, rahatça ibadet etmelerine dahi müsaade etmiyorlardý. Bu sebeple Hz. Sa’d, Said bin Zeyd (r.a.), Habbab bin Eret (r.a.) ve Ammar bin Yasir ile (r.a.) ibadetlerini yapabilmek için Ebü Lüb Vadisine gittiler. Abdest alýp namaz kýlmaya baþladýklarý bir sýrada müþriklerden bir grup onlarý gördü ve yanlarýna geldi. Onlarla alay etmeye, yaptýklan ibadetin manasýz olduðunu söylemeye baþladýlar. Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.) daha fazla dayana¬nadý. Eline geçirdiði bir deve kemiði ile onlarý uzaklaþtýrmaya çalýþtý. Birinin kafasýný kanattý. Diðer Sahabiler de harekete geçince müþrikler kaçýþmaya baþ¬adý. Böylece Hz. Sa’d, ALLAH yolunda ilk kan akýtan Sahabi olma þerefini kazan¬an ALLAH yolunda ilk ok atma faziletinin de sahibi olan Hz. Sa’d, ayný zamanda islamýn kahraman bir mücahidiydi. ALLAH yolunda savaþmaya can atýyordu. Be¬dir Savaþýnda müþriklere kan kusturdu. Uhud Savaþýnýn en tehlikeli zamanýnda Peygamberimizin etrafýnda etten bir sur ören Sahabilerden birisi de oydu. Pey¬gamberimiz, Hz. Sa’d’ýn düþmana karþý verdiði cansiperane mücadele karþýsýn¬a elindeki oklan ona veriyor, bir yandan da, “At Sa’d, at! Annem babam sana feda olsun” buyurarak ona iltifatta bulunuyordu.3 Peygamberimiz daha önce bu özleri hiç kimseye söylememiþti.
   
   Resulullah (a.s.m.) ayný gün onun için, “ALLAH’ým, onun attýðýný isabet ettir. duasýný da kabul buyur” diye dua etti.

   Peygamberimizle birlikte bütün savaþlara katýlan Hz. Sa’d, Veda Haccý için ýlekke’ye gitmiþti. Orada hastalanýp yataða düþtü. Resulullah (a.s.m.) bu müm¬taz Sahabiyi ziyaret etti. Hz. Sa’d, “Ya Resulallah, gördüðünüz gibi hastalýðým aðýrlaþtý. Benim çok servetim var. Kýzýmdan baþka da mirasçým yok. Serveti¬mm tamamýný vasiyet edeyim mi?” dedi.

   Peygamberimiz buna müsaade etmedi. Ancak üçte birini vasiyet etmesine razý oldu. Sonra da þöyle buyurdu: “Uçte biri olur. 0 da az sayýlmaz. Senin ma¬lindan verdiðin sadakadýr. Ama çoluk çocuðuna verdiðin þey de sadakadýr. Ha¬nýmýnýn senin malýndan yediði miktar da sadakadýr. Þüphesiz ki aileni hayýrla býrakman, onlarý baþkalarýna el açarken býrakmandan daha iyidir.”

   Bu konuþmadan sonra Hz. Sa’d, “ya Resulallah, siz Medine’ye döneceksiniz de, ben burada ölüp sizden geriye mi kalacaðým?” diye üzüntüsünü bildirdi. Peygamberimiz onun bu hassasiyetinden müteessir oldu. Uzülmemesini, ileri¬de Ýslamiyete büyük hizmetlerde bulunacaðýný, birçok kavimlerin kendisi vasý¬tasýyla Ýslamla müþerref olacaðýný müjdeledi. Sonra da þöyle dua etti:

   “Ya Rab, Sa’d’a þifa ver, ya Rab, Sa’d’a þifa ver. ya Rab, Ashabýmýn Mek¬ke’den Medine’ye dönüþünü tamamla.”
Gerçekten de Hz. Sa’d o aðýr hastalýktan kurtuldu. Hz. Ömer zamanýnda ordu kumandanlýðýna tayin edildi. Pek çok fetihlerde bulundu. Bir çok insanýn Müs¬lüman olmasýnda büyük hizmetleri oldu.
Hz. Sa’d, ALLAH’ýn rýzasýna ermiþ ve onun has kullan arasýnda bulunma mev¬kime kavuþmuþ bahtiyarlardandý. Bir defasýnda Peygamberimiz (a.s.m.) mes¬cidde otururken, “ALLAH’ým, bu kapýdan Senin onu, onun da Seni sevdiði biri içe¬ri girsin” diye dua etmiþti. Çok geçmeden içeriye Hz. Sa’d girdi.6 Bu müjdeli ha¬ber o yüce Sahabi için dünyalardan üstün bir mahiyet taþýyordu.
Sa’d (r.a.) Resulullahý candan sever, ona bir zarar gelmemesi için elinden ge¬len gayreti gösterirdi. Hicretin ilk günleriydi. Medine’deki Yahudiler Peygam¬berimizin hayatýna kastedebilirlerdi. Böyle bir zamanda Hz. Sa’d kýlýcýný kuþa¬narak Resulullahýn huzuruna gitti. Bu halini gören Peygamberimiz sordu:
“Neyin var ya Sa’d?”

   “Ya Resulallah, içime bir korku düþtü. Size bir zarar gelmesinden endiþe et¬tim. Bunun için sizi korumaya geldim.”
Peygamberimiz onun bu hareketinden memnun oldu. Kendisine duada bu¬lundu.7
Hz. Sa’d’ýn müþrik kardeþi Uhud Savaþýnda Peygamberimizin mübarek yü¬zü yaralanmýþtý. Hz. Sa’d buna çok kýzdý. “Utbe! Eðer elime düþersen, vallahi kanýný su gibi akýtýrým” diye baðýrdý.
Resulullahýn vefatýna kadar ona hizmette bulunan, onun yanýndan ayrýlmayan Hz. Sa’d, Peygamberimizin vefatýna çok üzüldü.

   Diðer Sahabiler gibi, Ýslamiyetin muhtaç gönüllere ulaþmasý hususunda üze¬rine düþeni fazlasýyla yerine getirdi.
   Hz. Sad, ordu sevk ve idaresini çok iyi bilen birisiydi. Onun bu liyakatýný bil¬iðinden Hz. Omer onu Ýran’ýn fethi için hazýrlanan ordunun baþýna kumandan olarak tayin etti. Ordu sefere çýkmadan önce de Hz. Sa’d’a þu nasihatta bulundu

   “Ey Sa’d! Resulullahýn dayýsý ve arkadaþý olman seni gururlandýrmasýn. Al¬Lh’ýn emrine uymaktan alýkoymasýn. ALLAH kötülüðü kötülükle deðil, iyilikle ðiderir. Ýnsanlarýn hepsi eþittir. ALLAH onlarýn Rabbidir, onlar da ALLAH’ýn kuludur. Ýnsanlar itaat ederek, Onun katýndaki nimetlere kavuþurlar. Aramýzdan ayrý¬lýncaya kadar Resulullahtan gördüklerini hatýrla. Onlarý yapmaya çalýþ. Çün¬ki kurtuluþ yolu ondadýr.“Vazifen zordur. Doðruluktan baþka hiçbir þey seni kurtaramaz. Kendini ve emrin altýnda bulunanlarý iyiliðe alýþtýr. Ýþe iyilikle baþla. Adet haline gelen her þeyin bir baþlangýcý vardýr. Dikkatli ol. Her hayrýn baþý sabýrdýr. Baþýna gelen bela ve musibetlere karþý sabrý elden býrakma. Sabýr sana ALLAH’tan korkmayý öðretir. ALLAH korkusu iki esasta toplanýr: Biri ALLAH’a itaat, diðeri günahlardan kaçýnma. Dünyanýn fani yüzüne ehemmiyet vermeyip ahireti arzu ederek Al¬i ra. itaat eden, gerçekten ALLAH’a itaat etmiþ olur. Kalbler hakikat hazineleri¬ir.”

   Hz. Sa’d, Hz. Omer’in bu kýynýetli nasihatlarýný dinledikten sonra harekete ðeçti. Yorucu bir yolculuktan sonra Iran topraklarýna girdiler. Hz. Sa’d Iranlýlarý barýþa ve Islama davet etmeden savaþmak istemiyordu. Bu maksatla Arap kabi¬lerinin reislerinden ve bazý ileri gelen Sahabilerden kurulmuþ bir heyet seçe¬rek Iran Þahýna gönderdi. O sýralar Sasanilerin baþþehri Medayin’di. Elçiler doðrudan Medayin’e gitti¬r. Halk onlarý gömýek için yollara dökülmüþtü. Murahhas heyettekilerin gö¬rnüþleri mütevazi idi. Yanlarýnda silah yoktu, atlarý da eðersizdi. Fakat simala¬rýnda Ýslamýn verdiði asalet ve heybet açýkça görülüyordu. Vakur bir eda, cesur bir tavýrla Iran topraklarýnda ilerliyorlar, atlarý Sasani topraklarýný çiðniyor¬du.

   Iran Þahý Yezdügerd atlarýn ayak sesini duydu. Patýrtýnýn ne olduðunu yanýn¬dakilere sordu. Müslümanlardan bir heyetin geldiðini söylediler.
Gösteriþe ve tantanaya çok ehemmiyet veren Þah, sarayýn heybetli ve þüþaalý manzaralara bürünmesini emretti. Kýsa zamanda her taraf göz kamaþtýrýcý bir hale getirildi. Hazýrlýk merasimi bittikten sonra Ýslam heyeti kabul edildi.

   Heyet, gösteriþ ve debdebeye aldanýþ etmeden sýrtlarýnda geniþ cübbeleri, baþlarýnda sarýklarý, ellerinde kýrbaçlarý ve ayaklarýnda çizmeleriyle saraya gir¬diler. Müslümanlarý böyle sade bir kýyafet içerisinde gören Yezdügerd þaþýrdý. Müslümanlarýn sert tavýrlarý, celalli hareketleri Þahý iyice þaþkýna çevirdi.
Ýranlýlar her hareketten bir mana çýkarýrlardý. Her þeyde uður veya uðursuz¬luk ararlardý. Yezdügerd heyete birkaç sual sordu.

   “Elbise kumaþýna Arapça ne denir?” Heyetten “bürd” cevabýný aldý. Þah keli¬meyi duyar duymaz “Çehan bürd” dedi. Bu kelimeden Müslümanlarýn bütün ci¬hani fethedecekleri manasýný çýkardý.
Yezdügerd Müslümanlara ellerindeki kýrbacý göstererek “Buna Arapça ne denir?” diye sordu. “Sevt” cevabýný aldý. Yezdügerd bundan da deðiþik bir mana çýkardý. “Sevti,” “süht” anladý. “Pars süht” kelimelerini söyledi. Bu cümle “Iran’a ateþ saldýlar” manasýndaydý.

   Þahin etrafýndakiler bu çirkin tevillerden ve uðursuz manalardan sýkýlmýþlar¬dý. Fakat itiraz edebilecek cesareti de kendilerinde bulamýyorlardý.

   Yezdügerd daha sonra heyete geliþ sebeplerini sordu. Heyet baþkaný Nüman bin Mukarrin.(r.a.) önce Ýslamýn esaslarýný güzel bir þekilde anlattý. Sonra da, “Ýslami kabul etmediðiniz takdirde iki teklifimiz var: Ya cizye verirsiniz, ya da savaþa razý olursunuz!”
Barýþa ve Islami kabul etmeye yanaþmayan Yezdügerd üstten konuþuyor, kendi haþmet ve büyüklüðüne toz kondurmuyordu:

   “Bütün milletlerin en fakiri ve periþaný olduðunuzu ne çabuk unuttunuz? Kendi aranýzda isyan çýkardýðýnýz zaman, size komþu olan valilerimizi gönde¬rir, sizi itaatkar duruma getirirdik. Hangi düþünceyle bize bu teklifi getirdi¬niz?”

   Heyet Þahýn bu gururlu sözlerini gayet sakin bir þekilde dinledi. Sonra Mugi¬re bin Zerare ileri atýldý. Arkadaþlarýný göstererek þu veciz konuþmayý yaptý:

   “Bu heyetin hepsi birer kabile reisidir. Onlar gereken sözleri söylediler. Fa¬t söylenmesi icap ettiði halde söylenmeyen bazý þeyler var. Ben onlarý ifade eceðim. Bizim eskiden fakir olduðumuz, yanlýþ yolda bulunduðumuz doðrudur. Biz birbirimizle mücadele ederdik. Kýz çocuklarýmýzý diri diri topraða göm¬erdik. Nihayet Cenab-ý Hak bize bir peygamber gönderdi. Önce ona itiraz ettik:, reddettik, isyan ettik. Sonuçta o muzaffer oldu. Peygamberimiz ne yapsa ALLAH’ýn emrine uygun yapardý. Bize bu dini dünyaya tanýtmamýzý o emretti. iman edenlere kardeþ muamelesi yapmamýzý söyledi. Reddedenlere þayet ciz¬vermeye razý olurlarsa ehl-i zimmet nazarýyla bakmamýzý tavsiye etti. Bu iki tekliften birisini kabul etmeyenlere karþý artýk aramýzdaki hakem, kýlýçtýr.”

   Bu sözler Yezdügerd’i çileden çýkardý. “Elçileri öldürmeye cevaz olsaydý, hiçbiriniz kýlýçtan yakasýný kurtaramazdý” diye söylendi. Sonra da toprak dolu bir sepet istedi. Sepet getirildiðinde heyet içerisinde en itibarlý kimseyi sordu. Asým bin Amr’ý gösterdiler. Saray erkaný, toprak dolu sepeti bir hakaret alameti yaparak Asým’ýn baþýna koydular. Asým oradan dönüþte hadiseyi Sa’d bin Ebi akkas’a (r.a.) anlattý. sonra da bu hareketi þöyle yorumladý:

   “Ya Sa’d, zaferimizi tebrik ederim. Düþman topraklarýný bize teslim etti.” Hz. Sa’d, Islama göre savaþtan önce yapýlmasý gerekeni yapmýþ, düþmaný üç þeyden birini seçmeye davet etmiþti. Maðrur Þah, bu üç þýktan savaþý tercih etm¬iþti. Artýk Þaha haddini bildirmek gerekiyordu. Hemen kumandanlan topladý onlarla istiþarede bulundu. Savaþ taktiklerini müzakere etti. Daha sonra hafýzla¬ra cihadla ilgili bir süre olan Enfal Süresini okumalarýný emretti.

   Bülbül sesli hafýzlar emri yerine getirdiler. Bir yandan kendileri okuyor, bir uýdan da mücahidlere öðretiyorlardý. Karargahta manevi bir hava teþekkül et¬iþti. Mücahidler bir an önce cihad meydanýna atýlmak, maðrur Iran ordusunu zir ü zeber etmek için sabýrsýzlanýyorlardý.
Beklenen an geldiðinde Hz. Sa’d mücahidlere hitaben bir konuþma yaptý. Al¬h’a hamd ve senadan sonra sözlerine þöyle devam etti:

   “Siz dünyada zühd ve takva ile çalýþýr, a.hiret saadetini arzularsanýz, ALLAH si¬ze hem dünya, hem de ahiret saadetini lütfeder. Iyi biliniz ki, savaþ hiç kimseye :elini yaklaþtýrmaz. Sizler birlikte hareket ediniz. Daðýlýrsanýz, kendinizi az ve zayýf görürseniz maðlup olursunuz. Böylece ahiretinizi de tehlikeye atmýþ ursunuz. Öðle namazýný kýldýktan sonra ben üç defa tekbir alacaðým. Siz de benimle birlikte tekbir alýn. Ben dördüncü tekbiri aldýðýmda, ‘La havle yel kuvvete illa billah’ diyerek hücuma geçiniz. “

   Biraz sonra iki ordu karþý karþýya geldi. Mücahidler “ALLAH ALLAH” nidalarýyla yýldýrým gibi taarruza geçtiler. Kahramanca çarpýþtýlar. Bu arada birçoklarý arzu ettikleri þehadet mertebesine kavuþtular. Savaþ Müslümanlarýn galibiyetiyle neticelendi. Bu savaþ tarihe “Kadisiye Zaferi” olarak geçti. Müslümanlar bun dan sonra üst üste büyük zaferler kazandýlar. Medayin þehrini fethettiler. Ýran Þahýnýn zengin hazinelerini ele geçirdiler.

   Hz. Sa’d vakit geçirmeden Hz. Ömer’e durumu bildirdi. Ele geçirdiði hazine yi gönderdi. Bundan sonra nasýl hareket etmesi gerektiði hususunda Medayin’de emilerini beklediðini bildirdi. Fakat Medayin’in havasý mücahidlere iyi gelmedi. Birçoðu hastalandý. Hz. Sa’d bunu da acil olarak Halifeye bildirdi.
   Hz. Ömer Müslümanlarýn bu muvaffakiyetine çok sevindi. Hele Hz. Sa’d’ýn Iran Þahýnýn zengin hazinesini vakit geçirmeden Medine’ye göndermesini takdir etti. Hz. Sa’d’a bir mektup yazarak bundan sonraki hareket tarzýný bildirdi Kendisine yeni bir þehir inþa etmesini emretti. Hz. Sa’d emri alýr almaz kýsa zamanda “Küfe” þehrini imar etti. Hz. Ömer, baþarýsýna bir mükafat olarak Hz Sa’d’ý Küfe’ye vali tayin etti. Hz. Sa’d iyi bir idareciydi. Kýsa zamanda Küfelilere kendisini sevdirdi.

   Hz. Sa’d, Uhud Savaþýnda Peygamberimizin duasýna mazhar olduðu içi duasý kabul edilen birisiydi. Bu sebeple halk onun bedduasýna uðramaktan saknýyordu. Fakat her nasýlsa kendini bilmez birisi Hz. Sa’d’a iftira etti. Onun mal daðýtýmýnda adaletli davranmadýðýný, askerin baþýna geçip savaþmadýðýný söyledi. Bu iftira Hz. Ömer’in kulaðýna kadar gitti. Meseleyi tetkik ettirdi. Sonunda bunun bir iftira Olduðu açýða çýktý. Fakat bu durum Cennetle müjdelenen bu büyük Sahabinin aðýrýna gitti. Ellerini dergah-ý Ýlahiyeye kaldýrdý. “Ey ALLAH’ýn bu kulun yalan söylüyorsa, ömrünü uzat, fakirliðini artýr, sýkýntýlara uðrat” diye beddua etti. Hadisenin üzerinden fazla bir zaman geçmeden, bedduaya uðrayan adam herkesin gülüp eðlendiði bir duruma düþtü. Gözü kör oldu. Sýkýntýla:maruz kaldý. Böylece herkes Hz. Sa’d’ýn suçsuz olduðuna inandý.

   Hz. Sa’d hilafet makamýna liyakatý olan bir Sahabiydi. Hz. Osman’ýn þeh edilmesinden sonra bir çok kimse kendisini halife seçnýek istediklerini söyled ler. Fakat Hz. Sa’d bu tekliflere iltifat etmedi. Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasýnda geçen hadiselerde tarafsýz kalmayý tercih etti. Niçin bir tarafý tutmadýðýrn soralara, kafhi mü’minden ayýrd eden bir kýlýç getirmedikçe tarafsýz kalmaya devam ieceðini söyledi.

   Hz. Sa’d, ALLAH’ýn takdir ettiði her þeyin görünüþte çirkin de olsa netice itibari¬yle güzel olduðuna inanýrdý. Kadere teslim olmuþtu. Hayatýnýn sonuna doðru gözleri görmez olmuþtu. Ziyaretine gelen biri, “Sen duasý kabul edilen birisin. kendin için de dua etsen ve gözlerin açýlsa olmaz mý?” diye sordu.
   Hz. Sa’d teslimiyet içerisinde þu cevabý verdi: “Oðlum, Cenab-ý Hakkýn be¬nim hakkýmdaki takdiri gözlerimin görmesinden daha iyidir.”

   Sa’d (r.a.) bütün güzel vasýflarý þahsýnda toplamýþ mümtaz bir insandý. Ya¬ýnda hiç kimsenin çekiþtirilmesine razý olmazdý. Hemen o þahsý sustururdu. birgün Hz. Halid ile aralarýnda bir tartýþma olmuþtu. Ziyaretine gelen kiþi, Hz. Halid’in aleyhinde konuþmaya baþladý. Bu durum Hz. Sa’d’ý rahatsýz etti. “0 ka¬ar ileri gitme. Onunla aramýzda olan hadise yollarýmýzý ayýrmaz. Onun hakkýn¬a senin söylediklerini tasdik etmemi gerektirmez” diyerek tepki gösterdi.

   Birçok hadisin bize kadar gelmesinde büyük emeði olan Hz. Sa’d, 270 hadis rivayet etti. Bunlardan birisi mealen þöyledir:

   “Mü’minin haline hayret ediyorum. Bir iyilikle karþýlaþsa ALLAH’a hamd ve þükreder. Bir musibetle karþýlaþtýðýnda da hamd ve sabreder. Böylece her iþinde sevap kazanýr. Hatta hanýmýnýn aðzýna koyduðu lokmadan dahi sevaba erer.

   Hicretin 55. yýlýnda Hakkýn rahmetine kavuþan Hz. Sa’d, vasiyeti üzerine Bedir Savaþýnda giydiði gömlek ile kefenlendi. Onun vefatý bütün Müslüman-n büyük bir üzüntüye sevk etti.
ALLAH ondan razý olsun.









radyobeyan