Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Abdullah bin Revaha (r.a.) By: Halis_52 Date: 28 Nisan 2011, 11:25:36
Abdullah bin Revaha (r.a.)

Ey Revaha’nýn oðlu, ALLAH seni iyilikle en güzel þekilde sabit ve devamlý kýlsýn.
Hadis-i þerif

Peygamberimiz henüz Medine’ye hicret etmemiþti. Ama Ýsýamiyet Medine’de hýzla yayýlýyordu. Resulullah Mus’ab bin Umeyr’i (r.a) Medine’de Ýslam nurunu yaymak ve Müslüman olanlara Ýslami öðretmek için vazifelendirmiþti. Cenab-ý Hakkýn yardýmýyla bu vazifeyi güzel bir þekilde ifa eden Hz. Mus’ab, bir hac mevsiminde ikisi kadýn olmak üzere 75 Müslümanla Peygamberimizi ziyaret etmek maksadýyla Mekke’ye geldi. Ýþte bu 75 kiþiden birisi de Abdullah bin revaha’dýr (r.a.).

Peygamberimiz, Medineli Müslümanlarla Akabe mevkinde görüþtü. Arala¬ýnda çeþitli konuþmalar cereyan etti. Bir ara Hz. Ebü Heysem, “Ya Resulallah, bizimle Yahudiler arasýnda bir anlaþma ve sözleþme var. Biz bu hareketimizle o anlaþma ve sözleþmeye aykýrý hareket etmiþ oluyoruz. ALLAH seni muzaffer kýl¬dýktan sonra, Mekke’ye kavminin yanýna döner, bizi yalnýz býrakýrsan halimiz nice olur?” dedi. Peygamberimiz tebessüm etti ve þöyle buyurdu:

“Benim kaným sizin kanýnýzdýr. Siz kanýnýzý akýtýrsanýz, ben de kanýmý akýtý¬rým. Zimmetim zimmetiniz, hürmetim hürmetinizdir. Ben sizdenim, siz de ben¬densiniz. Siz kiminle savaþýrsanýz, ben de onunla savaþýrým. Siz kiminle barýþýr¬sanýz, ben de onunla barýþýrým.”
Konuþmalar bir hayli uzamýþtý. Hz. Abdullah, Peygamberimizin üzülmesini istemiyordu. Resulullah Mekkeli müþriklerin iþkencelerinden kurtulmak ve Medine’yi teþrif etmek istiyordu. Sözü uzatmanýn rnanasý var mýydý? Bir an evvel, “Yanýmýza gel, ya Resulallah! Bütün þartlarýný kabul ediyoruz” diyerek o yüce Resulü hoþnut etmek gerekmez miydi? Hz Abdullah, bu arzusunu açýða vurmakta gecikmedi. Ebu Heysem’e þöyle dedi:
“Biz ALLAH’tan ve ALLAH’ýn Resulünden geleni kabul ettik. Ey Ebü Heysem! Sen bir tarafa çekil. Biz Resulullah’a biat edeceðiz.”

Bunun üzerine Medineli Müslümanlar teker teker Peygamber Efendimize biat etmeye baþladýlar. Abdullah bin Revaha biat ederken, “Ya Resulallah! Sana 12 Havarinin Ýsa’ya (a.s.) biat ettiði þekilde biat ediyorum” dedi.
Havarilerin Hz Ýsa’ya her zaman onunla birlikte hareket edeceklerini Kur’ran-ý Kerim þöyle anlatýr:

“Vakta ki, Ýsa, Yahudilerin inkarda ýsrarlarýný ve ihanetlerini hissedince, ‘ALLAH yoluna davette benim yardýmcýlarým kimdir?’ dedi. Havariler de, ‘Al¬lah’ýn dinine yardýmcýlar biziz’ dediler. ‘Biz ALLAH’a iman ettik. Sen de þahit ol ki, biz gerçekten Müslümanlarýz!’
“Ey Rabbimiz! Biz indirdiðin kitaba inandýk ve Peygambere uyduk. Sen de bizi, Senin birliðine ve Peygamberlerinin doðruluðuna þahitlik edenlerle beraber yaz” dediler.
Ýþte Abdullah bin Revaha Havarilerin Hz. Ýsa’ya (a.s.) biat ettikleri gibi btat etmekle, müþriklere karþý malýyla, canýyla ALLAH’ýn Resulüne yardýmcý olacaðýný, onu koruyacaðýný anlatmak istedi.

Abdullah bin Revaha Medine’de Ýslamýn yayýlmasý hususunda büyük hiz¬metlerde bulundu. 0 putlardan aþýrý derecede nefret eder, insanlarýn cansýz aðaç ve taþ parçalarýna tapmalarýna hiçbir mana veremezdi. Onlarý bu sapýk¬lýklarýndan kurtarmak için de elinden gelen gayreti gösterirdi.

Hz. Ebü Derda henüz Ýslamla müþerref olmamýþtý. Bir putu vardý. Onu çok seviyordu. Abdullah bin Revaha, Ebu Derda’nýn putlardan yüz çevirip imanýn huzuruna kavuþmasýný çok arzuluyordu. Defalarca onu Ýslama davet ettiyse de istediði neticeyi alamamýþtý. Aralarýnda kan kardeþliðinden fazla bir samimiyet ve dostluk vardý. Ne yapýp etmeli, onu kurtarmalýydý. Bir gün onun evden çýktýðýný gördü. Baltasýný eline aldý, putun bulunduðu odaya gir¬di. “ALLAH’tan baþka tapýlan herþey batýldýr” mealinde bir þiir okuyarak putu param parça etti. Ebü Derda’nýn hanýmý gürültüyü duyup geldiðinde Hz. Ab¬dullah’ýn putu kýrdýðýný görünce, “Ey Revaha’nýn oðlu, sen ne yaptýn? Beni mahvettin” dedi. Abdullah bin Revaha hiç aldýrýþ etmeden putu kýrmaya de¬vam etti. Onu iyice parçaladýktan sonra da çekip gitti. Eve geldiðinde hanýmýnýn aðladýðýný gören Ebü Derda niçin aðladýðýný sordu. Kadýn, olup biten haber verdi. Ebü Derda ilk anda çok kýzdý. Sonra, “Putta bir hüner olsaydý kendisini savunur, korurdu” dedi. Hidayet meþ’alesi göðsünde yanmaya baþlamýþtý. Gidip Abdullah bin Revaha’yý buldu ve Müslüman oldu.

Abdullah bin Revaha Peygamberimizin mümtaz ve kahraman þairlerindendi. Müþriklerin küfür ve cehaletlerini yüzlerine vuran, onlarý his ve þuuru olmayan putlara tapmakla ayýplayan þiirleri, Resulullahý n takdirini kazanmýþtý. Peygam¬berimiz onu þöyle taltif etti:
“Varlýðým kudret elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki, onun sözleri, Kureyþ müþriklerine ok yaðdýrmaktan daha tesirlidir.”

O, þiirleriyle sadece müþrikleri kýnamakla kalmamýþ, Peygamberimizi met¬heden çok güzel þiirler de söylenýiþtir. Bu þiirlerinden birisi þu mealdir:
“Þafak söktüðü, tan yeri aðardýðý sýrada, ne mutlu bize ki, aramýzda Resulul¬lah bulunuyor ve Kur’an okuyor. Dalalet ve sapýklýktan sonra bize doðru yolu o göstermiþ, gönüllerimiz de ona tereddütsüz inanmýþtýr. O, ALLAH’tan her ne teb¬lið ettiyse vuku bulmuþtur. Müþrikler yataklarýnda uyurken, o yanýný döþeðin¬den uzaklaþtýrmýþ olarak gecelerdi.”

Peygamberimiz Abdullah bin Revaha’nýn bu þiiri üzerine, “Þüphesiz kardeþi¬miz batil söz söylemez” buyurarak hem Hz. Abdullah’ý takdir ediyor, hem de þi¬irdeki þaþmaz ölçüyü veriyordu. Þiir batýlý tasvir etmemeliydi.

“Þairlere ancak azgýnlar uyar” mealindeki ayet nazil olduðu zaman, Abdul¬lah bin Revaha, Hassan bir Sabit ve Ka’b bin Mülhik gibi kudretli þair Sahabiler mahzun bir þekilde Resulullahýn huzuruna vardýlar ve “Ya Resulallah! Cenab-ý Hak bu ayetleri indirirken elbette bizim de þair olduðumuzu biliyordu” dediler.

Peygamber Efendimiz, “Siz azgýnlarýn kendilerine uyacaðý þairler deðilsi¬niz” dedi ve “Ancak inanýp salih amel iþleyenler, ALLAH’ý çok zikredenler ve hak¬sýzlýða uðradýklarýnda haklarýný alanlar bunun dýþýndadýr” mealindeki ayeti okuyarak, “Ýþte siz bunlardansýnýz” buyurdu. Onlar da sevinerek oradan ayrýldý¬lar.
Abdullah bin Revaha Peygamberimizin bütün emirlerini hiç tereddüt etme¬den hemen yerine getiren bir Sahabiydi. Bu onun en belli vasýflanndan biriydi. Bunu için de teslimiyette müstesna bir yere ulaþmýþtý. Çünkü gönül verdiði in¬san ALLAH’ýn Resulü idi, her emrinde bir hikmet, her hareketinde büyük manalar vardý.

Bir gün Peygamber Efendimizin huzuruna geliyordu. Resulullah da o esnada mescidde hutbe irad ediyordu. Abdullah bin Revaha mescide yaklaþmýþ, fakat içeri girmemiþti. Peygamberimizin cemaate, “Oturun” dediðini iþitti. Bu emri duyar duymaz hemen bulunduðu yere çöküverdi. Peygamberimiz hutbesini bitirinceye kadar bekledi. Ashab, Peygamber Efendimize, “ya Resulallah, Ab¬dullah bin Revaha’nýn nerede oturduðunu görüyor musunuz? Sizin cemaate, ‘Oturun’ diye emrettiðinizi iþitince, hemen olduðu yere oturdu!” dediler. Pey¬gamber Efendimiz, Abdullah’ýn teslimiyetini ve itaatini gösteren bu hareketin¬den çok memnun oldu ve “ALLAH, senin Kendisine ve Peygamberine olan itaatýný arttýrsýn” diye dua etti.

Hz. Abdullah müsait bulduðu her fýrsatta insanlara hakký ve hakikati anlat¬maya gayret eder. Resulullahtan duyup öðrendiklerini çevresine ulaþtýnr, onla¬rýn iman ve Kur’an hakikatlerinden istifade etmelerine çalýþýrdý.
Bir gün Medine’de birkaç kiþiyle oturmuþ, onlarla tatlý tatlý sohbet ediyordu. Etrafindakiler de kendisini can kulaðýyla dinliyordu. Orada adeta bir irfan ve muhabbet sofrasý kurulmuþtu. Sahabilerinin bu mesut anlarýný gören Peygam¬berimiz yanlarýna geldi ve onlara þöyle iltifatta bulundu:

“Siz o kimselersiniz ki, Cenab-ý Hak yanýnýzda oturmamý emir buyurmuþ¬tur.’ Sonra da, “Sabah akþam Rablerinin rýzasýný dileyerek Ona yalvaranlarla oturmaya sabret” mealindeki ayet-i kerimeyi okudu ve þöyle buyurdu: “Þunu bilin ki, siz burada kaç kiþi iseniz, sizin sayýnýz kadar melekler de yanýnýzda otu¬ruyorlar. Siz ALLAH’ý tesbih ve tenzih ettiðiniz zanhan onlar da size katýlýr, siz Al¬lah’a hamd ettiðiniz zaman onlar da hamd ederler. Siz tekbir getirdiðiniz zaman onlar da getirirler.”

Abdullah bin Revaha takva ehli bir zattý. Ýbadete çok düþkün, sünnete çok baðlý, ALLAH’tan çok korkan bir Sahabiydi. Eve girerken ve evden çýkarken iki rekat namaz kýlardý. Hanýmý, onun bu namazý hiç ihmal etmediðini rivayet eder. Ayrýca, sýcaðýn þiddetinden insanýn gölge yapmak için elini baþýna koy¬mak zorunda kaldýðý günlerde çýkýlan seferlerde dahi oruçlu bulunurdu. Bir se¬fer esnasýnda Resulullahtan baþka sadece onun oruçlu bulunduðu rivayet edilir
.
Abdullah bin Revaha, Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber savaþlarýna katýlmýþ, Hudeybiye ve Umre seferinde bulunmuþtu. Hayber Savaþýndan önce Hayber Yahudilerinin tutum ve davranýþlarýný öðrenmek üzere gönderilmiþ, daha sonra da otuz kiþilik bir heyetin baþýnda Hayber lideri Useyr bin Pazim’le görüþmek üzere vazifelendirilmiþti.’

Hayber fethedildikten sonra, Peygamberimiz, Hayber Yahudilerinin mah¬sulleri hususunda tahminde bulunmak üzere Abdullah bin Revaha’yý vazifelen¬dirmiþti. Hayber Yahudileri, mahsullerinin yarýsýný vermek þartýyla yerlerinde býrakýlmýþlardý. Yahudiler, karýlarýnýn zinet takýmlarýný toplayarak Abdullah bin Revaha’ya vermek istediler. Karþýlýðýnda da ondan mahsulü eksik tahmin et¬nesini þart koþtular. Bu teklif karþýsýnda son derece kýzan Abdullah bin Revaha þöyle dedi:

“Ey Yahudi cemaati! Vallahi siz bana göre ALLAH’ýn yaratýklarýndan en sevim¬sizi ve en iðrencisiniz. Sizin bana teklif ettiðiniz ücret bir rüþvettir. Rüþvet ise haramdýr. Biz onu aðzýmýza koymayýz.”’

Abdullah bin Revaha, bütün bunlara raðmen ameline güvenmez, ALLAH’ýn ga¬zabýndan emin olmazdý. “Sizden Cehenneme uðramayacak kimse yoktur” me¬alindeki ayet-i kerimeyi hatýrladýkça aðlar ve “Bilmiyorum. Ben Cehenneme uðradýktan sonra ondan kurtulacak mýyým, kurtulamayacak mýyým?” derdi.

Abdullah bin Revaha, son olarak hicretin 8. senesinde vuku bulan Mute Sa¬vaþýna katýldý. Peygamberimiz Haris bin Umeyr’i (r.a.) bir mektupla Rum kay¬serine göndermiþti. Haris bin Umeyr, Þam valilerinden Þurahbil bin Amr tara¬fýndan þehit edildi. Umeyr’in þehit edilmesi, Peygamberimizin çok aðrýna gitti. Hlemen üç bin kiþilik bir ordu hazýrladý. Orduya Zeyd bin Harise’yi kumandan tayin etti. Þayet Zeyd þehit olursa, Ca’fer bin Ebi Talib kumandayý ele alacak, o da þehit olursa orduya Abdullah bin Revaha kumanda edecekti.
Hazýrlanan ordu Resulullah tarafýndan uðurlandý. Mücahitler Müslümanlarla vedalaþtýlar. Seniyetü’l Veda denilen mevkie gelinmiþti. Vedalaþma esnasýnda, Abdullah bir Revaha aðlamaya baþladý. Kendisine niçin aðladýðý sorulduðunda þu cevabý verdi:

“Vallahi ben ne dünya sevgisinden dolayý, ne de sizleri özleyeceðim diye að¬ýyorum. Beni aðlatan þey, Resulullahtan iþittiðim, ‘Ýçinizden Cehenneme uðramayacak yoktur! Bu, Rabbimin yapmayý üzerine vacib kýldýðý bir gerçektir, ayetidir. Cehenneme uðradýktan sonra, oradan nasýl geri döneceðimi bilmiyo¬rum. Ben, Rahman olan ALLAH’tan kanlarý fýþkýrtýp köpürten bir kýlýç darbesiyle, yahut ciðer ve baðýrsaklarý kasýp kavuran bir kargý saplamasýyla þehid olmak ist¬erim ki, kabrime uðrayanlar ‘ALLAH bu savaþçýya doðru yolu göstermiþ, o da doðru yolu bulmuþtur’ desinler.”

Ordu yola çýkmak için hazýrlandýðý sýrada, Abdullah bin Revaha Peygambe¬imizin huzuruna vardý. Onunla vedalaþtýktan sonra, “ALLAH, Müsa’ya olduðu gibi, sana olan ihsanlarýný da sabit ve devamlý kýlsýn. Yardým olunan ve zafere kavuþturulanlar gibi, sana da yardýmýný ihsan buyursun” dedi. Onun bu sözleri¬ýe karþýlýk Resulullah þu mukabelede bulundu:

“Ey Revaha’nýn oðlu! ALLAH seni de iyilikle en güzel þekilde sabit ve devamlý kýlsýn.”
Peygamberimiz mücahitlerle vedalaþýp Medine’ye dönerlerken, Abdullah bin Revaha onu þu beyitlerle selamladý: “Geride kalan, hurmalýkta kendisine ve¬da ettiðim zata, o en hayýrlý uðurlayýcýya, en hayýrlý dosta selam olsun!’

Þurahbil bin Amr, Müslümanlarýn kendisine doðru gelmekte olduðunu haber alýnca, pek çok asker topladý. Topladýðý askerlerin sayýsý yüz bini—baþka bir ii¬vayette iki yüz bini- aþkýndý. Ayný zamanda, orduda bol miktarda at ve silah bulunuyordu. Müslümanlar ise bundan mahrumdu. Mücahidler, Þurahbil’in ka¬labalýk ve silahlarla donatýlmýþ bir ordu hazýrladýðýný haber alýnca, durumu gö¬rüþmek üzere iki gece oturdular. Zeyd bin Harise (r.a.), mücahidlerin görüþleri¬ni sordu. Mücahidlerden bazýsý Rumlarla karþýlaþmaktan vazgeçip memleket¬lerine akýn yapmayý, bazýsý da durumu Resulullaha bildirerek yardým talebinde bulunmayý tavsiye ettiler. Abdullah bin Revaha susuyor, konuþmuyordu. Zeyd bin Harise’nin kendisine düþüncelerini sormasý üzerine þöyle konuþtu:

“Ey kavmim! Vallahi, sizin þimdi istememiþ olduðunuz þey, arzulayýp elde etmek için sefere çýktýðýnýz þehitliktir. Biz insanlarla ne sayýca, ne silahça, ne de at ve süvarice çokluk olduðumuz için deðil, ALLAH’ýn bizi þereflendirmiþ olduðu þu,din kuvvetiyle savaþýyoruz. Gidiniz! Savaþýnýz! Bunda muhakkak ki iki iyi¬likten biri, ya zafer, ya da þehitlik vardýr! Vallahi, Bedir Savaþýnda yanýmýzda iki at, Uhud Savaþý gününde de bir tek at bulunuyordu. Eðer bu seferinizde düþ¬mana galip gelmek kaderde varsa, zaten ALLAH’ýn ve Peygamberimizin bize vaa¬di de böyledir. ALLAH vaadinden vazgeçmez. Eðer kaderde þehitlik varsa, böyle¬ce cennetlerde kardeþlerimize kavuþmuþ oluruz.”
Abdullah bin Revaha’nýn bu konuþmasý, mücühidleri cesaretlendirdi. “Revaha’nýn oðlu doðru söylüyor” dediler ve yollarýna devam ettiler.
Abdullah bin Revaha, “Ben herhalde geriye ailemin yanýna dönmeyeceðim. Umarým ki þehit olacaðým” diyordu.

Nihayet iki ordu Mute’de karþýlaþtý ve birbirleriyle kýyasýya çarpýþmaya baþladýlar. Zeyd þehid oldu, sancaðý hemen Cafer aldý. Cafer þehid oldu. Sanca Abdullah bin Revaha aldý. Abdullah bin Revaha sancaðý eline alýnca, atýnýn üzerinde düþmana doðru ilerledi. Bunu yaparken, nefsini kendisine boyun eðdirmeye ve bazý tereddütlerini gidermeye çalýþýyordu:
“Ey nefsim! Ben seni kendime boyun eðdireceðim, diye yemin ettim. Sen bu¬na ya kendiliðinden razý olursun, ya da bunu sana zorla kabul ettiririm. Görüyo¬rum ki, sen Cennetten pek hoþlanmýyorsun. Yýllar uzayýp gittiði halde, sen hala tatmin olmamýþsýn. Ey nefsim! Sen þimdi öldürülmesen, ölmeyecek misin? Ýþte ölüm sana geldi çattý. Arzu etmediðin þey sana verilecektir. Eðer o iki kiþinin yaptýklarýný yapar, þehitliði tercih edersen, doðru bir iþ yapmýþ olursun. Eðer ge¬cikirsen bedbaht olursun.”

Abdullah bin Revaha böyle diyerek çarpýþýyordu. Bu sýrada parmaðý yaralandý. Yaralanan parmaðý kýlýç sallamasýna engel oluyordu. Atýndan yere indi, ya¬ralý parmaðýný ayaðýnýn altýna aldý ve “Sen sadece kanayan bir parmak deðil mi¬sin? Bu kazaya da ALLAH yanýnda uðramýþ bulunuyorsun” diyerek çekip kopardý. Nefsinin tereddüdünü hala giderememiþti. Son olarak þunlarý söyledi:

“Ey nefis! Þehit olmaktan seni çekindiren, sakýndýran, hangi þeylerdir? Eðer çekingenliðin hanýmýndan mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, o üç talakla bo¬þanmýþtýr. Kölelerinden mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, onlar azad edilmiþ¬tir. Yok eðer bakýmsýz, verimsiz hale gelmiþ bahçenden, bostanýndan ileri geli¬yorsa, o ALLAH ve Resulüne býrakýlmýþtýr.”
Bütün gücüyle savaþmaya baþlayan Abdullah bin Revaha, mýzrakla yaralan¬dý, yere yýkýldý. Çok geçmeden, kaldýrýldýðý yerde can verdi.
Cenab-ý Hak, zaman ve mekan mefhumlarýný ortadan kaldýrarak, Resulüne savaþ meydanýný gösterdi. Peygamberimiz de, kumandanlarýn þehit edildikleri¬ni, kendileri hakkýndaki haber Medine’ye gelmeden önce Müslümanlara haber verdi. Minbere çýkýp oturdu. Halk toplanýnca þöyle dedi:

“Onlar düþmanla karþýlaþtýlar. Zeyd þehid oldu. O þimdi Cennete girdi. Orada koþup duruyor. Sonra sancaðý Cafer aldý. O da þehid oldu. Þimdi o yakuttan iki kanadýyla duruyor. Cafer’den sonra sancaðý Abdullah bin Revaha aldý.”

Resulullah bir müddet sustu. Ensarýn benizleri deðiþti. Abdullah bin Reva¬ha’nýn bazý uygunsuz davranýþlar yaptýðýný sandýlar. Peygamberimiz, “Abdul¬lah bin Revaha, iki ayaðýný pekiþtirdi. Elinde sancak olduðu halde, düþmanlarla çarpýþtý ve þehid olarak öldürüldü. Ýtirazlý olarak Cennete girdi” buyurdu.

Abdullah bin Revaha’nýn Cennete itirazlý olarak giriþi Ensarýn aðýrýna gitti. Resulullaha onun itirazýnýn sebebini sordular. Resulullah, onlarýn sualine þöyle cevap verdi:

“Kendisi yaralandýðý zaman, düþmanla çarpýþmaktan çekindi. Sonra nefsini kýnadý, cesaretlendi ve þehit oldu. Cennete girdi. Onlar, Cennette altýndan tahtlar üzerinde bana gösterildi. Abdullah bin Revaha’nýn tahtýnýn arkadaþlarýnýn¬kinden alçak olduðunu gördüm. Sebebini sordum. ‘Abdullah çarpýþmaya giderken bazý tereddütler geçirmiþ, sonra da çarpýþmaya girmiþti.

ALLAH onlardan razý olsun.









radyobeyan