Adl ve Adalet By: meryem Date: 03 Nisan 2011, 15:02:18
ADL/ADALET
Ahlâk ve özellikle hukukun en temel kavramý adalettir. Adalet hukukun amacýdýr. Adaletin en genel tanýmý, haklýya hakkým, suçluya cezasýný vermek biçiminde yapýlabilir.
A-d-1 (adele) kökünden gelen adi (adalet) ve muadelet sözcükleri, eþitlik ve denklik anlamýný içkindir. Adi ve idi, birbirine yakýn sözcüklerdir. Ancak adi, düþünceyle kavrananlarda kullanýlýr, hükümler gibi; idl ise, duyularla kavrananlarda kullanýlýr; ölçülen, tartýlan ve sayýlan nesneler gibi. Adalet, eþitçe paylaþtýrma demektir.[452]
Adl sözcüðü, hepsi de denge ve denkleþtirme kavramlarýyla yakýndan ilgili olarak, dört anlamda kullanýlýr:
Adalet, fîdye, benzerlik/denklik ve karakter bütünlüðü, inceleyelim.[453]
1. Adalet/Kist:
Adalet kavramýný anlatmak üzere Kur'an'da iki sözcük kullanýlýr: Adl ve kist. Nitekim iki âyette, kist ve adl sözcükleri, dönüþümlü olarak kullanýlmýþtýr.[454] Yer yer hak sözcüðü de adalet anlamýndadýr. Daha çok denge kavramýný anlatmak için ise mizan sözcüðü kullanýlýr. Bu anlamda adaletin zýddý, cevr ve zulümdür (adalet x cevr, zulüm).[455]
a. Adalet Emri:
Kur'an, adil olmayý ve adaleti uygulamayý emretmiþtir:
"Doðrusu Allah adaleti, iyilik yapmayý ve yakýnlara bakmayý emreder. Hayasýzlýðý, fenalýðý ve haddi aþmayý yasaklar. Tutasýnýz diye size öðüt verir."[456]
Her Cuma namazýnda hutbelerin bitminde okunan bu âyetteki adl sözcüðü, karþýlýk vermede eþitlik olarak yorumlanmýþtýr. Buna göre, iyiliðe iyilikle, kötülüðe kötülükle karþýlýk verilir. Ýhsan ise, iyiliðe daha fazlasýyla, kötülüðe daha azýyla karþýlýk vermektir.[457]
Ayrýca, bu âyetteki adl sözcüðü, kelime-i tevhid olarak da yorumlanýr.[458]
Âyette yer alan "yakýnlar" (zi’l-kurbâ) sözcüðü, kiþinin kan veya evlilik baðýyla baðlý bulunduðu yakýnlarý anlamýna gelir. Ancak, ahlâki yönde kapsamlý bir teþvik belirten bu âyetin anlam örgüsü içinde geçtiði için, kiþinin bütün yakýnlarýný, ait olduðu "cemaatin bütün bireyleri"ni iþaret etmektedir.[459]
"De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzünüzü ona doðrultun. Dinde samimi olarak ona yalvarýn. Sizi yarattýðý gibi, yine ona döneceksiniz."[460]
Bu âyetteki "kist" sözcüðüne "doðru olan" anlamý da verilmiþtir.[461] Bir önceki âyette "fahþâ" (utanç verici iþ) sözcüðü geçer. Bu bakýmdan, "kist" sözcüðü buna aykýrý bir iþi anlatmak üzere kullanýlýr. Öyleyse, buradaki "kýst'ýn "doðru olan" biçiminde karþýlanmasý daha uygun görünüyor. "Her secde yerinde yüzünüzü ona doðrultun" cümlesi, "her türlü ibadet eyleminde, bütün varlýðýnýzý ortaya koyun" biçiminde daha uygun bir þekilde karþýlanabilir.[462]
Hz. Davud'un adaleti, "davacýlar temsili"yle, þöylece anlatýlýr:
"Sana davacýlarýn haberi geldi mi? Mabedin duvarýna týrmanýp Davud'un yanýna girmiþlerdi de onlardan ürk;müþtü. Þöyle demiþlerdi: Korkma. Birbirinin hakkýna tecavüz etmiþ iki davacýyýz. Aramýzda adaletli (hakça) hükmet. Ondan ayrýlma. Bizi doðru yola çýkar."[463]
Âyetin devamýnda davacýlarýn olayý sunuþu ve Hz. Davud'un karar veriþi anlatýlýr. Sonra da Hz. Davud'a, þöyle seslenilir:
"Ey Davud! Seni þüphesiz yeryüzünde hükümran kýldýk. Öyleyse insanlar arasýnda adaletli hüküm ver. Hevese uyma, yoksa seni Allah'ýn yolundan saptýrýr. Doðrusu, Allah'ýn yolundan sapanlara hesap gününü unutmalarýna karþýlýk çetin bir azap vardýr."[464]
Ehli kitabýn çekemezlik yüzünden bölündükleri dile getirildikten sonra, hevese uyulmamasý, adaletli hüküm verilmesi belirtilir:
"Bundan ötürü sen birliðe çaðýr ve emrolunduðun gibi dosdoðru ol. Onlarýn heveslerine uyma ve þöyle söyle: Allah'ýn indirdiði kitaba inandým. Aranýzda adaletli (hakka uygun) hüküm vermekle emrolundum. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbiniz. Bizim iþlediklerimiz bize, sizin iþledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranýzda tartýþýlacak bir þey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüþ onadýr."[465]
b. Adaleti Yayma Ve Engelleme:
"Dilsiz ile adaletli meseli", adaleti yayma ve engelleme durumlarýný ele alýr:
"Allah, iki adamý misal veriyor: Biri hiçbir þeye gücü yetmeyen bir dilsiz -ki efendisine yüktür, nereye gönderirse (herhangi bir iþe koþsa) bir hayýr çýkmaz-. Bu, doðru yolda olan adaleti emreden kimse ile bir olabilir mi?"[466]
Bu meselden önce, özgürlük ile kölelik yahut daha genel bir tanýmlamayla baðýmsýzlýk ile baðýmlýlýk arasmdaki karþýtlýk belirtilerek, sýnýrlý güce sahip varlýklar ile sýnýrsýz ve kavranmaz kudret sahibi Allah'ýn ayný olamayacaðý ortaya konur. Yukarýdaki meselde dilsizlik ve adaleti emretme karþýlaþtýrýlýr. Dilsizlik, yetersizliði ve ehliyetsizliði olduðu kadar, adaleti yayma görevini ihmali de gösterir. Bu meselin konusu, dilsizlik, yetersizlik ve ehliyetsizlik ile dürüstlük, adalet ve yeterlilik arasýndaki karþýtlýktýr. Adaleti emretme, sadece kendisi dürüst ve erdemli biri olmakla kalmayýp, ayný zamanda doðru yaþama tarzýný baþkalarýna emretme özelliðine, güç ve yetkisine sahip oluþu da içerir.[467]
Adaleti emredenleri öldürenler, acýklý bir sonla karþýlaþacaktýr.
"Allah'ýn âyetlerini inkâr (küfr) edenlere, haksýz yere peygamberleri öldürenlere ve insanlar içinden adaleti emredenleri öldürenlere, elem verici bir azabý müjdele. Onlar, dünya ve ahirette iþleri boþa çýkacak olanlardýr. Onlarýn hiç yardýmcýlarý yoktur."[468]
"Yarattýklarýmýzdan bir topluluk, hakký (doðru yolu) gösterir ve ona göre (adaletli) hükmeder."[469]
Bu âyette, genel bir atýf yapýlýr. Böylece ana yargý, bütün çaðlarý ve bütün toplumlarý, yani Allah'ýn mesajlarýný yürekten kabul edip, Allah'ýn mutlak hakikat olduðu inancý içinde, bu mesajlarýn ýþýðý altýnda yaþamaya çalýþan herkesi kucaklayacak kadar geniþ tutulmuþtur.[470]
"Musa'nýn milletinden, hakký gösteren (yehdûne bil hakký) ve ona göre (adaletli) hüküm veren (ve bihi ya'dilûn) bir topluluk vardý."[471]
Ýsrail oðullarýnýn dikbaþlý ve fesat peþinde koþan günahkârlarý yanýnda, dürüst olanlan da bulunuyordu. Bu âyet, yukandaki genel göndermenin, somut-tarihi örneðini gözler önüne seriyor.[472]
c. Adaletin Görünüþleri:
Adalet, hayatýn her alanýnda yansýma bulabilir. Kur'an, günlük hayatta adaletin en gerekli olduðu alanlardan örnekler verir.[473]
A) Sözde/Konuþmada Adalet:
Allah'ýn sözü, dosdoðru ve adaletlidir:
"Allah size kitabý açýk açýk indirmiþken, Allah'tan baþka bir hakem mi isteyeyim? Kendilerine kitap verdiklerimiz, onun gerçekten rableri katýndan indirilmiþ olduðunu bilirler. Öyleyse sen þüpheye düþenlerden olma. Rabbinin sözü (vaadi) dosdoðru olarak (sýdkan ve adlen: doðruluk ve adaletle) tamamlandý. Onun sözlerini deðiþtirecek yoktur. O, iþitir ve bilir."[474]
Her türlü konuþma ve görüþ açýklamada, yakýnlar aleyhine bile olsa, adaletten sapýlmamalýdýr:
"Yetim malýna, erginlik çaðma eriþene kadar en iyi yolla yaklaþýn. Ölçüyü ve tartýyý doðru (bi’l-kýst) yapýn. Biz kiþiye ancak gücünün yeteceði kadar yükleriz. Konuþtuðunuzda (bir görüþ açýkladýðýnýzda), -akraba (yakýnlar) bile olsa- sözünüzde âdil olun. Allah'ýn ahdini yerine getirin. Allah size bunlarý, öðüt almanýz için buyurmaktadýr. Bu dosdoðru yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrý düþürecek yollara uymayýn. Allah size, bunlarý sakýnasýnýz diye buyurmaktadýr."[475]
B) Hükümde/Yargýlamada Adalet (Mahkeme Adaleti):
Mahkemede hüküm verilirken, adaleti saðlama konusunda en fazla sorumluluk taþýyanlar, yargýç ile tanýktýr. Bu yüzden, hakkýn yerini bulmasý için. Kur’an bu iki özellikteki insanlarýn adaletli olmalarý üstünde önemle durur.[476]
1- Doðru Karar (Adaletli Hüküm):
Mahkemede doðru /adaletli kararý, delilleri inceleyen yargýç verecektir:
"Hiç þüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletli hüküm vermenizi emreder. Allah, size ne güzel öðüt veriyor. Þüphesiz Allah, iþitir ve görür."[477]
Burada hükmetme, hem hukuki anlamda, hem de baþka insanlann tutum ve davranýþlarýný yargýlama ve deðerlendirme anlamýnda düþünülmelidir.
Hz. Peygamber'in adaletli hüküm vermesi istenir:
"(..) Eðer sana gelirlerse, aralarýnda hükmet, yahut onlardan yüz çevir. Yüz çevirirsen sana bir zarar veremezler. Eðer hüküm verirsen, aralarýnda adaletli hüküm ver. Allah, adil olanlan sever."[478]
Bu âyet, Medine yahudilerince, karar vermesi için Hz. Peygamber'in önüne getirilen belli bir hukuki duruma veya durumlara iþaret etmektedir. Karar kiþisel sevgi veya nefrete göre deðil, Allah katýndan vahyedilen ahlaki kanunlar esas alýnarak verilir. Gayri müslimler bile olsa, sonuç deðiþmez.
Muhammed Esed, bu âyetteki hükmün, hukukî deðil, itikadý konular için geçerli olduðunu belirtir. Ona göre, Kur'an'daki her tarihî atfýn, ayný zamanda genel bir muhtevaya sahip olduðu þeklindeki Kur'an prensibi ýþýðýnda bakýldýðýnda, bu âyette iþaret edilen "karar" (hüküm), Kur'an'ýn açýkça teyid veya reddettiði inançlarýn dýþýndakilerin doðru olup olmadýðýna karar vermeyle ilgilidir.[479]
Çatýþan mü'minler arasýndaki arabuluculuk da, âdil ölçülerde yapýlmalýdýr:
"Eðer mü'minlerden iki topluluk, birbirleriyle savaþýrlarsa (çatýþýrsa), aralarýný düzeltin. Eðer biri ötekinin üzerine saldýrýrsa, saldýranlarla Allah'ýn buyruðuna dönmelerine kadar savaþýn. Eðer dönerlerse aralarýný hakça bulun, âdil/eþit davranýn. Þüphesiz Allah, âdil davranarlarý sever."[480]
2- Doðru Tanýklýk:
Mahkemede doðru karar verilebilmesini saðlayan araçlardan birisi de, doðru tanýklýktýr. Bunun için Yüce Allah, mü'minlerin kendileri ve yakýnlarý aleyhine bile olsa, þahitliðin Allah için dürüstçe yapýlmasýný emreder:
"Ey inananlar! Kendiniz, ana-babanýz ve yakýnlarýnýz aleyhlerine de olsa, Allah için þahit olarak adaleti gözetin. (Þahitlik yaptýðýnýz) ister zengin ister yoksul olsun, Allah onlara daha yakýndýr. Adaletinizde heveslere uymayýn. Eðer eðriltirseniz (çarpýtýrsanýz) veya yüz çevirirseniz, bilin ki Allah, iþlediklerinizden þüphesiz haberdardýr."[481]
Bir topluluða duyulan öfke, doðru tanýklýk için engel oluþturmaz:
"Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten þahitler olun. Bir topluluða olan öfkeniz, sizi adaletsizliðe sürüklemesin. Adaletli olun. Bu, Allah'a karþý sorumluluðu yerine getirmeye daha yakýndýr. Allah'tan sakýnýn Doðrusu Allah, iþlediklerinizden haberdardýr. Allah inananlara ve yararlý iþler yapanlara maðfiret ve büyük ecir vadetmýþtýr."[482]
Boþama hükümlerini belirten âyetlerden biri, boþama iþlemi için de iki âdil þahit tutulmasýný emreder:
"Kadýnlarýn iddet süreleri biteceðinde, onlarý ya uygun þekilde alýkoyun, ya da uygun bir þekilde onlardan ayrýlýn. Ýçinizden de iki âdil þahit tutun. Þahitliði Allah için yapýn. Ýþte bu, Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseye verilen öðüttür. Allah kendisine karþý sorumluluðunu yerine getiren kimseye, kurtuluþ yolu saðlar. Ona beklemediði yerden rýzýk verir. Allah'a güvenen kimseye, o yeter. Allah, buyruðunu yerine getirendir. Allah, her þey için bir ölçü var etmiþtir."[483]
C) Aile Ýçinde Adalet:
Birden çok kadýnla evlilik durumunda, zor da olsa, adaletli olma çabasýna girilmelidir:
"Yetimlere mallarýný verin. Temizi murdara deðiþmeyin. Onlarýn mallarýný kendi mallarýnýza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir suçtur. Eðer, velisi olduðunuz mal sahibi yetim kýzlarla evlenmekle onlara haksýzlýk yapmaktan korkarsanýz, onlarla deðil, hoþunuza giden baþka kadýnlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Þayet aralarýnda adaletsizlik yapmaktan korkarsanýz, bir tane almalýsýnýz veya sahip olduðunuzla (cariyelerinizle) yetinmelisiniz. Doðru yoldan sapmamanýz için en uygunu budur"[484]
"Adil davranmaya ne kadar uðraþýrsanýz uðraþýn, eþlerinize adaletli davranamazsýnýz. Bari bir tarafa tamamen meyletmeyin ki diðerini askýdaymýþ gibi býrakmýþ olmayasýnýz. Ýþleri düzeltir ve haksýzlýktan sakýnýrsanýz, bilin ki Allah baðýþlayýcý ve merhametlidir."[485]
Adl sözcüðü, böylece, "kayýrma, tarafgirlik ve iltimas" (meyi) ile karþýlaþtýrmalý biçimde kullanýlýyor.
Bu âyette belirtilen eþit davranýþ, kiþinin eþlerine karþý yalnýzca zahiri davranýþlarý ve onlarla pratik iliþkisiyle ilgilidir. Sevgi duygusu insanýn kontrolü dýþýnda olduðu için, bu yönden bir eþitlik istenmez. Ama buna raðmen, öteki eþ veya eþler de, kocasý hem var hem yokmuþçasýna askýda býrakýlamazlar. Böylece Kur'an, çok kanlý evliliklere, manevî-ahlâkî bir sýnýrlama da getirmiþ olmaktadýr.
"Kadýnlar hakkýnda senden fetva isterler. De ki: 'Onlar hakkýndaki fetvayý size Allah veriyor: Bu fetva, kendilerine yazýlan (belirlenen) þeyi vermediðiniz ve kendileriyle evlenmeyi arzuladýðýnýz sorumluluðunuz altýndaki yetim kadýnlara (kýzlara) ve bir de zavallý çocuklara ve yetimlere doðrulukla bakmanýz hususunda kitapta size okunandýr.' Ne iyilik yaparsanýz, hiç þüphesiz Allah onu bilir."[486]
Bu âyette atýfta bulunulan hükümler. Nisa süresinin ilk bölümlerinde ele alýnmýþ olduðundan, onlara yeniden atýfta bulunulmuþ, hem üzerinde durulan sorunlarýn önemini, hem de insanlarýn psikolojik olarak daha zayýf karþý-cinslerine ve korumasýz küçüklere karþý taþýdýklarý sorumluluðu vurgulamayý amaçlamaktadýr. Kur'an'da hâkim olan sistematiðe göre, bütünüyle manevî veya ahlâkî sorunlarla ilgilenen pasajlarý (ayetler öbeðini), genellikle -bu örnekte olduðu gibi- sosyal düzenlemelere iliþkin âyetler izler. Bununla, insanýn ruhî hayatý ile sosyal davranýþý arasýndaki yakýn iliþkinin ortaya konulmasý amaçlanýr.[487]
D) Ticari Ýliþkilerde Adalet:
Adalet isteðinin en çok ortaya çýktýðý ve arandýðý iliþkilerden bir bölümü de, ticari iliþkilerdir. Kur'an, biri borçlanma, öteki ölçü-tartý olmak üzere iki tür ticari iliþkide adalet konusunda özel bir önemle durur:[488]
1- Borç Ýþlemleri:
Ödünç iþlemini ve borçlanma yoluyla alýþveriþi konu alan âyet (müdâyene âyeti), bu iþlemlerin yazýlý olmasýný emreder:
"Ey inananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandýðýnýzda onu yazýnýz. Ýçinizden bir kâtip, doðru olarak (bi'l-adl) yazsýn. Kâtip onu, Allah'ýn kendisine öðrettiði gibi yazmaktan çekinmesin. Borçlu olan da yazdýrsýn. Rabbi olan Allah'tan sakýnsýn, ondan bir þey eksiltmesin. Eðer borçlu aptal veya âciz, ya da yazdýramayacak durumdaysa, velisi doðru olarak (bi'l-adl) yazdýrsýn. Erkeklerinizden iki þahit tutun. (..) Borç, büyük veya küçük olsun, onu süresiyle beraber yazmaya üþenmeyin. Bu, Allah katýnda en doðru (aksat), þahitlik için en saðlam ve þüphelenmenizden en uzak durumdur. (..)"[489]
Bu âyete göre, ister sadece borç, ister ticarî bir muamele þeklinde olsun, kredi esasýna dayalý her türlü iþlem yazýlý duruma getirilmelidir. Âyet içinde geçen, "yazdýramayacak durumda" olmak, bu tür anlaþmalarda kullanýlan ticarî terminolojiyi tam olarak anlayamamak veya anlaþmanýn kaleme alýndýðý dile âþinâ olmamak gibi durumlardýr.[490]
2- Ölçü Ve Tartý:
Ticarî iliþkilerde ölçü ve tartýyý doðru yapmak, Kur'an'ýn on kadar âyetinde ýsrarla üstünde durulan bir konudur.
"(..) Ölçüyü ve tartýyý tam/doðru (bi'1-kýst: adaletle) yapýn. Biz kiþiye ancak gücünün yeteceði kadar yükleriz.(..)"[491]
Ýkinci cümlenin anlamý, Allah'ýn insanlardan, "matematiksel" bir adaletle davranmalarýný istemediði, tersine onlardan bu ideali baþarma yolunda ellerinden gelen gayreti göstermelerini beklediðidir.[492]
Ticaret ve ziraat yoluyla zenginleþen Medyen halkýna gönderilen Hz. Þuayýb, onlara þöyle seslendi:
"Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ondan baþka tanrýnýz yoktur. Ölçüyü ve tartýyý eksik tutmayýn. Doðrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum, hakkýnýzda kuþatýcý bir günün azabýndan korkuyorum. Ey milletim! Ölçüyü ve tartýyý tamtamýna (bi'1-kýst: adaletle) yapýn. Ýnsanlara eþyalarýný eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karýþýklýk çýkarmayýn. Ýnanýyorsanýz, Allah'ýn geriye býraktýðý helâl kâr sizin için daha hayýrlýdýr. Ben size bekçi deðilim."[493]
"Medyen halký, "babalarýmýzýn taptýðýný býrakmamýzý emreden veya mllanmýzý istediðimiz gibi kullanmamýzý meneden senin namazýn (duan) mýdýr?" diyerek onunla alay ettiler ve bu iþleri býrak anlamýnda "Sen doðrusu aklý baþýnda ve yumuþak huylu birisin!" dediler. Hz. Þuayb, "Rabbimden benim bir belgem olduðu ve bana güzel bir rýzýk da verdiði halde, hiç ona karþý gelebilir miyim? Size yasak ettiðim þeylerde, aykýrý hareket etmek istemem. Gücümün yettiði kadar ýslah etmekten baþka bir dileðim yoktur. Baþarým ancak Allah'tandýr. Ona güvendim. Ona yöneliyorum." cevabýný verdi ve onlarý baþlarýna gelecek felaket konusunda uyardý."[494]
Bu âyetler öbeði, yeryüzünde bozgunculuk çýkarmak olarak görülen ölçü-tartý eksikliði konusunda, ilgilileri uygun dille uyarmak gerektiðini, helâl kârýn yeterli olacaðýný belirtmeyi, ama hepsinden önemlisi "ele verir talkýmý-kendi yutar salkýmý" ilkesini doðru uygulayarak, kendi söylediklerini kendisinin davranýþlarýnda uygulamaya geçirmek gerektiðini, Hz. Þuayýb örneðinde veciz bir þekilde dile getirmektedir.
"Bunlar sana rabbinin bildirdiði hikmetlerdir. (..)" denilerek, bir dizi ahlâkî, hukukî ve sosyal ilkeden sözedilirken (Ýsra, 17/14-39), ölçü ve tartý konusu da gündeme getirilerek þunlar belirtilir:
"Bir þeyi ölçtüðünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doðru teraziyle (el-kýstasu'1-mustakim) tartýn. Böyle yapmak, sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir."[495]
Ölçü ve tartýyý dosdoðru yapmak, sadece ticari alýþveriþler için deðil, insanlar arasý bütün iliþkiler için geçerlidir.
"Allah göðü yükseltmiþtir; tartýyý (mizan: denge) koymuþtur. Artýk tartýda tecavüz etmeyin. Tartmayý doðru olarak (bi'1-kýst: adaletle) yapýn, eksik tutmayýn."[496]
Kur'an, ölçü ve tartýyý eksik yapanlar için, bir sûreyi ayýrmýþtýr:
"Ýnsanlardan, kendileri bir þeyi ölçerek aldýklarý zaman tam alan; ama onlara bir þeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin vay haline! Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmýyorlar mý?"[497]
Bundan sonra, "büyük gün"ün dehþet verici özellikleri anlatýlýr.
Ölçü ve tartýda hile yapmayý yasaklayan bu âyetler, dünyada insanlar arasýnda adaletin yaygýnlaþmasýný saðlamayý, zulüm ve haksýzlýðý önlemeyi, âhirette ise insanlarýn Allah'ýn huzuruna kul hakký ile çýkmasýný ve bu yüzden de azaba uðramasýný engellemeyi amaçlar.[498]
d. Adaletin Önündeki Engeller:
Ýnsanlarýn adaletli davranmasýný engelleyen çeþitli durumlar vardýr. Bunlan, þöylece sýralayabiliriz:[499]
A) Yakýnlarý Kayýrma:
Ýnsanlarýn âdil olmalarýný engelleyen en önemli durum, yakýnlanný kayýrma tutkusudur. Ana-baba ve yakýnlar da olsa, Allah için doðru tanýklýk yapýlýr.[500] Konuþunca/deðerlendirme yapýnca, akraba bile olsa âdil olmak gerekir.[501]
B) Hevese Uyma:
Hevese uyma, her türlü ölçüyü bozan, adaletin önüne dikilen, onmaz bir olumsuzluktur. Adalet konusunda, heveslere uyulmaz.[502] Heves, insaný Allah yolundan saptýrýr. Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarýna karþýlýk çetin bir azap vardýr.[503]
C) Kin Ve Öfke Duyma:
Baþkalarýna duyulan kin ve öfke de, insanlarý adaletli davranmaktan alýkoyma yönünde önemli etkiye sahiptir. Allah için adaleti ayakta tutup gözetmek gerekir. Bir topluluða duyulan öfke. adaletsizliðe sürükleyici olmamalýdýr.[504]
D) Din Ve Ýnanç Farký:
Din uðrunda savaþmayan ve yurttan çýkarmayan, farklý din ve inançlara mensup insanlara karþý, adaletli davranmak doðrudur:
"Allah, din uðrunda sizinle savaþmayan, sizi yurdunuzdan çýkarmayan kimselere iyilik yapmanýzý ve onlara karþý âdil davranmanýzý yasak kýlmaz. Doðrusu Allah, âdil olanlarý sever."[505]
Böyle olmayanlar ve onlarýn yardýmcýlarýný dost edinmek de yasaktýr, onlarý dost edinenler zalimdir.[506]
e. Ahiret Adaleti (Ýlahî Adalet):
Ýnsanlarýn dünyada yaptýklarýnýn karþýlýðý, âhirette tartýya girerek sevap-günah dengesine göre adaletlice verilir, hiçbir haksýzlýk yapýlmaz:
"Her ümmetin bir peygamberi vardýr. Onlara peygamberleri geldiðinde, aralarýnda adaletle (bi'1-kýst) hüküm verilmiþ olur. Haklarý yenmez."[507]
"Haksýzlýk (zulüm) etmiþ olan her kiþi, yeryüzünde bulunan her þeye sahip olsa, onu azabýn fidyesi olarak verirdi. Azabý görünce, piþmanlýk gösterdiler. Aralarýnda adaletli hükmolunmuþtur, hiçbir haksýzlýða uðratýlmamýþladýr."[508]
"Kýyamet günü doðru teraziler kurarýz. Hiç kimse, hiçbir haksýzlýða uðratýlmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile, yapýlaný ortaya koyarýz. Hesap gören olarak biz yeteriz."[509]
"Hepinizin dönüþü onadýr. Allah'ýn vadi haktýr. O, önce yaratýr, sonra inanýp yararlý iþler yapanlarýn ve inkar edenlerin hareketlerinin karþýlýðýný adaletlice vermek için tekrar diriltir. Ýnkarcýlara, inkarlarýndan ötürü kýzgýn bir içecek ve can yakýcý azap vardýr."[510]
Âhirette tartýsý aðýr gelenler kurtulacak ve mutlu bir hayat sürecek, günahlarý aðýr, tartýlarý hafif gelenler ise büyük bir zarar ve azap içinde olacaktýr.[511]
2. Benzerlik/Denklik:
Adl sözcüðünün anlamlarýndan birisi, benzerlik ve denkliktir. Ýhramlýyken av yasaðýný çiðneyerek kasten av hayvanýný öldürene, öldürdüðüne denk bir kurban (hedy) veya yedirme þeklinde keffaret cezasý ödetilir. Bunlara gücü yetmeyen ise, belirtilen doyurma keffaretine denk (adl) oruç tutmakla yükümlüdür.[512] Tehlikeli veya vahþi hayvanlar ise, böyle bir durumda bile öldürülebilir. Buradaki adl sözcüðü "fidye" olarak da anlaþýlabilir.
Kâfirler, gökleri ve yeri Allah'ýn yaratmasý gerçeðine raðmen ona eþ (adl) koþarlar.[513]
3. Fidye:
Özellikle kýyametten söz eden âyetlerde yer alan adl sözcüðü "fidye" anlamýnda kullanýlmýþtýr:
"Kimsenin kimseden faydalanamayacaðý, kimseden bir þefaat kabul edilmeyeceði, kimseden bir fidye (adl) ve yardým görülmeyeceði günden korunun."[514]
Bu âyetteki "fidye almak" (adl), hem vekaleten keffaret (vicarious redemption) olarak adlandýrýlan hristiyan doktrinine, hem de yahudilerin "seçilmiþ toplum"un Hesap Günü cezadan muaf olacaðý þeklindeki saplantýlarýna açýk bir iþarettir. Bu her iki düþünce de Kur'an'da kesin olarak reddedilmektedir.[515]
"Dinlerini oyun ve eðlenceye alanlarý, dünya hayatýnýn aldattýðý kimseleri býrak. Þunu hatýrlat: Bir kimse kazandýðýyla helake düþmeyegörsün. Bu takdirde Allah'tan baþka ona ne bir yardýmcý, ne de bir kurtarýcý bulunur. Her türlü fidyeyi (adl: bedel, karþýlýk) verse de kabul olunmaz. Kazandýklarýndan ötürü yok olanlar iþte bunlardýr. Ýnkâr etmelerinden dolayý, kýzgýn içecek ve can yakýcý azap onlaradýr."[516]
Muhammed Esed, bu âyetteki "ittehazû dinehum la'iben ve lehven" ibaresinin, yukarýdaki "dinlerini oyun ve eðlenceye alma" anlamý yerine, oyunu ve eðlenceyi (yahut geçici zevkleri) dinleri (yani hayatlarýnýn biricik hedefi) yaptýklarý anlamýný tercih eder, böyle bir okumanýn kesinlikle daha tercihe deðer olduðunu belirtir. Çünkü "bu dünya hayatýnýn rahatýna dalanlar"ýn büyük çoðunluðunun Kur'an'ýn "geçici zevkler" olarak tanýmladýðý -para ve gücün getirebileceði zevkler dahil- dini coþkuyu andýran þeylerin ardýndan koþmaya kendilerini adadýklarý gerçeðini ortaya koyar. Bu, onlarýn bütün ruhi ve ahlâki deðerleri gözden kaçýrmalarýna yol açan bir zihin durumunun sonucudur.[517]
4. Karakter Bütünlüðü:
Adl sözcüðü özellikle bir konu hakkýndaki uzmanlýðýna dayalý olarak bilirkiþi konumundaki insanlarýn söz konusu edildiði âyetlerde "karakterli, dürüst, güvenilir, özü sözü bir, doðru sözlü ve adil düþünceli" anlamýnda kullanýlýr.
Hac sýrasýnda ihramlýyken av hayvaným kasten öldürenlerin, bu suçlarýnýn cezasý olarak kesecekleri kurbanýn hangi boy ehli hayvan olacaðýna, iki âdil (dürüst) kimse karar verecektir.[518]
Ölüm yaklaþtýðý sýrada yapýlan vasiyete, müslümanlar arasýndan iki âdil kiþi tanýk olarak seçilir.[519]
Kadýnlarýn iddet süreleri biteceðinde, ya uygun þekilde yeniden nikâh yapýlýr, ya da uygun bir þekilde onlardan ayrýlmak gerekir. Bu son durumda, durumu bilen iki âdil kiþi de þahit yapýlýr.[520]
[452] Râgýb el-Ýsfahâni, age, 487.
[453] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 108-109.
[454] Bkz. Nisa, 4/3; Hucurât, 49/9.
[455] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 109.
[456] Nahl, 16/90.
[457] Ragýb el-Ýsfahâni, age, 488.
[458] Ýbnu’l Cevzi, age, 441.
[459] Muhammed Esed. age, 2/548 (108).
[460] A'raf, 7/29.
[461] Muhammed Esed, age, 1/273.
[462] Muhammed Esed, age, 1/273.
[463] Sâd, 38/21-22.
[464] Sâd, 38/26.
[465] Þûra, 42/15. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 109-111.
[466] Nahl, 16/76.
[467] Muhammed Esed, age, 2/545 (88).
[468] Âli Ýmran 3/21-22.
[469] A'raf, 7/181.
[470] Bkz. Muhammed Esed, age, 1/312 (147)
[471] Araf. 7/159. Muhammed Esed, (age, 1/305:127). âyette sözü edilenlere, Âli Ýmran, 3/113-115 âyetlerinde nitelikleri belirtilen geceleri secde edenleri, Allah'ýn âyetlerini okuyup duranlarý. Allah'a ve ahiret gününe inanan, kötülüðü engelleyen ve iyiliklere koþanlarý örnek verir.
[472] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 111-112.
[473] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 112.
[474] En'am, 6/115.
[475] En'am, 6/152. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 112-113.
[476] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 113.
[477] Nisa, 4/58.
[478] Maide. 5/42.
[479] Muhammed Esed, age, 1/198 (55).
[480] Hucurât, 49/9. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 113-114.
[481] Nisa, 4/135.
[482] Maide, 5/8-9.
[483] Talâk, 65/2-3. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 114-115.
[484] Nisa, 4/2-3.
[485] Nisa, 4/129.
[486] Nisa, 4/127.
[487] Bkz. Muhammed Esed, age, 1/169 (145). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 115-116.
[488] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 117.
[489] Bakara, 2/282.
[490] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 117.
[491] En’am, 6/152.
[492] Muhammed Esed, age, 1/263 (151).
[493] Hûd, 11/84-88; Þuara, 26/177-191.
[494] Medyenliler konusunda bkz. Âdem Esen, "Medyenliler ve Ýktisadî Hayatýmýz," Mustafa Özel, Ýktisat ve Din, Ýstanbul 1994 içinde, 205-226.
[495] Ýsra, 17/35.
[496] Rahman, 55/7-9.
[497] Mutaffifîn, 83/1-5.
[498] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 117-119.
[499] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 119.
[500] Nisa. 4/135.
[501] En'am, 6/152.
Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 119-120.
[502] Nisa, 4/135; Þûra, 42/15.
[503] Sâd, 38/26.
Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 120.
[504] Maide, 5/8.
Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 120.
[505] Mümtehine. 60/8.
[506] Mümtehine, 60/9.
Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 120.
[507] Yunus, 10/47.
[508] Yûnus, 10/54.
[509] Enbiya, 21/47.
[510] Yunus, 10/4.
[511] Araf, 7/8-9; Mü'minun, 23/102-103; Karia, 101/6-11.
Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 121.
[512] Maide, 5/95.
[513] En'am, 6/1. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 121-122.
[514] Bakara, 2/48, 123.
[515] Muhammed Esed, age, 1/14 (35).
[516] En'am, 6/70.
[517] Muhammed Esed, age, 1/239-240 (60). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 122-123.
[518] Maide, 5/95.
[519] Maide, 5/106.
[520] Talâk, 65/2. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 123.