Feyy ve ganimetlerin taksimi By: sumeyye Date: 09 Mart 2011, 12:53:55
ON ÝKÝNCÝ BÖLÜM
Feyy Ve Ganimetlerin Taksimi
A- FEYY - GANÝMET - ZEKÂT ARASINDAKÝ
MÜNÂSEBET, FEYYÝN TOPLANMASINDA USÛL
Feyy ve Ganimet mallarý: Müþriklerden saðlanan veya müþriklerden alman mallardýr. Feyy ve Ganimet mallarý hüküm bakýmýndan birbirinden ayrý olduklarý gibi, dört yönden de zekât malýndan ayrýlýrlar. Þöyle ki:
1- Zekât, müslümanlarý arýtmak için alýnýr. Feyy ve ganimetler ise, kâfirlerden intikam için alýnýr.
2- Zekât harcanacaðý yerler âyetle gösterilmiþtir. Ýctihâd yapýlmaz, bu yerlerin dýþýnda bir yere harcanamaz. Feyy ve ganimetler ise, Devlet baþkanýnýn, hukukçularýn içtihadýna göre harcanýr.
3- Zekât mallarýný, mal sahibi, zekât almaya hakký olanlara daðýtabilir. Feyy ve ganimet mallarýný elinde bulunduranlar bunlarýn daðýtýmýný yapamaz. Halifenin veya yetkili bir þahsýn görevlendireceði kimse daðýtým yapabilir.
4- Zekâtla feyy ve ganimetin sarf olunacaðý yerler ayrý ayrýdýr.
Feyy ve ganimet ise bâzý yönlerden birbirine benzerlik arze-der, bazý yönlerden de aralarýnda ayrýlýklar vardýr. Þöyle ki:
a) Feyy ve ganimetin birbirine benzeyen taraflarý ikidir.
1- Her ikisi de kâfirden alýnýr.
2- Beþte birinin (Humusunun) harcanacaðý yerler her ikisinde de aynýdýr.
b) Birbirinden ayrýldýklarý hususlar ise, yine ikidir.
1- Feyy mallarý kâfirlerden savaþ yapmaksýzýn alýnan mallardýr. Ganimet malý ise, zorla alman mallardýr.
2- Feyy malýnýn beþte dördünün harcanacaðý yerler ile ganimet malýnýn 4: 5'ünün harcanacaðý yerler ayrý ayrýdýr.
FEYY MALLARI: Harp, hîle, baskýn, öldürme suretiyle olmaksýzýn sulh anlaþmasýyla, müþrik tacirlerinden gümrük vergisi (onda bir) olarak veya cizye suretiyle alýnan mallardýr. Yahut bizzat müþriklerce verilen haraç mallardýr. Bu mallarýn beþte biri hak sahiblerine verilir. Ebû Hanîfe'ye göre feyy malýnýn beþte biri söz konusu olamaz. Kur'an'da Feyy'in beþte birinin daðýtýlacaðýna dâir þu âyet-i kerîme vardýr.
"Allah'ýn fethedilen diðer küffâr memleketleri ahâlisinden Peygamberine verdiði Feyy; Allah'a, Peygamberine, Peygamberinin hýsýmlarýna, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir." (K. K. 59: 7)
Bu hükme göre feyy malýnýn beþte biri 5 eþit selime bölünür. Bu sehimlerden her biri âyette belirtilen þu yerlere daðýtýlýr.
1- Bir sehim RESÛLÜLLAH (s.a.v)'e hayâtýnda verilir.
Kendisinin, ailesinin ve müslümanlarm iþ ve ihtiyaçlarý için harcar. Peygamberin (s.a.v) vefatýndan sonra bu 1 serimin verilebilip verilemiyeceði hususunda ihtilâf edilmiþtir. Enbiyânýn mîras býrakacaðýný kabul eden görüþe göre, bu 1 sehim Resûlullah (s.a.v)'in mirasçýlarýna verilir. Ebû Sevr'e göre, halifenin mülküne geçer. O, bu 1 sehmi halkýn iþlerine harcar. Ebû Hanîfe'ye göre, Resûlullah'ýn vefatýyla bu 1 sehim düþmüþtür. Þafiî'ye göre, Resûlüllah'ýn vefatýyla bu 1 sehim ordunun yiyeceði, binek hayvanlarý, silâh yapýmý ve hazýrlanmasý, köprü, kale inþaasý için, hâkimlerin, imamlarýn maaþý için müslümanlarm genel menfaa-týna ait yerlere harcanýr.
2- Bir sehim de Peygamberin (s.a.v) AKRABASINA verilir. Ebû Hanîfe'ye göre: Bunlarýn hakký da düþmüþtür. Þafiî'ye göre: Onlarýn hakký hâlen mevcuttur. Bunlar Abd-i Menaf soyundan olan Hâþim ve Abdu'l-Muttalib oðullarýdýr. Bunlarýn dýþýnda kalan Kureyþ'lilerin hakký yoktur. Ýki kola mensub olan büyük küçük, zengin, fakir hepsi eþit þekilde bu 1 sehmi aralarýnda paylaþýrlar. Erkekler iki, kadýnlar bir sehim alýrlar. Akrabalýk sebebiyle böyle hareket edilir. Bu iki kolun kölelerine ve kýzlarýnýn çocuklarýna feyy malýndan verilmez. Ýki koldan birine mensub bir þahýs mal elde edildikten sonra, henüz taksim edilmeden vefat ederse hissesi mirasçýlarýna kalýr.
3- Bir sehim de ihtiyaç sahibi YETÝMLERE verilir. Yetim: Küçük yaþta birinin babasýz kalmasýdýr. Kýz ve erkek müsavidir. Balið olup olgunluk çaðýna gelince yetimlik sýfatý da kalkar. Peygamber (s.a.v)de hadîs-i þeriflerinde: "Reþîd olduktan sonra yetim olunmaz." buyurmuþtur.
4- Bir sehim de MÝSKÝNLERE verilir: Buradaki miskinden maksad, feyy'e hak kazananlardan, yeteri kadar malý bulunmayan kimselerdir. Masraf yönü ayrý olmasý sebebiyle feyy miskinleri zekât miskinlerinden ayrýdýr.[125]
5- Bir sehim de, YOLDA KALMIÞLAR'a verilir: Buradaki yolda kalmýþ olanlar, feyy'e hak kazanan kimselerden olan ve yiyeceði bulunmayan yolculardýr. Yolculuklarýnýn baþýnda da olsa ortasýnda da olsa bu sehim onlara verilir.
Buraya kadar sözü edilen beþte bir (1: 5)in 5'e taksimi ve verilecek sýnýflarla ilgilidir, Feyy'in geri kalan beþte dördü (4: 5) ne gelince bu konuda iki görüþ mevcuttur.
1- Yalnýz ordu içindir. Baþka bir þahýs Ýþtirak ettirilemez. Ordunun yiyeceklerine ayrýlýr.
2- Ordu ile beraber müminlerin diðer ihtiyaçlarýna da harcanýr.
Feyy malý zekât ehline daðýtýlamaz. Zekât da feyy ehline daðýtýlamaz. Her biri kendi yerlerine harcanýr. Zekât alacak olanlar göçüp giden kimselerden olmamalýdýr. Müslümanlardan savaþtan beri kalmýþ olanlara, ordu merkezinde bulunanlara zekât verilmez. Feyy ve ganimet ehli göçüp gidenler, sýnýrlarý koruyanlar, savaþanlar, savaþ için silâh altýnda bulunanlardýr. Burada söz konusu edilen göçüp gitmeden maksad: Kendi ülkesinden, Ýslâm dininin esaslarýný öðrenmek için kalkýp Ýslâm ülkelerine gidenlerdir. Her kabile Ýslâm dînini öðrenmek için kalkýp Ýslâm ülkelerine, þehirlerine göçmüþlerdir. Hicret edenler hayýrlý ve iyi insan olmuþlardýr. Mekke fethinden sonra göç kelimesi içine girenler hakkýndaki hüküm kalkmýþtýr. Müslümanlarýn hepsi Muhacirler ve Arab olmuþlardýr. Zekât alacaklara Peygamber (s.a.v) zamanýnda Arab, feyy alacaklara da Muhacir deniyordu. Bu taksim þekline arap þiirlerinde de rastlanýr. Nitekim bir þiirde:
"Gece, rüzgârdan çýkan çok korkulu uðultudan daha þiddetli karanlýðýný üzerimden kaldýrdý, ben Muhacirim, Arabî deðilim" bu konu ve fark belirtilmiþtir.
Mâlî konularda iki gurup arasýnda fark yoktur. Ebû Hanîfe'ye göre: Mâlî konularda zekât veya feyy kendi müstahak kimselere taksim edilir. Bir þahýs topluluða namaz kýldýrmak ve dînî iþlerini Öðretmek için görevlendirilirse Feyy malýndan bu görevlilere de verilir. Resulüllah (s.a.v) Huneyn savaþýnda Müellefetu'l-Kulûb olanlara Feyy hissesi ayýrmýþtýr. Uyeyne b, Hýsm'l-Fezârî'ye 100 deve, Akra' b. Harisi't-Temîmî'ye 100 deve, Abbas b. Mirdasý's-Sülemî'ye 50 deve vermiþ. Abbas b. Mirdas, Peygamber (s.a.v)e öfkelenmiþ ve þöyle demiþtir.
"Kumluk arazîde, ailemin mihri ile toplayýp kazandýðým pek çok malýmý, korkutarak yaðmalayýp aldý.
Halbuki ben, uyuyan gâfýl kavmimi harekete geçirip uyandýrmýþtým. Gafil kavmi ancak gâfýl olmayan uyandýrýr.
Benim ve emrimdeki kölelerin kazançlarý Uyeyne ve Akra'ýn-kine karýþtý, bana, onlarýn yarýsý kadar mal verildi.
Halbuki ben harpte kuvveti çok olandým. Bana pek o kadar Düþey de verilmedi.
Ben, bana mal verilsin diye savaþtým. Bana verilen mal onlara verilenin dörtte biri kadardýr.
Onlarýn karalarý, hapishaneleri, ordulara taþ fýrlatacak, mancýnýklar kurulacak yüksek yerleri de yoktu.
Onlarýn ikisinden de aþaðý deðilim. Kim beni, bugün bir daha yükselinmez þekilde aþaðý indirdi?"
Bu þiir üzerine Resulüllah, (s.a.v) Hz. Ali'ye þöyle buyurdu:
"Git, benim adýma, hakkýmda ileri geri konuþan þu adamýn dilini kes."
Bu emir üzerine Hz. Ali, Abbas b. Mirdas'a gitti. Abbas,
- Dilimi mi kesmek istiyorsun? dedi Hz. Ali,
- Hayýr. Sana razý oluncaya kadar mal vereceðim, dedi. Ona bir kýsým mallar verdi. Abbas da bunun üzerine Resulüllah (s.a.v) hakkýnda ileri geri konuþmaktan vazgeçti.
Bir topluma gönderilen imam müslümanlann tahsil ve terbiyesi, ibâdetlerin icrasý için orada kalýrsa, feyy mallarýndan yararlanmasýna daha çok dikkat edilir. Anlatýldýðýna göre: Arabî Hz. Ömer'e gelir ve þu þiiri okur:
"Ey hayýrlarý çok seven Ömer! Sen Cennetle mükâfatlandýn. Çocuklarýmý ve analarým giydirdin.
Zaman boyunca bizlere kalkan, sýðýnak ol. Allah'a and içerim ki sen bunu yaparsýn." Bunun üzerine Hz. Ömer dedi ki,
- Þayet ben bunu yapmazsam ne olur? A'rabî cevap olarak,
- O takdirde Hafs'a giderim.
- Ona da gittiðinde ne olacak?
- Ona gittiðimde elbet hâlimden soracaktýr. Onlara bir gün elbet elbise verecektir. Onlar için istediðim bu þeyler yüzünden kýyamette yerim ya Cehennem, ya da Cennet olacaktýr.
Bu sözler üzerine Hz. Ömer sakallarý ýslanýncaya kadar aðladý ve oðluna,
- Ey oðlum, þu adama bu gömleðimi þiiri için deðil þu günü için ver. Allah'a and ederim ki bundan baþka gömleðim yoktur.
Böylece Hz. Ömer kendi malýndan A'rabîye verdi. Müslümanlarýn malýna el sürmedi. O fakir þahsýn geliþiyle diðerlerinin hakkýný ihlâl etmedi. Ammenin menfaatini gözetti. Çünkü bu A'rabî zekâta ehil olanlardandý, feyy malýndan hisse almaya hakký yoktu. Þu kadar var ki Hz. Ömer, Arabi'ye þiirinden ötürü mal verseydi zekât malýndan verebilirdi. Ama Arabi savaþ sonu ganimetinden istemiþtir. Ona da hakký yoktur. Zekât yakýnda olanlara verilir, Arabi ise uzaklardan gelmiþtir.
Hz. Osman zamanýnda, feyde böyle bir ayrýlýk gütmenin doðru olmayacaðý belirtilmiþ, iki zümre arasýnda böyle bir farklýlýk göze-tilmemiþtir. Bâzý kimselerin Hz. Osman'a kýzma sebeplerinden birisi de budur.
Halîfe, fey malýndan erkek evlâdýna verebilir. Çünkü ganimete ehildir. Erkek evlâdý küçükse, halifenin zürriyetinden olduðu için öncelik hakký vardý. Büyükseler, savaþanlara ne veriliyorsa onlara da o miktar mal verilir. Ýbn Ýshak'm anlattýðýna göre:
Hz. Ömer'in oðlu Abdullah büyüyünce, babasýna geldi ve fey-den hisse ayýrmasýný istedi. Hz. Ömer de fey malýndan 2000 dirhem ayýrdý. Sonra ensarýn çocuklarýndan balið olan bir erkek çocuðu geldi. O da, Hz. Ömer'den hisse istedi. Ona da 3000 dirhem mal verdi. Abdullah,
- Bana 2000, ona 3000 dirhem verdin. Halbuki bunun babasý harbe girmedi, dedi. Hz. Ömer de,
- Evet, senin annenin babasýný Resûlüllah'a (s.a.v) karþý savaþýrken ve þunun babasýný ise Resûluliah'la (s.a.v) beraber düþmana karþý savaþýrken gördüm. Annesi sebebiyle 1000 dirhem fazla mal verdim.
Halîfe, kýz evlâdýna fey malýndan veremez. Çünkü onlar bizzat kendisinin bakmakla mükellef olduðu kimseler arasýndadýr. Kendisinin ve baþkasýnýn erkek kölelerine gelince: Savaþmamýþlarsa nafakalarý efendilerinin ve kendilerinin mallarýndan temîn edilir. Köleler savaþa katýlmýþlarsa, Hz. Ebû Bekir bunlara da feyden ve ganimetten hisse vermiþtir. Hz. Ömer savaþa katýlan kölelere hisse ayýrmamýþ týr. Þafiî bu konuda Hz. Ömer'in görüþüyle hareket eder, kölelere hisse ayýrmaz. Þu kadar var ki efendilere, kölelerinin savaþa katýlmasý sebebiyle fazla mal verilir. Köle harp anýnda âzâd olmuþsa ganimetten ve feyden kendi hissesi ayrý olarak verilir. Bir yere toplanýlan feyyi ve ganimeti bekleyenlere de hisseleri verilir. Feyy'e memur olanlara, daðýtýmý için görevlendirilenlere feyden hisse verilmez. Esasen daðýtým için görevlendirilen memurlar hizmetlerinin karþýlýðýný maaþ olarak almaktadýrlar. Fey memurunun Hâþim oðullarýndan veya Abdu'l Muttalib oðullarýndan olmasý caizdir. Halbuki bunlar zekât memuru olamazlar. Yalnýz sünnet olarak, zekât istemeksizin memur olabilirler. Çünkü zekât onlara haram, fey ise helâldir. Fey memuru topladýðý ganimetleri, komutanýn, devlet baþkanýnýn izni ile daðýtýr. Zekât memuru ise daðýtmaktan men edilmemiþse, tâyin eden makamýn izni olmadan da topladýðý zekâtlarý daðýtýr. Önce de belirtildiði gibi, fey halîfenin içtihadýna göre daðýtýlýr. Zekât ise, Kur'an-ý Ke-rim'de belirtilen esaslar dâhilinde daðýtýlýr.
Fey memurunda bulunmasý gerekli sýfatlar: Güvenilir, þecaat ve cesaretli kimse olmasýdýr. Ayrýca idarî yetkisine göre, baþka sýfatlar da aranýr. Üç türlü fey memuru vardýr.
1- Fey mallarýnýn miktarýný, daðýtýhþ þeklini gösterip belirtmek üzere görevlendirilen memurlar. Haraç ve cizye vergileri koymalarý gibi. Bu grup feyy memurunun memur olabilmesi için, hür, müslüman, müçtehid, dinî hükümleri bilen, hesap ve hendeseye vâkýf biri olmalýdýr.
2- Kararlaþtýrýlan feyy mallarýný toplamaya yetkili olarak tâyin edilen memurlar: Bu grup memurlarýn da hür, müslüman, hesap ve hendeseye vakýf olmasý gerekir. Fakih, müçtehid olmasý aranmaz. Çünkü görevi yalnýzca baþkalarýnýn kararlaþtýrdýðý þeyleri toplamaktýr. Genel bir idarecidir.
3- Ýdareciliði özel olur. Bir husustaki feyy mallarýna Özel olarak memur tâyin edilir. Yetki verilir. Bu grup memurun hukukî durumu nâiblik gibidir. Hür, müslüman, hesap ve hendeseye vâkýf olmasý aranýr. Zýmmî ve köle olmasý caiz deðildir. Çünkü bu nevi özel fey memurunun da idareciliði söz konusudur. Eðer nâib olarak düþünülmezse köle olabilir. Aynen bir iþle görevlendirilmiþ elçi gibidir. Zýmmî olmasý hâlinde ise, kendine verilen fey malýna bakýlýr, görevi zimmet ehlinden cizye, mallarýndan haraç almaksa memur zýmmî olabilir. Topladýðý vergiler zýmmîlerle beraber müs-lümanlarla da ilgiliyse, arazî sahiplerine konulan öþür vergisi gibi, bu durumda zimmîden fey memuru olamaz. Çünkü Öþür bir ibadettir. Zýmmî böyle bir ibâdetin yerine getirilmesine karýþamaz. Haraç arazî müslümanýn elinde ise, o takdirde memurun zýmmî olup olmamasý konusunda iki durum vardýr. Fey memurunun idareciliði bâtýl olursa, idareciliðinin fesadý ile beraber feyyi toplar. Veren de borçtan kurtulur. Toplayýp almadan men edilmiþse idareciliði fâsid olmakla beraber malý alana bunu almaya müsâade edilmiþtir. Elçinin hareketi gibi hareket eder. Ýdareciliðinin sýhhati ve fesadý arasýndaki fark da, idareciliði muteberse, toplayacaðý þeyin tahsilinde mükellefleri zorlar. Ýdareciliði fâsidse mükellefleri tazyik hakký yoktur. Çünkü esasýnda fey malýný kabulden men edilmiþtir. Mükellefler de onu kabule zorlayamazlar. Kabulden men edildiðini bildiði hâlde fey malýný veren kimse de borçtan kurtulamaz. Nehyedildiðini bilmeden vermiþse, vekilin durumu gibidir.[126][125] Ebu Davud, vesâyâ 9.
[126] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayýnevi, 1/ 241-249.