Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Nasih ve Mensuh By: meryem Date: 18 Þubat 2011, 17:56:44
Nasih-Mensuh

 Nesh, 'Ne-Se-Ha' fiil kökünden gelir, masdardýr’. Sözcük olarak, 'yok etmek, gidermek, deðiþtirmek' gibi anlamlar içermektedir. Günlük konuþmada, 'güneþ gölgeyi neshetti (giderdi), ihtiyarlýk gençliði neshetti(gider­di) 'gibi konuþmalarda da geçer. Ruhlarýn bir bedenden diðerine geçiþi anlamýnda kullanýlan 'tenasüh'(geçiþ­mek) ile, bir kitabý çoðaltmak, kopyesini çýkarmak an­lamýnda 'istinsah’ ve bir kitaptan istinsah edilmiþ su­retler için kullanýlan 'nüsha' kelimeleri de 'nesh'den tü­remedir. [92] Kur'an'da, “Allah þeytan'ýn attýðýný iptal eder, giderir (nesheder), sonra, kendi ayetlerini, güçlendi­rir” (Hacc: 52) buyurulmakta ve vahyde ve Kur'an'da þeytanýn hiç bir þekilde elinin olmadýðý belirtilmektedir. Bir diðer ayette, “Muhakkak sizin iþlediklerinizi yazý­yorduk (istinsah ediyorduk)” (Casiye: 29) buyurulmaktadýr. Bu ayet, Kitabý anlama yönünden de hayli an­lamlýdýr. Ýnsanlarýn dünyadayken iþledikleri ameller bir kitabýn kelimeleri halinde ortaya çýkmakta ve Allah'ýn melekleri bu kelimeleri yazarak, insana Ahiret'te veri­lecek kitabýný hazýrlamaktadýrlar. Bir diðer ayette, “Ne zaman kî Musa'nýn öfkesi yatýþtý, o zaman levhalarý aldý; onlarýn nüshasýnda Rabb'lerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardýr” (A'raf: 154) buyurulmaktadýr. Buradaki nüsha kelimesi 'yazý' olarak da çevrilmiþ­tir; ne ki, rahmet ve hidayetin yazýya özgü kýlýnmasýnýn anlamý izah edilmemektedir. Burada nüsha, levhalar çoðul olduðundan her biri için veya levhalar Kitab'ýn Anasý'nýn nüshalarý olduðu için kullanýlmýþ da olabilir.

Nesh, terim olarak, 'bir nass'ýn hükmünü sonra ge­len bir nass'la kaldýrmaktýr, þer'î bir delil ile þer'î bir hükmü kaldýrmaktýr'[93] þekillerinde tanýmlanmýþtýr.

Nesh'in terim anlamiyla Kur'an'da, “Biz benzerini veya daha iyisini getirmeden bir ayeti neshetmez veya unutturmayýz” (Bakara: 106) ayetinde ve bunu açýk­layýcý olarak da, “Biz bir ayetin yerine baþka bir ayeti getirdiðimiz zaman, Allah ne indirdiðini bilirken, sen iftira ediyorsun” derler. Hayýr, çoklarý bilmiyorlar. De ki: “Ýman edenleri saðlamlaþtýrmak ve müslümanlar için de hidayet ve müjde olmak üzere onu Ruh-ül-Kuds Rabb'inden hakkla indiriyor” (Nahl: 101-102) ayetinde geçtiði ileri sürülmektedir. Fakat, bu ikinci ayette 'nesh' deðil, 'bir ayetin yerini bir baþka ayetle deðiþtirmek' an­lamýnda 'tebdil' kullanýlýr.

Kur'an'da 'nesh'in yanýsýra, 'unutturmak' da söz konusu edilmektedir. Nitekim, Bakara Suresi'nin 106'ncý ayetinde 'nesheder ya da unutturursak’ denmektedir. Þu kadar ki, bu ayette geçen ve 'unutturursak' anlamý veri­len 'nünsihâ' kelimesi, Ömer, Ý. Abbas, Nehaî, Ata, Mücahid, Abîd bin Umeyr, Ý. Kesir ve Ebu Am'r tarafýndan 'nense' hâ' þeklinde okunmuþtur ki, 'ertelersek' demek­tir. [94] Alýþveriþte, 'veresiye, geri býrakýlmýþ borç' an­lamlarýna gelen 'nesîe' ve Cahiliyet döneminde müþrik Araplar'ýn Haram aylarýn yerlerini deðiþtirmelerini, Muharrem'in haramlýðýný Sefer ayma ertelemelerini ifade eden 'nesi’ kelimeleri de bu kelimeyle baðlantýlýdýr. Fa­kat, Kur'an-ý Kerim'de 'unutturma' kelimesi bir diðer yerde daha geçmektedir: “Sana okutacaðýz da unutma­yacaksýn, ancak Allah'ýn dilediði dýþýnda” (A'lâ: 6-7). Þu halde 'nesh'le birlikte, 'unutturma' da söz konusu­dur.

Kur'an'da Ebu Müslim el-Ýsfaharü'ye kadar bilgin­ler çoðunlukla üç türlü neshin olduðunu kabul ediyor­lardý:

1. Hükmü neshedildiði halde, lâfzý kalan ayetler. “Her nereye yönelirseniz, Allah'ýn vechi orasýdýr (Baka­ra: 215) ayetini, “yüzünü Mesdd-i Haram tarafýna çevir” (Bakara: 144) ayetinin neshetmesi gibi. (Fakat, bu­rada nesh olayýný kabul etmek zordur. Çünkü, her taraf­ta Allah'ýn vechinin bulunuþu, namazda Kýble tarafý­na dönmeðe aykýrý deðildir. Fakat ayetin namazda dö­nülecek yerle ilgili olarak ifade ettiði anlam ve ortaya koyduðu hükümde kuþkusuz Nesh vardýr)

2. Lâfzý neshedilen, ama hükmü geçerli kalan ayet­ler. Hz. Ömer tarafýndan rivayet edilen recin ayeti bu­na delil gösterilmektedir.

3. Hem hükmü, hem de metni neshedilen ayetler: “Ademoðlu'nun iki vadi dolusu malý olsa, bir üçüncüsü­nü de ister. Ademoðlu'nun iç boþluðunu topraktan baþ­ka bir þey doldurmaz. Ancak tevbe edenin tevbesini Al­lah kabul eder” þeklinde bir ayet buna örnek gösteril­miþtir.

Müfessirler ilk dönemde, mensuh ayetlerin sayýsýný 260'e çýkarýyorlardý. H. 322 yýlýnda vefat etmiþ bulunan Ebu Müslim el-Ýsfahanî, Kur'anda neshin olmadýðýný iddia etti. Fakat, Suphi es-salih'in de yerinde bir tesbitle belirttiði gibi, neshi kabul eden veya etmeyen müfessirlerin çoðu Kur'an ayetlerinin birbirlerini ve Sünnet'in ayetlerin hükümlerini genelleþtirmesi, özelleþtir­mesi, açýklamasý (ta'mîm, tahsis, tafsil) ve kayýtlama­sý (takyit) gibi önemli noktalarý karýþtýrmakla yanýlgý­lara düþmüþ olmalýdýrlar.

Celâlettin es-Suyutî Kur'an'daki mensuh ayetlerin sayýsýný 20'ye indirdi; Þah Veliyyullah Dehlevî bu sayýyý 5'e, Türkiye'de Ömer Rýza Doðrul ise sýfýra indiriverdi. Ömer Rýza Doðrul. “Tanrý Buyruðu'nda Müslim'in bazý hadislerini mevzu, Süyutî'yi de pek zayýf ilân ettikten sonra, bütün hadis kitaplarýný karýþtýrdýðý halde, nesh hakkýnda tek bir rivayet bulamadýðýný belirtir ve Kur'an'da nesh olmadýðýný ileri sürer. “Sana okutturacaðýz da unutmayacaksýn” ayetini kendine delil olarak alýr ve hemen sonraki, “ancak Allah'ýn dilediði dýþýndan aye­tini görmez. [95] Gerçi, bir takým müfesirler Elmalýlý Hamdi Yazýr'ýn da belirttiði gibi, buradaki istisnanýn az­lýk ifade ettiðini veya bütünüyle olumsuzluk ifade etti­ðini, yani, 'Peygamber'e okutulanýn hiç bir þekilde unutturulmadýðýný' belirtirler. [96] Ama, gerek Nahl Suresi'ndeki, gerekse, Bakara Suresi'ndeki yukarýya aldýðýmýz ayetler bir nesh gerçeðine iþaret etmektedir. Nesh'i ka­bul etmeyenler ise, buradaki nesh'i, Kur'an'ýn önceki þeriatlarý nesh ettiði þeklinde yorumlarlar.

Burada, bu görüþleri verdikten sonra, Ýmam Mu­hammed el-Bakýr'ýn þu sözünü aktarmayý gerekli görü­yoruz:

“Muhakkak insanlar bu Kur'an hakkýnda ilimleri olmadan konuþuyorlar. Allah þöyle diyor oysa: “O ki size kitabý indirdi; onda muhkem ayetler vardýr., diðer­leri müteþabihtir..” Mensuhlar müteþabihlerdendir. Muh­kemler neshedenlerden. Allah azze ve celi Nuh'u kav­mine þu mesajla gönderdi:

“Allah'a ibadet edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin.” Nuh kavmini 'Allah'a, birliðine, O'na ibadet etmeye ve hiç bir þekilde þirk koþ­mamaya' çaðýrdý. Sonra Allah bu kural üzere Muham­med (S.A.V.)'e varýncaya deðin peygamberleri gönderdi. Muhammed de insanlarý Allah'a ibadet etmeye ve O'na hiç bir þekilde þirk koþmamaya çaðýrdý ve Allah þöyle buyurdu:

“O size, Nuh'a tavsiye ettiðini ve sana vahyettiðimizi, Ýbrahim, Musa ve Ýsa'ya tavsiye ettiðimizi, dini doðru tutun ve onda ayrýlýða düþmeyin diye dinden bir þeriat kýldý. Kendilerini çaðýrdýðýn þey müþriklere aðýr geldi. Allah Kendisi'ne dilediðini seçer ve yöneleni Kendisi'ne iletir.” (Þura: 13). Allah peygamberleri ka­vimlerine 'Allah'tan baþka ilâh yoktur' þehadetiyle ve kendi katýndan gelenin kabul edilmesi için gönderdi. Kim, buna içten gelerek inandý ve bu inanç üzere öldüyse, Allah onu Cennet'e kor. Çünkü, Allah kullarýna za­lim deðildir; çünkü Allah, iþleyene iþlediðinden dolayý ateþi vacip kýldýðý günahlara ve öldürmelere dalmadýkça bir kula azap edecek deðildir. Ne zaman ki, her pey­gambere kavminden uyanlar uydu, o zaman Allah her peygamber için bir þeriat ve yol kýldý; Þeriat ve yol Allah'ýn yolu ve sünnettir, Allah Muhammed (S.A.V.) 'e dedi:

“Muhakkak, Nuh'a ve ondan sonraki nebilere vahyettiðimiz gibi, sana da vahyettik.” (Nisa: 163). Ve, Al­lah her nebiye yola ve sünnete tutunmasýný emretti ve Allah'ýn Musa'ya emrettiði yol ve sünnette yedinci gün vardý ve Allah o günün haramlýðýný tanýyýp, bu günde çalýþmayý helâl kýlmayaný Cennet'e kor; kim de onun hakkýný küçümseyip, Allah'ýn iþlemeði haram kýldýðýný iþleyerek helâl ettiyse, onu da ateþe kor. Yedinci günde yiyip, avlanmayý helâl kýlanlara Allah, Rahman'a þirk koþmadýklarý ve Musa'nýn getirdiðinde þüpheye düþ­medikleri halde, gazap etti ve “Muhakkak sizden yedin­ci günde haddi aþanlarý bildiniz ve onlara 'aþaðýlýk may­munlar olun' dedik” (Bakara: 65) buyurdu.,. Sonra Al­lah Muhammed (S.A.V.) 'i gönderdi ve o Mekke'de 10 yýl davette bulundu ve bu on yýlda Allah'tan baþka ilâh bulunmadýðýna ve Muhammed'in Allah'ýn rasûlü oldu­ðuna þehadet eden herkesi ikran ve tasdikinden dolayý Allah Cennet'e kor. Allah, bu þehadet üzere Muhammed'e tabî olanlarý, Rahman'a þirk koþmadýkça ceza­landýrmaz. Allah Benû Ýsrail (Ýsra) Suresi'nde, “Rabbin ancak kendisine ibadet etmenize ve anne-babaya iyiliðe hükmetti... muhakkak O, kullarýna karþý her þeyden haberdardýr, görendir” buyurdu. Bu aradaki (23-30) ayetlerde öðüt, terbiye, hafif yasak vardýr, va'd ve ce­zalandýrma tehdidi yoktur, sakýndýrma söz konusudur: Sonra þöylededi:

“Fakirlik korkusuyla çocuklarýnýzý öl­dürmeyin. Sizi de onlarý da biz besliyoruz, onlarý öldürmek büyük hatadýr” (31); Zinaya yaklaþmayýnt çünkü o açýk bir kötülüktür, ne kötü bir yoldur (32); Allah'ýn ha­ram kýldýðý caný haksýz yere öldürmeyin; kim zulmen öldürülürse velisine yetki veririz{3Z); Ergenlik çaðýna eriyinceye kadar en güzel olanýn dýþýnda yetimin malýna yaklaþmayýn; ahdi de yerine getirin, çünkü ahd sorum­luluk getirir(34); Ölçtüðünüz zaman ölçüyü tam yapýn, doðru terazi ile tartýn; bu daha iyidir, sonu daha gü­zeldir(35); Hakkýnda ilim sahibi olmadýðýn bir þeyin ardýna düþme, çünkü kulak, göz ve gönül hepsi ondan sorumludur(36); Yeryüzünde kabara kabara yürüme, çünkü ne yeri delebilirsin, ne de daðlarýn boyuna eriþe­bilirsin (37); Bunlar hepsi kötü olan, Rabbi'nin katýnda hoþ görülmeyen þeylerdir; bunlar Rabbi'nin sana vahyettiði hikmettendir; Allah'tan baþka bir diðer ilâh da­ha edinme, sonra, kýnanmýþ, uzaklaþtýrýlmýþ olarak Ce­hennem'e atýlýrsýn (38-9).

Allah bütün bu ayetlerde hiç bir ceza veya mükâfat vadinde bulunmadý. Yalnýz son ayette ve yine Mekke' de inip, azapla tehdit ettiði ayetlerde hep müþrik olan­lara seslendi, müþriklerin Cehennem'e gireceðini bildir­di. Vaktaki Allah Muhammed'e Mekke'den Medine'ye gitme izni verdi ve Ýslâm'ý beþ þey üzerine kurdu: Al­lah'tan baþka ilâh bulunmadýðýna ve Muhammed'in O' nun kulu ve rasûlü olduðuna þehadet etmek, namaz kýlmak, zekât vermek, Allah'ýn Evi'ne haccetmek ve Ra­mazan orucunu tutmak. Allah ayrýca ona hadleri, farz­larýn kýsýmlarýný indirdi, iþleyenlere ateþi vacip kýldýðý günahlarý bildirdi ve katil hakkýnda “Kim bir mü'mini kasden öldürürse cezasý, içinde ebedî kalmak üzere ce­hennemdir; Allah ona gazap etmiþ, lanetlemiþ ve ken­disi için büyük bir azap hazýrlamýþtým hükmünü indirdi” (Nisa: 93) Allah mü'mini lanetlemez, þöyle buyurur O:

“Allah kâfirlere lanet etti ve onlara Seîr'i hazýrladý (Ahzab: 64). Yetim malýný zulmen yiyenler hakkýnda, “Yetimlerin mallarým zulmen yiyenler, muhakkak karýnla­rýna ateþ yerler ve Seir'e gireceklerdim (Nisa; 10) hükmünü indirdi.. Tartý hakkýnda, “Ölçüde tartýda hile ya­panlarýn vay haline” (Mütaffifîn: 1) hükmünü indirdi; Allah yalnýz kâfirler için 'vay haline' tehdidini kulla­nýr, þöyle buyurur O:

 “Artýk büyük bir günü görmekten ötürü vay kâfirlerin haline.” (Meryem: 37) Ahd hak­kýnda þunu indirdi: “Allah'a verdikleri ahdi ve yemin­lerini az bir pahaya satanlar var ya, onlarýn Ahirette hiç bir paylarý yoktur; “Allah Kýyamet Günü onlarla konuþmayacak, onlara bakmayacak ve onlarý temizlemeyecektir. Acý bir azap vardýr onlar için.” (A. Ýmran: 77). Ahiret'te payý, nasibi olmayan insan neyle Cennet'e girsin. Allah Medine'de þu hükmü de indirdi: “Zi­na eden erkek zina eden kadýn veya müþrik kadýndan baþkasýyla evlenmez; zina eden kadýn da zina eden er­kek veya müþrik erkekden baþkasýyla evlenmez; bu müz­minlere haram kýlýnmýþtýr.” (Nur: 3). Allah zina edene mü'min adý vermedi ve Rasûlullah da þöyle buyurdu:

“Ýlim ehli bunda þüphe etmedi” “Zina eden zina etti­ðinde mü'min olarak zina etmez; çalan çaldýðýnda mü'­min olarak çalmaz; bunu yaptýðýnda iman üzerinden gömleðin çýktýðý gibi çýkar.” Allah Medine'de yine þu hükmü indirdi: “Namuslu kadýnlara iftira atýp da, dört þahit getirmeyenlere seksen deðnek vurun ve artýk on­larýn þahitliðini asla kabûl etmeyin. Onlar fasýklarýn ta kendileridir.”  (Nur: 4). Allah iftiracýyý imanla adlan­dýrmaz; O þöyle buyurur:

“Mü'min kimse fasýk kimse gibi midir, bir deðillerdir onlar.” Ve, Allah fasýðý müna­fýk kýldý: “Muhakkak münafýklar, iþte onlar fasýklardýr.” (Tevbe: 67). Ve, Allah fasýklarý Ýblisin adamlarýn­dan saydý: “Ýblis hariç, o cindendi ve Rabbi'nin emrin­den fýsk etti”; ve Allah onlarý lanetledi: “Namuslu, bir þeyden habersiz mü'min kadýnlara zina iftirasý atanlar dünyada da Ahiret'te de lanetlenmiþtir; onlar için bü­yük bir azap vardýr...” (Nur: 23).[97] (Yanlýþ anla­mamalar için bk. Küfr, Fýsk, Nifak.)

Ýmam Muhammed el-Bakýr'ýn özetleyerek alýntýla­dýðýmýz bu sözü gerek neshin, gerekse iman, islâm, fasýk ve münafýðýn anlaþýlmasý bakýmýndan önemli bir ger­çeði ortaya koymaktadýr. Bir kez, Ýslâm öncelikle Tevhid'e dayalý inanç sistemi üzerine oturur ve tüm pey­gamberler öncelikle bu inanç sistemini kabul.ettirmeðe çalýþmýþlardýr. Bu inanç sistemini kabul etmiþ bir ce­mâat oluþtuðunda ise, Allah hükümleri, yani bir hü­kümet olmanýn gerektirdiði ahkâmý indirmiþtir. Bu, Hz. Musa'nýn hayatýnda da çok belirgin olup, Tevrat Mýsýr' dan çýktýktan yýllarca sonra inmiþ, ama, Hz. Musa dað­dayken kavmi buzaðýya tapýnmaya baþladýðý için, Hz. Musa Tevrat'taki hükümleri uygulamayý, Tevhidi sap­mayý düzeltinceye kadar ertelemiþ [98] ve bu sapmayý önledikten sonra, Tevrat'ýn hükümlerine kuvvetle tu­tunma emrini almýþtýr. Ayný þey Muhammed ümmeti için de söz konusu olmuþtur. Dikkat edilirse, Ýsra süre­sindeki ayetlerde herhangi bir tehdit veya azap söz ko­nusu edilmezken, ayný eylemler karþýlýðýnda Medine'de þiddetli azap tehdidinde bulunulmaktadýr. Ýslâm'ý anla­mak için, hükümleri, neshi iyice anlamak için bu Mekke-Medine ayýrýmýný çok iyi bilmek ve her zaman göz önünde bulundurmak gereklidir. Yoksa, Ýslâm'da her­hangi bir þey anlamak mümkün olmaz.

Sorunu  bu açýdan ele aldýðýmýzda, Kur'an'da nesh hem vardýr, hem hiç yoktur diyebiliriz. Kur'an 23 yýl­da inmiþtir ve Kýyamet'e deðin her müslümanýn, her müslüman toplumun her çaðda, her dönemde ve her yerde sorunlarýna cevap verecek niteliktedir. Kur'an Ýs­lâm'ýn hem yönetim dini olmadýðý Mekki dönemi, hem de yönetim dini olduðu Medenî dönemi içermekte ve her iki dönem için de kurallarýný sergilemektedir. Sözge­limi, inanmayan, imanýn gerçeðini bilmeyen bir insa­na “içki içme, kumar oynama, çalma” demek abes olur. Ýslâm'ýn Tevhidi düzlemde hakim olmadýðý, Ýslâm'ýn ya­sakladýðý bir siyasal ve ekonomik düzenin egemen ol­duðu yerde de, Þeriat'ýn haddlerini uygulamaya kalk­mak, hýrsýzlýk yapanlarýn elini kesmek, zina edenleri öldürmek Ýslâm adýna en büyük zulmü iþlemektir. O hal­de nesh konusu oldukça önemlidir ve çok iyi kavran­mak durumundadýr.

Kur'an'da nesh olmadýðýný, hattâ Sünnet'in Kur'an'ý nesh edemeyeceðini iddia edenler, Hz. Ömer'in ayetle sabit olan zekâtýn müellefe-i kulûb’a. da verilme hükmü­nü ortadan kaldýrdýðýný nasýl kabul ederler. [99] Oy­sa, müellefe-i kulûb konusunda Hz. Ömer'in tavrý açýk­týr. O, Hz. Peygamber (S.A.V.) zamanýnda müellefe-i Ku­lûb (kalpleri Ýslâm'a ýsýndýrýlacak kiþiler) payýndan ze­kât alan iki kiþiye müslümanlarýn güçlendiðini ileri sü­rerek zekât vermemiþtir. Hz. Ömer'in bu tavrý hiçbir zaman müellefe-i kulûbu ortadan kaldýrmaz; nesh ola­yýný ortaya kor. Þu anda, acaba müslümanlar Hz. Peygamber'den sonraki dönemi mi yaþýyorlar, yeryüzünün en güçlü bir yönetimini mi kurmuþ durumdalar da, mü­ellefe-i kulûb ebediyyen ortadan kalkmýþ olsun. Neden Allah Mekke'de herhangi bir ceza tehdidinde bulunmu­yor da, Medine'de ayný eylemleri iþleyenleri kâfir, mü­nafýk ve fasýk sayýyor? Bu özellikler iyice kavranrnadýkça, nesh olayý gerçek yönüyle yerli yerine oturtulmadýkça, Ýslâm'ýn kavranmasý da zor olacaktýr.

Ýslâm, eskilerin deyimiyle 'efradýný camî, aðyarýný manî' olarak bir daire çizer. Bu dairenin çevresi 'Allah'ýn haddleridir.' Bu haddlerin içinde kalýndýkça, yani çem­berin dýþýna çýkýlmadýkça, biraz daha ihtiyatlý davranarak çembere yaklaþýlmadýkça dairenin içinde müslü­manlarýn yaþadýklarý duruma ve þartlara göre, Ýslâm'ý çevreleyen þartlara göre nesh olayý sürekli cereyan et­mek durumundadýr. Bunun için de, Allah tarafýndan seçilmiþ masum insanlar olmadýðý zamanda adil, müttakî ve zamanýn þartlarýný iyi bilen müctehidlere ihti­yaç vardýr. Bu söylediklerimizden, modernist bir tavýr içinde olduðumuz sanýlmasýn. Ýslâm'dan en ufak bir taviz verilemez ve Ýslâm zamana uydurulamaz, aksine zamana hükmeder. Fakat, fýkh konusunda da anlata­caðýmýz gibi, Ýslâm önce Tevhidi bir inanç sistemine da­yalý bir toplumun oluþmasýný, ondan sonra da hükümle­rinin uygulanmasýný ister. Hükümler de, uygulanacaðý þartlar ortaya çýkýnca uygulanýr; zaten nesh olayý Tevhid'de, inanç sisteminde deðil, hükümlerde meydana gelir. Bu gerçeði de kavrayamayanlar, Ýslâm'ýn bütün önceki dinleri neshettiðini öne sürerler. Oysa, Ýslâm, Hz. Adem'den bu yana insanlarýn çaðrýldýðý tek ger­çek dindir; Ýbrahim de bu dinle gelmiþtir, Musa da, Ýsa da; Kur'an'ýn Mekkede indirdiði ayetler ve Ýsra Suresi'nde geçen ve Ýmam Muhammed el-Bakýr'ýn andýðý ayetler önceki peygamberler tarafýndan da teblið edil­miþtir. Bunlar, Allah'ýn dini'nin, yani Ýslâm'ýn teme­lini oluþtururlar. Ýþte, bu temele dayalý bir yönetim oluþ­tuðunda, Medine kurulduðunda 'ahkâm' inmeðe baþ­lar ve bu yönüyle Ýslâm önceki peygamberlerin getirdiði ahkâmýn bazýsýný neshetmiþtir. Bu ahkâm da, tenzil ola­yýnýn içeriðinde de var olduðu gibi, belli bir tedricîlik gözeterek gelmiþtir. Basit bir örnek olarak, zina eden kadýnlarýn Alah'ýn haklarýnda bir yol açmasýna deðin, evlerde hapsedilmesi emredilmiþ, sonra, bunlara  100 deðnek vurulmasý hükmü indirilerek, haklarýndaki yol açýlmýþtýr. Evli olduðu halde zina eden kadýn ve erkek­leri ise Hz. Peygamber recmetmiþtir ki, bu bir nesh deðil, bir tafsildir ve Sünnet'in elbette bu yetkisi vardýr ve hiç bir zaman burada Kur'an'a aykýrýlýk söz konusu deðildir. Çünkü, Kur'an'ýn evde hapsedilmesini emret­tikleri zina eden ve zina ettiði dört þahitle tesbit olunan kadýnlardýr; Kur'an burada erkekleri söz konusu etme­mekte ve kadýnlarýn evli mi, bekâr mý, hürr mü, cariye 'mi olduðunu da açýklýða kavuþturmamaktadýr. (Nisa: 15). Bundan sonra inen Nur Suresi'nde ise 'zina eden erkek ve kadýnlara yüz deðnek vurulmasý' emredilmektedir; ama, yine erkek ve kadýnýn bekâr mý, evli mi, köle veya cariye mi, hürr mü olduðu açýklanmamaktadýr. Ýþ­te, bu ayýrýmý Sünnet yapmýþ, hür ve bekâr olanlara yüz deðnek vurma, hür ve evli olanlarý da recmetme hük­münü getirmiþtir. Cariye ve kölelerin cezasý daha bir ayrýdýr. Bu olayda, Hz. Peygamber'in dönemi ile ilgili olarak bir nesh vardýr; fakat bu nesh peygamber'in dö­nemindeki Ýslâm'ýn gerçek uygulanma þartlarý sürdük­çe elbette bakîdir; ama Ýslâm yurdunun irtidad-þirk-harp yurduna dönüþtüðü durumlarda da geçerli olabilir mi? Ýþte bu önemli bir konudur. Hüküm olarak geçerli­liðini kýyamet'e deðin korumakla birlikte, uygulanma gereði olarak þartlarýn deðiþtiðinde de korumasý, Kur'an'ýn bütünüyle muhkem olmasýna da ters düþmeyecek mi? Çünkü bu durumda Kur'an'ýn bazý ayetlerini Kýya­met'e deðin hükümsüz saymak gerekecektir. Konuya bir de þu açýdan bakalým.

Þu üç ayete bakalým: “Size gece ve gündüzü iki ayet yaptýk. Gecenin ayetini sildik, gündüzün ayetini aydýnlatýcý kýldýk..” (Ýsra: 12). “Allah batýlý siler, hak­ký kelimeleriyle yerine getirir.” (Þura: 24). “Allah si­ler dilediðini ve dilediðini yerinde tutar; Kitab'ýn Ana­sý O'nun yanýndadýr.” (Ra'd: 39).

Birinci ayette, gece ve gündüzün ayeti aydýnlýk ve karanlýk olabileceði gibi, Ý. Abbas'ýn yorumu üzerine, biri ay, biri güneþ de olabilir. Buradan, ayýn bir zaman­lar güneþ gibi olduðu fikri doðmuþtur. Ayný þekilde, bîr zamanlar gece ve gündüzün olmayýp, yalnýzca geceden, veya gündüzden birinin olduðu da anlaþýlabilir. Ama, sonradan bu iki ayetten biri silinmiþ, karartýlmýþ, diðe­ri ýþýklý yapýlmýþtýr ki, “Rabbimiz'den bir lûtf arayalým ve yularýn sayýsýyla hesabý bilelim diye.” Ýkinci ayette batýlýn silindiði, hakkýn yerine getirildiði belirtilmekte­dir; bu ayetle birinci ayetin bir bakýma baðlantýsý da vardýr; gece batýlý, gündüz hakký temsil edebilir. Tarih­te zaman zaman batýl hakim olduysa da, her defasýnda Allah onu silmiþ ve yerine hakký getirmiþtir. Demek ki, bu bir defaya özgü deðil, aynen gece gündüz gibidir ve; “o günler ki, biz onu insanlar arasýnda döndürür duyururuz” ayetinde de ifade olunduðu üzere bir devr-i da­im göstermektedir. Üçüncü ayette, gerek gece gibi, gerek batýl gibi, gerekse daha baþka þeyler gibi, Allah'ýn dile­diðini sildiði, ortadan kaldýrdýðý, dilediðini de yerinde tuttuðu, ama, insanlarda olduðu gibi deneme-yanýlma yoluyla deðil de, bunlarýn hepsini ezelî bilgisinde sak­ladýðý ve bu bilginin kelime olmasý gerekince ortaya çýk­týðý anlaþýlmaktadýr. “Sadakanýn ömrü uzattýðýný” ifa­de eden hadis bu çerçevede deðerlendirilmelidir.

Ýþte, nesh olayý aynen yukarýya aldýðýmýz üç ayet­te açýklandýðý þekildedir. Bu, Allah'ýn koymuþ olduðu bir kanundur ve hem kâinatta, hem de insan hayatýn­da ve dolayýsýyle Ýslâm'da cereyan etmektedir.

Nesh'i bütünüyle reddetmek kadar, Kur'an'da mensuh ayetler, hükümler bulunduðunu kabul etmek de Ýs­lâm'ý belli bir zamana ve yere mahkûm etmek anlamýna geleceði gibi, Ýslâm'ýn dinamizmini de kavramamak anlamýna gelir. Aslýnda, nesh konusu Kur'an'da olduk­ça açýktýr. Yukarýda yaptýðýmýz açýklamalarý güçlendiren þu noktalar da, nesh konusunu açýklýkla ortaya koyucu niteliktedir.

Cihad, Ýslâm'ý yaþayýp, yaþatma mücadelesine veri­len addýr. Cihad, gerektiðinde salt sözle olur, gerektiðin­de kalple olur gerektiðinde elle olur. Elle, kýlýçla yapý­lan Cihad'ýn adý 'kýtâl'dir. Kur'an, Medine'de 'kýtâl'e izin vermiþ, belirli durumlarda bu izni 'farz' hale getir­miþtir. Ama, bu ayetler, bir yandan, Mekkede 'kýtâl'in yasak oluþ hükmünü 'nesh’ ettiði gibi, bir yandan da, sözlü Cihad'ýn gerektirdiði durumlarda, yeni bir Mek­ke'de veya 'kýtâl'in gerekmediði durumlarda sözlü Cihad'ý þart koþar ve 'kýtâl'in yasak olduðunu ortaya kor. Zamaný gelir, 'kýtal' gerekir; öyle bir zaman da gelir ki, 'kýtal' zulüm olur. Ayný þekilde, Kur'an, “kâfirler üze­rinde ezici bir üstünlük saðlayýncaya kadar, özel olaraksâ, savaþta onlarý iyice periþan edinceye kadar esir al­mayý yasaklar (bk. Enfal: 67). Ama, kâfirler karþýsýn­da ezici üstünlük saðlandýðýnda bu yasak kalkar ve esir alma izni doðar. Bütün bunlar, Ýslâm'ýn hüküm­lerinin her zaman ve þartlardaki uygulanabilirliðini ve dinaminizmini ortaya koymaktadýr. Nesh gerçeðinin iyi kavranmamasý, islâm'ý en açýk ve bilinmesi en gerekli yanlarýndan birinden yoksun býrakmak olacaktýr.

Burada Nasih-Mensuh’u açýklamamýz Ýslâm'ýn dina­mizmi açýsýndan olmuþtur. Bunun yanýsýra, Ýslâm ahkâ­mýnýn uygulanma aþamasýna gelindiðinde, sözgelimi iç­ki yeniden aþamalý olarak haram kýlýnacak, zina eden­lere bir süre celde cezasý, sonra recm uygulanacak diye bir þey olmaz. Ahkâmdaki neshte son hüküm artýk bakî olan hükümdür. Fakat, bu hükümlerin uygulanma­sý için sözünü ettiðimiz tedricî bir yoldan ve oluþum safhalarýndan geçilecektir. [100]


[92] Müfredat, 490.

[93] S. Yýldýrým, a.g.e. s:  102.

[94] Hak Dini Kur'an Dili, I, 462.

[95] Tanrý Buyruðu, s. LXXXVIII.

[96] Hak Dini Kur'an Dili, VIII:  5760.

[97] Üsul-i Kâfi, III;  HN:   1510.

[98] Hak Dini Kur'an Dili,  IV:  2287.

[99] Ýmam-ý Þafiî gibi bir mezhep imamý, ayeti sünnetin bi­le neshini kabul etmezken. Peygamber olmayan bir zata ne kadar yüce bir zat da olsa ayetin hükmünü neshettirmek kar­þýsýnda þaþmamak elden gelmiyor.

[100] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 90-102.



radyobeyan