Ýlahi Armaðan
Pages: 1
22. Meclis By: hafiza aise Date: 31 Ocak 2011, 15:51:53
22. MECLÝS

 

Bu konuþma sabah üzeri Ribât’ta yapýldý.

Zilkade’nin son günüydü. Hicrî yýlý 545, Milâdî 1150. O gün hayli uzun konuþtu.


 

Sorucu, þöyle sordu: “Dünya sevgisi beni kapladý. Kalbimden onu atmak istiyorum, yolunu göster; nasýl edeyim?”

Ona þunlarý söyledim:

“Dünyaya bir bak; enini boyunu öðren. Sahipleriyle nasýl da­laþýyor, dölleri ile nasýl beleniyor, onlara ne garip hileler yapýyor? Onlara yaptýðý oyunlarý seyret. Onlarý nasýl azdýrýyor ve aniden ar­kasýna atýyor. Onu gözet, kendine yar olan kiþilerle uðraþýyor, eðlendiriyor. Sonra onlarý yükseltiyor. Bir dereceden öbürüne geçiriyor. Aldattýðý kimseleri, kandýrmasý kabil olmayanlarýn üzerine salýyor. Boyunlarýna bindiriyor. Hazinelerini aldattýklarýna veriyor, acayip iþ­lerini onlara gösteriyor. Onlar da bunlara bakarken, varlýklarýndan uzak olup ferahlýk duyuyorlar. Yüksekte olduklarýna inanýp sevini­yorlar. Ýyi geçimlerine kanýyor, dünyanýn kendilerine hizmet et­mesini bir nimet sayýyorlar. Ýþte bu hâlle dünya onlarý aldattý, bað­ladý. Aradan zaman geçti, onlarý tepetaklak yere vurdu. Kemikleri kýrýldý. Parçalandýlar ve öldüler. Dünya onlarýn bu hâlini görüyor ve gülüyordu. Ayrýca iþleri karýþtýrmakta olan þeytan da yan gelip ke­yif çatýyordu.

Dünyanýn iþi budur. Birçok sultanlara böyle yaptý. Mülk sahip­lerini ve zenginlerin çoðunu yukarýda anlatýlan hâle getirdi. Bu dünyanýn âdetidir. Âdem Peygamber’den bu deme kadar, böyle geldi ve böyle gidiyor. O böyle yükseltir, sonra yere vurur. Kýyamete kadar bu periþanlýk devam eder. Öne alýr, arkaya atar, mal sevdirir, zengin eder, yedirmez, ihtiyaç içinde kývrandýrýr. Bu kuvvetler dün­yaya yerilmiþtir. Her iyiliði yapar, kendine çeker. Sonra boðazýna bý­çaðý dayar, boðazlar. Ondan kurtulan yoktur. Onun þerrinden emin olan olmaz. Ona galip gelen çok azdýr. Ona maðlûp olmayan, onu yen­mek için yardým bulan ve þerrinden kurtulan büyüktür. Bu büyük, bir veya birkaç tanedir.

Ancak, dünyayý iyi bilen, þerrinden emin olur. Dünyadan kim çok sakýnýyorsa, kurtulmanýn fazlasý ona nasip olur. Selâmete ermek için, onun bütün hâllerini öðrenmiþ olmak gerektir.

Ey sorucu! Dünyaya kalbindeki gözünle bak. O gözle bakarsan, ayýplarýný görürsün ve þerrinden emin olursun. Onu kalbinden çý­karmaya ancak gücün böyle yeter. Baþ gözünü ona çevirir, süsleri ile uðraþmaya koyulursan ayýplarý gözünden kaybolur, dolayýsýyla kalbinden sevgisini çýkarýp atmak senin için mümkün olmaz. Onu, içinden atamazsýn, ona ilgisizlik duygusu taþýman kabil olmaz. Bu yüzden seni öldürür. Baþkalarýna içirdiði zehri sana da içirir ve öl­dürür.

Ýçinden kopup gelen kötü duygulara cihad bayraðýný aç. O duy­gularýn ýslâhýna emin oluncaya kadar devam et. Onlar iyiye yönel­dikten sonra dünyanýn ayýbýný bilirsin. Ona ihtiyaç arz etmekten ken­dini alýrsýn.

Nefsin ýslâhý için kalbin ve sýrrýn sözü tutulmalýdýr ve onlara uyan her duygu ýslâh olmuþ sayýlýr. Azdýrmaya yeltenen duygular ýslâh olmuþ sayýlmaz.

Nefsin ýslâhý için kalbin ve sýrrýn sözünün tutulmasý esastýr. Ne­fis hem kalbe, hem de sýrra uymalý. Onlarýn yasak ettiði þeyi yapma­malý ve emrettiðini tereddütsüz yapmalý. Kalp ve sýr nefse bir þey ve­riyorsa, az demeyip kanaatle yetinmeli. Hiç vermedikleri zaman da sabýrlý olmalý. Nefsin iyi hâli böyle baþlar, onda iyilik baþladýktan sonra kötü hâlleri ölür. Kalbe döner. Onun emriyle hareket eder. Öy­le bir hâle gelir ki, artýk ona nefis denmez, kalp denir. Baþýna takva tacýný giyer. Yakýnlýk süsünü takar.

Size, iman etmek ve dile imanýnýzý tasdik ettirmek gerekir. Al­lah yoluna baþ koyanlarý inkâr etmek size yakýþmaz. Onlara da ina­nýnýz. Onlarla mücadele etmeyi býrakýnýz. Onlarla çekiþmek size düþ­mez. Onlar hem bu âlemde, hem öbür âlemde þahtýr.

Hak yakýnlýðýna onlar sahiptir. Ona sahip olunca, arta kalan ol­maz, yeryüzünde her ne ki var, onlara sahip olurlar.

Aziz ve Celil olan Hak, onlarýn kalbine zenginlik duygusu ver­miþtir. Yakýnlýðý ve ülfeti ile büyüklerin kalbini doldurmuþtur. Nur­larý ve kerameti ile onlarý süslemiþtir. Bu sebeple onlarýn hiç biri, dünyalýk olana bakmaz, dünyanýn nimetini yiyenlere iltifat etmezler, önü hoþ, ama onlar sonuna bakarlar. Dünyanýn ilk yaratý­lýþý ve miadý dolunca yýkýlýþý gözlerinin önüne gelir. Bolluðuna gurur duymaz, yokluðuna da üzülmezler.

Hak sýr gözlerini bürür, baþkasýný görmezler, ölüm korkusu on­lara kulluk ettiremez. Melekten bir þey beklemek için kulluk etmez­ler. Onlarýn yaratýlýþý Mevlâ için. O'nun sohbeti için. Hak, sebebini bilmediðiniz þeyler yaratmýþtýr. O istediðini yapar.

 

* * *

 

Ýman nurunu bir türlü ruhuna sindiremeyen münafýk her sö­zünde yalan atar. Vaat ettiði zaman yerine getirmez. Emniyeti kötü­ye kullanýr. Bu huylarýn kötülüðünü Peygamber (s.a.v) Efendimiz ha­ber vermiþtir. Bunlardan kendini çeken, nifak hâlinden kurtulur. Ýyi huylar ayar taþýdýr, daima elinde tut. Ýmanlý ile imaný kalbine yerleþtiremeyen bunlarla ayýrt edilir. Bu ayar taþýný al. Bu aynayý al. Kendine bunlarla bak. Kalbine çevir ve içine yönel. Bak, hangi züm­reye dahilsin? Muvahhid misin, yoksa þirk ehli mi? Ýman sahibi mi­sin, yoksa münafýk mý?

Dünya, tümüyle fitnedir. Bir uçtan öbür uca boþ uðraþmadýr. An­cak âhiret iþlerinin yürütülmesi için alýnan, iyi sayýlýr. Bunun da iyi niyetle alýnmasý þarttýr. Dünyalýk þeyleri alýrken iyi niyet beslenirse öbür âlem için olur. Her nimet iyi niyetle alýnmalý. Ve Hakk'a þükredilmeli. Aksi hâlde nimet olmaz, felaket olur.

Allah'ýn vermiþ olduðu nimetleri þükürle baðlayýnýz. Allah'a þük­retmek iki yönden olur. Biri, kulluk etmek ve gönüllenmeden fakir­lere ihsan etmek. Diðeri ise, vereni itiraf etmek. O nimeti gönde­reni tam manasýyla anlamak. Onu gönderdiði için þükrü yoluna koþ­mak. O nimeti veren, bizzat Hak Teâlâ’dýr.

Bazý büyükler þöyle diyor: “Seni Allah'ý anmaktan alýkoyan her þey þomdur.”

O'nu dilden zikretmek, kalbi gafil koymak þomdur. Namaz, oruç ve diðer hayýrlý iþler O'nu anmak için yapýlýr. Yapýlan iþler O'nu an­maya iletmiyorsa onlar da þomdur.

O'nun sana gönderdiði nimetlere isyanla karþýlýk verdin. Çok önemli iþler yapman gerekken önemsizlere gittin. Yalan, nifak, du­ruþunu ve hareketini kapladý. Ýçini dýþýný bozdu. Geceni ve gündü­zünü karýþtýrdý.

Þeytan sana neler yapmadý ki? Yalaný sana sevdirdi. Kötü iþle­ri sana süsledi. Ta namazýna kadar girdi. Þöyle ki, namaza baþlar­ken: “Allah, en büyüktür” diyorsun; ama kalbinde küçük ilâhlar barýnýyor.

Her itimat ettiðin nesne sana ilâh oluyor. Korktuðun ve bir þey­ler beklediðin þeyler sana putlardýr. Sözün iþine uymuyor. Sözlerin­den de bir þey beklenmiyor. Ne dediðin ve ne yaptýðýn bilinmiyor.

Bin defa kalbinle: “Allah, en büyüktür” de, bir defa da dilinle. Kalbinde bin tanrý yatarken dilinle: “Allah, en büyüktür” demen neye yarar? Ýçinde bulunduðun bütün kötü hâlleri býrak. Allah'a dön.

 

* * *


 

Ve sen, ilim öðrenen zât, hâlin nicedir? Yalnýz ilmin ismi ile yetindin. Sana “Âlim” desinler diye ilmi öðrendin.

Öðrendiðinle amel etmek aklýna gelmedi. O bilgi sana ne fayda saðlar? Bu hâlinle âlim olduðunu söylersen, yalancý olduðunu eren­ler yüzüne vururlar. Nasýl nefsini avutmakla kaldýn? Yaptýðýn iþi baþkasýna emretmek de ne demek oluyor? “Yapamayacaðýnýz iþi neden söylersiniz?” (es-Sâf, 61/2) âyet-i kerimesi, seni tehdit etmiyor mu, titremiyor musun? Yazýk sana, halka doðruluk söylersin, ama iþin yalan. Halka Allah'ýn birliðinden dem vurursun; ama iþin þirk. Halka ihlâs ve saðlam iþin yolunu gösterirsin; fakat sen, görsünler ve desinler diye iþler tutarsýn. Sen bütün kötü iþleri yaptýðýn hâlde halký onlardan sakýndýrmaya kalkarsýn. Gözlerinden utanma duygusu kalktý. Ýman sahibi olsaydýn haya duygun olurdu. Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyuruyor: “Utanma duygusu imandan gelir.”

Senin için iman lâfý edilemez. Ýkanýn zaten yok. Sende itimat edilecek bir hâl de kalmadý. Ýlme hýyanet ettin. Hak katýnda adýn hainlerle yazýldý. Sana ilâç bilmiyorum. Ancak düþünüyorum; yalnýz, tevbe aklýma geliyor. Tevbe eder, üzerinde durursan, kurtulacaðýna inanýyorum.

Allah'a ve kaderine iman besleyen zât, bütün iþlerini O'na ýsmar­lar. Hiç bir iþinde O'na ortak koþmak aklýna gelmez.

Þirk koþma. Halký Hakk'a ortak etme. Mevlâ'ya gitmene halk perde olmasýn.

Söylediðim þeyleri yapmak, her iman sahibinin vazifesidir.

Söylediklerimizi varlýðýna sindirene âfetler dokunmaz. Bütün hâ­linde selâmet üzere olur. Mücerret imandan, hakikî iman hâline ge­çer. Sonra velayet, bedeliyet hâli gelir. Daha sonra gaybiyet âlemi baþlar. Bunlardan sonra, kutbiyet hâli çýkar. Bu, yâni kutbiyet, hâl­lerin sonu sayýlýr. Allah bu hâle gelen kulu ile övünür. Cin tayfasý­na, insanlara ve meleklerine onu gösterir. Ruhlar âlemine de onu tanýtýr. Kendine yaklaþtýrýr. Halkýn emrini ona verir.

Bu iþlerin bir temeli, bir de baþlangýcý olur. Baþta Allah'a ve Peygamber’e iman, sonra her ikisini de dille tasdik etmek gelir.

Bu iþin temeli Ýslâm dinine girmekle baþlar, sonra kalbi imanla doldurmakla olgunluk yolunu alýr. Allah'ýn Kitabý’nda bulunanlarla amel gerek. Peygamber’in (s.a.v) çizdiði yolu izlemek icap eder. Daha sonrasý, kalbe tevhid nurunu yerleþtirip ihlâs sahibi olmaktýr. Bunlar, imanýn kemâl devresi sonunda baþlar.

Ýman sahibi amelini ve iþini görmeyi bir yana býrakýr. Hak var­lýðýný perdeleyen her þeyden habersiz durur. Ýþler görülür; fakat o, bunlarýn yapýlmasýndan haberli deðildir. O zât, nefsi ile daima cihad eder. Bütün yaratýlmýþlarý Hakk'a sýðýnmýþ olarak görür. Hak yoluna koyulmayan da O'ndan ayrý deðildir. Ancak, O'nun rahmet nazarýna erebilmek için emrettiði yolda çalýþmak lazýmdýr. Cenâb-ý Hak þöyle buyurur: “O kimseler ki, uðrumuzda cihad ederler, muhakkak onlara hidayet yollarýmýzý açarýz.” (el-Ankebût, 29/69)

Bütün eþyaya karþý istiðna duyunuz. Cebrine boyun eðiniz. O, su arkýný kader eli ile çevirir. Ýman sahipleri O'nun kaderine boyun eðerlerse, kudret âlemine erdirir.

Kadere uyanlara saadetler olsun. Kadere uyup kudret sahibinin iþini seyre dalan ne hoþtur. Kaderle iþ tutan, onunla yürüyen, onun nimetlerine küfretmeyen ne kadar mübarektir.

Kudret sahibinin en büyük nimetini gösteren, kullara sonsuz rahmetidir. O rahmete ermek için yapýlacak tek iþ O'na yakýn ol­maktýr. Bütün halkýn varlýðýný bir yana itip O'nun varlýðýna gidebil­mektir. Kulun kalbi, Hakk'a vasýl olduktan sonra, halkýn zenginliði­ni neyler? Hakk'a yakýn olduktan sonra halkýn yakýnlýðý ona ne ya­par? Hak Teâlâ iç varlýðýndan ona mülk verdikten sonra, halkýn yö­nelttiði geçici mülkü n'eder? Yeter ki, insan iman sahibi olsun. Böyle olduktan sonra ona denir ki: “Bugün mülkümüzde eminsin.” (Yûsuf, 12/54)

O iman sahibi kutub olur; mülkün idaresi kendisine verilir. Mý­sýr ülkesinin sahibi, Yusuf (a.s) Peygamber’e itimat ettikten sonra, bütün mülkünü ona verdi. Ne kadar mülkü varsa hepsini ona teslim etti. Sonra ona þöyle dedi: “Hazinelerimi ve her þeyi sana býraktým.”

Kalp, bir mutemet þeydir. Fakat her zaman deðil. Onun mutemet olduðunu Mevlâ görürse kullarýn kalbini ona teslim eder. Bütün kalpler bir yönden idare edilir. O da kutbun kalbidir. Asýl mutemet kalbe kutublar sahip olabilir. Kutub hâlini bulduktan sonra, o dem ona þu hitap gelir: “Ýþte kalpler, onlarda arzu ettiðini yap. Onlar benim hazinelerimdir; gereðini yerine getir.”

Kutub olan büyük zat için dünya ve âhiret yüce ülkeler olur. O yüce insan, Allah yolcularýnýn uðraðý sayýlýr. Buna ermek herkes için sevindirici iþtir. Fakat ona kolay erilmez. Bilgi sahibi olmak ge­rekir. Bilgi ile amel lâzýmdýr. Zahirde öðrenilen Ýslâmî bilgilerin hep­sini yerine getirmek lüzumlu sayýlýr.

Battal ve Allah'a kulluk etmekten yana tembel olan kimselerle oturmayýnýz, onlara uymayýnýz. Onlara uymak, sizi içinden çýkýlmaz felâketlere sürükler.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyuruyorlar: “Bir kul, Allah'a kulluðu eksik kýlarsa, Allah ona belâ verir. (Kalbini kederle doldurur.)”

Eline geçmeyecek þeyi aramak en büyük belâdýr. Ýbadeti eksik eden, geçim sýkýntýsý çeker. Evinden eziyetler çeker. Kazancý azalýr, çocuklarý isyan eder. Hanýmýndan nefret duygusu görür. Hangi tara­fa yönelse ayaðý tökezler. Bunlarýn hepsi, az kulluk etmenin sonu­cudur. O’nun ibadetini bir yana atýp dünyalýk iþlerle uðraþmasýnýn neticesidir. O'na kulluk eden herhalde rahat yaþar. Allah Teâlâ þöy­le buyurur: “Ýman edip þükür yolunu tutarsanýz, Allah size niçin azap ey­lesin?” (en-Nisâ, 4/147)

Allah Teâlâ kaza ve kader hükmünün icrasýnda serbesttir. Her türlü tasarrufunda O’na karýþan olamaz. Yaptýðýndan ötürü hiç kim­se O'na çýkýþ yapmaya güçlü ve yetkili deðildir. Geçmiþe dayanarak, “kaderin gereði böyledir” diye, Hakk’ý ithama hiç kimse kalkýþamaz.

 

* * *


 

Yazýk sana... Zaman geçiyor. Sen nefsin ve çocuklarýnlasýn. Hak’tan ayrý durmak arzusundasýn. Bu hâlin ne zamana kadar sürer?

Bazý büyükler þöyle diyor: “Yavruna her þeyin deðerini öðret; sonra ondan ayrýl. Nefsini al, Rabb’inle meþgul ol.”

Yavru, eline geçen bir þeyin para edeceðini anlarsa babasýný bý­rakýr. Bir oyuncak hükmünü taþýyan þeyi dahi sezecek olsa, babasý­ný meþgul etmez olur. Kendini oyalar. Ey baba, seni de sahibinle baþ baþa býrakýr. O’nunla meþgul olacaðýn zamaný boþa geçirmiþ olmaz­sýn. Çocukla geçen zamanýn kýymeti düþmez, Rabb’ine rahat ibadet için ona oyuncaðýn deðerini anlat. Bir yavru için oyuncak babadan önemli sayýlýr.

Çocuklarýnýz büyüdüðünde sanat sahibi yapýnýz. Onlar çalýþsýn ve kazansýn. Siz de Mevlâ'ya kulluða koyulun. Ýbadeti býrakýp çocuk­larýn geçimi ile olma. Onlar büyüdüðünde beslenmeleri sana düþmez. Onlar için hatalar iþleme. Onlarýn geçimi için çalýþmanýn bir haddi ve zamaný vardýr. Hak katýnda senin günahýný baðýþlamak, onlardan uzaktýr.

Kendine ve çocuklarýna kanaati öðret. Kanaat sahibi olmayý, on­lara yeter gör. Yalnýz, lazým olan þeyleri onlara temin et. Gereken þeyleri temin ettikten sonra onlarýn da elinden tut, Mevlâ'nýn tâatine koþ. Rýzkýnýz geniþlesin diye, ibadeti bir yana atmayýnýz, kaderi­nizde varsa kendiliðinden gelir. Zamanlar bellidir. Bir bolluða erersen Hak’tan bil, al ye, yavrularýna da yedir. Sakýn halkýn eliyle gel­diði için Hakk'a ortak koþma. Onlar bir âlettir. Onu almak sana na­sýl bir vazife ise onlara da getirmek bir vazifedir.

Kanaat sahibi ol. Darlýk açýlýr. Kanaat insaný içinden çýkýlmaz felaketlerden berî kýlar. Kanaat sahibi olursan, geleceðini vehmet­tiðin þey gelmeyince üzülmezsin. Hele takva sahibi olmakla zâhid libasýný giymiþ olman en büyük nimet sayýlýr.

Sakýn, kullara el açma. Ýman sahibi, bir þeye ihtiyaç duyarsa Mevlâ’sýna yalvarýr. O’na karþý boynunu eðer, tevbe eder; sessizce ve­rilecek þeyi bekler. Verildiði takdirde, vereni övme yoluna gider. Ve­rilmeyecek olsa, kalbine uyar; sabra devam eder. Hakk'ýn dileðine itiraz etmez. Çekinme yoluna sapmaz. Zengin olmak için dinini sat­mak zilletine düþmez. Riyakârlýk ederek dünyalýk almaz. Ýçi bozuk bir hâle girmez. Yâni senin gibi yapmaz, ey içi bozuk adam!

Riya, nifak ve isyankâr olmak fakirliðe götürür. Ýsyan zelil eder.

Riya yüzsüz kýlar. Nifak, kapýlardan kovdurur. Hak kapýsýna girmen kabil olmaz.

Riyakâr ve içi bozuk olan, dünyayý dini ile alýr. Riyakâr adam sâlih kisvesine bürünür. Münafýk olan hiç bir zaman sâlih olmaya ehil deðildir. Dýþtan sâlihler gibi konuþtuðu görülür, onlar gibi giyer; fakat hiç bir zaman içinden koparak onlarýn iþini yapmaz. Sâlih kiþi­lerin nesebinden olduðunu söyler; ama hiç bir zaman onlara nispeti sahih olmaz. “Allah'tan baþka ilâh yoktur” demen bir dâvadýr.

O büyük kelâmý sarf ettikten sonra Allah'a dayanman, O'na te­vekkül etmen, baþkasýný kalbine koymaman ise þahidindir. Þahitsiz dâvanýn kazanýlmasýna ihtimal yoktur. Dâvayý aç, peþinden þahitleri bulmaya bak.

Ey yalancýlar ve Mevlâ'dan kaçanlar! Kalbinizle Hakk'ýn kapýsý­na koþunuz. O'nun sâlih kullarýnýn peþine düþünüz. Yaptýðýnýz hata­lar için Allah'tan özür dileyiniz. Ýman hâlini benliðinize sindiriniz. Dünyalýk alacaksanýz, Ýslâm dininin emri dahilinde alýnýz. Velayet hâline ererseniz, Hakk'ýn ilhamý ile alýnýz. Her ne yaparsanýz yaný­nýzda iki þahit hazýr olsun. O iki þahidin biri Kitap, öbürü de Sünnet'tir. Bir gün daha ilerler, kutup veya bedel olursanýz, fiil tecellisine uyarsýnýz. Her iþinizi O'na ýsmarlar; olup bitenlere seyirci kalýrsýnýz.

 

* * *

 

Ey evlat! Nefsine abanmaktan utanç duymaz mýsýn? Onu her iyilikten mahrum býrakmak sana ar getirmiyor mu? Onu her türlü iyilik için baþarýdan nasipsiz kýlmak nasýl olur?

Bugün ibadet, yarýn isyan. Bugün ihlâsla Allah'a kul olmak, yarýn þirkin yolunu tutup Hakk'a karþý bayrak çekmek. “Yapan Al­lah deðil, kuldur” demek! Bunlarý söylemekten utanma bilmiyor musun? Bugünün iyi iken yarýnýn kötülüðe gitmesi fenadýr. Peygamberimiz: “Ýki günü eþit geçen ziyandadýr.” buyururken, halin ne ile an­latýlýr? Geçmiþ günü hayýr, geleceði hayýrsýzlýkla kapanan zararýný ne ile ödeyebilir?

Ey evlat! Sana lazým olan varsa, onu bulmaya çalýþ. Bir þey eli­ne gelmiyorsa bulmaya gayret et. Çalýþana Allah yardýmcýdýr. Bu de­nizde gayret et. Dalgalar saða çarpa, sola vura, bir gün selâmet sa­hiline atar. Senden dua etmek; O, icabet eder. Senden çalýþmak; ba­þarýyý O verir. Sen nasibini unutup kaçsan bile O sana acýr, yanýna koþarak gelir.

Araman candan olsun; O yakýnlýk kapýsýný gösterir. O'na koþ­maya bak; düþecek olursan rahmet eli seni tutar. Mevlâ'nýn rahmet, lütuf, kerem ve sevgi eli sana iþtiyakla uzanýr. Bu, büyük mertebe­lerden sayýlýr. Allah yolcularý buna ermek için çalýþýrlar.

Sizi artýk istemiyorum. Siz, nefsin ve tabiî arzularýnýzýn kölesi oldunuz. Nefsinizin hevâsýna ve þeytanî duygulara ibadet eder oldu­nuz. Yanýmda yalnýz Hak vardýr. Hak, öz içinde özdür. Safa içinde safadýr. O’nda halktan kesilmek, Hakk'a vasýl olmak vardýr. Sizin he­veslerinizi kabul edemem, ey içi bozuk adamlar. Dýþýnýzla içiniz bir­birini tutmuyor.

Ey davacýlar ve yalancýlar, yüzünüze söz etmekten çekinmiyo­rum artýk. Sizden nasýl utanýr ve çekinirim? Çünkü siz, Rabb’inizden utanmaz oldunuz. O'na kötülük isnat etmektesiniz. Aklýnýza göre Rabb’inize ihanet yolunu tutuyorsunuz. O'nun vazifeli meleklerine karþý iyi edep tavrý takýnmýyorsunuz.

Yanýmda doðruluk kýlýcý vardýr. Onunla her dinsizin ve münafý­ðýn kellesini keserim. Hele yalancýlar, vuruþumdan kurtulamazlar. Onlar ne tevbe bilir, ne de sýr yolu ile Rabb’lerine dönebilirler, özür dilemek ve tevbe yolunu tutmak onlara yakýþmýyor mu ki, yapmý­yorlar?

Bazý büyükler þöyle derler: “Doðruluk yeryüzünde Allah'ýn kýlýcýdýr. Hangi þeyin üzerine konsa, onu keser.”

Sözlerimi kabul edin ve candan bana yönelin. Size nasihat et­mekteyim. Sizi, sizin için diliyorum. Sizin için ölü sayýlýrým. Diriliðim Hak’ladýr. Beni tasdik eden iflah olur. Sohbetimden faydalanan kur­tulur. Beni tasdik etmeyen, yolunu sapýtýr. Sohbetime devam etme­yen, dünyada ve âhirette çetin cezalara çarpýlýr.

Ýrfan sahibi olmayan, sohbetimden anlayamaz. Ýrfan yoluna gö­türen sebepler arasýnda Hak’la çekiþmeyi býrakmak vardýr. O'na iti­raz etmeyen irfan sahibi sayýlýr. O'nun yaptýðý iþlere uyarlýk göste­ren, marifet sýrlarýna ermiþtir. Bu yüzden Malik bin Dinar, bazý talebelerine þöyle der: “Mevlâ'ya irfan sahibi olmak arzusunda isen, O'nun tedbirine, hükmüne ve kaderine uy. Nefsini, þahsî arzularýný ve iradeni ona eþ tutmaya kalkma.”

Ey canlarý sað olanlar, iþleriniz tümden daðýnýk. Rabb’imize kar­þý neler kaybetmediniz ki? Kalbiniz, kaybettiðinizi bir bilseydi, has­retiniz artardý. Yaptýðýnýza nadim olurdunuz. Ayýk olunuz.

 

* * *

 

Ey cemaat! Yakýnda ölüler olacaksýnýz. Size aðlayacaklar. Onlar aðlamaya baþlamadan siz göz yaþlarýnýzý akýtýnýz. Sizin bir yýðýn ha­talarýnýz var. O hatalarýn sonu nereye kadar uzar, bilinmez. Kalpleriniz, dünya sevgisi ile hasta. Dünya hýrsý gönlünüzü sarmýþ. Dün­yadan, kalbinizi beri alýn ve temizleyin. Dünyayý býrakýn, Hakk'a yö­nelin.

Dinin selâmeti sermayedir. Ýyi iþler de onun kârýdýr. Sizi azdýracak þeyi aramayýnýz. Size yeten ne ise onu bulunuz. Aklý baþýnda olan dünyalýk iþlerde ferahlanacak þey bulamaz. Helâl yoldan gelenin hesabý vardýr; haram olanýn ise cezasý olur. Sizin çoðunuz hesap vermeyi ve ceza çekmeyi unuttu.

 

* * *

 

Ey evlat! Kalbini buruþturan dünyalýðý alma. Ama ne diyelim, sende akýl kalmamýþ. Her yanýn kötülük timsali, nefis olmuþ. Tabii arzu ve hevâ ile dolmuþsun. Kalp sahipleri ile otur. Akýllý ve olgun yaþlýlara yakýn ol. Sana onlar lazýmdýr. Allah'ýn hükmü ile amel ede­ni ara. Sana terbiyeyi o öðretir. Bilgiyi o verir. Nasihati o yapar.

Ey her þeyi karþýlýk almadan satan zavallý. Her þeyini veren ve bir þey almayan adam. Dünyayý, âhirete karþýlýk aldýn. Âhireti verdin dünyayý buldun. Hevesle dolusun. Yokluða gömüldün. Cehalet her yanýný kapladý. Hayvanlar nasýl yerse öyle yemektesin. Aramazsýn sormazsýn, hesap vermek aklýna gelmez. Niyetsiz oldun. Emri bilmi­yorsun. Bir iman sahibi gibi iþ tuttuðun yok.

Ýman sahibi dinin emriyle yer; velî kul, buna ilâhî ve mânevi emri de ekler. Kalbinden gelen yasaðý da dinler. Varlýðýna Hak var­lýðý katar. Bir iþ için gayret sarf etmez. Hak fiiller onda tecellisini gös­terir. O, bu hâlinde Rabb’i ile olur. Ýlâhî emir, velî kulun her yanýný kaplar. Ayakta duruþu onunla olur. Varlýðýndan soyunan, bir þeyi seçme kudretine sahip deðildir. Hâllerin hangisi kula gelse, Ýslâm dininin esaslarýný yapmak zorundadýr.

Fena hâline eren Mevlâ tarafýndan esirgenir. Sonra kudret de­nizine atýlýr. Kudret denizinin dalgasý insaný, bazen gizler, bazen de açýða çýkarýr. Bazen sahile atar, bazen de dalgalarýn ortasýnda kor. Onlarýn bazýsý Ashâb-ý Kehf'e benzer. Hak Teâlâ, Ashâb-ý Kehf için þöyle buyurdu: “Biz onlarý bazen saða, bazen de sola çeviririz.” (el-Kehf, 18/18)

Fena hâline eren kimsede akýl hüküm süremez. Onlarýn tedbir ve duygu ile ilgileri yoktur, lütuf evinde otururlar. Ve yakýnlýk yu­vasýna sýðýnýrlar. Hak katýna çýkýnca iç ve dýþ gözlerini yumarlar.

Bunlarý Hak yapar. Onlarýn gözünü dalgalardan saklayan Mev­lâ'dýr. Bu sebeple onlar, yalnýz Mevlâ'ya bakar, O'ndan iþitirler.

Allah'ým, bizi zatýnla gayrýndan yok eyle. Her þeyi seninle bul­dur.

“Dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Bizi ateþ azabýndan ko­ru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!



radyobeyan